E-ISSN: 2587-2524
Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2017
www.androlojibulten.org
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
i
Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2017
E-ISSN: 2587-2524
ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır. Four issues annually; March, June, September, December TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology Prof. Dr. Mustafa F. Usta YÖNETİM KURULU / Board of Directors Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan) Mustafa F. Usta (Başkan) Barış Altay (Genel Sekreter) Memduh Aydın (Sayman) Ramazan Aşcı (Üye) İrfan Orhan (Üye) Ali Atan (Üye) Abdullah Armağan (Üye) EDİTÖR / Editor-in-Chief Doç. Dr. Ahmet Gökçe YARDIMCI EDİTÖR / Associate Editor Doç. Dr. Cüneyt Adayener YAYIN TÜRÜ / Publication Category Süreli Yayın YÖNETİM YERİ/ Executive Office Türk Androloji Derneği Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap. B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul Tel: +90 212 288 50 99 Faks: +90 212 288 50 98 E-posta: androloji@androloji.org.tr Web: www.androloji.org.tr
Yayın Hizmetleri / Publishing Services BAYT Bilimsel Araştırmalar Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti. Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02 E-posta: info@bayt.com.tr www.bayt.com.tr
The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing. Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt tarafından gerçekleştirilmiştir
www.androlojibulten.org
DANIŞMA KURULU / REVIEWERS ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Prof. Dr. Ramazan AŞCI
Prof. Dr. Barış ALTAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Samsun
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE ÇALIŞMA GRUBU
Prof. Dr. Ali ATAN
Prof. Dr. Kaan AYDOS
Doç. Dr. Dilek AYGİN
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara
Sakarya Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Sakarya
Doç. Dr. Memduh AYDIN
Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN
Prof. Dr. Sevim BUZLU
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin
Doç. Dr. Önder CANGÜVEN
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay
Department of Urology, Hamad Medical Corporation, Doha, Qatar
Prof. Dr. Sadık GÖRÜR Doç. Dr. Engin KANDIRALI
Prof. Dr. Murat ÇAKAN
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Ayhan KARABULUT
Prof. Dr. Melih ÇULHA Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit
Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Haluk EROL
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir
Prof. Dr. İrfan ORHAN Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ
Prof. Dr. İsa ÖZBEY Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD, Erzurum
Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD, Aydın
T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,İstanbul
Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE
Prof. Dr. Sefa RESİM
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kahramanmaraş
Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa
Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR
Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi BD, Ankara
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD / Androloji BD, İstanbul
Doç. Dr. Zafer KOZACIOĞLU Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir
Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ
Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Genetik AD, İstanbul
Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN
Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Gülbeyaz CAN İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
Doç. Dr. Leyla KÜÇÜK İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve Sağlık Hizmetleri, İstanbul
Doç. Dr. Hicran YILDIZ Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa
TÜRK CUMHURİYETLERİNDE ANDROLOJİ Prof. Dr. İlham AHMEDOV Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022, Azerbaycan
Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan
Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji Merkezi, Özbekistan
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa
Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV
Prof. Dr. Ahmet METİN
Doç. Dr. Halil ÇİFTÇİ
State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of Andrology Department, Özbekistan
İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa
Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ
Doç. Dr. Esat KORGALI
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas
Prof. Dr. Bülent SEMERCİ
Prof. Dr. Ercan YENİ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa
Doç. Dr. Altuğ TUNCEL Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ankara
Uzm. Dr. Erol UÇANER Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ Prof. Dr. M. Murad BAŞAR Memorial Şişli Hastanesi Üroloji - Androloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Tahir TURAN Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli
Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD, Antalya
Prof. Dr. M. Önder YAMAN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
iii
YA Z A R L A R A A Ç I K L A M A Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır. Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve editöryal yorumları yayımlar. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin yazı dili Türkçe’dir. Türkçe yazıların Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne, imla kılavuzuna uygun olması gerekir. Derginin yazım kurallarında Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals - International Committee of Medical Journal Editors (http:// www.icmje.org)/ adlı belge temel alınmıştır. Yazıların dergide yer alabilmesi için daha önce başka bir dergide basılmamış olması ve Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun görülmesi gerekir. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır hali http://www. androlojibulten.org ve https://www.journalagent.com/androloji/ adreslerinde bulunabilir). Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir. İlaç çalışmalarında, çalışmanın Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliklerine uygun olarak yürütüldüğü ve etik kurul izni alındığı belirtilmelidir. Etik Kurul onayı alınması gereken çalışmalarda, bu onayın gönderilmemesi durumunda yazı yayımlanmayacaktır. Ayrıca, tüm çalışmalarda “Helsinki Deklarasyonu”, “İyi Klinik Uygulamalar Kılavuzu” ve “İyi Laboratuvar Uygulamaları Kılavuzu’nda belirtilen esaslara uyulmalı, hastalar bilgilendirildikten sonra yazılı veya sözlü izinleri alınmalıdır. Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir. Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000 kelimeyi geçmemelidir. Yazıların online gönderilmesi Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online gönderilmelidir. (https:// www.journalagent.com/androloji/). Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden alınabilir. Yazıların hazırlanması Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5 cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır. Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı), çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri, yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4 ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir. “Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii) Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak); Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi) Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında, yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir. Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion) başlıkları altında bildirmelidir.
iv
Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime (alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/. Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır. Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde tekrarlanmamalıdır. Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır. Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir. Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır. Kaynaklar: Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu önerilmektedir.[1]”); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır; bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından “et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin basım sayısı yazılmamalıdır !) : Dergi: Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji Dergisi 2006;32:240-7. Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial experience. J Urol 2002;168:13-8. Kitap: Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993. Kitap içinde bölüm: Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders; 2003. p. 288-307. Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir. Online makale gönderiminde sırası ile: 1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir). 2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri bulunmamalıdır !) 3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yer(ler) okla(rla) belirtilmelidir) 4. Tablolar yüklenmelidir. ANDROLOJİ BÜLTENİ Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT
Değerli Meslektaşlarım, Yeni akademik yılın başladığı döneme rastlayan bu sayımızda; değerli yazarlarımızın katkıları ile
hazırlanmış Androloji ile ilgili özgün çalışmaları ve derlemeleri; siz değerleri meslektaşlarımız ile
paylaşmanın sevincini yaşıyoruz. Öte yandan değerli Editörümüz Dr. Ahmet Gökçe başta olmak
üzere, Türk Androloji Akademisi’nde yer alan değerli hocalarımızın katkıları ile Türk Androloji Bülteni’nin TUBİTAK dizinine girebilme çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Androloji
Derneği Yönetim Kurulu olarak en önemli hedeflerimizden biri de bu sürecin olabildiğince sorunsuz ve en kısa sürede gerçekleşmesidir.
Tüm bunların dışında; 2017-2018 akademik yılında, Androloji alanında gerek ulusal gerekse uluslararası birçok toplantıda, değerli meslektaşlarımızın bilimsel katkıları ile ülkemizi ve
derneğimizi en iyi şekilde temsil edebilmelerini sağlamak amacı ile; dernek yönetim kurulu olarak yoğun bir çalışma yaptığımızı da belirtmek isterim.
Bu bağlamda, yeni akademik yılın tüm meslektaşlarımız için bilimsel açıdan çok verimli geçmesini dilerim…
Saygılarımla. Prof. Dr. Mustafa Faruk Usta
Türk Androloji Derneği Başkanı
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
v
EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR
Değerli Meslektaşlarım, Androloji Bülteni’nin yeni sayısı ile sizlere merhaba diyoruz. Bu sayının araştırma makaleleri
bölümünde penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmalar 10 yıllık deneyimle Onuk ve ark. tarafından ele alınırken, CFTR genindeki polimorfizmlerin erkek infertilitesi ile ilişkisi tarafımdan
ele alınıyor. Yine bu bölümde son yıllarda ön plana çıkan kendi kendine meme muayenesinin ebelik öğrencilerinin bakış açısından değerlendirilmesi Aydoğdu ve ark. tarafından dikkatinize sunulmakta.
Derleme makaleler bölümünde Kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkisi Güner ve ark. tarafından ele alınırken, çevresel etkenlerin doğumdaki cinsiyet oranı üzerine etkileri güncel literatür eşliğinde özetleniyor. Bu bölümde son olarak kanserli hastalarda cinselliğin nasıl değerlendirilmesi gerektiği Aygin ve Yaman tarafından irdeleniyor.
Bugün tüm dünyada kabul edilen önemli akademik kimlik sistemlerinden biri ORCID tarafından
sağlananıdır. Bu bağlamda makale yazarlarının uluslararası geçerliliği bulunan ORCID bilgisine makalelerde yer vermesi tavsiye edilmektedir. TÜBİTAK-ULAKBİM ve YÖK iş birliği ile yürütülen
çalışmalar kapsamında önümüzdeki dönemde ORCID bilgisinin kullanılmasına karar verilmiştir.
TUBITAK’ın 2018 yılı için yazarlardan isteyeceğini düşündüğümüz ORCID numarasını şimdiden edinmenizi öneriyoruz. Saygılarımla. Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE
Editör
vi
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 3 | Eylül/ September 2017
İÇİNDEKİLER /CONTENTS
ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES 69
Penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmaya yaklaşımımız; 10 yıllık cerrahi deneyim Our approach to the penile fracture and urethral injury caused; ten years of surgical experience Özkan Onuk, Nusret Can Çilesiz, Arif Özkan, Aydın İsmet Hazar, Burak Arslan, Cem Tuğrul Gezmiş, Memduh Aydın
74
Kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki M470V polimorfizmi ve erkek infertilitesi M470V polymorphism in the cystic fibrosis transmembrane conductance regulator (CFTR) gene and male infertility Ahmet Gökçe, Deniz Gül
78
Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi To determine the knowledge and attitude of midwifery students about breast self examination Saadet Gonca Mavi Aydoğdu, Zeliha Karapelit
DERLEME | REVIEW 86
Kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkisi The effects of cadmium on male reproductive system Özlem Güner, Oya Kavlak
92
Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi? Can exposure to chemicals and physical factors alter the sex ratio at birth? Can Özgür Yalçın
98
Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli? How to evaluate sexuality in cancer patients? Dilek Aygin, Özge Yaman
108
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
110
KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
vii
viii
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2017; 19(3):69−73 | doi: 10.24898/tandro.2017.65882
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmaya yaklaşımımız; 10 yıllık cerrahi deneyim
Our approach to the penile fracture and urethral injury caused; ten years of surgical experience Özkan Onuk1, Nusret Can Çilesiz2, Arif Özkan2, Aydın İsmet Hazar2, Burak Arslan2, Cem Tuğrul Gezmiş2, Memduh Aydın2 ÖZ
ABSTRACT
AMAÇ: Penil fraktür, tunika albugineadaki ayrışma sonucu korpus kavernozumda oluşan rüptürdür. Penil fraktür genellikle şiddetli cinsel ilişki sonrası görülür. Penil fraktür olan hastaların yaklaşık olarak %10–20’sinde üretral yaralanma mevcuttur. Görüntüleme yöntemlerinden penil doppler USG (ultrasonografi), pelvik MRG (manyetik rezonans görüntüleme) ve üretranın değerlendirilmesi için retrograd üretrografi yapılabilir. Biz bu çalışmada, penil fraktürle gelen hastalarda klinik yaklaşımımızı ve özellikle üretral yaralanmalı penil fraktürlerin tanı ve tedavisinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini sunmayı amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEM: Kliniğimizde Ekim 2006-Mayıs 2015 tarihleri arasında penil fraktür tanısı ile tedavi edilen 71 hastanın verileri geriye dönük incelendi. Dört hastada el ile penisin bükülmesi sonucu, kalan 67 hastada (%94) ise cinsel ilişki sırasında ortaya çıkmıştır. Üretra yaralanması olan 12 (%17) hastanın hepsi cinsel ilişki sırasında olmuştur. Kesin tanı için bütün hastalara penil USG ve ayrıca measında kan olanlara retrograd üretrografi yapıldı. Hastaların hepsinde cerrahi onarım yapıldı. Tunikanın ve üretranın onarımı için 2/0 ve 4/0 emilebilir sütürler (polyglikolikasit) kullanıldı. BULGULAR: Postoperatif 3. ve 6. ayda yapılan değerlendirmede 6 hastada (%8) cinsel ilişkiye girmeye engel olmayan hafif eğrilik tespit edildi. Hastaların ortalama IIEF skoru 24,7 (16–30) olarak bulundu. Sadece 1 hastada orta derecede erektil disfonksiyon görüldü. Bu hastanın penil Doppler USG’sinde hafif derecede arteryel yetmezlik tespit edildi. Cerrahi sonrasında 6 hastada (%8) iki ay süren ağrılı ereksiyon görüldü. 2 hastada (%3) ele gelen plak mevcuttu. Hastaların 3 ünde hafif derece AÜSS saptandı. Bu hastaların ort. Qmax: 27,7 idi ve rezidüel idrar miktarı normal bulundu. SONUÇ: Penil fraktür genellikle cinsel birleşmeye bağlı oluşan acil ürolojik bir durumdur ve kısa süre içinde cerrahi onarım yapılması uzun dönem komlikasyonlarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Penil fraktürü hastaları üretra yaralanması açısından iyi değerlendirilmelidir. Bilateral korpus kavernozum hasarı olan, external meada kan görülen ve makroskopik hematürisi olanlarda preoperatif retrograd üretrografi çekilerek üretral yaralanma araştırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Penil fraktür, üretral yaralanma, bilateral korporal yaralanma, primer cerrahi Onarım
OBJECTIVE: Penile fracture is a rupture in corpus cavernosum resulting from dissociation in tunica albugine. Penile fracture usually occurs after severe sexual intercourse. About 10–20% of patients with penile fracture have urethral injury. Imaging methods include penile Doppler ultrasound (USG), pelvic MRI (magnetic resonance imaging), and retrograde urethrography for urethral evaluation. In this study, we aimed to present our clinical approach to patients with penile fracture and especially what should be considered in the diagnosis and treatment of urethral injured penile fractures. MATERIAL and METHODS: We retrospectively reviewed the data of 71 patients treated with penile fracture diagnosis between October 2006May 2015. Four patients developed during manual penile flexion, the remaining 67 patients (94%) developed during sexual intercourse. Twelve (17%) patients with urethral injury were all during sexual intercourse. For definite diagnosis, all patients had penile USG, and retrograde urethrography was performed for urethrorrhagia. Surgical repair was performed in all patients. Absorbable 2/0 and 4/0 sutures (polyglycolic acid) were used for the repair of tunica and urethra. RESULTS: Six patients (8%) reported mild curvature that did not interfere with sexual intercourse. The mean IIEF score of the patients was found to be 24.7 (24–30). Only 1 patient had moderate erectile dysfunction. Mild degree of arterial insufficiency was detected in penile Doppler USG of this patient. Six patients (8%) had a painful erection for two months after surgery. There were plaques in 2 patients (3%). Mild LUTS was detected in 3 patients. Mean Qmax was 27.7; Residual urine was monitored physiologically. CONCLUSION: As a result, penile fracture is usually an urgent urological condition due to sexual intercourse. Early surgical repair significantly reduces long term complications. Penile fracture patients should be evaluated well for urethral injury. Urethral injury should be investigated by performing preoperative retrograde urethrography in patients with bilateral corpus cavernosum damage, urethrorrhagia, and macroscopic hematuria. Keywords: Penile fracture, urethral injury, bilateral corporal injury, primary surgical repair
Yeniyüzyıl Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, İstanbul GOP Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul
1 2
Yazışma Adresi/ Correspondence: Dr. Özkan Onuk Yeniyüzyıl Üniversitesi GOP Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, Gaziosmanpaşa İstanbul - Türkiye Tel.
+90 506 594 2759
E-mail: drozkanonuk@gmail.com Geliş/Received: Kabul/Accepted:
14.10.2016 05.06.2017
©2017 Androloji Bülteni
GİRİŞ Aslında yanlış isimlendirilmiş bir durum olan “penil fraktür” insidansı artmakta olan acil ürolojik hastalıklardan biridir.[1] Penil fraktür, tunika albugineadaki ayrışma sonucu korpus kavernozumda oluşan rüptürdür.[1–3] Penil fraktürün nedenleri tüm dünyada benzer olmasına rağmen, görülme sıklığı coğrafi bölgeye göre değişir.[4] Son on yılda
69
Orta Doğu ve Orta Asya’da yayınlanan literatüre bakıldığında primer nedeni şiddetli cinsel ilişki olduğu görülmektedir.[5] Penil fraktürün nedeni genellikle şiddetli cinsel ilişki sırasında penisin bükülmesidir. Hastalar genelde penisin bükülmesi esnasında bir çatlama sesi duyar ve bunun hemen sonrasında ani ereksiyon kaybı, peniste açılanma, ağrı, şişlik ve ekimoz ile hastaneye gelir.[6] Penil fraktür olan hastaların yaklaşık olarak %10–20’sinde üretral yaralanma mevcuttur.[7] Görüntüleme yöntemlerinden penil Doppler USG (ultrasonografi), pelvik MRG (manyetik rezonans görüntüleme) ve üretranın değerlendirilmesi için retrograd üretrografi yapılabilir. MR, üretral rüptürün tanısında da yardımcı olabilir.[8] Bazı iyi tasarlanmış çalışmaların yazarları, bu tür USG ve MRG gibi gelişmiş tanı araçlarını hiç kullanmadığından bahsetmiştir.[9,10] Penil fraktür cerrahi onarımı ilk 1936 yılında Fetter ve Gartmen tarafından tanımlanmıştır.[11] Avrupa ve Amerikan Üroloji kılavuzlarının penil fraktürün standart tedavi yöntemi konusundaki önerisi erken zamanda cerrahi girişimdir.[12] Biz bu çalışmada, penil fraktürle gelen hastalarda klinik yaklaşımımızı ve özellikle üretral yaralanmalı penil fraktürlerin tanı ve tedavisinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini sunmayı amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEM Kliniğimizde Ekim 2006-Mayıs 2015 tarihleri arasında penil fraktür gelişimi sonrası tedavi edilen 71 hastanın verileri geriye dönük incelendi. Penise yapılan künt ve kesici yaralanmalar ile cinsel ilişki sırasında oluşan yalancı fraktürler (arter, ven, ligaman rüptürü gibi) çalışma dışı bırakıldı. Hastaların karakteristik özellikleri olarak yaş, dominant el, fraktürün nedeni, fraktürün meydana geldiği zaman ve cerrahiye alınış saati not edildi. Tüm olguların preoperatif fiziksel muayene ve radyolojik (penil USG, retrograd üretrografi) bulguları ile intraoperatif bulguları not edildi. Preoperatif tüm hastalardan tam idrar tahlili gönderildi. İdrar tahlili veremeyen ve glob vesicale tespit edilenlere sistostomi kateteri takılmıştır. Hastaların mikroskopik hematürisi ve üretrorajisi olup olmadığı not edildi. Rutin olarak üretroraji olanlara ve meada kan olanlara retrograd üretrografi çekildi. Penil fraktür cerrahisi planlanan hastaların hiçbirine operasyondan önce üretral kateter takılmadı. Hastaların hepsi sünnetli olduğu için insizyon sirkumsizyon hattından yapıldı ve onarım için ikinci bir insizyona gerek kalmadı. Tunikanın onarımı için 2/0 ve üretranın onarımı için 4/0
70
emilebilir sütürler (polydioxanone veya polyglycolicacid) kullanıldı. Üretra rüptürü olanlarda üretra spatule edilerek primer onarıldı. Tunika albuginea da primer sütürlerle onarıldı. Serum fizyolojikle yapay ereksiyon oluşturularak hem tunikal kaçak hem de penil kurvatür değerlendirildi. Hastaların hepsine 18 fr (üretral yaralanması olanlara silikon kaplı) sonda takıldı. Hastalara ameliyat odasında koban bandajı sarılarak pansuman yapıldı. Postoperatif ilk pansuman ameliyat sonrası 2. gün yapıldı. Ameliyat sonrası üretral yaralanması olmayan hastaların sondaları 1. gün; üretral onarım yapılanların sondaları 10. gün alındı. Hastalara cerrahi sonrası cinsel ilişki altı hafta süresince yasaklandı. Ameliyat sonrası 3. ve 6. aylarda öykü ve fizik muayene ile işeme semptomları, erektil disfonksiyon (ED) ve penis eğriliği self-görüntüleme imajlarıyla değerlendirildi. Semptomların değerlendirilmesinde Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS) ve Uluslararası Erektil Fonksiyon Endeksi (IIEF) kullanıldı. Üretral onarım yapılan hastalara üroflovmetrik ölçüm yapıldı.
BULGULAR Penil fraktürün nedeni 71 hastanın dördünde el ile penisin bükülmesi sonucu, kalan 67 hastada (%94) ise cinsel ilişki olduğu tespit edildi. Üretra yaralanması olan 12 (%17) hastanın hepsinde farktür zorlu cinsel ilişkiye bağlıdır. Hastaların yaş ortalaması 34,4 (23–52) idi. Üretral yaralanmanın eşlik ettiği hastaların yaş ortalaması 30,6 (23– 38) idi. Tüm hastaların fiziksel muayenelerinde penil şişlik ve ekimoz izlendiği, 11 hastada perine bölgesinde ekimoz olduğu sonucuna ulaşıldı. Tanı anında üriner retansiyon olan 6 hastaya operasyon öncesi perkütan sistostomi kateteri takıldığı tespit edildi. Diğer hastaların sondaları operasyon esnasında takıldı. Tam idrar tahlilinde 24 hastada (%33) mikroskopik hematüri tespit edildi. Üretroraji tespit edilmiş 12 hastada (%17) bilateral korpus kavernozum rüptürünün eşlik ettiği üretra rüptürü görüldü. Bu 12 hastanın altısının glob vesicale (%50) nedeniyle sistostomi takılan hastalar olduğu tespit edildi (Tablo 1). El ile yapılan dört fraktürün sağ korpus kavernozumda rüptür mevcut olup hastaların sağlak olduğu görüldü. Hastaların 24 ünde sol (%33); 35 sinde (%50) sağ korpus kavernozumda rüptür görüldü. Hastaların cerrahiye alınış zamanları ortalama 7,9 saat (3–18 sa) olduğu tespit edildi. Preoperatif penil USG ile hastaların 34’ünde (%47) tunikal yırtık tespit edildi. İntraoperatif tespit edilen ortalama ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):69-73
Tablo 1. Üretral yaralanması olan penil fraktür hastalarının özellikleri Üretral Rüptürlü Hasta No
Korporal Yaralanma
Mikroskopik Hematüri
Üretroraji
Glob VesicaleSistostomi
Üretral Yırtık (D/V)
Tunikal Yırtık Uzunluğu (cm)
1
Bilateral
+
+
-
D
1,5
2
Bilateral
-
+
+
V
2,0
3
Bilateral
-
+
+
V
2,0
4
Bilateral
+
+
-
V
1,5
5
Bilateral
-
+
+
V
3,2
6
Bilateral
+
+
-
D
1,5
7
Bilateral
-
+
+
V
1,8
8
Bilateral
+
+
-
V
1,6
9
Bilateral
-
+
+
V
2,0
10
Bilateral
+
+
-
V
1,5
11
Bilateral
-
+
+
D
1,5
12
Bilateral
+
+
-
V
1,5
D: Dorsal kısım; V: Ventral kısım
tunikal yırtık büyüklüğü 1,2 cm (0,5–2,2 cm); üretral rüptürü olan 12 hastanın ortalama tunikal yırtık büyüklüğü 1,8 cm (1,5–3,2 cm) olarak hesaplandı. Üretral rüptürlerin tümünde kısmi yırtık tespit edildi. On iki üretra rüptüründen dokuzunun ventral; üçünün dorsal taraftan olduğu tespit edildi (Tablo 1).
Tablo 2. Penil fraktür nedeniyle primer cerrahi onarım yapılan hastaların uzun dönem sonuçları
Hastaların postoperatif kontrol muayenelerinde altısı (%8) cinsel ilişkiye girmeye engel olmayan hafif eğrilik olduğunu bildirdi. Hastaların ortalama IIEF skoru 24,7 (16–30) olarak bulundu. Sadece bir hastada orta derecede erektil disfonksiyon görüldü. Bu hastanın yapılan penil doppler USG’sinde hafif derecede arteriyel yetmezlik tespit edildi (Tablo 2).
Erektil Disfonksiyon*
Bir hastada yara yeri enfeksiyonu görüldü. Altı hastada (%8) cerrahi sonrasında iki ay süren ağrılı ereksiyon görüldü. İki hastada ele gelen plak mevcuttu (%3). Hastalardan üçünde hafif derecede alt üriner sistem semptomları olduğu; üroflowmetrik ölçümünde ort. Qmax: 27,7 ml/sn (18– 41) olduğu tespit edilirken hiçbir hastada artmış rezidüel idrar izlenmediği tespit edildi (Tablo 2).
TARTIŞMA Modern tıp tarihinde ilk penil fraktür vakasını 1924 yılında Malis ve Zur tanımlamıştır.[13] Tüm dünya genelinde ilk yazılı belge 1000 yıldan daha fazla önce Abu al-Qasim al-Zahravi tarafından dökümente edilmiştir.[14] Genellikle ereksiyon halindeki penisin künt travmaya maruziyeti sonrası meydana gelmekte olup en fazla cinsel birleşme, masturbasyon ve yatakta ters dönme anında
Postoperatif Bulgular Penil Kurvatür
n
%
6
8
Orta (30 -60 )
-
-
Ciddi (>60 )
-
-
Hafif (22-25)
-
-
Hafif-Orta (17-21)
-
Orta (11-16)
1
1,3
Ciddi (0-10)
-
-
6
8
Hafif (<300) 0
0
0
Ağrılı Ereksiyon Plak AÜSS**
2
3
Hafif (0-7)
3
4
Orta (8-19)
-
Şiddetli (20-35)
-
* : IIEF (Uluslararası erektil fonksiyon skorlaması) anket sonucuna göre hesaplanmıştır. **: AÜSS (Alt üriner sistem semptomları) IPSS (uluslarası prostat semptom skoru) anket sonucuna göre hesaplanmıştır.
görülmektedir. Bizim serimiz de bu bilgilerle örtüşmekte olup büyük çoğunluk (%94) cinsel birleşme esnasında görülmüştür.[1] Öykü ve fizik muayene ile çoğu hastanın ön tanısı koyulabilmektedir. Hasta tipik olarak penisin bükülmesi esnasında bir çatlama sesi ve bunun hemen sonrasında ani ereksiyon kaybı, peniste açılanma, ağrı, şişlik ve ekimozun gelişmesi ile hastaneye başvurur.[6] Bu bulguların olduğu hastalarda penil USG yardımıyla tunica albugineadaki yırtık tespit edilebilir. Agarwal ve ark. USG nin sensitivitesini %50 olarak tespit etmişlerdir.[14] Çalışmamızdaki tüm
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Onuk ve ark. n Penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmaya yaklaşımımız; 10 yıllık cerrahi deneyim
71
olgulara fizik muayene sonrası penil USG yapılmış olup %47 oranında tunikal yırtık tespit edilmiştir.
saat olarak hesaplandı. Bu da erken cerrahi onarımın önemini göstermektedir.
Fetter ve Gartmen tarafından 1936 yılında ilk kez tanımlanan cerrahi onarım yakın zamana kadar giderek popülaritesi artmış ve ilk seçenek olmuştur.[11] Uzun dönem komplikasyon oranları primer cerrahi onarım sayesinde %30 dan %4 seviyesine inmiştir.[15] Muentener ve ark. primer cerrahi onarım ve konservatif tedavinin başarı oranlarını sırasıyla %92 ve %59 olarak raporlamışlardır. Tunikadaki yırtığa geniş hematom ve üretral yaralanma eşlik etmiyorsa komplikasyonsuz spontan iyileşmenin mümkün olabildiğini raporlamışlardır. Konservatif tedavi ile takip edilen grupta üretral rüptürlü hastaların oranı %35 olup; bu hastaların %33’ünde konservatif takip sonrası işeme disfonksiyonu ve penil deviasyon gözlenmiştir.[16]
Postoperatif dönemde ereksiyon supresyonu amacıyla oral östrojen veya diazepam preparatları kullanılabilmektedir.[19,21] Bizim serimizde üretra ve bilateral kavernoz cisim hasarı olan 12 hastada oral östrojen üretral kateter çekilene kadar (10 gün) verildi. Bu protokol hem ağrılı ereksiyonları azaltmak amacıyla hem de üretral anastomozu korumak amacıyla uygulandı.
Yapanoğlu ve ark, yaptıkları çalışmada konservatif tedavi edilen hastaların %80’inde ağrılı ereksiyon, penil kurvatür, penil nodül ve erektil disfonksiyon saptamışlar. Primer cerrahi onarım yapılan hastalarda ise sadece %10 oranında ağrılı ereksiyonlar raporlamışlar ve erken cerrahi onarımın önemini vurgulamışlardır.[9] Gamal ve ark. yaptıkları çalışmada konservatif tedavi edilen hastalarda uzun dönemde %50 oranında erektil disfonksiyon ve penil deviasyon geliştiğini belirtirken cerrahi onarım yapılan hastalarda ise %96 oranında başarı raporlamışlardır.[17] Bizim serimizde tüm penil fraktür hastaları erken primer cerrahi onarım ile tedavi edilmiş ve altı hastada (%8) iki ay süren ağrılı ereksiyon raporlanmıştır. Ayrıca uzun dönemde altı hastada (%8) cinsel birleşmeye engel olmayan hafif derecede (<300) penil deviasyon, 3 hastada (%4) medikal tedaviye ihtiyaç duyulmayan hafif dereceli AÜSS ve bir hastada (%1,5) orta derecede erektil disfonksiyon tespit edildi. Palpe edilebilir tunikal defekt ve sınırlı hematom olan vakalarda lateral küçük insizyon ile cerrahi onarım yapılabilmektedir. Ancak kontralateral ve üretral yaralanmaların tanısı ve tedavisine imkan tanıdığı için distal degloving insizyonu en yaygın kullanılan insizyondur.[18,19] Bizim olgularımızın tamamı sünnetli olduğu için ek bir kozmetik kaygıya yol açmayan sünnet insizyonu kullanılarak degloving yapılmıştır. Primer cerrahi onarımın başarısı cerrahi zamanına da bağlıdır. Yapılan bir çalışmada sekiz saat içinde tamir yapılan grubun 36 veya daha fazla saat içinde müdahale edilen gruba uzun dönem sonuçlarda anlamlı üstünlüğü tespit edilmiştir.[20] Bizim olgularımızın operasyona alınma süreleri ortalama 7,9 (3–18 sa) saattir. Uzun dönem komplikasyon hiçbir vakada görülmemiş olup altısında cinsel birleşmeye müsaade eden hafif penil kurvatür meydana geldi. Bu altı olgunun cerrahiye alınış süreleri 15,6 (14–18 sa)
72
Penil fraktür onarımı sonrası vasküler veya kavernozal yetmezlik saptanabilir.[22] Nane ve ark. penil fraktür sonrası uzun dönem takibe gelen hastalara yapılan penil doppler USG sonrası preoperatif ED hikayesi olan 15 kişilik grupta vasküler veya kavernozal yetmezlik oranlarını toplam %53,3 olarak saptamıştır.[23] Bizim serimizde tüm hastalar IIEF sorgulaması yapılarak 3. ve 6. aylarda kontrol edildi. Bir hastada orta derece ED saptandı. Penil Doppler USG aktif şikayeti olmayan hastalara postoperatif dönemde uygulanmadı. Penil fraktüre eşlik eden üretra yaralanması bilateral korporal yaralanmayla yakından ilişkili olup morbiditenin artmasına yol açmaktadır.[24] Ahmadnia ve ark.’nın yapılan penil fraktür serisinde makroskopik hematüri ve üretroraji olmayan hastalarda retrograd üretrografi çekilmesine ihtiyaç olmadığını tespit etmişlerdir.[25] Kılıçarslan ve ark. üretra yaralanması teşhisinde üretroraji ve bilateral korporal yaralanmanın mikroskopik hematüriden daha önemli bir gösterge olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada beş vakada mikroskopik hematüri mevcut iken, üretral yaralanma tespit edilen bir vakada üretroraji ve bilateral korporal yaralanma beraber görülmekteydi.[26] Ekeke ve ark. hematüri, meada kan ve işeme semptomları olan hastalarda üretra yaralanmasından şüphelenilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.[27] Nitekim bizim serimizde 24 hastada mikroskopik hematüri tespit edilmiş ancak bu hastalardan sadece 6’sında (%25) üretral rüptürün meydana geldiği gösterilmiştir. Bunun aksine meada kan görülen 12 hastada da (%100) bilateral korpus kavernozum yaralanmasına eşlik eden üretra yaralanması mevcuttu. Üretroraji, meada kan görülmesi ve bilateral korporal rüptür bizim çalışmamızda da üretral rüptürü gösteren en önemli bulgulardır. Retrograd üretrografi (RGÜ) üretra yaralanması tanısında çok yüksek hassasiyete sahiptir. External meatusta kan görülen tüm hastalarımıza preoperatif RGÜ çekimi yapıldı ve üretral extravazasyon noktası tespit edildi. Literatürde operasyon masasında RGÜ çekimi veya metilen mavisi verilerek üretral yaralanma tanısı koyulabilen protokoller mevcuttur.[19,25,28] Üretra yaralanması olan olguların çok hızlı bir şekilde (24 saat içinde) operasyona alınması ve ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):69-73
emilebilir sütürlerle sütürasyon veya re-anastomoz yapılarak tamiratı şiddetli bir şekilde önerilmektedir.[28] Üretra yaralanması tespit edilen hastalara bizim de yaklaşımımız acil eksplorasyon ve emilebilir sütürlerle onarım olmuştur. Üretral kateteri postoperatif 10 gün sonra çekilen hastaların hiçbirinde uzun dönemde üretra darlığı görülmemiş olup hafif derecede AÜSS tespit edilen üç hastada herhangi bir medikal tedaviye ihtiyaç duyulmamıştır.
SONUÇ Penil fraktür acil ürolojik bir durumdur ve kısa süre içinde cerrahi onarım yapılması uzun dönem komlikasyonlarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Penil fraktürü olan hastalar üretra yaralanması açısından iyi değerlendirilmelidir. Bilateral korpus kavernozum hasarı olan, external meada kan görülen ve üretrorajisi olan hastalarda preoperatif retrograd üretrografi çekilerek üretral yaralanma olup olmadığı araştırılmalıdır. Üretral yaralanması olan hastalara eşzamanlı primer üretral onarım yapılmalı ve iyileşme süresince üriner diversiyon sağlanmalıdır. Bu yaklaşımla bizim serimizdeki penil fraktür hastalarında erektil fonksiyonu ve işeme fonksiyonunu uzun dönemde korumak mümkün olmuştur.
KAYNAKLAR
1. Zargooshi J. Sexual function and tunica albuginea wound healing following penile fracture: An 18-year follow-up study of 352 patients from Kermanshah, Iran. J Sex Med 2009;6:1141–50. doi: 10.1111/j.1743-6109.2008.01117.x 2. Al-Shaiji TF, Amann J, Brock GB. Fractured penis: Diagnosis and management. J Sex Med 2009;6:3231–40. doi: 10.1111/j.17436109.2009.01593.x 3. Koifman L, Barros R, Júnior RA, Cavalcanti AG, Favorito LA. Penile fracture: Diagnosis, treatment and outcomes of 150 patients. Urology 2010;76:1488–92. doi: 10.1016/j.urology.2010.05.043
4. Acikgoz A, Gokce E, Asci R, Buyukalpelli R, Yilmaz AF, Sarikaya S. Relationship between penile fracture and Peyronie’s disease: A prospective study. Int J Impot Res 2011;23:165–72. doi: 10.1038/ ijir.2011.24 5. Majzoub AA, Canguven O, Raidh TA. Alteration in the etiology of penile fracture in the Middle East and Central Asia regions in the last decade; a literature review. Urol Ann 2015;7:284–8. doi: 10.4103/0974-7796.157973 6. McAninch JW, Santucci RA. Genitourinary trauma. In: Walsh PC, Retik AB, Vaughan ED, Wein AJ, eds. Campbell’s Urology 8th edition, Vol 4, Chapter 105. Philadelphia, PA. WB Saunders; 2002. p.3707–44.
7. Tsang T, Demby AM. Penile fracture with urethral injury. J Urol 1992;147:466–8.
8. Maubon AJ, Roux JO, Faix A, et al. Penile fracture: MRI demonstration of a urethral tear associated with a rupture of the corpus cavernosum. Eur Radiol 1998;8:469–70. doi: 10.1007/ s003300050416
9. Yapanoglu T, Aksoy Y, Adanur S, Kabadayi B, Ozturk G, Ozbey I. Seventeen years’ experience of penile fracture: Conservative vs. surgical treatment. J Sex Med 2009;6:2058–63. doi: 10.1111/j.1743-6109.2009.01296.x 10. Zargooshi J. Sexual function and tunica albuginea wound healing following penile fracture: An 18-year follow-up study of 352 patients from Kermanshah, Iran. J Sex Med 2009;6:1141–50. doi: 10.1111/j.1743-6109.2008.01117.x
11. Fetter TR, Gartman E. Traumatic rupture of penis. Case report. Am J Surg 1936;32:371–2.
12. Lynch TH, Martínez-Piñeiro L, Plas E, Serafetinides E, Türkeri L, Santucci RA, et al. EAU guidelines on urological trauma. Eur Urol 2005;47:1–15. doi: 10.1016/j.eururo.2004.07.028 13. Malis J, Zur K. Der fractura penis. Arch Klin Chir 1924;129:651.
14. Agarwal MM, Singh SK, Sharma DK, Ranjan P, Kumar S, Chandramohan V, et al. Fracture of the penis: a radiological or clinical diagnosis? A case series and literature review. Can J Urol 2009;16:4568–75. 15. Jack GS, Garraway I, Reznichek R, Rajfer J. Current treatment options for penile fractures. Rev Urol 2004;6:114–20.
16. Muentener M, Suter S, Hauri D, Sulser T. Long-term experience with surgical and conservative treatment of penile fracture. J Urol 2004;172:576–9. doi: 10.1097/01.ju.0000131594.99785.1c 17. Gamal WM, Osman MM, Hammady A, Aldahshoury MZ, Hussein MM, Saleem M. Penile fracture: long-term results of surgical and conservative management. J Trauma 2011;71:491–3. 18. Mydlo JH. Surgeon experience with penile fracture. J Urol 2001;166:526–8.
19. Mahapatra RS, Kundu AK, Pal DK. Penile Fracture: Our Experience in a Tertiary Care Hospital. World J Mens Health 2015;33:95–102. 20. Karadeniz T, Topsakal M, Ariman A, Erton H, Basak D. Penile fracture: differential diagnosis, management and outcome. Br J Urol 1996;77:279–81.
21. el-Sherif AE, Dauleh M, Allowneh N, Vijayan P. Management of fracture of the penis in Qatar. Br J Urol 1991;68:622–5.
22. Penson DF, Seftel AD, Krane RJ, Frohrib D, Goldstein I. The hemodynamic pathophysiology of impotence following blunt trauma to the erect penis. J Urol 1992;148:1171–80.
23. Nane I, Tefekli A, Armagan A, Sanli O, Kadioglu A. Penile vascular abnormalities observed long-term after surgical repair of penile fractures. Int J Urol 2004;11:316–20. doi: 10.1111/j.14422042.2004.00794.x 24. Phillips EA, Esposito AJ, Munarriz R. Acute penile trauma and associated morbidity: 9-year experience at a tertiary care center. Andrology 2015;3:632–6. doi: 10.1111/andr.12043 25. Ahmadnia H, Younesi Rostami M, Kamalati A, Imani MM. Penile fracture and its treatment: is retrograde urethrograghy necessary for management of penile fracture? Chin J Traumatol 2014;17:338– 40.
26. Kiliçarslan H, Gökçe G, Kaya K, Ayan S, Gültekin YE. Surgical treatment of penil fractures. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg 2003;9:54–6.
27. Ugwu BT. Penile fracture in a developing environment. J West Afr Coll Surg 2014;4:x-xi. 28. Koifman L, Cavalcanti AG, Manes CH, R Filho D, Favorito LA. Penile fracture: experience in 56 cases. Int Braz J Urol 2003;29:35– 9.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Onuk ve ark. n Penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmaya yaklaşımımız; 10 yıllık cerrahi deneyim
73
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2017; 19(3):74−77 | doi: 10.24898/tandro.2017.06977
Erkek Üreme Sağlığı
Kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki M470V polimorfizmi ve erkek infertilitesi M470V polymorphism in the cystic fibrosis transmembrane conductance regulator (CFTR) gene and male infertility Ahmet Gökçe1, Deniz Gül1 ÖZ
ABSTRACT
AMAÇ: Erkek infertilitesine neden olan durumlardan biri de kistik fibro-
OBJECTIVE: Cystic fibrosis (CF) is one of the conditions that cause male infertility. CF is caused infertility in men by usually resulting congenital bilateral vas deferens agenesis (CBVDA). However, studies on how mutations and polymorphisms in CF gene affect spermatogenesis are limited. In this study, we aimed to investigate the association of severe oligozoospermia or nonobstructive azoospermia (NOA) with M470V polymorphism in the CF gene in non-CBVDA males. MATERIAL and METHODS: Thirty-three patients with severe oligozoospermia or NAO who were admitted to our andrology clinic because of infertility were enrolled in the study. Cystic Fibrosis Transmembrane Conductance Regulator (CFTR) gene analysis was performed to evaluate the presence of M470V polymorphism. RESULTS: The mean age was 34.3 years. 13 of 33 patients (39.4%) had NOA, and 20 (60.4%) had severe oligozoospermia. M470V polymorphism was present in 19 (58%) patients, 8 of them were in the NOA group (62%) and 11 (55%) were in the oligozoospermia group. The frequency of M470V polymorphism in our patient group was found higher than expected in the population when compared with the rates reported in previous studies (28–47%) with healthy population. CONCLUSION: The results of this study suggest that increased M470V polymorphism in individuals with severe oligozoospermia or NOA may also have effects on spermatogenesis other than CBVDA. However, there is a need for more extensive studies on this topic. Keywords: Azoospermia, CFTR, infertility, M470V polymorphism, oligospermia
zistir (KF). KF erkeklerde infertiliteye, genellikle konjenital bilateral vas deferens agenezisine (KBVDA) yol açarak neden olmaktadır. Bununla birlikte, KF genindeki mutasyonlar ve polimorfizmlerin spermatogenezi nasıl etkilediği ile ilgili çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışma, KBVDA olmayan erkeklerde şiddetli oligozoospermi veya nonobstrüktif azoosperminin (NOA) KF genindeki M470V polimorfizmi ile birlikteliğini araştırmayı amaçlamıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışmaya, hastanemiz androloji polikliniğine infertilite nedeniyle başvuran, semen analizinde şiddetli oligozoospermi veya NOA saptanan 33 hasta dahil edildi. Hastalardan, kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) gen analizi istendi ve yapılan analizde, M470V polimorfizminin olup olmadığı değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 34,3 idi. Otuz üç hastanın 13’ünde (%39,4) NOA, 20’sinde ise (%60,4) şiddetli oligozoospermi mevcuttu. Sekizi (%62) NOA grubunda ve 11’i (%55) şiddetli oligozoospermi grubunda olmak üzere, toplam 19 (%58) hastada M470V polimorfizmi mevcuttu. Daha önce sağlıklı gönüllülerle yapılmış çalışmalarda bildirilen oranlarla (%28–47) karşılaştırıldığında, hasta grubumuzdaki M470V polimorfizmi sıklığı, toplumdaki beklenen orana göre yüksek bulundu. SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, şiddetli oligozoospermi veya NOA’sı olan kişilerde gözlenen artmış M470V polimorfizminin, KBVDA dışında spermatogenez üzerine de etkileri olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu konuyla ilgili daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Azoospermi, CFTR, infertilite, M470V polimorfizmi, oligospermi
GİRİŞ Erkek infertilitesi; korunmasız cinsel ilişkiye rağmen bir yılın sonunda konsepsiyon meydana gelmemesi veya çocuk sahibi olunamaması olarak tanımlanmaktadır.[1] Evli çiftlerin yaklaşık %10–15’i bebek sahibi olabilmek için tıbbi yardım Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Sakarya
1
Yazışma Adresi / Correspondence: Doç. Dr. Ahmet Gökçe Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Sakarya, Türkiye Tel. +90 264 888 40 51 E-mail: gokce@sakarya.edu.tr Geliş / Received: 08.09.2017 Kabul / Accepted: 12.09.2017
74
talep etmektedir.[2] Bu çiftlerin de yaklaşık %50’sinde erkek üreme sistemi disfonksiyonuna rastlanmaktadır.[3] Erkek infertilitesinin %40’ında neden tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik faktörler bu nedenler arasında önemli bir yer tutmaktadır.[4] Kistik fibrozis (KF) de erkeklerde infertiliteye neden olabilen genetik hastalıklardan biridir. KF; kronik akciğer hastalığı, pankreas yetmezliği, intestinal obstrüksiyon, erkeklerde infertilite ve terde klor miktarında artış ile karakterize olan kalıtsal bir hastalıktır. Hastalık, kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki mutasyonlara bağlı olarak gelişmektedir. Hastalıktan sorumlu olan gen 1989 yılında klonlanmıştır. 7q31 bölgesine haritalanan gen 250 kb uzunluğunda olup, iyon kanalı
©2017 Androloji Bülteni
olarak fonksiyon gösteren bir membran proteinini kodlamaktadır.[5,6] Bu gendeki mutasyonlar sonucunda CFTR proteini hatalı sentezlenerek, klor iyonlarının epitelyum hücrelerinden yanlış taşınmasına ve bunun sonucunda da vücut sıvılarının viskozitelerinin artmasına ve salgı bezlerinin kanallarında tıkanıklıklara neden olur. KF hastalarının %95’inden fazlasında obstrüktif azoospermiye neden olan konjenital bilateral vas deferens agenezisi (KBVDA) bulunur.[7–10] KBVDA dışında, non-obstrüktif azoospermi (NOA), CFTR genindeki mutasyonlar ile bağlantılı olabilecek diğer bir erkek infertilitesi nedenidir.[11–13] CFTR geninde, KF’nin çeşitli klinik fenotiplerine katkıda bulunan 2000’den fazla mutasyon ve polimorfizm saptanmıştır.[14] KBVDA hastalarında, CFTR geninin en yaygın mutasyonu T5 varyantı, bunu takiben F508 del ve R117H mutasyonları olur.[15] Yapılmış bazı çalışmalar, ekson 10’daki M470V nokta mutasyonunun (470 kodonunda metioninden valine değişme), KBVDA ile ilişkili bir başka faktör olabileceğini göstermiştir.[16,17] Bununla birlikte; NOA ve CFTR mutasyonları arasındaki bağlantı açık değildir ve literatürde NOA veya şiddetli oligozoospermi için M470V gen tarama verileri sınırlıdır. Bu çalışma, infertil erkeklerde şiddetli oligozoospermi veya NOA’nın KF genindeki M470V polimorfizmi ile birlikteliğini araştırmayı amaçlamıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM Hastanemiz androloji polikliniğine 01.01.2015– 01.07.2016 tarihleri arasında başvuran hastalardan, yapılan fizik muayene ve laboratuvar değerlendirmeleri sonucunda, semen analizinde şiddetli oligozoospermi (ml başına <5 milyon sperm hücresi) veya NOA saptanan ve bunların dışında ek patolojisi olmayan 33 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalardan CFTR gen analizi istendi. Yapılan gen analizinde M470V polimorfizminin olup olmadığı değerlendirildi. Elde edilen oranlar, daha önce sağlıklı bireylerle yapılmış çalışmalardaki oranlarla karşılaştırıldı.
BULGULAR Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 34,3 (24– 55) idi. Otuz üç hastanın 13’ünde (%39,4) NOA, 20’sinde (%60,6) ise şiddetli oligozoospermi mevcuttu. Toplamda 19 (%58) hastada M470V polimorfizmi saptandı. Grupları ayrı ayrı değerlendirdiğimizde, NOA grubunda 8 (%62) hastada, şiddetli oligozoospermi grubunda ise 11 (%55) hastada M470V polimorfizmi mevcuttu. Daha önce sağlıklı gönüllülerle yapılmış çalışmalarda bildirilen oranlarla (%28-%47) karşılaştırıldığında, hasta grubumuzdaki M470V polimorfizmi sıklığı toplumdaki beklenen orana göre yüksek bulundu.
TARTIŞMA Erkek infertilitesi, geniş etiyolojik heterojeniteye sahiptir ve çoğu vakada güçlü bir genetik bileşenden şüphelenilmektedir. Anamnez ve fizik muayenesinde infertilite nedenini göstermeyen ciddi oligozoospermik veya azoospermik hastaların, monogenik bir hastalık nedeniyle etkilendiğinden şüphelenilmektedir.[18] Altta yatan genetik anomaliyi saptamak, spermatojenik başarısızlığın nedenini aydınlatmak, çift için yeterli genetik danışmanlık sağlamak ve kullanılacak en iyi yardımcı üreme teknolojisi yaklaşımına karar vermek için gereklidir. Azoospermisi olan erkeklerde bulunan en yaygın genetik anomaliler, Klinefelter sendromu (KS; 47, XXY) ve Azoospermi Faktörü (AZF) bölgelerinde Y kromozomunda tekrarlayan mikrodelesyonlardır ve bunlar 0,1–5 milyon/ml sperm konsantrasyonuna sahip erkeklerde sırasıyla %8 ve %5’ini açıklamaktadır. Bu katkıların, spermatojenik başarısızlığın daha şiddetli biçimlerinde sırasıyla %15 ve %10’a yükseldikleri ve NOA oluşturduğu bildirilmiştir.[19] Yakın tarihli çok sayıda araştırma, kromozom anormalliğinin, Y kromozomu delesyonunun ve ilgili gen mutasyonunun spermatogenezin bozulması ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Kosova ve ark., 250.000 tekli nükleotid polimorfizm (SNP) alanını analiz ederek, erkek infertilitesiyle yakından ilgili olan 9 SNP alanının olduğunu göstermişlerdir.[20] Gen seviyesinde erkek infertilitesi, protamin gen mutasyonları [21,22], 5-alfa redüktaz eksikliği[23], androjen reseptörü gen mutasyonları[24,25] ve CFTR gen mutasyonlarıyla bağlantılıdır.[12,26–33] Çalışmamızda, CFTR genindeki M470V polimorfizminin NAO ve şiddetli oligospermisi olan erkeklerde sıklığı irdelenmiş olup, toplumumuzdaki sağlıklı popülasyonda M470V sıklığı ile ilgili veri bulunmamaktadır. Literatürde yapılmış çalışmalara bakıldığında; Nefzi ve ark.’nın yaptığı, kistik fibrozis ile M470V polimorfizminin ilişkisinin araştırıldığı çalışmada, Tunus toplumunda sağlıklı popülasyonda M470V polimorfizmi %40 olarak bulunmuştur.[34] Stankovic ve ark.’nın kronik obstrüktif akciğer hastalığı ile M470V polimorfizminin birlikteliğini araştırdıkları çalışmada, Sırp toplumunda sağlıklı popülasyondaki M470V sıklığı %47,1 olarak saptanmıştır.[35] Huang ve ark.’nın sağlıklı Çin popülasyonunda yaptıkları analizde ise M470V sıklığı %45,4 olarak saptanmıştır.[36] Gaikwad ve ark., KBVDA olan Hint erkeklerinde CFTR varyantlarını değerlendirmişler ve sağlıklı grupta M470V polimorfizmini %28 olarak bulmuşlardır.[37] Her ne kadar toplumumuzdaki M470V polimorfizminin sıklığı hakkında veri olmasa da, yapılmış olan bu çalışmalara bakıldığında, sağlıklı popülasyona göre NOA ve şiddetli oligozoospermisi bulunan erkeklerde M470V sıklığının artmış olduğu ve araştırılması gereken etiyolojik bir faktör olabileceği söylenebilir.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Gökçe ve ark. n Kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki M470V polimorfizmi ve erkek infertilitesi
75
SONUÇ Bu çalışmanın sonuçları, şiddetli oligozoospermi veya NOA’sı olan kişilerde gözlenen artmış M470V polimorfizminin, KBVDA dışında spermatogenez üzerine de etkileri olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu konuyla ilgili daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
KAYNAKLAR
1. Jungwirth A, Diemer T, Dohle GR, Giwercman A, Kopa Z , Krausz C, Tournaye H. Guidelines on Male Infertility. European Association of Urology 2015.. 2. Greenhall E, Vessey M. The prevalence of subfertility: a review of the current confusion and a report of two new studies. Fertil Steril 1990;54:978–83. 3. Mosher WD, Pratt WF. Fecundity and infertility in the United States: incidence and trends. Fertil Steril 1991;56:192–3. 4. de Kretser DM. Male infertility. Lancet 1997;349:787–90.
5. Kerem B, Rommens JM, Buchanan JA, Markiewicz D, Cox TK, Chakravarti A, et al. Identification of the cystic fibrosis gene: genetic analysis. Science 1989;245:1073–80. 6. Riordan JR, Rommens JM, Kerem B, Alon N, Rozmahel R, Grzelczak Z, et al. Identification of the cystic fibrosis gene: cloning and characterization of complementary DNA. Science 1989;245:1066–73. 7. Holsclaw DS, Perlmutter AD, Jockin H, Shwachman H. Genital abnormalities in male patients with cystic fibrosis. J Urol 1971;106:568–74. 8. Chillon M, Casals T, Mercier B, Bassas L, Lissens W, Silber S, et al. Mutations in the cystic fibrosis gene in patients with congenital absence of the vas deferens. N Engl J Med 1995;332:1475–80. doi: 10.1056/NEJM199506013322204 9. de la Taille A, Rigot JM, Mahe P, Gervais R, Dumur V, Lemaitre L, et al. Correlation of genitourinary abnormalities, spermiogram and CFTR genotype in patients with bilateral agenesis of the vas deferens. Prog Urol 1998;8:370–6. 10. Patrizio P, Salameh WA. Expression of the cystic fibrosis transmembrane conductance regulator (CFTR) mRNA in normal and pathological adult human epididymis. J Reprod Fertil Suppl 1998;53:261–70. 11. van der Ven K, Messer L, van der Ven H, Jeyendran RS, Ober C. Cystic fibrosis mutation screening in healthy men with reduced sperm quality. Hum Reprod 1996;11:513–7. 12. Cuppens H, Cassiman JJ. CFTR mutations and polymorphisms in male infertility. Int J Androl 2004;27:251–6. doi: 10.1111/j.13652605.2004.00485.x 13. Claustres M. Molecular pathology of the CFTR locus in male infertility. Reprod Biomed Online 2005;10:14–41. 14. Elborn JS. Cystic fibrosis. Lancet 2016;388:2519–31. doi: 10.1016/S0140-6736(16)00576-6 15. Yu J, Chen Z, Ni Y, Li Z. CFTR mutations in men with congenital bilateral absence of the vasdeferens (CBAVD): a systemic review and meta-analysis. Hum Reprod 2012;27:25–35. doi: 10.1093/ humrep/der377 16. de Meeus A, Guittard C, Desgeorges M, Carles S, Demaille J, Claustres M. Linkage disequilibrium between the M470V variant and the IVS8 polyT alleles of the CFTR gene in CBAVD. J Med Genet 1998;35:594–6.
76
17. Du Q, Li Z, Pan Y, Liu X, Pan B, Wu B. The CFTR M470V, intron 8 poly-T, and 8 TG-repeats detection in Chinese males with congenital bilateral absence of the vas deferens. Biomed Res Int 2014;2014:689185. doi: 10.1155/2014/689185 18. Neto FT, Bach PV, Najari BB, Li PS, Goldstein M. Genetics of male infertility. Curr Urol Rep 2016;17:70. doi: 10.1007/s11934016-0627-x
19. Krausz C. Male infertility: pathogenesis and clinical diagnosis. Best Pract Res Clin Endocrinol Metab 2011;25:271–85. doi: 10.1016/j.beem.2010.08.006 20. Kosova G, Scott NM, Niederberger C, Prins GS, Ober C. Genome-wide association study identifies candidate genes for male fertility traits in humans. Am J Hum Genet 2012;90:950–61. doi: 10.1016/j.ajhg.2012.04.016
21. Horsthemke B, Ludwig M. Assisted reproduction: the epigenetic perspective. Hum Reprod Update 2005;11:473–82. doi: 10.1093/ humupd/dmi022
22. Oliva R. Protamines and male infertility. Hum Reprod Update 2006;12:417–35. doi: 10.1093/humupd/dml009 23. Baldinotti F, Majore S, Fogli A, Marrocco G, Ghirri P, Vuerich M, et al. Molecular characterization of 6 unrelated Italian patients with 5alpha-reductase type 2 deficiency. J Androl 2008;29:20–8. doi: 10.2164/jandrol.107.002592 24. Foresta C, Ferlin A, Gianaroli L, Dallapiccola B. Guidelines for the appropriate use of genetic tests in infertile couples. Eur J Hum Genet 2002;10:303–12. doi: 10.1038/sj.ejhg.5200805 25. Galani A, Kitsiou-Tzeli S, Sofokleous C, Kanavakis E, KalpiniMavrou A. Androgen insensitivity syndrome: clinical features and molecular defects. Hormones (Athens) 2008;7:217–29.
26. Safinejad K, Darbouy M, Kalantar SM, Zeinali S, Mirfakhraie R, Yadegar L, et al. The prevalence of common CFTR mutations in Iranian infertile men with non-CAVD obstructive azoospermia by using ARMS PCR techniques. J Assist Reprod Genet 2011;28:1087–90. doi: 10.1007/s10815-011-9632-7 27. Ghorbel M, Baklouti-Gargouri S, Keskes R, Sellami-Ben Hamida A, Feki-Chakroun N, Bahloul A, et al. Screening of ΔF508 mutation and IVS8-poly T polymorphism in CFTR gene in Tunisian infertile men without CBAVD. Andrologia 2012;44 Suppl 1:376–82. doi: 10.1111/j.1439-0272.2011.01193.x
28. Lu S, Yang X, Cui Y, Li X, Zhang H, Liu J, et al. Different cystic fibrosis transmembrane conductance regulator mutations in Chinese men with congenital bilateral absence of vas deferens and other acquired obstructive azoospermia. Urology 2013;82:824–8. doi: 10.1016/j.urology.2013.06.024 29. Ferlin A, Arredi B, Foresta C. Genetic causes of male infertility. Reprod Toxicol 2006;22:133–41. doi: 10.1016/j. reprotox.2006.04.016
30. Schulz S, Jakubiczka S, Kropf S, Nickel I, Muschke P, Kleinstein J. Increased frequency of cystic fibrosis transmembrane conductance regulator gene mutations in infertile males. Fertil Steril 2006;85:135–8. doi: 10.1016/j.fertnstert.2005.07.1282
31. Sharma H, Mavuduru RS, Singh SK, Prasad R. Increased frequency of CFTR gene mutations identified in Indian infertile men with non-CBAVD obstructive azoospermia and spermatogenic failure. Gene 2014;548:43–7. doi: 10.1016/j.gene.2014.07.005 32. Schwarzer JU, Schwarz M. Significance of CFTR gene mutations in patients with congenital aplasia of vas deferens with special regard to renal aplasia. Andrologia 2012;44:305–7. doi: 10.1111/j.14390272.2012.01281.x 33. Chen H, Ruan YC, Xu WM, Chen J, Chan HC. Regulation of male fertility by CFTR and implications in male infertility. Hum Reprod Update 2012;18:703–13. doi: 10.1093/humupd/dms027 ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):74-77
34. Nefzi M, Hadj Fredj S, Tebib N, Barsaoui S, Boussetta K, Siala H, et al. Contribution of M470V variant to cystic fibrosis: First study in CF and normal Tunisian population. Pathol Biol (Paris) 2015;63:169–74. doi: 10.1016/j.patbio.2015.07.004
35. Stankovic M, Nikolic A, Divac A, Tomovic A, Petrovic-Stanojevic N, Andjelic M, et al. The CFTR M470V gene variant as a potential modifier of COPD severity: study of Serbian population. Genet Test 2008;12:357–62. doi: 10.1089/gte.2007.0069
36. Huang Q, Ding W, Wei MX. Comparative analysis of common CFTR polymorphisms poly-T, TG-repeats and M470V in a healthy Chinese population. World J Gastroenterol 2008;14:1925–30. 37. Gaikwad A, Khan S, Kadam S, Kadam K, Dighe V, Shah R, et al. The CFTR gene mild variants poly‐T, TG repeats and M470V detection in Indian men with congenital bilateral absence of vas deferens. Andrologia 2017. doi: 10.1111/and.12858
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Gökçe ve ark. n Kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki M470V polimorfizmi ve erkek infertilitesi
77
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2017; 19(3):78−85 | doi: 10.24898/tandro.2017.39200
Kadın Cinsel Sağlığı
Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi To determine the knowledge and attitude of midwifery students about breast self examination Saadet Gonca Mavi Aydoğdu1, Zeliha Karapelit1 ÖZ
ABSTRACT
AMAÇ: Bu çalışma, ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muaye-
OBJECTIVE: This study was carried out to determine the knowledge and attitude of the midwifery students on the self-examination of the breast. MATERIAL and METHODS: Ethical committee and institutional approval have been obtained in order to be able to carry out this research in a descriptive manner. The study was carried out in Amasya University School of Health with midwifery students (N=93). The data were collected from 6th to 10th of February 2017 by questionnaires consisting the socio-demographic characteristics of the students, and applications about breast self examination (BSE) prepared by searching through the literature. Analysis was performed with the SPSS 20 statistical software. The Mann-Whitney U-Test was used to examine the differences between groups; chi-square analysis was performed while examining groups of nominal variables. RESULTS: The average age of students taking part in this research was 20.42±2.01%, and 97.85% of them were bachelor. Although 77.42% of the students stated that they have information about breast cancer and 76.34% of them learn about breast self examination (BSE), 50.54% do not perform BSE. Only 30.43% of those who made BSE were found to have done it every month. That means, although the majority of the students (N=71) have knowledge about the BSE, about two-thirds do not apply the BSE. CONCLUSION: It was seen that the students’ knowledge about BSE and the habits of regularly doing this examination were not at the desired level. Students should be aware of the importance of BSE and how it is done; awareness of their own health and their professional responsibilities should be increased. Keywords: Student, midwifery, breast self-examination
nesi ile ilgili bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırmanın yapılabilmesi için etik kurul ve kurum onayı alınmıştır. Çalışma, Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ebelik bölümü öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir (N=93). Veriler, 6–10 Şubat 2017 tarihleri arasında, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular ile kendi kendine meme muayenesine (KKMM) yönelik bilgi ve uygulamalarını içeren sorulardan oluşan soru formu aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiştir. Gruplar arasındaki farklılıklar incelenirken Mann-Whitney U-Testi kullanılmış; nominal değişkenlerin grupları arasındaki ilişkiler incelenirken Ki-Kare analizi uygulanmıştır. BULGULAR: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,42±2,01 olup, %97,85’i bekârdır. Öğrencilerin %77,42’si meme kanseri, %76,34’ü ise kendi kendine meme muayenesi (KKMM) hakkında bilgi edindiğini belirtmesine rağmen, %50,54’ü KKMM yapmamaktadır. KKMM yapanların ise yalnızca %30,43’ünün her ay yaptığı belirlenmiştir. Yani, öğrencilerin çoğunluğunun (N=71) KKMM hakkında bilgisi olmasına rağmen, bunların yaklaşık üçte ikisi KKMM uygulamasını yapmamaktadır. SONUÇ: Öğrencilerin KKMM hakkındaki bilgileri ve bu muayeneyi düzenli periyotlarla uygulama davranışları istenilen düzeyde değildir. Öğrencilerin KKMM’nin önemi ve nasıl yapıldığı hakkında bilgi düzeyleri, kendi sağlıklarına olan duyarlılıkları ve bu konudaki mesleki sorumluluğuna dair farkındalıkları arttırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Öğrenci, ebelik, kendi kendine meme muayenesi
M
eme kanseri, kadınlardaki insidansı ve mortalite hızı giderek artan bir kanser türüdür.[1] Her sekiz kadından biri yaşamı boyunca meme kanseri ile karşılaşabilir.[2] Ülkemizdeki Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2014 verilerine göre, meme kanseri 2010 yılında kadınlarda %22,9 oranıyla en sık görülen kanserdir.[3]
Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölümü, Amasya
1
Yazışma Adresi / Correspondence: Saadet Gonca Mavi Aydoğdu Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu İpekköy Yerleşkesi 05100 Amasya, Türkiye Tel. +90 358 21 81-767 E-mail: goncamavi38@gmail.com Geliş / Received: 31.07.2017 Kabul / Accepted: 07.08.2017
78
Meme sağlığına ilişkin veriler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde meme kanserine bağlı mortalite ve morbidite oranlarının artışta olduğunu göstermektedir.[4] Beklenen yaşam süresinin uzaması, stresörlerin ve obezitenin artışı, ilk gebelik yaşının ilerlemesi ve paritenin azalması gibi predispozan faktörler nedeniyle, önümüzdeki yıllarda meme kanseri görülme oranının daha da artacağı tahmin edilmektedir.[5] Evrensel bir sorun olan meme kanseri, sağlık alanındaki gelişmelere, erken tanı ve tedavi olanaklarındaki değişimlere, sağlık riskleri konusunda toplumsal duyarlılığın artmasına rağmen, kadınların yaşamını önemli ölçüde tehdit etmektedir.[6] Memede benign değişimler, ailesel/genetik yatkınlık, ileri yaş gebeliği, ovarial fonksiyonlar, endokrin nedenler, erken
©2017 Androloji Bülteni
menarş, geç menopoz, otuz yaş sonrası ilk doğum, nullipar olma ve emzirme süresi meme kanserinin gelişiminde önemli risk faktörleridir. Ayrıca, sigara/alkol kullanımının ve yüksek yağlı diyet ile beslenmenin de meme kanserinin gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.[7] Meme kanseri, bilinenin aksine, son yıllarda daha erken yaşlarda bile görülür. Bu nedenle, çok genç yaşlarda meme kanserinden korunma, erken tanı ve tedavi hakkında kadınları bilgilendirmek hayatî önem taşır.[8] Erken tanı, meme kanserinde sağlığın korunması/geliştirilmesi, hastalık ve ölüm oranlarının azaltılması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesinde en etkili yöntemdir.[9–11] Meme kanserinden mutlak koruyucu bir yöntem olmadığı için, hastalığın prognozu ve sağkalım açısından erken tanı oldukça önemlidir. [12] Erken tanıda başarıya ulaşabilmek için, hedef kitlenin erken tanının önemine inanması, farkındalığının arttırılması ve bilgisinin davranışa dönüştürülmesi gerekir.[6] Meme kanserinde erken tanı için “Kendi Kendine Meme Muayenesi” (KKMM), “Klinik Meme Muayenesi” (KMM) ve “Mamografi” (MG) önerilen ve birbirini tamamlayan üç yöntemdir. KKMM’nin 20 yaşından itibaren ayda bir kez menstruasyonun 5.–7. günü, menopoz sonrası ise her ayın aynı gününde yapılması gerekir. Amerikan Kanser Derneği (ACS); kadınlara 20 yaşından itibaren aylık KKMM, 20– 40 yaş arasında üç yılda bir KMM ve 40 yaşından itibaren KMM ve MG’nin klinik bulgu aranmaksızın yıllık yapılmasını önermektedir.[2,9,13,14] Tanı yöntemlerindeki gelişmelere rağmen, memedeki kitlelerin büyük çoğunluğu kadınların kendileri tarafından fark edilmekte ve bu kitlelerin dörtte birinin malignensi olduğu bilinmektedir.[13,15] Bu nedenle, her ay düzenli olarak KKMM yapan kadın, meme dokusundaki en ufak değişikliği erken dönemde fark edecek ve zaman kaybetmeden tedavi edilmesine katkıda bulunacaktır. Bu durum ise meme kanserinde sağkalım oranını arttıracaktır.[11] KKMM, her kadının uygulayabileceği, fazla zaman ve işgücü gerektirmeyen, masrafsız bir uygulamadır.[16] KKMM, memenin gözle ve palpasyonla muayenesini içerir. Memenin gözle muayenesinde sırasıyla, kollar iki yanda, yukarı kaldırılarak ve sırt kaslarını germek amacıyla ellerin kalçada olduğu pozisyonlarda meme incelenir. Bu gözlem esnasında meme başı çöküklüğü, meme başında akıntı, memelerde asimetri, meme cildinde portakal kabuğu görünümü gibi şüpheli bulgularda sağlık personeline başvurulması önerilir.[7] Memenin palpasyon ile muayenesinde amaç kitle tespitidir ve göğüs duvarının yassılaşması için sırtüstü yatılarak, muayene edilecek memenin altına yastık konulur ve içten dışa doğru dairesel hareketlerle meme dokusu incelenir.[14]
Ülkemizdeki meme kanseri vakalarında, kitlelerin ilk olarak kadının kendisi tarafından belirlendiği göz önünde bulundurulduğunda, kadınlara verilecek eğitimlerin ne kadar önemli olduğu görülmektedir.[17] Yapılan çalışmalar, kadınların erken tanı uygulamaları hakkındaki bilgisizliği, ulaşım imkânlarının yetersizliği, sosyal desteğinin olmayışı, eğitimsizlik, cinsiyet eşitsizliği gibi engellerin meme kanserinde erken tanıyı geciktirdiğini göstermektedir.[9] Son yıllarda artış gösteren meme kanserine ilişkin genç kadınların farkındalığını arttırmak, taramalar konusunda kadınları bilinçlendirmek ve sağlığını geliştirme davranışları kazanmalarını sağlamak oldukça önemlidir.[1] Toplumda rol-model olan ebelerin meme kanserinin tarama yöntemlerini bilme ve uygulama konusunda donanımlı olmaları beklenirken, ülkemizde yapılan araştırmalar onların bu konuda yetersiz olduklarını göstermektedir.[12] Bu çalışmayla, ebelik öğrencilerinin KKMM hakkındaki bilgi ve tutumlarını ölçmek, bu konuda yeterli olabilmeleri için planlanan eğitimlere yön verebilmek amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma, ebelik öğrencilerinin KKMM ile ilgili bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini bir üniversitenin ebelik bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş, öğrencilerin tümü araştırma kapsamına alınmıştır (N=93). Veriler, 6–10 Şubat 2017 tarihleri arasında araştırmacılar tarafından, literatür taranarak geliştirilen ve öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular (yaş, sınıf, medeni durum gibi) ile KKMM’ye yönelik bilgi ve uygulamalarını içeren sorulardan oluşan (ailede meme kanseri hikayesi, KKMM bilme durumu, KKMM yapma durumu, KKMM yapma sıklığı gibi) soru formu aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmanın uygulanabilmesi için etik kurul ve kurum izni alınmıştır. Soru formu uygulanmadan önce öğrencilere araştırmanın amacı açıklanmış ve onam formu okutularak sözel onamları alınmıştır. İstatistiksel analiz Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 20 paket programı (IBM, New York, ABD) kullanılarak analiz edilmiştir. Değişkenlerin normal dağılımdan gelme durumları araştırılırken, birim sayıları nedeniyle Shapiro Wilk’s testinden yararlanılmıştır. Gruplar arasındaki farklılıklar incelenirken, değişkenlerin normal dağılımdan gelmemesi nedeniyle Mann-Whitney U-Testi kullanılmıştır. Nominal değişkenlerin grupları arasındaki ilişkiler incelenirken ki-kare analizi uygulanmıştır. “2×2” tablolarda, gözelerdeki beklenen değerlerin yeterli
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aydoğdu ve ark. n Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi
79
hacme sahip olmaması durumlarında Fisher’s Exact Test kullanılmış olup, “R×C” tablolarda Monte Carlo Simülasyonu yardımıyla Pearson ki-kare analizi uygulanmıştır. Araştırmanın sınırlılıkları Araştırmanın küçük bir örneklem grubunda yapılması araştırmanın sınırlılığı olarak değerlendirilmektedir.
BULGULAR Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,42±2,01 yıl olup, %97,85’i bekârdır. Öğrencilerin %27,96’sı 1. sınıf, %21,51’i 2. sınıf, %20,43’ü 3. sınıf ve %30,11’i 4. sınıftan-
dır; %15,05’i sigara ve %3,23’ü alkol kullanmaktadır. Öğrencilerin ilk menarş yaşı 13,33±1,22 yıl olarak bulunmuştur. Öğrencilerin %77,42’si meme kanseri, %76,34’ü ise KKMM hakkında bilgi edindiğini belirtmesine rağmen, %50,54’ü KKMM yapmamaktadır. KKMM yapmayanların %47,73’ü bilmediğini, %40,91’i meme kanseri için risk taşımadığını düşündüğünü, %18,18’i kötü bir sonuç alma endişesi yaşadığını, %4,55’i zamanının olmadığını ve %4,55’i unuttuğunu ifade etmiştir. KKMM yapanların ise yalnızca %30,43’ünün her ay yaptığı belirlenmiştir. Öğrencilerin KKMM ile ilgili çoktan seçmeli bilgi sorularına verdikleri yanıtlar incelendiğinde; %8,89’u “KK-
Tablo 1. Öğrencilerin *KKMM ile ilgili bilgi sorularına verdikleri yanıtların dağılımı Bilgi Soruları KKMM uygulamasına kaç yaşında başlanmalıdır?
KKMM uygulaması ne sıklıkla yapılmalıdır?
Adet gören bir kadın ayın hangi döneminde KKMM uygulamalıdır?
Menopoz sonrası KKMM ne zaman yapılmalıdır?
KKMM en doğru nasıl yapılır?
KKMM uygulanırken en uygun el tekniği nedir?
n
%
İlk adeti gördükten sonra
60
66,67
18 yaşında
16
17,78
20 yaşında
8
8,89
30 yaş ve üzerinde
6
6,67
Toplam
90
100
Aklıma geldikçe
4
4,44
Her banyodan sonra
29
32,22
Ayda bir defa
55
61,11
Yılda bir defa
2
2,22
Toplam
90
100
Adetin ilk günü
7
7,87
Adetin başlamasından 5-7 gün sonra
30
33,71
Adetin bitiminden 5-7 Gün Sonra
45
50,56
Herhangi bir gün
7
7,87
Toplam
89
100
Her banyodan sonra
29
32,22
Ayda bir kez rastgele
6
6,67
Her ayın belirli bir gününde
52
57,78
Yılda bir kez
3
3,33
Toplam
90
100
Her iki memenin ayna karşısında sadece gözle incelenmesiyle
1
1,11
Her iki memenin ayna karşısında sadece elle dokunulmasıyla
0
0
Her iki memenin herhangi bir günde bir ayna karşısında gözle incelenmesi ve elle dokunulmasıyla
4
4,44
Her iki memenin her ayın belirli bir gününde düzenli olarak ayna karşısında gözle incelenmesi ve elle dokunulmasıyla
85
94,44
Toplam
90
100
Avuç içi dairesel hareket
5
5,62
Avuç içi ile dikey hareket
0
0
Tüm el ile dairesel hareket
6
6,74
Üç parmak ile dairesel ya da dikey hareket
78
87,64
Toplam
89
100
*KKMM: Kendi Kendine Meme Muayenesi
80
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):78-85
MM’ye 20 yaşında başlanmalıdır”, %61,11’i “ayda bir defa KKMM uygulanmalıdır”, %33,71’i “âdetin başlamasından 5–7 gün sonra KKMM yapılmalıdır”, %57,78’i “menopoz sonrası her ayın belirli bir gününde KKMM yapılmalıdır”, %94,44’ü “KKMM her iki memenin her ayın belirli bir gününde düzenli olarak ayna karşısında gözle incelenmesi ve elle dokunulmasıyla yapılmalıdır”, %87,64’ü “KKMM üç parmak tekniğiyle dairesel ya da dikey hareketlerle yapılmalıdır” diyerek doğru yanıt vermiştir (Tablo 1).
Sağlığı ve Hastalıkları, Jinekolojik Onkoloji ve Entegre dersleri kapsamında meme kanseri ve KKMM ile ilgili bilgi edinenlerin bilgi puan ortalamalarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ailede meme kanseri öyküsü ve KKMM yapma durumlarına göre bilgi puan ortalamaları karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p=0,754) (Tablo 3). Öğrencilerin, âdet gören bir kadının ayın hangi döneminde KKMM uygulaması gerektiğini bilme durumları ile meme kanserine ilişkin bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,023). Meme kanseri hakkında bilgi edinenlerin %38,89’u bu soruyu doğru yanıtlarken, %61,11’i yanlış yanıt vermiştir (Tablo 4).
Öğrencilerin bilgi sorularından aldıkları toplam puan 55,2±21,98 olarak tespit edilmiştir. Beklenen düzeyde olmayan bu sonuç, öğrencilerin KKMM’nin önemi, uygulaması ve halk sağlığında eğitimi konusunda eksik olduklarının göstergesidir. Toplam bilgi puanı ile sınıflar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır (p=0,047). Sınıf düzeyi arttıkça toplam yüzdelik puan da doğrusal olarak artmıştır (Tablo 2). Meme kanseri ve KKMM hakkında bilgi edinme durumlarına göre bilgi puan ortalamaları karşılaştırıldığında, 2. sınıftan itibaren Fizik Muayene ve Hasta Tanılama Yöntemleri, Kadın
Menopoz sonrası KKMM’nin ne zaman yapılması gerektiğine ilişkin bilgi durumları ile meme kanseri hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,009). Meme kanseri hakkında bilgi edinenlerin %63,89’u bu soruyu doğru yanıtlarken, %36,11’i yanlış yanıt vermiştir (Tablo 4).
Tablo 2. Öğrencilerin sınıf düzeylerine göre bilgi puan ortalamalarının karşılaştırılması Toplam Bilgi Puanı
Sınıfınız
Kruskal Wallis H Testi
n
Mean
Median
Min
Max
ss
Sıra Ort.
1.sınıf
26
45,51
41,67
0
83,33
26,06
36,81
2.sınıf
20
54,17
50
33,33
66,67
13,11
44,8
3.sınıf
19
57,89
50
16,67
100
25,68
48,97
4.sınıf
28
63,1
66,67
16,67
83,33
17,19
56,7
Toplam
93
55,2
50
0
100
21,98
H
p
7,931
0,047
1-4
Tablo 3. Öğrencilerin meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesine ilişkin bilgi puan ortalamalarının karşılaştırılması Toplam Bilgi Puanı
Meme kanseri hakkında bilgi edinme durumu KKMM hakkında bilgi edinme durumu KKMM yapma durumu
Ailede meme kanseri bulunma durumu
Evet
Mann Whitney U Testi
n
Mean
Median
Min
Max
ss
Sıra Ort.
72
60,19
66,67
16,67
100
20,09
52,73 27,36
Hayır
21
38,1
33,33
0
66,67
19,82
Toplam
93
55,2
50
0
100
21,98
Evet
71
60,09
66,67
16,67
100
19,82
52,58 28,98
Hayır
22
39,39
33,33
0
83,33
21,54
Toplam
93
55,2
50
0
100
21,98
Evet
46
59,78
66,67
16,67
100
22,1
52,09 42,02
Hayır
47
50,71
50
0
83,33
21,13
Toplam
93
55,2
50
0
100
21,98
Evet
9
59,26
50
33,33
100
23,73
49,61
Hayır
84
54,76
50
0
100
21,89
46,72
Toplam
93
55,2
50
0
100
21,98
z
p
-3,883
0,001
-3,672
0,001
-1,842
0,065
-0,313
0,754
*KKMM: Kendi Kendine Meme Muayenesi
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aydoğdu ve ark. n Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi
81
Tablo 4. Öğrencilerin meme kanseri hakkında bilgi edinme durumlarına göre bilgi sorularına verdikleri yanıtların karşılaştırılması Meme Kanseri Hakkında Bilgi Edinme Durumu Evet KKMM’nin hangi yaşta yapılacağını bilme durumu KKMM’nin hangi sıklıkta yapılacağını bilme durumu Adet gören bir kadında KKMM’nin ne zaman yapılacağını bilme durumu Menopoz sonrası KKMM’nin ne zaman yapılacağını bilme durumu KKMM’nin nasıl uygulanacağını bilme durumu KKMM’nin doğru palpasyon tekniğini bilme durumu
Hayır
Toplam
n
%
n
%
n
%
YANLIŞ
65
90,28
20
95,24
85
91,4
DOĞRU
7
9,72
1
4,76
8
8,6
Toplam
72
100
21
100
93
100
YANLIŞ
26
36,11
12
57,14
38
40,86
DOĞRU
46
63,89
9
42,86
55
59,14
Toplam
72
100
21
100
93
100
YANLIŞ
44
61,11
19
90,48
63
67,74
DOĞRU
28
38,89
2
9,52
30
32,26
Toplam
72
100
21
100
93
100
YANLIŞ
26
36,11
15
71,43
41
44,09
DOĞRU
46
63,89
6
28,57
52
55,91
Toplam
72
100
21
100
93
100
YANLIŞ
3
4,17
5
23,81
8
8,6
DOĞRU
69
95,83
16
76,19
85
91,4
Toplam
72
100
21
100
93
100
YANLIŞ
8
11,11
7
33,33
15
16,13
DOĞRU
64
88,89
14
66,67
78
83,87
Toplam
72
100
21
100
93
100
Ki Kare Testi Ki Kare
p
Fisher’sexact
0,678
2,169
0,141
5,142
0,023
6,856
0,009
Fisher’sexact
0,013
Fisher’sexact
0,037
*KKMM: Kendi Kendine Meme Muayenesi
Tablo 5. Öğrencilerin KKMM hakkında bilgi edinme durumlarına göre bilgi sorularına verdikleri yanıtların karşılaştırılması KKMM Hakkında Bilgi Edinme Durumu Evet KKMM’nin hangi yaşta yapılacağını bilme durumu KKMM’nin hangi sıklıkta yapılacağını bilme durumu Adet gören bir kadında KKMM’nin ne zaman yapılacağını bilme durumu Menopoz sonrası KKMM’nin ne zaman yapılacağını bilme durumu KKMM’nin nasıl uygulanacağını bilme durumu KKMM’nin doğru palpasyon tekniğini bilme durumu
Hayır
Toplam
n
%
n
%
n
%
YANLIŞ
65
91,55
20
90,91
85
91,4
DOĞRU
6
8,45
2
9,09
8
8,6
Toplam
71
100
22
100
93
100
YANLIŞ
23
32,39
15
68,18
38
40,86
DOĞRU
48
67,61
7
31,82
55
59,14
Toplam
71
100
22
100
93
100
YANLIŞ
44
61,97
19
86,36
63
67,74
DOĞRU
27
38,03
3
13,64
30
32,26
Toplam
71
100
22
100
93
100
YANLIŞ
28
39,44
13
59,09
41
44,09
DOĞRU
43
60,56
9
40,91
52
55,91
Toplam
71
100
22
100
93
100
YANLIŞ
2
2,82
6
27,27
8
8,6
DOĞRU
69
97,18
16
72,73
85
91,4
Toplam
71
100
22
100
93
100
YANLIŞ
8
11,27
7
31,82
15
16,13
DOĞRU
63
88,73
15
68,18
78
83,87
Toplam
71
100
22
100
93
100
Ki Kare Testi Ki Kare
p
Fisher’sexact
1
7,842
0,006
3,525
0,06
1,895
0,169
Fisher’sexact
0,002
Fisher’sexact
0,041
*KKMM: Kendi Kendine Meme Muayenesi
82
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):78-85
KKMM’nin nasıl uygulanacağını bilme durumları ile meme kanseri hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,013). Meme kanseri hakkında bilgi edinenlerin %95,83’ü bu soruyu doğru yanıtlarken, %4,17’si yanlış yanıt vermiştir (Tablo 4). KKMM’nin doğru palpasyon tekniğini bilme durumları ile meme kanseri hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,037). Meme kanseri hakkında bilgi edinenlerin %88,89’u bu soruyu doğru yanıtlarken, %11,11’i yanlış yanıt vermiştir (Tablo 4). KKMM uygulamasının ne sıklıkla yapılacağını bilme ile KKMM hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,006). KKMM hakkında bilgi edinenlerin %67,61’i bu soruyu doğru yanıtlarken, %32,39’u yanlış yanıt vermiştir (Tablo 5). KKMM’nin nasıl uygulanacağını bilme ile KKMM hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,002). KKMM hakkında bilgi edinenlerin %97,18’i bu soruyu doğru yanıtlamıştır (Tablo 5). KKMM’nin doğru palpasyon tekniğini bilme ile KKMM hakkında bilgi edinme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p=0,41). KKMM hakkında bilgi edinenlerin %88,73’ü bu soruyu doğru yanıtlarken, %11,27’si yanlış yanıt vermiştir (Tablo 5).
TARTIŞMA Yapılan çalışmalar, sigara kullanımının meme kanserine yakalanma riskini arttırdığını göstermektedir. Alkol kullanımının ise meme kanserine etkisi halen tartışmalı olmakla birlikte, yapılan çalışmalar, alkol alımı miktarına paralel olarak meme kanseri riskinde artış olduğunu göstermektedir.[18] Çalışmamızda, öğrencilerin sigara kullanım oranları düşük bulunmuştur ve neredeyse hiçbiri alkol kullanmamaktadır.
isteksizliklerinin, bir kitle bulma ve bu durumda ne yapacağını bilememe korkusu ile ilişkili olduğu, meme muayenesi hakkındaki bilgilerinin yeterli olmadığı ve bu durumun eğitimle azaltılabileceği bildirilmektedir.[17] Benzer şekilde, çalışmamızda da öğrencilerin yarısı KKMM yapmamaktadır. Öğrenciler, KKMM yapmama nedenlerini; meme muayenesini bilmemeleri, meme kanseri için risk taşımadığını düşünmeleri, kötü bir sonuç alma endişesi, zamanlarının olmaması veya unutmaları olarak göstermişlerdir. Segni ve arkadaşları[18] ortalama yaşları 22,9 yıl olan üniversite öğrencisinden oluşan 368 olguyu inceledikleri çalışmada, KKMM’nin uygulanma oranını düşük bulmuş (%44,2), bunun nedenlerini öğrencilerin KKMM’nin nasıl yapıldığını bilmemeleri ve kendilerini sağlıklı görmeleri olarak belirtmişlerdir. Krepia ve arkadaşlarının[19] toplamda 175 hemşirelik öğrencisinin bilgi ve tutumlarını inceledikleri çalışmalarında, öğrencilerin sadece %10’unun periyodik olarak KKMM yaptığı ve bu öğrencilerde uygulamaya ilişkin ciddiyet ve yarar algısının yüksek çıktığı saptanmıştır. Çalışmamızda, KKMM bilgi düzeyi ile KKMM’nin uygulanması arasında paralel bir ilişki tespit edilmiştir, fakat KKMM yapan öğrencilerin çoğunluğunun (%52,17) aklına geldikçe yaptığı, yalnızca %30,43’ünün her ay yaptığı belirlenmiştir. Sevindik ve arkadaşları[20] 283 olgudan oluşan çalışmalarında, öğrencilerin KKMM uygulama oranını sonuçlarımızla benzer bulurken (%55,5), KKMM’yi düzenli periyotlarla yapanların oranını bizim çalışmamıza göre daha yüksek (%56,7) bulmuşlardır. Lavdaniti’nin[21] hemşire öğrencilerle yaptığı çalışmada, öğrencilerin KKMM bilgisine sahip oldukları fakat yeterli ve düzenli yapmadıkları tespit edilmiştir.
Çalışmamızda, öğrencilerin %9,68’inde ailede meme kanseri öyküsü mevcuttur. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan öğrencilerin KKMM’ye ilişkin bilgi sorularındaki puan ortalamalarının yüksek olması beklenmesine karşın, anlamlı bir fark bulunmamıştır. Benzer şekilde, Gençtürk’ün[12] sağlık profesyonelleri üzerinde yaptığı çalışma bulgularımızı desteklemektedir.
Çalışmamızda, öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıflara göre KKMM yapma durumları incelendiğinde, sınıf düzeyine paralel olarak KKMM yapma oranlarının yükseldiği görülmüştür. Gök Özer ve arkadaşlarının[22] yaptıkları çalışmada, hemşirelik öğrencilerinin son sınıflara doğru meme kanseri ve meme muayenesine dair bilgi ve uygulamalarının arttığı, özellikle dördüncü sınıf öğrencilerinin bilgi ve uygulamalarının en yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Gündoğan ve arkadaşları[23] ise, üst sınıflarda alt sınıflara kıyasla güven/öz-etkinlik oranlarının arttığını, bunun KKMM’ye olan yarar algısı ve uygulamasına eğilimi etkilediğini saptamışlardır. Bu sonuçlar, KKMM’nin ilerleyen sınıflarda ders içeriğine eklenmesiyle beraber, bilgi düzeyinin artması ve uygulamanın öneminin kavranmasından kaynaklanıyor olabileceğini düşündürmektedir.
Ülkemizdeki bazı çalışmalar, kadınların büyük bir bölümünün meme muayenesini uygulamadığını göstermiştir. Aynı şekilde, kadınların meme muayenesi yapma konusundaki
Öğrencilerin KKMM hakkında bilgi edinme durumlarına göre bilgi düzeyleri yüksek bulunsa da, KKMM’ye hangi yaşta başlanacağı, adet gören kadında ne zaman yapılacağı
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aydoğdu ve ark. n Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi
83
ile ilgili olan sorulara çoğunluğunun yanlış yanıt verdiği görülmüştür. Bu durumun sebebi olarak, alt sınıflardaki öğrencilerin KKMM hakkındaki bilgi yetersizlikleri gösterilebilir. KKMM ile ilgili diğer bilgi sorularına yanıtların doğruluk oranının yüksek çıkmasında, bu öğrencilerin rastlantısal ya da eksik bilgileriyle verdikleri doğru yanıtların etkisi olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda, kadınların meme kanserine ilişkin tarama yöntemlerini yeterince kullanmadığı ve meme kanseri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları belirlenmiştir.[24] Çalışmamızda, ebelik öğrencilerinin KKMM ile ilgili bilgi sorularından aldıkları puan ortalamalarının istenen düzeyde olmadığı (55,2±21,98) görülmüştür. Bu sonuç, öğrencilerin mesleki farkındalığının ve sağlık algı düzeylerinin yeterli olmadığını düşündürmektedir.
SONUÇ ve ÖNERİLER Ülkemizde ebelerin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde çoğunluk olarak aktif rol almaları nedeniyle, erken tanı için risk gruplarının belirlenmesi, tarama programlarının uygulanması ve sağlığı koruma/geliştirme davranışlarının benimsenmesi için sağlık eğitimin yapılması alanlarında önemli görevleri bulunmaktadır. KKMM gibi koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli rolü olan ebelerin, mesleki bilgi ve uygulama becerisinin en üst düzeyde olması gerekmektedir.
tür. Öğrencilerin yalnızca yarısının, yapanların içinde ise %30,43’ünün her ay düzenli olarak KKMM yaptığı belirlenmiştir. KKMM yapmayanların yarısı, sebep olarak bilmiyor olmalarını göstermişlerdir. Araştırmanın sonuçları doğrultusundaki önerilerimiz şunlardır: - KKMM yapmayan öğrencilerin kendi sağlıklarına ilişkin ciddiyet algısını etkileyen faktörler çok boyutlu olarak araştırılmalıdır. - KKMM uygulamasında, anormal bulguya rastlama endişesi, uygulamanın zaman alması gibi engeller, verilecek eğitimlerle aşılmalı ve öğrencilerin sağlığı koruma ve geliştirmede etkili olan sağlık inançları ve öz-etkinlikleri arttırılmalıdır. - Bunun yanında, öğrencilerin mesleki sorumluluklarını istenen düzeyde yerine getirebilmeleri için, KKMM hakkındaki gerekli olan ayrıntılı teorik ve uygulama bilgileri arttırılmalıdır. - Öğrencilerde bu konudaki mesleki bilincin artması için, meme kanserinin kadın sağlığı üzerindeki fiziksel, psikolojik sosyal etkileri ve erken tanı/tedavinin önemi kavratılmalıdır. Çıkar çatışması ve finansal destek
Sonuç olarak, öğrencilerin KKMM’ye ilişkin bilgi düzeylerinin öğrenim gördükleri sınıfa paralel olarak artış gösterdiği, ancak istenen düzeyde olmadığı görülmüş-
Yazımızın tarafsızlığı ile ilgili bilinmesi gereken herhangi bir mali katkı veya diğer çıkar çatışma ihtimali (potansiyeli) ve ilişki alanı yoktur.
KAYNAKLAR
8. Koçyiğit O, Erel S, Kısmet K, Kılıçoğlu B, Sabuncuoğlu MZ, Akkuş MA. Polikliniğe başvuran kadınların meme kanseri, meme muayenesi ve mamografi hakkında bilgi düzeyi. Nobel Med 2011;7:19–25.
1. Özen B, Zincir H, Erten ZK. Özkan F. Elmalı F. Genç kadınların meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesi konusunda bilgi ve tutumları ile sağlıklı yaşam biçimi davranışları. Eur J Breast Health 2013;9:200–4. doi: 10.5152/tjbh.2013.33
2. Başak F. Konya ili, bozkır ilçesinde meme kanseri tarama ile ilgili bilgi ve davranışların değerlendirilmesi, kesitsel anket çalışması. Bezmialem Science 2016;1:19–24. doi: 10.14235/bs.2015.674 3. https://saglik.gov.tr/TR/dosya/1-101702/h/yilliktr.pdf 25.10.2016
Erişim:
4. Seçginli S. Meme kanseri taraması: son yenilikler neler? TAF Prev Med Bull 2011;10:193–200.
5. Kolutek R, Avcı İA. Eğitim ve evde izlemin, evli kadınların meme ve serviks kanseri ile ilgili bilgi düzeylerine ve uygulamalarına etkisi. J Breast Health 2015;11:155–62. doi: 10.5152/tjbh.2015.2647 6. Akyolcu N, Uğraş GA. Kendi kendine meme muayenesi: erken tanıda ne kadar önemli? J Breast Health 2011;7:10–4.
7. Alpteker H, Avcı A. Kırsal alandaki kadınların meme kanseri bilgisi ve kendi kendine meme muayenesi uygulama durumlarının belirlenmesi. J Breast Health 2010;6:74–9.
84
9. Ersin F, Bahar Z. Sağlığı geliştirme modellerinin meme kanseri erken tanı davranışlarına etkisi: bir literatür derlemesi. DEUHYO ED 2012;5:28–38.
10. Beydağ KD, Karaoğlan H. Kendi kendine meme muayenesi eğitiminin öğrencilerin bilgi ve tutumlarına etkisi. Kor Hek 2007;6:106–11. 11. Kipay SS, Seki Z, Tabak RS. Öğretmenlere uygulanan meme kanserinde farkındalık eğitiminin etkililiği. Sağlık ve Toplum 2013;23:1:32–8.
12. Gençtürk N. Kadın sağlık profesyonellerinin meme kanseri erken tanı yöntemlerini bilme ve uygulama durumları. J Breast Health 2013;9:5–9.
13. Göçgeldi E, Açıkel CH, Hasde M, Aygut G, Çelik S, Gündüz İ, Karadeniz Y, Ayas R, Şahin E, Deniz C. Ankara-Gölbaşı ilçesinde bir grup kadının kendi kendine meme muayenesi yapma konusundaki tutum ve davranışlarının belirlenmesi. Fırat Tıp Dergisi 2008;13:261–5.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):78-85
14. Taşkın L. Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği, 13. baskı. Ankara: Nobel Tıp Kitabevi; 2014. s.692.
15. Alpteker H, Gümüş D, Doğan S, Bilir S, Önal M. Kız öğrencilerin meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesi bilgi ve uygulamalarının incelenmesi. J Breast Health 2011;7:176–81. 16. Gürsoy AA. Kendi kendine meme muayenesi çelişkisi. TAF Prev Med Bull 2008;7:257–60.
17. Koç Z, Sağlam Z. Kadınların meme kanseri, koruyucu önlemler ve kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve uygulamalarının belirlenmesi ve eğitimin etkinliği. J Breast Health 2009;5:25–33. 18. Segni MT, Tadesse DM, Amdemichael R, Demissie HF. Breast self-examination: knowledge, attitude, and practice among female health science students at Adama Science and Technology University, Ethiopia. Gynecol Obstet (Sunnyvale) 2016;6:368. doi:10.4172/2161-0932.1000368
19. Sapountzi-Krepia D, Releiti M, Lavdaniti M, Psyhoqiou M, Choliou M, Xenofontos M, Savva M. Evaluating female nursing students’ knowledge and attitudes regarding breast self-examination. Health Care Women Int 2017:1–10. doi: 10.1080/07399332.2017.1326921
20. Sevindik F, Çelebi Ö, Öner Öİ, Oğuzöncül F. Hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin meme kanserine ilişkin risk faktörleri ve kendi kendine meme muayenesi ile ilişkili bilgi ve davranışları. E-Journal of New World Sciences Academy 2011;6:4B0003. 21. Lavdaniti. Perceptions and health beliefs of Greek nursing students about breast self-examination: A descriptive study. International Journal of Nursing Practice 2015;21:882–8. doi: 10.1111/ ijn.12323
22. Gök Özer F, Taşçı Beydağ KD, Özbay C. Hemşirelik öğrencilerinin meme kanseri hakkındaki bilgileri ve meme muayenesini uygulama durumları. Pamukkale Tıp Dergisi 2009:2:15–9. 23. Gündoğan D, Akın S, Durna Z, Şirin A. Hemşirelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesine ilişkin tutum ve inançlarının değerlendirilmesi. Sağlık ve Toplum 2012;22:23–37. 24. Keten HS, Yıldırım F, Ölmez S, Üçer H. Çelik M. Kahramanmaraş Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi’ne başvuran kadınların meme kanseri konusunda bilgi, tutum ve davranışları. Gaziantep Med J 2014; 20:212–6. doi: 10.5455/GMJ-30-154373
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aydoğdu ve ark. n Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi
85
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2017; 19(3):86−91 | doi: 10.24898/tandro.2017.66934
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkisi The effects of cadmium on male reproductive system Özlem Güner1, Oya Kavlak1
ÖZ
ABSTRACT
Üreme sistemi fonksiyonları, hem endojen kaynaklı faktörlerin hem de son zamanlarda giderek artan çevre kirliliği gibi eksojen kaynaklı kimyasal ajanlar nedeniyle daha duyarlı hale gelmiştir. Çevresel kirleticilerin içinde önemli bir yere sahip olan ağır metallere maruziyet, başta üreme sistemi olmak üzere çok farklı sistemlerde istenmeyen etkilere yol açarak büyük sağlık sorunu haline gelmiştir. Günlük yaşantımızda yer alan ağır metallerden olan kadmiyumun üreme sağlığına olan etkileri konusunda bilgi, sınırlı sayıdaki epidemiyolojik ve deneysel çalışmalara dayanmaktadır. Literatüre bakıldığında; kadmiyuma düşük seviyelerde maruz kalınması durumunda erkek fertilitesi (sperm kalitesi ve üreme hormonu düzeyleri) üzerindeki olumsuz etkilerini deneysel ve mesleki araştırmalar tarafından destekleyici kanıtlar göze çarpmakla birlikte, bu konu hakkındaki bilgilerin sınırlı ve yetersizliği dikkat çekmektedir. Kadmiyumun zararlı etkilerinden korunabilmek için, konuyla ilgili deneysel çalışmalara ağırlık verilmeli ve elde edilen bulgular epidemiyolojik araştırmalarda ayrıntılı olarak incelenmelidir. Bu nedenle, bu derlemenin amacı, kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkilerine dikkat çekmektir. Anahtar Kelimeler: Kadmiyum, erkek infertilitesi, üreme sağlığı
Reproductive system functions have become more sensitive due to both endogenous factors and exogenous chemical agents, such as the increasing environmental pollution in recent times. Exposure to heavy metals which have an important place in environmental pollutants, has become a worldwide health problem leading to undesirable effects in many different systems, especially in the reproductive system. In our everyday life, the information on the effects of cadmium exposed from different sources on reproductive health effects are based on a limited number of epidemiological and experimental studies. In the literature, along with supporting experimental and occupational evidence for adverse effects of low levels of cadmium on male fertility (sperm quality and reproductive hormone levels), the limited and inadequate information on this subject is noteworthy. In order to be protected from harmful effects of cadmium, relevant experimental studies should be given weight, and the findings obtained should be examined in detail in epidemiological studies. For this reason, the aim of this review is to draw attention to the effects of cadmium on the male reproductive system. Keywords: Cadmium, male infertility, reproductive health
GİRİŞ İnfertilite, cinsel yönden aktif ve kontrasepsiyon uygulamayan bir çiftin bir yıl içerisinde gebelik elde edememesi durumudur.[1] Çiftlerin yaklaşık %25’i bir yıl içerisinde gebelik elde edememektedirler ve bunların da %15’i infertilite için medikal tedavi arayışında olup, %5’i istemelerine rağmen çocuksuz kalmaktadırlar. İnfertilite, hem erkeği hem de kadını et-
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
1
Yazışma Adresi / Correspondence: Asistan Özlem Güner Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Bornova/İzmir 35100, Türkiye Tel. +90 0554 990 90 60 E-mail: ozcerezciozlem@gmail.com Geliş / Received: 24.11.2016 Kabul / Accepted: 17.04.2017
86
kileyen bir durumdur. İstemelerine rağmen çocuk sahibi olamayan infertil çiftlerin %50’sinde erkeğe ait nedenler bulunur. Eğer infertiliteden sorumlu sadece bir faktör söz konusuysa, fertil olan eş diğerinin durumunu kompanse edebilir. Ancak, çoğu çiftte, erkek ve kadına ait faktörler bir arada bulunur. İnfertilite, her iki eşin de subfertil ya da fertilitelerinin azalmış olması durumlarında belirgin hale gelir. Erkek fertilitesinde azalma; konjenital ya da kazanılmış ürogenital bozukluklardan, genital sistem enfeksiyonlarından, skrotal ısı artımından (varikosel), endokrin bozukluklardan, genetik hastalıklardan ve immünolojik faktörlerden kaynaklanabilir. Olguların %60–75’inde sorumlu bir faktör bulunmaz (idiyopatik erkek infertilitesi). Böyle erkekler fertilite problemiyle ilgili olabilecek geçmişe ait bir hikaye vermeksizin, normal fizik muayene bulguları ve endokrin laboratuvar sonuçlarıyla başvururlar. Semen analizinde; spermatozoa sayısında azalma (oligozoospermi),
©2017 Androloji Bülteni
Tablo 1. Erkek subfertilitesinin başlıca etiyolojik nedenleri % • Cinsel faktörler
1,7
• Ürogenital enfeksiyonlar
6,6
• Konjenital anomaliler
2,1
• Kazanılmış faktörler
2,6
• Varikosel
12,3
• Endokrin bozukluklar
0,6
• İmmünolojik faktörler
3,1
• Diğer hastalıklar
3,0
• İdiyopatik semen bozuklukları (OAT sendromu) veya gösterilebilir bir neden yokluğu
75,1
motilite azalması (astenozoospermi) ve morfolojik incelemede çok sayıda anormal form (teratozoospermi) görülür. Genellikle bu bozukluklar bir arada bulunur ve oligo-asteno-teratozoospermi (OAT) sendromu şeklinde tanımlanır. Erkek subfertilitesinin başlıca etiyolojik nedenleri Tablo 1’de özetlenmiştir.[1,2] Erkek fertilitesi, belirtilen faktörlerin dışında; yaş, beslenme durumu, hayat tarzı davranışlar, üreme sistemi enfeksiyonları, stres ve çevresel kimyasallar gibi pek çok faktörden de etkilenmektedir. İnsan popülasyonlarında, birden fazla çevresel ajana maruziyetin üreme ve gelişimsel bozukluklara neden olduğu son zamanlarda sıklıkla belirtilmektedir. Özellikle etiyolojisi bilinmeyen erkek infertilitesinin en az yarısının, çevresel ve mesleki zararlı ajanlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.[3,4] Üreme sağlığı üzerine olumsuz etkileri olan kimyasal maddelerden olan ağır metallerin, hormonal denge, sperm parametreleri ve erkek fertilitesi üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.[5,6] Ağır metaller, yaygın kullanımları nedeniyle, en zararlı çevresel kimyasal kirleticilerdendir. İnsan aktiviteleri ve endüstriyel kullanımları sonucu çevreye salınan ağır metaller, doğada serbest maden cevheri formunda yer almaktadır. Endüstriyel hayatın hızlı gelişimi, kimyasal çevresel zararlı madde üretim ve tüketiminin fazlalığı, işletmelerde arıtmaya önem verilmemesi, çevre kirliliğinin boyutlarını arttırmaktadır. Doğaya hızla artan miktarlarda salınan ağır metaller, besin zincirine girerek, en son insanda yoğun miktarda birikir ve farklı sağlık sorunları meydana getirir.[7,8] Birçoğunun hormon karşıtı özellikleri olup, bunlar canlıların üretkenliğini etkileyebilir. Üretkenlik üzerine pek çok olumsuz etkinin doğada birikmiş artık kimyasallardan kaynaklandığını gösteren kanıtlar son yıllarda artış göstermiştir. Erkeklerde sperm kalitesinde bozulma, kriptorşidizm, hipospadias, testis-prostat kanserleri olgulaANDROLOJİ BÜLTENİ
Güner ve ark. n Kadmiyumun Erkek Üreme Sistemi Üzerine Etkisi
rının artması ve cinsel organ bozuklukları gibi üretkenlik performansında bozulmalar, bu konuda verilebilecek örneklerdir.[9,10] Bu makalenin amacı, son 50 yıldır yapılan araştırmalarda semen kalitesinde düşme eğilimi olmasından dolayı, üreme sistemi üzerindeki toksik etkisi en çok araştırılan çevresel kimyasal zararlılardan olan kadmiyumun, artan erkek infertilitesi ile ilişkisi hakkında literatür doğrultusunda bilgi sağlamaktır.
KADMİYUM Kadmiyum (Cd), Toksik Madde ve Hastalık Kayıt Ajansı’nın (Agency for Toxic Substances and Disease Registry –ATSDR) en son 2007’de bildirdiği öncelikli tehlikeli maddeler içerisinde ilk 10’da yer alan toksik ağır metaldir. Günümüzde ağır metaller, vücuttaki toksikokinetiğine göre; tam kan, tükürük, diş, tırnak, kemik, gaita, idrar, kordon kanı ve anne sütü gibi birçok biyolojik materyalde analiz edilmektedir.[11] Kadmiyum, gümüş beyazı renginde en zararlı kimyasal ağır metallerden biridir; atom ağırlığı 112,40 g/mol, yoğunluğu 8,64 g/cm³, erime noktası 320,9°C ve kaynama noktası 767,3°C’dir. Normal hava şartlarındaki sıcaklığa dayanıklı olan kadmiyumun, sıcaklık arttıkça dayanıklılığı azalır; havada hızla kadmiyum oksite dönüşür. Kadmiyumun asetat, bromid, florid ve iyodit gibi metal ve tuzları, serbest ya da nikel, çinko, gümüş ve kurşunla alaşım şeklinde, sanayileşmede günden güne fazlalaşan miktarda kullanılmaktadır. Kadmiyum, nükleer reaktörlerde nötron tutucu olarak, elektroplatin, fotoğraf malzemelerinde, kadmiyum lambaları, nikel kadmiyum pilleri, alüminyum lehimleri, fotoelektrik hücreler, akümülatör, boya ve cam üretiminde kullanılır; meyve ağaçlarının ilaçlanmasında kullanılan insektisitlerin bileşimine girer ve plastiklerde de stabilizatör olarak özellikli kullanım alanları vardır.[12] İnsan yaşamını bire bir etkileyen önemli kadmiyum kaynakları ise; sigara ve tütün ürünleri, elektrik endüstrisi, su boruları, kömür yanması, seramik, lastik, cam, tekstil, deri sektörü, kadmiyum içeren boyalar, plastikler, kadmiyumlu piller, rafine edilmiş yiyecek maddeleri, meyveler, kahve, çay, kabuklu deniz ürünleri gibi ürünlerdir.[13] Kadmiyumun günden güne artan bu kullanım alanları, toksikolojik önemini arttırmaktadır.[12] Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, içme suyunda kadmiyum 0,005 mg/L’yi geçmemelidir.[14] Alınan gıdalar, tütün ürünleri ve hava ile, günde yaklaşık olarak 18–200 µg kadmiyum alındığı belirtilmektedir. Bir paket sigaranın içilmesi ile, 2–4 µg kadmiyumun solunum yolu ile alındığı sanılmaktadır.[13] Kadmiyumun ağız yolu ile alınması du-
87
rumunda, yaklaşık olarak %5’inin absorbe ve karaciğerde inaktive olduğu bilinmektedir. Solunum yoluyla alınan kadmiyumun yaklaşık olarak %10–30’u akciğerlerde depolanmaktadır. Solunum yoluyla alınırsa daha da tehlikelidir. İnsanda itai itai hastalığı, akciğer hastalıkları, prostat kanseri, böbreküstü bezi rahatsızlıkları gibi sorunlara neden olur.[14] Kadmiyumun vücuttan atılımının az olması ve birikim yapması nedeni ile, zaman içinde insan sağlığı üzerine olan negatif etkileri gözlenir. Yaşın ilerlemesiyle vücuttaki kadmiyum birikimi doğru orantılıdır. Uzun süreli maruziyetten en fazla etkilenecek organın böbrekler olduğu ve deneysel araştırmalarda kadmiyum tuzlarının üreme sisteminde özellikle vasküler hasara bağlı testiküler nekroza yol açtığı gösterilmiştir.[15]
KADMİYUMUN ERKEK ÜREME SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİ Kadmiyum, üreme sistemi üzerindeki toksik etkisi en çok araştırılan ağır metallerden birisidir.[16,17] Kadmiyum, üreme sistemi üzerine olan etkilerini direkt (testiküler ve hipofiz-hipotalamus toksisitesi) ve indirekt (hormon salgılanmasını değiştirerek) yolla yapar. Organizma, toksik maddelerin olumsuz etkilerinden korunmak için çeşitli önleyici mekanizmalar geliştirmiştir. Bu önleyici mekanizmalardan biri, Sitokrom P450 enzim ailesidir. Kadmiyum, bir katalizör olan demire bağlı birçok enzim üzerinde toksik bir etkiye sahiptir ki bu enzimlerden biri de sitokrom P450’dir. Leyding hücreleri, Sertoli hücrelerinden on kat daha fazla P450 içerir; dolayısı ile kadmiyuma karşı daha duyarlıdır.[4] Kadmiyumun sebep olduğu testiküler nekroz, kalıcı infertiliteye neden olabilmektedir. Kadmiyumun erkek infertilitesindeki moleküler etkileri tartışmalı olmakla birlikte; kronik kadmiyum uygulamasında, kadmiyumun sperm kromatinine katılarak fertilitede azalmaya neden olduğu ileri sürülmüştür. Aşağıda, kadmiyumun etkileri hayvan çalışmaları ve insan çalışmaları olarak incelenecektir.
HAYVAN ÇALIŞMALARI Ağır metallerden en çok çalışılmışı olan kadmiyumun, tek ve yüksek doz olarak uygulandığı zaman, erkek üreme sistemi üzerinde toksisitesi söz konusudur.[18,19] Bununla birlikte birçok çalışmada, çevresel olarak düşük doza maruz kalındığında da olumsuz etkileri olduğu rapor edilmiştir. Çilenk ve ark. (2016) 32 albino rat ile yaptıkları çalışmada; günlük olarak 1 mg/kg Cd verilmesi halinde, Cd’nin seminifer tübüllere ve interstisyuma ciddi hasar verdiği bulunmuştur.[20] Adamkovicova ve ark.’nın (2016) 40 adet yetişkin erkek wistar’la yaptığı çalışmada, 90 gün boyunca 30 mg/L Cd uygulanması sonucunda, sperm motilite ve normal morfolojisinde anlamlı derecede azalma görül-
88
müştür (p<0,001).[21] Kadmiyumun düşük tek doz (0,05 ve1,0 mg/kg) uygulandığı yetişkin erkek ratlarda, spermiasyon başarısızlığı, son aşamada sperm diferansiyasyonu, düşük sperm konsantrasyonu ve motilitede azalma olduğu saptanmıştır.[22,23] Düşük dozlarda (1,6 ve 7,4 mg/kg, 14 gün) kronik olarak kadmiyuma maruz bırakılan yetişkin ratlarda, sperm konsantrasyonu, serum testosteronun uyarılması ve human koryonik gonodotropinin anlamlı derecede baskılandığı saptanmıştır.[24] İçme sularına kadmiyum (5 mg/L ve 50 mg/L, 4 hafta) eklenen ratlarda, doza bağlı sperm motilitesinde anlamlı derecede azalma olduğu saptanmıştır. Aynı zamanda, sperm kuyruklarındaki kalsiyum L-tipi voltaj bağımlı kalsiyum kanal mRNA türevlerinin ekspresyonunu etkilediğini de ortaya konmuştur.[25] Kadmiyumun farklı dozlarının çoğunda diğer organlar etkilenmez iken, testis üzerinde 24–48 saat içinde hasar meydana geldiği rapor edilmektedir. Ayrıca, spesifik sinyal iletim yolakları ve sinyal molekülleri, örneğin p38 mitojen-aktive protein kinaz (MAPK) bozulması ile, kadmiyumun kan testis bariyerinde hasara neden olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte; kadmiyumun bir endokrin bozucu ve Zn2+ ve/veya Ca2+ aracılığıyla hücresel olayları bozarak oksidatif stres indükleyicisi olarak, testise zarar verdiği bildirilmektedir.[26] In vivo ve in vitro olarak canlılığı etkilemeyecek düzeyde uygulanan kadmiyumun, Sertoli hücreleri ve spermatosit hücreler arasındaki bağlantılarını bozduğu, Leyding hücreleri tarafından salınan serum testosteron ve human koryonik gonadotropin salımını anlamlı derecede azalttığı saptanmıştır.[27–29] Bu nedenle, hem Sertoli hem de Leyding hücrelerinin kadmiyumun toksik etkileri için hedef ve aynı zamanda hipotalamus ve hipofizde birikerek, prolaktin seviyesinin azalmasına neden olduğu gösterilmiştir.[30] Bu sonuçlar doğrultusunda; hem doğrudan (testis, kan-testis bariyeri ve hipotalamus-hipofiz yolu) hem de dolaylı (değişen hormon salınımı) olarak, kadmiyumun üreme sistemi üzerine olan toksik etkileri görülmektedir. Bu sonuçlar, kadmiyumun metalik hormon görevi üslendiği hipotezini tutarlı bir şekilde doğrulamaktadır.[31]
İNSAN ÇALIŞMALARI Buna göre, ATSDR kaydında; inhale kadmiyumun insan üreme sistemi üzerine etkilerini belirleyen yeterli kanıt bulunmamakta olduğu bildirilmektedir.[32] Literatürde, kadmiyuma maruz kalan birkaç meslek grubunda, bu maddenin üreme sistemi üzerine etkilerini inceleyen çalışmalar yapılmıştır.[15,33] Bununla birlikte, düşük seviyelerde kadmiyuma maruz bırakılan ve erkek üreme üzerine etkilerini inceleyen çeşitli çalışmalarda, sperm kalitesinde azalma ve üreme hormonlarının seviyelerinde değişimi ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):86-91
desteklemeyen bazı kanıtlar bulunmuştur. İnfertilite kliniklerine başvuran 221 Asya erkeğini içeren çalışmada, kan kadmiyum seviyesi (0,78ug/L ve 1,31ug/L) ile sperm yoğunluğu (r=-0,24, p<0,05), her ejakülat başına sperm sayısı (r=-0,27, p<0,05) ve meni miktarı (r=-0,29, p<0,05) arasında negatif korelasyon olduğu saptanmıştır.[34] Kurşun, kadmiyum, cıva, çinko ve bakırın kan konsantrasyonları ve insan sperminin parametrelerini 35 erkek üzerinde inceleyen çalışmada; kan kadmiyum düzeyi (ortalama 1,35 mg/L) ile meni hacmi (r= -0,37, p<0,05) arasında negatif korelasyon, sperm boyun anomalileri (r= 0,42, p<0,05) ve immatür sperm (0,45 ile korelasyon p<0,05) arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Kan kadmiyum seviyesinin, düşük sperm motilitesi olan erkeklerde normal sperm motilitesine sahip erkeklerden anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,025).[35] Bu çalışmalarda, sigara da dahil olmak üzere potansiyel etkileyici değişkenler kontrol edilmemiştir. Nijerya’da, alkol, sigara tüketimi ile steroid ve fertilite ilaçları kullananların dahil edilmediği bozulmuş spermatogenezi olan 60 erkek üzerinde yürütülen diğer bir randomize çalışmada, erkeklerdeki serum kadmiyum seviyesi normal sperm sayısına sahip erkeklerden daha yüksek bulunurken, seminal kadmiyum seviyesi yalnızca azospermili hastalarda daha yüksek bulunmuştur.[4] LH, FSH, TE ve prolaktin seviyeleri, azospermili veya oligospermi olan erkeklerde anlamlı derecede yükselmiştir. Bu sonuçlar ışığında, mevcut sonuçların mesleki maruziyetten ziyade kadmiyum gibi toksik metal maruziyetinin sonucu ortaya çıktığı gösterilmiştir.[4] Hindistan’da da benzer bir çalışmada, fertil erkeklerde seminal sıvıdaki kadmiyum seviyesi (0,5 μg/L) infertil erkeklere göre (10,4 μg/L) daha az tespit edilmiştir. Bununla birlikte, oligospermli (r= -0,50 ve r= -0,63, p<0,05) olan infertil erkeklerde sperm motilitesi ve konsantrasyonu ile kadmiyum arasında negatif korelasyon olduğu ortaya konulmuştur.[36] Hırvatistan’da 123 infertil erkek üzerinde yapılan randomize bir çalışmada, kadmiyum seviyesi tütün ürünü kullanmayan erkeklerin kanında 0,59 μg/L, kullananlarda ise 2,94 μg/L olarak bulunmuştur. Yüksek kan kadmiyum düzeyinin, testis boyutlarında küçülme (p<0,03), serum östradiol (p<0,005), FSH (p<0,03) ve testosteron (p<0,04) seviyesinde artma ile doğru orantılı olduğu saptanmıştır. Tütün ürünlerinin kullanımı sonucunda, serum prolaktin seviyesinde önemli ölçüde azalma olduğu gözlenmiştir. Aynı zamanda prostat fonksiyon indikatörü olan seminal sıvı asit fosfataz da kadmiyumla pozitif ilişki göstermiştir.[37] Erkeklerde kurşun, kadmiyum, çinko ve bakırın biyolojik belirteçleri ile ilişkili olarak sperm kalitesi ve üreme endokrin fonksiyonunu inceleyen 20–43 yaş aralıANDROLOJİ BÜLTENİ
Güner ve ark. n Kadmiyumun Erkek Üreme Sistemi Üzerine Etkisi
ğında 149 sağlıklı endüstri işçisi ile yapılan retrospektif bir çalışmada, ortalama kan kadmiyum düzeyiyle, sperm patolojisi, LH ve TE düzeyleri arasında pozitif; prolaktin düzeyi arasında ise negatif korelasyon olduğu bulunmuştur.[38] Sri Lanka Colombo Üniversitesinde, ortalama 34,8 yaşında olan 300 infertil erkek üzerinde yapılan retrospektif bir çalışmada da, kadmiyuma maruz kalan bireylerin sperm incelemesinde spermin canlılığı (p=0,001), hareketliliği (p=0,007) ve morfolojisinin (p=0,029) olumsuz yönde etkilendiği rapor edilmiştir.[39] Finli 27 rafineri işçisi ve 45 sperm verici adayın dahil olduğu retrospektif bir çalışmada, işçilerin spermlerindeki kadmiyum düzeyi (ortalama 0,04 mg/kg) sperm bankası donörlerininkinden ortalama 0,005 mg/kg daha yüksek bulunmuştur.[40] Fakat, hem bu çalışmada hem de yürütülen diğer çalışmalarda, kadmiyumun semen düzeyleri, anormal sperm motilitesi, morfoloji ve konsantrasyonuna önemli bir katkısının olmamasının, tüm katılımcıların sigara öyküsünün sağlıklı alınamamasından kaynaklandığı belirtilmiştir. Bu da, fertilite durumunu etkileyebilecek herhangi bir faktörün maskelenmiş olabileceğini düşündürmektedir.[41] In vitro olarak Leyding hücrelerinden human koryonik gonodotropinin stimüle ettiği testosteron üretimini ve eş zamanlı olarak hipotalamus ve hipofizde birikerek prolaktin seviyesini azalttığı bulunmuştur.[42] Spermatogenezisin erken evresinde spermatozoalarda dejenerasyon oluştururken, tek doz uygulamayı izleyen birkaç saat içinde, nekroz, dejenerasyon ve spermin tümünün yok olması gözlemlenebilir.[43–45] Kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkilerinin incelendiği insan çalışmaları sonucunda, özetle; testiküler nekroz ile serum testosteron düzeyinde ve sperm sayısında azalma olduğu, serum kadmiyum seviyesi 1,5 μg/L’den daha fazla olan erkek bireylerde, oluşan her ejakülatta, sperm sayısında, hareketliliğinde ve yoğunluğunda azalma, olgunlaşmamış sperm şekli ve anomalili sperm oranında artma gözlendiği belirtilmektedir.
SONUÇ Kadmiyum gibi çevresel kirleticilerle akut ve kronik zehirlenmelerde, acil müdahale gerektiren klinik belirtiler göze çarparken, üreme sistemine olan etkileri dikkatten kaçabilmektedir. Bu derlemede, kadmiyumun erkek fertilitesi üzerine etkileri tartışılmıştır. Kadmiyum alımı ile meydana gelen oksidatif stres sonucunda, bunun genetik ve epigenetik değişiklikler, sperm sayısında azalma ve fertilitede azalma ile direkt olarak ilişkili olabileceği düşünülmekte olup, bu hipotezin deneysel çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir. Kadmiyum, semen kalitesi ve sperm işlevleri
89
arasında, doz miktarı ile alakalı bir ilişkinin mevcut olduğu düşünülmektedir. Bu bilgiler ele alındığında, çevresel kadmiyum maruziyetinin sperm parametreleri ve hormon düzeylerinde değişikliğe yol açtığı, fakat sigara tüketimi gibi hasta öyküsü sağlıklı alınmayan çalışmalarda farklılıklar gözlenmediği ortaya konulmuştur. Aynı zamanda, hayvan çalışmalarında kadmiyumun semen parametrelerinde oluşturduğu değişiklik ortaya konulabilmekte olup, bu etkinin daha fazla insan çalışmasıyla desteklenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
KAYNAKLAR
1. World Health Organization. WHO Manual for the Standardized Investigation and Diagnosis of the Infertile Couple. Cambridge: Cambridge University Press; 2000. 2. Rosenwaks Z, Davis OK, Damario MA. The role of maternal age in assisted reproduction. Hum Reprod 1995;10(Suppl 1):165–73.
3. Yılmaz O, Dinç H. Ağır metallerin üreme sistemi üzerine etkileri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi 2013;24:91– 4. 4. Akinloye O, Arowojolu AO, Shittu OB, Anetor JI. Cadmium toxicity: a possible cause of male infertility in Nigeria. Reprod Biol 2006;6:17–30.
5. Hamlin HJ, Guilette LJ Jr. Birth defects in wildlife: the role of environmental contaminants as inducers of reproductive and developmental dysfunction. Sys Biol Reprod Med 2010;56:113– 21. doi: 10.3109/19396360903244598
6. Tiwari AK, Pragya P, Ravi Ram K, Chowdhuri DK. Environmental chemical mediated male reproductive toxicity: Drosophila melanogaster as an alternate animal model. Theriogenelogy 2011;76:197–216. doi: 10.1016/j.theriogenology.2010.12.027 7. Yılmaz O. Cadmium and lead levels in human liver and kidney samples obtained from Bursa Province. Int J Environ Health Res 2002;12:181–5. doi: 10.1080/09603120220129355
8. Yılmaz O. Bursa yöresinden sağlanan insan karaciğer ve böbreklerinde ağır metal kalıntı düzeyleri: I. Cıva. YYU Sağ Bil Enst Derg 1995;1:6–11. 9. Kumar S. Is environmental exposure associated with reproductive health impairments? J Turkish German Gynecol Assoc 2008;9:60– 9. 10. Drbohlav P, Bencko V, Masata J, Bendl J, Rezacova J, Zouhar T, et al. Detection of cadmium and zinc in the blood and follicular fluid in women in the IVF and ET program. Ceska Gynekol 1998:63(4):292–300.
11. Agency for Toxic Substances and Disease Registry (ATSDR). CERCLA Priority List of Hazardous Substances. US Department of Health and Human Services. Atlanta, GA; 2007. https://www. atsdr.cdc.gov/SPL/index.html 12. Dökmeci İ. Toksikoloji Akut Zehirlenmelerde Tanı ve Tedavi. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 1988. 13. Vural N. Toksikoloji. Ankara: Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları No:73; 1984.
14. Koizumi T, Waalkes MP. Effects of zinc on the distribution and toxicity of cadmium in isolated interstitial cells of the rat testis. Toxicology 1989;56:137–46. 15. Saaranen M, Kantola M, Saarikoski S, Vanha-Perttula T. Human seminal plasma cadmium: comparison with fertility and smoking habits. Andrologia 1989;21:140–5.
90
16. Amanak K, Karaöz B, Sevil Ü. Modern yaşamın infertilite üzerine etkisi. TAF Prev Med Bull 2014;13:345–50. 17. Kaya S, Pirinçci İ, Bilgili A. Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji. Ankara: Medisan; 1998.
18. Benoff S, Jacob A, Hurley IR. Male infertility and environmental exposure to lead and cadmium. Hum Reprod Update 2000;6:107– 21.
19. Thompson, J, Bannigan, J. Cadmium: toxic effects on the reproductive system and the embryo. Reprod Toxicol 2008;25:304– 15. doi: 10.1016/j.reprotox.2008.02.001 20. Çilenk KT, Öztürk İ, Sönmez MF. Ameliorative effect of propolis on the cadmium-induced reproductive toxicity in male albino rats. Exp Mol Pathol 2016;101:207–13. doi: 10.1016/j. yexmp.2016.08.004
21. Adamkovicova M, Toman R, Martiniakova M, Omelka R, Babosova R, Krajcovicova V, et al. Sperm motility and morphology changes in rats exposed to cadmium and diazinon. Reprod Biol Endocrinol 2016;14:42. doi: 10.1186/s12958-016-0177-6 22. Hew KW, Ericson WA, Welsh MJ. A single low cadmium dose causes failure of spermiation in the rat. Toxicol Appl Pharmacol 1993;121:15–21. doi: 10.1006/taap.1993.1123 23. Xu LC, Wang SY, Yang XF, Wang XR. Effects of cadmium on rat sperm motility evaluated with computer assisted sperm analysis. Biomed Environ Sci 2001;14:312–7.
24. Laskey JW, Rehnberg GL, Laws SC, Hein JF. Reproductive effects of low acute doses of cadmium chloride in adult male rats. Toxicol Appl Pharmacol 1984;73:250–5. 25. Benoff S, Auborn K, Marmar JL, Hurley IR. Link between low-dose environmentally relevant cadmium exposures and asthenozoospermia in a rat model. Fertil Steril 2008;89(2 Suppl):e73–9. doi: 10.1016/j.fertnstert.2007.12.035 26. Siu ER, Mruk DD, Porto CS, Cheng CY. Cadmium induced testicular injury. Toxicol Appl Pharmacol 2009;238:240–9. doi: 10.1016/j.taap.2009.01.028 27. Siu ER, Wong EW, Mruk DD, Sze KL, Porto CS, Cheng CY. An occludin-focal adhesion kinase protein complex at the bloodtestis barrier: a study using the cadmium model. Endocrinology 2009;150:3336–44. doi: 10.1210/en.2008-1741
28. Chung NP, Cheng CY. Is cadmium chloride-induced intersertoli tight junction permeability barrier disruption a suitable in vitro model to study the events of junction disassembly during spermatogenesis in the rat testis? Endocrinology 2001;142:1878– 88. doi: 10.1210/endo.142.5.8145 29. Laskey JW, Phelps PV. Effect of cadmium and other metal cations on in vitro Leydig cell testosterone production. Toxicol Appl Pharmacol 1991;108:296–306.
30. Lafuente A, Marquez N, Pérez-Lorenzo M, Pazo D, Esquifino AI. Cadmium effects on hypothalamic-pituitary-testicular axis in male rats. Exp Biol Med (Maywood) 2001;226:605–11. 31. Byrne C, Divekar SD, Storchan GB, Parodi DA, and Martin MB. Cadmium –a metallohormone? Toxicol Appl Pharmacol 2009;238:266–71. doi: 10.1016/j.taap.2009.03.025 32. Gennart JP, Buchet JP, Roels H, Ghyselen P, Ceulemans E, Lauwerys R. Fertility of male workers exposed to cadmium, lead, or manganese. Am J Epidemiol 1992;135:1208–19.
33. Agency for Toxic Substances and Disease Registry (ATSDR). Toxicological profile for Cadmium. Atlanta, USA: U. S. Department of Health and Human Services, Public Health Service; 2012. https://www.atsdr.cdc.gov/toxprofiles/tp5.pdf
34. Xu B, Chi SE, Tsakok M, Ong CN. Trace elements in blood and seminal plasma and their relationship to sperm quality. Reprod Toxicol 1993;7:613–8. ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):86-91
35. Chia SE, Ong CN, Lee ST, Tsakok FH. Blood concentrations of lead, cadmium, mercury, zinc, and copper and human semen parameters. Arch Androl 1992;29:177–83.
36. Pant N, Banerjee AK, Pandey S, Mathur N, Saxena DK and Srivastava SP. Correlation of lead and cadmium in human seminal plasma with seminal vesicle and prostatic markers. Hum Exp Toxicol 2003;22:125–8. doi: 10.1191/0960327103ht336oa
37. Jurasovic J, Cvitkovic P, Pizent A, Colak B, Telisman S. Semen quality and reproductive endocrine function with regard to blood cadmium in Croatian male subjects. Biometals 2004;17:735–43. 38. Telisman S, Cvitkovic P, Jurasovic J, Pizent A, Gavella M, and Rocic B. Semen quality and reproductive endocrine function in relation to biomarkers of lead, cadmium, zinc, and copper in men. Environ Health Perspect 2000;108:45–53. 39. Wijesekara GU, Fernando DM, Wijerathna S, Bandara N. Environmental and occupational exposures as a cause of male infertility. Ceylon Med J 2015;60:52–6. doi: 10.4038/cmj. v60i2.7090
40. Hovatta O, Venalainen ER, Kuusimaki L, Heikkila J, Hirvi T, Reima I. Aluminium, lead and cadmium concentrations in seminal plasma and spermatozoa, and semen quality in Finnish men. Hum Reprod 1998;13:115–9.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Güner ve ark. n Kadmiyumun Erkek Üreme Sistemi Üzerine Etkisi
41. Keck C, Bramkamp G, Behre HM, Muller C, Jockenhovel F, Nieschlag E. Lack of correlation between cadmium in seminal plasma and fertility status of nonexposed individuals and two cadmium-exposed patients. Reprod Toxicol 1995;9:35–40. 42. Wirth JJ, Mijal RS. Adverse effects of low level heavy metal exposure on male reproductive function. Sys Biol Reprod Med 2010;56:147–67. doi: 10.3109/19396360903582216
43. Pizent A, Tariba B, Zivkovic T. Reproductive toxicity of metals in men. Arh Hig Rada Toksikol 2012;63:35–46. doi: 10.2478/100041254-63-2012-2151
44. Mendiola J, Moreno JM, Roca M, Vergara-Juarez N, MartinezGarcia MJ, Garcia-Sanchez A, et al. Relationships between heavy metal concentrations in three different body fluids and male reproductive parameters: a pilot study. Environ Health 2011;10:6. doi: 10.1186/1476-069X-10-6 45. Mathur N, Pandey G, Jain GC. Male reproductive toxicity of some selected metals: A review. J Biol Sci 2010;10:396–404. doi: 10.3923/jbs.2010.396.404
91
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2017; 19(3):92−97 | doi: 10.24898/tandro.2017.44827
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi?
Can exposure to chemicals and physical factors alter the sex ratio at birth? Can Özgür Yalçın
ÖZ
ABSTRACT
Toplumun üreme sağlığının gözlenmesi açısından, doğumlardaki cinsiyet oranı (erkek çocuk sayısı/kız çocuk sayısı) önemli bir değişkendir. Doğum cinsiyet oranlarındaki farklılıklar ve meydana gelen değişimler, araştırmacılar için uzun yıllardan beri merak konusu olmuştur. Zaman içerisinde bir veya birden çok kimyasal ve fiziksel etkenlere maruziyet sonrası küçük bir grupta gözlemlenen farklılık, o grubun ait olduğu popülasyon ile karşılaştırılmış ve ilginç sonuçların ortaya çıktığı bulunmuştur. Buna karşın, cinsiyet oranının değişmesini açıklayabilmek için ileri sürülen birçok hipotez ispatlanamamıştır. Çevresel endüstriyel kirleticiler (poliklorobifeniller, triklorodibenzodioksin, diklorodietildikloroetilen, ağır metaller), fizikokimyasal (radyasyon) ve fiziksel (yüksek sıcaklık, G-kuvveti) etkiler ve yüksek konsantrasyonlarda bora maruziyetin cinsiyet oranı üzerine etkilerinin araştırıldığı çalışmalar mevcuttur. Bu derlemede, cinsiyet oranını etkileyebileceği düşünülen bazı durumlardan bahsedilmiştir. Anahtar Kelimeler: Doğum cinsiyet oranı, sperm Y:X oranı, endokrin bozucular
In terms of observing the reproductive health of the population, the sex ratio at birth (number of male children/number of female children) is an important factor. Differences in birth sex ratios and changes in the genres have been a curiosity for researchers for many years. The difference observed in a small group after exposure to one or more chemical and physical factors over time was compared to the population to which that group belonged and interesting results were found. However, many hypotheses to explain the changing sex ratio have not been proven. There are studies investigating the effects of environmental industrial pollutants (polychlorobiphenyls, tetrachlorodibenzo-p-dioxin, dichlorodiphenyldichloroethylene, heavy metals), physicochemical (radiation) and physical (high temperature, G-force) and high concentrations of boron exposure on the sex ratio. In this review, some cases that are thought to affect the sex ratio have been mentioned. Keywords: Sex ratio at birth, sperm Y:X ratio, endocrine disrupters
Y
aklaşık yüzyıl kadar önce, kromozomların keşfedilmesi ile ve ilerleyen zaman içerisinde bunların rollerinin daha iyi anlaşılması neticesinde, bugün doğacak bir çocuğun cinsiyetinin, yumurtaya ilk ulaşan sperm hücresinin taşıdığı Y ve X kromozomlarına bağlı olduğunu bilmekteyiz.[1] Cinsiyetin belirlenmesi doğrudan babaya ait gibi görünse de, annenin de bu seçilimde rol aldığı düşülmektedir. Memeli olmayan türlerde, doğacak yavrunun cinsiyetinin belirlenmesine yönelik bazı epigenetik faktörlerin bulunması, memelilerde de benzeri evrimsel mekanizmaların olabileceğini akla getirmektedir. Trivers ve
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Trabzon Yazışma Adresi / Correspondence: Can Özgür Yalçın Karadeniz Teknik Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Trabzon Tel. +90 462 325 67 62-8823 E-mail: canozguryalcin@hotmail.com Geliş / Received: 29.06.2017 Kabul / Accepted: 03.08.2017
92
Willard hipotezlerinde (1973), anne adayının kötü yaşam, beslenme, sağlık koşulları gibi baskılar altında kaldığında, kız çocuk sahibi olmaya daha yatkın ve böylece neslin devamını daha az risk alarak sürdürme eğiliminde olduğunu; koşullar iyi olduğunda ise bu durumun tam tersinin geçerli olduğunu öne sürmüşlerdir.[2] Grant ise kendi hipotezinde (1996), diğer kadınlardan daha baskın olan annelerin erkek çocuğu sahibi olmaya daha yatkın olduğunu iddia etmiştir. Baskınlık karakterinde özellikle rol oynayan testosteron ve diğer çevresel faktörlerin cinsiyet seçiliminde etkili olduğu düşünülen bu teoriye, annesel-baskınlık hipotezi ismini vermiştir.[3] Bugün belki de en fazla destek gören hipotez ise, cinsel birleşme sırasında anne ile babanın östrojen ve testosteron hormon seviyelerinin doğacak çocuğun cinsiyetini belirlenmesindeki en büyük etken olduğudur.[4] Doğumlardaki cinsiyet oranında değişikliğe neden olabilecek mekanizmalar halen bilinmiyor olsa da, meydana gelen farklılıklar sperm hücrelerinin taşıdığı Y ve X kromozomlarının dağılım oranıyla da ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Her ne kadar spermatogenez sonunda Y ve X kromozomu taşıyan gamet oranının 1:1 olması beklense de, bu durumun değişkenliğe açık olduğu bilinmektedir.
©2017 Androloji Bülteni
Yapılan çalışmalar, spermatogenez sırasında sürekli ve olağan germ hücresi ölümü gerçekleştiğini ve hatta hücrelerin %75 kadarının apoptozise uğrayabileceğini göstermiştir.[5] Bugün dünya genelinde, doğumlarda erkek/kız cinsiyet oranının 107/100 (1,07) olduğu tahmin edilmektedir.[6]
Endokrin bozucular Özellikle endokrin bozucu kimyasal maddelerin, hormonal düzey ile ilgili hipotezleri destekler nitelikte cinsiyet oranında değişimlere neden olabileceği bulunmuştur. İtalya’nın Seveso kasabasında 1976 yılında 2,3,7,8-tetraklorodibenzo-p-dioksin (TCDD) üretimi yapan bir fabrikada, kaza sonucu çevreye çok miktarda TCDD yayılmış; tesis işçilerinde ve yakın çevrede yaşayan halkta kimyasala bağlı bazı istenmeyen durumlar gelişmiştir. Seveso kazası sonrası, özellikle 19 yaşın altına olduğu dönemde TCDD’ye maruz erkeklerin daha fazla kız çocuğuna sahip olduğu bulunmuştur.[7,8] Potashnik ve arkadaşları, 1,2-dibromo-3-kloropropan (DBCB) üretiminde çalışan erkek işçilerin daha fazla kız çocuğu olduğunu rapor etmişlerdir.[9] Kalıcı organik pestisitlerden poliklorobifenillere (PCB) düşük konsantrasyonda ve uzun süreli maruziyet sonucu, doğumlarda erkek/kız oranında azalma gözlemlenmiştir.[10] del Rio Gomez ve arkadaşları, benzer olarak, PCB ve poliklorodibenzofuran (PCDF) maruziyetinin doğumlardaki erkek/kız oranını azalttığını bulmuşlardır.[11] Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ordusu bitki örtüsünü yok etmek amacıyla yoğun miktarda Turuncu Ajan (2,4,5-triklorofenoksi asetik asit) kullanmıştır. Savaş sırasında bu kimyasal maddenin ardında bıraktığı dioksine maruz kalan erkek ABD askerlerinin görev bitiminden sonraki 1 ay içerisinde hamile kalan eşlerinden doğan çocukların erkek/kız oranında artış bulunmuştur.[12] Bir başka çalışmada, Michigan bölgesinde diklorodifenildikloroetilen (DDE) ve PCB ile kontamine olan balıkların tüketilmesi sonucu yüksek PCB kan konsantrasyonu (>8,1 µg/L) olan babaların erkek çocuk sahibi olmaya daha yatkın olduğu bulunmuştur (erkek çocuk oranı %57,1).[13] Garry ve arkadaşları, ABD Minesota’da (Red River Valley) klorofenoksi bileşikleri başta olmak üzere yaklaşık 15 farklı tür pestisit kullanan tarım işçilerinin çocuklarındaki erkek/kız cinsiyet oranını (0,91) normal popülasyondan düşük bulmuştur (normal popülasyon 1,13).[14] Farklı bir çalışmada İsviçre, Grönland, Ukrayna ve Polonya’da 2,2,4,4,5,5-hegzaklorobifenil (PCB-153) ve DDE kimyasallarına maruz kalan 547 erkeğin sperm Y:X kromozom oranları floresan in situ hibridizasyon (FISH) yöntemi ile karşılaştırılmış; İsveç ve Grönland’da sırasıyla ortalama 260 ng/g ve 350 ng/g (lipid) serum PCB-153 konsantrasyonu olan erkeklerin sperm Y:X kromozom oranları sırasıyla 22 ng/g ve 54 ng/g
PCB-153 konsantrasyonu olan Polonya ve Ukrayna’daki erkeklerden daha yüksek bulunmuştur.[15] Kvist ve arkadaşları, Danimarka’nın Farore adasında yüksek düzeyde PCB ve DDE’ye maruz kalan erkeklerin Y kromozomu taşıyan sperm oranını %50; maruziyetin düşük olduğu Grönland ve İsveç balıkçılarınınkini ise %51,2 bulmuşlardır (p<0,001). Bununla birlikte, 449 kişinin katıldığı bu çalışmada üreme sistemi üzerinde herhangi bir olumsuz etki gözlenmemiştir.[16] Bir başka çalışmada, çevresel endokrin bozucu kimyasallardan olan ftalatlar, sentetik pretroidler ve polisiklik aromatik hidrokarbonların (PAH) insan vücudundaki metabolitlerinin artan konsantrasyonlarının, Y kromozomu taşıyan sperm sayısındaki azalma ile ilişkili olabileceği rapor edilmiştir.[17] Ikeda ve arkadaşları, dişi ratların in utero ve laktasyonel dönemde tekrarlayan dozlarda TCDD’ye maruz bırakılmasından sonra doğan erkek ratların (F1) gonadlarının etkilediğini; bu erkeklerin yetişkin olduktan sonra normal dişilerle çiftleştirilmesi sonucu doğan F2 neslinde dişi oranının arttığını bulmuşlardır (maruziyet grubu: %38 erkek, %62 dişi; kontrol grubu: %52,2 erkek, %47,8 dişi).[18]
G-Kuvveti Snyder’in yaptığı çalışmada, ABD ordusunda yüksek hız ve irtifalarda G-kuvvetine maruz kalan pilotların çocuklarında cinsiyet oranını 0,59 bulunmuştur (ABD popülasyonu 1,05).[19] Farklı bir grup araştırmacı, jet, kargo uçağı ve helikopter pilotlarında 1000 saatin altındaki uçuş süresinde cinsiyet oranını 1,31 bulurlarken; 1000–2000 saat uçuş süresine sahip grupta 0,73 bulmuşlardır. İki bin saatin üzerindeki uçuşlarda ise, cinsiyet oranında bir önceki gruba göre daha fazla düşüş gözlemlememişlerdir.[20] Diğer bir çalışmada, yüksek düzeyde G-kuvvetine maruz kalan 44 jet pilotu ve 18 astronotun çocuklarında cinsiyet oranı 0,66 bulunurken; diğer askeri personelin çocuklarında bu oranın 1,03 olduğunu görülmüştür.[21] Norveç ordusunda görev yapan pilotlarda yapılan benzer bir çalışmada, cinsiyet oranının 0,59 olduğu bulunmuştur.[22] Fujita ve arkadaşları ise Japonya’da G-kuvvetine maruz kalan pilotların çocuklarında cinsiyet oranını 0,91 bulmuşlardır (Japonya popülasyonu 1,06).[23]
Radyasyon Mesleki iyonizan radyasyon maruziyetin erkek/kız oranına etkisini araştıran Macht ve Lawrence, ABD’de çalışan radyologların çocuklarında erkek/kız cinsiyet oranını 1,03 bulmuşlardır. Bu sonuç, kontrol grubuna göre anlamsız bulunmuştur (1,09).[24] Japonya’da yapılan benzer bir çalışmada, radyasyona maruz kalan babaların çocuklarında erkek/kız cinsiyet oranı (1,25) yüksek bulunmuştur (Ja-
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Yalçın n Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi?
93
ponya popülasyonu 1,05).[25] Japonya’da yapılan bir diğer araştırmada, radyologlar ve X-ışını kullanan röntgen teknisyenleri arasında iyonizan radyasyona maruz kalan grupta 246 doğumda erkek/kız oranı 1,14 bulunurken; kontrol grubunda bu oran 1,04 bulunmuştur.[26] Farklı bir araştırmada, Britanya’da çalışan ve sürekli X-ışınına maruz kalan ortopedik cerrahların çocuklarında düşük cinsiyet oranı (0,89) bulunmuştur.[27] Hama ve arkadaşları, işyerinde radyasyona maruz kalan erkek çalışanları kişisel dozimetri sonuçlarına göre gruplandırmışlardır. Buna göre, en yüksek doza maruz kalan grupta erkek/kız cinsiyet oranı 0,53 bulunmuştur (kontrol grubu 0,94).[28] Birleşik Krallık’ta nükleer endüstride 1937–1996 yılları arasında görev yapmış 46.000’den fazla kişiden elde edilen verilere göre, çalışanların çocuklarının cinsiyet oranı (1,06) ile genel popülasyondaki doğum erkek/kız oranı (1,03) arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.[29]
Bor ABD Kaliforniya’da boraks üretim tesisinde görev yapan 542 erkek işçinin çocuklarında cinsiyet dağılımı, %47,3 erkek, %52,7 kız olarak bulunmuştur. Bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı, fakat tam sınırda bir değer olduğu belirtilmiştir.[30] Şaylı ve arkadaşları, ülkemizde içme suyunda yüksek miktarda bor içeren yerleşim yerlerinde, bor alımının fertilite üzerine etkilerini incelemişlerdir. Bölgeleri 8,5–29 mg Bor/L (Bölge-I); 2,05–2,5 mg Bor/L (Bölge-II) ve 0,03–0,40 mg Bor/L olacak şekilde üç bölgeye ayırmışlardır. Bölge-I’de bulunan 1068 aile ve Bölge-II’de bulunan 610 aileden elde edilen verilere göre, fertilite oranı Türkiye ortalamasında bulunmuştur. Bölge-I’de doğan tüm çocukların erkek/kız oranı 0,89 bulunmuş; Bölge-II’de bu oranın 1,04 olduğu görülmüştür. İçme sularındaki artan bor konsantrasyonuna bağlı olarak, borun üreme üzerine etkisi olabileceği düşünülmüştür.[31] Farklı bir çalışmada, Balıkesir, Kütahya ve Eskişehir il sınırlarında bulunan ve bor cevherince zengin altı alanda, içme suyunda 0,7–29 mg Bor/L ve 0,05–0,45 mg Bor/L olan yerlerde yaşayan kişilerin üreme fonksiyonları araştırılmıştır. Dokuz yüz yirmi yedi vaka üzerinden yürütülen çalışmada, doğumlardaki erkek/ kız cinsiyet oranı 0,989 olarak bulunurken, Türkiye popülasyonu ile karşılaştırıldığında anlamlı fark çıkmamıştır.[32] Çöl ve arkadaşları, ülkemizdeki üç bor işletme tesisinde görevli 642 üretim çalışanı ve 157 ofis personelinin katıldığı çalışmalarından elde ettikleri fertilite ve cinsiyet oranları (1,12) değerlerinde anlamlı fark bulamamışlardır (Türkiye genel popülasyonu 1,08).[33] Bandırma’daki boraks ve borik asit fabrikalarında çalışan 191 kişi ile yapılan diğer bir çalışmada, üreme fonksiyonları üzerinde mesleki maruziyete bağlı herhangi bir olumsuz etkinin olmadığı vurgula-
94
nırken; toplam 307 doğumun cinsiyet oranı 1,0 olarak bulunmuştur.[34] Kuzey Fransa’da içme sularında 0,30 mg/L ve daha fazla bor içeren bölgelerde yaşayanların, 0,00–0,09 mg/L’ye kadar bor içeren bölgelerde yaşayanlara göre nispeten daha fazla kız çocuğuna sahip olduğu rapor edilmiştir. Bor konsantrasyonu yüksek su tüketen bölgedeki 72.993 doğumda kız oranı %49,1 bulunurken; düşük maruziyet olan bölgedeki 84.305 doğumda kız oranı %48,8 bulunmuş; aradaki fark anlamlı çıkmamıştır (p=0,45).[35] Çin’de, bor madeni çıkarılması ve işlenmesinde çalışan 936 işçi ve 251 kişilik kontrol grubunun dahil edildiği bir çalışmada, maruziyet grubunda erkek oranı %52,45; kontrol grubunda ise %54,35 bulunmuştur. Maruziyet grubunda (n=843) erkek çocuğu daha fazla olan aile oranı %55,52; kontrol grubunda (n=244) %60,31 bulunmuştur (p=0,234).[36] Robbins ve arkadaşları, Çin’de bor endüstrisinde çalışan ve yüksek dozda bora maruz kalan 63 işçi, çalışmayan fakat yüksek düzeyde bora maruz kalan 39 kişi ve kontrol grubu olarak daha az bora maruz kalan 44 işçinin sperm Y:X kromozom oranlarını karşılaştırmışlardır. Çalışmada, yüksek doza maruz kalan işçilerin sperm Y:X kromozom oranı (0,93) kontrol grubuna (0,99) göre anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0,05).[37] Bu çalışma, istatiksel yöntem eleştirileri nedeniyle farklı bir grup tarafından tekrar değerlendirilmiş; menide artan bor konsantrasyonlarına karşın sperm Y:X kromozom oranında anlamlı bir değişimin olmadığı bulunmuştur.[38]
Metaller Milham’ın yaptığı araştırmada, alüminyum endüstrisinde çalışan ve işyeri ortamında kirli hava, yüksek ısı ve güçlü manyetik alana maruz kalan karbon anot dizicilerinin çocuklarının doğum cinsiyet oranı 0,62 bulunurken; diğer bölümlerde çalışanların çocuklarında oran 1,05 (genel popülasyonla aynı değer) bulunmuştur.[39] İtalya’da darphane çalışanlarında krom ve nikel maruziyetinin değerlendirildiği bir çalışmada, artan maruziyetle beraber doğumlardaki cinsiyet oranının azaldığı; en yüksek maruziyet grubunda cinsiyet oranı 0,50 iken; maruziyetin olmadığı kontrol grubunda 1,40 olduğu bulunmuştur.[40] Danimarka’da akü fabrikasında kurşuna maruz kalan işçilerle Belçika, İtalya, İngiltere ve Finlandiya’daki akü fabrikası işçilerinin çocuklarının cinsiyet oranlarının karşılaştırıldığı bir çalışmada, kan kurşun konsantrasyonu >60 µg/dL olan erkeklerin çocuklarında 26 doğum için cinsiyet oranı 0,86 bulunurken; 0–20 µg/dL konsantrasyon aralığında olan işçilerde 1,24 bulunmuştur.[41] Japonya’nın Minamata körfezinde 1950’lerde çevre kirliliği nedeniyle birçok kişi metil cıvaya maruz kamıştır. Maruz kalan bireylerde görülen nörolojik hastalık, Minamata hastalığı olarak isimlendirilmiştir. OlaANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):92-97
yın meydana geldiği 1955–1959 yılları arasında Minamata şehrinde doğum cinsiyet oranı 0,97 bulunurken; maruziyetin daha yüksek olduğu Minamata körfezinde 0,85 bulunmuştur. Bu popülasyonun çocuklarındaki cinsiyet oranı, sadece annelerin Minamata hastalığı taşıdığı durumlarda 0,65; sadece babaların hasta olduğu durumda 1,06; ebeveynlerin her ikisinin de hasta olduğu durumlarda ise 0,63 bulunmuştur. Maruziyetin en yüksek olduğu bölge balıkçılarının çocuklarında ise en düşük doğum cinsiyet oranı (0,62) tespit edilmiştir.[42]
Doğal Afetler Cinsiyet oranını değiştirebildiği düşünülen bir diğer durum da, savaş, sel, deprem gibi doğal afetlerin neden olduğu yıkımlardır. 1952 yılında Londra şehrinin üzerinin aylarca dumanla kaplandığı büyük çaplı hava kirliliği (The Great London Smoke) ve 1965’deki Brisbane su baskını sonrasında cinsiyet oranında belirgin bir düşüş yaşanmıştır.[43] Japonya tarihinin son 50 yılının en güçlü ve yıkıcı depremi olan 1995 Kobe depreminden dokuz ay sonra doğan çocuklarda erkek oranı %51,6’dan %50,1’e inmiştir.[44] Nisan 1986’daki Çernobil reaktör kazasından sonra, Çek Cumhuriyeti’nin 1950–1999 yılları arasındaki verilerine göre, 1986 yılının Kasım ayında erkek/kız oranının daha düşük olduğu bulunmuştur. Erkek çocuk doğum sayısındaki bu düşüşün nedeninin, kazanın meydana gelmesinden sonraki altı ay içerisinde erkek fetüslerin negatif seçilimle elenmesi olduğu iddia edilmiştir.[45] Benzer bir çalışma da, Çernobil-Ukrayna’ya komşu sekiz ülkede 1982–1992 yılları arasındaki doğum istatistikleri incelenerek yapılmış; farklı olarak, anlamlı bir sıçrama ile erkek doğum oranının arttığı bulunmuştur.[46]
Diğer İlerleyen yaşın sperm parametrelerine etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, 4822 semen örneği incelenmiş ve 259 FISH analizi yapılmıştır. Sonuç olarak, 34 yaşından sonra toplam sperm sayısı ve motil sperm sayısında gerileme olduğu görülmüştür. Kırk yaşından sonra sperm konsantrasyonunda ve normal morfolojiye sahip sperm oranında düşüş gözlenmiştir. Meni hacminde 45 yaşından sonra azalma gözlenmiştir. Elli beş yaşından sonra sperm Y:X kromozom oranının düşmesi (1,00) anlamlı bulunmuştur (~34 yaş grubu sperm Y:X kromozom oranı 1,08).[47] Perez-Crespo ve arkadaşları, farelerin skrotum ısılarını 30 dakika süreyle 42°C’ye çıkartarak; altı saat, 7, 14, 21, 28
ve 60 gün sonra spermlerin konsantrasyon, canlılık, motilite DNA bütünlüğü ve ısı artışının doğum cinsiyet oranı üzerine etkilerini incelemişlerdir. Isı maruziyetinin olduğu gün gerçekleştirilen çiftleştirmelerden doğan nesilde erkek oranı anlamlı düzeyde düşük bulunurken (~%40); sperm Y ve X kromozom dağılımlarının incelenmesi neticesinde anlamlı fark çıkmamıştır.[48] İnsan menisinde farklı inkübasyon şartlarında (zaman, sıcaklık, pH) cinsiyet kromozomlarına bağlı sperm canlılık sürelerinin araştırıldığı bir çalışmada, apoptozis ile ilişkili proteinler (Bcl, Bax, Kaspas-3) ve DNA hasarı ölçülmüş; tüm koşullarda Y kromozomu taşıyan spermlerdeki canlılık seviyesinin daha düşük olduğu bulunmuştur. Stres altındaki koşullarda Y kromozomu taşıyan spermlerin daha fazla etkilendiği, bu durumun da cinsiyet oranını kız çocuk lehine bozabileceği vurgulanmıştır.[49] Brezilya - Sao Paolo’da, havadaki PM-10 (havada bulunan 10 µm ve daha küçük partikül maddeler) konsantrasyonunun (<30 µg/m3) düşük olduğu bölgelerde doğum cinsiyet oranı 34.795 doğumda 106,8 [(erkek:dişi) x100] bulunurken; kirliliğin yüksek düzeyde (PM-10 kons.=31–61 µg/m3) yaşandığı bölgelerde 48.023 doğumda 102,9 olarak bulunmuştur.[50] Hung ve arkadaşları, makak maymunlarının spermlerinde, çevresel tütün dumanına maruziyetleri sonucu, süre ve maruziyet seviyesine bağlı olarak metabolik bazı değişiklerin meydana geldiğini, fakat Y:X kromozom oranlarının etkilenmediğini bulmuşlardır.[51] Farklı bir çalışmada, erkek kızıl geyiklerde üreme kapasitesi ve normal morfolojiye sahip sperm oranı arttıkça, döllerin erkek olmaya daha yatkın olduğu bulunmuş; bunun tüm memeli erkeklerinin doğum cinsiyet oranı üzerinde benzer şekilde etkili olabileceği vurgulanmıştır.[52]
Sonuç Popülasyonlardaki cinsiyet oranlarının çeşitli maruziyetler neticesinde etkilendiği düşünülse de bu durum kesin olarak kanıtlanmış değildir. Özellikle, insanların üreme fonksiyonları ve üreme sistemleri üzerindeki olumsuz etkileri olan kimyasalların, doğan çocukların cinsiyet oranlarını etkileyebileceği düşünülmektedir. Yapılan çalışmalara daha fazla bireyin katılımı, anne ve babanın ayrı ayrı fiziksel ve/veya kimyasal etkene maruziyet koşullarının ve düzeylerinin belirlenmesi, ebeveynlerin hormon düzeylerinin ölçülmesi, gebeliğe kadar geçen dönemin araştırılması, gen-çevre etkileşimlerinin aydınlatılması, özellikle sperm kalitesi ve menide sperm Y:X oranının belirlenmesi son derece önemlidir.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Yalçın n Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi?
95
KAYNAKLAR
1. Mittwoch U. Sex determination in mythology and history. Arq Bras Endocrinol Metab 2005;49:7–13. doi: /S000427302005000100003 2. James WH. Evolution and the variation of mammalian sex ratios at birth: reflections on Trivers and Willard(1973). J Theor Biol 2013;334:141–8. doi: 10.1016/j.jtbi.2013.06.023 3. Grant VJ. Sex determination and the maternal dominance hypothesis. Hum Reprod 1996;11:2371–5.
4. Maconochie N, Roman E. Sex ratios: are there natural variations within the human population?. Br J Obstet Gynaecol 1997;104:1050–3.
5. Huckins C. The morphology and kinetics of spermatogonial degeneration in normal adult rats: an analysis using a simplified classification of the germinal epithelium. Anat Rec 1978;190:905– 26. doi: 10.1002/ar.1091900410
6. CIA. The World Factbook. https://www.cia.gov/library/ publications/the-world-factbook/fields/2018.html Erişim Tarihi: 07/06/2017. 7. Mocarelli P, Brambilla P, Gerthoux PM, Patterson DG Jr, Needham LL. Change in sex ratio with exposure to dioxin. Lancet 1996;348:409.
8. Mocarelli P, Gerthoux PM, Ferrari E, Patterson DG Jr, Kieszak SM, et al. Paternal concentrations of dioxin and sex ratio of offspring. Lancet 2000;355:1858–63. doi: 10.1016/S01406736(00)02290-X
9. Potashnik G, Goldsmith J, Insler V. Dibromochloropropaneinduced reduction of the sex-ratio in man. Andrologia 1984;16:213–8. 10. Rylander L, Strömberg U, Hagmar L. Decreased birthweight among infants born to women with a high dietary intake offish contaminated with persistent organochlorine compounds. Scand J Work Environ Health 1995;21:368–75. 11. del Rio Gomez I, Marshall T, Tsai P, Shao YS, Guo YL. Number of boys born to men exposed to polychlorinated byphenyls. Lancet 2002;360:143–4.
12. Michalek JE, Rahe AJ, Boyle CA. Paternal dioxin and the sex of children fathered by veterans of Operation Ranch Hand. Epidemiology 1998;9:474–5. 13. Karmaus W, Huang S, Cameron L. Parental concentration of dichlorodiphenyl dichloroethene and polychlorinated biphenyls in Michigan fish eaters and sex ratio in offspring. J Occup Environ Med 2002;44:8–13. 14. Garry VF, Harkins ME, Erickson LL, Long-Simpson LK, Holland SE, et al. Birth defects, season of conception, and sex of children born to pesticide applicators living in the Red River Valley of Minnesota, USA. Environ Health Perspect 2002;110 Suppl 3:441–9.
15. Tiido T, Rignell-Hydbom A, Jönsson B, Giwercman YL, Pedersen HS, et al. Impact of PCB and p,p′-DDE Contaminants on Human Sperm Y:X Chromosome Ratio: Studies in Three European Populations and the Inuit Population in Greenland. Environ Health Perspect 2006;114:718–24. doi: 10.1289/ehp.8668 16. Kvist L, Giwercman A, Weihe P, Kold Jensen T, Grandjean P, et al. Exposure to persistent organic pollutants and sperm sex chromosome ratio in men from the Faroe Islands. Environ Int 2014;73:359–64. doi: 10.1016/j.envint.2014.09.001
17. Jurewicz J, Radwan M, Sobola W, Radwan P, Jakubowski L, et al. Exposure to widespread environmental endocrine disrupting chemicals an human sperm sex ratio. Environ Pollut 2016;213:732–40. doi: 10.1016/j.envpol.2016.02.008
96
18. Ikeda M, Tamura M, Yamashita J, Suzuki C, Tomita T. Repeated in utero and lactational 2,3,7,8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin exposure affects male gonads in offspring, leading to sex ratio changes in F2 progeny. Toxicol Appl Pharmacol 2005;206:351–5. doi: 10.1016/j.taap.2004.11.019
19. Snyder RG. The sex ratio of offspring of pilots of high performance military aircraft. Hum Biol 1961;33:1–10.
20. Goerres HP, Gerbert K. Sex ratio in offspring of pilots: a contribution to stress research. Aviat Space Environ Med 1976;47:889–92.
21. Little BB, Rigsby CH, Little LR. Pilot and astronaut offspring: possible G-force effects on human sex ratio. Aviat Space Environ Med 1987;58:70–9. 22. Irgens A, Irgens LM. Male proportion in offspring of military air pilots in Norway. Nor Epidemiol 1999;9:47–9.
23. Fujita M, Kobayashi H, Arai T, Kikuchi M, Yoshizu H, et al. Sex ratio in offspring of fighter-pilots and fighter-radar-technicians. Nat Defense Med J 1999;46:12–6.
24. Macht SH, Lawrence PS. National survey of congenital malformations resulting from exposure to roentgen radiation. Am J Roentgenol Radium Ther Nucl Med 1955;73:442–66. 25. Tanaka K, Ohkura K. Evidence for genetic effects of radiation in offspring of radiological technicians. Jap J Hum Genet 1958;3:135–45.
26. Kitabake T. Sterility, stillbirth, infant death, and sex-ratio of offspring of X-ray workers. Nagoya J Med Sci 1960;23:227–37. 27. Zadeh HG, Briggs TW. Ionising radiation: are orthopaedic surgeons’ offspring at risk? Ann R Coll Surg Engl 1997;79:214–20. 28. Hama Y, Uematsu M, Sakurai Y, Kusano S. Sex ratio in the offspring of male radiologists. Acad Radiol 2001;8:421–4. doi: 10.1016/S1076-6332(03)80550-0
29. Maconochie N, Roman E, Doyle P, Davies G, Smith PG et al. Sex ratio of nuclear industry employees’ children. Lancet 2001;357:1589–91. doi: 10.1016/S0140-6736(00)04748-6 30. Whorton D, Haas J, Trent L. Reproductive effects of inorganic borates on male employees: birth rate assessment. Environ Health Perspect 1994;102 Suppl 7:129–31.
31. Sayli BS, Tüccar E, Elhan AH. An assessment of fertility in boronexposed Turkish subpopulations. Reprod Toxicol 1998;12:297–304.
32. Sayli BS. An assessment of fertility in boron-exposed Turkish subpopulations: 2. Evidence that boron has no effect on human reproduction. Biol Trace Elem Res 1998;66:409–22. doi: 10.1007/ BF02783152 33. Çöl M, Sayli BS, Genç Y, Erçevik E, Elhan AH, et al. An assessment of fertility in boron-exposed workers in Turkey: an epidemiological approach. T Klin J Med Res 2000;18:10–6. 34. Sayli BS. Low frequency of infertility among workers in a borate processing facility. Biol Trace Elem Res 2003;93:19–30. doi: 10.1385/BTER:93:1-3:19
35. Yazbeck C, Kloppmann W, Cottier R, Sahuquillo J, Debotte G, et al. Health impact evaluation of boron in drinking water: A geographical risk assessment in northern France. Environ Geochem Health 2005;27:419–27. doi: 10.1007/s10653-005-1796-6 36. Chang BL, Robbins WA, Wei F, Xun L, Wu G, et al. Boron workers in China: exploring work and lifesytle factors related to boron exposure. AAOHN J 2006;54:435–43.
37. Robbins WA, Wei F, Elashoff DA, Wu G, Xun L, et al. Y:X sperm ratio in boron-exposed men. J Androl 2008;29:115–21. doi: 10.2164/jandrol.107.003541
38. Scialli AR, Bonde JP, Brüske-Hohlfeld I, Culver BD, Li Y, et al. An overview of male reproductive studies of boron with an emphasis on studies of highly exposed Chinese workers. Reprod Toxicol 2010;29:10–24. doi: 10.1016/j.reprotox.2009.10.006 ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):92-97
39. Milham S Jr. Unusual sex ratio of births to carbon setter fathers. Am J Ind Med 1993;23:829–31. 40. Figa-Talamanca I, Petrelli G. Reduction in male births among workers exposed to metal fumes. Int J Epidemiol 2000;29:381.
41. Simonsen CR, Roge R, Christiansen U, Larsen T, Bonde JP. Effects of paternal blood lead levels on offspring sex ratio. Reprod Toxicol 2006;22:3–4. doi: 10.1016/j.reprotox.2005.12.005
42. Sakamoto M, Nakano A, Akagi H. Declining Minamata male birth ratio associated with increased male fetal death due to heavy methylmercury pollution. Environ Res 2001;87:92–8. doi: 10.1006/enrs.2001.4293
43. Lyster WR. Altered sex ratio after the London smog of 1952 and the Brisbane flood of 1965. J Obstet Gynaecol Br Commonw 1974;81:626–31. 44. Fukuda M, Fukuda K, Shimizu T, Møller H. Decline in sex ratio at birth after Kobe earthquake. Hum Reprod 1998;13:2321–2.
45. Peterka M, Peterkova R, Likovsky Z. Chernobyl: prenatal loss of four male fetuses in the Czech Republic. Reprod Toxicol 2004;18:75–9. doi: 10.1016/j.reprotox.2003.10.010 46. Scherb H, Voigt K. Trends in the human sex odds at birth in Europe and the Chernobyl Nuclear Power Plant accident. Reprod Toxicol 2007;23:593–9. doi: 10.1016/j.reprotox.2007.03.008
47. Stone BA, Alex A, Werlin LB, Marrs RP. Age thresholds for changes in semen parameters in men. Fertil Steril 2013;100:952–8. doi: 10.1016/j.fertnstert.2013.05.046 48. Perez-Crespo M, Pintado B, Gutierrez-Adan A. Scrotal heat stress effects on sperm viability, sperm DNA integrity, and the offspring sex ratio in mice. Mol Reprod Dev 2008;75:40–7. doi: 10.1002/ mrd.20759
49. You YA, Kwon WS, Saidur Rahman M, Park YJ, Kim YJ, et al. Sex chromosome-dependent differential viability of human spermatozoa during prolonged incubation. Hum Reprod 2017;32:1183–91. doi: 10.1093/humrep/dex080 50. Lichtenfels AJ, Gomes JB, Pieri PC, El Khouri Miraglia SG, Hallak J, et al. Increased levels of air pollution and a decrease in the human and mouse male-to-female ratio in Sao Paulo, Brazil. Fertil Steril 2007;87:230–2. doi: 10.1016/j.fertnstert.2006.06.023 51. Hung PH, Froenicke L, Lin CY, Lyons LA, Miller MG, et al. Effects of environmental tobacco smoke in vivo on rhesus monkey semen quality, sperm function, and sperm metabolism. Reprod Toxicol 2009;27:140–8. doi: 10.1016/j.reprotox.2008.12.007
52. Gomendio M, Malo AF, Soler AJ, Fernández-Santos MR, Esteso MC, et al. Male fertility and sex ratio at birth in red deer. Science 2006;314:1445–7. doi: 10.1126/science.1133064
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Yalçın n Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi?
97
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2017; 19(3):98−107 | doi: 10.24898/tandro.2017.92160
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli? How to evaluate sexuality in cancer patients? Dilek Aygin1, Özge Yaman2
ÖZ
ABSTRACT
Kanser, dünyada ve ülkemizde gittikçe artan önemli bir sağlık sorunudur. Hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması olarak tanımlanan kanser, bireylerin yaşamını birçok yönden etkilemektedir. Yaşamın önemli bir yönü olan cinsellik de büyük oranda etkilenmekte, ancak hem hastalar hem de sağlık personeli, çeşitli sebeplerden dolayı cinsellik hakkında konuşamamaktadır. Halbuki, bütüncül bakımın bir parçası olarak cinselliğin değerlendirilmesi gerekmekte, bu bakımdan sağlık personeline, özellikle hastalarla daha çok zaman geçiren hemşirelere büyük görev düşmektedir. Anahtar Kelimeler: Cinsellik, cinsel değerlendirme, kanser
Cancer is an increasingly important health problem in the World as well as our country. Cancer which is defined as the uncontrolled growth of cells, affects the lives of individuals in many ways. Sexuality which is an important aspect of life, is also greatly affected, but patients and health personnel both can not talk about sexuality due to various reasons. However, as a part of holistic care sexuality needs to be assessed, and it is a great deal of responsibility for healthcare personnel, especially nurses who spend more time with patients. Keywords: Sexuality, sexual assessment, cancer
K
anser, dünyada ve Türkiye’de morbidite ve mortalite oranlarını arttırması bakımından önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Kanser, kontrolsüz bir şekilde büyüyen hücrelerin primer odaktan uzak bölgelere de yayılması ile tüm vücudu etkileyen sistemik bir hastalıktır.[1,2] GLOBOCAN 2012 verilerine göre, dünya çapında 14,1 milyon kişiye yeni kanser tanısı konulduğu, 8,2 milyon kişinin kanserden öldüğü, 32,6 milyon kişinin kanserle yaşadığı (teşhisten sonra beş yıl içinde) belirtilmektedir. Ayrıca, dünyadaki tüm ölümlerin %13’ünün kanserden dolayı meydana geleceği tahmin edilmektedir.[3] Amerika Kanser Derneği’nin 2016 raporuna göre, Amerika’da 1.685.210 yeni vakaya kanser tanısı konulacağı ve 595.690 kişinin kanser sebebiyle öleceği tahmin edilmektedir.[4] Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2015 verilerine göre, her yıl yaklaşık
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sakarya Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sakarya
1
2
Yazışma Adresi / Correspondence: Doç. Dr. Dilek Aygin Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sakarya Tel. +90 264 295 66 11 E-mail: daygin@sakarya.edu.tr Geliş / Received: 04.04.2017 Kabul / Accepted: 30.04.2017
98
174.000 kişiye yeni kanser tanısı konulduğu, 76.969 kişinin ise kanserden hayatını kaybettiği belirtilmektedir.[5,6] Son zamanlarda kanser alanındaki gelişmelerle hayatta kalma süresi artarken, kanserli hastanın yaşamında yeni zorluklar da ortaya çıkmaktadır.[7] Son yıllarda, prostat, mesane, uterus ve over kanseri prevalansında azalma göze çarparken, birçok kanserin görülme sıklığı ise giderek artmıştır (%0,3–5,1). Bunun yanı sıra, tedavi ve bakım olanaklarının artmasıyla birlikte, mortalite oranları da (kadınlarda %1,4, erkeklerde %1,8) giderek azalmaktadır.[8] Kanser tanı ve tedavileri, kişinin biyolojik, psikolojik ve duygusal açıdan iyilik haline zarar vermekte ve yaşam kalitesini etkilemektedir.[9–11] Yaşamın önemli bir yönü olan cinsellik de olumsuz yönde etkilenmekte ve bu hastalarda cinsel işlev bozuklukları %40–100 gibi yüksek oranlarda görülmektedir.[9,12,13] Kanser ve tedavileri direkt cinsel organ ile ilgili olmasa bile, insandaki cinsel yanıt döngüsünün istek, uyarılma ve orgazm evrelerindeki fizyolojik süreçlerden bir veya birkaç aşamasının bozulmasına ve/veya cinsel ağrı gibi cinsel işlev bozukluklarına yol açabilmektedir.[10,11] Cinsel sağlığı koruma ve sürdürme dengesi birçok faktörden etkilenir ve bazı insanlar bu dengeyi sürdürmekte güçlük çeker.[14] Özellikle kanser gibi hastalıklar bu duruma örnek verilebilir. Cinsellikteki değişiklikler, belli bir
©2017 Androloji Bülteni
hastalığa, yaşa, cinsiyete, doku kaybının derecesine, beden imajı değişikliklerine, cinselliğe karşı inanç/tutumlarına ve tümörün lokasyonu ile kanserin tedavisine göre farklılaşabilir.[7] Dolayısıyla kanserli hastaların cinsel yaşamı; kanser teşhisinin konulmasından, ilerleyen yaş nedeniyle meydana gelen cinsel işlevlerdeki değişimlerden (örneğin; erkeklerde ereksiyonla ilgili fonksiyon bozuklukları, kadınlarda menopoz nedeniyle oluşan değişiklikler vb.), tedaviler nedeniyle beden imajının bozulmasından, yorgunluk ve infertiliteden, ağrıdan veya kanser teşhisi öncesinde kişinin cinsel partneriyle yaşadığı iletişim problemlerinden de etkilenebilir.[15] Amerikan Ulusal Sağlık ve Sosyal Yaşam Araştırması verilerine göre; sağlık problemi olmayan 18–59 yaşlarındaki popülasyonda cinsel işlev bozukluğu prevalansı, kadınlarda %43, erkeklerde ise %31 olarak belirlenmiştir.[16–18] Bu oran, kişinin özelliklerine, kanserin tipine ve uygulanan tedavi şekline göre değişiklik gösterebilmektedir.[15,19] Kanserli kadın hastalarda cinsel disfonksiyon %30–100 oranlarında görülürken, erkek hastalarda kanser tanısı konulmasının ardından %49 oranında erektil disfonksiyon, %30 oranında orgazmla ilişkili bozukluklar görülebilir.[20,21] Kanser hastalarında en çok görülen cinsel problem, her iki cinsiyet için de cinsel isteğin azalmasıdır.[15] Cinsiyete özgü farklar vardır; erkeklerde ereksiyonla ilgili fonksiyon bozuklukları görülürken, kadınlarda disparoni yani cinsel ilişki sırasında ağrı görülmektedir. Erkeklerde ejakülatın üretral meatüsten atılamaması (anejakülasyon), ejakülatın mesaneye boşalması (retrograd ejakülasyon), orgazmın yetersiz olması gibi sorunlar göze çarpar; kadınlarda ise orgazma ulaşmada yetersizlik, duyu hissinde azalma ve ağrıya bağlı olarak genital bölgenin duyarlılığında değişimler görülebilir.[10,11,15] Cinsel işlev, onkoloji hastalarında uygulanan tedavilere göre etkilenir.[10,11,22] Cerrahi tedavi sonrasında birkaç hafta süresince görülebilen cinsel işlev bozukluklarının başlıca sebepleri, yorgunluk ve ameliyat sonrası ağrıdır. Ayrıca, memenin alınması ya da ekstremite ampütasyonu gibi bir müdahale, beden imajını olumsuz olarak etkileyerek, cinsel işlevlerde bozulmalara sebep olabilir.[11,15] Her iki cinsiyette de, kemoterapi cinsel isteğin azalmasına/kaybına, ilişkiye girme sıklığında azalmaya ve kemoterapiye bağlı gelişen yan etkiler de bireyin kendisini cinsel olarak çekici hissetmemesine sebep olabilir. Buna özellikle vücut kıllarının dökülmesi, kilodaki değişimler de eklenince, kişinin kendine güveni ve çekicilik hissi daha da azalır. Ayrıca erkeklerde, en azından geçici bir süreliğine, tedavinin yoğunluğu ile doğru orantılı olarak, testislerde Leydig hücrelerinin etkilenmesine bağlı gonadal disfonkANDROLOJİ BÜLTENİ
Aygin ve ark. n Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli?
siyon gelişebilir. Dolayısıyla, testosteron düzeyinde azalma ile birlikte cinsel disfonksiyon yaşanabilir ve yaşam kalitesi etkilenebilir.[23] Radyoterapi gibi diğer kanser tedavilerinin de benzer yan etkileri olması sebebiyle, bireylerin cinsel yaşamı olumsuz etkilenir.[15] Kanser tedavisinde sağlık bakım hizmeti veren ekibin içinde anahtar role sahip olan hemşireler, kanser hastasıyla daha fazla zaman geçirmekte ve hastalarla direkt olarak iletişime geçmektedirler. Bu, hastaların cinsel sağlık ve fonksiyonunun değerlendirilmesinde, değişikliklerin belirlenmesinde ve sorunlarla başa çıkmada önemli rol oynar.[7,11] Ancak cinselliğin, hasta merkezli ve bütüncül bakımın bileşenlerinden biri olarak hastaya cinsellik konusunda yardım etmenin, bakım sürecine fayda sağlayacağının hemşireler tarafından bilinmesine rağmen, bu kişilerin hastalarla cinselliği tartışmasının önünde birtakım engeller bulunmaktadır.[11,24] Hemşirelerin hastaları ile cinsel sorunlarını konuşmada yaşadıkları engellerin incelendiği bir çalışmada, hemşireler bu engelleri, zaman yetersizliği (%61,1), kanserin tedavisine odaklanılması (%48,5), cinsel hayatla ilişkili soruların hastayı sinirlendireceği endişesinin duyulması (%41,7), cinsel danışmanlıkla ilişkili bilgi yetersizliği (%39,8), hemşire öykü formlarında cinsel değerlendirmenin yer almaması (%33,9) şeklinde belirtmişler ve hemşirelerin danışmanlık oranının ise %26,2 gibi düşük bir seviyede olduğunu belirtmişlerdir.[25] Başka bir çalışmada da, hemşirelerin cinsel bakım ile ilgili karşılaştıkları en büyük engelin konu ile ilgili konuşurken kendilerini rahat hissetmemeleri, ikinci engelin ise hastanede tedavi gören hastaların cinsellikle ilgilenemeyecek kadar hasta olmalarına inanmaları olarak saptanmıştır.[26] Onkoloji klinik/polikliniklerinde hastaların cinsellik açısından değerlendirilmesi, endişe duyduğu konuların belirlenmesi ve cinsel danışmanlık hizmeti verilmesi, önemli bakım kriteri olmakla beraber, rutin olarak uygulanan bir işlem değildir.[27,28] Hemşirelerin, kanser hastalarının cinselliğini değerlendirmesi, uygun girişimi planlayabilmesi ve danışmanlık yapabilmesi için birtakım özelliklere sahip olması gerekir.[27] Bu özelliklerin bazılarına kısaca değinecek olursak; hemşireler, cinsellikle ilgili konularda rahat olmalı, etkili iletişim becerilerini kullanabilmeli, kadın ve erkeğe özgü uygun cinsel soru formlarını uygulayabilmeli (Tablo 1, Tablo 2), sağlıklı ve hasta bireylerin cinselliği hakkında temel bilgisi yeterli olmalı, cinselliği değerlendirirken bu konuda geliştirilen modelleri uygun şartlarda kullanabilmelidir. Cinsellikle ilgili yeterli eğitim alt yapısına sahip olan hemşirelerin, cinsellikle ilgili konularda duyarlılıklarının artacağı, diğer fikirlere karşı açık ve saygılı olabileceği, cinsel konularda rahatça konuşabileceği, kişinin cinsel değerlendirmesini kapsamlı olarak yapabileceği,
99
cinsel sorunları gelişmeden önce fark edip bu konuda gerekli önlemleri alabileceği öngörülür; bu kişiler, cinsellikle ilgili sorunların çözümünde hemşire olarak verebileceği danışmanlığı planlayabilir veya ilgili uzmanlara yönlendirerek tedavi ve bakımının takibini yapabilir.[29] Cinselliği değerlendirmeye, önce cinsel öykü alarak başlanılmalıdır. Cinsel öyküde hastanın genel sağlık durumu, cinselliğe ilişkin tutumu, geçmişteki ve şu anki cinsel yaşamı, kanser hastalığı ve cinsellikle ilgili inanışları değerlendirilmelidir.[30] Öykü alırken[31]; •
bireyin yaşadığı sorunu kendi sözcükleri ile tanımlamasına izin verilmeli,
•
sorunun ne zaman başladığı, nasıl ortaya çıktığı, nasıl geliştiği öğrenilmeli,
•
sorunun nedenlerine yönelik bireyin değerlendirmeleri sorulmalı, böylece kişinin sorununa yönelik duygusal tepkisi ve tutumları da değerlendirilmeli,
•
“Neden?” ile başlayan sorulardan kaçınılmalı (bu tür sorular kişiyi savunmaya yönelteceği için, “Ne?, Nerede?, Nasıl?, Ne zaman?” gibi sorulara daha net cevaplar alınabilmektedir),
•
kişinin sorununa yönelik çözme çabaları değerlendirilmeli (bunun için, okuduğu yazılar, uzman olmayan kişilerce önerilen çözümler ve kişinin bu konuya yönelik tutumları değerlendirilir) ve
•
kişinin ne istediği sorgulanmalıdır.
Ayrıca, cinsel öykü alırken, kişinin cinsel ilişkide bulunup bulunmadığı, en son ne zaman cinsel ilişkide bulunduğu, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ağrısı olup olmadığı, orgazm olabilme yeteneği, son zamanlarda cinsel ilişkide yaşadığı değişiklikler gibi konular da sorgulanmalıdır.[32] Kanser ve tedavisinin cinsellik üzerindeki etkisi iki düzeyde değerlendirilebilir. 1. Birinci düzey değerlendirme: Bu düzeydeki amaç, kanser ve tedavisi sonucu ortaya çıkan problemleri saptamaktır. Kişiyi zorlamadan, açık uçlu sorularla, tüm hemşireler tarafından kolayca yapılabilir. Değerlendirmeyi yaparken dikkat edilecek en önemli noktalardan biri, beden imajı gibi konuşulması rahat konulardan orgazm yeteneği gibi kişinin kendini rahat ifade edemeyeceği hassas konulara doğru bir sıralama takip etmektir. 2. İkinci düzey değerlendirme: Bu değerlendirmede amaç, birinci düzeyde belirlenen probleme odaklanmaktır.
100
Eğer değerlendirme yapan kişi problemi çözmede yetersiz kalıyorsa, bu konuda eğitimli bir uzmana yönlendirmelidir.[28] Hemşireler cinselliği değerlendirirken, ilk harflerinin kısaltımından oluşmuş ALARM (Activity - Cinsel aktivite tür ve düzeyi, Libido - Cinsel istek, Arousal - Orgazma ulaşabilme yeteneği, Resolution - Çözülme ve gevşeme, Medical information - Sürece eşlik eden şimdiki ve geçmişteki tıbbi bilgiler), ALLOW (Ask - Soru sorma, Legitimize - Onaylama, Limitations - Sınırların belirlenmesi, Open up - Açmak, Work together - Birlikte çalışma), PLISSIT (Permission - İzin verme, Limited information - Sınırlı bilgi, Spesific suggestion - Özel öneri, Intensive therapy - Yoğun terapi) ve BETTER (Bring up the topic - Konuyu gündeme getirme, Explain - Açıklama, Telling - Anlatma, Timing - Müdahale zamanlama, Education - Eğitim, Recording - Kayıt tutma) gibi modelleri kullanmaktadır.[11,29] Bunlar içerisinde cinselliği değerlendirmede özellikle yardımcı olabilecek iki model vardır: PLISSIT (en sık kullanılanıdır) ve BETTER modelleri (kanserli hastaların cinsellik değerlendirmesinde yardım etmek için geliştirilmiştir). İki model de tüm hastalarda kullanılabilir.[33] Yapılan çalışmalarda, özellikle en sık kullanılan PLISSIT modeliyle bakım verilen hastalarda, cinsel fonksiyonlarda önemli derecede düzelme görüldüğü belirtilmiştir.[34–37]
PLISSIT Modeli; [28,30,33] P (permission) (izin verme): Hastaya cinselliği tartışmak için izin verilmesi kısmıdır. Bu kısımda, hasta ve partneri cinsel aktivitenin kendileri için önemini ve cinselliğe ilişkin duygularını ve düşüncelerini ifade ederler. Örneğin; “Birçok çift kalp krizi geçirdikten sonra, sevişmek hakkında endişe duymaktadır. Size yardımcı olabileceğim herhangi bir endişeniz var mı?” LI (limited information) (sınırlı bilgi): Hastaya cinsel fonksiyonuna yardımcı olacak kadar bilgi verilmesidir. Hastalık ve tedavisinin, cinsel hayat üzerinde oluşturabileceği yan etkiler ve bunlara ilişkin bilgilendirmeyi kapsar. Örneğin; “Eğer ilişki sırasında göğüs ağrısı yaşarsanız, durmalı ve ilacınızı almalısınız.” SS (spesific suggestion) (özel öneri): Yüksek derecede uzmanlık gerektirir. Hemşire ilaçların ve diğer tedavilerin muhtemel cinsel sonuçlarını önceden tahmin edebilmelidir. Hastaya ve partnerine cinsel ilişkiden daha fazla doyum alabilmesi için özel önerilerde bulunulur. Örneğin; “Meme kanserinin tekrarlamasını önlemek için tamoxifen almanın cinsel istek veya libido üzerinde istenmeANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):98-107
yen etkisi olabilir. Eğer tamoxifen alırken cinselliğe ilginizin azaldığını fark ederseniz ve bu sizi endişelendirirse, bir cinsel terapistle konuşmak isteyebilirsiniz. ” IT (intensive therapy) (yoğun terapi): Genellikle bir cinsel terapiste veya özel eğitimli bir danışmana yönlendirme gerektirir. Örneğin; “Cerrahi tedaviden beri ereksiyon yetersizliğiniz hakkında üzgün görünüyorsunuz. Yardımcı olabilecek bir dizi tedavi var ve bunları sizinle tartışabilecek cinsel ilaç uzmanımıza yönlendirmek isterim.”
BETTER Modeli;[30,33]
Örneğin; “Endometrium kanseri tedavisi sonrası cinsel problemlerle ilgilenen birtakım kitap ve videolarımız olduğunun farkında olmanızı istedim. Burada iletişime geçebileceğiniz bilgi merkezinin adres ve telefon numarası bulunuyor.” E (education regarding sexual side effects of treatment): Tedavinin cinsel yan etkileri ile ilgili eğitim verme kısmıdır. Hastayı cinsel yan etkiler hakkında bilgilendirmek diğer istenmeyen etkiler hakkında bilgi vermek kadar önemlidir. Örneğin; “Bazı kadınlar histerektomi sonrası orgazmlarını farklı hissettiklerini bildirmektedir. Siz bunu yaşamayabilirsiniz, fakat bunun bir olasılık olduğunu bilmenizi istedim.”
B (bringing up the topic): Cinselliğin gündeme getirilmesi kısmıdır.
R (recording): Kayıt tutma kısmıdır. Hasta dosyasının içinde, cinsellik ve meydana gelen cinsel yan etkiler hakkında kısa tartışma notlarını içerir.
Örneğin: “Prostat kanseri tedavisi sonrası çiftlerin muhtemel cinsel problemlerle ilgili sıklıkla soruları olmaktadır. Eğer sizin de sorularınız varsa, lütfen sormak için tereddüt etmeyin.”
Örneğin; Planmış cerrahi ile ilgili olası cinsel yan etkiler tartışıldı. Hastaya bilgi merkezi için iletişim bilgisine ek olarak okuma materyali verildi.
E (explaining that sex is an important part of life): Cinsel ilişkinin hayatın ve yaşam kalitesinin önemli bir parçası olduğunun açıklanması kısmıdır. Bu, tartışmayı normalleştirmeye yardımcı olur ve hastaların daha az utanç ve daha az yalnız hissetmelerine yardımcı olabilmektedir.
Aşağıda, Tablo 1 ve Tablo 2’de kadına ve erkeğe özgü cinselliği değerlendirmede kullanılan ölçeklere (cinsel soru formlarına) yer verildi. Bu tablolarda, ölçekleri geliştirenler ve Türkçe geçerlik ve güvenirlik yapılanlardan ulaşılabilenlere ve halen ülkemizde kullanılan ancak geçerlik ve güvenirliği yapılıp yapılmadığı belli olmayanlara da yer verildi.
Örneğin; “Şu anda aklınızdaki son şey cinsel ilişkiymiş gibi hissedebilirsiniz, fakat ileriki birkaç ay, iyileştikçe kendinizi muhtemelen tekrardan hayatın bu yönüne ilgi duyuyor hale gelmiş olarak bulacaksınız.” T (telling patients that resources will be found to address their concerns): Endişelerini iletmek için bulabilecekleri kaynakların hastalara anlatıldığı kısımdır. Hemşire hemen bir çözümü olmasa bile diğerleri yardım edebilir. Örneğin; “Cinsel ilişki sırasında neden ağrı yaşadığınızdan emin değilim. Bu konuyu doktorunuzu gördüğümde ileteceğim.” T (timing of intervention): Müdahalenin zamanlaması kısmıdır. Cinsel konularla ilgilenmek için hazır olmayan hastalar gelecekte bilgilendirme isteyebilir.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aygin ve ark. n Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli?
Sonuç olarak; cinsellik insan hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Oldukça yaygın görülen cinsel problemler, insan yaşamının sağlıklı bir döneminde ortaya çıkabileceği gibi, kanser gibi çeşitli hastalıklara veya tedavilerine bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda, hastaya primer olarak bakım verebilecek kişi çoğunlukla hemşiredir. Hemşireler ise, çoğu zaman bu konuda yaşadıkları bilgi eksiklikleri, kendilerine yardımcı olabilecek bir rehber bulamamaları gibi sebeplerden dolayı bakım verememektedirler.[68] Bu konuda farkındalığın ve duyarlılığın arttırılması için, sistematik ve düzenli olarak eğitimler planlanması, geniş kapsamlı araştırmalar yapılması, hemşirelerin de bu çalışmalarda aktif rol alması gerektiği kanısındayız.
101
Tablo 1. Kadınlarda Cinselliği Değerlendirmek İçin Kullanılan Ölçekler[38] Ölçeğin Adı
Uygulama Süresi
Geliştirme/Geçerlik ve Güvenirlik
Ölçeğin Alt Boyutları ve Amacı
Brief Sexual Function 15–20 dakika Index for Women (BSFI-W= Kadınlar için Kısa Cinsel Fonksiyon Endeksi)
1994 yılında Taylor ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[39]
3 alan (libido, cinsel ilişki, doyum), 22 madde ve ayrı 7 alandan oluşur. 1. İstek (cinsel düşünceler) 2. Uyarılma (lubrikasyon) 3. Sıklık (cinsel aktivite) 4. Kabul etme (başlatma) 5. Zevk (orgazm) 6. Doyum (ilişki) 7. Cinsel problemler Cinsel düşünce/istek, uyarılma, ilişki sıklığı, ilişkiyi kabul/başlatma, doyum/orgazm, partnerle uyum ve cinsel problemleri belirlemek için kullanılmaktadır.
Female Sexual Function Index (FSFI=Kadın Cinsel Fonksiyon Endeksi)
15–20 dakika
2000 yılında Rosen ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[40] Türkçe versiyonunun geçerlik ve güvenirlik çalışması 2005 yılında Aygin ve Eti-Aslan tarafından yapılmıştır.[41]
6 alan, 19 maddeden oluşur. 1. Cinsel istek veya ilgi 2. Uyarılma 3. Lubrikasyon (kayganlaşma) 4. Orgazm 5. Doyum 6. Ağrı veya rahatsızlık Cinsel işlev bozukluğunu tanılamak için kullanılmaktadır.
Golombok Rust Inventory of Sexual Satisfaction (GRISS= Golombok Rust Cinsel Doyum Envanteri)
15–20 dakika
1985 yılında Rust ve Golombok tarafından geliştirilmiştir.[42] Türkçe versiyonunun güvenirlik ve geçerlik çalışması 1993 yılında Tuğrul ve ark. tarafından yapılmıştır.[43]
7 alan, 28 maddeden oluşur. 1. Anorgazmi (orgazm bozukluğu) 2. Dokunma 3. Doyum 4. Kaçınma 5. İletişim 6. İlişki sıklığı 7. Vajinismus Heteroseksüel kadın ve erkeklerde cinsel ilişkinin niteliğini belirlemek ve cinsel işlev bozukluklarını değerlendirmek için kullanılmaktadır.
Sexual Function Questionnaire (SFQ= Cinsel Fonksiyon Anketi)
20–30 dakika
2004 yılında Quirk ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[44]
7 alan, 31 maddeden oluşur. 1. İstek 2. Fiziksel uyarılma 3. Lubrikasyon (kayganlaşma) 4. Zevk alma 5. Orgazm 6. Ağrı 7. Partner doyumu Klinik çalışmalarda kadın cinsel fonksiyonunu değerlendirmek için kullanılmaktadır.
2002 yılında Derogatis ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[45]
Cinsel fonksiyonla birlikte olan subjektif stres ve psikolojik etkilenmeyi değerlendiren, cinsel fonksiyon bozukluğu olan ve olmayan kadınları belirlemede kullanılmaktadır.
Female Sexual Distress Scale (FSDS= Kadın Cinsel Distres Ölçeği) Female Intervention Efficacy Index (FIEI= Kadın Girişimi Yarar Endeksi)
10 dakika
7 maddeden oluşur. 1. Lubrikasyon (kayganlaşma) 2. Duygu 3. Tedavi sonrası değişiklikler 4. Plato sırasında zevk 5. Orgazm 6. Tedavinin yan etkileri 7. Tedavi üzerinde tüm yargı
Tablo 1 devamı
102
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):98-107
Tablo 1. Kadınlarda Cinselliği Değerlendirmek İçin Kullanılan Ölçekler[38] Profile of Female Sexual Function (PFSF= Kadın Cinsel Fonksiyonunun Profili)
25–30 dakika
2004 yılında McHorney ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[46]
7 alan, 37 maddeden oluşur. 1. Cinsel istek 2. Uyarılma 3. Orgazm 4. Cinsel zevk 5. Cinsel endişeler 6. Cinsel isteklilik 7. Cinsel beden imajı Ooferektomi geçiren kadınlarda düşük cinsel isteği değerlendirmek için kullanılmaktadır.
5–10 dakika Short form of the Personal Experience Questionnaire (SPEQ= Kişisel Deneyimler Kısa Form Anketi)
2001 yılında Dennerstein ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[47]
4 alan, 9 maddeden oluşur. 1. Libido 2. Uyarılma 3. Partnerinin cinsel problemleri 4. Disparoni
Changes in Sexual Functioning Questionnaire (CSFQ= Cinsel Fonksiyonda Değişiklikler Anketi)
1997 yılında Clayton ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[48]
5 alan, 35 maddeden oluşur. 1. İstek (sıklık) 2. İstek (ilgi) 3. Zevk 4. Uyarılma 5. Orgazm Cinsel fonksiyonda hastalık ve ilaçlarla ilgili değişiklikleri ölçmek için geliştirilmiştir.
20 dakika
Derogatis Interview for Sexual Functioning Self Report (DISF-SR= Derogatis Cinsel Fonksiyon Kişisel Görüşme Formu)
1997 yılında Derogatis tarafından geliştirmiştir.[49]
Tablo 2. Erkeklerde Cinselliği Değerlendirmek İçin Kullanılan Ölçekler[38] Ölçeğin Adı
Uygulama Süresi
Geçerlik ve Güvenirlik
Ölçeğin Alt Boyutları ve Amacı
International Index of Erectile Function (IIEF= Uluslararası Erektil Fonksiyon Endeksi) IEEF-5 Kısa Formu
10–15 dakika 5–10 dakika
1997 yılında Rosen ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[50] 1999 yılında Rosen ve ark. tarafından 5 maddelik kısa form geliştirilmiştir.[51] 2007 yılında Turunç ve ark. tarafından geçerliği güvenirliği yapılmıştır.[52]
5 ana başlık, 15 maddeden oluşur. 1. Cinsel istek 2. Erektil fonksiyon 3. Orgazm fonksiyonu 4. Cinsel ilişkiden doyum alma 5. Genel doyum Erkeklerde erektil disfonksiyonu belirlemek amaçlı kullanılmaktadır.
Sexual Health Inventory for Men (SHIM= Erkekler için Cinsel Sağlık Envanteri)
5–10 dakika
2 ana başlık, 5 maddeden oluşur. 1. Erektil fonksiyon 2. Cinsel ilişkiden doyum alma
Brief Sexual Function 5–10 dakika Inventory for Urology (BSFI= Ürolojik Kısa Cinsel Fonksiyon Envanteri)
1995 yılında O’Leary ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[53]
5 alan, 11 maddeden oluşur. 1. Cinsel istek 2. Ejakülasyon 3. Erektil fonksiyon 4. Cinsel problemlerin algılanması 5. Cinsel doyum
Florida Sexual History Questionnaire (FSHQ= Florida Cinsel Öykü Anketi)
1991 yılında Geisser ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[54] 2005 yılında Öksüz ve Malhan geçerlik güvenirliğini yapmıştır.[55]
4 alan, 20 maddeden oluşur. 1. İlgi ve cinsel aktivite için istek 2. Cinsel gelişim 3. Mevcut cinsel davranışlar 4. Doyum Erkek cinsel disfonksiyonunu değerlendirmek için kullanılmaktadır.
15–20 dakika
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aygin ve ark. n Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli?
103
Tablo 2. Erkeklerde Cinselliği Değerlendirmek İçin Kullanılan Ölçekler[38] Male Sexual Health Questionnaire (MSHQ= Erkek Cinsel Sağlık Anketi)
15–20 dakika
2004 yılında Rosen ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[56]
3 alan, 25 maddeden oluşur. 1. Erektil fonksiyon 2. Ejakülasyon 3. Cinsel doyum Alt üriner sistemin ve cinsel disfonksiyonla ilişkili ürogenital semptomlara sahip yaşlı erkeklerde cinsel fonksiyon ve doyumu değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Golombok Rust Inventory of Sexual Satisfaction (GRISS= Golombok Rust Cinsel Doyum Envanteri)
15–20 dakika
1985 yılında Rust ve Golombok tarafından geliştirilmiştir.[41] Türkçe versiyonunun geçerlik ve güvenirlik çalışması 1993 yılında Tuğrul ve ark. tarafından yapılmıştır.[42]
7 alan, 28 maddeden oluşur. 1. Erektil fonksiyon 2. Prematür ejakülasyon 3. Dokunma 4. Kaçınma 5. Doyum 6. İlişki sıklığı 7. İletişim Heteroseksüel kadın ve erkeklerde cinsel ilişkinin niteliğini belirlemek ve cinsel işlev bozukluklarını değerlendirmek üzere kullanılmaktadır.
Erection Quality 10–15 dakika Scale (EQS= Ereksiyon Kalite Skalası)
2004 yılında Wincze ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[57]
1 alan, 15 maddeden oluşur. 1. Erektil fonksiyon Penil ereksiyonun kalitesini değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Arizona Sexual 5–10 dakika Experiences Scale (ASEX= Arizona Cinsel Deneyimler Skalası)
2000 yılında McGahuey ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[58] Türkçe versiyonunun güvenirlik ve geçerlik çalışması 2004 yılında Soykan tarafından yapılmıştır.[59]
5 alan, 5 maddeden oluşur. 1. Cinsel istek 2. Cinsel uyarılma 3. Erektil fonksiyon 4. Orgazm fonksiyonu 5. Cinsel doyum Cinsel işlevin beş temel bileşenini değerlendirmek için kullanılmaktadır.
Derogatis Interview for Sexual Functioning Self Report (DISF-SR= Derogatis Cinsel Fonksiyon Kişisel Görüşme Formu)
15–20 dakika
1997 yılında Derogatis tarafından geliştirilmiştir.[48]
5 alan, 25 maddeden oluşur. 1. Cinsel biliş ve fantezi 2. Cinsel uyarılma 3. Cinsel davranış ve deneyimler 4. Orgazm fonksiyonu 5. Cinsel istek ve ilişki
Derogatis Sexual Function Inventory (DSFI= Derogatis Cinsel Fonksiyon Envanteri)
90–120 dakika
1979 yılında Derogatis ve Melisarotos tarafından geliştirmiştir.[60]
10 alan, 245 maddeden oluşur. 1. Genel bilgi 2. Tecrübeler 3. Cinsel istek 4. Tutumlar 5. Psikolojik semptomlar 6. Sevgi 7. Cinsiyet rol tanımı 8. Fanteziler 9. Beden imajı 10. Cinsel doyum Cinsel bilgi, cinsel deneyim, cinsel güdü, tutumlar, psikolojik belirtiler, duygulanım, cinsel rol, fantezi, beden imgesi ve cinsel doyumu belirlemek üzere kullanılmaktadır.
Sexual Interaction Inventory (SII= Cinsel Etkileşim Envanteri)
50–60 dakika
1974 yılında LoPiccolo ve Steger tarafından geliştirilmiştir.[61]
5 alan, 102 maddeden oluşur. 1. Doyum alamama sıklığı 2. Kendini kabul etme 3. Cinsel zevk 4. Partnerinin tercih ettiği cinsel aktiviteleri bilme 5. Partnerini kabul etme Heteroseksüel çiftlerin cinsel doyumunu ve cinsel uyumunu değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Self-Esteem And Relationship Questionnaire (SEAR= Kişisel imaj ve ilişki Anketi)
10–15 dakika
2004 yılında Cappelleri ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[62]
3 alan, 14 maddeden oluşur. 1. Cinsel ilişki 2. Kendine güven 3. Tüm ilişki Erektil disfonksiyonu olan erkeklerde psikososyal değişkenleri ölçmek için geliştirilmiştir. Tablo 2 devamı
104
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):98-107
Tablo 2. Erkeklerde Cinselliği Değerlendirmek İçin Kullanılan Ölçekler[38] Psychologycal Impact of Erectile dysfunction (PIED= Erektil disfonksiyonun Psikolojik Etkileri)
10–15 dakika
2002 yılında Latini ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[63]
2 ölçek, 16 maddeden oluşur. 1. Erektil disfonksiyonun cinsel deneyim üzerine psikolojik etkisi 2. Erektil disfonksiyonun duygusal hayat üzerine psikolojik etkisi Erektil disfonksiyonun psikolojik etkilerini değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Erectile Dysfunction Effect on Quality of Life Questionnaire (ED-EQoL= Erektil Disfonksiyonun Yaşam Kalitesine Etkileri Anketi)
10–15 dakika
2004 yılında MacDonagh ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[64]
1 alan, 15 maddeden oluşur. Erektil disfonksiyonun yaşam kalitesi üzerinde etkisini değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Quality of Life 15–20 dakika in Male Erectile Dysfunction Questionnaire (QoL-MED= Erkek Erektil Disfonksiyonunda Yaşam Kalitesi Anketi)
3 alan, 27 maddeden oluşur. 1. Maskülenlik 2. Duygusal yanıtlar 3. Yaşamdan doyum alma
Quality of Sexual Life Questionnaire (QVS= Cinsel Yaşamın Kalitesi Anketi)
15–20 dakika
3 alan, 27 maddeden oluşur. 1. Cinsel yaşam 2. Yetenekler 3. Psikolojik iyilik hali
Erectile Dysfunction Inventory of Treatment Satisfaction (EDITS=Tedaviden Doyumun Erektil Disfonksiyon Envanteri)
10–15 dakika
1999 yılında Althof ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[65]
11 madde hasta için, 5 madde partneri içindir. Erektil disfonksiyon için medikal tedavi gören hastalarda doyumu değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Patient and Partner Treatment Satisfaction Scale (TSS= Hasta ve Eşinin Tedaviden Doyum Skalası)
Partnerlerin her biri için 15–20 dakika
2004 yılında Kubin ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[66]
4 modül, 61 maddeden oluşur. Erektil disfonksiyon hastalarında ve partnerlerinde tedaviden doyumu değerlendirmek için geliştirilmiştir.
Chinese Index of Premature Ejaculation (CIPE-10= Çin Prematüre Ejekülasyon Endeksi)
10–15 dakika
5 alan, 10 maddeden oluşur. 1. Libido 2. Ereksiyon 3. Ejakülasyon zamanı 4. Doyum (erkek ve kadın) 5. Semptomların psikolojik etkisi
Patient-Reported Outcome (PRO= Hastanın Bildirdiği Sonuç)
5–10 dakika
5 alandan oluşur. 1. Ejakülasyon üzerinde kontrol 2. Doyum 3. Prematür ejakülasyonun ciddiyeti 4. Kişisel sıkıntı 5. Kişilerarası zorluklar
Structured Interview on Erectile Dysfunction (SIEDY= Erektil Disfonksiyon Üzerine Yapılandırılmış Görüşme)
5–10 dakika
2003 yılında Petrone ve ark. tarafından geliştirilmiştir.[67]
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aygin ve ark. n Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli?
3 alan, 17 maddeden oluşur. 1. Ölçek 1 (Erektil disfonksiyonun organik bileşeni) 2. Ölçek 2 (Erektil disfonksiyonun ilişki bileşeni) 3. Ölçek 3 (Erektil disfonksiyonun psikolojik bileşeni) Erektil disfonksiyon üzerindeki patojenik sorunları ölçmek için geliştirilmiştir.
105
KAYNAKLAR
1. Cancer. http://www.who.int/cancer/en/ Erişim tarihi: 31.10.2016 2. Learn About Cancer. http://www.cancer.org/cancer/index Erişim tarihi: 14.11.2016
3. GLOBOCAN 2012: Estimated Cancer Incidence, Mortality and Prevalence Worldwide in 2012 . http://globocan.iarc.fr/Pages/ fact_sheets_cancer.aspx Erişim tarihi: 31.10.2016 4. Cancer Facts and Figures 2016. http://www.cancer.org/research/ cancerfactsstatistics/cancerfactsfigures2016/ Erişim tarihi: 31.10. 2016 5. Ölüm Nedeni İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/PreHaber Bultenleri.do?id=21526 Erişim tarihi: 01.11.2016 6. Türkiye Kanser İstatistikleri. http://kanser.gov.tr/Dosya/ca_ istatistik/ANA_rapor_2013v01_2.pdf Erişim tarihi: 23.12.2016
7. Eker F, Acikgoz F. The impact of cancer and its treatment on sexual desire, satisfaction and functioning: findings from an exploratory study in rural Turkey. Eur J Cancer Care (Engl) 2011;20:769–75. doi: 10.1111/j.1365-2354.2011.01262.x 8. Cancer Statistics. www.cancer.gov/about-cancer/understanding/ statistics Erişim tarihi: 23.12.2016
9. Katz A. The sounds of silence: sexuality information for cancer patients. J Clin Oncol 2005;23:238–41. doi: 10.1200/ JCO.2005.05.101
10. Bober SL, Varela VS. Sexuality in adult cancer survivors: challenges and intervention. J Clin Oncol 2012;30:3712–9. doi: 10.1200/ JCO.2012.41.7915 11. Akman G, Aygin D. Kolorektal kanser tanılı kadınlarda cinsel sağlık nasıl etkileniyor? Androloji Bülteni 2015;17:145–51.
12. Pinto AC. Sexuality and breast cancer: prime time for young patients. J Thorac Dis 2013;5 Suppl 1:S81–6. doi: 10.3978/j. issn.2072-1439.2013.05.23 13. Junk D, Kim JH. Effects of a sexual health care nursing record on the attitudes and practice of oncology nurses. Sex Reprod Healthc 2016;9:21–6. doi: 10.1016/j.srhc.2016.06.001
14. Dinçer Y, Oskay Ü. Kanser ve cinsellik. Androloji Bülteni 2015;17:311–4. 15. Can G. Kanserde cinsel sağlık. Androloji Bülteni Hemşire Çalışma Grubu 2004;19:355–6.
16. Barton D, Wilwerding M, Carpenter L, Loprinzi C. Libido as part of sexuality in female cancer survivors. Oncol Nurs Forum 2004;31:599–609. doi: 10.1188/04.ONF.599-609 17. Meston CM, Hull E, Levin RJ, Sipski M. Disorders of orgasm in women. J Sex Med 2004;1:66–8. doi: 10.1111/j.17436109.2004.10110.x
18. Rosen RC. Prevelance and risk factors of sexual dysfunction in men and women. Curr Psychiatry Rep 2000;2:189–95. 19. Hautamäki-Lamminen K, Lipiäinen L, Beaver K, Lehto J, Kellokumpu-Lehtinen PL. Identifying cancer patients with greater need for information about sexual issues. Eur J Oncol Nurs 2013;17:9–15. doi: 10.1016/j.ejon.2012.03.002 20. Dizon DS, Suzin D, Mcilvenna S. Sexual health as a survivorship issue for female cancer survivors. Oncologist 2014;19:202–10. doi: 10.1634/theoncologist.2013-0302
21. Dizon DS, Katz A. Overview of sexual dysfunction in male cancer survivors. 2015 Up to Date. http://www.uptodate.com/contents/ overview-of-sexual-dysfunction-in-male-cancer-survivors Erişim tarihi: 27.01.2017 22. Althof SE, Parish SJ. Clinical interviewing techniques and sexuality questionnaires for male and female cancer patients. J Sex Med 2013;10 Suppl 1:35–42. doi: 10.1111/jsm.12035
106
23. Eberhard J, Stahl O, Cohn-Cedermark G, Cavallin-Stahl E, Giwercman Y, Rylander L, et al. Sexual function in men treated for testicuar cancer. J Sex Med 2009;6:1979–89. doi: 10.1111/j.17436109.2009.01298.x 24. Gölbaşı Z, Evcili F. Hasta cinselliğinin değerlendirilmesi ve hemşirelik: engeller ve öneriler. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi 2013;16:182–9.
25. Pınar G. Kanser tedavisi alan hastalarda cinsel disfonksiyon ve danışmanlığa ilişkin hemşirelik yaklaşımları. Gülhane Tıp Dergisi 2010;52:241–7. 26. Bal MD. Hemşirelerin cinsel bakıma ilişkin tutum ve inançları. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2014;11:38–42. 27. Terzioğlu F, Alan H. Jinekolojik kanser tedavisi sırasında yaşanan psikolojik sorunların kadının cinsel yaşamına etkisi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi 2015;18:140–7.
28. Reis N. Jinekolojik kanser ve tedavisinin kadın cinsel sağlığına etkileri. C. Ü. Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 2003;7:35–40.
29. Tuğut N, Gölbaşı Z. Cinselliğin değerlendirilmesi: hemşireler için öneriler ve klinik stratejiler. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2014;11:59–64. 30. Katz A. Breast cancer and women’s sexuality. Am J Nurs 2011;111:63–7. doi: 10.1097/01.NAJ.0000396560.09620.19 31. Üreme Sağlığına Giriş. http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/ kitaplar/açsap40.pdf Erişim tarihi: 12.01.2017
32. Fışkın G, Beji NK. Cinsel fonksiyonun değerlendirilmesi ve hemşirenin rolü. Androloji Bülteni 2014;56:73–6.
33. Katz A. Do ask, do tell: why do so many nurses avoid the topic of sexuality? Am J Nurs 2005;105:66–8. 34. Ayaz S. Stomalı bireylerin cinsel sorunlarının değerlendirilmesinde PLISSIT modelinin kullanımı. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi 2014;17:59–63. 35. Farnam F, Janghorbani M, Raisi F, Merghati-Khoei E. Compare the effectiveness of PLISSIT and sexual health models on women’s sexual problems in Tehran, Iran: a randomized controlled trial. J Sex Med 2014;11:2679–89. doi: 10.1111/jsm.12659
36. Rostamkhani F, Jafari F, Ozgoli G, Shakeri M. Addressing the sexual problems of Iranian women in a primary health care setting: A quasi-experimental study. Iran J Nurs Midwifery Res 2015;20:139–46. 37. Nho JH. Effect of PLISSIT model sexual health enhancement program for women with gynecologic cancer and their husbands. J Korean Acad Nurs 2013;43:681–9. doi: 10.4040/ jkan.2013.43.5.681 38. Corona G, Jannini EA, Maggi M. Inventories for male and female sexual dysfunctions. International Journal of Impotence Research 2006;18:236–50. doi: 10.1038/sj.ijir.3901410
39. Taylor JF, Rosen RC, Leiblum SR. Self-report assessment of female sexual function: psychometric evaluation of the Brief Index of Sexual Functioning for Women. Arch Sex Behav 1994;23:627–43.
40. Rosen R, Brown C, Heiman J, Leiblum S, Meston C, Shabsigh R, et al. The female sexual function index (FSFI): a multidimensional selfreport instrument for the assessment of female sexual function. J Sex Marital Ther 2000;26:191–208. doi: 10.1080/009262300278597 41. Aygin D, Eti-Aslan F. Kadın cinsel işlev ölçeğinin Türkçe’ye uyarlaması. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2005;25:393–9. 42. Rust J, Golombok S. The Golombok-Rust Inventory of Sexual Satisfaction (GRISS). Br J Clin Psychol 1985;24(Pt 1):63–4.
43. Tuğrul C, Öztan N, Kabakçı E. Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeğinin Standardizasyon Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi 1993;4:83–8. ANDROLOJİ BÜLTENİ
Androl Bul 2017; 19(3):98-107
44. Quirk FH, Heiman JR, Rosen RC, Laan E, Smith MD, Boolell M. Development of a sexual function questionnaire for clinical trials of female sexual dysfunction. J Womens Health Gend Based Med 2004;11:277–89. doi: 10.1089/152460902753668475
45. Derogatis LR, Rosen R, Leiblum S, Burnett A, Heiman J. The Female Sexual Distress Scale (FSDS): initial validation of a standardized scale for assessment of sexually related personal distress in women. J Sex Marital Ther 2002;28:317–30.
46. McHorney CA, Rust J, Golombok S, Davis S, Bouchard C, Brown C, et al. Profile of Female Sexual Function: a patient-based, international, psychometric instrument for the assessment of hypoactive sexual desire in oophorectomized women. Menopause 2004;11:474–83. 47. Dennerstein L, Lehert P, Dudley E. Short scale to measure female sexuality: adapted from McCoy female sexuality questionnaire. J Sex Marital Ther 2001;27:339–51. DOI: 10.1080/009262301317081098
48. Clayton AH, McGarvey EL, Clavet GJ. The Changes in Sexual Functioning Questionnaire (CSFQ): development, reliability, and validity. Psychopharmacol Bull 1997;33:731–45. 49. Derogatis LR. The derogatis Interview for Sexual Functioning (DISF/DISF-SR): an introductory report. J Sex Marital Ther 1997;23:291–304. doi: 10.1080/00926239708403933
50. Rosen RC, Riley A, Wagner G, Osterloh IH, Kirkpatrick J, Mishra A. The international index of erectile function (IIEF): a multidimensional scale for assessment of erectile dysfunction. Urology 1997;49:822–30. 51. Rosen RC, Cappelleri JC, Smith MD, Lipsky J, Peña BM. Development and evaluation of an abridged, 5-item version of the International Index of Erectile Function (IIEF-5) as a diagnostic tool for erectile dysfunction. Int J Impot Res 1999;11:319–26. 52. Turunç T, Deveci S, Güvel S, Peşkircioğlu L. Uluslararası cinsel işlev indeksinin 5 soruluk versiyonunun (IIEF-5) Türkçe geçerlik çalışmasının değerlendirilmesi. Türk Üroloji Dergisi 2007;33:45– 9. 53. O’Leary MP, Fowler FJ, Lenderking WR, Barber B, Sagnier PP, Guess HA, et al. A brief male sexual function inventory for urology. Urology 1995;46:697–706. DOI: 10.1016/S00904295(99)80304-5
54. Geisser ME, Jefferson TW, Spevak M, Boaz T, Thomas RG, Murray FT. Reliability and validity of the florida sexual history questionnaire. J Clin Psychol 1991;47:519–28. 55. Öksüz E, Malhan S. Florida cinsel öykü ölçeği Türkçe uyarlamasının güvenirlik ve geçerlik analizi. Turkiye Klinikleri J Med Sci 2005;25:204–13.
56. Rosen RC, Catania J, Pollack L, Althof S, O’Leary M, Seftel AD. Male Sexual Health Questionnaire (MSHQ): scale development and psychometric validation. Urology 2004;64:777–82. doi: 10.1016/j.urology.2004.04.056
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Aygin ve ark. n Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli?
57. Wincze J, Rosen R, Carson C, Korenman S, Niederberger C, Sadovsky R, et al. Erection quality scale: initial scale development and validation. Urology 2004;64:351–6. doi: 10.1016/j. urology.2004.03.041
58. McGahuey CA, Gelenberg AJ, Laukes CA, Moreno FA, Delgado PL, McKnight KM, et al. The Arizona Sexual Experience Scale (ASEX): reliability and validity. J Sex Marital Ther 2000;26:25–40. 59. Soykan A. The reliability and validity of arizona sexual experiences scale in Turkish ESRD patients undergoing hemodialysis. Int J Impotance Research 2004;16:531–4. DOI: 10.1038/ sj.ijir.3901249
60. Derogatis LR, Melisarotos N. The DSFI: a multidimensional measure of sexual functioning. J Sex Marital Ther 1979;5:244–81. DOI: 10.1080/00926237908403732 61. LoPiccolo J, Steger JC. The sexual interaction inventory: a new instrument for assessment of sexual dysfunction. Arch Sex Behav 1974;3:585–95.
62. Cappelleri JC, Althof S, Siegel RL, Shpilsky A, Bell SS, Duttagupta S. Development and validation of the self-esteem and relationship (SEAR) questionnaire in erectile dysfunction. Int J Impot Res 2004;16:30–8. doi: 10.1038/sj.ijir.3901095 63. Latini DM, Penson DF, Colwell HH, Lubeck DP, Mehta SS, Henning JM, et al. Psychological impact of erectile dysfunction: validation of a new health related quality of life measure for patients with erectile dysfunction. J Urol 2002;168:2086–91. doi: 10.1097/01.ju.0000034365.57110.b7 64. MacDonagh RP, Porter T, Pontin D, Ewings P. The ED-EQoL. the development of a new quality of life measure for patients with erectile dysfunction. Qual Life Res 2004;13:361–8. doi: 10.1023/B:QURE.0000018471.04066.4c
65. Althof SE, Corty EW, Levine SB, Levine F, Burnett AL, McVary K, et al. EDITS. development of questionnaires for evaluating satisfaction with treatments for erectile dysfunction. Urology 1999;53:793–9. 66. Kubin M, Trudeau E, Gondek K, Seignobos E, Fugl-Meyer AR. Early conceptual and linguistic development of a patient and partner treatment satisfaction scale (TSS) for erectile dysfunction. European Urology 2004;46:768–74. doi: 10.1016/j. eururo.2004.08.001 67. Petrone L, Mannucci E, Corona G, Bartolini M, Forti G, Giommi R, et al. Structured interview on erectile dysfunction (SIEDY©): a new, multidimensional instrument for quantification of pathogenetic issues on erectile dysfunction. Int J Impot Res 2003;15:210–20. doi: 10.1038/sj.ijir.3901006 68. Uslu E, İnfal S, Ulusoy MN. Cinsel sorunların çözümünde PLISSIT modelinin etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2016;8:52–63. doi: 10.18863/pgy.51356
107
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve “Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 16.06.2017-15.09.2017 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur. 1. Afsarlar CE, Elizondo R, Yilmaz E, Cakmakci E, Ballow DJ, Demir E, Guney G, Koh CJ. Ultrasonographic findings in the epididymis of pediatric patients with testicular torsion. J Pediatr Urol. 2017 Jun 19. pii: S1477-5131(17)30256-5. doi: 10.1016/j. jpurol.2017.05.018. [Epub ahead of print]
2. Akdemir F, Okulu E, Kayıgil Ö. Long-term outcomes of AMS Spectra® penile prosthesis implantation and satisfaction rates. Int J Impot Res. 2017 Sep;29(5):184-188. 3. Akinsal EC, Baydilli N, Demirtas A, Saatci C, Ekmekcioglu O. Ten cases with 46,XX testicular disorder of sex development: single center experience. Int Braz J Urol. 2017 Jul-Aug;43(4):770-775. 4. Akinsal EC, Baydilli N, Imamoglu H, Ekmekcioglu O.Three cases of Klinefelter’s syndrome with unilateral absence of vas deferens. Andrologia. 2017 Jul 7. doi: 10.1111/and.12844. [Epub ahead of print]
5. Altun S, Özdemir S, Arslan H. Histopathological effects, responses of oxidative stress, inflammation, apoptosis biomarkers and alteration of gene expressions related to apoptosis, oxidative stress, and reproductive system in chlorpyrifos-exposed common carp (Cyprinus carpio L.). Environ Pollut. 2017 Nov;230:432-443.
15. Dogan VB, Dagdeviren H, Dirican A, Dirican AC, Tutar NK, Yayla VA, Cengiz H.Hormonal effect on the relationship between migraine and female sexual dysfunction.Neurol Sci. 2017 Jun 28. doi: 10.1007/s10072-017-3023-5. [Epub ahead of print] 16. Erginel B, Soysal FG, Celik A, Salman T. Neonatal perforated appendicitis in incarcerated inguinal hernia in the differential diagnosis of testis torsion. Pediatr Int. 2017 Jul;59(7):831-832. 17. Ergün O, Koşar PA, Onaran İ, Darici H, Koşar A. Lysozyme gene treatment in testosterone induced benign prostate hyperplasia rat model and comparasion of its’ effectiveness with botulinum toxin injection. Int Braz J Urol. 2017 Jul 20;43.
18. Gökçe Mİ, Yaman Ö. Erectile dysfunction in the elderly male. Turk J Urol. 2017 Sep;43(3):247-251.
19. Gül A, Şahinler N, Onal AG, Hopkins BK, Sheppard WS. Effects of diluents and plasma on honey bee (Apis mellifera L.) drone frozen-thawed semen fertility. Theriogenology. 2017 Oct 1;101:109-113.
6. Andac T, Aslan E.Sexual life of women in the climacterium: A community-based study.Health Care Women Int. 2017 Jul 25:112. doi: 10.1080/07399332.2017.1352588. [Epub ahead of print]
20. Gumus M, Bilici A, Odabas H, Ustaalioglu BBO, Kandemir N, Demirci U, Cihan S, Bayoglu IV, Ozturk T, Turkmen E, Urakci Z, Seker MM, Gunaydin Y, Selcukbiricik F, Turan N, Sevinc A. Outcomes of surveillance versus adjuvant chemotherapy for patients with stage IA and IB nonseminomatous testicular germ cell tumors. World J Urol. 2017 Jul;35(7):1103-1110.
8. Attaallah W, Ertekin SC, Yegen C.Prospective study of sexual dysfunction after proctectomy for rectal cancer.Asian J Surg. 2017 Aug 8. pii: S1015-9584(17)30047-7. doi: 10.1016/j. asjsur.2017.04.005. [Epub ahead of print]
22. Haymana C, Aydoğdu A, Soykut B, Erdem O, Ibrahimov T, Dinc M, Meric C, Basaran Y, Sonmez A, Azal O. Oxidative stress status in congenital hypogonadism: an appraisal. Toxicol Mech Methods. 2017 Jul;27(6):451-457.
7. Atalay HA, Akarsu M, Canat L, Ülker V, Alkan İ, Ozkuvancı U. Impact of poor glycemic control of type 2 diabetes mellitus on serum prostate-specific antigen concentrations in men. Prostate Int. 2017 Sep;5(3):104-109.
9. Aydin Y, Erkan M. The toxic effects of polychlorinated biphenyl (Aroclor 1242) on Tm3 Leydig cells. Toxicol Ind Health. 2017 Aug;33(8):636-645. 1 0. Bayar G, Şirin H, Aydın M, Özağarı A, Tanrıverdi O, Kadıhasanoğlu M, Kendirci M. Low free and bioavailable testosterone levels may predict pathologically-proven high-risk prostate cancer: a prospective, clinical trial. Turk J Urol. 2017 Sep;43(3):289-296.
11. Baykan AR. Combination of Klinefelter syndrome and celiac disease: A case report. Mol Genet Metab Rep. 2017 Feb 24;12:1415.
12. Bozkaya F, Atli MO, Guzeloglu A, Kayis SA, Yildirim ME, Kurar E, Yilmaz R, Aydilek N. Effects of long-term heat stress and dietary restriction on the expression of genes of steroidogenic pathway and small heat-shock proteins in rat testicular tissue. Andrologia. 2017 Aug;49(6). doi: 10.1111/and.12668. Epub 2016 Sep 23. 13. Cekic S, Saglam H, Gorukmez O, Yakut T, Tarim O, Kilic SS. Delayed Puberty and Gonadal Failure in Patients with HAX1 Mutation. J Clin Immunol. 2017 Jul 5. doi: 10.1007/s10875-0170412-8. [Epub ahead of print]
14. Dayar E, Kara E, Yetik-Anacak G, Hocaoglu N, Bozkurt O, Gidener S, Durmus N. Do penile haemodynamics change in the presence of hydrogen sulphide (H<sub>2</sub> S) donor in metabolic syndrome-induced erectile dysfunction? Andrologia. 2017 Sep 13. doi: 10.1111/and.12885. [Epub ahead of print]
108
21. Hamidi N, Altinbas NK, Gokce MI, Suer E, Yagci C, Baltaci S, Turkolmez K. Preliminary results of a new tool to evaluate cavernous body fibrosis following radical prostatectomy: penile elastography. Andrology. 2017 Sep;5(5):999-1006.
23. Karabakan M, Bozkurt A, Akdemir S, Gunay M, Keskin E. Significance of serum endothelial cell specific molecule-1 (Endocan) level in patients with erectile dysfunction: a pilot study. Int J Impot Res. 2017 Jul;29(4):175-178.
24. Karaca MZ, Konac E, Yurteri B, Bozdag G, Sogutdelen E, Bilen CY. Association between methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene promoter hypermethylation and the risk of idiopathic male infertility. Andrologia. 2017 Sep;49(7).
25. Karaismailoglu S, Tuncer M, Bayrak S, Erdogan G, Ergun EL, Erdem A. The perinatal effects of maternal caffeine intake on fetal and neonatal brain levels of testosterone, estradiol, and dihydrotestosterone in rats. Naunyn Schmiedebergs Arch Pharmacol. 2017 Aug;390(8):827-838. 26. Kızılay F, Şahin M, Altay B. Do sperm parameters and infertility affect sexuality of couples? Andrologia. 2017 Aug 2. doi: 10.1111/ and.12879. [Epub ahead of print]
27. Küçükdurmaz F, Sarıca MA, Emre Ö, Baykara M, Kızıldağ B, Resim S. Evaluation of the diagnostic efficacy of strain elastography in infertile population with normal and abnormal semen parameters. Turk J Urol. 2017 Sep;43(3):261-267. 28. Kurus M, Bay Karabulut A, Taslidere E, Otlu O. Preventive effects of Resveratrol against azoxymethane-induced testis injury in rats. Andrologia. 2017 Aug;49(6).
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY 29. Kutchy NA, Velho A, Menezes ESB, Jacobsen M, Thibaudeau G, Wills RW, Moura A, Kaya A, Perkins A, Memili E. Testis specific histone 2B is associated with sperm chromatin dynamics and bull fertility-a pilot study. Reprod Biol Endocrinol. 2017 Aug 1;15(1):59.
42. Sevinc C, Ozkaptan O, Balaban M, Yucetas U, Karadeniz T. Outcome of penile prosthesis implantation: are malleable prostheses an appropriate treatment option in patients with erectile dysfunction caused by prior radical surgery? Asian J Androl. 2017 Jul-Aug;19(4):477-481.
31. Onat A, Ademoğlu E, Can G, Çoban N, Kaya A, Yüksel H. Lower circulating migration inhibitory factor protein is associated with metabolic syndrome and diabetes. Biomark Med. 2017 Jul;11(7):557-568.
44. Tao M, Tasdemir C, Tasdemir S, Shahabi A, Liu G. Penile alterations at early stage of type 1 diabetes in rats. Int Braz J Urol. 2017 Jul-Aug;43(4):753-761.
30. Mert KU, Dural M, Mert GÖ, Iskenderov K, Özen A. Effects of heart rate reduction with ivabradine on the international ındex of erectile function (IIEF-5) in patients with heart failure. Aging Male. 2017 Aug 26:1-6.
32. Öntepeli S, Muluk NB, Tuğlu D, Şipal T. Audiometry results and TEOAE and DPOAE amplitudes in men taking a phosphodiesterase type 5 inhibitor for erectile dysfunction. Ear Nose Throat J. 2017 Jul;96(7):E34-E39. 33. Oral A, Halici Z, Bayir Y, Topcu A, Un H, Bilgin AO, Atmaca HT. Effects of oral zinc administration on long-term ipsilateral and contralateral testes damage after experimental testis ischaemiareperfusion. Andrologia. 2017 Aug;49(6). doi: 10.1111/ and.12673. Epub 2016 Sep 29. 34. Ozisik H, Yurekli BS, Simsir IY, Altun I, Soyaltin U, Guler E, Onay H, Sarsik B, Saygili F. Testicular Adrenal Rest Tumor (TART) in congenital adrenal hyperplasia. Eur J Med Genet. 2017 Sep;60(9):489-493.
35. Resorlu M, Arslan M, Karatag O, Adam G. Thorax Computed Tomography Findings in Patients with Erectile Dysfunction. J Clin Imaging Sci. 2017 Jun 28;7:25.
36. Şahin Y, Özcan A. First Report of Two Rare Entities in a Family: 49,XXXXY and 45,X. J Pediatr Genet. 2017 Sep;6(3):174-176. 37. Sahin Z, Ozkaya A, Cuce G, Uckun M, Yologlu E. Investigation of the effect of naringenin on oxidative stress-related alterations in testis of hydrogen peroxide-administered rats. J Biochem Mol Toxicol. 2017 Sep;31(9). doi: 10.1002/jbt.21928. Epub 2017 May 3.
38. Salihoglu M, Kurt O, Ay SA, Baskoy K, Altundag A, Saglam M, Deniz F, Tekeli H, Yonem A, Hummel T. Retro- and orthonasal olfactory function in relation to olfactory bulb volume in patients with hypogonadotrophic hypogonadism. Braz J Otorhinolaryngol. 2017 Aug 24. pii: S1808-8694(17)30139-8. doi: 10.1016/j. bjorl.2017.07.009. [Epub ahead of print] 39. Schlomer BJ, Keays MA, Grimsby GM, Granberg CF, DaJusta DG, Menon VS, Ostrov L, Sheth KR, Hill M, Sanchez EJ, Harrison CB, Jacobs MA, Huang R, Burgu B, Hennes H, Baker LA. Transscrotal Near Infrared Spectroscopy as a Diagnostic Test for Testis Torsion in Pediatric Acute Scrotum: A Prospective Comparison to Gold Standard Diagnostic Test Study. J Urol. 2017 Sep;198(3):694-701. 40. Serdaroğlu E, Kuskonmaz B, Alanay Y, Aytac S, Cetin M, Cetinkaya DU. Hematopoietic Stem Cell Transplantation for Myelodysplastic Syndrome in a Child With Klinefelter Syndrome. J Pediatr Hematol Oncol. 2017 Sep 8. doi: 10.1097/ MPH.0000000000000969. [Epub ahead of print] No abstract available.
43. Siqueira LGB, Dikmen S, Ortega MS, Hansen PJ. Postnatal phenotype of dairy cows is altered by in vitro embryo production using reverse X-sorted semen. J Dairy Sci. 2017 Jul;100(7):58995908.
45. Tsili AC, Bertolotto M, Turgut AT, Dogra V, Freeman S, Rocher L, Belfield J, Studniarek M, Ntorkou A, Derchi LE, Oyen R, Ramchandani P, Secil M, Richenberg J. MRI of the scrotum: Recommendations of the ESUR Scrotal and Penile Imaging Working Group.E ur Radiol. 2017 Jul 11. doi: 10.1007/s00330017-4944-3. [Epub ahead of print] 46. Tuhan H, Abaci A, Sarsık B, Öztürk T, Olguner M, Catli G, Anik A, Olgun N, Bober E. Intratubular large cell hyalinizing Sertoli cell tumor of the testis presenting with prepubertal gynecomastia: a case report. Acta Clin Belg. 2017 Aug;72(4):254-258.
47. Tuncel E, Durgun O, Peynirci H, Ersoy C.Sexual dysfunction in female patients with type 2 diabetes mellitus: a cross-sectional single-centre study among Turkish patients.Hum Fertil (Camb). 2017 Sep;20(3):192-199. doi: 10.1080/14647273.2016.1266039. Epub 2016 Dec 14. 48. Ustundag-Budak Y, Sambel M, Alisik M, Aydos M, Erel O, Oner S, Demirbas M, Kilic M, Unal D. Thiol/disulphide homeostasis levels in erectile dysfunction patients. Andrologia. 2017 Sep;49(7). doi: 10.1111/and.12695. Epub 2016 Aug 26. 49. Yalcin I, Berker B, Sukur YE, Kahraman K, Ates C. Comparison of intracytoplasmic sperm injection with testicular spermatozoa success in infertile men with obstructive and non-obstructive azoospermia; a retrospective analysis. Hum Fertil (Camb). 2017 Sep;20(3):186-191.
50. Yilmaz E, Çelebi D, Kaya Y, Baydur H.A Descriptive, Crosssectional Study to Assess Quality of Life and Sexuality in Turkish Patients with a Colostomy.Ostomy Wound Manage. 2017 Aug;63(8):22-29. 51. Yilmaz-Oral D, Bayatli N, Gur S. The Beneficial Effect of Fesoterodine, a Competitive Muscarinic Receptor Antagonist on Erectile Dysfunction in Streptozotocin-induced Diabetic Rats. Urology. 2017 Sep;107:271.e1-271.e7. doi: 10.1016/j. urology.2017.05.041. Epub 2017 Jun 1. 52. Yücel ÖB, Pazır Y, Kadıoğlu A. Penile Prosthesis Implantation in Priapism. Sex Med Rev. 2017 Sep 12. pii: S2050-0521(17)300987. doi: 10.1016/j.sxmr.2017.08.002. [Epub ahead of print] Review.
41. Serefoglu EC, Smith TM, Kaufman GJ, Liu G, Yafi FA, Hellstrom WJG. Factors Associated With Erectile Dysfunction and the Peyronie’s Disease Questionnaire in Patients With Peyronie Disease. Urology. 2017 Sep;107:155-160. doi: 10.1016/j. urology.2017.05.029. Epub 2017 May 26.
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017
109
KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR (Ekim/October 2017 - Mayıs/May 2018) 7-10 Ekim 2017 Napoli,İtalya
90th National Congress of the Italian Society of Urology
www.siu.it
12-13 Ekim 2017 Chiang Mai, Tayland
APSSM Meeting 2017
12-15 Ekim 2017 Girne, KKTC
The 26th National Congress of Turkish Association of Urology
www.uroturk.org.tr
26-29 Ekim 2017 San Antonio, Texas, ABD
2017 Annual Fall Scientific Meeting of SMSNA
http://www.smsna.org
2-4 Kasım 2017 Scottsdale, USA
ISSWSH Fall Course 2017
http://www.isswshcourse.org/
3-4 Kasım 2017 Linz, Avusturya
Österreichische Gesellschaft für Urologie und Andrologie
www.uro.at
3-5 Kasım 2017 San Fernando, Trinidad&Tobago
Caribbean Urological Association 2017 Annual Conference
www.curaonline.org
13-17 Kasım 2017 Stockholm, İsveç
Basic Semen Analysis Course
Lars Björndahl E-mail: lars.bjorndahl@ki.se
16-17 Kasım 2017 Online
World Congress on Medical Sexology
www.worldassociationformedicalsexology.com
24-25 Kasım 2017 Malmö, İsveç
10th Meet,ng of the EAU section of Andrological Urology (ESAU17)
www. esau17.uroweb.org
6 Aralık 2017 Kahire, Mısır
ESU Course, National Congress of the Egyptian Urological Association
www. esu@uroweb.org
6-9 Şubat 2018 Panama City, Panama
2nd Global Men’s Health
E-mail: info@gmhsummit.org Website: gmhsummit.org
24-27 Şubat 2018 Melbourne, Avustralya
USANZ Annual Meeting
E-mail: usanz@ozaccom.com.au Website: usanz2018.com
28 Şubat-3 Mart Lizbon, Portekiz
21st World Meeting On Sexual Medicine
www.issm.info
3-9 Mart 2018 Amsterdam, Hollanda
Male fertility preservation: how close are we to clinical practice?
https://www.eshre.eu/Education/Calendar
16-20 Mart 2018 Kopenhag, Danimarka
33rd Annual EAU Congress
E-mail: info@eau18.org Website: eau18.uroweb.org
17-19 Mart 2018 Kopenhag, Danimarka
19th International EAUN Congress
E-mail: eaun@uroweb.org Website: eaun18.uroweb.org
17-21 Nisan 2018 Kyoto, Japonya
The 16th Urological Association of Asia Congress
E-mail: 16thuaa2018@convention.co.jp Website: www2.convention.co.jp
9-12 Mayıs 2018 Albufeira, Portekiz
The 14th Congress of the European Federation of Sexology
E-mail: efs2018@aimgroup.eu Website: web.aimgroupinternational.com
11-13 Mayıs 2018 Bodrum, Türkiye
Güncel Androloji Sempozyumu
E-mail:guncelandroloji@figur.net Website:www.guncelandroloji.com
18-21 Mayıs 2018 San Francisco, ABD
Annual Congress of AUA
E-mail: convention@AUAnet.org Website: aua2018.org
25-26 Mayıs 2018 Riga, Letonya
5th Baltic Meeting Conjunction with the EAU
E-mail: m.vandewiel@uroweb.org
110
http://www.apssm.info/
ANDROLOJİ BÜLTENİ
Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 3 n Eylül/September 2017