Ocak 2011

Page 1

ÖNCE YIL: 20

SAYI: 149 6,50 TL OCAK 2011

Bilişim kaldıracından nasıl daha etkili yararlanabiliriz? Sosyal Medya'yı hedeflerimiz doğrultusunda kullanabiliyor muyuz? Üniversite-Sanayi İşbirlikleri yeni bir değer yaratma modeli oluşturabilir mi?

Geleceğe Odaklanmak ISSN 1301-4978



EDİTÖRDEN

2011 ve gelecek neler getirecek diye sorduk. Bilişim ve iletişim teknolojileri, Sağlık, Yönetim ve Sürdürülebilir Gelişme konularına değindik. “Görüş” köşesinde Yönetim Kurulu Başkanımız A.Hamdi Doğan Ulusal Kalite Hareketi’nin Anadolu’ya yayılmasıyla kuruluşlara sağladığı katkıları ve birikimleri anlattıktan sonra, Ulusal Kalite Hareketi’nin Anadolu’da her şehir, yerel idare ve KOBİ’lerde yayıldıkça işletmeler ve diğer kurumların, rekabet edebilir ve sürdürülebilir başarının yararını yaşayacakları mesajını verdi. Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı yazısında ülkemizin bilgi ve iletişim tekonolojileri konusundaki durumunu, gelecek 20 yıl içinde bilgi ve iletişim teknolojilerinin nasıl gelişeceğinin altını çizdi. 2011 ve ilerisinde bekleyebileceğimiz önemli değişimler konusunda bizimle görüşlerini paylaşan İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Göçmen, Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Nakiye Avdan Boyacıgiller, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi EMBA Akademik Koordinatörü Prof.Dr.Güven Alpay, Fütüristler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ufuk Tarhan, Vodafone Kurumsal İlişkiler ve Regülasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hasan Süel, Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Başkanı Dr.Hasan Kuş, Yapı Endüstrisi Başkanı Dr.Doğan Hasol ve İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın yazılarını keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.

Neslihan Cingi neslihan.cingi@kalder.org

KalDer ve Çerkezköy Tic.ve San.Odası işbirliğiyle planlanan Mükemmellik Platformu-Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu toplantı dizisinin ikincisi Çerkezköy Tic.ve San.Odası Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Haberin ayrıntılarını içeriki sayfalarda bulabilirsiniz. Bir sonraki Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu Toplantısı 17 Şubat 2011’de Gebze Organize Sanayi Bölgesi işbirliği ile gerçekleşiyor olacak. Aynı yaklaşımla 2011 yılında Anadolu’nun farklı illerinde Gaziantep, Kayseri, Konya, Şanlıurfa, Mersin, Samsun, Van, Erzurum, Trabzon, Adana ve Manisa gibi illerde Ulusal Kalite Hareketi çerçevesinde etkinlikler devam edecek. Saygı ve sevgilerimle,

Kurumsal Sponsorlar

Önce Kalite’149 Ocak 2011

3




içindekiler

GÖRÜŞ

8

Ulusal Kalite Hareketi Anadolu’da

Anadolu Şehirlerinin Ekonomisi negatiften pozitife dönüyor!

A. Hamdi Doğan

KalDer Yönetim Kurulu Başkanı

GELECEĞE ODAKLANMAK

10 KOBİ'ler bilgi

teknolojilerine yönelmeli

Faruk Eczacıbaşı

YENİ TEKNOLOJİLER

Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

KalDer’DEN HABERLER

42 Çerkezköy sanayicileri,

sürdürülebilir kalkınma için mükemmellik yolculuğuna çıkıyor

44 İyi uygulamalar paylaşıldı

12 Sürdürülebilir kalkınma

46 “Mükemmellikte Strateji

sektöründe nanoteknoloji

6

Orhan Turan

İMSAD-İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Yönetimi Kıyaslama Platformu” toplantısı

48 KalDer Eğitmenler Toplantısı

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

14 Şimdi uluslararasılaşma zamanı

Prof. Dr. Nakiye Avdan Boyacıgiller

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı

ŞUBELERDEN HABERLER - ANKARA

50 BiricİK İnsan

22 Şubat 2011, Ankara

ŞUBELERDEN HABERLER - BURSA

52 Kalite Personeli Yetiştirme

Programı'nı tamamlayan öğrencilere belgeleri törenle verildi

45 Şanlıurfa 2. Kalite Şöleni 38 Bir fırsat penceresi: İnşaat

iş modelinin temelini oluşturabilir Mehmet Göçmen

9. Kalite ve Başarı Sempozyumu Hazırlıkları Devam Ediyor


KalDer Adına Sahibi A. Hamdi Doğan Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Neslihan Cingi

18 Nedensellik bağını

kurduğumuz zaman gelecek bizimdir

Prof. Dr. Güven Alpay

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi EMBA Akademik Koordinatörü

22 Geleceği şimdiden

yönetmenin adımlarını atmak gerekiyor Ufuk Tarhan

32 Sağlık ve akreditasyon

Fütüristler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

gündemde Dr. Hasan Kuş

Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Yayın Kurulu A. Hamdi Doğan Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan Alp Halil Yörük Cem Kütük Erdal Elbay Habibe Akşit İrfan Onay Özlem Yüzak Dr. Ümit Özen Editör Ayşe Uyguner editor@mavitanitim.com.tr Teknik Yönetmen Tevfik Fikret Çalışkan

26 Gelecek artık daha fazla

gündemde Hasan Süel

Vodafone Kurumsal İlişkiler ve Regülâsyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı

ŞUBELERDEN HABERLER - BURSA

53 FARBA’ya Teknik Gezi

daha önemlidir

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol

Yapı Endüstri Merkezi Başkanı

EĞİTİMLER

56 KalDer Merkez ve Şubeleri

Ulusal Kalite Hareketi Tanıtım Toplantıları Bursa’da Devam Ediyor

YÖNETİCİ KİTAPLIĞI

54 Gıdalardaki

Görünmeyen Tehlikeler Sempozyumu

KalDer’in YENİ ÜYELERİ

55 KalDer'in

Yeni Üyeleri

tevfik@mavitanitim.com.tr

2. Editör Burçin Yeşiltepe burcin@mavitanitim.com.tr

İdare Merkezi Türkiye Kalite Derneği (KalDer)

düzenlendi

ŞUBELERDEN HABERLER - İZMİR

34 Yaşamın kalitesi süresinden

Eğitim Takvimi

Centrum İş Merkezi, Aydınevler Sanayi Cad. No: 3 Küçükyalı 34854 İstanbul Tel: 0 216 518 42 84 Faks: 0 216 518 42 86 www.kalder.org -kalder@kalder.org

Yapım

60 Yalın Çözümler

Mavi Tanıtım ve İletişim

Markanız İçin İnterneti Nasıl Kullanmalısınız?

Rasimpaşa Mah. Ayrılıkçeşme Sok. No:122 Yeldeğirmeni Kadıköy İstanbul Tel: 0 216 418 59 31 pbx

100 Harika Fikir

www.mavitanitim.com.tr

Kilit Adam

Oyun Teorisi ve Ortaklaşa Rekabet

Rekabet Stratejisi

KÜLTÜR VE SANAT

62 Kültür ve Sanat Ajandası

Baskı Özgün Ofset. Tic. Ltd. Şti. Yeşilce Mah. Aytekin Sok. No: 21 4. Levent 34418 İstanbul Tel: 0 212 280 00 09

Önce Kalite Dergisi, Türkiye Kalite Derneği tarafından ayda bir yayınlanır. Ulusal-Türkçe-Aylık-İlmi ISSN: 1301-4978 Önce Kalite’149 Ocak 2011

7


GÖRÜŞ

Ulusal Kalite Hareketi Anadolu’da

Anadolu Şehirlerinin Ekonomisi negatiften pozitife dönüyor!

A. Hamdi Doğan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı

doğrultusunda çalışıyorlar. Siyasi düşünce farklılıkları gündemde değil. Bir de üniversiteler var. Şehrin sosyal, kültürel ve ekonomik dinamizmine büyük katkı sağlıyor. Çok yakında sanayiye doğrudan katkıları da artacaktır. Anadolu küreselleşmeye açılma yolunda ulusallaşma sürecini yaşıyor.

S

on yıllarda Anadolu şehirlerinde büyük değişimler yaşanıyor. Yerel yönetimler şehirlerini bir cazibe merkezi haline getirmek için adeta yarışıyorlar. Belediyeler artık şehrin kaldırımının, suyunun, yolunun ötesinde vizyonunu belirleme ve gerçekleştirme uğraşısındalar. Yapılan stratejik planlardan yol haritaları hazırlanıyor,hedefler belirleniyor. KalDer başkanı olarak son iki ay içerisinde gittiğim kalite etkinliklerinde şehirlerde böyle bir değişimin varlığını kuvvetli bir biçimde gözlemledim. Anadolu şehirlerinde beliren bu pırıltının ve kalkınmanın bir değişimin işaretleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yerel KOBİ'ler ve şehre gelen ulusal ve uluslararası yatırımcılar bu vizyonun en önemli oyuncuları. Yerel idareler giderek daha çok rol alıyor. Ama bu bir rol kapma anlamında değil. Günümüzde artık yalnız işletmeler, ülkeler değil, şehirler rekabet halinde. Her şehir dünya dediğimiz büyük bir haritada kendine yer arıyor. Kimi finans merkezi, kimi sanat kültür merkezi, kimi ise bilim merkezi olma yolunda koşuyor. Bornoz ve havlunun şehri Denizli’de büyük krizin ardından tekstilde

8

Önce Kalite’149 Ocak 2011

dış pazarlara açılım ile başlayan sürecin büyük bir ivme kazandığını gözlemledim. Teşvikler kapsamında olmasa da yatırımcının bu kente ve kentin hemen sınırlarında oluşan teşvikli alanlara yatırım arzusu gelişiyor. İstanbul’dan bir saat sonra Denizli’ye ulaşıyorsunuz. Denizli’den Ege’ye Akdeniz’e açılan yollar var. İstanbul’lu yatırımcı bunu görmüş ve su, işçilik, lojistik gibi girdilerden avantaj sağlamanın peşinde. Havaalanları ve duble yolların akışkanlığı ve lojistik olanakların yarattığı sinerji, kentlerin yüzünü değiştiriyor. İlin valisi, belediyesi, Ticaret ve Sanayi Odalar’ı sanayici ve işadamları birliktelik içinde önemli bir güç oluşturmuşlar. Bir hedef

Aralık ayında Şanlıurfa Belediyesi’nin Kalite Şöleni’ne konuk olduk. Belediye Başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba’dan dinlediğim 3S, "Su", "Sur" ve "Sokak" şehri Şanlıurfa stratejisinin bilinçli adımlarını gözlemledim. Şanlıurfa’da var olan otellere şimdi Hilton, Sheraton gibi uluslararası zincirler kısa bir süre sonra açılarak katılacaklar. Tertemiz bir şehir, inanç turizmi ile hareketleniyor. Yalnız içe değil, tüm orta doğuya yönelik bir turizm hamlesi gerçekleşiyor. Vizyonunu “kültür ve inanç turizminin önemli merkezlerinden olan, bir dünya kenti” olarak belirlemiş. Yerel küçük işletmeler geleneksel kültürleri, ünlü Urfa mutfağının zenginliğini yerinde sunma yarışındalar.”Sıra geceleri “bir klasik. Binlerce yıllık yerel doku ve mimarinin önemi kavranmış, yaşama yansımakta. İstanbul’dan bir buçuk saatte Şanlıurfa’dasınız. Uçaklar dolu gidiyor ve dolu dönüyor. Öte yandan Harran Ovası bir büyük düzlükte hala gizemli bir zenginlik taşıyor.Tarihi mirasına orta doğunun tarlası,bahçesi olmayı ekleme fırsatını yakalamış durumda. Tarımda istenen ve özlenen beklenti hiç kuşku yok ki önümüzdeki yıllarda bereket olarak fışkıracak. Sulanan arazi miktarı pek çok ülkenin yüz


ölçümünden fazla. Yollar ve lojistik alt yapısı oluşmuş. Ürüne katma değer ve istihdam sağlayacak yatırımcı bekleniyor. Eskişehir’e dönüyorsunuz. Üniversitesi, parkları, nehir kenarındaki plajları ile farklı bir cazibe merkezi. Artık sadece Arçelik ve Eti’nin, askeri hava üssünün hayat verdiği bir şehir değil. Turizmin nasıl yeşertildiğini adım adım izliyorsunuz. Bir yerel idare bu kadar etkili olabilir. Kentin cazibe merkezleri böylesi akılcı ve insana dönük oluşturulabilir. Hafta sonları otellerde yer bulunamıyor. Adapazarı’ndan başlayan duble yol İstanbul’a üç saatlik uzaklıkta bir cazibe merkezi yaratmış. Bir de hızlı tren tamamlanırsa, Eskişehir yalnız Ankara’nın değil İstanbul’un da “hafta sonu dinlence eğlence merkezi” olacaktır. Üniversite Eskişehir’in yükselen değerinde en önemli faktörlerden biri. Sanayii güçlü şehre turizmin,ticaretin gücü ekleniyor. URAK iller arası rekabet sıralamasında (2008-09) 6.sırada bulunan şehir ,beşeri sermaye ve yaşam kalitesi kategorisinde 81 il arasında 3.sırada yer alıyor. Eskişehir'in “yeni yüzü” şehir merkezine girdiğinizde sizi bir çağdaşlık örtüsü ile sarıyor. Manisa’nın içinden geçerken artık içiniz daralmıyor. Şehrin yol kenarına taşan çağdaş bir koridor yapılanması sizi İzmir’e hazırlıyor. Beklentilerinizi arttırıyor. OSB lerinde küresel rekabete yelken açmış devleri ve yan sanayilerin gücünü vardiya dağılımına denk geldiğinizde otobüs dolusu işgücü ile gözlemliyorsunuz. İzmir’in fiziki yakınlık rekabeti olmasa Manisa Ege'nin zirvesinde olurdu. Yarış sürüyor. Kayseri OSB’leri ile Orta Anadolu’da bir sanayi şehri olarak parıldıyor, üniversiteleri ile büyüyor. Geleneksel ticari becerisini sanayiye kaydıran bir büyüme odağı. Kurumsallaşma yavaş, ama genetik özelliklerle birlikte

dokuya yerleşiyor.Orta Anadolu mensucat ile başlayan büyük hamle ve deneyim şimdilerde İstikbal gibi ulusal markalarla dışa açılımın uğraşısını veriyor. Küresel kriz biraz içe dönmemize neden olarak, "Anadolu'ya yaradı mı?" diye insan ister istemez düşünüyor. Yollar, hava alanları, eksiklerine rağmen üniversiteler, alışveriş merkezleri şehirlerin ekonomilerine yeni boyutlar ve açılımlar katıyor. Devreye etkin girmemiş üç araç daha var. Birincisi şehir vizyonu ile stratejik hedefleri henüz koordine edemeyen önemli yerel bir kaynak merkezi İl Özel idareleri. İkincisi yeni bir oluşum olarak Kalkınma Ajansları. Bunların etkin kullanımı küçük kaldıraç görevini sağlayacaktır. Üçüncüsü ve en etkilisi çağdaş finans ayağıdır. Bankacılığın kredi desteğinin devreye girmesi güven ortamı ile eş zamanlı çalışan büyük kaldıraçtır. Elbetteki liderlik çok önemli. Eskişehir’de sanatçı bir eğitmen Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen; eline keskiyi almış kentin taşını toprağını yontuyor, doğasını işliyor. biçimlendiriyor. Şanlıurfa’da bir cerrah Belediye Başkanı Dr. A. Eşref Fakıbaba, almış eline neşteri kentin nefes borusunu, damarlarını açıyor. Kayseri’de aileler büyümenin odağında sürece hız ve güç katıyor. Siyasetin rüzgarı da doğrusu yelken açmada arzuları kabartıyor. Yerli yatırımcı bu ülkede en uzaktaki fabrikasına bir buçuk saatte ulaşırsa, yerel idareler arazi, işgücü ve girdilerde işbirliği ile şehrin işine, aşına katkı sağlarsa, hükümetler kentleri birbirine bağlarsa , yalnız ekonomik değil sosyal ve kültürel birliktelik güçlenecektir. Ancak “Kurumsallaşma” şart.

Babadan oğula geçen işletmeler, ulusal ve küresel rüzgarlara kulak verip yelken açmalıdır. KalDer bunun için Anadolu’ya ve KOBİ’lere açılım sürecini başlattı. İyileştirmeye açık alan, zayıf halka burada. Ölçek ekonomisinin zafiyetlerini taşıyan bu yapılanmada riskleri azaltacak esnek ve dinamik yönetim modellerinin avantajını kullanmak gerekiyor. Ulusal Kalite Hareketi Anadolu’da her şehir, yerel idare ve KOBİ’lerde yayıldıkça, işletmeler, kurumlar rekabet edebilir ve sürdürülebilir başarının yararını yaşayacaklardır. KalDer başarılı ve tüm dünyada uygulanan bir yönetim modelini aktarıyor. Avrupa Kalite Yönetim Vakfı EFQM Mükemmellik Modeli. KOBİ'lerimizi, kurumlarımızı işletmenin öz değerlendirmesiyle başlayan, stratejik hedeflerini belirleyen, bilimin rehberlik ettiği bir yönetim sürecine çağırıyoruz. KalDer için kalite kavramı yönetimin kalitesidir. İyi örnekleri, önemli birikimleri, başarılı uygulamaları her yere taşıyoruz ve paylaşıyoruz. Başarı öykülerini, nasıl yapıldığını ve yapılacağının bilgisi ile aktarıyoruz. KalDer günümüzün yönetim anlayışının bir okulu olarak oralarda bulunuyor. Sürekli eğitim ve değerlendirme desteği ile rehberlik ediyoruz. Gelişmeler ekonomimize kurumsallaşma süreciyle birlikte yansıyacaktır. Kurumsallaşmada doğru yol haritası doğru modellerle olmalıdır. Yerelliği göz ardı etmeyen evrensel yöntemlerle. Anadolu şehirleri ve KOBİ'leri Türkiye’de bir mucizeyi gerçekleştirebilir. Yıllardır süren bölgesel refah dengesizliğini, negatiften, pozitife çevirebilir. Yatırım yapılabilir pozisyonuna geçiş aşamasına gelinebilir ama hemen yarın değil. Bir süre daha yerel sermaye yatırımı öncelikli gözüküyor. Şehirlerimizi ve KOBİ'leri izlemeye devam edelim.ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

9


GELECEĞE ODAKLANMAK

KOBİ'ler bilgi teknolojilerine yönelmeli Faruk Eczacıbaşı Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Ülkemizin bilgi ve iletişim teknolojileri konusundaki durumunu değerlendirir misiniz?

2

010 yılında Türkiye Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü’nün, 27.3 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaştığı hesaplanıyor. Hizmetler alanında büyüme % 4.2 oldu. Büyümenin, 2011 yılında %8.3 olacağı bekleniyor. Yazılım sektörü % 4.1 büyüdü. 2011 yılında büyümesinin % 7.4 olacağı tahmin ediliyor. 2011’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim sektöründe % 7.2 oranında gerçekleşmesi beklenen büyümede en büyük katkının % 13.3 ile Bilgi Teknolojileri pazarında olması bekleniyor. Bütün makro verilerin yanı sıra Türkiye’de İnternete erişen hane oranı % 41.6’ya yükseldi. Mobil abone sayısı Eylül 2010 itibarile 61 milyon 890 bine çıktı. Mobilde taşınan numara sayısı 23 milyon oldu. 3G abone sayısı 17 milyona çıktı. Mobil İnternet kullanıcı sayısı 2010 üçüncü çeyrekte 1 milyon 158 bine yükseldi. ADSL kullanıcı sayısı 6.5 milyona ulaştı. 2010 yılında satılan cep telefonu, modem sayısı yaklaşık 15 milyonu buldu. Bütün bu veriler, sanırım, ülkemizdeki durumu özetliyor. Ülkemiz, bilgi ve iletişimdeki küreselleşmeyle entegre.

10

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Ülkemizde gelecek 20 yıl içinde bilgi ve iletişim teknolojileri nasıl gelişecek? Türkiye, bir bilgi ve iletişim teknolojisi üreticisi olmadığı için, dünyada geliştirilenleri kullanmaya devam edecek. Dünyadaki eğilim ise, gitgide bütünleşik sistemlere doğru. Telefon, İnternete bağlanma modemi, kamerayı bir araya getiren tablet türü ekranların yılı oldu 2010.

Daha da ince laptoplar yapılmaya başlandı. Teknoloji, daha hafif, daha kolay kullanılan, daha ergonomik, her zaman çevrimiçi sistemlerin doğal kabul edildiği bir bileşime gidiyor. e-dönüşüm projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet Planlama Teşkilatı’nın Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı 2006-2010 arasında yeterince


uygulanamadı. Ve zaten süresi bitti. Bu planın yerine bir yenisi – bildiğim kadarıyla- hazırlanmıyor. Bu durumda, e-dönüşümün ilk aşaması olan e-devlet konusunda yeni bir bakış açısından, yeni bir stratejiden söz edemiyoruz. Biz, Türkiye Bilişim Vakfı ve TÜSİAD, e-devletin önemini kamu kurum ve kuruluşlarına anlatmak, onları e-devlet uygulamalarına özendirmek amacıyla 8 yıldır e-Türkiye Ödülleri veriyoruz. Bu ödüllerden amaç, devletin, vatandaşa sunduğu hizmetleri daha kolay, daha çabuk ve daha etkin ve verimli şekilde sunmak üzere hizmetlerini İnternete aktarması için teşvik. Türkiye’de örneği görülmemiş, STK’ların oluşturduğu, devlet nezdindeki bu ilk ve tek ödül mekanizması, gittikçe daha artan bir ilgiyle, yükselen bir trend izliyor... 2010 Ödül törenimizi Sayın Cumhurbaşkanı himayesine aldı. 2011 Ödül törenimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız himayesine aldı. Kamuda bu ödüle katılmak için heves görüyoruz. Bu heves her geçen yıl artıyor. Bunu büyük bir gururla gözlüyoruz. e-dönüşüme ulaşmak için önce e-devletten geçmek gerekiyor. Bir sonraki aşama ise bu hizmetleri mobil sisteme taşımak, yani m-devlet. Ve bence en son aşama ise, devletin, her anlamda saydam ve daha verimli hizmet vermesini sağlayacak olan sosyal medyayı da kullanarak s-devlet halini alması. Samimi ve saydam devlet olması... Her ne kadar bu aşamaya daha çok varsa da, adım adım oraya doğru gitmekte olduğumuzu söyleyebilirim. Bundan 10 yıl önce 2001’de bu kavramlar bilim kurgu dünyasına ait gibiydi. Sadece 10 yılda nereden nereye geldik. Karamsar olmamak ve sabırla çalışmak gerekiyor.

Teknoloji kullanımı ülkemiz şirketlerinde hangi düzeyde gelişiyor? Özellikle KOBİ'lere neler öneriyorsunuz? TÜBİSAD’ın 2010 yılında KOBİ’lerimizin teknoloji kullanımına dair araştırmasına göre, 2 Türk KOBİ’sinden 1’i e-posta kullanmıyor. 4 KOBİ’den sadece 1’inin web sitesi var. KOBİ yöneticileri, web sitelerinin ağırlıklı olarak tanıtım amaçlı olduğunu söylüyor. KOBİ’lerin %26’sı web sitesini satış amaçlı yapmış. KOBİ’lerin sadece %6’sı e-ticaret yapıyor. KOBİ yöneticilerinden web sitesi olmayanların %74’ü yaptırmayı düşünmüyor. Ama elbette, yeni kabul edilen Türk Ticaret Kanunu uyarınca bu durum değişecek. KOBİ’lerdeki bu duruma rağmen, 2010 yılında ihracatın %60’a yakınını onlar yaptı. Web sitesini bu kadar az kullandıkları halde, e-posta kullanmadıkları halde, e-ticareti bu kadar az yaptıkları halde ülkenin toplam ihracatının %60’a yakınını yapan, yine de KOBİ’ler. Şimdi can alıcı soruyu ben sorayım: Ya bir de bütün KOBİ’lerin web üzerinden ticaret ve yazışmayla bu KOBİ’ler, 2010 yılında ihracatın %60’a yakınını yaptı. Web sitesini bu kadar az kullandıkları halde, e-posta kullanmadıkları halde, e-ticareti bu kadar az yaptıkları halde ülkenin toplam ihracatının %60’a yakınını yapan, yine de KOBİ’ler. Şimdi can alıcı soruyu ben sorayım: Ya bir de bütün KOBİ’lerin web üzerinden ticaret ve yazışmayla bu işe topyekun giriştiğini düşünsek, Türkiye’nin ihracatı nasıl daha şahlanır?

işe topyekun giriştiğini düşünsek, Türkiye’nin ihracatı nasıl daha şahlanır? TBV proje ve hedeflerinden söz edebilir misiniz? 1995’te kurduğumuz vakfımız bu yıl 15 yaşında oldu. Ülkemizin bilgi toplumuna doğru ilerlemesini hızlandırmak ve bütün kamu ve özel kurumları, stk’ları, vatandaşları, hükümetleri, herkesi, bütün toplumu bu yönde bilinçlendirmek amacıyla çalışmaya devam ediyoruz. Ekonominin daha verimli ve etkin olması için Ar-Ge ve inovasyonun önemini herkes anladı artık. Bu nedenle vakfımız da bu konuda, bilişimin itici gücünü kullanarak ekonominin daha az cari açık veren, daha çok ihracata yönelik, ihraç ettiği ürün ve hizmetlerde katma değerin daha yüksek olmasını hedefleyerek ilerlemesi gerektiğini her yerde herkese anlatmaya devam ediyor. Ülkemizin küresel rekabet ortamında ancak Ar-Ge ve inovasyonla atağa kalkacağına inancımızı, Şubat 2007’den bu yana her ay yayınladığımız Bilgi Çağı dergisinde uzmanların görüşlerini aktararak ısrarla vurguluyoruz. Her ay, ülkenin bir sorununa Ar-Ge ve inovasyonla nasıl çözüm bulunabileceğini tematik bir sayıda işliyoruz. Dergimizi 2010’dan itibaren web ortamına taşıdık. Sosyal medya ile bağlantıladık. Aralık 2010 verilerine göre 38 bin’e yakın ziyaretçi, neredeyse 120 bin de sayfa görüntüleme sayısı var. Aynı zamanda Facebook’dayız ve 7 binin üstünde “hayran”ımız var.ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

11


GELECEĞE ODAKLANMAK

Sürdürülebilir kalkınma iş modelinin temelini oluşturabilir Mehmet Göçmen İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Bu kapsamdaki çalışmalarımızı geliştirerek sürdürüyoruz. WBSCD (World Business Council for Sustainable Development - Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi) başta olmak üzere uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları, kamu, özel sektör ve akademinin de katıldığı ortamlarda konuyu tartışmaya açıyoruz. Projelerin gelişmesi için katılımcı olarak bilgi paylaşımında bulunuyoruz.

Sürdürülebilir kalkınmada ülkemiz ve dünyayı kıyasladığınızda nasıl bir görünüm ortaya çıkıyor?

S

ürdürülebilir Kalkınma, öncelikle gelişmiş ülkeler olmak üzere hemen hemen her ülkede iş dünyasının temel stratejilerinden biri haline gelmiş durumda. Gelişmekte olan ülkeler de bu konseptin benimsenmesi açısından arayı kapatıyorlar. Özellikle Çin ve Hindistan gibi hızla büyüyen pazarlarda, ülkenin üst düzey yönetimleri de Sürdürülebilir Kalkınma stratejisini destekliyor. Türk iş dünyası da son birkaç senedir konuya daha fazla ilgi göstermeye başladı. Sürdürülebilir Kalkınma anlayışı, daha uzun süredir Türkiye’de operasyonları bulunan birçok uluslararası kurumun iş modellerinin temelini oluşturuyor. Günümüzde, Türk Özel Sektörü de iş modellerinde Sürdürülebilir Kalkınmaya yer veren kurumlar arasında yer aldı. Sürdürülebilir Kalkınma stratejilerinin hedefi, tüm paydaşların iş modellerini sorumlu iş yapma prensibine dayanarak kurması, bu şekilde risklerin minimize edilmesi ve böylelikle sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır. Günümüzde, iş dünyasının ve dolayısıyla ülke ekonomilerinin önünde çok farklı alanlardan riskler

12

Önce Kalite’149 Ocak 2011

yoruz. Şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz aktiviteler arasında ülkemizin lider üniversitelerinin programlarına Sürdürülebilir Kalkınma temelli dersleri almaları konusunda teşvik edilmeleri ve yönlendirilmeleri, tüm paydaşların kongreler yoluyla uluslararası uzmanlarla buluşturulması ve bilinçlendirilmesi, iş dünyasının görüş ve önerilerinin Sürdürülebilir Kalkınma çerçevesinde kamunun yönetimindeki projelere katılması, IMKB Sürdürülebilirlik endeksi projesi yer alıyor.

görülüyor. Yoksullukla mücadele çalışmaları, su ve enerji yoksunluğu, doğal kaynakların tükenebilirliği, biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi göstergelerin titizlikle takip edilmesi gerekiyor. Hem kamu yönetimleri hem de sivil toplum cephesinde karşı stratejilerin küresel olarak oluşturulması sonucunda çalışmalar yapılıyor. Son gelişmeler sayesinde sorumlu iş yapma stratejileri ve sürdürülebilirlik temelli yaklaşımlar yeni ve öncü iş alanlarının ortaya çıkmasını sağlamış bulunuyor. Yaşanmış küresel krizin de etkisiyle gelişmiş pazarlarda Sürdürülebilir Kalkınmanın önemi giderek artıyor. Biz de Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) olarak kurulduğumuz 2004 yılından beri konu hakkında bilinci artırmaya yönelik, farklı paydaşları içine alacak şekilde aktiviteler yapı-

Örnek uygulamalar Sürdürülebilir Kalkınma anlayışında önemli bir yere sahip çünkü her başarılı uygulama arkasında ciddi bir etki bırakıyor. Sürdürülebilir Kalkınma başarı hikâyeleri vasıtasıyla kurumların geldikleri noktayı ve itibar, rekabette liderlik, yeni iş alanlarında öncülük gibi olumlu sonuçlarını öğrenen diğer kurumların da konuya olan ilgisi artıyor. Yayılım için henüz yeterli olmasa da Türkiye’de de oluşmuş güzel örnekler bulunuyor. Sürdürülebilir kalkınma gelecekte iş yaşamını nasıl şekillendirecek? WBCSD tarafından hazırlanan Vision 2050 (Vizyon 2050) raporunda önümüzdeki 40 yıl içerisinde Sürdürülebilir Kalkınma açısından iş yaşamında büyük değişiklikler olacağı belirtiliyor. Rapora göre, 2020’den sonraki değişim sürecinde sürdürülebilirlik ana görüşlerin yanı sıra ürünler, hizmetler ve hayat tarzlarında da yer alacak. İnsanların


KOBİ’ler sürdürülebilir kalkınma açısından neler yapabilir?

K

OBİ’ler, Türk iş dünyasının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Sürdürülebilirlik ekonomiler ve toplumlar için geçerli olduğundan bu alanda KOBİ’lerin de önemli bir misyonu olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca KOBİ’leri iki farklı alandan sürdürülebilirlik çalışmalarına kanalize eden bir gelişim süreci bulunmaktadır. Büyük kurumlar her zaman KOBİ’ler tarafından izlenen kurumlardır. Büyük kurumlardaki değişim KOBİ’leri de etkileyecektir. Sürdürülebilirlik çalışmaları tüm paydaşların konuya katılımını gerektirir. Kısacası KOBİ’ler pazardaki müşterilerini kaybetmemek için bir müddet sonra değişime ayak uydurmak zorunda kalacaklardır. Değişim böylece psikolojik etkiden başlayıp zorunlu hale gelecektir. Geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi 2011’in sonuna kadar sü-

çoğunluğu yoksulluktan kurtulmuş olacak ve ana ihtiyaçlarını karşılayabilir pozisyona gelecekler. Karbon, su ve diğer eko sistem hizmetlerinin maliyeti oturmuş olacak. Buna ek olarak, bilinçlendirmenin etkisiyle karbon emisyonlarının azaltılması sayesinde tarım alanları ve sularda iyileşme görüleceği için ürünler ve ürünlerin kalitesi artacak. Böylece de mahsul verimliliğinin artmasına paralel olarak global ticarette de büyüme görülecek. Yine Sürdürülebilir Kalkınma kapsamında ormanlarda da iyileşme ve yenilenme görülecek. Enerji sektörünün de düzene girmesiyle düşük karbonlu, güvenli ve verimli enerji kullanımı mümkün olacak. Verimli enerji kullanımı yapılan binalara da yansıyacak. Taşımacılık da düşük emisyonlu ve güvenli bir şekilde gerçekleşecek. Tüm bunlara paralel olarak daha az materyalle daha fazla iş yapılmasının sonucunda da oluşan atık miktarı büyük oranda azalacak. Vision 2050 raporuna göre, sürdürü-

recek olan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Sürdürülebilirlik Endeksi (ISESI) Projesi’nin, KOBİ’ler de dahil olmak üzere farklı ölçekte kurumlara Sürdürdülebilir Kalkınma açısından yardımcı olacağına inanıyorum. Bu çok paydaşlı proje ile İMKB’de işlem gören firmalar ve yatırımcılar için Türk iş dünyasının sürdürülebilirlik performans karşılaştırmasında yerel ve küresel kriterler dikkate alınarak değerleme yapılabilecek bir sürdürülebilirlik endeksi kurulması ve kriterlerin genişletilerek hayata geçirilmesi hedefleniyor. İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi’nin (ISESI) amacı, yatırımcılar için kurumsal sürdürülebilirlik profilinin karşılanması konusunda en iyi uygulamayı gösteren Türk firmalarına ilişkin bir platform sağlamaktır. İşletmeler ISESI’yi kısa ve uzun vadeli saygınlıkları için bir araç olarak kullanabilecekler. Projede, İMKB’de işlem gören şirketler, uluslararası danışmanlar ve Türkiye’nin lebilir kalkınmanın ana konu olduğu bu değişim sürecinde şirketleri hem fırsatlar, hem de riskler bekliyor. Şirketlerin bazıları değişime kolaylıkla uyum sağlarken, bazıları zorlanacak. Gelecekte başarı sürdürülebilir kalkınma ile ölçülecek. İş dünyası sürdürülebilir kalkınmayı nasıl ele alıyor? İş dünyasında konuyla ilgili farkındalık her geçen gün daha da artıyor. Sürdürülebilir Kalkınma, gelişmiş ülkelerin tele stratejileri arasında yer alıyor. Gelişmekte olan ülkeler ise arayı hızlı bir şekilde kapatıyor. Tüm dünyayı etkileyen küresel kriz sonrasında, özellikle gelişmiş pazarlarda Sürdürülebilir Kalkınma’nın önemi giderek artıyor. İklim konusunda özel sektör ve kamunun uyumlu ve yakın bir şekilde çalışması büyük önem taşıyor. Konunun uluslararası boyutta iş dünyasının işbirliği ve ülkeler arası anlaşmalara kadar taşınması mümkün görünüyor. Bugün COP (Conference

iş dünyasının ana paydaşları olan önemli kurum ve otoriteler ile beraber çalışılıyor. Bu sürece dahil olan kurumlar, sürdürülebilirlik stratejilerinin hızlı uyumu ve rekabet ortamına katılımlarının hızlanması için destek veren bu projeye ciddi bir bilgi birikimi aktarımı gerçekleştiriyorlar. Bu bilgilerin yıllar itibariyle daha da detaylandırılması, uluslararası gelişmelere uyum sağlayacak şekilde aktarılması hedefleniyor. Bu projenin, çok kolay olmayan sürdürülebilirlik dönüşümü için önemli bir kılavuz olacağını düşünüyorum. Proje, ilk fazda İMKB’de işlem gören şirketleri kapsayacak ancak bu süreçte Türk iş dünyasının KOBİ boyutundaki kurumlarına da önemli bir bilinç aktarımı yapılması planlanıyor. Bilinç artırımına ek olarak projelerin doğru yapılandırılması ve doğru değerlendirilebilmesi için de bir ortam oluşacağını düşünüyorum. ç of Parties - Tarafların Konferansı) toplantılarında bu konu uluslararası boyutta ele alınıyor. İş dünyası, iş yapış süreçlerinde enerjiyi daha verimli kullanması ve düşük karbon ekonomisine geçiş yapması gerektiğinin farkına varıyor. Bu kapsamda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına geçiş de bir strateji olarak öne çıkıyor. Kamu yönetiminin özel sektör ile yakın çalışmasının gerekliliği, iş dünyasına alternatif azaltım imkânları sağlayacak olan alanların önünün açılması öne çıkıyor. Kamu yönetiminin enerji yatırımlarının önünü açmak üzere farklı planlar ve teşvikler uygulaması gerekiyor. WBCSD, aktif olarak uluslararası toplantılarda küresel iş dünyasını temsil edecek şekilde aksiyon alıyor. Bunun Türk iş dünyası için bir örnek oluşturmasını umuyorum. Biz de SKD olarak paydaşlarla beraber çalışmak, paylaşımcı olmak ve beraber uyumlu kararlar alabilmek doğrultusunda çalışıyoruz. ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

13


GELECEĞE ODAKLANMAK

Şimdi uluslararasılaşma zamanı Prof. Dr. Nakiye Avdan Boyacıgiller Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı

Nakiye Avdan Boyacıgiller ile dünyadan Türkiye’ye, eğitimden iş dünyasına, gençlikten ve geleceğe uzanan bir röportaj gerçekleştirdik.

Türkiye'de işletme yönetimi konusunda geçmiş 20 yılı değerlendirir misiniz?

İ

ş yönetimi konusunda ülkemizde çok ciddi bir gelişme var. Özellikle kalite kavramı vazgeçilmez hale geldi. Türk şirketleri Avrupa'da kalite ödüllerini aldılar. Verimlilik ve kalite konusunu birçok şirket içselleştirdi. İş dünyası artık daha çağdaş yönetim uygulamaları yapıyor. Türkiye 20-30 yıl önce kapalı bir ekonomiye sahipti. Her şey devlet tarafından kontrol ediliyordu. Şimdi baktığımızda ekonomimiz dünya ile bütünleşiyor. Türk iş dünyasının başarı örnekleri dünya ölçeğinde giderek gelişiyor. Finans uygulamalarına baktığımızda ise, Avrupa'ya örnek teşkil ediyoruz. E-bankacılık, kredi kartı uygulamaları ülkemizde giderek gelişirken, birçok Avrupa ülkesine de örnek oluyor. Pazarlama alanında da Türk markaları oluşmaya başladı.

14

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Türkiye ile dünyayı kıyasladığımızda işletme yönetimi konusunda öncelikli alanlar ve yönetimleri zorlayacak sorunlar olarak neleri öngörüyorsunuz? Önümüzdeki günlerde Türkiye'nin aşması gereken önemli sorunlarından biri uluslararasılaşmadır. Bir değişim gerçekleştirmek gerekiyor. Türk şirketleri dünya çapında lider şirket olmak istiyorsa uluslararasılaşmayı gerçekleştirmek zorunda. Ülkemizdeki önemli kuruluşlarının cirolarına yüzde kaçı yurt dışı, yüzde kaçı yurt içi satışlardan oluşuyor diye baktığımızda bu tabloyu daha rahat görebiliyoruz. Türkiye şu an dünyanın gözde ülkeleri arasında yer alıyor. Avrupa ve diğer gelişmiş ülke ekonomileri çok yavaş bir büyüme gösteriyor. Dünya, BRIC ülkelerine ve Türkiye’ye bakıyor. Yatırımlar bu yüzden bize ve bizim gibi ekonomilere doğru kayıyor.

Yabancı yatırımcı bir yandan ülkemize yatırım yaparken öte yandan burada satışlarını da artırıyor. Türk iş dünyası, dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir rekabet yaşıyor. Hem içeride hem de dışarıda ciddi bir rekabet ile karşı karşıya. Bu noktada Türk şirketleri nasıl düşünmeli? Küresel aktör olabilmek için yurt dışı pazarlarda mutlak yer almak gerekiyor. 2001 krizi birçok Türk şirketine, Türkiye pazarının yetmeyeceğini bu yüzden artık uluslararasılaşmanın kaçınılmaz olduğunu öğretmiştir. Burada öğrenmemiz gereken çok farklı bir yaklaşım var. Ülkemizdeki spor takımları son yıllarda dünya ölçeğinde ciddi başarılara imza attı. Bu başarılardan çıkartılması gereken önemli dersler var. Türk spor takımları en iyi oyuncu neredeyse, onu kendi takımlarına dahil etti. Yurt


dışında başarı gösteren, öne çıkan birçok yabancı oyuncuyu takımlarına transfer ettiler. Ya da tam tersi ülkemizdeki başarılı bir çok sporcu, yurt dışındaki klüplere transfer oldu. Türk sporu uluslararasılaşmasıyla çok şey öğrendi. Ve bu deneyim ile birçok başarıya imza attı. Futbol, basketbol ve voleybolda takımlar hem yurt içinde hem yurt dışında rekabet ediyor. Yabancı oyuncular ülkemizdeki takımlarda oynuyor, bizim oyuncularımız yurt dışındaki takımlarda oynuyor. O oyun nasıl oynanıyor karşılıklı öğreniliyor. Şimdi Türk şirketleri de böyle düşünmeli. Üst düzey yöneticiler, yönetim kadrosunu uluslararasılaştırmalı. Türk şirketlerinde üst düzey yöneticilerinin mutlaka yurt dışı deneyimleri olmalı. KOBİ'ler ne yapmalı? Başarılı ve kalıcı olmak isteyen KOBİ'lere neler öneriyorsunuz? KOBİ'lerin öncelikli olarak ayakta kalmayı başarması gerekiyor. Karlılık çok önemli. Fakat küresel rekabette nasıl ayakta kalacaksınız? Rekabet edebilmek için ne yapmak gerekiyor? Bu soruların yanıtları, “farklılaşmak ve bilgiye dayalı yönetim”de yatıyor. Verimlilik elbette önemli fakat fark yaratmak için herkesten daha iyi bir üretim yapıyor olmak gerekiyor. Yenileşim ve Ar-Ge

bunun ayrılmaz bir parçası. Türk iş dünyasının, kalite kavramı kadar Ar-Ge ve yenileşimi de içselleştirmesi gerekiyor. Zira işletme yönetiminin öncelikli alanlarından biri de ArGe ve yenileşim çalışmaları. Ar-Ge ve yenileşim çalışmalarına yatırım yapmak gerekiyor. Öncelikli olarak bu bir niyet meselesidir. Ülkemizde üniversiteler, akademisyenler var. Türk iş dünyasının üniversiteler ve eğitim kurumlarıyla bu konuda daha fazla çalışması ve yoğunlaşması gerekiyor. KOBİ'ler yeni pazar ve yeni ürünler için kurumsallaşmalarını çözmelerinin yanı sıra insan sermayesine de yatırım yapmalı. Ülkemizde genç bir nüfus var. Bu yüzden insan sermayesi küresel rekabette KOBİ'lerin önemli bir şanstır. Diğer yandan; Türk iş dünyasının daha fazla uluslararası markaları olmalı. KOBİ'lere yönelik Turquality programı var. Sabancı ve Koç Üniversitesi, Sanayi Bakanlığı desteği ile KOBİ'lere bir eğitim programı sunuyor. Bu program KOBİ'lerin marka yaratmasını hedefliyor. Turquality de bir çok firma yer alıyor. Biz görüyoruz ki bu programdan 5-10 yıl içinde çok ciddi başarı öyküleri çıkacak.

Sabancı Üniversitesi’nin yönetim bilimleri alanında yaptığı çalışmaları özetler misiniz? Sabancı Üniversitesi olarak iki yıllık tam zamanlı MBA (Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans Programı) yanı sıra yarı zamanlı olarak yürütülen yöneticilere yönelik Executive MBA (Yöneticiler için Yönetim Yüksek Lisans Programı) ve Finans sektörüne yönetici yetiştirmeye yönelik olarak Finans Yüksek Lisans programlarımız mevcuttur. Tam zamanlı MBA programına üniversiteden yeni mezun olmuşlar ve/veya iş deneyimi az olan öğrenciler geliyorlar. Programda güçlü bir akademik temelin verilmesi yanı sıra, “company action projects” dediğimiz “şirkette eylem projeleri”ni de yürütüyoruz. İş dünyasından üniversitemize gelen önemli projeler, öğrencilerimize sunuluyor. Üniversite ve sanayi işbirlikleri Araştırma, eğitim ve iş dünyasının mutlaka bir araya gelmesi gerekiyor. Araştırma neden önemli? Yeni bigi üretildikçe, akademisyenler en güncel bilgileri öğrencileriyle paylaşıyorlar. Eskisi gibi artık dünyayı geriden takip etme dönemi geçiyor. Eskiden dünyanın öğrendiği bilgi ve teknoloji ülkemize 10 yıl sonra gelebilirdi. Bugün artık böyle değil. İletişim teknolojilerinin gelişmişliği buna izin vermiyor. Küresel pazarlardaki gelişmeler ve eğilimlerden artık anında haberdar oluyoruz. Türk akademisyenlerinin araştırmacı olmaları bir başka şart. Hem ülkemizi hem dünyayı tanımak ve takip etmek zorundalar. “Yaparken öğrenmek” her alanda olduğu gibi yönetim alanında da çok önemli.

Önce Kalite’149 Ocak 2011

15


GELECEĞE ODAKLANMAK

Sürdürülebilirlik Önümüzdeki yıllar, iklim değişikliği ile beraber, çevre ve sürdürülebilirlik iş dünyasının önemli sorunlarından veya fırsatlarından biri olacak. Yüzyılın en önemli konusunu enerji oluşturuyor. Bu konularda Türk şirketlerinin dünya standardında olmaları gerekiyor ki küresel rekabet ile başa çıkabilsinler. Sabancı Üniversitesi, Küresel İlkeler Sözleşmesi'ni ilk imzalayan üniversitelerden biridir. Bu çerçevede “Principles of Responsible Management Education” adı altında küresel sorumluluk ilkelerinin yönetim bilimleri eğitiminde nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin bir program başlattık. Öğrencilerimize lisans ve yüksek lisans eğitiminde zorunlu olarak etik dersleri veriyoruz. Toplumsal duyarlılık projelerimiz var. Her öğrenci lisans öğreniminde 40 saat bir takım halinde bu projelerde çalışıyor. Öğrenciler takım halinde seçtikleri projeleri yürütüyorlar. Bu süre 6-7 ay gibi sürüyor. Haftada iki gün şirkete gidiyorlar. Bir yandan iş disiplinini öğreniyorlar. Şirkette bir proje sahibi ve akademik danışman var. Şu anda mevcut 12 takımımız var. 12 takım birbirleriyle öğrendiklerini paylaşıyorlar. Örneğin finans ve pazarlama projelerindeki öğrenciler birbirleriyle bu iki alandaki sorunları öğrenip çözüm üretebiliyorlar. S.Ü. olarak proje bulmakta zorlanmıyoruz. Şirketler bu konuda ciddi destek veriyorlar. Öğrencilerde bu süreçten müthiş bir birikim ile çıkıyorlar. S.Ü.’nün İsviçre’den İsrail’e kadar olan bölgede tek olma özelliği 16

Önce Kalite’149 Ocak 2011

taşıyacak kadar donanımlı müthiş bir finans laboratuarımız vardır. Yönetim Bilimleri Fakültesi bünyesinde Finans Yüksek Lisans Programı'nda gerçek bir işlem odası hissi veren CAFE (Center for Applied Finance Education) dediğimiz bu laboratuarda Eğitimin Yeni Şekli Sadece küreselleşmeden söz etmek artık yetersiz kalıyor. Bugün dünya herkesin birbirinden etkilendiği bir ortama dönüştü. Bundan dolayı hızlı öğrenirken eğitimimizi de dünya standartlarına çıkarmalıyız. Günümüz insanı artık iş hayatı boyunca eskisi gibi birkaç iş değiştirmeyecek, aksine zorunlu olarak birkaç kariyere birden sahip olacak. Şartlar çok farklı kültürlerden gelen insanlarla çalışmayı gerektiriyor. Bunun için daha okul yıllarından başlayarak öğrenci değişim programlarını çok önemsiyor ve yabancı öğrencilerin okulumuza gelmesi için çaba gösteriyoruz.

finans sektörüyle iletişim kurularak uygulamalar yapılıyor. CAFE’deki veri tabanları ve bilgisayarlar ile anlık finans gelişmeleri izlenebiliyor. Executive MBA programı katılımcılarının sınıfta ve sınıf dışında takım çalışması yapmaları ve öğrenim sürecine bilgi ve deneyimleri ile aktif katılımları sağlanıyor. Dört dönem olan Executive MBA Programı’na başvuracak adaylarda üniversite mezuniyetinden sonra, tercihen yönetici pozisyonunda en az beş yıl çalışmış olması şartı aranıyor ki sınıfların iş deneyimi ortalaması 10 yıldır. Genel olarak programlarımız için söyleyeceklerimizi özetleyecek olursak, önemli gördüğümüz staj hem lisans hem de MBA ve Finans lisans programlarımızda zorunlu olarak yer almaktadır. Üniversite olarak uluslararasılaşmaya çok önem veriyoruz. Öğrencilerimiz yarın küresel bir dünyada çalışıyor olacak. Lisans öğrencilerimizin önemli bir yüzdesi Erasmus programı dahilinde yurt dışından gelen ve yurt dışına giden öğrencilerden oluşuyor. MBA öğrencilerinin yüzde


50'sinden fazlası bir dönemini yurt dışında geçiriyor. Ayrıca bir takım burslar ile öğrencilere farklı katkılar da sunuyoruz. Mesela Coca Cola İçecek yurt dışındaki bazı ülkelerdeki birimlerinde çalışacak, hem o kültürü hem de Türkiye'yi iyi bilen kişiler yetiştirmek için kapsamlı bir burs veriyor. 4-5 hedef ülke seçtik, o ülkelerin öğrencilerine Coca Cola İçecek ile Sabancı Üniversitesi ortak bir burs veriyor. Örneğin Ukrayna'dan bir öğrenci geliyor, eğitimini burada alıyor, stajını Coca Cola'da İçecekte yapıyor. Hem Türkiye'yi hem de şirketin kültürünü öğreniyor. Küresel şirketler bunu Amerika'da yıllardır başarıyla uyguluyor. Türk şirketleri de uluslararasılaştıkça bu tür insan kaynaklarına ihtiyaç duyacaklar. Bu sanayi ve üniversite işbirliği için başarılı bir örnek teşkil ediyor. Bu kapsamda çok öenmli bir gelişmeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum 21 Ocak 2011 Cuma günü Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi, dünyanın önde gelen yönetim bilimleri okullarından MIT Sloan School of Management ile işbirliği anlaşması imzaladı. İşbirliği kapsamında öğrenciler ve öğretim üyeleri için eğitim ve araştırma amaçlı değişim de yer alıyor. Uluslararasılaşma hedeflerimiz doğrultusunda atılan çok önemli

bir adımdır bu. Bu ortak girişimin bir parçası olacak uygulama esaslı yönetim anlayışı, MIT Sloan’un önde gelen özelliklerinden biri olmanın yanında, Sabancı Üniversitesi’nin de uygulamaya dönük eğitim felsefesini yansıtıyor. Bu işbirliği ile sabancı Yöntim Bilimleri Fakültesi Sloan’un Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Kore gibi ülkelerin önde gelen işletme okullarının oluşturduğu ağın bir parçası haline gelecek. Son olarak gençlik hakkında, öğrencileriniz hakkında yorumlarınızı almak, değerlendirmelerinizi öğrenmek isteriz... Bence genel olarak umutlular. Çok büyük sorunları olan bir ülkeyiz, onlara bir tek odaklandığımızda insan bazen umutsuzlaşabiliyor. Ama ben gençlerimizi umutlu buluyorum. Dinamik bir yerdeyiz, bir kere genç bir ülkeyiz. Ekonomide sorunlarımız yok değil ama gelişiyoruz. Avrupa artık olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar ekonomilerinin çok yavaş gelişeceğini öngörüyorlar. Yaşlı bir ülkede olmanın gençlerinin üzerrindeki etkisi farklıdır. Bizde ise, bir heyecan var. Yurtdışından gelen yabancı uyruklu arkadaşlarım hayretler içerisinde kalıyorlar. Türkiye’nin yaş ortalaması 27 sanıyorum. Tabi bu, çocukları etkiliyor. Ben bizim çocuklarımızı fevkalade heyecanlı ve umutlu görüyorum. Hatta bazen gerçekdışı da görüyorum onları. Kimi zaman onları sarsıp “Çinliler çok çalışıyor, rehavete kapılmayın, daha çok çalışmak lazım” diyorum! MBA öğrencilerimiz akademik programlarını sürdürürken diğer yandan da MBA Kulüp faaliyetlerinde yoğun olarak çalışmaktadırlar. Her Sabancı MBA öğrencisinin parçası olmaktan gurur duyduğu, fark yaratan ve yönetim alanında öncü bir öğrenci kulübü olmak için yaratıcı projeler üzerinde yoğun çalışmalar

gerçekleştirmekteler. Diğer üniversitelerin MBA öğrencileriyle tanışmak ve işbirliği geliştirmek adına Bilkent üniversitesi MBA öğrencileri ile birlikte her yıl MBA Forum düzenliyorlar. Türkiye'nin en büyük ve en prestijli öğrenci etkinliği olan MBA Forum için her yıl öğrencilerimiz bir sponsor buluyorlar. Son forumun ana sponsoru Akbank, destek sponsorları ise Arzum, Kolsan ve Migros gibi önemli şirketlerin desteğini sağladılar ve Antalya’da 300 kişilik bir öğrenci katılımı ile bu forumu gerçekleştirdiler. İş dünyasının önde gelen liderlerini ve yöneticilerini konuk konuşmacı olarak ağırlandığı bu etkinlikte farklı üniversitelerde MBA yapan öğrenciler bir araya gelmiş oldu. MBA kulübünün diğer aktiviteleri, Pazarlama Sohbetleri, Finans Sohbetleri, Geleceğin Liderleri Buluşması, Avrupa Komisyonu Gençlik Projesi, Mezunlarla Yemek, Sosyal Sorumluluk Projeleri, Şirket Gezileri ve İş Dünyası ile Turnuvalar gelmektedir. Öte yandan Sabancı’da çok da çalışkan ve becerikli öğrencilerimiz var. Lisans öğrencilerimizin “CEO’larla çay sohbetleri” adında bir etkinlikleri var. Türkiye’de başladılar, önde gelen CEO’larla toplanıp çay içip sohbet ettiler. Çok önemli vizyon kazanıyorlar bu toplantılardan. Bir gün gelip bana“Bu etkinliği yurt dışına, İngiltere’ye, taşımak istiyoruz” dediler. “Aman çocuklar uçak pahalı, randevu ayarlaması zor, nasıl yapacaksınız” dedim. Herşeyi ayarladılar. Kriz senesinde dahi bu işi başardılar. Şimdi kaç ülke gezmiş durumdalar bilmiyorum ve başardılar bunu. Onun için ben çok güveniyorum gençlerimize ve daha önemlisi onlar da kendilerine güveniyorlar. Bence bu çok güzel bir şey. Vizyon gerekli ve buna ek olarak çok çalışmak lazım. Ben ümitliyim gençlerimiz için..ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

17


GELECEĞE ODAKLANMAK

Nedensellik bağını kurduğumuz zaman gelecek bizimdir Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi EMBA Akademik Koordinatörü Prof. Dr. Güven Alpay ile Türkiye’nin son 20 yıllık sürecini, bugünü ve yarını konuştuk. Prof. Dr. Güven Alpay, doğu-batı kıyaslamaları ile Türkiye’nin işletme yönetimi konusunda yapabildiklerini ve yapamadıklarını anlattı.

BRICT: “T” Olmaya Hazır mıyız?

Ö

zellikle 20 yıl öncesini seçmişsiniz bu önemli… Çünkü 80’li yılların ortasından itibaren, Özal döneminde, Türkiye’de işletme yönetimi konusunda çok önemli kararlar verildi. Bildiğiniz gibi bunlardan bir tanesi dünyaya entegre olma kararıydı. Yani bankacılıktan başlayarak birtakım servis sektörleri ve endüstrinin bütününün dışarıya açılması kararı, önemli bir karardı. Öyle olunca da çok mesafe alındı. Bazı sektörlerde dünya ile aynı düzeyde kullanılan teknolojisi, yönetim süreçleri açısından büyük aşamalar kaydedildi. Mesela bu hizmet sektöründe böyle oldu. Ama bu gelişme bütün sektörlerde yaşanmadı. Son 20 yılda bizim dünyadan geri kaldığımız noktalar var, bazı konularda yetiştiğimiz, onlarla -burada batı ile mukayese ediyorum, doğuyla değil- boy ölçüşebilecek olduğumuz noktalar var. Gerçekte doğuda şimdi BRİC 18

Önce Kalite’149 Ocak 2011

denilen o ülkeler arasında bizden çok ileri olanlar var. Hindistan, Brezilya ve Çin bazı konularda bizden çok ileri. Bizde hükümet BRIC ülkelerinin yanına T koymak istiyor, BRICT. Bizse, eski gelişmekte olan ülkelerle dünyada rekabet edebilir, hatta bizim tarafımızdan geliştirilecek çok uluslu şirketlerle -nasıl Hindistan yapıyor, nasıl Çin yapıyor- batıda rekabet edebiliriz. Onların şirketlerini satın alabilir, orada yatırım yapabiliriz. Dünyaya tam anlamında entegre olabilecek düzeye gelmek çabası içindeki bu hükümetin hedeflerinden; son 10 yıl içinde, son 15 sene içindeki hedeflerimizden biri bu görünüyor. Yönetişim konusunda başarılı değiliz Özal’ın başlattığı ve devam edilmesi istenen bir çaba var. Burada benim gördüğüm olumsuz olan yönleri söyleyeyim. Bir tanesi yönetişim konusunda pek büyük

başarı elde edemedik. Örneğin dünyada Enron ile Tyco gibi firmalardaki finans skandallarından sonra çıkan Sarbanes-Oxley Yasası ile sorumluluklar ve hesap verilebilirlikler üzerine çok büyük kıstaslar kondu ve buna bağlı olarak da muhasebe standartları değiştirildi, geliştirildi. Şimdi bizde İMKB, 10 sene önce bu standartların kıstaslarını genel olarak kabul etmiş görünse bile yaşama geçirilemedi. Ve bizim firmalarımız yönetişim konusunda çok geride kaldı. Hem dışarıya gidip yatırım yapacak olan firmalarımızın yapısı itibariyle fazla hazırlıklı görünmüyoruz, hem de dışarıdan gelip bizde yatırım yapacak firmaların Türkiye’de aradıkları yasal ortam açısından, yönetişim açısından hazırlıklı görünmüyoruz. Bununla ilgili yapılan çalışmalar da hep onu gösteriyor. Yani yönetim kurulu, genel kurul, yönetim kurulu üyeleri, dışarıdan atanan üyelerin sorumlulukları, bunların yukarıdan


aşağı ve aşağıdan yukarı olan hesap verebilme ve paydaşlara hesap verebilme konusunda SarbanesOxley Yasası’nın batıda getirdikleri bizde yok henüz... Ve bu konuda da İMKB’de o aşama yapılamadı. Zaten İMKB kendi yasasını da değiştirmek istiyor. Türkiye’de biliyorsunuz borsadan başlayarak bütün o yatırım araçları konusunda epey gelişime, değişikliğe ihtiyaç var. “Emir demiri keser” mi? Burada bizim firmalarımızda yönetim zaafı var, bu bir... İkinci olarak söylemem gereken husus; bizim firmalarımızın büyük bir çoğunluğu hiyerarşik, bürokratik, fonksiyonel kaldı. Çok dikey ve “emir demiri keser” tarzında yapıları değiştiremedik. Halbuki dünyada örgüt yapıları, organizasyon yapılarında yatay birtakım sistemler geliştirildi. Zaten dünyaya açılabilmek için örgüt yapısını değiştiremezseniz olmaz. Yatay örgütlenmenin temelinde bireysel uygulamadan çok, takım çalışması vardır. Takımların birbirlerine bağlantılı olduğu bir yatay örgüt yapısında ancak müşteri odaklı olabilirsiniz. Dikey yapılarda müşteri odaklı sistemler ve sonuç odaklı sistemleri kuramazsınız. Böyle olunca da tabii kendi ülkemizde görüyoruz; verimlilik, etkinlik, ve özellikle KalDer’in hedeflerine uygun olarak, bu örgüt yapısı konusunda çok gerilerde kaldık. Süreçlerdeki mükemmelliyet: Yatay örgütlenme Mesela bence KalDer’in üzerinde çalışması gerekli hususlardan bir tanesi süreçlerdeki mükemmelliyeti sağlamak olmalı. O süreçlerde mükemmelliyeti sağlamazsanız -süreçler yatay örgüt odaklıdırverimli, etkin olamazsınız, kalite konusunda her zaman tereddütleriniz olur. Kalite; takım çalışmasını ve takım bazlı sistemleri, örgüt

yapılarını kurmakla mümkün olabilir. Ben bunu nerede görüyorum? Mesela arabanızı bakıma götürüyorsunuz ve orada kocaman bir sistem kurmuşlar. Ama takımları kurmamışlar, hala bireyler çalışıyor ve verimli çalışıyorlar. Halbuki dünyanın yatırımını yapmış insanlar, böyle çok gösterişli binalar ama içindeki yapısal özellikler, o süreçleri, batıdaki gelişime ayak uyduramadıkları için, sağlayamamışlar. Buna karşın dışarıdan gelen yatırımcıların, örgüt yapıları konusunda bizim Türk firmalara, örgütlere nazaran daha gelişkin olduklarını görüyoruz. Onlar batıda kabul ettikleri yönetişim ilkelerini burada da uyguluyorlar. O bakımdan örnek olma niteliğinde ama konuştuğum yabancı kuruluşların yetkilileri: “Bizim ilişkide bulunduğumuz Türk firmaları aynı sistemi uygulamadıkları için zor durumdayız” diyorlar. Demek ki hem yönetişim ve hem de örgüt yapıları açısından dünyaya ayak uyduramadık. Bizim epey sorunlarımız var. Büyük heveslerimiz olmasına karşın, hani o BRIC’in T’si olma konusunda, dışarıya açılmada bunu gerçekleştirmek zorundayız. Mesela bir Hindistan kuruluşu TATA‘nın yapısını inceliyorsunuz. İnanılmaz bir örgüt değişikliği içine girmiş. Her firması Batı'ya uygun sistem, yoksa TATA’nın gidip de İngiltere’de firmaları satın alması, orada onlarla rekabet edebilecek düzeye gelme imkanı olmazdı. Demek ki bu sürecin devam ettirilerek, geliştirilmesi gerekiyor. Mesela bankacılık sektöründeki düzelme, aslında yönetişim düzelmesidir. O kriz olmasıydı, BBDK’nın getirdiği o düzelme olmasıydı, bugünkü krizi çok rahatlıkla karşılayamaz durumda olacaktık. Yönetişim öyle birşey, örgüt yapıları öyle, sorumluluk, hesap verilebilirlik öyle, muhasebe sistemleri, denetim mekanizmaları öyle. Mesela ben dış denetimin de Türkiye’de pek layıkıyla

gerçekleştirildiğine inanmıyorum. O konularda da çok tereddütler ve eleştiriler var. Türk İşadamı Strateji Dehası Bütün bunlar bir tarafa bizim pek başarılı olduğumuz bir alan var: Pazarlama konusunda büyük aşama kaydettik çünkü pazarlama biraz da yapımıza uygun düşüyor. Yani pazarlama tekniklerinin dünyadan uyarlanması konusunda çok başarılıyız. Bir başka konuda daha, eksiklerimiz olmasına rağmen, başarılıyız. Mesela Türk işadamı strateji konusunda dünyadaki bütün teorik esasları, uygulamaları, teknikleri biliyor. Bu konuda davet ediyor, eğitim almak istiyor, kendisi geliyor sorular soruyor. Strateji konusuna çok düşkünüz. Ama bu konuda bir eksiğimiz var: stratejide uygulama esasları. Yani uygulamayı “Süreçlerde mükemmelliyeti sağlamazsanız -süreçler yatay örgüt odaklıdırverimli, etkin olamazsınız, kalite konusunda her zaman tereddütleriniz olur. Kalite; takım çalışmasını ve takım bazlı sistemleri, örgüt yapılarını kurmakla mümkün olabilir” örgütleyemiyoruz. Onun için de bazen İzmir’e diye yola çıkıyoruz ama Ankara’ya bilet aldığımız için yanlış yere gidiyoruz. Uygulama, örgüt, orada da kendisini gösteriyor. Yoksa stratejilerin belirlenmesi, dünyadaki stratejilerin takibi gibi konularda epey başarı kazandık. Strateji biliminin diğer fonksiyon alanlarından ayrı, bağımsız olma tarihi nispeten yenidir, 1985’lere denk geliyor. Bunu kaptı bizim işadamlarımız ve o konuda çok Önce Kalite’149 Ocak 2011

19


GELECEĞE ODAKLANMAK

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi EMBA Akademik Koordinatörü Prof. Dr. Güven Alpay

önemli mesafeler katettiler. Mesela hiç beklemediğimiz birisi gidiyor çikolata devini satın alıyor, onun bütün pazarlama stratejilerini değiştiriyor, Uzakdoğu’ya giriyor vb. çok güzel şeyler yapıyorlar. Hatta batı için yenilikçi olan şeyler yapabiliyoruz. Ama bunlar çok fazla değil. Bunları da yapabilirsek pazarlamacılar marka yaratabilecek düzeye gelecekler, onu yapamadık. Onu yapamadığımız için, biraz da öngörülerimizin eksik olması nedeniyle, mesela tekstil sektöründe geride kaldık. 20-30 sene önce söylenenlerin hiçbirini gerçekleştiremedik. Yani bizde yaşama geçirme, örgütleme konusunda hatalar var. Hükümetle işbirliği konusunda hatalar var. Halbuki doğu ülkelerine bakıyorsunuz; Kore bunu çok iyi yapıyor, hükümetle çok iyi işbirliği halinde dünyaya açılıyorlar. Biz bu işbirliğini iyi yapamıyoruz, orada siyasi birtakim etkenlerin rolü olduğu için uygulamalarda çok aksaklıklar oldu. Bence önümüzdeki yıllar Türkiye için aydınlık görünüyor. Ama kalite konusunda, KalDer’in öncülük yapmasını arzu ettiğim, süreçlerde mükemmelliyete ulaşmak lazım. Alışveriş merkezlerini ele alırsak, parekendecilik konusunda henüz mükemmelliyeti yakalayamadığımızı görürüz. Dünya kadar alışveriş merkezimiz var ama Batı'daki uygulamalar bilimsel olarak tam 20

Önce Kalite’149 Ocak 2011

gelmemiş. Başka yönlerden de eksiklerimiz olduğunu görüyorum Türkiye’de stratejik insan kaynakları yönetimi yok İnsan kaynakları konusunda son 20 yılda önemli gelişmeler oldu. İnsan kaynaklarının temel tekniklerini öğrenmiş ve öğreten birçok danışma firması da var. Firmalarımızda da insan kaynakları konusunda epey aşama oldu. 20 sene önce işe almadan, performans değerlendirmesinden tutun da, ücret ve maaşla ilgili insan kaynakları ile ilgili teknikler fazla yerleşmemişti. Artık onlar yerleşmiş görünüyor. Fakat Türkiye’de stratejik insan kaynakları yönetimi yok. Bir örnek vereyim "outsourcing" dedikleri, dış hizmet alımıyla ilgili bir kavram var. Bizde de bütün firmalar birçok işlevlerini artık dışarıdan temin ediyorlar. Satın alma ve uygulama konusunda bütün herşeyi yapamayacaklarını anladılar. Fakat bu autsorsing denilen konuda esaslar belli olmadı. Bunun bedelini çok fazla ödüyorlar. Mesela bütün Türkiye belediyelerine hizmet veren taşeronlar tarafından, belediye ne istediğini bilmediği için, belediyeye dolasıyla kamuya karşı çok kötü hizmetler veriliyor. Ve kamu hizmeti anlayışı zedeleniyor. Bunun maliyetleri çok fazla, buna işlemsel maliyet diyorlar. Bizde hastaneler konusunda verimlilik, etkinlik ve kalite konusunda hem iş görme

maliyetleri ve hem de dış kaynak kullanımı bilinmediği için stratejik insan kaynakları yönetimi Türkiye’ye tam girememiş. Geleneksel insan kaynakları yönetimini becerebiliyoruz ama onunla aynı anda girmesi gereken diğer konuları beceremiyoruz. Beceremediğimiz için de o maliyetler kamunun sırtına yükleniyor. Şirketlerin maliyetleri çok artıyor, ihracatımızda çok önemli problemler oluyor. Bu herşeyde böyle... Şirketlerin stratejik insan kaynakları yönetimi konusunda eğitim almaları ve yaşama geçirmeleri şart. Bunu şu ana kadar yapabilmiş değiller. Geleceği tahmin etmek yetmez, geleceği inşa etmek lazım Biz aslında, Türkiye olarak, geleceği tahmin edebiliyoruz. Fakat geleceği tahmin etmek yetmez, geleceği inşa etmek lazım. Bugünden inşa edecek ve geleceği denetleyecek mekanizmaları oluşturmak, geleceği bugünden kontrol edebilmek lazım. Yoksa tahmin etmiş olmakla hiçbir yere varmıyorsunuz. Türk insanının geleceğe dönük girişimci ruhu var. Eline çantasını alan KOBİ’ler dünyaya açılıyor. Fakat birkaç şeyi bilmiyoruz. Bunlardan bir tanesi, müşterilerin beklentileri konusuna biraz gecikmeli olarak uyuyoruz. Mesela tekstilde bunu yapamadık, halbuki 20 sene önce yapabilirdik. Yapamıyoruz, sadece stratejik niyet var ama niyeti stratejik mimariye dönüştüremiyoruz. Mimariyi çizeceksiniz, onunla ilgili aksiyon planları yapacaksınız. Aksiyon planları bugünden yapılmazsa geleceği kontrol edemezsiniz. Ben size asıl nedensellik bağını söylemek istiyorum, eğer sonucu görür de nedensellik bağını kuramazsanız çare bulamazsınız. Yoksa biz sonucu görüyoruz, sonuca odaklı bir kafa yapımız var. Ama onun arkasındaki çabayı gösterebilecek o sistematik yaklaşımımız eksik. Bunu düzelttiğimiz zaman, gelecek bizimdir. ç



GELECEĞE ODAKLANMAK

Geleceği şimdiden yönetmenin adımlarını atmak gerekiyor Ufuk Tarhan Fütüristler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Sosyal ve iş yaşamını 20 yıl öncesi ve 20 yıl sonrasını değerlendirebilir misiniz? Gelecekte bizleri neler bekliyor?

2

0-30 yılda dünya bugüne kadar olan tüm zamanlardan daha fazla değişim geçirdi. 80’lerde henüz kişisel bilgisayarlar ortaya çıkmamıştı, 1983-84 lerden sonra hızlanan PC lerse, kapasiteleri KB’larla ifade edilen, renksiz cihazlardı. Yazılım sektörü, paket programlar, Microsoft, Google, Facebook, Twitter yoktu. Internet ve GSM de yoktu. İlk yazıcılar, nokta-vuruşlu teknoloji ile aynı yıllarda kullanılmaya başlanmıştı. Fax dahi ayrıcalıklı ve ilerici ofislerde kullanılan bir cihazdı. Laparoskopik ameliyatlar, araçlarda air-bag, elektronik, otomatik göstergeler, navigasyon cihazları yoktu. Ultrason, MR gibi görüntüleme cihazları 1980 lerde yeni yeni yaygınlaşıyor, müthiş icatlar olarak algılanıyordu. Bugün ise ana rahminden 3D görüntü, hatta 3D printerdan fetusun bire bir ölçekte maketini alabilen ürünler satışa sunulmakta. Kapıcı dairelerinin, kaptan Kirk’ün komuta odasına benzer, her şeyin uzaktan görülüp, kumanda edilebildiği akıllı bina yönetim ve güvenlik odalarına dönüşeceğini,

22

Önce Kalite’149 Ocak 2011

uzay yolundaki otomatik açılan kapıların köy dükkânlarına bile ineceğini hayal dahi edemezdik. Evlerimizde renkli TV’ler tek tük 1980’lerde başlamıştı. Özel kanallar 1990 dan sonra kuruldu. Bugün ise plazma ve flat TV ler en ücra köşelere kadar girdi. Stratejik planlar; 3D, HD, IP TV, on-demand yayınların en fazla 3-4 yıl içinde bugünkü TV lerin yerini alacağı, 2015 itibari ile internete bağlı olmayan TV kalmayacağı hesaplanarak yapılıyor. Türkiyede ilk cep telefonu görüşmesi 23 Şubat 1994 tarihinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i araması ile başladı. Marka Motorola idi. Bugün 35 yaşında olan biri; 20 yıl önce okula giderken yanına jeton alıyordu. Şimdi ilkokul çocuklarının dahi cep telefonuna ihtiyacı ve 62 Milyon cep telefonu abonemiz var. 1970 lerde; 18 yaşına gelince telefonu çıkmış olsun diye çocuklar

doğduğunda telefon müracaatı yapılıyordu. 2009’da 3G ye geçtik. Avrupa isveç, Norveç gibi ülkelerde ise 4G ye geçildi. Ülkemizde 64 KB lık ilk internet 1993 te kullanılabildi. 2003’te kısıtlı olarak sunulmaya başlanan ADSL, 2005’te herkes tarafından kullanılabilir hale geldi. 2005’te min. bağlantı hızı 256 Kbps iken, maksimum bağlantı seçeneği 1 Mbps idi. Şu anda maksimum hız 32 Mbps, 16 kat artmış durumda. 2011 de bile bunun iki katına çıkma hazırlıkları yapılıyor. Bugün Türkiye'de Internet penetrasyonu % 40. 58 Milyon Internet kullanabilecek kişi var (1-6 yaş arası ve 80 yaş üstü ile engelliler çıkarılarak hesaplanıyor). Bu durumda; nüfusun %44’ü ve kullanabilecek olanların % 55'i, yani 32 Milyon kişi Internet kullanıyor. Bunların yarısı evlerinden düzenli olarak internete bağlanıyor. Aylık ortalama 32 saat internet kullanımı


62

32

3

Milyon cep telefonu abonemiz var.

Milyon internet kullanıcısı var.

Milyon üniversite öğrencimiz var.

ile Türkler Avrupa’da en yüksek rakama sahip. Dünya’da ise en kalabalık 11. internet nüfusunu oluşturuyoruz. Türkiye’de haftada en az bir kere internete girenlerin %12,6’sı haftada 1 saat veya altında; üçte biri ise 10 saatin üstünde online durumda. ComScore a göre en çok kullanılan servisler; anlık mesajlaşma, sosyal ağlar, oyunlar, e-posta, haberler, multimedya & video, arama, e-ticaret. Türkiye; Facebook’ta abone sayısı açısından dokuzuncu, bağlı kalma süresi açısından 5.

Enflasyon oranlarımız, 1980’de %27, 1980-1989 döneminde %50.7, 1990-1996 döneminde %78.7 lerdeydi. Bugün, 2010 beklentisi % 7.5 düzeyinde. Daha on yıl önce bu seviyeye hiç birimiz inanmazdık.

vebası gibi derin bir sorun olarak algılanıyor. Gelişmiş ülkeler dahi % 10’ların üstüne çıkan oranları aşağı çekmek, yeni istihdam olanakları yaratmayı stratejik öncelik olarak kabul ediyor.

Ülkemizde1973’te sadece 12 üniversite varken, 1980 de 8 tane daha kuruldu ve sayı 20 ye çıktı. 84’te ilk Vakıf Üniversitesi Bilkent kuruldu, sonrasında vakıf üniversitelerinin de açılması ile 1994 ve 2000 den itibaren süreç hızlandı. Bugün 1/3 i vakıf olmak üzere 130 civarında üniversitemiz bulunmakta. ÖSYM'nin verilerine göre, Türkiye'deki tüm yükseköğretim kurumlarında 3 milyondan fazla öğrenci bulunuyor 1980 de nüfusumuz 44.700 milyondu. Bugün Google 74.815 milyon veriyor. 30 yaşın altındaki nüfusumuz % 60'ın üstünde. 10 yıl önce olmayan Google, şimdi Türkiye İstatistik Enstitüsü sitesinden alamadığınız bilgilere ulaştırıyor. Anneler çocuklarına; ‘Google’a sor yavrum’ diyor! Güzel bir ‘’Google Sicili’’nin etkisi, en az emniyetten alınan temiz kağıdı kadar önemli. UNDP gelişmişlik endeksinde Türkiye yüksek insani gelişme grubunda (47 ile 85 arası) 83. lükle en alt sınırdan bu gruba giriyor. Kuveyt (6.1), Venezüella (6.2) ve Tunus (6.5) dışında bütün ülkeler ortalama eğitim göstergesinde Türkiye’den daha iyi durumda. İran bile 7.2 ile Türkiye’den daha iyi konumda. Ortalama eğitim oranı OECD ülkelerinde 11.4. Türkiye, 6.5 yıl ile 5.7 yıl eğitim ortalaması olan Arap ülkelerine benziyor.

Altyapı, istihdam verimliliği, eğitim-öğrenim, teknolojik gelişim ve inovasyon kriterlerine göre hazırlanan Dünya Ekonomik Forum’unun (WEF) 2010-2011 Rekabetçi Ülkeler Raporunda Türkiye 139 ülke arasında 61. Genç nüfusumuz yaratıcılıkta dünya normlarının çok gerilerinde. Bu durum gelişme için büyük fırsat, gelişememek için büyük tehdit. 2010 İşsizlik oranımız % 10.5 görünse de ülkemizdeki çalışabilir nüfus ve gizli işsizlik vbg faktörler dikkate alındığında, 3 gençten birinin işsiz olduğunu en iyimser bakmak isteyenler dahi kabul ediyor. Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Haziran ayı işgücü istatistiklerinden yararlanarak hazırladığı “İş’te Gençlik” raporuna göre 52.503.000 olan çalışma çağındaki nüfusun, 11.547.000’i 15-24 yaşları arasındaki gençler oluşturuyor. Gençlerin 5.642.000’u erkek, 5.905.000’u kız. 11.547.000 milyon gencin 3.732.000’u (yüzde 32,3) çalışma hayatı içinde yer alırken, 3.911.000 i öğrenimine devam ediyor. 3.904.000’i ne üretimde ne de eğitimde yer alıyor. Her 100 gençten 34’ü atıl durumda. Aslında her ülkede işsizlik çağın

omik Dünya Ekon 2010F) E (W n Forum’unu Ülkeler i tç e b 2011 Reka 9 ülke Türkiye 13 Raporunda sumuz . Genç nüfu arasında 61 larının dünya norm yaratıcılıkta rum u nde. Bu d çok gerileri t, rs büyük fı a gelişme için k ü y ü ek için b gelişemem tehdit.

Sosyal medya hayatımızda gittikçe yer ediyor, gelecekte iş yaşamı ve sosyal medya ilişkisi nasıl gelecek? Yeni ekonomi artık WebEkonomi. Parayla değil tıklamayla kazanılacak. Müşteri=Takipçi olacak. ‘’Kaç paralık değerin var?’’ diye sorulmayacak, ‘’Kaç kez tıklanıyorsun, kaç takipçin var?’’ a bakılacak. ‘’Aman dikkat et "Yeni ekonomi artık WebEkonomi. Parayla değil tıklamayla kazanılacak. Müşteri=Takipçi olacak. ‘’Kaç paralık değerin var?’’ diye sorulmayacak, ‘’Kaç kez tıklanıyorsun, kaç takipçin var?’’ a bakılacak. ‘’Aman dikkat et Allah affeder, Google unutmaz!’’ en büyük korkumuz ya da kazancımız olacak... O yüzden Sosyal Medyanın Akıllı Kullanımı şart! Allah affeder, Google unutmaz!’’ en büyük korkumuz ya da kazancımız olacak... O yüzden Sosyal Medyanın Akıllı Kullanımı şart! Kısacası topluluğunu iyi yöneten ekonomisini de koruyabilecek. İster kişi, ister kurum, ister toplum olun, fark etmez! Herkesin yolu sosyalleşmekten geçecek. Ama siber, dijital olanından... Sosyal Medya henüz çoğunlukla pazarlama, iletişim ve kısmen insan kaynaklarına dokunan, yeni- fantezi bir iletişim aracı olarak görülüyor. Oysa Sosyal Medya, Mecra... Ne derseniz deyin ‘’topluluk yönetimi ekonomisi’’; bundan sonraki başarı ya da başarısızlıklarımızın baş aktörü olacak. Hem kişisel hem kurumsal... Önce Kalite’149 Ocak 2011

23


GELECEĞE ODAKLANMAK

Kişiler şimdilik daha çok arkadaş bulma, eğlenme, araştırma, bilgilenme, izleme, paylaşım vbg sosyal işlerde aktifler. Henüz çoğu kariyerlerini, hayatlarını ne kadar çok ve derinden etkileyecek bir sahada top koşturduklarının farkında değiller! Kurumlar ise topluca Sosyal Medya denen paylaşım ağları, platformlar ve onların üzerindeki gelişmeleri, daha çok olumlu-olumsuz itibar yönetiminde etkin görüyorlar. Mecburen ilgilenmek zorunda kaldıkları bir baş belası olarak savuşturmak istiyorlar. ‘’İnsanlar bıkacak eninde sonunda, hevestir, geçer’’e inanmak istiyorlar. Özellikle patronlar Sosyal Medyadan olabildiğince uzak durmaya çalışıyorlar. Bu âlemle haşır neşir olanlara da pek iyi gözle bakmıyorlar. Galiba biraz da anlamadıkları için ürküyorlar. ‘’işin gücün yok mu Allah aşkına, bunlarla oynuyorsun?’’ diyerek belki de hayatlarının, kariyerlerinin en sıkı atlayışlarından birini yapıyorlar... Hatta şirketlerinde bu ağları yasaklayıp, hem çalışanları, hem müşterileri olan Y kuşağıyla aralarına derin uçurumlar açıyorlar... Ve bu yaklaşımların her yenilikte baş gösteren doğal ama biraz tehlikeli tepkiler olduğuna inanıyorum. Hatırlayın şunları ve 5-6 yılda geldiğimiz noktayı; l Yok yok ben cep telefonu kullanmıyorum, ne öyle her dakika iletişim... l Cep telefonunu sadece müdürlere alıyoruz l Internete uzak duruyorum, yazışmanın, yüz yüze görüşmenin yerini hiç bir şey tutamaz l Sadece bazı siteler açık bizde, diğerlerine girilmesi yasak... l Yalnızca üst yönetimimizde laptop, BlackBerry, iPhone var Oysa Sosyal Mecralarda, çeşitli platformlarda paylaşılan interaktif iletişim; özellikle kurumlar, markalar için önemli demografik veri ve müşteri, ürün, lokasyon bilgisi 24

Önce Kalite’149 Ocak 2011

toplamak için de müthiş olanaklar sağlıyor. Sosyal Medyanın bu büyük gücü daha fark edilemedi... Halbuki Sosyal Medyanın internette exponansiyel hızla artan ve yayılan etkileşim verisi; pazarlama-satış-mali işler, insan kaynakları, teknolojik alt yapı, dağıtım için geliştirilen İş Zekası uygulamaları ile entegre edildiğinde çok daha farklı avantajlar barındırması, iş sonuçları yaratması mümkün, hatta şart! Next Step; Sosyal Medya ve İş Zekası Entegrasyonu olacak ve buna hazırlanmayanlar, dijital ata atlayıp, Web Ekonomisinde koşturanlara pek mahzun bakacaklar... Yetişmek de eskisi kadar kolay olmayacak... Gelecekte Türk işletmelerini neler bekliyor? Her şeyden önce tüm uluslararası indikatörler ve stratejiler, yani rüzgar bizden yana. Gelecek 10 yıl, eğer fütürist, sürdürülebilir, uzgörülü stratejiler kurgular ve uygular isek müthiş parıltılı olabilir görünüyor…

ve üretme süreçlerinde, aktif olarak birlikte rol alacağı ilk dönem. Bunları anlamak ve yönetmek, pek bugüne kadar bildiklerimizle, yaptıklarımızla olacak gibi değil. Türk işletmelerinin hızla ‘Gelecek için sistemli çalışan Task Force’lar’ oluşturmalarını ve birer fütürist yönetim kurulu üyesi ve/veya danışmanla stratejik çalışmalara başlaması gerektiğinin altını çiziyorum. Bu seferki değişim, dönüşüm için kuşkusuz geçmişe bakmak, hatırlamak gerekecek, ancak bilgileri ‘resetlemek’ şart. Aynı anda pek çok şeyin ve ‘aşırı’ hızla yapılması gerekiyor… Kuruluş amacımızı sormuştunuz ya işte o soruya yanıtım da bu bölüm için cevabımı da içeriyordu aslında…. Fütüroloji’nin birikimlerinden yararlanabilen bir topluma dönüşmek için size göre neler yapılmalı?

Bu eğer’i gerçeğe dönüştürmek istiyorsak; müthiş ve çok hızla değişim mecburiyetimiz var!

Fütüristlerle çalışmalar yapılmalı? Yukarıda amaçlarımızı yaptıklarımızı ve yapmak istediklerimizi paylaştım.

Çünkü; tarım, sanayi, sanayi sonrası bilgi toplumu, dijital dünya derken, şimdi; oldukça debdebeli ve hızlı bir biçimde ‘Sibernasyon Çağı’na girdik. Bundan böyle yapmamız gereken, ‘sıkıntıları ne zaman, hangi paketlerle atlatır, yine eski güzel günlere döneriz’ diye düşünmek yerine; bu büyük dönüşümü yönetmek üzere şimdiye ve geleceğe, ne olup bittiğine doğru teşhis koyup, doğru sorular sorup, geleceği tahmin değil, tasarlamak için harekete geçmek.

Bu alanlarda Fütüristler Derneği, Fütürist kişi ve kurumlara itibar edilmeli, The FUTURIST okunmalı, birlikte uzgörülü, sürdürülebilir stratejik planlar yapılmalı ve uygulanmalı.

Son yirmi yılda, Internet ve GSM dünyası, tüm iş, yaşam modellerimizi baştan aşağı dönüştürmüştü. Şimdi, Sibernasyon Çağı’nda; daha da hızlısını ve derinini; ‘Nano ve Genetik’ teknolojilerin tetikleyeceği değişikliklerle yaşayacağız. Sibernasyon; insan aklı ile teknolojinin ve dış-zekanın birlikte karar verme, problem çözme

Yapılması gerekenleri akıllıca saptayıp, gereklerini disiplinli bir şekilde uygularsak.

Ülkemizin geleceğine uzgörü ile bir projeksiyon tuttuğumda şunları görüyorum: Ekonomik, Jeopolitik, Demografik açıdan gelecek yüzyıl bizimmiş gibi duruyor. Tabii kıymetini bilirsek.

Her açıdan pırıl pırıl bir yeni yüzyıla yine damga vurabiliriz. Ben açıkçası fütürist bakışla bunu yapacağımıza inanıyorum ve hep söylediğim gibi Gelecek Güzel Gelecek, eğer biz istersek...ç



GELECEĞE ODAKLANMAK

Gelecek artık daha fazla gündemde Vodafone Kurumsal İlişkiler ve Regülâsyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hasan Süel, gelecekte teknoloji, teknolojinin iş yaşamına etkileri konusunu değerlendirdi. Geçtiğimiz günlerde gelecek senaryoları konulu bir toplantı gerçekleştiriniz. Toplantıda tanıtılan projeden neler bekleyebiliriz? Okurlarımız için değerlendirebilir misiniz?

B

ugün bireylerin, kurumların ve toplumların en çok anlamaya, öngörmeye, tahmin etmeye çalıştığı olgu; “Gelecek”. Gelecek’te karşı karşıya gelebileceğimiz zorlukları nasıl ele alacağımızı tartışmak, fikirleri, çözüm önerilerini ve öngörüleri paylaşmak, olası problemlerin kaynağını değiştirmek ise ancak bugünden mümkün. Giderek daha yakınlaşan ve düzleşen bir dünyada, daha önce hiç karşılaşmadığımız zorluklar hepimizi etkiliyor. Bu zorlukların etkileri global olurken çözümleri yerel insiyatif gerektiriyor. Vodafone, fikir önderlerini bir araya getirerek önümüzdeki 10 yılı ele alan bir eser yarattı. Future Agenda programı, yerel aksiyonları global perspektifle harekete geçirecek benzersiz bir tartışma platformu sağlıyor. Bu platformun çalışmaları “Future Agenda:2020 Yılında Dünya” kitabı ile somutlaştırıldı. Bu kitabın global lansmanı geçtiğimiz Aralık ayında İstanbul’da gerçekleşti. İnsanlığın ortak geleceğini ilgilendiren 16 ana başlık altında, 26

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Bu sorunlar bağlamında, evrensel veri erişimine ve paylaşımına imkan sağlayan küresel bağlantıların önemli bir umut kaynağı olduğunun altı çiziliyor. Dünyadaki iktisadi gücün ekseninin aşamalı olarak Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığı da kitapta uzmanların üzerinde durduğu konular arasında yer alıyor. Bu dört genel öngörü dışında, 16 başlığın her birine dair temel öngörüler de mevcut: Sağlık alanında küresel salgınların ortaya çıkışı, enerji alanında güneş enerjisinin yükselişi veya ulaşım alanında Çin trenlerinin parlayan yıldızı gibi. Kitapta, söz konusu sorunların aşılmasında, küresel müdahaleler kadar, yerel çözüm önerilerinin ve tedbirlerin ön plana çıkacağı da belirtiliyor. Ülkemizin geçtiğimiz 10 yılına bakarak, önümüzdeki 10 yılda küresel arenada daha fazla rol oynayacağını öngörüyoruz. Küresel krizden çıkış dönemi içinde olduğumuz bu

Vodafone’un dünya çapında desteklediği Future Agenda programı ilk meyvesini verdi. Önümüzdeki on yılda insanlığı bekleyen ortak sorunlar için çözüm önerilerinin ele alındığı, “The Future Agenda: 2020 Yılında Dünya” kitabının global lansmanı İstanbul’da yapıldı. İnovasyon ve büyüme alanında dünyanın sayılı uzmanlarından biri olarak kabul edilen Dr. Tim Jones’un koordinatörlüğünde geliştirilen ve bir buçuk yıllık bir tartışma sürecinin ürünü olan kitap, akademik araştırmalara da referans olabilecek bir kaynak olma özelliğini taşıyor. 2009 ortalarından beri yürütülen kapsamlı tartışma sürecinin ilk çıktısı olma özelliğini taşıyan bu kitapta, her konunun dünya çapındaki uzmanları tarafından ortaya atılan toplam 200 çarpıcı öngörü yer alıyor. Dünyanın önündeki en önemli sorunları ile ilgili öngörülerden bir kaçına bakacak olursak; kitapta hızla ve dengesiz biçimde artan dünya nüfusunun geldiği, buna karşın insanlığın fiziki, iktisadi ve siyasi açıdan ciddi bir kaynak sıkıntısı içinde olduğu vurgulanıyor.

süreçte Türkiye'nin verdiği olumlu sinyaller de bunu bir kanıtıdır. Vodafone Türkiye olarak, geleceğin dünyasında Türkiye’nin etkin bir rol oynayacağına inancımızla, The Future Agenda Programı’nın dünyadaki ilk yerel uygulamasını ülkemizde “Gelecek Gündemde” adıyla başlattık. Ortak geleceğimizle ilgili global bakış açısına sahip, ama aynı zamanda lokal perspektifi de içeren, yani “glokal” olabilen, interaktif ve bağımsız bir tartışma platformu yarattık. Hedefimiz


önümüzdeki 10 yıl içerisinde Türkiye’nin karşısına çıkacak büyük sorunları ele alarak, fikir önderlerini ve çözümün ortağı olabilecek tüm paydaşları bir araya getiren çapraz disiplinli ve benzeri olmayan bir platform sağlamaktır. Giderek birbirine yakınlaşan dünyada yaşanan değişimin ve gelişimin önünde koşabilmek, en güncel bilgiyi anında ülkemizdeki sosyal paydaşlarımıza aktarmak ve Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda giderek artan rolünde belirleyici olacak doğru adımları atmasına da katkıda bulunmak en büyük arzumuz. Ülkemizin teknoloji kullanımında özellikle 20 yıl önce ve 20 yıl sonrasını değerlendirebilir misiniz?

bir hız kazandı. Cep telefonundan görüntülü telefonlara geçiş sadece birkaç yıl içinde gerçekleşti. Günümüzdeki gelişmelere bakacak olursak; teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerlerken, bilgi ve iletişim teknolojileri, çağın bütün dinamiklerini yeni baştan tanımlıyor, iş dünyası ve sosyal hayatta değişime ön ayak oluyor. Bu değişimi yakalayanların, bilgi ve iletişim teknolojilerinin getirdiği yeni olanakları kullanarak fark yaratabileceğine inanılıyor. Dolayısıyla hepimizin, her ne iş yapıyorsak yapalım, teknolojik gelişmeleri takip etmesi gerekiyor.

Hepimizin bildiği ve çok yakından takip ettiği üzere son 20 yıl içerisinde sadece Türkiye’de değil, dünyada teknolojinin gelişimi görülmemiş bir hıza sahne olmuştur. Örneğin 1990lı yıllarda uzay teknolojisi olarak nitelendirdiğimiz cep telefonları, günümüzün en yaygın iletişim aracı haline geldi. Cep telefonları gibi yıllar önce varlığından haberdar olmadığımız birçok teknolojik alet, şimdi hayatımızın "olmazsa olmaz" parçaları. O dönemde teknoloji hayatın etrafında şekillenirken şu anda hayat teknolojinin etrafında şekilleniyor. İlk ortaya çıktığı dönemden bugüne oldukça değişen bilgisayar teknolojisi, özellikle son 20 yılda internet teknolojisinin de katkısıyla çok hızlı bir gelişme gösterdi. Tıptan eğitime, bilimden günlük hayata kadar insan hayatında çok önemli bir yer edinen bilgisayarlar hayatımıza büyük kolaylıklar ve yenilikler de getirdi. Hayatımıza girdiğinden beri yepyeni bir alışkanlık getiren cep telefonunun bulunmasından sonraki 20 yıl içinde iletişim çok büyük

Mobil İnternet erişiminin yaygınlaşması ile insanlar artık sabit noktalara bağlı kalmaktan kurtularak daha serbest şekilde internetten faydalanacaklar. Bu sayede, yakınsama teknolojisi kapsamında önemli bir adım atılmış olacak. Televizyon ve bilgisayardan sonra mobil cihazlarımız üçüncü bir ekran olarak hayatımıza girecek. Her cihazdan her noktaya istediğimiz an erişebileceğiz. Teknolojide yaşanan bu gelişmeler ile medyanın da hızının artacağına inanıyoruz. Yeni uygulama ve hizmetler mobil ve sabit cihazlar üzerinden tüketiciye ulaştırılıyor.. Hizmetler gün geçtikçe kişiselleştiriliyor. Artık tüketiciler kendi hizmetlerini seçme özgürlüğünü ellerinde bulunduruyor. Ülkemizde KOBİ'ler ekonominin lokomotif unsuru olabilmesi için size göre neler teknolojiden nasıl etkili olarak yararlanabilirler? KOBİ’lerimizin ekonomik kalkınmadaki payını, ülkemizin bugünü ve geleceği açısından sahip oldukları hayati önemi çok iyi biliyoruz.

Önümüzdeki 4 yıllık süreç içerisinde dünyada akıllı cep telefonlarının, bilgisayar sayısını aşması çok önemli bir eşik olacak. Cebimizdeki telefon, artık bir anlamda cep bilgisayarımız olacak, herkesin her yerden bilgiye erişmesini sağlayacak. Mobil geniş bant altyapısı dünyada en önemli tetikleyici unsur olacak. Bu değişimin önemli bir sosyal boyutu da olacak. Dijital uçurum sorunun en önemli çözümünün mobil geniş bant erişiminin yaygınlaşması olduğuna inanıyoruz.

Dünyada yaşanan ekonomik değişimleri ve bunun ülkemizdeki yansımalarını göz önünde bulundurursak, KOBİ'lerimizin kalıcı büyüme yakalayabilmeleri için e – dönüşüm süreçlerini tamamlayabilmelerinin, bunun için de bilgi ve iletişim teknolojilerinden daha fazla yararlanarak verimliliklerini ve rekabet güçlerini artırmalarının çok kritik olduğuna inanıyoruz. Günümüzün küresel ekonomisinde başarılı olmak ve büyümek isteyen şirketler yenilikçiliğe odaklanarak daha verimli olmak zorundalar. Geçtiğimiz dönemde yaşanan ekonomik daralmaya rağmen büyümesini sürdürerek ülke ekonomisi için lokomotif olan sektörümüz, bu Önce Kalite’149 Ocak 2011

27


GELECEĞE ODAKLANMAK

açıdan büyük fırsatlar sunmaktadır. Özellikle 3G teknolojisi ile birlikte telekom sektörü KOBİ’lerin de bulunduğu yazılım, donanım firmaları gibi içerik ve servis sağlayıcılarının milyonlarca son kullanıcıya ulaşabilmesi için bir köprü görevi görmeye başladı. Bu yeni iş modeli ile hem telekom operatörleri, hem diğer firmalar, hem de tüketici nezdinde daha çok değer yaratılıyor. Dünya mobil iletişim liderinden biri olan Vodafone, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bu süreçte KOBİ’lerimizin de yanındayız. Dünya çapında 10 milyonu aşkın kurumsal müşterisi bulunan ve bu alanda bir cok uluslarası ödüller almış Vodafone’nun global tecrübesini ülkemize aktararak, en ileri teknolojileri, katma değer yaratan, yenilikçi ürün ve hizmetleri kurumlarımıza sunabilmek için çalışıyoruz. Size bu noktada çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. İş ortağımız, Vodafone Türkiye için baz istasyonu konteynırı ve mobil araç üreten

İzmir merkezli bir KOBİ olan BSS Boray, bugün Vodafone Katar’ın Alcatel ile yürüttüğü bir proje için mobil konteynır üretiyor. Bu örnek sanırım Vodafone’un global gücünün KOBİ’ler için nasıl bir itici bir güç olabileceğini ortaya koyuyor. Vodafone olarak Ar-Ge’yi faaliyetlerimizin merkezine koyuyoruz. Bu amaçla Vodafone bünyesinde 250 mühendisimiz görev yapıyor. Burada KOBİ’lerimizin işini kolaylaştıracak, onlara yeni ufuklar açacak teknolojiler geliştiriyoruz. Amacımız, bizim sunduğumuz hizmetlerle KOBİ’lerimize ufuk açmak ve onların da Ar-Ge’lerinin gelişimine katkıda bulunmak. Vodafone, China Mobile ve Softbank işbirliği ile dünyada 1 milyar aboneye hitap eden “Ortak Inovasyon Laboratuarını” kurmuştur. Amacı, inovasyonu entegre ederek, uluslararası düzeyde insanlığın kullanımına sunmak, sistem geliştiricilere global tek altyapı sağlayarak çeşitli yazılım uygulamalarının geliştirilmesine ön ayak olmaktır.

Future Agenda: 2020 Yılında Dünya Vodafone'un desteğiyle ortaya çıkan 'Future Agenda' platformunun çalışmalarını somutlaştıran'Future Agenda: 2020 Yılında Dünya" kitabının global lansmanını İstanbul'da gerçekleştirildi. Kitap, insanlığın ortak geleceğini ilgilendiren 16 ana başlık altında, 2009 ortalarından beri yürütülen kapsamlı tartışma sürecinin ilk çıktısı olma özelliğini taşıyor. Kitapta her konunun dünya çapındaki uzmanları tarafından ortaya atılan toplam 200 çarpıcı öngörü yer alıyor. Santral İstanbul Enerji Müzesi'nde düzenlenen ve moderatörlüğünü

28

Önce Kalite’149 Ocak 2011

deneyimli gazeteci Ahu Özyurt'un üstlendiği lansman toplantısına, iş dünyasının önde gelen isimleri ile birlikte, çok sayıda yerli ve yabancı basın mensubu da katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Future Agenda Koordinatörü Dr. Tim Jones, bir fikirle çıktığı yolda Vodafone'un desteğini alarak nasıl ilerlediğini ve tüm bu çabaların somutlaşarak bir kitap haline gelmesinin, geleceğe umutla bakmasını sağladığının altını çizerek: "Büyük ilerlemeler ve gelişmeler genellikle disiplinler arası işbirliği yapıldığı zaman ortaya çıkar. Biz de bunu dikkate alarak dünya çapında uzmanların görüşlerini inovasyon fırsatları yaratacak şekilde

Bu anlamda 5 kıtada 31 ülkede faaliyet göstermekte olan ayrıca 40 ülkede şebeke ortaklığı bulunan global bir firma olarak Vodafone, KOBİ’lere büyük destek veriyor. Ayrıca bu global bakış açımız KOBİ’lerin yurtdışına açılmalarını sağlarken vizyonlarını geliştirmelerine yardımcı oluyoruz. Gelecekte iletişim teknolojileri nasıl gelişecek, iş ve günlük yaşamımız nasıl etkilenecek? Günümüzde dijital platformda büyük dönüşümler yaşanıyor. 21. yüzyılda bilgiye erişimde, onun yeniden üretilmesi ve yaygınlaştırılmasında tarihte görülmemiş olanaklara sahibiz. İstediğimiz yerden, istediğimiz araçla bilgiye ulaşmak birey ve toplum olarak bizlere müthiş fırsatlar sunuyor. Toplumların kendi içinde ve ülkeler arasında dijital uçurumları yok etme potansiyeli taşıyan bu dönüşümün itici gücü İnternet kullanımıdır. Türkiye olarak dijital ekonominin bütün imkânlarından yararlanmak ve yakın geleceğin gelişmelerini bir araya getirdik. Eğer bu şekilde bir disiplinler arası ortak çalışma yapılmasa, bu fırsatlar kaçabilirdi. Bu önemli programı İstanbul'da duyurmaktan ise özellikle mutluluk duyuyoruz. Avrupa ile Asya'nın kucaklaştığı bir ülke olarak Türkiye yeni fırsatların değerlendirilmesi anlamında mükemmel bir yer" dedi. Dünyanın önündeki en önemli sorunların başında hızla ve dengesiz biçimde artan dünya nüfusunun geldiği belirtilen kitapta, buna karşın insanlığın fiziki, iktisadi ve siyasi açıdan ciddi bir kaynak sıkıntısı içinde olduğu vurgulanıyor. Bu sorunlar bağlamında, evrensel veri erişimine ve paylaşımına imkan sağlayan küresel bağlantıların önemli bir umut kaynağı olduğunun altı çiziliyor. Dünyadaki iktisadi gücün ekseninin aşamalı olarak


öngörerek, bu dönüşümden azami fayda sağlayacak şekilde değişimi yakalamak zorundayız. Bu süreçte, vatandaşlarımızı dijital platformda kendilerini ifade edebilecek, dijital araçları kullanarak potansiyellerini gerçekleştirebilecek şekilde eğitmek de hayati bir önem kazanmaktadır. Yakın gelecekte ülkemizin önünde gelişmelere ön ayak olacak iki kritik kilometre taşı bulunuyor. Bunların her ikisi de fırsat eşitliği içinde bilgi toplumuna dönüşme hedefimiz ve ekonomimizin verimli, sürdürülebilir bir zemin üstünde gelişmesi açısından birer mihenk taşıdır. McKinsey'in geçen yıl yaptığı araştırmaya göre dünyada internet penetrasyonundaki her %10'luk artış, GSMH'yi %1,4'lere kadar artırıyor; 14,1 milyona yakın ek istihdam sağlıyor. GSMH’deki bu artış çarpan etkisi yaratarak yabancı sermaye akışına, üretkenliğe ve kaliteli insan kaynağı oluşumuna kayda değer bir biçimde katkıda bulunuyor. Toplumların refahı için anahtar

internet erişimi, internet erişimi için anahtar ise mobil internettir. Çünkü internete mümkün olan en düşük maliyetle, mümkün olan en kolay şekilde ve bulunduğumuz her yerden erişebilmeliyiz. 2009 yılında ülkemize gelen 3G teknolojisi Türkiye’de yeni bir sayfa açtı. 3G teknolojisinin açtığı bu yeni sayfada cep telefonu kullanıcıları artık diledikleri her yerden çok daha hızlı şekilde internete bağlanabiliyor, resim ve videoları anında paylaşabiliyor, en son haberleri cep telefonlarından izleyebiliyor. 3G ile gelen mobil internet, sabit hatların bile ulaşamadığı kırsal bölgelere internet erişiminin yolunu açıyor. Ayrıca, lokasyon bazlı servisler, mobil pazarlama, mobil ticaret ve eğitim alanlarındaki farklı servisler, kişilerin ve iş dünyasının hizmetine sunuluyor. Bu servislerin önümüzdeki dönemde daha da çeşitlenmesi planlanıyor. Mobil abone sayısı, mobil geniş bant kullanımı telekom sektörünün en hızlı büyüyen alanlarıdır. Bu alanda;

akıllı telefonlar, tabletler ve onları takip edecek diğer akıllı cihazlar, dijital platformun haritasını hızla değiştiriyor. GfK satış paneli verilerine göre Ocak 2010’da telefon satışları içindeki akıllı cihazların payı %13 iken, Eylül 2010’da % 19’a ulaşmıştır. Bu oranın 2014’de yüzde 50’yi geçmesi beklenmektedir. Bugün sayısı 5 milyar olan mobil cihazların, 2020 yılında 16 milyar adede ulaşması bekleniyor, yani 3 kat artış göstererek dünya nüfusunun da kat kat üzerinde bir sayıya ulaşacaklar. Cihazlar arası mobil internet, yeni bir kavramı, "Internet of Things" kavramını hayatımıza sokmaya başladı. M2M yani, mobil cihazdan bir başka mobil cihaza bilgi aktarımının ulaştığı boyutlar yepyeni bir ortam yaratıyor. Artık kişiler ve onların cep telefonlarından veya akıllı cihazlarından bir adım öteye geçiyoruz. Tüm araç ve cihazlar da birer SIM ile mobil telekomünikasyon şirketlerinin müşterileri haline geliyor. Bu teknolojiler, internete eşit ve özgür erişimin gerçekleşmesine, bir başka deyişle internetin demokratikleşmesine uygun bir ortam oluşturuyor. Bizlere, yani telekom operatörlerine düşen, en uygun maliyetlerle ve en güçlü teknolojik altyapı ile her zaman, her yerden mobil bağlantı kurulmasını; herkesin internetten eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamaktır.

Batı'dan Doğu'ya doğru kaydığı da kitapta uzmanların üzerinde durduğu konular arasında yer alıyor. Bu dört genel öngörü dışında, 16 başlığın her birine dair temel öngörüler de mevcut: Sağlık alanında küresel salgınların ortaya çıkışı, enerji alanında güneş

enerjisinin yükselişi veya ulaşım alanında Çin trenlerinin parlayan yıldızı gibi. Kitapta, söz konusu sorunların aşılmasında, küresel müdahaleler kadar, yerel çözüm önerilerinin ve tedbirlerin ön plana çıkacağı belirtiliyor.

Türkiye’de her gelir grubundan tüketicimizin, beklentileri ve bütçeleri doğrultusunda çağın bu en büyük nimetinden yararlanmasını sağlamak için çalışmak Vodafone olarak bizim kurumsal sorumluluğumuzdur. Yatırımlarımızla, sunduğumuz ürün ve hizmetlerle dijital uçurumun hızla kapanmasına katkı yapmayı hedefliyoruz.ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

29




GELECEĞE ODAKLANMAK

Gelecekte sağlık sektörü nasıl şekillenecek? Yaşanabilecek gelişmeleri, hastane yapısında, hizmet sunumunda ve teknoloji kullanımındaki değişimler olarak sıralamak mümkün. Hastane yapısındaki değişimler: Önümüzdeki dönemde özel hastane sayısının azalacağını öngörebiliriz. Bu gelişme sektörün daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasını sağlayacak, var olan büyüme modeli de şekil değiştirecektir.

Sağlık ve akreditasyon gündemde Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hasan Kuş, sağlık sektörünün dün, bugün ve yarına ilişkin değerlendirme ve çözüm önerilerinde bulundu.

Türkiye'de sağlık sektörünün gelişimini değerlendirebilir misiniz?

T

liderliğini yaptığı teknolojik altyapı gelişmeleri, hastaneciliğe farklı bakış açısı getirdi. Yaşanan gelişmeler sağlık hizmeti sunumu açısından çıtayı çok yukarılara taşıyarak, Türkiye’yi sağlık hizmeti sunumu açısından dünyada önde gelen ülkelerden biri konumuna getirdi.

Diğer taraftan özellikle 1989 yılından bu yana özel sağlık sektörünün

Özet olarak, Türkiye’de sağlık sektörü son 20 yılda aldığı ivmeyi, son dönemde yapılan reform hareketleriyle daha da hızlandırdı. Bu sayede, ülke halkı için önemli bir serpilme yaşandı, daha da önemlisi ülke dışındaki hastalara hizmet sunabilecek bir sağlık sektörü ortaya çıktı.

ürkiye'de sağlık sektörü geride bıraktığımız 7-8 yıl içinde ciddi gelişim gösterdi. 20 yılı aşkın bir süredir bekleyen sağlık reformu hayata geçti ve hastaneler tek çatı altında toplandı. Genel sağlık sigortasının hayata geçmesiyle nüfusun neredeyse tamamı kapsam içerisine alındı. Tüm bu gelişmeler yan yana geldiğinde önemli bir alt yapı sağlandığı görülüyor.

32

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Küçük hastane ya da tıp merkezleri gibi kurumsal olmayan yapılar ekonomik engelleri aşmakta sıkıntı yaşıyor. Bu yapıların belki bir kısmı tamamen ortadan kalkacak, bir kısmı doğrudan fiziksel olarak birleşecek, bir kısmı el değiştirecek. Böylece “grup hastaneler” oluşacak. Genel olarak geçtiğimiz iki, üç yıl içerisinde özel hastaneciliğin önüne çıkan engelleri sağlıklı analiz edip, yeni senaryoda başarılı olacak modelleri geliştirmekte olduğunu gözlemliyorum. Bu gelişmenin, sektörün daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasını sağlayacağını düşünüyorum. Diğer taraftan mevcut kamusal sağlık hizmeti de giderek iyileşiyor. Bu da özel sağlık hizmetlerinde ancak verimli ve işlevsel yapıların ayakta kalabileceğini gösteren bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Hizmet sunumundaki değişimler: Önümüzdeki 5 yılda sağlık turizminde önemli bir ilerleme sağlanacağını düşünüyorum. Burada birincil pazarı bize sınırı olan tüm ülkeler olarak görmek gerekiyor. Öte yandan Anadolu Sağlık Merkezi gibi yüksek nitelikli sağlık hizmeti sunan az sayıda hastane için Batı Avrupa, ABD ve Kanada’yı da listeye ekleyebiliriz. Ancak bu dönemin fırsatları kadar riskleri de bulunuyor. Bunların başında da sağlık turizmi için standartların oluşmaması geliyor. Ülke olarak


rakiplerimizle karşılaştırıldığımızda hekim dışı personelin yabancı dilinin olmaması bir diğer önemli sorun. Sağlık turistleri için hasta güvenliği konusunun da öncelikli olarak ele alınması ve bu konuda çözümler üretilmesi gerekiyor. Şu anda içinde yaşadığımız zorlukları göz önünde bulundurarak, çok dikkatli ve özenli atılmış adımlarla sağlık turizminde Türkiye’yi ilk etapta aklagelen ülkelerden biri haline getirebileceğimizi düşünüyorum. Bu konuda önde gelen bir kaç hastanemizin önemli mesafe aldığını da memnuniyetle paylaşmak isterim.. Teknoloji kullanımındaki gelişimler: Önümüzdeki yıllarda mobil teknolojileri daha fazla kullanacağımız çok açık. İnternet artık çok farklı kullanılıyor ve kullanılacak. Türkiye’de akıllı telefon sayısı 3 milyona ulaştı; bunların 2 milyonu internet bağlantılı ve internet aktiviteleri yüksek. Bu bize çok önemli bir kapı açıyor. Yerinde hizmet, kronik hastalık yönetimi, acil hasta gibi konularda sağlık sektörüne önemli fırsatlar yaratacağını düşünüyorum. Türkiye'de sağlık akreditasyonu alanındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizde, büyük çoğunluğu hastane olmakla birlikte, labaratuvar ve ambulans şirketlerinin yer aldığı 40’ın üzerinde sağlık kuruluşu uluslararası akreditasyona sahip. Bu sayıda önümüzdeki dönemlerde artış yaşanacaktır ancak oldukça maliyetli bir iş olduğundan 50’lerde takılacağını düşünüyorum. Türkiye’de 1300’ün üzerinde hastane olduğu düşünüldüğünde bu sayı büyük değil. Bu konuda ‘Türkiye için çözüm ne olmalıdır’ sorusunun cevabı bana göre çok net: Ulusal Sağlık Akreditasyon Sistemi’nin kurulması. Bu konuda 1999 yılından bu yana görüşlerini farklı yayınlardaki

makalelerle aktaran bir kişi olarak Türkiye’de ulusal bir program başlatılması gerekliliğine canı yürekten inanıyorum. Bu programı oluşturabilmek için üç farklı alternatiften biri tercih edilebilir. Bunlardan ilki, standartların yeniden yazılması ki bu son derece zahmetli, maliyetli ve bir o kadar da riskli bir yöntemdir. İkinci alternatif, uluslararası bir paketin adapte edilmesi ve üçüncü bir alternatif ise uluslarası standart bir setin aynen kullanılmasıdır. Hükümet bu konuda çalıştı. İlk olarak 2006 yılında Sağlık Bakanlığı müsteşar yardımcısının başkanlığında Ulusal Sağlık Akreditasyon Yürütme Kurulu oluşturuldu. Ben hem kurulun üyesi olarak hem de oluşturulan iki çalışma grubundan birinin başkanı olarak görev yaptım. Bir yıllık süre içerisindeki yoğun çalışmaların sonrasında ayrıntılı bir rapor ve bir yasa taslağı hazırladık. Sağlık Bakanlığı’na teslim ettiğimiz raporu gerçekleştirdiğimiz bir çalıştayla sektörle de paylaştık. Bu gelişmeler malesef o noktada tıkandı, kaldı. Gelişmeler Sağlık Bakanlığı’nın kendi bünyesindeki bir daire kanalıyla akreditasyon çalışmasını yapmayı hedeflediğini gösteriyor. Ancak örneği görülmemiş bu uygulama, kendi içinde çıkar çatışması barındıran ve özellikle bakanlık açısından riskler taşıyan bir uygulamadır. Görüşlerimizi Sağlık Bakanlığı ile de paylaştık.

Ulusal bir sağlık programı için üç farklı alternatiften biri tercih edilebilir. Bunlardan ilki, standartların yeniden yazılması ki bu son derece zahmetli, maliyetli ve bir o kadar da riskli bir yöntemdir. İkinci alternatif, uluslararası bir paketin adapte edilmesi ve üçüncü bir alternatif ise uluslarası standart bir setin aynen kullanılmasıdır. Eğer mutlaka kamusal bir program oluşturulmak isteniyorsa, en başarılı örneğin 2000’li yıllarda Fransa’da yaklaşık 13 milyon dolarlık maliyetle hayata geçirildiğini biliyoruz. Bu örnekte de akreditasyon programı bakanlıktan bağımsız ancak fonu tamamen kamudan gelen bir yapıyla oluşturulmuştur. Türkiye için de buna benzer bir yoldan gidilebilir. Bakanlık bünyesinden bu işi yapmanın sıkıntılarını umarım hep birlikte yaşamayız. Türkiye'deki sağlık politikaları hangi öncelikli konularda, nasıl geliştirilmeli ya da yenilenmelidir? Çözülmesi gereken iki önemli konu olduğunu düşünüyorum. Bunların ilki, mevzuatın sürekli yenilenmesi. Neredeyse haftalık olarak değişiklerin yapılması takibi oldukça güçleştiriyor. Son üç yılda seri halde yapılan bu değişiklikler sonu gelmeyecekmiş gibi bir his ve bıkkınlık yaratıyor. Maalesef bu doğrudan çözüm önerisi getirmekte güçlük çektiğimiz bir konu başlığı. İkinci önemli başlık ise tamamlayıcı sigorta mantığının geliştirilmesi. Hekim kadroları özel hastaneler açısından sabitlenmiş durumda. Bu durumda bir ileri adım, hastaların SGK ile anlaşması olmayan hastaneleri tercih etmeleri durumunda, SGK’da sahip oldukları haklarını kullanabilmesidir. Bunu sağlamak tamamlayıcı sigortanın ortaya çıkması ve sektörün gelişimi açısından bir dönüm noktası olacaktır.ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

33


GELECEĞE ODAKLANMAK

Yaşamın kalitesi süresinden daha önemlidir Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Yapı Endüstri Merkezi Başkanı

ki, son iki yılda İstanbul’un nüfusuna 341 bin kişi eklenmiş. İstanbul km2 başına düşen insan sayısı bakımından dünya metropolleri arasında Mumbai ve Şanghay’dan sonra üçüncü. Km2 başına 68 bin 602 kişiyle Manhattan’ın bile üzerinde.

İstanbul kent yaşamı gelecekte nasıl şekillenecek?

Böylece nüfusla birlikte şehirde yapılaşma yoğunluğu arttıkça artıyor. Yeşil alanlar yapılaşmaya açılıyor, mevcut yapıların üzerine yeni katlar ekleniyor, yapılar giderek yükseliyor. Bugünkü gidiş, şehirciliğin bilimsel ilkelerinin çok uzağında... Öncelikle, İstanbul’un nüfus baskısından kurtulması gerekiyor.

İ

stanbul, olmaması gereken şekilde büyüdü, bir “mega kent” yani “azman kent” oldu. 1950’lerde nüfusu 1 milyondu, bugün 15 milyona ulaştığı söyleniyor. 60 yılda nüfus 15 katına çıkarken kentsel büyüme normal yoldan, planlı, sağlıklı bir şekilde olmadı. Kısacası kentleşme oldu, kentlileşme olamadı. Şehrin gelişmesini, göçle gelenlerin gelişigüzel yerleşmeleri belirledi. Başlangıçta, gelenlerin barınma ihtiyacını karşılayan masum gecekondular söz konusuydu. Zaman içinde gecekondular, oy deposu olarak görüldükleri için, verilen politik ödünlerle bir spekülasyon aracı haline geldi; giderek büyüdü, yayıldı, yükseldi ve şehrin perişan görünümünü belirledi. Gecekondu ve kaçak yapılardan oluşan ve çarpık kentleşme denilen olgu, bu işgalin, plansız, programsız politik ödünlerin ürünüdür. Kısaca denilebilir ki, kentlerimizin görünümünü kırdan kente göçenlerle politikacıların, birbirini gözeten uzlaşmaları belirlemiştir. Bu, İstanbul için olduğu kadar, birçok şehrimiz için de böyledir. Yakın geçmiş böyleydi. Geleceğe bakmadan önce biraz İstanbul’un

34

Önce Kalite’149 Ocak 2011

bugününe bakalım, çünkü geleceği “bugün” belirleyecek. İstanbul hâlâ plansız bir şekilde büyüyor, yayılıyor. Öteden beri şehircilerin önemle üzerinde durdukları husus, İstanbul’un kuzeye doğru büyümemesi gerekliliğiydi. Bunun tam tersi yapıldı. Birinci, ikinci köprüler kuzeye doğru büyümenin yolunu açtı. Şimdi üçüncü köprüyle şehir iyice kuzeye kayacak, yeni yapılaşmalar ormanların yerini alacak. İstanbul’un ciğerleri ormanlar yok olacak. İstanbul’un bir küresel metropol olmasına yönelik olarak iktidarın bazı girişimleri var. Örneğin İstanbul’un bölgedeki en büyük finans merkezi olması isteniyor. Ataşehir bu amaçla bir finans merkezi olarak yapılandırılıyor. Tabii, bütün bunlar şehrin üzerindeki nüfus baskısının daha da artması anlamına geliyor. Düşünün

Öte yandan kent yaşamı giderek değişiyor. “Sokak” yok oluyor; onun yerini kendi içine kapalı, katı güvenlik denetimli yerleşmeler alıyor. Bu durum insanları toplum yaşamından uzaklaştırıyor, kuşkucu, korkak hale getiriyor. Şehrin bir yağ lekesi gibi büyümesi ve yoğun yapılaşma, yaşamı ve ulaşımı çıkmaza sokuyor. Ulaşımın toplu taşımacılık yerine otomobile terk edilmesi ise sorunları büsbütün artırıyor. Boğaz Köprüleri, alt geçitler, lastik tekerlekli araçlar için Haydarpaşa-Ahırkapı arasındaki tüp geçiş… Bütün bunlar bireysel ulaşıma yönelik çözümler. Aslında çözüm, önce yerleşimin, sonra da ulaşımın planlanmasında ve toplu taşımacılıkta. Bugün insanlar saatlerini yollarda harcayarak çile çekiyorlar; uzaklık ve yitirilen zaman nedeniyle kent yaşamına katılamıyorlar. Öte yandan başta TOKİ konutları olmak üzere genelde pek çok konut


yerleşmesinde “mimarlık” göz ardı edilmiş durumda. Oysa mimarlık, bir yerin uygarlık düzeyinin en önde gelen göstergesi olduğu gibi, kent yaşamının, kentsel kalitenin de vazgeçilmezidir. İnsan yaşamı sürekli olarak mimari mekânlarda geçer. Bu, evden, çalışma-eğlence-dinlenme mekânlarından, kentsel mekâna kadar böyledir. İnsanlar bunun pek farkında olmasalar da durum böyledir. Bu nedenle o mekânların kalitesi insanların yaşam kalitesine yansır, onu etkiler. Ben zaman zaman, “kötü mekânda iyi insan yetişmez” derim. Bu doğrudur. İstanbul ne yazık ki burada anlattığım gibi büyüyor. Nüfus ve yapılaşma yoğunluğu giderek artarken yeşil alanlar azalıyor; belediyeler kamusal açık alanlara, parklara önem vermiyor. Kentsel dönüşüm projeleri de ne yazık ki toplumsal boyut göz ardı edilerek ranta dönük anlayışla sürdürülüyor. Bu arada altyapı sorunları, teknik altyapıda olduğu gibi kültürel altyapı alanında da sürüyor. Kültürel

tesis azlığı İstanbul’un büyüklüğüne yakışmıyor. Çizdiğim tablo umutsuzluklarla dolu… Ama ne var ki bütün eksik ve kusurlarına rağmen kanımca İstanbul dünyanın en güzel, en görkemli şehri. Zaten yöneticilerin ve yaşayanların bütün olumsuz çabalarına karşın hâlâ eşsiz güzelliğini koruyabilmesi de bunun kanıtı. Üstelik, yanılmıyorsam, dünyada içinden deniz geçen tek şehirdir İstanbul. Boğaz, çirkinlikleri örtüyor. Dünya ve ülkemizi karşılaştırdığımızda kent yaşamı konusunda neler öne çıkıyor? Kentlerimiz arasında büyük farklar var. Özellikle İstanbul ülkemizin öteki kentlerinden bir hayli farklı. İstanbul çok canlı bir şehir. İstanbul’un canlı

yaşamı yurtdışında da biliniyor ve biraz da hayretle karşılanıyor. Ne var ki yaşam kalitesi ve düzeyi bakımından İstanbul’da tek bir İstanbul yok; birkaç İstanbul var. 15 milyon nüfusun çok büyük bir bölümü kentsel yaşama katılamıyor ve onun uzağında yaşıyor. İstanbul’da kentleşme sürüyor ama kentlileşme hâlâ çok gerilerde. Bu durum, öteki büyük kentlerimiz için de böyle. Avrupa’nın yaklaşık bir milyon nüfuslu kentleri yaşam kalitesi bakımından güzel örnekler oluştururlar. O kentlerin çoğu, 2. Dünya Savaşı’nın tahribatına rağmen tarihsel karakterlerini, kentsel kimliklerini koruyabilmişlerdir. Geniş yeşil alanları vardır, ayrıca teknik ve kültürel altyapıları tamdır. O kentlerde kültür merkezleri, konser salonları, opera-bale etkinliklerine elverişli salonlar, düzenli okul yapıları, Önce Kalite’149 Ocak 2011

35


GELECEĞE ODAKLANMAK

yor. Doğayı, tarihi, kültürel değerleri koruma konusunda bilinçlenmemiz lazım. Kent kalitesi sizce nasıl olmalı?

kütüphaneler, medya merkezleri, müzeler, halka açık spor tesisleri vardır. Bu türden bir kültürel altyapı ne yazık ki bizim kentlerimizde çok eksik. İşte 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul bile, süreci bir kültür merkezinden (AKM) mahrum olarak geçirdi. Devlet Operası, Kadıköy’deki emektar Süreyya Sineması’na sığındı, 50. yılını kutlayan İstanbul Devlet Balesi salonsuz kaldı. Ayazağa’da yapımı yarım kalmış olan kongre ve konser salonu da alışveriş merkezine dönüşüyor. Ayrıca, arsalarına tamah edilerek Cumhuriyet dönemi yapıtlarına kıyılıyor. Amaç, rant uğruna yoğun yapılaşma… Bu gidişle, geleceğe bugünden ne bırakacağız acaba? Sürdürülebilir yaşam alanlarında hangi değişimler ve eğilimler göze çarpıyor? Şu sıralar İstanbul’da ve birçok kentimizde alışveriş merkezleri çok 36

Önce Kalite’149 Ocak 2011

gözde. Kentlerin her yerinde alışveriş merkezlerine öncelik tanınarak yapım izni veriliyor. Aslında, trafik karmaşasına neden olan AVM’lerin normal olarak kentlerin dışında yer alması gerekir. Bizde bu kural gözetilmiyor ve her noktada yapılmalarına göz yumuluyor. Herhalde toplumsal yükselişimiz bu tüketim tapınaklarıyla sağlanacak. Alışveriş merkezleri de tıpkı dışa kapalı yerleşmeler, konut bölgeleri gibi “sokak” kavramının aleyhine çalışıyor. AVM’ler dışında kalan perakende alışverişin işi giderek zorlaşıyor. Ayrıca, açık kaldıkları saatler bakımından da AVM’lere birçok ayrıcalık tanınmış durumda. Bu durum toplumun alışveriş alışkanlıklarını değiştiriyor. Hızla tüketim toplumu olma yolunda ilerliyoruz. Şu anda, gelişmiş ülkelerde yeşil yani ekolojik mimarlık için ileri adımlar atılıyor. Daha iyi bir dünya için bizim de benzer adımları atmamız gereki-

Kanımca, “yaşamın kalitesi süresinden daha önemlidir.” Yaşamımızın büyük bir bölümü kentsel ortamlarda, binalarda, konutlarda geçtiğine göre bütün bu ortamlarda, mekânlarda mimari kalite çok önemlidir. Ünlü İngiliz devlet adamı W. Churchill “Biz binalarımızı biçimlendiririz, sonra onlar da bizi biçimlendirir” derken bunu kastediyor olmalı. Ne yazık ki bizim toplumumuz çarpık kentleşmeden söz etmeyi, yakınmayı seviyor ama mimarlığın gelişmesi konusuna hiçbir katkı getirmiyor. Mimarlık, mimarın tek başına yapabildiği bir iş değil. Mimari üretimde; belediyenin verdiği imar durumu ve yatırımcıyla başlayıp, mimarla, teknik ekiple sürüp, kullanıcıya uzanan bir süreç söz konusudur. Kısacası, öncelikle toplumumuzun mimarlığın farkında olması, mimarlığı istemesi gerekiyor. Bu çerçevede, kamu binalarını yaptıran yöneticilere de bugünün mimarlığının yaratılması konusunda büyük sorumluluk düşüyor. Geçmiş özentisinden, taklide dayalı mimarlıklardan vazgeçip çağdaş mimarlığın önünü açmalarını bekliyoruz. Sonuç olarak, toplumun daha iyi mimari çevrelerde yaşamayı hak ettiğini düşünüyorum. ç



YENİ TEKNOLOJİLER

Bir fırsat penceresi: İnşaat sektöründe nanoteknoloji Orhan Turan İMSAD-İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye Kalite Derneği’nin 2011 yılı Sektörel Açılım Stratejisi(SAS) çerçevesinde sektör analizleri yapılmış ve önceliklendirilen sektörlerin ilgili sektör dernekler ile görüşmelere başlanmıştır. Ortak bir çalışmayla belirlenecek olan ihtiyaç ve beklentiler çerçevesinde sektörel hizmetler, ortak proje ve etkinlikler gerçekleştirilecektir. İMSAD İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği ile yapılacak işbirliğiyle İnşaat sektöründeki kalite çalışmalarında ivme kazanılması hedeflenmektedir. İMSAD yeni kurduğu sürdürülebilir gündem platformu çerçevesinde sektörde Ar-Ge ve nanoteknolojinin planlı gelişimi konusunda çalışma başlatmıştır. Bu amaçla kurulan Nanoteknoloji Çalışma Grubu’nun da Başkanlığını yürüten İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

Ö

yle bir gelecek hayal edelim ki; Türkiye dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde yerini almış. Kişi başına düşen milli gelirimiz 20 bin dolar seviyesinde. “Made in Turkey” damgalı ürünler kendi markalarıyla, özgün tasarımlarıyla ve üst düzey teknolojileriyle tüm uluslararası pazarlarda kendine yer edinmiş. Yeni ve özgün ürünler ve üretim alanları sayesinde yapılan 38

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Bir şirketin inovasyon kapasitesi ne kadar yüksekse, ürünlerdeki katma değeri artırabilme, verimliliğini artırma, rekabetçiliğini yükseltme, sermaye birikimini sağlama ve bunları yeni yatırımlara dönüştürebilme şansı da o ölçüde yüksek oluyor… Nanoteknolojinin inşaat sektörünün birçok alanında farklı uygulamaları mevcut. Özellikle yapı malzemeleri alanında, mevcut malzemelerin özelliklerinin iyileştirilmesi ve yeni malzemelerin geliştirilmesi gibi birçok fırsat penceresi bulunuyor.

iş yatırımları artmış, istihdam verileri günden güne yükseliyor ve işsizlik, Türkiye’nin öncelikli sorunu olmaktan artık çıkmış. Türk ürünleri artık düşük maliyetleriyle ya da sadece kaliteleriyle değil, kendi markalarıyla, yenilikçilikleriyle, tasarımlarıyla konuşuluyor ve tercih ediliyor. Türkiye hem kendisinin, hem de dünyanın öncelikli sorunları olan çevre, sağlık, güvenlik, gıda, enerji gibi alanlarda yenilikçi çözümler üretebilen bir ülke olmuş. Artık deprem bile öncelikli problemimiz olmaktan çıkmış, çünkü tüm yapılarımız yüksek nitelikli yapı malzemeleriyle üretiliyor, eski binalarımızın tümü için de kalıcı, düşük maliyetli ve yüksek teknolojiye dayalı çözümler üretebilmişiz. Bir de öyle bir gelecek senaryosu düşünelim ki; bugün rakibimiz olan ülkelere karşı rekabet gücümüzü

önemli ölçüde yitirmişiz. Çin, Hindistan, Rusya, Polonya, Macaristan, Slovakya gibi ülkeler üretim maliyetini düşürme hedefindeki “verimlilik” odaklı ekonomiler olmaktan çıkıp, “inovasyon odaklı ekonomiler” haline gelmişler. Kendi markalarını ve tasarımlarını üretmekteler. Çok uluslu şirketlerin artık sadece üretim faaliyetleri değil, araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetleri de bu ülkelerde yürütülmekte. Bugün Avrupa’da ve tüm dünyada çok önemli bir rekabet gücüne sahip olduğumuz inşaat sektöründe de artık yepyeni, yüksek teknolojili ve yüksek nitelikli yapı malzemeleri kullanılmakta. Oysa biz tüm bu gelişmelerin gerisinde kalmışız ve rekabet gücümüzü günden güne kaybetmişiz. Rekabet stratejimizi halen “düşük iş gücü maliyetine” ve “yüksek kalitede üretime” dayandırmaya çalışıyor, ancak rekabetçilik sıralamasında hızla geriliyoruz. Bu iki senaryodan ilki bizi ne kadar umutlandırıyorsa, ikincisi de aynı ölçüde endişelendiriyor. Hepimiz, ülkemizin dünyanın en büyük ekonomileri arasına girebilmesini istiyor ve hedefliyoruz. 15 yıllık büyük kalite dönüşümü Şu an 15 yıl önce Gümrük Birliği’ne girme sürecindeki sanayi yapısından çok daha güçlü, çok daha kaliteodaklı bir sanayi gücümüz var. Artık birçok sektörde yüksek kaliteli üretim yapabiliyor ve tüm dünyaya bu ürünlerimizi pazarlayabiliyoruz. Öte yandan, küresel rekabetçi ekonomik yapıda artık rekabet gücünü korumak, sadece kaliteli ve düşük maliyetli üretim yapmakla gerçekleşemiyor. Artık sanayimizin tüm kollarında ve tüm firma ölçeklerinde yeni bir “zihinsel dönüşüme”, yeni bir rekabetçilik anlayışına ihtiyacımız var. Bu zihinsel değişimin merkezinde ise, “yeni ürünler, teknolojiler, özgün tasarımlar ve katma değeri yüksek çözümler üretebilme” stratejisi, başka bir deyişle “inovasyon” yatıyor.


“İnovasyon” en genel tanımıyla, ekonomik ve sosyal katma değer yaratan ürün, süreç, organizasyonel yapılanma ve pazarlama yöntemleri anlamına geliyor. Başka bir deyişle yeni bir fikrin inovasyon olarak tanımlanabilmesi için ticari ya da sosyal bir değer yaratabilmesi gerekiyor. İnovasyonlar yepyeni bir ürünün ya da üretim / pazarlama yönteminin ortaya çıkartılması, veya mevcut olan ürün veya yöntemlerde önemli ticari kazançlar sağlayacak iyileştirmelerin yapılmasıyla ortaya çıkıyor. Bir şirketin inovasyon kapasitesi ne kadar yüksekse, ürünlerdeki katma değeri artırabilme, verimliliğini artırma, rekabetçiliğini yükseltme, sermaye birikimini sağlama ve bunları yeni yatırımlara dönüştürebilme şansı da o ölçüde yüksek oluyor. Bir ülkenin firmalarının inovasyon kapasitesinin yüksekliği de, o ülkenin rekabetçiliğini, istihdam oranlarını, ekonomik performansını ve sosyal refah seviyesini doğrudan etkiliyor. Son 20 yılda küresel ekonomide yaşanan tüm gelişmeler ve artan rekabet koşulları bizlere bir gerçeği çok açık şekilde gösterdi. Artık ürünler ve hizmetler için müşterilerin ödedikleri ücretlerin büyük bir kısmını, o ürünü oluşturan parçaların toplam maliyetleri ya da üretim maliyeti değil, o ürün içerisindeki “katma değer” oluşturuyor. Katma değeri oluşturan en önemli unsurlar ise, o ürünün tasarımı, özgünlüğü, bilgi-yoğunluğu, teknoloji içeriği ve marka değeri. Küresel ekonomide rekabetçilik seviyesi en yüksek olan şirketler, katma değeri en yüksek ürünleri üretebilen, rakiplerinden farklılaşan, özgün ve yenilikçi çözümleri tasarlayabilen ve uygulayabilen şirketler olup; en rekabetçi ülkeler de, “inovasyon-odaklı” ekonomik yapıya geçiş yapabilmiş ve sanayi üretimlerini “bilgi-yoğun” hale dönüştürebilmiş ülkelerdir. Henüz birkaç sene önce tüm sanayi stratejisini düşük iş gücü maliyetlerine dayandırmış olan Çin ve Doğu Avrupa ülkelerinin bile, birkaç sene içerisinde

Ar-Ge ve inovasyon kapasitelerini önemli ölçüde artırmayı başardıkları gözlemleniyor. Ülkemizin birinci senaryoda belirtilen rekabetçilik seviyesine ulaşması, ancak “inovasyon odaklı” sanayi stratejisini ve anlayışını benimsemesi ile mümkün. Aksi halde orta ve uzun vadede mevcut stratejiler ve yönetim anlayışları ile mevcut rekabetçilik düzeyimizi bile koruyamayacağımız Ulusal Nanoteknoloji Girişimi'nin (UNG) çalışmalarının önemli bir aşaması, ulusal öncelikli ihtiyaçlar ve ulusal ekonomideki payları dikkate alınarak belirlenen dokuz farklı sektörde çalışma gruplarının (SÇG) oluşturulması ve bu sektörler için "sektörel nanoteknoloji stratejilerinin" ve "eylem planlarının" hazırlanmasıdır. Bu gruplardan "inşaat ve altyapı" grubu İMSAD’ın koordinasyonunda kuruldu. Başkanlığı İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ve Eczacıbaşı Yapı Grubu Ar&Ge Direktörü Hidayet Özdemir tarafından yapılan İnşaat Sektörü Çalışma Grubu İMSAD üyelerinden oluşmaktadır.

açıkça görünmekte. Artık yeni çözümleri, yeni yöntemleri, yeni ürünleri ve yeni teknolojileri geliştirebilen bir ülke olmak zorundayız. Bu konuda günümüzde belki de en geniş uygulama alanlı fırsatlarını sunan teknoljilerinin başında “Nanoteknoloji”nin geldiğini söyleyebiliriz. Nanoteknoloji nedir? “Nano”, Yunanca kökenli ve “cüce” anlamına gelen bir kelime olup 1 nanometre “1 metrenin milyarda birini” ifade etmektedir. Nanoteknoloji maddeyi oluşturan atomları kontrol ederek, maddenin fiziksel ve kimyasal özelliklerini değiştirebilmesine ve böylelikle yeni ürünlerin geliştirilebilmesine ve mevcut ürünlerin özelliklerinin önemli ölçülerde değiştirilebilmesine olanak sağlayan bir teknolojidir. Bu kapsamda nanoteknoloji; malzeme bilimi, fizik, kimya, biyoloji, mekanik, elektrik, elektronik gibi farklı disiplinden faydalanan disiplinler arası (multidisipliner) bir alan olup, inşaat, otomotiv, gıda, tekstil, sağlık, kozmetik gibi birçok farklı sektörde uygulama alanları doğurabilmekte. Dolayısıyla nanoteknolojiden bahsederken, aslında birçok farklı disiplinden etkilenen ve hemen hemen tüm sektörleri etkileyen jenerik bir teknolojiden bahsediyoruz. Önce Kalite’149 Ocak 2011

39


YENİ TEKNOLOJİLER

Nanoteknoloji özellikle 1990’ların sonlarından itibaren farkına varılan ve son 10 yıllık süreçte birçok farklı sektörde kullanılmaya başlanan bir teknoloji. Nanoteknolojinin endüstriyel ürün pazarında bu hızlı büyüme ve yüksek katma değer yaratma potansiyeli, son 10 yıllık dönemde ABD, Çin, Japonya, Güney Kore, Almanya, İngiltere gibi birçok ülkenin bu alana özel planlamalar ve yatırımlar yapmasına sebep oldu. İhtiyaç duyulan insan gücünün yetiştirilmesi, üniversitelerdeki nanoteknoloji araştırmalarının sanayi tarafından desteklenmesi ve ticarileştirilmesi, araştırmaların finanse edilmesi ve yatırım yapılacak alanların belirlenmesi için, bahsedilen ülkelerin tümünde ulusal nanoteknoloji politikaları ve stratejileri belirlendi. Ülkemizde ise nanoteknoloji TÜBİTAK tarafından hazırlanan ve 2006 yılında tamamlanan Vizyon 2023 Projesi’nde kapsamlı olarak ele alınmış ve öncelikli alan olarak belirlenmiştir. Son yıllarda da Devlet Planlama Teşkilatı aracılığıyla özellikle Bilkent Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelere yapılan araştırma merkezi altyapı desteklerinin hızlı bir şekilde arttığı gözlemlenmektedir. Gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi amacıyla farklı üniversitelerde nanoteknoloji eğitim içerikleri oluşturulmaktadır. Nanoteknoloji alanında üniversitelerde yapılan çalışmaların ve bilimsel yayınların sayısı da son yıllarda hızlı bir şekilde artmaktadır. 40

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Öte yandan, kamuda ve akademide yapılan bu önemli çalışmalara karşın, sanayide nanoteknoloji alanında yapılan yatırımların ve özgün çalışmaların son derece sınırlı kaldığı ve az sayıda firmanın nanoteknoloji ürünlerini geliştirme, kullanma ve pazarlama yönünde uygulamalar yaptıkları görülmekte. O halde nanoteknoloji devriminin fırsatlarından faydalanabilmek için, sanayimizin ve sanayicilerimizin nanoteknolojiyi en hızlı şekilde anlamasına, öğrenmesine ve nanoteknolojiyi kullanarak yeni çözümler üretmesine ihtiyaç var. Nanoteknoloji yapı malzemeleri için bir fırsat Nanoteknolojinin inşaat sektörünün birçok alanında farklı uygulamaları mevcut. Özellikle yapı malzemeleri alanında, mevcut malzemelerin özelliklerinin iyileştirilmesi ve yeni malzemelerin geliştirilmesi gibi

birçok fırsat penceresi bulunmakta. Taşıyıcı sisteme ilişkin, nano-işlenmiş beton, daha mukavim ve plastik özellikleri daha yüksek nanokompozit çelik, daha hafif, dayanıklı ve suya mukavim nanokompozit alçı duvar gibi uygulamalar yapılmakta. Koruma amaçlı yüzey uygulamalarında kendi kendini temizleyen, kirlenmeyen, su ve kir tutmayan yüzeylerin geliştirilmesi, yanma geciktiricili nano katkı malzemelerinin kullanımı, antimikrobiyel kaplamalar önemli gelişmeler. Isı, ses ve ışık yalıtımında da, aerojel translusent termal-akustik yalıtım, nanoporoz ses yalıtım malzemeleri, ışık kontrol filmleri ve kaplamalar gibi uygulama alanları bulunmakta. Nanoteknoloji hem büyük ölçekli işletmeler, hem de KOBİ’lerimiz için tüm yeni teknolojiler gibi birtakım belirsizlikler içermekte. Ancak bu belirsizliklerin ortadan kaldırılması, bu teknolojiyi daha iyi öğrenme ve yapılacak araştırma işbirlikleri ile mümkün olacaktır. Özellikle üniversitelerde ve araştırma merkezlerinde sürdürülmekte olan nanoteknoloji araştırma projelerinden, sanayimizin ticari olanaklar sağlaması gerekmektedir. Benzer şekilde, üniversitelerde yürütülen nanoteknoloji araştırmalarının da, sanayinin hangi alanlarında kullanılabileceği ve ticari değer yaratabileceği konularında sanayiciye aktarılmasına ve anlatılmasına ihtiyaç vardır. Unutulmaması gerekir ki, inşaat sektörünün ve genel anlamda sanayimizin rekabet gücünü artırabilmesi, ancak yeni teknolojiler ve yenilikçi çözümler geliştirebilmesi ve yeni teknolojilerin yaratabileceği olanaklardan faydalanabilmesi ile mümkün olacaktır. Rekabetçi ve katma değeri yüksek bir sektörün temsilcisi olan yapı malzemesi sanayicileri nanoteknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirmek için adımlarını atmaya başlıyorlar.ç



KalDer’den HABERLER

Neslihan Yeşilyurt, KalDer Yönetim Kurulu Üyesi, Hema End. A.Ş Genel Müdürü Tunç Doğan ve Salih Arıman, KalDer Yönetim Kurulu Üyesi

Çerkezköy sanayicileri, sürdürülebilir kalkınma için mükemmellik yolculuğuna çıkıyor KalDer ve Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası işbirliği ile planlanan Mükemmellik Platformu-Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu Toplantı dizisinin ikincisi yerel işbirlikleri ile hayata geçirmeyi arzu ettiği yayılımı sağlayabilmek amacıyla Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

T

ürkiye’nin sürdürülebilir mükemmellik ve kalite yönetiminde marka olmuş kuruluşları BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş, Denge Kimya ve Tekstil, Özen Mensucat Boya Terbiye İşletmeleri A.Ş ve Aksa Akrilik A.Ş’nin KalDer liderliğinde bir araya gelerek gerçekleştirdiği “Ulusal ve Bölgesel İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı” toplantısı, 20 Ocak Perşembe günü saat 14.0017.00 arasında Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Ali Tever, Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nizamettin Şenköylü, KalDer Yönetim Kurulu Üyesi Neslihan Yeşilyurt ve KalDer Genel

42

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Sekreteri Selim Güven’in açılış konuşmalarını yaptılar. Oturum başkanlığını Prof.Dr.Kenan Mortan’ın yaptığı panelde ise, BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş FIK1 Soğutucu Fabrika Direktörü Aydın Kuzaltı, Denge Kimya ve Tekstil San. Genel Müdürü Halil Aksoy, Özen Mensucat Boya Terbiye İşletmeleri A.Ş Genel Müdürü Dr. Ahmet Temiroğlu ve Aksa Akrilik A.Ş Yönetim Sistemleri Müdürü Kadir Akbaş’da deneyimlerini paylaştılar. Açılış konuşmasını yapan KalDer Yönetim Kurulu Üyesi Neslihan Yeşilyurt, “Toplam kalite felsefesi aslında veriye dayalı, çok farklı kesimlerden

Çerkezköy Tic. Ve San. Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Ali Tever

toplanan bilginin şeffaflıkla paylaşılarak yaratıcılığın ortaya çıkartıldığı ve bunun sürekli bir döngü haline gelmesini sağlayan bir yaşam ve yönetim felsefesidir. Toplam Kaliteyi bir araç değil daha çok felsefe olarak görmeye ihtiyaç var. Toplam Kalitede Katılımcılık önemli konulardan bir tanesi, çok farklı yerlerden verilerin toplanması temel felsefelerden bir tanesi, sonuçların ölçülüp sürekli olarak iyileştirmeye, sürekli olarak yenilik denemelerine açık bir felsefe. Temelinde Toplam Kalite Felsefesi olan EFQM Mükemmellik Modeli modası geçmeyecek bir referans model. Bu modeli bir kaldıraç gibi kullanarak, ulusal rekabet gücümüzün, toplumsal refah düzeyimizin ve yaşam kalitemizin artmasına daha çok katkıda bulunmalıyız. Bu doğrultuda kalite seferberliğine dönüşmesini arzuladığımız ‘Ulusal Kalite Hareketi’ girişimimiz çok önemli. KalDer, 1998 yılında başlattığı Ulusal Kalite Hareketi ile Toplam Kalite Yönetimi’ni sanayi kuruluşlarının yanı sıra, hizmet sektöründeki kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine ve kamu kurumlarına kadar her alana yaymayı hedeflemiştir.


Bugüne kadar toplam 432 kuruluş Ulusal Kalite Hareketi sürecine katılmıştır. Bu kuruluşlarımızın %20 ’si Büyük Ölçekli, %40’ı KOBİ, %38’i Kamu Kuruluşları (Eğitim, Sağlık ve Yerel Yönetimler) %20’sini ise STK oluşturmaktadır. Bu kuruluşlarımızdan bazılarını paylaşmak istiyorum. Acıbadem Sağlık Grubu, İpragaz A.Ş., THY, OPET Petrolcülük A.Ş., SOYAK Yapı A.Ş., Yurtiçi Kargo A.Ş., Borusan Lojistik A.Ş., Gaziantep Sanayi Odası, Vehbi Koç Sağlık Kuruluşu (Amerikan Hastanesi) Pınar Et, Hudut ve Sahiller Müdürlüğü, Pamukkale, Sakarya Üniversitesi, Bursa/Nilüfer, Fatih, Beyoğlu ve Bakırköy Belediyelerini sayabiliriz. KalDer Mükemmellik yolculuğunda yirminci yıla girmiştir. Yirmi yılda gelinen nokta tüm üye ve gönüllülerimizin eseridir. KalDer Ulusal Kalite Hareketi, eğitim programları, dış değerlendirme çalışmaları, mükemmellik aşamaları programı, yerel ve ulusal kalite ödül süreçleri, her yıl düzenlenen Kalite Kongresi, Ankara Kamu Kalite Sempozyumu, Bursa Kalite ve Başarı Sempozyumu, İzmir Mükemmelliği Arayış Sempozyumu, Eskişehir Kalite Şöleni, Kazananlar Konferansı, Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) projesi, Küresel İlkeler Sözleşmesi çerçevesinde tasarlanan Yönetim Kadının Hakkıdır projesi ve diğer etkinliklerle ülkemizde mükemmellik anlayışının yayılımında öncü rol oynamaktadır. Bugün düzenlenecek etkinlikte ‘Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu’ ana başlığı altında Ulusal ve Bölgesel İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim

Neslihan Yeşilyurt, KalDer Yönetim Kurulu Üyesi / Trakya Döküm Yönetim Sistemleri Müdürü Hüseyin Yumak

Paylaşımı ele alınacak. Ulkemizde özellikle son yıllarda üstü üste yaşadığımız yerel ve küresel ekonomik krizler bize göstermiştir ki, rekabette kalite vaz geçilemez bir olgudur.

çağrıda bulunmak istiyorum. Çünkü her bir kuruluşumuzun katılımı bizi ulaşmak istediğimiz Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedefimize daha da çok yaklaştırmaktadır.

Gelişmekte olan toplumlara baktığımızda kalitenin her alanda kabul edildiğini görmekteyiz. Bu konuda asla taviz verilemez. Sadece iş ve ekonomi dünyasında değil, eğitim kültür, sanat, sağlık, yerel yönetimler ve yaşam kalitesinde dahi kalitenin farkındalığı bilincinde oldukları gözlenmektedir. KalDer Yönetim Kurulu üyesi ve gönüllüsü olarak, buradan tüm kuruluşlarımıza Ulusal Kalite Hareketi’ne katılım konusunda

Bugün burada Ulusal Kalite Hareketi İyi Niyet Bildirgesi’ne imza atacak olan 2 değerli kuruluşumuz var. Hema Endüstrisi A.Ş ve Trakya Döküm’ün bu girişimlerini takdirle karşılıyor, Mükemmellik Yolculuğu’nda sonsuz başarılar diliyorum.” dedi.

ÇTSO Başkanı Dursun Ali Tever: Çerkezköy’ü değerlendirecek olursak, yirmi yıl öncesine kadar tarım ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı bulunmayan insanların büyük şehirlere göçmek zorunda kaldığı bir kasaba görünümünde olan Çerkezköy, bugün yaklaşık 55 bin kişilik istihdam gücü ve beş kıtaya yapılan 2 milyar Dolar civarındaki ihracatıyla yöremiz sadece Türk pazarında değil, global pazarlarda da adından söz ettirmektedir. 2009 yılı verilerine göre 38 sanayi kuruluşumuz Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi kuruluşu, 20 tanesi ise ilk 1000 ihracatçı şirket arasında yer almaktadır. İlçemizin yıllık işlem hacmi ise 13 milyar dolar civarında bulunmaktadır. Ülkemizin 7’inci büyük ilçesi olan Çerkezköy, Türkiye ihracatında 8’inci sırada yer almaktadır. İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara, Kocaeli, Gaziantep ve Manisa gibi illerin ardından gelen 180 bin nüfuslu bir ilçe olarak Çerkezköy’ün parlayan bir yıldız olduğunu söylemek fazlaca iddialı bir yorum olmaz sanıyorum."

Açılış konuşmasını yapan ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Ali Tever: “Bugün burada ülkemizin kaliteye gönül vermiş tek sivil toplum kuruluşu KalDer ile Odamız işbirliğinde düzenlenmiş bulunan “Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu” konulu toplantı münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Sanıyorum şu an yerel kalkınma ve mükemmellik yolculuğu konusunun konuşulacağı en doğru yerdeyiz. Ne dersiniz? Çerkezköy’ün sanayileşme hareketi çerçevesinde geçirdiği süreç, bir kalkınma hamlesi örneği değil de nedir? Dünün sınırlı geçim kaynaklarıyla hayatın idame ettirildiği kırsal kasabasından, bugünün dünya devlerine kafa tutan marka bir sanayi kentine ulaşmak… Hızla büyümeye, güçlenmeye devam etmek… Bir mükemmellik yolculuğudur. Yerel kalkınma, yerel toplulukların yaşam kalitelerinin sürdürülebilir yöntemlerle geliştirilmesidir.” dedi.ç Selim Güven, KalDer Genel Sekreteri

Önce Kalite’149 Ocak 2011

43


KalDer’den HABERLER

İyi uygulamalar paylaşıldı Türkiye’nin kalite konusunda hizmet veren ilk ve tek derneği KalDer, bu yıl ki Ulusal Kalite Büyük Ödülü'nü alan İDO ile birlikte, Başarı Ödülü alan İGDAŞ ve Mükemmellikte Kararlılık Belgesi alan İBB Gelirler Müdürlüğü "İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı’’ konferansı düzenledi.

S

üreçlerini çok daha iyi tanımlamış, kaliteyi iş yapış biçimi olarak gören bir işletme olarak; KalDer ve İBB iştiraklari (İDO, İGDAŞ, İBB Gelirler Müdürlüğü) işbirliğiyle gerçekleştirilen “İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı” isimli konferans, 22 Aralık Çarşamba günü saat 14.00 – 17.00 arasında İDO Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet PAKSOY, İGDAŞ Genel Müdürü Bilal ASLAN, KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan, İBB Gelirler Müdürü

44

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Yakup Keskin ve KalDer Genel Sekreteri Selim Güven’in açılış konuşmalarını yaptığı konferansa İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İGDAŞ’tan önemli isimler, Mükemmellik Modeli uygulamaları, kazanımları ve deneyimlerini paylaştılar. KalDer tarafından 1998’de, ulusal “kalite” bilincinin yaratılması, geliştirilmesi ve toplam kalite yönetimi ile Mükemmellik Modeli uygulamalarının yaygınlaştırılması amacı ile başlatılan Ulusal Kalite Hareketi, yeni katılımcılarla birlikte bir çığ gibi büyümeye devam ediyor. Sektör ya


da ölçek gözetmeksizin, tüm kurum ve kuruluşlara açık bir sivil toplum hareketi olan Ulusal Kalite Hareketi, son olarak İspark A.Ş ve İBB Hal Müdürlüğü’nün de katılımıyla daha da güçlendi. İyiniyet Bildirgesi İmza Töreni İspark A.Ş Genel Müdürü Kadir Gurbetçi, İBB Hal Müdürü Bayram Ali Çakaroğlu ve KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan’ın katılımıyla, İDO Konferans Salonu’nda İstanbul’da 22 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşti. Törende konuşan A. Hamdi Doğan; “Yerel idarelerin Ulusal Kalite Hareketi’ne katılarak EFQM Mükemmellik Modelini uygulama sürecine başlamaları ülkemiz için sevindirici bir gelişmedir. İDO, İGDAŞ gibi bu yolculuğa başlamış ve başarılar elde etmiş işletmeler olarak iyi birer örnek oluşturmuşlardır. Onlarda özel sektörün daha önce ödül kazanmış başarılı sanayi işletmelerinin yürüdükleri yollardan geçerek aynı süreçleri yaşayarak başarılı olmuşlardır. İBB Gelirler Müdürlüğü yine aynı çabanın içinde olan İBB’nin en önemli birimlerinden biridir. Ulusal Kalite Hareketimizin amacı; ister kamuda, ister özel sektörde olsun ayırım gözetmeksizin rekabet edebilen, sürdürülebilir performans gösteren sağlıklı ve başarılı kuruluşlar yaratarak ülkemizin kalkınma sürecine katkıda bulunmaktır. Bu örnekler çoğaldıkça hizmetin kalitesi artacak, kaynaklar daha verimli kullanılacaktır. Bu işletmelerin vatandaşa hizmetlerinin doğrudan yansıdığı dikkate alınacak olursa gelişme daha anlamlı olarak değerlendirilecektir. Özetle İstanbul halkı kazançlı çıkacacaktır. Bugün iki yeni hizmet işletmesi daha Ulusal Kalite Hareketine imza atıyor. Bu işletmeler İSPARK ve İBB Hal Müdürlüğüdür. Yaşam kalitemizi hizmeti ile etkileyecek önemli işletmelerdir. Mükemmellik yolculuğunda kendilerine başarılar diliyoruz” dedi.ç

Şanlıurfa 2.Kalite Şöleni

Ş

anlıurfa Belediyesi 2. Kalite Şöleni KalDer ve TSE katkılarıyla Urfa City AVM’de 23 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirildi. KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan, KalDer Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan ve Intekno Yönetim Kurulu Başkanı Halil Kulluk konuşmalarıyla katılımcılara “Kalite” ile ilgili paylaşımlarda bulundular. Şanlıurfa Belediyesi olarak tüm resmi kurum ve kuruluşlar davet edildi. Yaklaşık 700 katılımcının bulunduğu salonda, açılış konuşmalarını Şanlıurfa Belediye Başkanı Dr.Ahmet Eşref Fakıbaba ve KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan yaptılar. Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba konuşmasında şehir gelişiminde stratejik plan doğrultusunda çalıştıklarını vurguladı. KalDer Başkanı Hamdi Doğan ise rekabetin önemini vurgulayarak şehirlerin yarışma ortamına girdiklerini belirterek Mükemmellik Modeli uygulamasının ve KalDer rehberliğinin önemini anlattı. KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A. Hamdi Doğan, Şanlıurfa Belediyesi’ni Ulusal Kalite Belgesi’ni kazanma yolunda oldukça hırslı ve heyecanlı gördüğünü belirterek,

Başkan Fakıbaba’yı ve şahsında tüm çalışanlarını tebrik ettiğini söyledi. Davetlilere, EFQM ve Mükemmellikte Yolculuğun süreçlerini anlatan “Doğada Kalite” adlı bir sunum yapan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Doğan, “KalDer olarak bizden bilgi birikimimizi paylaşmak isteyen kurumlarla yola çıkarken onlara bazı yol haritaları çiziyoruz. Kaliteye yakalama sürecinde bizden istekte bulunan kurum ve kuruluşlarla özel sektöre adeta danışmanlık hizmeti veren derneğimiz kurulduğu günden bu yana onlarca kongre yapmış binlerce kişiyi kalite yolunda eğitmiştir. Şanlıurfa Belediyesi’ne baktığımızda vizyonlu, misyonlu bir belediye görüyoruz. Bu vizyon ve misyon doğru kullanıldığında en iyi kaliteyi yakalayacağınızdan endişemiz yoktur” dedi. Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan model hakkında bilgi aktarırken, Halil Kulluk ise müzik grubu eşliğinde Mevlana felsefesini yansıtan bir gösteri sundu. Şanlıurfa Belediyesi kalite yolculuğunu ve diğer kuruluşlara örnek olmak amacıyla kalite şöleni yapmakta ve bilgi paylaşımında bulunmaktadır. ç

Önce Kalite’149 Ocak 2011

45


KalDer’den HABERLER

“Mükemmellikte Strateji Yönetimi Kıyaslama Platformu” toplantısı Türkiye’nin kalite konusunda hizmet veren ilk ve tek derneği KalDer, bu yıl ilk etkinliğini Aksa Akrilik, Bosch ve Siemens San. ve Tic. A.Ş ile birlikte “Mükemmellikte Strateji Yönetimi Kıyaslama Platformu’’ toplantısı düzenleyerek gerçekleştirdi.

T

ürkiye’nin sürdürülebilir mükemmellik ve kalite yönetiminde marka olmuş şirketleri Aksa Akrilik, Bosch ve Siemens San. ve Tic. A.Ş’nin KalDer liderliğinde bir araya gelerek oluşturduğu “Mükemmellikte Strateji Yönetimi Kıyaslama Platformu’’, 4 Ocak Salı günü saat 13.3017.30 arasında İstanbul Sanayi Odası Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan, KalDer Ulusal Kalite Ödülü Sekreteri Fahri Özok ve KalDer Genel Sekreteri Selim Güven’in açılış konuşmalarını yaptığı toplantıda, Aksa, Bosch ve Siemens San. ve Tic. A.Ş’den önemli isimler kazanımları ve deneyimlerini paylaştılar. Panel’de ise Aksa Genel Müdürü

46

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Mustafa Yılmaz, Bosch San. ve Tic. A.Ş Genel Müdürü Hermann Butz ve Siemens San. ve Tic. A.Ş Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy da deneyimlerini paylaştılar. Ulusal Kalite ve Avrupa Kalite Ödülleri alanlarında çeşitli başarıları olan Aksa Akrilik, Bosch Bursa ve Siemens San. ve Tic. A.Ş, KalDer’in önderliğinde, bilgi birikimlerini karşılıklı paylaşmak ve birbirleriyle kıyaslama yapmak üzere ortak bir çalışma başlattı. Strateji Yönetimi, Proje Yönetimi ve Yenileşim (İnovasyon) konularında gerçekleştirilen kıyaslama ortaklığı Ağustos 2010 tarihinde başlayarak, toplantılarla devam etti. Üç kuruluşun birbirlerinden iyi uygulamalarını öğrenmesi amacıyla gerçekleştirilen kıyaslama ortaklığının sonuçlarının aynı zamanda KalDer’in çeşitli etkinlikleri ve yayınlarıyla diğer kurum ve kuruluşlarla da paylaşılması amaçlanıyor. KalDer bu çalışmanın benzerini ilerleyen günlerde iyi uygulamaları olan diğer kuruluşları bir araya getirerek sürdürmeyi amaçlıyor. Açılış konuşmasını yapan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A.Hamdi Doğan, “Ölçmeden kıyaslama ve iyi-

leştirme yapılamayacağının bilincinde olmalıyız. Bu kıyaslama bilincinin geliştirilmesi, farkındalığın yaratılması sürecinde Aksa, Bosch, Siemens San. ve Tic. A.Ş firmaları uygulamalarını paylaşarak bize destek vermeyi kabul ettiler. Bu gün burada bu üç kuruluşumuzun yönetici ve uygulayıcıları katılımcılarla birlikte olacaklar. Türkiye ve Avrupa’da kazandıkları ödüllerle mükemmellik modelinin en iyi örnekleri olan bu kuruluşlarımız, paylaşma konusunda da duyarlılık gösteriyorlar. Türkiye’de kıyaslama havuzu oluştu. KalDer bu konuda da öncülük görevini yerine getiriyor olmanın mutluluğunu duymaktadır. İş mükemmelliği modelinin uygulayıcıları arasında saygın bir kurum olma konumuna gelen KalDer Kıyaslama Platformu’nun oluşmasına olduğu kadar gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Bu çalışmanın aynı zamanda Kalite Ödüllerine de önemli bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Gönüllülük çerçevesinde yürütülen bu çalışmalara destek veren tümü kişi ve kuruluşlara teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.” dedi. ç



KalDer’den HABERLER

KalDer Eğitmenler Toplantısı

H

er yıl sistematik olarak gerçekleştirilen “KalDer Eğitmenler Toplantısı” 5 Ocak 2011 tarihinde yapıldı. Eğitim Sürecine yönelik 2010 yılının genel değerlendirmesinin ve 2011 yılı hedeflerinin paylaşıldığı toplatıda KalDer Genel Sektereri Selim Güven, KalDer’in Sektörel Strateji Açılımı ve Ulusal Kalite Hareteki Bölgesel Yayılım Planı hakkında detaylı

paylaşımda bulundu. KalDer stratejileri, KalDer eğitim sürecine yönelik SWOT analizi, eğitim portföyüne girebilecek yeni eğitim başlıkları, “KalDer Akademi”de olabilecek eğitim programları (Sağlık sektörü, Üniversiteler, Belediyeler, Kamu ve İşletmelere yönelik) başlıklarında grup çalışmaları yapılarak, KalDer’in değerli eğitmenlerinden geribildirim alındı.

KalDer ve Gebze Organize Sanayi Bölgesi “Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu” Toplantısı

Ulusal Kalite Hareketi Üye Deneyim Paylaşımı ve EFQM 2010 Mükemmellik Modeli

K

Program 10:30-11:00 11:00-12:00 12:00-13:00 13:00-16:00 13:00-16:00

Açılış Konuşması A. Hamdi Doğan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı 2010 EFQM Mükemmellik Modeli Tanıtım Fahri Özok Ödül Sekreteri / Genel Sekreter Yardımcısı Öğle Yemeği Panel Ulusal Kalite Hareketi Üye Deneyim Paylaşımları Panel Oturum Başkanı: Selim Güven KalDer, Genel Sekreter

Dr. Ahmet Paksoy İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş.) Genel Müdür

İlker Üçüncüoğlu Kadıköy Özel Şifa Hastanesi Genel Müdür Yardımcısı

Mithat Samsama Cüno Tesktil / Climber Jeans Genel Koordinatör

alDer ve Gebze Organize Sanayi Bölgesi işbirliği ile planlanan Mükemmellik Platformu-Yerel Kalkınma ve Mükemmellik Yolculuğu Toplantı dizisinin üçüncüsü yerel işbirlikleri ile hayata geçirmeyi arzu ettiği yayılımı sağlayabilmek amacıyla Gebze Organize Sanayi Bölgesi konferans salonunda gerçekleştiriyor. Türkiye’nin sürdürülebilir mükemmellik ve kalite yönetiminde marka olmuş kuruluşları KalDer liderliğinde bir araya gelerek oluşturduğu “Ulusal ve Bölgesel İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı”, 17 Şubat Perşembe günü saat 14.00-17.00 arasında gerçekleştirilecektir. Aynı yaklaşımla 2011 yılında Anadolu’nun farklı illerinde Gaziantep, Kayseri, Konya, Şanlıurfa, Mersin/Tarsus, Samsun, Van, Erzurum, Trabzon, Adana ve Manisa gibi illerde Ulusal Kalite Hareketi çerçevesinde etkinlikler devam edilecektir. ç 48

Eğitim sürecinde yapmış oldukları özverili çalışmalar ve değerli katkıları için tüm eğitmenlerimize KalDer adına teşekkürlerimizi sunar, ülkemizde Toplam Kalite Yönetimi ve Mükemmellik Modeli’nin yaygınlaştırılmasında öncü olan Türkiye Kalite Derneği’nin tüm faaliyetlerinde gelecek yıllarda da katkılarının süreceğine dair güçlü inancımızı belirtmek isteriz.. ç

Önce Kalite’149 Ocak 2011

9 Şubat 2011, Saat: 10:30-16:00 Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Şişli/İstanbul



ŞUBELERDEN HABERLER-ANKARA

ANKARA ŞUBESİ

BiricİK İnsan 22 Şubat 2011, Ankara

K

alDer, 21–22–23 Şubat 2011 tarihlerinde Ankara’da İnsan Kaynakları Kongresi’ni ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirecek. 21 ve 23 Şubat tarihlerinde çalıştaylarla İK konusunda çeşitli yöntemler ve uygulama örnekleri aktarılırken, 22 Şubat’ta Kongre kapsamında konuşmacılar bilgi ve deneyimlerini paylaşacaklar. Kongre’nin ana teması bu sene BiricİK İnsan olarak belirlendi. Başarılı ve geleceğin kuruluşu olmanın yolu; insanın 08:30-09:30

Kayıt

09:30-09:40

Açılış

önemine yürekten inanmaktan ve insana yatırım yapmaktan geçiyor. İnsan kaynağına yatırım yaparak değer yaratabilmenin ise iki önemli önkoşulu bulunuyor. Bunlardan ilki, standart model ve yöntemler yerine, çalışanların farklı - özgün nitelikleri, yani, insanın biricikliği göz önüne alınarak, İK uygulamalarının kişiye özel olarak yapılandırılması. İkincisi ise, tüm İK sistem ve uygulamalarının, çalışanların kendilerini biricik ve değerli hissetmelerini sağlayabilmesi.

Fahir Altan / KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Dinçer / Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 09:50-10:30

Özel Açılış Oturum: Biricik İnsan

10:30-10:50

Kahve Arası

10:50-12:10

Kurumsal Değerler ve EtİK

Günümüzde, kurumların gündeminde yerini alan iş etiği kavramı, kurumun kendi içindeki ve dış ilişkilerindeki konum ve saygınlığına doğrudan etki etmektedir. İş Etiği, kurum içinde; çalışanlar arasında ve iş süreçlerinde, davranış kurallarını belirleyerek, tüm çalışanları şeffaf bir platformda, aynı kurumsal değerlerde buluşturmaktadır. Bir diğer yönden iş etiği kurum dışında da; bazı temel anlayış ve değerlerin hayat geçirilmesiyle daha saygın ve itibar değeri yüksek kurumlar yaratmaktadır. Bugün kurumların finansal değerlerine etki eden kavramlardan biri haline gelen itibar değeri, iş etiğinin hayata geçirilmesiyle artmaktadır. Oturum Başkanı:

Utku İlik / Eczacıbaşı İnsan Kaynakları Direktörü (teyit bekleniyor) İş Etiği Neşe Türkön / Havelsan İK Direktörü Kurumsal Değerler Bahar Ulusal / Johnson & Johnson Medikal Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Kurumsal Sosyal Sorumluluk Nurten Öztürk / OPET Yönetim Kurulu Üyesi

12:10-13:00 13:00-14:30

Öğle Yemeği Yetenek Yönetimi

İnsanın biricikliği farklı yeteneklerle ve bilgiyle donanmış olmasından da kaynaklanır. İnsana özgü olarak değişen bu yeteneklerin fark edilmesi, potansiyel yeteneklerin gün ışığına çıkarılması, kısaca yeteneğin yönetilmesi gerekmektedir. İnsanı yönetime katmanın ve yetenekleriyle kurum faaliyetlerinde rekabetçi farklılık yaratmanın en etkili yollarından biridir yetenek yönetimi. Yeteneklerini hayata geçirerek, işine katan ve yönetime katılan insanın paradan çok daha fazla motive olduğu araştırmalarla doğrulanmaktadır. 50

Önce Kalite’149 Ocak 2011


Oturum Başkanı:

Ebru Aymen / Oracle Türkiye, İnsan Kaynakları Direktörü (teyit bekleniyor) Ece Aktan / Hay Group Danışmanlık, Direktör, Liderlik ve Yetenek Yönetimi Ebru Akça / Boehringer Ingelheim İnsan Kaynakları Direktörü Rengin Onay / Coca-Cola Türkiye, Avrasya ve Afrika Grubu İK Direktörü

14:30-14:50 14:50-16:10

Kahve Arası StratejİK

İnsan kaynakları bölümlerinin tanımlanmış operasyonel rollerini hayata geçirmenin ötesinde kurumun geleceğini yönetmede ne kadar ve nasıl rol aldığı, yani stratejik ortak olarak nasıl konumlandığı önemli ve tartışılan bir konu haline gelmiştir. İnsan kaynakları bölümlerinin kurum içindeki rol ve etkinliğinin stratejik ortak olarak belirlenmesi, kurumların başarısı için stratejik önem taşımaktadır. Oturum Başkanı:

Cihangir Kavuncu / Yapı Kredi İK Direktörü Ayşe Öncü / Ernest and Young İK Direktörü Necip Özçer / Tema Mağazacılık Genel Müdür Yardımcısı Sevilay Uçar / Ak Enerji İK Direktörü

16:10-16:30

Kahve Arası

16:30-17:50

Özel Kapanış Oturumu

Tarih-Saat

Çalıştay Konusu

Çalıştay Yöneticisi

19 Şubat 09.30-17.00

Kurumlarda Etik ve Etik Yönetim Sistemi

Aysun Telek / KalDer Ankara, Genel Sekreter

21 Şubat 09.30-17.00

Stratejik Planların Bireysel Hedeflere İndirgenmesi Ve Çalışanların Performansının Değerlendirilmesi

Ayşen Atadan / KalDer, Eğitmen

21 Şubat 09.30-12.30

İnsan Kaynakları ve İnovasyon Yönetimi

A.Berker Telek / Orsa Danışmanlık, Kurucu Ortak

23 Şubat 09.30-17.00

Pozisyon Belirleme ve Ücret Belirleme Sistemleri Esasları ve Uygulamaları

Doç.Dr. Nilsen Altıntaş/ TEB, İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı

İnsan Kaynağına Yatırımı Performansa Dönüştürmenin Yol Haritası:

Serdar Atmaca / KalDer, Eğitmen

Investors in People (IIP)

Dr. Sema Özçer / May Danışmanlık, Kurucu Ortak

23 Şubat 13.30-17.00

Mülakat Teknikleri ve Değerlendirme Metodları

Barış Özistek/ Adecco Türkiye, Operasyon Direktörü

24-25 Şubat 09.30-17.00

Kurumsal İletişim Çalıştayı

Handan Öztürk, Kankalite Genel Müdürü

21 Şubat 13.30-17.00

Katılım Bedelleri Kongre Katılım Bedeli

23 Ocak’a kadar

14 Ocak – 16 Şubat arası

17 Şubat sonrası

KalDer Üyesi

110 TL

120 TL

130 TL

Diğer

130 TL

140TL

150 TL

Öğrenci (25 yaş altı ve çalışmayan)

30 TL

35 TL

40 TL

Yarım Günlük Çalıştaylar

Tam Günlük Çalıştaylar

KalDer Üyesi

110 TL

200 TL

Diğer

130 TL

250 TL

İletişim: VİP Turizm Tel:0312 466 17 20 Faks: 0312 466 17 25 E-Posta: kalderikk@vip.com.tr

Çalıştay Bedelleri

Önce Kalite’149 Ocak 2011

51


ŞUBELERDEN HABERLER-BURSA

BURSA ŞUBESİ

Kalite Personeli Yetiştirme Programı'nı tamamlayan öğrencilere belgeleri törenle verildi

U

ludağ Üniversitesi ve KalDer Bursa Şubesi işbirliği ile düzenlenen Kalite Personeli Yetiştirme Programı’nda 5. dönem, 16 Ekim 2010 – 18 Aralık 2010 tarihleri arasında tamamlandı. Programı tamamlayan 67 öğrenciye belgeleri 23 Aralık 2010 Perşembe günü düzenlenen törenle takdim edildi. İlki 2006’da başlayan Kalite Personeli Yetiştirme Programı’ndan 2006-2007-2008-2009 yıllarında toplamda 167öğrenci mezun oldu, bu yıl ise programa 67 öğrenci katıldı. Öğrencileri Toplam Kalite Yönetimi konusunda eğiterek iyi bir iş yaşamına başlamalarını hedefleyen ve iş dünyasına da donanımlı insan kaynağı sağlayacak olan Kalite Personeli Yetiştirme Programı; öğrencilere kalite problemlerini analiz etme, çözüm becerileri kazandırma, yetkin ve profesyonel bir yaklaşımla

bilgi ve tekniklerin uygulanmasını sağlamak amacındadır. 21 farklı Toplam Kalite Yönetimi konusunun işlendiği programda dersler, Uludağ Üniversitesi’nin akademisyenleri ve özel sektörde tecrübeli 19 eğitmen tarafından verildi. Program 7 haf-

ta, 12 gün olarak yaklaşık 100 saat sürdü. Törende eğitimleri veren 23 eğitmene katkılarından dolayı teşekkür plaketi verildi. KalDer Bursa Şubesi üyeleri, gönüllüleri ve Bursa protokolünün katılımıyla gerçekleştirilen tören kokteylle sona erdi.ç

yana BUSİAD ve KalDer Bursa Şubesi işbirliğinde her yıl değişik bir tema çerçevesinde düzenlenen Kalite ve Başarı Sempozyumu’nun 9.su 15-16 Nisan 2011 tarihlerinde “Yenileşim ve Gelecek” ana temasıyla Bursa’da gerçekleşecek.

Bursa Valiliği, Uludağ Üniversitesi ve AIESEC Bursa Şubesi’nin de desteklediği, zengin ve sürekli yenilenen organizasyon yapısıyla her yıl katılımcı sayısı artan sempozyuma son olarak 2010 yılında özel sektör ve kamu sektöründen 3285 kişi katıldı.ç

9. Kalite ve Başarı Sempozyumu Hazırlıkları Devam Ediyor

B

USİAD ve KalDer Yönetimi 13 Aralık 2010 Pazartesi günü BUSİAD’ta yaptıkları toplantıda 9. Kalite ve Başarı Sempozyumu’nun içeriğine ilişkin detayları görüştü. Bursa ve çevresinde Toplam Kalite Yönetimi’nin yaşamın her alanında uygulanmasına yönelik geniş bir düşünce paylaşım forumu oluşturmak amacıyla 2003 yılından bu

52

Önce Kalite’149 Ocak 2011


FARBA’ya Teknik Gezi düzenlendi

K

alDer Bursa Şubesi organizasyonunda 22 Aralık 2010 Çarşamba günü Bursa’dan Ulusal Kalite Hareketi(UKH)’ne katılmış olan firmalardan 30 katılımcı ile “2009 Bursa Kalite Büyük Ödülü”nü almış olan FARBA’ya teknik gezi düzenlendi. FARBA’nın EFQM Mükemmellik Modeli’ne ilişkin iyi uygulamalarını yerinde görmek, iyileştirme örneklerini süreç sahiplerinden dinleyerek bilgi edinmek amacıyla yapılan gezinin programı kapsamında fabrika turları da yapıldı. UKH’de yer alan kurumların kalite ödül süreçlerine ha-

zırlanmalarına katkı sağlamak, EFQM

yimlerinden yararlanmak amacıyla

Mükemmellik Modeli’ni uygulayan,

yapılan teknik geziler 2011 yılında da

ödül almış kuruluşların bilgi ve dene-

devam edecek. ç

Ulusal Kalite Hareketi Tanıtım Toplantıları Bursa’da Devam Ediyor

U

lusal Kalite Hareketi’nin Bursa’daki kurumlar arasında yayılımını artırmak amacıyla kurumlara yönelik ziyaret ve sunuşlar devam ediyor. Geçtiğimiz ay yine çeşitli kurumlarda tanıtım toplantıları gerçekleştirildi. Yapılan görüşmelerle Bursa’dan Ulusal Kalite Hareketi’ne katılan kuruluş sayısı 78 oldu. Sunum yapılan kurumlar: Akbaş Holding, Işıklar Askeri Lisesi, İnegöl İshakpaşa İ.Ö.O., Major SKT, Osmangazi İlçe M.E.M. bünyesindeki 10 Ana Okulu, Standart Profil, Üçler Kelepçe, Yenişehir Devlet Hastanesi. ç Önce Kalite’149 Ocak 2011

53


ŞUBELERDEN HABERLER-İZMİR

İZMİR ŞUBESİ

Gıdalardaki Görünmeyen Tehlikeler Sempozyumu KalDer İzmir Şubesi’nin Bornova Belediyesi ile birlikte düzenlediği Güvenli Gıda Günleri kapsamında düzenlediği 2. Sempozyum “Gıdalardaki Görünmeyen Tehlikeler Sempozyumu” 20 Ocak 2011 tarihinde Bornova Belediyesi Nikâh Sarayı’nda gerçekleştirildi.

K

alDer İzmir Şubesi Gıda Komitesi’nin düzenlediği sempozyumda; gıdalarımızda gözle göremediğimiz ancak sağlığımıza ciddi etkileri olan kalıntıların neler olduğunu, nasıl tespit edileceğini, yasal gerekliliklerinin neler olduğunu, sağlığımıza ve gıda sektörüne olan etkileri tartışıldı. Ayrıca tüm konuşmacı ve oturum başkanlarının katıldığı son oturumda ise kalıntı sorunları ile ilgili çözüm arandı Özellikle gıda üreticilerinin yoğun ilgi gösterdiği sempozyuma yaklaşık 200 kişi katıldı. 54

Önce Kalite’149 Ocak 2011

Açılış konuşmasını yapan KalDer İzmir Şubesi Genel Sekreteri Kenan Keskinoğlu, sempozyuma destek veren Bornova Belediyesi, ARGEFAR, Özsüt ve Pınar’a birer fidan hediye etti. Günün ilk oturumunda konuşmacı olarak yer alan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nafiz Delen, Tarım il Müdürlüğü Kontrol Şube Ziraat Mühendisi Alpaslan Yıldız, ARGEFAR Müdürü Doç. Dr. Ercüment Karasulu Gıdalardaki zararlı kalıntıların neler olduğu hakkında detaylı bilgi verdi. Oturuma başkanlık yapan Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ferdan Çiftçi ise özellikle zirai açıdan kalıntıları değerlendirdi. Pınar Et Toplam Kalite Müdürü ve KalDer Gıda komitesi Üyesi Yüksel Soyubelli’nin başkanıolduğu 2. Oturumda ise D.E.Ü. Tıp Fakültesi Klinik Toksikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Tunçok kalıntıların

tipleri ve insan sağlığına etkilerinin ne boyutta olduğuna dair geniş bilgi verdi. Veteriner Hekim Dr. Yasemin Coşkun ise hayvanlardaki antibiyotik kalıntılarının nasıl oluştuğunu ve bunların sağlığımıza zararları konusuna değindi. EBSO AB Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayi Komitesi Başkanı Kürşad Yuvgun ise tarım işi ile meşgul olan esnafın sorunlarından bahsederek, çözüme dayalı fikir ve önerilerini paylaştı. Tüm oturum başkanı ve konuşmacıların katıldığı çözüm önerileri paneline Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır başkanlık etti. Katılımcıların görüş ve önerilerine geniş yer verilen oturumda tüm konuşmacılar katılımcıların sorularına da cevap verdi. Yoğun ilgi gören sempozyumlarda bir sonraki ayın konusunun “GDO Gerçeği” olduğu ve 21 Şubat 2011 tarihinde yine Bornova Belediyesi Nikâh Sarayı’nda gerçekleştirileceği duyuruldu.ç


KalDer’İN YENİ ÜYELERİ

Bu ay 33 yeni üyenin KalDer ailesine katılımıyla üye sayımız 1888’ye ulaştı. TÜZEL ÜYE

TEMSİLCİ ADI

KURULUŞUN ÖLÇEĞİ

GÖREVİ

ŞEHİR

ARK İNŞAAT SAN. VE TİC. A.Ş.

MUSTAFA OĞUZ ÇETMELİ

ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETME

GENEL MÜDÜR

İSTANBUL

İSTAL ALÜMİNYUM METAL SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.

EROL ÖZDEN

ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETME

GENEL MÜDÜR

KOCAELİ

ARZUM ELEKTRİKLİ EV ALETLERİ SAN. VE TİC. A.Ş.

UFUK MAHİR

ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETME

İNSAN KAYNAKLARI VE KALİTE DİREKTÖRÜ

İSTANBUL

ANLAŞ ANADOLU LASTİK SAN. VE TİC. A.Ş.

ERAY SAVCI

BÜYÜK ÖLÇEKLİ İŞLETME

YÖNETİM KURULU BAŞKANI

İSTANBUL

CKLT ÇİKOLATA PAZARLAMA LTD. ŞTİ.

ÖZGÜR GÜR

KÜÇÜK ÖLÇEKLİ İŞLETME

GENEL MÜDÜR

SAKARYA

BURSA YENİŞEHİR DEVLET HASTANESİ

YUSUF ERGUN KALAYCIOĞLU

ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETME/KAMU

BAŞHEKİM YARDIMCISI

BURSA

AKBAŞLAR TEKSTİL

SUNAY GÜLER

BÜYÜK ÖLÇEKLİ İŞLETME

DIŞ TİCARET MÜDÜRÜ

BURSA

TASARIM İNŞAAT MÜH. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.

İSMAİL İPÇİ

KÜÇÜK ÖLÇEKLİ İŞLETME

FİRMA SAHİBİ

BURSA

KARSAN OTOMOTİV

ÖMER YILDIRIM

BÜYÜK ÖLÇEKLİ İŞLETME

GENEL MÜDÜR YARDIMCISI

BURSA

BİREYSEL ASİL ÜYE

KURULUŞ ADI

GÖREVİ

MESLEĞİ

ŞEHİR

ZÜMRÜT TETİK

ARK İNŞAAT SAN. VE TİC. A.Ş.

ENTEGRE YÖNETİM SİSTEMİ-YÖNETİM TEM.

İNŞAAT MÜHENDİSİ

İSTANBUL

NECLA KOCABEY

İSTAL ALÜMİNYUM METAL SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.

KALİTE YÖNETİM SİSTEMLERİ UZMANI

KALİTE GÜVENCE

KOCAELİ

GÜL GÖKTEPE

ARZUM ELEKTRİKLİ EV ALETLERİ SAN. VE TİC. A.Ş.

KALİTE SİSTEMLERİ UZMANI

ÇEVRE MÜHENDİSİ

İSTANBUL

SELAHATTİN BATTALOĞLU

ANLAŞ ANADOLU LASTİK SAN. VE TİC. A.Ş.

SATIŞ DEPARTMANI

İŞLETMECİ

İSTANBUL

DERYA DURSUN

ANLAŞ ANADOLU LASTİK SAN. VE TİC. A.Ş.

KALİTE GÜVENCE MÜD. VERİ ANALİZ SOR.

İŞLETMECİ

DÜZCE

CANDAN KARABULUT

MARS LOJİSTİK ULUSLAR. TAŞI. DEP. DAĞ. VE TİC. A.Ş.

KURUMSAL GELİŞİM UZMANI

ENDÜSTRİ MÜHENDİSİ

İSTANBUL

HAKKI MURAT DEMİREL

KARSAN OTOMOTİV

KALİTE MÜDÜRÜ

MAKİNE YÜKSEK MÜHENDİSİ

BURSA

GÖKHAN ÇELİKLİAY

KARSAN OTOMOTİV

YALIN YÖNETİM YÖNETİCİSİ

MAKİNE MÜHENDİSİ

BURSA

ZEYNEP ZERVENT

ELMOR TESİSAT MALZEMESİ TİC. A.Ş.

KALİTE GÜVENCE VE EĞİTİM UZMANI

METALURJİ MÜHENDİSİ

İSTANBUL

ENDÜSTRİ MÜHENDİSİ

İSTANBUL

SELAMİ GÜVEN ANTAL ŞEYDA SERDAR ASAN

İTÜ İŞLETME FAKÜLTESİ ENDÜSTRİ MÜH. BÖLÜMÜ

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

ENDÜSTRİ MÜHENDİSİ

İSTANBUL

HAVVA ÇİNAR AŞAR

BAYER TÜRK KİMYA SAN. LTD. ŞTİ.

KALİTE GÜVENCE YÖNETİCİSİ

ECZACI

İSTANBUL

FAHRİ ÜYE

KURULUŞ ADI

GÖREVİ

MESLEĞİ

ŞEHİR

HAKAN BİRBEN

ÇAYKUR-ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

İŞLETME VE ÜRETİM MÜDÜRÜ

ZİRAAT MÜH./İKTİSAT BİLİM UZMANI

RİZE

ASLIHAN ÇANDIR YETİM

ING BANK

PROJE YÖNETİCİSİ

BİLGİSAYAR MÜHENDİSİ

İSTANBUL

DİLEK OKUR

FORTİS BANK A.Ş.

BİREYSEL PAZARLAMA

BANKACI

İSTANBUL

DİDEM AKMANLAR

TASARIM TEKSTİL İNŞ. DEK. VE REK. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.

GENEL MÜDÜR YARDIMCISI

YÖNETİCİ

İSTANBUL

YASEMİN ÖZÇER

BOĞAZİÇİ ARGE BİYOMEDİKAL MÜH. VE YÖNETİM DANIŞ.

PARTNER, ŞİRKET MÜDÜRÜ

KİMYA MÜHENDİSİ

İSTANBUL

HAVACILIK VE UZAY MÜHENDİSİ

ANKARA

BÖLÜM

ŞEHİR

SEDA BAYRAKÇI ÖĞRENCİ ÜYE

OKUL ADI

FAKÜLTE / ENSTİTÜ

ÖMER AYDAŞ

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ

YAVUZ ORKUN DAYANDAÇ

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

MAKİNA FAKÜLTESİ

MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ

İSTANBUL

SERHAT GÜZEL

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ

ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ

KOCAELİ

ESRA ŞAPÇI

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İKTİSAT BÖLÜMÜ

ESKİŞEHİR

NURULLAH SAYIM

OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İŞLETME BÖLÜMÜ

ESKİŞEHİR

SEMİH MEMİŞ

OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İŞLETME BÖLÜMÜ

ESKİŞEHİR

YENİ ÜYE

KURULUŞ ADI

FERAGAT EDEN

TUĞBA KARAKIŞ KURT (TÜZEL KİŞİ TEMSİLCİSİ)

ER-BA YÖNETİM MÜH. İNŞ. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.

ZÜMRÜT TETİK

MEHMET FATİH TANVERDİ (TÜZEL KİŞİ TEMSİLCİSİ)

AK-KİM KİMYA SAN. VE TİC. A.Ş.

REFİK SAİT ÖNÜR

GENEL MÜDÜR

YALOVA

NURİ REFİK DÜZGÖREN

KORDSA GLOBAL ENDÜSTRİYEL İPLİK VE KORD BEZİ SAN. VE TİC. A.Ş.

MEHMET ZEKİ KANADIKIRIK

OPERASYON DİREKTÖRÜ

KOCAELİ

SÜREYYA OLAM

BSH EV ALETLERİ SAN. VE TİC. A.Ş.

SEZAİ BAYRAM

MÜDÜR & KALİTE YÖNETİM SİS. TEMSİLCİSİ

TEKİRDAĞ

MUSTAFA SEÇİLMİŞ (TÜZEL KİŞİ TEMSİLCİSİ)

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ ASIM KOCABIYIK MESLEK YÜKSEKOKULU

MUZAFFER ZEREN

OKUL MÜDÜRÜ

KOCAELİ

OĞUZ YÜKSEL

BOSCH FREN SİSTEMLERİ

AYHAN GÖRÜCÜ

KALİTE MÜDÜRÜ

BURSA

FATMA DENİZ SEZERSE

GKN DRIVELINE ESKİŞEHİR OTOMOTİV ÜRÜNLERİ ÜRETİM VE SATIŞ A.Ş.

HATİCE ÖZGÜR

KALİTE MÜDÜRÜ

ESKİŞEHİR

İSTANBUL

YENİ ÜYENİN GÖREVİ

ŞEHİR İSTANBUL

Önce Kalite’149 Ocak 2011

55


EĞİTİMLER

KalDer MERKEZ OCAK-ŞUBAT-MART 2011 GENEL KATILIMA AÇIK EĞİTİM PROGRAMI MART

Üyeler İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

Üye Olmayanlar İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

27-28

15-16

540

650

11

11

200

250

17-18

380

480

850

1000

260

320

24-25-26

490

600

7-8

380

480

380

480

200

250

380

480

200

250

380

480

18-19

380

480

17-18

380

480

4-5

380

480

1

3

200

250

STRATEJİK PLANLARIN BİREYSEL HEDEFLERE İNDİRGENMESİ VE ÇALIŞANLARIN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ

2

21-22

380

480

ŞİRKETLERİN YAPISI İLE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN BAĞLANTISI VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN YAPILANDIRILMASI

2

24-25

380

480

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

1

25

150

180

TOPLAM ÜRETKEN YÖNETİM - 1. KADEME

1

14

200

250

TOPLAM ÜRETKEN YÖNETİM - 2. KADEME

1

200

250

ISO 9001 : 2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ

2

11-12

11-12

8-9

260

320

ISO 9001 : 2008 KURULUŞ İÇİ KALİTE DENETÇİSİ

3

27-28-29

24-25-26

24-25-26

490

600

ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ

2

23-24

380

480

YÖNETİM SİSTEMLERİ ENTEGRASYONU

2

380

480

Eğitimler

56

Gün Sayısı

OCAK

360 DERECE LİDERLİK

2

6S İLE KAYIP GİDERME

1

BALANCED SCORECARD TANITIMI VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ

2

EFQM MÜKEMMELLİK MODELİ

3

EFQM MÜKEMMELLİK MODELİ : TANITIM

1

EĞİTİCİNİN EĞİTİMİ

3

ETKİN EKİP ÇALIŞMASI

2

İSTATİSTİKSEL PROSES KONTROL

2

İŞ GELİŞTİRME: DEĞER YARATMA DİSİPLİNİ

1

KIYASLAMA

2

MAKİ GAMİ

1

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİNİN ETKİLİ YÖNETİMİ VE CRM İÇİN UYGUN İŞ MODELİNİN OLUŞTURULMASI

2

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNİN ETKİLİ YÖNETİMİ VE İŞ SÜREÇLERİYLE İLİŞKİLENDİRİLMESİ

2

PERFORMANS DEĞERLENDİRME SİSTEMİ VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ

2

SÜREÇ YÖNETİMİ ve İYİLEŞTİRİLMESİ

2

STRATEJİK İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE KARLILIK

Önce Kalite’149 Ocak 2011

ŞUBAT

2-21-22 26

16

11-12 26 29-30 18

11 25-26

13-14

11

17-18


KalDer ANKARA ŞUBESİ 2011 GENEL KATILIMA AÇIK EĞİTİM PROGRAMI Eğitimler

Gün Sayısı

OCAK

ŞUBAT

Üyeler İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

Üye Olmayanlar İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

10/3-4 Mart

650+200 Döküman bedeli

800+200 Döküman bedeli

260

320

380

480

380

480

10-11

380

480

10-11

260

320

2010 EFQM MÜKEMMELLİK MODELİ

2

2010 EFQM MÜKEMMELLİK MODELİ : TANITIM

1

ENTEGRE YÖNETİM SİSTEMİ

2

ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ

2

ISO 14001 KURULUŞ İÇİ ÇEVRE DENETÇİSİ

2

ISO 9000 : 2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ

2

ISO 9000 : 2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEM REVİZYONU

1

16

65

80

ISO 9000 : 2008 KURULUŞ İÇİ KALİTE DENETÇİSİ

2

24-25-26

490

600

İSTATİSTİKSEL PROSES KONTROL

2

21-22

380

480

KALİTE ÇEMBERLERİ

2

14-15

380

480

380

480

380

480

3-4

380

480

5

200

250

21 17-18 13-14

6-7

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNİN ETKİLİ YÖNETİMİ İŞ SÜREÇLERİ İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİ OHSAS 18001 ÇALIŞAN SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ YÖNETİM SİSTEMİ

11-12 2

21-22

PROBLEM ÇÖZME TEKNİKLERİ STRATEJİK YÖNETİM SÜREÇ YÖNETİMİ ve İYİLEŞTİRİLMESİ

2

27-28

380

480

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

1

29

150

180

DUYGUSAL ZEKALI LİDERLİK

2

6-7

380

480

EKONOMİK KRİZ ORTAMINDA İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ: ALTERNATİF STRATEJİ & UYGULAMALARI

2

20-21

380

480

5

200

250

9-10

380

480

İNSAN DAVRANIŞI VE MOTİVASYON YÖNETİMİ İNTERAKTİF PERFORMANS DEĞERLENDİRME UYGULAMALARI

Önce Kalite’149 Ocak 2011

57


EĞİTİMLER

KalDer BURSA ŞUBESİ OCAK-HAZİRAN 2011 GENEL KATILIMA AÇIK EĞİTİM PROGRAMI Üyeler İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

Üye Olmayanlar İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

22

200

250

29

200

250

12

200

250

1

19

200

250

İş ve Zaman Etüdü Çalıştayı

1

26

200

250

Çevre Mevzuatında Atık önetimi

1

5

200

250

Kaizen Çalıştayı

1

12

200

250

Poka Yoke

1

19

200

250

FMEA

1

200

250

Yalın Üretim Simülasyonu

1

7

200

250

Stok Yönetimi

1

14

200

250

Ekipman Yönetimi ve Bakım Süreçleri

1

28

200

250

Lojistik Yönetimi

1

3

200

250

Zor İnsanların Yönetimi ve Negatif Duygularla Başetme Çalıştayı

1

10

200

250

Gün Sayısı

OCAK

Üretim Planlama Çalıştayı

1

Yalın Üretimde Hızlı Tip Dönme Çalıştayı

1

Depo Yönetimi Çalıştayı

1

Değer Akışı Haritalama ve Planlama Çalıştayı

Eğitimler

ŞUBAT

MART

NİSAN

MAYIS

HAZİRAN

30

KalDer ESKİŞEHİR ŞUBESİ OCAK-HAZİRAN 2011 GENEL KATILIMA AÇIK EĞİTİM PROGRAMI Gün Sayısı

Ocak

EFQM Mükemmellik Modeli: Tanıtım

1

27

ISO 9001: 2008 Kalite Yönetim Sistemi

2

OHSAS 18001:2007 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi

2

EFQM Mükemmellik Modeli

3

IS014001 Çevre Yönetim Sistemi

2

Eğitimler

Şubat

Mart

Nisan

Mayıs

9-10

Haziran

7-8 10-11 31May 23/24 Haz. 19-20

Üyeler İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

Üye Olmayanlar İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

260

320

260

320

380

480

650+200 Döküman Bedeli

800+200 Döküman Bedeli

250

270

380

480

200

250

200

250

İNSAN KAYNAKLARI EĞİTİMLERİ

58

Mükemmel Yönetim: Liderlik Eğitimi

1

İnsan Davranışı ve Motivasyon Yönetimi

1

Stratejik Eğitim Yönetimi

1

Önce Kalite’149 Ocak 2011

12 5 10


KalDer İZMİR ŞUBESİ ŞUBAT-MART 2011 GENEL KATILIMA AÇIK EĞİTİM PROGRAMI Üyeler İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

Üye Olmayanlar İçin Ücret - TL (+ %18 KDV)

3-4-5

650

750

1

15

75

100

İSTATİSTİKSEL PROSES KONTROL

1

8

75

100

KALİTE SİSTEMLERİ YÖNETİCİLİĞİ SERTİFİKA PROGRAMI*

27

21 Şubat - 7 Nisan 2011

1.100

1.500

STRESLİ ORTAMLARDA BAŞARIYI YAKALAMAK

1

18

125

140

ISO 22000:2005 GIDA GÜVENLİĞİ YÖNETİM SİSTEMİ

2

17 - 18

380

480

TOPLAM VERİMLİ BAKIM

1

9

200

250

PARETO ANALİZİ

1

21

200

250

KALİTE FONKSİYON YAYILIMI

1

22

75

100

EFQM MÜKEMMELLİK MODELİ

2

24 - 25

540

650

İK ŞAPKALI YÖNETİCİ

3

9 - 10 - 11

340

380

HOSHIN KANRI (YÖNETİM PUSULASI)

1

14

200

250

SWOT, SMART, PEST ANALİZİ

1

15

200

250

Eğitimler

Gün Sayısı

ŞUBAT

AB VE KALKINMA AJANSLARI HİBE PROGRAMLARINA PROJE HAZIRLAMA

3

ÖLÇÜM SİSTEMLERİ ANALİZİ

MART

Önemli Notlar: l Güncel eğitim programı için lütfen www.kalder.org adresini ziyaret ediniz. l Eğitim ücretlerine %18 KDV dahil değildir. l Eğitimlerde uygulanan indirim oranları aşağıdaki gibidir. Aynı kurumdan gelen katılımcılara tek indirim uygulanır. n Aynı kuruluştan 3 ve 4 kişinin katılımında % 10, 5 kişi ve üstü katılımda % 20 n Kamu, Sivil Toplum Kuruluşu çalışanları ve öğrencilere %25

www.kalder.org

Önce Kalite’149 Ocak 2011

59


YÖNETİCİ KİTAPLIĞI

Yalın Çözümler

Markanız İçin İnterneti Nasıl Kullanmalısınız?

100 Harika Fikir

James Womack, Daniel Jones

Gary Vaynerchuk

John Adair

Optimist Yayın Dağıtım, Ocak 2011, 292 Sayfa, ISBN:978-605-5655-48-8

Mediacat Yayınları, 2010, 152 Sayfa, ISBN: 9786055755713

Babıali Kültür Yayıncılık, 2010, 152 Sayfa, ISBN:978-605-5545-02-4

James Womack ile Daniel Jones, daha önceki çığır açıcı eserleri Yalın Düşünce ve elinizdeki Yalın Çözümler kitaplarıyla, kökleri yarım asır öncesine dayananve Toyota’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasının kıt kaynaklara sahip Japonya’sında sürekli iyileştirmelerle mükemmel bir üretim yönetimi haline getirdiğifelsefe ve teknikleri farklı boyutlarıyla düşünmemize olanak sağlıyorlar. İsrafa odaklanarak onu en aza indirgemeyi amaçlayan ve böylelikle ilk stratejik hedef olan “maliyetlerin azaltılmasını” başarmaya çalışan bu felsefenin, şimdi 21. yüzyılla birlikte, tüketim ve tedarik gibi alanlarda, hatta her türlü işletme ve kuruluşun tüm faaliyet alanlarında geçerli olduğu, yalınlaşmanın her yerde sağlanabileceği görülüyor. 60

Önce Kalite’149 Ocak 2011

"Keşke bütün günümü ayırabilseydim" dediğiniz bir hobiniz var mı? Artık bu tutkunuzdan para kazanmanızın ve sevdiğiniz şeyi yaparak yaşamanızın zamanı geldi. Siz de bir markaya dönüşebilirsiniz, ama interneti doğru kullanmalısınız. İş hayatına şarap satışıyla başlayan ve internetten faydalanıp bugün "YouTube çağının ilk şarap gurusu" olarak da tanınan Gary Vaynerchuk'ın bu renkli kitabı, hem New York Times hem de Wall Street Journal listelerinde bestseller oldu. İlk yayımlandığı hafta Amazon'a 1 numara, New York Times listesine 2 numara ve Wall Street listesine de 7 numaradan giren Markanız İçin İnterneti Nasıl Kullanmalısınız? şu anda da kendi kategorisinde Amazon.com'un en çok satan ve okunan kitaplarından biri.

Türkiye'de en çok satan yönetim kitaplarının sahibi John Adair'in en etkili yönetim ve liderlik fikirlerinden derlenmiş bir çalışma. Adair'in pratik ve uygulanabilir fikirleri tüm dünyayı etkisi altına almış, çoğu ülkenin silahlı kuvvetleri liderlik eğitimlerinde onun öğretilerinden faydalanmıştır. Bu kitap, bir lider veya yönetici olarak görev yapacak herkesin, bir gün karşılaşmak zorunda kalacağı konuları mantıksal bir yaklaşımla irdelemektedir. Burada ortaya konan fikirler, John Adair'in denenen ve test edilen en harika fikirlerinin süzgeçten geçirilip damıtılmış halidir. Adair, bu harika fikirlerle bir yönetici veya lider olarak, bireyin kişisel performansını artırmasına yardımcı olmayı hedeflemektedir.


Kilit Adam

Oyun Teorisi ve Ortaklaşa Rekabet

Rekabet Stratejisi

Seth Godin

Adam M. Brandenburger

Michael E. Porter

Profil Yayıncılık, 2010, 288 Sayfa, 9789759962623

Scala Yayıncılık, 2010,310 Sayfa, 978975-7132-22-5

Sistem Yayıncılık, 2010, 493 Sayfa, 978-975-322-082-8

"Gelecekte iş dünyası nasıl bir şekil alacak? Kilit Adam tam da bunu anlatıyor." Tony Hsieh, CEO, Zappos.com

Yazarlar, yeni bir iş stratejisi oluşturulduğunda onun değerini ortaya koymak için yeni bir kavram ortaya atılmasý gerektigi fikrinden yola çýkýyorlar. Ortaklaşa Rekabet, rekabet ve işbirliğine ait eski kuralların arasında dolaşarak, her ikisinin de avantajlarını kullanan yeni bir yöntem ortaya koyuyor.

İngilizcede altmışıncı baskısına yaklaşan ve Türkçeyle birlikte yirmi dile çevrilen Rekabet Statejisi, tüm dünyada işletme stratejisi kuramını, uygulamasını ve öğretimini tepeden tırnağa değiştiren devrimci bir yapıttır. Tüm büyük çalışmalar gibi, yalınlığıyla heyecan veren bu sektörler analizi, sektör rekabetinin karmaşıklığını, beş güç aracılığıyla yakalıyor. Gene de Porter, bugüne dek geliştirilmiş en güçlü rekabet araçlarını sunuyor.

"Bu kitap bir mucize." Jacqueline Novogratz, The Acumen Fund "Seth Godin olmasaydı, öyle birini ortaya çıkarmak zorunda kalacaktık. O vazgeçilmez biri. Kilit Adam'ı okuyun. Böylece geleceğinizi garanti altına alırsınız." Alan Webber, Fast Company "İnsanlar niçin Seth Godin'in görüşlerini dinlemek ve kitaplarını okumak için para ödüyor şimdi daha iyi anlıyorum." Time "Her yıl binlerce yazar iş dünyası kitapları yazar, ama bunların çok azı gerçekten işe yarayan tavsiyelerle doludur. Seth Godin bu isimlerin en iyisi." BusinessWeek

Ortaklaşa Rekabet, şirket yöneticilerine tam da ihtiyaçları olan şeyi veriyor; en karmaşık durumlarda bile doğru stratejik kararları almalarını sağlayacak bir yöntem. Bu kitaptan azami ölçüde yararlanmayacak çağdaş bir işletme düşünemiyorum. Tamamlayıcılar, büyük önemine rağmen, iş hayatının en az değerlendirilmiş kavramlarından biridir. Bu kitap, tamamlayıcıları düşünce sürecimize dahil ederek ciddi bir işlev görüyor.

Büyüklü küçüklü şirketlere mensup milyonu aşkın yönetici, yatırım analisti, danışman, öğrenci ve akademisyen, Porter'ın anlamak ve rekabet konumlarını seçmekte bu görüşlerden yararlandı. Rekabet Stratejisi, yönetim düşüncesinde bir boşluğu doldurdu. Daha sonraki tüm çalışmaların, üzerine inşa edilebileceği kalıcı temeli kurdu.

Önce Kalite’149 Ocak 2011

61


KÜLTÜR VE SANAT

62

4 Şubat 2011

23 Aralık - 20 Mart 2011

16 Şubat 2011

Avatar'ın yönetmeninden 3D macera filmi: Sanctum

Frida Kahlo ve Diego Rivera Sergisi

İstanbul Resitalleri Sa Chen Konseri

Üç Oscar ödüllü yönetmen ve yapımcı James Cameron'ın yönetici yapımcılığını üstlendiği, 3 boyutlu sualtı macera filmi Sanctum 4 Şubat'ta sinemaseverlerle buluşuyor.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi' ne 23 Aralık - 20 Mart 2011 tarihleri arasında 20. yüzyılın efsane çifti Frida Kahlo ve Diego Rivera çiftinin yapıtları sergilenecek.

Son yıllarda Çin'den yükselen en dikkat çekici en duygulu piyanistlerden olan Sa Chen, piyano tarihinin en önemli üç yarışmasından birden ödülle dönen ilk piyanist.

19 Şubat 2011

7 - 13 Mart 2011

2 Şubat - 4 Mart 2011

Anadolu Ateşi Evolution

Akbank 7. Kısa Film Festivali

Bir Bakıştan Diğerine Fotoğraf Sergisi

Anadolu’nun 7 ayrı bölgesinden derlenen yüzlerce halk dansı motifinden oluşan koreografileriyle zengin Anadolu kültürünü yansıtan Anadolu Ateşi Bostancı Gösteri Merkezi'nde sahne alıyor.

Türkiye'de kısa film alanında etkin bir platform oluşturan Akbank Kısa Film Festivali bu yıl 7. kez düzenleniyor. Yeni fikirleri desteklemeyi ve kısa film kültürüne katkı sağlamayı amaçlıyor.

İstanbul Fransız Kültür Merkezi, 2 Şubat - 4 Mart tarihleri arasında İzzet Keribar ile Fransız çağdaş sanatçı Laurence Aëgerter’in Fransa’daki farklı müzelerde gerçekleştirdikleri fotoğrafları sergiliyor.

Önce Kalite’149 Ocak 2011




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.