Kandeşlik

Page 1


Kandeşlik Hüseyin Mustafa Copyright 2015 Hüseyin Mustafa

Kapak tasarımı: Hüseyin Mustafa


İÇİNDEKİLER Anne Sevecek misin Bizi Yine? Kalbim Ağrıyor Bu Gece? Bir Kedi Olmak İstiyorum Anne Ben Büyüdüm Artık Dünya Dönüyor Hala İçimizden Zehir Bir Yaşam Aşk Seninle Topraktan Geldik İsyan Hali Ayrılınmaz Arzum Bi’ Güzel Gün Çok Sıkıldım Son Sözcük Kandeşlik Cinayet Doğuştan Öldürdüler Kelebekleri Bir Şiir Yazmışsın İnsan Olmak Adamakıllı Daha, Henüz ve Hala Ne İsa’sınız Ne De Musa İşçiyiz Düşümüz Senin için Hani Ya Kehanet Candılar Cananım Son Deniz mi Saçların? Olmayan Ne? Ölümsüzler Nafile Yaşam Bu Zor Günlerde


Devletin kiri Yasaklar Yapabilir misiniz?


ANNE SEVECEK MİSİN BİZİ YİNE? yağmura meydan okuyan ateşten gözler akarken düşlerimizden meydanlara okulların bahçelerinde yaz meyveleri dağıtıyorlar kendilerini çocuklara buhranlı yıllar kutlamalarını yapıyor fener alayları olmadan kapı önlerinde ebruli bir şarkı söyleniyor çocukluk günlerimizden kalan döneceğiz elbette o günlere oyuncaklarımıza özlediğimiz tüm yaramazlıklarımıza rağmen yine de sevecek mi bizi annemiz?

11.08.2013


KALBİMİZ AĞRIYOR BU GECE suçum ağlıyor ay yok diye bu gece saklıyorum gözlerimi bir sokak kedisinin içinde her şey eskidi ayakkabılarımız sevgimiz ve sözler dudaklarımızda mutluluğa perçin vurup kalbimize asmak fikri suç delilidir yaşamak istememizin hakim bey kayıtlarda geçen çocukluğumuzun resmidir ne kadar saf ve habersiz zulmünüzden değil mi? kalbim ağrıdı yine yıldızlar kaymadığı için gökyüzünde suçsuzluğumuzu yaktık ne güzel aydınlığı bile kırmızı dudak sendromlu ay perisi yüreğimize konan beyaz bir güvercini öptü iyileşmesi için kalbimizin ağrısı geçmedi yine de

06.07.2013 avşa


BİR KEDİ OLMAK İSTİYORUM sessiz bir anlaşma yürürlükte doğacak çocukların mezarları üstünde yaşamın günlükleri tutuluyor kan rengi mürekkeple ah! benim güzel kardeşlerim tek çıkarımız soluduğumuz hava yüreğimizi bırakıp çocuklarımıza gitmek için geldik yeryüzüne akan sulara karışan düşlerimiz hangi kıyıya vuracak kim tutacak? hasretiz yitirdiğimiz ozanların gül tutan ellerine bir kedi olmak istiyorum artık insanların kalleşliğine bulaşmadan pencerenin arkasında güneşe karşı sessizce uyuyan

05.08.2013 avşa


ANNE BEN BÜYÜDÜM ARTIK kara günlüklerde ki okuldan kovulmuş sözcükler kimyamızı bozdu anlaşamayalım diye ancak gözler gözlerimiz daha önemli anlaşabilmemiz için dil ise bir ayraç sadece iki dudağımızın arasında ısmarlama bir öyküde suçumuz ağlıyor toprakların ölümüne su yanıyor ağaç yanıyor düşlerimiz yanıyor bırak hüzünlü kalsın bu bahar diyemeyiz yazıların sokağa dökülüşü ezberlerimizi açıyor parklar da izimizi süren itaatkâr kokarcalar zehirliyor bedenlerimizi küçük beyaz bulut uysal uysal seyrediyor anne memesi emen yavru kedilerin ‘’melek değiliz belki anne ama neden dövüyorlar bizi ’’diye isyan edişlerini


DÜNYA DÖNÜYOR HǠLA kaptan köşkünde ki çarpık ilişkilerin tohumları dolaşıyor güvertede suskunluk en kötü yanım bir de saplantım var dünya duracak diye aşk bölünmüş dilim dilim herkese düşsün diye anlayan öpüp kokluyor anlayamayan yiyor sadece yüksel caddesinden geçerdik gençliğimizin en güzel günlerinde beyoğlu’ na çıktık yıllar sonra bir ucu tüneldi diğer ucu taksim paylaşamadık bir türlü aramızda sözlükte baktım ‘’de’’ bir bağlaç ‘’mok’’ kötü anlamda ‘’ra’’ bir tanrıydı mitolojide ‘’si’’ de bir nota yani ne istersen vardı içinde bu meretin ancak yararı olamadı suratımızda bir gülücük kadar bile


ileri bozulmuşluk halinde sigara yasaktı ancak kuğular bile zehirlendi ve kediler sokaklarda bizler ise hiç önemli değildik derimizi de yırttılar söz dinler gibi uzun tasmalarıyla kapama gözlerini tarihin yapay delikanlısı bu bizim daha ilk canımız sizler ise korkmuş gibisiniz ama ben en büyük korkumu yendim dünya dönüyor hala


İÇİMİZDEN bakakaldım gidenlerimizin ardından ağır bir mabet havası sardı ruhumuzu korkularımız yaklaştırmıyor tanrıya bizi yaşamı sabırla okuduğumuz kitaplardan vazgeçtik gül dikmeye gittik azat edilmiş mevsimler altında gündüze ihanet yok saydılar geceleri sormadan yıldızlara çekil başımızdan ey nemrut’ un ateşi fanisiyiz bu dünyanın daha erken bırakmaya sevgiliyi içimize hapsolmuş bir zamansa ömür ömür eskimekte ve küflenmekte gün olup uçtuysak da yalan yok sonunda ezberlerimiz resmedildi bulutlara süründüğümüz bu dünyada gün gibi aşikar dökülen sözlerde sömürülen inancımız duyduğumuz yalanlardır karanlık bir dünyanın öncesinde bukalemun siyaha döner afrika’ da çekik gözlüdür asya’ da sorular korkak ve baskı altında savaşa son vermiş ama isyanın doğumuna hazır bir rüzgar eser aramızda


ZEHİR BİR YAŞAM gözlerimizde gül sevince dönüktü şimdi gözlerimizde kurşun eritiyorlar hüzün ne kelime aydınlıktı gözlerimiz dünden önce aydınlıktı yüreğimiz şimdi terk edildi şimdi gözlerimizde zulüm acı ne kelime bize aşkı zehir ediyorlar


AŞK SENİNLE bedenimizden geçen iki gökyüzü bize kalan bir aşk aşk doyurur mu açlığımızı bezgin halimizin her günü sarılarak birbirimize? geçer mi zaman? zaman çekil aramızdan adını görmesinler ya bir savaş çıkar ya da bir ihtilal olabilir her an vurabilirler birimizi kemirgenlere verme adımızı selamımızı götür gece rüyalarımızda sayıkladığımızı bilsin bir tek sevgili sevgili seninle tuvaldeki solgun yüzümüz bezenir panayır renklerine güverteden süzülen deniz mor mosmor kalır ey kaptan! söyle neden kendi adınla çağırıyorsun denizde ki balıkları?


TOPRAKTAN GELDİK yağmur yağacak diye üzüldüğüm günleri anımsadım kurak geçen bu günlerde beni dinleyen tek tanrıça sendin menekşe kokusu tarçın tadında ozanların sözcüklerle sevişmelerine benziyor gökyüzüyle yeryüzünün buluşması yıkayarak bedenlerimizi evliyalar gibi aydınlığa gebe kalacak son tanrıçadan doğacak bir aşktır canımız otların çiçeklerin arasında içinde kan olmadan toprak tohum ve su seveceğiz sizi hep ilk ve son sözümüz olacak yaşamda ve ölümde bu


İSYAN HALİ yaz beni kara tahtaya yaramaz çocukların arasına çarpı koy yanına sığdığı kadar ödevimi yapamadığımı geç kaldığımı hep not et defterine de ve sil beni bulutlardan çimenlerden aynalardan


AYRILINMAZ ayrılıklar gülemez ağlamadan dokunmadan ayrılınmaz sevmeden ayrılıklar pişmanlık getirir sonunda ayrılıklar bölünemez aramızda kalan özlemek gerekir ayrılmadan ayrılığımızı ten unutmaz gözler ayrılmaz hep bakar geriye


ARZUM halimi sorma belki kanlı bir bahar belki tutsak bir yürektir su katılmamış çılgın bir arzu da olabilir halim bir coşku atı gibi koşmaya hazır yaşamaya yeniden yani ben seni yeni baştan yaşamayı çok isterim


Bİ’ GÜZEL GÜN bi’ güzel gün doğruldu yatağından bi’ güzel sıcak mı sıcak aydınlık mı aydınlık gözümüzden içeri yüreğimizden dans ederek bi’ güzel gün bi’ güzel girdi penceremizden içimizde ormanlar içimizde dağlar içimizde bir deniz coştu bi’ güzel beklediğimiz gün bu gündü işte


ÇOK SIKILIRIM ya sen de bırakıp gidersen beni bırakırsan beni buralarda gitmişse bütün dostlar kalmışsam yalnız sıkılır canım canım çok sıkılır bırakıp gidersen sen de beni ölüm


SON SÖZCÜK ceplerimizde düşünce tarihinden alıntılar yem diye veriyoruz kuşlara sözcüklerini beğenmeyip gidiyorlar aramızdan hormonlu domates yetiştirdiğimizi yüreğimizdeki zehirden anlıyorlar bedenimizi seviyoruz ancak bu kadar gözlerimizi kaçırdığımız güneşin aydınlığından saklıyor bizi gece ve karanlık banka hesapları temizlemiyor ruhunuzu elleriniz de iyilik görmemiş üstelik savaş istiyor satar mısınız çocukluğunuzu? büyümesin diye saklayacağım beyler cebimizde kalan son sözcükler bir ışık yakıyor aydınlanıyor tüm dünya karanlığa rağmen


KANDEŞLİK öyküler dileniyoruz çarmıha gerilmiş suretlerinden peygamberlerin gözlerimizde dalgalara yenilmiş yelkenliler terk ediyoruz sevdalarımızı birer birer varılacak son kara parçasına çıkan sömürgecilerin askerleri yeni bir dünya için yakıyor yerlilerin güler yüzlü maskelerini yok edilen kızıl derililerin kanı akıyor beyazperdede kardeşlik sözünü unutuyor beyaz derililer yaptıkları her ibadette yanan isyankar ruhlarımızda yorgun düşen ebedi saadet dirileceği günü bekliyor uzak yıldızların ışığında.


CİNAYET bir savaş süsü verdik oyunlarımıza yüksek dozda heyecan kalbimizde yanıldığımızı söyleyen kuşların sahibi kuşlara verdi özgürlüklerimizi sınıfta kaldık hal ve davranıştan zehrimizle kirlettiğimiz dünyada istilaları anlattık çocuklarımıza dünya tarihi diye kıyameti bayram günü ilan edecek uzak iklimlerin karıncaları kırmızı noktalı bir çerçeve ile asıp resimlerimizi duvarlara bu şiirin son mısrasında yaprakları vuracak bir kurşun adımızı da vuracak lekesiz bir cinayet düşecek yanı başınıza


DOĞUŞTAN topraktan sudan ve ateşten yaratılmışız oturuyoruz bir sofrada gül çevirmişiz çevremizi seyrediyoruz dikenlerini küs başladık yaşama sakıncalıydık doğuştan zamansız ölümler suçu oldu ezilenlerin ıslandığımızı varsaydık hep güneş’de dahi tüyden maskelerimizi takıp kuş yüreğimizle uçmayı istedik ancak sevda gezinmez oldu yüreğimizde artık yasaların çiçekleri soldu dikenleri kaldı bir tek maviye boyandık bir güz zamanı inançsızlıktı bizi bitiren suçumuzu da götürdük giderken suçsuzluğumuz kaldı geride bir tek


ÖLDÜRDÜLER KELEBEKLERİ bir ölüm karşımda bir ölüm yanımda bir ölüm aynada güz bereketi olmalı bu su olsun bereketli ovalarda esen rüzgar sus ekmeğime katık yaptığım yürek susun uslanmaz kemirgenler sussun yalaka kalemleri iktidarın ötesindeyiz suskunlukların bir ölüm olacaksa son bir şiir de vurabilir bizi bir şiir hepimizi gerçek olabilir bu inan


BİR ŞİİR YAZMIŞSIN sen bir şiir yazmışsın içinden vapur geçiyor çizik atmışsın üstüne bir de duman tütüyor denize atıyorsun içinden balıklar geçiyor yüreğini koymuşsun şiirlerine bir de gül yanı başında boyamışsın değme ressamdan iyice güneş batmayı unutmuş askerler savaşmayı ateş almayan silahların tek sorumlusu olmuşsun şiirlerinde


sevdadan söz ediyor şiirler düşünüyorsun yalnızlık zor sevmek de şiir yazmak da aslında sevmekten vazgeçiyorsun şiir yazmaktan asla içinden sevda geçiyor oturmuşsun gece yarısı şiir yazmaya güneş yoksa lamba lamba yoksa karanlık karanlıkta bir çığlık bir çocuk annesini arıyor sen tutuyorsun elinden içinden çocuklar geçiyor şiir yazarken sen kentler yıkılıyor dışarıda sular kirleniyor çaresizliği insanların gözyaşı oluyor içinde bir şiir daha yazıyorsun cenazeler kalkıyor ormanlar yanıyor köpürüyor denizler içindeki gözyaşı celladına rağmen çıkıyor şiirinden dışarı


şiirlerinde hak geçmesin diye sözcükleri tartıyorsun hassas terazide hırsıza madalya soysuza fahri soyluluk verilirken vur emri çıkıyor yazdığın şiirlere yazacaksın bir şiir daha içinde sen içinde bir dünya olacak anlatamayacak bunu yazılacak tüm şiirler bile anlıyorum sen sadece şiir yazıyorsun yani parmağın yok bütün bu kirli işlerde


İNSAN OLMAK ADAMAKILLI insan olmak zor zaanat insan olmak zor insan olmak adam akıllı yürümek dik gözleri engin insan gibi insan olmak zor kardeşim zor öyle doğdun diye emdin diye ana sütünü okudun diye abece yi giydin diye elbiseyi olunmuyor insan insan gibi belki


insan olmak zor zanaat kardeşim sanatların en zoru ne kalem ne fırça ne nota ne de boya gerek olmak için insan bir yürek gerek kan ve damardan başka bir beyin gerek sinir ve hücreden öte insan olmak için yani sanatkar olmak için şöyle bir açmak gerek kollarını şöyle bir sarmak gerek sıkıca öyle bir sıcak öyle bir sıcak ve öyle bir içten ki… insan olduğunu hissedene kadar insan olmak zor zanaat kardeşim bir kara kutu açıldığında içimizde bir kötü koku yayıldığında dışarı insan olduğumuzdan utanıyorsak utanıyorsak hayvanlardan bile işimiz çok zor kardeşim insan olmak adamakıllı çok mu zor kardeşim?


DAHA, HENÜZ VE HALA daha gün doğmadı içimize ve umutlar ve siz siz uyanamadınız uykularınızdan henüz bahar gelmedi bahar içimize bahçelere ve ağaçlara ve toprağa henüz kitaplar kitaplar okunamadı yazılmamıştı da daha ve sözcükler sözcükler çıkamadı duvarlar arasından hala gönlüm gönlüm kavuşamadı sana henüz yüreğim yüreğine hapsolmadı ve ellerim ellerine sarılmadı sarılamadı


yalanlar aramızda dolanan aklımızı çelemedi takamadı peşi sıra bizi henüz toprak toprak kucaklayamadı tohumu tohum suyu su bedeni dolaşamadı henüz ve bu savaşlar bu zorbalık bu kan ve bu ölümler bu yok oluş neden sürüyor hala? ve bebeler elcek bebeler avuçlarımızda ağlıyorlar ya nasıl nasıl bildiler geldiklerini aramıza?


NE İSA’SINIZ NE DE MUSA ne isa’ sınız ne de musa havadaki zehir sudaki siyanür gibisiniz gözümüzde ki ışığı kapatıyor gölgeleriniz ne isa olabilirsiniz ne de musa serzeniştesiniz aynı gül bahçesinde dikeninden sadece ne bilirsiniz isa’yı ne de musa’yı ne isterseniz kendinize unutmuşsunuz yaratılanları yaradan’ dan dolayı diye


İŞÇİSİYİZ sonbahardan kalan yaprakları taşıyoruz omuzlarımızı dertlerimizi demelerimizi yorgunluğumuzu taşıyoruz her gün işimizi sorarsanız işçisiyiz bu dünyanın


DÜŞÜMÜZ tut elimden bir bulut geçerken içimizden son söylenenler ilk söylenenlerden farklı değil ki tarlaları ekerken düş kurmaya gerek yok ancak yola çıkmışsan uzaklara düş olabilir her şey kayan deniz yıldızlarıysa eğer düşen gözyaşlarımızın arasından karışırken gök ve deniz birbirine yalnızız aynı düş içinde


SENİN İÇİN saklayamam bu çığlığı içimde içimde senin için senin için o çığlık o çığlık derinlerde derinlerde bir kor bir kor dünyaya çıkmayı bekleyen bekleyen geçmişten geçmişten bu yana


HANİ YA hani yasakladınız meydanları bize biz de çıkmadık mı? hani biber gazı su sıktınız çocuk yaşlı demeden biz yılmadık ya hani köpeklerinizi saldınız üstümüze biz yürüdük ya yine de hani siz iktidarda biz halkız ya siz korkaksınız biz haklıyız ya işte siz korkun bundan


KEHANET yenildi kurşun askerlerimiz yıkılan kumdan kalelerimizde bu oyunun son perdesinde kapanacak sahne alkışlar olmadan tuttuk soluklarımızı rüzgara karşı çöl çekirgelerinin felaketlerinden kıtlık resmedilecek artık yeşil boyalı tuvalde sen çekileceksin şakaklarımda ki atar damarlardan coşkumuzun son nafile gayretiyle öpüp yüreğimden kırmızı boyalı dudaklarınla bir sınav açılacak yıldızların adları sorulacak tek tek bilene tatlı rüyalar dilenecek bir de cezaları silinecek kara tahtadan yine kış gelecek haberimiz olmadan geçmiş olacak bahar buz tutacak şaşkınlığımız aç bir kedi kıvrılacak kirpiklerimizde okulların önünde adımız okunacak alfabenin tüm harfleriyle sesimiz çıkmayacak yine de alkışlara rağmen


CANDILAR CANANIM bir candı bin candılar sırtlanlar leş kargaları yapıştılar enselerine karanlığın emri bu elleri canım gözleri canım candılar canım cananım hapislere dediler işkence misali yıllarca çaldılar ömürlerini canlar canlar candılar binlerce canım bu toprak bu hava bu su gibi muhtaçtık onlara canı veren bile alamaz böyle canı canım cananım

06.09.2013


SON biz yenildik sayamadınız kaç kişiydik biz yenildik bilemediniz kimdik hesaplaşma gününde ortaya konulacak tüm hileleriniz harcadık barışı peygamber sofralarında ve sevgimiz hançerledi arkadan ağlıyor yüreğimiz ondan akıyoruz topraktan damarlarımızdan ormanlardan sahibi değilsiniz yaşamın biraz küfürle ve kinle bakıyorsunuz anlamadan sızıyoruz cevhere suya toprağa anılarımızı aşklarımızı taşıyoruz aramızda kindar değiliz sevdamızla geldik dünya’ ya


DENİZ Mİ SAÇLARIN? önümüz deniz alabildiğince geniş olabildiğince açık hem geceye hem gündüze deniz bir koca derya yani kıyısındayız ve kokusu ve balıklar hani küçük büyük fark etmez gemiler bir de parmaklarım dolaşırken saçlarının arasında deniz gibi ıslak ve sırılsıklamım yani


OLMAYAN NE? bir aritmetiği var adımızın kısa, uzun çözülmüş, çözülmemiş bir geometrisi var cismimizin küçük, büyük hesaplanmış, hesaplanmamış bir fiziği var bedenimizin ve kimyası içimizin okuduğumuz kitaplarda olmayan her neyse onu yaşamaya geldik dünya’ ya


ÖLÜMSÜZLER iyi insanlar vuruldu iyi insanlar kan görmedik üstelik gülümsüyorlardı onlar için ölüm yoktu artık sadece içimiz ağlıyordu


NAFİLE nafile bir umut korkuların saltanatında kalkan gemiler gecenin karanlığında nafile bir bekleyiş erişilemez kıyısı olmayan denizlere bitmeyen tümcelerle bu çaba nafile


YAŞAM BU kenarında kıyısında değil içindeyiz yaşamın kıyısından kenarından değil içinden geçiyoruz taraf olmadan sahtekarlığa tutunmadan haince kokuşmuş rüzgarlara severek ölümüne farklı dillerde söylenen bir kardeş türküsü gibi dağ çiçekleri kokusunda fark etmeden yağmurda ya da karda biten yaşamların içinden bir gün ıslak bir gün yanmış güneşte bizi huzurlu kılan rengimiz gün ışığına yansırken en yoksul halimizle yaşamın içinden geçiyoruz işte yaşam yaşam bu olmalı


ZOR GÜNLERDE zor günler geçiriyoruz kardeşim zor günler yazla kış karışık akla kara aydınlıkla karanlık alnımızda kurşun deliği hapiste geçen kaç yıl yüreğimizde yine de sevda çırpıyor kanatlarını eski günlerdeki gibi ancak zor günler geçiyor yine düşman yine hainler yine hançer sırtımızda geçiyor ancak yine de gebeyiz aydınlığa yine sevda yine yürek yine aydınlık vuracak bizi çıktığımız anda


DEVLETİN KİRİ ergene nere? çok mu uzak? uzak mı düşlerimizden bile? ergene’ de akan ne? zehir akan zehir çok mu? çok mu uzak size? ergene bir nehir bin nehir daha akar hepsi zehir hepsi zehirden uzak uzak değiller size su zehir toprak zehirden hava zehirli kirleten kim? kimler? kim ki devlet oldular başımıza?


YASAKLAR yasak olabilir yıldızlar ve güneş dahi özgürlük de yasak olabilir sen bana ben sana dudaklar dudaklara gözler gözlere yasaklanabilir kitaplar da olabilir özellikle gerçekler kesinlikle yalanın karşısında yasaklanabilir korkunun yasası iktidarın sopasıdır yasaklar yasaklar yasaklar yasaklar gölgelerimizden çoktur korkarız gölgelerinden bile kendi gölgelerimiz ise yasaktır artık bize


YAPABİLİR MİSİNİZ? -akan su bizim bu orman bizlerin yüzyıllardır soluruz çocuklarımız da görebilecek mi?düşünün bir kere hangisi kolay hangisi imkansız yıkmak mı? yoksa yapmak mı? sorum bu size beyler evet soruyorum size: yapabilir misiniz bir ağacı? yapabilir misiniz yapraklarını? tüm canlıları üzerinde yapabilir misiniz ellerinizle ? biz bir ağacız biz yapraklarıyız biz havayız biz suyuz siz siz beyler yapabilir misiniz bizi? sermayenizle kredilerinizle işçilerinizle inşa edebilir misiniz?


yapabilir mi bizi? su olabilir mi? su olup akabilir mi sözleriniz? hava olabilir mi vaatleriniz? soluduğumuz hava kuş olabilir mi kazançlarınız? olabilir mi özgürlüğümüz? biz beyler biz binlerce ağaç ve yapraklarıyız siz beyler siz binlerce insansınız siz bizi yapabilir misiniz? yapabilir misiniz bir çiçeği üstündeki kelebekle yaşarken? sorum bu size beyler


Kitabımı okuyarak paylaştığınız için teşekkür ederim. Hüseyin Mustafa Hakkımda 1957 de Ankara’da doğdum. Küçük yaşlardan itibaren sırasıyla resim, şiir ve fotoğrafla ilgilenmeye başladım. 1980’de ODTÜ Mimarlık Bölümünü bitirdim. 1982’de evlendim. İki kız çocuğum var. Şimdiye değin yüzlerce mimari tasarım ve uygulama gerçekleştirdim. Dokuz kişisel resim sergisi açtım. Dört şiir kitabım yayımlandı. Kısır düşünceler, ideolojiler ve inançlar yerine çok yönlü doğruluğa, kimliğe ve bilinçli yaşamanın gerekliliğine inanıyorum. Bilinçli yaşamak için önce yaşamın merkezine solucanı koyabilmeli, beynimizin de tüm inançlarımızın ve davranışlarımızın merkezi olduğunu bilmeliyiz. İnsan, insan diyoruz ancak, beynimizi doğru kullanmadığımız sürece de bir türlü insan olamıyoruz. Bu durumda da tüm kimliklerimiz boş ve anlamsız kalıyor. Yayınlanmış şiir kitaplarım: Çok Yalnızlık Oturdu Yanıbaşımda SKY Düş ormanlarında Romeo Mırıl mırıl Romeo Duvarlar…SKY Alelade Bir Şairim – e-kitap Bırakma elimi – e-kitap Çekirgeye – e-kitap



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.