Sayı 19
Haziran — Temmuz‘18
SALUS Bütünsel tıp bülteni
O
n dokuzuncu sayımızdan merhaba. Bu sayıda Biyonöroemosyon’un temel dersleri kitabından yaptığımız çeviride “Hislerimizi Anlamak” başlıklı ikinci kısmı yayınlamaya başlıyoruz. Homeopati başlığı altında Allium Cepa remedisi ele İÇİNDEKİLER alındı. Akupunktur noktaları başlığı altında akciğer hastalıklarında kullanılan, aynı Giriş yazısı 1 zamanda ağrı kesici bir nokta olan LU-7 BiyoNöroEmosyonel 2 noktasından bahsediyoruz. Aktiffelsefe 1. Bütünsel Tıp Kongresinden Notlar başlıHomeopati 6 ğındaysa bu sayımızda Ozon terapi ile ilgili konuşmanın metnini sunuyoruz . Akupunktur
9
Kongreden notlar
11
Bültenimiz ile ilgili tüm soru, görüş ve önerilerinizi drmahmutsansal@gmail.com adresine yazabilirsiniz.
1
Sayfa 2
SALUS Bütünsel tıp
Biy0NöroEmosyon “HİSLERİMİZİ ANLAMAK”
(önceki sayıdan devam ediyor)
Duygular biyolojiktir ve hipotalamusta üretilir. BNE'de ifade edilmemiş ve tatmin edilmemiş bir biyolojik işleve karşılık gelen duyguyu ararız.
Bu sayımızla birlikte yeni bir başlığa geçiyoruz: Hislerimizi anlamak. Duygu kelimesi Latince “hareket etmek” anlamında olan "emovere" fiilinden gelir. Dolayısıyla, bir duygu kişiyi olağan durumunun dışına çıkartan şeydir.Duygular, bir deneyimi nörolojik olarak güçlendiren kimyasal maddelerdir. Duygular, fizyolojiyi yöneten moleküllerdir.Hem titreşimsel veya "dalgalı” hem de “parçacık” veya “fizyolojik” yönleri olduğu için iki düzlemde de hareket edebilirler. Hissettiğimiz her şey, her bir duygu, bedenimizde belirli bir kimyasal madde üretilmesini sağlar. Bu kimyasal maddeler vücudumuzda dolaşan bilgiye karşılık gelir, vücudumuzdaki her bir hücrenin reseptörleri tarafından alınır ve o hücrede değişime yol açar.
İfade edildiğinde içimizde bir şey değiştirmeyen bu duruma “sosyal” veya “ikincil duygu” adını veririz.Toplumsal olarak kabul edilen tabular ya da inançlarda saklı bir acıyı gizlemeye çalışan ve bizi harekete geçirmeyen duygudur. Etki anında hissedilen duyguya gizli ya da birincil duygu deriz. Bu spontan olarak gelişir ve çevreye tepki verir ve onu tüm varlığımızda hissederiz. Sosyal olarak kabul edilmemesiyle bastırılan ve ifade edildiğinde fizyolojimizi değiştiren duygudur. Bizi eyleme sürükleyen şey budur.
2
S A L U S BS üAt Lü U nS s e Bl üt tı p ü nbs üe ll t et ınpi bülteni
Sayfa 3
Birincil duygular limbik sistemin, özellikle de amigdala ve anterior singulat korteksten köken alırlar. Hippocampus, belirli bir alanda / zamanda durumu ve çatışmayı düzeltir. Amigdala, duyguyu hipokampüsün belleğine sabitler.
mızda, bunlar nörolojik olarak damgalanır. İfade edilmeyerek bilinçaltında kaydedilmiş olarak kalan, açıklanamayan durum tekrarlandığında veya durum kişinin kendi tolere edebileceği düzeyi aştığında biyolojik yapımızda bir hassasiyet yaratır.
Vücut duygulara fiziksel değişikliklerle karşılık verir.Örneğin kalp atış hızının artması, nefes darlığı, bacaklarda zayıflık, dudakların titremesi ya da ciltte sertleşme vb. Vücudun tepki vermesi üzerine, beyin hissedeceği zaman bu değişiklikleri özümser ve onları duyguların diline çevirir: işte bu hissettiğiniz zamandır. Bundan sonra ne olduğunu rasyonelleştirebilir ve mantıklı bir karar verebiliriz. Böylece, duygular karar vermek için biyolojik olarak kaçınılmazdır.
Örnek: Bir kadın 10 yaşındaki oğlunun ödevini yapmasına yardım eder fakat anne ödevini çocuğun tek başına yapması gerektiğini düşündüğü için üzgündür. (ikincil veya sosyal duygu). Ama anne oğluna gizliden bir öfke duyar çünkü ödeve yardım etmek onun zamanını alıyordur (birincil duygu). Nesiller arası duygu, bize doğduğumuz anda, atalarımızdan miras kalmıştır. Kişi bunu her zaman içinde taşır. Var olma duygusu şöyle ifade edilir: kişinin gizli duyguları konusunda bilinçli (özgürleşmiş) hale geldiği zaman deneyimlediği şey olarak tanımlanır, ki bu onu günlük hayatıyla uyumlu olmaktan alıkoyan şeydir. Serbest bırakıldığında, kişide bir iç tutarlılık ve olaylara sağlıklı yaklaşmasına izin veren içsel bir huzur sağlar.
İkincil duygu (ya da sosyal), her ikisi de zihinsel imgeler gerektirdiği için, prefrontal ve somatosensoriyel korteks ile ilgilidir, döngüyü başlatmak için nesnelerin kategorilerini ve durumları birleştirir. Duygularımızı harekete geçiremediğimizde ya da bastıramadığı-
3
S A L U S BS üAt Lü U nS s e Bl üt tı p ü nbs üe ll t et ınpi bülteni
Sayfa 4
Duygusal etki kriterleri
sürekli olarak ilişkidedir, böylece kişinin psikolojisinde, beyninde ve vücudunda bu duygusal etki eş zamanlı olarak gerçekleşir. Her insanın, bizi duygusal olarak etkileyen çevrenin uyaranlarına karşı tahammül gücü vardır. Bu güç, çok erken yaşlarda miras alınır veya öğrenilir. Bu tolerans gücü söz konusu kriterleri taşıyan, ani, oldukça stresli bir durum tarafından aşılabilir ve bu ani duygusal etki olarak adlandırılır.
Duygusal etki, duyular yoluyla algıladığımız ve biyolojik bir gerçekliğe dönüştürdüğümüz dışsal bir olaydır, bir semptomun kaynağıdır ve karşılanmamış biyolojik ihtiyaçlarla ilgilidir. Bir anda gelir ve kişi bunu kendi başına deneyimler. Bunun için dört kriter vardır: ● Öngörülemezlik: beklenmeyen, daha önce hiç deneyimlenmemiş ve nörolojik bir ize neden olan.
Düşük yoğunluklu fakat sürekli tekrarlanan bir çatışmayla da bunu elde edebiliriz.Buna kümülatif duygusal etki deriz.
● Etraftan yalıtılmış olarak yaşanmış olması: bu soyutlanmışlık hissidir, çünkü kişi olayı paylaşamaz ya da paylaşabileceğine inanamaz.
Bilinçaltımız, duygusal etki durumuna beş duyu aracılığıyla müdahil olan tüm unsurları kaydeder ve bir cevap programı oluşturur. Duyulardan gelen dış uyaranlar ile bilinçdışının geliştirdiği yanıt arasındaki bağlantı, çapa (NLP) veya iz (Dr Hamer) olarak bilinir.
● Tatmin edici bir çözüm yolu yoksa; bir çıkış yolu yoktur ya da kişi ne yapacağını bilmiyordur. ● Dramatik bir şekilde deneyimlenir, düşünmeyi ve karar vermeyi gerektiren olaylardır. Bu andaki biyolojik ihtiyaçlarımızla olan olay arasında bir çatışma vardır.
Hoş olmayan bir durumla karşılaştığımızda ve buna bağlı duygular ortaya çıktığında beynimiz onu bastırır. Dış bir uyaran veya “çapa” kaydedilmiş yanıt programını tetiklediğinde aynı ya da benzer bir deneyim çatışmasıyla karşılaşacak şekilde bir program
Duygusal etki anında kişi, içinde bulunduğu duyguyu farketmez ve tüm canlılar için var olan bir biyolojik hayatta kalma programını harekete geçirir. Beyin ve vücut
4
S A L U S BS üAt Lü U nS s e Bl üt tı p ü nbs üe ll t et ınpi bülteni
Sayfa 5
oluşturulduğunda bu davranış, semptom veya hastalık olabilen bir cevabı tetikler.
hastalığın cevabı olabilecek şeyi tetikler. (devam edecek) İspanyolca’dan çeviren Dr.Mahmut Şansal
Deneyimlenmiş ve bilinç dışında koruma altında alınmış bilgi her hangi bir zamanda ifade edilebilir. Otomatik olarak dışarıdan bir uyarıcı ya da çapa bu kaydedilmiş cevap programını tetiklediğinde ve benzer bir deneyim ve aynı doğaya sahip bir çatışma ile karşılaşıldığında bu program kurulur. Bu bir davranışın semptomu veya
Kaynakça: Lecciones basicas de BioNeuroEmocion
5
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 6
Homeopatik Remediler “ALLIUM CEPA”
Neden:
Taze soğandan yapılır, TemmuzAğustos gibi hazırlanır. Sol taraflı bir remedidir. Soldan sağa da geçebilir. Çok esner, çok yorgundur. Zihin semptomları; melankoliktir, kafa dumanlı, bulanık, nereye ne koyduğunu bilemez, özellikle öğleden sonra, şarap ve kahreden bir olaydan sonra kafası bulanır.
Nemli, rüzgarlı soğuk havada kaldıktan sonra, İlkbahardaki soğuk algınlıklarında, Sonbahardaki saman nezlesi, özellikle ağustos ayındaki boğmaca, epidemik öksürük (özellikle sonbaharda),
Ağrıları konusunda korkuları vardır; “benim ağrılarım kötü olur, eyvah ağrı geliyor” diye korkar.
Ayakları soğuk ve ıslak bıraktıktan sonra,
Grip olma korkusu vardır. Şarkıcılar, sunucular vs. “soğuk algınlığı oluyorum sesim kısılacak” diye korkarlar. Uyku problemlerine çok yardımcı olan bir remedidir. Sadece çiğ soğan yemek ister. Sürekli esner. Uykulu olduğunda yakındaki nesne daha uzak gibi gelir. Rüyasında savaş, kavga ve uçurumda durduğunu görür. Çok derin kuyu görebilir, kuyunun içindedir, çıkmak ister çıkamaz.
Uzun süre iyileşmeyen yaralarda, Yaralanma ve kesme, kesik, ameliyattan sonra olan iğne gibi batıcı ağrılarda, Fantom (kesilen yerlerde hissedilen) ağrılarda, Yürürken ayakkabı vurunca ya da bacak yaralanınca, Bozulmuş balık yedikten sonra or-
6
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 7
taya çıkan sıkıntılarda iyi gelir.
Gözler;
Ağrıları;
Kıpkırmızı ve akıntılı, ışığa hassas; özellikle akşam yapay ışıklara karşı,
Göz bir ipten sarkıyormuş gibi bir his olur.
Gözün içinde yanma, kaşınma, duman girmiş gibi.
Nezle ya da grip olduğunda gözlerinden yaş akar.
Çizgi şeklinde seyreden, bir hatta ilerleyen, özellikle baş kısmında olan ağrılar ve akşam daha kötü olur. Baş ağrırken ve öksürürken başa baskı uygulamak gerekir
Baş ağrısı adet sırasında olmaz. Göz kırpmasından dolayı şakaklarda baş ağrısı olabilir.
Ensede, sağ omuz altında ve sırttaki ağrılar.
Batıcı ve yanıcı ağrılar bütün organizmada (genel) görülür; kömür gibi yakan bir ağrı çok sıcak.
Deride batıcı ağrı, kafa, alın, kaş ve sağ kolda.
Soğuk algınlığı için çok iyi bir remedidir. Ağustos ayında şeftaliye dokununca, güller ve çiçeklerden saman nezlesi başlar ya da kötüleşir. Uzun süredir, saman nezlesi olunabilir. Önce Allıum Cepa verilir, rahatlar hastaya sonra yapısal remedisi verilir.
Burun, ağız, göz kapağında, gırtlakta yanma, burunda yakıcı akıntı ve kırmızı görünüm vardır. Diş ağrılarına iyi gelir;soğuk algınlığı sırasındaki diş ağrısında;diş problemlerinde dişi kürdanla karıştırmak, dişi dil ya da nefesiyle içine çekmek iyi gelir. Dişler sapsarıdır. Üst dudakta yara çıkabilir. Ağız kokusu olur, iştahı çok açıktır. İştahı açılırsa bu ilaç kapatabilir. Kulak ağrıları, iltihaplı akıntılar, duyma problemleri, sağırlık görülebilir. Yüzün sol tarafında yüz felci olabilir. Sol göz, sol yüz, sol kasıkta rahatsızlıklar görülebilir.
7
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 8
Soğuk hava aldıktan sonra öksürük olur, gırtlak tarafında gıcık yapar öksürür. Gırtlak patlamış gibi hisseder, gözyaşı döker. Öyle bir öksürük var ki boğazına bastırmak istiyor.
vermeden önce sürülürse çatlakları engeller. İyi Gelen (Amel):
Soğuk ve temiz hava,
Soğuk su içmek, hareket ve dışarı çıkmak iyi gelir.
Akut bronşit soldan sağa geçer. Boğmaca, kusma, gazdan bükülür, bükülmek iyi gelir. Boğazında bilye, düğüm varmış gibi hisseder. Midede baskı, ağrı, boşluk hissi var. Dolama görülür. Sağ elde titreme olur, yazarken titrer. Pis kokulu gaz çıkarır. Özellikle sabah sağ tarafında kolik gibi yayılan bir ağrı olabilir. Yürürken ve gaz çıkarırken iyi, otururken kötü hisseder. Ayaklardan soğuk alınca, çok yedikten sonra (özellikle salatalık) bu kolik ağrılar ortaya çıkabilir. İdrar yollarında yanma olur. İdrarda parlak deri gibi bir tabaka yağlı bir görüntü olur. Anüste batıcı bir ağrı, rektumda aşağıya doğru ağrı görülebilir. Anüste yırtılma,kaşıntı, kurtları temizlemeye yardım eder. Çok çabuk ve çok terler.
Kötü Gelen(Agg):
Sıcak hava,
Sakinlik,
Yatmak, öğleden sonra, akşam,
Nemli rüzgarlı hava,
Gözlere dokunmak kötü gelir. Allium Cepa, Soğuk algınlığı ve saman nezlesi gibi durumlarda akla gelmelidir.
Doç.Dr. Adalet Kutlu Kaynakça Buda L. Bir Tedavi Sanatı Homeopati. 2. Baskı, Destek yayınları, İstanbul, 2015.s:123-27. Doç.Dr. Adalet KUTLU Homeopati Ders Notları.
Soğan, göğüs uçlarına bebeğe süt
8
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 9
Akupunktur noktaları “Lie – Que (lu-7)” Akciğer meridyeninin el bileğine yakın bölgesinde yer alır. Soğuğu uzaklaştıran, önemli bir ağrı kesici noktadır. Ne işe yarar? Baş, boyun, sırt, diş ağrıları, öksürük ve astım atakta kullanılır. Nokta nasıl bulunur? El bilek çizgisinden Radius’un stiloid çıkıntısına doğru 1,5 cun proksimalde yer alır. (Şekil—1). Kullanım şekli?
Şekil 1: Lu-7 noktası
İğneleme bileğe doğru 1-2 cun arasında yapılır.
Kaynakça: Prof. Dr. Cemal Çevik Medikal Akupunktur kitabı Dr. Tsenndorj Baatar eğitim notları Yıldırım Beyazıt Üniversitesi GETAT Akupunktur Eğitim Notları acupunctureschoolonline.com
9
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 10
1. Aktiffelsefe Bütünsel Tıp Kongresinden Notlar “OZON TEDAVİSİ”
O ZON ’ U N G EN EL — FİZİKOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ Ozon bir oksijen molekülü olup, O2’nin kimyasal bir kuzenidir. Ozon, 1840 yılında Avusturyalı kimyager Christian Schönbein Tarafından keşfedildi. OZON Oda sıcaklığında gaz halinde bulunur. Renksiz ve kendine has karakteristik bir kokusu vardır. ATMOSFER VE OZON Atmosferdeki OZON’un %90 ’nı Stratosfer %10’u ise Troposfer tabakasındadır. Atmosferde stratosfer tabakası içerisinde bulunan ozon, ultraviyole radyasyonunun etkisiyle bir taraftan oluşurken, öbür taraftan da yok edilmektedir. Bu işlem ultraviyole radyasyonun değişik frekanslarında
meydana gelir. Ozon gazı canlılar için toksiktir. Antioksidan kapasiteleri çok düşük olduğundan akciğer ve gözler ozonun toksik etkisine en hassas organlardır. Ozona hassasiyet; gazın ortamdaki konsantrasyonu [ppm - part(s) per million], ortamdaki sıcaklık, nem (ozon nemli ortamda daha aktiftir) ve maruziyet süresine göre değişir. Akciğere direkt maruziyette ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen ozon, atmosferdeki bir nevi radyasyon kalkanlığı yanında uzun süredir gıda ve sterilizasyon endüstrisinde ve veterinerlik alanlarında insanlığın hizmetindedir. Bu özellikleri nedeniyle 1935’te Justus von Liebig daha sonra Bocci tarafindan Roma tanrısı Janus’a (Yüzleri ters yönlere bakan iki yüzlü Roma tanrısı) (Devamı 11. sayfada)
10
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 11
benzetilmiştir.
TIBBİ OZON'UN ELDE EDİLMESİ
OZON TABAKASI - KANSER İLİŞKİSİ
O3 gazı; ‘Tıbbi Ozon Jeneratörü' adlı cihazlar da, belli bir akım hızı ve %99.9-%100 saf tıbbi oksijenin yüksek elektriksel voltaja tabi tutulan ortamda elde edilir.
O3 tabakasındaki azalma % 1 lik ise, Melanom-Cilt kanserlerinde %10 luk artış, %10’luk ise %25’lik bir artışa neden olur. (V. Bocciİtalya).
Ozon üretiminde normal hava kullanıldığı takdirde içindeki yüksek azot oranı nedeniyle toksik N2O2 (nitrojen dioksit) ortaya çıkar, bu nedenle önerilmez.
OZON NASIL OLUŞUR? Ozonun stratosferdeki varlığı güneşten gelen ultraviyole B ve C ışınlarını engellediği için hayati iken, yaşadığımız hava katmanı olan troposferde bulunması solunum yolları için çok tehlikelidir ve hava kirliliği olarak kabul edilir.
Ozon, sentetik olarak da üretilebilir Bu amaçla, medikal ozon jeneratörlerinden yararlanılarak mikrogram (pg) düzeyinde ozon elde edilir
Ozon oluşumunu gösteren tepkime;
O3—UNSTABİL-KARARSIZ MOLEKÜL
3 O2 + 68,4 Kcal ^ 2 3
O3 Unstabil (Kararsız) bir gazdır. Bu nedenle kimyasal tepkimelere daha kolay girmektedir. Biyolojik cevap oluşturmada daha etkindir. O3, etkileri sebebiyle aktif-süperoksijen olarak adlandırılır.
TIBBİ OZON GAZI BİLEŞİMİ Tıbbi Ozon gazı (%5 O3 - %95 O2) gazı kullanarak bazı hastalıkların tedavi edilmesidir. Tıpta kullanılan ozon özel jeneratörlerde saf oksijenin yüksek voltaj farkından geçmesi sonucu elde edilir. Jeneratörden çıkan bu gazın sadece % 3 ila %5’i ozondan oluşmaktadır, geriye kalan kısım ise oksijenden ibarettir.
O3 KONSANTRASYONUNU ETKİLEYENLER Isı Basınç, Ph ve bir sıvıdaki iyon miktarı An-
11
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 12
tioksidan kapasite
en ideal çözücülerden birisi oksijendir.
ISI ve OZON
OZON’UN SUDAKİ ÇÖZÜNÜRLÜLÜĞÜ
Isı ile O3 yarılanma ömrü: + 20 C’de 40 dk.
Ozonize su en ideali 45 dk. ve en geç 48 saat içinde kullanılmalıdır. (Viebahn, 1999)
+ 5 C’de 110 saat OZON’U ÇÖZEBİLECEĞİMİZ TIBBİ AMAÇLI SIVILAR Plazma (Venöz-Arteriyel)
KAN’DA (ARTERİYEL-VENÖZ) OZON ÇÖZÜNÜRLÜLÜĞÜ
Serum Fizyolojik (%9 NaCI) Su
Plazmaya göre diğer biyolojik sıvılarda O3 çözünürlülüğü daha azdır. Plazmanın antioksidan sistemi daha fazla gelişmiştir. Bu nedenle lokal O3 enjeksiyonlarında gazın hacmine bağlı olarak daha fazla emboli riski vardır. Arteriyel kan, venöz kandan daha yüksek konsantrasyonda oksijen içerir. Venöz kan da sıcaklık 37 C, arteriyel kanda ise 39 C’dir. Arteriyel kan da basınç daha yüksektir. Venöz kan, arteriyel kandan daha fazla organik - inorganik elementler içerir. Bu nedenle venöz kanda emboli riski daha yüksektir. (Bocci V. Scientific and medical aspects of ozone therapy state of the art. Archives of Medical Research. 2006;37:425435. ).
Bitkisel Yağ (ideali zeytinyağı)
OZON ve ÇÖZÜNÜRLÜLÜK O3, sıvılarda diğer gazlar gibi Henry kanununa göre çözünür. Çözünmesi ısıya, basınca, ph ve iyon konsantrasyonuna bağlıdır. O3, vücuda veya herhangi bir ortama uygulandığı andan itibaren artık gaz halinde değildir, yani vücutta artık ozon gazı yoktur. OKSİJEN YERİNE OZON, NİÇİN ? Oksijen, O3’a göre daha kararlı bir elementtir. O3'un , biyolojik sıvılarda oksijene göre 1,6 kat daha yoğun ve çözünürlüğü 10 kat daha fazladır. Bu nedenle emboli riski oksijene göre daha azdır. O 3 için
12
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 13
SERBEST RADİKALLEROKSİDATİF STRESS Lipit : Non enzimatik peroksidasyonu
II. Oksidan Ajan ; Persulphate III. Oksidan Ajan ; Ozon-O3
lipid OZON’UN OKSİDASYON ETKİSİ
DNA üzerine Nükleermitokondriyal DNA’da tek-ipli kırılmaları ile DNA hasarı – Hücre ölümü ve malign değişime yol açar.
Ozon, güçlü bir oksidasyon oluşturma yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, bakterisid, virusid ve fungusid olarak etki gösterir.
Protein Sülfidril-kükürt içeren aminoasitlere sahip proteinler daha duyarlıdırlar. (Albümin gibi)
OZONOID OLUŞUMU O3, unstabilitesi nedeniyle, saniyeler içinde O3 molekülleri birbirleri yada diğer atom - moleküller ile reaksiyona girerek daha stabil olan O2 ve OX(OZONOID) moleküllerine dönüşür.
Karbonhidrat serbest radikallerin etkisiyle oluşan türevler patolojik süreçlerde önemli rol oynarlar.
SERBEST RADİKAL (SR) TEORİSİ
SERBEST RADİKAL OLARAK O3
SR’ler, çeşitli patolojik süreçlerin gerek başlatıcısı, gerek ara basamaklarda işe karışabilen, gerekse sonucunda ortaya çıkabilen reaktif maddelerdir. Bunlar, organizmada aerobik solunum sırasında mitokondride ve fagositlerde solunum patlaması gibi çeşitli fizyolojik durumlarda da oluşabilmektedir.
OX (OZONOID) molekülleri ise ROS ve LOPs'lara dönüşür.
OZONUN FİZİKOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ Ölçüm ve birim: Ozon konsantrasyonu fotometre ile ölçülür. Bunun için mor ötesi dalga boyuna yakın 254 nm bandı kullanılır. Ozon terapide genellikle “gama” birimi kullanılır. Bu 1 ml ozon/oksijen karışımında 1 pg ozon demektir.
OZON’UN OKSİDASYON ETKİSİ O3, en güçlü üçüncü oksidan ajan; I.Oksidan Ajan ; Fluorine
13
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 14
Ozon gazı kuru ortamda yeterli etki göstermez.
ANTİMİKROBİAL DEZENFEKSİYON ETKİSİ
Su, plazma, lenf, serum, ya da idrarda eriyen ozon, reaksiyona girecek bir biyomolekül bulduğunda bu molekülü oksitlerken aynı zamanda ortama da oldukça reaktif oksijen verir.
O3, Tüm organik-inorganik bileşiklerle Hücre membranındaki lipit ile kimyasal tepkimeye girerek; Mikr oor gan izm alar üzer inde Antimikrobik Dezenfeksiyon
Bu olay basitçe aşağıdaki gibi özetlenebilir: O3 + biyomolekül O2 + O^
Tümör hücresi üzerinde AntiTümöral etki gösterir. Klordan 3125 defa daha güçlü bir dezenfektandır.
OZON'UN ETKİ MEKANİZMALARI
O3'nun bu dezenfekte edici etkisi güçlü okside edici özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Klinik çalışmaların sonuçlarıyla belirlenmiştir. Doz Hesaplanması aşağıdaki gibidir;
Sadece mikroorganizmaları öldürmekle kalmaz, tüm toksinleri (fenolleri, pestisidleri, deterjanları, kimyasal atıkları ve aromatik bileşikleri de) okside ederek nötralize edebilir.
Ozon Konsantrasyonu X Gaz Hacmi = Total Doz (gama-pg/ml (cc-ml) (microgram) Doz Felsefesi: Düşük doz başla dozu yavaş yavaş arttır. “Start Low Go Slow”
OKSİDATİF STRESS TEORİSİ
O3 -UNSTABİL—KARARSIZ MOLEKÜL
1990’lı yıllarda teknik olarak radikal olmamakla birlikte hücrelerde oksidatif hasara yol açan oksijen türleri (hidrojen peroksit ve aldehid) nedeni ile “Oksidatif Stres Teorisi” geliştirilmiştir.
Bu nedenle kimyasal tepkimelere daha kolay girmektedir. O 3 unstabil (kararsız) bir gazdır. Biyolojik cevap oluşturmada daha etkindir. O3, etkileri sebebiyle AktifSüperoksijen olarak adlandırılır.
Reaktif Oksijen Türlerinin (ROS) oksidan özellikleri yanı sıra doza
14
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 15
bağımlı “ikincil mesajcılar” oldukları görüldü.
dozda zararlı olan bir ajanın düşük dozda faydalı etkisi olabileceği) tanımını gündeme getirmiştir. Calabrese yapmış olduğu deneysel kontroller ile toksik dozların altındaki uyarılarla hormesis etkisini göstermiştir.
Çeşitli doku ve hayvan modeli çalışmasında, lipitler, DNA ve proteinlerde yaşa bağlı artmış oksidatif hasar gösterilmiştir. Daha uzun yaşayan hayvanlarda azalmış oksidatif hasar ve/veya atmış oksidatif stres direnci tespit edilmiştir.
ANTİOKSİDAN SİSTEME ETKİSİ Bocci ozon tedavisini yukarıda belirtilen fizyolojik ve biyokimyasal tepkimeler nedeniyle "tedavi edici şok” olarak isimlendirmektedir. Her ne kadar ozon dezenfektan etkisi yüksek bir ajan olsa da ozonun in vivo böyle bir etkisi yoktur.
Yakın çalışmalarda; oksidatif stresin bilinenin tersi etkilerinin de olabileceği oksidasyon/redüksiyon (redox) reaksiyonlarından ortaya çıkan ürünlerin düşük konsantrasyonlarda (fizyolojik düzeylerde) başta hücre içi haberleşme olmak üzere biyolojik mekanizmalarda rol aldığı gösterilmiştir.
OZONOİD (OX) Oluşumu O3, unstabilitesi nedeniyle, saniyeler içinde O3 molekülleri birbirleri yada diğer atom - moleküller ile reaksiyona girerek daha stabil olan O2 ve OX moleküllerine donuşur. Burada 1 nolu komponent PUFA, 2 ve 3 no’lu komponentler ise okside olmuş yağ asitleridirler (lipid oxidation product -LOP). Bu reaksiyondan ortaya çıkan hidrojen peroksit (H2O2) başlıca reaktif oksijen türevidir. (reactive oxygen species -ROS). Serbest radikal olarak O3 OX molekülleri ise ROS ve LOPs’lara dönüşür.
OKSİDANLAR ZARARLI MIDIR? 1989 yılına kadar oksidan ajanların “toksik” olduğu kabul edilirdi. R. Burdon, düşük doz hidrojen peroksit verildiğinde hücrede proliferasyon olduğunu göstermesi ile serbest radikal teorisindeki “oksidanlar zararlıdır” görüşünde kırılma olmuştur. HORMESIS TEORİSİ Goldman,
HORMESIS
(yüksek
15
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 16
PEROKSİDASYON
İzoprostan, alkenallerve 4-HNE(4hidroksi transnonenal)’dir.
Ozonoidler içerisinde en etkili ve çoklu biyolojik etkileri oluşturan moleküller «Peroksid» lerdir.
-R-CH=CH-R + H2O + O3 RCHO + H2O2
Vücuttaki «Çoklu Biyolojik Yanıt» ları tetikleyerek başlatırlar.
2
LOPs ÜRÜNLERİNİN ETKİNLİĞİ LOPs ürünlerinin yarı ömürleri ise dakikalar ve saatlere varabilmekte, dolayısıyla ömrü çok kısa olan ROS’lerin ilk etkileri sonrasında O3'nun gecikmiş etkilerinden sorumlu tutulmaktadır.
BİYOLOJİK ETKİ MODELİ OLARAK: PEROKSİDASYON O3’nun biyolojik etkilerini açıklamak için yapılan çalışmalarda daha çok AHT tedavisi model alınmıştır.
Uzun yarı ömürlerinden dolayı bu ürünler ototransfüzyon ve dolaşım yoluyla dokulara ulaşarak buralarda çeşitli biyolojik etkiler gösterirler.
AHT esnasında uygulanan O3 plazmada hızla çözünür. O3’nun bir kısmı plazmada bulunan antioksidanlar tarafından miktarları azaltılır. Bu sıra da ROS ‘da oluşur. Bu radikallerin yarı ömrü çok kısa olduğu için, daha kan hastaya geri transfüzyondan önce bunlar ortadan kalkarak yerlerini hücre membranlarının oksidasyonu ile oluşan Hidrojen Peroksit gibi oksitleyici olan LOPs ürünlerine bırakırlar
H2O2- EN ETKİLİ PEROKSİD
Lipoperoksil radikaller(ROO.),
O3, PUFA’lardan H2O2 oluşmasına neden olur. H2O2 seviyesi kritik derecede önemlidir. Çünkü H2O2, Ozon’nun kimyasal elçisidir. O3 ‘nun etkili olabilmesi için konsantrasyonu H2O2 düzeylerinde artma sağlamalı ve LOPs ları biyolojik etki noktalarını tetiklemelidir.
Hidroperoksitler H2O2
(R-OOH)veya
Plazmada H2O2 düzeyleri, iki dakika içinde ölçülebilir durumdadır
Aldehitik son ürün malondialdehit (MDA),
H2O2’ in ozonun tedavi edici etkinliklerinin en azından bir kısmından
LOPs olarak en çok bilinenler;
16
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 17
sorumlu - ikincil habercisi gibi davrandığı kabul edilmektedir. Plazmada konsantasyonu artan H2O2 kolayca hücrelerin içine diffüze olarak; eritrosit,lökosit ve endotelial gibi diğer hücrelerde çeşitli sitokin ve büyüme faktörlerinin yapımını da artırır. H2O2, aslında ikincil haberci olarak pek çok biyolojik ve tedavi edici etkilere aracı olur.
ENZİMATİK-NONENZİMATİK ANTİOKSİDAN SİSTEM Aerobik canlılar serbest radikallerin toksik etkilerinden korunmak için AOS geliştirmişlerdir. Non enzimatik AOS ; ürik asit, askorbik asit, protein (özellikle albumin), protein olmayan tiyoller, vitamin E ve biluribindir. Enzimatik AOS : Süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ile glutatyon peroksidaz (GPx) glutatyon transferaz (GST), glutatyon (GSH) ve glutatyon redüktazdan (GR).
Ozonterapi’nin aslının vücuda verilen “kontrollü oksidatif stres” olduğunu söyleyebiliriz. Ozonun etki mekanizması uygulama biçimine göre değişiklik gösterir.
OZON'UN ANTİOKSİDAN SİSTEM ÜZERİNE ETKİSİ
ANTİOKSİDAN SİSTEM (AOS) O3’un konsantrasyonuna bağlı olarak artan kuvvetli okside edici özelliği nedeniyle belli bir orandan sonra vücut için de toksik etkisi olabileceğinden dolayı organizmadaki AOS, SR’ler gibi özellikle oksijen radikallerinin mütemadiyen oluşmalarına ve zedeleyici etkilerini önleyen- hücrelerde SR’leri inaktive eden birçok enzimatik ve enzimatik olmayan sistemler geliştirilmiştir ki buna Antioksidan Sistem (AOS) denir
o3 , exvivo ortamda ” geçici akut oksidatif stres ” oluşturur. o3 , oluşturduğu akut oksidatif stres ile fizyolojik mekanizmaları aktive edecek kadar yeterli olmalı (eşik altında olmamalı), ancak hücre içi aos’lerini alt edebilecek hasara sebep olmayacak kadar çok olmamalıdır. ANTİOKSİDAN SİSTEM Plazma, sahip olduğu AOS kapasitesi ve eritrositlerdeki gelişmiş antioksidan enzimler nedeniyle, kan
17
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 18
ozon toksisitesine karşı en dirençli dokudur
kan hücrelerinin zarlarındaki doymamış yağ asitleri ile reaksiyona girip onları oksitlerken aynı zamanda da başta hidrojen peroksit olmak üzere pek çok ROS meydana gelir. ROS plazmada aşırı derecede hızlı oluşur ve ortamdaki antioksidan kapasite %5-25 kadar azalır. Ancak bu etki geçicidir ve 15- 20 dakika içerisinde bir toparlanma olur. Bu arada bir miktar H2O2 hücre içine girmiş ve birçok metabolik reaksiyonu tetiklemeye başlamıştır. Hücre içine giren H2O2 hemen antioksidanlar tarafından nötralize edilir, öyle ki hücre içi peroksit konsantrasyonu plazma konsantrasyonunun % 10’undan yüksek olamaz. Buraya kadar anlatılan reaksiyon sıklıkla kan vücuda geri verilmeden önce olup bitmiştir.
AHT uygulamaları sırasında plazmada çözünen ozonun burada bulunan antioksidanlar (bilirubin, askorbik asit, SH grubu taşıyan glutatyon ve albumin) ile reaksiyona girerek bunların konsantrasyonunu azaltmaktadır. Hücrelere geçici akut oksidatif stres mesajı verilince, gama gulutamat sistein ligaz, gama g ulutamil tr ansfer az, g ama gulutamil transpeptidaz, HSP-70, Hemoksijenaz-1 (HO-1) ve antioksidan enzimlerden superoksid dizmutaz (SOD), GSH-peroksidaz, k a t a l a z v e k e m ik i l iğ i n d e eritropoez sırasında kritik bir enzim ve elektron donör’ü olan G6PDH ı artırır.
ROS çok stabil değildir ve vücuda verilmeden önce bozunmaya başlamıştır.
OZON'UN ANTİOKSİDAN SİSTEM ÜZERİNE ETKİSİ -Düşük doz ve ardışık kontrollü oksidatif stres, koruyucu moleküllerinin indüksiyonunda rol alarak antioksidan savunma sistemini güçlendirip oksidanlara karşı bir tür adaptasyon sağlar
LOP daha kararlıdır, ancak o da kana verildiğinde hemen seyrelmeye maruz kalırlar, aynı zamanda da safra ve idrarla bir kısmı dışarıya atılır. Geri kalan mikromolar konsantrasyondakiler ise GSHtransferaz (GSH-Tr) ve aldehid
Ozon gazı hemen plazmada erir ve
18
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 19
dehidrogenaz (ALDH) ile metabolize edilir ve vücutta devam eden bir oksidatif stresin haberci molekülleri olarak vücuda yayılır.
O3,bakterisidal etkisini,peroksidasyon yoluyla- yani fosfolipid ve lipoproteinlerin oksidasyonuna neden olarak, bakterilerin membran bütünlüğünün hasarlaması ile yapar.
Bunun sonucunda vücuttaki Superoksit dismutaz (SOD), GSHperoksidaz (GSH-Px), GSHredüktaz (GSH-Rd) ve katalaz (CAT) gibi antioksidan enzimlerin üretimi artar. Ayrıca LOP oksidatif stres proteinlerini de indükler. Heme-oksijenaz I (HO-I) bunlardan birisidir.
O3,’nun kapalı DNA plazmidlerini, bakterilerin çoğalmasını azaltan açık DNA’ya dönüştürür OKSİDASYON – VİRİSİDAL
OKSİDASYON - DEZENFEKTAN ETKi
Gram pozitif bakteriler; membran yapıları belirgin olarak çok daha fazla lipit olduğundan gram negatif bakterilere göre O3 tedavisine çok daha duyarlıdırlar.
Yüksek konsantrasyonlu O3 gazı LOKAL-EKSTERNAL kullanımında oksidasyon ile bakterisidal, virisidal ve fungisidal etkili.
O3 ,virüs proteinlerinin sentezinde yer alan reverse transkriptaz enziminin aktivitesini değiştirerek, çoğalma siklusunu bloke eder.
Çok hücreli organizmaların hücrelerinin AOS’leri olduğundan, O3 dokular üzerinde hasar verici ve irrite edici bir etki oluşturmaz.
Membran polipeptid zincirlerini yıkar, virüslerin hedef hücreye bağlanmasını engeller ve RNA zincirini ikiye bölerek üreme sürecinin temelini yok eder.
OKSİDASYON - BAKTERİSİDAL ETKİ
O3 ile kolayca okside olabilen lipit zarf içeren virüsler (Herpes, HCV, HIV gibi) ozon’a daha hassastır.
O3,mikroorganizmaların reseptörü ile bileşik oluşturan yağ asitlerinin oksijene olan affinitesinden dolayı bir reseptörüne bağlanır ve onu bloke eder.
Zarflı virüsler, O3 la kolayca etkileşen lipidi daha fazla içerdiğinden, zarfı olmayan virüslere göre ozona
19
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 20
daha duyarlıdır.
hemoliz yapar
OKSİDASYON ve ERİTROSİTLER
Hemoliz daha ziyade AOS’in zayıfladığı ve albümün azaldığında ortaya çıkar.
2 O2 + 2H+ ( H2O2
SOD )
O2
+
Eritrosit içerisinde artan H2O2, oksidasyon / redüksiyon zincirini aktifleyerek 2-3 DFG ve G6PDH’ı aktive eder,glikolizi uyarır ve ATP üretimi artar.
2H2O2 (KATALAZ) O2 + 2H2O H2O2 + peroksidaz
2GSH (Glutatyon ) GS-SG + 2H2O
ROOH+2GSH (Glutatyon peroksidaz_) ROH+GSSG+H2O
Oksijen saturasyon eğrisi sağa kayar. Böylece doku oksijenizasyonu artmış olur.
ROOH: Organik Hidroperoksit ROH: Hidroperoksit redüksiyon ürünü
Eritrosit, H2O2’in çoğunu katalaz ve glutation peroksıdaz enzimleri ile su ve oksijene dönüştürür.
GS-SG+NADPH+(H+)(Glutatyon redüktaz)2GSH + (NADP+) (NADP+) + G6P (G6PD H) (NADPH+) + H + G6P-Glukonat
OKSİJENİZASYON - ERİTROSİTLER
ERİTROSİTLER ÜZERİNE ETKİLERİ
Eritrosit enzimleri(Na/K-ATPaz, SOD, GSH, Asetilkolinesteraz ve Katalaz) sayesinde yüksek dozlarda O3 le bile (100 mikrogram/ml) hasar görmez.
Er i tr o s i t le r , O 3 ’ n un t o k si k (hemoliz) etkilerini değerlendirmede en uygun markerlardır.
O3, eritrosit metabolizmasını aktive eder ve ATP seviyesinde artış meydana getirir.
Eritrosit membranındaki doymamış yağ asitleri oksidasyona çok duyarlıdır.
Er i tr o s it m e m b r a n l ar ı n d a k i PUFA’ların, O3, etkisi ile elastikiyeti ve hareket yeteneği artar, membran ve vasküler duvar yapısı
O3,,eritrositlerde orta dozda strüktürel değişiklikler, yüksek dozda
20
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 21
modifiye olur.
rarak Hb-O2 dissosiasyon eğrisini sağa kaydırır.
Kanın viskozitesinde azalma, mikro sirkülasyon da ve doku seviyesinde solunum metabolizmasının artış.
Bu etki en az 6 ay devam eder. Dokulara oksijen salınımını arttırır.
OKSİJENİZASYON
Hb, full olarak satüre olur; Hb O2 + 2,3-DPG = Hb 2,3-DPG + O2
O3’nun uygulamasından sonra, kan PO2 seviyeleri; 35 mm Hg den 400 mm Hg’ye kadar yükseldiği,
LÖKOSİTLER ÜZERİNE ETKİSİ
O2 nin kanda 2-10 kat daha fazla çözündüğü tespit edilmiştir.
Kronik enfeksiyöz hastalıklarda H2O2 seviyeleri azalır. Enfeksiyon ve tümör ajanlarına cevap olarak, makrofaj ve granülositler uyarılarak, ROS oluşur.
O3, uygulananlarda arteryel kan PO2 basıncında anlamlı artış, PCO2 basıncında azalma ve hemoglobin düzeyinde artış
Kronik hastalıklarda adezyon molekülleri, dolaşımdaki inflamatuar hücrelerini inflamasyon alanına çeker. Bu moleküllerin (intraselüler adezyon molekül-1, E-selektin) gen ekspresyonundan sorumlu olan NFkB, H2O2 dozu ile kontrol edilebilmektedir.
Hematokrit değişmez. OKSİJENİZASYON – HEMOGLOBİN O3, unstabilitesi nedeniyle kısa sürede parçalanıp,kanın oksijen miktarını arttırır. O3, yavaşça ekstra ve intrasellüler sıvı içinde çözünür, tek O atomu diğer moleküller ile peroksid bileşikleri (özellikle H2O2) oluştururken, O 2 ise plazmada full oksijenizasyon sağlanıncaya kadar Hb ile bağlanmaya devam eder.
Lökositler içerisine diffüz eden H 2 O 2 düşük dozda NFkB’yi artınr,yüksek dozda ise baskılar. Düşük dozda monosit ve lenfositlerde IkB fosforilasyonu ile tyrosin kinaz aktive olur.
O3, Hb-O affinitesinden sorumlu 2,3-DPG seviyesinde artış oluştu-
Böylece NFkB aktiflenir ve nükleusa ulaşarak, proinflamatuar
21
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 22
Th1-fenotip hücrelerde (IL-1,IL-2, IL- 18,INF-a,TNF-a) ve Th2fenotipik hücrelerde (IL- 3, IL-4, IL-5, IL-10, TGF^l) doza bağlı immün ve infla-matuar yanıttan sorumlu bazı genlerin regülasyonunu sağlar.
fagositozun bozulmuş tüm fagositoz aktivasyonu ve evrelerinin düzelmesi etkisi. İMMÜN SİSTEM-SİTOKİN REGÜLASYONU O3 ile T-helper hücrelerince üretilen, immünglobulin sentezi yapan ve plazma hücrelerine dönüşen B lenfositlerinin fonsiyonunu regüle eder.
NFKB’nin aktive ettiği diğer bir gen, inflamatuar hastalıklarda rol o y n a ya n, p r o s t ag l a n d in v e tromboksan üretiminden sorumlu siklooksijenaz-2 (COX-2) dir. Kortikosteroid hücre içerisindeki reseptörüne bağlandıktan sonra Ap -1 ve NFKB aktivasyonunu bloke etmekte böylece inflamatuar gen ekspresyonunu engellemektedir.
Doza bağımlı olarak; IL-2,IL-6,IL8, TNF-alfa ve TGF(yara iyleşmesinde etkili) gibi sitokinlerin salınımını normalleştirir. Ozon — kan — H2O2 — bağışıklık hücreleri — akut faz reaktanları, interlökinler, sitokinlerde artma olur. Ancak bu artış doz ile orantılı değildir, yaklaşık 40pg/ml'den sonra belirgin bir artış görülmez.
Yüksek doz O 3 , kullanarak hormesis etkisi ile Ap-1 ve NFkB aktivasyonunun baskılanması sağlanır. O3, lökosit üretimini arttırır.
SİTOKİN REGÜLASYONU
Lökositler, az miktarda antioksidan enzim (GSH) seviyelerine sahip olduklarından fagositoz esnasında oluşan ROS’ lara karşı korunmasızdır.
O3 ,IFN-v ve IFN-p>, oluşumununun arttığı saptanmıştır. O3 Sitotoksik aktiviteye ve geniş etki spekturumuna sahip LAC (Lenfokin Aktive Killer) hücrelerin oluşumunu uyarır.
FAGOSİTOZ-LÖKOSİTLER ÜZERİNE ETKİSİ O3, peroksit(h2o2) oluşumu yoluyla:
TROMBOSİTLER ÜZERİNE ET-
22
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 23
KİLERİ
larak iskemi ve ülserli hastalarda iyileşmeye olumlu katkı sağlar.
Ozon kan H2O2 platelet — growth faktör üretiminde artma.
TROMBİN OLUŞUMUNA ETKİSİ
PRP tedavisinde bu etkisinden dolayı TROMBOSIT AKTIVATÖRU olarak ta kullanılır.
-O 3 ,trombosit aareaasvonunda azalma oluşturur (%60). -Tüm vakalarda, başlangıçta trombosit agregasyonunda artış olmakla birlikte, sonuçta normalleşme tespit edilmiştir.
Akut strese hassas olan trombositler O3 konsantrasyonuna bağlı olarak oluşacak H2O2 dozuna bağlı olarak hormesis etkisi ile PDGF-AB, TGF-p>1, IL-8 ve EGF salınımı kontrol edilir.
O3 ile hemostazının ikinci safhası olan trombin oluşumunda ve protrombin indeksinde O3 ile herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir.
Ortaya çıkan LOPs ürünlerinden başlıcası olan 4-HNE, albumin’in SH grupları ile birleşerek daha stabil yapıya kavuşur
FİBRİNOJEN ÜZERİNE ETKİSİ Artmış fibrinojen seviyesi, O3 ile tedaviden sonra normal değerlere düşmüştür.
İntravasküler ve ekstravasküler alandaki yoğun albumin miktarı nedeni ile dilüsyona uğrayarak submikromolar düzeye indirgenir.
Bu nedenle, O3 fibrinojenin azalmasını sağlayarak, kan hücrelerinin aareaasvon’unu azaltır ve kanın akışkanlığını arttırır.
AHT tedavisi için kan hazırlanırken antikoagülan eklenmektedir. Çünkü ozon dozuna bağlı olarak trombosit agregasyonunun azalmasına neden olmaktadır. Trombosit fonksiyonlarındaki değişikliğin bazı yararlı sonuçları da olmaktadır.
FİBRİNOLİTİK AKTİVİTE O3’nun hiperfibrinolizise yol açmadan fibrinolitik aktiviteyi artırdığı saptanmıştır. (fibrinoliz aktivasyonu %7,8 azalarak 221,2 dk’dan 203,9 dk’ya düşmüştür).
Aktive olmuş trombositler içlerinde bulunan büyüme faktörlerini sa-
O3 ile artan fibrinolitik aktivasyon, trombolizi kısmi veya tam uyara-
23
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 24
rak trombüs gelişimini inhibe eder.
lerini ve oksijenin kapiller alanda salınmasını ve kullanımını artırarak oksijenizasyonu iyileştirir.
KOAGÜLASYON ÜZERİNE ETKİLERİ
O3,periferal dolaşımın optimize etmesi sayesinde,arteriyollerin tonusunda artışı ve nonfonksiyonel kapillerlerin açılmasını ko l aylaş tıra rak k o mpe nz atif kollateral anastomozların fonksiyonunu düzeltir.
Sonuç olarak,terapötik dozlarda O3, koagülasyonda herhangi bir ciddi bozulmaya neden olmaz, hatta intra vasküler toromboz da pozitif etkilidir. Yine de O3 tedavisi sırasında hemoliz ve ani hipokoagülasvon ihtimali (ki hemen düzelmektedir) nedeniyle hemorajik komplikasyonlara karşı dikkatli olunmalı.
MİKRODOLAŞIM ÜZERİNE ETKİSİ Damarların küçük boyutundan dolayı cerrahinin zor ulaşacağı derin oblitere olan damarlar, Kollateralizasyona eğilim olduğunda evre NA-IIB;
DOLAŞIM ÜZERİNE ETKİSİ O3, vasküler bozuklukluklarda tamamlayıcı olarak kullanılmalıdır. Sadece Nitrik Oksit üretimini arttırarak vazodilatasyon etkisiyle değil, oksidatif hücre hasarını önleyerek te etkili olur.
Restenozu önlemek postoperatif peryot;
için
Cerrahinin kontrendike olduğu vakalar;
O3 ile 12-14 gün içinde;
Tedavinin amacı amputasyonu önlemek veya amputasyon boyutunu minimize indirmek (özellikle evre IV obliterasyonda) O3 kullanılır.
-Mikrosirkülasyon arteriel dolaşımda %20-60, venöz dolaşım da %10-40 oranında düzelir. - Eritrosit agregasyonu ise arteriel dolaşımda %65, venöz dolaşımda %45 oranında düzelir.
Cerrahi sırasında meydana gelen yan etkilerin azaltılması, tedavi sonrası hastanın hem mobilizasyonunun kolaylaştırılması hem de tedavi başarısının artırıl-
O3 Eritrositlerin elastasite ve deformabilitesi artar, bu da kanın mikrodolaşım yatağındaki özellik-
24
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 25
ması amacıyla O3 terapi klasik tedavilere eklenmektedir.
olan reaksiyonunda her zaman karbon atomları arasındaki çift bağlar etkilenirken, proteinlerde çoklu amino asit içeren işlevsel yan zincir bağları etkilenir.
Örneğin trombektomiler sırası ve sonrasında uygulanan direkt O3 terapi daha önce sayılan etkileri sayesinde hastalığın yineleme riskini 4 kat azaltmıştır.
O3, Yağ asitlerinin B-oksidasvonu
HÜCRE REJENERASYONU ETKİLERİ
Kan lipidlerivle direkt etkileşim ve aterosklerotik gelişim nedeni olan kolesterol ve aterojenik lipoprotein fraksiyonlarında azalma
O3 aneorob metabolizmaya sahip 'olan normal hücrelerin
Lokal lipoliz etkisi ve membran kolesterin seviyesini azaltır.
-Peroksitler aracılığıyla DNA üzerinden çoğalmayı sağlayarak
KARBONHİDRATLAR ÜZERİNE ETKİSİ
-Oksijenizasyonu arttırmak suretiyle Mikrosürkülasyonu regüle ederek,
Konsantrasyona bağlı olarak ozon karbonhidratlarla, enzimlerle, RNA ve DNA ile de reaksiyona girebilir. Tüm bu biyomoleküller elektron alıcısı olarak rol oynarlar.
-Krebs siklusunda ATP yapımını arttırarak hücre rejenerasyonunu tetikler.
Ana reaksiyon şu şekilde formülize edilebilinir:
OZON’UN LİPİTLER ÜZERİNE ETKİSİ
R-CH=CH-R' + O3 + H2O R CH=O + R'-CH=O + H2O2
O3, tercih sırasına göre önce çoklu doymamış yağ asitleri (PUFA) ile, ardından askorbik asit, ürik asit gibi AO’lar, sistein gibi -SH grupları içeren tiyol bileşikleri, redükte glutatyon (GSH) ve albuminle reaksiyona girer. Ozonun yağlarla
-
O3, GL-6-P-D aktivitesinde artış ve heksozmonofosfat şantındaki etkisiyle «Pentoz fosfat siklusu» nu ve «aerobik glikoliz»i stimüle ederek Glukozun hücre membranlarına penetrasyonunu artırır ve böylece
25
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 26
KAN GLİKOZ DÜZEYİNDE AZALMA oluşturur.
O3, Enerji elde etmek için karbonhidratların glikolizinde önemli olan “Sitrik asit (Krebs) siklusu”nu hızlandırır
METABOLİK ETKİLERİ Hipoksiyi ortadan kaldırıp; artmış olan oksijene afiniteli glikolize hemoglobin (HbAlc) seviyesinde azalma.
DETOKSİFİKASYON ETKİSİ
ÜZERİNE
Antioksidan sistem aktivasyonu ile serbest radikallerin nötralizasyonu ve toksinlerin oksidasyonu
Karbonhidrat metabolizmasındaki okside olmamış ürünlerin 2,3DPG oluşumunda kullanımı ile kan laktat ve pirüvat düzeyinde (ASİDOZ) azalma oluşturur.
Petrokimyasalları seçici olarak degrade edilmesi (alkolü degrade edici etkisi daha yavaştır). DETOKS ETKİSİ : 20-60 |jg/ml
PROTEİNLER ÜZERİNE ETKİSİ
O 3 ,hepatosit rejenerasyonunu stimüle ederek, hepatositlerde ki enerji metabolizmasını uyararak ATP artışı,
O3, SH grubu içeren aminoaistler ile reaksiyona girdiğinden plazma “Albümin “seviyesinde azalma meydana getirir.
O3, hepatositlerde ki karbonhidrat, protein ve lipid metabolizmasının okside olmamış ürünlerinde azalma.
Deney hayvanlarındaki araştırmalar da, O3’nun protein fraksiyonlarında ve protein metabolizmasında herhangi bir ciddi değişiklik oluşturmadığı saptanmıştır.
Hepatositlerdeki mikrozomal enzimleri aktive eder ve filtrasyonu yoğunlaştırır.
Terapötik dozlardaki O3’un protein yapılarını etkilemediğini göstermektedir.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM O3, mukoza rejenerasyonuna yol açan mikrosirkülasyonu arttırarak,
ATP YAPIMINDA ARTIŞ
26
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 27
epitelizasyonu tetikleyerek ve bakterisidal etkisi(H.Pylori) ile ülser üzerinde klasik tedaviden daha etkilidir.
Hepatitli hayvanlarda, O 3 ’nun rektal insuffilasyonu ile portal ven ve karaciğer parankiminde pO2 % 5 0 o r a n ı n d a a r t t ı r d ığ ı v e transaminazları, alkali fosfatazı ve biluribini kontrol grubuna göre dramatik olarak normale düşürdüğü gozlenmıştır.
O3, doku hipoksisinin yok olmasını sağlayarak spazmolitik etki yapar. GI traktusta,yüksek O3 konsantrasyonlarının kanamayı durdurucu, düşük O3 dozunun kan akımını arttırıcı etkisi vardır.
SOLUNUM SİSTEMİ
O3, K.C.(hepatositler)de ki enerji (ATP) metabolizmasını uyararak ,ATP artışı sağlar.
Ozon Solunum Toksiktir
Sistemi
için
Çok reaktif bir gaz olan O3, özellikle Akciğer için toksiktir. Düşük konsantrasyonda inhalasyonu, boğazda ırrıtasyon ve buna bağlı öksürüğe neden olabilir.Yüksek konsantrasyonlardaki inhalasyon ise bronşiyal mukoza ve pnömosit hücresi hasarı ve akciğer ödemi oluştururabilir.
O3, hepatosit rejenerasyonunu stimüle eder ve K.C üzerindeki peritoneal inflamasyonu azaltır. O3, hepatositlerde ki karbonhidrat,protein ve lipid metabolizmasının okside olmamış ürünlerinde azalma meydana getirir. O 3 ,Mitokondrilerde oksidatif fosforilasyon ve krebs siklusunun intensifikasyonu,GL-6-P-D ve lipid sentezini azaltıcı etkisi gösterilmiştir
O3, endotel hücrelerinden NO (nitrik oksit) üretimini sağlaması ve NO’nun düz kaslardaki dilatasyon etkisiyle bronşial spazmı çözer.
O3’ kandaki toksik maddelerin direkt oksidasyonu ile temizlenmesi ile hepatosit yükünü azaltır, mikrozomal enzimleri aktive eder ve filtrasyonu yoğunlaştırır.
O3, bronşial içerik,mukoza ve periferik kandaki T lenfositleri ve T helper hücrelerin sayısında artış oluşturarak sitokinlerin salınımı artırır.
27
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 28
O3, B lenfositlerin proliferasyonunu ve antikor oluşumunu uyarır. Kanda IgA ve IgM seviyeleri yükselir, fagosit nötrofiller aktive olur. Bronşial içerikteki sekretuar IgA indeksleri normale döner.
NEFRO-ÜROLOJİK HASTALIKLARDA OZON Rejenerasyonu mümkün olmayan renal hücrelerin, diyalize girenlerde sklerotik böbreğin O3 ile tekrar fonksiyon görmesi zordur. O3,erken evre renal yetmezliklerde, enfektif glomerulonefritlerde ve renal tutulumu olan sistemik veya otoimmun hastalıklar da etkildir. Özellikle antibiyotiklere rezistan sistit tedavisi ve açık mesane cerrahisinden sonra oluşan kronik sistit vakalarında O3, oldukça etkilidir.
O3 tedavisi ile 2,3-DPG enizimi ve eritrositlerin fleksibilitesinin arttırılması sonucunda dokulara oksijen taşıma kapasitesi artar. İntraabdominal O3 uygulanan sıçanların öldürülmesinden sonraki 20.dakikada yapılan incelemede postiskemik akciğer ödeminin önlendiği, fonksiyonel aktivitede artış olduğu saptanmıştır. Bu etkisi ile KOAH ve İnterstisiyel Akciğer Fibrozisi gibi hastalıklar da O3 ek tedavi olarak kullanılması düşünülebilir.
JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİKTE OZON Makro-mikro sirkülasyon iyileşmesi sonucu plasenta hormonlarının normalizasyonu, Kanda hipokoagülasyon,
SOLUNUM SİSTEMİ -Plevral Hastalıkta
LPO proçeslerinde gerileme ve eş zamanlı olarak AOS’in stimülasyonu.
Ozonlu SF ile İ.V. infüzyon ve ampiyem kavite yıkaması kombine edilerek uygulanır.
İmmünmodülatör etki, özellikle kanda dolaşan immün kompleks, Ig seviyesinde azalma, nötrofillerin fagositik aktivitesinde artma sağlar.
Piyopnömotoraks’da O 3 gazı, pürülan akıntı drene edilirken ve edildikten sonra plevral kavite içine uygulanabilir.
O3 terapi, doğum yorgunluğu ve
28
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 29
postnatal ve erken postnatal kanama gibi komplikasyonların riskini azaltır;
trimestirde O3 kullanımı muhtemel mutajenik etkileri nedeniyle tavsiye edilmemektedir. İleri temel araştırmalar O3 terapinin gestasyonel komplikasyonlarda güvenle kullanımını kanıtlamıştır.
O3 un tedavi kompleksinin bir parçası olarak kullanımı yeni doğan bebeğin perinatal adaptasyonunu güçlendirir.
OFTALMOLOJİ DE OZON JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİKTE OZON - Endikasyonlar –
O3 TERAPİ :
Spontan abortus;
Retinopati
İntrauterin fetus enfeksiyonunun önlenmesi;
Retinitis Pigmentosa
Makula Dejeneresansı
Optik Sinir Atrofisi
Erken toksikoz;
Blefarit,Uveit,Konjonktivit gibi enfeksiyonlarda etkilidir.
Fetoplasental yetmezlik; Genital organların hastalıkları;
inflamatuar CİLT-MUKOZA ÜZERİNE ETKİLERİ
Bakteriyel vajinozis; Vulvar distrofi.
O3 stratum korneumun dış katmanını kaplayan su-sebum filminde çözünür, keratin, antioksidan bileşikler (E vitamini gibi) ve PUFA’larla hemen reaksiyona girerek, ROS ve LOPs’ları oluşturur.Hem lenfatik hem de venöz kapilerler LOP’ları hızlıca genel dolaşıma transfer edebilir.
Gebelik anemisi
JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİKTE OZON O3 un terapötik konsantrasyonlar da teratojenite ile ilgili güvenliği gebe laboratuar ratları üzerinde yapılan invivo deneyler ile kanıtlanmıştır. Ancak yine de ilk
Kolondaki bakteriye! floranın oluşturduğu gazların absorbsiyonu gibi
29
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 30
O3 da absorbe edilebilir fikri ile RI uygulanmaya başlamış
HPV, Selülit , folikülit , fronküloz, T.Pedis , gibi
RI, patojenik m.o larca bozulmuş barsak flora dengesini restore etmek için,lokal anti- inflamatuar ve dezenfeksiyon metodu olarak
Egzama ve dermatitler: Atopik dermatit , nöro dermatit v.b.
Rektal uygulama sırasında ozon, barsak mukozasın-daki su, sekrete antioksidanlar, mukoproteinler ve glikokaliks ile reaksiyona girerek ROS ve LOP üretir. ROS kısa sürede detoksifiye edilirken LOP’lar ve emilen O2 sistemik dolaşa katılır.
Zor iyileşen yaralar ve venöz ülserler
Otoimmün dermatozlar: Sedef , pemfigus
Akne,Seboreik dermatit ve Alopesi Hipertrofik skarlar veya keloid •Telenjiektazi, çatlaklar Kırışıklıklar, cilt altı yapışıklıkları, Selülit.
Hayvan deneyinde, rektal uygulamadan 8-20 dakika sonra PO2 mezokolonik vende %230, portal vende %121, karaciğer parankiminde %127 oranında artış görüldü. 50 dakika sonra başlangıç seviyesine dön-dü. Uygulamadan 35-40 dakika sonra juguler ven oksijen miktarında artış görüldü. PvCO2 ve pH değişikliği saptanmadı. LOP değerlerinde uygulamadan sonra görülen artış 24 saat sonra başlangıç seviyesine döndü. Ayrıca kür uygulanan hastalarda eritrositlerde ATP ve 2,3-DPG artışının gözlenmesi lokal ve sistemik etki oluştuğunu göstermiştir.
KAS-EKLEM ve İSKELET SİSTEMİ HASTALIKLARINDA OZON TERAPİ
O Z O N ’ U N NÖROMUSKULOSKLETAL SİSTEM ÜZERİNE ETKİSİ O3, Kanda sitokin salınımını düzenler,interferon salınımı artar O3, AOS aktivasyonu (antioksidan enzimlerden süperoksit dizmutazı (SOD) aktive ederek) ile dejeneratif ve kronik inflamatuar proçeslerde aşırı miktarda oluşan süperoksit radikallerini azaltır ve böylece de-
Derinin enfeksiyonları: Herpes ,
30
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 31
jenerasyon ve inflamasyon da azalır.
dengesini tekrar sağlayarak elektrofizyolojik olarak gerçek bir ağrı antagonisti şeklindeki etki gösterir.
O3, Glikolizis ile GSH-Px aktive olur, ATP ve 2,3-DPG formasyonu oluşur, böylece dokulara O 2 salınımını kolaylaştırır.
Katabolik kartilaj enzimlerin inhibisyonu ile ağrıda azalma meydana getirir.
O3 terapi ile lokal oksijenasyon,analjezi,kas relaksasyonu ve vazodilatasyon sonucunda kas metabolizması reaktive olur, laktat okside edilir, lokal asidozis nötralize edilir, ATP sentezi artar ve ödem reabsorbsiyonu gelişir.
O3, aminoasitlerle etkileşip,SSS’de nöromedivatör etki yapar. O3, aerobik glikolizi uyarır,enzim aktivasyonu ve ATP sentezini artırır. Bu da nöroplasti ve nöron fonksiyonlarını olumlu etkiler O3, antihipoksik etki ile serebral k o r t e k s t e B oxibutiratedehydrogenase ve G-6-P -DHG aktivitesinde artış ile fosfat dehidrogenazın normalizasyonuna ve buda nöron hasarın azalmasına neden olur.
OZON ve TGF-Beta ETKİSİ TGF- p> etkisi ile yara iyileşmesi hızlanır, matriks proteinlerini sentezleyen kıkırdak hücreleri aktive olarak,tamirin başlamasına neden olur.
O3 terapi sonrası, endorfinlerin salınımı artar, Thalamus ve kortekste ağrı uyaranları bloke olur.
TGF-beta seviyelerinde O3 dozu ile doğru orantılı bir artış olur.
N osise pt if ( A ljez ik )sis tem in oksidatif dejenerasyonuna bağlı inhibisyonu ve Antinosiseptif (Analjezik) sistemin aktivasyonu oluşur.
O3, prostoglandinleri modüle ederek antienflamatuar etki, O3, ağrı reseptörlerini uyaran ara metabolik ürünlerin metabolizmasını ve atılımını artırır.
O3, gazı doku içinde çözünür ve 1-2 dakikalık süre de doku içinde çok
O 3 , mo difiye o lmuş h üc re membranındaki katyon-anyon
31
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 32
fazla miktarda H2O2 oluşturur.
salınımını normalleştirir,kolajen ve glikosaminoz gibi matriks proteinlerinin sentezini teşvik eder.
H2O2 antinosiseptif (analjezik) sistemi uyararak, nosiseptif (aljezik) sistemi inhibe eder. Sıçan deneylerinde O3’nun; Potansiyel barbitürik narkoz etkisi gösterdiği,
ARTOZLARDA OZON ETKİSİ O3 gazı sinovial sıvıdan emilir. AOS enzimlerinin sentezini arttırıp, endoien ROS’ları etkisizleştirir ve proteolitik enzimlerin salınımını inhibe eder. Sinovyal sıvıda oluşan asiditeyi alkalileştirir. (Kıkırdak dokusunun normal Ph sı 8.1)
Beyin dokusundaki serbest radikalleri okside ederek etkilerini nötraliz ederek.nötropik etki, Beyin opiad reseptörlerini bloke ederek (naloxan benzeri) etki gösterdiğini,
Kondrosit ve fibroblastların proliferasyonunu H2O2 ile sitümüle eder,matriks ve kıkırdak doku sentezini artırır.
O3, 60 dakika içinde beyindeki biyoelektrik aktivitede düzelmeye neden olur (Epilepsi de kullanılır) ve nöron hücresini koruyucu etkisinin actovegin ve cytocrome- C üzerinden olduğu saptanmıştır.
İnflamatuar PG sentezi ve bradikinin salınımını inhibe eder. Bu da ödemin reabsorbsivonu ve ağrının azalmasına yol acar. TGF-^1 ve IL-10 gibi immünsupressif sitokinlerin salınımı artar sonuçta inflamasvonu azaltır.
OZON’UN ANALJEZİK ETKİSİ O 3 , Bradikininin salınımı ve inflamatuvar PG sentezi inhibisyon etkisi ile ödemin yeniden emilmesini sağlar,böylece ağrıyı hafifletir.
Antienflamatuar ve Analjezik etki O3 ’nun inflamasyon bölgesine penetrasyonu ve ağrı kaynağı olan medyatörleri okside etmesiyle analjezik etki elde edilir O3 dokuların metabolizmasını ve protektif
IL-1,IL-8, IL-12, IL-15 ve TNF gibi proinflamatuvar sitokinleri nötrleştiren antogonisterin salınımını arttırır. IL-10 gibi immünosuppresif sitokinlerin
32
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 33
kartilajın parçalanmasını önler, mikro sirkülasyonu restore eder. Sinoviyal membranın rejenerasyonu ve sinoviyal sıvının artımını sağlar.
lanmış ve gerek hastalanın ağrılarının azaldığı ve tedavinin etkili olduğu görülmüştür.
O Z O N U N D İ S K HERNİLERİNDEKİ ETKİSİ
Özellikle bu patolojide oldukça etkileyici sonuç-lar bildirilmiştir, ancak uygulanan tedavi yöntemi daha çok diş hekimliği donanımını gerektirmektedir.
Disk dejenerasyonlarında OH radikalleri, nukleus pulpozusun major kompenentleri (Tip 1 ve 2 kollajen, proteoglikanlar) ve karbonhidratlarla reaksiyone girerek onların yıkılmasına yol açar.
MANDİBULA AVASKULER NEKROZ
KAYNAKLAR *H.Van
derZee1 and A. De Monte, Ozone Auto-Hemotherapy in Lower Limb Ulcerations AZR, Erasmus Univercity, Rotterdam, Netherlands. P.A.S.S. Udine, Italy
O3 ,terapi ile hidrolitik ürünlerin rearbsorbsiyonu artar ve hernie olmuş materyel progressiv bir şekilde büzülür. Mekanik irritasyonun azalarak, aksonun sensitivitesi ve zararı azalır.
*Viebahn-Heansler R. The use of ozone in medicine, Hiedelberg,1999
O3 ile ödem çözülür,sirkülasyon düzelîrJGF-pi ve FGF salınımının artması n uk leus pulpozisin reorganizasvonuna yardım eder.
*Bocci, V. Ossigeno-ozoneterapia (Milano,Casa Editrice Ambrosiana,2000) p.25-26. ISBN 88-408-1026-9) *Bunn, H.F. May, M. H. Kocholaty, W.F., Shields, C.E. “Hemoglobin funtion in stored blood” , J.Clin Invest 48 (1969) 311
O Z O N U N D İ S K HERNİLERİNDEKİ ETKİSİ Lomber disk hernisi olan hastalarda yapılan bir çalışma da O3 gazı disk içine direkt enjeksiyonla uygu-
*Chanutin, A.,Curnish, R.R. “Efect of organic and inorganic
33
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 34
phosphates on the oxygen equilibrium of human erythrocytes”, Arch Biochem & Biophy 121 (1967) 96
enzyme kinetic equations: computer simulation and metobolic control analisys ” Biochem J 342 (1999) 597-604
*Hess, W.” Die Sauerstoffaffinitat des Heamoglobins-ihre Bedeutung u n te r p hy s io l og is ch e n un d pathologischen Bedingungen”, anaesthesist 36 (1987) 455
*Valeri, C.R., Hirsch, N.M. “Restoration in vivo of erythrocyte adenosine triphosphate, 2,3biphosphoglycerate, potassium ion, and sodium ion concentrations following the transfusion of acidcitrate-dextrose-stored human red blood cells “ J Lab & Clin Invest 73
* Mulquiney, P.J., Kuchel, P.W. “Model of 2,3-biphosphoglycerate me tabolism in the human erythrocyte based on detailed enzyme kinetic equations: in vivo kinetic characterization of 2,3biphosphoglycerate synthase/ Phosphatase using 13C and 31P NMR” Biochem J 342 (1999a) 467580
*Viebahn, R. “Verfahren zur Erhaltung der Funktion und zur Refunktionalisierung der Erythrozyten in Blutkınserven (1992)” , Deutsches Bundespatent (Federal German Patent) 1992 P DE 4201 099 A1
* Mulquiney, P.J., Kuchel, P.W. “Model of 2,3-biphosphoglycerate me tabolism in the human erythrocyte based on detailed enzyme kinetic equations: equations and parameter refinement ” Biochem J 342 (1999b) 581-596
*Viebahn-Hansler, R. “EinfluB auf den Eryhrozytenstoffwechsel” in: BECK, Viebahn-Hansler (Hrsg):Ozonehandbuch. Grundlagen, Pravention, Therapie. Ecomed (1965), *M.S. Harken, “Factors influencing the ozone interaction of enteric viruses in effluent” Ozone:Science and Engineering. 1985,6:235.
* Mulquiney, P.J., Kuchel, P.W. “Model of 2,3-biphosphoglycerate me tabolism in the human erythrocyte based on detailed
*V, Bocci, “Autohemotherapy after theatment of blood with ozone: a
34
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 35
reappraisal.” The Journalnof Inernational Medical Research. 1994, Vol. 22, pp.131-144
their effects. A prelirniarry report, “ HIV Theatment News, June 24,1994,#6,p.5.
*H.G. Knoch, W. ,Roschke and W. Klug, “Ozone/oxygen therapy in proctology” OzoNachrichten. 1987, Vol.6.
*V.Bocci, ınstitute of General Physlology, University of Siena, Siena, Italy, “Ozone Therapy,” Proceedings,Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.13.
*M.T.F. Carpendale, M.D. and J.K. Freeberg, “Ozone inactivates HIV at noncytotoxic concentration.” Journal of Antiviral Research, 1991.
*R.Wong et al., “Ozonetherapy in Ischemic Cardlopathy” Proceedings, Ozone in Medicine— Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.73.
*M.T. Carpedale, J.Freeberg and J.M. Griffiss, “Does ozone alleviate AIDS diarrhea?” Journal of Clinical Gastroenterology, Sept, 1993, Vol. 17 No.2 pp.142-5
*G. Wasser, Medical Association for Use of Ozone in Prevention and Therapy in Germany, “Additional Therapy of Cerebrovascular dşsorder (Acute Brain Stroke) by Ozone Therapy,” Proceedings, Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.91.
*H.Kief, The thearment of viral diseases with ozone, “ L u d w u g s h a f e n E r fahrungheilkunde”,1998. *V.Bocci, “A reasonable approach fort he treatment of HIV infection in the early phase with ozone therapy (autohemotherapy). How “inflammatory” cytokines may have a therapetic role, “Institute of General Physiology and Nutritional Sciences, University of Siena-Italy
*S.Menendez, L.Ferrer and Z. Perez. Ozone Research Center, National Center for Scientific Research, Havana,Cuba. “Ozone therapy and Magneto
*M. Konlee, “Free radicals in HIV progression:Pycnogenol reverses
35
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 36
Therapy:New Methods fort he Rehabilitation of Patients with Simple Chronic Glaucoma.” Proceedings. Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.99.
Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.251. *O.Menendez et al., Ozone Research Center, National Center for Scientific Research, Havana Central Pediatric Hospital, Havana,Cuba. “Application of Ozone Therapy in Children with Humoral Immunity Deficiency,” Proceedings. Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.271.
*Gomez moraieda, “Ozone Therapy in the Functional Recovery from Diseases Involving Damage to Central Nervous System Cells,” Proceedings. Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.111. *C.H. Siemsen, “The use of Ozone in Orthopedings,” Proceedings. Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.125.
*E.Basabe et al., Ozone Research Center, National Center for Scientific Research, Havana, Cuba, “Ozone Therapy a Favoring Element in the Rehabilitation of Children with Hearing Loss,” Proceedings. Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.275.
*F.Hernandez, S. Menendez and I. Alvarez, National Center for Scientific Research.Ozone Research Center,Havana,Cuba. “Blood anfd Tissue Biochemical Study of Normal and Hypercholesterolemic Rabbits Treated with Ozone.” Proceedings.
*S.Menendez et al., Owne Research Center, National Center for Scientific Research,Havana,Cuba, “Application of Ozonized Oil in the
36
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 37
Treatment of Vulvovaginitis Prellminary Study” Procedings, Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.283.
Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.65. *S.L. Krivatkin, A.L. Gromov and E.V. Krivatkina, Sormovo Interdistrict Dispensary, Nizhny Novgorod, Russia. “Ozonetherapy in Outpatient Dermotological Practice,” Procedings, Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.157
* S.Menendez et al., Owne Research Center, National Center f o r S c i e n t i f i c Research,Havana,Cuba, “Application of Ozonized Oil in the Treatment of Infantile Giardiasis” Procedings, Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.297.
*A. Fillippi, “Ozone in Preventive Medicine,” Procedings, Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.169
*J. Jakl, “Influence of Ozone Treatment in Sportsmedicine” Procedings, Ozone in Medicine -Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.63.
*E.G. Beck, “Ozone in Preventive Medicine,” Procedings, Ozone in Medicine --Twelfth World Congress of the International Ozone Association, May 15-18, 1995, Lille,France, p.55
*E. R iva Sa nse ve r ino an d P.Castellacci, Institute of Human Phsiiology, University of Bologna. Bologna. Italy, “Oxgen-Ozone Therapy and Phsical Activity in Humans,” Procedings, Ozone in Medicine --Twelfth World
*L.Paulesu, E.Luzzi and V.Bocci, “1.Studies on the biological effects of ozone;2. Induction of tumor necrosis factor (TNF-) on human leucoctes, “Lyrnphokine and Cytokine Research 1991, Vol. 10,
37
SALUS Bütünsel tıp bülteni
Sayfa 38
No.5, pp.409-412 *J.Washuttl and D.Rokitansky, Dosis-Wirkungsberelch der Ozontheraple, EKII, 32/1983.815 *V. Bocci and L.Paulesu, Heamatologica, 1990,75, pp.510-5. *H.Kief, “Der katalytische Effekt der Owntherapie im peripheren Blut,” Raum und Zeit. 1984. Pp.8492. *H. Kief, “ Derzeitiger Stand der Behandlung von HIV-positiven Patienten mit Ozon,” Naturheilpraxis, 1988, pp.10431049. *D. Jon Greenberg, Dr. Med., Inernational Society of Ozone Therapy Immunological Aspects of Ozone. *R. Viebahn-Hansler. “Ozone therapy: the underlying therapetical concept and models of efficacy, “Erfahrungsheilkunde. Apr. 1991. Vol. 40, No.4.
38