T h e PA L A Yıl: 5
Sayı: 42
MAYIS 2013
“INVENTUS KULÜBÜ”MÜZ CERN’DE
ALMANYA GEZİSİ VIII. CHAMİSSO OKUMA YARIŞMASI “RCIMUN” VE “BIMUN” KONFERANSLARI OKULDAN HABERLER PALA KÂŞİF SEMPRE ARTE IŞIĞIMIZI PAYLAŞTIK YERALTI EDEBİYATI TARİHİ YARIMADA GEZİSİ
SAYFA
2
EDİTÖRDEN Merhaba Sevgili The PALA Okuyucuları, 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı’nın son The PALA’sıyla karşınızdayız. Son sayımızı dopdolunun da ötesine taşıyarak 32 sayfaya çıkardık ve her bir sayfasını da okulumuzdan haberlerle, etkinliklerle, birbirinden değerli yazılarla doldurduk. 5. yılını ve 42. sayısını kutladığımız The PALA’nın çıkarılmasında emeği geçen başta danışman öğretmenimiz Zafer YAZ’a, ekip arkadaşlarıma, yazılarıyla katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Keyifle okumanız dileğiyle... Ege KESKİN
Okul Gazetesi The PALA (The Press Association of Lycee Attiudes) İmtiyaz Sahibi Ömer ORHAN Sorumlu Müdür Yardımcısı Hakan KULABER
Dizgi Zafer YAZ
Sorumlu Öğretmenler Zafer YAZ Şahika PAT
Baskı & Cilt Şevki SÜTÇÜ
Editör Ege KESKİN Web Yayım Serkan YAMAN Berna HAMARAT KAYA İllüstrasyon Zafer YAZ Fotoğraf Elif ABACI
Renkli Basım Nuri ÇEVİK Düzeltmen Zafer YAZ Mizan COŞKUN ÖZGÜR E-Mail: zyaz@fmv.edu.tr
Büyükdere Cad. No: 194 / 3 Maslak / İSTANBUL Tel: 0212 286 11 30 Fax: 0212 276 40 58
SAYFA
3
“ETİK DEĞERLER ÇALIŞTAYI”NA KATILDIK 30 Mart Cumartesi günü Irmak Okullarının düzenlediği “Etik Değerler Çalıştayı”na katıldık. Tüm konukların kayıtları alındıktan sonra, çalıştay kültür merkezinde açılış konuşmaları ve piyano dinletisi eşliğinde başladı. Öğrenciler tıp, sanat, bilim ve teknoloji etiği, spor, medya, iş vb. konularda bilgilendirilmek üzere alanlarında uzman olan konuşmacıları dinlediler. Felsefeci ve Yazar Prof. Dr. Afşar Timuçin, İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Sadi. R. Vural, Spor Yönetmeni İlker Yasin, Yönetmen Zeynep Üstünipek konuşmaları ve etik değerler konusunda yaptıkları açılımlarla öğrencilerin konularında yapacakları çalışmaya katkıda bulundular. Öğrenciler üç oturum hâlinde konularını tartışıp sonuçlara ulaştılar ve bu sonuçları diğer komitelerin oylarına sundular. Etik değerlerin ne olduğu, hayatımızda hangi alanlarda ne gibi etkilerinin olduğu, insanların etik değerlere neden önem vermeleri gerektiği konusunda hem bilgilendiren hem düşündüren hem de keyifli bir çalışma oldu. Çiğdem KORBEK Felsefe Öğretmeni
TABLET DESTEKLİ EĞİTİM le, derslerin daha keyifli, interaktif, kalıcı ve öğrenmesi daha kolay hale gelmesi hedeflenmektedir.
“Tablet destekli eğitim çalışmaları kapsamında, bünyesinde özel bir ‘Eğitim Teknolojileri Birimi’ kuran ve 1100 adet tablet dağıtan FMV Işık Okulları, aynı zamanda Samsung'un geliştirdiği dünyanın en yeni sınıf yönetim yazılımı "Samsung Smart School"un Türkiye'deki ilk, dünyada ise altıncı uygulayıcısı olmuştur. FMV Işık Okullarının tüm kampüslerinde, belirlediği pilot seviyelerde toplam 718 öğrenci ve 206 öğretmene vakıf tarafından ücretsiz olarak dağıtılan tabletler-
Proje kapsamında kütüphane, ölçme değerlendirme, eğitim teknolojileri gibi, eğitime destek veren diğer birimlerin çalışanları da tabletli eğitim süreci ve planlaması içerisinde aktif olarak yer alacaklardır.”
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesinde, 2012–2013 Eğitim Öğretim Yılı’nın ikinci döneminde, hazırlık sınıfları ve 9. sınıflar düzeyinde tablet destekli eğitim programına başlanmıştır. Program uygulanmadan önce; öğretmen ve öğrencilerimiz tablet kullanımı, derslerde yaşanabilecek sorunlar, verimli ve etkili tablet kullanımı vb. konularda, eğitim/bilişim teknoloji uzmanlarından düzenli eğitim ve seminerler almışlar-
dır. Ayrıca okulumuzun Eğitim Teknoloji Birimi, her sınıftan seçilen ve teknolojiye ilgi duyan öğrencilerden oluşan bir “I-Tech” ekibi oluşturmuş, bu ekibi, tüm öğrencilere destek vermeleri amacıyla eğiterek görevlendirmiştir. Diğer kampüslerde olduğu gibi, Ayazağa Kampüsünde de, herkesin tabletli eğitim olanaklarından yararlanabilmesi amacıyla; içerisinde öğrenci ve öğretmen tabletleri ve etkileşimli interaktif TV bulunan demo bir “tablet sınıfı” oluşturulmuştur. Tüm öğretmenlerimiz, önceden randevu alarak sınıflarıyla birlikte bu teknolojik ortamda ders yapabilmektedir. Kurumumuz, tablet destekli eğitimle; küreselleşen dünyada öğrenci ve eğitimcilerimizin her türlü bilgiye rahatlıkla ulaşmalarını, yeni ve farklılaştırılmış eğitim-öğretim modellerini tanımalarını sağlamayı hedeflemektedir.
Leyla TARAKÇI Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
SAYFA
4
15-19 Nisan 2013 tarihlerinde, 11. sınıf öğrencilerine “10 Yıl Sonra Neredeyim?” konulu grup paylaşım çalışması düzenlenmiştir.
18 Nisan 2013 Perşembe günü, 9. sınıf öğrencilerine, Eğitim Yazarı, Eğitim Danışmanı Sadık Gültekin tarafından “Gelecek ve Meslek Seçimi” semineri düzenlenmiştir.
Işık Üniversitesi “Bir Günlük Üniversiteli” gezisi 12. sınıf öğrencileriyle 18 Nisan 2013 Perşembe günü gerçekleştirilmiştir.
Gülin ŞEKERCİ
SAYFA
5
Ayna Nöronları diyor ki: “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” Arkadaşlıkların en yoğun yaşandığı, sosyal gelişimin hız kazandığı, toplumda bir birey olunan, popüler bir figür, dost, sevgili vs. kimliklerin şekil aldığı yıllar lise yılları. Aslında nasıl biri olduğumuzu test ettiğimiz nasıl biri olmaya karar verdiğimiz yıllar. Arkadaşlarımız bizim aynamız. O aynalarda bakıyoruz kendi yüzümüze. Sevip de yanımıza aldıklarımız, ya beğendiğimiz-istediğimiz şeylere sahipler ya da bizimle aynı şeylere. Yapılan bir deneyde iki denek grubu oluşturuluyor. İki grubunda bir görüşmecisi var. Görüşmeciler her bir denekle ayrı ayrı ayrı konuşuyor ve yapacağı sohbetlerle her bir kişiyi tanımak istediğini söylüyor. 1. gruptaki görüşmeci, deneklerle konuşurken sürekli onlarla aynı fikirde olduğunu belirten, arkadaş canlısı, iyimser, pozitif mesajlar veriyor. Deneklerin ifadelerine “hı-hı, evet, katılıyorum” gibi onaylayıcı tepkilerde bulunuyor. 2. grubun görüşmeci ise deneklere olumsuz mesajlar veriyor. “Katılmıyorum, aynı fikirde değilim, beğenmedim, hayır” gibi olumsuz ifadelerle denekleri yanıtlıyor. Görüşmeler izlenirken ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor. İfadeleri arkadaş canlısı görüşmeci ile konuşan denekler, görüşmecilerinin davranışlarını taklit etmeye başlıyorlar. Davranışlarda bir senkronizasyon görülüyor. Görüşmeci esniyor-denek esniyor; görüşmeci kaşınıyor-denek kaşınıyor; görüşmeci kaşını kaldırıyor-denek kaşını kaldırıyor. 2. gruptaki olumsuz görüşmecinin deneklerinde ise kesinlikle bir senkron yok. Denekler konuşmalarını onaylamayan görüşmecilerinin davranışlarını taklit etmiyor. Peki, neden böyle bir sonuç çıkıyor ortaya? Sizce de çok ilginç değil mi? Bize bunları yaptıran şey “Ayna Nöronları”. Ayna nöronları zihnimizde gözlemlediğimiz dünyanın bir temsilini çıkarıyor. Karşımızdaki insan bir performans için hangi sinirsel yolu kullanıyorsa bizde de aynı sinirsel yol oluşuyor. Böylece karşımızdaki insanların düşüncelerini, duygularını anlayabiliyor, niyetini okuyabiliyoruz. İzlediğimiz bir filmdeki olayları sanki gerçekmiş gibi yaşayabiliyoruz. Bebekken anne-babamızın yüz ifadelerini taklit ede ede davranışlarımızı oluşturmaya dili öğrenmeye başlıyoruz. Ayna nöronları empati duygusunun oluşumuna imkân veren nöronlar olarak sosyal yaşamımıza konfor sağlıyor. Bilim çevrelerinde denir ki: ”Biyoloji için DNA ne ise psikoloji için de ayna nöron odur.” Atalarımızın da bu konuda bize hediye ettiği bir söz, durumu özetlemiyor mu? “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Çevrenizdeki insanlara bir bakın. Onlar sizsiniz. Biri sizin merhametli yüzünüz, biri sizin cesur yüzünüz. Bir başkası sizin atılgan, meraklı, konuşkan yüzünüz. Onları siz seçtiniz. Zihninizde aynaladınız. Onları anladınız ve onayladınız. Sürekli hakkında konuşmak ihtiyacı duyduğunuz eleştirdiğiniz, kınadığınız, insanlar kim peki? Onlar sizin korktuğunuz bir şeyi mi söylüyorlar acaba? Çevrenizde olmayanlar peki? İşte onlar da size, ne olmadığınızı söylüyorlar.
Tuğba ELTER
SAYFA
6
HEYECAN!.. Hepimizin çok fazla tanımlayamadığı küçük bir duygu olan heyecanın bizde yarattığı o büyük etkiden haberdar mısınız? Heyecanlanmak üzerine bu sıralar okuduğum her haber beni bu konuda düşünmeye itiyordu ve sonunda içimdekileri yazmak istedim… Sevgi, aşk, üzüntü gibi duygularımızı içimizde en derinden yaşarken, hissederken neden heyecan duygusunu hissettiğimizde kaçıyoruz? Hatta bazen heyecanlı olup olmadığımızı anlamayacak kadar belirsizleşiyor hayat bizim için. Bizim çözemediğimiz bu duygu aslında masum bir duygu. Nasıl aşkı tatmak güzel bir duygu; nefret insana zarar veren, üzüntü insanı yaralayan bir duyguysa heyecan da masum bir duygudur, diyebilirim. Biz istemeden bizi sarıyor olması ona masumiyetini veriyor belki de. Biz sevindiğimizde heyecanlanıyoruz veya korkutuğumuzda heyecanlanıyoruz. Bu heyecan bizi ister istermez her yerde yakalıyor. Fakat heyecan bazen olumsuz sonuçlar doğuruyor. Özellikle heyecanın öğrencilerdeki boyutunu konuşucak olursak heyecan adil olmayan bir kart oyununa dönüşüyor. Çoğu kişi öğrencilerin sınavlardaki başarılarını heyecanlı olmalarına bağlıyor. “Heyecanına yenildi.” cümlelerini hepimizi çok sık duymadık mı? Aslında kişinin kendisini bilerek heyecanlandırmadığını, heyecanın tamamen çevresel etkiden kaynaklandığını düşünüyorum. Üniversite sınavını örnek verecek olursak gazeteler, dergiler öğrencileri daha da strese sokacak haberler yayımlarlarsa öğrencilerin sınava verdikleri anlam artıyor ve çoğu kişi sınav üzerine hayatî bir anlam yüklemeye bile başlıyor. Sınava girerken yapılan güvenlik kontrolleri, oradaki velilerin sanki çocukları ölüme yolluyormuşcasına ağlaması, hem öğrencilere hem de kendilerine zarar vermiyor mu? Bu koşullar altında siz söyleyin heyecan nasıl olmasın? Heyecanlı olmayan bir öğrenci bile çevresel etkiden dolayı kendi içinde büyük bir savaş veriyor. Başarılı olmak ve olamamakla çatışıp duruyor içinde. Bunun üstüne öğrenci başarılı olamazsa heyecanı yüzünden yine suçlanan o oluyor. Hayır, bu
adil değil. Masum bir duygunun bu yönde kötü kullanılmasına üzülüyorum açıkcası. Peki, bu nasıl önlenecek? Öncelikle hayatımızda kendimizden değerli bir şey olmadığını unutmayarak başlamamız gerekiyor. Sınavın bir kağıt parçası olduğunu her zaman akılda tutamayabiliriz ama hayatın da bir sınav olduğunu unutmayın! Siz, adına hayat dediğiniz büyük sınavı ne kadar sevinçle ne kadar umutla dolduruyorsunuz bir düşünün. Neden size birkaç sayfa verilip bir sınıfa koyduklarında toplumun etkisinde kalarak kendinizi üzeceksiniz? Dile kolay gelir bazı şeyler. Uygulamak zordur ama söylemesi her zaman kolay. İnanırsak yapamayacağımız hiçbir şey yoktur unutmayın. Zor görünen her şey yaşadıkça size kolay gelecektir. Okula ilk başladığınız günü düşünün, ilk defa okuma yazma öğrendiğiniz günü. Her şey o zaman ne kadar zordu değil mi? Ama seneler geçtikçe siz de olgunlaşıyosunuz, her heyecan bir gün son buluyor ve zorlar yerlerini her zaman kolaya bırakıyor. Heyecanın masumiyetini korumasına izin verin ve korkmayın...
İdil ARAT 11/D
SAYFA
ÖĞRENCİLERİMİZ MÜNİH’TEYDİ
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak 04-08 Nisan 2013 tarihlerinde öğretmenlerimiz Funda Yalçınkaya, Nilhan Karataş Atay ve Müdür Yardımcısı Hakan Kulaber gözetiminde 29 öğrenci ile Almanya’nın Münih şehrine bir kültür gezisi gerçekleştirdik. Bavyera eyaletinin başkenti olan Münih şehri aynı zamanda tarihi dokusu, futbol takımı, olimpiyat stadı, Deutsches Museum ve BMW’nin merkeziyle ünlüdür. Öğrencilerimiz Skyline Eğlence Parkı’nda gönüllerince eğlenerek güzel vakit geçirmişlerdir. BMW Müzesinde ve Deutsches Museumda Almanya’nın teknik alandaki gelişimini görme fırsatını bulmuşlardır. Hohenschwangau, Neuschwanstein Şatoları ve Dachau Toplama Kampı gezilerinde Alman tarihi hakkında bilgi edinmişlerdir. Ayrıca öğrencilerimiz dünyaca ünlü Allianz Arena Stadını gezip görmüşlerdir. Bu gezide öğrencilerimiz Alman kültür ve tarihini yakından tanımanın yanında Almancalarını kullanma ve geliştirme imkânını bulmuşlardır.
Almanca Öğretmenleri
THE
PALA
Funda Yalçınkaya / Nilhan Karataş Atay
7
SAYFA
zaman geçirdik. Çok eğlendik. Buradan ayrıldıktan sonra otelimize yakın bir alışveriş merkezine gittik ve alışveriş yaptık. Bu yorucu günden sonra otelimize döndük.
Okulumuzun 4-8 Nisan 2013 tarihlerinde Almanya'nın Münih şehrine yaptığı gezi tam anlamıyla mükemmeldi. Birçok yeni yer gördük, bilgilerimize yenilerini katmakla birlikte çok da eğlendik. Münih, Almanya'nın en çok müze ve sanat galerisine sahip olan kentidir. Orta Çağ'da kentin sınırları surlarla çevrilmiştir. Ancak bugün şehir, yok olan surların çok ötesinde büyümüş ve genişlemiştir, modern ve eğlencesi bol bir yerdir. Sabah yedi uçağı ile Münih'e indik ve maceramız başladı. İlk olarak şehrin ünlü meydanı Marienplatz'a gittik ve burada biraz atıştırdık. Bu meydana kentin kalbinin attığı yer de diyebiliriz. Eski zamanlarda meydan, buğday pazarı kurulan ve şövalye düellolarının yapıldığı bir alanmış. Şu an müzelerin, kiliselerin bulunduğu, pazar tezgâhları ve birçok mağaza ile çevrili keyifli ve canlı bir gezi alanıdır. Buradan sonra BMW Müzesine gittik. Burada BMW'nin dünyaya tanıttığı ve pazarladığı arabalarının orijinali vardı. BMW'nin klasik otomobilleri, motosikletleri ve uçak motorları sergileniyordu. Rehberimiz bize buradaki her şeyi ayrıntılı bir şekilde anlattı ayrıca burada ünlü İngiliz araba markası olan Rolls Royce arabalarınınmodellerini de gördük. Daha sonra akşam yemeği için bir pizzacıya gittik ve sonrada otelimize yerleştik böylece ilk günümüz sonlanmış oldu.
İkinci gün otelde kahvaltımızı ettik ve Skyline Eğlence Parkı'na olan uzun yolculuğumuz başladı. İki saate yakın otobüs yolculuğundan sonra geldik ve tüm gün eğlence parkında
Üçüncü günümüzde ilk olarak Deutsches Museuma gittik. Burası çok büyük bir bilim ve teknoloji müzesidir. Burada birçok eski ve ilginç uçak, gemi, kano, kayık, denizaltı aynı zamanda astronomi, nükleer enerji, değerli madenler, müzik aletlerine kadar ünlü icatları gördük.
Daha sonrasında Allianz Arenaya gittik. Burası, 2005 yılında iki takım tarafından Münih'te açılmıştır. Bu takımlar Bayern München ve TSV 1860 München'dir. UEFA'nın 5 yıldızlı stadyumlarından biridir. Stadın dış tarafı akşam veya maç olduğu günler ışıklandırılıyor. Maç günlerinde ev sahibi takımın renklerini alıyor. Stadyum 340 milyon euroya mal olmuştur. Stadın kapasitesi 66.000 kişiliktir. Stat, bu iki futbol takımı tarafından ortak olarak kullanılmaktadır. Stadın çatısındaki şeffaf bölümler teker teker açılıp kapanıyor. Böylece çimlerin güneş ışığı görmesi sağlanıyor. Turumuz bitince Bayern München'in mağazasından alışveriş yaptık ve forma aldık. Buradan çıkışta da Maximillian Strasse Caddedesi’nde alışverişe gittik ve otelimize döndük. Dördüncü günümüzde ise Münih'e 2 saatlik bir mesafede olan Bavyera
eyaletine bağlı olan Neuschwanstein ve Hohenschwangau şatolarına gittik. Neuschwanstein şatosu Bavyera kralı ikinci Ludwig tarafından 1869 yılında yapılmaya başlanmıştır. Alp dağlarının eteklerine kurulmuş olan bu şato Disneyland'da bulunan uyuyan güzelin şatosunun bir modeli olmuştur. Hohenschwangau şatosu ise kral ikinci Ludwig'in babası olan kral ikinci Maximillian tarafından yaptırılmıştır. Bu iki şato da görmeye değerdi ve çok görkemliydi. Şato gezimizin akşamında ise Münih'in Hard Rock Cafe'sine gittik ve bir güzel yemek yiyip hediyelik eşyalar aldık.
Gezimizin son gününde ise bavullarımızı toplayıp otobüsümüze bindik ve Dachau toplama kampına gittik. Bu toplama kampı Almanya'da siyasetçiler için açılan ilk Nazi toplama kampıdır. Oradaki atmosfer çok üzücü ve bir o kadar da korkutucuydu. Hiçbir şey yenilenmemişti, duvarların boyasına kadar her şey orijinaldi ve tüyler ürperticiydi. Toplama kampından çıktıktan sonra hava alanına gitmeden önce tüm Münih'i görebileceğimiz bir tepeye çıktık ve manzaranın önünde fotoğraflar çekildik. Hava alanında herkes üzgündü çünkü gezimiz bitiyordu. İstanbul'a vardığımızda ise çok yorgunduk ve hemen evlerimize gittik. Almanya gezimiz çok güzeldi, bir sürü yeni şey öğrendik ve çok eğlendik. Geziyi düzenleyen Almanca öğretmenlerimize çok teşekkür ederiz.
Deniz İnanıcı & Ayşe Revna Albulak
8
SAYFA
9
Spectrum Of Education II Eğitim Sempozyumu, 27-28 Nisan 2013 tarihlerinde 15 farklı ülke ve farklı coğrafyalardan toplam 265 eğitimcinin katılımıyla Feyziye Mektepleri Vakfı Ayazağa Işık Lisesinde gerçekleşti. Bu yıl Türk Kültür Vakfı ile ortaklaşa düzenlenen, Türk Coğrafya Kurumu, National Geographic dergisi ve İZ TV’nin de destek verdikleri ana başlığı “Coğrafya, Kültürler ve İnsanlar” olarak belirlenen sempozyumda “Dünya’nın dengesini kim bozdu?” sorusuna yanıt arandı. Spectrum of Education II, çok önemli bir coğrafi konuma sahip olan ülkemizde, daha iyi coğrafya eğitimi verilmesi ve coğrafya biliminin öğrencilere sevdirilmesi konularını, coğrafya eğitiminin gelişimine katkı sağlamayı, dünyada uygulanan coğrafya öğretim programlarını paylaşmayı, coğrafya biliminin önemini kamuoyunda duyurmayı ve insanlardaki “keşfetme duygusunu” uyandırmayı amaçlamıştır. Türk ve yabancı birçok değerli akademisyenin yanı sıra Türkiye’nin farklı illerinden çok sayıda coğrafya öğretmenini de bir araya getiren sempozyumda “Coğrafya bilincini ortaokul sıralarında nasıl kazandırabiliriz?” ve “Öğrencilerin coğrafya bilimine ilgi duymalarını nasıl sağlayabiliriz?” konuları tartışılmıştır. Şenay KURT / Zafer YAZ
SAYFA
10
IŞIK ÖĞÜTÇÜ’YLE “ORHAN KEMAL” SÖYLEŞİSİ YAPTIK Işık Öğütçü, Orhan Kemal’in dört çocuğundan en küçüğüdür. Asıl mesleği Kimya Mühendisliği’dir. Babasının adını yaşatmak ve onu yeni kuşaklara tanıtmak amacıyla 2000 yılında Orhan Kemal Müzesini kurmuştur. Amacı Yaşar Kemal, Abidin Dino, Nazım Hikmet gibi üstatlarla bir arada bulunmuş olan babasını, sadece Türkiye’de değil yurt dışında da tanıtmaktır. Işık Öğütçü, İstanbul Cihangir'deki Orhan Kemal Müzesini kurarak, babasına ait yaşamı bir kuyumcu titizliğiyle işler ve gün yüzüne çıkarır. Orhan Kemal’in edebiyat yolculuğunu araştıran Işık Öğütçü: “Yazmak Doludizgin”, “Abdülkadir Kemali Bey’in Anıları”, “Önemli Not!” isimli üç kitap yazmış. Ayrıca babasıyla ilgili CD / VCD hazırlamış. Orhan Kemal’e ait “Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl” ve “Arkadaş Islıkları” yapıtlarını da tiyatroya uyarlamıştır. “Ben sevgili halkımızdan Orhan Kemal'i yeniden keşfetmelerini istiyorum.” diyen Işık Öğütçünün bu çağrısına FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak kulak verdik. Kendisini müfredat çerçevesinde 27 Mart Çarşamba günü okulumuza davet ederek Türk edebiyatının usta yazarı ve eserleriyle ilgili bir söyleşi düzenledik. Söyleşiye okulumuzun 10 ve 12. sınıfları katıldı ve Orhan Kemal’le ilgili merak ettiklerini, yazarın oğlu Işık Öğütçü ile paylaştılar. Sevda KOÇ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
THİS YEAR FMV IŞIK HAD ITS SECOND WRİTİNG COMPETİTİON AMONGST ALL THREE CAMPUSES
This year FMV Işık had its second writing competition amongst all three campuses. We are fortunate to have many talented writers here in Ayazağa. In the high school, Çağatay Celep, Pınar Tartan, and Ekin Gökay all won prizes. In the 5th – 8th grade competition, Doruk Karaca, Efe Zacharia Kayalioğlu, Azra Haseki, and Ayşenaz Balioğlu also won prizes. We are proud of all of our talented students writers, even though we do not have the time to honor all of them. Joseph VİCKERS İngilizce Öğretmeni
THE
PALA
SAYFA
11
RCIMUN (ROBERT COLLEGE INTERNATIONAL MODEL UNITED NATIONS) FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi MUN Kulübü öğrencileri 2-6 Nisan 2013 tarihlerinde İstanbul Amerikan Robert Lisesinde bu yıl 7.si düzenlenen RCIMUN Konferansında okulumuzu başarı ile temsil etmişlerdir. Hem tecrübeli hem de MUN Kulübünün yeni öğrencilerinden oluşan delegasyonumuz Suudi Arabistan’ı temsilen beş farklı komitede de verimli çalışmalar sergilemişlerdir. Delegasyon üyelerinden Hakan Tunç (İnsan Hakları Komitesi) ve Kerim Serttürk (Silahsızlanma Komitesi) komitelerinde yeterli desteği alarak Başmüzakereci konumuna gelmişlerdir.
BIMUN (BUDAPEST INTERNATIONAL MODEL UNITED NATIONS) FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi MUN Kulübü öğrencileri 11-17 Nisan 2013 tarihlerinde Macaristan’ın Budapeşte kentinde düzenlenen BIMUN Konferansında hem okulumuzu hem de ülkemizi başarılı bir şekilde temsil ederek verimli bir konferans süreci geçirmişlerdir. Okulumuzu Finlandiya, Arjantin ve Dominik Cumhuriyet’i delegasyonları ile farklı komitelerde temsil eden öğrencilerimiz ,dünyadaki küresel sorunlara çözüm önerileri üreterek bunları komisyonlarında sunma ve tartışma fırsatı bulmuşlardır. Ayrıca 21 farklı ülkeden gelen 550 öğrenci ile birlikte kültürel ve sosyal faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Melda CEMAL İngilizce Öğretmeni
SAYFA
Nisan ayı Sempre Arte etkinliğimizde resim öğrencilerimizden Rengin Jiyan Kolçak, Julia Mary Kayaer, S. Emir Kayrak, Ayla Merve Karaduman, Nil Berke, Başak Nisan Duran, Pınar Terzi, Selin Önel, Pınar Tartan, Zeynep Ebru Kireççi ve Gözde Mazlum kendi tasarımlarını ahşap blok üzerine yaparken; Alper Öz’ün kendi çizimi olan illüstrasyon figür çalışmasını Elifnas Yalçınkaya, Bircem Özekici ve Aylin Mutal ile birlikte renklendirdiler.
SEMPRE ARTE
12
SAYFA
13
Sempre Arte’nin bu ayki “Enstrümantal” konulu konserinde: Ekin Gökay piyanoda Bach’ın “3 Sesli Envasyonu”nu, Kadir Berat Yıldırım piyanoda Mendelssohn’un “Venedik Gondolcusu” ve Ulvi Cemal Erkin’in “Oyun” adlı eserini, Rüya Mutlu kemanda Tchaikovsky’nin“Kuğu Gölü” balesinin temasını, Metin Bora Leblebici piyanoda Chopin’in “La minör Waltz” adlı eserini, Pınar Tartan piyanoda “Günışığı” adlı kendi bestesini, Can Berk Taşkın ve Ege Keskin gitarda “Aftermath” adlı kendi bestelerini ve sadece üç haftadır saksafon çalışmaya başlayan Emir Çetinoğlu “Careless Whisper” şarkısını saksafon ile seslendirmiştir. Nisan ayı kültür sanat etkinliklerinden (tiyatro, konser, müzikal, opera, sergi) oluşan panolar hazırlanarak A blok lobi girişine konuldu. “Glee” konulu mayıs ayı Sempre Arte konserimiz 3 Mayıs 2013 Cuma günü 12.30’da gerçekleşecektir. Resim öğrencilerinin de “Pop Stand-up” hazırlayacakları etkinliğimize katılımınızı bekliyoruz. Sanat dolu günler geçirmeniz dileğiyle…
Çiğdem KUTLUĞ-Müzik Öğretmeni
Merve SAVRAN-Resim Öğretmeni
SAYFA
14
TÜRKİYE’MİN GÜZEL EVLERİ yinde kalan bu şirin ilçemiz 20. yüzyıl başlarına ait eski Türk evleri bakımından oldukça zengin. İlçe 110 adet tarihi konut, 17 cami, türbe, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 127 adet sivil mimarî eser sebebiyle "Kentsel Sit Alanı" ilân edilmiş durumda. Bolu’ya kadar gidip de Çubuk Göl’üne uğramadan geçemeyeceğim. Mimari olarak taş yapı geleneklerine sahip olan bu köy kayalık bir arazi üzerinde. Hâlâ özüne sadık kalınarak taş işçiliğine devam edilmekte. 1989 yılında sit alanı ilan edilen bu köy, o yöredeki korunaklı durumda olan tek köy. Köydeki en eski ev 250 yıllık. Köyün denize bakan tarafında bulunan dev kaya kütlesi Zeus Altarı (sunağı) olarak tanımlanmış durumda. Taş duvarlarla örülen küçük bir oda kadar olan; içinde su bulunan sarnıç, halk arasında Zeus Mağarası olarak da biliniyor.
Geçtiğimiz aylarda gezme şansına eriştiğim iki özel yeri sizlerle paylaşmak istiyorum bu ayki yazımda. Bunlardan ilki Safranbolu. Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi Safranbolu evleri ile ünlü olan ilçe, bu özelliği sayesinde 17 Aralık 1994 tarihinden beri Türkiye'de Dünya Miras Listesi'nde yer alan 9 kültürel varlıktan biri. Yaklaşık 3000 yıllık tarihi geçmişinde pek çok uygarlığın yaşadığı ilçede önemli kültürel zenginlikler de var. Özellikle Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklar şehirde tarihle iç içe keyifli bir gün geçirmenizi sağlıyor. Ayrıca oralara gidip de meşhur Safranbolu lokumundan yemeden gelmemek gerekiyor. gelinmez. Çubuk Göl’ü, deniz seviyesinden 1000 metre yükseklikte, bir film çekimi için kurulan daha sonra da yöreye armağan edilen yel değirmenleri ile ünlü, bulunduğu ve çevresindeki orman dokusuyla büyüleyici güzelliğe sahip bir heyelan gölü bu gölümüz. Safranbolu’nun mimarisi ile oldukça benzer özellikler gösteren, her yeri buram buram Anadolu kokan bir başka yöremiz de Göynük. Bolu’nun güne-
Güzellikleri ve mimarileri ile ünlü yörelerimizden bahsederken Kazdağları Adatepe köyünden de bahsetmeden
Sibel ÇAĞLAR Matematik Öğretmeni
SAYFA
15
PASTA VE ÇİKOLATANIN MERKEZİ “PELİT”TEYDİK 28 Mart 2013 Perşembe günü Pelit Pastacılık ve Gıda Sanayi'nin Esenyurt'taki fabrikasına 11. sınıflar düzeyiyle bir gezi gerçekleştirildi. Pasta imalatı sırasında pasta yapımını gözlemledik. Halkla ilişkiler uzmanı tarafından, pasta ve çikolata yapımının aşamalarını dinledik. İyi bir çikolatanın hangi özelliklere sahip olduğu ve bir pastanın tazeliğinin nasıl anlaşılacağı hakkında bilgiler edindik. Laboratuvarlar, ambalaj üniteleri ve sevkiyat bölümünü gezdik. Ayrıca çocuklar için özel olarak hazırlanmış çizgi film kahramanları ve değişik kompozisyonlarda oluşturulmuş çikolata ve pasta galerisini gezdik. Müdür Yardımcısı Nihal Öktem tarafından Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ayan'a okulumuz adına kültürel faaliyetlere katkısından dolayı plaket verildi. Ardından pasta, börek, pizza, kurabiye çeşitlemelerinden oluşan bir ikramla birlikte, çikolata çeşitlerinden oluşan hediyeler verildi. A. Beyza KUZUOĞLU
SERAMİK CAM-FİZYON KULÜBÜ TOPLUM HİZMETİNDE 17 Nisan 2013 Çarşamba günü, Seramik Cam-Füzyon Kulübü olarak Gültepe İlköğretim Okuluna, oradaki orta okul öğrencileriyle seramik için gerekli olan malzemelerimizi ve en önemlisi arkadaşlığımızı paylaşmak için gittik. Biz gittiğimizde orada bizi bir resim öğretmeni, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle karşıladı. Servisimizi gören öğrencilerse okullarına, birlikte seramik yapmak için geldiğimizi öğrendiklerinde yeni insanlarla ve seramik sanatıyla tanışacakları için oldukça memnun oldular. Okullarında bizi güzel bir şekilde ağırlayıp, bize ellerinden geldiğince sıcak davranıp elleriyle çamura şekil verdiler. Seramik yapıyor olmanın mutluluğu yüzlerine yansımıştı ve biz de neşeyle parlayan gözlerinde kendi gülümseyişimizi görebiliyorduk. Ama işlerimizi bitirip oradan ayrılırken yüzleri gölgelendi, dudakları bütün gün gülücükler saçmış olmasına karşın aşağıya doğru kıvrılmıştı. Birbirimize veda etmek kolay olmadı fakat önümüzdeki haftalarda birbirimizi tekrar görecek ve temelleri atılmış olan arkadaşlığımızı pekiştireceğiz. Kulüp öğrencileri Ecem, Ebru, Dilan, Dilara, İrem, Ayşenaz ve Pınar olarak bize böyle bir anı bağışladıkları için hem onlara hem de bu ana vesile olan öğretmenlerimiz Merve Savran ve Aslı Akanse’ye teşekkür ediyoruz. Pınar TARTAN 10G
SAYFA
16
INVANTUS KULÜBÜ CERN’DEYDİ FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak 24-26 Mart 2013 tarihleri arasında öğretmenlerimiz Gültuğ Şahinoğlu ve Dilara Ahsen gözetiminde 15 öğrenci ile İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’ne bilimsel bir gezi gerçekleştirdik.
İsviçre ve Fransa sınırında yer alan CERN, dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır. Yaklaşık 80 ülkeden 500 üniversiteyi temsil eden 6500 civarında ziyaretçi bilim insanı CERN'e gelerek kendi araştırmalarını gerçekleştirmektedir.
Nobel ödüllerini de içeren önemli keşiflerin yapıldığı bir merkezdir. CERN'de yürütülen araştırmaların esas amacı maddenin yapısını ve maddeyi bir arada tutan kuvvetleri anlamaktır. Evrenin nasıl oluştuğu, her şeyin nasıl başladığı, maddelerin nasıl kütle kazandığı cevabı aranan sorular arasındadır. İnsanlığın asırlardır yürüttüğü maddenin yapısını anlamak amaçlı gösterilen büyük çabanın arenası, bugün, parçacık hızlandırıcılarıdır. Yeraltındaki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) denilen parçacık hızlandırıcısında, 27
kilometrelik dev makinedaprotonlar birbirleriyle çok yüksek hızlarda çarpıştırılırlar. Her saniye 600 milyon proton çarpışması gerçekleşir ve bilim adamları buradan gelen sinyalleri seçmek ve kaydetmek için CERN’deki detektörleri takip ederler. farkındalık yaratıp ufuklarını genişletmek ve İsviçre'nin CERN’de çalışan Türk araş- tarihi ve doğal mekânların tırma görevlilerinden Gül ziyareti ile öğrencilerimizin Göktürk eşliğinde, burada genel kültürlerinin gelişmesinyapılan çalışmalar hakkında de de katkıda bulunmaktı. bilgi alan öğrencilerimiz deneyler hakkında sordukları Gezi başarılı bir şekilde tasorularla geleceğin bilim in- mamlandı. CERN ziyaretinin sanları olabileceklerini göster- yanında tarihimizde önemli bir diler. Bu gezideki temel ama- yeri olan Lozan ve Montreux cımız yeni fizik müfredatına şehirleri de görüldü. Bu gezieklenen “Atomlardan Kuark- nin öğrencilerimizin kişisel lara” ünitesi içerisinde de yer gelişimine ve fizik bilgilerine alan bağlamlardan bir tanesi önemli ölçüde katkıda bulunolan CERN deneylerinde duğunu düşünüyoruz. yapılan çalışmaları yerinde görerek, öğrencilerimizde
Gültuğ ŞAHİNOĞLU / Dilara AHSEN
SAYFA
17
İSVİÇRE CERN GEZİSİ
(24-26 Mart) Gezimizin ilk gününde uçağa binmek için çoğumuz sabah saat 5’te kalktı. Saat 6’da 17 kişi havaalanında buluştuk. Bilet ve pasaport işlemlerinden sonra uçağımıza binebildik. Saat 8.10’da uçağımız kalkmak için hareket etti. Ancak yoğun uçak trafiği yüzünden dakikalarca bekledik. Bizden önce 4 uçak kalktı, arkamızda ise 3 uçak daha
vardı. Uçak bomboş gitti, hepimiz 3 kişilik koltuklara teker teker otursaydık bile hâlâ boş yer kalırdı. İsviçre saatiyle saat 10.35’te uçağımız indi,
rehberimiz tarafından karşılandık ve otobüse bindik. Saat 18.00’e kadar Lozan ve Möntö şehirlerini gezdik. Leman Gölü kıyısında yer alan bu iki şehir, gerek doğal güzellikleriyle gerekse yapılarıyla muhteşem. Lozan şehrine giderken yol boyunca bize İsviçre hakkında değişik bilgiler verdi. Örneğin
Rolle Kasabası’nda gölün kenarındaki bir malikânede ünlü Formula 1 pilotu Michael Schumacher yaşıyor. Göle kendi iskelesini yaptırmak istedi ancak çevreciler izin vermeyince İsviçre hükümeti iskelenin yapılmasını onaylamadı. Rolle Kasabası’nda ayrıca İsviçre’de bütün kararlaryol, köprü, liman yapımı dâhil- halkın oylamasına sunuluyor ve çoğunluk ne isterse o oluyor. Mesela, bir kasabaya yol yapılacaksa o kasabanın vatandaşları arasında bir oylama yapılıyor. İsviçre Avrupa
Birliğine kendisi girmek istememiş ve şimdi girmediği için memnun. Doğal kalmak için çok uğraşan bu ülkede, Suudi Arabistan kralı bile kendi arazisindeki bir ağacı kesemiyor. Şehirler arası yolların etrafı hep ağaçlarla, korularla çevrili. Alp sıradağlarının eteklerinde ise bağlar alabildiğince uzanıyor. Cenevre’de yaşayan insanların büyük bir kısmı hafta sonu için Alplere kayağa gidiyor. Dünyanın birçok yerinden insanlarda buraya sırf kayak için geliyor. Hava alanı ve kayak merkezlerinin arası trenle sadece bir saat. Pazar günleri çoğu dükkân, restoran ve mağaza kapalı çünkü pazar onların dinlenme günü. Pazar günü, birinin çalışması için fazladan ödeme yapılması gerekiyor. “Morges Lâle Festivali” adında bir festivalleri var ve burada kullanılan lâle soğanları Türki-
ye’den geliyor. Nyon adındaki küçük bir kasabada gezmek ve öğle yemeği yemek için durduk. Bu küçük kasabada, insanlar hayatın keyfine vararak yaşıyor. Şarkı söyleyip dans eden amcalar vardı. Lozan’a vardığımızda önce
Olimpiyat Müzesine gittik. Tadilatta olduğu için içeri giremedik ancak isteyenler sergilenenleri Olimpiyat Müzesinin gemisinde görebildi. Daha sonra Uşi Şatosu’nun olduğu bölgeye gittik. Bu şato Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı şato. Karşısında bir otel var, bu otelde Lozan Gö-
rüşmeleri sırasında Türk Heyeti kalmış. Cenevre’ye giderken yolda rehberimiz bize daha fazla bilgi verdi. Mesela; UEFA, WHO, HSBC, Kızıl Haç, CERN gibi birçok kurum ve kuruluşun merkezi İsviçre’de bulunuyor. UEFA başkanı Michael Planini de İsviçre’de yaşıyor ve evi de bir şato kadar büyük. İsviçre’de şu anda tahtadan ve camdan büyük
SAYFA
evler popüler olmaya başladı çünkü bu tarzda yapılan evler daha fazla enerji tasarrufu sağlıyor ve daha çevreci. Devlet petrol türevi kullanarak ısınan evler yerine çevreci evlere geçmek isteyenlere destek oluyor. Hızlı trenler çok revaçta. Hatta Milano-Lozan arası sefer yapan bir hızlı tren bile var. Benzini az kullanmak için elektrikli otobüsler kullanılıyor. Hybrid taksiler bile kullanımda İsviçre’de. Bana en ilginç geleni ise büyük şehirler arasında olan yardımlaşma ve dayanışma. Örneğin bir sene Cenevre zarar edip Zürih çok kâr yaparsa Zürih
Cenevre’ye yardım ediyor. Akşamüstü saat 18’de St. James Oteli’ne vardık. Otelimize yerleşip biraz dinlendikten sonra tekrardan sokaklara döküldük. Her restoran kapalı olduğu için o akşamlık McDonald’s’da yemek yemek durumunda kaldık. Çok dolaştığımız ve sabahın erken saatlerinden beri ayakta olduğumuz için hepimiz odalara gidince yorgunluktan uyuduk. Ertesi gün biraz boş zamanımız vardı ve biz de Cenevre’de bir tur atmaya karar verdik. Bağdat Caddesi ve İstiklal Cad-
desi’ne benzetilen iki büyük cadde var Cenevre’de. Sabah bu iki caddeyi dolaştık ve hediyelik eşyalara, çikolatalara, parfümlere baktık. Daha fazla zamanımız olsa kollarımız kopana kadar alışveriş yapardık. Ancak saat 10’da Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde yani CERN’e
doğru yola çıkmamız gerekiyordu. CERN’e olan yolculuğumuz yarım saat kadar sürdü. Meyrin adlı bir bölgede bulunan CERN’ün büyük bir kısmı Fransa topraklarında. Ancak ana merkezi olan büyük ahşap küre biçimindeki Globe, İsviçre topraklarında. CERN’de ilk olarak hatıra eşyalar aldık ve yemek yedik. Yemekleri o kadar da mükemmel değildi ancak bizim etrafımızda bir sürü profesör yemek yiyordu. Bir profesör ise yemekten sonra laboratuvarına gidip Frankenstein’ı uyandıracak gibi duruyordu. Yemekten sonra bir doktora öğrencisi olan CERN rehberimiz bizi sunumunu yapmak için bir salona götürdü. Sunumunda CERN tarihinden ve amaçlarından bahsetti. CERN’deki bilim adamlarının en büyük amacı, “Evrenin ana maddesi ne? Antimaddeyi nasıl gözlemleyebiliriz? Maddeye kütlesini veren nedir?” gibi cevaplanması güç olan sorulara cevap bulmak. Şu anda en çok gündem-
de olan, maddeye kütle verdiğine inanılan Higgs Bozunu ya da daha bilindik adıyla Tanrı Parçacığı. 2012 yılında bulunduğu tespit edilen bu atom altı parçacık için milyon dolarlar harcanmış. Tanrı Parçacığı isminin verilmesinin de komik bir hikâyesi var aslında. Bir CERN profesörü yazdığı kitapta, “Higgs Bozonu”nu bir türlü bulamadıkları için ondan “God damn particle” yani “Tanrı’nın belası parçacık” diye bahsediyor. Medya da bu lakabı çok sevince bela kısmını çıkartıp parçacığın adını “Tanrı Parçacığı” hâline getiriyor. CERN’de dün-
yanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı bulunuyor. Bu hızlandırıcı, Fransa ve İsviçre topraklarında yerin 100 metre altında, 27 kilometre uzunluğunda, çember biçimli bir yapı. Üzerinde dünyanın en güçlü mıknatısları var ve bunlar sayesinde protonları hızlandırıp çarpıştırabili-
yorlar. Bir saniyede 600 milyon çarpışmanın olduğu bu hızlandırıcının üzerine 4 büyük detektör bulunuyor. ATLAS ve CMS isimli detektörler Higgs Bozonu’nu tespit
etmekte görevli detektörler. Çalışma prensipleri farklı ve birbirlerini kontrol etmek için yapılmış bu iki detektörün ikisi de Higgs’i tespit ettik diyene kadar Tanrı Parçacığı’nın varlığı ka-
bul edilmiyordu. ALICE isimli detektörün görevi ise maddenin zıttı kabul edilen anti-maddeyi tespit etmek. LHCB detektörü ise Büyük Patlama sonrası gizemli bir şekilde kaybolan anti maddeye ne olduğunu arıyor. CERN’deki turumuz boyunca özellikle ATLAS detektörü konusunda bayağı bilgi sahibi olduk. Bize ATLAS ile ilgili üç boyutlu bir film izlettiler ve dinlemek için kullandığımız kablosuz kulaklıkların hepsi Sennheiser markaydı.
ATLAS detektörünün olduğu binaya ATLAS’ın birebir boyutlarda renkli bir graffitisini çizmişler. Daha sonra bir shuttle ile Fransa tarafına geçip SM18 denilen ve mıknatısların denendiği bir bölüme geçtik. CERN gezimizin sonunda otelimize geri döndük ve akşam fondue yemek için bir restorana gittik. Restoran inanılmaz güzel bir atmosfere sahipti. Canlı müzik eşliğinde bazılarımız et, bazılarımız ise
18
SAYFA
19
İsviçre âdetlerine göre peynir fondue yerken ekmeğini düşüren içecekleri ısmarlamak zorunda. Ben ve 3 arkadaşım ekmeklerimizi düşürmeyince birbirimizin ekmeklerini
düşürmeye çalıştık ve bizi komik duruma sokacak cezalar belirledik. Daha sonra orada çalışanlardan biri inek çanlarıyla müzik yapmaya başladı ve tahmin edildiğinden çok daha güzel bir melodi oluşturdu. Ondan sonra başka bir çalışan yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda bir boruyu üfleyerek müzik yapmaya başladı. Bizden birkaç arkadaş boruyu üflemeyi denedi. Bazıları
başardı ama inanın bana, o boruyla uzun süre müzik yapmak çok zor. Doyduktan sonra otelimize geri döndük. Son günümüzde sabah yine dolaştık ve bu sefer çikolata aldık. Ben miktarı bayağı abarttığımı sanıyordum ama çok sevgili iki arkadaş bir valizi çikolatayla doldurmayı başardı. Çikolata alış verişimizden sonra Cenevre turu
yaptık. Önce eski Cenevre’ye gittik. Burada muhteşem eski binalar vardı. Saint Pierre Kilisesi’ne girdik. Muazzam büyüklükte bir katedral olan St. Pierre, devasa vitrayları ile ziyaretçileri büyülüyor. Daha sonra Jean Jacques Rousseau’nun doğduğu evi, 40 numarayı ziyaret ettik. Camları dâhil her parçasını korumuşlar. Buradan sonra meclis binasına girdik ve içeri girdiği-
mizde bize sessiz olmamız söylendi çünkü o sırada Yunanistan ve Togo elçileri görüşme hâlindeydi. Sonrasında botanik parka gittik. Parkta bir öğretmen 6 yaşlarındaki öğrencileri için parkın etrafına çikolatadan paskalya yumurtaları saklamıştı. Öğrencileri koşup parkı arayarak o yumurtaları buldu ve öğret-
menlerine geri getirdi. Bu sayede öğretmen 6 yaşındaki öğrencilerine paylaşmayı küçük yaştan öğretmiş oldu. İzlemesi çok keyifliydi. Sonrasında dört büyük insanın heykelinin olduğu bir duvarı görmeye gittik. Bu dört büyük insan Rönesans’ı başlatan ve yayan insanlardı. Otobüsümüze binip Cenevre turumuza devam ettik. Nestle’nin, Birleşmiş Milletlerin, Kızıl Haç’ın merkezlerinin önünden geçtik. Tek bacağı kırılmış bir sandalye heykeli vardı. En az 4 insan boyunda olan bu heykelin amacı kara ma-
yınlarını protesto etmekmiş. Askerler ve siviller bu mayınlara bilmeden basıp bacaklarını kaybettikleri ve sakat kaldıkları için bu sandalyenin de bir bacağı kırık. Son olarak Cenevre Havalimanı’na gittik ve tur rehberimizle vedalaştık. Bilet ve pasaport işlemlerinden sonra Free Shoplarda
alışverişimizi yaptık. Uçağımıza binip İstanbul’a geri döndük. Hepimiz çok yorulduk, eşya taşımaktan kollarımız koptu, uykusuz kaldık ama doğrusu tüm bunlara değdi. Mükemmel bir üç gün geçirdik.
Yağmur TAŞDEMİROĞLU
SAYFA
20
“ATOM ALTI PARÇACIKLAR VE CERN” ADLI BİR SEMİNER GERÇEKLEŞTİRDİK 03.04.2013 tarihinde okulumuzda 10A/B/C/D ve 11A/B/C sınıfı öğrencilerine “Atom Altı Parçacıklar ve CERN” adlı bir seminer gerçekleştirdik. 11B sınıfından Yağmur Taşdemiroğlu ve Canberk Taşkın adlı öğrencilerimiz arkadaşlarına 24-26 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz İsviçre gezisinden ve CERN Araştırma Merkezinden bilgiler aktardılar, çekilen fotoğrafları paylaştılar. Sonrasında, Doğuş Üniversitesi Fizik Bölüm Başkanı ve ATLAS Türkiye Koordinatörü Prof. Dr. Serkant Ali Çetin atom altı parçacıklar ve CERN’de yapılan çalışmalardan bahsetti. Öğrencilerimizin merak ettikleri soruları yanıtladı. Yüzyılın Deneyi adı verilen ve medyada geniş yer bulan konular hakkında bilgiler edindiğimiz bu seminer, öğrencilerimiz için çok faydalı olmuştur.
Prof. Dr. Serkant Ali Çetin Kimdir? 1998 yılında yaptığı "Physics and Trigger Studies with ATLAS Detector" adlı yüksek lisans teziyle başladığı akademik hayatına "ATLAS Transition Radiation Tracker and Higgs Physics Related to Extra Standard Model Families", doktara teziyle devam eden Prof. Dr. Serkant Ali Çetin, Birçok tezin danışmanlığını üstlenmiş ve uluslararası hakemli dergilerde onlarca makalesi yayımlanmıştır. Birçok projede görev alan Çetin’in yer aldığı bazı projeler şunlardır: Türk Hızlandırıcı Merkezi (THM) - 11 üniversite tarafından yürütülen projenin Doğuş Üniversitesi temsilcisi. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Yaygınlaştırılmış Ulusal-Uluslararası Proje (YUUP): "Türk Hızlandırıcı Merkezinin Teknik Tasarımı ve Test Laboratuarları" [20062013], CAST (CERN Axion Solar Telescope) deneyi - CAST kolaborasyonu üyesi olan Doğuş Üniversitesi temsilcisi, proje yürütücüsü, TAEK destekli proje: "CERN-CAST Deneyinde Detektör, Veri Alımı ve Veri Analizi Çalısmaları" [2007-2010], ATLAS (A Toroidal LHC ApparatuS) deneyi - ATLAS deneyinde ülke temsilcisi, proje yürütücüsü. TAEK destekli proje: "CERN-ATLAS Deneyinde Detektör, Fenomenoloji ve Veri Analizi Çalışmaları" [20072011], ATLAS (A Toroidal LHC ApparatuS) deneyi - ATLAS deneyinde ülke temsilcisi, proje yürütücüsü. TAEK destekli proje: "CERN - ATLAS Deneyinde Veri Alımı, Veri Analizi, Detektör, Tetikleme ve Veri Akış Sistemlerinin İşletilmesi ve Yükseltilmesi" [2011-2015], CAST (CERN Axion Solar Telescope) deneyi - CAST kolaborasyonu üyesi olan Doğuş Üniversitesi temsilcisi, proje yürütücüsü, TAEK destekli proje: "CERN-CAST Deneyinde Detektör, Veri Alımı ve Veri Analizi Çalışmaları" [2011-2013] Aldığı ödüller: Türk Fizik Derneği, 2004 Prof. Şevket Erk Genç Bilim İnsanı Ödülü, Türkiye Bilimler Akademisi, 2008 Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı (GEBİP) Ödülü
Kaynak: http://www.dogus.edu.tr Dilara AHSEN (Fizik Öğretmeni)
/
Gültuğ ŞAHİNOĞLU (Biyoloji Öğretmeni)
SAYFA
21
DÜŞKÜNLERİN, İTİLMİŞLERİN, EZİLMİŞLERİN, DIŞLANANLARIN, KAYBEDENLERİN, ASİLERİN, ALT SINIFIN, UYUŞTURUCU MÜPTELALARININ EDEBİYATI: YERALTI EDEBİYATI… anlattığı, ele aldığı yaşamın içinde olmalıdır. 3. Metnin dağıtım biçimi: El altından dolaştırılan, çok az sayıda basılan eserlerin oluşturduğu edebiyat Yeraltı edebiyatı, popüler edebiyatın el atmaktan çekindiği, uzak durduğu farklı konuları ele alır. Cinselliğe, insan psikolojisinin gizli kapaklı yanlarına, inanca, genel geçer ahlaki kabullere, sorgulanmadan kabul edilen etik ve estetik değerlere, hayatın karanlık derinliklerine döner yüzünü ve bunlara kafa tutar. Buralarda gezinip dolaşır, edebiyatı buralarda arar. Tedirgin edici mecralarda dolanır. 6 Nisan 2013 Cumartesi günü ST. Pulcherie Lisesinin düzenlediği 10. Kültür ve Edebiyat Sempozyumu’na katıldım. Konu yeraltı edebiyatı ve edebiyatta polisiye idi. Sempozyumun ilgimi çeken kısmı yeraltı edebiyatıydı. Konuşmacılar bu edebiyatın tam olarak kafamda bir yere oturmasını sağlayan konuşmalar yaptılar ve bu konuda
tam olarak aydınlanmamı sağladılar. Yeraltı edebiyatında etken olan üç unsur var: 1. Metnin kendisi: Düşkünlerin, itilmişlerin, ezilmişlerin, dışlananların, kaybedenlerin, alt sınıfın, uyuşturucu müptelalarının edebiyatı 2. Metnin yazarı: Bu edebiyat ürünlerini oluşturan yazar da
Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan “Ben özgürüm!” diye bağıran edebiyat… Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde var olmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıra dışılığın, küfrün dışavurumudur.
Kökleri Beat Kuşağı’na (New York’ta bir araya gelen ve daha sonra batı yakası kardeşliğine katılan bir grup Amerikan şair ve yazardan oluşan, 1950 ve 60’lı yıllarda belirgin hale gelen; doğaçlama, tutkulu diyalog, açık cinsellik ve uyuşturucu deneyimleriyle ilgilen hareket) dayanır, yeteri kadar eşelendiğinde Marquis de Sade'e (1740-1814) kadar varılabilir. Sade, yazdıkları ile 'başkalarına acı çektirmekten hoşlanma' olarak adlandırılan sadizmin fikir babası olmuştur. Erotizm ve şiddetle ilgili kitapları yaşadığı dönemde epey yadırganmış, hapse atılmıştır. Ancak yazdıkları başka yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Birçok edebiyat kalıbını hiçe sayan yeraltı edebiyatı, Charles Bukowski'yi (1920-1994) tanımamıza neden olmuştur. Son yıllarda daha hızlı gelişme kaydeden edebiyat, Chuck Palahniuk'un 'Dövüş Kulübü' (Fight Club) adlı eserinden 1999 yılında sinemaya taşmıştır ve hayran kitlesini artırmıştır.
Türkiye’de yeraltı edebiyatına gelince, kendisi de yeraltı edebiyatına dâhil edilebilecek romanlar yazan Hikmet Temel Akarsu, Hürriyet Gösteri Dergisi’nde yayımlanan bir yazısında Yusuf Atılgan’ı, Vüs’at O. Bener’i, hatta Sait Faik’i bu edebiyatın ülkemizdeki öncüleri olarak nitelemişti. Bir de Oğuz Atay örneği var. Oğuz Atay’ın eserlerinin gerek şaşırtıcı ve sert üslubuyla gerek ele aldığı temalarla yeraltı edebiyatının öncü temsilcilerinden biri olduğu ileri sürülebilir. Türkiye’de yeraltı edebiyatının asıl ve önemli örnekleri 12 Eylül’den sonra verilmeye başlandı. Ayça Seren Ural, Sibel Torunoğlu, Kanat Güner, Mehmet Kartal, Metin Kaçan, Küçük İskender yeraltı edebiyatının önemli yazarlarıdır.
Filiz ÇENE Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Kaynak: milliyet.com.tr
SAYFA
22
IŞIĞIMIZI PAYLAŞTIK...
Birkaç ay önce, Babaeski Nadırlı köyü Mehmet Fevzi Özdemir İlköğretim Okulu Müdüründen bir yardım çağrısı aldık. Okullarında kırtasiye ve teknoloji açısından eksikler vardı. Öğretmenler kendi aralarında topladıkları paralarla okuldaki eksikleri ellerinden geldiğince kapatmaya uğraşmışlar ama bu eksikliklerle başa çıkamamışlardı. Ayazağa Işık Lisesi öğrencilerinden bu eksikliklerin giderilmesi için yardım istiyorlardı. Bu çağrıyı yanıtsız bırakamazdık ve hemen işe koyulduk. 11. sınıf öğrencilerimizle önce ne yapabileceğimizi sorguladık, düşündük, görev dağılımı yaptık. Haftanın üç günü öğrencilerimiz, evde yaptıkları yiyecekleri okulda arkadaşlarına sattılar. Öyle bir organize olmuşlardı ki kimi yiyecek getirme işini dönüşümlü olarak gerçekleştirirken kimi de stantlarda satış yapma işini üstlenmişti. Yiyecek satışı yapan öğrencilere diğer arkadaşları, idarecilerimiz ve öğretmenlerimiz de yiyecek alarak destek verdiler. Bunun dışında gönüllü öğrencilerimiz EYP Kulübüyle işbirliği yaparak kulüp THE
PALA
saatinde sinema gösterimi gerçekleştirdiler. Sinema saatinde öğrencilere patlamış mısır satarak elde ettikleri parayı köy okulundaki kardeşleri için ayırdılar. “IŞIK”lı olmak aile olmayı, birbirimize destek olmayı, sorumluluğu paylaşmayı da beraberinde getiriyordu, tam da bu nedenle bir katkı da matematik bölümünden geldi öğrencilerimize. "Pi Günü"nde yaptıkları yiyeceklerden elde ettikleri geliri bağışlayarak, projemize katkıda bulundular. 17 Nisan... Heyecanlıydık... Bu gün köy okuluna gidilecek, öğrencilerimiz küçük kardeşlerini sevindirecek, onlara “IŞIK” olacaklardı... Kolilerimiz hazırdı. Okul Müdürümüz Sayın Ömer Orhan’ın büyük desteğiyle satın almış olduğumuz bir dizüstü bilgisayar, bir fotokopi makinesi, bir yazıcı, bir projeksiyon makinesi ve perdesi, kırtasiye malzemelerimiz, küçük öğrencilerimizin kardeşleriyle seçip belirledikleri film DVD'leri, oynayacakları toplar, kolilerin içinde kurdelelerle süslenmiş durumda, minik ellere ulaşmayı bekliyordu. Öğrencilerimiz büyük bir heyecanla topladıkları yardımları bizi götürecek otobüse bizzat kendileri taşıdılar. 3 saatlik bir yolculuktan sonra otobüsümüzden köy okulu göründüğünde, öğrencilerin koşarak okulun bahçesine bizi karşılamaya çıktıklarını gördük. Sıcacık gelen “Hoş geldiniz” sesleri arasında okula girdik. Öğrencilerimiz
kolileri teslim ettikten sonra okulu gezdi. Okulun fiziksel koşullarının ve kütüphanesindeki kitap sayısının yetersizliği karşısında çok üzüldüler. Minik kardeşleriyle yakından ilgilendiler, sınıflarına girip onlarla oturdular, bahçede birlikte oynadılar. Bir saat sonra hepsinin, Hazal ablası, Sinan ağabeyi, İdil ablası, Mert ağabeyi, İrem ablası, Engin ağabeyi, Dilay ablası, Efe ağabeyi olmuşlardı. Veda vakti geldi... Ayrılamadı öğrencilerimiz küçük kardeşlerinden, veda uzadı da uzadı... Sarıldılar, başlarını okşadılar, öptüler... Tekrar geleceklerine dair söz almadan ellerini bırakmadı minik eller... Otobüsün camından dakikalarca el salladılar… Alkışlarla uğurlandı "IŞIK"lı gençler... “IŞIK”larını paylaşmanın ve çoğaltmanın mutluluğuyla, “İYİ İNSAN” olmanın gururuyla...
Çiğdem KORBEK Felsefe Öğretmeni
SAYFA
yı bilmek gerekiyor. Okulumuzda sosyal sorumluluk bilincinin bize çok iyi verildiğini düşünüyorum, sahip olduğumuz değerlerle de gurur duyuyorum. Sena YURTTUTMUŞ 11- D
İlk defa bir yardımı kendimiz gidip yerine ulaştırdık. Oraya gidip yardımı yaptığımız okulu ve öğrencileri görmek gerçekten çok farklı bir duyguydu. O an keşke daha fazlasını yapabilseydik diye düşündüm. Arkadaşlarımla daha fazla yardımlar yapmaya da karar verdik dönüş yolunda. Okuldaki öğrencilerin mutluluğu, gözlerindeki parıltı hepimizi çok etkiledi. Herkesin yardım yaptığımız andaki mutluluğu yaşamasını isterim. Tabi ki yardım faaliyetlerine daha çok zaman ayrılmasını da. Neil LEVİ 11- D Okula gittiğimizde inanılmaz güler yüzlü insanlarla karşılaştık. Okulda ana sınıfından 8. sınıfa kadar öğrenci vardı ama sınıf sayıları çok azdı. Aslında okulun konumu çok iyi olmasına karşın, yardım almada zorlandıkları için yetersiz koşullar altında eğitim yapıyorlardı. Öğretmenlerinin fedakârlığı, öğretme isteği, modern düşünce yapıları ve öğrencilere karşı bilinçli davranışları okulun ayakta durmasını sağlıyordu sanırım. Çok sıcak karşılandık, birlikte yemek yedik, kalan vaktimizi öğrencilerle geçirdik. Etrafı gezip köyün ilk taş binadan yapılan eski okulunu gördük. Çocuklarla bahçede oyunlar oynadık, futbol, voleybol, seksek, misket oynayarak onları mutlu etmeye çalıştık. Artık geri dönme vakti gelmişti ama ben hiç ayrılmak istemiyordum. Bütün çocuklar ellerimizden tutup “Tekrar gelecek misiniz?” diye soruyorlardı. Umarım onları tekrar görme ve onları okulumuzda ağırlama olanağı buluruz. İrem ERDURAN 11- A Yardım yapacağımız okul için çalışmalarımızı çok önceden başlatmıştık. Yeterli parayı toplayınca ihtiyaçları olan malzemeleri Okul Müdürümüzün yardımıyla satın aldık. 17 Nisan günü okula ulaştığımızda öğrencilerin büyük coşkusuyla karşılaştık. Okulu gezip onlarla vakit geçirdik, oyunlar oynadık. Birilerine yardım etmek, özellikle minik kalpleri mutlu etmek, beni çok etkiliyor. Onların koşullarını görünce aslında ne kadar iyi olanaklara sahip olduğumuzu daha iyi anladım. Mutlu olmak için paylaşma-
O gün hepimiz için çok güzel bir gündü. Yardım toplamayı başarmış ve okula ulaştırmıştık. Küçük kardeşlerimiz bizden biz onlardan ayrılmak istemedik. Hem onları mutlu ettik hem biz çok mutlu olduk. Sadece o gün onlarla olmayıp tekrar geleceğimize dair söz verip onlardan ayrılmak zorunda kaldık. Paylaşmıştık emeğimizi, duygularımızı, yardımlarımızı. Bizden daha mutlu kim olabilirdi ki… Hazal DİRİL 11- E Yardım ettiğimiz köy okulundaki çocukları çok sevdim. Hepsi o kadar mutlu, tatlı ve cana yakındılar ki, beraber çok güzel vakit geçirdik. Ayrılırken de bir o kadar hüzünlendik. Yaşadıkları köy o kadar güzeldi ki, kıskanmadım değil. Tekrar onlarla vakit geçirmek isterim, kardeşim oldular onlar benim. O şartlar içindeki mutlulukları şaşırtıcıydı doğrusu. Ben okulumuzdaki herkesin yardım faaliyetlerinde gönüllü olmasını istiyorum. Bir çocuğun mutlu olmasını sağlamak kadar güzel bir şey var mı? A. Beyza KUZUOĞLU 11-B
Açıkçası bu ziyarete en başından beri yardım ziyareti olarak bakmadım. Çünkü yardım denilince insanda bir acıma duygusu ortaya çıkıyor. Ben daha çok imkânlarımızı paylaşmak olarak görüyorum. Bu gezimizden sonra da artık oradakiler benim için herhangi bir kişiden öte birer kardeş gibi oldu ve eminim ki o öğrencilerin samimiyetle gülümsemeleriyle ve içten davranışlarıyla karşılaşan diğer arkadaşlarım da aynı şeyleri düşünüyor. Bizim bu kadar imkânımız varken onlar neden bu imkânlardan mahrum kalsınlar? Ya da biz onlarla imkânlarımızı paylaşabilecek durumdayken neden sadece kendimizi düşünelim? Bence herkes bu soruları samimi bir şekilde kendisine sorarsa daha paylaşımcı olabiliriz. Hamdi Kerem KÜÇÜKENGİN 11- B
23
Orada geçirdiğim saatleri anlatmam çok zor, büyük mutluluk yaşadık. Oradaki kardeşlerimizin gözlerinde gördüğümüz mutluluk bizi çok etkiledi. Bence herkesin böyle yardım projelerinde gönüllü olup bu duyguları yaşaması lazım. Engin SEZERLİ 11- D Babaeski Nadırlı köyü Mehmet Fevzi Özdemir İlköğretim Okuluna gittiğimizde çok sıcak bir ortamla karşılaştık. Okulun idarecilerinin, öğretmenlerinin minnettarlıklarını ifade eden sözleri ve davranışları bizi çok mutlu etti. Umuyorum ki bir daha bu okulu tekrar ziyaret etme şansımız olur. En önemli isteğimiz ise elimizden geldiğince yardıma muhtaç insanlara gerekli yardımı ulaştırabilmemiz. Barbaros ALBAYRAK 11- D Okula gittiğimizde öğrencilerin zor koşullarda eğitim gördüklerini fark ettim. Çiğdem Hanım ve arkadaşlarımızla birlikte çalışarak biriktirdiğimiz para ile onların ihtiyaçlarını almaya çalıştık. Çok mutlu oldular oradaki çocuklar ve onların mutlu olmasından dolayı biz de çok mutlu olduk. Samimi ve saygılı davranışları o kadar etkiledi ki bizi, inanılmaz mutlu olduk. Benim hayatımda geçirdiğim en güzel günlerden biriydi. Yiğit Efe DALYAN 11- A Babaeski Nadırlı Köyü İlköğretim Okuluna yaptığımız yardım bana çok şey kattı. Oradaki çocuklarla oynadığımız oyunlar, sohbetlerimiz, öğretmenlerle yaptığımız söyleşiler gerçekten çok keyifliydi. En güzeli de çocukların gözlerindeki mutluluğu görmekti. Onlar “çok”un ne olduğunu bilmedikleri için sahip olduklarıyla mutluydular. Bu bana ne kadar gereksiz şeylere üzüldüğümü hatırlattı ve pişmanlık duydum. Oysa ne kadar çok olanağa sahipmişim. İdil KOP 11- A
SAYFA
24
EDEBİYAT SÖYLEŞİLERİ FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Kütüphanesi tarafından 01 Nisan 2013 Pazartesi günü 10.40 – 11.20 saatlerindeÇok Amaçlı Salon’da gerçekleştirilen “Edebiyat Söyleşileri” etkinliğinin konuğu olan yazar Filiz Özdem, okulumuzun 10. sınıfları ile oldukça renkli ve etkileşimli bir söyleşi gerçekleştirmiştir. Durağanlıktan uzak, sözcüklerin ve renklerin çağırısında kalıplara bağlı kalmadan yaptığı etkileyici konuşmasıyla Özdem, öğrencilerin düşünme ve öğrenme yetisini yeniden değerlendirmelerini sağlayacak küçük ipuçları sunmuştur.
Filiz Özdem, İtalyan Lisesinden mezun olduktan sonra İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirmiş, aynı bölümde yüksek lisans programına devam etmiştir. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri, yazıları, yorumlayıcı sanat metinleri ve çevirileri yayımlanan Özdem’in Urfa, Balıkesir, Mersin, Mardin, Kars, İstanbul, Maraş, Denizli üzerine hazırladığı şehir monografileri bulunmaktadır. Yazar Özdem, ayrıca Italo Calvino, Edmondo de Amicis, Pier Paolo Pasolini, Luigi Malerba ve Carlo Collodi’nin çeşitli kitaplarının çevirisini yaparak Türk edebiyat dünyasını zenginleştirmiştir. Maltepe Sanat Galerisi Yayınlarından “Saydam ve Seyirci” adlı bir şiir kitabı yayımlanmış olan Filiz Özdem’in, “Korku Benim Sahibim, Düş Hırkası, Yalan Sureleri” adlı romanları ile çocuk edebiyatı alanında da pek çok kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
ENTELEKTÜEL SÖYLEŞİLER İÜ Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, Bilgi Yönetimi ve Teknolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Işıl İlknur SERT ile okul kütüphanesi konusunda söyleşi gerçekleştirilmiştir. FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Kütüphanesi tarafından 06 Mart 2013 Çarşamba günü 10.40 – 11.20 saatlerinde Çok Amaçlı Salon’da gerçekleştirilen “Entelektüel Söyleşiler” etkinliğinin konuğu olan akademisyen Yard. Doç. Dr. Işıl İlknur SERT ile “Okuma Kültürü ve Araştırma Alışkanlığı Kazanılmasında Okul Kütüphanesinin Rolü” temalı aydınlatıcı ve bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirilmiştir. Okulumuzun 11. sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen bu etkinlik sayesinde; okuma alışkanlığı, okuma alışkanlığı ve çocuklar, okul Kütüphanesi ve okuma, okul kütüphanesi ve okuma alışkanlığı, bilimsel araştırma yapmada kütüphanenin önemi gibi paralel konuların üzerinde önemle durulmuştur.
THE
PALA
SAYFA
25
Okuduğumuz Kitapları Paylaşıyoruz: “Sisle Gelen Yolcu” Kitap Söyleşisi Sadece Fransa’da 300 binden fazla satan ve şimdiden 10 dile çevrilen “Sisle Gelen Yolcu” tüm romanlarında ısrarla kötülüğün kaynağını arayan Jean-Christophe Grangé’nin kurduğu kâbus dolu bir labirent. Türk Dili ve Edebiyatı
Öğretmeni
Zafer
Yaz’a
göre
Grangé, romanını tasarlamak için her romanında olduğu gibi bu romanında da titiz bir araştırma süreci yaşamış. Grangé, romanın ana karakterini çeşitli araştırmalar sonucunda büyük bir ustalıkla yaratmıştır. Mathias Freire, Bordeaux’da işi dışında özel bir hayatı olmayan, bir ihtisas hastanesinde görev yapan genç bir psikiyatrdır. Nöbetçi olduğu bir gece, tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adamın hastaneye getirilişiyle başlamaktadır her şey... Ertesi gün ise bölgede bir ceset bulunur. Cesedi bulunan kişi genç bir uyuşturucu bağımlısıdır ve vücudunda hiçbir darp izi yoktur. Mathias hastasıyla özel olarak ilgilenir. Yaptığı hipnoz sonucu hastası, geçmişiyle ilgili bazı bilgileri hatırlar. Ancak an gelir, kendisinin de hastası gibi psişik bir kaçış yaşadığını keşfeder ve asıl kimliğini bulmaya karar verir. Mathias’da da hafıza kaybı vardır; kendine geldiği zamanlarda, başka bir kişiliktir. Ve bavulsuz yolcu olarak, kendi geçmişini araştırmak üzere yola düşmektedir…
Okuduğumuz Kitapları Paylaşıyoruz: “Buz Gibi Soğuk” Kitap Söyleşisi Dünyaca ünlü polisiye-gerilim yazarı Tess Gerritsen’in son romanı “Buz Gibi Soğuk” 11 C sınıfı öğrencimiz Deniz İnanıcı tarafından dinleyicilere anlatılmıştır. Deniz İnanıcı’ya göre; edebiyatta polisiye-gerilim türünden hoşlananlar, Amerikalı yazar Tess Gerritsen'ın dünyada büyük ilgi uyandıran son romanı “Buz Gibi Soğuk”tan da büyük bir heyecan duyacaklar. Romanlarında, eğitimini aldığı antropoloji ve tıp disiplinlerinden yararlanarak olay örgüleri kuran ve karakterler yaratan Gerritsen, yeni romanında özellikle insanların bir şeylerin peşinden nasıl bilinçsizce sürüklenebileceklerini etkili bir dille anlatıyor. Roman, bembeyaz karlar altında karanlık bir sır otaya koyuyor! Maura Isles bir tıp konferansında karşılaştığı eski arkadaşı ve onun dostları ile birlikte bir geziye katılmaya karar verir. Arabaları kara saplanınca ıssız bir yerde kalan bu beş kişi Ahret isimli bir kasabaya sığınır. Sığındıkları kasabadan kurtulmaya çalıştıkça olaylar birbirini takip etmeye başlar. Kasabada adeta bir ölüm kalım savaşı yaşanacaktır.
Yalçın YALÇINKAYA
SAYFA
26
SARIYER ATATÜRK ARBORETUMUNA GİTTİK 17 Nisan 2013 Çarşamba günü Gültuğ Şahinoğlu , Teri Bekarmona ve Nihal Öktem eşliğinde Sarıyer Atatürk Arboretumuna 11A, B ve C sınıfları ile bir gezi düzenledik. Bu gezideki temel amacımız arboretum ziyareti ile öğrencilerimizin biyoloji müfredatında yer alan bitki dokusu konusunu pekiştirmek, ağaç türlerini ayırt etmelerini sağlamak ve göl ekosistemini yerinde gözlemlemekti. Arboretumlar bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla orijini ve yaşları belli, her biri doğru ve dikkatli bir şekilde bir araya getirilmiş olan çoğunluğu ağaç ve diğer odunsu bitki taksonlarının uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarıdır. Başka bir açıdan bakıldığında arboretumlar eğitim ve bilimsel yanları ağır basan bilgi, emek ve sabırla meydana getirilmiş birer canlı bitki müzeleridir. Yeryüzünde kuruluşları yüzyılların ötesine dayanan arbore-
tumların fonksiyonları çok çeşitlilik gösterir. Bunlar, ilk ve orta öğretimden üniversite düzeyine kadar tüm öğrencilere ve çevre halkına otsu ve odunsu bitkiler hakkında bilgi vermek, onları yetişme alanlarında tanıtmak, çevre koruma bilincinin gelişmesine katkıda bulunmaktır. Bunun yanında, dünyanın dört bir tarafındaki eksotik ve endemik bitkileri iklimin müsaade ettiği oranda bir araya toplayarak uzun ve pahalı seyahatlere gerek kalmadan insanlara tanıtmak ve bunların içinden süsleme değeri olanları seçme imkânı sağlamak, nesli kaybolma tehlikesi altında bulunanları koruma altına almak, yabancı orijinli türlerin ülkemize uygunluğu konusunda çalışmalar yapmak da Atatürk Arboretumu'nun görevleri arasındadır. Atatürk Arboretumunun ilk amacı başta İÜ Orman Fakültesi öğretim üyeleri ile öğrencileri olmak üzere Orman Bakanlığı bünyesindeki ilgili kuruluşlar ile orman mühendisle-
ri, peyzaj mimarlarının, diğer fakülteler ile araştırma kurumlarının, yerli ve yabancı bilim adamlarının, doğa severlerin yapacakları incelemelere, bilimsel araştırmalara her yönü ile açık bir canlı laboratuvar olarak hizmet vermektir. Atatürk Arboretumu, Sarıyer ilçesinde bulunan floristik zenginliğiyle birçok yerli ve yabancı botanikçinin ilgisini çekmiş bulunan ünlü Belgrad Ormanı'nın güneydoğusunda 296 hektarlık bir orman parçası üzerinde kurulmuştur. Sınırları içinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan Kirazlıbent ile Türkiye'nin ilk fidanlığını barındıran Atatürk Arboretumu yeryüzündeki diğer arboretum ve botanik bahçeleriyle tohum ve fidan temini konusunda iş birliği içerisindedir. Gültuğ ŞAHİNOĞLU Biyoloji Öğretmeni
DÜNYA SU GÜNÜNÜ KUTLADIK A blok girişte “Dünya Su Günü” dolayısıyla bir fotoğraf sergisi ve pano hazırlandı. Aytün MENTEŞ Coğrafya Öğretmeni
THE
PALA
SAYFA
27
THE PURPLE COMET! MATH MEET The Purple Comet! Math Meet on-line, uluslararası bir matematik yarışmasıdır. The University of Wisconsin-Whitewater Department of Mathematical &Computer Sciences’ın desteği ile 2003 yılından itibaren AwesomeMath tarafından organize edilen yarışma ortaokul ve lise olmak üzere iki düzeyde düzenlenmektedir. Gerek İngilizce matematiksel literatür bilgisi gerekse analitik düşünme ve yorum yapma yeteneği gerektiren bu yarışmaya FMV Ayazağa Işık Lisesi olarak Supervisor Refika Avcı Parlu gözetiminde 11. sınıf düzeyinde 23, 12. sınıf düzeyinde 4 öğrencimiz 6 takım halinde katıldı. Yarışmaya katılan her öğrenciye katılım sertifikası verilecektir. Bu sertifika yurt dışı eğitimi fırsatları için öğrencilerimize ciddi katkıda bulunmaktadır. Yarışmaya katılan öğrencilerimize teşekkür eder, başarılarının devamını dileriz. Sinem ÖZDEMİR Mat. Böl. Züm. Bşk.
“KÜTÜPHANELER HAFTASI”NDA RESİM SERGİSİ DÜZENLEDİK Okulumuz resim öğrencileri “Kütüphaneler Haftası” dolayısıyla bir sergi düzenlediler. Sergide öğrencilerimizin yazar, düşünür ve bazı eserlere yaptıkları göndermelerle oluşturdukları çalışmalar A blok girişe konuldu. Hafta boyunca öğrencilerimizin ilgi ve beğenisine sunuldu. Merve SAVRAN Resim Öğretmeni
THE
PALA
SAYFA
TARİH KOKAN EDEBİ YARIMADA Edebiyat öğretmenimiz Şenay Önal tarafından 26 Mart 2013 tarihinde düzenlenen “Tarihi Yarımada” gezimizde Pierre Lotti Tepesine, Sultanahmet Meydanına, Ayasofya’ya ve İslam Eserleri Müzesine gittik. Öncelikle Pierre Lotti tepesinde inanılmaz derece etkileyici olan Haliç’e karşı güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra rehberimiz bize seyir terasında Pierre Lotti’nin hikâyesini anlattı. Anlattığına göre tepe adını Fransız roman yazarı ve doğu bilimci Julien Viaud'dan almış, öncesinde ismi Rabia Kadınmış. Sonrasında servislerimize binerek Hipodrom yani at meydanı anlamına gelen ünlü Sultanahmet Meydanına giderek orada dikili taşı inceledik ve tabi ki altı minareli muhteşem Sultanahmet Camisi’nin yüceliğine
tanık olduk. Sol tarafımızda bulunan İslam Eserleri Müzesine de girmeyi ihmal etmedik. Girişi büyük kapısıyla ihtişamlı bir görüntüye sahipti. Rehberimizin anlattığına göre kuruluşuna bir zamanlar saray ressamı olan Osman Hamdi Bey’in öncülük ettiği bu taş bina eskiden Osmanlı sadrazamı olan Pargalı İbrahim Paşa’nın eski köşküymüş. Müze Türk ve İslam eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesiymiş. Müze, yedi farklı bölümden oluşan bu müze sizi hem tarihle hem de edebiyatla iç içe bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Halı bölümünde yer alan halılar dünyadaki en zengin halı koleksiyonunu oluşturan bu bölüm ayrı bir önem taşımış ve müzenin uzun yıllar bir "Halı Müzesi" olarak ünlenmesine neden olmuştur.
28
SAYFA
El Yazmaları ve Hat Sanatı bölümünde bulunan Kuran-ı Kerimler Müslümanlığın yayıldığı geniş coğrafi bölgelerden gelmişler. Emevi, Ab-
basî, Mısır ve Suriye Tulunoğulları, Fatımî, Eyyubi, Memlûk, Moğol, Türkmen, Selçuk, Timur, Kaçar ve Anadolu Beylikleri ile Osmanlı hat sanatının yaratılarının bir arada izlenebildiği ender koleksiyonlarındanmış. Gördüğümüz eserlerde öğrendiğimiz Halk Edebiyatı ve Divan Edebiyatını karşılaştırma fırsatını bulduk ve
öğrendiğimiz bilgileri pekiştirdik. El yazmaları arasında, Kuranların dışında, çeşitli konularda yazılmış kitaplar, gerek konuları, gerek yazı stilleri, gerek ciltleri bakımından ilgi çekiciydi.
Türk ve İran kültürünün bir arada bulunduğu bu kadar çok eseri yan yana görmek bizleri çok heyecanlandırdı. Bu etkileyici edebi zaman yolcuğundan çıktıktan sonra öncesince bir kilise olup sonra Fatih Sultan Mehmet’in emriyle camiye dönüş-
türülen görkemli Ayasofya’ya gittik. Tonlarca altının kullanıldığı Ayasofya mozaiklerinin yapımında altının yanı sıra, gümüş, renkli cam, pişmiş toprak ve renkli mermer gibi taş parçaları kullanılmış. Her köşesi tarihi bir olaya sahne olan bu görkemli eser Tarih dersinde öğrendiğimiz İstanbul’un fethi-
29
de bir de o ünlü Sultanahmet köftelerinden yemeyi unutmadık.
Son olarak bu gezinin öğrendiklerimize katkıda bulunmasıyla beraber aslında hiç de eğlenceli görünmeyen tarih ve edebiyat ikilisini gerçekten eğlenceli ve ilgi çekici bir hâle getiren bu gezi, bize birçok yeni bilgi kattı. Bu ni gözümüzde canlan- tür gezilerin daha sık oldırmamıza yardımcı ması bizlerin derslere olan oldu. Kesinlikle bu ina- ilgisini artıracaktır. nılmaz edebi zaman yolculuğunu siz de yaRengin Jiyan KOLÇAK şamalısınız bu tarif edilBeni ŞALCUM mez güzellikler içerisin10 D
SAYFA
VIII. CHAMİSSO OKUMA YARIŞMASI Her seferinde tatlı bir telaş sarar Almanca Zümresi’ni gelenekselleşmiş Chamisso Okuma Yarışması yaklaşırken. Bu heyecan önce yarışmaya katılacak öğrencilere, sonra destek verecek öğrencilere, onların arkadaşlarına, daha sonra bölümün diğer öğretmenlerine sirayet eder… Bu heyecanın giderek okulun dışına taştığını bizlere gösteren elektronik mektuplar yağar; ilk defa katılanların korku ve meraklarını, daha önceden katılmış olanların ise heves ve özlemlerini ifade eden bu mektuplar İstanbul’un değişik mesafelerinden ve değişik okullarından bizlere ulaşırlar. Ayrıca kalp atışlarımızın ritmi bazı jüri üyelerinin katılamayacaklarını sonra bazı yeni üyelerinin katılabileceklerini bildiren mektuplar ile değişir durur. Bir bayram arifesindeymiş, bir bayram hazırlığıymış gibi herkes bir koşuşturma içine girer bu yarışma öncesi. Resim öğretmenimizin afiş ve davetiyeyi hazırlaması, sekreterlerimizin yazışma ve sertifikaların hazırlığında, fotokopilerin THE
PALA
çekimi ve dosyalanması, ikramların yeterli, kaliteli ve sunumlarının düzgün olması, salonların düzenlenmesi ve elektronik aygıtların düzgün işlemesi, hediyelerin alınmasında çıkan aksaklıklar, bunların giderilmesi, bu arada öğrencilerin hazırlıkları tam bir bayram telaşı gibidir. Evet, bizler tüm öğretmen, öğrenci ve çalışanımızla misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak isteyen koca bir aile gibiyizdir, bu hazırlıkların arifesinde ve süresinde! Sonra tarih 29 Mart 2013 olur ve saat 11.00’de başlayacak olan “VIII. Chamisso Okuma Yarışma”sına bir saat varken misafir okullarımız teşrif etmeye başlarlar. Bazı öğrenciler telaş içerisinde, bazıları tanıdık eski arkadaş ve öğretmenlerini görmekten memnundurlar. Diğer okullardan gelen öğretmenlerimizde tanıdık öğretmen arkadaşlarını ve hocalarını bir arada görmekten mutlu, bazıları ilk kez karşılaştıkları bu ortamdan hem tedirgin olmakta hem de samimiyetin getirdiği huzurla memnuniyet
duymaktadırlar. Bizi onurlandıran okullar arasında kimler yoktur ki… FMV Özel Işık Lisesi, FMV Özel Erenköy Işık Lisesi, Cent Koleji, Cihangir Okulları, Çevre Koleji , Darüşşafaka Eğitim Kurumları, Eyüp Anadolu Lisesi, Günhan Koleji, İstek Özel Acıbadem Anadolu Lisesi, İstek Özel Belde Anadolu ve Fen Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, Kırımlı Fazilet Olcay Anadolu Lisesi, Küçükçekmece Anadolu Lisesi, Maltepe Anadolu Lisesi, Maltepe Özel Marmara Koleji, Özel Beykent Sosyal Bilimler Lisesi, Özel Esayan Ermeni Lisesi, Özel Florya Koleji, Özel İhlas Koleji, İstek Özel Bilge Kağan Anadolu Lisesi, Özel Marmara Evleri İhlas Anadolu Lisesi, Özel Mef Lisesi, Özel TV Şişli Terakki Lisesi, Özel Uğur Anadolu Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Robert Koleji, Üsküdar Amerikan Koleji ve Vefa Lisesi.
30
SAYFA
Yarışmaya toplam 30 okul iştirak etmiştir. İkinci yabancı dili Almanca olan 86 öğrenci yarışacaktır güzide bir jürinin önünde.
Türkiye Almanca Öğretmenleri Derneğinin desteği ile oluşturulan jürimizde İÜ Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nilüfer TAPAN; Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Feruzan Gündoğar Akdoğan; Trakya Üniversitesinden Franziska Schleyer; Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Yabancı Diller Bölümünden Dr. Özlem
Tekin; TELC’den Neslihan Özgürler; Goethe Enstitüsünden Svenja Broschert; Avusturya Konsolosluğu’ndan Ayşin Nar; Türk-Alman Kitabevinin sahibi Thomas Mühlbauer; Nobel Education Network – Türkiyeden Christine Arabin Özarslan; Kartal Anadolu Lisesinden Nalan Gül Kocamaz; Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesinden Ali Arif Doğan; Almanya’da Drama Pedagogu olan Özlem Sağdıç ve Türkiye Almanca Öğretmenleri Derneğinden Petek Gökçe yer almaktadır. 9. sınıflar daha bir heyecanlı, 10. sınıflar sadece biraz tedirgin ve 11. sınıfların özgüveni daha çokmuş gibi görünüyor gözüme, salonlarına alınmadan önce. Sonra beklenen an gelir. 9, 10 ve 11. sınıflar görevli jüri üyelerimizle birlikte salonlarına alınır ve okuma yarışmamız başlar. Hazırlıklı oldukları metinleri bir dakika, bir dakika da hazırlıksız oldukları metinleri öğrenciler okurlar. Bu bir dakikaların onlara nasıl geldiğini tasavvur etmek kolay olsa gerek. 3 ayrı salonda süren ve jürimizce titiz bir çalışma ile değerlendirilen okuma yarışmasının sonuçları çok
amaçlı salonda buluşulduktan sonra ilan edilir. Buna göre bu yılın 9, 10 ve 11. sınıfların birincileri, ikincileri ve üçüncüleri şöyledir : 9. Sınıflarda: 1.İpek Pir ( Kabataş Erkek Lisesi ) 2. Mana Seyide Ekrem ( Özel Şişli Terakki Lisesi ) 3. Berk Türetken (İstek Bilge Kağan Anadolu Lisesi ) 10. Sınıflarda: 1. Can Taboğlu ( Kabataş Erkek Lisesi ) 2. Fulya Danış ( Üsküdar Amerikan Koleji ) 3.Şevval Karcı (İstek Bilge Kağan Anadolu Lisesi ) 11. Sınıflarda: 1. Doğan Deniz (İstek Ö. Acıbadem Anadolu Lisesi ) 2.Onur İzmitlioğlu ( FMV. Ö. Erenköy Işık Lisesi ) 3. Ayşe Ezgi Sever (Üsküdar Amerikan Koleji ) Dereceye giren tüm öğrencileri-
31
mizi canıgönülden tebrik ediyoruz ama dereceye giremeyen öğrencilerimizi de çaba ve cesaretlerinden dolayı tebrik ediyoruz, emeği geçen meslektaşlarımızı da gönülden kutluyoruz. Bizler bize maddi ve manevi desteğini esirgemeyen Okul Müdürümüz Ömer Orhan’ın şahsında Feyziye Mektepleri Vakfına ve bizi yalnız bırakmayan - yukarıda andığımız anamadığımız - tüm emeği geçenlere de teşekkürü borç biliyoruz…
Almanca Zümresi adına Mehmet KÜÇÜKYILDIZ
SAYFA
32