5 minute read

Uyalım Diye Seçmiyoruz

sık sorulan sorular

MODA ŞARKILAR YAPMIYORUZ SAHNE KIYAFETLERİMİZİ DE MODAYA UYALIM DİYE SEÇMİYORUZ

Advertisement

Biz modaya uymak için şarkı da yapmıyoruz, kıyafet de seçmiyoruz. Günlük yaşamımızı moda belirlemiyor, ihtiyaçlarımız belirliyor.

Yüzümüzü nereye çevirsek, her şeyin modası var. Moda denince, sanki sadece kadınları ilgilendiren bir alanmış gibi algılanıyor. Oysa aklımıza gelen her yere bakalım, her şeyin modası var. Sahnede şarkı söyleme modası, sahnede kıyafet modası, bu mevsimin ayakkabısı, montu, kazağı, atkısı, kapüşonu... Yaz modası, filmler, müzikler, şiirler, romanlar... Saç stilleri, kadın kıyafetleri...

Aklımıza gelecek her şeyin modası var. Dünyada milyarlarca insan bu modaya uymak zorunda hissediyor kendisini... Moda dışında bir şey yapıyorsanız garipseniyor.

Şu saati takmazsanız iyi bir eş olamazsınız, şu arabayı kullanmazsanız kötü bir babasınız. Süslenmeyi en kutsal görev sayan kadın, kendine göre çirkin bulduğu özelliklerini, kendince kusurlarını gizlemeye çalışır, utanır. Güzel özellikler

halk sanatçılığının alfabesi

kazanmaya, abartmaya, dikkatleri çekmeye çalışır. Makyaj yapmayan kadının, kendisinden utanmasını sağlıyor bu moda...

Moda nedir; bütün sözlüklere bakın, bütün ansiklopedilere bakın. Moda hakkında hiç de iyi şeyler yazmıyorlar. “Değişiklik ihtiyacı veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik”, “Geçici olarak yenilik.”

Ya da şöyle söyleyebiliriz, israf amacıyla yapılan alışveriş. Sadece tüketmek amacıyla alışveriş yapmak... O kıyafete ihtiyacın yoksa da, modanın ilahi kudreti adına almak zorundasın. Yoksa bütün dünyan yıkılır, mutsuz olursun. Arkadaşların arasında gülünç duruma düşersen. Neden?

Çünkü reklamlarda, her zaman yeni ürünler hayranlıkla izlenir ve eski olanla alay edilir. “Sen hala annenin çamaşır deterjanını kullanıyorsun” diye alay edilir. Ambalajı değiştirilip değiştirilip yeniymiş gibi pazarlanıyor bütün ürünler.

Bu moda ağına kendini kaptıranlar ise, artık kişiliğini kaybetmeye başlıyor. Milyonlarca insanın mutsuz olmasında, tatminsiz olmasında modanın çok büyük etkisi var. Moda bir halkı bu sömürü sistemine esir etmenin, yerel kültürleri yok etmenin, kişiliği yok etmenin en güçlü aracı olarak kullanılıyor.

Dizginsiz bir sömürü aracı olarak moda ile insanların ruhlarını teslim alıyorlar. Bir eşyanın maliyet değeri belirleyici değil. Justin Biber’in taktığı saat, tüm dünyada Justin Biber saati diye pazarlanıyor. Saati takan kendisini Justin Biber gibi hissetmeye çalışıyor. Yani saat değil, duygu satıyorlar.

Dizi karakterlerinden Hürrem Sultan küpeleri bir ara modaydı. Küpenin metalinin kalitesi, işlemesinin kalitesi vb.

sık sorulan sorular

bunlar hiç hesaba katılmıyordu. Satılan şey Hürrem Sultan gibi hissetme hayaliydi.

Moda bu yüzden silahlardan çok daha tehlikeli bir düşman. Milyarlarca insanın ruhuna işliyorlar, daha çok tüket, daha çok tüket diye tempo tutuyor reklamlar. Mağazadan satın aldığını ödemek için, daha çok çalış daha çok çalış... Sonra dinlenmek için televizyon başına otur ve yine reklamlar, diyor ki, sen çok özelsin, bu kadar çalışıyorsun, İpad5 almalısın... daha çok çalış, daha çok tüket, çalış, tüket, çalış, tüket, çalış, tüket ve ömrünün sonuna kadar çalış tüket, borç batağına saplan... Moda bu işte... 2012 yılında CNN Türk’ün 7 Nisan 2012 tarihli haberinde, ipad5 almak için bir çocuğun böbreğini sattığını yazıyordu. “Çin’de 17 yaşındaki bir genç, iPhone ve iPad alabilmek için böbreklerinden birini sattı. Olayın, gencin ailesinin iPhone ve iPad’i nasıl aldığını sorgulaması üzerine açığa çıktığı ifade edildi.”

Daha çabuk bozulan, hızla tüketilen ürünler üretiyorlar ve sürekli çalıştırıyorlar... Çalışan ve bozuk malları tüketen biziz, servetlerine servet katanlar egemenler, yani burjuvazi. Sadece tekstil endüstrisinde 2000’den fazla kimyasal madde kullanılıyor.

Mesela, makyaj ve güzellik malzemeleri için, sadece ABD’de 50.000 kedi, 61.000 maymun, 180.000 köpek, 554.000 tavşan ve milyonlarca fare, kozmetik için katlediliyor. Deneyler ve kozmetik üretimi için her yıl 300 milyon hayvan katlediliyor.

Bu anlayış müzikte de, sanatta da kendine yer ediniyor. Şarkıları söyleme biçimi ve rağbet gören müzik tarzları sü-

halk sanatçılığının alfabesi

rekli değişiyor. Yeni bir içeriği olmuyor, sadece birbirinin taklidi denemeler yapılıyor. Bir dönem, bütün arabeskçiler pop şarkısı okudu. Bunun modası geçti, rock yapmaya çalıştılar. Bütün pop konserlerinde, arkada yirmi otuz çıplak dansçının hareketli dansları, hiç bitmeyen bir moda.

Sahnelere özel kıyafetler dönem dönem değişiyor, ama özenle hazırlanıyorlar bu kıyafetler. Saç şekilleri yeni bir moda yaratıyor. Kola takılan saatten, erkeklerin küpe takmasına kadar her şey bir pazarlama aracı gibi kullanılıyor.

Halk türküsü okuyan, türkücülerin arasından bu modaya kapılıp, hem türkülerin söyleyiş tarzlarını yozlaştırmaları, bozmaları açısından büyük bir tahribat yaratıyorlar. Hem de sahnedeki bir halk sanatçısının, farklı tarzlar yaratma adına özentili, açık saçık, abartılı süslü kıyafetler giymeleri yanıyla halkın da bu tarza özenmesine öncülük ediyorlar.

Sanat bir yanıyla, kapitalizmin, egemenlerin yoz kültürünün koçbaşı gibidir. Bir malı satmadan önce onu alma hevesi yaratmak için sanatın, sanatçının gücünü kullanıyorlar. Sanat, ticaretin en önemli pazarlama araçlarından biri haline getirilmiştir.

Bu yanıyla, sanatın özgürlüğünden, sanatçının özgürlüğünden zaten bahsetmek mümkün değil. Moda için, yani bozuk malları satıp halkı kazıklamak için müzik yapanlar, film çekenlerin hiçbir özgürlüğü olamaz.

Tarkan, Kenan Doğulu... Fanta içeceğinin sponsorluğunda konserlere çıkarken, bu şirketin belirlediği çerçevede kalmak zorundadır. Sahne tasarımından, tanıtımlara kadar hepsini firma belirler. Sanatçı özgür değil, gırtlağına kadar bu patronlara bağlıdır.

sık sorulan sorular

Sanatın kendisi de moda gibi, bir pazar alanı olarak kullanılıyor. Çok büyük bir ekonomi dönüyor bu piyasada. Dünyanın her yerinde müzik festivalleri, film festivalleri yapılıyor. Çok büyük müzik festivalleri yapılıyor. Büyük film şirketleri, müzik yapımcıları bu festivaller aracılığıyla bütün piyasaya yön veriyorlar. Nasıl bir müzik, nasıl bir sinema olacağını birkaç büyük firma belirliyor aslında. Bunların en meşhuru Hollywood’dur. Dünyada en çok filmi Hollywood çekiyor. Dönemin modasına uygun film çekmezsen, dünya genelindeki binlerce sinema salonlarında filmin gösterilmez. Çünkü hepsi Hollywood ile anlaşmalı ve onlar izin verirse filmini gösterebilirsin.

Para ödülü veren festivallerde jüri aşağı yukarı bellidir. Genç idealist yönetmenlerden, onlarca yıllık yönetmenlere kadar herkes bu festivallerden para ödülü kapma peşinde. Onlarca film, sinemalarda gösterilemeden, ortadan kaybolup gidiyor. Yönetmenler bu festivallerden ödül kapma peşindeler. Hal böyle olunca, halk için bir sanat üretmek akıllarına bile gelmiyor. Çünkü yalnızlar, çünkü kendilerini gösterebilecekleri tek yerin bu festivaller olacağına inanıyorlar. İlerici demokrat yönetmenler bile bu çarkın içine girip kayboluyorlar. Yani ruhlarını satıyorlar. Onlar kabul etmezler bu ifadeleri, oysa gerçek çok çarpıcıdır. Halkın mücadelesi için mi müzik yapılacak, film çekilecek, yoksa para ödülü almak için mi? Yönetmen açık yüreklilikle bu soruya cevap verirse, gerçek dostlarının devrimci sanatçılar olduğunu anlayacaktır.

Moda sanat akımları, sanatçıların kişiliğini, ideallerini esir alıyor, kişiliğini yok ediyor. Bu sistemin doğası insani değil. Onlarca yıl önce bu gerçeği sosyalistler çok açık ifade etmişler:

halk sanatçılığının alfabesi

“Ama, emekçileri, fizik bakımından ve kafaca sömürerek ve sakatlayarak bütün bir manevi ilgiler, özlemler ve insan yetenekleri dünyasının üzerine çöken ve onu boğan; varlığını güvensizliğe borçlu olan, insanları birer robot haline getiren, bir baskı, açlık ve işsizlik rejimi altında işçiyi makinenin bir eki, uzantısı haline getiren; onu fizik ve manevi bireyliği içinde sakatlayan; işçiyi bir köle durumuna indirgeyen kapitalizmin ta kendisidir.”

Böyle bir dünya içinde biz devrimci sanatçılar ise umutsuz değiliz. Modaya asla uymuyoruz, çünkü amacımız tüketmek değil. Yüzümüzü halkın ihtiyaçlarına dönüyoruz, halkın beğenilerine dönüyoruz. Halkımızı daha ileri taşımayı hedefliyoruz. Kıyafetlerimizi bu özenle seçiyoruz, konuşmalarımızı, şarkılarımız bu özenle hazırlıyoruz.

Sanatı da, tek tek sanatçılarımızın “özgün” üretimleri olarak ele almıyoruz. Bütün ürünler ortak üretimimiz oluyor. Grup Yorum bu bakış açısıyla çalıştığı için okul gibi, sürekli yeni sanatçı yetiştiriyor. Halk çocuklarıyız, Yorum içinde enstrüman da öğreniyoruz, halk kültürümüzün zengin eserlerini de öğreniyoruz. Bu nedenle konservatuarlardan çok daha ileri, güçlü sanatçılar yetiştiriyoruz. konservatuarlar, dönemin modasına uygun kalıplarda sanatçı üretmek zorundalar, çünkü piyasa onu istiyor.

Biz ise halkımızın ve mücadelesinin ihtiyaçları temelinde ürettiğimiz için, sonsuz bir üretim özgürlüğüne sahip oluyoruz.

Kahrolsun moda için sanat! Yaşasın halk için sanat!

This article is from: