H E R Ü Ç AYDA BİR H AZI RL ANA N, GURME & SEYA HAT D ERGİSİ
İZMİR’İN SİMGELERİ Boyozun tarihçesi ve ilk adresi
KEMERALTI’NDA USTALARLA BİR GÜN Tarihi dokular, tarihi tatlar
EGE’DE TATİL
UZAKLARDA ARAMA Foça, Seferihisar
EŞSİZ TARİFLER
KALEM, KAĞIT HAZIR MI? Birbirinden özel lezzetler
KONSER, ETKİNLİK
AÇIK HAVA, TİYATRO, EĞLENCE Müziğe, tiyatroya, eğlenmeye doymak için
SÖZ ŞEFTE!
MUTFAKLARIN GİZLİ KAHRAMANLARI Onları daha yakından tanımak ister misiniz?
ŞEFLER, GURMELER VE BLOGGERLAR İLE KEYİFLİ SÖYLEŞİLER
01
MERHABA* “B irbirimizi daha önce hiç görmemiş, duymamış olabiliriz. Ancak biz sizi o kadar çok özledik ki... Birkaç cümle söylemeden başlamak istemedik. Gurme MAG. İzmir’in mutfağını, kültürü, kaybolmaya yüz tutmuş nefis lezzetlerini yeniden gündeme getirmek, onları hiç tanımayanlara tanıtmak için İzmir aşığı iki arkadaşın hayalleriydi...
Bugün bu hayallerimiz gerçek oldu. Gurme MAG üç aylık ilk sayısı ile yayın hayatına başladı.” Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Temmuz 2017.
NEREDEYÄ°Z?
03
Hazırladığımız Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan ilk sayımız için; 41 mekanda, 300’ün üzerinde fotoğraf çekimi ve 20 saatin üzerinde video kaydı gerçekleştirdik. İlk sayımızda birbirinden özel isimlerle röportajlar yaptık. Her bir röportajı gerçekleştirirken biz çok keyif aldık, sizlerin de keyif alacağını düşündüğümüz içerikleri oluşturduğumuza inanıyor, tüm okurlarımıza keyifli bir yaz sezonu diliyoruz. İkinci sayımızda görüşmek dileğiyle.
05
AZ SONRA
İLK SAYIDA NELER VAR ?
* S ÖZ V E R İ YO R U Z . S O N U LO S T G İ B İ D EĞ İ L .
BOYOZ DOSYASI #7
KEMERALTI #9
YOLO ART & LOUNGE #17
13 YAŞINDA BİR ÇOCUK #21
KISA KISA #25
AYDAN ÜSTKANAT #31
DERYA KORKMAZ #37
PINAR ÜNLÜTÜRK #45
HALUK ÖZYAVUZ #53
ALPER KIRDAL #57
SUSHI DOSYASI #79
ARDA TÜRKMEN #61
SEFERİHİSAR #89
FOÇA #69
ETKİNLİK #95
07
BOYOZ DOSYASI B İ Z İ M K İ S İ B İ R A Ş K H İ K AY E S İ . . .
1400’lü yıllarda Türkiye'ye gelen Sefaradlar tarafından mutfağımıza kazandırılan en güzel lezzetlerin başında geliyor boyoz. İlerleyen yıllarda İzmir ile özdeşleşen bu lezzet, yıllardır sofralarımızın olmazsa olmazlarından... Sabah kahvaltılarının gevrek ile birlikte onur konuklarından birisi. Boyoz her ne kadar içerik bakımından kolay bir yiyecek gibi görünüyor olsa da, hazırlanması tamamen ustalık meselesi. Diğer böreklerden farklı olarak tahin ile hazırlanır ve kara fırında yapılıyor ise tadına doyum olmaz. İzmir’de boyoz denildiğinde akla gelen ilk adres kuşkusuz Dostlar Fırını oluyor.
Tarihler 1983 yılını gösterdiğinde, Mustafa Akar tarafından Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde Dostlar Fırını kuruluyor. Yıllar ilerledikçe İzmirliler çok seviyor Dostlar Fırını'nı. Günümüzde İzmir'in simgelerinden birisi olarak gösteriliyor. Ürettikleri boyozlar ilk günkü gibi lezzetli. Fırınlanmış yumurta ile muhteşem bir ikili olan boyoz, zaman geçtikçe farklı çeşitlerle de lezzetine lezzet katıyor. Alsancak Dostlar Fırını’nda:“Ballı boyozdan ıspanaklıya, enginarlıdan çikolatalıya kadar onlarca çeşit bulunuyor.” Fırının işletmesini ise Mustafa Akar’ın ardından son üç yıldır ikinci kuşaktan Berrin Akar Rasuli üstleniyor. Berrin hanım Alsancak Dostlar Fırını’nın bildiğimiz lezzetlerini ve geleneksel dokusunu kaybetmeden, yeni dekorasyonu ile birlikte gelecek nesillere aktarmak için büyük bir çaba sarf ediyor.
09
Hacı Beşer Ağa tarafından
günümüzde kullanılan halini
1744 yılında yaptırılan
almıştır. İçerisinde birçok
Kızlarağası Hanı, Kemeral-
alışveriş durağı ve kahveciler
tı'nın en eski yapılarından
bulunmaktadır.
birisidir. Hanın üst katı konaklama, alt katı ile ticarethane olarak kullanılmıştır. 1993 yılında restore edilerek,
Tarihçilerin 1650 ila 1670 yılları arasında kurulduğunu söyledikleri Kemeraltı Çarşısı, 270 hektarlık alanı kapsayan Kemeraltı semtinin kalbini temsil ediyor. 88 hektarlık alana yayılan, içerisinde birçok kültüre ev sahipliği yapan çarşıya daha yakından bakalım...
11
HİSARÖNÜ ŞAMBALİ Hisarönü Şambali hem İzmirlilerin, hem de İzmir’e gelen turistlerin ilk uğradıkları adreslerin başında geliyor. 75 yıldır son derece küçük ve salaş bir dükkanda hizmet vermeye devam ediyorlar.
İlk kuşakların yolundan ilerleyerek, lezzeti ve kaliteyi kesinlikle bozmamaya özen gösteriyorlar. Bu çabalarının da karşılığını İzmir’in simge lezzetlerinden birisi olmanın başarısıyla taçlandırmışlar. Adres: Konak Mahallesi, 901. Sk 13/A, 35250 Konak/İzmir
Özellikle kış günlerinin en sevilen lezzetlerinin başında turşu geliyor. Tam bir lezzet ve adeta şifa deposu. 1972 yılında Yusuf Ziya Bey tarafından kurulan Kemeraltı Turşucusu, artık üçüncü kuşaktan Ziya Kemal Ülgüt kardeşler tarafından işletiliyor. Orhangazi'de üretilen turşular sadece kendi tezgahlarında satılıyor. Kirazdan muşmulaya, erikten enginara kadar onlarca çeşit turşular damağa hitap ettiği kadar, rengarenk görünümüyle göz zevkinizi de doyuruyor. Karışık turşulardan hazırladıkları turşu suları da oldukça lezzetli. Kış aylarında hastalıkla mücadelenin en önemli silahı olduğu gibi, yaz aylarında da içinizi serinletecek iyi bir alternatif aynı zamanda. Adres: 872 Sk. No: 169 / A Kemeraltı
KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARIL AN BİR MİRAS
13
90 yıl önce Mehmet Helvacı tarafından kurulan, İzmir’in günümüzdeki en eski işletmelerinden... Yıllar önce İzmir’e yerleşen Mehmet Helvacı, aile mesleği olan helva üretimi üzerine bir dükkan kurmuş. Oğlu İhsan Helvacı’da daha çocuk yaşlarda babasının yanına gelerek, çıraklığa başlamış. Üretim sürecinden, işletmesine kadar birçok alanda babasından öğrendiklerini uygulayarak bayrağı devralan Helvacı ile oldukça keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bizim yaptığımız helva başka yerde yoktur diye cümleye başlayan İhsan Helvacı:”Kendimi bildim bileli sadece helva ile uğraşıyorum, babamın kurduğu bu işi, ilk günkü kalite ve lezzetle yapmak benim en büyük amacımdı. Bugüne kadar da çocukluğumda yediğim helvaların tadını hala kaybetmeden koruduğumuzu düşünüyorum. Bizim helvamızın özelliği soranlara ise söyleyebileceğim tek şey, biz tezgah helvası yapıyoruz. Market raflarında karşılaştığınız helvalardan sonra, bizim helvamızı tattıktan sonra farkı çok net görebiliyorsunuz.“ Bu kuşağın son temsilcisi olduğunu da söyleyen İhsan Helvacı:” Maalesef artık gençler bu tip işleri dikkate almıyor. Ben İzmir’de bu alanın son temsilcilerindenim. Benden sonra ne yazık ki devam edecek bir kuşak bulunmuyor.” dedi. Adres: Anafartalar Caddesi No: 885
15
Çarşının simge lezzet duraklarından bir diğeri de “Ustabaşı”dır. Her ne kadar çorba ve tandırlarıyla bilinse de, ustabaşı hazırlamış olduğu et döneriyle de İzmir’in en iyi dönercileri arasında gösterilmektedir. Ustabaşı’na gittiğiniz zaman mutlaka tandır ve et döneri denemeden ayrılmayın. Özellikle kuzu tandır ve odun ateşinde hazırladıkları pilav üstü yaprak döneri ustabaşı’nın spesiyal tatları arasında. Bunlara ek olarak; işkembe çorbaları İzmir’de bulabileceğiniz en başarılı olan çorbalardan birisi. İşin sırrı ise son derece kaliteli ve temiz işkembe kullanılıyor olması. Tatlı olarak ise tercihimiz şefin özel bir tarifle hazırladığı, sütte dinlendirdiği kemalpaşa tatlısı oldu. Şeker ve yağ oranı gayet kıvamında, damakta yumuşak bir his bırakıyor. Adres: Yenigün Mahallesi, Anafartalar Cd. No:493, 35240 Konak/İzmir
İzmir’in en iyi “Boşnak” mutfağından merhaba. Gerçek bir Boşnak olan Hayriye hanım ve ailesi tarafından işletilen Ayşa, tarihi atmosferi ve tabii ki muhteşem lezzetleriyle sizleri bekliyor. Abacıoğlu Hanı'nın saklı kalmış lezzet durağı. İçeriye adım attığınızda nefis bir dekorasyon karşılıyor sizi. Dışarıda yer alan sarmaşıklar ve kuş yuvaları İzmir'in tüm kalabalığından sıyrılıp biraz nefes almak için gidilebilecek en keyifli yerlerden birisine dönüştürmüş Ayşa'yı. Her gün farklı şekilde hazırlanan zeytinyağlılar, Boşnak mutfağının asırlık tatları ve tabii ki denemenizi önerdiğimiz Boşnak mantısı her yerde bulamayacağınız türden.
Adresi: Güneş Mahallesi, Anafartalar Cd. No:226, 35250 Konak/İzmir
17
19
Tarihi Abacıoğlu Hanı’nın restore edilmesiyle birlikte, han içerisinde hizmet vermeye başlayan en önemli yerlerden birisi de YOLO Art & Lounge oldu. Mart 2015 tarihinde kapılarını açan YOLO, sanat ve lezzetin iç içe olduğu ender işletmelerden birisi. Öncelikle YOLO’nun üst katından bahsetmek istiyoruz. Yukarıya doğru kıvrılan merdivenleri takip ederek üst kata çıkıyorsunuz. Burada; birbirinden başarılı sanatçıların çalışmalarına yer verilen, son derece şık dekore edilmiş İzmir için oldukça keyifli bir sanat galerisi yer alıyor. Alt kata indiğiniz zaman ise, yine son derece minimal ve şık döşenmiş nefis kokuların yükseldiği harika bir atmosfer büyülüyor bizleri. YOLO’nun menüsüne hızlı bir şekilde göz attığımız zaman birbirinden iddialı ürünleri görebiliyoruz. Bu ürünlerin başında ise almanların ünlü frankfurter’i dikkatimizi çekiyor. Hamburger konusunda sahip oldukları başarıyı test etmek için gelmiş olmamıza rğamen, ilk olarak ‘frankfurter’i denemek istiyoruz. Yıllar önce Frankfurt’ta tattığımız frankfurter ile kıyasladığımız zaman, İzmir’de böyle bir lezzeti bulabileceğimizi hiç düşünmediğimizi itiraf ediyoruz.
İzmir’in en iyi hamburger yapan işletmeleri içerisinde ilk sıralarda gösterilen YOLO’nun bu başarınısını merak edip, yerinde denemek istiyoruz. Izgara baştan sona hamburger köfteleriyle dolu. İçeride ve dışarıda hamburger yemek için gelen müşterilerin sayısını gördüğümüz zaman bu başarının ne kadar çabuk yayıldığına şahit oluyoruz. Hamburger tercihimizi Mantarlı (Mushroom Burger) Burger’den yana kullanıp, siparişimizin gelmesini bekliyoruz. Bu arada şefimiz ile sohbet ederek, hamburgerin sırrını öğrenmeye çalışıyoruz. Öncelikle hamburger köftesinden bahsediyor ve köftenin içerisinde hiçbir katkı maddesi olmadığını, %100 dana etinden tuz ilave edilerek hazırlandığını söylüyor. Tattığımız zaman “ev köftesi” tadını alacağımızı ekleyerek siparişimizi hazırlamaya devam ediyor. Hamburger etiyle birlikte, ekmeği de ev yapımı. Son derece şık bir sunumla artık hamburgerimiz yenmeyi bekliyor. Köftenin ve ekmeğin tadı gerçekten muhteşem. İzmir’de ev yapımı hamburger ve frankfurter yemek için şiddetle önerdiğimiz adreslerin başına YOLO’yu ekliyoruz. Adres: Anafartalar Caddesi No:228 Abacıoğlu Hanı, Konak/İzmir
21
23
Çocuk yaşlarda Yugoslavya'dan Türkiye'ye gelen Nurettin Usta, ailesinin geçimine yardımcı olabilmek için çalışmaya başlamış. Daha 13 yaşındayken kebap ustalarının yanında kendisine iş bulmuş ve o yıldan beri kebap ile iç içe yaşıyor. Asıl ustasının babaannesi olduğunu ve ondan çok şey öğrendiğini söyleyen Nurettin usta, yıllardır kendisine iş veren ustalarından gördüğü sevgiyi ve öğrendiği iş terbiyesini çocuklarına aktarmaya çalışmış. Günümüzde çocuklarıyla birlikte hâlâ işinin başında olan Nurettin usta, ilk gün hazırladıkları kebap ve köfteleri bugün dahi aynı lezzetle sunduklarını söylüyor. Bu konuda son derece hassas ve o nedenle hâlâ misafirleriyle tek tek ilgileniyor. Tamamen doğal yoğurtlarla hazırlanan yayık ayranı, aynı şekilde Nurettin ustanın aile reçetesi olduğunu söylediği tahinli Kemalpaşa tatlısı da kebaplar ile birlikte mutlaka denenmesi gereken lezzetlerden.
Adres : Şadırvan Meydanı 886 Sokak Numara 14
25
SÖĞÜŞÇÜ CİMBOM
İzmir’in olmazsa olmaz lezzeti söğüş ve söğüşün en iyilerinden: ”Söğüşçü Cimbom - Ramazan Üzelli” Adres: 855 Sokak No: 13/A Kemeraltı
YOĞURTÇU HASAN
Kemeraltı’nda farklı kahvaltı seçenekleri arayanlar için, tarihi bir nokta. ”Ballı Yoğurt ve Kavurma önerisiyle” Adres: Yenigün Mahallesi, Anafartalar Cd. No:447
27
TARİHİ BAFRA PİDESİ
1100 km yolculuk yapmanıza gerek kalmadan; gerçek Karadeniz lezzetleri. Adres: : Yalı Mahallesi 6497 Sokak No:23 - Mavişehir
PONTE CHEESECAKE HOUSE İzmir’in en lezzetli cheesecake durağı: Cafe Ponte Cheesecake House Adres: : Bostanlı Mahallesi, Bestekar Yusuf Nalkesen Sk. - Karşıyaka
TİRE KEBAP SALONU
Tire’de yapılan köftelerden daha lezzetlisi; üstelik İzmir’in tam kalbinde! Adres: : Güzelyurt Mahallesi, Eşrefpaşa Cd. No:34 -Konak
KÖFTECİ MURAT
Kemeraltı’nda en iyi köfteyi nerede yiyebilirim sorusunun yanıtı. Adres: : Konak Mahallesi, 873. Sok. No:86 - Konak
29
AYDAN ÜSTKANAT
31
@aydanustkanat
Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Okurlarımıza kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Aydan Üstkanat kimdir, neler yapar? İzmirliyim, aile kökenim Girit’e kadar uzanıyor. Yemek yapmayı, sırları daha çok ailemden öğrendim. Yemek stilisti ve yemek yazarı olarak yoluma devam ediyorum. Reaktif hipoglisemi olunca da hayatımdan şekeri çıkardım ve şekersiz bir gurme mutfağı yarattım kendime. 2014’te de Gourmand tarafından Avrupa’nın En İyi Şef Yazarı seçildim. Reçeteler yazmaya, şahane yemeklerin fotoğrafını çekmeye ve yemek kitaplarımla üretmeye devam ediyorum…
Instagram ile ilk tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu? Yanılmıyorsam 3 yıl önceydi. İş için Alaçatı’da bir festivaldeydim. Çiler İlhan vardır instagram fenomeni ve ilk kullanıcılardan. Neden hesabın yok diye sordu ve o gün bugündür kullanıyorum. Açık söyleyeyim ilk zamanlar pek bir şey anlamadım yaklaşık bir sene instagramın gücünü anlamadan öylesine yayınlar yaptım. Sonra fark ettim ki başlı başına bir iş o dünya. Strateji gerek, disiplin gerek. Çünkü uzun bir süre sosyal medya instagram’dan sorulacak. Instagram ile birlikte kullanmaktan keyif aldığınız başka bir uygulama var mı? Hayır, şu an yok. Twiter benim mecram değil, facebook son derece hantal kaldı. Snapchat’i çok seviyorum ama o da teknik olarak yaygınlaşma potansiyeline sahip değil. Hiçbiri instagram gibi olamayacak. Ama çok da keyif aldığımı söyleyemem. Sahtekârlık aldı başını gidiyor orada. Hoş sayesinde çok güzel insanlarla tanışıyorum, takipçilerim inanılmaz güzel insanlar. Zaten onlar için devam ediyorum. Dışarıdan instagramda çok keyifli gibisiniz, keyif almıyormusunuz? Sosyal medya gerçek anlamda yalan bir dünya. Ya egosunu tatmin için ya da markalardan nemalanmak için hatta maalesef bedava bir öğle yemeği için hesaplarındaki sayıları yükseltme derdindeki uyanık insanlarla doldu. Peki, hesaplar sayısal olarak nasıl yükselecek? Instagram’ın algoritması namuslu yoldan yükselmeyi neredeyse imkânsız kılıyor. Sıradan birinin binlerin üzerinde takipçi yakalama ihtimali neredeyse imkânsız. Ya olağanüstü yetenekli ya da olağanüstü iletişim tekniğiniz olacak. Bunun dışında sıradan bir insanın hesabını binlere çıkarması, spesifik bir konuda yoğunlaşmadan da on binlere yükselmesi mümkün değil. Hele hele yüz binler, milyonlar… İmkânsız. Bunu tahmin etmek güç değil ama bunu sosyal medya uzmanları söylüyor ben değil. Hesaplara takipçi, beğeni ve hatta yorum bile satın alınabilen bir mecra oldu instagram. Bu takipçileri temin eden ajanslar var. Yeni bir sektör oluştu. Yıkılması o sebeple biraz güç. Özellikle benim gibi görsel bir konuyla ilgileniyorsanız ve basının içindeyseniz tüm bu ahlaksızlıkları bilmenize rağmen tadınız kaçıyor ama dışarıda kalamıyorsunuz. Kendimi Don Kişot gibi hissediyorum ama yerine bir şey gelene kadar oradayız. Kısa bir süre önce UN isimli bir kitap yayınladınız. Kitap fikri nasıl ortaya çıktı? Biraz kitap ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Şaşırttım sanırım. Ancak kitapta önsözde de söylüyorum. Son dönemde kötü davranılıyor una. Var olduğu günden beri insanlığı doyuran bir nimete yanlış yapılıyor. İlk yanlış bu başak tanelerinin genetiğini değiştirmekti. Karalanmayı asla hak etmiyor. Ben de bu kitapla başağa en iyi bildiğim şekilde saygı duruşunda bulundum. Genetiği değiştirilmesi kadim dostumuzun suçu değildi. Doğru unları doğru miktarda tüketmek bizim elimizde. Zaten kitapta sadece buğday unu yok. Un dediğinizde sayısı oldukça kabarık bir üründen söz ediyorsunuz. Elbette kitabın belkemiği buğday ama bir tek o yok. ABD mısır imparatorluğudur. Roma ise buğday imparatorluğuydu ve biz buğday çocuklarıyız. Buğdayı bırakmam...
AYDAN ÜSTKANAT
33
@aydanustkanat
Yapmaktan en keyif aldığınız yemek hangisi/hangileri?
İzmir yemeklerini yorumlamak sanırım. Onlarla keyif alıyorum. Elbasan tavayı, sütlü balığı daha hafif ve lezzetli nasıl yaparım diye düşünmek ve uygulamak müthiş keyif veriyor. Ama bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Mesela ot yemeklerini klasik yaparım. Ege mutfağı benim mabedim. Malzeme olaraksa bakliyat, balık ve sebze olmazsa olmazım. Ülkemizde televizyonda yayınlanan kaliteli yemek programlarının sayısı giderek düşüyor. Geçtiğimiz yıllarda hem yemek programı anlamında, hem de yeme-içme (gurme), seyahat alanlarında daha çok içeriğe ulaşabilirken; son zamanlardaki düşüşün sebebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tamamen yatırımla alakalı. Siz uzman kişilerle program yapmaz, akılcı ve işe yarayan içerikler oluşturmazsanız niteliksiz işler çıkar ortaya. Gün bitsin, saat dolsun diye yemek programı mı yapılır? Ama durum bu. İçerik üretemiyor taklit ediyorlar. Yemek yapamayanlar program yapıyor, komik değil mi bu? Yumurta bile mi kıramıyorsun, hadi o zaman sponsor bul dünyayı dolaş, yemek yapanlarla sohbet et diyor patronlar. Maliyeti düşük insan ve içerikler. Hayallere ve emek verenlere kapı açılmadığı sürece daha da kötü olacak. Televizyon gücünü sosyal medyaya kaptırıyor. Sizi örnek alan ve sizinle aynı kategoride içerikler üreten kişilere neler öneriyorsunuz? Zor bir yol. Bu kadar kirli bir yemek dünyasında, doğru iş yapmak kolay değil ama değiyor inanın. İnandıkları şeyden asla vaz geçmesinler. Birilerine güvenerek yola çıkılacak bir iş değil bu, emek ve enerji istiyor. Sadece yaptıkları işe odaklansınlar. Doğru ve dürüst işler yapsınlar ki kendileri gibi insanlar onları bulsun. Ki buluyor inanın… Birbirinden güzel tariflerin yanı sıra, evinizde misafir ettiğiniz kedilerinizi de sık sık paylaşıyorsunuz. Ne kadar süredir onlara ev sahipliği yapıyorsunuz? Kendimi bildim bileli hayvanları severim ama hamilik yapmak konusu bir dönüm noktasının sonucu. Sanırım ölümden dönen biri olarak yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi olduğunu biliyor olmam asıl nedeni. Saniyelerin ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Toplantıya yetişiyorum hay aksi şu an durup ona yardım edemem diye bir şey yok benim için.
Siyez Unlu Ekmek - Tarifi Sonraki Sayfamızda
O toplantıya gerekirse gitmem, belki de kocaman bir iş kaçırırım ama hayat beklemez, bunu iyi biliyorum. İyi bildiğim bir şey de ister insan, ister kedi, köpek olsun ölüme yaklaştığında korkuyor. Hiç bir canlı hayatının sona ermesini istemiyor.
Çok tecrübem oldu hayvanlarla ve yaşama nasıl büyük bir güçle tutunduklarını gördüm. Onların dünyasına bir kez girdiğinizde ne kadar saf ve gerçek olduğunu görüyorsunuz. Bunun değeri çok büyük benim için. Korkuyorlar, acıkıyorlar, seviniyorlar, minnet duyuyorlar, anneler, kardeşler, eğlenmeyi seviyorlar, karar veriyorlar, öğreniyorlar ve tıpkı bizim gibiler. Sadece sahtekârlıkları yok. Sokakta ihtiyacı olan bir can görsem elimi uzatır, evimi açarım. İyileştirir mümkünse sahiplendiririm. Çok uzun za mandır durumum bu. Ülkemizin mutfak kültürü ve yeme içme sektörü ile ilgili son dönemdeki ilerleyişini ve geleceğe dair fikirlerinizi paylaşabilir misiniz? Savaşlar ve kıtlıktan çıkmış bir mutfak Anadolu mutfağı ve ne eksen yetişen Anadolu coğrafyasıyla birleşiyor. Farklı etnik kökenlerden insanlarının da bu topraklarda büyüdüğünü ve bilgisini birikimini bıraktığını düşünürsek elimizde ilginç denklemlerle dolu bir mutfak olduğu gerçeğini görürüz. Yeni nesil de tüm bunları birleştirmeye ve dünyada söz sahibi bir mutfak olması için uğraşıyor… Tüm bu değerleri bilerek yol alan kazanır aksi takdirde yaptıkları şeyler sabun köpüğü olur ve dünyada kabul görmez. Daha çok yolumuz var bu kesin; çünkü İspanya gibi Japonya gibi çok büyük mutfaklar var dünyada. Biz onlardan büyüyüz demek ve keşfedilmeyi beklemek bize hiçbir kazanç sağlamaz, yapmamız gereken çalışmak! İstanbul ve İzmir ile birlikte yurt dışında gitmeyi sevdiğiniz restoranlar hangisi/hangileri? İstanbul’da Kilyos Kayıkhane evim gibidir, oranın yeri ayrı. Onun dışında canım ne istiyorsa onu en iyi yapan yerlere giderim. En iyi balığı Par Fora’da yerim. Mesela tazelik istiyorsam evimde yaptığım yemeğin aynısını Zorlu Parle’de buluyorum. Benim mutfağımla çok benzer içime sinerek yerim. İyi bir döner istersem Bayramoğlu’na, iyi bir Anadolu işi ev yemeği istersem Hünkar’a, iyi bir pizza istersem Serafin’e giderim. Öğlen hızlı bir şekilde balık yemeği severim İstinye Park’taki Balık Evi’ni severim. İzmir sınırına girdiğim anda pide, sögüş, yaprak ciğer canım ister. İlk gittiğim yer Kıbrıs Şehitleri’ndeki Yeni Doğan kokoreççidir mesela. Yurt dışında da böyle listem var ve çok uzun :) Ama aklıma ilk Lorndra Selfridge’teki “Salt Beef” geliyor, muhteşemdir. Bu keyifli röportaj için Aydan Üstkanat’a çok teşekkür ederiz.
AYDAN ÜSTKANAT
35
@aydanustkanat
mayasız un
64
Bu ekmeğin hamuru tok ve ağır olur. Nohut ununun verdiği ekşimtırak lezzetiyle kendine hastır. Teknik olarak Alman simidi “pritzel” ile aynıdır.
nohut unlu ekmek 8 Adet
300 GR BUĞDAY UNU 200 ML SU 50 GR NOHUT UNU 10 GR KURU AKTİF MAYA 50 GR TEREYAĞI (ODA SICAKLIĞINDA) 1 ÇK KARBONAT BİRAZ TUZ VE BİR TUTAM ŞEKER AYRICA 200 ML ARPA MALT ŞURUBU ÜZERİ İÇİN KAYA TUZU
Zorluk Derecesi
Fırın, 220°C
Hamur malzemesini yoğurun, üzerini kapatıp üç katı olana kadar mayalandırın. Mayalanan hamuru un serpili tezgâha alın. 8 parça koparın, her birini yuvarlayıp yağlı kâğıda aralıklı dizin ve mayalanması için yarım saat bekletin. Derin bir tencerede su kaynatıp, içine malt şurubunu ekleyin. Hamur toplarını tek tek alt-üst çevirerek bir dk haşlayıp, tekrar yağlı kâğıda alın. Üzerini bir bıçak yardımıyla çizip, tuz serpin. Önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar kontrollü olarak 20 dk pişirdikten sonra tel ızgarada soğutun.
Bu e taba kmek şa ğı rk sulu yla uyum üteri yem ludu öner ek yanın r, ilme da z.
siyez unlu ekmek Genetiği bozulmamış buğday türlerinden biri olan siyez bulgurundan elde edilen bu un, yapı itibariyle sert bir doku ve lezzete sahiptir. İçine yulaf veya ekmeklik un karıştırmadan da ekmek ve tüm hamurişlerinde kullanılabilir. Glüten değeri düşük olduğundan tek başına kullanılması zordur. Farklı unlarla harman edilmesi iyi sonuç verir.
1 Adet
Zorluk Derecesi
420 GR SİYEZ UNU
Sponç malzemesini karıştırıp, üzerini bir tülbentle örterek, oda sıcaklığında en az 8 saat dinlendirin.
400 GR TAM BUĞDAY UNU 8 GR KURU AKTİF MAYA 300 ML SU 1 TK BAL AYRICA 1 TK TUZ 1 YK SU SPONÇ 80 GR TAM BUĞDAY UNU 100 ML SU 2 GR KURU AKTİF MAYA
Fırın, 230°C
Unları, bal ve kuru mayayı yoğurma haznesine alıp parmak uçlarınızla karıştırın. Suyu ve sponçu ekleyip tekrar karıştırın. Suyun yarısını aşamalı ekleyin. (Makine bu hamuru yoğurmak için daha uygundur. Elinizin sıcaklığı hamurun dokusunu etkiler. Elle yoğuracaksanız ellerinizin soğuk olmasına dikkat edin.) Yarım saat bekletip (1) tuzunu bir kaşık suda eriterek ekleyin (2) ve yoğurun. Hamur yumuşak olmalı. Üzerini kapatıp, oda sıcaklığında ortalama 2 saat mayalandırın (3). Un serpili tezgâha alıp şekil verin (4-5-6-7). Hamur mayalama kabına alıp üzerini bir bezle örtün (8) ve üç katı hacme gelene kadar ortalama 2 saat mayalandırın. Hamuru fırın tepsisine aktarın (9) ve 10 dk sonra önceden ısıtılmış fırına verin. Üzeri kızarana kadar kontrollü olarak 40 dk pişirdikten sonra tel ızgarada soğutun.
Bu ekm e pişirirs ği kalıpta eniz d ah hacim li olaca a ktır.
DERYA KORKMAZ
37
@kesifperisi
Kurmuş olduğu blog sitesi ve instagram hesabıyla, uzun bir süredir başta seyahat olmak üzere; yeme içme sektöründe de başarılı işlere imza atan Keşif Perisi ile birlikteyiz. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Okurlarımızın sizi daha yakından tanıması için, kendinizden bahsedebilir misiniz? Keşif Perisi kimdir, neler yapar? Bu macera nasıl başladı? Yeme-içme sektörüne katkıda bulunan herkese desteğim ve saygım sonsuz. Asıl ben teşekkür eder ve bu güzel girişiminizden dolayı sizleri tebrik ederim. Kendimden biraz bahsetmem gerekirse; İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler Tanıtım mezunuyum. 9 yıl büyük emekler vererek kurumsal hayatta çalıştıktan sonra yaklaşık 2 yıldır profesyonel olarak, instagram sayfam ‘’kesifperisi’’ ve www.kesifperisi.com sitem aracılığı ile yeme-içme organizasyonları, seyahatler ve butik turlar yaparak markalara tanıtım, danışmanlık ve sosyal medya konusunda destekler sunmaktayım. Tabi bu işin asıl başlangıcı 4-5 seneye dayanıyor. Instagram ile ilk tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu? Seyahat etmek, yeni yerler keşfetmek, yeni lezzetler deneyimlemek, benim için bir yaşam tarzı bunu aynı zamanda sevdiğim bir hobi olarak düşünebilirsiniz. İletişim okuyan tipik bir ikizler burcu olunca ister istemez; yeni insanlar, yeme-içme, yeni lezzetler, mekânlar, yeni yerler, ülkeler ve şehirleri keşfetme çabası kendiliğinden filizleniyor. Bloggerlık ve instagram ile tanışmam tam bu aşamada gerçekleşti, o filizler bloğum sayesinde çiçeğe dönüşüp zamanla farklı mekanlar, tatlar ve güzel dostluklar olarak meyvesini vermeye başladı. Bugüne kadar kaç noktaya seyahat gerçekleştirdiniz? Aralarında en unutamadığınız ve keşke hiç gitmeseydim dediğiniz yer/yerler hangileri? Kaç nokta olduğunu hatırlamıyorum, saymayı da hiç düşünmedim açıkçası. Şu kadar ülkeye yada şehre gittim gibi bir iddiam yok, sadece sevdiğim şeyleri yapıyorum okumak isteyen olursa seyahat ettiğim noktalara web sitemde yer veriyorum. Unutamadığım yurtdışı seyahatlerim Paris ve Karadağ’a yaptıklarımdı, yurtiçi olarak ise; Kaş ve Bozcaada. Keşke hiç gitmeseydim dediğim hiçbir nokta olmadı her birinde ayrı bir güzellik keşfettim ve sevdim. Fotoğraflarınızda sık sık kameranın önüne geçiyorsunuz, kameranın arkasında kim olduğunu merak ediyoruz. Kameranın arkasında o an yanımda en sevdiklerim oluyor genelde seyahatlerimi de sevdiklerim, dostlarımla yapmayı seviyorum hayat paylaştıkça güzel. İzmir’de ve İstanbul’da en sevdiğiniz; lokanta, restaurant ve otel hangileri? İzmir Alaçatı’da gönül bağı kurduğum restoran olarak ‘’Sakız Reçeli Alaçatı’’ ve ‘’Pizza Locale Alaçatı’’ Otel Olarak; Cumbalı Otel. İstanbul’da çok sayarım ama en çok vazgeçilmezim manzaralı restoranlar; Lacivert Restaurant, Feriye Lokantası, Kuleli Yakamoz... Otel olarak ise; Çırağan Sarayı, Swiss Otel Boshporus. Sizi beğeniyle takip eden ve örnek alan, seyahat veya yeme içme alanında içerik paylaşan sayfa sahiplerine hangi önerilerde bulunursunuz? En çok sevdikleri ve en iyi yaptıkları şeyden bu işe başlasınlar. Sevdiğin şeyi yapıyorsan gerisi teferruat ve başarı kaçınılmaz olur.
En beğendiğiniz, sıklıkla takip ettiğiniz hesaplar hangileri? @muradosmann @vedatmilor
İzmir’de yeme – içme sektörü ile ilgili son yıllardaki ilerlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmir benim İstanbul’dan sonra yaşayabileceğim yegâne şehir. Yeme-içme konusunda son dönemde sizin gibi girişimci dergiler, bloglar, sayfalar ve gurme lezzetler ile ön plana çıkması beni çok sevindiriyor. Yurtdışında gitmeyi en çok sevdiğiniz yer hangisi/hangileri? Paris’i seviyorum bana İstanbul’u anımsatıyor. Olmazsa olmaz olarak nitelendirdiğiniz lezzetleri öğrenebilir miyiz? Olmazsa olmaz yemeklerim çok basit aslında o kadar yemek tadıyorum ama evimde anne köftesi ve yaprak sarmanın yeri ayrı. Bunun haricinde deniz ürünleri ve et ürünleri ile aram çok çok iyi, her birini ayrı seviyorum. Ayrıca vazgeçemediğim tatlıları unutmamak gerek. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? En son söylemek istediğim şeylerden biri okurlarınız için; oteller, yeme-içme ve seyahat tavsiyelerim için instagram sayfam ‘’kesifperisi’’ ve websitem; www.kesifperisi.com’u takip ederek birçok bilgi edinebilirler. Sizlere de teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.
ALİ DÖVENCİ
@cook.to.share
39
Geçtiğimiz yıl olduğu gibi, bu yıl da ramazan ayında Guru Kafa ve Uçak Yolcusu tarafından gerçekleştirilen “İftara Sizdeyiz” projesi, oldukça keyifli bir şekilde ve bir öncekine göre çok daha başarılı olarak sona erdi. Bu projenin yıldızı olarak Ali Dövenci’yi öne çıkarsak her halde yanlış yapmış olmayız. Öğrenci evlerinde iftar yapan ekip, Ali’nin hazırlayıp bizlere tanıttığı “Süzük” tarifini gittiği her evde tekrar tekrar yaptı. Burada süzük tarifini alan yüzlerce kişi de, kendi evlerinde hazırlayarak instagram ve diğer sosyal medya platformlarında paylaştı. Biz de Ali ile hem kariyeri, hem hayalleri hem de süzük üzerine konuştuk. Öncelikle biraz Ali’yi tanıyalım. Mutfak serüvenim, yaklaşık dört sene önce İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik bölümünden mezun olarak başladı. Son yılımda Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü okulda yeni açılmıştı bende o yıl bütün seçmeli derslerimi gastronomi bölümünden yaptım. O zamana kadar mutfağa olan bu ilgimi meslek haline getirmeyi düşünmemiştim. Fakat benim bir meyhane hayalim vardı. Bu sebepten kendimi geliştirmek adına bu bölüme girdim. Girdiğim günden bugüne bu bölüm bana tahmin ettiğimden çok daha fazlasını kattı. Bir yandan da kendimi pazarlama üzerine geliştirme isteği duydum bu sebepten de şuanda İnteraktif Pazarlama üzerine yüksek lisans yapmaktayım. Biraz kültür karmaşası var bende ama beni ben yapan bu kültür çeşitliliği içinde büyümüş olmak. Hem Antepliyim hem Mersinliyim hem de Arap kökenliyim. Yemeğe olan bu merakım ve ilgim biraz da bu sebepten. Çok çeşitli bir mutfak kültürü içinde büyüdüm bir baharatın üç farklı adını bilirim, bunların hepsi bana farklı bir bakış açısı getirdi Babaannem ’den, Anneannem ’den yediğim, öğrendiğim her yemeğe bir kültür mirası olarak bakıyorum. Peki Cook to Share’in hikayesi nedir? Nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama sanırım 2012 yıllında tanıştım. İlk hesabımı kendi adıma Ali Dövenci olarak açmıştım. Aslında gastronomiye başlamadan önce de yemekle iç içeydim ve sürekli yemek yaparak kendimi deniyordum, bir şeyler paylaşıyordum fakat gastronomi bölümüne başladıktan sonra ve kendimi geliştirdiğimi farkettiğimde paylaştığım yemek fotoğrafları ve özel hayatımla ilgili paylaştığım fotoğraflar bir araya geldiğinde profilim Lifestyle bir hesaba dönüşmeye başladı. Bende bu şekilde devam etmek istemedim çünkü tam olarak yapmak istediğimi yansıtamıyordum. Ben insanlarla yemek yapmayı, sofrada bir araya gelmeyi, zevkle yemek yemeyi, muhabbet etmeyi seven biriyim. Bence yemek de bir iletişim aracı “Cook to Share” de biraz daha yapmak istediğimi yansıtabiliyorum. Genellikle kendi mutfağımda yaptığım tarifleri paylaşıyorum ve evime kendi soframa paylaşmak için davet ediyorum. Gastronomi eğitimi almak isteyen okurlarımıza tavsiyeleriniz ne olur? İstediklerinden emin ve azimli olsunlar yeter. Kolay bir bölüm değil, biraz yorucu. O yüzden mutfağı sevmek gerekiyor. O zaman onun yorgunluğunu unutuyorsunuz. Onun dışında çok söyleyebileceğim bir şey yok. Eğitim almak istedikleri okulları araştırsınlar, başlamadan önce gitsinler şeflerle tanışsınlar, bir mutfağı görsünler derim.
Mutfağa girdiğiniz ilk gün ve bugünü karşılaştırırsanız, kendinizde nasıl bir ilerleme görüyorsunuz? Şundan eminim ki yemek yaparken neyi neden yaptığımı eskisinden daha iyi biliyorum. Gastronomi bölümü sayesinde ve biraz da meraklıysanız işin bilimsel kısmını öğreniyorsunuz, tekniğini kavrıyorsunuz. Durum böyle olunca yaptığınız yemekten daha emin oluyorsunuz. Bir de işin görsel kısmı var tabii... Eskiden yaptığım tabaklarla şimdi yaptığım tabakları karşılaştırdığımda kendimi geliştirdiğimi görebiliyorum. Bu da zamanla oturuyor. Ama hala mutfağa girdiğimde ilk defa bir şey deniyorsam veya yeni bir tarif oluşturuyorsam ilk günkü heyecanı yaşıyorum diyebilirim. Bu işin en güzel kısmı da hiç bir zaman ben oldum diyememem, sürekli kendini geliştirmeye çabalamam. Bugüne kadar tamamı size ait olan kaç tarif yer alıyor? Bu tariflerin kullanıldığı işletmeler var mıdır? Benim bir meyhane açma hayalim var o yüzden daha çok meze üzerine çalışıyorum. Tamamen bana ait bir tarif demek benim felsefeme biraz ters geliyor yapılan yemeklerin çoğunun anonim olduğunu düşünüyorum. Bir tarifi yaparken biz kendimizden, kültürümüzden bir şeyler katıyoruz. Benimde tariflerim işte böyle doğuyor ben her şeyi kendi içimde tekrar yorumluyorum. Meze tariflerim 100’ü geçti diyebilirim yakında bunları bir kitap haline getireceğim. Diğerlerinin sayısını bilmiyorum bile. Evet, bu tariflerin bazılarının kullanıldığı işletmeler var ve danışmanlık verdiğim yerlerde de kullanıyorum. En beğendiğiniz, sıklıkla takip ettiğiniz hesaplar hangileri? Instagram sayesinde birçok dost edindim. Hepsini ayırt etmek çok zor şimdilik birkaç tanesini yazabilirim. Mesela Pinarsdesserts’ın profili ve tarifleri kesinlikle takip edilmeli. Gurukafa, ucakyolcusutr, oguzyenihayat, stefankostandof, mosyosokola, gulluoglu, myfoodsteps, endoclock, uzar gider bu liste.
ALİ DÖVENCİ @cook.to.share
41
Ülkemizde gastronomi kültürünün gelişimi ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Zengin bir mutfağa sahip olduğumuz bir gerçek ancak bunu yeteri kadar değerlendirebiliyor muyuz? Ülkemizde gastronomi kültürünün gelişmeye başladığını söyleyebiliriz. Çünkü toplumumuz daha yeni bilinçlenmeye başladı. Artık herkes yediği yemeği sorguluyor. En azından yapılan ürüne, emeğe bir saygı oluşmaya başladı. Bu gastronomi kültürü için önemli bir farkındalık. Gerçekten zengin bir kültür çeşitliliğimiz var, zengin bir mutfağa sahibiz. En önemlisi de çok değerli yöresel ürünlerimiz var. Bu ürünlerin kaybolmaması küçük işletmelerin yok olmaması için bu farkındalık önemli. Taksim’deki 80 yıllık bir balıkçı tezgâhı kapandı. Ne mezeler ne taramalar kayboldu belki de. Şimdi bu kültürü geri getirebilir misiniz? Gastronomi kültürünün kaybolmaması için daha fazla bilinçlendirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Coğrafi işaretli ürünlere daha fazla önem verilmeli. Bu ürünlerin hakları daha fazla korunmalı. Fabrikalaşmış ürünlerle dolu bir mutfakta kültürel zenginlikten, füzyon bir mutfaktan çok bahsedemeyiz bence. Yeteri kadar değerlendiremiyoruz. Mutfağa girdiğiniz anda yeni bir lezzet yaratmak için neler düşünüyorsunuz? Bu süreç ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Yapmaktan en çok keyif aldığınız tarif hangisidir? Çok değişiyor aslında. Bazen hiç düşünmeden ortaya çıkabiliyor. Dolapta o an ne varsa, mesela ‘’Morsi’’ mezem öyle ortaya çıkmıştı. Bazen de ilk önce hayal ediyorum. Nasıl bir tabak olacağını önce kafamda tasarlıyorum. Baskın tatları bir araya getirmeyi seviyorum. Hatta tabağımı bile önceden seçiyorum. Bir iki deneme yaptıktan sonra oturtuyorum. Tek bir tarif söyleyemem. Beni yemek yapmak ayakta tutuyor. Yeni tarifler oluşturmak bana daha çok keyif veriyor diyebilirim.
Çocukluğunuzda mutfağa girmeyi bu kadar seviyor muydunuz? Annem anlatır; daha emeklerken mutfağa girip, unları yere döker oynarmışım. Kalabalık bir ailede büyüdüğüm. İlk soruda da bahsettiğim gibi kültür çeşitliliği olan bir ailede büyüdüm mutfak hep ilgimi çekmişti çocukluğumda da mutfağa girmeyi babaannemin, anneannemin yaptıklarını izlemeyi beraber yemek yapmayı çok severdim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? Keyifli bir röportaj oldu çok teşekkür ederim.
ALİ DÖVENCİ @cook.to.share
43
Ali Dövenci’ye bu keyifli röportajı için çok teşekkür ediyoruz. 30 gün boyunca, yüzlerce kişi tarafından yapılan, Instagram ve YouTube üzerinden binlerce defa izlenilen ve paylaşılan “SÜZÜK” tarifini de sizler için paylaşıyoruz. Son derece kolay temin edilebilecek malzemeler ile, oldukça kolay bir şekilde hazırlanan süzük, süzme yoğurt ile yapılıyor. Sizler de yapmış olduğunuz süzük fotoğraflarını instagram ve diğer platformlarda @gurmemag ve @cook.to.share adreslerini etiketleyerek paylaşabilirsiniz. MALZEMELER 200 gr Süzme yoğurt Tuz Sumak Kimyon Tarhun Kavrulmuş susam Ayvalık zeytinyağı TARİFİ Süzme yoğurdu pürüzsüz bir hale gelene kadar tuzla çırpın. Hafif çukur bir kaseye, ortası çukur kalacak şekilde süzme yoğurdu yayın. Sırasıyla damak tadınıza göre çukurun içine; sumak, kimyon, tarhun ve bolca kavrulmuş susamı etrafına taşırmadan serpin. En son çukuru dolduracak şekilde bolca Ayvalık zeytinyağı dökerek servis edin. Not: Eğer kullandığınız süzme yoğurdun kıvamı koyu değilse ve suluysa fazla suyunu süzün.
PINAR ÜNLÜTÜRK
@pinarsdesserts
45
Muhteşem lezzetler, olağanüstü fotoğraflar ve tabii ki diyet bozduracak bir profil! Tatlılar ile aranız iyi ve instagram kullanıcısıysanız Pinars Desserts hesabından haberiniz olmaması mümkün değil. Biz de Pınar Ünlütürk’ü daha yakından tanımak için kendisiyle çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kendinizden ve Pinars Desserts hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Ben Pınar Ünlütürk, evliyim. 25 ve 19 yaşlarında iki oğlum var. Büyük oğlum mimar, küçük oğlum bilgisayar mühendisliği okuyor ve 3. sınıfa geçti. Çocuklarım çok küçükken ani bir kararla Amerikaya taşındık. Uzun süre Newyork'ta yaşadık. Ülkemize döndükten sonra, adaptasyon döneminde eğitim ve dil sorunu karşıma çıktı.
Aslında tabii ki sürpriz değildi ama iki oğlum çok başarılıydı ve bu sebeplerden dolayı onları kaybetmekten çok korktum. Döndükten sonra yaklaşık 4 yıl birebir çocuklarımın eğitimi ile ilgilendim. Büyük oğlum Türkiye’nin sayılı ve zor bir eğitim kurumunda lise 2. sınıftan başladı. Önünde üniversite sınavı vardı ve Türkiye’de daha önce eğitim almamıştı. Üniversite sınavında başarılı oldu ve mimarlık fakültesini bitirdi. Küçük oğlum hiç Türkçe konuşamıyordu. Ona tekrardan Türkçeyi öğrettim. Anadolu Lisesi (sbs) sınavlarında derece yaptı ve İstanbul’da çok iyi bir eğitim kurumunda okudu. Şuan üniversite eğitimi devam ediyor. Bu zorlu süreçte benim hayatımda sadece okul, dersane, özel dersler ve mutfak dışında hiç bir şey yoktu. Mutfak benim terapi merkezim oldu. Orada kendimi kaybediyorum. Bütün sıkıntıları unutuyorum. Bu çocukluğumdan beri süre gelen bir durum, artık kendime vakit ayırmanın zamanı gelmişti. Blog bu şekilde ortaya çıktı. Oldukça yorucu bir süreç yaşamışsınız. Bu sürede instagram ile nasıl tanıştınız? Instagrama ve blog olayına ilk girişim, büyük oğlum bir yıl kadar yurtdışına eğitim için gittiğinde başladı. Onu çok özlüyordum ve bir şeyle meşgul olmalıydım. En iyi bildiğim konudan, mutfaktan başladım. Mutfağı çok seven bir aileyiz, eşim ve çocuklarım inanılmaz damak zevkine sahipler. Yani evde 3 tane gurme ile beraber yaşıyorum. Yemek hem lezzetli olacak, hem de görsel açıdan onları tatmin edecek. Onları ben öyle yetiştirdim. Biz yurtdışında yaşarken, dünya mutfaklarını tatma şansına sahip olduk. En büyük zevkimiz buydu. Ben zaten çocukluğumdan beri iyi yemek yapmayı seven ve başarabilen biriyim. Buraya döndüğümüzde yine evde hem yemek, hem tatlı konusunda dünyanın her yerinden lezzetleri yapmaya gayret ettim. Sevdikleri için, bu konuda da onları mutlu etmek için elimden gelen çabayı gösterdim. Artık bildiklerimi ve yaptığım her seyi insanlarla paylaşmanın vakti gelmişti. Bir gece yarısı blog sayfamı açtım ve sosyal medyaya giriş yaptım. Genele baktığımda herkes aynı gibiydi, ben farklı şeyleri onlarla paylaşmak istedim. Tercihimi tatlılardan yana kullandım. Ev mutfağında neler yapılabileceğini insanlarla paylaşmak istedim. Şuan oldukça iyi ve büyük bir kitleye hitap ediyorum. Bu kadar dosta sahip olmak beni çok mutlu ediyor.
Mutfağa girdiğiniz ilk gün ve bugünü karşılaştırırsanız, kendinizde nasıl bir ilerleme görüyorsunuz? Mutfağa ilk girişimi hatırlamayacak kadar küçüktüm, ama gelişme konusunda inanılmaz yol kat ettim. Ben yemek, pastacılık ve fotoğraf için profesyonel eğitim almadım. Çok isterdim ama vaktim hiç olmadı. Kendi kendimi yetiştirdim. Çok okuyorum, çok araştırıyorum, çok fazla mutfakta çalışmalar yapıyorum. Gündemi çok iyi takip ediyorum. Yıllarım mutfakta geçti diyebilirim, nasıl büyük bir aşk anlatamam... Yaptığınız tariflerde en çok kullanmayı sevdiğiniz ürün hangisi/hangileri? Çikolata, kahve, fındık, taze otlar, taze baharatlar, tarçın, aromalar, meyveler, çicekler, tereyağı sayamayacak kadar çok, hepsinin kalitesi, doğallığı ve tazeliği benim için önemli... Büyük bir ihtimalle size sıklıkla sorulduğunu tahmin ediyoruz; bu kadar lezzetli tariflerin içerisinde formunuzu nasıl korumayı başarıyorsunuz? Yaptığınız her tatlının tadına bakıyor musunuz? Bana en çok gelen sorulardan biri bu gerçekten. Kesinlikle her aşamasında tadıyorum. Tatmadan yapmam mümkün değil, yaptıktan sonra sonucu test etmek için bana bir lokma yeterli gelir. Sadece tadına bakıyorum. Ben çok hareketli ve aile, sosyal hayatı yoğun olan biriyim. Dinlenme gibi bir olay bende söz konusu olamaz çünkü sıkılırım. Çok iştahlıyım ve iyi yapılan yemeğe dayanamam ama dayanmak zorundayım çünkü çok çabuk kilo alabilen bir yapıya sahibim. Yıllarım bu düzende geçtiği için alıştım. Herşeyi yiyorum ama tadımlık. En beğendiğiniz, sıklıkla takip ettiğiniz hesaplar hangileri? O kadar çok ki. Başlıcaları; Neomutfak canım Esra, Patlıcann canım Hilalcim, Nanevelimon Münevver ablam, Gezicigünlük canım Aydan, Merlinmutfakta canım Merlin, Mutfaktayım_b canım Beyhan, Mosyosokola Berat, Cookandshare sevgili Ali, Şemsa Denizsel (Kantin) ve Gevrekandginger Haluk Bey. Yabancılardan başlıcaları, Linda Lomelino, Local Milk, Saveur Magazine, Tasting Table, Food and Wine, Gourmetttraveller, Food52, Adriano Zumbo, KayleMcCabe, Mollyyeh, David Lebovitz, Dorie Greenspan, Pierre Herme, Christophe Michalak saymakla bitiremem. Tatlı alanında kendisini geliştirmek isteyen takipçilerimize önerileriniz nelerdir? Pastacılık sabır ve titizlik gerektirir. Çok sevmeleri lazım, vakit ayırmalılar. Teknik bilgi çok önemli, malzeme konusu çok önemli ve gramaj çok önemli. Pratik yapmalarını tavsiye ederim. Defalarca dokuyu tutturamayabilirler ama yılmamak gerekli. Yaratıcı olsunlar, kendi tatlarını ortaya çıkarsınlar, tarz sahibi olsunlar ve fark yaratsınlar. Ülkemizde son yıllarda yeme içme sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ilerleyen dönemlerde bu alanda bizleri neler bekliyor? Türkiye’de yeme içme sektöründe parmakla sayacak kadar az işletme istikrar sahibi. Bir açılıp, bir kapanan işletmelerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Çok iyi diye duyup gittiğim bir çok mekânda hayal kırıklığı yaşadığımı söylemek isterim. Bunun yanında adı duyulmamış bir çok mekânda da çok memnun kalarak ayrılmışlığım vardır. Ülkemizdeki yeme-içme sektöründe sürdürebilirlik en önemli problem sanırım. Bir yandan yeni nesil çok güçlü geliyor, son yıllarda gastronomi alanında gençlerin merakı ve isteği beni çok heyecanlandırıyor. Onlardan fazlasıyla umutluyum... Son olarak bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Samimiyete, doğruluğa dürüstlüğe inanırım. Normal hayatımda nasılsam sosyal medyadada aynıyım, beni takip eden binlerce insana hissetirebilmişsem ne mutlu bana, bana güvenip, beni takip eden herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
PINAR ÜNLÜTÜRK
@pinarsdesserts
47
MERMER KEK
MALZEMELER 226 gr. Oda sıcaklığında tereyağı (çok yumuşak olmayacak, kesilebilir kıvamda) 425 gr. Şeker 4 large yumurta 450 gr. Oda sıcaklığında yoğurt 1 tk vanilya özütü
280 gr. %60 kakao bitter çikolata 2 tk kakao 400 gr. Un 6 gr. Kabartma tozu 10 gr. Karbonat 1 çk tuz
Başlamadan Önce: Fırını 175 °C'de ısıtın. 25 cm. Borulu kek kalıbını tereyağı ile yağlayın. YAPILIŞI 1 - Çikolataları benmari usulü eritin. Kakoyu ekleyin ve karıştırın. (Kenarda beklesin) 2 - Un, kabartma tozu, karbonat ve tuzu birlikte eleyin. (Kenarda beklesin) 3 - Tereyağını karıştırma kabına koyun. Mikser ile pürüzsüz olana kadar karıştırın. 4 - Şekeri ekleyin, 3 dakika orta-hızlı devirde karıştırın. 5 - Teker teker yumurtaları ekleyin. (Biri karışmadan diğerini eklemeyin) Ara sıra kabın kenarlarını spatula ile sıyırın. 6 - Yoğurdu ve vanilyayı ekleyin. Homojen olana kadar karıştırın. 7 - Mikserin en düşük devrinde, kuru malzemeyi 3 seferde ekleyin ve un sadece karışsın. Çok fazla karıştırmayın. 8 - Spatulayla bir kez karıştırın. Karışmayan un kalmasın. 9 - Harcın yarısından biraz fazlasını bir başka kaba bölerek iki harç elde edin. Fazla olan harca çikolatayı ekleyin ve karıştırın. 10 - Kalıba sırasıyla beyaz harç, çikolatalı harç şeklinde bütün hepsi bitene kadar kat kat döşeyin. 11 - Kek harcı oldukça yoğun olduğu için kaşıkla veya spatulayla sürekli düzeltin. 12 - Fırının orta bölmesinde 50-55 dakika kadar pişirin. Kürdan kontrolünü unutmayın. 13 - Fırından alın ve 10 dakika sonra kalıptan çıkartın. 14 - Oda sıcaklığında tamamen soğuyunca servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.
PINAR ÜNLÜTÜRK
49
@pinarsdesserts
ÇİLEKLİ PASTA MALZEMELER 6 large yumurta, oda sıcaklığında 225 gr. Şeker 20 gr. Sıvı yağ 20 gr. Buttermilk
(sütün içine 2 çay kaşığı limon suyu ekleyip, karıştırın. 5 dakika bekletin)
1 1/2 tk elma sirkesi 2 tk vanilya özütü veya vanilya 225 gr. Un 6 gr. Kabartma tozu 1/2 çay kaşığı tuz
Başlamadan Önce: Fırını 180 °C'de ısıtın. 3 adet 18-20cm kalıba pişirme kağıdı serin ve tereyağı ile tabanı ve kenarları yağlayın. YAPILIŞI 1 - Yumurtaları karıştırma kabına koyun. Mikser ile yüksek devirde 5 dakika çırpın. 2 - Her seferinde, 1 yemek kaşığı olacak şekilde şekeri ilave edin. 5 dakika daha yüksek devirde karıştırın. 3 - Sıvı yağı, buttermilk, vanilya özütü ve sirkeyi bir kapta karıştırın. Karışıma ekleyin ve 40-50 saniye karıştırın. 4 - Başka bir kapta tuz, un ve kabartma tozu ekleyin ve karışıma ekleyin. Un kaybolana kadar karıştırın. Mikserin düşük devrinde 30 saniyeyi geçmeyin. Eğer karışmamış ise bir spatula yardımıyla, alttan üste doğru dairesel hareketler ile karıştırın. 5 - Kalıplara eşit miktarda paylaştırın. Her tarafına eşit yayıldığından emin olun. 6 - Fırının orta bölmesinde 20-25 dakika kadar pişirin. Kürdan kontrolü yapmayı unutmayın. 7 - Fırından kekleri alın ve tamamen soğuduktan sonra servis edin. Afiyet olsun.
ENDER ŞİRE @endermutfakta
51
Instagram’da “Adana” ve “Kebap” denildiği zaman akla ilk gelen isimlerden Ender Şire. Öncelikle Ender Şire kimdir? Biraz kendinizi anlatabilir misiniz? 1976 Adana doğumluyum. Çocukluğumda başlayan yemek ve mutfak merakım beni bu günlere getirdi. 2014 yılından bu yana instagram kullanıyorum. Öncelikle kendi yaptığım yemekleri paylaşarak başlamıştım. Şimdilerde ise hem gezip yeni yerler bulmaya, hem de kendi mutfağımda bir şeyler yapıp paylaşmaya devam ediyorum. Gerçekten de yemek yapmayı çok seviyorsunuz. Peki mutfakta yapmaktan en çok keyif aldığınız yemek nedir? Mutfak adeta benim hayatım gezdiğim yerlerde bile mekanların mutfağına girmeyi seviyorum. Evde genelde pizza, tavuk ve makarna yemekleri yapmayı seviyorum. Bunların dışında bir kaç işletmede de benim formülüm olan yemekleri uygulayıp menülerine ekledik. Adana’da yaşayan birisi olarak, Adana dışında yapılan kebapları başarılı buluyor musunuz? Adana dışında da güzel kebap yapılıyor tabii ki ama ben yine de gelip yerinde yenilsin düşüncesindeyim. Ne kadar güzel yapılsa da buradaki gibi olmaz diye düşünüyorum. Instagram’da bugüne kadar keşke yapsaydım veya yapmasaydım dediğiniz bir şey var mı? Keşke daha çok yemek yapabilsem ama bu aralar vakit sıkıntısından dolayı mutfağa çok giremiyorum. Bir de kendi restoranım varken bu kadar yaygın değildi instagram. Keşke o zamanlar bu kadar aktif kullanılıyor olsaydı. Lezzetli ve “işte tam budur” diyebileceğimiz Adana Kebap nasıl olmalı? Adana kebabı kesinlikle koyun etinden olmalı. El kıyması ağırlıklı ve kuyruk yağı oranı iyi bir şekilde dengelenmiş, mutlaka dinlenmiş et olmalı. İzmir’de en sevdiğiniz lokanta, restaurant ve otel hangileri? En beğendiğim yerlerden ziyade, sevdiğim yemekleri söyleyeyim. Kokoreç, midye, köfte, boyoz, döner ve zeytinyağlı yemekler. Otel olarak Hilton, İbis ve Ramada’da kaldım hepsinden de memnun ayrıldım. Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim.
HALUK ÖZYAVUZ @gevrekandginger
53
Sosyal medya platformlarında en keyifli içerik üreticilerinden, bir çoğumuzun “Haluk abisi” yeme içme sektörünün İzmir’deki en önemli temsilcilerinden @gevrekandginger ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Hem sektörden, hem instagram’dan hem de özel hayattan önemli konular üzerinde konuştuk. Haluk Özyavuz’u, kendi ağzından tanımak istiyoruz. Okurlarımız sizi çok merak ediyor, biraz bilgi verebilir misiniz? Kendimi “Tam zamanlı bir sanayici, yarı zamanlı bir lezzet düşkünü” olarak tanımlayabilirim. 80’li yılların başında Almanya’da başlayan öğrencilik serüvenimle, farklı kültürlerin izini sürmeye başladım. Bunu bir dönem ağırlıklı olarak müzikle gerçekleştirdim. Amatör dj’lik geçmişinin de katkısıyla çok büyük bir “long play” arşivi oluşturdum. Ardından da kültürü sofrada aramaya başladım. Öğrenciyken sokak lezzetlerinin yanında hafta sonları da arkadaşlarımızla harçlıklarımızı biriktirir, kiraladığımız bir arabaya doluşup Avrupa’daki “Gault Millau” şapkalı ve “Relais & Châteaux” üyesi restoranların peşine düşerdik. İş hayatı da ne mutlu ki bu keşiften beni alıkoymadı. Ben de dünyanın dört bir yanını dolaşmak durumunda kaldığım bu gezileri aynı zamanda birer lezzet keşfi olarak değerlendirmeye başladım. Hobi olarak başlayan bir konu, giderek ciddi bir uğraşa dönüştü, diyebilirim. Peki Gevrek And Ginger nasıl meydana geldi? Yakın çevremdekiler özellikle yurt dışına çıkacağı zaman sık sık benden tavsiye isterdi. Ben de büyük bir keyifle bildiklerimi onlara aktarırdım. Bir süre sonra hem ailem, hem de dostlarım bunu başkalarıyla da paylaşmam gerektiği yönünde çok ısrarcı oldular. Ben de bundan 3 sene önce “Paylaşmak güzeldir!” mottosunu benimseyip 40 yıldır biriktirdiklerimi anlatmak için bir internet sayfası ve sosyal medya hesabı açmaya karar verdim. İsim konusuna gelirsek, “Gevrek” bir İzmirli olarak çok sevdiğim, keyifle tükettiğim ve her kesime hitap ettiğini düşündüğüm çok değerli bir yiyeceğimiz. Zencefil, yani “Ginger” ise küçüklüğümden beri ailemin soframızdan tozunu da, tazesini de, turşusunu da eksik etmediği bir lezzet. Bir Uzak Doğu mutfağı aşığı olarak, onların dünyaya kazandırdığı en kıymetli şey olarak görüyorum. Yerli ve yabancı kültürleri sentezleyen bir gezgin olarak, benim için sembolik olan bu iki yiyeceği yan yana getirdim ve “Gevrek&Ginger” doğmuş oldu. Yapmaktan en çok keyif aldığınız yemek hangisi / hangileri? Aslına bakarsanız yemek yapmak benim iddialı olduğum bir nokta değil. Ben değişik yerlerde gördüğüm şeyleri uygulamaya ve klâsik tatlara kendimce renk katmaya çalışıyorum. Özellikle ızgara ve taş fırın konusunda kendimi geliştirmekteyim. Robata ızgarada farklı deniz ürünlerini pişirmek çok keyif aldığım bir seçenek. Taş fırında kokoreçli veya karidesli pide denemelerim de yine dostlarımın beğendiği tatlar arasında. Ben mutfakta doğru veya yanlışın olduğuna pek inanmıyorum. Nitekim hata yapma korkusu, farklı malzemeleri bir araya getirebilecek yaratıcılığı ve cesareti öldüren şeyler. Ana tekniği bilmek şartıyla, damak zevkinize göre sürekli yeni bir şeyler denemek, mutfakta cesur olabilmek en iyisi.
Bugüne kadar birçok ülkeyi gezdiniz, lezzetlerini tattınız. Aralarında en unutulmaz ülke ve lezzeti hangileriydi? Benim için Japon mutfağı bambaşka bir noktada. Onu ayrı tutarsak, ardından Bask ve Katalan yörelerini sevdiğim İspanyol mutfağı, Türk damak zevkine en yakın bulduğum İtalyan mutfağı ve ardından Fransız mutfağı gelir. Uzak Doğu mutfağına ayrı bir sempatim olduğu için yeni dönem restoranlarında Avrupa lezzetlerine yapılan ufak Uzak Doğu dokunuşlarını çok seviyorum. Lezzet yolculuğum esnasında bahsettiğim kültürlere dair çok ilginç örnekler tattım. Ancak en etkilendiğim yer tartışmasız “Sukuyabashi Jiro” idi. Tokyo’da ufacık bir restoranda, yalnızca 5 müşteri için inanılmaz bir disiplinle çalışan 91 yaşındaki şef Jiro Ono, kesinlikle lezzet düşkünlerinin “Ölmeden Önce Gidilmesi Gereken Yerler” listesine girmeli. 9 yaşından beri sushi tezgahının başında olan ve size içtenlikle “Öğreneceklerim bitmedi. Hâlâ mükemmeli arıyorum.” diyen bir efsane... Günümüzde çok kısa bir sürede popülerliğe ulaşıp “Ben oldum.” diyebilen şeflerin ders alması gereken bir usta. Onun elinden sushi yemek, benim için unutulmaz bir deneyimdi. Bir süre önce instagram hesabınızda puanlama (derecelendirme) sisteminizi kaldırdığınızı açıklamıştınız. Bunun nedenlerinden ve günümüzdeki yeme – içme sektöründe yayın yapan instagram hesaplarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Evet, değerlendirme sisteminin ne yazık ki Türk restoranları için sağlıklı olmadığı düşüncesine vardım. Zira ülkemizde kısa yoldan para kazanmaya çalışan, yeniliklere, gelişime ve en önemlisi de eleştiriye kendini kapatmış işletmeler var. Bunlar arasında bir gün 9 puan verdiğim adres, öteki gün 6 bile almayacak servis ve yemek sunabiliyor. Buna hem şahsım adına, hem de benim tavsiyem ile mekana gidip mutsuz ayrılabilen dostlarım adına üzülmeye başladım. Ayrıca değerlendirmelerimi, restoranlarımızdaki sürdürülebilirlik sorununu farkında olduğum için üstüne basarak “günlük” yapmama rağmen, bunu genelleştiren takipçilerim de oldu. Artık puanlama yapmayarak, yalnızca gördüklerimi olduğu gibi aktarmaya karar verdim. Başından beri en önem verdiğim husus, “objektif” yazmaktı. Gevrek&Ginger’a başlamamdaki ana motivasyon bildiklerimi paylaşabilmek, en çok da büyük bir kısmı yurt dışına çıkamayan işletmecilerimize, şeflerimize ve genç şef adaylarımıza dünyada neler olup bittiğini gösterebilmekti. Onca yıl sonra hâlâ seyahatlerim öncesi heyecanlanıp ne gibi yeni şeyler öğrenebilirim diye planlar yapıyorum. Instagram bilgi alışverişi için çok hoş bir platform. Ancak gastronomi konusunda işi paraya döken “ticari gurmeler”, diğer bir adıyla “satılık damaklar”, malesef bu alanda büyük bir kirliliğe yol açıyor. Maddi çıkar ve popülerlik uğruna bilmeyen, öğrenmek istemeyen, araştırmayan, merak etmeyen, kaliteli veya kalitesiz olduğunu düşünmeksizin revaçta olanı paylaşan, yediği yemeğin parasını ödemeyen, üstüne ücret kesen, PR şirketleri ile her gün bir başka tanıtımda boy gösteren, gitmediği yerleri bile yorumlayan kişiler görüyoruz. Instagram özgür bir dünya, bu sebeple kimse kimseye neyi takip etmesi gerektiğini söyleme hakkına sahip değil. Ancak ticari gurmeler ile bu işe ciddi emek harcayanların birbirinden ayırt edilemediği, en önemlisi de bu kişilerin “gurme” sıfatıyla insanların beynini bulandırdığı bir oluşuma doğru gitmekteyiz. Umarım bu güzel bilgi paylaşımı, yakında “reklam paylaşımına” dönüşmez...
HALUK ÖZYAVUZ @gevrekandginger
55
En beğendiğiniz, sıklıkla takip ettiğiniz hesaplar hangileri?
Yerli ve yabancı birçok kişiyi takip ediyorum. Çok büyük bir kısmı da bu alanda bir şeyler paylaşabileceğim, bilgili insanlar. Şu an ilk aklıma gelenler Fahri Gediz (@fahrigediz), Sinan Hamamsarılar (@tatdedektifi), Besim Hatinoğlu (@besim_h), Salih Seçkin Sevinç (@harbiyiyorum), Pınar Ünlütürk (@pinardesserts), Zeynep Dinç (@homemadeishappiness) ve yabancılardan da sevgili David Dudi Califa (@the.hungry.tourist). Elbette sayamadığım daha birçok güzel ve kaliteli hesap mevcut... İzmir’de yeme – içme sektörü ile ilgili son yıllardaki ilerlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle yeni açılan işletmelerin geleceğini nasıl görüyorsunuz? İzmir’de güzel restoranlar açılıyor, ama maalesef halkımız ilgisini çok çabuk yitiriyor. İnsanlar genellikle birkaç kez görüp göründükten sonra bir daha o mekana uğramıyor. İşletme tarafından baktığımızda ise çok ciddi bir sürdürülebilirlik problemi var. Standart bir kaliteyi bulamıyorsunuz. Öte yandan restoran biraz popülerleşti mi, hemen menüdeki fiyatların da yukarı fırladığına şahit oluyoruz. Ancak ironik bir şekilde fiyat artarken malzeme kalitesinde düşüş yaşanıyor. Yani burada çift taraflı bir sorun söz konusu. Türkiye gastronomide belli bir noktaya gelecekse, Ege Bölgesi’nin ve İzmir’in bu oyunda başrolde olacağına inanıyorum. Nitekim bu güzel coğrafyanın ve iklimin bize sunduğu eşsiz lezzetler var. Bu denli kaliteli malzemeler ile ortaya imrenilesi işler çıkabilir. Bu konuda yolumuz çok uzun; ancak her daim umudum var... Son yıllarda gelişmiş sayılan tüm mutfaklarda özüne dönme, doğala yönelme hareketi gözlemliyoruz. Bana göre de olması gereken mevsimsel ve yöresel bir harman üzerinden yola çıkmak. Restoranlarımızdaki menülerin mevsimsel olarak değişmesi, sezonunda yerel ürünlerle kendini yenileyebilmesi gerek. İtalyanların “chilometro zero” dedikleri çok hoşuma giden bir anlayışları var. Mutfakta yalnızca o yörenin ürünleriyle bir şeyler yaratılıyor. Yabancı ve ithal malzemelerin restoranlarımızı domine etmesinden rahatsızlık duyuyorum. Bunun yerine toprağımıza sadık menüler görmeyi arzuluyorum. Bunun yanında tüm dünyada baş gösteren bir sorun da, bir şehrin farklı ülke mutfaklarının istilasına uğraması. Milano’daki Fransız restoranları ya da İstanbul’daki Japon mutfakları gibi... Bunların olmasına asla karşı değilim, hatta özüne uygun ve kaliteli oldukları sürece destekliyorum; ancak sayılarındaki artış ve yerli işletmelerin de bu duruma özenmesi, kendi mutfağımızda dejenerasyona yol açmakta. Böylece neredeyse her şehir, her mutfak birbirini andırmakta ve seyahat etmenin cazibesini zedelenmekte. Ben yöreselin kültürü yansıttığına ve bozulmaması gerektiğine inandığım için, açıkçası farklı ülke mutfaklarındansa önce kaliteli kökü müthiş bir imparatorluğa dayanan Anadolu örneklerini görmeyi ve geliştirmeyi diliyorum.
ALPER KIRDAL
57
@beyazyakaligurme
ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu, instagram’ın beyaz yakalı gurmesi ve tam bir şarap aşığı! Öncelikle Alper Kırdal kimdir, biraz kendinizi tanıtmanızı rica ediyoruz. İzmir Karşıyaka doğumluyum. Ailem Torbalı’da yaşıyor ve ben de lise hayatımın sonuna kadar orada okudum. Sonrasında eğitimime ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği öğrencisi olarak devam ettim. Mezuniyetimle birlikte iş hayatına İstanbul’da Borusan Holding’de 2011 yılında başladım. Paralelde de Boğaziçi Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi yüksek lisansını tamamladım. Şu anda kariyerime Turkcell’de Veri Analitiği Uzmanı olarak devam ediyorum. Peki bu serüven nasıl başladı? Beyaz Yakalı Gurme’nin doğuşunu anlatabilir misiniz? Şirket değişikliklerim sırasında Türkiye pazarına güçlü bir start-up şirketi olarak Zomato’nun girdiğini görmüştüm. Şirketle bir mülakat sürecine girmeyi düşünürken şu anki şirketim Turkcell’den teklif aldım, ama Zomato’yu ilk gününden itibaren izlemeye başladım. Bu şirkette çalışan arkadaşlarım da oldu ve sıkça sosyal medyanın etkilerini tartışmaya başladık. Yeme içme kültürünü seven biri olarak Instagram’ın bu alanda önem kazanacağını geç de olsa kabul ettim ve 2015 yılının Mayıs ayında kişisel profilimi Beyaz Yakalı Gurme olarak değiştirdim. Ciddi bir şekilde şarap kültürünüz olduğunu biliyoruz, bu alanda eğitim aldınız mı? Geleceğe yönelik şarap konusunda planlarınız var mı? 2012’de bir sene boyunca yönetim danışmanı olarak Suudi Arabistan’da çalışmıştım. Türkiye’ye döndüğümde de bir hobi edinip üzerine yoğunlaşmaya karar verdim ve şarap alanında eğitim almaya başladım. Suudi Arabistan sonrasında bu hobiyi seçmiş olmam da bir hayli komik değil mi? O zamanlar önolog “Saba Açıkgöz” tarafından verilen 4 kurdan oluşan bir kursa katıldım ve şarap hakkındaki temelimi atmış oldum. Birkaç sene boyunca kendi kendimi geliştirmeye ve yurtdışındaki şarap fuarlarına, festivallere katılmaya çalıştım. 2016 yılında ise biraz daha disiplinli bir şekilde şarap hakkında bilgimi arttırmak istedim ve global geçerliliği olan WSET (Wine and Spirit Education Trust) sertifikalarında seviye 3’ü tamamladım. Türkiye’nin bu alandaki geleceğini net olarak göremediğim için profesyonel anlamda herhangi bir planım yok, ancak sektörü ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek sürekli bir öğrenim döngüsünde olmaya devam ediyorum.
nedir?
İstanbul’da en sevdiğiniz mekân ve yemeği
Nokta atışı tek bir yer söylemek aslında çok doğru olmaz, birçok güzel işletme var. Yine de bir yer söylemek gerekirse Kadıköy’de oturan birisi olarak yıllardır gittiğim “Yanyalı Fehmi Lokantası”nı söyleyebilirim. Menülerinin ilk sayfasında Kurtuluş Savaşı’nda verilen günlük yemek menüsüne yer veren tarihi bir mekân. Kalitesinden de yıllar içerisinde hiçbir zaman ödün vermeden hizmet veriyor, emeklerine sağlık. Instagram’da bugüne kadar keşke yapsaydım veya yapmasaydım dediğiniz bir şey var mı? Keşke yapmasaydım dediğim şey aslında profil ismim olan “Beyaz Yakalı Gurme”. Gurme kelimesi çok iddialı bir sözcük, zamanında üzerinde çok da düşünmeden ofiste arkadaşlarla şakalaşırken karar vermiştik. Zaman zaman keşke bu kelimeyi kullanmadan bir blog ismi tercih etseydim diye pişmanlık yaşıyorum. En beğendiğiniz ve sıklıkla takip ettiğiniz hesaplar hangileri? Birçok blogger arkadaşım var aslında; ancak iki büyük şehirden birer isim söyleyerek kapatayım bu soruyu. İzmir’den sayın Haluk Özyavuz’un hesabı “Gevrekandginger”, İstanbul’dan da sevgili dostum Alper Tolga’nın hesabı “Negezdik” ilgiyle takip ettiğim Instagram profilleridir. Üçüncü Dalga Kahveciler ve Burger/Steakhouse konsepti ile kurulan işletmeler giderek artıyor. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? İnanılmaz kahve aşığı biri değilim, çok fazla bilgim de yok bu alanda o nedenle biraz nötrüm. Siparişim genellikle espresso olduğu için yeni tekniklerle bir türlü aramız ısınmadı. Yine de beni sevindiren şey, bu akımın getirdiği artan kahve kültürü sayesinde daha kaliteli kahve çekirdeklerinin ülkemize giriyor olmasıdır. Burger/Steakhouse alanında özelleşen işletmeler de aslında genel olarak büyük şehirlerde patladı. Genel görüşün aksine Türkiye geneline baktığımızda o kadar da artan bir trend olduğunu düşünmüyorum. Bu tarz yeni açılan işletmelerin sorunu ise devamlılık. Büyük bir hevesle ve yatırımla açılan steakhouse’lar; abartı dekorasyon ve kötü gelir-gider yönetiminden ötürü bunu fiyatlarına ve maalesef hizmet kalitesine yansıtıyorlar. Bunu dengeli ve iyi yapanlar da şubeleştiğinde kalitesini düşürebiliyor. Kişisel görüşüm bu alandaki restorancılık henüz oturmadı, biraz daha olgunlaşma alanı var.
ALPER KIRDAL
59
@beyazyakaligurme
İzmir’de yeme – içme sektörü ile ilgili son yıllardaki ilerlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıkçası son 11 yıldır İzmir’e sadece tatil ve ailemi ziyarete geldiğim için çok yakından takip etme imkânım olmadı. Beni en üzen kısım Kordon gibi güzel bir lokasyon genelinin nargileciler ve kendini yenilemeyen barlardan oluşuyor olması. Ülkemize birçok güzel biralar ithal ediliyorken ve şaraptan ziyade bira tüketen İzmir’de, neden hala bu dönüşümün yaşanmadığını anlayamıyorum. Restoran çeşitliliği anlamında İzmir merkezde çok da hızlı bir gelişme var mı bilmiyorum. Urla ve Alaçatı bu konuda daha hızlı adımlarla ilerliyor diye düşünüyorum. Tabii bu İzmir’de çok kısıtlı zaman geçiren bir gözden gelen yorum, “yerlileri” durumu tamamen farklı görüyor olabilir.
İzmir’de en sevdiğiniz lokanta, restaurant ve otel hangileri? Çocukluğum Konak’ta Can Döner ile geçmişti. Ailemle o eski ahşap binalarında İskender sırasında beklemek ne keyif verirdi bana… Şu anda ne durumda burası hiç bilmiyorum. İzmir merkezden ziyade Alaçatı’da keyif aldığım Asma Yaprağı aklıma gelen ilk isim. Otel olarak da Çeşme’de birçok güzel butik otel var, tek bir isim veremeyeceğim doğrusu. En son kaldığım Antmare Alaçatı’dan ve Luce Alaçatı’dan büyük bir memnuniyetle ayrılmıştım. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? İzmir’de gastronomi adına ilgi çekici çok güzel işler yapılıyor. Bunların biraz daha planlı ve düzenli bir şekilde organize edilmeye ihtiyacı var. Örneğin Alaçatı Ot Festivali’ndeki o kalabalık ve kargaşa nasıl daha kontrollü hale getirilebilir? “Uluslararası” kelimesinin hakkını verecek nasıl gastronomi ve turizm etkinlikleri yapılabilir? Bu noktada devletten kişilerin de ellerini taşın altına sokmaları ve bazı şeyleri “yapmış olmak için yapmak” konumundan çıkıp değer yaratan İzmir organizasyonlarına imza atılması gerektiğini düşünüyorum.
ECENUR ÖZCAN @medicolors
Ecenur Özcan, medicolors olarak oldukça keyifli bir hesap yaratmış kendisine. Gelin Ecenur’u biraz daha yakından tanıyalım. Instagram’da benzer hesaplar oluşturan veya oluşturmayı düşünen okurlarımız için de fikir olması adına çok keyifli bir röportaj oldu. 23 yaşındayım. İzmir'de doğdum, Denizli’de büyüdüm. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde intern doktorum. Medicolors hesabımı yaklaşık iki yıl önce açtım. Çocukluğumdan beri fotoğraf çekmeyi çok severim. Hatta on yaşındayken, bir sabah kahvaltıda yere düşen peynir parçasının başına üşüşen karıncaların fotoğraflarını çekebilmek için karınca korkuma rağmen dakikalarca uğraşmıştım. Yıllar içinde biriken çok sayıda fotoğrafım vardı ve bunları bir sayfa açarak yayınlamak istedim. Zamanla gittiğim yerlerden çektiğim fotoğrafların altına yazılar yazmaya ve paylaşmaya başladım. Yoğun bir eğitim sürecinde, sayfanıza zaman ayırmak zor olmuyor mu? Evet, tıp fakültesinde özellikle sınav dönemlerinde zaman ayırmak maalesef zor ama o zaman da ders arası molalarda fotoğraf koyarak çözüm buldum. Bazen yoğunluğum sebebiyle katılamadığım etkinlikler oluyor en çok o zaman üzülüyorum. Klonlanıp öteki Ecenur'u hastanede bırakmak istiyorum. Fakat şaka bir yana dengeyi kurunca biraz yorucu ama çok keyifli diye düşünüyorum. Yurtdışında gitmeyi en çok sevdiğiniz yerler hangileri? Olmazsa olmaz olarak tanımlayabileceğiniz lezzetleri öğrenebilir miyiz? Bir pizza ve makarna aşığı olarak en çok İtalya'yı seviyorum. Özellikle Galleria Vittorio Emanuele'deki restaurantlar favorilerim. Ravioli, napoliten ve pesto sos olmazsa olmazlarım. Anadolu insanı olarak bu listeye kırmızı et ve tarhana çorbasını ve beni tanıyanların da çok iyi bildiği üzere dünyadaki tüm kremalı ve milföylü tatlıları da eklemek isterim. Mutfakla aranız nasıl? Evde yemek yapıyor musunuz? Mutfakla aramdaki ilişki aslında biraz karışık sayılır. İlkokul dönemlerimde herkes tarafından zayıflığımla bilinirdim. Annemin ben yemek yemiyorum diye üzüntüden ağladığı zamanlar bile olmuş. Üniversiteye başlamamla iştahım yükselişe geçti. Ben ve etrafımdakiler bu duruma şaşırsak da artık yemek yemek ve yeni lezzetler denemek en büyük hobilerimden birisi. Yemek yapmak da yemek kadar büyük bir keyif bence. Tatilde ailemin yanında olduğum zamanlarda elimden geldiğince annemin lezzetli ellerinden bir şeyler kapmaya çalışıyorum ama onun dışında yoğunluğum sebebiyle maalesef yapım aşamasına çok fazla katkıda bulunamıyorum. İzmir’de gitmeyi en çok sevdiğiniz işletmeler hangileri? İzmir'de özellikle okul zamanları yakınlığı sebebiyle en çok gittiğimiz ve sevdiğmiz yerler Cafe Rebel ve Pizza Locale. Onun dışında benim için bu liste çok uzun. %100 Restaurant, Burger No 7, Tavacı Recep Usta, Veli Usta Balık Pişiricisi, Happy İtaly ilk başta sayabileceklerim ama bana kalsa listeyi çook daha fazla uzatabilirim. Tatlı konusunda ise Leone, Choccolart, Arpege,Topraktan; kahvede ise More Coffee ve Baristocrat ilk sırada sayacaklarımdan olur.
61
ARDA TÜRKMEN
1975 yılında İstanbul'da doğdu. 1994 yılında Saint Benoit Fransız lisesini bitirdi.
1995 ve 2000 yılları arasında 350 den fazla üniversite tur organizasyonu, 100 den fazla sanatçılı konser organizasyonuna imza attı. 2003 yılında Roka Davet catering şirketini kurdu. 2008 yılında Asmalımescit'te 11 Leblon isimli restaurantını açtı. (Leblon Issız adam filmine ev sahipliği yapan mekan olarak da bilinmektedir) 2010 yılında CNNTürk'te "Arda'nın Mutfağı" isimli yemek programına başladı. 2013 yılında Leblon'u kapatarak, Forneria'yı Karaköy'de açtı. 2015 yılında Mükellef, 2016 yılında da açtığı Central ile restaurant sayısını 3'e çıkardı. 6 sezondur yaptığı Arda'nın mutfağı programı TV 8'de devam etmektedir.
Türkiye’nin en önemli şeflerinden, milyonların sevgilisi Arda Türkmen ile hem sektör hakkında, hem restoranları hem de Velotürk projesi ile ilgili çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Uzun yıllardır ülkemizde yemek programı kültürünün öncülerinden birisi olarak; son yıllarda yemek programlarının sayısının azalması ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Programların formatlarının birbirine çok benzemesinin bu durumda büyük payı olduğunu düşünüyorum. Instagram ile tanışmanız nasıl oldu? Sosyal medyanın kullanımı ve etkisi ile ilgili fikirlerinizi öğrenebilir miyiz? Instagram ile etraftan duyup tanıştım ve bir profil açıp kullanmaya başladım. Sosyal medyanın gücü yadsınamaz bir gerçek. Doğru kullanıldığı taktirde de faydalı buluyorum.
Mutfağınızda pratik yemeklerden, farklı kültürlerin tatlarına, yüzlerce tarife yer veriyorsunuz. İçlerinde yapmaktan en çok keyif aldığınız veya sık yapmamayı tercih ettiğiniz ürünler var mı? Pilavlar ve patlıcanlı lezzetler yemekten ve yapmaktan en keyif aldıklarım arasında.
Gastronomi öğrencilerinin sizi ilgiyle takip ettiğini biliyoruz. Onların kendilerini geliştirebilmeleri, geleceğe daha umutlu bakabilmeleri adına önerileriniz nelerdir? Birincisi sebat edeceksin. İkincisi risk alacaksın. Her zaman bir fırsat maliyeti var hayatta. Hızlı karar vermeniz ve iyi düşünmeniz lazım. Fakat kararı verdikten sonra dirayetli bir şekilde arkasında durmanız lazım. Doğru olduğuna inandığınız şey için de çok mücadele etmeniz lazım. Hayatta belki bir belki de birkaç kere en iyi yumruğunu atacağın bir an gelir. Ama o yumruğu atacağın an geldiği zaman bir sen hazır değilsen ve renkli biri değilsen hiçbir şey yapamazsın. O yüzden ringde olacaksın, o ringde kalmak için uğraşacaksın ve doğru yumruğu atamadım diye hayıflanmayacaksın ve doğru zamanın gelmesi için bekleyeceksin ve hazır olacaksın. Çünkü o yumruğu atınca rakibini serersin ve kazanırsın. Bence başarının sırrı sabretmek ve risk almak.
ARDA TÜRKMEN
63
@ardaturkmen
Mutfakla tanışmanız nasıl oldu? Küçükken mutfağa sık sık girer miydiniz? Yemek pişirmeye olan ilgim ailemden bana miras. Küçük yaşta anneannemi izleyerek, ona yardım etmeye çalışarak mutfağın tadını aldım. Sonrasında ilk profesyonel alanda mutfak deneyimimi 1993 yılında bir otelin resepsiyonunda çalışırken, benim mutfağa olan ilgimi ve merakımı bilen üstlerimin artık daha fazla ısrarlarıma dayanamaması sonucu bir otel mutfağında yaşadım. Velotürk projesini ve Karaköy Mükellef’i çok merak ediyoruz açıkçası. Bizlere neler söylemek istersiniz? Velotürk projesindeki amacımız Türkiye genelinde ihtiyaç sahibi çocuklara bisiklet ulaştırmak. Hem onları sevindirmek hem de spora teşvik etmek. Bu doğrultuda bu güne kadar yaptığımız girişimler sayesinde 2600 çocuğa bisiklet dağıtabilmenin mutluluğu içindeyiz. Karaköy Mükellef’e gelirsek, Forneria’yı açtığımızda terasla ilgili planımız vardı. Sonunda 40 yaşımda 40 günde dükkan açtık. Önü deniz ve Tarihi Yarımada, arkası Galata Kulesi manzaralı, üstü açılıp kapanabilen böyle bir yer ya gece kulübü ya da uzun uzun oturup meze, zeytinyağlı ve ara sıcakların yenebileceği bir yer olacaktı. Burası 150 kişi kapasiteli, ağırlıklı olarak bizim damağımıza uygun yemekler yiyebileceğiniz, yanında içkinizi içebileceğiniz bir yer. Hem mevsimlik hem sürekli olacak şeyler var. 80-90 çeşit soğuk meze ve zeytinyağlı çalışmamız var. Bunları 40-50 çeşit şeklinde mevsimsel olarak döndürüyoruz. Burada mükellef sofralar kuruyoruz. Karaköy’ün kendine has yaşayanı, çalışanı ve buraya gelmekten keyif alan bir kitlesi var. Mükellef buraya uygun bir restoran oldu bizce. Arda’nın Mutfağı isimli kitabınız ile beklentileri fazlasıyla karşıladınız. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz, ikinci bir kitap gelecek diyebilir miyiz? Kitap çıkartmak her detayıyla tek tek ilgilenilmesi gereken çokça emek isteyen bir iş. İkincisi için olmaz diyemem. Neden olmasın? İzmir’e de sık sık geldiğinizi biliyoruz. İzmir’de genel olarak ne tür yemekler yapıyorsunuz? İzmir güzel bir şehir, Çeşme ve Alaçatı yıllardır sevdiğim beldeler bunların dışında bence Urla da hızla gelişiyor. Gittiğim zaman genellikle ege otları ile yapılan ürünleri ve zeytinyağlıları tüketmeyi tercih ediyor ve keyif alıyorum.
MALZEMELER 3 yemek kaşığı tereyağı 2 yemek kaşığı zeytinyağı 2 su bardağı baldo pirinç 2 su bardağı bezelye – haşlanmış 4 adet orta boy enginar
½ limonun kabuğu – rende Tuz Beyaz biber 3 su bardağı su
Başlamadan Önce: Fırını 180 °C'de ısıtın. 3 adet 18-20cm kalıba pişirme kağıdı serin ve tereyağı ile tabanı ve kenarları yağlayın.
YAPILIŞI 1 - Pirinçleri yıkayıp, süzün. 2 - Pilav tenceresine zeytinyağı ve tereyağını ekleyin. 3 - 8’e böldüğünüz enginarları ekleyin ve bir tur çevirin. 4 - Ardından pirinçleri ekleyin ve kavurun. 5 - Bezelyeleri ekleyin bir tur çevirin. 6 - Tuz, beyaz biber, limon kabuğu rendesini ekleyin ve bir tur çevirin. 7 - Suyunu ekleyin ve orta ateşte suyunu çekene kadar pişirin. 8 - Pilav suyunu çekince alttan üste doğru havalandırın üzerine havlu kağıt serip kapağını kapatın ve 10- 15 dakika dinlendirin. Sıcak servis edin. Afiyet olsun.
65
advertorial
67
69
İzmir’den Çanakkale yönüne giderken karşınıza ilk olarak Eski Foça çıkıyor. Eski Foça’ya dönmeyip devam ettiğinizde ise Yeni Foça sizi karşılıyor. Gelin ilk olarak Foça’nın "eski”sine gidelim sonra da, Egenin dantel gibi işlenmiş koylarından, yenisine geçelim. Eski Foça kimi zaman tarihi, kimi zaman denizi, kimi zaman mitolojisi, kimi zaman da fok balıklarıyla gündeme gelmiş şirin mi şirin bir İzmir tatil kasabası. İzmir’in diğer tatil kasabalarına nazaran su sıcaklığı biraz daha düşük. Temiz ve sakin plajları ile her zaman İzmirlilerin ilgisini çekiyor. E tabii ki soğuk deniz suyu sevenler için de bulunmaz bir fırsat. Diğer bir yandan Eski Foça Manisa’ya da olan yakınlığı sayesinde Manisa’dan gelen yerli turistlerin de en uğrak tatil noktalarından birisi.
71
Eski Foça mitolojik Odysseia destanında da bulunan Siren Kayalarına ev sahipliği de yapmaktadır. İzmirli Homeros Odysseia’ dan şöyle bahseder: “Ulu tanrıça kirke ne yapın yapın, tanrısal sirenlerden sakının dedi bana. Büyüleyen seslerinden çiçekli çayırlarından sakının. Sen dinle o sesi, ama bağlasınlar ayakta seni kollarıdan bacaklarından orta direğe.. Böyle dedim ve uyardım arkadaşlarımı.. Bu ara gemimiz sirenlerin adasına varmıştı bile.. çünkü itici bir rüzgar esiyordu arkamızdan.. Derken rüzgar düştü, deniz oldu çarşaf gibi. Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti. Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar, Sonra da kürekleriyle döve döve köpürttüler denizi. O zaman ben tunç kılıcımla mum peteğini parçaladım ufak ufak, Ezdim güçlü ellerimle mumu. Sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına. Duymaz oldular artık sirenleri.. Onlarda bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni.. Sonra vurdular kürekleriyle kırçıl denize durmadan.. Bir sıvışsak göz açıp kapayıncaya dek şuradan- dedik. Ama gözlerinden kaçmadı yakından geçen hızlı gemi sirenlerin. Çınlayan sesleriyle hemen başladılar ezgiye: Gel buraya, dillere destan Odysseus, Akhaların şanı şerefi. Durdur gemini de duy bizim sesimizi. Hiçbir zaman bir kara gemi buradan geçemedi, Durup dinlemeden ağzımdan çıkan tatlı ezgileri, Dinlerler doya doya, daha çok şey öğrenip öyle giderler, Biliriz biz engin Troya'da olup bitenleri.. Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve dinlemek istiyordu benim gönlüm, Kaşlarımla işmar verdim arkadaşlara çözün dedim beni Onlarsa ha bire kürek çekiyorlardı iki büklüm.. Az sonra epey uzaklaşmıştık sirenlerden Artık duymaz olmuştuk seslerini..."
73
Eski Foçaya gitmişken Girit Dondurmacısından sakızlı dondurma yemenden sakın dönmeyin. Şimdiden uyarıyoruz, önündeki sıra hiç kısa değil ama kesinlikle beklemeye değer! Akşam üzerine doğru sahildeki balıkçılarda güzel bir balık ziyafeti olmazsa olmaz. Sonrasında şirin Eski Foça çarşısında bir porsiyon lokma… Temiz ve güler yüzlü bir pansiyon bulup geceyi orada geçirmenizi tavsiye ediyoruz. Eski Foça’dan Yeni Foça’ya giderken geçeceğiniz koylar daha önce bu yolu kullanmamış gezginler için hem biraz tehlikeli, hem de güzellikleri gece karanlığında kaçıracağınız için bir kayıp olacaktır. Kendi aracınızla seyahat etmiyorsanız zaten gecenin geç saatlerinde Yeni Foça’ya giden bir dolmuş bulmanız zor olabilir. Bu güzergahta ilk geçeceğiniz koy Mersinaki koyu. Ssonrasında Hanedan ve Mambo Beach Clubların olduğu, Egenin dantel gibi işlenmiş koylarını göreceksiniz . Bu koylarda özel işletmeler haricinde denize girmek ve konaklamak tamamen ücretsizdir.
Sonra sizi Yeni Foça karşılayacak. Burun ucu mevkiinden, “Yeni Foça Öğretmenevi”ne kadar uzanan geniş ve uzun bir koyun çevresine kurulmuş bir tatil kasabası. Koy boyunca uzanan kafelerde hem dibek kahvenizi yudumlayabilir, hem de şehirden uzaklaşmanın verdiği sakinliği içinize çekebilirsiniz. Efsaneye göre Foça’nın bir yerlerinde bir “kara taş” varmış , kimse nerede olduğunu, nasıl olduğunu, hangi kaldırımda veya yolda olduğunu bilmezmiş. Ancak bu kara taşa basan her kişi mutlaka ve mutlaka bir gün Foçaya döner ve buraya yerleşirmiş. Yenisiyle eskisiyle Foça için mutlaka iki gününüzü ayırmanızı öneriyoruz. Burada kendinizi adeta gençleşmiş hissedeceğinizin şimdiden sözünü verebiliriz. Olurda efsanevi kara taşa basarsanız, bir gün mutlaka tekrar dönmek isteyeceğiniz bir bağlanma duygusuyla ayrılırsınız Foça’dan... Şimdilik hoşça kalın ….
75
2600 yıl önce Akdeniz'in serin sularında yelken açan Kybele teknesi, 2009 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hayat Erkanal'ın Onursal Başkanlığı'nda, Arkeolog Osman Erkurt'un önderliğinde yeniden inşa edildi. Urla'da yapımı sona eren tekne, aslına uygun olarak hazırlanarak Foça'dan Fransa'nın Marsilya şehrine doğru yola çıktı. Sadece yelken ve kürek gücü kullanılarak 54 gün sonra Marsilya Limanı'na ulaşan Kybele, 23 Ekim 2009'da kasıtlı olarak bağlı olarak beklediği limanda batırıldı. Ekip 4 gün boyunca büyük bir çabayla Kybele'nin onarımını gerçekleştirerek 2 Mart 2010 yılında tekrar Türkiye'ye getirildi.
77
advertorial
79
81
83
İyi bir sushi için uygulamanız gereken çeşitli ipuçları bulunuyor. Sushi için kullanacağınız pirinç mutlaka soğuk suda uzun bir süre yıkanmalı. Daha sonra kullanacağınız miktarda pirinç yaklaşık 15-20 dakika kadar kaynatılmalı. Kaynadıktan sonra ise mutlaka dinlendirilmeli. Demlendikten sonra ise pirinç sirkesi, şeker ve tuz ilave edilmeli. Pilavın sosu mutlaka doğru sıralama ile yapılmalı. Balık seçiminde ise genellikle yağlı olan torik ve somon balıkları kullanılıyor.
85
87
Türkiye’nin önde gelen iş adamları ve ünlü isimlerinin yanı sıra, dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerin ağırlandığı Alaçatı Big Fish bu yıl da önceki yıllarda olduğu gibi yüksek rekabet, yüksek adrenalin ve doyumsuz keyif ile devam ediyor.
89
SEFERİHİSAR M.Ö 2000 yıllarında Giritliler tarafından kurulduğu ve Karyalıların kenti olduğu bilinen Seferihisar, günümüzde Ege'nin en önemli tatil beldelerinden birisi olarak sayılmakta.
Seferihisarda; Teos Antik Kenti, Sığacık Kalesi ve Marinası, Sığacık Pazarı mutlaka görmeniz gereken yerlerdir.
91
Seferihisardaki en eski yerleşim yeri Teos’tur. Teos’ta bulunan tapınak dünyada Şarap Tanrısı Dionysos’a adanan en büyük tapınak.
advertorial
advertorial
95
1 TEMMUZ GRUP 27 HAYAL KAHVESİ OPTİMUM
1 TEMMUZ SELAMİ ŞAHİN ALAÇATI JOLLY JOKER
6 TEMMUZ BİR ZAMANLAR GAZİNODA BORNOVA AÇIK HAVA TİYATROSU
6 TEMMUZ SUNAY AKIN NİHAT SIRDAR BOSTANLI SUAT TAŞER
6 TEMMUZ GENÇLİK FESTİVALİ KUŞADASI
7 TEMMUZ GENÇLİK FESTİVALİ KUŞADASI
7 TEMMUZ VOLKAN KONAK ALAÇATI JOLLY JOKER
8 TEMMUZ YILDIZ TİLBE ALAÇATI JOLLY JOKER
8 TEMMUZ GENÇLİK FESTİVALİ KUŞADASI
9 TEMMUZ GENÇLİK FESTİVALİ KUŞADASI
11 TEMMUZ FARELER & İNSANLAR BORNOVA AÇIK HAVA
12 TEMMUZ PİZZA ATÖLYESİ THE CHEF 4U KARŞIYAKA
13 TEMMUZ CEM ADRIAN BOSTANLI SUAT TAŞER
18 TEMMUZ YAŞAR BOSTANLI SUAT TAŞER
23 TEMMUZ YAZ GAZİNOSU ÇEŞME AÇIK HAVA
1 AĞUSTOS KİBARLIK BUDALASI İZMİR EKONOMİ ÜNİ.
1 AĞUSTOS BİR BABA HAMLET BOSTANLI SUAT TAŞER
1 AĞUSTOS MASTERPIECE RESİM - TİYATRO SANAT ALSANCAK
30 AĞUSTOS MASTERPIECE RESİM - TİYATRO SANAT ALSANCAK
2 AĞUSTOS CEYLAN ERTEM BOSTANLI SUAT TAŞER
2 AĞUSTOS FERHANGİ ŞEYLER BORNOVA AÇIK HAVA TİYATROSU
4 AĞUSTOS SILA ÇEŞME AÇIK HAVA TİYATROSU
4 AĞUSTOS ŞEBNEM FERAH ALAÇATI JOLLY JOKER
10 AĞUSTOS BİRSEN TEZER NEA EFESSOS BOUTIQUE
18 AĞUSTOS 27AĞUSTOS 86. İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
18 AĞUSTOS 27AĞUSTOS 86. İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
18 AĞUSTOS 27AĞUSTOS 86. İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
18 AĞUSTOS DUMAN ALAÇATI JOLLY JOKER
18 AĞUSTOS YILMAZ ERDOĞAN ÇEŞME AÇIK HAVA TİYATROSU
25 AĞUSTOS DENİZ SEKİ ÇEŞME AÇIK HAVA TİYATROSU
31 AĞUSTOS HAKAN ALTUN ALAÇATI JOLLY JOKER
97
25 EYLÜL DESO & İdil Biret ADNAN SAYGUN SANAT MERKEZİ
28 EYLÜL ULUSLARARASI 5. İZMİR HEYKEL ÇALIŞTAYI
1 EYLÜL KORAY AVCI ALAÇATI JOLLY JOKER
2 EYLÜL MFÖ BODRUM ANTİK TİYATRO
2 EYLÜL BERKAY ALAÇATI JOLLY JOKER
3 EYLÜL YILDIZ TİLBE ALAÇATI JOLLY JOKER
29 EYLÜL ULUSLARARASI 5. İZMİR HEYKEL ÇALIŞTAYI
30 EYLÜL ULUSLARARASI 5. İZMİR HEYKEL ÇALIŞTAYI