TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR Türk Androloji Derneği Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap. B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul Tel: 0212 288 50 99 Faks: 0212 288 50 98 E-posta: androloji@androloji.org.tr Web: www.androloji.org.tr
TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ Prof. Dr. Selahittin Çayan
YÖNETİM KURULU ADINA BÜLTEN SORUMLUSU Prof. Dr. İrfan Orhan
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Prof. Dr. Barış Altay
Yönetmen Yardımcıları Doç. Dr. Cüneyt Adayener Doç. Dr. Ahmet Gökçe
Mart 2015
yönetim kurulu
Selahittin Çayan Mustafa F. Usta Sefa Resim Ramazan Aşcı Önder Yaman Bilal Gümüş Murad Başar
(Başkan) (Genel Sekreter) (Sayman) (Üye) (Üye) (Üye) (Üye)
Yayın Türü: Yerel Süreli
3 Ayda Bir Yayınlanır
Sayı 60
YÖNETİM KURULU ADINA BÜLTEN SORUMLUSU Prof. Dr. İrfan ORHAN F›rat Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Elaz›ğ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Prof. Dr. Bar›ş ALTAY YÖNETMEN YARDIMCILARI Doç. Dr. Cüneyt ADAYENER
Doç. Dr. Ahmet Gökçe
Ege Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Özel İstanbul Bölge Hastanesi Üroloji Kliniği, Sancaktepe, İstanbul Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sakarya
BİLİMSEL KURUL ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Prof. Dr. Ramazan AŞCI
Ondokuz May›s Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Samsun
Prof. Dr. Ali ATAN
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
Doç. Dr. Memduh Aydın
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
Doç. Dr. Önder CANGÜVEN
Department of Urology, Hamad Medical Corporation, Doha, Qatar
Prof. Dr. Murat ÇAKAN
SB Ankara D›şkap› Y›ld›r›m Beyaz›t Eğitim ve Araşt›rma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Melih ÇULHA
Kocaeli Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, İzmit
Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU
Erciyes Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Kayseri
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Haluk EROL
Adnan Menderes Üniversitesİ T›p Fakültesİ Ürolojİ AD, Androloji Bilim Dal› Başkan›, Ayd›n
Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya
Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa
Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD / Androloji BD, İstanbul
Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ
Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul
Doç Dr. Zafer Kozacioğlu
Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir
Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN
Uludağ Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Bursa
Prof. Dr. Ahmet METİN
İzzet Baysal T›p Fakültesİ Üroloji AD, Bolu
Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Bülent SEMERCİ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Doç. Dr. Altuğ TUNCEL
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Tahir TURAN
Pamukkale Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Denizli
Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Androloji Bilim Dal›, Antalya
Prof. Dr. M. Önder YAMAN
Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Ankara
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
II
Prof. Dr. Barış ALTAY
Ege Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Kaan AYDOS
Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD ve K›s›rl›k Araşt›rma ve Uygulama Merkezi, Ankara
Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN
Mersin Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Mersin
Prof. Dr. Sadık GÖRÜR
Mustafa Kemal Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Hatay
Doç. Dr. Engin KANDIRALI
S.B. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Ayhan KARABULUT
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir
Prof. Dr. İrfan ORHAN
Fırat Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Elaz›ğ
Prof. Dr. İsa ÖZBEY
Atatürk Üniversitesi Aziziye Araşt›rma Hastanesi Üroloji AD, Erzurum
Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR
Zeynep Kamil Kadın - Çocuk Hastal›klar› Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Doç. Dr. Metin İshak ÖZTÜRK
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Sefa RESİM
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kahramanmaraş
Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR
Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi Bilim Dal›, Ankara
Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA
İstanbul Üniversitesi Deneysel T›p Araşt›rma Enstitüsü Genetik AD, İstanbul
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Doç. Dr. Abdullah ARMAĞAN
Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji AD, İstanbul
Doç. Dr. Halil ÇİFTÇİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa
Yrd. Doç. Dr. Esat KORĞALI
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas
Yrd. Doç. Dr. Kaan ÖZDEDELI
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Edirne
Prof. Dr. Ercan YENİ
Harran Üniversitesi T›p Fakültesi Üroloji AD, Şanl›urfa
Kad›n - Erkek Cinsel Sağl›ğ› ve Erkek İnfertilitesi Hemşire Çal›şma Grubu
Doç. Dr. Dilek AYGİN
Sakarya Üniversitesi Sağl›k Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Sakarya
Prof. Dr. Sevim BUZLU
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Yrd. Doç. Dr. Gülbeyaz CAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ
Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
Yrd. Dr. Leyla KÜÇÜK
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ
Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve Sağlık Hizmetleri, İstanbul
Doç. Dr. Hicran YILDIZ
Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa
TÜRK CUMHURİYETLERİNDE ANDROLOJİ Uzm. Dr. İlham AHMEDOV
Tibb Universitesi, Baku, Azerbaycan
Uzm. Dr. Firdovsi MEMMEDOV
Azerbaycan Merkezi Klinik Hastanesi Üroloji Kliniği, Azerbaycan
Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV
Taşkent Diploma Sonras› Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji Merkezi, Özbekistan
Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV
State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief Of Andrology Department, Özbekistan
Uzm. Dr. Erol UÇANER
Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ Prof. Dr. M. Murad BAŞAR
Memorial Şişli Hastanesi Üroloji - Androloji Kliniği, İstanbul
Yayıncı KARE
Baskı: Birmat Matbaacılık Kare Yayıncılık ve İletişim Hiz. Tic. Ltd. Şti.
100. Yıl Mah., Massit Matbaacılar Sitesi
Söğütlüçeşme Cad., No: 76 / 103, 34714 Kadıköy, İstanbul
1. Cad., No 131, Bağcılar, İstanbul
Tel: (0216) 550 61 11
Basım tarihi: Mart 2015
Faks: (0216) 550 61 12
Baskı adedi: 250
http://www.kareyayincilik.com
Yayın türü: Süreli yayın
Dergide yayımlanan tüm yazıların tam metinlerine İnternet ulaşımı ücretsizdir (http://www.androloji.org.tr). Bu dergide kullanılan kağıt ISO 9706: 1994 standardına uygundur. National Library of Medicine biyomedikal yayın organlarında asitsiz kağıt kullanılmasını önermektedir.
III
S
U
N
U
Ş
Değerli Meslektaşlarım, Androloji alanında yoğun ancak bir o kadar da verimli bir yılı geride bıraktık. Özellikle ulusal ve uluslar arası platformlarda pek çok organizasyonda faaliyet gösteren derneğimiz, bu faaliyetlerine 2015 yılında da artarak devam edecektir. Gerek endüstrideki bütçesel yapılanmalar gerekse ülkemizde uygulanan politikalar nedeniyle pek çok bilimsel faaliyet için kaynak sıkıntısı her yıl giderek daha fazla oranlarda kendini hissettirmektedir. Ancak Türk Androloji Derneği, tüm bu zorluklara rağmen, Eğitim, Bilim ve Teknoloji politikası gereği, 2015 yılında da eğitim ve bilimsel faaliyetler için kaynak sağlama gayretine devam edecektir. Bu faaliyetler arasında önemli organizasyonlardan biri 30 Nisan - 3 Mayıs tarihleri arasında Ölüdeniz/Fethiye’de düzenlenecek 11. Ulusal Androloji Kongresi’dir. Bu kongrede, androloji alanındaki güncel gelişmeler alanında uzman olan ulusal ve uluslar arası konuşmacılarla tartışılacaktır. Aynı zamanda kongrede sunulacak bildiriler arasında yapılacak değerlendirme sonucu, Alpay Kelâmi ödül dağıtımı da yapılacaktır. Türk Androloji Derneği’nin yayın organı olan Anroloji Bülteni, 2014 yılında yeni bir formatla siz değerli meslektaşlarımıza elektronik ortamda ulaştırılmaya başlanmıştır. Bu konuda yapacağınız her türlü destek ve öneriler, 2015 yılında bültenin daha fazla güncellenmesine de katkı sağlayacaktır Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN Türk Androloji Derneği Başkanı
IV
EDİTÖR KÖŞESİ
Değerli Meslektaşlarım, Bu yıla ait ilk sayımızda erkek cinsel sağlığı bölümünde erektil disfonksiyon tedavisinde gelecekte kullanabileceğimiz tedavi modalitelerini A.Gökçe ve ark. hazırladı. Üro-onkolojik tedavilerde sıkça kullanılan pelvik radyoterapilere bağlı erektil disfonkisyon ise S.Bozkurt tarafından incelendi. A. Atan ve ark ise erektil disfonksiyon dışında BPH/AÜSS yakınmalarında tadalafil kullanımını güncel bilgiler ile kaleme aldılar. Güncel makale başlıkları arasında ise geç başlangıçlı hipogonadizm ve metabolik sendrom ile prostat kanser ilişkisi, libido artışı ile estradiol değerlerinin incelenmesi, topikal uygulanan NO serbestleştirici nano partiküllerin deneysel radikal prostatektomi modelinde etkinliği, testosteron tedavisi alan erkeklerde prostat kanseri görülme sıklığı, prematür ejakülasyon sorunu olanlarda hormonal inceleme, erkeklerde HPV aşısı ve vazektomi sonrası cinsel yaşam sıralanmaktadır. Erkek üreme sağlığı bölümünde de F.Erdemir, varikoselin hipogonadizm ile ilişkisine yönelik bir derleme hazırladı. Dr Gözükara ve Dr. Görür, klinik pratiğimizde bazen göz ardı ettiğimiz ürogenital enfeksiyonların erkek infertilitesi üzerine etkilerini hazırladılar. Dr. M. Umul da paternal obeziteyi üremeye yardımcı teknikler açısından değerlendirdi. Güncel makale özetlerinde ise; yine popüler sorun olan obeziteye bağlı spermatozoadaki akrozom değişiklikleri, deneysel bir çalışmada hipoksiye bağlı testiste leptinin rolü, semende RNA kalitesi, vazo-vazostomi sonrası cerrahi başarı ve varikoseleketomi sonrası anti-sperm antikorların incelenmesi yer aldı. Kadın cinsel sağlığı bölümünde ise erkek cinsel sağlığı bölümünde yer alan pelvik radyoterapiler yerine bu kez pelvik cerrahiler sonrası cinsel yaşam E. Korğalı tarafından hazırlandı. Son yıllarda kadınların daha sık tercih etmeye başladığı sigaranın kadın cinselliği üzerine olumsuz etkileri Dr. Çiftçi ve ark. tarafından güncellendi. İnsan ortalama yaşam süresinin artmaya başladığı günümüzde, yaşlılık ve cinsellik konusunda yaklaşım S. Şen ve ark. ile yeniden gündem buldu. Güncel makale özetleri arasında; doğumların cinsel yaşama etkisi, intravezikal hyalüronik asit tedavisi sonrası kadın cinsel sağlığı ve migrenin bu konudaki olumsuzlukları sıralandı. 11. Ulusal Androloji Kongresi’nde Fethiye’de görüşmek dileğiyle, Saygılarımla, Prof. Dr. Barış ALTAY Genel Yayın Yönetmeni
V
İÇİNDEKİLER
Sunuş............................................................................................................................................................................. IV Editör Köşesi................................................................................................................................................................. V İçindekiler...................................................................................................................................................................... VI Yazım Kuralları.............................................................................................................................................................. VIII ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Erektil disfonksiyon tedavisinde gelecekteki hedefler [Derleme] Gökçe A, Atik YT, Halis F............................................................................................................................................... 1 Pelvik radyoterapiler sonrası ereksiyon bozuklukları [Derleme] Bozkurt AS, Çakan M..................................................................................................................................................... 12 Metabolik sendrom ve geç başlangıçlı hipogonadizm varlığının prostat kanseri ile ilişkisi Çeviri: Köseoğlu E, Tuncel A, Atan A............................................................................................................................... 16 Çin’deki orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde vücut yağ dağılımı ve androjen eksikliği arasındaki ilişki Çeviri: Çift A, Resim S..................................................................................................................................................... 17 Libido artışında artmış östradiol testosteron tedavisinden daha fazla etkilidir Çeviri: Başar H, Özgün S................................................................................................................................................ 18 Radikal prostatektomi rat modelinde topikal uygulanan NO-serbestleştirici nanopartiküller intrakorporeal basıncı arttırabilirler ve spontan ereksiyonları sağlayabilirler Çeviri: Akın Y.................................................................................................................................................................. 19 Testosteron tedavisi alan hipogonadal erkeklerde prostat kanseri insidansı: 5 yıllık izlem sonuçları Çeviri: Baş O, Selvi İ........................................................................................................................................................ 20 Bilateral sinir koruyucu radikal prostatektomi sonrası fazla sayıda fosfodiesteraz tip-5 inhibötürü kullanımının tek öngörücüsü operasyon öncesi erektil fonksiyondur Çeviri: Çimen Hİ............................................................................................................................................................. 21 Benign prostat hiperplazisi/alt üriner sistem yakınmalarının medikal tedavisinde tadalafil [Derleme] Atan A, Köseoğlu E, Baran Ö.......................................................................................................................................... 23 Prematür ejakülasyonlu hastalarda serum testosteron ve gonadotropin seviyeleri: Normal erkeklerle karşılaştırma Çeviri: Bolat D, Aydoğdu Ö............................................................................................................................................. 27 Prematür ejakülasyon sendromlarının dört tipinde intravajinal boşalmayı geciktirme zamanı ile ulusal sağlık enstitüsü kronik prostatit semptom endeksi arasındaki ilişki Çeviri: Çimen Hİ............................................................................................................................................................. 28 Kadın cinselliğindeki ve algısındaki kültürler arası farklılıklar ve bunun prematür ejakülasyona olan etkileri Çeviri: Hızlı F, Selvi İ....................................................................................................................................................... 30 Bupropionun erkek sıçanlarda ejakülatuar yanıta etkisi Çeviri: Çift A, Resim S..................................................................................................................................................... 31 HPV enfeksiyonuna maruz kalmış erkeklerde hastalığın tekrarında quadrivalent HPV aşısının etkisi: Randomize çalışma Çeviri: Çimen Hİ............................................................................................................................................................. 32 Vazektominin eşlerdeki cinsel yaşama etkisi Çeviri: Eyyüpoğlu SE, Aydın M........................................................................................................................................ 34 VI
İÇİNDEKİLER
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI Varikosel ve hipogonadizm [Derleme] Erdemir F....................................................................................................................................................................... 35 Mikrocerrahi ile yapılan varikoselektomi sonrası erkek infertilitesinin değerlendirilmesinde antisperm antikorların rolü Çeviri: Atik YT, Gökçe A.................................................................................................................................................. 41 Ürogenital enfeksiyonlar ve erkek infertilitesi [Derleme] Gözükara KH, Görür S................................................................................................................................................... 43 Paternal obezitenin IVF/ICSI sonuçları üzerine etkileri [Derleme] Umul M, Köse SA........................................................................................................................................................... 49 Obez erkeklerin spermatazoasında akrozom reaksiyonu bozuktur: Bir ön çalışma Çeviri: Aydemir H........................................................................................................................................................... 52 İnsan testisinde hipoksik durumlarda leptinin rolü: Varikoselli hastalarda organotipik in vitro kültür deneyi ve klinik çalışma Çeviri: Hızlı F, Selvi İ....................................................................................................................................................... 53 Semen ve spermdeki yüksek RNA kalitesi: Klinik testlerdeki izolasyon, analiz ve potansiyel uygulama Çeviri: Başar H, Selvi İ.................................................................................................................................................... 54 Erkeklerde vazektomi geri dönüşü sonrasında, vazektomi öncesindeki aynı kadın partnerle elde edilen daha yüksek fertilite oranları Çeviri: Hızlı F, Selvi İ....................................................................................................................................................... 55
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Kadınlarda pelvik cerrahi sonrası cinsel yaşam [Derleme] Korğalı E.........................................................................................................................................................................56 Sigaranın kadın cinselliğine etkileri [Derleme] Çiftçi H, Akın Y, Gülüm M..............................................................................................................................................61 Yaşlılık ve cinsellik konusunda sağlık profesyonellerinin yaklaşımları [Derleme] Şen S, Usta E, Aygin D, Sert H.......................................................................................................................................64 Cinsel sağlık ile doğum biçimi arasındaki ilişki Çeviri: Benlioğlu C, Resim S............................................................................................................................................68 Refrakter interstisyel sistit/ağrılı mesane sendromu olan kadınlarda hyalüronik asid ile intravezikal tedavi uygulaması sonrası seksüel fonksiyonlarda değişme Çeviri: Coşkun B, Kılıçarslan H........................................................................................................................................70 Migrenli kadınlarda depresyon, uyku bozukluğu ve seksüel disfonksiyon Çeviri: Akar G, Öztürk M................................................................................................................................................71
TÜRKİYEDEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI.................................................................................................................72 KONGRE TAKVİMİ.....................................................................................................................................................74
VII
YAZIM KURALLARI 1. Androloji Bülteni, Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organı olup, üç ayda bir yayınlanır. 2. Bültenin amacı, erkek ve kadın cinsel sağlığı, erkek infertiltesinde sürekli bilgi akışını sağlamaktır. Bültende kongre ve konferans bildiri özetleri, literatür özetleri ve derlemeler yayınlanır. Tek satır aralığıyla ve 12 punto ile hazırlanmalıdır. 3. Yayın için yazı gönderen yazarlar, yazıların çeviri içeriğinden sorumludurlar. 4. Bültene gönderilen yazılar, anlam ve yazım kuralları yönünden incelenecektir. Yayın kurulu yazılarda düzenlemeler yapabilecektir. 5. Bültene gönderilecek güncel makale özetlerinin akıcı bir çeviri ile Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğü ve yazım kurallarına uygun olarak yazılması gereklidir. Yazılarda bilimsel içeriği bozmayacak şekilde kısaltmalar ve düzeltmeler yapma hakkı yayın kuruluna aittir. 6. Yazıda kullanılan tablolar numaralandırılmalı, başlık içermeli, tablo altında gerekli açıklama yapılmalı, yazı içindeki yerleri belirtilmelidir. 7. Sadece standart kısaltmalar kullanılmalıdır. Başlıkta kısaltma kullanılmamalıdır. Kısaltma standart bir ölçüm birimine ait değilse, metinde ilk kullanıldığı yerin önünde kısaltmanın ait olduğu tam terim bulunmalıdır. 8. Derlemelerde kaynaklar, metinde geçiş sırasına göre numaralandırılmalıdır ve NLM’nin ‘Index Medicus’ta kullandığı format esas alınarak hazırlanmış aşağıdaki örnek stiller kullanılmalıdır.
1. Dergiler: 1) Yazarın soyadı ve isimlerinin baş harfleri (nokta); 2) Yazının başlığı (ilk harf dışında tamamen küçük harfle) (nokta); 3) Derginin adı veya Index Medicusa’a göre kısaltılmış şekli; 4) Yayınlandığı yıl (noktalı virgül); Cilt numarası (arabik) (iki nokta üst üste ve boşluk); İlk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Levine LA, Estrada CR, Storm DW, Matkov TG. Peyronie disease in younger men: characteristics and treatment results. J Androl 2003 Jan-Feb;24: 27-32.
2. Kitaplar: 1) Yazarın adı (nokta); 2) Kitabın adı (nokta); 3) (Varsa) kaçıncı baskı olduğu (nokta); 4) Yayınlandığı şehir (Birkaç taneyse yalnızca ilki) (virgül); 5) Yayınevi (virgül); 6) Yayınlandığı yıl (noktalı virgül ve boşluk); 7) İlk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Culley Carson, Roger Kirby, Irwin Goldstein. Textbook of Erectile Dysfunction. 3. Oxfort, Isis Medical Media, 1999; 133-140.
3. Kongre bildileri: 1) Yazarın soyadı ve isimlerinin baş harfleri (nokta); 2) Yazının başlığı (ilk harf dışında tamamen küçük harfle) (nokta); (3) Yayınlandığı bilimsel konferans; 4) Yayınlandığı yıl (noktalı virgül); Cilt numarası (iki nokta üst üste ve boşluk); İlk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Carson C. American contributions to the treatment of erectile dysfunction. ISSIR Montreal 26th September 2002; 145: 13-14.
9. Güncel makale özetlerinde makale başlığının altına orijinal literatürün yazarı, yayınlandığı dergi yılı ve dergideki sayfa numarası; makale sonuna ise özetleyenin adı -soyadı, çalıştığı kurum belirtilmelidir. Orjinal literatürün kaynak formatı, Medline ile birebir olmalıdır. 10. Yazarlar TTB ve YOK Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği İlkelerine uygun davranmalıdır. 11. Yazılar “Word for Windows” formatında, e-posta ile androloji@androloji.org.tr adresine gönderilmelidir.
VIII
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Erektil disfonksiyon tedavisinde gelecekteki hedefler Doç. Dr. Ahmet Gökçe, Dr. Yavuz Tarık Atik, Yard. Doç. Dr. Fikret Halis Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Günümüzde dünya üzerinde 150 milyondan fazla in-
Mevcut ED farmakoterapileri semptom rahatlatıcı olup
sanı etkileyen, hem görüldüğü kişinin hem de partnerinin
küratif bir yaklaşım getirmezler. Bu sebeple, ideal ED te-
yaşam kalitesini bozan erektil disfonksiyon (ED); tatmin
davisinin, küratif amaç taşıyan, hastalığa-spesifik ilaçlar
edici bir cinsel birliktelik için ereksiyonun sağlanamaması
olması gerektiği düşünülmektedir. ED tedavisinde diğer
ya da devam ettirilememesi olarak tanımlanmaktadır (1,
bir seçenek olan penil implantlar ise cerrahi riskler nedeni
2). Yapılan çalışmalarda 40-70 yaş arası erkeklerde ED
ile bir kısım hasta tarafından olumlu karşılanmamaktadır.
prevelansı ABD’de %52, Türkiye’de %69.2 olarak saptan-
İşte tüm bu nedenlerden dolayı günümüzdeki araştırmalar
mıştır (3, 4). Geçmişte ED’nin primer olarak psikolojik fak-
ED’nin patofizyolojisine etki ederek küratif olabilecek se-
törlere bağlı olduğuna inanılsa da günümüzde vakaların
çenekler üzerinde yoğunlaşmıştır.
büyük bölümünde altta yatan organik bir patolojinin olduğu bilinmektedir (5). ED etiyolojisinde farklı hastalıklar olabilir; ancak organik ED vakaları genellikle vasküler risk faktörü içeren diyabetes mellitus (DM), koroner arter hastalığı ve hipertansiyon
Bu derlemede; ED farmakoterapisindeki yeni hedefler, erektil teknolojideki yenilikler ve gelecekteki tedavi seçenekleri ele alınacaktır. Yeni terapötik hedefler
gibi tablolarla ilişkilidir. ED’nin bir diğer majör nedeni ise;
ED nöral, vasküler ve hormonal sinyal yolaklarının bo-
lokalize prostat kanser için yapılan radikal prostatektomi
zulmasını içeren multifaktöriyel, kompleks bir mekaniz-
operasyonlarıdır (6, 7).
maya sahiptir. Bu mekanizmanın oluşumunda nörojenik
Son 20 yılda seksüel tıp araştırmaları genellikle ED pa-
nitrik oksit sentaz (nNOS), endoteliyal nitrik oksit sentaz
togenezinde rol alan moleküler mekanizmaların tanım-
(eNOS), siklik guanozin monofosfat (cGMP) vb. birçok
lanması üzerine odaklanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda
mediatör yer almaktadır (5). ED patofizyolojisi daha da
geliştirilen fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri (PDE5i) saye-
anlaşılır hale geldikçe yeni tedavi rejimleri bu mediatörle-
sinde, erektil süreçlerde rol alan biyokimyasal yolakların
ri hedef almaktadır. Yenilikçi ED terapilerinin amacı altta
daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
yatan mikrovasküler anormallikleri düzeltmek, düz kas
European Association of Urology (EAU) 2014 kılavuzla-
kontraktilitesini yeniden düzenlemek, kavernozal fibrozisi
rına göre ED’nin güncel tedavi algoritması Şekil 1’de özet-
önlemek, endoteliyal revaskülarizasyonu artırmak ve nö-
lenmiştir (8). ED’li hastaların büyük çoğunluğu PDE5i ile
rohormonal yolakları düzenlemektir (10).
başarılı ve güvenli bir şekilde tedavi edilebilirken özelikle kardiyak nedenlerden dolayı nitrat türevi ilaç kullananlarda
A. Vazokontrüksiyon ile ilişkili hedefler
görülebilen yan etkiler ile DM ve kavernozal sinirlerin cer-
1. Depo kontrollü kalsiyum girişi
rahi olarak hasarlanmasına (genellikle radikal prostatekto-
Depo kontrollü kalsiyum girişi vasküler düz kas tonu-
mi sonrası) bağlı tedaviye dirençli ED gözlenen hastaların
sunun düzenlenmesinde önemli bir role sahiptir. Giderek
ancak %45’inde PDE5i kullanımı ile ilişki için yeterli erektil
artan kanıtlar depo kontrollü kalsiyum girişinin fonksiyo-
yanıt elde edilebilmektedir (9). Ek olarak; ED hastaları için
nel düzenlenmesinde ORAI1 ve STIM1 adlı proteinlerin
en önemli tedavi ölçütü ve sonucunun ED’nin düzeltilmesi
gerekli olduğunu göstermektedir (11). Yakın zamanda bu
ile hastalığın ortadan kaldırılması olduğu bilinmektedir.
proteinler insan kavernöz düz kas hücrelerinde gösteril-
1
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
ED Tedavisi
ED’nin tedavi edilebilir nedenlerinin belirlenmesi ve tedavi edilmesi
Yaşam tarzı değişiklikleri ve risk faktörlerinin düzenlenmesi
Hasta ve partnerine eğitim ve danışmanlık verilmesi
Hasta ihtiyaçlarının ve beklentilerinin belirlenmesi Verilen kararın paylaşılması psikososyla ve medakal tedavinin birleştirilmesinin önerilmesi
İntrakavernöz enjeksiyon Vakum cihazları İntraüretral alprostadil
PDE5 inhibitörleri
Teropatik bulguların değerlendirilmesi • Erektil cevap • Yan ektiler • Tedavi tatmini
Yetersiz tedavi bulguları
Tedavi seçeneklerinin yeterli kullanımının değerlendirilmesi Eğitim ve danışmanlığın yeniden sağlanması Yeniden değerlendirme Kombinasyon tedavisi ve alternatiflerin gözönünde bulundurulması
Yetersiz tedavi bulguları
Penil protez implantasyonunun değerlendirilmesi Şekil 1. EAU 2014 kılavuzuna göre ED’nin tedavi algoritması (8).
miştir. ORAI1 ve STIM1’in dominant negatif gen transferi
ED’li hastaların venöz kanında ET-1 seviyesi yüksek bu-
diyabetik ratlarda erektil fonksiyonu iyileştirmektedir (12).
lunmuştur (13). Yine ETA reseptör aktivasyonunun down-
2. Endotelin reseptörleri
regülasyonu ED’yi hafifletmektedir. Son dönemde ETA
Endotelin-1 (ET-1) reseptörü penisteki vasküler en-
reseptör antagonist tedavisi verilen hipertansif ratlarda
doteliyumdan sentezlenmektedir. Organik ve psikojenik
2
ED’nin önlendiği görülmüştür (14, 15).
Derleme
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
3. RhoA/Rho-kinaz yolağı
nu baskılayarak diabetik ratlarda korporal disfonksiyonu
Bu sinyal yolağının penil dokudaki aktivasyonu bir-
azaltmaktadır (24). Bu bilgiler ışığında; L-arginin özellikle
çok hayvan modelinde tanımlanmıştır. Y27632 gibi
de pro-erektil diğer ajanlarla kombine edildiğinde ED teda-
Rho-kinaz inhibitörlerinin hipertansif, diyabetik, yaşlı ve
visinde önem kazanmaktadır. Bununla birlikte L-argininin
kavernöz sinir hasarı olan ratlarda erektil fonksiyonu iyileş-
oral alımı yeterli kan seviyesi oluşturamamaktadır. Karaci-
tirdiği görülmüştür (16). Selektif Rho-kinaz inhibitörü olan
ğerdeki ilk geçiş etkisi ve intestinal bakerilerin L-arginini
azaindol-1’in ratlarda geç sonlanan erektil aktive sağladığı
metabolize etmesi bu duruma neden olmaktadır. Bu nok-
gösterilmiştir (17). Bu veriler Rho-kinaz inhibitörlerinin cid-
tada L-sitrülinin oral alımı daha efektif olmaktadır. Çünkü
di ED tedavisinde kullanılabileceğini düşündürmektedir.
KC’de ilk geçiş etkisine uğramaz ve intestinal bakteriler
4. Adrenerjik reseptörler α-adrenerjik blokaj tedavisi uzun yıllardan beri ED’de kullanılmasına rağmen adrenerjik reseptörlerin ereksiyondaki mekanizması tam olarak anlaşılamadığından dolayı hala tamamıyla bu tedaviden faydalanılamamaktadır (18). Yine β-adrenoreseptör stimülasyonunun korporal relaksasyonu artırıcı etkisinden dolayı ED tedavisinde kullanışlı bir yaklaşım olabileceği düşünülmektedir (19). 5. Anjiyotensin reseptörleri Yeni geliştirilen kanıtlar artan Ang-2 aktivitesinin AT1 reseptörü üzerinden ED gelişimine neden olabileceğini
tarafından metabolize edilmez. Sonrasında L-sitrülin böbrekte L-arginine dönüştürülmektedir. Klinik çalışmalarda L-sitrülininin oral alımının ED’nin hafif formunda etkili olduğu görülmüştür (25). Diğer yandan L-arginin hem NOS un hem de arginazın substratı olarak görev yapmaktadır. Arginaz aktivitesinin artması, NOS aktivitesini sınırlandırarak NO üretimini azaltmakta ve vasküler fonksiyonu zayıflatmaktadır. İn-vivo ve in-vitro olarak arginazın inhibe edilmesiyle endoteliyal fonksiyonun düzeldiği ve erektil cevabın arttığı gösterilmiştir. Ayrıca arginaz aktivitesi sonucu artan üre ve ornitin üretiminin vasküler hiperplazi ve fibrozise neden olduğu görülmüştür (26, 27).
göstermiştir. Bu etkisini vazokonstrüksiyon, proliferasyon,
Ekstraselüler sinyal düzenleyici kinazların (ERK) büyü-
fibrozis ve oksidatif stres oluşturarak yaptığı düşünülmek-
me faktörü ile başlatılan hücresel yanıta aracılık ederek
tedir (20). ACE inhibitörlerinin ve anjiyotensin reseptör
vasküler reaktivitede rol aldıkları düşünülmektedir. İnsan
blokerlerinin ereksiyon üzerine faydalı etkisi olduğu birçok
kavernozal dokusunda eNOS aktivitesini azalttıkları görül-
çalışmada gösterilmiştir. Ang-2 reseptör blokeri olan lo-
müştür. Buna ek olarak; ED’si olan hastalarda olmayanla-
sartan diyabetik hastalarda erektil fonksiyonu olumlu etki-
ra göre kavernozal düz kasta ERK aktivitesi daha fazladır
lemektedir (21). Son dönemdeki diğer bir çalışma prosta-
(28). Ayrıca ERK inhibisyonu diyabetik farelerde kaverno-
tektomi sonrası irbesartanın hastaların erektil fonksiyonu
zal relaksasyonu arttırmıştır ve KK’de ET-1’in kontraksiyon
geri kazanmasında faydalı olduğunu göstermiştir (22).
etkisini ortadan kaldırmaktadır (29).
B. Vazorelaksasyon ile ilişkili hedefler
İntraselüler NO konsantrasyonunu artırmanın bir diğer yolu da endojen NOS’un kompetetif inhibitörü olan asi-
1. NO üretiminin artırılması
metrik dimetilargininin (ADMA) azaltılmasıdır. ADMA yük-
NO-cGMP yolağı korpus kavernozum (KK) düz kas re-
sek oranda dimetilarginin dimetilaminohidrolaz (DDAH)
laksasyonunda ve penil ereksiyonda önemli role sahiptir.
enzimi ile metabolize olmaktadır (30). Aterosklerotik rat
Bu yolağın aktivasyonunun korunması ve artırılması ED
modellerinde DDAH’nın azalmasının ED’den sorumlu ol-
için çözüm olabilmektir. Mevcut yaklaşımlardan bir tane-
duğu daha önce gösterilmiştir. Dikkat çekici olarak; arteri-
si NO sentetazın (NOS) substratı olan L-arginin konsant-
ojenik orijinli ED’si olan hastalarda ADMA konsantrasyonu
rasyonunu artırmaktır. Bununla birlikte L-argininin kronik
non-arteriojenik orijinli ED’si olanlara göre yüksek bulun-
kulanımının sağladığı etkinlik üzerindeki belirsizlik devam
muştur ve bu iki subgrupta ADMA konsantrasyonu kont-
etmektedir. Yakın zamanda L-arginin-adenozin monofos-
rol grubuna göre belirgin olarak yüksek bulunmuştur (31).
fat kombinasyonunun hafif ve orta ED’de etkinliği göste-
Çok düşük dozlarda eNOS antikoru ile hazırlanan Im-
rilmiştir (23). Ek olarak, son dönemde yapılan çalışmalar
paza, NO üretimini düzelterek ED’yi iyileştiren ve penil ke-
göstermiştir ki Argirein; rhein ve L-arginin salınımını ar-
vernozusta cGMP’yi artıran başka bir ajandır. Bildirilen tek
tırmaktadır ve NOS’u düzenleyip korporal inflamasyo-
yan etkisi tolare edilebilir bir baş ağrısıdır (32). Ek olarak
3
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
son dönemdeki çalışmalarda; ED’si olan diyabetik hasta-
jen sülfit (H2S) vasküler hemostazın kontrolünde görev
larda Impaza ve Nebido’nun kombine kullanımının faydalı
almaktadır. Son birkaç yılda yapılan çalışmalarda insan ve
sonuçları bildirilmiştir (33).
hayvan dokularındaki erektil mekanizmalarda H2S’in rol
Birçok çalışmada serbest radikal temizleyicilerinin ve
aldığı görülmüştür. Eksojen H2S invitro olarak insan ve
antioksidanların oksidatif strese bağlı olarak meydana ge-
hayvan dokularında gevşeme yapmaktadır ve in-vivo hay-
len ED üzerine olumlu etkileri olduğu gösterilimiştir (34).
van modellerinde ereksiyonu indüklemektedir (44, 45).
Yine yaşlı ratlarda E vitamini tedavisinin ED üzerine olumu
Hem korporal dilatasyonu desteklemesi hem de penil fib-
etkisi gösterilmiştir (35). Reaktif oksijen türevlerinin intra-
rozisi azaltması, H2S’in ED tedavisinde umut verici bir ajan
vasküler kaynağı olan NADPH oksidazın inhibe edilmesiy-
olduğunu göstermektedir.
le yapılan çalışmalarda erektil fonksiyonda iyileşme sağlanmıştır (36).
Son dönemde rat ve insan erektil dokusunda ürotensin-2 (U-2) ve G protein bağlı reseptör (UT reseptör) bu-
Yine yapılan klinik çalışmalar sistemik TNF-α artışının
lunmuştur (46). Bu peptidin intrakavernöz enjeksiyonu
ED ile pozitif korelasyon gösterdiğini ve anti-TNF-α teda-
anestezi alan ratlarda doz bağımlı olarak sistemik kan ba-
visinin seksüel fonksiyon üzerine belirgin şekilde olumlu
sıncında etki göstermeden erektil cevap oluşturması, ED
etkisi olduğunu ortaya koymuştur (37, 38).
hastalarının U-2/UT yolağını içeren tedavilerden fayda gö-
2. cGMP üretiminin artırılması Direkt olarak çözünebilir guanilat siklaz (sGC) enzim aktivitesini stimüle eden ajanlar (sGC stimülatörleri) intakt endotelden ve sinir sisteminden bağımsız olarak intrasellüler cGMP konsantrasyonunu arttırarak ED tedavisinde yeni terapotik hedefler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Farklı hayvan modellerinde in-vivo ve in-vitro olarak sGC stimülatörleri ve aktivatörlerinin erektil fonksiyonu iyileştirdiği gösterilmiştir (39, 40). Karbon monoksit (CO) ve hem-oksijenaz (HO) indükleyicilerinin erektil fizyoloji ve patofizyolojisi üzerine olan katkısını gösteren sınırlı sayıda çalışma olmakla birlikte CO-salgılatıcı moleküllerin (CORMs) ED tedavisinde faydalı olabileceğini gösteren çalışmalardaki artış son zamanlarda göze çarpmaktadır (41, 42). Tüm bu çalışmalar KK’de CO etkinliğini artıran ajanların gelecekte ED tedavisinde yer alabileceğini göstermektedir. cGMP üretimini stimüle ederek penil ereksiyonu indükleyen hedeflerden bir diğeri de partikulat guanil siklaz (pGC)’dır. Bu membran bağımlı enzim atrial natriüretik peptit (ANP), beyin natriüretik peptit (BNP), C-tip natriüretik peptit (CNP) gibi natriüretik peptitler ve guanilin peptitler ile aktive olmaktadır. pGC aktivasyonu ile hayvan ve insan penil dokusunda relaksasyon oluştuğunu ve ereksiyonu arttırdığını gösteren çalışmalar mevcuttur (43). Bu çalışmalar natriüretik peptitlerin ED tedavisindeki yeni ilaçların prototipi olabileceğini savunmaktadır.
4
rebileceğini düşündürmektedir (47). PGE1 agonisti olan alprostadilin ED tedavisinde kullanımıyla, GC-cGMP yolağı dışında adenilat siklaz (AC)cAMP sinyal yolağı aktivasyonunun da ED tedavisinde faydalı olabileceği kanıtlanmıştır (48). Ayrıca vazointestinal peptit (VIP) de cAMP sinyali ile korporal dokuyu genişletmektedir (18). Adenozinin korporal dokuda ADORA2B reseptör aktivasyonu ile cAMP’yi stimüle ettiğini gösteren kuvvetli farmakolojik ve genetik kanıtlar bulunmaktadır. Yine beklenmedik bir şekilde adenozin deaminaz eksikliği olan farelerde uzamış ereksiyon gözlenmesi adenozinin erektil fonksiyondaki anahtar rolünün önemini vurgulamaktadır (49). C. Antiinflamatuvar ve antifibrotik tedavi hedefleri Poli (adenozin difosfat riboz) polimeraz (PARP), DNA tamiri için önemli bir nükleer enzimdir ve son dönemde ED tedavisinde yeni hedef olarak önerilmektedir. Bir çalışmada diyabetik ratlarda PARP’ın endotel disfonksiyonu ve korporal apoptoziste önemli rol oynadığı gösterilmiştir (50). Yine PARP inhibisyonu ile KK striplerinde NO-bağımlı relaksasyonun arttığı ve diyabetik hayvanlarda erektil fonksiyonun iyileştiği gösterilmiştir (51). Erektil fonksiyonu artırmak için antifibrotik ve antiapoptotik yolaklar üzerinden KK’de kollejen birikiminin ve düz kas hücre kaybının engellenmesine yönelik yeni yaklaşımlardan bir tanesi de TGF-β1/Smad yolağıdır. Penil fibrozis eşliğinde düz kas hücre sayısının azalması, endotelyal
3. NO-cGMP bağımsız yolaklar
bozulma ve nöropati ED’nin önemli patolojik proçesleridir
NO ve CO dışında üçüncü bir transmitter olan hidro-
(52). Birçok çalışmada bildirilmiştir ki; TGF-β1/Smad yola-
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
NO üretimini arttırarak normal ratlarda ereksiyonu indüklediği ve penil ereksiyonda gangliyon stimülasyonunu arttırdığı gösterilmiştir (56). ED tedavisinde teknolojik yenilikler ED tedavisinin temel taşlarını oluşturan farmakolojik tedavinin yanı sıra hızla gelişen ve büyüyen yeni teknoloŞekil 2. “Global Life Technologies” tarafından geliştirilmiş ve üretilmiş “Erektor” isimli aletin aparatı görülmektedir. Basitçe iki halka ve bunları birleştiren rijit bir çubuktan oluşmaktadır. Penil şaft halkalarının sınırları içerisinde yer almaktadır ve sert çubuklar penisin ventral yüzü boyunca uzanmaktadır. Bu alet takıldığında penil gövde gerilir ve böylece ilişki sağlanabilmektedir. Her cihaz hastanın fallik uzunluğuna göre özelleştirilmektedir. Bu alet eksternal olarak uygulanmakta ve herhangi bir cerrahi girişim gerektirmemektedir. Kaynak: www.erektorforlife.com
jik gelişmeler sayesinde ED tedavisinde teknolojinin rolü
ğının upregülasyonu fibromusküler striktürel değişiklikler
gi bir araştırma ve deney mevcut değildir. Bununla birlik-
yaparak ED’de rol oynamaktadır (53). Bu nedenle TGF-β1/
te, bu yenilikçi yaklaşım nonfarmasötik/noninvaziv tedavi
Smad yolağının inhibisyonu ED tedavisinde potansiyel de-
isteyen hastalar için bir seçenek olabilir.
ğere sahip olabilir. Kavernöz sinir hasarının akut fazında majör pelvik
gittikçe artmakta ve daha fazla tedavi seçeneği kullanılır hale gelmektedir. 1. Eksternal penil destek aletleri Yakın zamanda esasen penil şaft rijiditesini ve uzunluğunu idame ettirmek, böylece cinsel birliktelik esnasındaki problemlerin ortadan kaldırılmasını sağlamak üzere eksternal penil destek aletleri piyasaya sürülmüştür (Şekil 2). Bu cihazların etkinliğini göstermek üzere yapılmış herhan-
2. Vakum ereksiyon cihazları ve penil vibratör stimülasyonu
ganglionlardaki interlökin 6 (IL-6) seviyesinin artması ka-
Vakum ereksiyon cihazı (VEC) korporal sinüzoidlerde
vernöz sinir hasarını takiben IL-6 biyoaktivitesinin inhibe
gerilim ve penise giden kan akışını arttırmak için negatif
edilmesinin ED’yi azaltacağı fikrini doğurmuştur. Yapılan
basınç kullanan bir alettir. FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Da-
çalışmalar sinir hasarı sonrası erken dönemde inflamatu-
iresi) taradından ilk defa 1982 yılında onay almış ve 1996
var cevabın baskılanmasının ED’yi olumlu yönde etkilediğini göstermiştir (54). D. Alternatif tedaviler
yılında AUA tarafından organik ED vakalarında tedavi alternatifi olarak önerilmeye başlanmıştır (57, 58). Ancak penil rehabilitasyon kavramı üroloji pratiğine girene kadar VEC çok popüler bir tedavi olamamıştır. Yakın zamanda
Son yıllarda tamamlayıcı ve alternatif tıp giderek popü-
yapılan çalışmalar; 2011 AUA verilerine göre radikal pros-
ler hale gelmiş ve bitkisel takviyeler aşırı derecede ön pla-
tatektomi sonrası penil rehabilitasyon için en sık kullanılan
na çıkmış ve kolay ulaşılabilir hale gelmiştir. Bazı bitkilerin
2. yöntemin VEC olduğunu göstermektedir (59). Ancak
NO-cGMP yolağı üzerinden etki gösterdiği anlaşılmıştır.
VEC’in post-RP ED vakalarındaki etki mekanizması net
Fakat bu bitkilerle ilgili yeterli düzeyde klinik çalışma bulunmamaktadır ve klinik pratikte önerilmemektedir. Soya, yeşil çay ve birçok sebze-meyvede bulunan mikrobesin ve resveratrol gibi polifenoller erektil disfonksiyon dahil olmak üzere birçok hastalıkta denenmiştir ancak bu konuda da iyi düzenlenmiş çalışmalara ihtiyaç vardır. Phoneutria nigriventer örümceği ve Tityus serrulatus akrebi zehirlerinin priapizm ile karakterize olması hayvan zehirlerinin de ED tedavisi için potansiyel ilaç olarak düşünülmesine yol açmıştır (55). Özellikle Phoneutria nigriventer örümceği zehrinden elde edilen toksin olan Tx2-6’nın
olarak bilinmemektedir. Bu mekanizmayı ortaya koymak için yakın zamanda yapılan çalışmalarda, ratlar üzerinde vakum tedavisinin penil rehabilitasyondaki rolü üzerinde durulmuştur. Çalışmaların sonuçları; VEC’in penise doğru arteryel kan akımını arttırarak antihipoksik, antiapoptotik ve antifibrotik mekanizmalarla erektil fonksiyonu sağladığını göstermiştir (60). Bu bilimsel veriler radikal prostat cerrahisi sonrası hastalara VEC tedavisini önermeyi destekleyici niteliktedir. İlk olarak 1965 yılında tanımlan ve penil ereksiyon ve ejakülasyonun sağlanmasını mümkün kılan penil vibratör
5
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Şekil 3. Viberect, Reflexonic tarafından ABD’de geliştirilen ve FDA onayı mevcut olan ED’li erkeklerde penil ereksiyonu, spinal kord hasarlı erkeklerde ise ejakülasyonu sağlamak üzere geliştirilmiş bir medikal alettir. Aletin etki mekanizması penil gövde boyunca yerleşmiş olan pudendal sinir dallarını vibrasyonla stimüle etmektir. Kaynak: http://www. reflexonic.com
Derleme
Şekil 4. ED tedavisinde düşük yoğunluklu ekstra korporeal şok dalgası (Low intensity extracorporeal shockwave: LI-ESW) kullanımı (67).
aktin (alfa-SMA) ve nNOS salınımının arttığı belirlenmiştir stimülasyonu (PVS) teknikteki gelişmeler, teknolojideki ilerlemeler ve portabilite ile ilgili gelişmeler sayesinde 2011 yılında FDA’dan onay almıştır (61). Bu cihaz titreşim sıklıkları ayarlanarak sinir terminal uçlarından NO salınımını ve bu sayede kavernöz sinir uçlarının eksojen uyarılmasını sağlar (62). Bu cihaz sinir koruyucu radikal prostatektomi sonrasında, penil rehabilitasyonda bir tedavi seçeneği oluşturabilir. Ancak bu etkinliği net şekilde değerlendirmek için iyi tasarlanmış klinik çalışmalarla bu verilerin kanıtlanması gereklidir (Şekil 3). 3. Düşük yoğunluklu ekstra korporeal şok dalgası ED tedavisinde düşük yoğunluklu ekstra korporeal şok dalgası (Low intensity ektrakorporeal shockwave: LI-ESW)
(64). LI-ESW’nin penil şafta uygulanması ile yapılmış klinik çalışmalarda ise tedavi sonrası kavernöz hemodinamiklerin iyileştiği, IIEF-EF skorlarında anlamlı artış olduğu ve tedavi bittikten 6 ay sonrasında da bu skorlardaki artışın aynen korunduğu belirlenmiştir (65-67). Sonuç olarak günümüzde ED için LI-ESW tedavisi onay almış bir tedavi olmamasına rağmen bu teknolojinin varlığı ve uygulanabilirliği heyecan vericidir ve ilerleyen dönemlerde, oral farmakoterapiye ek olarak ereksiyonun sağlanmasında kullanılabilecek bir minimal invaziv prosedür olmaya adaydır (Şekil 4). 4. İmpuls manyetik alan tedavisi İnsanlarda impuls manyetik alan tedavisinin ED tedavisi için kullanıldığı ilk çalışmada nörojenik ED’si olan 32 hasta ve sağlıklı 20 gönüllü üzerinde araştırma yapılmıştır
kullanımı, ilk olarak 1990’lı yıllarda araştırılmaya başlanmış
(68). Simfizis pubis’in çevresinden dolanarak penisin dor-
ve bilim adamları ultrasound kullanarak verilen şok dalga-
sal yüzüne bir manyetik halka yerleştiren Shafik ve ark., 10
larının, vasküler endotelyal büyüme faktörlerinin (VEGF)
dk süreyle %40 yoğunluk ve 20 Hz frekansında, 50 sn uy-
salgısını arttırarak, anjiyogenezi arttırdığını keşfetmişlerdir
gulama ve 50 sn ara verme suretiyle, giderek artan man-
(63). Söz konusu araştırmada, yeni damar oluşumlarını art-
yetik uyarı vermişler ve tam ereksiyon sağlanana kadar bu
tırmada ultrason kullanımı ile, erişkin ratlardan elde edilmiş
uygulamaya devam etmişlerdir. Çalışma sonucunda man-
tam kat deri dokusunda anjiyogenez sağlanmıştır. Hayvan
yetik uyarının basit, noninvaziv bir metod olduğuna de-
çalışmaları baz alındığında; ED için LI-ESW’nin mekaniz-
ğinilerek, ED’li hastalarda kullanılabileceği yorumu yapıl-
ması: VEGF artışı ve düz kas ile endotel içeriğinde mezen-
mıştır. Manyetik akım; vücudun su içeriğini, mitokondrial
kimal kök hücrelerinin kullanımı olarak düşünülmektedir.
fonksiyonlarını, membranların fiziksel özelliklerini, besin,
Yakın zamanda Liu ve ark., diyabetik ratlarda ED tedavisi
oksijen ve aminoasid alımını, enerji üretimini, iyon memb-
için düşük enerjili şok dalgalarını farklı dozlarda vererek
ran geçirgenliğini ve makrofaj migrasyonunu etkileyerek
sonuçlarını değerlendirmişlerdir (64). Çalışma bitiminde
vücut elektrolitleri akım değişikliği meydana getirir. Uygun
LI-ESW tedavisi sonrası düz kas ve endotel içeriğinin arttı-
formlarda manyetik alan ve dozlar hücrelerin oksijen alını-
ğı, KK’da VEGF, von-Willebrand faktör (vWF), alfa düz kas-
mı arttırabilir, kan dolaşımını iyileştirebilir ve fonksiyonel
6
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Şekil 5. Nikel-titanyum alaşımlı penil implant (70).
hasarı geriye döndürebilir (69). Manyetik alan impuls tedavisi ile olumlu sonuçlar bildirilmesine rağmen bu yöntemin etkilerinin net şekilde anlaşılabilmesi için daha fazla hastayla, daha uzun sürede yapılan, yan etkilerin de değerlendirildiği daha büyük çalışmalara ihtiyaç vardır. 5. Nanoteknoloji Günümüze kadar yapılmış insan çalışması yoktur ancak nanopartikül uygulaması ile ED’nin lokalize olarak tedavi edilebileceğini düşündüren hayvan çalışmalarında nanopartiküller içerisine konulan tadalafil, sialorfin ve NO’nun topikal bir jelle rat penisine uygulanması sonucunda intrakavernozal basınçta artış ve erektil yanıt elde edilmiştir (70). Bu sonuçlar; ED tedavisinin de sistematikten lokal tedaviye döndürülebileceğini göstermiştir. İleride yapılacak çalışmalar bu nanopartiküllerin optimal doz ve toksisitesi ile ilgili daha fazla bilgi sağlayacaktır.
Şekil 6. Temelde korpora içerisine sokulan bir kanül ve bir skrotal rezervuar olmak üzere iki parçadan oluşan bu cihaz ile skrotal pompa içerisinde bulunan vazoaktif ilacın korpora kavernoza’ya bolus şeklinde verilmesi sonrasında ereksiyon sağlanması amaçlanmıştır. Her seferinde 0.16 cc (80 mg) sodyum nitroprussid verilebilmektedir. Rezervuarın kendisi ortalama 7 cc kapasitelidir. Rezervuar boşaldıktan sonra tekrar doldurulabilir özelliktedir (72).
bolus şeklinde verilmesi ile ereksiyon sağlanması amaçlanmıştır. Rezervuar boşaldıktan sonra tekrar doldurulabilir özelliktedir. İlaçlı penil implantlar implante edilebilir aletler açısından yeni bir durumdur. Bu cihazlar piyasadaki diğer şişirilebilir protezlere göre daha az göze çarpması, korpora kavernoza’da hasara yol açmaması ve maliyet-etkin olması ile dikkatleri çekmektedir. Bununla birlikte cinsel birliktelik sonrası rezervuar rüptürü, travma ya da enfeksiyon gelişimi sonucunda vazoaktif ilaç vücuda dağılabilir ve sistematik etki sayesinde ölümcül etkilere yol açabilir. Bu nedenle ilaçlı implantlar ereksiyonun sağlanmasında yeni
6. Yeni penil implantlar
bir tedavi seçeneği oluşturabilir ancak dikkatle vurgulan-
Henüz geliştirilme aşamasında olan ve nikel-titanyum
malıdır ki implantın kullanıma girmesinden önce etkinlik
alaşımlı bir penil implant ısı uygulaması ile flask ve rijid
ve güvenilirlik testlerinin yapılması son derece önemlidir.
konfigürasyona dönüşebilmektedir (Şekil 5). Alet ereksi-
İlaç salgılayan stentler ED’li hastalar için bir diğer yeni
yonu sağlarken pompa ya da rezervuara ihtiyaç duymaz.
tedavi seçeneğidir. Konuyla ilgili ilk çalışma The Zen Trial
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada bu implantın halen
(Zotarolimus-salgılayan periferik stent sistemi ile PDE5i
kullanımda olan protezleri ile karşılaştırılmış ve onlara ya-
yanıtı kısıtlı olan ED hastalarının tedavisi)’dir (73). Çalış-
kın etkinlikte olduğu raporlanmıştır. Bu yeni cihaz geliştiril-
manın sonuçları; erektil fonksiyon açısından IIEF skorları
me aşamasında olup, penil protez teknolojisinde yeni bir
baz alındığında, hastaların %50’den fazlasında ortalama 4
seçenek oluşturabilir (71).
puanlık artış sağlamıştır. Yan etki ya da komplikasyon bil-
Bir diğer yeni implant ise korpora kavernoza içerisine
dirilmemiştir. Çalışmada sadece 30 hasta olması ve takip
vazodilatör ajan verebilen ve temelde KK içerisine yerleş-
süresinin sadece 30 gün olması nedeniyle yazarlar bu so-
tirilen bir kanül ve bir skrotal rezervuar olmak üzere birbi-
nuçların dikkatli yorumlanması gerektiğini ve daha büyük
rine bağlanan iki parçadan oluşan implanttır (Şekil 6) (72).
çalışmalar yapılarak sonuçların doğrulanması gerektiğini
Skrotal pompa içerisinde bulunan vazoaktif ilacın KK’a
bildirmişlerdir.
7
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
gangliona uygulanmıştır. Tedavi grubunda nNOS’un ve nöro-rejenerasyonun arttığı ve sinirin daha fazla korunduğu gösterilmiştir. Yapılan çalışmalarda, kök hücre kullanımı ile erektil yanıtın arttığı ve sinir rejenerasyonunun daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. MSC enjeksiyonundan 4 hafta sonra KK’da işaretlenmiş hücreler az sayıda da olsa tespit edilmiştir. Bu çalışmalarda yazarlar CNI modelinde MSC’lerin parakrin etki ile olumlu etki edebildiği yorumunu yapmışlardır (76, 77). Ek olarak Zhang ve ark. da nöron filizlemesi izlediklerini bildirmiştir (78). Yine Dr. Lue ve ekibi çalışmalarında işaretledikleri hücreleri takip etmişlerdir. İntrakavernöz olarak enjekte ettikleri MSC’lerin penisin dışına çıkarak tercihen kemik iliğine gittiğini ancak hasarlanma varlığında enjeksiyon bölgesinden direkt olarak hasarlı dokuya doğru göç ettiğini göstermişlerdir (79). Yaşlanma ile olusan endotel disfonksiyonu sonrası görülen ED modelinde MSC uygulaması sonrası erektil fonksiyondaki düzelmenin, KK’da Şekil 7. Peyronie hastalığında kök hücre tedavisi-hayvan çalışması (84).
artmış eNOS ekspresyonu-aktivitesi ve cGMP düzeyleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir (80). Abdel Aziz ve ark., intrakavernöz olarak enjekte edilen kemik iliği kök hücrelerinin
Gelecekteki tedaviler Kök hücre tedavisi Kök hücreler vücudumuzda bütün doku ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Mezenkimal kök hücreleri (MSC) kolayca kültürlenebilmekte ve ex-vivo ortamda kolayca büyüyebilmektedir. Kemik iliğinden elde edilen MSC’lerin, bütün MSC’lerin esas kaynağı olduğu bildirilmektedir. An-
erektil fonksiyonu ortalama 3-4 ayda düzelttiğini bildirmişlerdir. Aynı yazarlar kök hücrelerin erektil dokuda kaldığını ve korporal düz kas hücrelerinin yaşlanma ile meydana gelen hasarlanmalarını düzelttiği yorumunda bulunmuşlardır (81). Dr. Lue ve ark., DM ilişkili ED’yi tedavi etmek için otolog adipoz doku kaynaklı kök hücreleri (ADSC) intrakavernöz enjeksiyonla vermişler ve enjeksiyondan 21 gün sonra ölçülen erektil yanıtların ADSC verilenlerde kontrollerden
cak MSC’ler; kemik iliğinin yanısıra adipoz doku, karaciğer,
daha iyi olduğunu göstermişlerdir. İyileşmenin KK’daki en-
kas, amniyotik sıvı, plasenta, umblikal kord kanı ve dental
dotel ve düz kas hücrelerindeki değişimden kaynaklandığı,
kök gibi birçok farklı dokudan elde edilebilmektedir. Adi-
ayrıca dorsal penil sinirlerde nNOS ve nöro-filamanların da
poz dokuda kemik iliğine kıyasla 100 ila 500 kat daha faz-
anlamlı oranda artmış olduğu gözlenmiştir (82).
ladır. Ek olarak kemik iliğini elde etmek için ağrılı bir işlem
Peyronie hastalığında (PD) kök hücre tedavisini incele-
olan kemik iliği aspirasyonu gerekirken yağ doku izolas-
yen iki önemli çalışma son bir yıl içinde yayınlanmıştır. Bun-
yonu daha kolaydır. Yüzlerce gram adipoz doku daha fazla
lardan ilkinde Castiglione ve ark.’nın yaptığı PD modelinde
kaynak oluşturur. Kültürlenmemiş hücrelerin kullanılabile-
tunika albugineadaki fibrozis kök hücre tedavisi sonrası
ceğini gösteren çok sayıda çalışma yayınlanmıştır (74). ED
nerdeyse tamamen önlenmiştir ve ED geri döndürülmüştür
tedavisinde kök hücre uygulamalarına yönelik araştırmalar
(83). Bu çalışmada teorik düzeyde de olsa kök hücrelerin
kavernöz sinir hasarı, yaşlanma, DM-metabolik sendrom
PD’de özellikle akut dönemde etkili olduğu kanıtlanmıştır,
ve Peyronie hastalığı’na bağlı gelişen ED’nin hayvan mo-
ancak unutulmamalıdır ki Peyronie hastalarının büyük bölü-
dellerinde incelenmiştir.
mü, hastalığın son evrelerine doğru doktora başvurmakta-
Kavernöz sinir hasarı (CNI) sonrası ED’de kök hücre
dır. Bu yılın başlarında bizim yaptığımız çalışmada ise yine
kullanımı; ilk olarak 2004 yılında Dr. Tom Lue ve ekibi ta-
PD modelinde ADSC tedavisinin bu sefer hem akut hem de
rafından gerçekleştirildi (75). Nöral embriyonik kök hücre-
hastalık geliştikten sonraki kronik dönemdeki etkileri ince-
ler CNI olan ratlarda, ya intrakavernoz ya da majör pelvik
lenmiştir (84). ADSC’lerin akut dönemdeki etkileri bir kez
8
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
kozmetik sonuçları da tatmin edici olmadığı için, bu yöntem giderek gözden düşmüştür. 1998 yılında Yoo ve ark., sığır kondrositlerinden poliglikolikasid polimer kullanarak kartilaginöz (kıkırdakımsı) çubuklar elde etmişlerdir (86). Aynı çalışma grubu, daha sonraki çalışmalarında biyolojik olarak üretilen kıkırdak çubukların, tavşanlarda korporal boşluğa başarılı bir şekilde implante edildiğini bildirmişlerdir (87). İnsan korporeal düz kas hücreleri, polimer bir kalıp üzerinde kullanılarak yeni korpora elde edilmesi de, daha sonraki dönemlerde Kershen ve ark. tarafından tanımlanmıştır (88). Chen ve ark. ise, tavşan modelinde düz kas hücreleri ve endotel hücrelerinin 3 boyutlu korporal kollajen matrikse ekilmesi ile penil korporal kaviteye impŞekil 8. Antony Atala ve ekibi düz kas hücreleri ve endotel hücrelerinin, 3 boyutlu korporal kollajen matrikse ekilmesi ile iyi bir intrakorporeal basınca sahip, ereksiyonu sağlayabilen yeni bir korpora üretilebildiğini gösterdiler (89).
daha gösterilirken kronik dönemde de etkili oldukları gösterilmiştir. Yine ilk defa bu çalışmayla kök hücrelerin PD’de hangi mekanizmalarla yararlı olduğu konusu aydınlatılmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucunda matriks metalloproteinazlar ve onların inhibitörleri arasindaki bozulmuş dengenin kök hücreler tarafından düzeltildiği raporlanmıştır (Şekil 7). Bu çalışmaların sonuçları çok heyecan verici olmasına rağmen
lante edilen, iyi bir intrakorporeal basınca sahip, ereksiyonu sağlayabilen, NO ve karbakol salarak gevşemeyi sağlayabilen, %83 intravajinal ejakülasyon oranına sahip yeni KK üretilebildiğini göstermiştir (Şekil 8) (89). Bu tip araştırma ve geliştirmeler; konjenital penil anomaliler, penil kanser ve çeşitli penil yaralanmalar sebebiyle ED’si olan hastalarda tedavi konusunda yeni umut ışığı doğurmaktadır. Bu konuda insanlarda yapılmış çalışmalar henüz yoktur, ancak gelecekte bu teknolojiler, mekanik penil protezlere alternatif, iyi bir tedavi yöntemi olarak kullanıma girebilir. Sonuç
kat edilmesi gereken çok uzun bir yol olduğu da aşikârdır.
ED tedavisi için yeni farmasötik stratejilere yönelik araş-
Doku mühendisliği
tırmaların sayısı hızla artmaktadır. Kaçınılmaz olarak gele-
Son 10 yılda bilim adamları hasar görmüş, hastalanmış
cekte ED’nin medikal tedavisi erektil fonksiyonun içerdiği
ya da fonksiyonu bozulmuş organların iyileştirilmesi konu-
çeşitli santral ve periferal yolakları ve NO-cGMP kaskadını
sunda mühendislik çalışmalarına daha çok ağırlık vermeye
etkileyen molekülleri içerecektir. Teknolojik gelişmelerin
başlamışlardır. Üroloji alanına uygulandığında doku mü-
cinsel tıp alanında geleceği parlak olmakla beraber tekno-
hendisliği konusunda özellikle korporal cisimler ve tunika
lojinin cinsel tıpta ne derece yer alacağı ise geliştirilecek
albuginea onarımı konularında çok fazla araştırma ve geliş-
yöntemlerin etkinlik, güvenilirlik ve hastaya sağladığı tat-
tirme yapıldığı gözlenebilir. Biyolojik penil protezlerin üre-
min oranı ile doğru orantılı olacaktır. ED tedavisinde doku
timi üroloji dünyasında gittikçe artan oranda ilgi çekmeye
mühendisliği ve kök hücre bazlı tedavilerin uygulanması
başlamıştır. İmpotans tedavisinde bilinen ilk fallus biyolojik
heyecan verici gelişmelerdir ancak bu sonuçların halen
rekonstrüksiyonu, 1936 yılında, kemik kartilajı kullanılarak,
doğrulanmaya ihtiyacı vardır. İleride yapılacak geniş çaplı
post-travmatik penil rekonstrüksiyon için “artifisiyel os
klinik çalışmalarla farklı ED gruplarında rejeneratif tedavi-
penis” yapılması şeklinde gerçekleştirilmiştir (85). Ancak
lerin rolünün belirlenmesi sayesinde ED tedavisi konusun-
bu ilk uygulamada rekonstrükte yapının fonksiyonu kötü,
da yeni bir döneme girilebilecektir.
Kaynaklar 1. 2.
NIH Consensus Conference. Impotence. NIH Consensus Development Panel on Impotence. Jama 1993;270(1):83-90. Ayta IA, McKinlay JB, Krane RJ. The likely worldwide increase in erectile dysfunction between 1995 and 2025 and some possible policy conse-
3.
quences. BJU Int 1999;84(1):50-6. Feldman HA, Goldstein I, Hatzichristou DG, Krane RJ, McKinlay JB. Impotence and its medical and psychosocial correlates: results of the Massachusetts Male Aging Study. J Urol 1994;151(1):54-61.
9
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Akkus E, Kadioglu A, Esen A, Doran S, Ergen A, Anafarta K, et al. Prevalence and correlates of erectile dysfunction in Turkey: a populationbased study. Eur Urol 2002;41(3):298-304. 5. Gratzke C, Angulo J, Chitaley K, Dai YT, Kim NN, Paick JS, et al. Anatomy, physiology, and pathophysiology of erectile dysfunction. J Sex Med 2010;7(1 Pt 2):445-75. 6. Shin D, Pregenzer G, Jr., Gardin JM. Erectile dysfunction: a disease marker for cardiovascular disease. Cardiology in review 2011;19(1):5-11. 7. Dubbelman YD, Dohle GR, Schroder FH. Sexual function before and after radical retropubic prostatectomy: A systematic review of prognostic indicators for a successful outcome. Eur Urol 2006;50(4):711-8. 8. EAU Guidelines available at: http://www.uroweb.org/fileadmin/EAUN/ guidelines/extended_guidelines_GL_2014_final_April.pdf. 9. Guay AT, Perez JB, Jacobson J, Newton RA. Efficacy and safety of sildenafil citrate for treatment of erectile dysfunction in a population with associated organic risk factors. J Androl 2001;22(5):793-7. 10. Chung E, Brock GB. Emerging and novel therapeutic approaches in the treatment of male erectile dysfunction. Curr Urol Rep 2011;12(6):432-43. 11. Hewavitharana T, Deng X, Soboloff J, Gill DL. Role of STIM and Orai proteins in the store-operated calcium signaling pathway. Cell calcium 2007;42(2):173-82. 12. Sung HH, Kam SC, Lee JH, Chae MR, Hong C, Ko M, et al. Molecular and functional characterization of ORAI and STIM in human corporeal smooth muscle cells and effects of the transfer of their dominantnegative mutant genes into diabetic rats. J Urol 2012;187(5):1903-10. 13. Ritchie R, Sullivan M. Endothelins & erectile dysfunction. Pharmacol Res 2011;63(6):496-501. 14. Carneiro FS, Nunes KP, Giachini FR, Lima VV, Carneiro ZN, Nogueira EF, et al. Activation of the ET-1/ETA pathway contributes to erectile dysfunction associated with mineralocorticoid hypertension. J Sex Med 2008;5(12):2793-807. 15. Carneiro FS, Giachini FR, Lima VV, Carneiro ZN, Nunes KP, Ergul A, et al. DOCA-salt treatment enhances responses to endothelin-1 in murine corpus cavernosum. Can J Physiol Pharmacol 2008;86(6):320-8. 16. Hannan JL, Albersen M, Kutlu O, Gratzke C, Stief CG, Burnett AL, et al. Inhibition of Rho-kinase improves erectile function, increases nitric oxide signaling and decreases penile apoptosis in a rat model of cavernous nerve injury. J Urol 2013;189(3):1155-61. 17. Lasker GF, Pankey EA, Allain AV, Murthy SN, Stasch JP, Kadowitz PJ. The selective Rho-kinase inhibitor azaindole-1 has long-lasting erectile activity in the rat. Urology 2013;81(2):465 e7-14. 18. Decaluwe K, Pauwels B, Verpoest S, Van de Voorde J. New therapeutic targets for the treatment of erectile dysfunction. J Sex Med 2011;8(12):3271-90. 19. Kam SC, Do JM, Choi JH, Jeon BT, Roh GS, Chang KC, et al. The relaxation effect and mechanism of action of higenamine in the rat corpus cavernosum. Int J Impot Res 2012;24(2):77-83. 20. Jin LM. Angiotensin II signaling and its implication in erectile dysfunction. J Sex Med 2009;6 Suppl 3:302-10. 21. Chen Y, Cui S, Lin H, Xu Z, Zhu W, Shi L, et al. Losartan improves erectile dysfunction in diabetic patients: a clinical trial. Int J Impot Res 2012;24(6):217-20. 22. Segal RL, Bivalacqua TJ, Burnett AL. Irbesartan promotes erection recovery after nerve-sparing radical retropubic prostatectomy: a retrospective long-term analysis. BJU int 2012;110(11):1782-6. 23. Neuzillet Y, Hupertan V, Cour F, Botto H, Lebret T. A randomized, double-blind, crossover, placebo-controlled comparative clinical trial of arginine aspartate plus adenosine monophosphate for the intermittent treatment of male erectile dysfunction. Andrology. 2013;1(2):223-8. 24. Cheng YS, Cong XD, Dai DZ, Zhang Y, Dai Y. Argirein alleviates corpus cavernosum dysfunction by suppressing pro-inflammatory factors p66Shc and ER stress chaperone Bip in diabetic rats. J Pharm Pharmacol 2013;65(1):94-101. 25. Cormio L, De Siati M, Lorusso F, Selvaggio O, Mirabella L, Sanguedolce F, et al. Oral L-citrulline supplementation improves erection hardness in men with mild erectile dysfunction. Urology. 2011;77(1):119-22. 26. Ilies M, Di Costanzo L, Dowling DP, Thorn KJ, Christianson DW. Binding of alpha,alpha-disubstituted amino acids to arginase suggests new avenues for inhibitor design. J Med Chem 2011;54(15):5432-43. 27. Segal R, Hannan JL, Liu X, Kutlu O, Burnett AL, Champion HC, et al. Chronic oral administration of the arginase inhibitor 2(S)-amino-
Derleme
4.
10
28.
29.
30. 31.
32.
33. 34. 35. 36. 37.
38. 39. 40. 41. 42.
43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50.
6-boronohexanoic acid (ABH) improves erectile function in aged rats. J Androl 2012;33(6):1169-75. Sommer F, Klotz T, Steinritz D, Schmidt A, Addicks K, Engelmann U, et al. MAP kinase 1/2 (Erk 1/2) and serine/threonine specific protein kinase Akt/PKB expression and activity in the human corpus cavernosum. Int J Impot Res 2002;14(4):217-25. Nunes KP, Toque HA, Caldwell RB, Caldwell RW, Webb RC. Extracellular signal-regulated kinase (ERK) inhibition decreases arginase activity and improves corpora cavernosal relaxation in streptozotocin (STZ)induced diabetic mice. J Sex Med 2011;8(12):3335-44. Park NC, Kim TN, Park HJ. Treatment Strategy for Non-Responders to PDE5 Inhibitors. World J Mens Health 2013;31(1):31-5. Paroni R, Barassi A, Ciociola F, Dozio E, Finati E, Fermo I, et al. Asymmetric dimethylarginine (ADMA), symmetric dimethylarginine (SDMA) and L-arginine in patients with arteriogenic and non-arteriogenic erectile dysfunction. Int J Androl 2012;35(5):660-7. Petrov VI, Vekel’yan AS, Martyushev AV, Sergeeva SA, Smolenov IV, Epstein OI. Impaza and sildenafil: comparison of clinical effectiveness in patients with erectile dysfunction. Bull Exp Biol Med 2003;135 Suppl 7:150-1. Mehtiyev T. The use of drugs Impaza and Nebido in the treatment of erectile dysfunction in patients with type 2 diabetes mellitus of reproductive age. Georgian Med News. 2013(219):61-5. Burnett AL, Musicki B, Jin L, Bivalacqua TJ. Nitric oxide/redox-based signalling as a therapeutic target for penile disorders. Expert Opin Ther Targets 2006;10(3):445-57. Helmy MM, Senbel AM. Evaluation of vitamin E in the treatment of erectile dysfunction in aged rats. Life Sci 2012;90(13-14):489-94. Liu K, Liu XS, Xiao L, Shang J, Li MC, Xu YJ, et al. NADPH oxidase activation: a mechanism of erectile dysfunction in a rat model of sleep apnea. J Androl 2012;33(6):1186-98. Long T, Liu G, Wang Y, Chen Y, Zhang Y, Qin D. TNF-alpha, erectile dysfunction, and NADPH oxidase-mediated ROS generation in corpus cavernosum in high-fat diet/streptozotocin-induced diabetic rats. J Sex Med 2012;9(7):1801-14. Oh JS, Heo HM, Kim YG, Lee SG, Lee CK, Yoo B. The effect of anti-tumor necrosis factor agents on sexual dysfunction in male patients with ankylosing spondylitis: a pilot study. Int J Impot Res 2009;21(6):372-5. Lasker GF, Pankey EA, Allain AV, Dhaliwal JS, Stasch JP, Murthy SN, et al. Analysis of erectile responses to BAY 41-8543 and muscarinic receptor stimulation in the rat. J Sex Med 2013;10(3):704-18. Lasker GF, Pankey EA, Frink TJ, Zeitzer JR, Walter KA, Kadowitz PJ. The sGC activator BAY 60-2770 has potent erectile activity in the rat. Am J Physiol Heart Circ Physiol 2013;304(12):H1670-9. Abdel Aziz MT, Mostafa T, Atta H, Wassef MA, Fouad HH, Rashed LA, et al. Putative role of carbon monoxide signaling pathway in penile erectile function. J Sex Med 2009;6(1):49-60. Abdel Aziz MT, Motawi T, Rezq A, Mostafa T, Fouad HH, Ahmed HH, et al. Effects of a water-soluble curcumin protein conjugate vs. pure curcumin in a diabetic model of erectile dysfunction. J Sex Med 2012;9(7):1815-33. Fonteles MC, do Nascimento NR. Guanylin peptide family: history, interactions with ANP, and new pharmacological perspectives. Can J Physiol Pharmacol 2011;89(8):575-85. d’Emmanuele di Villa Bianca R, Sorrentino R, Mirone V, Cirino G. Hydrogen sulfide and erectile function: a novel therapeutic target. Nature reviews Urology 2011;8(5):286-9. Qiu X, Villalta J, Lin G, Lue TF. Role of hydrogen sulfide in the physiology of penile erection. J Androl 2012;33(4):529-35. Bianca R, Mitidieri E, Fusco F, D’Aiuto E, Grieco P, Novellino E, et al. Endogenous urotensin II selectively modulates erectile function through eNOS. PloS One 2012;7(2):e31019. d’Emmanuele di Villa Bianca R, Cirino G, Mitidieri E, Coletta C, Grassia G, Roviezzo F, et al. Urotensin II: a novel target in human corpus cavernosum. J Sex Med 2010;7(5):1778-86. Costa P, Potempa AJ. Intraurethral alprostadil for erectile dysfunction: a review of the literature. Drugs 2012;72(17):2243-54. Mi T, Abbasi S, Zhang H, Uray K, Chunn JL, Xia LW, et al. Excess adenosine in murine penile erectile tissues contributes to priapism via A2B adenosine receptor signaling. J Clin Invest 2008;118(4):1491-501. Li WJ, Zhou J, Li B, Wang H, Peng YB, Wang Z. PARP inhibition restores
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
51.
52. 53. 54. 55.
56.
57. 58.
59. 60. 61. 62. 63. 64.
65.
66.
67. 68. 69. 70.
erectile function by suppressing corporal smooth muscle apoptosis in diabetic rats. J Sex Med 2011;8(4):1072-82. Li WJ, Peng Y, Zhou J, Li B, Wang H, Zhang J, et al. Poly(ADP-ribose) polymerase inhibition improves erectile function by activation of nitric oxide/cyclic guanosine monophosphate pathway in diabetic rats. J Sex Med 2012;9(5):1319-27. Lin H, Yuan J, Ruan KH, Yang W, Zhang J, Dai Y, et al. COX-2-10aa-PGIS gene therapy improves erectile function in rats after cavernous nerve injury. J Sex Med 2013;10(6):1476-87. Decaluwe K, Pauwels B, Boydens C, Van de Voorde J. Treatment of erectile dysfunction: new targets and strategies from recent research. Pharmacol Biochem Behav 2014;121:146-57. Yamashita S, Kato R, Kobayashi K, Hisasue S, Arai Y, Tsukamoto T. Inhibition of interleukin-6 attenuates erectile dysfunction in a rat model of nerve-sparing radical prostatectomy. J Sex Med 2011;8(7):1957-64. Nunes KP, Torres FS, Borges MH, Matavel A, Pimenta AM, De Lima ME. New insights on arthropod toxins that potentiate erectile function. Toxicon : official journal of the International Society on Toxinology. 2013;69:152-9. Nunes KP, Wynne BM, Cordeiro MN, Borges MH, Richardson M, Leite R, et al. Increased cavernosal relaxation by Phoneutria nigriventer toxin, PnTx2-6, via activation at NO/cGMP signaling Int J Impot Res 2012;24(2):69-76. Lewis RW, Witherington R. External vacuum therapy for erectile dysfunction: use and results. World J Urol 1997;15(1):78-82. Montague DK, Barada JH, Belker AM, Levine LA, Nadig PW, Roehrborn CG, et al. Clinical guidelines panel on erectile dysfunction: summary report on the treatment of organic erectile dysfunction. J Urol 1996;156(6):2007-11. Tal R, Teloken P, Mulhall JP. Erectile function rehabilitation after radical prostatectomy: practice patterns among AUA members. J Sex Med 2011;8(8):2370-6. Lin HC, Yang WL, Zhang JL, Dai YT, Wang R. Penile rehabilitation with a vacuum erectile device in an animal model is related to an antihypoxic mechanism: blood gas evidence. Asian J Androl 2013;15(3):387-90. Sobrero AJ, Stearns HE, Blair JH. Technic for the induction of ejaculation in humans. Fertil Steril 1965;16(6):765-7. Tajkarimi K, Burnett AL. The role of genital nerve afferents in the physiology of the sexual response and pelvic floor function. J Sex Med 2011;8(5):1299-312. Young SR, Dyson M. The effect of therapeutic ultrasound on angiogenesis. Ultrasound Med Biol1990;16(3):261-9. Liu J, Zhou F, Li GY, Wang L, Li HX, Bai GY, et al. Evaluation of the Effect of Different Doses of Low Energy Shock Wave Therapy on the Erectile Function of Streptozotocin (STZ)-Induced Diabetic Rats. . Int J Impot Res 2013;14(5):10661-73. Vardi Y, Appel B, Jacob G, Massarwi O, Gruenwald I. Can low-intensity extracorporeal shockwave therapy improve erectile function? A 6-month follow-up pilot study in patients with organic erectile dysfunction. Eur Urol 2010;58(2):243-8. Vardi Y, Appel B, Kilchevsky A, Gruenwald I. Does low intensity extracorporeal shock wave therapy have a physiological effect on erectile function? Short-term results of a randomized, double-blind, sham controlled study. J Urol 2012;187(5):1769-75. Abu-Ghanem Y, Kitrey ND, Gruenwald I, Appel B, Vardi Y. Penile lowintensity shock wave therapy: a promising novel modality for erectile dysfunction. Korean J urol 2014;55(5):295-9. Shafik A, el-Sibai O, Shafik AA. Magnetic stimulation of the cavernous nerve for the treatment of erectile dysfunction in humans. . Int J Impot Res 2000;12(3):137-41. Pelka RB, Jaenicke C, Gruenwald J. Impulse magnetic-field therapy for erectile dysfunction: a double-blind, placebo-controlled study. Adv Ther 2002;19(1):53-60. Han G, Tar M, Kuppam DS, Friedman A, Melman A, Friedman J, et al.
71. 72. 73.
74. 75. 76.
77.
78. 79. 80.
81. 82. 83.
84.
85. 86. 87. 88. 89.
Nanoparticles as a novel delivery vehicle for therapeutics targeting erectile dysfunction. J Sex Med 2010;7(1 Pt 1):224-33. Le B, Colombo, A., Mustoe, T. and McVary, K. Evaluation of a NiTi shape memory alloy for use in a novel penile prosthesis. J Urol 2013;189((Suppl.)):e502. Peter Huat-Chye Lim PM, and Robert S. Tan. An overwiev of erectile dysfunction in aging men. In: Tan RS ed. Aging Men’s Health: A CaseBased Approach: Thieme, 2011. R Goldstein LaK, T. The medtronic zotarolimus-eluting peripheral stent system for the treatment of erectile dysfunction in males with suboptimal response to PDE5 inhibitors: 6 month results. J Sex Med 2012;9:111. Albersen M, Kendirci M, Van der Aa F, Hellstrom WJ, Lue TF, Spees JL. Multipotent stromal cell therapy for cavernous nerve injury-induced erectile dysfunction. J Sex Med 2012;9(2):385-403. Bochinski D, Lin GT, Nunes L, Carrion R, Rahman N, Lin CS, et al. The effect of neural embryonic stem cell therapy in a rat model of cavernosal nerve injury. BJU Int 2004;94(6):904-9. Kendirci M, Trost L, Bakondi B, Whitney MJ, Hellstrom WJ, Spees JL. Transplantation of nonhematopoietic adult bone marrow stem/progenitor cells isolated by p75 nerve growth factor receptor into the penis rescues erectile function in a rat model of cavernous nerve injury. J Urol 2010;184(4):1560-6. Albersen M, Fandel TM, Lin G, Wang G, Banie L, Lin CS, et al. Injections of adipose tissue-derived stem cells and stem cell lysate improve recovery of erectile function in a rat model of cavernous nerve injury. J Sex Med 2010;7(10):3331-40. Zhang H, Yang R, Wang Z, Lin G, Lue TF, Lin CS. Adipose tissue-derived stem cells secrete CXCL5 cytokine with neurotrophic effects on cavernous nerve regeneration. J Sex Med 2011;8(2):437-46. Lin G, Huang YC, Shindel AW, Banie L, Wang G, Lue TF, et al. Labeling and tracking of mesenchymal stromal cells with EdU. Cytotherapy. 2009;11(7):864-73. Bivalacqua TJ, Deng W, Kendirci M, Usta MF, Robinson C, Taylor BK, et al. Mesenchymal stem cells alone or ex vivo gene modified with endothelial nitric oxide synthase reverse age-associated erectile dysfunction. Am J Physiol Heart Circ Physiol 2007;292(3):H1278-90. Garcia MM, Fandel TM, Lin G, Shindel AW, Banie L, Lin CS, et al. Treatment of erectile dysfunction in the obese type 2 diabetic ZDF rat with adipose tissue-derived stem cells. J Sex Med 2010;7(1 Pt 1):89-98. Abdel Aziz MT, El-Haggar S, Mostafa T, Atta H, Fouad H, Mahfouz S, et al. Effect of mesenchymal stem cell penile transplantation on erectile signaling of aged rats. Andrologia. 2010;42(3):187-92. Castiglione F, Hedlund P, Van der Aa F, Bivalacqua TJ, Rigatti P, Van Poppel H, et al. Intratunical injection of human adipose tissue-derived stem cells prevents fibrosis and is associated with improved erectile function in a rat model of Peyronie’s disease. Eur Urol 2013;63(3):55160. Gokce A, Abd Elmageed ZY, Lasker GF, Bouljihad M, Kim H, Trost LW, et al. Adipose tissue-derived stem cell therapy for prevention and treatment of erectile dysfunction in a rat model of Peyronie’s disease. Andrology 2014;2(2):244-51. Bretan PN, Jr. History of the prosthetic treatment of impotence. Urol Clin North Am 1989;16(1):1-5. Yoo JJ, Lee I, Atala A. Cartilage rods as a potential material for penile reconstruction. J Urol 1998;160(3 Pt 2):1164-8. Yoo JJ, Park HJ, Lee I, Atala A. Autologous engineered cartilage rods for penile reconstruction. J Urol 1999;162(3 Pt 2):1119-21. Kershen RT, Yoo JJ, Moreland RB, Krane RJ, Atala A. Reconstitution of human corpus cavernosum smooth muscle in vitro and in vivo. Tissue Eng 2002;8(3):515-24. Chen KL, Eberli D, Yoo JJ, Atala A. Bioengineered corporal tissue for structural and functional restoration of the penis. Proc Natl Acad Sci U S A. 2010;107(8):3346-50.
11
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Pelvik radyoterapiler sonrası ereksiyon bozuklukları Yrd. Doç. Dr. A. Seydi Bozkurt, Prof. Dr. Murat Çakan Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Prostat kanseri (PC) batı ülkelerinde cilt-dışı maligni-
çalışmasında %41 bulunmuş iken, Zietman ve ark çalışma-
telerin en sık olanıdır (1). Hem prostata spesifik antijenin
sında RT+kemoterapi alan hastalarda %36 full ereksiyon,
(PSA) yaygın kullanımı hem de hastaların erken tedavinin
%54 vajinal penetrasyona yetecek kadar ereksiyon oldu-
küratif olduğu konusundaki bilgilerinin artması sonucu
ğu rapor edilmiştir (9, 10). Pelvik alana verilen radyasyon
tanı konulan hasta sayısı artmaktadır. Prostat kanserinin
dozunu azaltarak hasarı azaltmak amacıyla yeni teknikler
küratif tedavisi radikal prostatektomi (RS) ve radyoterapi-
[“intensity modulated RT (IMRT)”, “referans markerlerin
dir (RT). Radyoterapide esas olarak external-beam radyo-
implantasyonu” gibi] geliştirilmiştir (1). Birçok çalışmada
terapi (EBR) veya brakiterapi (BT) yöntemleri kullanılmak-
RT ile radikal prostatektomi sonrası uzun dönem seksüel
tadır. Her iki tedavi yönteminde de hastalar yıllarca verilen
disfonksiyon oranlarının benzer olduğu rapor edilmiştir
tedavinin sekeli ile yaşarlar. Bu nedenle verilen tedavilerin
(11, 12). Aslında RT’nin etkilerini tam olarak saptamak için
insan yaşam kalitesine etkilerinin bilinmesi gereklidir. Zira
yapılacak bir çalışmada RT ile konservatif tedavi kollarının
hastaların çoğu bu tedaviler arasında karar verirken teda-
olması gereklidir. Ancak, bilgilerimize göre, bugüne kadar
vi sonrası görülen erektil disfonksiyon (ED) oranlarını göz
yapılmış böyle bir çalışma bulunmamaktadır.
önüne alırlar. RT’nin verildiği diğer bir önemli hasta grubunu mesane ve rektum kanserliler oluşturur.
RT sonrası ED sonuçlarını içeren çalışmaların çoğu retrospektiftir. Çoğu yayında uygun tanımlama olmaksı-
RT sonrası ED gelişimini içeren çalışma sayısı azdır (1).
zın “potens” veya “impotens” tanımını kullanılmış ve RTC
Genelde RT’nin barsak ve üriner sisteme etkisi sorgulan-
QLQ-C30 gibi bazı sorular hariç yaşam kalitesi değerlen-
mıştır. 1970’lerdeki ilk yayınlarda EBRT sonrası ED oranının
dirilmesi yapılmamıştır. ED tanısı genellikle sorgulama for-
%41’in üzerinde olduğu belirtilmiştir (2, 3). 1980’lerde tek-
mu veya telefon görüşmeleri ile ortaya konmuş ve erektil
nikteki modernleşme (daha modern Megavolt enerjileri-
fonksiyon tek bir soru ile değerlendirilmiştir (1). Dahası,
nin kullanımı) ile ED oranı %11-73 olarak rapor edildi (2,
takip süreleri 3 yıldan kısadır. Oysa bu hastalar daha uzun
3). 1990’larda 3-boyutlu konformal RT (3D-CRT) teknikleri
süre yaşamakta ve ED oranları da zamanla artmaktadır.
gelişmiş ve daha çok alan ve şekilli bloklar, bilgisayar plan-
Nitekim yapılan bir çalışmada ereksiyondaki bozulmanın
layıcı sistem ve 3-boyutlu tedavi planlarının kullanımı ile
4 yıl sonra dahi devam ettiği belirtilmiştir (5). Bu nedenle
daha küçük tedavi volümleri kullanılarak toksisite azaltıl-
çalışmalarda geç dönem sonuçlarının değerlendirilme-
mıştır (1). Yeni yapılan çalışmalarda RT sonrası saptanan
si önemlidir. Birçok dile çevrilmiş olan Uluslararası Erektil
ED oranı %6-84’dır (4). Fransson ve Widmark’ın çalışma-
Fonksiyon Sorgulama Formu (IIEF) spesifik olarak kanser
sında bu oran %56 iken adjuvan hormonoterapi alan grup-
hastaları için geliştirilmese de bu çalışmalarda kullanılması
ta ise oran %87’dir (5). BT, EBRT’nin komplikasyonlarını
gereken sorgulama formudur.
azaltmak için geliştirilmiş bir RT yöntemidir ve BT sonrası
RT sonrası ED gelişmesinde en önemli prognostik fak-
ED oranları %24-50’dir (6). Sadece 125I veya 103Pd kul-
törler radyasyon dozu ve tedavi öncesi ereksiyon durumu
lanıldığında belirtilen ED oranı %5-51 iken (7, 8) en yük-
olarak belirtilmektedir. RT öncesi iyi ereksiyonu olan, genç
sek oran 192Ir ile EBRT’nin kombinasyonunda (%25-89)
ve sigara içmeyen hastaların daha iyi prognoza sahip ol-
saptanmaktadır (2, 8). Mesane kanserli hastalar genelde
dukları rapor edilmiştir (13). Diğer bir çalışmada da sigara
PC’lı hastalardan daha yaşlıdır ve sigara içme oranı yük-
içmeme, BMI>25 olması ve fiziksel aktivitenin RT sonrası
sektir. Bu hastalarda RT sonrası ED oranı Lynch ve ark.nın
ED gelişimini azaltan faktörler olduğu rapor edilmiştir (14).
12
Derleme
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
RT sonrası görülen ED’nin etiyolojisi multifaktöryel
de radyasyon verilen alanın genişliği önemli gözükmek-
olup vasküler toksisite, fibrozis, nörotoksisite ve psikolojik
tedir. Bilindiği üzere penil-kavernozal arteriyel sistem bir
faktörleri içerir (15). Penil arter ve kruralar prostat dokusu-
end-arter sistemidir ve kollateral gelişimi kısıtlıdır. Dola-
na yakınlığı nedeniyle RT’den etkilenirler. Kolorektal kan-
yısıyla, ancak küçük alanlara RT verilince sağlam komşu
serli hastalara verilen RT’nin veziküla seminalise etkisi ne-
alanlardan kolleteral gelişebilmektedir (30). Fisch ve ark.
deniyle ejekülatuvar disfonksiyon gelişebilmektedir (16).
EBRT’de bulbusun %70’ne ≥70 Gy radyasyon verilmesi-
Testislerin etkilenmesi sonucu testiküler disfonksiyon da
nin ED gelişmesi için çok yüksek bir risk faktörü olduğunu
gelişebilmektedir (17). 1980’lerde ve 90’ların başında PC’lı
belirtmiştir (31). Benzer sonuç BT için de rapor edilmiştir
hastalara verilen RT dozu 65-70 Gy iken bugün doz 70
(32). DiBiase ve ark.da ED’nin penil nörovasküler demete
Gy’ın üzerindedir ve genellikle adjuvan hormonoterapi de
yüksek miktarda radyasyon verilmesi sonucu oluştuğunu
verilmektedir (18). Bu durumda tanı ve tedavide karma-
rapor etmişlerdir (33). Ancak, bazı çalışmalarda ise böyle
şıklığı arttırmaktadır. RT’nin peniste temel etkisi arteriyoler
bir ilişki bulunmamıştır (34, 35).
seviyede olsa da yüksek (>20Gy) dozlarda daha büyük ar-
Pelvik vasküler yapılara verilen radyasyon miktarının
terlerde de hasar oluşur (19). Akut fazda mikrodamarlarda
azaltılması ED oranını düşürebilir. Aslında, daha küçük ala-
rüptür olurken kronik fazda endarteritis obliterans meyda-
na RT verilmesinin daha iyi seksüel sonuçları olduğu rapor
na gelmektedir (20). Ayrıca, düşük dozlarda dahi (0.1-1
edilse de (36) konvansiyonel ve konformal radyasyon tek-
Gy) endoteliyal hücre hasarı olabilmektedir (21).
niklerinin ED oranları benzer bulunmuştur (37). 3D-RT’de
1980’de Goldstein ve ark. nın 32 hastayı detaylı de-
dahi erektil cisimlerin posterior kısmına ciddi miktarda
ğerlendirdikleri bir çalışmalarında RT verilen vakalarda
radyasyon gelmektedir. Bu doz prostata uygulanan do-
%79 oranında ED geliştiğini, ED gelişmesi süresinin or-
zun %30’udur (8). Sethi ve ark.nın çalışmasında BT veya
talama 13.9 ay olduğunu, 1-5 yıllık takipte ereksiyonda
IMRT’de penil bulbus ve korporal cisimlere uygulanan do-
düzelme olmadığını ve çoğu hastada nedenin vasküler
zun yaklaşık %50 oranında daha düşük olduğu tespit edil-
hasar olduğunu rapor edilmiştir (22). Chuang VP’nın çalış-
miştir (38). IMRT tekniği penil bulbus ve korporal yapılara
masında da RT sonrası peniste arteriyel hasar ve sonuçta
en az seviyede radyasyon verilmesini sağlayan bir tekno-
da, oklüzyon geliştiğini belirtilmiştir (23). Zelefsky ve Eid
lojiyi içerir. IMRT 1996’da PC tedavisine girdikten sonra
EBRT sonrası ED gelişen hastalarda %63 arteriyeojenik
3D-CRT’ye göre mesane ve rektum gibi kritik yapılara veri-
disfonksiyon ve %32 oranında kavernozal disfonksiyon
len doz ciddi oranda azalmıştır (38). IMRT tedavisi image-
olduğunu rapor etmişlerdir (24). Mulhall ve ark. EBRT
guided RT (IGRT) ile uygulandığında daha iyi sonuçlar elde
sonrası ED gelişen 16 hastada kombine arterio-venöz dis-
edilmekte ve yan etkiler daha az olmaktadır (39). Prostata
fonksiyon olduğunu (%100 arteriyel yetmezlik, %90 ora-
altın markerler konularak konturları daha iyi seçilebilmekte
nında VOD) ve venöz kaçağın çoğu hastada kruralardan
ve rektum ve penil yapılara verilen doz azaltılabilmektedir
olduğunu belirtmiştir (19). En çok radyasyon penil yapıla-
(40). MRI ile intraprostatik referans markerlerin kullanıl-
rın en proksimal porsiyonuna olduğundan venöz kaçağın
ması sayesinde CT’den daha iyi görüntüleme sağlanabil-
daha sık kruralardan olması sürpriz değildir (19, 25). Nite-
mektedir (41). Ayrıca, 3D-CRT de “MRI ve CT imaj füzyon
kim total planlanan RT dozunun %35’inin korporal yapının
software” sistemi kullanıldığında penil bulbus ve korporal
en proksimal 2-3 cm’ini etkilediği ortaya konmuştur (25).
yapılar daha iyi tanımlanabilmektedir. Bütün bu bilgiler
Mittal ve ark.nın çalışmasında ise penil vasküler akımda
yorumlanırken bulbusun ereksiyona katkısının çok az veya
bir değişiklik saptanmamıştır (26). RT sonrası kavernozal
hiç olduğu, asıl önemli yapının korpus kavernozum oldu-
düz kaslarda ve endotelde de hasar oluşmaktadır (27).
ğu da akılda tutulmalıdır.
Nitekim, Wiedermann ve ark.nın çalışmasında RT sonrası
Teorik olarak RT sonrası ED gelişen hastalarda sırayla
kavernozal düz kaslar’ın nitrogliserine cevabında azalma
1. 2. ve 3. basamak tedavileri uygulanabilir. Weber ve ark.
olduğu (28); Carrier ve ark. nın çalışmasında da RT verilen
sildenafil 100 mg ile tedavi edilen hastalarda %77 ora-
ratlarda NOS içeren lif miktarında belirgin azalma olduğu
nında erektil fonksiyonda iyileşme olduğu rapor etmiştir
rapor edilmiştir (29).
(42). Bu çalışmada adjuvan hormonoterapi alan hastaların
RT sonrası ED gelişmesinde hem verilen RT dozu hem
da yaklaşık yarısında sildenafil tedavisi başarılı bulunmuş-
13
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
tur. Sildenafil ile benzer sonuçlar Zelefsky ve ark tarafın-
RT sonrası ED gelişmesi konusunda doğru yöntem ile
dan da rapor edilmiştir (43). Incrocci ve ark. sildenafil ve
yapılmış çalışma sayısı azdır. Bu çalışmalarda 2-4 yıl gibi
tadalafil’in 3D-CRT sonrası ED gelişen hastalarda sırasıyla
geç dönemlerdeki ED oranlarının saptanması daha doğ-
%57 ve %55 oranında başarılı olduğunu rapor etmişler-
ru olur. RT sonrası ED gelişmesinin etiyolojisi çok faktörlü
dir (44). Yeni yapılan bir açık uçlu, kör çalışmada tadalafil
olmakla beraber Doppler bulgularına göre en sık neden
ile hastaların %84’de ereksiyonda iyileşme ve %69’unda
vasküler hasardır. ED gelişiminde penil bulbus ve korpus
başarılı koit olduğu saptanmıştır (45). Pisansky ve ark.nın
kavernozuma uygulanan radyasyonun dozu ve alanın ge-
yeni yayınlanan bir çalışmasında ise günlük 5 mg tadalafil
nişliği önemli gözükmektedir. Yeni görüntüleme teknikle-
verilmesinin 1 yıllık takip süresince ereksiyon fonksiyo-
rinin kullanımı ile RT sonrası daha az penil hasar olmakta-
nunda iyileşme yapmadığı rapor edilmiştir (46).
dır. Konu ile ilgili iyi tasarlanmış çalışmalara ihtiyaç vardır.
Kaynaklar 1. 2. 3. 4.
5. 6. 7.
8. 9. 10.
11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19.
14
Incrocci L. Radiation therapy for prostate cancer and erectile (dys)function: The role of imaging.; Acta Oncologica. 2005;44:673-678. Incrocci L, Slob AK, Levendag PC. Sexual (dys)function after radiotherapy for prostate cancer: A review.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2002;52:681-693. Incrocci L, Slob AK. Incidence, etiology, and therapy for erectile dysfunction after external beam radiotherapy for prostate cancer.; Urology. 2002;60:1-7. Pinkawa M, Gagel B, Piroth MD, et al. Erectile dysfunction after external beam radiotherapy for prostate cancer.; Eur Urol. 2008;55:227– 236. One of the few prospective assessments of erectile function after radiotherapy. Fransson P, Widmark A. Self-assessed sexual function after pelvic irradiation for prostate carcinoma. Comparison with an age-matched control group.; Cancer. 1996;78:1066-1078. Van der Wielen GJ, Mulhall JP, Incrocci L. Erectile dysfunction after radiotherapy for prostate cancer and radiation dose to the penile structures: a critical review.; Radiother Oncol. 2007;84:107–113. Zelefsky MJ, Hollister T, Raben A, Matthews S, Wallner KE. Five-year biochemical outcome and toxicity with transperineal CT-planned permanent I-125 prostate implantation for patients with localized prostate cancer.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2000;47:1261-1266. Stock RG, Kao J, Stone NN. Penile erectile function after permanent radioactive seed implantation for treatment of prostate cancer.; J Urol. 2001;165:436-439. Lynch WJ, Jenkins BJ, Fowler CG, et al. The quality of life after radical radiotherapy for bladder cancer.; Br J Urol. 1992;70:519-521. Zietman AL, et al. Organ conservation in invasive bladder cancer by transurethral resection, chemotherapy and radiation: results of a urodynamic and quality of life study on long-term survivors.; J Urol. 2003;170:1772-1776. Mark S. Litwin, et al. Sexual function and bother after radical prostatectomy or radiation for prostate cancer: multivariate quality-of-life analysis from capsure.; Urology. 1999;54:503–508. Talcott JA, Rieker P, Clark JA, et al. Patient-reported symptoms after primary therapy for early prostate cancer: results of a prospective cohort study.; J Clin Oncol. 1998;16:275–283. Banker FL. The preservation of potency after external beam irradiation for prostate cancer.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 15: 1988;219-220. Thomas RJ. Lifestyle factors correlate with the risk of late pelvic symptoms after prostatic radiotherapy. Clinical Oncology. 2013;25:246-251. Morgentaler A. Male impotence. Lancet. 1999;354:1713–1718. Zelefsky MJ, et al. Dose escalation with three-dimensional conformal radiation therapy affects the outcome in prostate cancer.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 1998;41:491–500. Buchli C, Martling A, Arver S, Holm T. Testicular function after radiotherapy for rectal cancer. A review.; J Sex Med. 2011;8:3220–3226. Ganswindt U, et al. 70 Gy or more: Which dose for which prostate cancer?; J Cancer Res Clin Oncol. 2005;131:407–419. Mulhall JP, Ahmed A, Mohideen N. The hemodynamics of erectile dysfunction following external beam radiation for prostate cancer.; JSM.
2004;1(Suppl 1):109, Abstract UP38. 20. Fajardo L FaB, M. Vascular lesions following radiation.; Pathol Annual. 1988;23:297–330. 21. Wiedermann JG, Marboe C, Amols H, Schwartz A, Weinberger J. Intracoronary irradiation markedly reduces neointimal proliferation after balloon angioplasty in swine: Persistent benefit at 6- month followup.; J Am Coll Cardiol. 1995;25:1451–1456. 22. Goldstein I, Feldman MI, Deckers PJ, Babayan RK, Krane RJ. Radiationassociated impotence.; JAMA. 1984;251:903-910. 23. Chuang VP. Radiation-induced arteritis.; Sem Roent. 1994;29:64–69. 24. Zelefsky MJ, Eid JF. Elucidating the etiology of erectile dysfunction after definitive therapy for prostatic cancer.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 1998;/40:129-133. 25. Mulhall JP, Yonover PM, Sethi A, Yasuda G, Mohideen N. Radiation exposure to the corporal bodies during 3-dimensional conformal external beam radiation therapy for prostate cancer.; J Urol. 2002;164:539–542. 26. Mittal B. A study of penile circulation before and after radiation in patients with prostate cancer and its effect on impotence.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 1985;11:1121-1125. 27. Hall SJ, Basile G, Bertero EB, de las Morenas A, Goldstein I. Extensive corporeal fibrosis after penile irradiation.; J Urol. 1995;153:372–377. 28. Wiedermann JG, Leavy JA, Amols H, Schwartz A, Homma S, Marboe C, Weinberger J. Effects of high-dose intracoronary irradiation in vasomotor function and smooth muscle histopathology.; Am J Physiol. 1994;267:125–132. 29. Carrier S, et al. Radiation- induced decrease in nitric oxide synthase containing nerves in the rat penis.; Radiology. 1995;195:95–99. 30. Himmel PD, Hassett JM. Radiation-induced chronic arterial injury.; Semin Surg Oncol. 1986;2:225–247. 31. Fisch BM, Pickett B, Weinberg V, Roach M. Dose of radiation received by the bulb of the penis correlates with risk of impotence after threedimensional conformal radiotherapy for prostate cancer.; Urology. 2001;57:955-959. 32. Merrick GS, Wallner K, Butler WM, Galbreath RW, Lief JH, Benson ML. A comparison of radiation dose to the bulb of the penis in men with and without prostate brachytherapy induced erectile dysfunction.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2001;50:597-604. 33. DiBiase SJ, Wallner K, Tralins K, Sutlief S. Brachytherapy radiation doses to the neurovascular bundles.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2000;46:1301-1307. 34. Wright JL, Newhouse JH, Laguna JL, Vecchio D, Ennis RD. Localization of neurovascular bundles on pelvic CT and evaluation of radiation dose to structures putatively involved in erectile dysfunction after prostate brachytherapy.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2004;59:426-435. 35. Selek U, et al. Erectile dysfunction and radiation dose to penile base structures: a lack of correlation.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2004;59:1039-1046. 36. Beard CJ, et al. Complications after treatment with external-beam irradiation in early-stage prostate cancer patients: a prospective multi institutional outcomes study.; J Clin Oncol. 1997;15:223-229. 37. Nguyen LN, Pollack A, Zagars GK. Late effects after radiotherapy for
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
38. 39. 40.
41.
42.
prostate cancer in a randomized dose response study: results of a selfassessment questionnaire.; Urology. 1998;51:991-997. Sethi A, Mohideen N, Leybovich M, Mulhall JP. Role of IMRT in reducing penile doses in döşe escalation for prostate cancer.; Int J Radiat Oncol Biol. 2003;55:970–978. Rivin del Campo, K Thomas, V Weinberg, M Roach. Erectile dysfunction after radiotherapy for prostate cancer a model assessing the conflicting literature on dose-volume effects III.; 2013;25(5):161-165. Dehnad H, Nederveen AJ, van der Heide UA, van Moorselaar RJ, Hofman P, Lagendijk JJ. Clinical feasibility study for the use of implanted gold seeds in the prostate as reliable positioning markers during megavoltage irradiation.; Radiother Oncol. 2003;67:295-302. Parker CC, Damyanovich A, Haycocks T, Haider M, Bayley A, Catton CN. Magnetic resonance imaging in the radiation treatment planning of localized prostate cancer using intraprostatic fiducial markers for computed tomography coregistration.; Radiother Oncol. 2003;66:217-224. Damien C. Weber, Sabine Bieri, John M. Kurtz, and Raymond Miralbell.
43. 44.
45. 46.
Prospective Pilot Study of Sildenafil for Treatment of Postradiotherapy Erectile Dysfunction in Patients With Prostate Cancer.; J Clin Oncol. 1999;17:3444-3449. Zelefsky MJ, et al. Efficacy of oral sildenafil in patients with erectile dysfunction after radiotherapy for carcinoma of the prostate.; Urology. 1999;53:775-778. Incrocci L, Slagter C, Slob AK, Hop WC. A randomized, double-blind, placebo-controlled, cross-over study to assess the efficacy of tadalafil (Cialis) in the treatment of erectile dysfunction following three-dimensional conformal external-beam radiotherapy for prostatic carcinoma.; Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2006; 66:439–444. Incrocci L, Slob AK, Hop WC. Tadalafil (Cialis) and erectile dysfunction after radiotherapy for prostate cancer: an open-label extension of a blinded trial.; Urology. 2007; 70:1190–1193. M. Pisansky, et al. Tadalafil for prevention of erectile dysfunction after radiotherapy for prostate cancer. the radiation therapy oncology group [0831] Randomized clinical trial.; JAMA. 2014;311(13):1300-1307.
15
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Metabolik sendrom ve geç başlangıçlı hipogonadizm varlığının prostat kanseri ile ilişkisi Kayalı M, Balcı M, Aslan Y, Bilgin O, Keten T, Tuncel A, Atan A Urology. 2014 Dec;84(6):1448-52
Metabolik Sendrom (MetS) olarak tanımlanan klinik
larda PCa görülme sıklığı %31.5 iken GBH olmayanlarda bu
tablo insülin direnci, abdominal obezite, hipertansiyon
oran %19.6 idi. Agresif PCa görülme sıklığı GBH olanlarda
(HT), bozulmuş glukoz toleransı ve bozulmuş lipid profilini
%16.4, GBH olmayanlarda %7.2 idi. MS komponentlerinin
içermektedir. Geç başlayan hipogonadizm (GBH), yaşla-
ve GBH varlığının PCa görülmesi ile olan ilişkisi incelendi-
nan erkeklerde androjen düzeylerindeki azalma ile ortaya
ğinde Trigliserid düzeyinin ≥150 mg/dl veya tedavi alıyor
çıkan klinik ve biyokimyasal bir sendromdur. Prostat kan-
olmak ve GBH varlığı parametrelerinin istatistiksel anlam-
seri (PCa) erkeklerde kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada
lı olmasa da PCa görülme riskini sırasıyla 1.6 ve 1.7 kat
yer almaktadır.
arttırdığı saptandı. Prostat kanserinin erken tanısında TT/
Bu çalışmaya alt üriner sistem semptomları ile polikli-
PSA ve E2/PSA oranları incelediğinde, PCa saptanan ve
niğe başvuran, PSA yüksekliği ve/veya anormal parmakla
saptanmayan hastalarda sırası ile 0.35 ve 0.57 (p=0.002);
rektal muayene bulgusu nedeniyle TRUSG eşliğinde pros-
E2/PSA oranı ise sırası ile 3.03 ve 4.85 (p=0.001) olarak
tat iğne biyopsisi yapılan 170 hasta dahil edilmiştir. MetS
saptandı.
tanısı için AHA/NHLBI kriterlerinden en az üçünün varlığı,
Bu çalışmada klinik ve biyokimyasal olarak GBH tanısı
GBH tanısı için ADAM sorgulama formunda 1. veya 7. so-
almış olan hastalar MS varlığı ve yokluğuna göre grup-
ruya veya herhangi 3 soruya evet cevabı veren ve serum TT düzeyi 8 nmol/l (230 ng/dl)’nin altındaki hastalar GBH olarak kabul edilmiştir. Hastaların ortalama yaşı 63.7±7.23 (43-75) yıl idi. Hastaların %24.7’sinde PCa ve bunların %11.2’sinde Gleason skor ≥7 olarak saptanmıştır. MS hastaların %30.6’sında saptanırken GBH %42.9’unda saptandı. GBH sıklığı MS
landırılmıştır. Bu özelliği ile literatürdeki ilk çalışmadır. Bu çalışmada tek başına MS yada tek başına GBH varlığından ziyade MS ve GBH’nın birlikte varlığı PCa ve agresif PCa için daha önemli risk faktörü olarak bulunmuştur. Bu durum klinik pratiğimizde göz önüne alınmalı ve hastalar bu konuda bilgilendirilmelidir.
olanlarda olmayanlara göre daha fazla gözlendi. PCa gö-
Çeviri
rülme sıklığı MS olan hastalarda %32.7 iken MS olmayan-
Dr. Ersin Köseoğlu, Doç. Dr. Altuğ Tuncel, Prof. Dr. Ali Atan
larda %21.2 olarak saptanmıştır. Aynı şekilde agresif PCa
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
görülme sıklığı sırası ile %17.3 ve %8.5 idi. GBH olan hasta-
Üroloji Kliniği
16
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Çin’deki orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde vücut yağ dağılımı ve androjen eksikliği arasındaki ilişki Ren Y, Wang B, Liu X Int J Impote Res 2013; 26: 116-9
Androjenler, erkek ve kadın cinsel gelişimi ve işlevlerin-
rik indekslere göre en yüksek dilimlerdeki katılımcılarda ST
de önemli rol oynamaktadır. Erkek cinsel fonksiyonlarının
eksikliği için riskinin daha yüksek olduğu saptanmış. BKİ
gelişmesi ve sürdürülmesinde en önemli androjen testos-
ile ST eksikliği arasındaki ilişki andropometrik indekslerde
terondur. Total testosteron (TT), serbest testosteron (ST) ve
en yüksek dilimlerde olanlar için istatistiksel olarak anlamlı
biyo-yararlanılabilir testosterondur (BT). TT’nin çoğu seks
bulunmamış. Bu çalışmada, hem genel hem de abdominal
hormonu bağlayan globüline ve albümine bağlı, küçük bir
obezitenin TT eksikliği ile ilişkili olduğu oysa sadece abdo-
kısmı ise serbesttir. Serbest ve albümin bağlı testosteron
minal obezitenin ST eksikliği ile ilişkili olduğu saptanmış.
BT olarak adlandırılmakta ve biyolojik etkileri için doku-
Testosteron düzeylerini etkileyen faktörlere ilişkin çalışma-
lar tarafından ulaşılabilinen androjenlerdir. BT’nin ölçümü
larda; ST düzeylerinde daha fazla olmak üzere TT’de 40
androjenisitenin ortaya konulması için iyi bir yöntem olsa
yaşından sonra yaşla ilişkili bir azalma, fazla alkol tüketi-
da ölçümü TT ve ST’den daha karmaşıktır. Obezite, erkek-
minin düşük düzeylerde TT ve ST ile ilişkili olduğu, sigara
lerde testosteronun düzeyleri ile ilişkili olabilecek faktör-
içilmesinin yüksek düzeylerde TT ve ST ile ilişkili olduğu
lerdendir. Obezite ile ilgili yapılan çalışmalarda, beden yağ
bildirilmiş. Orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde yapılan bu çalış-
dağılımının birçok olumsuz sonuç ile ilişkili olduğu ve ab-
mada, BKİ ile ölçülen genel obezitenin TT eksikliği riskin-
dominal obezitenin genel obeziteden daha riskli olduğu
de artışla ilişkili bulunduğu, oysa BÇ ya da BBO ile ölçülen
saptanmıştır. Asya toplumlarındaki vücut yağ yüzdesi aynı
abdominal obezitenin hem TT hem de ST eksikliği riskleri-
yaş, cinsiyet ve beden kitle indeksine (BKİ) sahip beyaz-
nin artışı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. BKİ ile TT arasında,
lardan daha yüksek olduğu ve bu durumun testosteron üzerine olan etkisinin beyazlardan daha farklı olabileceği vurgulanmaktadır. Sunulan çalışmada Çin’in Şangay kentinde yaşları 40-70 arasında olan toplam 922 erkek çalışmaya dahil edilmiş. Bel çevresi (BÇ), bel/boy oranı (BBO), beden kitle indeksi (BKİ) ve TT ile ST konsantrasyonları ölçülmüş. Antropometrik indekslere dayanarak testosteron eksikliği
BÇ ve BBO’ya kıyasla daha güçlü bir ilişki olmakla birlikte aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış. Sonuç olarak, bu çalışmada hem genel hem de abdominal obezitenin orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde TT eksikliği için daha fazla bir risk oluşturduğu ve ciddi düzeylerdeki abdominal obezitenin ST eksikliği için daha fazla risk oluşturduğu ileri sürülmüş.
riskini tahmin etmek için lojistik regresyon modelleri kul-
Çeviri
lanılmış. BKİ, BÇ ve BBO’nun tümü TT eksikliği ile ilişkili
Yrd. Doç. Dr. Ali Çift1, Prof. Dr. Sefa Resim2
bulunmuş. antropometrik endekslerde en üst dilimlerde
1
olanlarda TT eksikliği riskinin daha fazla olduğu bulunmuş
2
BÇ ve BBO, ST eksikliği ile ilişkili bulunmuş. Andropomet-
Üroloji AD
Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fak.
17
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Libido artışında artmış östradiol testosteron tedavisinden daha fazla etkilidir Ramasamy R, Scovell JM, Kovac JR, Lipshultz LI. Eur Urol 2014; 65: 1224-1225
Testosteron her zaman erkek hormonu, östradiol ise
Testosteron seviyesi >300 ng/ml olanlar, <300 ng/ml
bayan hormonu olarak ifade edilmiştir. Geleneksel testos-
olanlara göre daha yüksek libido seviyesine sahip izlen-
teron destek tedavisi, artmış testosteron seviyesi azalmış
miştir. Östradiol seviyesi >5 ng/ml olanlar, <5ng/ml olan-
östradiol seviyesini hedefler. Finkelstein’ın son yayınında
lara göre daha iyi libido seviyesi izlenmiştir. Erkeklerin %
östradiolün erkek seksüel fonksiyonun düzenlemesinde
60.4 ünde >300 ng/ml testosteron ve >5ng/ml östradiol
testosteron destek tedavisinde önemli bir role sahip oldu-
ile, %30.3 ünde <300 ng/ml testosteron seviyesi ve <5
ğu yönündedir. Bu yayında ciddi libido kaybında, azalmış
ng/ml östradiol ile olan grupla karşılaştırıldığında 4 veya 5
serum östradiol seviyesi izlenmiş. Östradiol erkek seksüel
puan daha iyi libido seviyesi izlenmiştir.
fonksiyonunda önemli bir role sahiptir. Ayrı ayrı testoste-
Hastalarda libido ile yaş, FSH, LH, testosteron ve östra-
ron ve östradiolün erkek seksüel fonksiyonu üzerine etkisi
diol arasında ilişki analizi yapılmış. Sonuçta, sadece >5ng/
tartışmalıdır. Bu çalışma serum testosteron seviyesi, öst-
ml östradiol ile artmış libido arasında ilişki izlenmiştir.
radiol seviyesi, libido arasındaki ilişkiyi testosteron destek tedavisindeki hipogonadizmli (testosteron <300ng/ml, ADAM-Yaşlanan erkekte androjen düşmesi- soru çizelgesinde 3 ve üzeri sorunu olanlar) hastalarda araştırmaktır. Testosteron destek tedavindeki 423 hasta libido düzeyi 1- çok kötü 5- iyi olarak sınıflanmış. Östradiol seviyesi
Östrojen grubunda karşılaştırma grubu olmaması ve testosteron grubunda sayı azlığı önemli eksikliktir. Artmış östradiol seviyesi ile libido artışı arasında testosteron destek tedavi alan hastalarda libido artışına etkisi olduğu izlenmiştir.
0.5-5 ng/ml düşük, >5 ng/ml yüksek olarak tanımlanmış.
Çeviri
Testosteronda <300 ng/ml düşük, >300ng/ml yüksek
Prof. Dr. Halil Başar, Dr. Serhat Özgün
olarak değerlendirilmiş. Aynı gün hastalardan LH, FSH,
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
SHBG, testosteron bakıldı.
Üroloji Kliniği
18
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Radikal prostatektomi rat modelinde topikal uygulanan NO-serbestleştirici nanopartiküller intrakorporeal basıncı arttırabilirler ve spontan ereksiyonları sağlayabilirler Tar M, Cabrales P, Navati M, et al. J Sex Med 2014; 11: 2903-14.
Amerikan Ulusal Kanser dairesi prostat kanserinin
kan akımı tayin edildi.
Amerika’daki erkeklerde en sık 2. kanser olduğunu ya-
DMSO içerisindeki NO-NPs ile tedavi edilen 10 rattan
yınladı. Radikal prostatektomi (RP), özellikle daha genç
8’inde bazal ICS/BP yükseldi; 6 tanesinde yaklaşık 1dk.’lık
ve seksüel aktif olan lokalize prostat kanseri hastalarının
spontan ereksiyonlar mevcut idi. Bu hastaların hiçbirinde
tedavisinde en sık kullanılan tedavi seçeneğidir. RP son-
bazal BP’de anlamlı değişiklik izlenmedi. Spontan ereksi-
rasında ise %30-90 hasta, kavernöz sinirlerdeki nöroprak-
yonların oluşması 5-37 dk. arasında idi. Benzer sonuçlar
si çözülene kadar, ereksiyonunu kaybetmektedir. Ayrıca
hindistan yağı içerisinde NO-NPs uygulananlarda da mev-
operasyon sonrasında penisteki kalıcı fibrozis ve/veya
cut idi. Kontrol grubunda ise hiç ereksiyon tespit edilme-
düşük testosteron seviyeleri erektil fonksiyonları kalıcı et-
di. Hamster sırt penceresi odası deneyleri hindistan cevizi
kileyebilmektedir. Tüm bunlar göz önüne alındığında RP
yağı içerisindeki NO-NPs’ın intrakorporeal mikro dolaşım-
sonrasında kavernöz sinirler fonksiyonlarını kazanıncaya
daki kan akımını 90 dk boyunca anlamlı derece arttırdığını
kadar penil dokulardaki kan akımının artmasının sağlan-
gösterdi.
ması ve fibrozisin azaltılmasının önemi ortaya çıkmakta-
Bu çalışmada literatürde ilk defa penise lokal uygula-
dır. Fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri ile RP sonrası penil
nan NO-NPs ile RP hayvan modelinde spontan ereksiyon-
rehabilitasyon yapılsa da, bazı hastalar kavernöz sinirler-
lar gösterildi. Ereksiyonlar 1 dk civarında idi ve en az 30 dk
den nitrik oksit (NO) salınımı sağlayan fosfodiesteraz tip
anlamlı yükselmiş ICP/BP oranının; intrakorporeal mikro
5 inhibitörlerine dirençli erektil disfonksiyondan muzdarip
dolaşımın artmasına bağlı olarak yükseldiği tespit edildi.
olmaktadırlar. Bu çalışma topikal uygulanan NO salınımı
Ratlardaki normal ereksiyonun 1 dk olduğu hatırlanmalı-
yapan nano partiküllerin (NO-NPs) RP yapılmış rat mode-
dır. Tüm bunlar göz önüne alındığında, normal fizyolojiye
linde intrakorporeal kan akımını arttırıp ereksiyon sağlayıp sağlayamayacağının tayini amacıyla yapılmıştır. Yirmi altı Sprague Dawley cinsi ratın kavernöz sinirleri genel anestezi altında kesildi. Bir hafta sonra 10 ratın penisine topikal olarak dimetilsülfoksit (DMSO) jel içersinde ve 6 rata ise hindistan cevizi yağı içerisinde NO-NPs uygulandı. Kontrol grubuna ise içerisinde herhangi bir medikal ajan olmayan nano partiküller uygulandı. Erektil fonksiyon, intrakorporeal basınç/kan basıncı (ICP/BP) oranı ile tayin edildi. NO-NPs’ın kan akımı üzerine etkileri hamster sırt penceresi odası ile tespit edildi. Deney hayvanlarının
yakın ereksiyonlar elde edilmiştir. Her ne kadar kullanılan NO’nun sistemik dolaşıma geçebilme riski olsa da bu çalışmada görülmedi. Radikal prostatektomi hayvan modelinde topikal uygulanan NO-NPs spontan ereksiyon sağladı ve bazal ICP’yi arttırdı. Tüm bunlar mikrodolaşımdaki kan akımının artması sonucunda elde edildi. Bu özellikler NO-NPs’in RP yapılanlarda penil rehabilitasyon için kullanışlı olabileceğini gösterir.
spontan ereksiyonları, ereksiyon oluşturma ve devam et-
Çeviri
tirme süreleri, bazal ICP/BP oranları araştırıldı. Arteriyel ve
Yrd. Doç. Dr. Yiğit Akın
venöz kan hücre hızı ile intrakorporeal mikro dolaşımdaki
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
19
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Testosteron tedavisi alan hipogonadal erkeklerde prostat kanseri insidansı: 5 yıllık izlem sonuçları Haider A., Zitzmann M., Doros G., et al. J Urol. 2015 Jan; 193(1): 80-6.
Prostat hücrelerinin biyokimyasal yanıtı, intrasellü-
grubunda 58, androloji grubunda ise 41 olarak hesaplan-
ler androjen reseptörlerinin yoğunluğu ve sayısına göre
mıştır. Hastalara 12 hafta aralarla testosteron enjekte edil-
düzenlenmektedir, plazma total testosteronu asıl etkiyi
miş. Her hastaya tedavi öncesi prostat muayenesi ve te-
oluşturmamaktadır. Testosteron veya dihidrotestosteron,
davi boyunca görüntüleme yapılmış. Çalışmaya alınan her
prostat kanseri başlangıcı ve gelişimi üzerine etki etse
hastanın başlangıç PSA değeri 4 ng/ml’nin altında imiş.
de, androjenlerin direk karsinojen etki göstererek, normal
EAU kılavuzuna uyarak PSA 4 ng/ml üzerine çıkınca veya
prostat epitelyum hücreleri üzerine doğrudan transfor-
yıllık 0.75 ng/ml’den fazla artış gösteren hastalara prostat
masyon yaparak, neoplastik hücrelere dönüştürdüğüne
biyopsileri yapılmış.
dair net kanıtlanmış veri yoktur.
Pozitif ve negatif biyopsi sayıları belirlenmiş. Prostat
Testosteron tedavisinin prostat kanseri riskini artırdı-
kanseri insidansı ve post-prostatektomi sonuçları çalışıl-
ğına dair kanıt olmasa da, konu ile ilgili çalışmaların uzun
mış. İki üroloji merkezinde toplamda 11 hastaya sırasıyla
dönem verileri yetersizdir. Bu amaçla birbirine paralel
%2.3 ve %1.5 oranları ile prostat kanseri tanısı konulmuş.
prospektif, devam eden ve kümülatif kayıt verilerini içeren
İnsidans sırasıyla yılda 10.000 hastada 54.4 ve 30.7 ola-
3 bağımsız çalışma ele alınmış. Testosteron tedavisi alan
rak hesaplanmıştır. Androloji merkezinde ise prostat kan-
toplam 1023 erkek çalışmaya dahil edilmiştir. 1. grup bir üroloji ve androloji kliniğinde ortalama yaş 59 olan 261 hastayı; 2. grup özel bir üroloji kliniğinde ortalama yaş 58 olan 340 hastayı; 3. grup ise Muenster üniversitesi üreme sağlığı ve androloji bölümünde ortalama yaş 41 olan 422 hastayı kapsamaktadır. İlk iki grup 2004’ten bu yana, son grup ise 1996’dan bu yana izlenmektedir. Total testoste-
seri rapor edilmemiştir. Çalışmanın en ciddi sınırlaması, bir kontrol grubunun olmamasıdır. Sonuç olarak, hipogonadal erkeklerde testosteron tedavisi, prostat kanseri riskini artırmamaktadır. Testosteron tedavisi için kılavuzlarda belirtilen durumlara uyularak, hipogonadal erkeklerde güvenle tedavi uygulanabilir.
ron düzeyi 12.1 nmol/dl (350 ng/dl) veya daha az olan
Çeviri
hastalar tedavi görmüştür. Bu hastalarda maksimum takip
Dr. Okan Baş, Dr. İsmail Selvi
süresi 17 yıl (1996 ile 2013 arası) ve ortalama takip süre-
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
si ise 5 yıl olarak saptanmıştır. Ortalama hasta yaşı üroloji
Üroloji Kliniği
20
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Bilateral sinir koruyucu radikal prostatektomi sonrası fazla sayıda fosfodiesteraz tip-5 inhibötürü kullanımının tek öngörücüsü operasyon öncesi erektil fonksiyondur Gandaglia G., Gallina A., Suardi N., et al. Int J Impot Res. , 2014; 26(6): 201-204
Radikal prostatektomi (RP) klinik olarak lokalize prostat
yapılmış veya yapılmamış BSKRP operasyonu uygulanan
kanseri (PCa) olup ve yaşam beklentisi 10 yılın üzerinde
ve cerrahi sonrası ilişki öncesi PDE5-I kullanan 184 has-
olan hastalarda en sık kullanılan birinci basamak tedavi
ta çalışmaya dahil edildi. Hastaların cerrahi öncesi erektil
modalitesidir. Cerrahi uygulamadaki amaç fonksiyonel so-
fonksiyonu operasyondan 1 gün önce yapılan Uluslararası
nuçları riske atmadan optimal onkolojik sonuçlar elde et-
Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF-EF) ile; ağır ED (IIEF-EF:1-10),
mektir. Üriner inkontinans (Uİ) ve erektil disfonksiyon (ED)
orta ED (IIEF-EF:11-16), hafif-orta ED (IIEF-EF:17-21), hafif
RP sonrası en sık görülen sekellerdir. Bu uzun dönem yan
ED (IIEF-EF:22-25) ve normal EF (IIEF-EF:≥26) şeklinde de-
etkilerin, postoperatif hayat kalitesinde anlamlı bozulmay-
recelendirildi.
la ilişkili olması dikkate değerdir.
Bütün hastalar ilk takip vizitinde PDE5-I kullanımı ko-
Son çalışmalar operasyon sonrası üriner kontinansta
nusunda güçlü bir şekilde teşvik edildi. EF düzelmesi için
yüksek oranda düzelmenin olduğunu göstermiş olma-
tüm hastalar ilişki öncesi tam doz PDE5-I kullandı. Hastalar
sına rağmen, ED hali hazırda RP sonrası en rahatsız edi-
haftalık PDE5-I kullanma sayılarını kaydetti. Hastalar haf-
ci uzun dönem yan etkidir ve cerrahi geçiren hastaların
tada 1’den az (n:141, %76.6) ve haftada 1’den fazla (n:43,
%70’e yakınını etkiler. Bilateral sinir koruyucu radikal
%23.4) PDE5-I kullanımına göre 2 gruba ayrıldı. Hastalar
prostatektomi (BSKRP) sonrası erektil fonksiyonun dü-
cerrahi sonrası 1. ayda, ilk yılda 3 ayda 1 ve sonrasında 6
zelmesinde hasta özellikleri, cerrahi yaklaşım ve posto-
aylık sürelerle takip edildi. Postoperatif EF düzelmesi IIEF
peratif medikal tedavi gibi birçok faktör etkilidir. Hastanın
skorunun ≥22 olması olarak değerlendirildi.
yaşı, comorbidite profili ve preoperatif cinsel aktivite cer-
Ortalama 22.7 aylık takipte 116 (%63) hastada EF’nin
rahi sonrası ED ve Uİ’nin düzelmesinin anlamlı öngörücü-
düzeldiği gözlendi. Cerrahi sonrası 1. yılda EF düzelme
leridir. Dahası sinir koruyucu tekniklerin kullanımı cerrahi
oranı %47.3, 2 yıl sonunda %65.4 olarak saptandı. Preope-
sonrası fonksiyonel sonuçların düzelmesinde bir iyileş-
ratif EF cerrahi sonrası haftada 1 ya da daha fazla PDE5-I
meye neden olmuştur.
kullanımının tek öngörücüsü olarak saptandı. Özelliklede
Cerrahi tekniğin ötesinde farmakolojik tedaviler pos-
cerrahi öncesi potent olan (IIEF:≥26) hastalar preoperatif
toperatif potens oranlarını artırabilir. Son çalışmalarda fos-
ED’si olanlara kıyasla 2.3 kat daha fazla oranla fazla ilaç
fodiesteraz tip-5 inhibitörlerinin (PDE5-I) hem ilişki öncesi
kullanımıyla ilişkilendirilmiştir (odds ratio:2.29, %95 CI:
hem de günlük kullanımıyla BSKRP sonrası erektil fonksi-
1.11-4.73). Hasta yaşı, preoperatif vücut kitle indeksi ve
yon (EF) düzelme oranlarını artırdığı gösterilmiştir. Bu bağ-
1. aydaki IIEF-EF skorununda dahil edildiği multivaryant
lamda fazla sayıda PDE5-I kullanan hastaların saptanması
analizde de preoperatif EF bu özelliğini korumuştur (odds
hekimlere BSKRP sonrası tatmin edici cinsel fonksiyon için
ratio:2.16, %95 CI:1.03-4,37).
daha istekli olan hastaların tespiti için yardımcı olabilir. Lo-
Birçok çalışma RP sonrası EF’nin düzelmesinin hasta
kalize PCa nedeniyle BSKRP ile tedavi edilen hastalarda
karakterleri ve cerrahi teknikle ilişkili olduğunu göstermiş-
haftada 1 ya da daha fazla PDE5-I kullanımının öngörücü-
tir. Bu bağlamda hasta yaşı, comorbidite profili, preopera-
lerini tespit etmek istedik.
tif EF ve sinir koruyucu cerrahi teknik cerrahi sonrası EF dü-
Ocak 2005 - Ağustos 2010 tarihleri arasında klinik ola-
zelmesinin anlamlı öngörücüleri olarak saptanmıştır. Buna
rak lokalize PCa (cT1-T2a, biyopsi Gleason skoru ≤3+4,
ek olarak günlük yada ilişki öncesi PDE5-I kullanılarak ya-
prostat spesifik antijen <10 ng/ml) nedeniyle lenf nodu
pılan penil rehabilitasyon stratejilerinin de RP sonrası EF
21
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
düzelmesinde ilave katkısının olduğu gösterilmiştir. Ancak
olarak postoperatif penil rehabilitasyon protokolleri preo-
kimlerin daha fazla ilaç kullandığı konusunda yeterli kanıt
peratif EF’ye göre ayarlanabilir.
yoktur. Bu çalışmada preoperatif EF’nin daha fazla ilaç kul-
Çeviri
lanımının tek öngörücüsü olduğu gösterilmiştir. Preopertif
Uzm. Dr. Hacı İbrahim Çimen
cinsel fonksiyonu iyi olan hastalar cerrahi sonrası EF dü-
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
zelmesi için daha fazla çaba harcamaktadırlar, buna bağlı
Üroloji AD
22
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Benign prostat hiperplazisi/alt üriner sistem yakınmalarının medikal tedavisinde tadalafil Prof. Dr. Ali Atan1, Dr. Ersin Köseoğlu2, Dr. Özer Baran3 1 Karabük Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 2 Sağlık Bakanlığı, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği Asistanı 3 Sağlık Bakanlığı, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği Uzmanı Alt üriner sistem yakınmaları (AÜSY), mesane hastalıklarına, üretra hastalıklarına, üreter alt uç hastalıklarına, prostat hastalıklarına, sinir sistemi hastalıklarına ve yaşlanmaya bağlı meydana gelebilir. Benign Prostat Hiperplazisi (BPH) ile ilişkili AÜSY’ları (BPH/AÜSY) depolama ve miksiyon yakınmaları olarak 2 gruba ayrılır. Depolama yakınmaları denildiğinde sık idrara gitme (frequency), acil idrara gitme isteği (urgency) ve birden fazla gece idrara çıkma (nocturia) anlaşılır. Miksiyon yakınmaları denildiğinde ıkınarak idrar yapma (straining), idrar akımında azalma (weak stream), kesik kesik idrar yapma (intermittency), idrara başlamadan önce bekleme (hesitancy) ve mesanenin tam boşalmaması (incomplete emptying) anlaşılır. BPH ile ilişkili depolama ve miksiyon yakınmaları mesaneye, prostatın dinamik komponentine ve prostatın statik komponentine bağlı olarak meydana gelir. Prostatın dinamik komponenti, prostatik üretrada ve prostat içinde bulunan düz adale tonusuyla oluşur. Prostatın statik komponenti ise büyümüş olan prostatın kitle etkisi ile meydana gelir. BPH/AÜSY’larının tedavisine karar vermede dikkate alınması hastalığa, hastaya ve hekime ait bazı kriterler vardır. 1. Hastalığa ait faktörler
2. Hastaya ait faktörler Hastanın tercihi ve tedaviden beklentileri önemlidir. Bu anlamda bazı hastalar hemen tedavi olmayı, tedaviye bağlı cinsel fonksiyonlarının bozulmamasını (libido, ereksiyon, ejakulasyon fonksiyonları) ve maliyetsiz olarak tedaviye ulaşmayı isterler. 3. Hekime ait faktörler Yapılacak tedaviler ile ilgili hekimlerin deneyimi ve sahip oldukları teknolojik donanım da tedavi seçiminde önemli parametrelerdir. Günümüzde BPH/AÜSY’larının düzeltilmesinde izlemgözlem yaklaşımından girişimsel tedavilere kadar değişen geniş bir tedavi yelpazesine sahibiz: • İzlem-Gözlem • Medikal tedavi: Alfa bloker ilaçlar; 5-ARİ ilaçlar, fosfodiesteraz tip-5 inhibitörleri (PDE-5i), anti muskarinikler, tamamlayıcı ve alternatif tıp, desmopressin, loop diüretikleri, kombine tedaviler (Alfa bloker+5-ARİ, Alfa bloker+Antikolinerjik, Alfa bloker+PDE-5i, 5-ARİ+PDE-5i, Alfa bloker+Antikolinerjik+5-ARİ), • Minimal invazif tedavi • Cerrahi tedavi Bu derlemede güncel literatürlere dayanarak PDE-
a. Semptom düzeyi (0-35) ve rahatsızlık derecesi (0-6)
5i’nin BPH/AÜSY’ları tedavisindeki yeri sunulacaktır. PDE-
b. Akut üriner retansiyon (AÜR) ve cerrahi için risk
5i’leri ilk olarak 1998 yılında Sildenafil’in erektil disfonski-
faktörlerinin varlığı (1): Bu faktörler ileri yaş (62 yaş üzeri),
yon (ED) tedavisi için FDA onayı almasıyla klinik kullanıma
düşük idrar akım hızı (10.6 ml/sn altı), fazla post-miksiyon
girmiştir. Bunu takiben 2003 yılında Vardenafil ve Tadalafil
rezidü idrar miktarı (39 ml üzeri), prostat büyüklüğü (31
ve 2005 yılında Udenafil ED tedavisi için FDA onayı alarak
ml üzeri) ve yüksek serum PSA düzeyidir (1.6 ng/dl üzeri).
klinik kullanıma sunulmuş ajanlardır. Tadalafil ile ilgili ola-
c. BPH ile ilişkili komplikasyonların varlığı (2): Renal
rak FDA 2008 yılında 2.5 ve 5 mg’lık dozların günlük kul-
fonksiyon bozukluğu ve hidronefroz, inkontinans, tekrar-
lanımını ve 2011 yılında AÜSY tedavisi için 5 mg’lık dozun
layan üriner enfeksiyon, tekrarlayan hematüri, mesane taşı
kullanımını onaylamıştır.
ve AÜR olmasıdır.
Cinsel uyarı sonrası nöron ve endotelden salınan nit-
23
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
rik oksitin düz adale içerisinde girmesi ile aktif hale gelen
saptanmaktadır (13). Çünkü BPH/AÜSY ile ED’nun aynı
Guanilat siklaz enziminin Guanozin trifosfattan siklik gu-
fizyopatolojik nedenlere bağlı olduğu ortaya konulmuştur.
anozin monofosfat (sGMP) oluşturması ile düz adale re-
Bu nedenler otonomik hiperaktivite, Rho kinaz yolağının
laksasyonu meydana gelir. Çünkü sGMP bilinen en güçlü
aktive olması, nitrik oksit sentaz ve nitrik oksit oluşumun-
düz adale relaksanı ajanlardan birisidir. Daha sonra PDE-5
da azalma, pelvik ateroskleroz ve iskemidir (14). Buna ek
enzimleri yoluyla sGMP yıkılarak relaksasyon aktivitesi bi-
olarak deneysel çalışmalarda korpus kavernozum dışında
ter ve hücre nötral haline geri döner. ED tedavisinde PDE-
da böbrekte, üreterde, mesanede, prostatda ve üretrada
5i’leri sGMP yıkımına yol açan fosfodiesteraz enzimini
da PDE-5 enziminin olduğu gösterilmiştir (15). Bu veriler,
inhibe ederek ortamda daha uzun süre sGMP kalmasını
korpus kavernozum dışındaki üriner sistem dokularının
sağlarlar ve bu şekilde düz kas relaksasyonu devam ede-
da PDE-5i’lerinin hedefi olduğunu ifade etmektedir. PDE-
rek ereksiyon meydana gelir. PDE-5i’leri bugün ED teda-
5i’lerinin kullanımı ile düz kas relaksasyonu, perfüzyonun
visinin ilk seçeneği olarak kullanılmaktadır (3). Altta yatan
restorasyonu, oksijenizasyon artışı, duyusal sinyalizasyo-
nedene bağlı olarak PDE-5i’lerinin ED tedavisindeki etkin-
nun modüle edilmesi, inflamasyon azalması meydana ge-
liği %50-90 arasında değişmektedir. Genel ortalama %65-
lir (15,16). Ayrıca deneysel çalışmalarda da PDE-5i’lerinin
70 olarak bildirilmektedir. Bir grup hastada ilk kullanımda
düz kas hücre proliferasyonunda azalma (antiproliferatif
PDE-5i’lerine yeterli cevap elde edilememektedir. Ancak
etki) yaptığı gösterilmiştir (17).
bu hastalara %30-50’si aşağıdaki şartlar oluşturulduğunda
Yapılan çalışmalarda tüm PDE-5i’leri kullanılmış ve
cevap verir hale gelebilmektedir. Bunlar yeterli bilgilendir-
hepsinin BPH/AÜSY’nda düzelme sağladığı saptanmıştır.
me, yeterli süre kullanım (4-8 defa), uygun zamanlama,
Ancak kısa dönem etkili PDE-5i’lerinin (vardenafil, silde-
başka bir PDE-5i kullanımı, yeterli cinsel uyaran, kronik kul-
nafil) BPH/AÜSY tedavisi ile ilgili randomize kontrollü ça-
lanım ve yeterli dozda kullanımdır (4-6).
lışmaların sayısı yetersizdir. Ayrıca bu moleküllerin BPH/
ED tedavisi için PDE-5i’lerinin 1998 yılından günümü-
AÜSY tedavisinde kullanımları ile ilgili FDA onayları da
ze yoğun olarak kullanımı neticesinde, PDE-5i’lerinin ED
yoktur (18,19). PDE-5i’leri içerisinde sadece Tadalafil 5 mg
tedavisi dışında BPH/AÜSY, tekrarlayan priapizmin, pre-
Amerika Birleşik Devletleri’nde FDA tarafından 2011 yılın-
matür ejakülasyonun, aşırı aktif mesanenin, peyroni hasta-
da BPH/AÜSY tedavisinde onay almıştır. Daha sonra aynı
lığının ve taş düşürme (medikal ekspülsif tedavi) tedavisi
yıl Meksika da, 2012 yılında da Kanada’da, Arjantin’de,
gibi çeşitli alanlarda da faydalı olduğu saptanmıştır (7-10).
Güney Kore’de, Rusya’da, İsrail’de, Avrupa Birliği’nde ve
Bu derlemede sadece PDE-5i’lerinin BPH/AÜSY’larının
Türkiye’de de onay almıştır.
tedavisindeki kullanımı anlatılacaktır. PDE-5i’lerinin BPH/
Roehrborn ve arkadaşları tarafından 2008 yılında ya-
AÜSY’ları üzerindeki etkisi ilk olarak 2002 yılında ED ne-
pılan plasebo kontrollü randomize bir çalışmada BPH/
deniyle PDE-5i alan hastalarda AÜSY’larında ki düzelme-
AÜSY tedavisinde Tadalafil’in hangi dozda kullanımının
nin fark edilmesi ile saptanmıştır (11). Daha sonra 2006
gerekli olduğu araştırılmıştır (20). Bu çalışmada en az 6
yılında Mulhall ve arkadaşlarının çalışmasında bu etki teyit
aydır BPH/AÜSY olan toplam 1058 hasta random olarak
edilmiştir (12). Bu etki pek çok araştırıcının ilgisi çekti ve
plasebo, tadalafi 2.5 mg, tadalafil 5 mg, tadalafil 10 mg
kısa sürede PDE-5i’lerinin BPH/AÜSY tedavisindeki etkisini
ve tadalafil 20 mg olarak 5 gruba ayrılmıştır. Toplam ilaç
inceleyen çok sayıda klinik çalışma yapılmıştır. PubMed’e
kullanım süresi 12 haftaydı. Tedavi sonrası tadalafil’in tüm
“fosfodiesteraz inhibitörleri ve alt üriner sistem yakınması”
dozlarının plaseboya göre erektil fonksiyon üzerinde an-
şeklinde 2 anahtar kelime yazıldığında 350’e yakın makale
lamlı düzeyde düzelme sağladığı saptanmıştır. AÜSY üze-
listesi saptanmaktadır. Bu yoğun ilgi sonucu yapılan çalış-
rinde de tadalafil’in tüm dozlarının plaseboya göre anlamlı
malarla BPH/AÜSY tedavisinde PDE-5i’lerinin kullanımı ile
düzelme sağladığı, ancak BPH etki indeksine göre sadece
ilgili gerekçeler ortaya konulmaya çalışılmıştır. BPH/AÜSY
tadalafil 5 mg, 10 mg ve 20 mg’ın plaseboya ve tadalafil
ve ED aynı yaş grubunun hastalıklarıdır ve BPH/AÜSY ile
2.5 mg’a göre anlamlı bir düzelme saptadığı bulunmuş-
ED yaş artışı ile artmaktadır. Bu tablolardan birisinin ciddi-
tur. BPH etki indeksi AÜSY’larının günlük yaşam üzerin-
yeti artınca diğerinin de ciddiyeti artmaktadır ve birisi için
deki etkisini gösteren bir sorgulamadır. Ancak tadalafil 5
tedavi arandığında genelde diğer rahatsızlığın da olduğu
mg ile tadalafil 10 ve 20 mg’ın AÜSY üzerindeki etkileri
24
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
aynı düzeydeydi. Bu veriler BPH/AÜSY tedavisinde etkin
etkinliği için ED’nun olması gerekli değildir. Çünkü ED’u
en düşük tadalafil dozunun 5 mg olduğunu göstermek-
olmayan hastalarda da AÜSY tedavisinde tadalafil 5 mg
tedir. Daha sonra Egerdie ve arkadaşlarının çalışmasında
başarılıdır (25). Tadalafil 5 mg ile BPH/AÜSY tedavisinde
da aynı sonuçlar elde edilmiştir (21). Bu çalışmada ED ve
esas önemli olan konu tadalafil’in yazının başlangıç kıs-
AÜSY olan toplam 606 hasta plasebo, tadalafil 2.5 mg ve
mında belirtildiği gibi AÜSY’larını oluşturan 3 komponente
tadalafil 5 mg grubuna ayrılarak 12 hafta süreyle tedavi
de etki etme potansiyeline sahip olmasıdır. Yapılan çalış-
edilmişlerdir. Oniki haftalık süre sonrası yapılan değerlen-
malarda tadalafil’in düz kas relaksasyonu üzerindeki etkisi
dirmede tadalafil’in her dozunun plaseboya göre erektil
tartışmasız olarak gösterilmiştir. Deneysel çalışmalarda da
fonksiyonda anlamlı düzelme sağladığı saptanmıştır. An-
düz kas hücre proliferasyonunda azalmaya (antiproliferatif
cak AÜSY’nda ve BPH etki indeksini gösteren sorgulama-
etki) neden olduğu gösterilmiştir (14-17). Ancak deneysel
da ise sadece tadalafil 5 mg’ın anlamlı düzelme sağladı-
çalışmalarda gösterilen prostatın düz kaslarında oluştu-
ğı, plasebo ve tadalafil 2.5 mg arasında bir fark olmadığı
racağı antiproliferatif etkinin klinik olarak da gösterilmesi
görülmüştür. BPH/AÜSY tedavisi için kullanılan Tadalafil
gereklidir.
5 mg’ın bazı yan etkileri de vardır. Klinik çalışmalarda 12
Bu veriler ışığında Avrupa Üroloji Derneği kılavuzuna
haftalık kullanımı sonrası ortaya çıkan yan etkiler %4.1 ba-
göre Tadalafil 5 mg’ın AÜSY monoterapisinde yeri vardır,
şağrısı, %2.4 dispepsi, %2.4 sırt ağrısı, %2.1 nasofarenjit,
etkinliği 1. haftada başlamaktadır, IPSS’de düzelme sağ-
%1.4 diyare, %1.4 ekstremite ağrısı, %1.3 miyalji ve %1
lamaktadır (%22-37, 4.7-6.6 puan), BPH etki indeksini ve
baş dönmesidir (22). Bu değerler kabaca plaseboya göre
Hayat kalitesi skorunu anlamlı düzeltmektedir, post mik-
2 kat fazla değerlerdir. Tadalafil 5 mg’ın AÜSY üzerindeki
siyon rezidü üzerinde ve maksimum idrar akımı üzerinde
etkisi başlangıçtaki AÜSY ciddiyetinden (<20, 20≥), yaş-
etkisi yoktur, diğer AÜSY için kullanılan ilaçlar ile PDE-
tan (≤65, >65 yıl), önceden alfa adrenerjik ilaç veya PDE-
5i’lerinin kombinasyonu ile ilgili yeterli veri yoktur ve bir yıl
5i kullanım öyküsünden, total testosteron düzeyinden
üzeri kullanımda etkinlik ve tolerabilite ile ilgili veri yoktur
(<300, 300≥ ng/dl) ve PSA ile öngörülen prostat volü-
(26). İtalyan BPH tedavi kılavuzu da kısa etkili fosfodieste-
münden (≤40, >40 ml) bağımsız olarak meydana gelmek-
raz inhibitörlerinin (Vardenafil ve Sildenafil) AÜSY mono-
tedir (23). BPH/AÜSY devamlılık gösteren bir tablodur. Bu
terapisinde yeri olmadığını belirtmektedir (27).
nedenle de tedavinin kesintisiz olarak kullanılması gerekli-
Sonuç olarak 2014 yılındaki Avrupa Üroloji Derneği kı-
dir. Günümüzde tadalafil 5 mg’ın uzun dönem etkinliği ve
lavuzu ED’u olan veya olmayan AÜSY’lı erkeklerde PDE-5i
tolerabilitesi ile ilgili çok çalışma yoktur. Sadece Donatucci
kullanımını kanıt düzeyi 1a ve öneri derecesi A olarak be-
ve arkadaşlarının 52 haftalık kullanım sonrası elde ettikleri
lirtmektedir. Halen Avrupa’da bu endikasyon ile onay almış
veriler vardır. Bu süre sonrasında tadalafil 5 mg AÜSY için
tek ajanın Tadalafil 5 mg olduğu ifade edilmektedir. Bun-
faydalı bulunmuştur (24). Ancak daha uzun kullanım ile il-
dan sonraki süreçte bir yıldan uzun kullanımda etkinlik ve
gili yeterli verilere sahip değiliz.
tolerabilitenin nasıl olduğunun saptanması, antiproliferatif
BPH/AÜSY ve ED genelde aynı yaş grubunun hastalık-
etkinin klinik olarak gösterilmesi ve diğer AÜSY tedavisin-
ları olduğu için tek bir ilaç ile 2 tablonun tedavisi hedef-
de verilen ajanlar ile beraber kullanım konusunda yeterli
lenmektedir. Ancak Tadalafil 5 mg’ın AÜSY tedavisinde
verilerin ve onayın elde edilmesi hedeflerimiz olmalıdır.
Kaynaklar 1.
2. 3.
4.
Crawford ED, Wilson SS, McConnell JD, Slawin KM, Lieber MC, Smith JA, Meehan AG, Bautista OM, Noble WR, Kusek JW, Nyberg LM, Roehrborn CG;MTOPS RESEARCH Group. Baseline factors as predictors of clinical progression of benign prostatic hyperplasia in men treated with placebo. J Urol. 2006 Apr;175: 1422-6; discussion 1426-7. Emberton M, Fitzpatrick JM, Rees J. Risk stratification for benign prostatic hyperplasia (BPH) treatment. BJU Int. 2011 Mar;107: 876-80. Hatzimouratidis K, Amar E, Eardley I, Giuliano F, Hatzichristou D, Montorsi F, Vardi Y, Wespes E; European Association of Urology. Guidelines on male sexual dysfunction: erectile dysfunction and premature ejaculation. Eur Urol. 2010 May;57: 804-14. Hatzimouratidis K, Hatzichristou D. Phosphodiesterase type 5 inhibi-
5. 6. 7. 8. 9.
tors: the day after. Eur Urol. 2007 Jan;51:75-88; discussion 89. Ferguson J, Carson C. Phosphodiesterase type 5 inhibitors as a treatment for erectile dysfunction: Current information and new horizons. Arab Journal of Urology 2013 Sep;11: 222-9. Bruzziches R, Francomano D, Gareri P, Lenzi A, Aversa A. An update on pharmacological treatment of erectile dysfunction with phosphodiesterase type 5 inhibitors. Expert Opin Pharmacother 2013 Jul;14: 1333-44. Sandner P, Hütter J, Tinel H, Ziegelbauer K, Bischoff E. PDE5 inhibitors beyond erectile dysfunction. Int J Impot Res. 2007 Nov-Dec;19: 533-43. Ückert S, Kuczyk MA, Oelke M. Phosphodiesterase inhibitors in clinical urology. Expert Rev Clin Pharmacol. 2013 May;6: 323-32. Kumar S, Jayant K, Agrawal S, Singh SK. Comparative efficacy of tam-
25
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
10. 11. 12. 13. 14.
15.
16.
17.
18.
19.
26
sulosin versus tamsulosin with tadalafil in combination with prednisolone for the medical expulsive therapy of lower ureteric stones: a randomized trial. Korean J Urol. 2014 Mar;55: 196-200. Jayant K, Agrawal R, Agrawal S. Tamsulosin versus tamsulosin plus tadalafil as medical expulsive therapy for lower ureteric stones: a randomized controlled trial. Int J Urol. 2014 Oct;21: 1012-5. Sairam K, Kulinskaya E, McNicholas TA, Boustead GB, Hanbury DC. Sildenafil influences lower urinary tract symptoms. BJU Int. 2002 Dec;90: 836-9. Mulhall JP, Guhring P, Parker M, Hopps C. Assessment of the impact of sildenafil citrate on lower urinary tract symptoms in men with erectile dysfunction. J Sex Med. 2006 Jul;3: 662-7. Seftel AD, de la Rosette J, Birt J, Porter V, Zarotsky V, Viktrup L. Coexisting lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction: a systematic review of epidemiological data. Int J Clin Pract. 2013 Jan;67: 32-45. Govorov A, Kasyan G, Priymak D, Pushkar D, Sorsaburu S. Tadalafil in the management of lower urinary tract symptoms: a review of the literature and current practices in Russia. Cent European J Urol. 2014;67: 167-77. Tinel H, Stelte-Ludwig B, Hütter J, Sandner P. Pre-clinical evidence for the use of phosphodiesterase-5 inhibitors for treating benign prostatic hyperplasia and lower urinary tract symptoms. BJU Int. 2006 Dec;98: 1259-63. Andersson KE, de Groat WC, McVary KT, Lue TF, Maggi M, Roehrborn CG, Wyndaele JJ, Melby T, Viktrup L. Tadalafil for the treatment of lower urinary tract symptoms secondary to benign prostatic hyperplasia: pathophysiology and mechanism(s) of action. Neurourol Urodyn. 2011 Mar;30: 292-301. Filippi S, Morelli A, Sandner P, Fibbi B, Mancina R, Marini M, Gacci M, Vignozzi L, Vannelli GB, Carini M, Forti G, Maggi M. Characterization and functional role of androgen-dependent PDE5 activity in the bladder. Endocrinology. 2007 Mar;148: 1019-29. McVary KT, Monnig W, Camps JL Jr, Young JM, Tseng LJ, van den Ende G. Sildenafil citrate improves erectile function and urinary symptoms in men with erectile dysfunction and lower urinary tract symptoms associated with benign prostatic hyperplasia: a randomized, double-blind trial. J Urol. 2007 Mar;177: 1071-7. Gacci M, Vittori G, Tosi N, Siena G, Rossetti MA, Lapini A, Vignozzi L, Serni S, Maggi M, Carini M. A randomized, placebo-controlled study to
Derleme
20.
21.
22. 23.
24.
25. 26.
27.
assess safety and efficacy of vardenafil 10 mg and tamsulosin 0.4 mg vs. tamsulosin 0.4 mg alone in the treatment of lower urinary tract symptoms secondary to benign prostatic hyperplasia. J Sex Med. 2012 Jun;9: 1624-33. Roehrborn CG, McVary KT, Elion-Mboussa A, Viktrup L. Tadalafil administered once daily for lower urinary tract symptoms secondary to benign prostatic hyperplasia: a dose finding study. J Urol. 2008 Oct;180: 1228-34. Egerdie RB, Auerbach S, Roehrborn CG, Costa P, Garza MS, Esler AL, Wong DG, Secrest RJ. Tadalafil 2.5 or 5 mg administered once daily for 12 weeks in men with both erectile dysfunction and signs and symptoms of benign prostatic hyperplasia: results of a randomized, placebo-controlled, double-blind study. J Sex Med. 2012 Jan;9: 271-81. Carson CC, Rosenberg M, Kissel J, Wong DG. Tadalafil - a therapeutic option in the management of BPH-LUTS. Int J Clin Pract. 2014 Jan;68: 94-103. Porst H, Oelke M, Goldfischer ER, Cox D, Watts S, Dey D, Viktrup L. Efficacy and safety of tadalafil 5 mg once daily for lower urinary tract symptoms suggestive of benign prostatic hyperplasia: subgroup analyses of pooled data from 4 multinational, randomized, placebocontrolled clinical studies. Urology. 2013 Sep;82: 667-73. Donatucci CF, Brock GB, Goldfischer ER, Pommerville PJ, Elion-Mboussa A, Kissel JD, Viktrup L. Tadalafil administered once daily for lower urinary tract symptoms secondary to benign prostatic hyperplasia: a 1-year, open-label extension study. BJU Int. 2011 Apr;107: 1110-6. Hatzimouratidis K. A review of the use of tadalafil in the treatment of benign prostatic hyperplasia in men with and without erectile dysfunction. Ther Adv Urol. 2014 Aug;6: 135-47. S. Gravas , A. Bachmann, A. Descazeaud, M. Drake, C. Gratzke, S. Madersbacher, C. Mamoulakis, M. Oelke, K.A.O. Tikkinen. Guidelines on the Management of Non-Neurogenic Male Lower Urinary Tract Symptoms (LUTS), incl. Benign Prostatic Obstruction (BPO). European Association of Urology Guidelines 2014: 42-7. Spatafora S, Casarico A, Fandella A, Galetti C, Hurle R, Mazzini E, Niro C, Perachino M, Sanseverino R, Pappagallo GL; RO.it BPH Guidelines Committee. Evidence-based guidelines for the treatment of lower urinary tract symptoms related to uncomplicated benign prostatic hyperplasia in Italy: updated summary from AURO.it. Ther Adv Urol. 2012 Dec;4: 279-301.
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Prematür ejakülasyonlu hastalarda serum testosteron ve gonadotropin seviyeleri: Normal erkeklerle karşılaştırma Mohseni MG, Hosseini SR, Alizadeh F, Rangzan N. Adv Biomed Res. 2014;3:6
Prematür ejakülasyon (PE) erkeklerde en sık görülen
antidepresan ilaç kullananlar çalışma dışı bırakılmışlardır.
cinsel disfonksiyondur. Yapılan çalışmalarda erkeklerin
PE tanısı IELT ölçümü ile doğrulanmıştır. Son 3 IELT de-
%20-30’unun PE’den etkilendiği bildirilse de bu hastaların
ğerinin ortalamasının 60 sn’den daha kısa olması bu du-
sadece %9’u tıbbi yardım almaktadırlar. PE tanımı sürekli
rumun tanısını koymuştur. IELT değerleri hastaların part-
değişmekle birlikte sıklıkla “Sürekli olarak ya da yineleyici
nerleri tarafından 1 ay süreyle kronometre ile ölçülmüştür.
bir biçimde, çok az bir cinsel uyarılma ile penetrasyon ön-
Hastaların kilo, boy, kan basıncı, sigara, alkol ve uyuşturu-
cesi, anında ya da hemen sonrasında ve kişinin istemesin-
cu madde alışkanlıkları kaydedilmiştir. Serum total T (TT),
den önce ejakülasyonun olması, kişinin istemli kontrolü-
serbest T (sT), TSH, prolaktin (PRL), folikül stimüle edici
nün az olması veya olmaması, bu durumun kişinin ve/veya
hormon (FSH), lüteinize edici hormon (LH), trigliserid (TG)
partnerinin sıkıntı ya da stresine neden olması” şeklinde
VE total kolesterol (TK) ölçümleri için bir gecelik açlık son-
tanımlanmaktadır.
rası sabah kan örnekleri alınmıştır.
Serum tiroid stimüle edici hormon (TSH) ile ortalama
PE ve kontrol grubu arasında yaş, beden kitle endeksi,
intravajinal ejakülatuar latens süresi (IELT) arasında anlamlı
TG ve TK gibi özellikler bakımından fark yoktur. FSH ve sT
ilişki bulunmuş ve tiroid disfonksiyonun tedavisi sonucun-
dışında, her iki grup arasında hormon seviyeleri açısından
da IELT’de anlamlı iyileşme olduğu bildirilmiştir. Testoste-
anlamlı fark yoktur. İki grubun TT, LH ve PRL değerleri ara-
ron (T) ejakülasyonu kontrol eden bir başka hormondur.
sında anlamlı fark bulunmazken PE grubunda kontrol gru-
T, santral ve periferik seviyelerdeki etkisiyle cinsel istek,
buna kıyasla sT (sırasıyla ortalama (SD) 24.10 (4.86) pg/dl
penil ereksiyon ve cinsel birlikteliğin düzenlenmesi süre-
vs. 22.05 (4.07) pg/dl, p= 0.036) ve FSH (sırasıyla ortala-
cinde görev alır. Yaşam boyu PE, hemen her ilişkide, he-
ma (SD) 4.939 (1.23) mIU/mL vs. 3.971 (1.89) mIU/mL,
men her partnerde ve ilk cinsel ilişkiden itibaren çok kısa
p=0.003) değerleri daha yüksektir. Çalışmanın en önemli
bir sürede ejakülasyonun gerçekleşmesi olarak tanımlanır.
kısıtlı yanı hasta sayısının yetersizliğidir. Ayrıca, gecikmiş
Bu çalışmanın amacı yaşam boyu PE’li hastalar ile kontrol grubu arasında serum T seviyesi ve bazı diğer hormonların karşılaştırmasını yapmaktır. Bu kesitsel çalışma, Nisan 2008-Ocak 2011 tarihleri arasında PE tanısı alan 41 hasta ve aynı kliniğe cinsel disfonksiyon dışı sebeplerle başvuran asemptomatik bireylerin ve böbrek taşı cerrahisi olup kontrol için gelenlerin oluşturduğu 41 kişilik kontrol grubu üzerinde yapılmıştır. Yaşam boyu PE’si olup buna yönelik herhangi bir tedavi almayan hastalar çalışmaya dahil edilirken; sempatolitik ilaç kullanımı ya da diyabetes mellitusa sekonder erektil disfonksiyonu, prostatit ya da multipl skle-
ejakülasyonu olan hastalar bu çalışmaya dahil edilmemiştir. Sonuç olarak, PE’li hastalarda normal kişilere kıyasla sT ve FSH yüksek bulunmuştur. Bu durum T’nin ejakülator refleksi kolaylaştırıcı etkisini desteklemektedir. T, bu etkisini santral ve periferik mekanizmalarla gösteriyor olabilir. Bununla ilgili nedensel bir ilişki bulabilmek için daha geniş çaplı çalışmalar gerekmektedir. Bu durumun PE sorununun çözümüne katkı sağlayıp sağlamayacağı henüz bilinmemektedir, bununla birlikte gecikmiş ejakülasyon tedavisinde androjen replasmanı ile ilgili ileri değerlendirmelere ihtiyaç vardır.
roza sekonder ejakulatuar disfonksiyonu, hipertiroidizm,
Çeviri
hipertansiyon, hipogonadizm (serum total T<350 ng/dl),
Dr. Deniz Bolat, Yrd. Doç. Dr. Özgü Aydoğdu
hiperkolesterolemisi olanlar ile ejakülasyon süresini etkile-
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
yebilen selektif seratonin geri alım inhibitörü ya da trisikilik
Üroloji Kliniği
27
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Prematür ejakülasyon sendromlarının dört tipinde intravajinal boşalmayı geciktirme zamanı ile ulusal sağlık enstitüsü kronik prostatit semptom endeksi arasındaki ilişki Gao J, Xu C, liang C, et al. J Sex Med 2014; 11: 3093-3101
Prematür ejakülasyon (PE) erkek cinsel bozukluklarının
ve yaşam tarzı), medikal ve cinsel hikaye (örn. tahmini
sık görülen bir formudur. ISSM yaşam boyu PE (LPE) tanımı
IELT süresi) ve NIH-CPSI içeren sözel anketleri doldurma-
için 1 dakikadan az vaijnal penetrasyon, kontrol kaybı ve/
ları istendi.
veya olumsuz cinsel sonuçların olması gerektiğini tavsiye
Sonuçta hastaların %75.4 (3016/4000)’ü çalışmayı
etmektedir. Ancak PE şikayeti olup bu kriterleri karşılama-
tamamladı. Ortalama yaş, BMI ve tahmini IELT sürele-
yan hastaların olması sebebiyle Waldinger ve Schweitzer
ri sırasıyla 33.67±9.89 yıl, 22.97±3.05 kg/m2 ve 3.1 ±
mevcut tanımlamanın yetersiz olduğunu ve tüm formları
1.56 dk idi. Anket sonuçlarına göre hastaların %25.8’si
kapsamadığını savundular. LPE ve kazanılmış PE (APE) ile
(778/3106) PE’den şikayetçiydi. PE sendromlarına göre
birlikte değişken PE (VPE) ve subjektif PE (SPE) tanımları
dağılımlar LPE, %12.34; APE, %18.77; VPE, %44.09;
yeni PE sınıflaması için önerilmiştir.
SPE,%24.81 şeklindeydi.
Şerefoğlu ve arkadaşları 4 farklı PE sendromlarının da-
PE şikayeti olan erkekler ile olmayan erkekler arasında
ğılımını ilk kez rapor etmişler ve erkeklerin çoğunun LPE
IELT süreleri ve NIH-CPSI skorları arasında anlamlı farklı-
(%62.45) tanısı aldığını bunu APE(%16.09), VPE (%14.56)
lık tespit edildi (p<0.0001). PE şikayeti olmayan grupta
ve SPE (%6.9) takip ettiğini bildirmişlerdir. Zhang ve arka-
ortalama IELT süresi 3.31±1.73 dk iken PE şikayeti olan-
daşları da LPE en sık tip olduğunu bulmuşlar ayrıca çeşitli
larda 2.51±1.06 dk olarak bulundu. PE şikayeti olan hast-
komorbiditelerin (kronik prostatit (KP) ve hipertansiyon)
ların NIH-CPSI skoruna göre %72.49 hafif, %19.67 orta ve
APE ile, anksiyete ve depresyonun ise SPE ile daha sık ol-
%7.84 ‘ü şiddetli semptomları varken bu oranlar PE şikaye-
duğunu göstermişlerdir.
ti olmayanlarda sırasıyla %86.42, %13.27 ve %3.31 olarak
Bunlara ek olarak önceki çalışmalar ulusal sağlık ensti-
bulunmuştur.
tüsü kronik prostatit septom endeksi (NIH-CPSI) ile değer-
Farklı PE sendromları arasında da IELT ve NIH-CPSI
lendirilen prostatit semptomlarının erkek yaşam kalitesini
açısından anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Ortalama IELT
(QOL) ağrı ve alt üriner semptomları aracılığıyla etkileye-
süreleri SPE’li hastalarda en yüksek (3.36±1.18 dk) iken
bileceğini ve PE etyolojisi ile ilişkili olabileceğini gösteriştir.
LPE’li hastalarda daha düşüktü (1.33±0.74 dk). NIH-CPSI
Prostatit benzeri semptomların (perineal ve/veya ejakü-
skoru APE’li hastalarda diğer subtiplere göre daha yüksek-
lasyon ağrısı, NIH-CPSI skoru ≥4) PE açısından daha yük-
ti (p<0.0001). APE’li hastalar daha yüksek oranda orta ve
sek riske sahip olduğu gösterilmiştir (OR:6.41, p<0.0001).
şiddetli ağrı ve üriner semptomlara sahipti ( orta:%36.30,
PE’nin yeni sınıflandırılması baz alınarak, farklı PE sendromlarında intravajinal boşalmayı geciktirme zamanı (IELT) ile NIH-CPSI arasındaki ilişkiyi değerlendirdik.
şiddetli: %11.64). IELT ve NIH-CPSI arasındaki ilişki PE şikayeti olan hastalar arasında incelendi. Yaş ayarlaması sonrasında IELT’nin
Eylül 2011 ile Eylül 2012 arasında 18 yaş ve üzeri, 6
NIH-CPSI total ve alt domain skorları ile negatif ilişkisi her
aydan uzun süredir heteroseksüel, düzenli ve tek eşli iliş-
subtipte ve bu negatif ilişkinin en çok APE’li hastalarda ol-
kisi olan 4000 erkek çalışmaya dahil edildi. Ejakülasyonu,
duğu gösterilmiştir.
erektil fonksiyonu ve/veya psikolojik durumunu etkileye-
Çin’deki erkeklerde IELT ve NIH-CPSI skoru arasında-
cek ilaç kullanımı öyküsü olan hastalar çalışma dışı bırakıl-
ki ilişki farklı PE sendromlarında gösterilmiştir. Çalışma-
dı. Çalışma yüz yüze görüşme ile yürütüldü. Uygun kişi-
mızda PE şikayeti olan hastaların olmayanlara göre daha
lerden demografik özellikleri (örn. yaş, vücut kitle indeksi
kötü NIH-CPSI skoru (ağrı, üriner semptom ve QOL etkisi)
28
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
olduğunu gösterdik. Benzer şekilde NIH-CPSI skorunun
gösterilmiştir.
toplam ve alt domain skorlarının APE’li hastalarda daha
Çeviri
yüksek olduğu gösterilmiştir. Buna ek olarak IELT NIH-
Uzm. Dr. Hacı İbrahim Çimen
CPSI toplam ve alt domain skorları ile negatif korelasyon
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
gösterdiği ve bu ilişkinin en çok APE’li hastalarda olduğu
Üroloji AD
29
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Kadın cinselliğindeki ve algısındaki kültürler arası farklılıklar ve bunun prematür ejakülasyona olan etkileri Burri A, Graziottin A. Urology. 2015 Jan; 85(1): 118-24.
Tatmin edici ve keyifli bir cinsel yaşam, sağlıklı bir duy-
PE nedeniyle oluşan cinsel sorunun derecesi ve eja-
gusal ve psikolojik işleyiş ve uygun kişilik gelişimi için
külatuar kontrolün önemi arasında her üç ülkedeki çalış-
gerekli olarak kabul edilir. Cinsellik evrensel olmakla be-
mada birbirinden anlamlı düzeyde farklılıklar saptanmış.
raber, cinsel sentezleme kültürel bağlam içinde ayrı ayrı
Meksika’da yapılan çalışmada en yaygın olarak belirtilen
değerlendirilmesi gerekmektedir. Cinsel işlev açısından
cinsel sorun nedeni ejakülatuar kontrolün kaybı iken, İtalya
“normal” kavramının kültürler arasında farklılık gösterdiği-
için kısa latens süresi, Güney Kore için ejakülatuar kontrolün
ni bilmek ve bu kültürel değişkenlikleri göz önünde bulun-
kaybı anlamlı bulunmuştur. PE kaynaklı cinsel ayrılık oranla-
durmak gerekmektedir. The Global Study of Sexual Atti-
rı en yüksek olarak Meksika’da rapor edilmiş (% 28.9). İtal-
tudes and Behavior tarafından 29 ülkede 40-80 yaş arası
yan kadınlar en düşük ilişki memnuniyetini belirtirken, en
kadın ve erkeği ele alan çalışmada, cinsel sorunların tüm
yüksek memnuniyet oranı Güney Kore’den çıkmıştır.
ülkelerde yaygın olduğu, ancak bunların kültürler arasında büyük farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bu çalışmada ise, prematür ejakülasyon (PE) konusunda kadın algısındaki kültürler arası farklılıklar belirlenmeye çalışılmıştır. Meksika, Güney Kore ve İtalya olmak üzere üç farklı coğrafyadaki cinsel aktif, 20 ile 50 yaş arası 1463 kadın çalışmaya dahil edilmiştir. İtalya’dan 502, Güney Kore’den 508 ve Meksika’dan 453 kadın seçilmiştir. Bu ka-
Farklı kültürler arasında, bireyler için önemli olan cinsel sorun ve konuların hangisi olduğunun belirlenmesi, aynı problemlerin hangi kültür için ciddi bir sorun yarattığının bilinmesi ve daha iyi anlaşılması önemlidir. Bu durum nosoloji (hastalıkları sınıflandırma bilimi) üzerinde, tedavi tiplerini önerme, etkinliğini saptama ve çiftlerin cinselliğe bakış açısını belirlemede önemli bir etkiye sahiptir.
dınların hepsinin cinsel partnerinin PE sorunu olan bir erkek
Çeviri
olmasına dikkat edilmiştir. Kadın seksüel fonksiyon indeksi
Uzm. Dr. Fatih Hızlı, Dr. İsmail Selvi
(FSFI), kadın seksüel sorun skalası (FSDS) ve ilişki değerlen-
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi
dirme ölçeği (RAS) kullanılarak kadınlar değerlendirilmiştir.
Üroloji Kliniği
30
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Bupropionun erkek sıçanlarda ejakülatuar yanıta etkisi Hueletl-Soto M.E., Carro-Jua´ rez M., Rodrı´guez-Manzo G.. International Journal of Impotence Research. 2014; 26: 205-12 Trisiklik antidepresanların ve selektif serotonin geri
kaybolmuştur. BP’nin, ejakülasyonun genital motor özelliği
alım inhibitörlerinin; erektil disfonksiyon, ejakülasyon-
(GMPE) üzerine olan akut etkileri değerlendirildiğinde ise;
da gecikme, anorgazm ve libidoda azalma yapabileceği
GMPE dışavurumunun herhangi bir BP dozundan etkilen-
gösterilmiştir. Dopamin/noradrenalin geri alımını inhibe
mediği saptanmıştır. Tüm hayvanlar üretral stimulasyona
eden bir antidepresan olan Bupropion’un (BP), diğer anti-
(US) yanıt olarak, akut BP enjeksiyonundan sonra ve daha
depresanlara göre erkek cinsel fonksiyonları üzerine daha
sonraki US’den sonra spontan GMPE sergilemiştir.
az etkiye sahip olduğu gösterilmiştir (özellikle, orgazm ve
Kronik BP tedavisinin GMPE üzerindeki etkisi değer-
libidoda azalma). Bu çalışmada, kronik BP tedavisinin (14
lendirildiğinde ise; düşük doz BP ile kronik tedavinin ar-
gün) erkek sıçanlarda hem çiftleşme hem de bunun spi-
dından spontan GMPE sergileyen sıçanların yüzdesi hafif
nal düzeydeki entegrasyonu sırasında ejakülatuvar yanı-
olarak azalmıştır; ancak tüm hayvanlar daha sonraki US
ta etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. BP’nin çiftleşme
ile bir GMPE sergilemiştir. Aksine, yüksek doz BP ile kro-
davranışına etkilerini analiz için, cinsel olarak tecrübeli 26
nik tedavinin ardından hem spontan (%50) hem de US ile
erkek sıçan üç gruba bölünmüştür. Grup 1, 14 gün boyun-
uyarılan GMPE sergileyen hayvanların yüzdesi (%37.5), sa-
ca salin solüsyonu almış ve kontrol grubu olmuş, grup 2
lin ile tedavi edilen grupla karşılaştırıldığında istatistiksel
ve 3’e, 14 gün boyunca her gün 7.5 ya da 15 mg/kg BP
olarak anlamlı bir azalma saptanmıştır. Sadece yüksek BP
verilmiş ve cinsel davranışları 1, 7 ve 14. günlerde ilaç ve-
dozu ile tedavi edilen hayvanlarda, kontrol hayvanları ile
rildikten 20 dakika sonra kaydedilmiştir.
karşılaştırıldığında hem spontan hem de US ile uyarılmış
Akut ve kronik BP tedavisinin herhangi bir dozda eja-
GMPE’lerle deşarj sayısında istatistiksel olarak anlamlı bir
külasyon sayısını değiştirmediği, BP akut düşük dozun (1.
azalma bulunmuştur. Kontrol olarak kullanılan salin ile te-
gün), ilk çiftleşme serilerinde ejakülasyon sonrası intervali
davi edilen hayvanlardaki US ile ortalama yedi ardışık US
(PEI) anlamlı olarak arttırdığı, aynı etkinin 14 günlük tedavinin ardından da görülmesine rağmen, tedavinin 7. gününde ise herhangi bir cinsel davranış parametresinde anlamlı değişikliğe yol açmadığı saptanmıştır. Yüksek BP dozu, akut uygulanmasının ardından ya da 14 günlük tedaviden sonra herhangi bir cinsel davranış üzerinde anlamlı etki yapmamıştır. Yedinci gündeki ilk çiftleşme serisinde PEI’de istatistiksel olarak anlamlı bir artış kaydedilmiştir. BP tedavilerinin ardından elde edilen motor aktivite verileri değerlendirildiğinde ise, tedavinin birinci gününde düşük BP dozunun ardından kontrol grubu ile karşılaştırıldığında geçiş sayısında istatistiksel olarak anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Daha yüksek doz ile de önemli bir artış elde edilmiş olmasına rağmen bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı de-
ile uyarılan GMPE oluşmuştur. Düşük doz BP ile kronik olarak tedavi edilen sıçanlar bu parametrede istatistiksel olarak anlamlı bir artış göstermiş ve bu sonuç yüksek doz BP ile tedavi edilen sıçanlarda gözlenmemiştir. Sonuç olarak, kronik yüksek doz BP tedavisinin ejakülasyon için gerekli olan spinal devrenin fonksiyonunu bozduğu düşünülmüş. Sağlam olup çiftleşen sıçanlarda, muhtemelen beyin mekanizmalarının bu bozulmayı telafi ettiğinde bu etkinin belirgin olmadığı ve ancak yüksek doz BP tedavileri ile daha uzun süreli tedavilerin ardından sağlam hayvanlarda da ejakülasyonla ilişkili inhibitör etkilerin belirginleşebildiği ifade edilmiştir. Çeviri
ğildir. Yedi ya da 14 günlük tedavinin ardından motor ak-
Yrd. Doç Dr. Ali Çift1, Prof. Dr. Sefa Resim2
tivitede istatistiksel olarak anlamlı değişiklik bulunmamış
1
ancak özellikle düşük BP dozu ile 7. günde artış yönünde
2
bir eğilim görülüp tedavinin 14. gününden sonra bu eğilim
Üroloji AD
Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi,
31
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
HPV enfeksiyonuna maruz kalmış erkeklerde hastalığın tekrarında quadrivalent HPV aşısının etkisi: Randomize çalışma Coşkuner ER, Özkan TA, Karaköse A, et al. J Sex Med 2014; 11:2785-2791.
Human papillomavirüs (HPV) en sık görülen cinsel
yeceğinin cevabı aranmıştır.
yolla bulaşan hastalıklardan bir tanesidir. Erkek ve kadın-
Haziran 2009 Ekim 2013 tarihleri arasında genital si-
larda birçok farklı hastalığın etkenidir. Serviks, vajen, vul-
ğilleri olan 171 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Başlangıç
va, penis, oral kavite, baş boyun ve anal kanal kanserleri
tedavisinden sonra, 91 hasta 3 doz aşı tedavisi alırken 80
HPV enfeksiyonuna bağlı olsada anogenital siğil en sık
hasta kontrol (aşısız) grubunu oluşturdu. Önceden var olan
gözlenen formudur. Kadınlardaki servikal kanserlerin
siğilleri için tedavi alan, kronik tedavi alan hastalar ya da
%70’inden HPV 16 ve 18 sorumluyken, her iki cinsteki
immünsüpresif hastalar çalışma dışında bırakıldı. Hastalar
genital siğillerin %90’ından HPV 6 ve 11 sorumludur. Er-
yaş, kondom kullanımı, evlilik durumu, genital siğil sayısı
kekler virüsü kadınlara bulaştırmada önemli rol oynarlar.
ve sigara kullanımı açısından değerlendirildi.
Erkek immünizasyonu HPV transmisyonunu önlemede ve
Ortalama hasta yaşı 34±7.6, sigara kullanan hasta sa-
böylece kadınlardaki HPV yükünü azaltmada ve HPV ile
yısı 115 idi. Siğil rekürrensi için univaryant analizde sa-
ilişkili hastalıkların azalmasına yardımcı olabilir. Batı Avru-
dece medeni durum anlamlı; yaş, sigara ve aşı anlamsız
pa ülkelerinde adolesan kızlar için HPV aşısı uygulanmaya
bulunurken, aşı, medeni durum ve sigarayı içeren mul-
başlanmış olsa da diğer çocukluk çağı aşılarına göre aşı
tivaryant analizde medeni durum anlamlığını sürdürdü
oranları düşük kalmıştır.
(HR:2, CI:1.29-3.12, p=0.002). Kondom kullanımının da
Mevcut HPV aşıları viral replikasyon ve enfekte hücre-
siğil rekürrensi üzerine bir etkisinin olmadığı ancak lezyon
de çoğalmak için önemli olan virüsün DNA moleküllerin-
sayısının (<10 vs ≥10) rekürrens üzerinde anlamlı etkisinin
deki protein kılıf olan late protein (L1)’i hedef alır. Ame-
olduğu, lezyon sayısı arttıkça rekürrensin aşılanma duru-
rikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) 2006 yılında 9-26 yaş
mundan bağımsız arttığı tespit edildi.
arasındaki kadınların HPV 6, 11, 16 ve 18 tiplerine karşı
FUTURE II çalışmasının sonuçları HPV aşısının doktorlar
kullanımı için quadrivalent HPV aşısına onay vermiştir. Bu
arasında yaygın kullanımına yardımcı olmuştur. Quadriva-
aşının erkeklerde de güvenli ve koruyucu olduğu göste-
lent HPV aşısının HPV tip 16 ve 18 üzerine etkisinin değer-
rilmiştir. Aşı HPV enfeksiyonuna maruz kalmadan önce
lendirildiği 12167 kadından oluşan randomize çalışmanın
aşılanmış erkeklerde persistant enfeksiyonunu %85.6 ora-
sonuçlarına göre quadrivalent HPV aşısı koruyucudur an-
nında ve bu tiplere bağlı gelişen anogenital lezyonları ise
cak tedavi edici değildir. Aşılanan kadınlarda genital siğil
%90.4 oranında engellemektedir. Bu yüzden FDA 2009
rekürrensi %46.8 oranında azalsa da bu istatistiksel olarak
yılında 9-26 yaş arasındaki erkeklerde HPV 6, 11, 16 ve 18
anlamlı bulunmamıştır.
tiplerine bağlı anogenital lezyonları engellemek için qu-
Erkeklerin quadrivalent HPV aşısına tolerabilitesi ve
adrivalent HPV aşısını onaylamıştır. HPV aşıları maruziyet
immünojenitesinin değerlendirildiği, 16-26 yaş arasındaki
öncesi kullanıldıklarında daha efektirdirler ancak maruz
4065 erkek hastanın değerlendirildiği bir başka çalışmada
kalanlarda aşılanmalıdır.
genital siğil oranında %67.2 azalma tespit edilmiştir.
Bu randomize çalışmadaki amaç erkeklerde aşılamanın
Mevcut çalışma genital siğil tedavisi için profilaktik
önemini, HPV enfeksiyonunun ortadan kaldırılmasındaki
quadrivalent HPV aşısı kullanımı konusunda çok umut
rolünü tanımlamak ve enfeksiyonla ilişkili faktörleri de-
vermemektedir. Bir yıllık takip sonucunda aşı olmanın si-
ğerlendirmektir. Quadrivalent HPV aşısının HPV’ye maruz
ğil rekürrensi üzerinde olumlu bir etkisi saptanamamıştır.
kalmış olan erkeklerde rekürrensi engelleyip engelleme-
Çalışmanın hasta popülasyonunda evli erkeklerde daha
32
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
sık rekürrens gözlenmiştir. Mevcut quadrivalent HPV aşı-
Çeviri
sının genital siğil tedavisinde etkisinin gösterilmesi için
Uzm. Dr. Hacı İbrahim Çimen
daha büyük çok merkezli randomize çalışmalara ihtiyaç
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
vardır.
Üroloji AD
33
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Vazektominin eşlerdeki cinsel yaşama etkisi Mohamad Al-Ali B., Shamloul, RamsauerJ. et al. Journal of Sexual Medicine2014;11:2239–2242 Gebeliği önleyici birkaç yöntemden biri de vazektomidir ve bugün dünya çapında yaklaşık 100 milyon erkeğe
ve FSFI (FemaleSexualFunction Index) anketleri ile değerlendirilmiş.
uygulandığı tahmin edilmektedir. Yapılmasındaki kolay-
Geleneksel bistürisiz teknikle vazektomi yapılan erkek-
lık yanında düşük morbidite ve komplikasyon oranları
lerden ve eşlerinden elde edilen veriler t kare testi kulla-
ile vazektomi, erkek kontraseptif yöntemleri arasında en
nılarak karşılaştırılmıştır. Hem erkekler hem de bayanlar
elverişli ve etkili yöntem olmuştur. Minör cerrahi ile %99
için anketlerdeki total skorlar gibi her ana alan dahi ayrı
başarı oranına karşı küçük bir yara ve orta derece bir ağrı
ayrı operasyon öncesi ve sonrası olarak karşılaştırılmıştır.
gibi morbiditesi düşük komplikasyonlara haiz olması yön-
Kadınlardaki toplam skor 66.2±7.8’den 67.8±7.6’ya yük-
temin daha da yaygınlaşabileceğini düşündürmektedir.
selirken tüm alanlarda iyiye gidiş görülmüştür. Erkelerde
Bununla birlikte, aile planlaması yöntemi olarak vazektomi
ise toplam skor 72.9±12’den 76.9±10’a çıkmışken sadece
yapılmayı planlayan bazı erkeklerin tereddüt ettiği husus,
koital tatminde bir kötüye gidiş tespit edilmiştir. Bu değer-
prosedürün cinsel yaşamları üzerine olan belirsizliğidir.
lerin istatistiksel analizi yapıldığında, erkeklerdeki yüksel-
Literatürde vazektomi sonrası komplikasyonların %1-2
menin anlamlı olmadığını, kadınlardakinin anlamlı olduğu-
arasında olduğu ve bunların da başta hematom ve sonra
nu tespit etmişler. Sonuçları literatürle karşılaştırdıklarında
epididimit dahil enfeksiyonlar ve geç dönemde kronik skro-
erkekler için cinsel yaşamda ilerleme olduğunu söyleyen
tal ağrı olduğu görülmektedir. Nadiren ejekülatta spermin
yazarlara katılmadıklarını vurguluyorlar. Kadınlardaki iler-
sebat etmesi durumu olabilir ki bu durumda revazektomi
lemeyi ise literatürde benzer araştırma olmadığı için karşı-
planlanmalıdır. Bunun için; son Amerikan Üroloji Birliği kı-
laştırmadıklarını tekrar belirtiyorlar. Kadınların skorlarında-
lavuzunda operasyon sonrası 6. ay semen analizine kadar
ki değişiklikleri, korunmasız cinsel ilişki sebebi ile daha az
beklenmesi belirtilmiştir. Diğer taraftan vazektomi sonrası
baskı altında seks yapabilmenin verdiği rahatlığa ve özgü-
cinsel yaşam üzerine yapılmış çalışmalar nicellikten uzak olup birkaç çalışmada post-vazektomi erektil disfonksiyon (ED), psikolojik etkiye bağlanmıştır. Bu erkek çalışmalarında geçerliliği kabul görmüş anketlerin kullanılmadığı görülmektedir. Vazektomize erkeklerin eşlerine ilişkin kadın cinsel fonksiyonları ise, ilk kez bu çalışmada incelenmiştir. Çok merkezli prospektif olarak düzenlenmiş çalışmaya, etik kurul onayı ve aydınlatılmış onam belgesi alınarak 2010-2012 yılları arasında 76 çift dahil edilmiş. Mevcut eş ile son 12 ay içerisinde cinsel ilişki problemi olanlar çalışma harici bırakılmış. Grubun özelliklerine bakıldığında ortalama yaş erkeklerde 39 ve kadınlarda 37; ortalama çocuk sayısı aile başına 2.6 imiş. Vazektomi öncesi korunma yöntemi olarak en sık doğum kontrol hapı ve sonrasında da sırasıyla kondom ve rahim içi araç tercih edilmiş. Eşlerin cinsellikleri vazektomiden bir hafta önce ve va-
vene bağlayabileceklerinden bahsediliyor. Sonuç olarak, gebeliği önleyici yöntemlerin cinsel ilişki ve tatmin üzerine olan etkileri kullanıcıları tarafından her zaman tartılmaktadır. Doğum kontrol hapı, kondom, rahim içi araç ve diğer geriye dönüşümü olan ya da olmayan yöntemlerin cinsel yaşam ve tatmin üzerine olan etkileri ve kısıtlamalar, yöntemin kullanılabilirliğini etkilemektedir. Bu husus vazektomi için hem erkek hem de kadın açısından bu çalışmada valide anketler kullanılarak araştırılmıştır ve vazektominin erkek cinsel yaşamına etkisi olmayacağını göstermiştir. Kadınlar açısından hiç çalışılmamış bu konuda FSFI kullanılarak objektif veriler elde edilmiş ve hayatın gerçeği ortaya konulmuştur. Çeviri Uzm.Dr. Seyit Erkan Eyyüpoğlu1, Doç. Dr. Memduh Aydın2 Sabuncuoğlu Şerefeddin EAH, Üroloji Kliniği, Amasya
zektomi sonrası 6. ayda olmak üzere 2 kere geçerliliği ka-
1
bul edilen IIEF-15 (International Index of ErectileFunction)
2
34
Gaziosmanpaşa Taksim EAH, Üroloji Kliniği, İstanbul
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
Varikosel ve hipogonadizm Prof. Dr. Fikret Erdemir Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
Gonadotropin serbestleştirici hormon (GnRH), hipo-
tiküler venlerde valvlerin yetersiz oluşunun basınç artışına
talamustaki nöronlardan salınmakta ve ön hipofize geçe-
neden olması, Nutcracker (fındıkkıran) fenomeni, oksidatif
rek gonadotropinler olarak bilinen Follikül Uyarıcı Hormon
hasar, interstisyel sıvı artışı, hipoksi, apoptozis, adrenalden
(FSH) ve Luteinize edici hormonların (LH) salınımına neden
ya da böbreklerden katekolamin ve prostoglandinler gibi
olmaktadır. Sözkonusu bu gonadotropinler, sistemik do-
metabolitlerin testise ulaşması gibi nedenlere ilave olarak
laşıma katılarak hedef doku olan testise ulaşırlar. Testisin
skrotal ısı artışı gibi mekanizmalarla testis hasarının oluştu-
%80-85’ini oluşturan ve FSH etkisi ile spermatogenezin
ğu bildirilmektedir (4). Testislerde ısı artışı spermatogenezi
gerçekleştiği alan seminifer tübülüslerdir. Testisin %10-
bozduğu gibi kolesterolden testosteron sentezini sağlayan
15’ini ise lenfoid hücreler, mast hücreleri, bağ doku ve Ley-
enzimlerin çalışmasını da bozabilmektedir (4). Varikoselin
dig hücrelerinden oluşan interstisyel alan oluşturmaktadır.
testislere olan hasarı, yapılan patolojik incelemelerde se-
LH, Leydig hücrelerinin yüzeyindeki reseptörlere bağla-
minifer tübül çaplarının azalması, peritübüler fibrozis ve
narak kolesterolden testosteron sentezini sağlamaktadır
Leydig hücre hiperplazisi ile kendini göstermektedir (1-3).
(1). Oluşan testosteron, Leydig hücre sayısı ve hücrelerin
Yine Rajfer ve arkadaşlarının çalışmalarında testosteron
testosteron üretme kapasiteleri ile yakından ilişkilidir ve
üreten Leydig hücre sayısının da azaldığı belirtilmiştir (5).
ilerleyen yaşla birlikte ise testosteron kapasitesinin azaldığı
Deneysel çalışmalarda ise, ratlarda varikosel modeli oluş-
görülmektedir. Pasif difüzyonla interstisyel alana geçerek
turulması sonrası HCG’ye zayıf testosteron yanıtının oldu-
androjen bağlayan proteinlere bağlanan testosteron, bir ta-
ğu ve yine HCG’nin Leydig hücrelerine zayıf bağlandığı
raftan seminifer tübülüs içinde spermatogenezisin oluşu-
gösterilmiştir (6). Luo ve arkadaşları varikosel oluşturulan
munda görev alırken, bir taraftan da sistemik dolaşıma ge-
ratlarda kolesterolün transferinde görevli olan StAR (Ste-
çerek hematopoetik sistem, kemik yapılar, kaslar, penis ve
roidojenik Akut Regülatör Protein) proteininin azalmasının
benzeri pek çok sistemin normal işleyişinin sürdürülmesin-
intratestiküler testosteron azalması ile ilişkili olduğunu ve
de rol oynamaktadır. Testosteronun üretimini bozan primer
Leydig hücrelerinde apoptozis olduğunu belirtmişlerdir
ve sekonder olmak üzere birçok neden bulunmaktadır. Bu
(7). Benzer şekilde, Zheng ve arkadaşlarının çalışmaların-
nedenler; santral sinir sistemi hasarı, tümör, hipofizer yet-
da kontrol grubu ve varikosel oluşturulan ratlarda testos-
mezlik, santral ya da testiküler radyoterapi uygulamaları,
teron seviyeleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
kemoterapi, orşit, torsiyon, konjenital enzim defektleri ve
olacak şekilde sırasıyla 4.78±1.07 ng/g ve 2.92±0.85 ng/g
varikosel olarak sayılabilir (1, 2). Pleksus pampiniformisin
şeklinde saptanmıştır (8). İnsan çalışmalarında da variko-
anormal dilatasyonu olarak adlandırılan ve erişkin erkekle-
selli erkeklerde varikoseli olmayan kontrol grubuna göre
rin %10-15’inde, primer infertil erkeklerin %19-41’inde ve
testosteron seviyesinin düşük olduğu ortaya konulmuştur.
sekonder infertil erkeklerin ise %80’ine yakınında görülen
Ando ve arkadaşlarının araştırmalarında varikoseli olan ve
varikosel, erkek infertilitesinin cerrahi olarak düzeltilebi-
olmayan gruplarda serum testosteron seviyeleri sırasıyla
lir en sık nedenidir (1, 3). Varikosel, birçok mekanizmaya
416±12.9 ng/ml ve 487±19.9 ng/ml olarak saptanmıştır
bağlı olarak testis üzerine olumsuz etki gösterip erkek
(9). Benzer şekilde, Tanrıkut ve arkadaşlarının araştırmala-
fertilizasyon kapasitesini bozabilmektedir. Buna göre, sol
rında da varikoseli olan grupta 412.2 ng/dL olarak sapta-
renal venin sol testiküler vene olan giriş açısı ile daha su-
nan ortalama serum testosteron değeri varikoseli olmayan
periordan girmesinin testiste venöz basıncı arttırması, tes-
kontrol grubunda 462.6 ng/dL olarak tespit edilmiştir (10).
35
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
Yaklaşık 200 sene kadar önce tedavi yaklaşımı ola-
ne sonraki dönemlerde yapılan çalışmalarda varikoselek-
rak yapılan varikoselektominin günümüzde gerek klinik
tominin testosteron parametreleri üzerine olumlu etkisinin
çalışmalar gerekse de metaanalizlerle etkinliği ortaya
olduğu hatta düşük testosteron seviyesinin ögonadal dü-
konulmuştur (11). Buna göre, varikoselektomi ameliyatı
zeylere ulaştığı belirtilmiştir.
sonrası sperm sayı, hareket ve motilitesinin arttığı spon-
1990’lı yılların öncesine kıyasla yeni dönemde, olgu
tan gebelik oranlarının ise %60’lara kadar yaklaştığı bilin-
sayısının giderek arttığı çalışmaların ön plana çıktığı görül-
mektedir. Literatür incelenecek olursa bugüne kadar ya-
mektedir. Gerek prospektif gerekse de retrospektif çalış-
pılan varikoselektomi ile ilgili çalışmaların ağırlıklı olarak
malarda serum testosteron seviyelerinde anlamlı artışların
infertilite ve semen parametreleri üzerinde yoğunlaştığı,
olduğu anlaşılmaktadır (Tablo 1). Bunun gibi 9 çalışmadaki
varikoselektominin ağrı ve hormon parametreleri ile ilişki-
toplam 814 olgunun değerlendirildiği bir metaanalizde de
sini ortaya koyan çalışmaların nispeten sınırlı olduğu görü-
varikoselektominin testosteron seviyesi üzerine anlamlı
lecektir. Varikoselektomi-hormon parametreleri ilişkisinin
olarak etki ettiği ve ortalama testosteron artışının 97.5 ng/
araştırılması sırasında literatürlerin iki dönem halinde in-
dL olduğu belirtilmektedir (14). Bu metaanalizde, variko-
celenmesi gerektiği ilk dönem çalışmalarında elde edilen
selin Leydig hücre fonksiyonunu bozduğu ve bu durumun
sonuçların çoğu zaman anlamlı olmadığı anlaşılmaktadır.
azalmış testosteron sentezi ile ilişkili olduğu belirtilmiştir.
Bununla ilişkili olarak toplam 14 ve 24 olgunun varikose-
Genel olarak çalışmalar incelenecek olursa, serilerde tes-
lektomi yapılarak takip edildiği iki ayrı çalışmada sperm
tosteron seviyesindeki ortalama artışın %3.5-55.4 arasın-
parametrelerinin anlamlı olarak artmasına ve spontan
da olduğu görülmektedir (Tablo 1). Olguların ise %12.9 ile
gebeliklerin oluşmasına rağmen serum testosteron dü-
%83’üne yakınında testosteron seviyesinin arttığı görül-
zeylerinin anlamlı olarak artmadığı bildirilmektedir. Hud-
mektedir. Çalışmalar biraz daha ayrıntılı incelenip alt grup-
son ve Segenreich’in 1985 ve 1986 yılarında yaptıkları
lar oluşturulduğunda varikoselektomi öncesi testosteron
bu iki çalışma incelendiğinde, preoperatif dönemde se-
seviyeleri düşük olan hipogonadik olgular göz önüne alın-
rum testosteron düzeylerinin normal seviyelerde olacağı
dığında bu olgulardaki artış %40.1 ile %83 arasında değiş-
görülecektir (12, 13). Bu çalışmalar; olguların preoperatif
mektedir (15-24). Hatta, bu olguların %79’una yakınında
dönemde normal testosterona sahip olmaları, küçük has-
testosteron düzeyleri ögonadal seviyelere kadar gelebil-
ta gruplarının yeterince istatistiksel sonuç veremeyeceği,
mektedir. Buradan çıkan sonuç, testosteron seviyelerinde-
mikrocerrahi varikoselektomi yöntemlerinin kullanılmayı-
ki artışın özellikle preoperatif dönemde düşük testosteron
şı, subklinik varikoselli olguların dahil edilmesi, retrospek-
seviyesine sahip olan olgularda daha fazla olduğu gerçe-
tif olmaları ve bu döneme ait deneysel çalışmaların yeter-
ğidir. Abdul-Meguid ve arkadaşlarının yaşları 29.3-32.4 yıl
siz oluşu gibi nedenlerle eleştirilmektedir. Kesin bir sınır
arasında değişen olguları infertilitesi olup varikoselektomi
olmamakla birlikte 2000 yılı ve öncesinde yapılan ve ilk
geçirenler (n=66), varikoseli ve infertilitesi olup opere edil-
dönem çalışmaları olarak kabul edilen araştırmaların aksi-
meyenler (n=33), varikoseli olup fertil olanlar (n=33) ve
Tablo 1. Varikoselektomi yapılan olgularda serum testosteron düzeylerindeki artışlar Çalışma
Su (15) Çayan (16) Fujisawa (17) Lee (18) Zheng (8) Tanrıkut (10) Hsiao (19) Sathya (20) Zodhy (21) Pierik (22) Ozden (23) Rodriguez (24)
36
Yıl
Olgu sayısı
Takip süresi (Ay)
Preoperatif testosteron
Artış
1995 1999 2001 2007 2009 2011 2011 2011 2011 2001 2008 2009
53 78 52 18 104 325 109 100 103 30 30 202
3 12 6 3 12 12 9 12 6 3 6 6
409±23 837±220 470±190 358±12 627.4±161.7 454±168 431±170.2 301±43 450±170 542±31 660±130 648±156
90 274 10 10 12.7 254 109 124 71 29 60 61
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
varikoseli olmayan olgularla (n=33) karşılaştırdıkları çalış-
tedirler. Literatür ayrıntılı olarak incelendiğinde aslında
malarında gruplardaki preoperatif testosteron oranları sıra-
1975 yılında Comhaire isimli araştırmacının da bu sonu-
sı ile 347.4 ng/dL, 339.7 ng/dL, 396.6 ng/dL ve 504.8 ng/
ca ulaştığı görülecektir (29). Comhaire ve arkadaşlarının
dL olarak saptanırken postoperatif dönemde varikoselek-
cinsel işlev bozukluğu ve varikoseli olan 10 olgu ile cinsel
tomi geçirenlerde bu oran anlamlı olacak şekilde 399 ng/
işlev bozukluğu olmayan 23 olguyu iki gruba ayırarak in-
dL olarak belirtilmiştir (25). Bu çalışmada da hipogonadal
celedikleri çalışmalarında ilk ve ikinci gruptaki testosteron
düzeyde olan testosteron oranının arttığı anlaşılmaktadır.
düzeylerinin sırasıyla 346 ng/dL ve 546 ng/dL olduğu
Literatüre bu şekilde baktığımız zaman preoperatif dö-
varikoselektomi sonrası ilk grupta testosteron seviyeleri-
nemde yüksek testosteron düzeyine sahip olgularda pos-
nin normal düzeylere çıktığı belirtilmiştir (29). Tanrıkut ve
toperatif dönemde testosteron düzeylerinin çoğu zaman
arkadaşlarının da 200 palpabl varikoselli olguyu vazekto-
anlamlı olarak artmadığı görülmektedir (Tablo 2) (26, 27).
mi geçirmiş ve varikoseli olmayan 510 olgu ile karşılaştır-
Yukarıdakine benzer mantıkla preoperatif dönemde
dıkları çalışmalarında ilk ve ikinci gruplarda testosteron
düşük testosteron seviyesine sahip olan olguları içeren
seviyeleri sırası ile 254 ve 469 olarak bildirilmiştir. Vari-
çalışmalar yan yana getirilip incelendiğinde postoperatif
koselektomi sonrası serum testosteron düzeyindeki artı-
dönemde testosteron seviyelerindeki artışın çoğu zaman
şın ortalama 178 ng/dL olarak saptandığı bu çalışmada,
anlamlı olduğu anlaşılacaktır (Tablo 3) (28).
preoperatif dönemde serum testosteron düzeyi <300 ng/
Su ve arkadaşlarının 53 infertil olguyu inceledikleri
dL olan olguların %79’unda, >300 ng/dL olan olguların ise
çalışmalarında da varikoselektomi öncesi 319 ng/dL olan
%12’sinde testosteron düzeyinin arttığı ortaya konulmuş-
testosteron seviyelerinin postoperatif dönemde 409 ng/
tur. Ancak, bu çalışmada testosteron seviyesindeki artış ile
dL olduğu ve bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olduğu
testis volümü, hasta yaşı, varikosel derecesi ve varikosel
bildirilmektedir (15). Araştırmacılar bu çalışmalarında da
tarafı arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır (10). Zohdy
özellikle preoperatif dönemde hipogonadik olanlardaki
ve arkadaşlarının ortalama yaşları 33.5±5.8 yıl olan ça-
testosteron artışının daha anlamlı olduğunu belirtmek-
lışmalarında da preoperatif ortalama 10.46±3.3 mL olan
Tablo 2. Preoperatif normal serum testosteron seviyesi olan olgularda varikoselektomi sonrası olan değişiklikler Çalışma Çalışma türü
Rodriguez (24) Prospektif Pasqualatto FF (26) Prospektif 62 (İki) Zheng (89 Prospektif 51 Di Bisceglie (27) Retrospektif Hsiao (19) Retrospektif Testosteron düzeyi; <400 >400
Olgu sayısı testosteron
Preoperatif testosteron
Postoperatif
p
202 50 (Tek) 639.2±190.3 53 615±159 38
648±156 617.2±160.2 680.3±143.2 599±157 627±162 650±50
709±232 671.3±136.1
Anlamsız Anlamsız
619±160
Anlamsız
660±50
Anlamsız
49 57
309±7 498±17
431±16 463±31
Anlamsız
Tablo 3. Preoperatif düşük serum testosteron seviyesi olan olgularda varikoselektomi sonrası olan değişiklikler Çalışma Çalışma Türü
Su (15) Gat (28) Sathya (20) Tanrikut (10) Hsiao (19) Zohdy (21)
Retrospektif Retrospektif Prospektif Retrospektif Retrospektif Prospektif
Olgu Sayısı testosteron
53 83 100 325 49 103
Preoperatif testosteron
319±12 348±175 177±18 358±126 309±7 379±206
Postoperatif
p
409±23 496±243 301±43 454±168 431±16 450±170
Anlamlı Anlamlı Anlamlı Anlamlı Anlamlı Anlamlı
37
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
testis volümlerinin testosteron artışı ile korele olmadığı
varikosellerde daha fazla arttığı gösterilmiştir (15). Ancak
bildirilmektedir (8). Benzer şekilde, Zheng ve arkadaşları-
Pasqualatto ve arkadaşlarının çalışmalarında ven sayısı
nın çalışmalarında da sol klinik ve sağ subklinik varikoseli
arttıkça testosteron seviyesindeki artışında buna paralel
olup opere edilen olgular retroperitoneal yaklaşımla teda-
olarak anlamlı olarak arttığı gösterilmiştir (26).
vi edilmişlerdir. İki taraflı varikoseli olan 51 olguda (Grup
Bir başka nokta ise, yaş ve testosteron düzeylerindeki
1) ortalama serum testosteron düzeyi 614.7±159.4 ng/
varikoselektomi sonrası olan ilişkidir. Burada da genel ola-
dL olarak belirtilirken tek taraflı varikoseli olan 53 olguda
rak yaş grupları ile testosteron artışı arasında anlamlı ilişki
(Grup 2) ortalama serum testosteron düzeyi 598.6±157.3
olmadığı belirtilmektedir. Bununla ilişkili olarak Hsiao ve
ng/dL olarak saptanmıştır. Sayı, motilite ve morfolojinin
arkadaşlarının çalışmalarında <30 yaş, 30-39 yaş ve >40
anlamlı olarak arttığı bu araştırmada, varikosel tarafının ve
yaş olmak üzere 3 gruba ayrılan varikoselektomili olgular-
testis volümünün testosteron seviyelerindeki artış ile ko-
da testosteron düzeylerindeki artış gruplar arası karşılaş-
rele olmadığı belirtilmiştir (21).
tırmalarda istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (19).
Her ne kadar iki taraflı varikoseli olanlarda serum tes-
Yine Zheng ve arkadaşlarının ratlarda yaptıkları deneysel
tosteron seviyelerindeki artışın tek taraflı varikoseli olan-
çalışmada, arter korunan ratlarda intratestiküler testoste-
lara göre sayısal olarak daha fazla olduğu görülse de bu
ron seviyelerindeki artışın anlamlı olduğu görünmektedir
artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı anlaşılmaktadır.
(8). Bir başka çalışmada ise varikoselektomi sonrası artan
Su ve arkadaşlarının 53 infertil olguyu inceledikleri çalış-
testosteron ile bağlantılı olarak testis volümünün 1.508 cc
malarında bu sonuca ulaşıldığı görülmektedir. Bundan
olarak anlamlı olacak şekilde arttığı belirtilmektedir (20).
başka varikosel derecesinin de testosteron seviyesindeki
Varikoselektomi sonrası en temel soru, semen paramet-
artış ile korele olmadığı anlaşılmaktadır (15). Hsiao ve ar-
relerinin artıp artmadığı gerçeğidir. Buna göre testosteron
kadaşlarının araştırmalarında da ortalama yaşları 35.6±1.2
seviyelerindeki artış ile semen parametrelerindeki artışın
yıl olan iki taraflı varikoseli olan 59 olguda grade 3, gra-
çoğu zaman korele olduğu görülmektedir. Gat ve arkadaş-
de 2 ve grade 1 varikoseli olan olguların oranları sıra-
larının varikoselektomili olguları embolizasyon ile tedavi
sıyla %59, %29 ve %12 olarak verilirken ortalama yaşları
ettikleri çalışmalarında yaş ve varikosel derecesinin tes-
38.8±2.1 yıl olan 19 tek taraflı varikoseli olan olguda gra-
tosteron artışıyla korele olmadığı araştırmada LH ve FSH’ın
de 3 ve grade 2 varikosel oranları sırasıyla %42 ve %58
değişmediği, buna karşın testosteron artışı ile semen pa-
olarak belirtilmektedir (19). Burada genel olarak ortalama
rametrelerindeki artışın korele olduğu görülmektedir (28).
serum testosteron artışı 308.4 ng/dL’den 417.5 ng/dL’ye
Çayan ve arkadaşlarının çalışmalarında ise varikoselektomi
yükselmiştir. Serum testosteron seviyesindeki artış <300
sonrası testosteron düzeylerinin anlamlı olarak arttığı an-
ng/dL ve 300-400 ng/dL olarak alındığında anlamlı artış-
laşılmaktadır. Serum testosteron düzeyleri artan olguları
ların olduğu ancak her iki aralık arasında anlamlı fark ol-
içeren gruplardaki sayı ve motilitenin de anlamlı olarak art-
madığı bildirilmiştir. Hsiao’nun çalışmasında da, varikosel
tığı bildirilmiştir (16). Bir başka çalışmada, ortalama yaşları
derecesi ile testosteron seviyesi artışı arasında anlamlı iliş-
34.0±5.8 yıl olup varikoselektomi geçiren ve preoperatif
ki olmadığı belirtilmektedir (19). Bu sonuçlara göre, dere-
testosteron düzeyi <300 ng/dL olan 49 olgu (Grup 1) ile
cesi yüksek varikoselli olgularda semen parametrelerinin
ortalama yaşları 33.1±5.9 yıl olup varikoselektomi geçiren
daha fazla bozulduğu ve bu olguların varikoselektomiden
ve serum testosteron düzeyleri >300 ng/dL olan 54 olgu-
daha fazla yarar gördükleri düşüncesi testosteron seviye-
nun (Grup 2) karşılaştırılması ile ilk grupta sadece sayının,
leri için geçerli olmamaktadır. Tersine Ali ve arkadaşlarının
ikinci grupta ise sayı ve motilitenin anlamlı olarak arttığı
klinik varikosel ve infertilite nedeniyle değerlendirdikleri
bildirilmiştir (21). Yine klinik varikoseli olup mikrocerrahi
ve ortalama yaşları 29.6 yıl olan 716 olguluk çalışmala-
varikoselektomi geçiren 100 olgu, varikoseli olup opere
rında grade 3 varikoselli olgularda (5.7±0.2 nmol/L) tes-
edilmeyen ve yardımcı üreme yöntemleri ile gebelik sağ-
tosteron seviyelerinin grade 1 (4.9±0.2 nmol/L) ve gra-
lanmaya çalışan 100 olgu ile karşılaştırılmış olup bu çalış-
de 2 (5.0±0.1 nmol/L) olgulara göre daha yüksek olduğu
mada ilk grupta 30.04 yıl olan yaş ortalaması ile preopera-
belirtilmiştir (30). Su ve arkadaşlarının çalışmalarında ise
tif dönemde 12.18±5.53 milyon/mL olan sperm sayısının
varikoselektomi sonrası testosteron seviyelerinin grade 1
postoperatif dönemde 17.43±6.17 milyon/mL (p<0.001)
38
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
olduğu bildirilmiştir (20). Serum testosteron düzeylerinin
dirilmektedir (31).
ise preoperatif ve postoperatif olarak sırasıyla 1.77 ng/mL
Bir başka parametre ise varikoselektomi sonrası serum
ve 3.01 ng/mL olduğu belirtilmiştir. Bu gruptaki LH ve FSH
testosteron seviyesindeki değişikliklerle diğer hormon-
düşüşünün anlamlı olmadığı belirtilmektedir. Grup 2’de
lar olan gonadotropinler arasındaki ilişkidir. Genel olarak
ise 31.73 yıl olan yaş ortalaması ile takiplerde sperm sayısı
bakıldığında FSH ve LH seviyelerinde anlamlı değişiklik-
başlangıç ve son takiplerde sırasıyla 12.75 milyon/mL ve
lerin olmadığı anlaşılmaktadır (10, 15, 16, 19, 20). Sadece
12.44 milyon/mL olarak bildirilmiştir (20).
Zohdy isimli araştırmacının çalışmasında, ortalama yaşları
Varikoselektomili olgularda serum testosteron düzeyi
33.5±5.8 yıl olan olgulardan özellikle preoperatif serum
ile cinsel işlev bozukluğu ilişkisinin de birkaç çalışmada
testosteron seviyesi <300 ng/dL olan olgularda serum
incelendiği görülmektedir. Bir çalışmaya göre, preopera-
testosteron seviyesindeki anlamlı artış ile birlikte LH sevi-
tif ortalama serum testosteron düzeyinin <300 ng/dl olan
yesinin de anlamlı olarak azaldığı görülmektedir (21).
olgularda postoperatif normale dönmenin sağlanmasıy-
Bu sonuçlara göre varikoselin testosteron yetmezliğine
la IIEF skorlarında 17.1±2.6’den 19.7±1.8’e artış olduğu
neden olabileceği anlaşılmaktadır. Varikoselektomi sonra-
gösterilmiştir (21). Yine pek çok çalışmada erektil fonk-
sı özellikle preoperatif dönemde testosteron düzeyi dü-
siyonların postoperatif dönemde arttığı bildirilmiştir (31).
şük olan olgularda testosteron seviyelerinin anlamlı olarak
Cinsel işlevlerdeki artışın %50-70 oranında olduğu ve bu
arttığı hatta normal seviyelere ulaştığı ve durumun sperm
düzelmenin özellikle hipogonadiklerde tespit edildiği bil-
sayı ve hareketi ile korele olduğu görülmektedir.
Kaynaklar 1. Karagüzel E. Leydig Hücresi ve işlevleri. Erkek üreme sistemi hastalıkları ve tedavisi. Editörler: Aşcı R, Çayan S, Erdemir F, Orhan İ, Yaman Ö, Usta MF, Kendirci M, Ekmekçioğlu O, Kadıoğlu A. İstanbul Tıp Kitabevi. 2013;79-86. 2. Sabanegh E, Agarwal A. Male İnfertility. Campbell Walsh Urology. Tenth Edition. Editors: Kavoussi LR, Partin AW, Novick AC, Peters CA. Volume 1. Chapter 21. 2012;617-42. 3. Jungwirth A, Diemer T, Dohle GR, Giwercman A, Kopa Z, Krausz C, Tournaye H. EAU Kılavuzları. 2014;30-2. 4. Tek M. Varikosel Epidemiyolojisi ve Patofizyolojisi. Erkek üreme sistemi hastalıkları ve tedavisi. Editörler: Aşcı R, Çayan S, Erdemir F, Orhan İ, Yaman Ö, Usta MF, Kendirci M, Ekmekçioğlu O, Kadıoğlu A. İstanbul Tıp Kitabevi. 2013;581-94. 5. Rajfer J, Turner TT, Rivera F, Howards SS, and Sikka SC. “Inhibition of testicular testosterone biosynthesis followingexperimental varicocele in rats.” Biology of Reproduction. 1987;4:933–7. 6. Kazama T. Effect of experimental left varicocele on rat Leydig cell function. Nihon Hinyokika Gakkai Zasshi. 1995;86(2):308-15. 7. Luo DY, Yang G, Liu JJ, Yang YR, Dong Q. Effects of varicocele on testosterone, apoptosis and expression of StAR mRNA in rat Leydig cells. Asian J Androl. 2011;13(2):287-91. 8. Zheng YQ, Zhang XB, Zhou JQ, Cheng F, Rao T, Yao Y. The effects of artery-ligating and artery-preserving varicocelectomy on the ipsilateral testes in rats. Urology. 2008;72(5):1179-84. 9. Andò S, Giacchetto C, Beraldi E, Panno ML, Carpino A, Brancati C. Progesterone, 17-OH-progesterone, androstenedione and testosterone plasma levels in spermatic venous blood of normal men and varicocele patients. Horm Metab Res. 1985;17(2):99-103. 10. Tanrikut C1, Goldstein M, Rosoff JS, Lee RK, Nelson CJ, Mulhall JP. Varicocele as a risk factor for androgen deficiency and effect of repair. BJU Int. 2011;108(9):1480-4. 11. Erdemir F, Kilciler M. Varikosel. Habitat Yayıncılık. 2013;1-32. 12. Hudson RW, Perez-Marrero RA, Crawford VA, McKay DE. Hormonal parameters of men with varicoceles before and after varicocelectomy. Fertil Steril. 1985;43(6):905-10. 13. Segenreich E, Shmuely H, Singer R, Servadio C. Andrological parameters in patients with varicocele and fertility disorders treated by high ligation of the left spermatic vein. Int J Fertil. 1986;31(3):200-3. 14. Li F, Yue H, Yamaguchi K, et al. Effect of surgical repair on testosterone production in infertile men with varicocele: a metaanalysis. Int J Urol. 2012;19:149-54. 15. Su LM, Goldstein M, Schlegel PN. The effect of varicocelectomy on
serum testosterone levels in infertile men with varicoceles. J Urol. 1995;154(5):1752-5. 16. Cayan S, Kadioglu A, Orhan I, Kandirali E, Tefekli A, Tellaloglu S. The effect of microsurgical varicocelectomy on serum follicle stimulating hormone, testosteroneand free testosterone levels in infertile men with varicocele. BJU Int. 1999;84(9):1046-9. 17. Fujisawa M1, Dobashi M, Yamasaki T, Kanzaki M, Okada H, Arakawa S, Kamidono S. Significance of serum inhibin B concentration for evaluating improvement in spermatogenesis aftervaricocelectomy. Hum Reprod. 2001 Sep;16(9):1945-9. 18. Lee RK, Li PS, Goldstein M. Simultaneous vasectomy and varicocelectomy: indications and technique. Urology. 2007;70(2):362-5. 19. Hsiao W, Rosoff JS, Pale JR, Greenwood EA, Goldstein M. Older age is associated with similar improvements in semen parameters and testosterone after subinguinal microsurgical varicocelectomy. J Urol. 2011;185(2):620-5. 20. Sathya Srini V, Belur Veerachari S. Does varicocelectomy improve gonadal function in men with hypogonadism and infertility? Analysis of a prospective study. Int J Endocrinol. 2011;2011:916380. doi: 10.1155/2011/916380. 21. Zohdy W, Ghazi S, Arafa M. Impact of varicocelectomy on gonadal and erectile functions in men with hypogonadism and infertility. J Sex Med. 2011;8(3):885-93. 22. Pierik FH, Abdesselam SA, Vreeburg JT, Dohle GR, De Jong FH, Weber RF. Increased serum inhibin B levels after varicocele treatment. Clin Endocrinol. 2001;54:775-80. 23. Ozden C, Ozdal OL, Bulut S, Guzel O, Koyuncu HH, Memis A. Effect of varicocelectomy on serum inhibin B levels in infertile patients with varicocele. Scand J Urol Nephrol. 2008;42(5):441-3. 24. Rodriguez Pen˜a M, Alescio L, Russell A, et al. Predictors of improved seminal parameters and fertility after varicocele repair in young adults. Andrologia. 2009;41:277–81. 25. Abdel-Meguid TA, Farsi HM, Al-Sayyad A, Tayib A, Mosli HA, Halawani AH. Effects of Varicocele on Serum Testosterone and Changes of Testosterone After Varicocelectomy: A Prospective Controlled Study. Urology. 2014 Sep 8. pii: S0090-4295(14)00563-9. 26. Pasqualotto FF, Lucon AM, de Goes PM, et al. Semen profile, testicular volume, and hormonal levels in infertile patients with varicoceles compared with fertile men with and without varicoceles. Fertil Steril. 2005;83:74–7. 27. Di Bisceglie C, Bertagna A, Baldi M, Lanfranco F, Tagliabue M, Gazzera C,
39
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI Gandini G, Manieri C. Varicocele sclerotherapy improves serum inhibin B levels and seminal parameters. Int J Androl. 2007;30(6):531-6. 28. Gat Y, Gornish M, Belenky A, Bachar GN. Elevation of serum testosterone and free testosterone after embolization of the internal spermatic vein for the treatment of varicocele in infertile men. Hum Reprod. 2004;19(10):2303-6. 29. Comhaire F, Vermeulen A. Plasma testosterone in patients with varico-
40
Derleme
cele and sexual inadequacy. J Clin Endocrinol Metab. 1975;40(5):824-9. 30. Al-Ali BM, Marszalek M, Shamloul R, et al. Clinical parameters and semenanalysis in 716 Austrian patients with varicocele. Urology 2010; 75:1069–1073. 31. Younes AK. Improvement of sexual activity, pregnancy rate, and low plasma testosterone after bilateral varicocelectomy in impotence and male infertility patients. Arch Androl. 2003;49(3):219-28.
Güncel Makale Özeti
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Mikrocerrahi ile yapılan varikoselektomi sonrası erkek infertilitesinin değerlendirilmesinde antisperm antikorların rolü V. A. Bozhedomov, N. A. Lipatova, R. A. Alexeev, et al. Andrology, 2014;2: 847–855
Varikosel infertil erkek populasyonunda yaygın gö-
fragmentasyonu ve spermatozoaya karşı otoimmün reak-
rülen bir durumdur. Varikosel onarımının erkek fertilitesi
siyonu gibi fonksiyonel spermatozoa hasarı (veya reaktif
üzerine olan faydası hakkındaki tartışmalar hala devam
oksijen türlerinin aşırı üretiminden şüphelenildiğinden) ol-
etmektedir. Bunu destekleyen ve buna karşı çıkan kanıt-
masından dolayı cerrahi uygulanmıştır.
lar bulunmaktadır, fakat günümüz itibariyle birçok branş
12 aylık korunmasız ilişkiye rağmen infertilitesi olan,
topluluğu varikoselin erkek üreme sağlığı üzerine olan
haftada en az bir kez ilişkiye giren ve kontrasepsiyon kul-
zararlı etkisini ve tedavisinin sperm fonksiyonlarını iyileş-
lanmayan, eşinin yaşı 35’in altında olan ve MAR-IgG≥%10
tirebileceğini kabul etmişlerdir. Varikoselin testiküler fonk-
olanlar çalışmaya dahil edilmiştir. WHO’ya göre MAR-
siyon üzerine olan etkisini açıklamak için birtakım teoriler
IgG≥%50 olması immün infertilite için tanısal kabul edil-
bulunmaktadır fakat bunların hiçbirisi spermatogenez ve
mektedir. ASA’nın rolü iki farklı yaklaşımla değerlendi-
erkek infertilitesi üzerine olan etkiyi tam olarak aydınlata-
rilmiştir. Cerrahi öncesi verilerin retrospektif analizinde
mamıştır. Etki mekanizmasında hipoksi ve staz, testiküler
cerrahi sonrası 3. ayda hastalar spermiyogramda iyileşme
venöz hipertansiyon, artmış testiküler ısı, adrenal kateko-
olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrılmışlardır. Cerra-
laminlerin reflüsü, artmış oksidatif stres ve otoimmunite
hi öncesine göre spermyogramda iyileşme olup olmadığı
suçlanmaktadır. Spermatozoaya karşı oluşan antisperm
sperm kalite indeksine (ejakülattaki progresif motil sper-
antikorlar (ASA) ile gelişen otoimmunite erkek infertilitesi-
matozoa sayısı; hacim x konsantrasyon x progresif motil
nin sebeplerinden birisidir. ASA; sperm aglütinasyonunun
spermatozoa yüzdesi x normal morfolojiye sahip sperma-
artmasına ve motilitenin azalmasına neden olarak servi-
tozoa yüzdesi çarpımı ile hesaplanmıştır) göre yapılmış-
kal mukusa sperm penetrasyonunu bozmakta ve ovumun
tır. Üçüncü ayın sonunda hastaların 75’inde (%70) sperm
fertilizasyonunu engellemekte, implantasyonu ve gestas-
kalite indeksinde artış saptanmıştır. Cerrahi öncesi ASA
yonel süreci etkilemektedir. Yakın zamanda varkoseli olan
pozitif olan 33 hastanın cerrahi sonuçları değerlendirildi-
hastaların %15’inde immün infertilite olduğu gösterilmiştir.
ğinde 16 hastada ASA düzeyi azalmıştır, 17 hastada ise
İmmün infertilitede daha düşük konsantrasyon ve motili-
otoimmün süreçte gerileme gözlenmemiştir.
te görülmekte, yine morfolojik değişiklikler, hasarlanmış
Prospektif kohort analizinde; hastalar cerrahi öncesi
akrozom reaksiyonu ve DNA fragmantasyonu gözlen-
ASA-pozitif spermatozoa olması (33 hasta) veya olma-
mektedir. Muhtemel patogenetik mekanizma olarak ASA
masına (66 hasta) göre iki gruba ayrılmıştır. Gözlem süresi
pozitif hastalardaki reaktif oksijen türlerinin daha yüksek
1 yıldır ve hastalara cerrahi öncesi, cerrahi sonrası 3. ve
seviyede olması kabul edilmektedir.
6. ayda spermiyogram ve ASA testi yapılmıştır. ASA-po-
Bu çalışmada varikoseleketomi sonrası fertilitenin geri
zitif olan ve ASA-nagatif olan gruplar arasında yaş, cerrahi
kazanılmasında ASA’nın rolünün değerlendirilmesi amaç-
öncesi bazal spermiyogram parametreleri ve sol varikosel
lanmıştır. Bu longitudinal çalışmada klinik olarak varikosel
derecesi için anlamlı farklılık saptanmamıştır. ASA-po-
saptanan ve subinguinal mikrocerrahi varikoselektomi
zitif grubun korunmasız ilişkiye rağmen infertilite süresi
(SMV) yapılan 99 hastanın verileri incelendi. Hastaların
daha uzundu. İmmün infertilite cerrahi öncesi hastaların
üçte biri WHO kriterlerine göre normozoospermiye sa-
%61’inde saptanırken cerrahi sonrası %55’inde saptanmış-
hipti, bu hastalara eşlerinde infertileteye sebep olacak
tır ve istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.
neden olmaması ve/veya akrozom reaksiyon hasarı, DNA
Hacim, konsantrasyon ve morfolojik değişiklikler için an-
41
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
lamlı farklılık saptanmamıştır. Hastaların %67’sinde prog-
Cerrahi sonrası 1. yılda gebelik oranları ASA-negatif
resif motil spermatozoa oranında, morfolojik olarak nor-
grupta %39 (takipte olan 65 hastanın 25’inde), ASA-po-
mal ve progresif motil spermatozoa sayısında istatistiksel
zitif grupta ise %14 (takipte olan 28 hastanın 4’ü) olarak
olarak anlamlı artış saptanmıştır.
bulunmuştur.
ASA-pozitif hasta grubunda, varikoselektomi sonrası
Sonuç olarak antisperm immün cevap varikoselek-
3. ayda MAR-IgG seviyesinde düşüş görülen 16 hastada
tominin üreme fonksiyonu üzerine olan olumlu etkisini
6. Ay ve sonrasında da bu düşüş devam etmiştir. ASA-ne-
azaltmaktadır. Cerrahinin kendisi antisperm immün ceva-
gatif olan hasta grubunda (66 hasta) cerrahi sonrası cid-
bı durdurmamaktadır. Cerrahi girişim, hastaların sadece
di anlamda daha iyi sonuçlar gözlenmiştir. Üçüncü ayda ortalama sperm sayısı 14mil/ml’e yükselmiştir, oligozoospermik hasta oranı %39’dan %15’e düşmüştür. Grubun %71’inde progresif motil sperm yüzdesi %8 artmıştır ve
yarısında spermatozoaya karşı oluşan otoimmün cevabı baskılamaktadır. ASA oranının yüksek olması ve düşük dereceli varikosel olması cerrahi sonrası kötü prognozla ilişkilidir.
astenozoopermi oranı %56’dan %35’e düşmüştür. ASA-
Çeviri
negatif olan 3 hasta cerrahi sonrası ASA-pozitif hale gel-
Dr. Yavuz Tarık Atik, Doç. Dr. Ahmet Gökçe
miştir fakat bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
42
Derleme
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Ürogenital enfeksiyonlar ve erkek infertilitesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Han Gözükara, Prof. Dr. Sadık Görür Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Üriner sistem enfeksiyonları üroloji pratiğinde en sık görülen üriner sistem patolojisidir. Üretradan asendan yolla erkek üreme organlarını enfekte edebilmesi nedeniyle de üriner sistem enfeksiyonları ayrı bir önem taşımaktadır. Dünya Sağlık Örgütü üretrit, prostatit, orşit ve epididimiti erkek üreme organlarının enfeksiyonu olarak tanımlamaktadır. Erkekte anlamlı enfeksiyondan bahsedebilmek için orta akım idrarda mililitrede >105 patojen olması gerekmektedir (1). Erkek ürogenital sisteminde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarda en sık izlenen patojenler Neiseria Gonore (N. Gonore), Klamidya Trahomatis (K. Trahomatis) ve Ureoplazma Urealitikum (U. Urealitikum)’dur. Daha az sıklıkta görülen patojenler ise Mikoplazma Hominis (M. Hominis), Mikoplazma Genitalyum (M. Genitalyum) gibi Mikoplazma türleridir. K. Trahomatis’in semende tanısı zordur (2). U. Urealitikum ise sadece yüksek konsantrasyonlarda (>103cfu/ml) patojeniktir ve genel olarak üretrada asemptomatik kolonizasyon oluşturmaktadır. Cinsel yolla bulaşan patojenler dışında da semen örneklerin-
A. İnflamasyonun patofizyolojisi İnflamasyon, dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği hücresel, humoral ve vasküler bir seri vital yanıtıdır. İnflamasyon normalde patolojik bir durum olmasına karşın, inflamatuar reaksiyon vücudun fizyolojik olarak gösterdiği bir tepkidir (3). İnflamatuvar bölgede oluşan vazodilatasyon, kan akımında artışa ve lökositlerin enfekte bölgeye yönelmesine yol açar. İnflamatuvar reaksiyon, aktive olan lenfosit ve makrofajlar tarafından salgılanan sitokinler (kemokinler, interlökinler, büyüme faktörleri) aracılığıyla şiddetlenir. Erkek üreme sistemi üzerindeki inflamatuvar yanıt oluşturmaya en etkin sitokinler proinflamatuvar sitokinler (TNF-α, IL-1α, ve 1β) dir (4). Bu sinyal molekülleri, aktive olan lökositler tarafından salınır. IL-6, 8 ve 10 aynı zamanda inflamasyonun birçok aşamasında subfertil erkeklerin semeninde çeşitli seminal defektlere yol açtığı gösterilmiştir. Seminal plazmadaki en büyük IL-6 ve IL-8 kaynağı prostattır. Özellikle IL-6 erkek aksesuar bez inflamasyonlarında önemli bir rol oynar (5).
de mikroorganizmalar saptanmıştır. En çok izlenen dört
İnflamasyon, spermatogenezis ve steroidogenezis
mikroorganizma; Enterokokus Fekalis (E. Fekalis) (%56), Eşe-
üzerinden ikili etkiyle spermatositik arrest ve testosteron
rişya Koli (E. Coli) (%16), Streptokok türleri (%13) ve Stafilo-
(T) ve luteinizan hormon (LH) serum düzeylerinde düşüş
kokus Aureus (S. Aureus)’tur (%5).
yaparak testis üzerindeki etkisini gösterebilir (6). İnflama-
Erkek üreme organları olan prostat, epididim ve testis-
tuvar reaksiyon sırasında TNF-α ve IL-6 sekresyonu Leydig
lerin enfeksiyonu ve buna bağlı gelişen inflamasyonu ile
hücrelerinde steroidogenezis inhibisyonuna neden olabi-
spermatogenezis, sperm üretimi ve fonksiyonu bozuklu-
lir. Ayrıca, inflamasyonun spermatogenezis üzerindeki et-
ğu arasında sıkı bir ilişki var olduğu düşünülmekle bera-
kisi hücre spesifiktir. Spermatositler ve spermatidler etki-
ber yapılan çalışmaların yetersiz olması nedeniyle bu ilişki
lenirken spermatogonialar bu süreçten etkilenmezler (7).
halen net olarak ortaya konamamıştır. Bu derlemede, inf-
İnflamasyonun oksidatif stresin kaynağı olduğuna dair
lamasyonun patofizyolojisi hakkında kısa bilgi verildikten
deliller vardır. Oksidan ve anti-oksidan sistemin dengesizli-
sonra ürogenital enfeksiyonların erkek fertilitesi üzerine
ği dokuda oksidatif stres oluşturur. Serbest oksijen radikal-
olan etkileri enfeksiyonun lokalizasyonuna ve enfeksiyöz
lerinde (SOR) artış olur ve bunlar erkek inferilitesinin önemli
ajanların tipine göre başlıklar halinde anlatılmıştır.
bir nedenidir (8). Salınan SOR’leri, sperm hücre membra-
43
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
nında bolca bulunan çoklu doymamış yağ asitleri ile reak-
nı koymanın doğasındaki sorunlardan dolayı prostatitin
siyona girerler ve bu harekette azalma ve fertilite potansi-
sperm kalitesi üzerine etkisini gösterecek sonuçlara ula-
yeline gerileme ile sonuçlanır. Burada etkili olan diğer bir
şılamamıştır (14). Henkel ve ark. kronik prostatitin serbest
faktör de spermatazoanın küçük bir sitoplazmaya sahip
oksijen radikalleri üzerinden gerçekleşen inflamatuvar re-
olması dolayısıyla da tamir yeteneğinin kısıtlı olmasıdır.
aksiyonla spermin bir membran fonksiyonu olan akrozom
İnflamatuar ve infeksiyoz süreçler üreme traktı organ-
reaksiyonu üzerine olumsuz etki ettiğini göstermişler (15).
larında ve sonrasındaki anatomik bölgelerde skarlanma
Engeler ve ark.nın kronik prostatit Tip 3b’nin sperm moti-
ve obstruksiyona bağlı hasar oluşturarak da sperm fonksi-
litesinde ve fruktoz miktarında azalma olduğunu gösteren
yonlarına destek sekresyonlarda azalma yoluyla infertilite-
çalışmaları da bulunmaktadır (16).
ye neden olabilirler. Bilhassa epitelyal hücrelerinin sınırlı kendini yenileme kapasitesi nedeniyle epididim ve testis skarlanmaya hassastırlar ve darlık oluşumuyla ejakülat volümünde azalma ve fertilitede bozulma görülebilmektedir (9-11).
Epididimit Epididimit, epididimin inflamasyonudur ve prostatititten daha az sıklıkta görülmektedir. Akut epididimit, genelde tek taraflıdır ve epididimoorşitin parçası olarak gelişmektedir. 35 yaş altındaki hastalarda genelde etken
B. Enfeksiyonun lokalizasyonunun erkek fertilitesi
patojenler cinsel yolla geçen mikroorganizmalarken, daha
üzerine olan etkisi
ileri yaşlarda ise diğer Gram negatif patojenler sıklıkla ne-
1. Prostatit Prostat bezinin enfeksiyöz ve inflamatuvar bir hastalığı olan prostatit’ler Amerika Birleşik Devletleri’nde 50 yaş altı erkeklerde en sık, 50 yaş üstü erkeklerde ise benign prostat hiperplazisi ve prostat kanserinden sonra üçüncü sıklıkla görülen ürolojik problemdir. Dünyada en sık kullanılan prostatit sınıflandırma sistemi Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından oluşturulmuştur (12) (Tablo 1). Prostatın enfeksiyonlarında en sık görülen patojenler, Klebsiella türleri, E. Koli, E. Fekalis, Proteus Mirabilis (P. Mirabilis) ve Psödomanas Aeruginosa (P. Aeruginosa)’dır. 50 yaşından genç erkeklerde görülen prostatitin fertilite üzerine etkisi önemlidir. Prostatit tanısı semende ve ejakulasyon sonrası işenen idrarda artmış lökosit seviyelerinin görülmesiyle konulsa da halen burada bakılan parametrelerin enfeksiyon dışı bir inflamasyonla alakalı olup olmadığı tartışmalıdır (13). Birçok çalışmada, semptomatik prostatitin sperm pa-
den olmaktadır (17). Etken ayrımında Gram boyamada direk bakı altında Gram negatif intrasellüler diplokok görüntüsü N. Gonore’yi düşündürürken üretral sürüntüde sadece beyaz kan hücrelerinin olması N. Gonore dışı enfeksiyonları özellikle de 2/3’ünde saptandığı gibi K. Trahomatis’i gösterebilmektedir (18). Epididim spermin depolandığı, membranının olgunlaştığı ve hareket yeteneği kazandığı yerdir. Bu bölgenin herhangi bir inflamasyonu neticesinde sperm sayısında azalma, hareketlilikte bozulma veya disfonksiyon gelişebilir. Epididimit başarıyla tedavi edilirken sekel oluşumunun fertilite üzerine potansiyel etkisi belirsizdir. İnflamasyona sekonder gelişecek skarlanma obstruktif azospermiye yol açabilir (19, 20). Epididim hasarı sonrası sperm kalitesini araştıran çok az çalışma bulunmaktadır. Genel kabul gören kanı akut epididimitin geçici bozulmaya yol açtığıdır. Tablo 2’de akut epididimitin sperm parametreleri üzerine etkisi derlenmiştir (21).
rametreleri üzerine olan etkisi araştırılmış, fakat farklı sı-
3. Orşit
nıflandırma sistemlerinin kullanılması ve prostatit tanısı-
Testisin ağrılı, ödemli ve lokal veya sistemik bir hastalı-
Tablo 1. NIH’a göre prostatit sınıflandırması Akut bakteriyel prostatit (ABP) Kronik bakteriyel prostatit (KBP) Kronik pelvik ağrı sendromu (KPAS) A. İnflamatuar KPAS: Eksprese Prostat Sekresyonu, EPS)/işenen mesane idrarı-3 (VB-3)/semende lökosit olması B. Non-inflamatuar KPAS: EPS/VB-3/semende lökosit yoktur. Asemptomatik inflamatuar prostatit (histolojik prostatit)
44
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
Tablo 2. Akut epididimitin sperm parametreleri üzerine etkisi Yazarlar
Negatif etki Dansite
Motilite
Morfoloji
Ludwig & Haselberger (22) + + + Berger ve ark. (23) + Weidner ve ark. (20) + + + Haidl (24) + Cooper ve ark. (25)
Sonuç
22 vakada 19 Pyospermi 70 erkekte 3 Azoospermi Kronik enfeksiyon; artmış makrofaj Azalmış epididimal belirteçler. (α -glucosidase, L-carnitine)
ğa bağlı akut veya subakut/kronik gelişebilen bir durumdur.
sek olduğu yerlerde yerini nonspesifik üretrite bırakmak-
Akut bakteriyel orşit (6 haftadan az) genelde cinsel yolla
tadır. Bu organın inflamasyonunun sperm parametreleri-
bulaşan hastalıklarla veya asendan üriner sistem enfeksi-
ne direkt etkisi yoktur. Fakat üretrit yoluyla gelişebilecek
yonları yoluyla gelişebilirken, subakut/kronik olgular daha
epididimit veya skarlanma yoluyla oluşacak parsiyel/tam
çok kronik inflamasyona yol açan enfeksiyon dışı neden-
tıkanıklık ile ejakülat volumün azalması, fertilite potansi-
lerle gelişir ve çoğunlukla asemptomatiktir. Viral enfeksi-
yelinde azalmaya neden olabilir (31).
yonlarda da testis tutulumu izlenebilir. Viral orşit nedenleri
5. Lökositospermi
arasında ise en sık izleneni kabakulak orşitidir. Puberte son-
Seminal sıvılarındaki lökositin tek nedeni genitoüriner
rası kabakulak enfeksiyon geçiren hastaların %20-30’unda
traktın enfeksiyonu değildir. Bilinen diğer etkenler maru-
orşit görülür. Kabakulak orşitinin %20’sinde orşit bilateraldir
ziyetler (sigara, çevresel toksinler, marihuana, bazı ilaçlar)
ve bilateral testis atrofisi ve azoospermiyle sonuçlanabilir.
genitoüriner kanal cerrahisi (vazektomi geri dönüşümü,
Diğer orşit nedeni olabilecek virüsler; Koksaki, Varicella ve
üretral cerrahi) ve otoimmunitedir. Aynı zamanda artmış
insan immun yetmezlik virüsü (HIV) dür (26-28).
lökositler ölmekte olan spermlerin apopitozuna ve geri
Kronik orşitte görülen inflamatuar değişiklikler tipik
dönüşümüne yardımcı olmak üzere izlenebilir. Artmış lö-
olarak otoimmun orşitte de görülür ve bu iki durumda da
kosit seviyelerinin azalmış sperm sayısı, azalmış hareketli-
testisin immün özerkligi bozulmaktadır (3). Otoimmun
lik, azalmış normal morfoloji, azalmış sperm penetrasyon
orşit, antisperm antikorlar (ASA) varlığında testisin oto-
yeteneği, artmış DNA fragmantasyonu ve azalmış gebelik
immün inflamasyonudur. Sertoli hücreleri arasında oluşan
oranları ile beraber olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar
kan testis bariyerinin bozulmasıyla gelişir. Otoimmun or-
vardır (32-34). Sorulması gereken soru yükselen lökosit
şitler iki gruba ayrılır: Primer otoimmün orşitler infertilite
seviyelerinin genitoüriner kanal enfeksiyonunda belirteç
ile alakalıdır. Genellikle asemptomatiktir ve seminifer tübül
olarak kullanılıp kullanılamayacağıdır. Birçok çalışma bak-
membranlarına karşı oluşan ASA varlığı (%100) ile ilişkili
teriospermi ile semen lökositlerlerinin artışı arasında kore-
iken sekonder otoimmün orşit semptomatik orşit ve/veya
lasyon gösterememiştir (35, 36).
sistemik otoimmün bir hastalığa/hastalığın vaskülitine se-
Ürogenital trakta giren organizma direk ve indirek yol-
konder izlenebilir. ASA, spermatositlerin ve spermatidlerin
lardan negatif olarak sperme etki edebilir. Yabancı organiz-
apopitozunu indükler ve spermatozoanın immobilizasyonuna ve aglütinasyonuna neden olarak sperm-oosit etkileşimini engeller (29). Yine de orşitin sperm parametreleri üzerine etkisini gösteren çalışmalarda yetersizlik vardır. Biyopsi yapmadan, noninvaziv yöntemlerle ve serolojik ve seminal belirteçlerin yokluğu orşit tanısını ve dolayısı ile çalışmalardan veri elde edilmesini zora sokmaktadır (30).
ma vücutta inflamatuvar yanıta ve dolayısıyla otoimmun reaksiyon gelişmesine neden olabilir. Bunun yanında birçok patojen de sperm hücreleri üzerine direk etki edebilmektedir. Spermatozoa üzerine direk etki eden ajanlar K. Trahomatis, E. Coli, U. Urealitikum ve Hepatit B virüs (HBV) dür. E. Coli spermatozoaya yapışıp aglutinasyonu arttırırken Ureoplazma spermin nükleer kromatin integrasyonu-
4. Üretrit
nu bozarak etki eder (37). HBV ise mitokondrial membran
Üretritin en sık etkenleri K. Trahomatis, N. Gonore, M.
potansiyelinde kayba neden olarak sperm mobilitesinde
Genitalyum’dur. Gonoreal üretrit eğitim seviyesinin yük-
azalmaya neden olmaktadır (38).
45
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
C. Enfeksiyöz ajanların erkek fertilitesi
ile kaspaz aracılı apopitozun tetiklendiği ve aşırı miktar-
üzerine olan etkisi
da serbest oksijen radikalinin salgılanarak sperm hasarına neden olduğu in vitro olarak gösterilmiştir (41, 42). Bunun
1. K. Trahomatis
yanında K. Trahomatis enfeksiyonu ile morfoloji ve ileri ha-
K. Trahomatis cinsel yolla en sık bulaşan bakteriyel or-
reketlilik gibi sperm parametrelerinin genelinde bozulma-
ganizmadir. Klamidya enfeksiyonları daha çok kadınların
lara neden olabilirken moleküler düzeyde de DNA frag-
bir problemi olarak anılsa da fertilite açısından üretrit, epi-
mantayonunda artış gibi bir negatif etkiye sahiptir (43).
didimit ve orşit yapma potansiyeli nedeni ile erkekler için
Klamidya üretrit, epididimit, epididimoorşit ve bazen
de bir sorundur (39). Klamidya’nın sperm fonksiyonları
prostatite neden olabilmektedir. Üretrit sonrası üretrada
ve erkek fertilite potansiyeli üzerine etkileri net değildir.
oluşabilecek darlıklar, obstruksiyona ve dolaylı olarak fer-
1987’de Freiberg ve ark. tarafından sperm ve Klamidya
tilite potansiyelinde azalmaya neden olabilir (44, 45).
etkileşimi açıkça gösterilmesine rağmen fertilite potansi-
2. N. Gonore
yeli üzerine etkisini netleştirecek kuvvetli çalışmalar bu-
N. Gonore, cinsel yolla bulaşan hastalıklarda en sık izo-
lunmamaktadır (40). Klamidya’nın gerek LVP ve Serovar
le edilen ikinci patojendir (46). Sıklıkla üretrite nadiren de
E gibi elementer cisimciklerinin, gerek se E. Coli’den 550
tek taraflı epididimoorşite neden olabilir. Obstruksiyona,
kat daha fazla spermisidal etkinliğe sahip lipopolisakkarid
inflamasyona ve testis fonksiyonlarında hasara dolayısıyla
membranı ile sperm membranındaki CD14’ün etkileşimi
fertilite potansiyelinde azalmaya neden olabilir (19, 30).
Tablo 3. Değişik patojenlerle erkek infertilitesi arasındaki ilişki Patojen
İnfertil erkekte görülme sıklığı
Erkek fertilitesine etkisi
Takip önerisi
K. Trahomatis %0.3-%42
Sperm motilitesinde bozulma yapabilir
K. Trahomatis’in sık izlendiği spesifik topluluklarda takip
N. Gonore
Genel populasyonla benzer
Üretrit ve epididimoorşite neden olabilir
N. Gonore’nin sık izlendiği spesifik topluluklarda takip
%20-40
Bilinmiyor
Takip önerilmez
Bakteriler
Diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar U. Urealitikum
M. Hominis
Sperm parametrelerini değiştirebilir
M. Genitalyum
Sperm hücrelerine tutunabilir
Cinsel yol harici bulaşan bakteriler
Prostatit ve epididimo-orşit yapar
%10-85
Aerobik Anaerobik %100
Rutin takip önerilmez Artmış sperm DNA fragmantasyon oranı olanlarda anaerobik kültür yapılmalıdır
Virüsler Kabakulak Bilinmiyor
Orşit gelişiminde androjen üretimini etkiler ve testiküler atrofiye neden olur
Takip önerilmez
HIV Bilinmiyor
Sperm parametrelerinde bozulma olabilir. Anti retroviral tedavilerin kullanılması ile de sperm parametreleri bozulabilir
Takip önerilmez
HBV
%0-11
Sperm parametrelerinde bozulma olabilir
Takip önerilmez
HCV
Bilinmiyor
Sperm parametrelerinde bozulma olabilir
Takip önerilmez
HPV
%15-17
Sperm parametrelerinde bozulma olabilir
Takip önerilmez
Herpes
%35-50
Sperm parametrelerinde bozulma olabilir
Takip önerilmez
46
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
3. Cinsel yolla bulaşan diğer bakteriyel hastalıklar
Qian ve ark. Hepatit B virüsü (HBV) semende polimeraz
Ürogenital sistem enfeksiyonlarda daha az sıklıkta gö-
zincirleme tepkimesiyle (polimerase chain reaction, PCR)
rülen patojenlerden önde gelenleri genital M. Hominis, M.
identifiye edebildikten sonra HBV taşıyıcılarında virüsün
Genitalyum, U. Urealitikum’dur (44). Bunlar arasında infertil
spermin kromozomuna entegre olarak instabilite yaratabi-
erkeklerin semeninden en çok izole edileni (%10-40) U.
leceğini, kromozomal aberasyonlara ve dolayısı ile here-
Urealitikum’dur (47). Yapılan çalışmalarla Ureoplazma’nın
diter etkilere neden olabileceğini göstermişlerdir (51, 52).
infertil erkek semenlerinde normale göre daha fazla izole
Hepatit C virüs (HCV), sperm parametreleri üzerinde
edildiği ve muhtemel skar oluşumu ve obstruksiyona yol
negatif etkiye sahiptir. Bilhassa ileri hareketliliği azalttığı ve
açarak fertilite potansiyelinde azalma yarattığı düşünülse
morfolojiyi bozduğu gösterilmiştir (53).
de hangi yollardan fertiliteyi etkilediği net olarak ortaya konamamıştır (48).
İnsan immunyetmezlik virüsü (human immundeficiency virus, HIV) enfeksiyonunun spermiogram üzerine et-
Cinsel yolla bulaşan patojenler dışında da semen ör-
kilerinin araştırıldığı calışmalarda üç sperm parametresinde
neklerinde saptanan mikroorganizmalar izole edilmiştir.
de azalma gösterilmiştir. Bununla beraber HIV enfeksiyo-
Yapılan çalışmalarda bakteriyospermi saptanan örnekler-
nuna bağlı sperm parametrelerinde değişme olmadığını,
de en çok 4 mikroorganizma öne çıkmıştır (32). E. Fekalis
oluşan bozulmanın hastalığın doğal süreci ve antiretroviral
(%56) E. Coli (%16) Streptokokus (%13) ve S. Aureus’tur
tedaviye sekonder olduğunu destekleyen çalışmalar da
(%5). Yapılan az sayıda ve kısıtlı çalışmalarda, bu patojen-
vardır (54). İndirekt olarak HBV, HIV ve HCV ile enfekte er-
lerin izole edildiği örneklerde DNA fragmantasyonunda
keklerde sperm hücreleri virüslere sekonder oluşan oksi-
artış varken istatistiksel olarak bakteriyospermisi olmayan
jen radikalleri ve oksidatif stres ile de etki altında kalabilir.
infertil erkeklerle karşılaştırıldığında sperm sayı, motilite
İnsan papilloma virüs (HPV), diğer viral patojenlerden
ve morfolojik açıdan anlamlı fark gösterilememiştir (49).
değişik olarak çalışmalarda %25 oranında sperm baş böl-
Bu bakterilerin ayrımının yapılması ve fertilite potansiye-
gesinde gösterilmiştir (55). Sperm başının etkilenmesi
linin korunması amacıyla rutin olarak semenin aerobik ve
sperm-yumurta etkileşimini ve dolayısı ie fertiliteyi boz-
anaerobik kültürlerine bakılması önerilmemektedir.
maktadır.
4. Virüsler
Herpes simplex virüs (HSV) ile azalmış motilite ve kon-
Kabakulak hastalığına yol açan Mumps virüsü üreme
santrasyona bağlı gelişen erkek infertilitesini ilişkilendiren
sistemini etkileme şekli en iyi bilinen virüstür. %16-65 ara-
çalışmalar olmuştur. Deneysel çalışmalar seminal sıvı yok-
sı oranda bilateral orşit yapabilir. Pubertal ve postpubertal
luğunda viral patojenlin sperm baş membranına ve flagel-
orşitlerin %37 sinden sorumludur. Üç-On gün içinde pa-
laya daha fazla yapışabildiğini göstermişlerdir (55).
rotit gelişimini takiben gelişen kabakulağın en sık kompli-
Sonuç olarak, erkek ürogenital sisteminde gelişen en-
kasyonudur. Vakaların %50’sinde 1 yıl içinde atrofi gelişir.
feksiyon ve buna bağlı oluşan inflamasyon sonrası oluşa-
%10-30 bilateral tutulum görülür ve atrofi gelişmesi duru-
bilecek harabiyet ve muhtemel etkileri Tablo 3’te özetlen-
munda androjen üretiminde azalma görülür (50).
miştir.
Kaynaklar 1. Mazzulli T. Resistance trends in urinary tract pathogens and impact on management. J Urol 2002 Oct; 168(4 Pt 2): 1720-2. 2. Liversedge NH, Jenkins JM, Keay SD, et al. Antibiotic treatment based on seminal cultures from asymptomatic male partners in in-vitro fertilization is unnecessary and may be detrimental. Hum Reprod 1996 Jun; 11(6):1227-31.) 3. Schuppe HC, Meinhardt A, Allam JP, et al. Chronic orchitis: a neglected cause of male infertility? Andrologia 2008; 40(2):84–91. 4. Edger MP, Hales DB. Immunophysiology of the male reproductive tract. In: Neill JD, ed. Knobil and Neill’s Physiology of Reproduction. Amsterdam, Netherlands: Elsevier; 2006: 1195–1286. 5. Seshadri S, Bates M, Vince G, et al. The role of cytokine expression in different subgroups of subfertile men. Am J Reprod Immunol 2009; 62(5):275–82. 6. Liew SH, Meachem SJ, Hedger MP. A stereological analysis of the re-
sponse of spermatogenesis to an acute inflammatory episode in adult rats. J Androl 2007; 28(1): 176–85 7. Tolerance of Spermatogonia to Oxidative Stress Is Due to High Levels of Zn and Cu/Zn Superoxide Dismutase. Fritzie T. Celino1, Sonoko Yamaguchi1, Chiemi Miura1, Takashi Ohta2, Yuzuru Tozawa2, Toshiharu Iwai1,Takeshi Miura1. plosone, February 2011, vol 6:2, e16938). 8. Doshi SB, Khullar K, Sharma RK, et al. Role of reactive nitrogen species in male infertility. Reprod Biol Endocrinol 2012; 10:109 9. Weidner W, Krause W, Ludwig M. Relevance of male accessory gland infection for subsequent fertility with special focus on prostatitis. Hum Reprod Update 1999; 5(5):421–32 10. Dousset B, Hussenet F, Daudin M, et al. Seminal cytokine concentrations (IL-1beta, IL-2, IL-6, sRIL-2, sR IL-6), semen parameters and blood hormonal status in male infertility. Hum Reprod 1997Jul; 12(7):1476-9. 11. Huleihel M, Lunenfeld E, Levy A, et al. Distinct expression levels of cy-
47
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI tokines and soluble cytokine receptors in seminal plasma of fertile and infertile men. Fertil Steril 1996 Jul; 66(1):135-9. 12. Krieger JN, Nyberg L Jr, Nickel JC. NIH consensus definition and classification of prostatitis. JAMA 1999; 282(3):236–7. 13. Nickel JC, Alexander RB, Schaeffer AJ, et al. Leukocytes and bacteria in men with chronic prostatitis/ chronic pelvic pain syndrome compared to asymptomatic controls. J Urol 2003; 170(3):818–22. 14. Ludwig M, Vidal A, Huwe P, et al. Significance of inflammation on standard semen analysis in chronic prostatitis/chronic pelvic pain syndrome. Andrologia 2003; 35(3):152–6.) 15. Henkel R, Ludwig M, Schuppe HC, et al. Chronic pelvic pain syndrome/ chronic prostatitis affect the acrosome reaction in human spermatozoa. World J Urol 2006; 24(1):39–44 16. Engeler DS, Hauri D, John H. Impact of prostatitis NIH IIIB (prostatodynia) on ejaculate parameters. Eur Urol 2003; 44(5):546–8.) 17. http://www.uroweb.org/gls/pdf/19%20Urological%20infections_LR.pdf 18. Weidner W, Schiefer HG, Garbe C. Acute nongonococcal epididymitis. Aetiological and therapeutic aspects. Drugs 1987; 34 Suppl 1:111-7. 19. Dohle GR. Inflammatory-associated obstructions of the male reproductive tract. Andrologia 2003; 35(5): 321–4. 20. Weidner W, Garbe C, Weissbach L, et al. [Initial therapy of acute unilateral epididymitis using ofloxacin.II. Andrological findings]. Urologe A 1990 Sep; 29(5):277-80. 21. http://www.uroweb.org/gls/pdf/17%20Male%20Infertility_LR.pdf 22. Ludwig G, Haselberger J. [Epididymitis and fertility. Treatment results in acute unspecific epididymitis.] Fortschr Med 1977 Feb; 95(7):397-9 23. Berger RE. Epididymitis. In: Holmes KK, Mardh PA, Sparling PF et al. (eds). Sexually Transmitted Diseases. New York: McGraw-Hill, 1984, pp. 650-62. 24. Haidl G. Macrophages in semen are indicative of chronic epididymal infection. Arch Androl 1990; 25(1):5-11 25. Cooper TG, Weidner W, Nieschlag E. The influence of inflammation of the human genital tract on secretion of the seminal markers alphaglucosidase, glycerophosphocholine, carnitine, fructose and citric acid. Int J Androl 1990 Oct; 13(5):329-36 26. Chopra S, Dharmaraja A, Mehta P, Colletti PM, Wassef H. FDG PET/CT ımages demonstrating epididymo-orchitis in a patient with HIV, acute kidney injury and known epididymo-orchitis on scrotal ultrasound. Clin Nucl Med, 2014 Sep 22. [Epub ahead of print]) 27. Willems WR, Hornig C, Bauer H, Klingmüller V. Orchitis caused by Coxsackie A9. Lancet. 1977 Dec 24-31;2(8052-8053):1350 28. Liu HC1, Tsai TC, Chang PY, Shih BF. Varicella orchitis: report of two cases and review of the literature. Pediatr Infect Dis J. 1994 Aug;13(8):748-50.) 29. C.A. Silva, M. Cocuzza, J.F. Carvalho, and E. Bonfá. Diagnosis and classification of autoimmune orchitis. Autoimmunity Reviews, 2014-04-01, Volume 13, Issue 4-5, Pages 431-434 30. Ochsendorf FR. Sexually transmitted infections: impact on male fertility. Andrologia 2008; 40(2): 72–5 31. Rusz A, Pilatz A, Wagenlehner F, et al. Influence of urogenital infections and inflammation on semen quality and male fertility. World J Urol 2012; 30(1): 23–30. 32. Domes T, Lo KC, Grober ED, et al. The incidence and effect of bacteriospermia and elevated seminal leukocytes on semen parameters. Fertil Steril 2012; 97(5):1050–5. 33. Daya S, Harrison RF, Kempers RD. Advances in fertility and reproductive medicine: proceedings of the 18th World Congress on Fertility and Sterility held in Montre´ al, Canada, between 23 and 28 May 2004. 1st edition. Amsterdam, San Diego (CA): Elsevier; 2004 34. Punab M, Loivukene K, Kermes K, et al. The limit of leucocytospermia from the microbiological viewpoint. Andrologia 2003; 35(5):271–8
48
Derleme
35. Wolff H. The biologic significance of white blood cells in semen. Fertil Steril 1995; 63(6):1143–57 36. Yanushpolsky EH, Politch JA, Hill JA, et al. Is leukocytospermia clinically relevant? Fertil Steril 1996; 66(5):822–5. 37. Diemer T, Huwe P, Michelmann HW, et al. Escherichia coli-induced alterations of human spermatozoa. An electron microscopy analysis. Int J Androl 2000; 23(3):178–86 38. Kang X, Xie Q, Zhou X, et al. Effects of hepatitis B virus S protein exposure on sperm membrane integrity and functions. PLoS One 2012; 7(3):e33471 39. Cunningham KA, Beagley KW. Male genital tract chlamydial infection: implications for pathology and infertility. Biol Reprod 2008; 79(2):180–9 40. Friberg J, Confino E, Suarez M, Gleicher N. Chlamydia Trachomatis attached to spermatozoa recovered from the peritoneal cavity of patients with salpingitis. J Reprod Med 1987; 32:120–122 41. Satta A, Stivala A, Garozzo A, Morello A, Perdichizzi A, Vicari E Salmeri M, Calogero AE.) Experimental Chlamydia Trachomatis infection causes apoptosis in human sperm. Hum Reprod 2006; 21:134–137 42. Aitken RJ, Buckingham DW, Brindle J, Gomez E, Baker HW, Irvine DS. Analysis of sperm movement in relation to the oxidative stress created by leukocytes in washed sperm preparations and seminal plasma. Hum Reprod 1995; 10:2061–2071 43. Gallegos G, Ramos B, Santiso R, Goyanes V, Gosalvez J, Fernandez JL. Sperm DNA fragmentation in infertile men with genitourinary infection by Chlamydia Trachomatis and Mycoplasma. Fertil Steril 2008; 90(2):328-34. 44. Pellati D, Mylonakis I, Bertoloni G, et al. Genital tract infections and infertility. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2008; 140(1):3–11. 45. Ness RB, Markovic N, Carlson CL, et al. Do men become infertile after having sexually transmitted urethritis? An epidemiologic examination. Fertil Steril 1997; 68(2):205–13. 46. Fang L, Oliver A, Jayaraman GC, et al. Trends in age disparities between younger and middle-age adults among reported rates of chlamydia, gonorrhea, and infectious syphilis infections in Canada: findings from 1997 to 2007. Sex Transm Dis 2010; 37(1):18–25. 47. La Vignera S, Vicari E, Condorelli RA, et al. Male accessory gland infection and sperm parameters (review). Int J Androl 2011; 34(5 Pt 2):e330– 47 48. Taylor-Robinson D. Infections due to species of Mycoplasma and Ureoplasma: an update. Clin Infect Dis 1996; 23(4):671–82 [quiz: 683–4] 49. Balmelli T, Stamm J, Dolina-Giudici M, et al. Bacteroides ureolyticus in men consulting for infertility. Andrologia 1994; 26(1):35–8.) 50. Bertschat FL, Alexander M. Infertility after mumps orchitis. Munch Med Wchnschr 1981;123: 606-8 51. Qian, W.P., Tan, Y.Q., Chen, Y., Peng, Y., Li, Z., Lu, G.X., et al., 2005. Rapid quantification of semen hepatitis B virus DNA by real-time polymerase chain reaction. World J. Gastroenterol. 11, 5385–5389. 52. Huang, J.M., Huang, T.H., Qiu, H.Y., Fang, X.W., Zhuang, T.G., Liu, H.X., et al., 2003. Effects of hepatitis B virus infection on human sperm chromosomes. World J. Gastroenterol. 9, 736–740 53. Lorusso, F., Palmisano, M., Chironna, M., Vacca, M., Masciandaro, P., Bassi E., et al., 2010. Impact of chronic viral diseases on semen parameters. Andrologia 42, 121–126.) 54. Kehl, S., Weigel, M., Müller, D., Gentili, M., Hornemann, A., Sütterlin, M., 2011. HIV-infection and modern antiretroviral therapy impair sperm quality. Arch. Gynecol. Obstet. 284, 229–233. 55. Foresta, C., Garolla, A., Zuccarello, D., Pizzol, D., Moretti, A., Barzon,L., et al., 2010a. Human papillomavirus found in sperm head of young adult males affects the progressive motility. Fertil. Steril. 93, 802–806.
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
Paternal obezitenin IVF/ICSI sonuçları üzerine etkileri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Umul1, Yrd. Doç. Dr. Seyit Ali Köse2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD
1
Obezite, yaşam kalitesini etkileyen ve sosyo-demog-
lemediği yönünde veriler sunulmuştur (6). Bu durumun
rafik değişiklikler nedeniyle sıklığı gittikçe artan bir sağlık
nedeni olarak bu hastalarda saptanan hipogonatropik
sorunudur. Ülkemizde de değişen yaşam standartları ve
hipogonadizmin göreceli olarak hafif düzeyde olduğu
beslenme alışkanlıkları nedeniyle prevalansı artış göster-
speküle edilmiştir. Ancak, özellikle inhibin B düzeyindeki
mektedir. İşeri ve ark (1) tarafından yapılmış, Türkiye’de
değişikliklerin seninifer tübül fonksiyonlarındaki bozulma-
18 ili ve 4205 kişiyi (2263 erkek, 1942 kadın) kapsayan
yı gösterdiği ve dolayısıyla fertiliteyi olumsuz etkilediği
bir prevalans çalışmasında populasyonun vücut kitle in-
belirtilmiştir (6). Güncel literatürde ise çoğunlukla artan
deksine göre sadece %41’inin normal, %3’ünün ise düşük
VKİ’nin semen parametreleri üzerine olumsuz etkileri gös-
ağırlıklı olduğunu, populasyonun çoğunun (%56) fazla ki-
terilmiştir. Subfertil çiftlerin değerlendirildiği bir çalışmada,
lolu olduğu gösterilmiştir. Bu oranların Amerika verilerine
fazla kilolu erkeklerin semen analizinde progresif motili-
benzer olduğu belirtilmiştir. Yine ülkemizde yapılan bir
tenin belirgin azaldığı ve immotil sperm oranının arttığı
çalışmada, üniversite öğrencilerinin %30.5’inin fazla kilolu
gösterilmiştir (8). Obezite ile sperm konsantrasyonu, total
veya obez olduğu gösterilmiştir (2). Obezite, pek çok me-
motil sperm sayısı ve ejakülat volümü ile arasında anlamlı
tabolik soruna temel oluşturmanın yanısıra fertilite üzerin-
düzeyde negatif korelasyon saptanmıştır. Santral obezi-
de de negatif etkilere sahiptir.
tenin bir göstergesi olan bel çevresinin (>102 cm) sperm
Maternal obezitenin yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT)
konsantrasyonu ve total motil sperm sayısı ile anlamlı dü-
başarısı üzerine olumsuz etkileri yanısıra kısa vadede kilo
zeyde ters ilişkili olduğu belirtilmiştir. Ancak yazarlar artan
vermenin (≥3kg) elde edilen metafaz II oosit oranını arttır-
VKİ ile semen analizi sonuçlarındaki değişiklikleri açıkla-
dığı gösterilmiştir (3). Maternal obezitenin YÜT sonuçlarına
yan bir mekanizma saptayamamışlardır (8).
etkilerinin değerlendirildiği kapsamlı bir meta-analizde ise,
Askerlik çağındaki genç erkeklerin değerlendirildiği ke-
vücut kitle indeksinin (VKİ) ≥25 olduğu durumlarda, gebe-
sitsel bir çalışmada sperm konsantrasyonu ve total sperm
lik oranının azaldığı, düşük oranının ve gonadotropin ge-
sayısı ile arasında anlamlı düzeyde negatif korelasyon sap-
reksiniminin ise arttığı saptanmıştır (4). Paternal obezitenin,
tanmıştır (9). Sperm motilitesi ile obezite arasındaki ilişki
bilinen infertilitesi olmayan erkeklerde evlat sahibi olmada
konusunda ise literatürde çelişkili veriler mevcuttur. Bazı
bağımsız bir negatif faktör olduğu gösterilmiştir (5). Ayrı-
çalışmalarda VKİ ile motil sperm oranı arasında anlamlı
ca obezitenin endokrin profil üzerine (6) ve semen analizi
ilişki bulunamamıştır (9, 10). Ancak bu çalışmalarda dü-
sonuçlarına olumsuz etkileri (7) çalışmalarda saptanmıştır.
şük vücut ağırlıklı (VKİ<20) bireyler de çalışma gurubuna
Bu makale ile paternal obezitenin YÜT uygulanan çiftlerde
dahil edilmiş veya fertil bireyler örneklemi oluşturmuştur.
erkeğin ve çiftin fertilite durumuna etkileri hakkında güncel
Bununla birlikte, bazı çalışmalarda da artan VKİ ile sperm
literatür eşliğinde bir derleme oluşturmayı amaçladık.
motilitesi arasında negatif ilişki gösterilmiştir (8, 11).
Obezite-Semen analizi ilişkisi
Obezitenin semen morfolojisi üzerinde anlamlı değişiklikler yapmadığı güncel çalışmalarda gösterilmiştir
Obezitenin konvansiyonel semen parametreleri üzeri-
(9, 10). Artan paternal VKİ, sperm morfolojisinde major
ne etkileri pek çok çalışmada gösterilmiştir. Artan erkek
değişikliklerden ziyade sperm DNA hasarı ile ilişkili gibi
obezitesinin üreme hormonları üzerine anlamlı etkisi ol-
görünmektedir. Kort ve arkadaşları, artan VKİ ile sperm
duğu ancak semen parametrelerini anlamlı şekilde etki-
DNA fragmantasyon indeksinde anlamlı artış olduğunu
49
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Derleme
göstermişlerdir (12). Belirgin düzeyde yüksek DNA frag-
sız bir negatif faktör olduğu gösterilmiştir (18). Hem ka-
mantasyon indeksine sahip (>%50) spermler ile yapılan in-
dın hem erkek obezitesi birlikte değerlendirildiğinde her
vitro fertilizasyon (IVF)/intrasitoplazmik sperm injeksiyonu
iki partnerin de fazla kilolu veya obez olduğu durumlarda
(ICSI) siklusları ile düşük sperm DNA fragmantasyonuna
VKİ’deki artışa doz-bağımlı olarak fertilitenin azaldığı, ay-
sahip (≤%15) spermlerin kullanıldığı IVF/ICSI siklusları ara-
rıca kadın partenerdeki iki gebelik arasındaki her bir kilog-
sında gebelik oranları açısından benzerlik olmakla birlikte
ramlık ağırlık artışının gebeliğe kadar geçen sürede yakla-
yüksek fragmantasyon indeksine spermler ile gerçekleşen
şık 3 günlük bir uzamaya neden olduğu saptanmıştır (19).
gebeliklerde düşük oranının daha yüksek olduğu saptan-
Tüm bu verilerin yanısıra, 290 siklusun değerlendirildiği
mış, sperm DNA hasarının gebeliğin ilerleyen dönemlerin-
retrospektif bir analizde erkek partnerin VKİ >25 kg/m2
de olumsuz etkiler oluşturduğu belirtilmiştir (13). Obezite
olan çiftlerde gebelik oranının IVF ile düştüğü ancak ICSI
ile seminal oksidatif stres arasında çok güçlü olmayan an-
uygulanan çiftlerde paternal obezitenin gebelik oranlarını
cak istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki de saptanmıştır (14).
etkilemediği tespit edilmiştir (20). Bu çalışmada yazarlar,
Paternal obezite ve klinik gebelik verileri:
obezitenin sperm-oosit etkileşiminde oluşturduğu negatif etkilerin ICSI ile aşılabildiğini speküle etmişlerdir. Ancak
Fazla kilolu veya obez erkek partnere sahip subfertil/
bu çalışmada canlı doğum oranı üzerine bir karşılaştırma
infertil çiftlerde artan paternal VKİ’nin gebelik ve canlı
olmaması paternal obeziteyle ilişkili olası sperm DNA ha-
doğum oranları gibi klinik gebelik verileri üzerine negatif
sarının gebeliğin ilerleyen dönemlerine ait etkisinin belir-
etkileri güncel çalışmalar ile gösterilmiştir. Geniş bir örnek-
tilmemiş olmasına neden olmuştur (20). Klinik çalışmalar
leme sahip epidemiyolojik bir çalışmada, paternal obezite
yanısıra konuyla ilgili yapılan deneysel çalışmalarda pater-
ile infertilite arasında anlamlı lineer bir korelasyon olduğu
nal obezitenin implantasyonu, blastokist ve embryo ge-
gösterilmiştir (15). Yazarlar, farklı yaş gruplarındaki erkek-
lişimini olumsuz etkilediği de gösterilmiştir (21). Yağdan
lerde benzer sonuçlar elde etmeleri nedeniyle yaşla birlik-
zengin diyetle beslenen erkek farelerde fertiliteyle ilgi-
te görülme sıklığı artan erektil disfonksiyonun bu durum
li sorunların sonraki kuşaklara geçişi de gösterilmiş olup
için bir altta yatan bir neden olamayacağı kanaatine var-
bu dünyada artan subfertilite sıklığı konusunda önemli bir
mışlardır (15). Prospektif, 114 çifte ait 172 yardımlı üreme
veri olabilir (22). Obezite ve yol açtığı metabolik sorunla-
siklusunun incelendiği bir çalışmada ICSI uygulanan çift-
rın sperm motilitesi, morfolojisi, DNA içeriği ve oksidatif
lerde paternal obezite ile siklus başına ve transfer edilen
hasarı üzerine yaptığı olmsuz etkilerin diyet regülasyonu
embryo başına düşen canlı doğum oranları arasında an-
ile geri dönüşümünün sağlanabildiği de belirlenmiştir (23).
lamlı negatif bir ilişki saptanmıştır (16). Paternal obezite,
Sonuç olarak, yüksek kalorili beslenme alışkanlığı ve
IVF/ICSI sonrası blastokist gelişimi, gebelik ve canlı doğum
azalmış fiziksel aktivitenin sonucu ortaya çıkan obezite ve
oranları ile anlamlı olarak ilişkili bulunsa da ilk 3 gündeki
ilişkili metabolik sorunlar fertiliteyi de tehdit eder konum-
erken embryo gelişimi ile ilişkilendirilememiştir (17). İlk
dadır. Paternal obezitenin, semen parametrelerindeki bo-
4-8 hücrelik bölünme sürecinde paternal genomun aktive
zukluklar, artan oksidatif stres ve sperm DNA hasarı ile en-
olmadığının kabülü bu durumu açıklayan olası neden ola-
dokrin profili olumsuz etkileyerek çiftin fertilitesi üzerinde
rak belirtilmiştir.
olumsuz bir etki oluşturduğu görülmektedir. Obez çiftlerde
Sağlıklı bireylerde sistolik ve diastolik kan basıncı, se-
sağlıklı bir vücut ağırlığına ulaşmak fertilite üzerine olumlu
rum lipidleri ve hemoglobin A1c gibi parametrelerden
katkıda bulunacak ve yardımcı üreme tekniklerinin getirdi-
bağımsız olarak kilo artışının çocuk sahibi olmada bağım-
ği maliyetin azalmasına neden olacak gibi görünmektedir.
Kaynaklar 1. Iseri A, Arslan N. Obesity in adults in Turkey: age and regional effects. Eur J Public Health. 2009; 19(1):91-94. 2. Rakıcıoğlu N, Akal Yıldız E. Energy and nutrient intake and food patterns among Turkish university students. Nutr Res Pract. 2011; 5:117–123. 3. Chavarro JE, Ehrlich S, Colaci DS, Wright DL, Toth TL, Petrozza JC, Hauser R. Body mass index and shortterm weight change in relation to treatment outcomes in women undergoing assisted reproduction. Fertil Steril.
50
2012; 98:109–116. 4. Maheshwari A, Stofberg L, Bhattacharya S. Effect of overweight and obesity on assisted reproductive technology-a systematic review. Hum Reprod Update 2007;13:433–444. 5. Ohwaki K, Endo F, Yano E. Relationship between body mass index and infertility in healthy male Japanese workers: a pilot study. Andrologia 2009; 41:100–104.
Derleme
6. Pauli EM, Legro RS, Demers LM, Kunselman AR, Dodson WC, Lee PA. Diminished paternity and gonadal function with increasing obesity in men. Fertil Steril. 2008; 90(2):346-351. 7. Aggerholm AS, Thulstrup AM, Toft G, Ramlau-Hansen CH, Bonde JP. Is overweight a risk factor for reduced semen quality and altered serum sex hormone profile? Fertil Steril. 2008 Sep;90(3):619-626. 8. Hammiche F, Laven JS, Twigt JM, Boellaard WP, Steegers EA, SteegersTheunissen RP. Body mass index and central adiposity are associated with sperm quality in men of subfertile couples. Hum Reprod. 2012 Aug; 27(8):2365-2372. 9. Jensen TK, Andersson AM, Jørgensen N, Andersen AG, Carlsen E, Petersen JH, Skakkebaek NE. Body mass index in relation to semen quality and reproductive hormones among 1,558 Danish men. Fertil Steril. 2004 Oct; 82(4):863-870. 10. Qin DD, Yuan W, Zhou WJ, Cui YQ, Wu JQ, Gao ES.Do reproductive hormones explain the association between body mass index and semen quality? Asian J Androl. 2007 Nov; 9(6):827-834. 11. Hammoud AO, Wilde N, Gibson M, Parks A, Carrell DT, Meikle AW. Male obesity and alteration in sperm parameters. Fertil Steril. 2008 Dec; 90(6):2222-5. 12. Kort HI, Massey JB, Elsner CW, Mitchell-Leef D, Shapiro DB, Witt MA, Roudebush WE. Impact of body mass index values on sperm quantity and quality. J Androl. 2006; 27:450–452. 13. Dar S, Grover SA, Moskovtsev SI, Swanson S, Baratz A, Librach CL. In vitro fertilization-intracytoplasmic sperm injection outcome in patients with a markedly high DNA fragmentation index (>50%). Fertil Steril. 2013 Jul; 100(1):75-80. 14. Tunc O, Bakos HW, Tremellen K. Impact of body mass index on seminal oxidative stress. Andrologia. 2011 Apr; 43(2):121-8. 15. Sallmén M, Sandler DP, Hoppin JA, Blair A, Baird DD. Reduced fertility
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI among overweight and obese men. Epidemiology. 2006 Sep; 17(5):520-3. 16. Colaci DS, Afeiche M, Gaskins AJ, Wright DL, Toth TL, Tanrikut C, Hauser R, Chavarro JE. Men’s body mass index in relation to embryo quality and clinical outcomes in couples undergoing in vitro fertilization. Fertil Steril. 2012 Nov; 98(5):1193-9. 17. Bakos HW, Henshaw RC, Mitchell M, Lane M. Paternal body mass index is associated with decreased blastocyst development and reduced live birth rates following assisted reproductive technology. Fertil Steril. 2011 Apr; 95(5):1700-4. 18. Ohwaki K, Endo F, Yano E.Relationship between body mass index and infertility in healthy male Japanese workers: a pilot study. Andrologia. 2009 Apr; 41(2):100-4. 19. Ramlau-Hansen CH, Thulstrup AM, Nohr EA, Bonde JP, Sørensen TI, Olsen J. Subfecundity in overweight and obese couples. Hum Reprod. 2007 Jun; 22(6):1634-7. 20. Keltz J, Zapantis A, Jindal SK, Lieman HJ, Santoro N, Polotsky AJ. Overweight men: clinical pregnancy after ART is decreased in IVF but not in ICSI cycles. J Assist Reprod Genet. 2010 Sep; 27(9-10):539-44. 21. Mitchell M, Bakos HW, Lane M. Paternal diet-induced obesity impairs embryo development and implantation in the mouse. Fertil Steril. 2011 Mar; 95(4):1349-53. 22. Fullston T, Palmer NO, Owens JA, Mitchell M, Bakos HW, Lane M. Dietinduced paternal obesity in the absence of diabetes diminishes the reproductive health of two subsequent generations of mice. Hum Reprod. 2012 May; 27(5):1391-400. 23. Diet and exercise in an obese mouse fed a high-fat diet improve metabolic health and reverse perturbed sperm function. Palmer NO, Bakos HW, Owens JA, Setchell BP, Lane M. Am J Physiol Endocrinol Metab. 2012 Apr 1;302(7):E768-80.
51
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Obez erkeklerin spermatozoasında akrozom reaksiyonu bozuktur: Bir ön çalışma Samavat J., Natali I., Degl’Innocenti S., et al. Fertility and Sterility 2014; 102(5): 1274-1281
Güncel bilgiler erkeklerde obezite ile sekonder hipo-
fraksiyon (50.2%_±20.9% ve 37.5% ±14.1%, p=0.019) ve
gonodizm arasında yakın ilişki olduğunu göstermektedir.
ejakülat volümünde (3.0±1.3 mL ve 4.3±1.6 mL, p=0.004)
Ancak, erkek obezitesi ile azalmış fertilite ve bozulmuş
tespit edilmiştir. Azoospermi obez hastalarda %13 oranın-
sperm kalitesi arasındaki ilişki hala tartışmalıdır. Döllen-
da (3/23) gözlenirken zayıf hastalarda gözlenmedi. Obez
meyi sağlamak için, akrozom reaksiyonu (AR) spermin,
hastalarda %22 zayıf hastalarda %8 oranında oligospermi
oosite yakın olduğunda, belirli bir zamanlama ile gerçek-
tespit edilirken astenospermi oranı sırasıyla %22 ve %16
leşmesi gerekir. Çok erken ya da yanlış yerde meydana
olarak tespit edildi.
gelmesi durumunda fertilizasyon mümkün olmayabilir.
Rutin semen analizi spermin dölleme potansiyeli ko-
Bu çalışmada obez ve zayıf erkeklerin spermatazoasında
nusunda sınırlı bilgi verir çünkü gamet sayısı, morfolojisi
spontan (Sp-AR) ve P-kaynaklı akrozom reaksiyonlarını
ve motilite değerlendirilmesi fertilizasyon yeteneği konu-
(AR) karşılaştırmak amaçlandı.
sunda sunduğu bilgi yetersizdir. Bazı semen örneklerinde
Vücut kitle indeksi (BMI) >36 kg/m2 olan 23 obez has-
spermatozoa sayısının az veya hiç olamaması yada kötü
ta ve 20 kg/m2 ≤ BMI <25 kg/m2 olan 25 zayıf hasta ça-
progresif motilite nedeniyle sırasıyla, obez ve zayıf has-
lışmaya dahil edilmiştir. Her iki grupta da mevcut tümöral
taların sadece %57 (n=13) ve % 76 (n=19) Sp-AR ve P-AR
ve endokrin hastalıklar ve de hipogonodizm için tedavi
değerlendirmek mümkün olmuştur.
kullanılması dışlanma kriteriymiş. Sigara, alkol tüketimi ve
Sp-AR veya ARPC ile BMI, kilo ve bel çevresi arasında
fiziksel aktivite gibi bazı potansiyel faktörler değerlendi-
güçlü bir ilişki vardı. Seks steroidleri, TT, cFT, ve TT E2 ile
rilmiş ve gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Sp-AR arasında negatif korelasyon var iken ARPC arasında
Biyokimyasal olarak sabah saat 8 ile 10 arasında alınan
pozitif korelasyon vardı. Ancak E2 için bu durum tam tersi
kan örneğinden serum total T (TT), FSH, LH, seks hormonu
idi. Gonadotropinler ve SHBG için anlamlı korelasyon bu-
bağlayıcı globülin (SHBG) ve E2 değerleri ölçülmüştür. Ayrı-
lunamamıştır. HbA1c ile Sp-AR arasında pozitif ve ARPC
ca serum total kolesterol, yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) kolesterol, düşük dansiteli lipoprotein (LDL), trigliserid ve HbA1c düzeyleri ölçülmüştür. Semen parametreleri dünya sağlık örgütü’nün önerdiği standart analiz ile değerlendirilmiştir. AR değerlendirmesi, sperm plazma membranının kolesterol boyaması ve spermlerde kolesterol ölçümü ile yapılmıştır. Tüm istatistiksel analizler SPSS 20.0 ile yapılmıştır. Obez hastalarda seks hormonları (FSH, LH, E2, TT, cFT, ve TT/E2) ve SHBG serum düzeyleri bozuk iken iki grup arasında anlamlı farklılık sadece TT, cFT, E2, ve TT/E2 düzeylerinde tespit edilmiştir. Gruplar arasında hipogonadizm prevalansı obez grupta %76 (23/19) iken zayıf grupta %12 (25/3) olarak tespit edilmiştir. Genel olarak, obez hastaların daha kötü sperm kali-
ile ise negatif korelasyon tespit edildi. Son olarak, rutin semen parametreleri ile Sp-AR veya ARPC ile korelasyon saptanmamıştır. Sonuç olarak, bu ön çalışmada erkek obezitesi hem spontan aşırı AR açısından hemde bozulmuş ARPC ile sperm AR değişiklikleri ile güçlü ilişkisi olduğu gözlenmiştir. Bu farklılaşma, aynı zamanda dolaşımdaki yüksek seviyeleri E2 ve sperm kolesterol içeriği ile ilişkilidir. AR daki bu değişikliklerin altında yatan mekanizma ve bunun erkek reprodüktif sisteminin hangi düzeyinde olduğunun aydınlatılmasına ihtiyaç vardır. Çeviri Dr. Hüseyin Aydemir
tesinin olduğu gözlendi. Obez ve zayıf hastalarda sperm
Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi,
parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı fark immobil
Üroloji AD
52
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
İnsan testisinde hipoksik durumlarda leptinin rolü: Varikoselli hastalarda organotipik in vitro kültür deneyi ve klinik çalışma Ni K, Steger K, Yang H, et al. J Urol. 2015 Jan; 193(1): 360-7.
Leptin 167 aminoasitten oluşan bir proteindir ve beyaz
İn-vitro kültür ortamındaki testiküler dokunun canlılığı;
yağ dokusu ile seminifer tübüllerde sentezlenmektedir.
morfolojik analizler, hücre sayısı ve hücre spesifik mRNA
Leptinin ana fonksiyonu enerji balansı regülasyonu, vücut
sonuçlarına göre, 48 saatlik süre ile sağlanabilmiştir. İm-
kilo homeostazisinin uzun dönem regülasyonunu sağla-
münhistokimya sonuçları göstermiştir ki leptin esas ola-
maktır. Leptinin ayrıca insan reprodüktif sistemi üzerinde
rak seminifer tübüllerden sağlanmaktadır. Hipoksi altında
de rolü bulunmaktadır. Leptinden yoksun steril farelerde bu
leptin, leptin-mRNA ve HIF-1a-mRNA belirgin olarak yük-
kanıtlanmıştır. Varikosel, erkek subfertilitesinin % 35-40’ını
selmektedir. Çalışmada leptin-mRNA ile HIF-1a-mRNA
oluşturan bir androlojik patolojidir. Varikosel ile ilişkili sper-
arasında pozitif bir korelasyon gösterilmiştir. Klinik çalış-
matogenez disfonksiyonu mekanizması henüz tam olarak
mada, varikoselektomi öncesi seminal plazma leptin kon-
aydınlatılamamıştır. Ancak hipoksi etkisiyle infertiliteye yol
santrasyonu, özellikle de grade 3 varikoseli olan hastalar-
açabileceği konusunda çalışmalar bulunmaktadır. Deney-
da anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Postop 6. ayda ise
sel olarak varikoseli olan sıçan testisinde, leptin ile ilişkili
belirgin bir azalma gözlenmiştir. Ayrıca seminal plazma
protein ve mRNA ifadesinde artış saptanmış, bunun ise
leptin düzeyi ve sperm konsantrasyonu arasında, özellikle
varikosel kaynaklı spermatogenez disfonksiyonu üzerine
de semen analizindeki ilerleyici motilite arasında, negatif
etkisi daha detaylı olarak araştırılmaya ihtiyaç duymaktadır.
bir korelasyon saptanmıştır.
Bu nedenle de insan testisinde hipoksik durumlarda
Sonuç olarak, insan testisinde hipoksi altında, HIF-1a
leptinin tam rolü ve ifadesini araştırmak amaçlanmıştır.
ilişkili yanıt yolağı üzerinden, leptin ifadesi ve salınımı in-
Bu amaçla prostat kanseri nedeniyle orşiektomiye giden
düklenmektedir. Seminal plazma leptin, varikosel ile ilişkili
hastalardan sağlanan 5 testis, insan testis dokusu için in
spermatogenez disfonksiyonu ile yakından ilişkilidir. Testi-
vitro hipoksik kültür ortamı sağlamak için kullanılmış. Lep-
küler hipoksik ortamı yansıtmaktadır.
tin-protein ifadesini analiz etmek için immünhistokimyasal çalışma yapılmış. Serum ve seminal plazmadaki leptin,
Çeviri
gonadal hormonlar ve semen parametreleri 10 sağlıklı ki-
Uzm. Dr. Fatih Hızlı, Dr. İsmail Selvi
şide ve varikoselektomi yapılan 42 infertil hastada, preop
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
ve postop dönemde değerlendirilmiştir.
Üroloji Kliniği
53
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Semen ve spermdeki yüksek RNA kalitesi: Klinik testlerdeki izolasyon, analiz ve potansiyel uygulama Georgiadis AP, Kishore A, Zorrilla M, et al. J Urol. 2015 Jan; 193(1): 352-9.
Erkek infertilitesi kompleks bir sağlık sorunudur. Dünya genelindeki erkeklerin %7 kadarını ilgilendirmektedir. İn-
swim-up protokolüne uyularak, 18 sperm örneği ise standart Percoll gradyant metoduna göre hazırlanmıştır.
fertilite tanımı rutin hücre analizi, sperm sayısı, morfoloji
RNA’nın elektroforetik ve spektral analizi sayesinde, 83
ve motiliteye göre yapılmaktadır. Sperm anormaliteleri
semen örneğinin 71’inde (%86) ve 18 matür sperm swim-
infertil erkeklerde yaygın olsa da, genetik faktörlerle ilişkili
up örneğinin 15’inde (%83) 18 S ve 28 S rRNA yüksek
idiopatik infertilite hastaların %50’sinde gözlenmektedir.
kalitede elde edilmiştir. Percoll gradyant metodundaki 18
Toplam RNA, semen RNA profili elde etmek için 3 yöntemle analiz edilmektedir. 1) rRNA numunede bozulma tespit etmek için biyoanalizer tarafından analiz edilmektedir.
sperm örneğinin sadece 7’sinden (%39) yüksek kalitede RNA elde edilebilmiş. Dört somatik ve 10 germ hücre belirtecinin nicel revers transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu analizi göstermiştir ki bütün semenler ve swim-up
2) mRNA somatik ve germ hücre RNA belirteçleri için ni-
sperm örnekleri benzer RNA profiline sahiptir. RNA sırala-
cel revers transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (qRT-PC
ması göstermektedir ki kodlanan proteinler matür sperm
ile göreceli transkript miktarı eldesi için analiz edilmektedir).
fonksiyonu, DNA replikasyon, transkripsiyon, translasyon
3) tükenen RNA’daki rRNA, olgun spermdeki tam ifade
regülasyonu, hücre döngüsü ve embriyo gelişimini açığa
profilini tanımlamak için RNA-seq aracılığı ile kullanılır. Bilindiği kadarıyla erkek infertilitesinin moleküler belirteci yoktur. Sperm RNA’sı sperm anormalitesini ve infertilite kliniklerindeki canlılığı saptamak için, potansiyel bir belirteçtir. Yine de RNA kullanımı, tutarsız miktar, kalite, çoklu hücre semen türleri ve yoğunlaştırılmış sperm yapısı nedeniyle engellenmektedir. Bu çalışmada, semenden ve matür spermden izole edilen yüksek RNA kalitesinin yararlılığı araştırılmak isten-
çıkarmaktadırlar. Sonuç olarak semen ve sperm spesifik RNA lar, germ hücre evreleri ve somatik hücre desteği için yüksek düzeyde bilgi veren belirteçlerdir. Bu nedenle bu RNA lar sperm canlılığı, fertilizasyon ve erken embriyogenezin değerli tanısal indikatörleridir. Bu sayede de in vitro fertilizasyon prognozunu öngörmede değerli bir prediktör olarak hizmet görebilirler.
miştir. Bu yöntemle 37°C’de semen ve protokol bileşenleri
Çeviri
korunarak, işlem süresini azaltarak RNA degradasyonunun
Prof. Dr. Halil Başar, Dr. İsmail Selvi
azalması sağlanmaktadır. Çalışmada tüm semen örnekle-
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
rinin 83’ünden RNA izole edilmiş, 18 motil sperm örneği
Üroloji Kliniği
54
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Erkeklerde vazektomi geri dönüşü sonrasında, vazektomi öncesindeki aynı kadın partnerle elde edilen daha yüksek fertilite oranları Nagappan P, Keene D, Ferrara F, et al. J Urol. 2015 Jan; 193(1): 286-90.
ABD’de her yıl yaklaşık olarak 300.000 ile 500.000
%17’si) aynı cinsel partner ile ilişkiye devam etmiş, 258
civarında vazektomi yapılmaktadır. Bu hastaların yaklaşık
hastada (%49’unda) fertilizasyon sağlanmıştır. Vazektomi
%6’sı hayatlarının herhangi bir döneminde vazektominin
geri dönüş nedeni çiftlerin %89’unda daha fazla çocuk
geri döndürülmesi isteği ile başvurmaktadır. Çeşitli çiftler-
sahibi olma isteği, %11’inde ise mevcut çocuklarının ölü-
de vazektomi geri dönüşü sonrası, testiküler sperm eks-
mü olmuş. Mevcut tüm çiftlerde daha önce fertilizasyon
traksiyonu ile in- vitro fertilizasyon denenmiş ve fertilite
sağlanmış, 229 hastada (%89) bilateral vazovazostomi,
açısından maliyet-etkin bulunmuş. Hamilelik şansını ve
11 hastada ise bilateral vazoepididimostomi, 18 hastada
işlem başarısını pek çok faktör etkilemektedir. Bunların
ise unilateral vazovazostomi ve kontrlateral vazoepididi-
arasında; kadın faktör (özellikle yaş), vazektomi sonrası
mostomi yöntemi uygulanmıştır. Vaz açıklık oranı %94,
geçen obstruktif süre, cerrahi deneyim, cerrahi teknik ve
klinik hamilelik oranı %83 olarak saptanmıştır. Azoosper-
vazal sıvı kalitesi bulunmaktadır. Otuz beş hasta ile yapıl-
mi ise hastaların %6’sında tespit edilmiş. Vazektomiden
mış olan mevcut iki eski çalışmaya göre; aynı cinsel part-
sonra geçen ortalama süre 5.7 yıl; ortalama erkek hasta
ner ile denendiğinde fertilite oranı daha yüksek bulunmuş.
yaşı 38.9 yıl; ortalama kadın partner yaşı ise 33.2 yıl olarak
Bu çalışmada ise, aynı kriterler daha yüksek bir hasta po-
saptanmıştır.
pülasyonu üzerinde uygulanmıştır. Çalışmada vazektominin geri döndürülmesinin ardından, vazektomi öncesindeki aynı kadın partnerle birliktelikten doğan fertilite oranları çalışılmış. Burada prospektif veriler retrospektif olarak çalışılmıştır. Tüm vazektomi geri dönüşümleri aynı cerrah tarafından mikrocerrahi yöntemle yapılmış. Hamilelik ve canlı doğum oranları, cerrahi teknik (bilateral vazovazostomi veya unilateral vazoepi-
Sonuç olarak denebilir ki; mikrocerrahi olarak vazektomi sonrası geri dönüşlerde, aynı kadın partner ile olan ilişkiye giren erkeklerde, klinik fertilite ve canlı doğum oranları daha yüksek olarak saptanmıştır. Bu yüksek sonuçlar ise, vazektomi sonrasındaki sürenin kısa oluşuna, önceki doğurganlık oranına ve çiftlerin motivasyonuna bağlanmıştır.
didimostomi), açıklık oranı, geri dönüş sonrası zaman ve
Çeviri
partner yaşı değerlendirilmiştir. 1978 ile 2011 yılları ara-
Uzm. Dr. Fatih Hızlı, Dr. İsmail Selvi
sında 3135 ardışık vazektomi geri dönüşüm mikrocerra-
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
hisi sonuçları değerlendirildiğinde; 527 hasta (hastaların
Üroloji Kliniği
55
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Kadınlarda pelvik cerrahi sonrası cinsel yaşam Yrd. Doç. Dr. Esat Korğalı Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Pelvik organ prolapsusu ve üriner inkontinans için ya-
ve hatta pelvik organ prolapsusu ile birlikte cinsel tatminde
pılan rekonstrüktif cerrahinin esas amaçlarından biri cin-
artış olduğu yönünde çalışmalar da bulunmaktadır (4, 5-8).
sel birleşme için yeterli vajinal uzunluk ve çapın korunarak
Üriner inkontinans kadınlarda kendine olan güven azalma-
cinsel işlevin sürdürülmesidir. Cinsel işlev bozukluğu ka-
sına, toplumdan uzaklaşma, utanma ve depresyona neden
dınlarda tahmin edildiğinden daha sıktır ve ileri yaşlarda,
olarak yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Üri-
üriner inkontinans ve pelvik organ prolapsusu gibi pelvik
ner inkontinansı olan kadınlar cinsel birleşme esnasında
taban bozukluklarında oran artmaktadır. Birleşik Devletler-
idrar kaçırmaktan korktukları için cinsel ilişkiden kaçına-
de kadınların yaklaşık %40’ı ciddi cinsel endişeler ve %12’si
bilmektedirler, ve bu durum üriner inkontinanslı hastaların
cinsel yaşamla ilgili problemler yaşamaktadır (1). Pelvik ta-
%11 ile %45’inde bulunabilmektedir (9-12). Moran ve ark.
ban bozuklukları için yapılan cerrahi tedaviler konusunda
ürojinekoloji kliniğine başvuran 2153 hastanın %11’inde
sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Cerrahi tedavi sonra-
cinsel birleşme esnasında idrar kaçağı olduğunu, bunların
sı cinsel tatmin artışı olabileceği gibi cinsel ilişkide çeşitli
%70’inde penetrasyon esnasında, %20’sinde orgazm es-
zorlukların ortaya çıkabileceği de unutulmamalıdır.
nasında ve %11’inde her iki durumda da idrar kaçağı oldu-
Cinsel yaşamda iyilik hali kadın sağlında önemli bir yer
ğunu tespit etmişlerdir. Cinsel birleşme esnasında oluşan
tutmaktadır. Bununla birlikte cinsel işlev bozukluğu hayat
idrar kaçırmanın patofizyoljisi net değildir. Penetrasyon es-
kalitesinde düşmeye ve evlilik bağı üzerinde olumsuz etki-
nasında anterior vajinal duvarın ve mesane boynunun yer
lere neden olmaktadır. Kadın cinsel işlev bozukluğu özel-
değiştirmesi veya intraabdominal basınç artışının idrar ka-
likle ürojinekolojik hasta grubunda olmak üzere genel po-
çağından sorumlu olabileceği düşünülmektedir (13). Üro-
pülasyonu etkileyen bir problemdir ve konuyla ilgili çalışma
dinamik çalışmalarla orgazm esnasında eşzamanlı mesane
sayısı oldukça azdır (2). Kadın cinsel işlev bozuklukları fizik-
kontraksiyonları ve üretral relaksasyon tespit edilmiştir (14).
sel, sosyal ve ruhsal boyutları olan çok faktörlü bir problem-
Salonia ve ark. üriner inkontinans veya alt üriner sistem şi-
dir. Cinsel işlev bozuklukları için yapılan uluslararası bir ça-
kayetleri olan ve olmayan 227 hastada yaptıkları çalışma-
lıştayda cinsel istek (libido), cinsel uyarı (uyarılma), orgazm
da üriner inkontinansı olanlarda daha fazla oranda cinsel
ve tatmin olmak üzere dört farklı faz tanımlanmıştır (3).
işlev bozukluğu olduğunu tespit etmişlerdir (15). Weber
Üriner inkontinans ve pelvik organ prolapsusu ve tedavile-
ve ark.’larının yaptığı bir çalışmada pelvik organ prolapsu-
rinin diğer aşamalarla birlikte özellikle uyarılma ve orgazm
su ve/veya inkontinansı olan ve olmayan hastalar arasında
aşamalarında cinsel işlevi etkilediği düşünülmektedir.
cinsel işlev açısından fark bulunmamıştır. Disparoninin pro-
Pelvik organ prolapsı ve stres üriner inkontinanslı kadınlarda cinsel işlev Literatürde pelvik organ prolapsusunun cinsel işlevi nasıl etkilediği yönünde farklı sonuçlar içeren çalışmalar bulunmaktadır. Pelvik organ prolapsusu olan kadınlarda cin-
lapsusun derecesi ile değişmediği ve prolapsusun derecesi arttıkça cinsel aktivitenin azaldığı, ileri yaşın azalan cinsel işlev ile ilgili olan tek faktör olduğu bulunmuştur (4). Pelvik taban cerrahisi öncesinde ve sonrasında cinsel işlev
sel işlevin olumsuz yönde etkilendiği ve beraberinde üriner
Üriner stress inkontinans (%82.4) ve/veya pelvik organ
inkontinans da eşlik ediyorsa şikayetin daha da arttığı yö-
prolapsusu (%76.5) olan 75 hastanın cerrahi öncesinde ve
nünde çalışmalar olduğu gibi cinsel işlevin etkilenmediği
sonrasında Pelvik Organ Prolapsus/İdrar Kaçırma Cinsel
56
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Fonksiyon Değerlendirmesi (PISQ) skoru ile cinsel işlevin
rator yaklaşımda dıştan içe ve içten dışa olan tekniklerin
karşılaştırıldığı çok merkezli prospektif bir çalışmada kon-
cinsel işlev üzerine etkisi konusunda yeterli very bulun-
tinans açısından iyileşme, PISQ total skorunda ise anlamlı
mamaktadır, ancak teorik olarak trokar geçişi esnasında
düşme bulunmuştur (16). Hastaların %29’unda cinsel iş-
klitorisin dorsal sinir hasarı riski bulunduğu unutulmama-
levde artış tespit edilirken %71’inde daha düşük skorlar
lıdır. Tek insizyondan yapılan sling ameliyatının kontinansı
elde edilmiştir. Özel olarak incelendiğinde libido, uyarılma,
sağlamakla birlikte cinsel işlev ve hayat kalitesinde de iyi-
orgazm ve tatmin fazlarının tümünde düşük skorlar elde
leşme yaptığı gösterilmiştir (24). Üriner stres inkontinans
edilmiştir. Bu çalışma kısa takip süresi (3-6 ay) nedeniyle
cerrahisinin cinsel işlevde iyileşmenin yanısıra cinsel ilişki
kısıtlanmaktadır, fakat yapılan cerrahi ile prolaps ve/veya
ile ilgili stresi azalttığı yönünde veriler mevcuttur (25).
inkontinans düzeldiğinde her zaman cinsel işlevde de düzelme olmayacağını göstermesi yönünden önemlidir. İleri
Anterior kolporafi
evre pelvik organ prolapsusu olan hastalarda yapılan tek
Genel olarak anterior kolporafinin postoperatif dis-
insizyonla mesh cerrahisinde de anatomik ve işlevsel iyileş-
paroniye neden olmadığı kabul edilmektedir. Ancak tek
me yönünde olumlu sonuçlar alındığı bildirilmektedir (17).
başına anterior kolporafinin cinsel işlev üzerine olan etki-
Stres inkontinans cerrahisi
si konusunda literatürde yeterli veri yoktur. Colombo ve ark.’ı çalışmalarında 8 yıllık takip sonrası, üriner stress in-
Üriner stress inkontinans’ın düzeltilmesi için Burch kol-
kontinans ve sistosel nedeniyle anterior kolporafi yapılan
posüspansiyon, tension-free vaginal tape (TVT) ve tran-
23 hastanın 13’ünde (%56) disparoni geliştiğini bildirmiş-
sobturator tape (TOT) gibi çok değişik cerrahi prosedürler
lerdir, fakat hastalara eş zamanlı olarak posterior kolporafi
tanımlanmıştır. TVT’nin cinsel işlev üzerine olan etkileri
ve perineorafi de yapıldığı için hangi prosedürün etkili ol-
konusunda yapılan çeşitli çalışmalarda çelişkili sonuçlar
duğu açık değildir (26).
elde edilmiştir. Maaita ve ark.’nın 57 hasta ile yaptıkları çalışmada hastaların %72’sinde cinsel işlevde değişiklik
Posterior kolporafi
olmadığı, %14’ünde kötüleşme olduğu, %5’inde iyileşme
Perineal cisim rekonstrüksiyonu posterior kolporafinin
olduğu ve %95’inde koital inkontinansta düzelme olduğu
önemli bir parçasıdır ve süperfisyal perineal kas yapılarının
gösterilmiştir (18). Elzevier ve ark.’nın yaptığı başka bir ça-
yaklaştırılmasını içermektedir. Levator ani kası plikasyonu,
lışmada da hastaların %26’sında TVT sonrası cinsel işlevde
perineuma tekrar güç kazandırılması için, puborektal kas-
düzelme olduğu bildirilmiştir (19). Moran ve ark.’nın yaptı-
ları da içeren suturasyonu gerektiren daha kapsamlı bir
ğı çalışmada Burch kolposüspansiyon yapılan 55 hastada
prosedürdür. Birçok yazar tarafından bu işlemin midvajeni
cerrahi sonrası koital inkontinansta %81 oranında düzelme
daraltmak suretiyle yüksek oranda postoperatif disparoni-
bildirilmiştir (20). Üriner inkontinans hastalarında cerrahi
ye neden olduğu bildirilmiştir (27-29).
öncesi ve sonrası cinsel işlevi değerlendiren çalışmalar
Vajinal onarımlarda uzun süreli iyilik halinin sağlanma-
üzerinde yapılan bir metaanalizde hastaların yaklaşık yarı-
sı ve prolaps tekrarını önlemek amacıyla sentetik mesh’ler
sında cinsel işlevde değişiklik olmadığı ve diğer yarısında
de kullanılmaktadır. Sentetik mesh’lerin cinsel işlev üzerine
da iyileşme oranının daha yüksek olduğu bildirilmiştir (21).
olan etkileri konusunda çok az veri bulunmaktadır. Anterior
Aynı çalışmada koital inkontinans’ta %95 oranında düzel-
ve posterior kolporafinin yapıldığı 97 hastalık bir çalışmada
me olduğu ve cerrahi yöntemlerden TOT ve TVT arasında
cerrahi işlem öncesi %26 olan disparoni oranının işlemden
anlamlı fark bulunmadığı bildirilmiştir. Şimşek ve ark.’ları
6 ay sonra %6, 12 ay sonra %8 ve 24 ay sonra %9 olduğu
TOT uygulaması öncesinde ve sonrasında cinsel işlevi de-
bildirilmiştir (30). Milani ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada ise
ğerlendirdikleri çalışmada FSFI ve ICIQ skorlarında anlamlı
disparoni oranlarında anterior kolporafi sonrası %20, pos-
artış tepit etmişlerdir (22). Stres inkontinans şikayeti olan
terior kolporafi sonrası %63 artış olduğu bulunmuştur (31).
ve bu nedenle TOT uygulanan hastalar ve eşlerinin cinsel işlevlerini değerlendiren bir çalışmada çiftlerin her ikisinde
Vajinal kaf prolapsı
de cinsel işlevde anlamlı düzeyde iyileşme olduğu bildiril-
Vajinal kaf tamiri sonrasında cinsel işlev birçok çalış-
miştir (23). Midüretral sling uygulaması olarak transobtu-
mada değerlendirilmiştir. Sakrospinöz fiksasyon vajinal
57
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
kafın desteklenmesi için en sık kullanılan vajinal prosedür-
ğımsız olarak histerektomi sonrası cinsel işlevde iyileşme
dür. Sakrospinöz fiksasyon sonrası ağrı, vajinal daralma ve
olduğunu söylemek yanlış olmaz, bu durum büyük olasılık-
pudendal sinir hasarına bağlı olarak cinsel işlev etkilene-
la cerrahi endikasyon doğuran preoperatif semptomların
bilmektedir. Holley ve ark. yaptığı çalışmada sakrospinöz
ortadan kalkmasına bağlıdır. Histerektominin cinsel işlev
fiksasyondan daha çok vajinal daralmaya sebep olan geniş
üzerine olan etkisinin araştırıldığı 1132 hastayı içeren çok
vajinal eksizyonun cinsel işlevde bozulmaya yol açtığı vur-
merkezli randomize bir çalışmada cinsel birleşme, orgazm
gulanmıştır (32). Nieminen ve ark’ı sakrospinöz fiksasyon
ve libido’da artış tespit edilirken disparoni ve vajinal kuru-
sonrası hastaların %58’inde cinsel işlevde değişiklik olma-
lukta azalma olduğu bildirilmiştir (36). Histerektomi şekli
dığını, %33’ünde iyileşme olduğunu ve %9’unda da kötü-
ile ilgili yapılan üç farklı çalışmada, total veya supraservikal
leşme olduğunu göstermişlerdir (33). Sentetik bir mesh’in
yapılan histerektomiler arasında cinsel işlev üzerine etki-
vajinal kaf ile sakral promontoryum arsında retroperitone-
leri açısından fark bulunamamıştır (37-39). Histerektomi
al olarak yerleştirilmesi ile yapılan abdominal veya lapa-
esnasında yapılan ooferektominin özellikle premenopozal
roskopik sakrokolpopeksi ameliyatının cinsel işlev üzerine
kadınlarda cinsel işlevi olumsuz yönde etkilediği düşünül-
olan etkisini inceleyen az sayıda çalışma vardır. Sakro-
mektedir. Herhangi bir nedenle premenopozal dönem-
kolpopeksi ameliyatı öncesi ve sonrasında cinsel işlevin
de ooferektomi yapılmış ise cinsel işlevin korunması için
değerlendirildiği bir çalışmada kullanılan mesh türünden
transdermal testosteron kullanılabilmektedir (40).
bağımsız olarak sakrokolpopeksi işleminin cinsel işlev üzerine olumlu etkisinin olduğu gösterilmiştir (34).Obez
Sonuç
hastalarda prolapsus için yapılan sakrospinöz fiksasyon ve
Cinsel işlevin sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesi
mesh ile anterior kolporafi ameliyatları sonrası prolapsus
kompleks ve multifaktöriyel bir durumdur. Pelvik organ
semptomları ve cinsel işlev açısından iyleşme daha az ol-
prolapsı ve/veya üriner inkontinansı olan kadınlarda cin-
maktadır (35).
sel işlev bozukluğu görülme sıklığı artmaktadır. İleri yaş ve
Histerektomi
menopozal dönemin etkileri ile birlikte bu problem daha belirgin hale gelebilmektedir. Pelvik organ prolapsusu ve
Histerektomi genellikle benign jinekolojik nedenlerle
üriner inkontinans için yapılan cerrahi tedavilerin cinsel
ve sıklıkla beraberinde pelvik tabana yönelik rekonstrük-
işlev bozukluklarını beklenildiği kadar düzeltemediği ve
tif müdahalaleride içeren ameliyatlar olarak yapılmaktadır.
özellikle posterior kolporafi gibi vajinal darlığa neden ola-
Histerektomi yapılması planlanan hastalarda cinsel işlevde
bilecek geniş vajinal diseksiyonların vajeni daraltarak dis-
kötüleşme olabileceği ameliyat öncesi süreçte ciddi kaygı-
paroni sıklığını artırdığı görülmüştür. Güçlü bilimsel verile-
lara neden olmaktadır, ancak hekimler bu önemli noktayı
rin eksikliği nedeniyle halen tartışmaya açık bir konudur,
genelde kaçırmakta ve hastalarla yeteri kadar bu konuyu
pelvik organ prolapsusu ve üriner inkontinansa yönelik ya-
tartışmamaktadırlar. Uterusun cinsel işlev üzerine olan et-
pılan düzeltici cerrahilerin kadınların cinsel işlev durumları
kisi konusunda karşıt görüşler bulunmaktadır. Bazı yazarlar
da gözetilerek gerçekleştirilmesi gerekecektir.
uterin kontraksiyonların orgazm fazında önemli rol oyna-
Literatürdeki verilere dayanarak stress inkontinans ne-
dığını, diğer bazıları da histerektominin vajinal kısalmaya
deniyle cerrahi planlanan ve cinsel işlev bozukluğu da eş-
neden olduğu veya servikovajinal alandaki otonomik sinir
lik eden hastalara cerrahi işlem sonrası koital inkontinans-
sonlanmalarının hasara uğraması nedeniyle cinsel işlev
ta düzelme ihtimalinin daha yüksek olduğu, cinsel işlevde
bozukluğuna yol açacağını ileri sürmektedirler (13). Ancak
ise büyük oranda değişiklik olmayacağı veya iyileşmenin
güncel literatürde bu düşünceleri destekleyecek yeterli
de olabileceği ve daha düşük oranda da olsa kötüleşme-
veri bulunmamaktadır. Uygulanan cerrahi yöntemden ba-
nin de olabileceği mutlaka anlatılmalıdır.
Kaynaklar 1. Shifren JL, Monz BU, Russo PA, Segreti A, Johannes CB. Sexual problems and distress in United States women: prevalence and correlates. Obstet Gynecol 2008 Nov;112: 970-8. 2. Laumann EO, Paik A, Rosen RC. Sexual dysfunction in the United States:
58
prevalence and predictors. JAMA 1999 Feb;281: 537-44. 3. R. Basson, J. Berman, A. Burnett, et al. Report of the international consensus development conference on female sexual dysfunction: definitions and classifications. J Urol 2000 Mar;163: 888-93.
Derleme
4. A.M. Weber, M.D. Walters, L.R. Schover, A. Mitchinson. Sexual function in women with uterovaginal prolapse and urinary incontinence. Obstet Gynecol 1995 Apr;85: 483-7. 5. Novi JM, Jeronis S, Morgan MA, Arya LA. Sexual function in women with pelvic organ prolapse compared to women without pelvic organ prolapse. J Urol 2005;173: 1669–72. 6. Handa VL, Harvey L, Cundiff GW, Siddique SA, Kjerulff KH. Sexual function among women with urinary incontinence and pelvic organ prolapse. Am J Obstet Gynecol 2004;191: 751–6. 7. Handa VL, Cundiff G, Chang HH, Helzlsouer KJ. Female sexual function and pelvic floor disorders. Obstet Gynecol 2008;111: 1045–52. 8. Barber MD, Visco AG, Wyman JF, Fantl JA, Bump RC. Sexual function in women with urinary incontinence and pelvic organ prolapse. Obstet Gynecol 2002;99: 281–9. 9. M.E. Vierhout, W.L. Gianotten. Mechanisms of urine loss during sexual activity Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 1993 Nov;52: 45-7. 10. Hilton P. Urinary incontinence during sexual intercourse: a common, but rarely volunteered, symptom. Br J Obstet Gynaecol 1988 Apr;95: 377-81. 11. G.R. Rogers, A. Villarreal, D. Kammerer-Doak, C. Qualls. Sexual function in women with and without urinary incontinence and/or pelvic organ prolapse. Int Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct 2001;12: 361-5. 12. P.A. Moran, P.L. Dwyer, S.P. Urinary leakage during coitus in women. Ziccone. J Obstet Gynaecol 1999 May;19: 286-8. 13. Achtari C, Dwyer PL. Sexual function and pelvic floor disorders. Best Pract Res Clin Obstet Gynaecol 2005 Dec;19: 993-1008. 14. Z. Khan, A. Bhola, P. Starer. Urinary incontinence during orgasm. Urology 1988 Mar;31: 279-82. 15. A. Salonia, G. Zanni, R.E. Nappi, et al. Sexual dysfunction is common in women with lower urinary tract symptoms and urinary incontinence: results of a cross-sectional study. Eur Urol 2004 May;45: 642-8 16. R.G. Rogers, D. Kammerer-Doak, A. Darrow, et al. Sexual function after surgery for stress urinary incontinence and/or pelvic organ prolapse: a multicenter prospective study Am J Obstet Gynecol 2004 Jul;191: 206-10. 17. Lo TS, Tan YL, Cortes EF, Pue LB, Wu PY, Al-Kharabsheh A. Anterior-Apical Single-Incision Mesh Surgery (Sims): Surgical And Functional Outcomes At One-Year. J Minim Invasive Gynecol 2014 Jul; 10. 18. M. Maaita, J. Bhaumik, A.E. Davies. Sexual function after using tensionfree vaginal tape for the surgical treatment of genuine stress incontinence. BJU Int 2002 Oct;90: 540-3. 19. H.W. Elzevier, P.L. Venema, A.A. Lycklama a Nijeholt. Sexual function after tension-free vaginal tape (TVT) for stress incontinence: results of a mailed questionnaire. Int Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct 2004 SepOct;15: 313-8. 20. P.A. Moran, P.L. Dwyer, S.P. Ziccone. Burch colposuspension for the treatment of coital urinary leakage secondary to genuine stress incontinence. J Obstet Gynaecol 1999 May;19: 289-91. 21. Jha S, Ammenbal M, Metwally M. Impact of incontinence surgery on sexual function: a systematic review and meta-analysis. J Sex Med 2012 Jan;9: 34-43. 22. Simsek A, Ozgor F, Yuksel B, Kucuktopcu O, Kirecci SL, Toptas M, Sarılar O, Berberoglu AY, Gurbuz ZG, Mimaroglu S, Akbulut F, Baykal M, Arslan B, Savun M, Ucpinar B. Female sexual function after transobturator tape in women with urodynamic stress urinary incontinence. Springerplus 2014 Sep;3: 570.
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI 23. Narin R, Attar R, Narin MA, Koyuncu D, Yencilek E. Impact of transobturator tape procedure on female and their partner sexual function: it improves sexual function of couples. Arch Gynecol Obstet 2014 Nov;290: 913-7. 24. Naumann G, Steetskamp J, Meyer M, Laterza R, Skala C, Albrich S, Koelbl H. Changes in sexual function and quality of life after single-incision mid-urethral sling for treatment of female stress urinary incontinence. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2013 Jun;168: 231-5. 25. Witek A, Drosdzol-Cop A, Nowosielski K, Solecka A, Mikus K. Long-term impact of surgical repair for stress urinary incontinence on female sexual functions, distress and behaviours. J Clin Nurs. 2013 Jun;22: 1591-8. 26. M. Colombo, D. Vitobello, F. Proietti, R. Milani. Randomised comparison of Burch colposuspension versus anterior colporrhaphy in women with stress urinary incontinence and anterior vaginal wall prolapse. BJOG 2000 107: 544–551. 27. T.N. Jeffcoate. Posterior colpoperineorrhaphy. Am J Obstet Gynecol 1959 Mar;77: 490-502. 28. P. Haase, L. Skibsted. Influence of operations for stress incontinence and/or genital descensus on sexual life. Acta Obstet Gynecol Scand 1988;67: 659-61. 29. A.G. Amias. Sexual life after gynaecological operations—II. Br Med J 1975 Jun 21;2: 680-1. 30. P.L. Dwyer, B.A. O’Reilly. Transvaginal repair of anterior and posterior compartment prolapse with atrium polypropylene mesh. BJOG 2004 Aug;111: 831-6. 31. R. Milani, S. Salvatore, M. Soligo, et al. Functional and anatomical outcome of anterior and posterior vaginal prolapse repair with prolene mesh. BJOG 2005 Jan;112: 107-11. 32. R.L. Holley, R.E. Varner, B.P. Gleason, et al. Sexual function after sacrospinous ligament fixation for vaginal vault prolapse. J Reprod Med 1996 May;41: 355-8. 33. K. Nieminen, H. Huhtala, P.K. Heinonen. Anatomic and functional assessment and risk factors of recurrent prolapse after vaginal sacrospinous fixation. Acta Obstet Gynecol Scand 2003 May;82: 471-8. 34. Salamon CG, Lewis CM, Priestley J, Culligan PJ. Sexual function before and 1 year after laparoscopic sacrocolpopexy. Female Pelvic Med Reconstr Surg. 2014 Jan-Feb;20(1):44-7. 35. Lo TS, Tan YL, Khanuengkitkong S, Dass AK. Surgical outcomes of anterior trans-obturator mesh and vaginal sacrospinous ligament fixation for severe pelvic organ prolapse in overweight and obese Asian women. Int Urogynecol J. 2013 May;24(5):809-16. 36. J.C. Rhodes, K.H. Kjerulff, P.W. Langenberg, G.M. Guzinski. Hysterectomy and sexual functioning JAMA 1999 Nov 24;282: 1934-41. 37. Learman LA, Summitt RL Jr, Varner RE, et al. A randomized comparison of total or supracervical hysterectomy: surgical complications and clinical outcomes. Obstet Gynecol 2003;102: 453-62. 38. Gimbel H, Zobbe V, Andersen BM, et al. Randomised controlled trial of total compared with subtotal hysterectomy with one-year follow up results. BJOG 2003;110: 1088-98. 39. Thakar R, Ayers S, Clarkson P, et al. Outcomes after total versus subtotal abdominal hysterectomy. N Engl J Med 2002;347: 1318-25. 40. Shifren JL, Braunstein GD, Simon JA, et al. Transdermal testosterone treatment in women with impaired sexual function after oophorectomy. N Engl J Med 2000;343: 682-8.
59
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Sigaranın kadın cinselliğine etkileri Doç. Dr. Halil Çiftçi, Yrd. Doç. Dr. Yiğit Akın, Doç. Dr. Mehmet Gülüm Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD
Giriş Dünyada yaygın olarak kullanılan sigara önemli sağlık sorunlarından birini oluşturmaktadır. Sigaranın yaklaşık dört bin kimyasal bileşik içerdiği ve bunlardan en az altmış tanesinin toksik olduğu bildirilmektedir (1). Batı toplumunda doğurganlık yaşındaki kadınların %30’dan fazlası sigara içtiği rapor edilmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar ise sigaranın toksik özelliğinden dolayı solunum, dolaşım, nörolojik ve kanser gibi birçok hastalığın etiyolojisinde rol alabileceğini bildirmektedirler (2). Bir çok çalışmada sigara içimi ile hipertansiyon, akut koroner sendrom, anjina, ateroskleroz, serebrovasküler hastalık ve ani ölümler arasındaki ilişki gösterilmiştir (3). Bu ilişkinin mekanizması henüz tam açıklanmamış olsa da, vazomotor disfonksiyon, enflamasyon ve lipidlerin modifikasyonu sonucu ateroskleroza neden olduğu bildirilmektedir. Belki de damarlardaki vazodilatasyon bozukluğu aterosklerozun başlangıcını oluşturabilmektedir (4). Birçok hayvan çalışmasında sigaraya maruz kalma so-
nital kanlanmayı bozarak özellikle lubrikasyon ve cinsel ilişki sırasında orgazm olmada gecikmeyle ilişkili olduğunu ifade etmişlerdir. Yukarıdaki çalışmaların sonuçlarına dayanarak sigaranın kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu açısından içmeyenlere göre artan bir risk faktörüne sahip olabileceği gösterilmişken, sigaranın kadın cinselliğine negatif etkisinin muhtemel patofizyolojik mekanizmaları halen net değildir Tanım Kadın cinsel fonksiyonu fiziksel ve duyusal olayları içeren ve kişinin kendini iyi hissetmesini sağlayan karmaşık olaylar zincirini içermektedir. Kökleşmiş kültürel gelenekler, dinsel inanışlar, kadın cinsel fonksiyonunu değerlendirmek için standartlaştırılmış tanımların eksikliği ve bilemediğimiz birçok nedenden dolayı kadın cinsel sağlığıyla ilgili geniş serileri içeren çalışmalar pek olmamıştır (8). Son yayımlanan Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM-V)’nda da ciddi değişiklikler yapılmasına rağmen halen bu konudaki belirsizlikler ve tartışmalar
nucu damar endoteliyal disfonksiyona bağlı vazodilatas-
devam etmektedir (9, 10). Cinsel fonksiyon bozukluğu
yonda azalma olduğu rapor edilmiş, yine bu konuyla ilgili
(KCFB); farklı nedenlere bağlı cinsel uyarıya karşı oluşan
yapılan çalışmalarda erkeklerde kronik sigara kullanımına
arzu, uyarılma, orgazm fazlarından biri veya bir kaçının
bağlı vaskülojenik erektil disfonksiyon tanımlanırken, ka-
oluşmaması ve cinsel ilişki sırasında ağrı olması olarak ta-
dınlarda sigara kullanımıyla cinsel fonksiyon bozukluğu
nımlanır. Bu durum kadının kendine olan güvenini, kişiler
hakkında yeterince ve net çalışmalar yayınlanmamıştır
arası ilişkilerini, evlilik ilişkisini, psikolojisini ve yaşam kali-
(5). Bununla birlikte aslında sigaraya bağlı gelişen komp-
tesini etkileyen çok boyutlu bir sağlık sorunudur (11).
likasyonlar ve cinsel fonksiyon bozukluğu erkek ve ka-
Genel olarak kadın cinsel fonksiyon bozukluğunun
dında benzerdir. Harte ve Meston’un çalışmasında sigara
prevalansı farklı tanım kriterlerine, ülkelerin farklı kültürle-
içmeyen kadınlarda cinsel uyarım öncesi akut nikotin alı-
rine, dinsel inanışlarına bağlı olarak birçok çalışmada fark-
nımı genital uyarılmayı %30 oranında azalttığı ve normal
lılık göstermekte ve muhtemelen çalışmalarda bildirilen
seksüel cevabı bozduğu bildirmiştir (6). Battaglia ve arka-
oranlardan daha yüksek olduğu yönündedir. Bu bağlamda
daşlarının çalışmalarında ise uterin, klitoral ve labial kan-
yapılan çalışmalarda oran %40-60 arasında değişmektedir
lanmanın östrojene eşit şekilde duyarlı olduğu, sigaranın
(12). Cinsel istek ve uyarılma bozuklukları en sık görülen
ise antiöstrojenik etkisine bağlı cinsel cevabın bozulduğu
cinsel işlev bozuklukları olup, her 3 kadından 1’inde cinsel
rapor edilmiştir (7). Araştırmacılar sigaranın kadınlarda ge-
istek ve uyarılma bozukluğu görülebilmektedir (13).
60
Derleme
Etiyoloji Kadın cinsel fonksiyon bozukluğu (KCFB), fizyolojik, biyolojik, psikolojik sosyal ve kültürel bileşenleri olan çok boyutlu bir sağlık sorunudur (14). kadındaki cinsel yanıt döngüsü tepkinin hem yoğunluğu hem de süresiyle ilişkili olup bir çok faktör etkili olmasına rağmen yapılan çalışmalar özelikle kültürler arası farklılıklar, kronik hastalıklar, kronik ilaç kullanımları, bazı psikiyatrik rahatsızlıklar, geçmişinde seksual travma, cinsel taciz anksiyete nörolojik ve endokrin bozukluklar gibi nedenler, ayrıca diyabet ve hipertansiyon, kronik hastalıklar gibi yaşam kalitesiyle ilgili sorunlar suçlanmıştır (15-17). Erkekteki tedavi edilebilir durumları barındıran organik kaynaklı cinsel fonksiyon bozukluğunun ön planda olmasının aksine, günümüzde kadınlarda organik kaynaklı nedenler tam olarak ortaya konulamamıştır. KCFB halen daha davranışsal bir takım durumların ön planda olduğu düşünülmektedir (18, 19). Cinsel işlev bozukluğu hangi nedenle başlamış olursa olsun, sürdürücü etmenlerin devreye girmesi sorunun devam etmesine neden olabilir. Yukarıda bahsettiğimiz bir takım hastalıklar, ilaç, uyuşturucu madde kullanımı gibi KCFB başlatıcı etkenler, çözümlenmediklerinde, sorunu sürdürücü etkenlere de dönüşebilirler. En sık rastlanan sürdürücü etken ise performans anksiyetesidir. Böylece KCFB daha da karma-
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI vasküler, müsküler yapıların varlığı ve bunların arasında bağlantıyı sağlayan ve hormonlar tarafından etkilenen transmitörlere ihtiyaç duyulmaktadır (23). Kadınlarda uyarılma durumunda en erken değişen durumlardan bir tanesi vulva, vajina ve klitoriste kan akımının artmasıdır (24). Sigaranın kadın cinselliği üzerine etkisiyle ilgili yapılan çalışmalarda sigara içen kadınlarda içmeyenlere göre cinsel fonksiyon bozukluğunun daha sık görüldüğü bildirilmektedir. Bazı araştırmacılar sigaranın kadınlarda özellikle lubrikasyon ve geç orgazm olmayla ilişkili olduğunu rapor etmelerine karşın, sigara içen kadınların cinsel fonksiyon bozukluğu ile ilgili patofizyolojik mekanizmalar halen net değildir. Erkeklerde yapılan çalışmalarda sigara içmenin belirgin olarak ereksiyonda azalmaya yol açtığı ve bu durumun muhtemel olarak plazma testosteronunda ve düz kaslarda nitrik oksid sentetaz düzeyindeki azalmadan kaynaklanabileceği bildirilmiştir. Literatürde erektil disfonksiyonun nitrik oksit sentetaz ilişkisi net olarak ortaya konulmuş ve fosfodiesteraz tip 5 inhibitörü içeren ilaçların bu durumun tedavisinde başarılı olarak kullanılmasına olanak sağlamıştır (25, 26). Aynı mekanizmalar kadınlarda halen tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir. Bir takım özel hasta grupları ile yapılan çalışmalarda ümit verici bulgular rapor edilse de, birçok iyi dizayn edilmiş çalışmada fosfodiesteraz tip 5 inhibitörü ilaçların KCFB herhangi bir etkinliği
şık bir döngü haline gelebilir. Sigara kullanımına başlama
olmadığı belirtilmiştir ve bu nedenle bu konudaki bilgi-
psikososyal faktörlerle olsa da kullanımının sürdürülmesi
lerimiz yeterli değildir (27). Bu alanda sigaranın KCFB’na
psikososyal ve psikofarmakolojik etmenlerle olmaktadır.
yönelik negatif etkisini savunan çalışmalar vasküler sistem
Orta dereceli anksiyete sigara bırakılmasında yardımcı olsa
üzerine negatif faktörleri ileri sürmektedirler. Vasküler kay-
da yüksek düzeyde anksiyete sigara bırakılmasını zorlaştır-
naklı negatif faktörlerden bir tanesi nikotinin endoteliyal
maktadır (20). Yüksek anksiyete KCFB en önemli nedenle-
relaksin faktör, nitrik oksit (NO), prostaglandin, prostasik-
rinden biridir. Özellikle yüksek anksiyete, sigara kullanımı
lin ve tromboksan gibi vazoaktif maddeleri vasküler endo-
ve KCFB’nun ortak noktası gibi görünmektedir. Böylece
teliyumda düşürerek güçlü bir vazokonstrüksiyona neden
yüksek anksiyete hem kendisi, hem de sigara kullanımının
olurlar. Bu nedenle seksüel aktivite sırasında gerek kadın
artması ve anksiyete döngüsü ile KCFB yer almaktadır.
gerek erkekte genital kan akımını azalttığı ve buna bağlı
Tüm bu bilgilerin ışığı altında halen, kaynağı ne olursa
olarak lubrikasyon ve uyarılmanın yeterince gerçekleşme-
olsun cinsel yanıta eşlik eden haz hissini engelleyen dav-
diği tezi savunulmaktadır (28-30). Nikotinin diğer bir etkisi
ranışsal neden olan anksiyete, kadın cinsel işlev bozukluk-
de cinsel istek için gerekli olan plazma testosteron, öst-
larında genelde en sık görülen etiyolojik faktördür (21). Si-
rojen gibi seks hormon sevilerine negatif yönde etki yap-
gara içmek ise anksiyetenin en belirgin göstergelerinden
masıdır (31). Sigaranın vasküler patoloji üzerine negatif
biridir (22). Bu derlemede sigaranın KCFB’daki yerinin in-
etkisini ortaya koyan çalışmalarda, sigara içen kadınların,
celenmesi amaçlandı.
uterin, klitoral ve labial kan akım rezistansının içmeyenlere
Sigara ve kadın cinsel fonksiyon bozukluğu Başarılı ve sağlam bir cinsellik için sağlam nöronal,
göre yüksek olduğu bildirilmiştir. Battaglia ve arkadaşlarının çalışmalarında sigara için kadınların içmeyenlere kıyasla uterin, klitoral ve labial kan akımın azaldığı buna bağlı
61
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
olarak cinsel ilişki sırasındaki orgazm sıklığının azaldığı
rağmen, bu durumun KCFB ilişkisi için daha çok bilimsel
gösterilmiştir. Bu çalışmada orgazmın klitoral kan akımıyla
çalışmaya ihtiyaç duyulduğuna dair fikir birliğine varmış-
doğru orantılı olduğu, genital kan akımı azalan kadınlarda
lardır (35). Yine Çayan ve ark. 179 kadın hasta ile yaptıkları
vajinal lubrikasyonda azalma ve buna bağlı olarak geç or-
çalışmada sigara içmenin kadın cinselliği üzerine etkisi ol-
gazm olma, orgazm sıklığında azalma ve ilişki sıklığında
madığını, düşük eğitim seviyesi, işsizlik, kronik hastalıklar,
düşmeye dolaylı olarak neden olduğu bildirilmektedir (3).
çok doğum ve menopozun KCFB ile ilişkili olabileceğini
Bu konuda yapılan diğer çalışmalardan özellikle McCall-
belirtmişlerdir (36). Benzer bir çalışma olan Safarinejad’ın
Hosenfeld ve ark. periferik damar hastalıklarından kadın
toplum tabanlı çalışmasında 2626 hasta değerlendirmiş;
cinselliğinin olumsuz yönde etkilenebildiğini, fakat tüm
psikolojik hastalıklar, evli olma durumu, düşük fizik akti-
periferik damar hastası kadınlarda bu durumun cinsel
vitenin KCFB ile istatistik anlamlı ilişkisini göstermiş ancak
fonksiyonları etkilemeyeceğini bildirmişlerdir (32). Miner
sigaranın KCFB ile istatistiksel anlamlı olmadığını bildirmiş-
ve ark. kalp damar hastalıklarının ve sistemik endoteliyal
tir (37). Jaafarpour ve ark. toplam 400 kadın üzerindeki ça-
disfonksiyonun, KCFB’daki önemine ve bu konuda daha
lışmalarında (%9’u sigara kullanan), sigaranın KCFB üzerine
çok bilimsel çalışma gerekliliğine vurgu yapmışlardır (33).
istatistik anlamlı etkinliğinin olmadığını bildirmişlerdir (38).
Sigara içimine bağlı endotel disfonksiyonu; endotelden salıverilen nitrik oksid (NO) düzeylerinde azalma, NO yı-
Sonuç
kımının artması ve vazokonstrüktör mediyatörlerin ve ser-
Her ne kadar sigaranın KCFB’na negatif etkili olduğunu
best radikallerin salıverilmesindeki artış sonucunda endo-
savunan tüm çalışmaların ortak patofizyolojisi, nikotinin
tele bağlı vazodilatasyonun bozulması olarak kısaca tarif
vazokonstrüktör ve anti östrojenik etkisinin olduğu, bu
edilebilir. Sigara aracılı endoteliyal disfonksiyon multifak-
nedenle merkezi ve periferal doku perfüzyonunun azal-
töriyel olmasına rağmen birçok deneysel ve klinik gözlem-
ması sonucunda artan serebrovasküler ve kardiovasküler
ler bu olayın oluşmasında oksijen kaynaklı serbest radikal-
hastalıklar ve genital damarlarda kan akımının bozulma-
lerin potansiyel bir role sahip olduğunu göstermektedirler
sı sonucu azalmış genital kayganlık ve orgazm sıklığında
(34). Yukarıdaki çalışmaların aksine bu konuda daha çok
azalmayla sonuçlanabileceğini rapor etmelerine rağmen,
çalışmaya ihtiyaç var diyen çalışmaların yanında sigaranın
halen bu alanda daha ayrıntılı moleküler ve klinik araştır-
KCFB’na neden olmadığını rapor eden çalışmalar da var-
malara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle sigaranın KCFB
dır. Archer ve ark. sigaranın, kardiyovasküler hastalıklar ve
üzerine net etkilerinin belirlenmesi için iyi dizayn edilmiş
erkeklerde erektil disfonksiyon ilişkisini göstermelerine
çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.
Kaynaklar 1. Shiverik KT, Salafia C. Cigarette smoking and pregnancy I: Ovarian, uterine and placental effects.; Placenta. 1999; 20: 265– 72 2. Institute of Medicine. Women’s health research: Progress, pitfalls, and promise. Washington, DC: National Academies Press; 2010. 3. Cesare B, Bruno B, MS, Fulvia M, Cigarette Smoking Decreases the Genital Vascularization in Young Healthy, Eumenorrheic Women.; J Sex Med. 2011;8:1717–1725 4. Ambrose JA, Barua RS. The pathophysiology of cigarette smoking and cardiovascular disease. An update.; J Am Coll Cardiol. 2004;43:1731–7. 5. Shabsigh R, Fishman IJ, Schum C, Dunn JK. Cigarette smoking and other risk factors in vasculogenic impotence.; Urology. 1991;38:227–31. 6. Harte CB, Meston CM. The inhibitory effects of nicotine on physiological sexual arousal in nonsmoking women: Results from a randomized, double-blind, placebo-controlled, crossover trial.; J Sex Med. 2008;5:1184–97. 7. Battaglia C, Venturoli S. Persistent genital arousal disorder and trazodone. Morphometric and vascular modifications of the clitoris. A case report.; J Sex Med. 2009;10:2896–900. 8. Ogbera AO, Chinenye S, Akinlade A, Eregie A, Awobusuyi J.Frequency and correlates of sexual dysfunction in women with diabetes mellitus.; J Sex Med. 2009 ;6:3401-6 9. Atbaşoğlu EC, Gülöksüz S. Science, Psychiatry, and the DSM.; Turk Psikiyatri Derg. 2013 ;24 :202-12. 10. İncesu C. DSM-5 ve cinsel işlev bozuklukları.; Nöropsikiyatri Arşivi.
62
2011;48 :1-6. 11. Salonia A, Zanni G, Briganti A, Fabri F, Rigatti P. The role of the urologist in the management of female sexual dysfunction.; Curr opin Urol. 2004;14: 389-393. 12. Lewis RW, Fugl-Meyer KS, Bosch R, et al. Epidemiology/risk factors of sexual dysfunction.; J Sex Med. 2004; 1: 35-39 13. Oksuz E. Malhan S. Prevalence and risk factors for female sexual dysfunction in Turkish women.; Journal of Urology. 2006;175:654- 658. 14. Berman JR. Physiology of female sexual function and dysfunction.; Int J Impot Res. 2005;17 :44-51. 15. Spector, I. P. & Carey, M. P. Incidence and prevalence of the sexual dysfunctions: A critical review of the empirical literature.; Archives of Sexual Behavior. 1990; 19, 389-408. 16. Pontiroli AE, Cortelazzi D, Morabito A. Female sexual dysfunction and diabetes: a systematic review and meta-analysis.; J Sex Med. 2013; 10: 1044-51. 17. Yilmaz H, Polat HA, Yilmaz SD, Erkin G, Kucuksen S, Salli A, Ugurlu H. Evaluation of sexual dysfunction in women with rheumatoid arthritis: a controlled study.; J Sex Med 2012; 9: 2664-70. 18. Woodard TL, Diamond MP. Physiologic measures of sexual function in women: a review.; Fertil Steril. 2009; 92: 19-34. 19. Basson R, Berman J, Burnett A, et al. Report of the international consensus development conference on female sexual dysfunction: definitions
Derleme
and classifications.; J Urol. 2000; 163: 888-893 20. Niaura R, Goldstein MG, Abrams DB. Matching high- and low-dependence smokers to self-help treatment with or without nicotine replacement.; Prev Med. 1994 ;23:70-7 21. Smith RE, Pine CJ, Hawley ME. Social cognitions about adult male victims of female sexual assault.; J Sex Res. 1988 ;24:101-12. 22. Carceller-Maicas N, Ariste S, Martínez-Hernáez A, Martorell-Poveda MA, Correa-Urquiza M, M Digiacomo S. Smoking as a form of self-medication for depression or anxiety in young adults: results of a mixed-methods study.; Adicciones. 2014;26:34-45 23. Traish AM, Botchevar E, Kim NN. Biochemical factors modulating female genital arousal physiology.; J Sex Med. 2010; 9:2925–46. 24. Gerritsen J, van der Made F, Bloemers J, can Ham D, Kleiverda G, Everaerd W, et al. Theclitoral photoplethysmograph: A new way of assessing genital arousal in women.; J Sex Med. 2009;6:1678–87. 25. Bivalacqua TJ, Musicki B, Usta MF, Champion HC, Kadowitz PJ, Burnett AL, et al. Endothelial nitric oxide synthase gene therapy for erectile dysfunction.; Curr Pharm Des. 2005;11(31):4059-67. 26. Musicki B, Liu T, Lagoda GA, Bivalacqua TJ, Strong TD, Burnett AL. Endothelial nitric oxide synthase regulation in female genital tract structures.; J Sex Med. 2009;3:247-53. 27. Leddy LS, Yang CC, Stuckey BG, Sudworth M, Haughie S, Sultana S, Maravilla KR. Influence of sildenafil on genital engorgement in women with female sexual arousal disorder.; J Sex Med. 2012;9:2693-7. 28. Cao S, Yin X, Wang Y, et al. Smoking and risk of erectile dysfunction: systematic review of observational studies with meta-analysis.; PLoS
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI One 2013;8: 604-43. 29. Palha AP, Esteves M. Drugs of abuse and sexual functioning.; Adv Psychosom Med. 2008;29: 131–49 30. Wolf R, Schulman A. Erectile dysfunction and fertility related to cigarette smoking.; J Eur Acad Dermatol Venereol. 1996;6:209–16. 31. Park MG, Ko KW, Oh MM, et al. Effects of smoking on plasma testosterone level and erectile function in rats.; J Sex Med. 2012;9:472–81. 32. McCall -Hosenfeld JS1, Freund KM, Legault C, Jaramillo SA, Cochrane BB, et al. Sexual satisfaction and cardiovascular disease: the Women’s Health Initiative.; Am J Med. 2008;121:295-301. 33. Miner M, Esposito K, Guay A, Montorsi P, Goldstein I. Cardiometabolic risk and female sexual health: the Princeton III summary.; J Sex Med. 2012;9 :641-51. 34. Yalın T, Mete K . Endotel disfonksiyonu.; Pam Tıp Derg. 2011;4:152-7 35. Archer SL, Gragasin FS, Webster L, Bochinski D, Michelakis ED. Aetiology and management of male erectile dysfunction and female sexual dysfunction in patients with cardiovascular disease.; Drugs Aging. 2005;22:823-44. 36. Cayan S, Akbay E, Bozlu M, Canpolat B, Acar D, Ulusoy E. The prevalence of female sexual dysfunction and potential risk factors that may impair sexual function in Turkish women.; Urol Int. 2004; 72 :52-7. 37. Safarinejad MR. Female sexual dysfunction in a population-based study in Iran: prevalence and associated risk factors. Int J Impot Res. 2006 ;18:382-95. 38. Jaafarpour M, Khani A, Khajavikhan J, Suhrabi Z. Female sexual dysfunction: prevalence and risk factors.; J Clin Diagn Res. 2013;7 :2877- 80.
63
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
Yaşlılık ve cinsellik konusunda sağlık profesyonellerinin yaklaşımları Uzm. Hemş. Sevim Şen1, Öğr. Gör. Esra Usta2, Doç. Dr. Dilek Aygin3, Yrd. Doç. Dr. Havva Sert3 İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, SAÜ Sağlık Bilimleri Ensititüsü 2 Düzce Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Yaşlı Bakımı Bölümü, SAÜ Sağlık Bilimleri Ensititüsü 3 Sakarya Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu, Hemşirelik Bölümü
1
Yaşlanma, intrauterin hayatta başlayıp ölüme kadar sü-
bozulması stres inkontinans sıklığını da artırmaktadır (6-9).
ren, geri dönüşümü olmayan bir süreçtir. Başka bir tanıma
Bununla birlikte vajina asit sekresyonunda azalmaya bağlı
göre de; bir kişinin iş veriminin azalmasına, dengesinin
enfeksiyon insidansında artış, östrojen üretiminin azalma-
kaybolmasına, sağlığının bozulmasına, vücudun yapısal
sına bağlı artmış irritabilite, labilite, uyku bozuklukları vb.
yıkım ve harabiyetine neden olan değişikliklerin yaşandığı
duygusal değişiklikler görülebilir (6-8, 10).
yaşam sürecidir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre 65
Erkeklerde 50-70 yaş arası dönem andropoz gelişim
yaş üzeri birey yaşlı olarak kabul edilmektedir. Ancak yaş-
dönemidir. Bu dönemde sıklıkla; beden imajında bozulma,
lı nüfus oranı düşük olan ülkelerde, bu sınır 60 yaş olarak
cinsel fonksiyon bozukluğu ve aktivite intoleransına bağlı
kabul edilebilmektedir (1). Yaşam beklentisinin artmasıyla
olarak cinsel yaşamda değişiklikler yaşanmaktadır (6, 9,
birlikte toplumdaki yaşlı nüfus oranı artmıştır. DSÖ raporu-
11). İlerleyen yaşla birlikte testosteron hormonu azalır, an-
na göre 2000 yılında 600 milyon olan 60 yaş ve üzeri kişi
cak bu azalış her bireyde aynı değildir. Kural olarak serum
sayısı 2025’de 1 milyar 2 yüz milyona, 2050’de ise 2 mil-
testosteron düzeyi 50 yaşından sonra her yıl %1 oranında
yara çıkacaktır (2). Ülkemizde ise 2025 yılında yaşlı nüfus
düşer. 60 yaş üzerinde bu oran %20’dir (6-8, 10). Siste-
oranının %9-10 olacağı tahmin edilmektedir (3).
mik hastalıklar da testosteron azalmasına neden olabilir.
Cinsellik, düşünceler, fanteziler, arzular, inançlar, tu-
Testosteron azalmasına bağlı olarak cinsel fonksiyon bo-
tumlar, değerler, davranışlar, pratikler, roller ve ilişkilerle
zukluğu (libido azalması, ereksiyon ve ejekulasyon bozuk-
deneyimlenir ve ifade edilir. Cinsellik tüm bu boyutları içe-
luğu) gelişebilir (6, 10, 12, 13). Andropoz dönemindeki
rir ancak her zaman tüm boyutlar deneyimlenemez ya da
erkeklerde, kadındaki menopozdan farklı olarak fertilizas-
ifade edilemez. Cinsellik biyolojik, psikolojik, sosyal, eko-
yon devam eder. Bununla birlikte testosteron azaldığında
nomik, politik, kültürel, etik, yasal, geçmiş inançlar ve dini
her zaman andropozun gelişmesi beklenmez. Kadınlarda
faktörlerin etkileşiminin toplamıdır (4). DSÖ cinsel sağlı-
ise, menopoz döneminde hormonal aktivitede azalmanın
ğı, cinsellikle ilgili olarak fiziksel, emosyonel, mental ve
klinik bulguları anlamlı derecede etkilediği bilinmektedir
sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak tanımlarken cinsel
(6-8, 10). Yaşlanan erkekte, genç erkeklere göre ereksiyon
fonksiyon bozukluğunu ise bireyin umduğu cinsel ilişkiyi
gelişme süresi 2-3 kat daha uzun, postejakulasyon refrak-
yaşayamaması olarak tanımlamaktadır (4).
ter period daha uzun ve ejakulat miktarı daha azdır. Nati-
Cinsel sağlık yaşam kalitesini etkileyen, benlik saygısını
onal Institute on Aging’e göre yaş ilerledikçe erkeklerde
arttıran önemli bir faktördür. Her iki cinsiyet içinde cinsel-
fantezi kapasitesinde azalma olur. Cinsel fonksiyonlarda
lik, normal sağlıklı şartlarda nitelik ve nicelik olarak azalsa
yavaşlama söz konusudur ve cinsel uyarılma için gereken
bile 80’li yaşlara kadar devam edebilir (5). Dolayısıyla iler-
zaman artmıştır. Ereksiyon için daha fazla direkt uyarılma
leyen yaşla birlikte kadın ve erkekte fizyolojik değişiklikler
gerekebilir. Bunun yanında, erektil disfonksiyon ve impo-
olmaktadır. Bu fizyolojik değişikliklere kısaca değinecek
tans her zaman yaşlanmaya bağlanmamalıdır (6-8, 10, 14).
olursak; yaşlı kadınlarda vücuttaki östrojen ve progesteron
Kadınlarda yaşla birlikte cinsel aktivitenin azaldığı, 60
eksikliğine bağlı vajinal atrofi, disparoni, cinsel ilişki esna-
yaş üzeri evli bayanların %53’ünde, 76 yaş üzeri evli ba-
sında kanama, uterus hacminde azalma ve meme bezle-
yanların %24’ünde cinsel hayatın devam ettiği, ancak er-
rinde atrofi meydana gelmektedir. Ayrıca pelvik kasların
keklerde kadınlara oranla cinsel hayatın sürekliliğinin daha
zayıflamasına bağlı olarak posterior üretro-vezikal açının
yüksek olduğu belirtilmektedir. Partner yokluğu cinsel ha-
64
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
yatın durmasında önemli etkendir. Buna ek olarak, kronik
yaşlılığın konumlandırılış biçimine göre bakım planlarının
sağlık problemleri (kardiyovasküler, diyabet, psikiyatrik
genişletilmesi gerekebilir (22). Yaşlı kesimin cinsel çekimi
bozukluklar, böbrek yetmezliği, inkontinans, kanser, cinsel
ifadesi utanç verici olarak nitelenebilmekte, sosyal açı-
yolla bulaşan hastalıklar), cinsel istekte azalma, erektil dis-
dan yaşlı kesimin cinsel imajları dikkate alınmamaktadır.
fonksiyon, disparoni varlığı da bu süreci olumsuz yönde
Bu olumsuz tutum sebebiyle yaşlı bireylerin yeterli cinsel
etkilemektedir. Parkinson hastalığında, testosteron azal-
sağlık hizmeti almaları engellenmektedir. Sağlık hizmeti
masına ek olarak, dopamin düzeylerinin azalmasına bağlı
sunanların, sıklıkla yaşlı bireylerdeki cinsel yolla bulaşan
cinsel işlev bozukluğu gelişebilmektedir (15). Yaşlı depres-
enfeksiyonlarla bağlantılı sorunlara değinmeyi de ihmal
yonu tedavisinde kullanılan ilaçlar (trisiklik antidepresan,
ettikleri bilinmektedir. Cinsel sağlık üzerine olumsuz etki
seçici serotonin geri alım inhibitörleri) da cinsel işlev bo-
edebilecek tedavi planı oluşturulması ve buna bağlı ola-
zukluğuna neden olabilir (16).
rak yaşlı bireylerin tedaviyi yarım bırakması ihmal edilen
Postmenopozal dönemdeki kadınlarda cinsel fonk-
bir diğer konudur (23, 6). Bu doğrultuda sağlık profesyo-
siyon bozukluğu erişkin dönemdekilere kıyasla 2.3 kez
nellerinin yaşlılığı tüm yönleriyle ele alması gerektiğini bil-
daha fazla görülmektedir (5). Erkekte de androjen eksikli-
mesi, yaşlı bireylerin tedavi bakım sürecindeki zorlukların
ğine bağlı olduğu düşünülen cinsel fonksiyon bozuklukları
üstesinden gelmesinde etkili olacaktır. Sağlık profesyonel-
aslında klinik bir problemdir. Altta yatan sebepler değer-
leri yaşlılardaki cinselliği ve bu doğrultudaki davranışları
lendirilmelidir. Kadınlardaki menopoz ya da erkeklerde-
anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu duruma bağlı olarak
ki andropoz cinsel yaşamın sonu değildir (6, 10, 14, 17).
olumsuz davranış ve tutum sergilemekte dolayısıyla yaşlı
Gençlik dönemindeki cinsel yaşam kalitesi de yaşlılık dö-
bakım sürecinin yaşam kalitesi için önemli bir faktör olan
nemindeki cinsel yaşam kalitesinin önemli bir belirleyici-
cinsel sağlığın ifadesini engellemektedir. Özellikle genç
sidir. İleri yaşlardaki cinselliğin devam edebilmesinin yolu
yaştaki sağlık profesyonelleri yaşlılardaki cinsel davranış-
cinselliğin tüm yaşam boyunca düzenli olarak sürdürülme-
lara olumsuz tutum sergilemektedirler. Sağlık profesyo-
sine bağlıdır (6, 10, 14, 18).
nellerindeki bu tutumu ve bilgi düzeyini ölçmek amaçlı
Cinsellik; güzel sözler, bağlılık, duygusal yakınlık (pozi-
geliştirilmiş ölçek olan ASKAS (Ageing Sexual Knowledge
tif ilişki), bilişsel yakınlık (cinsel ilişki hakkında düşünme),
on Attitudes Scale) yaygın olarak kullanılmaktadır (24, 14).
fiziksel yakınlık (cinsel ilişki için yakınlık) gibi bileşenlerden
Bu ölçek ASKAS-D3 olarak geliştirilmiş ve Almanya’da
oluşur (19). Bakım evlerinde yaşayan yaşlılardaki cinsel iliş-
kullanılmıştır (25).
kiyi belirleyen bir çalışmada, dokunma ve öpme eylemi en
Yapılan bir çalışmada, yaşlı bakımı ile ilgilenen hemşire-
çok istenen cinsel alaka olduğu, masturbasyon ya da cinsel
lerin yaşlılara cinsellik-üreme konusunda hemşirelik tanısı
ilişkinin gerekliliğinin ise önemsenmediği belirtilmiştir (20).
koymadığını göstermektedir (26). Hemşirelik tanılarının
Yaşlılık döneminde cinsel statü ve güç kaybı korkusu
incelendiği çalışmalarda cinsellik-üreme alanı hemşirele-
yaşlıları etkileyen kültürel bir özelliktir. Bireyin kültürel kim-
rinin en az veri topladıkları alanların başında gelmektedir
liği ve özellikleri ile cinsel kimliği ve işlevleri birbirini ta-
(27, 28). Özellikle demans gibi bilişsel yetilerde gerileme-
mamlamaktadır. Erkeklerde cinsel enerji ve roller erkeklikle
nin olduğu hastalıklarda gözlenen cinsel ifadelerin bakım
eş anlamlı olabilmekte ve çoğunda erkeklik cinsel enerjiyi
personelini endişelendirdiği belirtilmektedir (19, 20).
ifade etmektedir (1). İleri yaşlarda sağlıklı cinsellik birlikte
Doktorların yaşlılık dönemindeki cinsellik ile ilgili bilgi
zaman geçirme, paylaşma, rahatlama şeklinde yaşanabilir.
düzeyi ve tutumunu değerlendiren bir çalışmada (ASKAS
Yaşanan hazza yönelik birbirlerini keşfetme olarak devam
ölçeği kullanılarak), doktorların bu konuda yeterli bilgiye
eden cinsel yaşam, birlikte olma gibi olumlu duygularla
sahip olmadıkları belirlenmiştir. Erkek doktorların bu ko-
daha sağlıklı hale gelebilir. Ancak yaşlılıkta yalnız kalmış
nuda bilgisinin az olduğu ancak yaşlı bireylerdeki cinsellik
bireylerde yalnızlık duygusu, sosyal izolasyon, dışa yansı-
olgusuna pozitif yaklaşım sergiledikleri, kadın doktorların
yan abartılı cinsel tepkiler de görülebilmektedir (21, 20).
ise bilgi düzeyinin erkeklerden daha az olduğu ve olum-
Yaşlılık fiziksel, psikolojik ve toplumsal boyutuyla de-
suz tutum sergiledikleri belirtilmiştir (29). Tıp ve psikolo-
ğerlendirilmesi gereken bir süreçtir ve yaşlılıkta görülen
ji öğrencilerinin yaşlılık ve cinsellik konusundaki bilgi ve
belirtiler bu yüzden her bireyde farklıdır. Sosyal yapı içinde
tutumlarının ölçüldüğü bir çalışmada, psikoloji öğrenci-
65
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Derleme
lerinin bilgi düzeyinin tıp öğrencilerinin bilgi düzeyinden
eğlenceli bulunduğu, geçmiş cinsel yaşama ait suçluluk
daha fazla olduğu, ancak her iki grupta da öğrencilerin
duygularının çok düşük seviyede olduğu belirtilmiştir (33).
cinsellikle ilgili bilgi düzeyinin yetersiz olduğu, evli öğren-
Yetmiş yaşından sonraki cinselliği ele alan bir çalışma-
cilerin yaşlılıkla ilgili bilgi düzeyinin daha fazla olduğu, fa-
da, erkeklerin %41’inin kadınların ise %18’inin herhangi bir
kat yaşlılıktaki cinselliğe karşı daha az hoşgörülü olduğu
tip cinsel aktivite ile ilgilendiği, cinsel olarak aktif olmayan
saptanmış, cinsellikle ilgili bilgi düzeyinin tutumla ilişkili
kadınlarda bunun sebebinin cinsel isteğin olmayışı erkek-
olmadığı, tutumun daha çok, sosyal normlarla, inançlarla,
lerde ise en önemli sebebin erektil disfonksiyon ve part-
demografik verilerle uyumlu olduğu da eklenmiştir (30).
nerin reddetmesi olduğu ifade edilmiştir (34).
Ehrenfeld ve ark. (1999) huzurevinde kalan demanslı
Sonuç olarak; cinsellik yaşlılık döneminde sadece fiz-
hastalarda cinselliği değerlendirdiklerinde; sağlık bakımı
yolojik nedenlerle değil, psikolojik veya sosyolojik neden-
verenlerin yaşlıların sevgi ve bakım ihtiyaçlarını kolaylıkla
lerle de baskılanabilmekte ve yaşam kalitesinin azalması-
karşıladıklarını, haysiyetini koruma ve fiziksel ve mental
na neden olmaktadır. Yaşlılar tarafından cinselliğin ve bu
hislerini koruma görevlerini kolaylıkla yaptıklarını, ancak
konudaki sorunların ifade edilmesi çok zordur. Bununla
romantik gereksinimleri kabul etmekte zorlandıklarını sap-
birlikte cinsellikte arzular, istekler, beklentiler bireyden bi-
tamışlardır. Cinsel içerikli davranışların, partneri olmayan
reye değişiklik arz etmektedir. Cinsel yolla bulaşan hasta-
aile bireylerinde çatışmaya yol açtığı, yaşlı bireyin mem-
lıklar cinsel yaşamı daha da olumsuz etkilemektedir. Sağ-
nuniyetini sağlamak durumunda olan bakım personelinin
lık çalışanlarının yaşlılıktaki cinselliğe bakışı ve tutumu, bu
geçerli geleneksel ve sosyal değerler ile hasta memnuni-
dönemin sağlıklı olarak sürdürülmesinde çok önemlidir ve
yeti arasındaki çatışmayla karşılaştığı da belirtilmiştir (31).
profesyonel yaklaşımının nasıl olması gerektiğine dair ça-
Aizenberg ve ark.’nın Tel-Aviv’deki bir bakım merke-
lışmaların artırılması gerekliliği açıktır (35, 20).
zinde yaptıkları çalışmada, toplumda cinselliğin ve cin-
Yaşlı bireylerde bakım planının dikkatli oluşturulma-
sel arzunun yalnızca gençlik döneminde yaşanabileceği
sı önemlidir. Çünkü yaşlı bireyin cinselliği ifadesi günden
inancının olduğunu, cinselliğin orta derecede önemli bir
güne değişebilir. Bakım evinde yaşayan yaşlıların yaşam
ihtiyaç olduğunu ve erkeklerde cinsel isteğin daha fazla ol-
alanında, gereksiz olarak rahatsız edilmemesi, onurunun
duğunu, sağlık bakım personelinin yaşlılıktaki, özellikle de
korunması açısından önemlidir. Sistematik sorularla yaşlı
kadınlardaki cinsel davranışları anlamaktan uzak olduğu-
cinselliğe ait sorunların belirlenmesi ve sistematik yakla-
nu, yaşlılık döneminde cinsellik yaşamanın zorlu olduğunu
şımla çözümlenmesi gerekir (36).
düşündüklerini belirtmişlerdir (32).
Sağlık profesyonellerinin formal eğitim sürecinde ve
Cinsel ilgi ve davranışları değerlendiren bir çalışmada
mezuniyet sonrasında yaşlılık ve cinsellik konusunda eği-
ise, 100 erkek ve 102 kadına 117 maddeden oluşan soru
tim almalarının, yaşlı bireylerin uygun tedavi ve bakımların
formu ile görüşme yapılmış, kadınların %14’ünün erkeklerin
yapılması ve cinsel sağlığın korunması ve geliştirilmesi sü-
ise %29’unun halen evli olduğu, kadın ve erkekte en yaygın
recinde daha etkili olmasını sağlayacağını düşünmekteyiz.
cinsel davranışın cinsel birleşme olmaksızın dokunma ve
Aynı zamanda bu gelişmeler uygulanan bakımın kalitesinin
okşama olduğu, erkekler tarafından farklı cinsiyetin daha
ve yaşam kalitesinin de arttırılmasına katkı sağlayacaktır.
Kaynaklar 1. Konak A. Çiğdem Y. Yaşlılık olgusu: Sivas huzurevi örneği. C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi Mayıs 2005;(29)1:23-63 2. http://www.who.int/ageing/about/facts/en/index.html erişim tarihi 29.06.13 3. Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı. Devlet Planlama Teşkilatı. www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2230/eylempla.pdf/12.01.2012. 4. http://www.who.int/reproductivehealth/publications/sexual_health/defining_sh/en/index.html erişim tarihi 29.06.13 5. Özerdoğan N. Sayıner FD. Koşgeroğlu N. Ünsal A. 40–65 Yaş Grubu Kadınlarda Cinsel Fonksiyon Bozukluğu Prevalansı, Depresyon Ve Diğer İlişkili Faktörler. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi 2009;2(2):47-59. 6. Mroczek B. Kurpas D. Gronowska M. Kotwas A. Psychosexual needs and
66
sexual behaviors of nursing care home residents. Archives of Gerontology and Geriatrics 2013;(57):32-38. 7. Ginsberg TB. Pomerantz SC. Kramer-Feeley V. Sexuality in older adults: behaviours and preferences. Age and Ageing 2005;34: 475–480. 8. Özkayar N. Arıoğul S. Yaşlanma ile meydana gelen fizyolojik değişiklikler. İç Hastalıkları Dergisi 2007;(14)1:18-26. 9. Yıldırım B. Özkahraman Ş. Ersoy S. Yaşlılıkta Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Hemşirelik Bakımı. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi 2012; 2(2): 19-23 10. Wylie KR. Wood A. McManus R. Sexuality and old age. Bundesgesundheitsblatt-Gesundheitsforschung-Gesundheitsschutz 2013;56:223–230. 11. Weidner W. Altwein J. Hauck E. Beutel M. Brahler E. Sexuality of the elderly. Urol Int. 2001;66:181-184. 12. Köseoğlu E. Ürolojide yaşlanan erkek: andropoz. Androloji Bülteni
Derleme
2012;49:83. 13. Atan A. Yaşlanan erkekte seks hormon düzeyleri ve seksüel aktivitenin klinik ilişkisi. Androloji Bülteni 2002;17. 14. Mahieu L. Elssen KV. Gastmans CInternational Journal of Nursing Studies 2011;48:1140-1154. 15. Atagün Mİ. Atmaca B. Özer F. Özben S. Tıraş R. Çetin S. Genç MF. Determinants of sexual dysfunction in male and female patients with parkinson’s disease. Düşünen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences 2013; 26:28-35. 16. Ünal S. Kaya B. Yaşlılık ve depresyon II-tedavi yaklaşımları. Turkish Journal of Geriatrics: Geriatri 1999;2(2): 83-89. 17. Özmen HE. Cinsel Mitler ve Cinsel İşlev Bozuklukları. Psikiyatri Dünyası 1999;(2):49-53 18. www.geriatri.org/pdfler/YaslananErkek.pdf. Erişim tarihi 26.06.13 19. Benbow SM. Beeston D. Sexuality, aging, and dementia. International Psychogeriatrics 2012;24(7): 1026–1033. 20. Kleinplatz PJ. Secular trends in self reported sexual activity and satisfaction in Swedish 70 year olds: cross sectional survey of four populations, 1971-2001. BMJ. 2008; (337):157 21. Öz F. Yaşamın son evresi yaşlılık: psikososyal açıdan gözden geçirme. Kriz 2002;10(2):17-28. 22. Er D. Psikososyal açıdan yaşlılık. Fırat Saglık Hizmetleri Dergisi 2009; (4)11:131-145. 23. Sağlık Bakanlığı Cinsel Sağlık/Üreme Sağlığı Raporu 2009 24. Yan E. Lee CF. Chinese version of Ageing Sexual Knowledge and Attitudes Scale. Asian J Gerontol Geriatr 2013;(8)1:1-7. 25. Mahieu L. Dierckx de Casterle B. Elssen KV. Gastmans C. Nurses’ knowledge and attitudes towards aged sexuality: validity and internal consistency of the Dutch version of the Aging Sexual Knowledge and Attitudes Scale. Journal of Advanced Nursing 2013:1-13.
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI 26. Gümüş AB. Şıpkın S. Keskin G. Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ile Bir Huzurevinde Yaşayan Yaşlıların Bakım Gereksinimlerinin Belirlenmesi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2012;3(1):13-21. 27. Kulakçı H. Emiroğlu ON. Huzurevinde yaşayan yaşlıların bakımında Omaha sisteminin kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Elektronik Dergisi 2011;(4):25-33. 28. Sabancıoğulları S. Ata E. Kelleci M. Doğan S. Bir psikiyatri kliniğinde hemşireler tarafından yapılan hasta bakım planlarının Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli ve NANDA tanılarına göre değerlendirilmesi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2011;(2):117-122. 29. Doğan S. Demir B. Eker E. Knowledge and attitudes of doctors toward the sexuality of older people in Turkey.Cambridge Univ Press 2008;20(5):1019-1027. 30. Synder RJ. Zweig RA. Medical and Psychology Students’ Knowledge and Attitudes Regarding Aging and Sexuality. Gerontology & Geriatrics Education 2010;31:235–255 31. Ehrenfeld M. Bronner G. Tabak N. Alpert R. Bergman R. Sexuality among institutionalized alderly patients with dementia. Nursing Ethics 1999; 6(2):144-150. 32. Aizenberg D. Weizman A. Barak Y. Attitudes Toward Sexuality Among Nursing Home Residents. Sexuality and Disability 2002;20(3):185-140. 33. Bretschneider JG. McCoy NL. Sexual interest and behavior in healthy 80to 102-year-olds. Arch Sex Behav. 1988;(17)2:109-29. 34. Smith LJ, Mulhall JP, Deveci S, Monaghan N, Reid MCJ Sex Med. 2007;(4): 1247-53. 35. Bauer M. McAuliffe L. Nay R. Sexuality, health care and the older person: an overview of the literatur. International Journal of Older People Nursing 2006;2:63-68. 36. Darnaud T. Sirvain S. Lgier V. Taiton M. A study of hidden sexuality in elderly people living in istitutions. Sexologies 2013; (420):7.
67
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Cinsel sağlık ile doğum biçimi arasındaki ilişki Song M., Ishii H., Toda M. Sex Med 2014; 2: 153-8
Kadın cinsel fonksiyonu, gebelik ve doğum sonrası
liz edilmiştir. Birinci sınıflandırma doğum biçimine göre
dönemde önemli ölçüde değişmektedir. Bu dönem es-
yapılmıştır. Bu sınıflandırmada; oksitosik ajanla doğumu
nasında, perine ve pelvik taban kasları zarar görmektedir.
içeren vajinal doğum grubu; müdahaleli doğum grubu;
Emzirme esnasında, libidoyu baskılayan prolaktin sekres-
planlı veya acil sezaryanlı doğum grubu yer almaktadır.
yonu artmaktadır. Gebelikte ve doğum sonrası dönem-
Vajinal ve müdahaleli doğum grupları arasında SFQ28
de kadın cinsel fonksiyonundaki değişiklikler, hormonal
partner alanında anlamlı farklar bulunmuştur. İkinci sınıf-
ve anatomik değişiklik ile ilişkilidir. Japonya’da, “cinsel
landırma ise, doğum sonrasında perinenin durumuna
olarak çekici olmama” terimi, ayda 1 defadan daha az
göre yapılmış ve laserasyon olmayan grup, epizyotomi
cinsel birleşme sıklığı olarak tarif edilmektedir. Cinsel
grubu, epizyotomi olmayan laserasyon grubu (üçüncü
çekiciliğin olmamasının bir sosyal konu olduğu, gebelik
düzeye kadar laserasyon) ve bir sezaryen kesi grubuna
ve doğumun yardımcı faktörler olduğu düşünülmektedir.
ayrılmıştır. Laserasyon olmayan grupla epizyotomi gru-
Literatüre göre, kadınların yaklaşık %80-95’i doğumdan
bu arasında SFQ28’in uyarılma (lubrikasyon) ve orgazm
sonraki 3 ay içinde cinsel aktivite yapmaya başlamakta-
alanında anlamlı fark saptanmamıştır. Laserasyon olma-
dır. Kadınların fiziksel ve mental sağlığı, hormon sekres-
yan grupla sezaryan grubu arasında SFQ28’in herhangi
yonu ve internal ve eksternal genitalleri gebelik ve do-
bir parametresi açısından istatistiksel olarak fark bulun-
ğum sonrası dönemde değişmektedir. Cinsel fonksiyon
mamıştır. Laserasyon olmayan grupla epizyotomi grup-
ve doğum şekli, epizyotomi ve laserasyon arasında ilişki
ları arasında uyarılma (algısal) boyutunda anlamlı bir fark
olduğu bazı çalışmalarda gösterilirken diğer çalışmalar-
saptanmış. Anne yaşı ve sezaryan kesisi; SFQ28’nin arzu,
da gösterilememiş. Doğum şekli ve laserasyonun, cin-
uyarılma (lubrikasyon), ve uyarılma (bilişsel) alanları için
sel fonksiyonu etkileyip etkilemediğini ortaya koymak
anlamlı öngörücüler iken; sadece anne yaşı, haz ile ilgili
önemlidir, çünkü cinsel sağlık anne sağlığının önemli
anlamlı bir öngörücü olarak bulunmuştur. Maternal cin-
kısımlarındandır. Bu çalışma, postpartum Japon kadınlar-
sel fonksiyon ile maternal durum, doğum biçimi, epiz-
da cinsel fonksiyon ile maternal durum, doğum biçimi,
yotomi, ve laserasyon arasındaki ilişkiyi analiz eden ilk
epizyotomi ve laserasyon arasındaki ilişkiyi araştırmak
çalışmadır. Vajinal ve operatif doğum grupları arasında
için planlanmıştır.
SFQ28’nin partner alanında anlamlı farklılıklar görülmüş-
Cinsel fonksiyon; arzu, uyarılma (algı), uyarılma (lubrikasyon), uyarılma (bilişsel), orgazm, ağrı, haz ve part-
tür. Ayrıca, orgazm ve ağrı alanlarında anlamlı olmayan farklar saptanmıştır.
ner alanlarından oluşan kadın cinsel fonksiyon anketi
Güngör ve arkadaşları, cinsel tatminsizliğin sadece
(SFQ28) ile değerlendirilmiştir. Miadında tek bir bebek
doğum biçiminin bir ürünü olarak kabul edilmemesi ge-
doğuran 674 anne, doğumdan 1 ay sonraki postnatal
rektiğini göstermiştir. Sunulan çalışma ise epizyotomile-
dönemde çalışmaya alınmıştır. Doğumdan altı ay sonra
rin kadın cinsel fonksiyonları üzerinde negatif etkileri ol-
bilgilendirilmiş onam veren annelere postayla anketler
duğunu desteklemiştir. Yapılan istatistiksel analizler, anne
yollanmıştır. Toplam 502 anne anketi cevaplamış, yetmiş
yaşının ve sezaryan kesisinin birkaç SFQ28 parametresi
altısının yanıtı yetersiz olduğundan çalışmadan çıkarılmış
ile anlamlı olarak ilişkili olduğunu ortaya çıkarmış.
ve toplam 435 anne ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Kadın
Sonuç olarak, annenin cinsel sağlığı ile doğum sonra-
cinsel fonksiyonu iki farklı sınıflandırmaya dayanarak ana-
sındaki cinsel fonksiyonları arasındaki ilişkiyi belirlemek
68
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
için daha fazla araştırmanın gerekli olduğu ve doğum
Çeviri
sonrası maternal cinsel fonksiyonu iyileştirmek amacıyla
Yrd. Doç. Dr. Can Benlioğlu1, Prof. Dr. Sefa Resim2
doğum sırasında rutin epizyotomiden kaçınılması öneril-
1
mektedir.
2
Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakülte-
si, Üroloji AD
69
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Refrakter interstisyel sistit/ağrılı mesane sendromu olan kadınlarda hyalüronik asid ile intravezikal tedavi uygulaması sonrası seksüel fonksiyonlarda değişme Man-Jung Hung et al. The Journal of Sexual Medicine 11(9) 2014 p:2256-2263
İntertisyel sistit (İS) ya da ağrılı mesane sendromu
Pelvik organ prolapsusu/üriner İnkontinans Seksüel Fonk-
(AMS) 2002 yılında Uluslararası Kontinans Cemiyeti ta-
siyon Sorgulaması kısa formu (PISQ-9) ve ağrı sorgulama-
rafından mesane dolumu ile ilgili bir suprapubik ağrı ve
sı için vizüel ağrı skalası (VAS) sorgulamalarını içermiştir.
üriner enfeksiyon ya da diğer bariz patolojilerin yoklu-
Çalışma kriterlerini sağlayan toplam 103 hastanın or-
ğunda eşlik eden gündüz ya da gece sık idrara çıkma şi-
talama yaşı 44.3 olarak bulunmuştur. Hastaların %32’sinin
kayetlerini içeren bir klinik sendrom olarak tanımlamıştır.
menopozda olduğu ve semptomların ortalama 5.1 yıldır
İS/AMS esas olarak orta yaşlı premenopozal kadınları et-
devam ettiği bildirilmiştir. Birinci ve 6. ayda tedavi sonrası
kilemektedir. Kadınlardaki prevelansının 100.000’de 300
VAS, ICSI ve ICPI skorlarının tedavi öncesine göre anlam-
olduğu tahmin edilmektedir. Hastalığın ortalama ortaya
lı olarak iyileşme gösterdiği saptanmıştır. Hastaların 87’si
çıkış zamanı 32-49 yaşları arasındadır. İS/AMS’ li hasta-
seksüel aktif olup PSIQ-9 sorgulama formunu doldur-
ların önemli bir kısmında kronik pelvik ağrı ile ilintili olarak
muşlardır. Total skorda tedavi öncesine göre 1. ve 6. ayda
disparoni yakınması mevcuttur. Bu hastalarda seksüel dis-
anlamlı iyileşme saptanmıştır. Skorlamanın alt başlıkların-
fonksiyon hayat kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
dan fiziksel ve partner ile ilgili faktörlerde anlamı iyileşme
İS/AMS tedavisinde birçok tedavi alternatifi bulun-
saptanırken davranışsal ya da duygusal faktörlerde anlam-
makla birlikte, glikozaminoglikan tabakasının yenilenme-
lı değişim bulunmamıştır. PISQ-9’ u oluşturan sorulardan
sini hedefleyen intravezikal hyalüronik asid (HA) tedavisi sıklıkla tercih edilmektedir. Bu çalışmada refrakter İS/AMS hastalarında sekonder tedavi olarak intravezikal HA uygulamasının seksüel fonksiyonlar üzerine değişiminin incelenmesi hedeflenmiştir. Çalışma, Ocak 2011- Aralık 2012 tarihleri arasında Tayvan’ daki 6 merkez tarafından prospektif olarak yürütülmüştür. İS/AMS tanısı, semptomlar, sistoskopik bulgular ve ESSİC (Avrupa İnterstisyel Sistit Çalışma Cemiyeti) kriterlerine göre koyulmuştur. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalar daha önceden oral tedavi (pentosan polisülfat, NSAİD, antidepresanlar, antikolinerjikler vb.) kullanmıştır. Hastalara işlem öncesi standart olarak 3 günlük mesane günlüğü ve sorgulama formları doldurulmuş, pelvik
yalnızca “disparoni”, “negatif reaksiyonlar” ve “yoğunluk” skorlarında anlamlı iyileşme gözlenmiştir. Çoklu değişkenli analizlerde başlangıç PSIQ-9 skorlarının hastalığa maruziyet süreleriyle negatif olarak korele olduğu bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, HA intravezikal tedavisi İS/AMS semptomlarını ve seksüel fonksiyonları iyileştirmektedir. HA hastalar tarafından iyi tolere edilmiş olup önemli bir yan etkiye neden olmamaktadır. Tedavinin etkileri 1. ay gibi erken bir sürede başlayıp 6. ayda da devam etmektedir. Sonuç olarak HA’nın tedavi edici etkisiyle seksüel fonksiyonun organik formları olumlu yöne etkilenirken psikojenik kaynaklı disfonksiyon olanlarda anlamlı değişim görülmemiştir.
muayeneleri, hidrodistansiyon ve sistoskopik incelemeleri
Çeviri
yapılmıştır. Sorgulama formları İnterstisyel Sistit Semptom
Dr. Burhan Coşkun, Prof. Dr. Hakan Kılıçarslan
İndeksi (ICSI) de İnterstisyel Sistit Problem İndeksi (ICPI)
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
70
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Güncel Makale Özeti
Migrenli kadınlarda depresyon, uyku bozukluğu ve seksüel disfonksiyon Mahsa G, Rozita J, Manoureh T et al. Int J Prev Med. 2014, 5(9):1113-1118
Migren birçok kadını etkileyen; depresyon, uyku bo-
Migrenli kadınlarda seksüel fonksiyonu değerlendiren
zukluğu ve seksüel disfonksiyon gibi çeşitli psikolojik
sınırlı sayıda çalışma vardır ve bu kadınlardaki seksüel dis-
problemlerle birlikte olabilen kronik bir hastalıktır. Migren
fonksiyon sebepleri net değildir. Seksüel arzu ve genital
hastalarında seksüel disfonksiyona yeterince önem veril-
uyarılmadaki değişimler muhtemel sebepler arasında sa-
memektedir. Güncel çalışmalar migrenli kadınlarda sek-
yılabilir. Ayrıca migren tedavisinde kullanılan antiepileptik,
süel yaşamın tüm yönleriyle etkilendiğini göstermektedir.
beta bloker ve ağrı kesici ilaçlar santral ve periferik seksüel
Seksüel arzu bozukluğu, uyarılma ve orgazm bozukluğu
yanıtlarda etkili nörotransmitter ve modülatör dengesini
bunlar arasında sayılabilir. Literatürde migren hastalarında
bozar.
kadın seksüel disfonksiyonunu araştıran az sayıda araştır-
Bu çalışmada hastaların %79’unda uyku bozukluğu
ma vardır. Bu çalışmada migrenli kadınlarda seksüel fonk-
saptanmıştır, ortalama PSQI skoru seksüel disfonksiyonu
siyon ile depresyon ve uyku kalitesinin seksüel fonksiyon
olan kadınlarda, olmayanlara göre anlamlı olarak yüksek
üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
bulunmuştur. Bu durum, seksüel disfonksiyonu olan has-
Migren tanısı International Headache Society kriterle-
talarda depresyon gibi komorbiditelere bağlı olarak uy-
rine göre konmuş, son 4 hafta içinde en az bir kez seksü-
kunun daha kötü olduğunun göstergesi olabilir. BDI skoru
el ilişki yaşamış 100 evli kadın çalışmaya dahil edilmiştir.
uyku bozukluğu olan hastalarda anlamlı olarak yüksektir.
Hastaların yaş, eğitim durumları ve visüel analog skala
Migren hastalarında uyku bozukluğu ile ilgili değişik hi-
(VAS) kullanılarak ortalama baş ağrısı düzeyleri tespit edilmiş, kapsamlı nörolojik muayene sonrasında tüm hastalardan Pittsburgh Sleep Questionnaire (PSQI), Female Sexual Function Index (FSFI) ve Beck Depression Inventory (BDI) formlarını doldurmaları istenmiştir. Ağrı düzeyi ile BDI, PSQI ve FSFI alt ölçekleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Ortalama BDI skoru, PSQI skoru yüksek olan hastalarda anlamlı olarak yüksektir. Ortalama BDI ve PSQI skorları seksüel disfonksiyonu olan kadınlarda daha yüksek bulunmuştur. Yaş ve BDI, toplam FSFI skoru ve tüm alt ölçekleri ile ilişkilidir. Çoklu regresyon analizi yapıldığında da, BDI skoru ve yaşın seksüel disfonksiyon için bağımsız risk faktörü olduğu görülmüştür. Hastaların %68’inde seksüel disfonksiyon saptanmıştır, BDI skoru ve yaş bu skor için prediktif faktörlerdir. Beştepe
potezler öne sürülmüştür: yüksek dozda birçok ilaç kullanmak, atakların çoğunlukla gece olması ve eşlik eden depresyon gibi psikolojik problemler bunlar arasında sayılabilir. Bu çalışmanın kontrol grubunun olmaması ve partnerlerin incelenmemesi gibi kısıtlamaları vardır. Migrenli kadınlarda uyku bozukluğunun ve seksüel disfonksiyonun muhtemel sebeplerini ve depresyon tedavisinin bu sorunlar üzerine etkisini araştırmak için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Sonuç olarak, migrenli kadınlarda depresyon ve uyku bozukluğu ile birlikte seksüel disfonksiyon da değerlendirilmelidir. Çeviri Uzm. Dr. Gökçen Akar1, Doç. Dr. Metin Öztürk2 Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
1
ve arkadaşlarının çalışmasında migrenli kadınlarda seksüel
Nöroloji Kl.
sağlığın kontrol grubuna göre bozulduğu tespit edilmiştir
2
ki bu mevcut çalışmanın sonuçları ile uyumludur.
Üroloji Kl.
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
71
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve “Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 01.12.2014-15.02.2015 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihten sonra uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur. 1.
Ahmad IC, Yilmaz TF, Kocakoç E. Doppler ultrasonography and magnetic resonance imaging findings of testicular adrenal rest tissue in a patient with 11 β hydroxilase deficiency. Case report. Med Ultrason 2014;16(4):383-5.
2. Akdere H, Caloglu VY, Tastekin E, Caloglu M, Turkkan G, Mericliler M, Burgazli KM. Acute histopathological responses of testicular tissues after different fractionated abdominal irradiation in rats. Postgrad Med 2015;127(1):73-7. 3. Aldemir M, Okulu E, Kösemehmetoğlu K, Ener K, Topal F, Evirgen O, Gürleyik E, Avcı A. Evaluation of the protective effect of quercetin against cisplatin-induced renal and testis tissue damage and sperm parameters in rats. Andrologia 2014;46(10):1089-97. 4. Altay B, Erkurt B, Kiremit MC, Guzelburc V, Boz MY, Albayrak S. 180-W XPS GreenLight laser vaporization for benign prostate hyperplasia: 12-month safety and efficacy results for glands larger than 80 mL. Lasers Med Sci 2015;30(1):317-23. 5. Aribas A, Kayrak M, Ulucan S, Keser A, Demir K, Alibasic H, Akilli H, Solak Y, Avci A, Turan Y, Kaya Z, Katlandur H, Kanbay M. The relationship between uric acid and erectile dysfunction in hypertensive subjects. Blood Press 2014;23(6):370-6. 6. Aydın AF, Çoban J, Doğan-Ekici I, Doğru-Abbasoğlu S, Uysal M, Koçak-Toker N. Carnosine and vitamin E - a promising pair in the combat against testicular oxidative stress in aged rats. Andrologia 2014 Dec 29. doi: 10.1111/and.12392. [Epub ahead of print] 7.
Aydın S, Arıoğlu Aydın Ç, Batmaz G, Dansuk R. Effect of vaginal electrical stimulation on female sexual functions: a randomized study. J Sex Med 2015;12(2):463-9.
8. Aydoğan Ahbab M, Barlas N. Influence of in utero di-n-hexyl phthalate and dicyclohexyl phthalate on fetal testicular development in rats. Toxicol Lett 2015;233(2):125-137. 9. Bal MD, Yılmaz SD, Celik SG, Dinçağ N, Beji NK, Yalçın O. Does the diabetes of type 2 affect the sexual functions of women? J Sex Marital Ther 2015;41(1):107-13. 10. Biswas A, Divya S, Mandal AB, Majumdar S, Singh R. Effects of dietary supplementation of organic chromium (picolinate) on physical and biochemical characteristics of semen and carcass traits of male turkeys. Anim Reprod Sci 2014;151(3-4):237-43. 11. Cakiroglu B, Sönmez NC, Sinanoğlu O, Ateş L, Aksoy SH, Özcan F. Testicular epidermoid cyst. Afr J Paediatr Surg 2015;12(1):89-90. 12. Cetin Z, Altiok-Clark O, Sevuk M, Berker Karauzum S. Ring chromosome 21 and monosomy 21 mosaicism in a patient with azoospermia. Andrologia 2015;47(1):112-5. 13. Ciftci H, Gumuş K, Yagmur I, Sahabettin S, Çelik H, Yeni E, Savas M, Gulum M. Assessment of Mean Platelet Volume in men with vasculogenic and nonvasculogenic erectiledysfunction. Int J Impot Res 2015;27(1):38-40. 14. Ciftci O, Cetin A, Aydin M, Kaya K, Oguz F. Fish oil, contained in eicosapentaenoic acid and docosahexaenoic acid, attenuates testicular and spermatological damage induced by cisplatin in rats. Andrologia 2014;46(10):1161-8. 15. Cil AS, Bozkurt M, Kara Bozkurt D, Gok M. Investigating the relationship between persistent reflux flow on the first postoperative day and recurrent varicocele in varicocelectomy patients. J Clin Med Res 2015;7(1):29-32. 16. Coban S, Keles I, Biyik İ, Guzelsoy M, Turkoglu AR, Ocak N. Does varicocele correction lead to normalization of preoperatively elevated mean platelet volume levels? Can Urol Assoc J 2015;9(1-2):E5-9. 17. Çoban S, Keleş I, Bıyık I, Güzelsoy M, Türkoğlu AR, Özgünay T, Ocak N. Is there any relationship between mean platelet volume and varicocele? Andrologia 2015;47(1):37-41. 18. Daggulli M, Dede O, Utangac MM, Bodakci MN, Hatipoglu NK, Penbegul N, Sancaktutar AA, Bozkurt Y, Türkçü G, Yüksel H. Protective effects of carvacrol against methotrexate-induced testicular toxicity in rats. Int J Clin Exp Med 2014;7(12):5511-6. 19. Esen B, Kahvecioglu S, Atay AE, Ozgen G, Okumus MM, Seyahi N, Sit D, Kadioglu P. Evaluation of relationship between sexual functions, depression and quality of life in patients with chronic kidney disease at predialysis stage. Ren Fail 2015;37(2):262-7. 20. Hocaoglu C, Celik FH, Kandemir G, Guveli H, Bahceci B. Sexual dysfunction in outpatients with schizophrenia in Turkey: a cross-sectional study. Shanghai Arch Psychiatry 2014;26(6):347-56. 21. Is Ucar VB, Nami B, Acar H, Kılınç M. Methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene A1298C polymorphism related withvaricocele risk? Andrologia 2015;47(1):42-6. 22. Karabulut S, Demiroğlu-Zergeroğlu A, Yılmaz E, Sağır F, Delikara N. p53 and mitogen-activated protein kinase pathway protein profiles in fresh and frozen spermatozoa. Andrologia 2014;46(10):1113-7. 23. Karacan M, Ulug M, Arvas A, Cebi Z, Erkan S, Camlıbel T. Live birth rate with repeat microdissection TESE and intracytoplasmic sperm injection after a conventional testicular biopsy in men with nonobstructive azoospermia. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2014;183:174-7. 24. Karadag A, Kavala M, Demir F, Turkoğlu Z, Kartal I, Zemheri E. A case of hyperpigmentation and acanthosis nigricans by testosterone injections. Hum Exp Toxicol 2014;33(12):1297-301. 25. Kayali M, Balci M, Aslan Y, Bilgin O, Guzel O, Tuncel A, Atan A. The relationship between prostate cancer and presence of metabolic syndrome and late-onset hypogonadism. Urology 2014;84(6):1448-52. 26. Keten T, Aslan Y, Balci M, Tuncel A, Bilgin O, Dilmen C, Ozdemir U, Yahsi S, Guzel O, Atan A. Determination of the efficiency of 8 mg doxazosin XL treatment in patients with an inadequate response to 4 mg doxazosin XL treatment for benign prostatic hyperplasia. Urology 2015;85(1):189-94. 27. Kirecci SL, Simsek A, Yuksel A, Gurdal H, Gurbuz ZG, Usanmaz S. Relevance of seminal plasma nitric oxide levels and the efficacy of SSRI treatment on lifelongpremature ejaculation. Andrologia 2014;46(10):1169-75.
72
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI 28. Kucur KS, Gozukara I, Aksoy A, Gozukara KH, Uludag EU, Ulug P, Cengiz F. Effects of Infertility Etiology and Depression on Female Sexual Function. J Sex Marital Ther 2015 Jan 28:0. [Epub ahead of print] 29. Kutluyer F, Kayim M, Öğretmen F, Büyükleblebici S, Tuncer PB.Cryopreservation of rainbow trout Oncorhynchus mykiss spermatozoa: effects of extender supplemented with different antioxidants on sperm motility, velocity and fertility. Cryobiology 2014;69(3):462-6. 30. Otunctemur A, Ozbek E, Besiroglu H, Dursun M, Sahin S, Koklu I, Erkoc M, Danis E, Bozkurt M, Gurbuz A. Is the presence of varicocele associated with static and dynamic components of benign prostatic hyperplasia/lower urinary tract symptoms in elderly men? Int J Urol 2014;21(12):1268-72. 31. Ozcan L, Polat EC, Otunctemur A, Ozbek E. Duloxetine, dual serotonin and norepinephrine reuptake inhibitor, versus paroxetine, selective serotonin reuptake inhibitor, in the treatment for premature ejaculation. Int Urol Nephrol 2015;47(2):283-7. 32. Öğretmen F, İnanan BE. Effect of butylated hydroxytoluene (BHT) on the cryopreservation of common carp (Cyprinus carpio) spermatozoa. Anim Reprod Sci 2014;151(3-4):269-74. 33. Özcan T, Benli E, Demir EY, Özer F, Kaya Y, Haytan CE. The relation of sexual dysfunction to depression and anxiety in patients with Parkinson’s disease. Acta Neuropsychiatr 2015;27(1):33-7. 34. Özden S, Yüzbaşıoğlu D, Ünal F, Özel M. The determination of possible genetic damage to women undergoing in vitro fertilization due toinfertility caused by the male factor. Food Chem Toxicol 2014;74:294-300. 35. Özkan B, Coskuner ER, Turk A, Akkus E, Yalçın V. Penile Mondor disease and its effect on erectile function: results of 30 patients. Urology 2015;85(1):113-7. 36. Pekel A, Gönenç A, Turhan NO, Kafalı H. Changes of sFas and sFasL, oxidative stress markers in serum and follicular fluid of patients undergoing IVF. J Assist Reprod Genet 2014 Dec 9. [Epub ahead of print] 37. Rifaioglu MM, Motor S, Davarci I, Tuzcu K, Sefil F, Davarci M, Nacar A. Protective effect of ebselen on experimental testicular torsion and detorsion injury. Andrologia 2014;46(10):1134-40. 38. Saitz TR, Serefoglu EC. Sexual dysfunction in 2014: Men enjoy a year of significant progress. Nat Rev Urol 2015;12(2):73-4. 39. Sati L, Bennett D, Janes M, Huszar G. Next day determination of ejaculatory sperm motility after overnight shipment of semen to remote locations. J Assist Reprod Genet 2015 Jan;32(1):117-25. 40. Sönmez MF, Tascioglu S. Protective effects of grape seed extract on cadmium-induced testicular damage, apoptosis, and endothelial nitric oxide synthases expression in rats. Toxicol Ind Health 2015 Jan 22. pii: 0748233714566874. [Epub ahead of print] 41. Telli O, Okutucu TM, Suer E, Burgu B, Gulpinar O, Yaman O, Bozkurt S. A prospective, randomized comparative study of monopolar transurethral resection of the prostateversus photoselective vaporization of the prostate with GreenLight 120-W laser, in prostates less than 80 cc. Ther Adv Urol 2015;7(1):3-8. 42. Tuna MM, Doğan BA, Karakılıç E, Arduç A, Işık S, Yılmaz FM, Topçuoğlu C, Berker D, Güler S. Evaluation of adipocytokine levels and vascular functions in young aged to middle aged men with idiopathic hypogonadotrophic hypogonadism. Neuro Endocrinol Lett 2014;35(7):640-4. 43. Türedi S, Yuluğ E, Alver A, Kutlu Ö, Kahraman C. Effects of resveratrol on doxorubicin induced testicular damage in rats. Exp Toxicol Pathol 2014 Dec 29. pii: S0940-2993(14)00183-3. doi: 10.1016/j.etp.2014.12.002. [Epub ahead of print] 44. Ucar VB, Nami B, Acar H, Kılınç M. Is methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene A1298C polymorphism related with varicocele risk? Andrologia 2015;47(1):42-6. 45. Uzun H. Comment on “Relationship between non-alcoholic fatty liver disease and benign prostatic hyperplasia/lower urinary tract symptoms: new insights from an Italian cross-sectional study” World J Urol 2015 Jan 13. [Epub ahead of print] No abstract available. 46. van Luijtelaar G, Onat FY, Gallagher MJ. Animal models of absence epilepsies: what do they model and do sex and sex hormones matter? Neurobiol Dis 2014;72 Pt B:167-79. 47. Yanar K, Atukeren P, Cebe T, Kunbaz A, Tuna O, Kansu AD, Durmaz S, Güleç V, Belce A, Aydin S, Çakatay U, Rizvi SI. Ameliorative Effects of Testosterone Administration on Renal Redox Homeostasis in Naturally Aged Rats. Rejuvenation Res 2015 Feb 9. [Epub ahead of print] 48. Yıldız H. The relation between prepregnancy sexuality and sexual function during pregnancy and the postpartum period: a prospective study. J Sex Marital Ther 2015;41(1):49-59. 49. Yildiz C, Yavas I, Bozkurt Y, Aksoy M. Effect of cholesterol-loaded cyclodextrin on cryosurvival and fertility of cryopreserved carp (Cyprinus carpio) sperm.Cryobiology 2015 Feb 4. pii: S0011-2240(15)00027-9. doi: 10.1016/j.cryobiol.2015.01.009. [Epub ahead of print] 50. Yurdakok B, Tekin K, Daskin A, Filazi A. Effects of polychlorinated biphenyls 28, 30 and 118 on bovine spermatozoa in vitro. Reprod Domest Anim 2015;50(1):41-7.
73
KONGRE TAKVİMİ 5-7 Mart 2015 Best of ESHRE&ASRM New York, ABD
www.asrm.org/ Best_of_ESHRE_and_ASRM_2015/
12-14 Mart 2015
UROFAIR 2015 - Advancing Knowledge, Transforming Practice In Urology
www.urofair.com/
14-15 Mart 2015 Panama City, Panama
Integrating Pharmacotherapy, Sexual Therapy and Surgery
www.panama2015.org
20-24 Mart 2015 Madrid, İspanya
30th Anniversary EAU Congress
www.uroweb.org
21-23 Mart 2015 Madrid, İspanya
16th EAUn Meeting
eaunmadrid2015.uroweb.org
26-28 Mart 2015 Boston, ABD
SSTAR Annual Meeting 2015
www.sstarnet.org/
10-12 Nisan 2015, Washington, ABD
ISSWSH Spring Course 2015
www.isswsh.org
11-14 Nisan 2015 Adelaide, Avustralya
68th Annual scientific Meeting of the Urological Society of Australia and New Zealand
www.usanz2015.com
17-18 Nisan 2015 Belgrad, Sırbistan
National Congress of the Serbian Association of Urology
www.uas.org.rs
18-21 Nisan 2015 Kanazawa, Japonya
103rd Annual Meeting of the Japanese Urological Association
www.jua2015.com
30 Nisan-3 Mayıs Fethiye, Türkiye
11. Ulusal Androloji Kongresi
www.androloji.org.tr
7-9 Mayıs 2015 Rabat, Fas
National Congress of Morrocan Urological Association
uromoudouni@gmail.com
15-19 Mayıs 2015 New Orleans, ABD
AUA Annual Meeting 2015
www.aua2015.org/
16 Mayıs 2015 New Orleans, ABD
22nd Annual Scientific Meeting Of SMSNA
www.smsna.org
20-22 Mayıs 2015 Madrid, İspanya
10th European Congress on Menopause and Andropause
www.emas-online.org
27-31 Mayıs 2015 Sochi, Rusya
2nd Russian-Asian Uro-Andrology Congress
www.icongress-paar.ru
29-30 Mayıs 2015 Riga, Letonya
2nd EAU Baltic meeting
www.uroweb.org
29-30 Mayıs 2015 Priştine, Kosova
11th National Congress of the Kosovo Urological Association
lufti.dervishi@yahoo.com
10-12 Haziran 2015 Atina, Yunanistan
Mediterranean and Gulf Urological Forum Annual Conference
www.mguf.org
10-12 Haziran 2015 Presov, Slovakya
National Congress of the Slovak Urological Association
www.sus.sk
14-17 Haziran 2015 Lizbon, Portekiz
31st Annual Meeting
www.eshre2015.eu
15-18 Haziran 2015 Manchester, İngiltere
BAUS 2015 Annual Sci,entific meeting
www.baus.org.uk
17-20 Haziran 2015 Bükreş, Romanya
31the annual Congress of Romanian association of Urology
www.romuro.ro
18-20 Haziran 2015 Kiev, Ukrayna
Congress of the Association of Urology of Ukraine
avshulyak@yandex.ua
19-21 Haziran 2015 Madrid, İspanya
4th International Consultation On Sexual Medicine
www.icsm2015.org
24-27 Haziran 2015 Stockholm, İsveç
Annual Meeting International Society for Stem Cell Research (ISSCR)
www.isscr.org/home/annualmeeting/isscr2015/
25-28 Temmuz 2015 22nd WAS World Congress for Sexual Health Singapur, Singapur
www.worldsexology.org/ news/events
27-30 Haziran 2015 Ottowa, Kanada
www.cua.org
74
70th Annual meeting of the Canadian Urological Association