Kasim 2009

Page 1




2004 senesinde Blackmetal.gen.tr adı altında kurulan sitemiz, 4–5 ay sonra tüm metal müzik dinleyicilerine hitap etmesi amacıyla alınan bir kararla www.metaltr. net adını alarak, daha geniş bir kitleye ulaşırken, çok daha geniş bir arşive sahip oldu.

tagram’ ın sahne aldığı 2008 yılında düzenlenen UniRock Festivali’ nin ve aynı sene içerisinde düzenlenen, Tiamat’ ın sahne aldığı ve 68 bin bilet kesilen Zeytinli Rock Festivali’ nin de basın sponsorluğu MetalTR’ ye aittir.

Sitenin kuruluşuyla birlikte ilk işimiz yerli amatör gruplara konserler organize etmek oldu ve ilk konserimizi Black Metal Night Gecesi olarak düzenledik. 300’ e yakın bilet kesilen bu ilk konserimizde, 4 yerli grubun katılımıyla güzel ve unutulmaz bir geceye imza attık.

4. yıl şerefimize 2008’de çıtayı biraz daha yükselterek yerli grupların yanı sıra 2 tane de yabancı konser düzenledik. Bunlardan ilki Bronx barda düzenlendiğimiz MetalTR 4. Yıl Konseri oldu ve Bosnalı Agonize grubuyla Fransalı Bloody Sign gruplarını ağırladık. Ve daha sonraki 4 yıl 2. versiyon konserimiz ise Dorock barda oldu ve Yunanlı Overgarven ve Transcending Bizarre? grupları sahne aldı. MetalTR bu konserlerin ardından yeni projeleri için çalışma dönemine girmiş ve Ekim ayıyla birlikte yeni projeleriyle metal müzik dinleyicilerinin karşısına Dorock barda düzenlediği yerli grup konserleriyle yeniden çıkmıştır.

MetalTR olarak o günden bugüne yaklaşık 100’ e yakın konser düzenledik. Aynı zamanda Türkiye genelinde birçok ilde yapılan 250’ den fazla konsere destek ve basın sponsoru olduk ve olmaya da devam etmekteyiz. Tüm bu destek çalışmalarımızdan ötürü MetalTR bugüne kadar TV, dergi ve afişler olmak üzere birçok basın kuruluşunda yer aldı ve almaya devam ediyor. Bunlardan bir kaçını sıralamak gerekirse; CNN TV, Dream TV, Zor, Yüxexes ve Headbang dergileri, PC Net, Açık Radyo ( Beton ) gibi… MetalTR, 4 yılı aşkın bir süredir düzenlenen birçok yabancı konser ve festivale destek olmuş, elinden gelen bütün çabayı göstererek ülkemiz adına bu müziği destekler nitelikteki inandığı bütün çalışmaların içinde gururla yer almıştır. 2004 senesinden bu yana Pentagram, Therion, Marduk, Behemoth, Rotting Crist, Overgarven, Orphaned Land, Haggard, Moonspell, Anathema, Exodus, Vader, Epica, To Die For, Apocalyptica, Sodom, Necrophagist, Samael, Evergrey, Amon Amarth gibi birçok yabancı konsere sponsor olmuş ve afişlerde yer almıştır. Sponsorluğunu üstlendiğimiz yabancı grupların katıldığı festivaller ise şu şekilde; Slayer, In Flames, Doro, Overkill, Sick It Of All, Alev, gibi gruplarının sahne aldığı Rock Republic Festival’ i. Yine aynı şekilde Moonspell, Udo, Madball, Last Hope, Born From Pain gibi yabancı grupları ağırladığımız ülkemizin bir diğer en iyi festivallerinden olan Summer Rocks Festivali’ nin basın sponsoru MetalTR idi.. Hemen ardından birçok yerli grubun yanı sıra Opeth, Testament, Dark Tranquillity, Orphaned Land ve Pen-

2009 senesine geldiğimizde, yeni bir yıl, yeni bir başlangıç olması açısından konser mekânını değiştirmiş ve Ocak ayı ile birlikte yeni mekânı Battery Rock Arena ( Eski Katharsis ) olmuştur. MetalTR sadece müzik alanında değil, farklı birçok etkinliğin içinde de yer almış hatta bunlardan bazılarına öncülük dahi etmiştir. Türkiye genelinde toplam 5 ilin katılımıyla gerçekleştirdiği ‘ Geleceğine Sahip Çık ‘ kampanyasıyla kendi alanında bir ilke imza atmış ve Ardahan ile Mardin illerindeki iki ayrı okula yardım kampanyası düzenleyerek, oradaki minik kardeşlerinin yüzlerini güldürmeyi bir nebzede olsa başarmıştır. Bu konuda sitesinin tüm üyelerinden inanılmaz büyük bir destek gören MetalTR, tüm ailesiyle bu noktada gurur duymakta ve bu kampanyalarının devam edeceğini gururla söyleyebilmektedir. 40 bini aşkın üyesine en iyi hizmeti sunmaya çalışan MetalTR Ailesi tahmin edilebileceği gibi geniş bir kadrodan oluşmaktadır. Haber, kritik, çeviri, biyografi, röportaj ve köşe yazarlarıyla oldukça güçlü bir aileye sahiptir. Zaman zaman farklı nedenlerle bu kadro değişiklik gösterip yeniden yapılansa da, etik bakış açısından, özgün ve doğru haberci kimliğinden asla ödün vermemiştir.

www.metaltr.net


Genel Yayın Yönetmeni Güven CEYLAN gloom@metaltr.net Reklam karanlikoda@metaltr.net Editor Ebru Ekşi koeditor@metaltr.net Yazarlar Ebru EKŞİ Ümit GÜNDOĞDU Ece Tuğba SAKA Kerem GÖKTAY Arda BOLETİN Alp KILINÇ Oktay ATEŞ Mert ATİLLA Çağrı KAÇAR Dilara AKMİL Asuman ORTAÇ Utku GÜVEN Özge TOMAN Gökhan KEÇECİ Uğur AKDENİZ Kadir Kütükoğlu Sanem YÜCESOY Grafik Tasarım Güven CEYLAN gloom@metaltr.net

Birinci yılımızı doldurduğumuz kasım sayımızla herkese merhaba. Yine yoğun ve sıkıntılı bir çalışma devresini kapatmanın memnuniyetiyle yavaşça rahatlamaya başlayan bünyemize eşlik eden kahveyle dergimizin sayfalarını çevirmeye başlayabiliriz sanırım. Rahatlamaktan bahsederken aslında hiçte rahat zaman geçirmediğimiz gerçeğini unuta gelemedim birden. Herkesin diline dolanan basit bir rahatsızlığın ölümcül semptomlarının kimlerce yaratıldığını hala göremeyenlerin ben de uyandırdığı asıl rahatsızlıktan hastalanmakta olduğumu hissediyorum. DOMUZ GRİBİ! Senenin hükümet rantına hala hoş gelinemedi. Neyse bu konu hakkında ki sıkıntımızın bir sezon daha döneceği aşikârlığına şimdilik televizyonumuzu kapatalım. Kapatalım da ya içimizde açılan diğer yaralara nerelerimizi kapatalım. Gözlerimiz kapatıldı. Kulaklarımız kapatıldı. Ağzımız kapatıldı. Bizlere ifadede yardımı dokunacak tüm deliklerimizi kapadık sanırım. Feragat ettiğimiz canları toprağımıza, üzerine basarken düşüne durup ilerleyemediğimiz topraklarımıza kimlerin ayaklarını değdirdiniz? Kimlerin? 29 Ekim 2009 Cumhuriyet Bayramı! Saygısına durduğumuz Atamızın izinden gidebilmemizi temsil eden sesleri duymamızı engellediniz! Kimlerin sesleri yerine? Havai fişek mi? Tüfeklerin, kimyasal ya da canlı bombaların patlamasıyla kirlenen bedenlerin heyecanının sesleri yerine mi? Bunca sorunun, meselenin ortasında devam etmemek belki bence alınan ya da başkalarınca almam ısrarında bulunulan bir karar. Neyse, bu kadar sıkıntımızın arasında bizler müzik adına bir şeyler karalamak; birilerine karalatmak istedik. Kasım sayısı içeriğinde neler mevcut peki? Mortal Sin, Five Finger Death Punch, Asphyx, Thanatos, Anthelion. Tanımanız, dinlemeniz ya da dinleyip de bilmedikleriniz hakkında yazdığımız içerik değişmezleri biyografiler. Sınırlarımızdan seslerini sınırlanmaya karşı erken yaşlarda duyurmaya çalışan kardeşlerimiz None Shall Return den İzmirli death metal icraat edenlerimizden Hecatomb ile müzik ve grupları adına sohbet ettik. Güney kıyılardan, İtalya’dan Graveworm’ dan Fiori Stefano ile grupları ve ülkemize gelmenin şerefine nabızlarını ölçebilmek adına sorduklarımızdan anladık ki yeniden gelmeleri yakın olacak! Daha kuzeylere tırmanarak İsveç death metali değişmezlerinden Arch Enemy’ nin dişil harikası Angela Gossow ile grubu ve hakkında koparabildiğimiz kadarına erişebildiğimiz hoş bir röportaj gerçekleştirdik. Sadece bu kadarıyla kalmadık. Catafalque, Arka Koltuktan Metehan Çakır’ı sayımıza konuk ettik. Grubu, radyo programı ve de hayatı hakkında merak ettiklerimize kâfi cevaplar aldık. Röportaj kısmımızda ağırlayabildiğimiz sayıda kişiyi sayfalarımıza taşıdık. Lyfthrasyr, Caliban ve Asylum Pyre.

Webmaster Kerem GÖKTAY kerem@goktay.com

Gittiğimiz ya da yakın çevremizden işitip gidemediğimiz ve gidenleri yakalayıp merak ettiklerimizi yazmalarını istediğimiz festival ve konserlerden ekstrem bir günü karesi karesine yaşayabildiğimiz Uni-Rock Extreme Festi ve de Rock Station, Summer Breeze, Brutal Assault’ ti sayımız içeriğine ekledik.

Web çözüm ortağı MetalTR www.metaltr.net

Yazı dizilerimizden Dünya’da Metal III ile diyarlar arası metal müziğin gidişatını araştırmaya ve de makalelerden Misanthropy ile insanlığın bir tür varlığından nefret edişine tanık edildik. Ve Ne için? Sorgusunu birazda hikâyeleştirdik.

www.myspace.com/karanlikodamagazine

Bunların dışında dinlemekte karasız kaldığınız ya da dinleyip özümsemekte geç kaldığınız bazı albümleri daha ayrıntılaştırdık. Ve son olarak sahneye karanlık karelerden dilek Keleş’i davet ettik. Birinci yılımızı doldurmamızın şerefine sizlere dergi yanında özveri ve duyacağınız keyfin garantisini vermemiz yeterli olur sanırım? Bunca dipte biten kötü tohumların yanında hala yeşermesi için çabaladıklarımızı göz ardı etmeyip yanımızda olduğunuz için sizlere Karanlık Oda ve MetalTR ekibi olarak tekrar tekrar teşekkür eder ve sizleri lafın özüne bırakmanın gururuyla kapımızı aralarız. Hoş geldiniz… Editör: Ebru EKŞİ

© Karanlık Oda Magazin 2009


Metallica’nın onayladığı Resmi Tribute Grubu “ORION” Türkiye’de!

Daha önce ülkemize getirdiği Metallica Tribute Band “Metalica UK” ile büyük ses getiren ve bütün konserleri “Sold Out” geçen Neu Promotions, bu sefer dünyanın en ünlü ve en iyi, Metallica tarafından onaylanmış “Official Metallica Tribute Band” ORION ( http://www.myspace.com/oriontributebandmetallica ) grubunu getiriyor.

Black Metal’in eli kanlı gruplarından Gorgoroth, Ragain Records etiketiyle 21 Ekim’de Avrupa’da; 11 Kasım’da da ABD’de piyasaya sürülecek yeni albümü “Quantos Possunt ad Satanitatem Trahunt” un detaylarını paylaştı. Albümün yapımcılığını Infernus ve Tomas Asklund birlikte üstlendi. Albümde Infernus’un gitar pozisyonunda olmasının yanında bass gitarda Obituary’den Frank Watkins; daha önce Gorgoroth’un ‘’Under The Sign of Hell’’ ve ‘’Destroyer’’ albümlerinde de vokal olarak yer alan Pest ve davulda da Tomas Asklund yer aldı.

Herkesin bildiği gibi grubu devam ettirmek benim için gerçekten zor bir karardı, fakat yaptığım herşey Decapitated’ı canlı tutmak adınadır. Vokalist Covan’ın durumunda henüz pek bir gelişme yok ve hala vücudunu hareket ettiremiyor. Ona olan 100% desteğimizle hala iyileşmek için savaşmaktadır. Vitek yanımda olmadan yola devam etmek benim için hayattaki en zor şeylerden biri fakat eminim ki o da bunu yapmamı isterdi. Sonunda Vitek ve Covan’ın yerine devam edebilecek iki büyük müzisyen bulabildim. Nisan başında Decapitated yeni şovlarını sergilemeye başlayacak. Avustralya’daki en büyük şehirleri ziyaret edeceğiz ve Avrupa’da birçok büyük festivalde sahne alacağız. Bunların ardından yeni albüm üzerine odaklanacağız. Bizi destekleyen herkese buradan sonsuz teşekkürlerimi iletmek isterim. Decapitated Myspace: http://www.myspace.com/decapitated Decapitated Facebook: http://www.facebook.com/ decapitated”


Salzburg, Avusturya’lı Mastic Scum’ın 1992 yılından bu yana geldikleri noktanın emsalsiz olduğunu takipçileri iyi bilir. “Toplum” ve “yıkım” konulu brutal death metal, grindcore ve crossover karışımı müzikleriyle ülkemize ikinci kez ziyaret edecek olan dörtlünün eski ve yeni parçalarını bir arada canlı olarak izlemek için biletlerinizi şimdiden almayı unutmayın!

İngiliz doom metal ustaları My Dying Bride, 26 Ekim’de Peaceville Records etiketiyle raflarda olacak yeni çalışmaları “Bring Me Victory” yi duyurdu. Albümdeki parçalar Manchester’daki Futureworks stüdyoda kaydedildi.

İstanbul’u Brutal Death Grind Grubu Skull Of Doom’un üstünde calısmakta oldugu EXECUTION adlı E.P`si aralık ayında dinliyicileriyle bulusuyor.Albüm internet üzerinden grubun myspace ve facebook sayfasından dınlenebilir durumda olup ayrıca grubun myspace adresındeki download linkinden ucretsiz olarak indirebilceksiniz grup hakkında daha ayrıntılı bilgi almak icin http://www.myspace.com/skullofdoom adresini zıyaret edebilirsiniz...

İstanbullu grubumuz Aegnor yeni çalışmalarında onlara yardım sağlayabilecek ve grubun bünyesine katmak istediği kalıcı bir KLAVYECİ arıyor. iletişim : www.myspace.com/aegnor




Asphyx’in tohumları 1987 yılında o dönemlerde aşırı derecede hayran oldukları Hellhammer, Death, Venom, Slaughter, Celtic Frost gibi gruplardan etkilenen Bob Bagchus ve Tonny Brookhuis tarafından atıldı. Daha sonraları ikinci gitarist Eric Daniels ve bas gitarist ayrıca vokalist olan Chuck Colli’nin gruba gelmesiyle kadro tamamlandı. Çift basım “Enter the Domain” demosuyla ilk albümlerini kaydettikten sonra Chuck Colli, 1989 yılının Mart ayında çeşitli nedenlerden dolayı gruptan ayrıldı ve yerini Theo Loomans’a bıraktı. Theo Loomans ile yine aynı yıl içerisinde “Crush The Cenotaph” adlı ikinci demolarını yayınladılar.

Grubun kurucularından Tonny Brookhuis bu demonun ardından gruptan ayrılan ikinci isim oldu. Fakat unutulmaması gereken nokta Tonny Brookhuis’le birlikte bu dönemde “Embrace The Death” adlı bir albüm daha kaydedilmiş, ancak plak şirketinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle yayınlanamamıştır; bu albümün yayınlanması 1996 yılında (ayrıca 2005 yılında Limited Play – LP formatında tekrar yayınlanacaktır) gerçekleşecektir. Bu iki ayrılıktan sonra 1990 yılının başlarında, grubun belki de bugünlere gelmesinde büyük pay sahibi olan, Pestilence’tan ayrılan ‘Martin van Drunen’in gelmesi birçok şeyin

değişmesine neden olacaktır. ‘Martin van Drunen’in gruba katılmasının hemen ardından grubun ‘Century Media Records’ ile anlaşmasın da ‘van Drunen’in katkıları büyüktür. Üçüncü değişikliğini de gerçekleştiren Asphyx elemanları, hayati bir adım atarak debut albümleri olan ve hala gelmiş geçmiş en güzel Death Metal klasiklerinden sayılan, “The Rack”i (1991) yayınladılar ve de albümün gördüğü büyük ilgiyle gelen; Entombed, Bolt Thrower ve bir başka İngiliz grup Benediction ile büyük turneler (1992) gerçekleştirdiler. Hemen ardından ikinci albüm için kayıtlara başlayan Asphyx, grubun klasiklerinden birisi


olan; benim de favori albümlerimden birisi sayılan; “Last One On Earth’ i yayınlamayı başardı (1992). Fakat bu hızlı ilerleyiş devam ederken, Martin van Drunen’in gruptan ayrılması dördüncü bir eleman değişikliğini de beraberinde getirdi. Martin yerini ‘Ron van der Pol’a bıraktı. Bu değişikler süregelirken, en sonunda grupta kalan tek kurucu eleman olan Baghus’ta gruptan ayrıldı. Ama yerini Sander van Hoof gibi oldukça iyi bir müzisyene bırakmış olmasından dolayı kurucu kadronun yok olması yönünde pek bir olumsuzluk metal arenası tarafından hissedilmedi. Altıncı eleman değişikliği de sona erdikten birkaç yıl sonra, 1994 yılında kendi kayıtları olan üçüncü albümleri, God Cries hazır olmasına rağmen kadrodaki değişikliklerden dolayı yayımlanamadı. Her şey kötü gidiyor derken buna dur diyecek olan iki kurucu elemanın ertesi sene tekrar buluşmasıyla iyi yönde bir takım faaliyetler gerçekleştirilmiş oldu. Loomans ve Baghus’un tekrar buluşması Asphyx’in tekrar kurulmasını sağladı. Bu da haliyle “God Cries”ın yayınlanmasını sağladı. Bu süre içerisinde 1990 yılında kaydedilmesine rağmen yayınlanmayan albüm “Embrace The Death’ te” nihayetinde yayınlandı. Fakat bu albümün yayınlanması grubun tekrar dağılmasını engelleyemedi ve ertesi yıl grup yine dağıldı. Bu süre zarfında birçok ilginç olay da devam etmekteydi. 1998 yılında önce grubun kurucusu ‘Theo Loomans’ın bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bundan kısa bir süre sonra ise Asphyx’in yan grubu olarak da bilinen “Soulburn’ in” kurucularından Baghus ve eski gitarist Daniels, hemen o yıl ‘Feeding on Angels’ı (1998) yayınlayan “Pentacle” grubunun vokalisti ve basçısı olarak bilinen, Wannes Gubbels’la birlikte Asphyx’i tekrar kurdu. Ve bu söylediklerimiz 1 yıl sonra yani 1999 yılında “Soulburn” projeleri “Asphyx” projelerine çevrilmesiyle gerçekleşti (Hatta bu yüzden Feeding On Angels aslında bir Asphyx albümü olarak kabul edildi). Üretken grup elemanları bu hızlı gelişmeler

ardından 2000 yılında On the Wings of Inferno’ yu yayınladı ve bu albüm ardından maalesef grup tekrardan dağıldı. Art arda 3 defa yayınlanan albümlerden sonra dağılan ve tekrar kurulan grup, 2007 yılının Ocak ayında van Drunen ile tekrar bir araya geldi. Grubun kurucusu ‘Bob Bagchus’, kardeş grup, Thanatos’ tan ‘Paul Baayens’ ve eski üyelerden, ‘Wannes Gubbels’ ile tekrar yenilenen ve kurulan grupla, şuana kadar yaşanan tekrarlı dağılmalar ve talihsiz olayları geride bırakarak albüm yayınlamaya hızlı bir geçiş yaptı. Asphyx ile geçmişte fazla yoğunlaşamadıkları turnelere odaklanıp birçok turnede boy gösterme fırsatı yakalamayı da başardılar. Yoğun turne programları olan grup elemanları hala yeni albüm için kayıtlara başlamamışken, 2008 Ocak ayı içerisinde grubun kuruluş etkenlerinden olan topluluk Celtic Frost’ın şarkı coverlarını da içeren yeni bir albüm yayınladı. Beklenen gerçekleşir, kısa bir süre sonra, “Death... The Brutal Way” grubun yeni ve de son albümü geçtiğimiz aylarda yayınlanır. Bu albüm Temmuz 2008’de bitmesine rağmen, grup elemanlarının ince eleyip sık dokuması ve yeni materyaller ile birlikte, bomba gibi dönüş yapmak istemeleri, nedeniyle albümün çıkış tarihi, 2009’un Haziran ayına itilmiştir. Century Media Records tarafından yayınlanan albüm, Sonic Assault Studio’larında ‘Frank Klein Douwel’ tarafından kaydedildi ve düzenlememix işlemleri grup elemanlarından Paul Baayens ve Drunen’in de yer aldığı proje grubu “Hail of Bullets’in” debut albümünün de kaydını yapan tanıdık sima ‘Dan Swanö’ tarafından yapıldı. Tekrar yeni albüme dönecek olursak; ezici giriş parçası “Scorbutics” ve bunun devamı üç parçada Doom Metal’e de büyük katkı sağlayan grup, bu türdeki şarkılarıyla da dikkat çekmektedir. Grubun da belirttiği gibi 4. şarkıdan sonra yavaş ve ağır melodiler, hırçın yakarışlar albümün aslında bir Death Metal ve Doom

Metal karışımı olduğunu gösteriyor ve Asphyx’in geçmişten bugüne kadar ki geleneğinin devam ettiği göze çarpıyor ki “Asphyx II (They Died As They Marched)” şarkısıyla bunu daha da iyi anlayabiliyoruz. Devamında yıkıcı “Eisenbahnmörser” ve adeta bir Death Metal marşını andıran “Cape Horn”, Asphyx’in daha şimdiden klasiklerinin arasına girmiş gibi görünüyor. Bunun yanı sıra Asphyx fanlarının merakla beklediklerinden birisi de 1992 yılında yayınlanan unutulmaz klasiklerden “The Last One On Earth’in” limitli özel basım şeklinde, grubun 2007 yılındaki fantastik canlı performansı Party-San Festivalinin Bonus-DVD’si ile birlikte tekrar yayınlanacak olmasıdır. Yırtıcı riffleri, van Drunen’in muazzam vokal tekniği, blast beatlerle dolu davul soloları ve korkunç atmosferin %666 olduğu bir dönüşle başlangıçtan sona kadar eşsiz Asphyx soundunu bunca geçen yıla rağmen gerçekten koruduklarını göreceksiniz. Ve son olarak… Umarız ki Asphyx tekrar dağılmaz, çünkü onlar Hollanda’nın bugüne kadarki en iyi ihraç ettiği sağlam gruplardan birisi, gerek Death Metal gerekse Death Metal üzerine Doom vari sentezleriyle tanınan Asphyx’in tecrübelerine, yeni gruplar ve müzisyenlerin muhakkak ki ihtiyacı var. TEKRAR HOŞGELDİNİZ!

KADRO: Martin Van Drunen – Vokal Paul Baayens – Gitar Wannes Gubbels – Bas, Back Vokal Bob Bagchus – Davul KAYNAK: http://www.myspace.com/officialasphyx http://www.asphyx.nl Hazırlayan: Kadir Kütükoğlu


ARCH ENEMY “Bu ses bir kadına ait olamaz!” Neredeyse hepimiz Arch Enemy’ i ilk dinlediğimizde bunu söyledik. Onlarsa hiç durmadan bizi metal müziğe doyurmaya devam ediyorlar. Bizde sizler için Arch Enemy’ nin güzel vokali, Angela ile Meksika Turnesi sonunda güzel ve samimi bir röportaj yaptık.


Selam Angela, röportaj teklifimi kabul etmen gerçekten çok sevindirdi beni. Neler yapıyorsun bugünlerde?

Johan Liva ile yollar ayrılınca Arch Enemy vokalist aramaya başladı ve sende kendi kaydını gönderdin. Çağırılacağını hiç düşünmüş müydün?

*Zamanımız ölçüsünde çalışıyoruz. Arch Enemy sürekli yükselmeye devam ediyor, haliyle bizler de her zamankinden daha başarılı ve daha meşgulüz. ‘Kıyamet Günü Makinesi’ hiçbir zaman durmuyor!

*Hayır. Tatlı bir tesadüftü – demoyu kabul etmişlerdi – ve kurucusu olduğum grubun (Mistress) bir video kaydını almışlardı. Sonuç olarak grup elemanları çok etkilenmişler yolladığım materyallerden. Ancak İsveç ve Almanya başlarda bana düşünce olarak çok uzak ülkeler gibi geldi. Her ne kadar kıç tekmeleyici biri olsam da bir grubun yüzü olmak için daima uygun kişiliğe sahip olduğumu biliyordum. Tek ihtiyacım olan fırsatı yakalamaktı. Ben sadece doğru zamanda doğru yerdeydim – ne şanslıyım ama!

İstersen en baştan en sona doğru gidelim. Vokal yapmaya nasıl başladın? Vokal yapma fikri nereden geldi aklına bunu anlatabilir misin? *İlk beğendiğim kaydımı lise çağlarımdayken yapmıştım. 1991’de ilk death metal grubum Asmodina’ya katıldım ve 1997’de de Mistress’i kurduk.

Senin gruba katılman Arch Enemy’ nin imajını ve popülaritesini nasıl etkiledi?

*Eminim bu soruya herkes cevap verebilir. Arch Enemy, günümüzün ekstrem metal çerçevesinde en büyük gruplardan biri. Ben geldiğimden beri yeraltı *Harika bir kadroydu! Daha ilk albümleri ‘Black Earth’ organizasyonlardan headliner olunan festivallere dek yükseldiler. Ben gruba daha önce eksik olduğu ile ne yapmak istediklerini anlamıştım. Senden önceki Arch Enemy hakkındaki düşüncelerini alabilir miyim?

Pek çok genç hayranımız ilk yıllardaki parçalarımızı bilmiyor gerçekten utanç verici bir durum. bir şey getirdim: Sağlam bir kişilik ve amansız iş ahlakı. 2001’den beri mola ve tatil nedir bilmeden yola devam ediyoruz. Metal camiası içinde en yoğun turne programına sahip gruplardan biriyiz. Sağlam temeller üzerine kurulu, yüksek kalitede albümler çıkartıyoruz. Asla dinlenmeyeceğiz!

Line” parçanız vardı ve nakaratta clean vokal vardı. Clean vokal olan ilk ve tek şarkınız buydu. Evet bir Death grubusunuz ama neden sadece tek bir şarkıda kaldı clean vokal?

*Onu o yönde söylediğimi düşünmüyorum. Bence o albümden sonra daha soğukkanlı, kendine has tarzı olan bir grup olduk, daha ‘marka’ olduk; Arch Enemy, Arch Enemy oldu.

“Doomsday Machine” için en sıkı albümünüz diyebilir miyiz? Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun?

*Çünkü bu gruptaki kimse clean söyleyemiyor. Hepimiz bu konuda berbatız. Aslında, ekstrem metal “Wages of Sin” albümünde Death Metal’in Dream gruplarındaki çoğu şarkıcı clean vokalde berbattır. Theather’ı olmaya baya yaklaştığınızı söylemiştiniz Albümlerde yaparlar bunu ama konsere geldiğinizde bir röportajınızda ama albümden sonra bu hava kay- çıkardıkları gürültünün acısını çekmek zorunda boldu bununla ilgili ne söyleyebilirsin bize? kalırsınız. Ama sağ olun, ben almayayım!

*Bu kişisel bir görüş tabi. Bence, şu ana kadar satılan tüm kopyalara gösterilen ilgi durumu açıklar. Ama ‘Rise Of The Tyrant’ da ikinci bir “Doomsday “Anthems of Rebellion” albümünüzde “End of the Machine” olmaya yaklaşmıştır.


“Ben güçlü, zeki ve son derece canlı bir rol ornegıyim.”


“Başbakanınız için utanç verici bir durum. Kendisi genç nesli köle yapmaya çalışıyor. Fakat bunun için çok geç!”


“Rise of the Tyrant” ile Arch Enemy daha mainstream bir havaya büründü bir ikon haline geldi. Hem senin hem de diğerlerinin sayesinde, bu kadar övgüden sonra sormak istediğim “Rise of the Tyrant” için gelen eleştiriler nasıl?

*Farklı diyebilirim. İnsanlar kendilerini ifade etme konusunda bizim kadar özgür değiller. Bazıları tişörtlerini giyme ve saç uzatma gibi hususlarda çekingen; hatta bazılarına hükümet tarafından davalar açılıyor ve hapse giriyorlar. Dini ve siyasi baskı orada son derece ön planda. Konserleri izleme *Mainstream hava? Bu çok komik. Bu teorini radyo, şansı yakaladıklarında da son derece ateşliler. Buna Viva ya da MTV’ye sunmalısın – belki bizi heavy Dubai’de şahit olduk. Uzak Doğu’daki metal severler dönüşümüne uğratırlar ve ‘Blood On Your Hands’ gerçek anlamda isyancılar ve özgürlük savaşçıları! teki gibi bu albümde gerçek başarılar elde ederiz. Bu yüzden ben, hayranlarımızı bir albüm kadar gerçek Senden öncede elbette Brutal vokal yapan bayan olarak varsayıyorum. vokaller vardı ama sen bir idol oldun ve Ekstrem Metal’deki erkek egemenliğini ciddi anlamda sarstın Son albüm aslında biraz Best of havasında sarsmaya da devam ediyorsun. Bu ikon olayını kenolacak gibi duruyor. Eski şarkıların yorumlanması, dine bir yük olarak görüyor musun? yayınlanmayanların yayınlanması falan. Nasıl bir albüm bekliyor bizi biraz ipucu falan versen en azından *Tabii ki de hayır. Eğer başkaları beni idolleştirdiyse merakımızı biraz gidersen olmaz mı? bu güzel bir şey. Ben güçlü, zeki ve son derece canlı bir rol örneğiyim. Gizleyecek bir şeyim yok, mah*İlk 3 albümden bazı eski tonları yeniden kaydettik. cup olacağım bir durum da yok. Ben sadece bilgi, İstiyoruz ki, bu parçaları yeniden hayata döndüre- özgürlük ve alternatif düşünce açlığımı gidermek lim ve bir kez daha canlı sahnemizde onlarla isteyen biriyim. Eğer genç insanların sosyal şartları bütünleşelim. Pek çok genç hayranımız ilk yıllardaki sorgulamasına, diğer canlılara saygı duymasına ve parçalarımızı bilmiyor – gerçekten utanç verici bir dünyayı koruma isteklerine – ve onu sarsmalarına – durum. Umarız onlara vereceğimiz bu ikinci şansla vesile olabiliyorsam ne mutlu bana! bu durumu değiştiririz. Ve İstanbul performansınız. İstanbul’u çok sevdiğini Albümlerinizde hep Andy Sneap ile çalıştınız şu anda biliyorum. Konser sence nasıldı? da onunla çalışıyorsunuz. Onunla çalışmak nasıl bir şey? *Muhteşemdi! Beklemediğimiz şekilde muhteşemdi, daha önce hiç böylesine keyif almamıştık. Sözleri * Hayır, ondan nefret ediyoruz – bu yüzden onu yol- bilen ve şarkıları gönülden söyleyen bir topluluklamaya çalışıyoruz. Ha ha ha. la birlikteydik. Çok heyecan vericiydi. Mutlaka geri Andy Sneap bizim bu yoldaki kardeşimiz, suç döneceğiz! ortağımız. Bir bütün olarak onu seviyoruz ve güveniyoruz! Kendisi metal müzik camiasındaki en iyi Biliyorsun sizin konserinizden önce konser alanının yapımcıdır. önünden geçen başbakanımız kendisine devil horn yapan gençleri sorgulattırdı. Senin bu konudaki Genelde Amott kardeşler ve Daniel müziği yapıyor düşüncelerini alabilir miyim? ve sen içindeki anarşist duyguları sözlere döküyorsun. Bir şarkı nasıl doğuyor bize kısaca anlatabilir *Başbakanınız için utanç verici bir durum. Kendisi misin? genç nesli köle yapmaya çalışıyor. Fakat bunun için çok geç. Gençler özgürlük istiyor ve o tarz sert eylem*Kadroyu toplarız, demo parçaları ve şarkıları ler de onları durduramayacak. Kendisi ayrıca şeytan gözden geçiririz, ben ve Michael müzikle oturur ve boynuzunun anlamını daha yakından araştırmalı – peşinden sözlerle tamamlarız, ardından vokalleri bu işaret ‘şeytandan korunma’ amaçlı eski bir imgegözden geçiririz. Son olarak da kayıt için stüdyonun dir. Bunun neresi yanlış? Haha. yolunu tutarız. Kültürümüz hakkında neler biliyorsun? Yani kültürüSana genel bir soru soracağım şimdi, uzak doğu müz hakkında bir şeyler öğrenmeye zamanın oldu hakkında neler düşünüyorsun? Biliyorsun çoğu grup mu? neredeyse her turneye çıkışında oralara uğruyor, oradaki konserlerini DVD formatında yayınlıyor falan. *Evet, Ben Almanım ve yaşadığım yerde pek çok Türk Siz de bunu yaptınız oradaki atmosfer nasıl sence? vatandaş da mevcut. Türk kültürü Köln’de(geldiğim


yer) çok ön plandadır. Okulda Türk arkadaşlarım da vardı. Bazıları dindardı, diğerleri de çok liberaldi. Vejetaryen Türk yemeklerine ve Türk kahvesine bayılıyorum. Aile Türkiye’de, Almanya’dakinden çok daha önemli bir kavram. Güçlü bağlar, çok sayıda çocuk, geniş aileler, bunlar çok hoşuma giden şeyler. Din hala Türk toplumunda büyük bir rol oynuyor – benim için çayımın fincanı kadar bile değil. Çünkü ateistim ben. İsveç’ ten çok sağlam Death Metal grupları çıkıyor, özellikle de Melodik Death! Orada nasıl bir atmosfer var da bu kadar sağlam gruplar çıkıyor? *Bilmem ki! Birbirimize sıkı sıkıya bağlı değiliz ama daima içteniz ve diğer İsveçlilerle festivallerde veya turnelerde bir araya gelmek güzel. Nedendir bilinmez burada bir ‘tek camia’ anlayışı var. Ama her grup kendi algılayışını gerçekçi bir şekilde yapıyor.

*Tüm hayatımı metale adadım. Benim soracaklarım bu kadar sorularımı yanıtladığın için çok teşekkür ederim. Son olarak Türk dinleyicilerinize ne söylemek istersin? *Savaşın – Özgürlük İçin Savaşın! Hep Birlik Olun! ANKET: — Kullandığı Ekipman (Marka, Model): Sennheiser MD 21, Sennheiser — Doğum Tarihi ve Yeri: 5 Kasım, Köln-Almanya — En Beğendiği Gruplar: Morbid Angel, Testament, Exodus, Carcass, Death, Dismember, Atheist, Coroner, Candlemass.

Sürekli turnedesiniz neredeyse turnelerin sevdiğin ve — En Beğendiği Albümler: Altars Of Madness, Lepsevmediğin taraflarını alabilir miyiz? rosy, Reign In Blood, Necroticism, The legacy, Tempo Of The Damned, Kill Em All, Master Of Puppets, *Arch Enemy’ye insanların gelmesini çok seviyorum. Like An Ever Flowing Stream, Clandestine, Piece Of Bizi canlı çalarken görmeleri albümdekinden old- Time, No More Colour. ukça farklı bir deneyim oluyor onlar için. Sahnede olmayı seviyorum, enerjiyi seviyorum, adrenalini, — En Beğendiği Müzisyen: Michael Amott koşturmayı, gücü seviyorum. Turnelerde mahremiyetin olmamasını sevmiyorum. Sahneden ayrılırken — Boş Zamanlardaki Faaliyetleri: Fitness Hastası görünmez olmak ve huzur içinde ayrılmak istiyorum. — En Sevdiği İçki: Chai Tea Dünya’daki Metal Müzik gidişatı hakkında neler düşünüyorsun? —En Sevdiği Yemek: Taze Papaya * Eski grupları tercih ediyorum. Daha içtenler ve teknik cambazlıkların olmadığı gruplar… Bugün pek çok çocuk çalamıyor fakat profesyonel aletlere güveniyorlar ve asıllarının yerine stüdyoda ‘kes/ yapıştır’ yapıyorlar. Haliyle canlı performansları da berbat oluyor. Seni İdol olarak alan amatörlere söylemek istediğin bir şey var mı? Öneri gibi. * Yaptığınız işte önce çok iyi olun, kitlelerin ilgisini çekmek için çabalayın! Öncelikle yeteneğinizi ön plana koyun, makyaj / imaj ikinci planda kalsın.

—En İyi Arch Enemy Albümü: Henüz Yazılmadı —En İyi Arch Enemy Konseri: Tyrants Of The Rising Sun – Japonya —Arch Enemy ile Yaşadığı En Unutulmaz Anı: Son 8 yıl! —Hangi Grupla Aynı Sahnede Olmak İster?: Judas Priest —İlk Aldığı Albüm: Testament – The Legacy

Metal Müzik dışında dinlediğin soft bir şeyler var mı?

—Son Aldığı Albüm: Testament – The Formation Of Damnation

*Evet. İyi bir müzik dinleyicisiyimdir. Mesela Mike Oldfield’ ı dinlemeyi severim.

—Hayat Felsefesi: Safkan Metal! Uzlaşma yok, pişmanlık yok.

Müzik dışında uğraştığınız bir şeyler var mı?

Hazırlayan: Çağrı KAÇAR Çeviren: Oktay ATEŞ


http://dus


sus.deviantart.com/



UNİ-ROCK EXTREME OPEN AIR FEST/3 Ekim 2009 Uzunca beklenen ekstrem bir festivalin nihayetinde gününe kavuşabilmişliğin sevinci ve de heyecanı ile Maçka Küçükçiflik Parkına biraz erken vararak bekleyişe geçtik. Günün ilk grubu Bio Crime’ in sahnedeki yerini almasını beklerken etrafı stant ve seyirci potansiyeli olarak gözlemledik ki katılımcıların azlığını erken gelmiş olmamıza bağlamakta hata ettik. Kalmah fanlarının grup iptali nedeniyle asıl oluşturulacak kalabalığı gelmeyişleriyle bloke etmeleri sade bir konser alanı yarattı diyebiliriz. Az olsun öz olsun umuduyla gezinip etrafa bir göz attık. Genelde olduğu gibi kalabalık (hakaret olarak anlaşılmasın ama) kuruydu desek yanlış değinmemiş oluruz. Neyse etraf hakkındaki bilgilendirmenin uzatılacak bir yanı olmadığından Bio Crime performansına geçiş yapalım. Bakırköylü brutal death/goregrind gruplarımızın sağlamlarından Bio Crime sahnedeki yerini aldı almasına ama dinleyebildiğimiz kadarıyla pek ekstrem olmayan seyircinin katılım azlığı grubu pek coşturmadı. İkinci grup Ankara tayfasından Carnophage’ di. Oral’ın askerde olmasından dolayı vokalde kim olacak diye merak ederken Bio Crime sahnesine konuk olan Kadıköylü grup Decaying Purity’ den Serkan’ı tekrardan karşımızda bulduk. Sağlam çalmalarına rağmen Carnophage’ i yinede Oral’in vokaliyle izlemek isterdik. Günün 3. grubu uzun zamandır izleyemediğimiz Moribund Oblivion’ dı. Moribund O. genelde bildiğimiz bir performans ile sahnedeki yerini aldı. Günü kötü saatlerine denk gelseler de yine de güzel bir sahne çıkardılar. Geçen seneki unirock’ ta arka saflardan çekmeye çalışılan fotoğrafları bu sene en önden çekebilmek Güven için güzel bir deneyim ve sonuç

oldu. İzlediğimiz süre içerisinde hiçbir aksaklık ta yaşanmadı. Ayrıca Can’daki performansa katılım çabaları da bizleri hem sevindirdi hem de şaşırttı açıkçası :) Seyircinin kayboldum şarkısına bu kadar eşlik etmesi de bazı tabuların geç de olsa yıkılmaya başladığını gösterdi. Bizler açısından günün en beklenenlerinden biri, Graveworm sahnedeki yerini aldı. Sahne arkasına giderek Güven’in grup için hazırladığı kendi tasarımı tişörtü ve ayrıca grubun yer aldığı bir anahtarlığı hediye olarak grup elemanlarına iletmesi günün güzel gelişmelerinden biriydi diyebiliriz. Benim sahne arkasına götürülmeyişimle yaşanan açımca üzüntüyü katarak saatin büyüsünü bozma bencilliğini göstermiyorum neyse ki. Setlistin açılış şarkısı (N)Utopia’ dan THE MACHINE’ di. Bu muhteşem albümüm giriş parçasından sonra Suicide Code çalınmaya ve bizlerce katılımı çok olmayan bir seyirci eşliğiyle işitilmeye başlandı. Kitle ile Stefano arasında herhalde başka hiçbir ülkenin sahnesinde yaşanamayacak bir iletişim kopukluğu yaşandı diyebiliriz. Neyse, bunları bir kenara bırakalım. Graveworm ardı ardına karma oluşmuş setlisti sunarken Diabolical Figures’ ten dinleyebildiğimiz seçilmiş sadece 3 parça vardı. VENGEANCE IS SWORN, FORLORN HOPE, ARCHITECTS OF HATE. Yeni albümden NEW DISORDER ve de güzel bir cover denilebilinecek MESSAGE IN A BOTTLE’ ı kendilerinden işitmek isterdik. Engraved in Black ve Scourge Of Malice albümlerinden de işitebildiklerimiz oldu. Fazla eskilerin yer almadığı bir setlistte rağmen onca Graveworm fanının bahsinin olduğu güzelim ülkemizden bu sahneye pek bir katılımın olmadığını görmek bizce beklendik her zamanki durumlardandı. Performans sonunda Stefano’nun Güven’i en büyük fan olarak ki devamında söyledikleri kargaşaya geldiğinden tam anlaşılmasa da ilan edilmesi

herhalde şovun Güven açısından muhteşem kılındığı son noktaydı. M.O sahnedeyken stantları önünden duran Maurice ve Harold’ ın yanına gitsek mi gitmesek mi karasızlığını yaşarken diplerine kadar sürüklediğimizin farkına Harold ile konuşmaya çalışan Güven’in sesini duymamla varabildim. Kendisine Karanlık Oda magazinden olduğumuz söyleyip biraz muhabbet ettikten sonra fotoğraf çekinebilir miyizle birer fotoğrafta kaparak sahne önüne tekrardan geçtik. LOTD sahnedeki yerini almakta fazla zaman harcamadı ve hızla geçen zaman onlar sahnedeyken keşke yavaşlasaydı. Tek kelime ile muhteşemlerdi. Ülkemize gelerek çıkartılan grup performanslarının altlarında bir sahne sergileyenlere karşılık her zamanki mükemmeliyette bir Legion of the Damned karşımızdaydı. DEATH’S HEAD MARCH, SON OF THE JACKAL, BLEED FOR ME, DIABOLIST ve WEREWOLF CORPSE ve de diğerleri… Söylenebilineceklerin ötesindeydiler. Sahne önü nasıl mıydı? Doğrusunu söylemek gerekirse dikkat edemedik o an göze çarpabilecek son şey diğerleriydi! Umarız kendilerini tekrar tekrar ülkemiz organizasyonlarında görebiliriz. Headlinerımız, Pentagram’ı izlemek için ne kalacak enerjimiz ne de isteğimiz vardı. Lotd’ nin gazından etkilendiklerini ve sert bir imajla pekte istekli olmayarak çaldıklarını duyduk. Neyse ki festival bünyesine uymaya çalışmış olmaları bazı açısından yeterli bulundu. Bu güzel organizasyon için başta Adil AKBAY olmak üzere çalışan ve de emeği geçen herkese biz müzik severler adına teşekkür ederek bizleri daha ekstrem festivallere, gecelere teşvik edebilecek çalışmaları beklediğimizi herkese ileterek kapanışı yapıyoruz. Hazırlayan: Ebru EKŞİ & Güven CEYLAN




Catafalque’ın karizmatik vokali, Arka koltuğun vazgeçilmez sesi, Survivor in Cesur savaşçısı... Dedik ki sorularımız var, cevapların varsa alalım seni Karanlık Oda’ya.. Metehan Mert ÇAKIR sizlerle buyurun; Röportaj: Güven CEYLAN

Merhaba Metehan, öncelikle en başa gidelim. Nasıl başladı Catafalque senin için? -Selam, Catafalque benim için aslında 1993 yılında Gökhan ile tanışmam ile başladı. O yıllarda hep birlikteydik. Ama gruba girmem 1999’a tekabül etmekte. O zaman bu zaman beraberiz. Ama ilk dönemki kadrodan Serhan haricinde eser yok.

izledik =) Bu yarışmanın sana ve Catafalque’ a getirisi ne oldu? Yani yolda yürürken “aa sen survivor daki çocuksun” diyen mi çok yoksa “aa Catafalque’ in vokali abi senin hayranınız” diyen mi?

-İçinde bulunduğumuz toplum popüler kültür içinde yetişmiş ve bir çok şeye popülerist yaklaşım gösteren bir toplum. E bizim de sıklıkla bulunduğumuz yerler (alışveriş O dönemde daha ağır melankolik bir merkezleri, caddeler vb.)yüzünden daha çok soundunuz vardı. Özge’ye de sordum survivor ile tanınıyorum. Ama müziğimizi Catafalque sürekli aynı kalmayacak dinleyenlerin çoğunluk olduğu mekânlarda her zaman yeni arayışlar içindeyiz ise Catafalque’tan dolayı bilenlerin sayısı demişti. Sen ne düşünüyorsun bu oldukça fazla. Survivor’ın Catafalque’a konuda? katkısı neredeyse olmadı diyebilirim. Amaç bu değildi zaten. Macerayı seven bir kim- Hep aynı kalmak her zaman kendini tekrar seyim. Ayrıca sahte olmaya karşıyım çok. etmektir. İçindeki yenilikleri, yaşamın sana Yani Grubumu ön plana çıkarıp ünlü olmaya verdiklerini paylaşmalısın dinleyenlerinle. çalışmak gibi bir durumum olmadı hayatımın Her zaman yeni kalmalısın. Ama zorlama hiçbir evresinde. değil. Nasıl yansıtıyor, nasıl yaşıyorsan. Dinleyicin bunu alır. Yeni albümün geleceğiniz öğrenmiştik, nedir son durum? Bir süre önce survivor isimli yarışmaya katıldın ve seni oradan -Açıkçası hala nadastayız. Gelişmeleri biz de


heyecanla bekliyoruz. Bakalım ve görelim.. Unirock 2 de uzun zamandır gündüz sahne almadığınızı söylemiştiniz. Sizin için zor oldu mu? -Gündüz o saatte pek sahne almadık evet. Zaten soundumuz ve atmosferimiz itibariyle o tip saatler temamız ile pek örtüşmüyor. Yazın o sıcağında seyirciler de pek ilgi gösterip, havaya giremiyorlar. Zor olmasına olmadı ama daha karanlık bir saatte sahne almayı yeğlerdik. Festival de güzel bir sürpriz yaptınız. Bu durum Catafalque’ın gidişatını etkileyecek mi bundan sonra? -Arın ve Özge’yi kastediyorsun sanırım. İkisi zaten bizim gözümüzde evli gibilerdi. Aynı evde yaşıyorlar neredeyse. Hatta hemen hemen hep. Özge gruba girdiğinde Arın’ın kız arkadaşıydı zaten. Bizim için değişen hiçbir şey olmaz. Sende bir süre önce metal müzik dünyasının da yakında tanıdığı bir isimle sevgili Seyda BABAOĞLU ile

dünya evine girdin. Öncelikle ömür boyu mutluluklar diliyoruz her ne kadar uzun zaman geçmiş olsa da düğünden. Nasıl gidiyor evlilik? -Enteresan bir şekilde facebookta paylaştığımız bazı karelerden dolayı Seyda ile yeni evlendiğimizi sanıp, bizi tebrik edenler oldu. 2.5 sene oldu neredeyse biz evleneli. Teşekkür ederim dileklerin için ayrıca. Evlilik çok güzel gidiyor, herkese tavsiye ediyorum. Hayatınız boyunca birlikte olacağınızı anladığınız zaman dakika beklemeyin derim. Catafalque deki bu tarz değişimini hayranlarınız nasıl karşıladı? Hala daha ilk albümünün daha güzel olduğunu savunanlar var. -İlk albüm ile ikinci albüm arasında bir sound farkı olduğu doğru. Unique çıkınca ciddi bir kitleye ulaştık. Dialectique ile de bunu genişlettik. Ama hiç bir zaman kötü bir yorum almadık. Hayranlarımız dediğiniz bizim dinleyicilerimiz. Müziği seven ve algıları geniş insanlar. Ne demek istediğimizi onlar gayet iyi anlıyor bana göre.


Dialectique çıkalı 2 yıl oldu. O zamandan bu zamana gelen tepkiler nasıl, memnun musun? -Memnun olmasına elbet memnunum. Ama hala bir klibimizin olmaması içimi burkmuyor değil. Sanırım bu konuda biraz basiret sorunu yaşıyoruz. Grupla sahne ve provalar haricinde de görüşüyor musun? Gerçi video ve fotoğrafları görüyoruz -Hepimizin işleri çok yoğun bu aralar. Mesela ben günde 12 saat civarı çalışıyorum. Ama elimizden geldiğince görüşüyoruz tabiî ki. Arka koltuk ismi nerden çıktı? Program nasıl gidiyor?

en d y . şe m r ı r e li h korka n i g l arz e t t e le i k n i i m es me bu r ü c l r ö Ö de ’ta rı g e k a t o l o o re hal f b e r e e d e i n v ac ıd r F m rsa a l ü u l l . n o Ö im şa r m a i l e k ed pay rum ı t r re la iliyo ! nef video s un en s d l o em list

-Arka Koltuk, 2001 yılında Radyo 92.3’teyken Memet Ali Alabora ile birlikte bulduğumuz bir konseptti açıkçası. Daha sonra bir şekilde hayata geçiremedik. Rock FM için drive time a gidecek ve konuk ağırlayacağımız bir isim düşünürken aklıma geldi. Memet Ali’ye de sordum tabiî ki. İsmin oturduğunu düşünüyorum. Bir süredir saat olarak denk gelmediği için dinleyemiyorum, önceden sürekli dinliyordum. Programın konsepti ve gidişatı çok güzel, her gün bir soru soruluyor ve seyirciden cevaplanması isteniyor. Bence seyirci ile kaynaşmanın, iç içe olmanın en güzel yollarından birisi… Arka koltuğun bundan sonra da projeleri var mı?


-Güzel düşüncelerin için teşekkürler. Programlarımızın interaktif gitmesi, dinleyicinin katılımı, düşünceleri, eleştirileri bizim için çok ama çok önemli. Arka Koltuk’un interaktifliği değişmeyecek ama yeni bölümlerimiz olacak ve daha sık konuk ağırlayacağız. Türkiye’de ilk canlı radyo tiyatrosu gibi bir düşüncemiz var. Detaylar için beklemede kalın Çöl azizlerine ne oldu? -Çöl Azizleri gerek konsept olarak gerek kadro olarak çok daha farklı bir proje. Benim dışımda Onur’da bazen Arka Koltuk’ta bizler ile birlikte oluyor. Benim ilk radyo programım Çöl Azizleri. İlk göz ağrım. Hiç bir zaman bitmez bir proje o. Ama kadrosu ve müziği çok farklıydı. Özgür – Onur ve Ben yapıyordum Çöl Azizlerini. Şimdi özellikle Arka koltuk yoğunluğu ve diğer program hostlarının işlerini ayarlayamamasından dolayı tatilde. Myspace, Youtube, Facebook la aran nasıl? Sence Türkiye deki Müzik konusuna tanıtım adına katkısı oluyor mu? -Kısa ve öz geçeyim; Türkiye’deki müzik piyasası bu bahsettiğin siteler sayesinde ayakta. Yasaklanması konusunda ne diyorsun? -Ben her duruşumu a-politik olarak belirlerim. Politika hakkında pek konuşmam, yakın çevrem ve içimde yaşarım. Çünkü tepkim genelde serttir. Belli bir konuda yasak olması zaten baştan yasaklanmalı Başlığında Özgürlük olan bir şeylerin ki Müzik, özgürlüğün notalar aracılı ile bize ulaşması demektir. Özgürlüğün olduğu yerde yasak olamaz. Yasağın olduğu yerde özgürlüğün adı geçe-

-Rock FM ola rak TV jemiz y ile ilgili ok. Bili şu an b ndiği g serlere ibi tüm ir prosponso festiva ruz. Be çalışm l ve ko amız o lki ulus nlabilir. a FM fre l o l m Ama R ak gibi kansın ock bir da TV ma ntığı T n yayın yapa FM adı üzeri R topra n n bir o şimdili rgan. R e klarınd k ock a pek t utmaz


sence bundan sonraki dönemlerde mez. Ama sanatçı hakları bu şekilde aranmamalı. Toplum bundan zarar görecekse ne olur? Benim gördüğüm, izleyicide bir doymuşluk hissi var artık. çözümü yasak olmamalı. Önceden izlenmesi bile hayal olan grupları şimdi beğenmiyorlar. Hobilerin yapmayı çok sevdiğin (Sinema,Tiyatro,Gezi,vs) hobilerin -Açıkçası dinleyici farklı şeyler görmek isvar mı? tiyor. Evet dediğin gibi doymuş bir görüntü çiziyorlar. Türkiye’de bu işin tam anlamıyla —Açıkçası mesaim çok fazla olduğu için hobi olayına pek vakit ayıramıyorum. Elbette oturacağını sanmıyorum artık. Fiyat ne olursa olsun insanların kafasında ‘’nasıl olsa izlemeyi çok istediğim bir film varsa giderim. Gezmeyi ve alışveriş olayını da pek severim. başka zaman izlerim’’ gibi bir düşünce olduğu zaman bu iş yaş oluyor. Bence 2–3 sene Ama ciddi bir Play Station 3 oyuncusuyum. boyunca kimse gelmesin o zaman değerini Sevdiğim oyunlar için para bile biriktiririm. anlarlar Ayrıca bilindiği gibi Galatasaray taraftarıyım ve maçlarını izlemeyi çok seviyorum. Bu sorum Rock Fm hakkında. Rock Fm in yaklaşan ya da planladığı bir Peki Fobin? projesi var mı? Mesela televizyon alanına el atmayı düşünüyor mu? - İllaki vardır ya. Ölüm ile ilgili her şeyden nefret edercesine korkarım. Ölüm videoları -Rock FM olarak TV ile ilgili şu an bir progörmekten nefret ederim. Facebook’ta bu jemiz yok. Bilindiği gibi tüm festival ve kontarz videoları paylaşanları derhal listemden serlere sponsoruz. Belki ulusal olmak gibi siliyorum kim olursa olsun! Ayrıca ölüm ile bir çalışmamız olabilir. Ama Rock FM adı ilgili her şey fobimdir. Enteresan bir şekilde üzerine FM frekansından yayın yapan bir aynı oranda ölmekten korkmam Garip değil organ. Rock TV mantığı TR topraklarında pek mi.. tutmaz şimdilik Kaç yıldır vokal yapıyorsun. İlk voİzlemek veya beraber sahne almak kal denemeni hatırlıyor musun ne istediğin bir grup kaldı mı? zamandı ?? -Catafalque benim ilk vokal yaptığım grup, ama öncesinde çeşitli gruplarla stüdyo çalışmalarım oldu. İlk konserim Catafalque ile oldu ama. Sanırım 12 sene diyebiliriz buna. Sana zor bir soru sorayım o zaman. Tercih etmek zorunda kalsaydın radyoyu mu yoksa sahneyi mi tercih ederdin? -Açıkçası ikisi de birlikte gidiyor. İkisi de 10 seneyi doldurdu. Ama sahne hakkıyla yapıldığında çok farklıdır. Heyecanı ve enerjisi. Türkiye de özellikle son yıllarda festivaller ve konserler yoğunlaştı. Sende yakından takip ediyorsun

-Çok var. Rammstein, COC, Ozzy, BLS, Motörhead gibi grupların TR konserleri hala olmadı (COC bize özel). İzlemezsem gözlerim açık gider Rammstein i zor izleriz bence Türkiye’de Türkiye’de Metal müziği daha iyi yerlere taşımak için sence neler yapılmalı? -Bu soru 1990’dan beri sorulur. Kaynak olmazsa konserler olmaz. Plak şirketi/iyi stüdyo ve zaman olmazsa olmaz. Okuldan yetişmek olmazsa olmaz. Yasaklar olduğu sürece olmaz. Yani daha iyi bir yere taşınmaz Metal müzik TR de maalesef.


Solid hala yoluna devam ediyor mu? -Solid şimdilik Çöl Azizleri ile aynı kaderi paylaşıyor. Uykudayız. Ama ilk fırsatta sahne ve albüm çalışmaları başlar. Gerçekleştirmeyi istediğin veya üzerinde çalıştığın projeler var mı? İleriki dönemlerde Metehan ÇAKIR’ı nerede göreceğiz? -TV projelerimiz olabilir. Yeni albüm, solo albüm gibi çalışmalar bekleyenler arasında. Nerede görebilirsin bilmiyorum ama bir süre daha radyolardan duyacaksın Sorularım bu kadar, son olarak MetalTR ve Karanlık Oda Magazin hakkında neler söylemek istersin? - Birbirimize destek vermediğimiz ve baltalamaya çalıştığımız, egolarımızdan arınmadığımız sürece hiçbir şey güzel olmayacak. Destek çok önemli. Ben tanıdık tanımadık herkesi çok seviyorum..Dinlemede kalın derim

Sinema, En iyi Film – LOTR serisi, Star Wars, Indiana Jones, God Father ve tüm üçlemeler.. Sinema En Kötü Film – tüm Fellini filmleri En Kötü Albüm Sence? – Henüz yapılmadı En iyi Albüm Sence? – Faith No More – Angel Dust , Ozzy – Ozzmosis, Metallica –Death Magnetic en iyi albümler şu ana kadar..düşünsem daha çıkar ama şimdilik ilk bunlar geldi aklıma. En iyi Vokal - Peter Steele (type o negative), Ian Astbury (The Cult) En Kötü Vokal - Black Metal vokali sevmiyorum ben. Kim olduğundan ziyade tarz desek daha doğru. En iyi Grup, - Black Label Society, Down, COC En Kötü Grup, - Henüz kurulmadı En Sevdiğin söylemekten hiç bıkmadığın şarkı ? – Catafalque – Together with all the pain, tüm Solid coverları.. En sevdiğin

Anket:

Futbol takımı? Galatasaray

İlk Aldığın T-shirt? – Megadeth – 1991 sanırım.

Müzik? Rock n Roll tabiî ki... Ama bazen Klasik müzik bana çok iyi hissettirir. Aynı şekilde Chill Out ve New Age için de aynı şeyleri söyleyebilirim.

İlk Aldığın Albüm? – Fleetwood Mac – 1987 Big Love EP (Tango in the night albüm) Son aldığın Albüm? –Judas Priest – A Touch Of Evil Live En iyi Sinema Oyuncusu? – Sanırım Daniel Day Lewis Tiyatroyla Aran Varsa En iyi Tiyatrocu? Memet Ali Alabora..

Parça? – Stone The Crow - Down Özlü Söz? – Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir. (konfiçyus) hahhaha...




Geçmiş: Mortal Sin, 80’lerin ortalarında Sydney’in batı banliyölerinden birinde ortaya çıktı ve 1987’den beri ülkenin en önemli ekstreme metal grubu oldu. Grubun orijinal kadrosu (Campbell, Eftichiou, Maurer, Carwana & Krstin) ile Metallica etkileşimli ve aynı zamanda ilk albümleri olan ‘Mayhemic Destruction’ onları zirveye taşıdı. Bu aynı zamanda ülkenin sınırları ötesinde de iyi bir etki yaptı ve gruba uluslar arası kayıt anlaşması sağladı. Kısa bir süre sonra grup üyelerinden Krstin yerini eski Slaughter Lord üyesi Mick Burke’e bıraktı ve 1989 yılında Metallica’nın gruba verdiği destekle ünlerine ün kattılar. ‘Face of Despair’ ın yayınlanmasından kısa bir süre sonra Campbell yerini Steve Hughes’a (ex- Slaughter Lord) bıraktı ve Mortal Sin, Testament ve Faith No More ile Avrupa turnesine çıktı. Ancak, dönüşün ertesinde Maurer kadronun geri kalanıyla anlaşmazlıklar yaşadı ve gruptan ayrıldı. 1991’de Eftichiou, tamamen

farklı bir kadroyla kayıtlar yapıp konser verdiği için gruba hüviyetini kazandıran kurucu üyelerin tepkisini topladı. Türlü tartışmalara rağmen grup, durağan sürece geçmeden önce bir albüm ve single yayınladı. Daha sonra 1996’da yenilenme süreci yaşandı ve grubun 4 orijinal üyesi Maurer, Campbell, Eftichiou ve Carwana, yanlarına Anthony Hoffman’ı da alarak yollarına devam ettiler. Carwana yerini Troy Scerri’ye bırakmadan önce de ilk şarkıların yeni kayıtlarının, yeniden düzenlenen demoların ve iki yeni parçanın bulunduğu mini-albüm ‘Revolution of the Mind’ yayınlanmıştı.

Bugün: Şubat 2004’te Mortal Sin orijinal üyeleri Maurer, Campbell ve Eftichiou’nun yanında gitaristler Joe Buttigieg & Mick Sultana ile yeniden su yüzüne çıktı. İlk konser, filmi tekrar başa sarmıştı ve ‘Out of the Darkness’ DVD olarak sınırlı sayıda


piyasaya sürüldü. 2005’in başlarında Mortal Sin, ‘Brain & Kerrang Avustralya Heavy Metal Ödülleri’ tarafından ‘Şeref Kürsüsü’ ne layık görüldü. Kısa bir süre sonra grup orijinal davulcusu Campbell ve gitarist Buttigieg ile yollarını ayırdı. Onların yerine Luke Cook (davul) ve Nathan Shea (gitar) katıldı. 6 hafta sonra bir metal ikonu olan Anthrax ile Avustralya’yı turladılar. Mortal Sin, Ekim’de yapımcı Phil McKellar ile stüdyoya girdi ve ‘Out of the Darkness’ albümünü kaydetti. Wacken Open Air Festival sonrasında ‘Ölümcüller’ uzun süredir beklenen albümleri için tekrar stüdyoya döndüler. Nisan 2007’de, ‘Ölümcüller’ Slayer ve Mastodon konserlerinin açılışını yaptılar ve ardından ‘An Absence of Faith’ albümünün basım ve dağıtımı için Alman şirket ‘Armageddon Music’ ve Avustralya içinse ‘Riot Entertainment’ ile anlaştılar. Mart 2008’de New Yorklu thrash kralları Overkill ile turladılar ve aynı zamanda Megadeth ile Metal Mania’da; Destruc-

tion ile de Inferno Festival’de çaldılar. 4 ay sonra Mortal Sin, bir kez daha Wacken, Jalometalli, Alcatraz & Head Bangers Open Air festivallerinin de aralarında olduğu Avrupa’ya döndü. Grup Üyeleri

MAT MAURER (vokal) ANDY EFTICHIOU (bas & vokal) MICK SULTANA (Gitar) NATHAN SHEA (Gitar) LUKE COOK (Davul) Hazırlayan: Oktay ATEŞ


‘‘Ne yapmak istiyorsak onu yapıyoruz ve çıkan her ürünümüzle de o an daha çok neye yönelmek istediğimizi gösterdiğimize inanıyorum.’’

Geçtiğimiz tarihlerden Ekim 3 ’09 da ekstrem bir festivalin, Uni-rock Extreme O.A, kapsamında yer alan ve izlemesini hayal meyal hatırlayabileceğimiz kısalıkta bir programla karşımızda duran Graveworm’ un vokalli Fiori Stefano ile uzun bekleyişleri beraberinde getiren bir röportajı nihayetinde mutlu sona kavuşturabildik. Bir takım zamanlama konusunda aksaklıklar tarafımızca yaşanmış olsa da yoğun sabrımızın mükâfatı olarak cevaplarımıza kavuştuk ve sizleri de saadetimize tanık kıldık. Diabolical Figures, Graveworm ve Fiori Stefano hakkında ulaşabildiklerimizi rötarlı da olsa sizlere ulaştırabildik. Buyurun!


Merhaba Stefan, nasılsın? Yoğun bir döneme girmek üzere olduğunuzu biliyoruz. Yoğunluğunuzun kaynağı çalışmalarınızdan öncelikli bahsetsek! Stefano: Merhaba, uzun gecikmemden dolayı sizlerden tekrar özür diliyorum. Cehennem gibi stres dolu günlerin ardından birkaç tatil günüyle kendimiz ancak toparlayabildik. Tatil günlerinden kalma yarım işlerin neredeyse hepsini hallettik diyebiliriz. Ayrıca sizlerle bu röportajı yapma şansını bana verdiğiniz için de sizlere ben de teşekkür etmek isterim. Diabolical Figures’ in kayıt aşamalarından bahsetsen. Her zamanki kayıt sırasıyla mı işlendi albüm? Stefano: Evet her zamanki çalışma planıyla işler yürütüldü diyebiliriz. Şarkıların ana kısımları gitarlar açısından başarıldıktan sonra birlikte kayıt odasına geçerek geri kalan kısmı halledip şarkıları tamamladık. Tüm şarkıların enstrüman kaydı tamamlandıktan sonra üzerlerinde söz çalışmalarımız devreye girdi ve her şey oturduktan sonra da kalan tek iş olarak vokal-

lerimi tamamladım. Her şey bittiğinde de stüdyo kaydına geçtik ve elimizden gelen tüm imkânlarla Diabolical Figures’ i gerçekleştirdik. Karmaşık gibi görünse de bizim müziği gerçek kılma yöntemimiz hep bu doğrultuda ilerler! Collateral Defect soundunda death, black ve yanı sıra core öğelere doğru bir yönelme yaşadınız. Devam ettirmekte karar kıldığınız tür budur derken Diabolical Figures ile birazda geçmişe dönülmüş bir sound hissettik. Ne dersin? Stefano: Doğru! Sanırım yeni albümümüz, Collateral Defect ile Engraved in Black arasında bir mix. Şarkılar ne kadar agresifse stilimiz de aynı zamanda bir o kadar melodik. Sanırım Engraved in Black yönünde bir adım geriye de gittik. Daha sert ve agresif olan bu yeni yönelimden epey hoşnuttum. Bunu fazlasıyla sevdim! Collateral Defect’te Maurizio ve Matze’in vokalleri yer almıştı. Diabolical Figures’ de Disbelief’ ten bir konuğunuz oldu sanırım? Stefano: Evet! Yeni albümde Disbelief’ ten Jagger ile bir çalışmamız oldu. O gerçekten


müthiş bir vokal ve onunla birlikte çalışmak fazlasıyla muhteşemdi. Jagger ile ortak bir çalışma düzenlemek fikri, geçen sene Disbelief ile gerçekleştirdiğimiz turne sonrasında açığa çıktı. Eric ve Jagger’ in yakın arkadaşlığı ile bir çalışma ortaya çıkartıldı. Ve Eric’ in bestesi üzerine Jagger’ in sözleri yerleştirilince Diabolical Figures için Forlorn Hope’ ı kazandırdık. How Many Tears, Fear of the Dark, Losing My Religion ve I Need a Hero gibi coverlardan sonra yeni albümden beklentimiz de bir cover dahaydı. Nasıl gelişti, bahseder misin? Stefano: D.F. için bir cover planımız vardı ve Eric The Police’ in buna uygun olabileceğini sundu. Sonunda bizler de Message in a Bottle’ ı coverladık ve soundunu eşsiz kıldık. Jagger, Forlorn Hope kaydı için hazır stüdyodayken coverımızda da bizlere epeyce yardımı dokundu. Onun eli şarkıya ayrı bir hava kattı. (Graveworm dışı bir dokunuş, ilk dinlemeyle rahatlıkla hissedilebiliniyor; haklısın!) Sizlere Türkiye cephesinden bakalım şimdide istersen! Uzun zaman önce GravewormTR başlığında Graveworm Türkiye fan sitesini site adminlerimizden GlooM tarafından kuruldu. Ve bu sayede birçok farklı ülkede birçok fanınız olduğunu gördük. Türkiye, Türk metal piyasası hakkında hiç bilgin var mı? Stefano: Tam olarak var denilemez! Ülkenizden bizleri takip eden birçok dinleyenimizden mailler alıyorum; fakat Türk metal arenası hakkında bilgi sahibi olduğum söylenemez. Ekim ayı geldiğinde yerinde inceleyebileceğim birkaç grup bulurum umarım. Belki birkaç CD satın alırım. Bu konuda oldukça meraklıyımdır. Şimdiye kadar birçok yerde sahne aldınız. Kitlesiyle, organizasyonuyla sizlere en fazla haz veren konser hangisiydi? Stefano: Summerbreeze ’08 bizler için sayılabilinecek en fantastik tecrübeydi. Oldukça erken bir saatte sahne almamıza rağmen beklemediğimiz bir kalabalıkla karşılaştık. İnanılmazdı! Bunun gibi bir deneyimi asla unutamam… Peki, ’92 senesine dönüp Graveworm hakkında merak ettiklerimize geçelim istersen! Bildiğimiz üzere gruplar piyasaya adım attıkları kuruluş dönemlerinden itibaren tanınmak amacıyla demo kayıtlarını şirketlere sunmaktadırlar. ’97 senesine kadar keşfedilmeyi neden beklediniz?

Stefano: Güzel soru. Demo kayıtlar için birkaç kişi ile görüşmüştük; fakat bu durum sadece görüşmede kalmıştı. Bir gün yerel bir festivalde alman grup Darkseed ile iletişime geçtik ve bizlere kendi şirketlerine bir demo kayıt göndermemizi söylediler; fakat elimizde bir demo kayıt bulunmadığından bizler de festivalden bir demo video gönderdik. Böylece onlarla anlaşmayı sağladık ve sonrasında da stüdyoda yaşanan birkaç tecrübeyle bir demo kayıt elde edebildik. Oldukça tuhaf şeylerle karşılaştık! Birçok grup yayınlanan ve ilgi gören demo kayıtlarını albüm kapsamına eklemektedir. ‘When Daylight’s Gone’ debut albümünüze yaptığınız bu uyarlamayı kısıtlı zamandan kaynaklı materyal eksikliğine mi yoksa kazanılanın devamını garantilemek amacına mı bağlamalıyız? Stefano: Keşke böyle bir amacımız olsaydı; ama olan sadece bizlerin tembelliğiydi. Albümden bir ay önce demomuz yayınlanmıştı ve albüm için elimizde kalan başka şarkılar olmadığı için bizlerde aynılarını kullanmak zorunda kaldık hehe. Oldukça yavaş söz yazarı olduğumuzu da açığa çıkardık sanırım! Prodüksiyon açısından en büyüklerin başı olarak nitelendirebileceğimiz Nuclear Blast ile birlikte olmanın avantajlarını yaşıyoruz diyebilirsiniz sanırım? Stefano: Tabiî ki de! Onlarla çalışmak muhteşem; çünkü grupları için her türlü profesyonel ve sıkı çalışmayı sarf edebiliyorlar. Bunu küçük şirketlerden ne bekleyebilir ne de görebilirsin! Senin yapman gereken sadece müziğine odaklanman ve sahnelerini gerçekleştirmen. Gerisini senin için kolaylıkla halledebiliyorlar. Promosyon, röportaj ve daha birçok şey… NB mürettebatından Markus Wosgien sayesinde isteklerinizi aktifleştirebildiğinizi söylemişsiniz. Sözcünüzün NB ile yollarını ayırma durumunda Graveworm ne gibi bir karar alır? Stefano: Evet; Markus gerçek bir arkadaş ve bizi gerçekten iyi yansıtıyor. Şuan hala Nuclear Blast ailesinin bir üyesi ve ben o olmadan ne yaparız tarafını gerçekten hiç düşünmedim. (N)Utopia’yı, eklenen yeniliklerin yanında temelde var olana (Graveworm) sadık kalan bir materyaliniz olarak nitelendirmişsiniz. Ve ayrıca aslında yapmak istediğinin death metal ağırlıklı bir sound temelinde olduğunu eklemişsin. Hem kendi istediğini hem de kitlenin sizlerden beklediğini aynı anda sunabildiğinizi söyleyebilir


misin? Stefano: Öncelikle ne yapmak istiyorsak zaten onu yapıyoruz, başkaların bizlerden beklediğini ortaya koymak asıl meselemiz değil! Biz müziği, müzik severler olarak üretiyoruz; bu işten çok fazla para kazanmak için değil ki zaten bu türden fazla para kazanmak gerçekdışı bir durum olurdu ne yapmak istiyorsak onu yapıyoruz ve çıkan her ürünümüzle de o an daha çok neye yönelmek istediğimizi gösterdiğimize inanıyorum. Yeni insanlarla tanışmak; muhteşem yerler görmek işte bizim istediğimiz sadece bu! Collateral Defect, kitle çapınızı genişletmekte birlikte sizlerin daha karanlık yanınızın takipçileri tarafından da oldukça sert bir sound olarak eleştirildi. Graveworm’un fazlasıyla etkili olduğun bu gidişatından memnun musun? Durumu grup açısından özetleyebilir misin? Stefano: Değişikler her zaman olur, bu gayet normal! Fakat bir albümü iki kere kaydetmek istenenmiş gibi görünse de kimse bundan memnun kalmaz. Bir önceki hep asıl sevilen olur! Kimse, bir seferde herkesi hoşnut kılamaz! Gelelim gotik yanınıza ya da gotik duruşunuza diyelim! Bu şekil bir duruşunuzun kaynağı olarak Sabina’yı göstermişsin. Ürettiğinizin (son üç albüm öncesi) gotik metal kapsamında şekillenmesi sounddan öte duruş muydu? Stefano: Müziğe başlangıcımız gotik metal çevresinde şekillenmişti ve tür olarak gotik black metal olarak tasnif ediliyorduk. Gotik metal arenasından fazlasıyla etkilenmiştik ki hatta Alman grup, Crematory ile benzerliklerimizin olduğu da söyleniyordu. Yalnız Sabina’nın kadroda yer almasından kaynaklı değildi; soundumuz önceleri böyleydi. Şuan aradığımız, bize özgün olan soundu ve de duruşu yakaladık ve bana göre de gotik cephesinden bizlerde kalan pek bir şey yok gibi! Sözleri bildiğimiz kadarıyla sen yazıyorsun? Tamamen birinin etkilendikleri mi oluşturuyor parçalarınızı? Yoksa grubun tüm kadrosu bu işin gidişatında söz sahibi mi? Stefano: Aslında şarkılar tamamen benim elimde asla şekillenmedi. Ben sadece sözleri yazıyorum ve iki gitaristimiz, Eric ve Thomas grubun asıl şarkı yazarlarıdır diyebiliriz. Şarkıların önemli kısımlarını, yani ana kısmını onlar oluşturuyor ve daha sonrasında Sabina’nın klavye ve Martin’in davul partları üzerine ekleniyor. Ve son olarak ben de vokal kısımlarını kaydedip şarkıları grupça tamamlamış oluyoruz. Sonuçta bu bir grup işi!

İtalya’da bir metal müzik dinleyicisi olmak nasıl? Diğer Avrupalı/ Amerikalı grupların materyallerinin ülkenizde dağıtımı aksatılıyor mu? Stefano: Şuana kadar İtalya’dan hiçbir albüm satın almadım. Ana dil kolaylığımızdan ötürü zaten hep Almanya ve Avusturya’nın arenasını takip ettik. Köken olarak gerçek birer İtalyan sayılsak ta bu ülkenin bizim müziğimiz için iyi bir aracı toprak olduğunu söyleyemeyeceğim. Materyal olarak alışverişi her zaman Almanya ve Avusturya’dan gerçekleştirdik. Lord Belial ile geçtiğimiz aylarda bir tura çıktınız. Nasıldı konserler? Ayrıca bu sene Kataklysm ile bir tur gerçekleştirme ve tur kapsamının ayaklarından birinin Türkiye olma ihtimali ne kadar? Stefano: Lord Belial ile turne bizler için muhteşem bir tecrübeydi. Turne süresince bazı aksaklıklarla karşılaşmış olsak ta şovlar bizleri fazlasıyla memnun kıldı. Özellikle Bulgaristan ve buraya yakın topraklardaki sahnelerimiz ve de seyirci olağanüstüydü. Buradaki insanlar gerçekten etkileyiciydi. Kataklysm ile turneler gerçekleştirmek çok özel ve bir o kadarda eğlenceli zamanlar olurdu, bizler çok yakın arkadaşlarız. Onların müziklerini çok seviyorum, harika ürünleri var. Ama şuan bunun için planlanan yakın bir çalışmamız yok. Birkaç sorumuzda senle ilgili… En merak ettiğimiz konserlerinde sürekli death- Grindcore grupların tişörtlerini giyiyorsun. Sevdiğin ve bu etkileşimi giyimine yansıtan grupları öğrenebilir miyiz? Stefano: Şuan ki favori gruplarım Aborted ve In Flames. Ama tişörtlerden sadece Grindcore ve death dinlediğim yanlış izlenimini vermeyeyim. Metalcore ve diğer benzeri birçok modern müzik türünü de takip ediyorum ve müzik çalarımda hala yoğunlukla dinlediklerim arasında daha popüler türlerde mevcut. Collateral Defect albümündeki favori parçan hangisi? Ve ayrıca Graveworm diskografisinde sonuçlarından en memnun olduğun çalışmanız hangisi? Stefano: Collateral Defect’ teki en beğendiğim parça tabiî ki de Suicide Code! Bu şarkının başlangıcı ve gelişimi benim asıl yapmaktan hoşnut olduğum şarkıları tam yerinde yansıtıyor. Ama albüm olarak diskografimiz içerisinden bir tane seçmem gerekecekse bu Diabolical Figures olacaktır. Sert ve agresif duruşu ve de her şarkının bir yumruk gibi yüzünüze vuruşu onu


‘‘Albüm olarak diskografimiz içerisinden bir tane seçmem gerekecekse bu Diabolical Figures olacaktır. Sert ve agresif duruşu ve de her şarkının bir yumruk gibi yüzünüze vuruşu onu benim için en iyi kılıyor. ‘‘

benim için en iyi kılıyor. Günümüz teknolojisiyle artık takipçisi olduğumuz gruplara rahatlıkla myspace ve benzeri iletişim yollarıyla ulaşabiliyoruz. Peki, sana ulaşmaya çalışanlara cevap veriyor musun yoksa grup ile seyirci arasında gizemli ilişki devam mı ediyor? Stefano: Evet; internet bizim gibi gruplar ve bu işe yeni başlayanların seyirci ile arasında gerçek bir iletişim kaynağı. Albümlerini, müziğini kolaylıkla ulaştırıp tanıtabiliyorsun. Dünya üzerinden birçok insanla iletişim kurabiliyorsun. Graveworm ya da özel olarak bana ulaşmak isteyenler bence kolaylıkla ulaşabiliyor. Tabii bazen yoğun program dolayısıyla aksaklıklar ve gecikmeler (ki sizlerle olduğu gibi) yaşanabiliniyor! İnsanlarla iletişime geçmemek tek taraflı bir gizemden öteye geçmez sanırım.

değildi. Kalabalık ile sahneniz arasında tam bir iletişim sağlanamadı sanki? Seni pek memnun olmuş bir ifadeyle izleyemedik? Yanlış mı düşünüyoruz? Stefano: Öncelikle söylemek isterim ki Türkiye’de bulunmak bizler için bir onurdu ve bence seyirciler Graveworm dinlerken eğleniyordu. Fakat değindiğin gibi ben çok mutlu sayılmazdım; çünkü hastaydım, ateşim çok yüksekti ve boğazım feci canımı acıtıyordu. Ama şovun sonu bence mutlu bitti. Burada, İstanbul’da bulunmak çok hoş bir tecrübeydi. Umarım tekrardan gelmemiz uzun zaman almaz! Hastalık ve kötü şeylerin yanı sıra İstanbul’u nasıl buldun?

Stefano: Maalesef fazla göremedim. Diğer elemanlar şehir gezintisindeyken ben otel yatağıma zincire vurulmuştum. Hehe Gezebildiğim esnada Birazda 3 Ekimden bahsedelim istersen. Önce- bir şeyler yemekten ve sadece birkaç yeri görebilmekten öteye gidemedim. Yalnız Türk insanını likli söyleyeceğimiz Graveworm’ u Türkiye’de görmek bizler için olağanüstüydü. Ama sanırım bu kadar dost canlısı olması oldukça dikkatimi çekti ve bizleri fazlasıyla sevindirdi. Umarım bir Türk dinleyicisi sizleri dinlemek için hazır


daha ki sefere daha fazla gezebilirim ve birkaç mağazadan alışverişimi de yapabilirim. Ayrıca, söylemeden geçemeyeceğim gördüğüm en büyük şehirlerden bir tanesi de sizin ki! Diabolical Figures’ ten daha fazla şarkı işitmeyi beklerken sadece 3 tanesini duyabildik. Neden konseri promosyon ağırlıklı bir setlist ile gerçekleştirmediniz? Stefano: Eğer bir saatin varsa ve daha önce bulunmadığın bir yerlerde sahne alacaksan çalacakların arasından iyi bir seçim yapman gerekir ki bizler de bunu yaptık. Asıl amacımız tabii ki D.F’ in promosyonuydu; fakat Türkiye’deki ilk bulunuşumuzda diğer albümlerden karma bir set çalmak bence daha uygundu. Peki, Uni-Rock organizasyonunu nasıl buldunuz? Yeterliler miydi? Stefano: Muhteşemlerdi. Her şey yolundaydı. Bizler istedik ve onlar bizlere temin ettiler. Bu organizasyonda bulunun herkesi tebrik ediyorum.

Röportaj teklifimizi bu yoğun döneminizde kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Umarız sizleri tekrardan Türkiye sınırları içerisinde izleme şansına nail olabiliriz. Son olarak eklemek istediklerin varsa alalım? Stefano Fiori: Bu zevkli röportaj için asıl ben teşekkür ederim. Cevapları geciktirdiğim için de tekrardan özür dilerim. Umarım Türkiye’de tekrardan buluşuruz! Uni-Rock Extreme’ de orda olan herkese de teşekkürler. Hazırlayan: Ebru EKŞİ & Güven CEYLAN Çeviren: Ebru EKŞİ fotoğraf: Güven CEYLAN


Misanthrope Hater of all mankind There is some hope For those who own their mind They came, they saw and acknowledged Some good, some bad Opinion: Dangerous Death – Symbolic - Misanthrope Geçenlerde kullandığım nick’in ilk kelimesi olan “misanthropic” ne anlama geliyor diye sordu siteden bir arkadaş. Kısaca “misanthrope” kelimesinden geldiğini ve “insanları sevmeyen” anlamında olduğunu söyledim. Çok fazla detayı olan bir konu için fazlasıyla yüzeysel bir cevaptı ve içime sinmedi açıkçası. Bunun üzerine “misanthropy” ya da bazılarının dediği gibi Türkçe’ye çevrilmiş hali bu olsa gerek “misantropi” konusunda bazı düşüncelerimi paylaşmak istedim. Ben bu kelimeyi alışık olduğum şekliyle kullanmayı tercih ediyorum Türkçeleştirmek adına bir H harfini eksik yazıp Y yerine İ kullanmayı istemiyorum ya da uzun uzun “insanları sevmeyen” yazmaya üşeniyorum. Bir tanımlama yapacak olursak misanthropy insanlardan nefret etme ya da kimseyi ürkütmeden söylersek “hoşlanmama”, insanlara güvenmeme ve insanlardan uzak durmak, kaçmak istemek diyebiliriz. Böyle hissedenlere de misanthrope deniyor. Burada bahsettiğim “insan” bir kişi ya da bir topluluk değil, bütün insan ırkını kapsayan genel bir kavram. Misanthropy birçok grubun şarkı sözlerinde rastlayabileceğiniz bir konudur. Birçok farklı konuyla bir arada karşımıza çıkar çoğu zaman. Bunları sıralamak gerekirse; ölüm, yaşam, nihilizm, hastalık, doğa, savaşlar, dünyanın sonu, şiddet, öfke, insan ilişkileri, depresyon, karamsarlık, yalnızlık, iç hesaplaşma, intihar, soyutlama, delilik, felsefe, politika ve din en sık kullanılanlarıdır.

Herkesin dönemsel olarak ıssız bir ada da tek başına kalmak istediği anlar olabilir. Kişilerin kendilerine göre değişken sebepleri vardır. Sevgilisiyle ya da ailesinden biriyle kavga etmiştir. Hayatında iyi gitmediğini düşündüğü şeyler vardır. Trafikten, monotonluktan, az maaşa çok çalışmaktan, vakti azdır kültürel faaliyetlere katılamamaktan, çevresindeki insanlardan bunalmış olabilir. Hiç kimseyle konuşmak, görüşmek istemez. Bunların hiçbiri misanthropy tanımına tam anlamıyla uymayan psikolojik, sosyolojik, ekonomik, vb. geçici ve çözümü olabilen sorunlardır. Konuyla bağlantısı geçici olabileceğini söylediğim bu üst üste yığılmış sorunların kronikleşmesi ve “Neden?” sorusunun beyninizi kemirmeye başladığı sırada sizin derinlemesine düşünerek ulaşabileceğiniz altta yatan ve aslında konudan çokta uzak olmayan cevaplarda gizlidir. İç hesaplaşmalar boğuşmalar deyince Fransız BM grubu Negativity ve Alman Melodic Death grubu Wolftribe sayılabilir. Birde asosyal olma durumu vardır ve misanthropy ile “yalnızlık” noktasında kesişebilir. Birinde insanları sevmemekten, diğerinde ise insan olmanın gerektirdiği “sosyal olmak” becerisinin eksikliği sonucundaki yalnızlık söz konusudur. Yalnızlık kişi tarafından tercih de edilebilir, kişi toplumdan soyutlar kendisini ya da kişi hayata bakış açısının diğerlerinden farklı olmasından dolayı dışlanmıştır. Her ne sebepten olursa olsun yalnızlık birçok insan için acı verici olabilir(iyi tarafını göremeyenlerden bahsediyorum, ne demiş atalarımız nerede çokluk orada …) Polonyalı Funebrum (Doom BM), Finli BM grubu Inferi ve İsveçli BM grubu Nachtlieder benim aklıma gelen gruplar konuyla ilgili olarak. Zenofobi yani yabancı düşmanlığı ve ırkçılık bazı kişiler tarafından misanthropy olarak algılanıyor olsa da aradaki büyük farkı netleştirmek gerekir; “pembe üzerine yeşil çizgili kazak giyen, kazağını da morlu beyazlı pantolonun içine sokan sarı saçlı


adamlardan nefret ederim” ya da “biz mavi derili insanlar diğerlerinden bir basamak yukarıdayız” demek sığ bir bakış açısıdır ve bana göre devede kulak bile olamaz. Ben daha büyük bir nefretten bahsediyorum. Amerikalı black metal grubu Battle Tyrant nazi ideolojisi, satanizm ve misanthropy sentezine örnek olarak verilebilir. Örnek vermek için buldum bu grubu yazdım benim ilgi alanıma girdiğini söylemem. Misanthropy ayrıca antihümanizm olarak da tanımlanır. Bu tanımlama bana göre en yerinde olanıdır çünkü herkesin hayatında insan olmaktan utandığı ve bütün insan ırkının yok olmasını istediği durumlar vardır. Örnek olarak size demokrasi getirdik diyerek diğer insanların kafalarına bombalar yağdırmak, küçük çocuklara tecavüz etmek, zarar görmesin diye henüz canlıyken derisini yüzdükleri hayvanların kürklerini giyip gezmek insanlar tarafından gerçekleştirilen eylemler ise BEN İNSAN DEĞİLİM… Ben zaman zaman insan olmaktan utanmıyorum bu bende kalıcı bir durum hiç geçmeyecek bir hastalık saplantı veya ne derseniz deyin, bu yüzden antihümanist yakıştırması bana gerçekten çok yakışıyor. Şu an aktif olmayan Hollandalı Darkness Eternal anti-pedophilia konusunda bulabildiğim tek örnek. İspanyol BM grubu Misantrok, Fransız Pagan Black Doom grubu Les Chants de Nihil ve Aurore Funeste, Ukraynalı BM grubu Balance Interruption, Belçikalı BM grubu Ex Inferi, Amerikalı Black Thrash Metal grubu Übermensch ve BM grubu Human Skum sayılabilir. Bu arada grup diyorum fakat burada bahsi geçenlerin bazıları tek kişilik projeler. Grave, Mayhem, Old Man’s Child, Dimmu Borgir, Windir, Troll, Nevermore, Chimaira, The Kovenant, The Berzerker, Thyrane, Nargaroth, Zyklon, Zyklon-B, Totalselfhatred diğer saydığım gruplara göre daha bilindik olan misanthropy konusunu şarkılarında işleyen gruplar. Silencer ve Stalaggh en arızalı örneklerdir. Özellikle Stalaggh’ın “Projekt Terror” videosunu izlemenizi tavsiye ederim.

Sanırım fark etmişsinizdir yazıda adı geçen grupların neredeyse hepsi Black Metal yapıyor fakat genelleme yapmak taraftarı değilim bakınız Orhan Gencebay “Batsın bu dünya” diyerek noktayı koymuş. :) Ayrıca dikkatinizi çekmiş olduğunu düşündüğüm diğer nokta ise grupların büyük çoğunluğu Norveçli, İsveçli, Finlandiyalı ve diğer Avrupalı grupların oluşturuyor olması, birkaç tane de Amerikalı grup saymıştım. Dünyanın başka taraflarında da örnekleri var mesela Japon Necraphilia, Kanadalı Bloody Ritual, Meksikalı Cthulhu, Brezilyalı Dark Forest (dağılmışlar ama olsun) ve Diatribe... Nefastum ve Teke ülkemizden örnek gösterilebilir. Şuana kadar bahsetmiş olduğum misanthropy felsefi bir düşünce olarak kabul edilir ya da edilmez olayın bu boyutuyla ilgilenmiyorum. Popüler kültürün bir yan ürünü gözüyle bakanlara söylenecek tek bir cümle var “işinize gelmeyen her şeyin açıklaması bu zaten”… Marjinal olmak adına “misanthrope” -muş gibi davranan sosyal, hümanist ve amaçları sadece dikkat çekmek olan zibidilere ise zibidi dedim daha ne diyeyim? Bu gezegende yalnız değilim bu düşünceyi paylaşan birçok GERÇEK insan olduğunu biliyorum. Düşüncelerini özellikle müzikleriyle ifade etmişler ve etmeye devam ediyorlar. Dinlediğimiz müzik sadece eğlence aracı değil insanların yaptığı tüm yanlışlara karşı bir tepkidir aynı zamanda. Oturup bu müziği neden dinlediğinizi kendinize sorun biraz beyninizi kullanın korkmayın eskimez. 50+ kadar grubun adında, 100+ kadar albüm isminde, 500+ şarkı içinde geçen ve 1000+ grubun ilham aldığı misanthropy hakkında benim söyleyeceklerim bitmez… Tek tek grup ve şarkıların isimlerini yazmaya kalksam liste uzar gider… Bir UÇK Grind şarkı sözü derki: “The human race must be destroyed“ Hazırlayan: Asuman ORTAÇ




“Bir grup kurmak sanırım iki yolla gerçeklestirilebiliniyor: ya kendinle aynı müzik egiliminde olanları arar ve bir grup kurarsın ve sonrasına sarkıları hep birlikte yazarsın ya da kendince yapmak istedigini sözlerine aktarır sarkılarına s ekil verir ve bunların üzerine çalabilecek elemanlar bulursun.”

LYFTHRASYR


Lyfthrasyr, 2002 senesinde black/dark metal dâhilinde söz yazarı, klavyeci ve bas gitarist Aggreash tarafından tek kişilik bir proje olarak hayata geçirilmiştir. Aynı ya da benzer müzik zevkine sahip elemanların bulunmasıyla 2004te solo oluşum grup formatına geçiş yapmıştır. Bu ve benzeri biyografik bilgileri yanı sıra bulmak istediklerimizi de grubun ana karakteri Aggreash’ a sorduk. Ricamızı geri çevirmeyerek oldukça yoğun program akışlarına rağmen röportajı teklif kabul aşamasının ileriki safhalara hızlıca geçirebildik. Buyurun… Eirenis: Öncelikle röportaj teklifimizi kabul etiğiniz için sizlere teşekkür etmek istiyorum. Her ne kadar dünyaca tanınmış grupların eteğine yapışarak ağlamamızı dindirecek o ‘EVET’ kabul sözünü beklemeye dursak ta siz gibi 2 3 güne yoğun performans programlarına rağmen bizleri cevaplarıyla güldüren grupların varlığını hissetmek biz müzik severlere kâfi gelebiliyor. Bu ufak çaplı açıklamamdan dolayı sizlere duyduğumuz saygı ve diğerlerine karşı beslediğimiz sinir ile sorularıma geçmek istiyorum. Umarım daha başlangıç adına sizleri sıkmamışımdır. Aggreash: Hayır; eğlenceli bir giriş oldu sanırım :) Eirenis: Solo çalışması olarak köklerini toprağa veren LYFTHRASYR neden demo kayıt Beyond The Frontiers Of Mortality ardından bir grup olma eğilimini gösterdi? Black/dark metal solo oluşumlar genelde ileriki safhalarda grup olma eğilimi gösteriyor. Neden olarak bir göstergesi olabilir mi? Aggreash: Bir grup kurmak sanırım iki yolla gerçekleştirilebiliniyor: ya kendinle aynı müzik eğiliminde olanları arar ve bir grup kurarsın ve sonrasına şarkıları hep birlikte yazarsın ya da kendince yapmak istediğini sözlerine aktarır şarkılarına şekil verir ve bunların üzerine çalabilecek elemanlar bulursun. Geçmişte yaşadığım kötü tecrübelerimden dolayı ben ikinci yolu seçtim diyebilirim. Bu konu hakkında değinebileceğim diğer bir nokta ise; her zaman ‘benim’ diyebileceğim ve şarkılarıyla müziğine istediğim şekilde karışıp karar alabileceğim bir grubumun olmasını istememdir. Yani; Lyfthrasyr benim grubum ve bundan oldukça da gururluyum. Eirenis: ‘Ne tür müzik içerisinde kendinizi kategorize ediyorsunuz?’ gibi klişe bir soruyla devam edip absürt bir cevabın getirisini sağlamak istemiyorum. Yeterince bu sorunun akıbetine uğramışsınızdır zaten. Kısaca Lyfthrasyr müziğini nasıl yaratıyor? Aggreash: Başlangıçta Lyfthrasyr pür melodik

black metal ya da dark metal içerisinde epeyce faaldi. Ama son albüm, “The Recent Foresight” ile ve de death metal, elektronik alt yapılı müziklerle, soundtracklardan etkilendikçe ben ve bestelerim değişim göstermeye başladı. Gittikçe müziğimiz birçok türün karışım halini aldı; ama black metalden hala soundumuzda kalanlar da mevcut. Eirenis: Beyond The Frontiers of Mortality demo kaydınızı dinleme fırsatına nail olamadığımızdan (ki olmak isterdik) iki albüm arasında bir karşılaştırma yaparsak, 2007 The Recent Foresight ı özellikle Obsession in a convenient Manner & Perception never excepted parçalarında ağırlıklı hissedilen elektronik alt yapı üzerine kaydettiğinizin fark edilir bir progresifleşme getirdiğini iddia edebiliriz? Bunun altında Fredrik Nordström etkilerini aramalı mıyız? Aggreash: müziğimi sıradanlıktan kurtarmak için şuan denediğim ve gelecekte de deneyeceğim tabiî ki daha progresif öğeler kullanmak olacaktır. Şarkılarımı daha ilginç ve bir o kadarda beklenilmez kılmak istiyorum. Özellikle black ve dark metal deneysel olmaya müsait türler ve ben bunlar üzerinde oynamayı seviyorum. Ama bu tür bir progresifleşme benden kaynaklı Fredrik Nordström ile çalışmamızın bunla bir alakası yok. Eirenis: The Recent Foresight ardından yeni bir çalışmanın ne kadar yakınındasınız? Ya da başlanan bir albüm hazırlık evresinin hangi aşamasında diye sorup burnumuzu daha da derinlere sokalım? Aggreash: Gelecek albüm üzerinde her şey planlandı, yalnız çıkışı hakkında ayrıntısal bir programa henüz geçmedik. Birkaç fikir üzerine deneme kayıtları yapıyoruz; fakat kayıt açısından en azından 2010 sonu demek istiyorum. Uzun gibi görünse de elimizden gelenin en iyisini ortaya koymak için gerekli bir süre gibi görünüyor. Geçen albüm yayımından, 2007den beri bunun için çalışıyoruz. Eirenis: Kataklysm, Behemoth, Aborted gibi hatırı sayılır birçok popüler metal grubuyla aynı sahneyi paylaşmışsınız. Ve biz Türk metal severler için belli bir öneme sahip olan Crematory ve Disbelief ile geçtiğimiz aylarda sahne aldınız. Büyüklerle birlikte olmak nasıl? Aggreash: Bu statüdeki gruplarla sahne paylaşmak her zaman büyük bir onur olmuştur. Bu seneki favorilerim ise Rock Harz’daki W.A.S.P ve Summer Night Festivalindeki Satyricon oldu. Fakat ne yazık ki onlarla tanışamadım. Şuana kadar sahne arkasında görüp tanıdığım hiçbir grubun


kişisel yönü beni hayal kırıklığına uğratmadı.

Lyfthrasyr’ye tekrardan geçelim.

Eirenis: Oldukça sahnesel bir kariyerle ilerliyorsunuz. Sadece iki kayıt ile bunu devam ettirmek seyirci açısından bıkkınlık yaratmıyor mu? Sahnenizi daimi canlı tutmayı başarmaktaki etkenlerden bahsetsek! Ayrıca black/dark metal türünde canlı performans grubu olmak diğerlerine göre daha zor gibi? Bir death ya da core grubunun sahneden aldığı reaksiyonun benzer bir ihtimali sizler için sence ne derece söz konusu olabilir? Aggreash: şuana kadar sadece iki kayıt yaptık, doğru. Fakat güncel setlistimizi aynı şehirde iki kere de çalmadık. Bu yüzden sıkılmış bir kalabalıkla şuana kadar karşılaştığımız olmadı. Günümüz örneklerinden Cradle of Filth ve Moonspell’ i göz önünde tutarak diyebileceğim iyi bir sahne grubunun bu türlerden de çıkması mümkündür. Bu daha çok ne kadar sahnede yer aldığın ve sahne önünü tepkimeye ne kadar sokabildiğinle ilintili gibi. Bence bizler doğru bir yoldayız ve her konserle gün be gün durumumuz daha da iyi yönde ilerlemekte. Evet; death/Hardcore türünde bir grubun yarattığı agresif ve de kaotik ruh halini bu tür icraatında yaratamazsın; ama zaten bizim istediğimizde böyle bir ruh haline sahip seyirciyi görmek değil. Kendi yolunda agresif olabilen biraz delice ve de donuk bir ruh bizim isteyebileceğimiz hallerdir.

Eirenis: Hangi filmlerden etkilenip böylesi bir sound yarattınız ki? Ayrıca bir filmin müziğinin sizlerden yapılması istense hangi filmi yeğlerdiniz? Böyle bir şeyi ister miydiniz? Aggreash: Hans Zimmer’ın işlerinden oldukça beğeniyorum. Film müziklerin en iyi bestecileri denilse aklıma gelecek olan ilk isimdir kendisi. özellikle onun ve korku filmleri için yaptığı müziklerinin etkisindeyim. Korku filmleri perde de dönmeye başladığından bu yana oldukça ilginç müzikal çalışmalarda ortaya çıkmaya başladı. Ben daha çok bir korku filmi için müzik yapmayı yeğlerdim; ama bu tür bir filmde yer almayı kesinlikle istemezdim.

Eirenis: Bazen takip ettiğiniz grupların sahne performanslarına tanık olmanız sizleri onlardan soğutabilmektedir. Beklentiler stüdyo kaydından çıkarcasına eş olmaz denilir buna karşın. Lakin bunu başaran performanslara şahit olmak ta çelişki yaratır! Bu konu hakkında sizlerden neler işitebiliriz? Aggreash: ilk olarak takip ettiğim ya da fanı sayıldığım bir grubun profesyonellik içerisinde kendini kaybetmesi durumuyla şuana kadar karşılaşmadım. Sanırım buna sevinebilirim. İkincisi için sunduğun ise tamamıyla doğru bir tez. Çünkü asla söyleyemeyeceğin şey bir grubun şarkılarını gerçekten, iyi kaydedilmiş şarkıların doğru bir sahnede her zaman iyi şekilde çalınabilir olmasıdır. İddialı bir örnekleme yapmam gerekirse de kayıttan ve sahneden alacağın etkinin her zaman farklı olacağıdır. Sıkıcı şarkı kayıtlarının iyi bir sunumla başını döndürmesi ya da muhteşem olanların seni hayal kırıklığına uğratması olası ve süregelen olaylardır.

Eirenis: Soundunuzun etkileşimlerin bahsi açılmışken Norveç B.M inden klasiklere her yönden bir şeylerin mix sunumu Lyfthrasyr de mevut. Peki klasik müziğin metal türüne alt yapı sağladığı yönündeki sav hakkında klasiklerle beslenen biri olarak neler söyleyebilirisin? Aggreash: klasik müziğin çoğu tür için özellikle de işbirliği içinde olduğu metal müzik için bitmez bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Fakat klasik müzik, oluşturulması ve düzenlenmesi açısından metal müziğin; gerçek orkestralar kullanan grupları bunun dışında tutarak; üzerinde bir yerlerde olduğunu söyleyebilirim. Eirenis: Almanya metal müzik için biçilen kaftanın içerisinde bir ülke olarak gözümüzde yer edinmiş. Birçok popüler organizasyonun gerçekleştirildiği toprakların bu müziği sindirmesinde yardımcı kimlerden bahsedebilirsiniz? Aggreash: Metal müziğin kurucu olarak her zaman gösterilecek ve gösterebileceğim grup, Almanya’dan olmasa da, IRON MAIDEN’ dır. Müzikleri benzersiz, sahne şovları efsanevi ve birçok grubun bu türde olmasını sağlayacak güçlü bir etkide Iron Maiden! Almanya’dan gösterebileceklerim ise her ne kadar hiç merak edip dinlemesem de Doro ve Accept örnek olabilir. Fakat bence Almanya’dan evrim ve devrim gerçekleştirmiş duruştaki en büyük grup Rammstein’ dır. Müzikleri ve görünüşleri dahi her şeyleriyle yegâneler ve olması gereken bir alman karakterini metal müzikteki yorumlarıyla oldukça kusursuz bir şekilde tamamlamayı başarmaktalar. Eirenis: Wacken O.A. feste sahne almadınız sanırım! Dünyaca bilinen en kapsamlı metal Festlerin daimi headlinerı olan Wacken da sahne


alma durumuna ne kadar yakın ya da uzaksınız? Bu tür organizasyonları seyirci sıfatıyla nasıl değerlendiriyorsunuz? Aggreash: Wacken’da henüz sahne almadık; fakat bunun olması bizler için muhteşem olurdu. Belki gelecek yıl için şansımız olur; tabii hiçbir şey tahminlerle kesinlik kazanmaz! Eğer yeni bir kayıt ve de sahneler için sıkı çalışırsak bir gün Wacken sahnesine hak kazanabiliriz. Ayrıca Wacken’ı şimdiye kadar hiç ziyaret etmediğimden bir seyirci olarak izlenimi maalesef paylaşamayacağım. Bu tür büyük festivallerde yer almak, kamp ve aşırı kalabalıklaşma gibi yorucu diğer şeyler pek dikkatimi çekmiyor da… Eirenis: Lyfthrasyr gibi bazı black/dark metal grupları corpse paint kullanmamakta. C.P’ i bir aksesuar olarak kullanan kimilerinin yanı sıra içerisinde anlam arayanlarında mevcutluğu söz konusu. Bu konu hakkında bizlere neler söyleyebilirsin? Aggreash: tam olarak zamanlamayla alakalı değil. Sahne için giyinmek corpse paint olmadan da bizlerin fazlasıyla zamanını alıyor. Benim için bu tamamen daha modern, progresif ve de geleceğe yakın duran bir grubun tarzına pek uygun düşmemesiyle alakalı. Corpse paint daha pür, katı ve old-school türde gruplar için. Eirenis: Söylemeden de geçemeyeceğim. Davulcunuz Skytorian Graveworm vokali Fiori Stefano’yu oldukça anımsatıyor :) Aggreash: sen söyledikten sonra batkımda evet epey anımsatıyor :) Eirenis: unuttuğum, atladığım ve de senin son olarak Lyfthrasyr hakkında eklemek istediklerin varsa sözü sana bırakabilirim! Aggreash: Her şey söylendi ve yapıldı :)

Turmion Kätilöt – Pirun Nyrkki, Dimmu Borgir – Puritanical Euphoric Misanthropia, Iron Maiden – Live after Death, ... —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Steve Harris —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Futbol, squash, spor, satranç —Favori İçeceği: Votka, bira, kola, Long Island buzlu çay —Favori Yiyeceği: her şey ve de yeni olan şeyler —Lyfthrasyr en İyi Olarak Değerlendirdiği Parçası: The Recent Foresight —Lyfthrasyr en İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: WGT 2006 —Lyfthrasyr ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Behemoth, Kataklysm ve Aborted ile çıktığımız 2007 Avrupa turnesi —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Iron Maiden —İlk Aldığın Albüm: Scooter – And the beat goes on —Son Aldığın Albüm: Cradle of Filth – Godspeed on the devil’s thunder —Son Olarak Hayat Felsefen: sadece bir kere yaşama hakkın var, zamanını iyi kullan! Sizleri Türkiye’de de görmek dileğiyle ve teşekkür arzımızla bu zevkli röportajımızı noktalayalım. Umarım LYFTHRASYR i ülkemizde izleme şansına nail oluruz. Tekrardan teşekkürler. Hazırlayan ve çeviren: Ebru EKŞİ

“death/Hardcore türünde bir grubun yarattığı agresif ve de kaotik ruh halini bu tür icraatında yaratamazsın; ama zaten bizim istediğimizde Bu sorularımızın yanında birde cevaplamaktan böyle bir ruh haline sahip seyirmemnun kalacağınızı düşünerek ısrar etmek ciyi görmek değil. istediğimiz anket sorularımız mevcut. Kendi yolunda agresif olabilen —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): B.C. biraz delice ve de donuk bir ruh Rich Beast Bass, B.C. Rich Warlock Guitar, Ro- bizim isteyebileceğimiz hallerdir.” land Keyboards, Shure Microphones. —Doğum yeri ve Tarihi: Ocak 1982, Güney Batı Almanya (Constance Gölü yakınında) —Favori Grupları: Rammstein, Iron Maiden, Turmion Kätilöt, Dimmu Borgir, The Prodigy, Marilyn Manson, Deathstars, Cradle of Filth, ... —Favori Albümler: Rammstein – Reise Reise,


ANTHELION Hayvani ritimler, acıklı piyano melodileri ve enstrümanların uyumu, Tayvanlı grup Anthelion’un müziğindeki güzelliği, karmaşayı, derin yoğunluğunu özetliyor. Yüksek ve alçak tonlardaki vokal ağı, hızlı bir akışla kulağı paramparça eden çığlıklarla örülü güçlü bir altyapıya sahip. Dark ve heavy black metal, klasik müzik öğeleriyle beraber speed metal etkilerinin de müziklerinde işlenmesi, Anthelion’un yaptığı işe saygı duyulmasını sağlayan başka bir etken. Grubun müziğindeki davul ritimleri hızlı ve sert olmasına rağmen, kullanılan birtakım teknikleri, onları bilindik black metal tınılarından biraz daha farklı yere koymamıza sebep oluyor. Aynı şekilde bas gitar da klasik müzikten bildiğimiz yüksek hızdaki pickinglerle göze çarpmakta. Kuruluşundan üç ay sonra- 2001 Aralık ayında- Anthelion ilk demosunu kaydetti. Hızlı bir şekilde piyasaya sürülen demo ile Anthelion, Tayvan metal çevreleri üzerinde bugüne dek görülmeyen bir etki yaptı. İlerleyen yıllarda Anthelion, Tayvan’ın önde gelen rock festivalleri Formoz Festival, Spring Scream, Metal Immortal gibi organizasyonlarda boy göstermeye başladı ve böylece geniş kitlelere kendini gösterdi. Mart 2004’te, Anthelion ilk EP çalışması


“Bloodstained Anthelion” ı piyasaya sürdü ve yakın zamanda ülke çapında gerçekleştirdikleri turne ile kendilerinden daha çok bahsettirdiler.

Grup, 2005’teki Invali Fest’te sahne aldıktan sonra ilk albümlerinin çalışmalarından dolayı canlı performanslarına ara verdiler. Canlı performanslara ara verme kararı Anthelion için kolay değildi ve canlı çalmadan müzik yapmak onlar için mükemmele ulaşma yolunda ölüden farksız olmaktı. Hazırlıklarla geçen nice zamandan sonra Anthelion, efsane ‘Gothenburg soundu’ nun gelişimine tanıklık eden stüdyo olan Studio Fredman’da yeteneklerini konuşturur. Grup, Doğu ezgileriyle Batı’nın tekniğini birleştirmek ve uzun süredir bünyesinde saklı tuttuğu karanlık sesleri dışa vurmak maksadıyla Tayvan’dan İsveç’e gider. İşte tüm bu çabaların sonucu olarak karşımıza “Bloodshed Rebefallen” çıktı. Anthelion, “Bloodshed Rebefallen” ı 2007 Temmuz ayında piyasaya sürdü ve hemen ardından Japonya, Tayland, Singapur ve daha birçok ülkeyi kapsayan Asya Turnesi’ne çıktılar. Grup, kuruluş zamanı olan 2001’den 2008’e dek geçen süreçte grup olarak yolculuklarının yer aldığı bir DVD kaydetmeyi planlıyor. Grup Üyeleri: Code – Vokal & Klavye Ken – Bass Zeist – Gitar Troy – Davul Diskografi: 2004 – Bloodstained Anthelion [EP] 2007 - Bloodshed Rebefallen Myspace: http://www.myspace.com/anthelion Hazırlayan: Oktay ATEŞ




Shakespeare oyununda kullandığı bir karakterin ilerde Dünya’ nın en önemli Metacore gruplarından birine isim olacağını bilseydi ne yapardı acaba? Bir Metalcore fanını Andy ile baş başa bırakırsanız o adam her şeyi sorar :) Çağrı Kaçar


—Caliban ailesi selamlar, röportaj teklifimi kabul ederek bu fanınızı ne kadar mutlu ettiğinizi anlatamam sanırım. :) —Geçenlerde Amerika turnesindeydiniz. Bununla başlayalım nasıl geçti Amerika turnesi? Muhteşemdi! Oldukça güzel zaman geçirdik ve inanılmaz insanlarla tanıştık. Şimdiye kadarki en iyi Amerika turnesiydi diyebilirim. —Hemen sormak istiyorum, siz Avrupa Turnelerini mi daha çok seviyorsunuz yoksa Amerika Turnelerini mi?

Ben daha çok Avrupa turnelerini seviyorum. Nedenini tam olarak bilmesem de bana evimdeymişim gibi hissettiriyor. —Yeni bir albüm daha yayınladınız, “Say Hello To Tragedy” albümü müthiş olmuş. Albüme şu ana kadar gelen tepkiler nasıl biraz bundan bahsedebilir misiniz? Gelen tepkilerin hepsi olumlu diyebilirim. Sanırım albümü dinleyen herkes onu beğendi. —Say Hello To Tragedy albümün

gibi, yeni bir müzikal yönelim mi var? Elimizden geldiğince farklı ve ilginç bir şeyler yapmaya çalıştık ve bunu başarmak için de farklı birçok stil kullandık.

—Yeni albümde önceki iki albüme göre daha karmaşık bir sound çıkmış, bazıları son iki albüm tadında, bazıları da daha öncekiler

—Caliban Avrupa’ daki Metalcore’ un en önemli temsilcilerinden biri. Grubun bu kadar ünlenmesini siz nasıl açıklıyorsunuz? Bana göre bunun nedeni bu türde müzik yapan Avrupa’daki ilk grup olmamızdır ve fanlarımıza karşı davranışımızla ve yaptıklarımızla sanırım bizler en doğru olanlarız.

—Son klip çok etkileyici olmuş, “Caliban’ s Revenge” ve “24 Years” ın albümün itici şarkıları olduğunu düşünüyorum, bu şarkıları aylar öncesinden Myspace’ e koydunuz, bu şarkılar bu şekilde albümdeki diğer şarkıların önüne geçti mi sizce? Bunun geri kalan albüm şarkıları için bir problem oluşturduğunu düşünmüyorum. —Tişört tasarımlarınızı Myspace üzerinden yarışmayla yapmıştınız. Acaba albüm tasarımı da mı o yarışmadan? Hayır, albüm kapak tasarımı için profesyonel biriyle çalıştık. Kendisi yakın arkadaşımızdır ve bunun için elinden gelenin en iyisini yaptı. —Grubun kuruluşa dönelim isterseniz! İlk kurulduğunuzda grubun ismi “Never Again” idi, sonra grubun ismini neden değiştirme ihtiyacı hissettiniz? Caliban nedir, bu ismi koymak nereden aklınıza geldi? Never Again başlangıç için

kayıt süreci nasıl geçti bunu da biraz anlatabilir misiniz? Tüm yazma ve kayıt aşaması için fazlasıyla vaktimiz vardı ve bu bize albümü üç farklı stüdyoda kaydetmemizi sağladı. Davul, gitar/bas ve vokal partlarını farklı yerlerde hallettik. Yeni parçalar üzerinde çalışmak çok eğlenceliydi, şimdiye kadarki hissettiklerimin en iyisiydi…

—Çok önceden Ergin Güneş basgitar çalıyordu Caliban’ da, ne oldu da ayrıldı gruptan? Engin çok iyi biriydi; fakat onla görüşlerimiz apayrıydı. Bizler daha çok turne ve konser isterken onun farklı ilgileri ve de gruba ayıracak daha az zamanı vardı. Bu yüzden onunla yollarımızı ayırmamız gerekti.

gruba uyan bir isimdi ve bir straight edge grubuna uygundu. Fakat bizler bir straight edge grubu değildik, bu yüzden de adımızı değiştirmenin daha iyi olacağını düşündük. Caliban, Shakespeares’ ın “the tempest” adlı oyununda bir karakterdir. Onda şeytandan ve de bir köleden bir şeyler var, öfke ve nefret ile dolu ve çekmek zorunda kaldığı tüm acılardan öç almak istiyor. Caliban’ın hikâyesini hepimiz çok beğendik ve çok aşina olmayan bu ismin bir grup için uygun olduğunu düşündük.

—Vent’ te bazı şarkılarda bayan vokal ve klavye kullanmıştınız. Fakat sonrasında bir daha böyle bir şey hiç yapmadınız, bu bir denememiydi bize açıklayabilir misiniz? Her kaydımız için farklı bir şeyler ortaya koymaya çalışıyoruz ve Vent için düşündüğümüz de bir bayan vokal kullanmaktı. Bunu sadece bir seferliğine özel kılınsın diye kullandık, daha fazlası özel olmazdı sanırım. Fakat son kayıt için olan klavye partları görüldüğü gibi


bu seferlik fazla tutuldu. —Vent’ ten sonra Caliban Shadow Hearts ile bugünkü tarzının temellerini attı demek yanlış olmaz sanırım. Nitekim ilk defa bu albümde clean vokaller kullanılmaya başlanmıştı. Siz bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Kayıtlarımda her zaman eleştirel sanatsal sözler kullanırım ve clean vokalleri de konuk vokallerle daha önce de kullanmıştık. Seyirciler için müziği daha ilginç kılabilecekleri kullanmaya çalışıyoruz. Sürekli scream vokal kullanmak yerine farklı ilginç şeyler denemek işin tuhaf olmasını sağlıyor. —Ve “The Opposite from Within” albümünden “The Awakening” albümüne kadar “Anders Friden” albümleriniz prodüktörlüğünü yaptı. “The Awakening” de ise “I See The Falling Sky” parçasında size vokaliyle eşlik etti. Sormak istediğim onunla çalışmanız nasıl gerçekleşti ve onunla çalışmak nasıl bir duygu? Anders oldukça iyi bir vokal ve bir o kadarda uyumlu biridir. Onula birlikte çalışmak muhteşem bir deneyimdi. Şarkı yazmakla ilgili ondan kazandıklarımız epey oldu sanırım. Aslında Undying Darkness için bizlere fazla yardım etmediğini bile öğrendik :) Bizlerle bu albüm için yer alır mı diye sorduk ve nihayetinde göründüğü gibi kendisi bizlerle oldu. —The Undying Darkness’ da bulunan “Moment of Clarity” de Mille Petrozza ile düet yapmıştınız. Onunla çalışma fikri nasıl ortaya çıkmıştı ve onunla da çalışmak nasıl bir duyguydu? Mille, bizlerin iyi bir arkadaştı ve aynı zamanda aynı yerde de yaşamaktayız. Marc, thrash metal türünde bir şarkı yazdı ve dürüst olmak gerekirse thrash metal hiçte bana hitap eden bir tür değildir; bu yüzden ona iyi fikirler sunmamda epey imkânsızdı. Bu doğrultuda Mille’ i stüdyoya çağırıp bizler için bir gitar solosu kaydetmesini istedik. Fakat bunu yanı sıra kendisine bu şarkıda benimle vokalde yer alması fikrini sundum. Thrash metal camiasında oldukça bilindik olan Mille için bu parça için bir şeyler üretmek onun açısından oldukça kolay gelişti diyebiliriz. —Bu zamana kadar baya şirket değiştirdiniz. Roadrunner Records’ dan Century Media Records’ a geçme

sebebiniz nedir? Roadrunner şirket politikasını değiştirince bizler bunu göz ardı edemedik. Böylece son kaydımızı bitirip Roadrunner ile yollarımız ayırıp Century Media’ ya geçiş yaptık. —Caliban underground kültürüne bağlı bir grup kanımca çünkü konserleriniz o şekilde geçiyor siz neler düşünüyorsunuz? Bununla konserlerimizin yoğun, güçlü, yakın olduğunu söylemek istiyorsan sana bunun için teşekkür ederim :) bizler sahneye kendimizi %100 verebilmek için çabalıyoruz ve yenilikleri yakalamak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. —Şarkıları yazarken Caliban nelerden etkileniyor yani size ilham veren şeyleri nelerdir? Hayatımda karşılaştığım kötü şeyler daha çok konu olarak sözlerde yer alıyor. Mutlu olduğum zamanlar yazamıyorum, sözleri yazabilmem için kızgın ve depresif olmaya ihtiyacım var. Yazarken Dünya üzerinde gerçekleşmiş olaylardan etkilenirim. Joseph Fritzl olayı gibi. Bu olayı araştırdım ve üzerine tam iki şarkı yazdım. 24 years ve Denegation of Humanity. — Heaven Shall Burns ile split albümler çıkardınız 2000 yılındaki ilk çalışmanız hatta metalcore klasiği oldu. Onlar hakkında neler düşünüyorsunuz yani bize onları hem yakından tanıyan birileri olarak hem de bir dinleyici olarak anlatabilir misiniz? Bizler hala iyi birer dostuz ve tekrardan aynı şirket içerisindeyiz. Bu harika! Onlar harika insanlar. Onarlı hem kişisel olarak sevdiğimiz gibi HSB olarak yaptıkları işleri de seviyoruz. Ama bizler hakkında hissettiklerinin aynı olup olmadığını bilemiyorum. —Biraz imaj hakkında konuşalım. Bir ara konserlerde bütün grup elemanları siyah giyiniyordu. Fakat sonra sıkılmış olacaksınız ki bıraktınız. Birde grupta dövmesi olmayan tek kişi sanırım Andreas. Andreas’ ın neden dövmesi yok ve Caliban dövme hakkında neler düşüyor bunları öğrenebilir miyiz? Sahnede bir takım gibi görünmenin grup olmak açısından gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu illaki bir üniforma olmamalı; ama birbirimize

uygun giyiniyor olmamız gerekir diye düşünüyorum. Evet, biraz stilimizi değiştirdik ama rengârenkten daha çok hala siyah yönde ağırlıklı giyinmekteyiz. Dövmeleri seviyorum; ama benim için pek bir anlam ifade etmiyorlar. Gelecek haftada beğeneceğim resim aynı olur mu gerçekten bilemiyorum. — Andreas saçlarını yeniden uzatıyor sanırım. Kısa saç daha iyi duruyordu kendisinde bence :) Evet, bende aslında kısa saçı daha çok seviyorum; ama biraz değişikliğe ihtiyacım vardı, bu yüzden uzatmaya karar verdim. — Ülkemizde daha geçen seneye kadar konserler verdiniz. Gerçi ben hiç birine gelemedim (lanet olsun). Öncelikle sormak istediğim kültürümüz hakkında neler biliyorsunuz? Kültürünüz hakkında pek bir bilgim yok. Sadece inançlarınız ve de Ramazan ayınız hakkında birazcık. — Geçen seneki Ankara konserinizde (11. Rock Station festivali) sahneden indirilmek zorunda kaldınız. Neden böyle oldu ya da şöyle diyeyim sahneden indirilme gerekçesi olarak size ne dediler? Polis alana geldi ve festivali durdurdu. Çok geç bir saatti. Bizler sahnedeyken organizatör bizlere bunun normal olduğunu ve her yıl headliner sahnedeyken polisin mekânı bastığını söyledi. Bu durumla sadece dalga geçebildik. Eğer bu durum değişmezse bir daha orada asla çalmayacağız. — Türkiye’ den teklif gelse yeniden gelir misiniz? Gerçi duyduğum kadarıyla geçen sene ki hem İstanbul hem de Ankara konserinizde az ama baya azgın bir seyirci varmış. Sizce Türk seyircisi nasıllar? Tabiî ki de. Eğer iyi bir organizasyondan bir turne ya da konser için teklif gelirse seve seve. Şov muhteşemdi. Az insan vardı; ama yeterliydiler. — Marco ve Patrik’ in önceden grupları vardı onlar hala devam ediyor mu? Hayır, şuan için sadece Caliban için çalışıyorlar. — Bu sorum biraz özel yaşama girebilir dilerseniz cevaplamayabilirsiniz. Aranızda evli olan var mı? Varsa ona


şunu sormak istiyorum. Turneler sizin için ne ifade ediyor? Aramızda evli biri yok; ama turneler sırasında kız arkadaşımızdan, arkadaşlarımızdan ve ailemizden uzun süre ayrı kalmak gerçekten zor. — Dünya’ daki Metal Müzik sektörü ile ilgili bir şey sormak istiyorum. Örneğin siz albüm çıkmadan önce Myspace’ de yayınladınız, bunun sebebi nedir? Dünya’daki albüm satışlarının azalması sizi ne derece etkiliyor, bu yaptığınız buna bir tepkimiydi? Şarkıyı, yeni biten Amerika turnesinden dolayı önce myspace de yayınladık. Önce burada yayınlamak şarkının kitle tarafından bilinmesi açısından şovlarda bazen işimize yarayabiliyor :)

—Boş Vakitlerdeki Uğraşları: DVD izlemek, yolculuğa çıkmak (tatil), ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçirmek… —Favori İçeceği: BitBurger Pils, Rockstar Energy içeceği, su, iyi şarap. —Favori Yiyeceği: BBQ, Asya yemeği, İtalyan yemeği —En iyi Caliban albümü: Say Hello To Tragedy —En iyi Caliban konseri: birçok var; ama 420.000 insanın önünde headliner olarak çıktığımız Polonya’daki Woodstock Festival’ i muhteşemdi. —Caliban ile Yaşadığı en unutulmaz anısı: 2004 senesinde Roadrunner’ ın bizlere 3 aylık Machine Head Avrupa Turnesini ayarladığını haber verdiği an.

— Sizleri çok seven bu hayranınızın sorularını cevaplayarak onu ne kadar sevindirdiğini bilemezsiniz, son olarak söylemek istedikleriniz varsa alabilir miyiz? Sorularını cevaplamak benim için bir onurdu. Sizler ve okuyucularınız olmadan bizler sadece birer hiçiz. Bu zamana kadar orada bizlerin destekçisi olarak bulunan herkese de teşekkür etmek istiyorum. Umarım en yakın zamanda tekrar görüşebiliriz. Kendinize iyi bakın. Andy & Caliban

—Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : bu yaz sonrasında son isteğimde gerçekleşti. Avusturya’daki Nova Rock festivalinde aynı gün aynı sahnede METALLICA ile birlikte çaldık. Slayer, Faith no More, Slipknot, Ozzy ve diğer birçok idolümle aynı sahneyi paylaşabildim. —İlk Aldığın Albüm: Iron Maiden – Live after Death —Son Aldığın Albüm: Ignite – Our darkest Days —Son Olarak Hayat Felsefen: kendin ol!

Anket: PATRICK: —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Mapex „Orion“ Drumset, Gibraltar Hardware, Black Panther Snaredrum, Mapex Pedals, Sabian „Vault“ Crashcymbals 18“, 17“, 16“, AAX Hi-Hat 14“, Megabell-Ride 22“, 19“ China, 12“ IceBell, 10“ HHX Splash, 10“ Chinasplash, FischerAmps InEar Phones, Senheiser InEar System, Ddrum 4 Triggers, VicVirth 5A Extreme Drumsticks, —Doğum yeri ve Tarihi: 11.04.1975 Koblenz/Almanya —Favori Grupları: Lamb of God, Machine Head, Seeed, 3 Doors Down, Slayer, Ignite, Beatles, Jimmy Eat World ve daha fazlası! —Favori Albümler: Reign in Blood, South of Heaven, Master of Puppets, Ashes of the Wake, Gute Musik, —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Dave Lombardo, Joey Jordison

DENIS: —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): 6505 Peavey Amp, Peavey 4X12 Cab, ESP Explorer,ESP NV —Doğum yeri ve Tarihi: 19.11.1974 Haan/ Almanya —Favori Grupları: Morbid Angel, Absu, The Police, The Beatles —Favori Albümler: Morbid AngelHeretic —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Lemmy —Favori İçeceği: bira ve ekşi viski —Favori Yiyeceği: Hindistan ve Tayland mutfağı —En iyi Caliban albümü: Say Hello To Tragedy —En iyi Caliban konseri: Woodstock Polonya 2009 —Caliban ile Yaşadığı en unutulmaz anısı: turneler süresince Dünya’yı görebilmem —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : The Beatles —İlk Aldığın Albüm: Billy Idol-Rebel

Yell —Son Aldığın Albüm: BelphegorWalpurgis Rites-Hexenwahn —Son Olarak Hayat Felsefen: Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu. MARC: —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Esp - Horizon iyi Peavey 6505 Boss ns2 Boss tuner BBE sound maximizer Ibanes tube screamer Beyer dynamik —Doğum yeri ve Tarihi: 13.11.77 Hattingen/Almanya —Favori Grupları: the acacia strain, thrice, earth crisis, bury your dead —Favori Albümler: continent. Violater, destroy the machines —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: snowboard, yemek yapmak, sinema... —Favori İçeceği: starbucks frapochino —Favori Yiyeceği: Hindistan ve Tayland yemeği —En iyi Caliban albümü: yeni albüm —En iyi Caliban konseri: hellfest 2004 ve undying darkness ile gerçekleştirilen şovlar. —Caliban ile Yaşadığı en unutulmaz anısı: 9.11 Amerika! Tek kelimeyle korkunçtu. İyi olan tek şey Japonya’daki beastfest festivaliydi. —İlk Aldığın Albüm: Depeche Mode albümüydü sanırım. —Son Aldığın Albüm: emmure felony —Son Olarak Hayat Felsefen: kendin ol, başkaların ne söylediklerine bakma ve asla başkaları beğensin diye kendinden ödün verme!

“Anders oldukça iyi bir vokal ve bir o kadarda uyumlu biridir. Onula birlikte çalışmak muhteşem bir deneyimdi.” Marco: —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Ampeg SVT Special Edition + Ampeg Bass Cabinet 8 x 10 —Doğum yeri ve Tarihi: 22.07.1977


Koblenz —Favori Grupları: Minor Threat, Black Flag, Misfits, Assück, Dropdead, Johnny Cash, Social Distortion, Phobia, Bad Brains, Anthrax, Bob Marley, Coalesce, Spazz, Megadeth, Ramones, The Beatles, Infest. —Favori Albümler: Misfits-Walk among us, Anthrax Among the living, Bad Religion - No Control, Black FlagDamaged —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: birçok iyi müzisyen var, ama benim en sevdiğim Helge Schneider’ dir. —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: kız arkadaşım, ailem, köpeğim, DVD, sinema, müzik ve parti… —Favori İçeceği: Kola —Favori Yiyeceği: Hindistan ve İtalyan yemeği —En iyi Caliban albümü: Shadow Hearts, Say Hello To Tragedy —En iyi Caliban konseri: her şov benim için özeldi.

—Caliban ile Yaşadığı en unutulmaz anısı: arkadaşlarımın ve iyi müziğin olduğu her anı benim için unutulmazdır. Fakat Machine Head ile olan Avrupa turnemizin Sırbistan ayağında hapse girmemiz en unutulmazıydı. —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? Misfits’ in orijinal kadrosuyla. —İlk Aldığın Albüm: Tanrım bunu biraz düşünmem gerekecek… ZZ Top - El Loco ve Iron Maiden - Killers —Son Aldığın Albüm:: sanırım Johnny Cash - American IV The Man Comes Around —Son Olarak Hayat Felsefen: “Gute, alte, goldene Zeiten hat es nie gegeben...”

“Polis alana geldi ve fest iva tti. Bizler sa hnedeyken org olduğunu ve her yıl head lin bastığını sö yledi. Bu du rum bu durum d eğişmezse b ir da


ali durdurdu . Çok geç bir saaganizatör biz lere bunun n ormal ner sahnede yken polisin mekânı mla sadece dalga geçeb ildik. Eğer aha orada a sla çalmaya cağız. “




—Merhaba NSR! Grubun kuruluşunu ve sizin bu işe nasıl başladığınızı anlatır mısınız? Atasay: Doruk ve ben 12 yaşımızda gitar çalmaya başladık, klasik gitar dersleri alıyorduk. Beden eğitimi derslerinde hocadan izin alıp gitar çalardık. Bundan bir iki yıl sonra Doruk ve ben çeşitli yollarla ödünç aldığımız ilk elektro gitarlarımızı çalmaya başladık. İlk başta aramızda çeşitli coverlar yaptık, bundan 1 yıl sonra ciddi bir şekilde metal müzik dinler olduk,ve fazlasıyla benimsedik. Lise’ye geçmemizle birlikte Çağlan’ın da bas çaldığını öğrenip onu aramıza dâhil ettik. Sonra hızla davulcu aradık, birçok kişiyi denedik. Sonra Barış’ın bir videosunu bulduk ve Barış ile buluşup çalışmalara başladık. Daha sonra tanıdıklarımızdan Ege’nin adını duyduk, genç yaşta olmasına rağmen iyi bir vokalist olduğunu söylediler. Sonra Ege stüdyoya geldi, pijama ile falan gelmiş ‘Kim bu rahat?’ dedik. (Burada hepimiz gülüyoruz ister istemez) Ege’yi de çok beğendik ve gruba dâhil ettik. Daha sonra yaptığımız müziğin hem gaz hem melodik hem de modern olması kararına varıp, epeydir arkadaşımız olan Merve’yi de klavyeci olarak aldık. Merve’yle uzun süredir arkadaştık, ama klavye çaldığını bilmiyorduk. Merve: Benimle konuştuklarında ilk Nightwish falan da çalmak istediklerini söylediler. Ege: Aynı zamanda okulda konserler veriyorduk, orda da

çalabileceğimiz şarkılar ekliyorduk. Atasay: Böylece 2008 yılının yazında şu anki kadro ile toplanmış olduk. —Bu kadro oturduktan sonra hiçbir değişiklik, git-gel yaşanmadı değil mi? Doruk: Hayır, bu aşamadan sonra hiçbir eleman değişikliği yaşamadık. Ben: Grubun ismini nasıl koydunuz peki? Ege: Hepimiz J.R.R Tolkien ‘in hayranıyız. Doruk ilk başta isim olarak ‘Iluvatar’ ı önerdi.

başladı? Nasıl gelişti? Atasay: Biz Nisan ayında ilk şarkımız olan ‘Our Hate Flows Like Wind’ çıktı, biz ona şarkımızı nasıl bulduğunu sorduk, o da bize çok beğendiğini,ve bizimle konuşması gerektiğini söyledi,sonra Ege’ye mail attı menajerliğimizi yapmak istediği konusunda. Sonra stüdyoda buluştuk, biz çaldık o izledi ve izlemeden önce az da olsa kuşkularının olduğunu, ama izledikten sonra içinin rahatladığını söyledi. Bununla birlikte bizi tecrübelerine dayanarak yönlendirmeye başladı ve o şekilde menajerimiz olmuş oldu.

—Sözleri neye göre yazıyorsunuz Doruk: Aslında *Iluvatar adlı bir peki, etkilendiğiniz belirli bir şarkı yapalım diye önermiştim, herkes beğenince grup ismi olarak konsept var mı? kalsın dedik. Ege: Mesela Amon Amarth nasıl Vikingleri anlatıp onların tarihin‘Bu arada ‘Iluvatar’,Orta dünya’nın yaratıcısı, tanrısı olarak den, zaferlerinden bahsediyorsa, biz de Türk’üz ve bizde tarihimizi geçer’ anlatabiliriz diyerek yazdım ilk şarkının sözlerini. —Daha sonra Iluvatar adında başka bir gruba mı denk geldiniz —Sözleri yalnızca sen mi yoksa, olması çok muhtemel? yazıyorsun? Çağlan: Evet denk geldik. Ege: Evet,’Pray For A Shiwt Death’ in sözlerini bir Ege: Hatta bana mail attılar grubumuzun ismini çaldınız diye. arkadaşımız yazdı yalnızca, ama onun dışında ben yazıyorum. Atasay: Ama grubun ismini değiştirmemizin nedeni o değildi, —Peki sözleri yazarken hep bu konsept üzerinden mi gitmeyi Tuna abinin (Black Tooth), bize düşünüyorsunuz? ismimizi değiştirip yeni bir yolculuğa başlamamızı söylemEge: Hayır, o yalnızca bir şarkı esiydi. içindi, hatta şu an onu bile değiştirmeyi düşünüyoruz, tam —Heh, madem öyle sormamız anlamıyla içimize sinmedi çünkü. gereken önemli bir soruya gelmemizin vaktidir, Tuna’nın size Çağlan: Daha fazla günümüz menajer olma hikayesi nasıl


insanını ilgilendiren şeyler üzerine sözlerimizi yazmayı daha mantıklı buluyoruz şimdi. —Peki, 2. bestenizi ne zaman kaydetmeyi düşünüyorsunuz? Merve: Kaydettik bile. Doruk: Dün akşam Myspace’e ekledik. Ben de grubun Myspace sayfasına en son, onlar şarkıyı eklemeden yarım saat evvel girmişim,o yüzden haberim yok eklediklerinden. Barış: Mixlenmemiş halini açayım hatta. Barış telefonundan şarkıyı açıyor, sohbetimize eşliğinde devam ediyoruz. —Peki, kendinizi tarz olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Atasay: Bizi dinleyenler, Melodik Death-Metalcore diyorlar, ama biz kendimizi bir tarzda sınırlamak istemiyoruz. Çağlan: Biz müziğimizi yaparken içinde her öğeyi barındırmaya çalışıyoruz. —Peki, müziğinizi yaparken etkilendiğiniz gruplar kimler? (Hepsi karışık): Lamb Of God, COB, Arch Enemy hatta Hypocrisy bile. —Peki mesela sizin grubunuzun adı geçtiği zaman ilk akla gelen yaşınız oluyor, siz bu durumu lehinize mi, aleyhinize mi görüyorsunuz? Atasay: Bence bizim genç

olmamız bizim en büyük silahımız. Çağlan: Önümüzde uzun yıllar var ve dolayısıyla genç olmamız bizim için çok iyi bir avantaj. -Enstrüman çalmaya kaç yaşında başladınız? Atasay: 9 Yaşımdan 12 yaşıma kadar piyano eğitimi aldım, sonra Dorukla birlikte gitar çalmaya başladık. Merve: 10 Yaşımda klavye çalmaya başladım ben de. Barış: 3–4 Yaşımda bagetlerle oynamaya başladım, çok küçük yaştan beri davul çalıyorum.

Atasay: Biz bestelerimize önem verdiğimiz kadar sahne şovuna da önem veriyoruz, bu yüzden düzgün çalmanın yanı sıra sahnede de elimizden geldiğince gaz olmaya çalışıyoruz. RSF’de de bunu ispatlamaya çalıştık. —Ve bu işin yaşla alakalı olmadığını göstermeye çalışıyorsunuz bir yandan? Hepsi: Evet! Bu sorunun akabinde oturduğumuz yere güvenlik geliyor, içki içtiğimiz için bizi başka bir bölgeye sevk ediyor. Orda devam ediyoruz sohbete.

—Peki, şimdiki soruyu Volkan (EXSADDAM) adına soruyorum; ‘Enstrümanlarına çok hâkimler, günde ne kadar vakit ayırıyorlar’ diyor. Ki ben de Rock Station’dayken kuliste ne zaman baksam Atasay’ın elinde gitar vardı.

Ege: Ve bir şey daha var, biz lise okuduğumuz için saçımız belirli bir yere kadar uzatabiliyoruz, ama bunun yüzünden bize EMO diyorlar, oysaki saçımızı daha fazla uzatabilmemizin bir imkânı yok, bütün grubun saçı aynı şekilde olunca da bize EMO yakıştırmasını yapıyorlar.

Hepsi: EXSADDAMA SELAMLAAR!

—Peki, ‘Our Hate Flows Like Wind’e gelen tepkiler nasıl?

Atasay: En az 3 saat ayırıyoruz her birimiz. Boş vakit diye bir şeyimiz yok, her anımızı bununla değerlendiriyoruz.

Çağlan: Beklediğimizden fazla bir patlama yaptı diyebiliriz, bu şarkı sayesinde Rock Station’a çıktık ve adımızı duyurduk ve şarkı çok fazla kişiden beğeni gördü.

—RSF 12’De size yetişemedim ben geç geldim biraz, ama çevreme sordum soruşturdum, herkes çok iyi olduğunuzu, aynı anda sahnenizin de çok iyi olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra konsere ait 30 sn. lik bir video izledim, orda da epey gazdınız. O günkü performansınızı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

-None Shall Return’ün bundan sonraki planı nedir? Atasay: Başarılı olmak için elimizden geleni yapmak. Ege: Güzel başladığımız şeyi güzel devam ettirmek. Merve: Bizim için önemli ola-


bilecek konserlerde yer alarak seyirciyle aramızı sıcak tutmak.

—Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Shagrath, Mark Morton, John Petrucci, Alexi Laiho

-Myspace sayfanızı Güven Ceylan (GlooM) yaptı,fotoğraflarınızı —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Gitar da Selim Varışlı çekti. Ortaya çıkan işi doğrusu ben çok -Favori İçeceği: Fosters, Carlsbeğendim. berg Sizin de içinize sindi mi? —Favori Yiyeceği: İskender Hepsi: Kesinlikle çok çok beğendik, buradan her ikisine de —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Lamb Of God, Chilteşekkürlerimizi iletiyoruz. dren Of Bodom, Dimmu Borgir, Amon Amarth —Peki, son olarak, grupça hemfikir olduğunuz, ‘Şu grupla aynı —İlk Aldığı Albüm: Rust In sahneyi paylaşsak’ dediğiniz bir Peace (Megadeth) grup var mı? Hepsi: LAMB OF GOD! —MetalTR KARANLIK ODA adına sizlere bu güzel sohbet için teşekkür ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. Hepsi: Bizde KARANLIK ODA Aile’sini selamlıyor ve teşekkür ediyoruz! Anket: Doruk Balkaya —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Jackson RR24 —Doğum yeri ve Tarihi: 21.02.1993 Ankara -Favori Grupları: Amon Amarth, Lamb Of God, Dimmu Borgir, Down, Pantera, Dream Theater, Ensiferum, Ozzy -Favori Albümler: Wrath, Sacrament (Lamb Of God), Blooddrunk (COB)

—Son Aldığı Albüm: Down (Over The Under) —Son Olarak Hayat Felsefesi: Eğlenmek ve dolu yaşamak Atasay Uğraş —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): B.C Rich KK-V (EMG 81–85) —Doğum yeri ve Tarihi: 13.03.1993 Ankara —Favori Grupları: Lamb Of God, Amon Amarth, COB, Dimmu Borgir —Favori Albümler: Sacrament, Ashes To The Wake (Lamb OF God). In Sorte Diaboli (Dimmu Borgir) Blooddrunk (COB) —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Alexi Laiho, Dimebag Darrel, Chris Adler —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Gitar çalmak, kitap okumak (

Mistik, Fantastik Roman) —Favori İçeceği: Şarap, Bira, Powerade —Favori Yiyeceği: Spagetti —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Lamb Of God, Children Of Bodom -İlk Aldığı Albüm: Kill Em All (Metallica) -Son Olarak Hayat Felsefesi: Hayata bir kez gelinir, ye iç eğlen, ama yine de vaktini değerlendir. Ege Dai —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Shure SM58 —Doğum yeri ve Tarihi: 13.01.1994 Ankara —Favori Grupları: Lamb Of God, Hypocrisy —Favori Albümler: Sacrament (Lamb Of God) —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Dimebag Darrel! —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: World Of Warcraft, Gitar Çalmak, İçmek —Favori İçeceği: Jager —Favori Yiyeceği: Sebzeli Noodle —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Lamb Of God —İlk Aldığı Albüm: Queen – Best Of


-Son Aldığı Albüm: Genesis (Job -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Warwick Fretless For A Cowboy) Rock Bass (Left Handed) —Son Olarak Hayat Felsefesi: -Doğum yeri ve Tarihi: Herkesin düşüncesi kendinedir. 14.04.1993 Ama onun dışında esas olan saygıdır. -Favori Grupları: Lamb Of God, Amon Amarth, COB Merve Gedikoğlu -Favori Albümler: Sacrament (Lamb Of God) —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Korg M–50 -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Wictor Wooden —Doğum yeri ve Tarihi: 23.12.1992 Ankara -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Dergi Okumak, Müzik Dinle—Favori Grupları: Lamb Of God, Children Of Bodom, Amon mek, Gitar Çalmak Amarth -Favori İçeceği: Kola —Favori Albümler: Fate Of Norns -Favori Yiyeceği: İskender —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Janne Wirman

-Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Lamb Of God

-Boş Vakitlerdeki Uğraşları: -İlk Aldığı Albüm: Limp Bizkit Klavye Çalmak, Tenis Oynamak, (Adını hatırlamıyorum) Buz Pateni, Bilgisayar -Son Aldığı Albüm: -Favori İçeceği: Su Hatırlamıyorum. -Favori Yiyeceği: Sebzeler -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Children Of Bodom

-Son Olarak Hayat Felsefesi: Parmakların ucu eriyene kadar bas çalmak, bas gitarın parmak ile çalındığını kanıtlamak.

-İlk Aldığı Albüm: Kill’em All (Metallica)

Barış Kaan Bek

-Son Aldığı Albüm: Wrath (Lamb Of God) -Son Olarak Hayat Felsefesi: Müzikten ve gruptan kopmadan yaşamımı tamamlayabilmek. Çağlan Özdoğan

-Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Tama Iron Cobra Chrome, Pearl Ekipman, Zildjian Ziller -Doğum yeri ve Tarihi: 10.06.1993 Ankara -Favori Grupları: Lamb Of God,

Dream Theater -Favori Albümler: Scenes From A Memory (Dream Theater), Sacrament (Lamb Of God) -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Christina Aguilera -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Davul -Favori İçeceği: Mavi Powerade -Favori Yiyeceği: Kremalı Tavuk -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Lamb Of God, DT, Amon Amarth —İlk Aldığı Albüm: Kadın (Şebnem Ferah) —Son Aldığı Albüm: Rhytymes Del Mundo —Son Olarak Hayat Felsefesi: Öfff Hazırlayan: Gökhan Keçeci



Five Finger Death Punch Five Finger Death Punch, 2005 yılında Amerika Kaliforniya’da kurulmuş bir grup. Grubun kurulmasında en büyük etken grubun gitaristi olan Zoltan Bathory. Grubun adını Kill Bill filmindeki öldürücü bir silahtan esinlenerek koyan Bathory, grubun diğer üyeleri W.A.S.P. bateristi Jeremy Spencer, Motograter solisti Ivan Moody, Anubis Rising basçısı Matt Snell ve Jason Hook ile birlikte çalışmalara başladı. Grup, debut albümleri The Way of the Fist’ i 2006 yılında Stevo Bruno (Mötley Crüe) ve Mike Sarkisyan (Spineshank) ile birlikte kaydetti. Kayıtlar Machine Head, Soulfly gitaristi Logan Mader tarafından mixlendi ve piyasaya sunuldu. Bu çalışmanın ardından Firm Music ile anlaşma imzaladılar. Albümün çıkış tarihi 31 Temmuz 2007 olarak belirlense de bu bekleyiş başarılarını kötü yönde etkilemedi. Çünkü albümün çıktığı ilk haftada Billboard listelerinde bir numaradan giriş yaptı. İlk single “The Bleeding” 8 ay boyunca rock listelerinde ilk 10dan aşağı düşmedi. Bu başarısından sonra grup, ilk single ın başarısını bastıran bir başka single ile yola devam etti: “Never Enough”. Şarkı top 10 listelerinde çok çabuk yükseldi ve ardından grup 3. single’ı “Stranger Than Fiction” ı çıkardı. Grup şarkılarından kazandığı başarı sonucunda 2009 yılının Download Festivalinde yer aldı ve Metal Hammer’ ın Golden Gods Award ödülüne layık görüldü. Five Finger Death Punch, bugünlerde yeni albümünün tanıtımı ile uğraşıyor. War Is The Answer adlı yeni albümün çıkış tarihi 22 Eylül 2009 olarak belirlendi. İlk videosu da şimdiden her yerde yayınlanmaya başladı. Albüm Randy Straub (Metallica, Stone Sour) tarafından mixlendi. İlk single “Hard To See” de radyolarda yerini aldı.

Üyeler: Ivan “Ghost” Moody - vokal Zolthan Bathory – ritim gitar Jason Hook – lead gitar Matt Snell – basgitar, geri vokal Jeremy Spencer – bateri Caleb Bingham – lead gitar (2006– 2007) Darrel Roberts – lead gitar (2007– 2009) Diskografi: Pre-Emptive Strike EP Çıkış Tarihi: Temmuz 10, 2007 (U.S.) Şirket: Firm Music The Way of the Fist Çıkış Tarihi: Temmuz 31, 2007 (U.S.) Şirket: Prospect Park/ Spinefarm Chart pozisyonu: #107 (Billboard 200), #1 (Billboard Top Heatseekers) ABD satışları: 349,365 kopya Single’lar: “The Bleeding”, “Never Enough”, “Stranger Than Fiction” War Is the Answer Çıkış Tarihi: Eylül 22, 2009 (U.S.) Şirket: Prospect Park/Spinefarm Single’lar: “Hard To See” Ödüller 2008 MTV Headbangers Ball, The Bleeding ile Top 5 Videodan birisi seçildi. 2009 Metal Hammer Golden God Ödüllerinde En iyi yeni grup seçildi. 2009 Kerrang! Ödüllerinde En iyi yeni uluslararası grup dalında aday gösterildi. Hazırlayan: Dilara AKMİL



Summer Breeze 2009 12 Ağustos Çarşamba günü sabah Stuttgart havaalanında kuzenim bizi karşıladı. Evi havaalanına arabayla 15-20 dakika uzaklıktaydı beraber kahvaltı edip biraz vakit geçirdikten sonra bizi tren istasyonuna bıraktı. Eğer sizi karşılayacak bir kuzeniniz yoksa Stuttgart havaalanından metroyla direkt olarak tren istasyonuna gidebiliyorsunuz. Almanya’da metro 3.20 € evlat acısı gibi, ayrıca metro istasyonu biraz karışık birilerine sorarak binmenizde fayda var. Tren biletinizi internetten satın alabilirsiniz. http://www.bahn.de/p/ view/index.shtml (bu da linki) Ben almayı unutmuştum. En ince detaya kadar her şeyi de düşünemem ki… Kuzenimle internetten baktık “ben bu siteden hiçbir şey anlamadım en iyisi oraya gidince sorup alırız” dedi. Gittiğimizde görevli bize en ucuz tarifeyi buldu. Gidiş – dönüş kişi başı 40 €. Fiyat internette yazandan daha ucuzdu ama her zaman bilet bulunur mu bilemem. Stuttgart tren istasyonundan trene binip Ansbach’ta indik. İstasyondan altgeçitten geçip çıktık. Camlı kapılardan geçince otobüs duraklarına ulaştık. Tren biletimizi gösterip ücretsiz olarak Dinkelsbühl’e gittik. Yolculuğumuz hala bitmedi bu seferde festival alanına gitmek için SB otobüsünü beklemeye başladık. Bu bahsettiğim otobüs Summer Breeze ücretsiz servisi ve festivalden 1 gün önce insanları taşımaya başlıyor yani Çarşamba günü sabah 10:00’dan akşam 20:00’a, Perşembe, Cuma ve Cumartesi 08:00-20:00 arası ve Pazar günü (festival alanını artık terk etmek zorundasınız) aynı otobüsler 08:00-14:00 arası çalışıyordu. Uzun ve yorucu uçak, tren ve 2 otobüs yolculuğundan sonra ni-

hayet 19:30 gibi SB kamp alanına ulaşabildik. İçeri cam eşya sokmak yasak bunlara deo roll-onlar da dâhil. Bu yüzden yanınıza deodorant alın. Çadırımızı kurmak için düzgün bir yer aramaya başladık fakat düzgün yeri geçtim boş yer bulmak imkânsızdı. Gördüğüm ilk boşluğa, buraya bizim çadır sığar diyerek attım çantamı çevremizdeki insanlara gelecek arkadaşları yoksa çadırımızı o boşluğa kuracağımızı söyledik, yokmuş neyse ki Bu arada bulunduğumuz nokta “A tower” kenarındaydı yani festival alanına giriş yapılan kapıya, dolayısıyla Party Tent’e en yakın yer.

tory çıkmadan bu sefer diğer biradan denemeye karar verdik sıramızı beklerken elektrik kesildi!!! 5-10 dakika kadar sürdü. Bir Türk olarak elektrik su kesintisi bize koymaz ama dünyanın yolunu teperek gittiğimiz büyük bir festivalde bunlara şahit olmak biraz sinir bozucuydu üstelik sadece bir kere olmadı. Daha sonra sırasıyla Cataract, Powerwolf ve God Dethroned yine aynı yerdeydi içeri giremedik çünkü zaten yer yoktu Çimenlerde oturmaya devam ettik. Benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Aklımda kalan tek şarkı “Nihilism” God Dethroned’un 2004 albümü “The Lair of the White Worm” ilk şarkısı…

Konserler çoktan başlamıştı Cyrcus, Sheephead, Dreamshade, Cypecore, Second Relation çoktan bitmişti. Biz çadırımızı kurarken One Way Mirror sahnedeydi seslerini duyabiliyorduk. 20:55te sahneye çıkacak olan Avustralyalı Blackened Thrash Metal grubu Razor of Occam izlemek istiyordum bu yüzden çadırı hızlıca kurup hemen bir şeyler yemek için etrafa bakınmaya başladık ve Wacken’daki Türk dönercileri bulduk Yemek faslından sonra festival alanına girdik. Party Tent çok küçüktü, ortada DJ kabini gibi bir şey vardı ve dünya kadar yer kaplıyordu. Gördüğüm en kötü ses tesisatı ordaydı.

13 Ağustos Perşembe Karta ve Deadlock izlemedim. 14.55’te Vader sahnedeydi çadırı kurduğumuz yerden Main ve Pain sahnelerinin ortasındaki dev ekran görünüyordu o saatte Party Tentte herhangi bir konser olmadığı için ses çok net duyuluyordu, festival alanına girmeden uzaktan izledim. Epitaph, Sothis, Carnal, Wings ben hatırlayabildiğim şarkılar. Sonra festival alanına girdik. 15.40’ta Pain Stage’de Grand Magus ardından 16.30’da Unheilig “baktım” izledim, dinledim diyemiyorum çünkü birini tanımıyorum diğeri dinlediğim gruplardan değildi. 17.25’te Alman grup Equilibrium Pain Stage’deydi. Met, Unbesiegt, Wurzelbert, Blut im Auge, Wingthors Hammer, Ruf in den Wind çaldıkları şarkılardan bazıları. Biz Equilibrium izlerken Party Tentte Jack Slater, Sylosis ve Psycroptic vardı. Beneath the Massacre, J.B.O., Walls of Jericho ve Hackneyed sahnedeyken biz festival alanındaki dükkanları geziyorduk. Party Tent yakınlarında dolaşırken duyduğum kadarıyla Alman grup Hackneyed 2008’de çıkardıkları “Death Prevails” isimli albümden “Neon Sun” çaldı. 20.15–21.30 arası Kreator Main Stage’deydi. Her zaman olduğu gibi yine çok iyiydiler. 2009 Hordes of Chaos albümünden 3

Çadıra girdikten sonra en fazla 2-3 adım gidip kaldık ben hiçbir şey göremiyordum (zemin eğimliydi bu yetmiyor gibi benim boyum kısa insanların uzundu). Daha ilk şarkıda sağır olmak istemiyorum gidelim buradan dedim. Dışarıya çıktıktan sonra sesin çadırdan uzaklaştıkça daha güzel geldiğini fark ettik. Bira alıp çadırın önünde çimenlere oturup dinlemekle yetindik sadece. Bira da iğrençti ballı mı karamelli mi artık içine şekerli her ne koydularsa ben içemedim. 22:00 gibi sahneye Vomi-


şarkı Hordes of Chaos, Warcurse ve Destroy What Destroys You çaldılar, gerisi zaten klasikleşmiş şarkılarıydı. 22.05–22.45 arası Anaal Nathrakh Party Tentte çalıyorken ben çimenlerin üstünde yayılmış tıkınmakla meşguldüm. BA’de doğru düzgün izleyemedim SB’de izlerim dediğim gruplardan biriydi fakat büyük festivallerde şöyle bir sorun var ki insanı çıldırma noktasına getiriyor bir sürü grup oluyor bizde ohaa bu ne diye şaşırıp kalıyoruz sonra hangi grup saat kaçta hangi sahnede çıkacak diye running order’a bakıp sevdiğin bütün grupların dandik sahnelere atılmış ya da başka güzel gruplarla çakıştığını görüyorsun. Bir de insan olma faktörü devreye giriyor acıkıyorsun, çişin, uykun bir şeylerin geliyor ya salla bu grubu zaten o kadar çok sevmem deyip izlemiyorsun. Yağmur, çamur ya da güneş, aşırı sıcak gibi hava muhalefetine hiç girmiyorum bile… Kısacası Anaal Nathrakh’ı 1 dönere sattım. 22.40–23.55 arası Main Stage’de Alman Folk Metal grubu Corvus Corax izledim. Tarifi gerçekten imkânsız DVDsi falan çıkarsa bulup mutlaka izleyin derim, mükemmel bir sahne şovuydu. 00.00–01.00 arası Katatonia Pain Stage’deydi. Aslı’nın hatırına izledik. Teargas, Consternation, Deadhouse, Ghost Of The Sun, My Twin, Sleeper, Soil’s Song, Future Of Speech, Tonights Music, I Am Nothing, July, Evidence ve Murder çaldılar çok kötüydüler. Misery Index ve Hate Eternal aynı saatlerde Party Tentte çaldığı için izleyemedik. Aynı sahnede daha sonra sırasıyla Suffocation, Carnifex ve The Faceless çaldı. Kalabalık olduğu için yine dışarıda çimenlerde oturduk. Suffocation’ın çaldığı şarkıların birkaçı şunlardı; Infecting the Crypts, Catatonia, Cataclysmic Purification, Effigy of the Forgotten, Liege Of Inveracity. Sonra biz çadırımıza döndük Carnifex ve The Faceless sahnedeyken yattığım yerden dinledim biraz zaten ninni gibi geldi uyumuşum 14 Ağustos Cuma festivalin 2.

gününde ilk 3 grup olan Unsun, The New Black ve The Cumshots sahnedeyken biz kahvaltı sonrası komşularımızla oturmuş kâğıt oynuyorduk. 12.45–13.15 arası Finli grup Battlelore sahnedeydi kamp alanından izledik ve sonra Dinkelsbühl’e alışveriş yapmaya gittik. Journey to Undying Lands, Sons of Riddermark, Third Immortal ve The Great Gathering benim aklımda kalan şarkılar. Kamp alanında bir tane market vardı ama aradığımız her şeyi bulamıyorduk. Tek güzel tarafı kutu bira satılıyordu ve her zaman soğuk oluyordu. Genelde insanlar arabalarıyla geldiği için festivale biralarını yanlarında getirmişlerdi. Biz gidip dönene kadar Callejón, Nim Vind, The Other ve Sacred Steel çalıp gitmişti. Skyforger’da bitmek üzereydi. 17.00–17.30 arası Party Tentte Alman Symphonic Black Folk Metal grubu Black Messiah vardı. Sauflied, Moskau, Söldnerschwein ve özellikle Irminsul isimli şarkının keman olan bölümü için o çadıra dalmaya değerdi hopladım zıpladım bir şey göremedim amaaan nolcak sanki kıllı kıllı adamları görüp te ne yapacaksam deyip çıktım 17.25’te Pain Stage’te başlamış olan Entombed konserini izlemeye gittik. Çok fazla dinlediğim bir grup olmamasına rağmen 20 yıllık müzik geçmişine sahipler ve sahnede gerçekten çok iyiydiler. 18.00–18.30 arası Obscura Party Tentte sahnedeydi ama biz izlemedik. Schandmaul mu izlesek Koldbrann mı diye düşündük açıkçası çünkü Schandmaul Main Stagede Koldbrann ise Party Tentteydi ve ardından Urgehal çıkacaktı. Hepsini yarım yarım izledik bir o sahneye bir bu sahneye koştururken insan ne izlediğini anlamıyor. Saçma koşuşturmadan sonra yorulduk haliyle Sabaton, Life of Agony ve Cynic arada kaynadı gitti. Bu arada sanırım daha önce bahsetmedim 29 Temmuzda Wacken için yola çıkmadan 1 gün önce sol ayağım şiş olduğu için zor yürüyor-

dum bu yüzden hastaneye gitmiştim doktor bana “yat dinlen ve fazla hareket etme, ayakta çok fazla durma” demişti. Toplam 19 gün süren 3 festivali kapsayan bir gezide ne kadar oturma şansım oldu siz düşünün ve “geri zekalı yaa o grup izlenmez mi?” demeden önce lütfen bir daha düşünün Amorphis 21.35–22.35 saatleri arasında Pain Stagedeydi ve muhteşemdi. Leaves Scar, Towards And Against, Two Moons, Against Widows, Sampo, Silver Bride, Alone, The Smoke, My Kantele, House of Sleep ve Magic and Mayhem çaldılar. Aynı saatlerde Party Stagede Vreid çalıyordu 22.40– 23.50 Main Stage’de Amon Amarth izledik. Twilight of the Thunder God, Free Will Sacrifice, Guardians of Asgaard, Varyags of Miklagaard, Live For The Kill, Runes to My Memory, Asator, Cry of the Blackbirds, Thousand Years of Oppression, The Fate of Norns, Victorious March, The Pursuit of Vikings, Death In Fire çaldılar sıralama muhtemelen böyle değildir. 00:00-01:00 Pain Stage’de Haggard “bizlere güzel bir gösteri sundu” (cümleye bak yaa koptum yazarken sürekli aynı kelimeleri kullanıyorum değişiklik yapınca komik oluyor hiç benim kullanacağım tarzda bir cümle değil) yani demek istediğim her zamanki gibi çok güzeldi 2008 Tales Of Ithiria albümünden; The Origin, Tales of Ithiria, Upon Fallen Autumn Leaves, The Sleeping Child 2004 “Eppur Si Muove” albümünden; Per Aspera Ad Astra, The Observer, Eppur Si Muove 2000 yılında çıkardıkları albümden ise Awaking the Centuries. Biz Amon Amarth ve Haggard izlerken The Sorrow ve Firewind diğer taraftaydı. Haggard sonrasında Protest the Hero, Raunchy ve Elvenking Party Stagede çalarken ben çadıra dönmüş uyuyordum. 15 Ağustos Cumartesi festivalin son günü 11.00–11.30 saatleri arası Main Stage’de Fransız Bru-


tal Death Metal Grindcore grubu Benighted izledik. Ben izlemeyi düşünmüyordum aslında Alman komşularımızdan biri çok iyiler gelin izleyin dedi diye izledik isabetli bir karar oldu, uykum açıldı kendime geldim. Çaldıkları şarkıların isimleri hakkında hiçbir fikrim yok. Albümlerini birkaç kez dinledim ama hatırlayamadım. 11.35–12.05 arası Pain Stage’de benim en çok izlemek istediğim gruplardan biri olan Black Sun Aeon vardı. Tuomas Saukkonen’in solo projesi. “Darkness Walks Beside Me” adında tek albüm var Sadece 30 dakikaları olduğundan sanırım soundcheck sırasında daha intro başladı. Tek albüm olduğu için ve ben bütün şarkıları çok sevdiğimden hangisini çalmadılar hatırlamıyorum. İzleyiciyle selamlaşma geyiklerini de geçip çaldılar ve gittiler. Bu ilk önce “ne soğuk herifler” düşüncesini akla getirse de tamamen kısa olan süreyi iyi değerlendirmek açısından iyi bir şeydi bana göre. Bas gitar yoktu Mikko Heikkilä (Sinamore) clean vokal / gitar, Mynni Luukkainen (Sotajumala) dark vokal / gitar, Tuomas Saukkonen ise davul çalıp bir de vokal yaptı (utanmadan ). Ağızlarımız açık izledik desem yalan olmaz. 12.10–12.40 arası Danimarkalı bir grup olan The Storm Main Stagedeydi. Ben yerimden kımıldamadım Before the Dawn soundcheckini izlemeyi tercih ettim. 12.45–13.15 arası sahneye çıktılar. Unbreakable, Faithless, Deadsong, My Darkness, Disappear çaldılar sanırım. O arada hava o kadar sıcaktı ki hortumla bizi suladılar çiçek gibi. Benim elimde fotoğraf makinesi vardı suyun üstüme doğru geldiğini görünce sadece arkamı dönebildim. Fotoğraf makinesi de bana ait değildi. Makine bozulsa hadi yenisi alınır ama içindeki Wacken, Prag, Brutal Assault ve Summer Breeze’de çektiğim 400den fazla fotoğraf nolcaktı? Panikten bir süre konseri unuttum ben. Kıçımızdaki dona kadar ıslandık ama serinledik fena da olmadı En azından bahçe sulama hortumu kullandılar BA’daki

itfaiye hortumundan olsa ne makine kalırdı geriye ne de ben Konser çok iyiydi BtD yeni davulsu Atte Palokangas’ta öyle 13.20–14.00 arası Grave Main Stagedeydi öylesine izledik çünkü BSA ve BtD üstüne kim çalsa artık dinleyesim izleyesim yoktu benim. Sonra sırasıyla Krypteria, Born from Pain, Epica, Brainstorm sahnedeyken biz Part Tent yakınlarındaydık orada çıkan Unlight ve Narziss’i dinledik. 17.00–17.30 Celtic Folk Metal grubu Waylander aynı sahnedeydi flüt sesine dayanamayıp sağır olmak pahasına içeri daldığımı hatırlıyorum Uzun boylu adamlar yazık bunlara hiçbir şey göremezler şimdi diye düşünüp herhalde bize yol açtılar ilk defa o lanet Party Tentte bir grubu adam gibi gördüm 2008 Honour Amongst Chaos albümlerinden As the Deities Clash, Walk with Honour birde sanırım Galloping Gaels, 1998 Reawakening Pride Once Lost albümünden Born to the Fight çaldılar diye düşünmekteyim zira susayıp normalde bira sevmeyen biri olarak güneşin altında alkol oranı çok yüksek biraları içerseniz kim ne çaldı bu kadar hatırlayabilirsiniz. Bir daha yurtdışına festivale gidersem en az 5 litrelik su götüreceğim yanımda :@ Evergreen Terrace ve Excrementory Grindfuckers sahnede çalarken yemek yedik. 18.15–19.15 Main Stage Moonspell adamlar Türkiye’ye geldi gitti kaç kere ben onları ilk kez gittim SB’de izledim böyle de saçma bir durum var benim açımdan. Mephisto, Vampiria, Alma Mater, Full Moon Madness, At Tragic Heights, Night Eternal, Opium benim hatırlayabildiğim şarkılar. 19.20–20.10 arası Pain Stagede Legion of the Damned Sons Of The Jackal, Slaughtering The Pigs, Diabolist, Bleed For Me, Death Head’s March, Werewolf Corpse ve Legion Of The Damned çaldıkları şarkılardan bazılarıydı. 21.00–21.40 arası Party Tentte İsveçli Death Metal grubu Evocation sahnedeydi. Opeth çıkana kadar biraz yayılsak mı çimenlerde diye düşünürken o dandik sahnede

bile süper bir soundla çaldılar bizde kafamızı içeri sokup biraz dinledik izledik arası bir şey Eve döndükten sonra oturdum ne çalmıştı bu adamlar diye biraz dinledim 2008 Dead Calm Chaos albümünden In The Reign Of Chaos, Silence Sleep, Angel Of Torment, Tomorrow Has No Sunrise 2007 Tales from the tomb albümünden Chronic Hell ve 2004 Evocation albümünden The Ancient Gate benim çaldıklarını hatırlayabildiklerim arasında. Bu arada diğer tarafta Volbeat sonra da Voivod sahneye çıktı. “Diğer taraf” diyorum çünkü orada değildim neyse ben hemen konuyu değiştirmek istiyorum. 22.40–23.50 saatleri arasında Opeth Main Stagedeydi Heir Apparent sonrası gitarda bir problem oldu biraz doğaçlama takılıp Soldier of Fortune çaldılar sonra da Ghost of Perdition, Harvest, The Leper Affinity, Closure ve The Lotus Eater. Stuttgart Havaalanında uçağa doğru giderken Mikael Åkerfeldt, Martin Axenrot ve Fredrik Akesson’la karşılaşmamız çok güzel bir tesadüftü Neyse biz Opeth izlerken diğer yanda Dagoba’yı kaçırdık. 00.00–01.00 arası Pain Stage’de Deathstars izledim ne yalan söyleyeyim eğer izlemeseydim kafamı kırmakla beni tehdit etmişti biri hiçbir şarkılarını bilmediğim halde eğlendim diyebilirim sahnede çok çok iyiler. Secrets of the Moon Party Tentte çalıyordu aynı saatte. Bu iki grup festivalin son gruplarıydı. 01.00–04.00 Metal Hammer Night Pantera’dan Metallica, Iron Maiden, Slayer aklınıza gelebilecek bütün grupların çalındığı vedalaşma faslı. Summer Breeze aslında çok daha eğlenceli geçebilirdi benim açımdan ama gerçekten artık ayakta durmak, yürümek her şey acı verici bir hal almıştı. 3 festivale arka arkaya gitmek tahminlerimden çok daha fazla enerji isteyen bir olaymış. Toplam 12 gün çadırda uyudum tabi buna uyumak denirse. En önemlisi öldüm susuzluktan… Ama bugün festival olsun yine imkânım olursa giderim. Hazırlayan: Asuman ORTAÇ



Merhaba Ulaş kısaca grubu tanıtır mısın? Tür? Tarihçesi? Ulaş: HECATOMB Rıfat Şahin (Guitars), Goremaster (Drums) ve Ulaş Işıklar (Vocals) dan oluşuyor. Umut Uslu konserlerde session bass olarak gruba destek veriyor. Death Metal yapıyoruz. Hem old-school hem de daha modern elementler müziğimizde mevcut. HECATOMB 1999’da İzmir’de kuruldu. Şu anda ilk kadrodan sadece Rıfat ve ben varım. “Decomposed in Hecatomb” (2003 / Poem Productions) ve “Impaled Apocalypse” (2006 / Poem Productions) adlarıyla iki albümümüz var. Şu anda 3. albümümüzün kayıtları devam ediyor. Hepinizin ayrı şehirlerdesiniz Goremaster Ankara’da, Rıfat İzmir’de, Ulaş Kırklareli Çorlu İzmir İstanbul arası sürekli bir koşuşturma içindesin. Bu enerjinin kaynağı nedir? Ulaş: Hepimizin HECATOMB öncesinde de grupları vardı. Ben Legion ve Vaginal Stench gruplarının solistiydim, Rıfat Remains’te Goremaster Cenotaph’ta çalıyordu. Yani bu, grupta olma zorunluluğu ile alakalı. Bahsettiğim şey içten gelen bir zorunluluk. Üçümüzde bu müziği yapmadan yaşayamayacak tipte insanlarız. Bu nedenle gerekli enerji otomatik olarak içimizden geliyor.

Ama günümüz dünyasında iletişim teknolojilerinin ulaştığı boyut böyle zorlukları aşmayı olanaklı kılıyor. Her ay Ankara’ya gittik ve yeni albümün parçalarını yaptık. Gerektiğinde internet üzerinden yaptığımız şeyleri paylaştık, uzun telefon görüşmeleri de oldu tabii sık sık. Türkiye’de death metal grubu olmak hep ikinci iş olduğu için zor. Öncelikle para kazandığımız işlere vakit ayırmak gerekiyor. Ama önceki soruda da değindiğim gibi müzik yapmamak gibi bir düşünceyi kabul etmeyen insanlarız. Bu açıdan bir şekilde maddi manevi fedakârlıklar yaparak üstesinden geliyoruz. Artık bu iş dünyanın her yerinde böyle yürüyor. Amerikalı Nile’ın davulcusu Kollias’ın Atina’da oturması ya da Amerikalı Bone Gnawer’ın solisti Kam Lee’nin grubun diğer elemanlarını myspace aracılığı ile İsveç’ten bulması aklıma gelen örnekler bu konuda. Decomposed in Hecatomb(2003) ve Impaled Apocalypse(2006) olmak üzere iki albümünüz var 3. albumün piyasada olacağı tarih belli mi? Ulaş: Şu an kayıtlar devam ediyor. Davul kaydı bitti, gitar ve bası kaydedeceğiz yakın zamanda. 8 parça olacak yeni albümde ve sanırım 2010’da piyasaya çıkacak.

Ben bir kere İzmir’de sizi izleme fırsatı bulabilmiştim ama İstanbullu izleyicilerin hepsi benim kadar şanslı Ayrı şehirlerde olmanın yanı sıra, değil. Ankara ve İzmir’de birçok konmüzik dışında yoğun iş hayatları olan ser verdiğinizi biliyorum planlarınız insanlarsınız bildiğim kadarıyla arasında bir İstanbul konseri yok mu? Nasıl bir araya gelip prova yapabiliyor- Başka konser var mı yakında? sunuz? Yaşadığınız zorluklar neler? Ulaş: Bu, en problemli olduğumuz Ulaş: Oldukça zor bir durum tabii ki. konu gerçekten de. Yaklaşık 20 kon-


ser verdik şu ana dek; bunların 2’si Ankara’da 1 tanesi Eskişehir’de gerisi İzmir’de oldu. 10 yıllık bir grubun İstanbul’da çalamaması çok garip bir durum elbette ama bir şekilde böyle oldu. Planlarımızın arasında İstanbul’da çalmak her zaman var ama gerçekleşmedi henüz. Umarım yakında bu da olacak. Şu anda en yakın konser ise İzmir’de 8 kasımda yapılacak Hatesphere (Danimarka) ve One Bullet Left (Almanya) konseri. Bu konserde çalacağız. Buradan İstanbullu organizatörlere duyurulur :) Şuana kadar ki çıktığınız konserlerden hangisi sizin için en iyisiydi? Neden? Ulaş: İyi bir sound ile çaldığımız ve seyirciyle güzel atmosfer yakaladığımız her konserimiz güzeldi. Ama özellikle Yunan Rotting Christ ile 2004’te ve Alman Necrophagist ile 2005’te birlikte çaldığımız konserler ve yeni kadromuzla 2009’da çaldığımız Ankara ve İzmir konserleri çok güzeldi bize göre. En çok hangi grupla beraber sahne almak istersiniz? Ulaş: Ben Deicide ile, Rıfat ise Slayer ile, Goremaster ise Suffocation ile ister. Ama üçümüzün de kabul edeceği bir grup olsa o kesinlikle Morbid Angel olurdu. Kendi parçalarınız arasında benim favorim şu dediğiniz bir şarkı var mı? Ulaş: İlk albümümüz “Decomposed in Hecatomb”tan “Corpseeaters”, “Assault” ve “Internal Suffering”, 2. albüm “Impaled Apocalypse” ten “Sworn to

the Red”, “Cold but Undead ve “Barbaric Deformity” favorilerim arasında. Kaydı devam eden yeni albümümüzden favori şarkılarım ise: “Panz-Torture”, “Humanimal Race”, “Mighty Chaos” ve “Slay You All”. Bu şarkıları daha özel yapan ne? Ulaş: Aynı zamanda bir dinleyici olarak bana verdikleri haz diyebilirim. Şarkı sözlerini genelde sen yazıyorsun. Sözleri yazarken nelerden etkilenirsin? Ulaş: Sinema TV’den lisans ve yüksek lisans mezunuyum, şu anda da sinemada doktora yapıyorum. Filmlerle çok alakalıyım doğal olarak. İlk albüm “Decomposed in Hecatomb”ta izlediğim korku filmlerinden etkilenmiştim. Her şarkı başka bir korku filmini anlatıyor o albümde. 2. albüm “Impaled Apocalypse”te ise Vlad Dracula’nın hayatını konsept olarak tüm şarkı sözlerine yayarak anlattım. Çıkacak 3. albüm daha karanlık ve kötülük yanlısı liriklere sahip. Kısaca savaş ve yıkım konseptli bir albüm oldu liriksel açıdan. Her tür müziğe açık mısınız? Hangi grupları dinlersiniz? Ulaş: Hepimiz ortak olarak death metal ve grind dinliyoruz. Bunun dışında black metali en çok ben dinlerim. Ayrıca soundtrack ve klasik müzik severim. Ortak zevkin dışında Rıfat thrash metal ve bazı heavy metal gruplarını da seviyor. Goremaster’ın yelpazesi de geniştir. Yeni gruplardan hangilerini beğeniyorsunuz?


Ulaş: Yeni eski ayrımı yapmadan söylersem, Türkiye’den Carnophage daha ilk albümüyle büyük iş yaptı. Yine Affliction, Decaying Purity, UÇK Grind, Human Harvest, Sagaris ve Episode 13 kendi türlerinde iyi bence. Suicide’ın yeni albümü de çok iyi olacak. “Türkiye’de metal müzik yapmak” deyince neler geçiyor aklından… Ulaş: Doğu – Batı kültürü arasında kalışın en tipik örneği geliyor aklıma. Yani batılı tarz bir müzik olan metal kültürü içinde yer alıp aynı zamanda kuru fasulye yemek ya da çiftetelli oynanan düğünlere gitmek zorunda olmaktan bahsediyorum. Türkiye’de bu müziği yapmak Avrupa’da ya da

Amerika’da yapmaktan 3-4 kat daha zor. Vakit ayırdığın ve sorularımı cevapladığın için çok teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı? Ulaş: Ben teşekkür ederim, iletişim kurmak ya da şarkılarımızı dinlemek isteyenler myspace ve facebook’tan bizi bulabilirler. http://www.myspace.com/hecatombtr http://www.facebook.com/home. php?#/profile.php?id=557364416

hazırlayan Asuman ORTAÇ



Rock Station/ 4 Ekim 2009 Geçtiğimiz 4 Ekim günü Ankara Odtü Vişnelik Tesisleri saat 12.00yi vurduğunda kapılarını uzun bir kuyruk oluşturmuş metal dinleyici kitlesine açtı. Boynu tutulurcasına headbang yapan genç kesim ve bunun yanında Ankara metal müzik piyasasının –iyi anlamdadinozorları için yeterli gelmedi. Naçizane görüşüm şu ki yer alan gruplar da müzik için gayet emek vermiş ve en azından yabana atılmaz bir kesimi müziğe doyurmuş gruplardı. Bu yıl Jimmy Jip kamerayla görselliği desteklenen 12.si düzenlenen Rock Station Festivalinde açılış grubu olarak sahnede None Shall Return vardı. Sahneye çıktıkları anda uyumlu ve hareketli bir giriş yakalayan grup kısa süre içinde festival alanına ilk giriş yapan seyircileri coşturmayı ve festivali ısıtmayı başardı. Black Tooth’tan tanıdığımız Tuna’nın da destekleri ve 1 aylık sıkı bir çalışma sonucu yıllık gruplara taş çıkartan None Shall Return’ü yaşlarına da bakarsak – 15–17 – daha sıkça isimlerini duyacak ve sahnelerde görecek gibiyiz. Hemen ardından death-thrash dinleyicilerini festivale iyice ısındıran Kinn sahnedeydi. Sıcağın da etkisi ile herkesin üzerindeki ağırlık çim amfiye yayılmasına sebep oldu. Şunu da söylemeden geçemem ki bu yıl ki festival yağmursuz ve susuz geçen ilk festivaldi. Bir süredir hissedilen soğuklara rağmen 4 Ekim çoğumuza “sıcaakkk” dedirtti. Organizasyonun her yıl festivalden bir hafta önce hava durumunu nette yayınlaması da atlanmaması gereken minik ve hoş bir detay. Sahneye dönersek, Kinn’den hemen sonra Truck sahnedeydi. Açıkça söylemek gerekirse yüzlerindeki ifade yaptıkları müziğe ve sahne performanslarına gayet yakışmıştı. Bir an mikrofon kullanmadan bir insan sesini nereye kadar duyurabilir sorusuna cevap almış olduk. Truck ‘dan hemen sonra Martensmith’i izledik. Kulaklara ve gözlere hitap eden bu grubu sahnede görmek hoş oldu. Martensmith sahnedeyken bir yandan kulise girip çıkıyordum ki yakında sahne alacak olan D’arch’in sesine doğru ilerlediğimi hissettim. Kulisin bana görünen tarafında herkesin yüzünde bir memnuniyet ve içeride keyifli bir sohbet ortamı vardı. Zira Truck sahneye çıkmadan önce grupla yeni tanışmama rağmen yaşanan sohbet oldukça önyargısız ve keyif vericiydi. Martensmith’in hemen ardından klavyelerine iliştirdikleri rakun oyuncağı ile D’arch’ı izledik. Sahneye siyah ve beyaz giysilerle çıkan grubun performansı bu defa bir başkaydı. Bir an dalıp gitmişken güvenlik şeridinin sadece bir adım önünde olmanın güvensiz bir durum teşkil edeceğini öğrenmek acı verici bir deneyimdi. Barikatlara geçirilen bir tekme bir süre sırt ağrısı çekmeye ve ekipten bir kişinin yaralı ve dikişli olarak günü atlatmasına sebep olsa da olur böyle vakalar diyerek güvenlik görevlilerinin işlerinin aslında o kadar basit olmadığını kendimize

hatırlatmak istedik. Ve geçtiğimiz 11.Rock Station’dan da anımsayacağımız Kasatura bu defa performanslarının üstüne geçen 1 yılın etkisinin neler olabileceğini hissettirdi. Sahneye bir varille çıkan grup “Eee? Ne olacak şimdi?” dedirtirken, bir aralıkta grubun vokalinin basın ve yayın organlarının yalan haberler yazmasından hoşnut olunmadığı ve bu durumun yanlısı olunmadığı düşüncesi ve gerçeğini ortaya koyarak eski bir televizyonu ve gazete kâğıtlarını çöp varilinin içine atması sorularımıza bir bağlamda cevap almamızı sağladı. Kasatura’dan hemen sonra bu yıl 5.düzenlenen Air Guitar yarışması vardı. Jürisinde Murat Net, Ufuk Önen, Asena Özçetin, Tarkan Gürol, Andreas Treske ve Cihan Manay’ın bulunduğu air guitar yarışması bu defa inanılmaz bir kapışma ile geçti. Yarışmacılardan birisi bir hayli zorlu bir rakipti. Ankara’nın en iyi dans eden, en iyi salsa yapan amcası 18lik gençlere taş çıkartırcasına bir air guitar performansı sergiledi. Tabi herkesin kameralara sarılması da bir oldu. Ancak elbette her yarışmanın bir kazananı olduğu gerçeği ile bir kişi yüzünde gülümseme ile kırmızı fender ile sahneden ayrıldı. Air Guitar’ın ardından yıllar boyunca metal müzik camiasında adını duyduğumuz ve ilk demoları “End of The Game” olan grup Origam’ı izledik. Sahneye Avustralya Aborginilerinin “didgeridoo” adlı bir üflemelisi ile çıkan grup farklı ülkelerin enstrümanlarını metal müzik ile harmanlayarak farklı bir renk yakaladı. Grup geçtiğimiz yaz Testament ile sahneyi paylaşmalarından sonra Rock Station’da da seyirci ile sohbet ederek hareketli bir performansla alanı yeniden canlandırdı. Güneş batmaya başladığında ve festival alanı asıl katılımcı kitlesine ulaşmaya başladığı esnada sahnede Ankara’nın uzun süredir sesi soluğu çıkmayan kökleriyle yerleşmiş grubu Ehrimen vardı. Grubun çeşitli illerde sahne almasının yanı sıra yabana atılmayacak bir süre – 9 yıl – sonra Ankara’da Rock Station’da yerini aldı. Yüzleri boyalı sahneye çıkan grup yeni kadrosu ile asıl “yıkım”ı başlatmış oldu. Ve gün son ışıklarını da çekerken her zamanki muhteşem performansıyla Black Tooth sahnedeydi. 2008 Rock Station’ına bir boru ile destekçilerinden birisine içki içildiği performansı ile damgasını vuran Black Tooth’tan bu yıl da pek geri kalmayan bir hararet ve heyecan gördük. Başta destekçisi oldukları None Shall Return ve diğer hayranları sahneye çıkarak birlikte headbang yaptılar. Ancak sahnede başlayan ve birkaç saniye süren pogo için herkesi festival alanına alıp alanı ikiye ayırarak yıkımı tattırdılar. Şundan da söz etmeden geçemeyeceğim ki grubun vokallerini yapan Tuna Vural’ın sahneye çıktıkları ilk dakikalarda yaptığı açıklamada, kendilerinden hemen sonra çıkacak olan, takipçilerinin 20 yıldır tanıdığı grup DarkPhase’e olan desteği ve müziği tanımalarını sağlayan

şeyin, festivale nokta koyacak olan Doro Pesch olduğundan ve “metal müziğin kraliçesi”ne nasıl iyi bir dinleyici kitlesi olduğumuzu göstermemizden söz etmesi büyük incelikti. Black Tooth bu yıl aslında müziğin biraz da küçükten büyüğe, herkese ne olduğunu bir ufaklığı omuzlarına alarak gösterdi. Ve geçirdiği koskoca 20 yılın ardından DarkPhase sahnede yerini aldı. Açılışı “No More Pain” ile yapan grup sessiz sedasız geçen dönemden sonra sesini nasıl çıkarttığı gösterdi. Ve elbette daha genç nesille performansın ne olduğunu… Grubun vokali Erkin Şahin’in grup için çektiği promo fotoğrafları ve düzenlemeleriyle harikulade bir yol aldıklarını da gördük. Ayrıca davulcuları Tolga Ergin’in de üstündeki Türk bayrağı desenli tişört festivalin akıllarda kalan detaylarından birisiydi. Herkes festivale kendisini kaptırmışken bir saniyelik sessizlikle duyulan ses bambaşkaydı: “DarkPhase Fan Kulüp Burada!” DarkPhase’in ardından bir süre sessizlik yaşandı. Heyecanlı bir bekleme süreci… Güvenlik ve korumalar yavaş yavaş yerlerini alırken seyirciler de sahneye iyice yaklaşmaya başladılar. Ve sonunda… Yüzünde keyifli gülümsemesi ile metal müziğin Alman kraliçesi Doro Pesch sahnedeydi. Headbang yaparken bile performansına imzasını atan Doro Pesch’i izlemek, dinlemek büyük keyifti. Doro alanı ve dinleyicisini coşkuyla inletirken sahnenin hemen yanından Asena Özçetin sahneye “Çocukluk hayalim gerçek oldu” dercesine bir başka bakıyordu. Evet, bir başkaydı Doro’yu izlemek, canlı canlı görmek, karelemek… Türkiye’ye son gelişinin üstüne ayrı bir zevk oldu. Ve şu sözlerle yavaş yavaş sonlara hazırladı 12.Rock Station festivalini. “…Now were stronger We no longer want you bringin us down Weve got the magic So were gonna spread the magic around. All we are, all we are We are, we are all All we need…” İyisiyle ve kötüsüyle, kolayı ve zoruyla, sahne önü ve arkasıyla, yine emek harcanan, yine güzel bir ekibe, güzel bir organizasyona ve Hicri Bozdağ’a sahip festival 2009 yılı için de Ankara’nın nefesini düzene soktu. 2009 yılı boyunca “Olurdu olmazdı, yalandı değildi” festivallerinin yanında, böyle başarı arz etmiş köklü festivaller ve ekiplerine ayrıca teşekkürler. Metal müzik dinlemeye bir festivale en açığından, başı kapalısına herkes gelebiliyor ve dinleyiciler müziğe doyabiliyorlarsa bir nebze, bu gurur duyulacak bir detaydır. Önümüzde bakabileceğimiz daha çok maç var… Ve hepsi de taraftarları ve oyuncularıyla tepsi tepsi baklavasına oynanacak… Hazırlayan: Sanem Yücesoy Fotoğraflar: Sanem Yücesoy



Thanatos’ın, yer altı metal sahnesine girişi... (1984) Birkaç demo ve kadro değişikliğinden sonra; 1990 yılının başlarında Thanatos, klasik DeathThrash Metal soundunu içerisinde barındıran iki klasik sayılabilecek albüm yayınlayarak: ‘Emerging From The Netherworlds’ (Shark Records/Cargo 1990) ve ‘Realm Of Ecstasy’ Shark Records/Cargo 1992, Kreator, Sepultura, Death, Napalm Death, Bolt Thrower, Autopsy, Death Angel gibi ve buna benzer gruplarla da aynı sahneyi paylaştı. Bundan çok kısa süre sonra metal dünyasına sağlam bir giriş yapan grupta, ne yazık ki Death Metal gruplarında görmeye alışık olduğumuz bir sahne yani; 1992 yılında grupta çıkan sorunlar nedeniyle beklenen bir ayrılık geldi. Fakat grubun gitaristi ve vokalisti olan Stephan Gebedi (Hail of Bullets), 1999 yılında; Sinister, Houwitser ve Cremation gibi Hollanda’yı, Avrupa’da Death Metal sahnesinde temsil eden bu gruplardan topladığı elemanlarla yoluna tekrar devam etti. Bu geri dönüşün ardından grup için, üçüncü albüm yakındı; bir yıl kadar sonra ‘Angelic Encounters’ı, Hammerheart Records tarafından yayınlayan grup elemanları hemen sonra, Morbid Angel, Vader, Dying Fetus, Exhumed, Cryptopsy, Krisiun, Destruction ve Necrophagia gibi gruplar ile önemli turnelerde

boy gösterdi. Fakat unutulmaması gereken nokta; güzel eleştiriler ve tepkilere rağmen, bu albümün grubu tatmin etmediğiydi. Tabi bu problem grupta yine ayrılık çanlarının çalmasına neden oldu ve iki eleman değişikliğinden sonra, grup günümüzdeki halini aldı: Marco de Bruin- Bas Paul Baayens (Hail of Bullets, Asphyx) - Gitar Yuri Rinkel (Melechesh) - Davul Stephan Gebédi (Hail of Bullets) - Gitar/Vokal Grup, 2002 yılında biraz da plak şirketlerinin ilgilisini çekmek amacıyla küçük bir stüdyoda ikisi cover olmak üzere 6 yeni şarkı kaydetti ve bunları Baphomet/Red Stream bünyesinde ‘Beyond Terror’ adıyla EP albüm ya da siz nasıl adlandırırsanız, Mini-CD tipinde bir albüm olarak yayınladı. Tabi bu durum grubun ilgi çekmesini sağladı ki takvim yaprakları 2003 yılını gösterdiğinde grup elemanları, Yunan Black Lotus Records ile yeni bir kontrat imzaladı ve bir yıl kadar sonra da ‘Undead.Unholy.Divine’ı yayınladı. Her şey tekrar iyi gitmeye başlarken grup, birkaç yıl sonra yeni albümleri olacak olan ‘Justified Genocide’ın kayıtlarına devam ederken Black Lotus’un iflas etmesi grup elemanlarının yeni albüm çalışmalarının rafa kaldırmasına neden oldu. Black Lotus iflas ettikten sonra yine ortada

kalan Thanatos, bu süre içerisinde ‘Justified Genocide’ albümlerinin çalışmalarını rafa kaldırmadı elbette. Grup, üzerine yoğunlaştıkları bu yeni albümle fazla sorun yaşamadı ve 2009 senesinde yeniden canlanarak beşinci stüdyo albümleri olan ‘Justified Genocide’ı yayınladı. Grup şu ana kadar çalışmış oldukları plak şirketlerinden gereken ilgiyi görmediklerinden dolayı kırgındı. Bu durum Hollandalı menşeli plak şirketi olan Deity Down Records ile yeni ve şu ana kadarki en ciddi kontratlarını imzalamalarını sağlamıştı. Grup, ‘Justified Genocide’ ile çok güçlü ve sert parçalarla mükemmel bir dönüş yaptı. Hem Death hem de Thrash Metal’e verdikleri emeklerini geç almış olsalar da zoru başardılar ve Hollanda dışında Avrupa ve dünya genelinde de bu türlerin veteranlarından biri olduğunu kanıtlamış oldu. Old School Thrash Metal ve Death Metal’inin tipik bir karışımı olan ‘Justified Genocide’ Rotterdam’daki Excess Stüdyolarında kaydedildi. Mixing ve mastering işlemleri, Dan Swanö (Bloodbath, Edge of Sanity, Demiurg, Moontower) tarafından kendi stüdyosu, Unisound Stüdyolarında yapıldı. Justified Genocide ile ilgili olarak bilinmesi gerekenler: 1.Grubun Beşinci stüdyo albümü olması

ve kesinlikle Avrupa’nın en kült Metal sahnesinden çıkmış olması. 2.Thanatos’ın 25 yıllık geçmişine özel olarak basılmış olması. 3.Rotterdam’daki Excess Stüdyolarında kaydedilmiş olması (Sinister, Houwitser, Elegy, Severe Torture, Hail of Bullets). 4.Mixing ve masteringini Hail of Bullets, Moontower, Bloodbath, Edge Of Sanity ve şu an kendi çaldığı grup olan, Rob Johansson’ın (Paganizer) onlarca projelerinden sadece birisi olan Demiurg gibi grupların da düzenlemelerini yapan önemli metal şahsı Dan Swanö tarafından yapılmış olması. Diskografi: Emerging From The Netherworlds (Shark/Cargo 1990, tekrar yayım Hammerheart tarafından - 1999). Realm Of Ecstasy (Shark/Cargo 1992, tekrara yayım Hammerheart tarafından - 2000). Angelic Encounters (Hammerheart 2000, Hammerheart Amerika 2001). Beyond Terror (MCD) (Baphomet/ Red Stream 2002). Undead.Unholy.Divine. (Black Lotus Records 2004). …And Jesus Wept (7 Inch EP) (Konqueror Records 2006). Boxed Set (Area Death Productions 2007). Justified Genocide (Deity Down Records 2009, Mar 16 EU/World, April 06 UK/Eire, April 8 Almanya/Avusturya). Hazırlayan: Kadir


Brutal Assault 2009 BA forumlarında bu yıl festival öncesinde grup seçimleriyle ilgili birçok tartışma yaşandı. Organizatörler çeşitliliğe önem verdiklerini ve genç izleyicilerin sayıca daha fazla olduklarını, onların da daha çok metalcore, deathcore, Grindcore gruplarını festivalde görmek istediklerini, grup seçimlerinde bunların göz önüne alındığını açıkladılar. 59 grup çıkacağı açıklanmıştı en son fakat Dagoba’nın iptal olmasıyla 58 grup sahne aldı. Benim özellikle bu festivale gitme sebebim Dark Funeral ve Immortal çoğu grup bana çok fazla hitap etmiyordu. Brutal Assault’un en güzel taraflarında biri bana göre bu yıl Obscure Stage ve Metal Shop Stage olmak üzere iki sahnesinin olmasıydı. Sahne isimleri her yıl değişiyor sanırım. Bu iki sahnenin tam ortasında da dev bir ekran vardı. Sahne önünde ve ya yakınında bir yerlerde durunca hiçbir grubu kaçırmıyorsunuz. Festivalin ilk günü olan 6 Ağustos Perşembe günü 15.00’da sahneye çıkan ilk grup Çek Cumhuriyetinden bir hardcore grubuydu adı Flowers For Whores. İlgi duyduğum bir grup olduğunu söyleyemem fakat izledik ve sahnede gayet iyi olduklarını söyleyebilirim. Darkane(Se), Carnifex(US) ve Sadus(US) hala güneşin yaktığı saatlerde sahneye çıktılar. İzlediğim kadarıyla hepsi çok iyiydi. Aşırı sıcak olduğu için ara ara gölge olan bira çadırında takılmayı tercih ettik… Rotting Christ tıpkı geçen sene BA’da izlediğim Anathema performansı sergiledi yani şöyle açıklayabilirim Türkiye’de daha bir özene bezene çalıyorlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin konserlerde karambolde hatunlara bir dokundursam zihniyetinde öküzler olacaktır. RC konserini herifin biri burnumuzdan getirdi 3 Çek kız, kız kardeşim ve ben adamı yumruklayıp tekmelerken yorulup konseri resmen kıçımızla izledik. Aklımda kalan şarkılar; The Sign Of Prime Creation, Keravnos Kivernitos, King of a Stellar War, In Domine Sathana… Orphaned Land Türkiye’de gördüğü ilgiyi göremedi. Birth of the three, The Kiss

of Babylon, Ocean Land, Norra El Norra, El Meod Na`ala, Halo Dies çaldılar. Pain inanılmaz kalabalıktı uzaktan izlemek için bile yüksek bir yerlere tırmanmam gerekti :) Peter Tagtgren’i görünce insan Hypocrisy keşke sahnede olsaydı diye düşünüyor en azından ben öyle yaptım. Finli grup Turisas 23.55’te sahnedeydi. Battle Metal, The Heart of Turisas, In the Court of Jarisleif, Rasputin… çaldılar yine eğlenceli ve güzeldi. 7 Ağustos Cuma günü konserler saat 10’da başladı. İzlemedim uzaktan dinledim fakat Forgotten Silence hakkında bilgi vermek istiyorum kısaca Çek Cumhuriyetinden Progressive Folk Jazz karışımı müzik yapan ilginç bir grup ilgilenenler myspace’ten bulabilirler. Cuma günü benim izlediğim ilk grup Alman Thrash Death Metal grubu Obscura’ydı saat 11.40’ta sahneye çıktılar ama biz sadece 15 dakikasını izledik fena değillerdi. Ben Slovak grup Depresy izlemek istiyordum, birkaç şarkılarını biliyordum ve önceden çok iyi olduklarını duymuştum. Gerçekten duyduklarım doğruymuş çok iyiydiler. Avustralyalı Technical Death Metal grubu Psycroptic’in birkaç şarkılarını izledim bu şarkılardan biri sanırım “Alpha Breed” 2006 Symbols Of Failure albümünün ilk şarkısıydı. Romanyalı Ambient Folk Black Metal grubu Negura Bunget 13.30’da sahnedeydi beynim sıcaktan eriyerek burnumdan akıp gidecek sandım ne izledim hatırlamıyorum ama güzel birkaç fotoğraf çekebilmişim ;) Sonra yan sahneye geçtik İsveçli Death Metal grubu Vomitory izlemek için. Son albümleri Carnage Euphoria’dan “Possessed”, 2007 “Terrorize Brutalize Sodomize” albümlerinden “The Burning Black” ve “Scavenging The Slaughtered” çaldılar. 15.25’te Old School Death Metal grubu Grave sahnedeydi. Soulless, Christi(ns)anity, You’ll Never See… gibi şarkılarını çaldılar. Vreid 18.10 gibi sahneye çıktı Wacken’daki playlistin aynısını çaldılar. 18.55’te Amerikalı Doom Death grubu Novembers Doom diğer sahnedeydi. Vokalist Paul “ne heybetli adammış” deyip birkaç fotoğraf çekip diğer tarafa döndüm uzaktan izledim Pestilence daha sonra da Opeth’i önlerden izleyebilmek

için. 19.40’ta Pestilence çıktı Devouring Frenzy, Mind Reflections, The Secrecies Of Horror, Twisted Truth çaldılar ya da ben şimdi hatırlamaya çalışırken dinliyorum keşke bunu da çalsaydılar diyorum kendi kendime. 20:30’da Jeff Walker’ın bas gitar, Shane Embury’nin gitar çaldığı Meksikalı Death Grindcore grubu Brujeria yan sahnedeyken ben “Opeth için burada duruyorum aklım başımda mı acaba” diye düşünüyordum ama kesinlikle akıllıca bir şeydi diğer tarafta olmam orda kesin ezilip ölürdüm :D 21:25 beklenen grup Opeth aslında benim değil kardeşimin beklediği grup ama hayırlı abla olarak bende yanındaydım. The Leper Affinity, Ghost of Perdition, The Lotus Eater, Heir Apparent, Closure birde Under the Weeping Moon çaldılar bu sonuncuyu da sallamış olabilirim. Testament pek sevmediğim için izlemedim Ulver’i de Dark Funeral için kurban ettim çünkü ayakta duracak halim kalmamıştı… 00.35’te Dark Funeral sahneye çıktı King Antichrist, Hail Murder, An Apprentice of Satan, Open The Gates, Vobiscum Satanas, Goddess of Sodomy, The Arrival of Satan´s Empire, Atrum Regina çaldılar gittiler kelimelerin kifayetsiz kaldığı an benim için… Festivalin son günü 8 Ağustos Cumartesi ilk izlediğim grup Alman Agathodaimon oldu. An Angel’s Funeral, Alone in the Dark, Ghost of a Soul, Tongue of Thorns, Ground Zero, Departure, Serpent’s Embrace gibi şarkılar çaldılar. Ashes You Leave(Cr), Ador Dorath izledik biraz ama bana göre çok keyifli sayılmazdı ikisi de. Ador Dorath Çek olması dolayısıyla sanırım daha yoğun bir ilgiyle izlendi. Finli grup Ghost Brigade 15:30da sahneye çıktı. Progressive Sludge Melodic Death Metal yapan grubun 2006 “Guided by Fire” ve 2009 Ağustos’ta yeni çıkardıkları “Isolation Songs” olmak üzere 2 albümleri var. Sahnede oldukça başarılıydılar zaten Finlandiya’dan kötü grup çıktığını ben görmedim :) Amerikalı Death Metal grubu Hate Eternal sahnedeyken ben bira çadırında oturmuş dinleniyordum yerim-


den kalkıp birkaç fotoğraf çektim biraz izledim ve dönüp oturmaya devam ettim ne çaldılar hiç hatırlamıyorum sadece sahne önünden çıkan toz kaldı aklımda. 17.30’da Danimarkalı grup Raunchy sahneye çıktı Industrial Metalcore diye adlandırabileceğim türde müzik yapıyorlar ve millet coştu herifler sahnedeyken circle pit toz duman kısaca çok iyiydi. Norveçli Industrial Progressive Metal grubu Atrox Forgotten Silence benzeri bir gruptu. Müziklerinde Jazz etkisi vardı. Ben sevdim bu adamları diğer insanlar düşündü bilemem. Bas gitaristin beyaz pantolonu ve beyaz üzerine çiçekli gömleği, gitaristin de emo saçları ilginçti. Atrox kalabalık bir izleyici topluluğuna çaldı fakat kalabalığın gerçek sebebi Immortal’dı. Şahsen ben Misery Index sahneden inerken yavaş yavaş önlere doğru ilerlemeye başlamıştım, ancak 2. sıraya kadar gidebilmiştim. Immortal’ı diğer sahnenin önünde beklerken Anaal Nathrakh ve Suffocation’ı ekrandan izledim ikisi de çok iyiydi. Immortal henüz sahneye çıkmadan kaburgalarım ezilmeye başlamıştı ve saat 21.20 olduğunda artık nefes almayı bıraktım bir yandan ezilen kardeşimi kurtarmaya çalışıp bir yandan konseri izlemeye çalışıyordum. O karışıklıkta görevliler kardeşimi sahne önünden çekip çıkardılar. Beynim durdu. Ben konseri izlemeye devam ederken bir yandan “hassktir fotoğraf makinesi gitti Aslı(kardeşim)yla” diye düşünüyorum sonra merak ve paranoya arttı bende “ya Aslı’nın yardıma ihtiyacı varsa ciddi bir şey olduysa Abbath 1.5 metre ilerde duruyor kaç kere bu mesafeden Immortal izleyebileceğim hayatımda” çelişkilerini yaşarken başka zaman başka festivalde izlerim diye söylenerek arkama döndüm sonu görünmeyen insanların arasından çıkmaya çalışıyordum ilk engel saatlerdir arkamda dikilip duran tiplerdi deli misin gitme izle diye beni tutup sahneye doğru döndürmeye çalışıyorlardı :( Immortal’ın playlisti hatırladığım kadarıyla şu şekildeydi: The Sun No

Longer Rises, Damned in Black, Withstand the Fall of Time, One by One, Tyrants, Sons of Northern Darkness, Beyond the North Waves, Battles in the North, Blashyrkh(Mighty Ravendark), Solarfall. Aslı’yı bulduğumda iyi ve hala tek parçaydı ama nefes alamadığı için renk atmış, bira almaya çalışıyordu kendine beni görünce “niye geldin” diye bağırmaya başladı Immortal’ın bu festivaldeki en çok izlemek istediğim 2 gruptan biri olduğunu biliyordu. Biralarımızı almış sahnenin güzel göründüğü bir yerlere doğru yürürken insanların arasında gezen Vreid’in bas gitaristi Hvall’ı gördük bizden başka kendisini tanıyan olmadı izin isteyip fotoğraf çektik. Ve uzak bir köşeden aile saadeti modunda Immortal izledik mükemmel bir konserdi her şeye rağmen. Walls of Jericho sahneye çıktığı sırada kulaklarımı tıkayarak kaçtım Immortal üstüne hiç çekilmezdi. 23:45te Marduk için geri döndük ama ayakta uyudum konser boyunca Wolves, Azrael, With Satan and Victorious Weapons, Panzer Division Marduk, On Darkened Wings… gibi şarkılar çaldılar… Finli Funeral Doom Metal grubu Skepticism 00.35’te sahneye çıktı izlemeyi çok istiyordum ama zaten uykum vardı yaptıkları müzik türünde uykuyu açan cinsten değil dolayısıyla yavaş yavaş çadıra doğru yürümeye başladık… ****************************************** ************* Bu yıl 9 Ağustos Pazar yani BA festivalinden bir gün sonra Pragda Suffocation, Atrox, Ghost Brigade ve Mindwork sahne aldığı After Party yapıldı. BA wristband hala bileğinizdeyse fiyat bizim paramızla 8 değilse 35 lira gibi bir şeydi. Biz bu partiye gitmedik otelimizden çok uzaktı ve yorgunluktan ölüyorduk. Partiden bahsetme sebebim seneye gitmeyi düşünenler orada mutlaka Çek arkadaş edinip Programda neler var İngilizce olmayan yerleri sorsun diye. Bütün gün 50-100

kere hangi grup çıkacak şimdi bundan sonra ne var bakıp durduğum elimde gezdirdiğim rehberin arkasında Çekçe yazıyormuş :D BA festivaldeki etkinliklerden biri de “Horror Cinema” Ben filmlerin çoğunu izlemiştim zaten ayrıca müzik festivaline gidip film izlesem kendi aklımdan şüphe ederdim… ***************************************** ************** Gitmeyi düşünenlere: Biletinizi satın alabilir ya da e-mail ile ayırtabilirsiniz bunun avantajı metrelerce uzunlukta sıraya girmekten kurtulmanız olacak. Size gelen biletinizi ayırdık e-mailini print edip yanınıza almayı unutmayın. Vize almak için İstanbul’da yaşayan arkadaşlar Maçka’daki konsolosluğa başvuru yapmalıdırlar. Diğer şehirlerde yaşayanlar başvurularını Ankara’dan yapılıyor yapıyor sanırım bunu konsolosluğa telefon açıp öğrenebilirsiniz. Gerekli belgeler için aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz. http://old.mzv.cz/wwwo/?id=1749&ido =2165&idj=49&amb=116 Prag havaalanından 119 numaralı otobüsle şehir merkezine gidip Dejvicka’dan metroya biniyorsunuz 5 durak sonra Museum’da inip A’dan C hattına geçip Hlavni Nadrazi’de inin (binerken siz yine birilerine sorun da sonra bana küfür etmeyin). Metronun içinden tren istasyonuna çıkacaksınız. Direkt Jaromer’e bilet alın bizim paramızla kişi başı 10 lira gibi bir şey. Jaromer’de trenden indikten sonra sağa doğru yürüyün büyük bir caddeye çıkacaksınız tekrar sağa dönüp dümdüz yürümeye devam edin zaten her yer siyah tişörtlü insan kaynıyor olacak takılın peşlerine bulursunuz. Hazırlayan: Asuman ORTAÇ


Selam Johann; Ümit: Öncelikle sana anlayışın için çok teşekkür edeceğim. Çünkü bu röportaj için seni uzun bir süre beklettim. İş yoğunluğu maalesef Umarım sizin işleriniz yolundadır. Bugünlerde moraliniz çok yüksek olmalı yeni albümün ardından. Albümün yayınlanmasından bu yana yaklaşık 1,5 ay gibi bir süre geçti. Öncelikle gelen tepkilerden başlayalım. Ne gibi tepkiler aldınız? Johann: Uzun bir süredir neredeyse bütün tepkiler muhteşemdi. Birçok yorum harikaydı ve insanlar iyi bir grubun iyi bir albümü olduğunu söylediler. Daha ne söylenebilir ki? Biz gerçekten çok mutluyuz ve bu albümle gurur duyuyoruz! Ümit: Röportaj sorularını hazırlarken bir yandan da gönderdiğin promoyu dinliyorum. Açıkça söylemek gerekirse albümle ilgili sormak istediğim birçok detay var. “Natural Instinct” sizin ilk uzun soluklu albümünüz. Grubun yaklaşık 6 senelik bir geçmişi olmasına rağmen albüm sanki biraz gecikmiş gibi geldi bana. 6 senelik bir beklemenin ardındaki nedenler nedir? Grubun hazır olmaması mı yoksa farklı sorunlar mı? Johann: Bunun birçok nedenleri var. Bazı kadro değişiklikleri yaşadık ve ilk albümümüzün dışarıda birçok benzerinin bulunabileceği sadece “ilk albüm” olmasından öte, çok iyi bir albüm olmasını istiyorduk. Ve tabii ki senin de dediğin gibi, henüz hazır değildik. Aslına bakarsan, bizim müziğim iz ciddi bir yoruma gereksinim duruyor ve örnek vermek gerekirse, müziğe Asylum Pyre ile başladım, bu grup benim ilk ve tek grubum! Diğer üyeler bazı müzikal deneyimler yaşamıştı ancak birçoğumuz Asylum Pyre ile müzikal anlamda büyüdük. Ümit: “Natural Instinct” albümünde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri albümdeki tarz çeşitliliği. Power, Prograssive, Gothic, Speed gibi birçok tarzı içinde barındırıyor. Tarzınızı adlandırmak

imkânsız sanırım ki tek bir tarza bağlı kalmamanızda muhteşem bence. Asylum Pyre gelecek albümlerinde yoluna bu şekilde mi devam edecek yoksa gelen tepkilere göre bir tarza doğru mu yönelecek? Johann: Teşekkürler! Değişik olmak ve birçok tarzı karıştırmak bizim ilk amacımızdı ve birçok insan bunun farkına vardı. Sanırım bu araştırmamız başarılı! Ben gerçekten bu şekilde yolumuza devam edeceğimizi umuyorum, değişik tarzlar araştırırken bu müziklere kendi kişisel dokunuşlarımızı yaparak... Sevdiğimiz birçok tarz var. Bazı yeni fikirlerimiz ve yeni şarkılarımız var, birçoğu Asylum Pyre’nin progresif, speed ve melodik dokunuşuna sahip ancak aynı zamanda da ambiant, gotik şarkı sözleriyle de dolular... Demek istediğim, daha yaşanacak çok macera var!! Ümit: Albüm kapağından bahsetmek istiyorum birazda... Albümün içeriği ve ismiyle çok uyumlu. Mükemmel bir yaratıcılık. Albüm kapağının tasarımı kim tarafından yapıldı? Johann: Tekrar teşekkür ederim! Albüm kapağının sadece sağ tarafını görenler (kız ve ağaç), sol tarafta da bir resim olduğunu bilmeliler. Bu sol taraf da albümün adının bütün duygularını yansıtıyor. Bu albüm ismi resimden ve bizim şarkı sözlerimizden esinlenerek yaratıldı... “?” burada gerçekten çok güçlü bir duyguya sahip... Uzun süredir bütün bu albüm kapağını kafamda tasarlıyordum, ancak bu resmi gerçekleştirmenin çok zor olacağından korkuyordum. Ancak Alexandre Chaigne (bizim keyboardcu Tony’nin bir akrabası) bunu çok iyi bir şekilde başardı. Gerçekten çok yetenekli ve yaptığı resim de fantastik oldu. Sanırım ilerde yine bizimle çalışacaktır. Ümit: Bir de albüm kapağında yer alıyor ancak albümü edinemeyenler için kayıt aşamasını sormak istiyorum. “Natural Instinct” nerede kaydedildi, mix ve

mastering kim tarafından yapıldı? Kayıt aşaması nasıl geçti? Johann: Albümün kayıtlarını, mix ve mastering işlerini tam 3 hafta içinde Paris’teki Studios Sainte Marthe’de yaptık. Bass kısımları da Studio Angèle Mercier’da kaydedildi. Keyboard ve akustik gitarlar ise evde kaydedildi. Kayıt sürecinde zamansızlık problemi nedeniyle stres dolu olsa da atmosfer iyiydi... Ama Guillaume Mauduit’in de çok iyi bir ses teknisyeni olduğunu söylemek gerek. Bu bize “Natural Instinct?”i muhteşem koşullarda kaydetme olanağı sağladı. Ümit: Albümde en beğendiğim ve diğer dinleyiciler tarafından da çok iyi tepkiler aldığını tahmin ettiğim parça kesinlikle “The Asylum Pyre” Özellikle nakarat kısmı çok hareketli ve tempolu. Johann, sen henüz dinleyememiş insanlar için parçaların içeriğinden biraz bahsedebilir misin? Dinleyiciye neler vaat ediyor “Natural Instinct”? Johann: Hmm, bu konuda söyleyecek çok şey var. The Asylum Pyre kendisini farklı sanan salakları bitirdiğimiz bir şarkıdır. Bu şarkı aslında bir önceki parça “Taken Away To The Asylum” ile bağlantılıdır. Bu iki şarkıda bizler Asylum’ın (kelime anlamı: tımarhane, barınak, sığınak, yetimhane) sadece bir materyal olmadığını, ancak dışlama veya ayrımcılık sonucu olacağını anladık. Kaba bir örnek verirsek diğer insanların metal hakkındaki düşüncelerinden yola çıkabiliriz. “The Asylum Pyre”de gözler önüne serilen hikayede, bir grup olarak bu şarkı ile amaçladığımız şey görülebilir; ölü yakma ayinini terse çevirmek, bütün bu saçmalıkları, önyargıları... Çok büyük bir iş. Diğer şarkılarda bahsettiğimiz temalar ise genellikle doğayı korumak üzerine (“Coral’s Riff (Now Hell)”, “Don’t Waste it!”, “Laughing With The Stars”) ya da bütün insanlığın aptallığı ve açgözlülük üzerine... Farzı mahal, “Different Sides – Same Thoughts”’ta hoşgörüsüzlük, dalaverecilik ve anlayışsızlıktan, “Jester


of The Power”da da bilim buluşlarının savaş amaçlı kullanılmasını konu aldık... Anlatacak çok şey var! Müzikal anlamda, “Natural Instinct?” ile yapmaya çalıştığımız şey, birçok tarzı karıştırarak ortaya çeşitli bir albüm sunmak. “Taken Away To The Asylum”da ambiant ve esrarengiz bir açılış var. Yine “Jester Of The Power”, “Love Ecstasy”, ve “Coral’s Riff (Now Hell)” gibi şarkılarda da speed öğeleri bulmak mümkün... Ayrıca “The Asylum Pyre”de heavy, “Different-Sides – Same Thoughts”da da progresif öğeler bulmak mümkün. Ancak bütün bu tarzları sadece tek bir şarkıda da bulmak mümkün. Farzı mahal, “Coral’s Riff (Now Hell)”, Thrash, Speed, Opera, Heavy, ambiant ve daha pek çok tarzı -hatta neredeyse black’i bile- içinde barındırıyor! Ümit: Albüm haricinde birazda gruptan bahsedelim. Carole ve senden başlamak istiyorum. Vokal yapınız muhteşem. Özellikle “Laughing with the Stars”

parçasında sesinizi çok profesyonelce kullanıyorsunuz. Carole ya da sen daha önce herhangi bir ses eğitimi aldınız mı? Ve ek olarak grupta çift vokal kullanma fikri nasıl ortaya çıktı? Johann: Carole henüz yeni yetmeyken bazı dersler aldı. Ben de şarkı söylemeye ilgi duyduktan sonra, 4 sene kadar önce bazı dersler almaya başladım. Bayan ve erkek vokalleri karıştırmak konusunda şunu diyebilirim; bu kendiliğinden ortaya çıktı. Biz geniş bir çeşitlilik istiyorduk bu nedenle de müzikal ufkumuzu genişlettik. Bu, müzikal diyalog ve hikâyeler için çok kıymetli bir yaratı. Carole gruba henüz yeni katıldı ve çok kısa sürede muhteşem işler başardı. Asylum Pyre için aradığımız son elementti!

Ümit: Araştırdığım kadarıyla Carole bir kaç farklı projede birden yer alıyor. Gruptaki diğer elemanların bu şekilde yan projeleri var mı?

Johann: Evet, Carole Oniromancy ve Qantice gibi değişik metal projelerinde de yer alıyor. Hervé ise Epsylon adında başka bir gruba sahip. Onlar rock ve metal tarzı icra ediyorlar. Julien ise Kasmer adındaki bir progresif rock grubunda ve Septième souffle adındaki bir pop-jazz grubunda yer alıyor. Emeric ve Tony ise zaten büyük bir iş olan Asylum Pyre’de çalıyorlar sadece. Benim ise folk ve rock üzerine bazı projelerim var ancak bunlar üzerine çalışmak için yeterli vaktim yok. Ümit: 2007 yılında kendi çabanızla yayınladığınız “Whispers of the Power” isimli bir demo çalışmanız var. Hatta o demodan “Different Sides, Same Thoughts” ve “Whispers of the Jester” parçaları “Natural Instinct” albümünde de yer alıyor. 2007 de “Whispers of the Power” demosunun yayınlanmasının ardından müzik hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu. Asylum Pyre yolunu bundan sonra nasıl çizmeyi hedefliyor?


Johann: Evet demodaki bütün şarkılar (aralar hariç) hepsi “Natural Instinct?”te yer alıyor ancak daha iyi bir yorumla tekrardan düzenlendiler. Bu demonun kaydı bir çeşit ön-prodüksiyon şeklindeydi ve bizim iyi müzik yaptığımız konusundaki inançlarımızı takviye etti. Birçok yorum soundumuzun (ve bazen de yorumumuzun) çok iyi olmadığını ancak şarkıların muhteşem olduğunu gösterdi! Böylece bu da bize “Natural Instinct?”in kayıtlarına kadar çok çok daha fazla çalışma azmi verdi.

larla hala iyi dostuz (ve hala Cedrik ile beraber çalışıyorum). Hepsine gelecekte özel hayatında ve müzik hayatında en iyilerini diliyoruz.

Ümit: Bir grubun olmazsa olmazı canlı gösteriler. Birazda canlı gösterilerden bahsedelim. Şuana kadar nerelerde sahne aldınız ve önümüzdeki günlerde gösteri planlarınız var mı? Johann: Çok uzun süredir Paris ve çevresinde çok fazla gösteri yaptık. Diğer ülkelerde ise birkaç gösterimiz oldu. Ancak bundan sonra Fransa’nın başka bölgelerine yoğunlaşmayı düşünüyoruz. Şu anda üzerinde çalıştığımız için bu konuyla ilgili şimdiden fazla bir şey söyleyemem.

Ümit: Reklamdan bahsetmişken herhangi bir firmaya bağlı olmadığınızı biliyorum. Albümün ve grubun tanıtımı için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Ve “Natural Instinct” sonrası herhangi bir kayıt firmasıyla görüşmeleriniz var mı? Johann: Uzun süredir bu konu üzerine araştırma yapmıyorduk. Yakın bir zamanda araştırmalara başlayacağız. Bugünlerde müzik piyasasının oldukça zorlu olduğunun farkındayız. Bu sebeple firmalara göstereceğimiz bir kartvizitimizin olması gerekiyordu. İşte şimdi “Natural Instintc?” ile buna sahibiz!

Ümit: Bu soru genelde en başlarda sorulur ancak ben biraz sonlara taşımak istedim. Grubun kuruluş hikâyesi nedir? Fikir kim tarafından ortaya atıldı nasıl bir araya geldiniz? Bunlar hakkında ayrıntı alabilir miyiz? Birde grupta daha önce yer almış vokalist Elodie Desbarbieux ve gitarist Cedrik Djelassi var. Onlarında hikâyesini ve ayrılma sebeplerini öğrenebilir miyiz? Johann: Hmm bu çok uzun bir hikâye... Her şey birkaç sene önce Julien ve Cedrik ile iş yerinde tanışmamızla başladı! Müzik üzerine pek çok sohbetimiz oldu ve sonunda bir gün beraber çalmaya karar verdik. Başlangıçta bu sadece eğlence amaçlıydı ancak çok kısa bir sürede ciddi bir proje haline geldi. Sonrasında Emeric ve Tony bize katıldı. Biz müzik üzerine çalıştık ve bu arada bir yandan da bir bayan şarkıcı almaya karar verdik. İlk gösterilerimizi Anya adındaki bir şarkıcıyla beraber yaptık ancak Anya yeterince motive olamadığı için grubu çok kısa bir süre içinde terk etti. Böylece Elodie bize katıldı ve son iki senedir birçok demolarda ve sayısız gösterilerde kadromuz bu şekildeydi. Kısa süre önce daha profesyonel bir şekilde bir albüm yapmaya karar verdik ve baskı arttı. Bu nedenle Cedrik ve Elodie gruptan ayrılma kararı aldılar. Her ikisi de muhteşem insanlar ve biz on-

Ümit: Belki biraz erken ancak bir klip düşünceniz var mı? En azından canlı görüntülerden olaşan? Albümün tanıtımı için büyük katkısı olacağına eminim. Johann: Şu an bu konu üzerine düşünmekteyiz. Sana bu konunun gündemde olduğunu söyleyebilirim!

Ümit: Türk dinleyicileri biraz Fransa’daki Metal piyasası hakkında bilgilendirebilir misin Johann? Bildiğim kadarıyla Fransa’da birkaç sene önce yoğun bir Black Metal akımı vardı. Şuan durumlar nedir? Fransız toplumunun Metal müziğe bakışı ne durumda? Johann: Evet birkaç sene önce burada gerçekten çok sağlam black metal yapan gruplar vardı “Anorexia Nervosa” ya da “Seth” gibi. Ancak şu anda ne durumdalar bilmiyorum. Fransa’da birçok sorun var ancak en önemlilerinden biri metal müzik medya tarafından saçmalık olarak nitelendiriliyor bu sebeple de gerçekten sağlam bir promosyon yapmak oldukça güç. Neyse ki Gojira, Adagio ya da Fairyland gibi sağlam gruplar var. Benim için, en iyi Fransız metal grubu Misanthrope’tur. Onların “Misanthrope Immortel”i dinleyin! Kulaklarınız için muhteşem bir zevk! Ümit: Bir de ülkenizden bahsetmişken şarkı sözleriyle ilgili de konuşmak istiyorum. Tüm şarkı sözleriniz İngilizce. Önümüzdeki albümlerde Fransızca ya da farklı dillerde parçalarınız olacak mı? (Hatta belki Türkçe Manowar bile Türkçe parça yaptı ) Johann: İngilizce, müziğimize Fransızcadan daha uygun, bu ana neden. Bunun yanı sıra daha kolay etki

eden bir dil. Ama belki bir gün biz de Fransızca bir şarkı yazarız. Bunun üzerine düşünüyoruz. Türkçe şarkı konusunda; hey neden olmasın? Belki bir gün. Her ne kadar tek bir kelime bile Türkçe bilmesem de, bazı Türkleri tanıyorum ve hatta benim kendi patronum bile Türkiye’den! Neden olmasın? Ümit: Son olarak müzik dışındaki yaşantınıza değinmek istiyorum. Gerçi röportaj sonunda ufak bir anketimiz olacak ancak sizin ağzınızdan duymak daha güzel olacaktır. Asylum Pyre elemanları müzik dışında, günlük hayatlarında nelerle uğraşıyor? Johann: Hmm şu anda, hiçbirimiz müzikten para kazanmıyoruz. Carole sigortacı, Hervé de usta, Tony satıcı ve otomatik kaynak çözümleri yaratıcısı, Julien matematik öğretmeni, Emeric postacı ve ben de uçak motorları yapan bir firmada mühendisim. Ümit: Unutmadan, Türk Metal müzik dinleyicilerine söylemek istedikleriniz varsa lütfen ekleyin. Röportajdan sonra Ayslum Pyre’a yoğun bir ilgi olacağına eminim Johann: Umarım albümümüzü beğenirsiniz, onu olabildiğince üniversal ve iyi yapmaya çalıştık ve gerçekten umarım en kısa sürede Türkiye’de de çalma fırsatımız olur. Metal kalın - Açık fikirli kalın! Görüşmek üzere! Anket: Carole - Kullandığın Ekipman (Marka, Model): Sesim ! — Doğum Tarihi ve Yeri: 05 Aralık 1983 — Favori Grupları: Alter Bridge, Machine Head, 30sec to Mars, Rage, After Forever — Favori Albümleri: Rage: UNITY, After Forever: Prison of Desire — Favori Müzisyeni: Renata Scotto — Boş Vakit Uğraşı: Resim Yapmak, Saç Yapmak, Makyaj, Manga, Video Oyunları — Favori İçecekleri: Montbazillac — Favori Yemekleri: “Les Ravioles de Brebis » — En İyi Asylum Pyre Parçası: Different sides, same thoughts — En İyi Asylum Pyre Gösterisi: La Locomotive (Paris) — Asylum Pyre ile Yaşanan En Unutulmaz Anısı: “Natural Instinct?”in kayıtları - Hangi Grupla Aynı Sahneyi Paylaşmak İster?: Nightwish — İlk Aldığı Albüm: Nirvana - nevermind


— Aldığı En Son Albüm: Sex Machine Gun- MADE IN USA Johann — Kullandığın Ekipman (Marka, Model): Gibson Les Paul for gitar ve mikrofon olarak da... Mümkün olan herhangi bir marka! — Doğum Yeri ve Tarihi: 02 Haziran 1979 - Paris — Favori Grupları: Helloween, Blind Guardian, Savatage, Angra, Virgin Steele, Pain Of Salvation, Cradle Of Filth, Gamma Ray, Empyrium, Stratovarius, DragonForce ve daha birçoğu. — Favori Albümleri: Keeper Of The Seven Keys (parts I & II) (Helloween), Imaginations from The Other Sides and Somewhere Far Beyond (Blind Guardian), Cruelty And The Beast (Cradle Of Filth), ve daha birçoğu. — Favori Müzisyeni: Sayılacak çok kişi var. Bütün muhteşem yaratıcılar ve şarkı sözü yazarları. — Boş Vakit Uğraşı: Müzik! Aile, dostlar ve spor (bisiklet, koşu). - Favori İçeceği: moduma bağlı, birçok içeceği severim ! — Favori Yiyeceği: İçeceklerle aynı şekilde, ama elbette ki Fransız mutfağı en üstlerde! — En İyi Asylum Pyre Parçası: Aslında günüme bağlı ama genellikle “Different Sides – Same Thoughts” ya da “Jester Of The Power” — En İyi Asylum Pyre Gösterisi: ...gelecek gösteri! — Asylum Pyre ile Yaşanan En İyi Anı: Normandie, Fransa’daki deniz kenarındaki Fecamp gösterisi ve “Natural Instinct?” kayıtları. - Hangi Grupla Sahne Paylaşmayı Hayal Edersin?: Helloween, Savatage... Ayrıca bkz. “Favori grupları” - Aldığı İlk Albüm: The “Best of” of Europe ! — Aldığı Son Albüm: “All Shall Fall” (Immortal) Hervé — Kullandığın Ekipman (Marka, Model): Guitar Musicman JP6, Peavey valveking 212, zoom G9.2tt — Doğum Yeri ve Tarihi: 07 Kasım 1974 — Favori Grupları: Dream theater, Metallica, Iron Maiden, Helloween, Trivium, Angra, Symphony X - Favori Albümleri: Dream Theater – Octavarium, Black clouds.., and all the others - Iron Maiden – Somewhere in time – Metallica – Masters of puppets, and justice for all – vs....

— Favori Müzisyeni: John Petrucci — Boş Vakit Uğraşları: Ailem, bir şeyleri tamir etmek (işler), TV ve müzik — Favori İçeceği: Viski, bira, su — Favori Yiyeceği: Pizza — En İyi Asylum Pyre Parçası: Coral’s Riffs — En İyi Asylum Pyre Gösterisi: La Locomotive (Paris) — Asylum Pyre ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: La Locomotive (Paris) - Hangi Grupla Aynı Sahneyi Paylaşmak İster?: Dream theater — Aldığı İlk Albüm: Metallica – Ride the lightning — Aldığı Son Albüm: Dream Theater – Black clouds... Julien — Kullandığı Ekipman (Marka, Model): Bass guitar Yamaha TRB 1005 — Doğum Yeri ve Tarihi: 21 Eylül 1978 — Favori Grupları: Pink Floyd, Pain of salvation, Queen, Therion, Dream Theater, ARK, Wilco, Porcupine Tree, Masive attack, Transatlantic - Favori Albümleri: Pink Floyd – The Wall // Dream Theater: Awake // Therion: Gothic Kabbalah // Pain of Salvation : Be // Queen : A night at the opera — Favori Müzisyeni: Freddie Mercury (RIP) — Boş Vakit Uğraşları: Müzik Dinlemek, Film İzlemek — Favori İçecekleri: Ti punch - Favori Yemekleri: Et ve Şarap !! — En İyi Asylum Pyre Parçası: Different sides, same thoughts — En İyi Asylum Pyre Gösterisi: Fecamp Open Air (France) - Asylum Pyre ile Yaşadığı En Unutulmaz Anı: Albümün Kayıt Aşaması ! - Hangi Grupla Birlikte Sahne Almak İster?: Therion — Aldığı İlk Albüm: Tuhaf dans müzikleri. — Aldığı Son Albüm: Wilco - The album Tony - Kullandığınız Ekipman (Marka, Model): Keyboard Roland RS-50, Juno D — Doğum Yeri ve Tarihi: 04 Ağustos 1981 - Favori Grupları: Angra, Helloween, Moonspell, Katatonia, Children Of Bodom, Alice Cooper, Motley Crue ... - Favori Albümleri: Angra – Angels Cry, Moonspell – Irreligious, Children Of Bodom – Follow The Reaper, Ray Charles – Anthologie ... — Favori Müzisyenleri: Ray Charles — Boş Vakit Uğraşları: Barlar, Spor, ... — Favori İçecekleri: Bira ve tabii ki

Votka — Favori Yemekleri: “Entrecôte frites” — En İyi Asylum Pyre Parçası: Coral’s Riffs - En İyi Asylum Pyre Gösterisi: Fecamp Open Air (France) — Asylum Pyre İle Birlikte Yaşadığınız En Unutulmaz Anı: Fecamp Open Air (France) - Hangi Grupla Aynı Sahneyi Paylaşmak İstersiniz?: Angra — Aldığı İlk Albüm: Angra – Holy Live — Aldığı Son Albüm: Aesthesia – Serious Conspiracy Emeric — Kullandığı Ekipman (Marka, Model): Tama Arstar esprit drums, Zildjian cymbals — Doğum Tarihi ve Yeri: 20 Mart 1981 — Favori Grupları: Iced earth, Evergrey, Skidrow, Guns N’ Roses, Metallica, Blind guardian, Iron Maiden, Angra, Therion, Helloween, ... — Favori Albümleri: Iced earth – Something wicked this way comes, Evergrey – The Masterplan, Angra – Holy land, Therion – Secret of the Runes, Skidrow – Slave to the grind — Favori Müzisyenleri: Brent Smedley, Uli Kusch, Patrick Carlson — Boş Vakit Uğraşları: Ailemle Vakit Geçirmek, Filmler, Video Oyunları... — Favori İçecekleri: Coca cola! — Favori Yemekleri: Kırmızı et, ve içinde çikolata ve şeker olan her şey! — En İyi Asylum Pyre Parçası: Different sides, same thoughts — En İyi Asylum Pyre Gösterisi: La Locomotive (Paris) — Asylum Pyre İle Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: La Locomotive (Paris) - Hangi Grupla Sahne Paylaşmak İster?: Therion — Aldığı ilk Albüm: Guns n roses – Appetite for destruction — Aldığı Son Albüm: Therion – the miskolc experience Hazırlayan: Ümit GÜNDOĞDU Çeviren: Ece SAKA


Geçtiğimiz sayılarda sizlere birçok ülkeden seslendik... Bu ay da yine daha önceki aylarda olduğu üzere, birbirinden ilginç kültürlere uzanan yolculuğumuzda birbirinden farklı grup üyeleriyle ülkelerindeki metal müzik üzerine konuştuk. Öncelikle sıcak Akdeniz sahillerine düştü yolumuz… Birçoğunuzun ülkemizle arasındaki siyasal bağlar ve kendine özgü durumu sebebiyle tanıdığı Kıbrıs adasındayız! Güney ve Kuzey Kıbrıs’tan gruplarla bir araya gelerek Kıbrıs insanlarının Metal Müzik’le ne zaman, nasıl tanıştığı konusunda uzun uzun bilgiler aldık. Buyurun sohbete; I- KIBRIS’ta Metal Müzik:

iminin hikâyesini zaten biliyorsunuz. Bu sebeple günümüzde semalarında beyaz bayrak dalgalanan bu adanın siyasal geçmişinden bahsedip, müzikal geçmişini gölgede bırakmadan, sadece müzik piyasası üzerinde duracağız. İlk grubumuz Kuzey Kıbrıs Türk Kesiminden, üyelerinin hepsinin Türkiyeli olduğu bir grup, KKTC’nin ilk metal grubu; Advent Northern! a. Kuzey KIBRIS Türk Kesimi: Okul yıllarında ev – okul arasında gidip geldiğim sıralarda nedense isimlerini duymadığım, hatta MetalTR’de açtıkları başlık sayesinde haberdar olduğum ve bu kadar geç tanışmış olmaktan büyük bir pişmanlık duyduğum bir grup Advent Northern… İlerleyen tarihlerde, grupla Kıbrıs ve müzik üzerine yaptığımız söyleşimizi yine Karanlık Oda sayfalarında görebileceksiniz… Şimdi Kuzey Kıbrıs’taki metal piyasasına bir göz atalım;

Türkiye’nin güneyinde kalan küçücük, neredeyse İstanbul kadar bir ada Kıbrıs… Yıllar boyu birçok ülke arasında pek çok siyasal soruna neden olan, en sonunda Kuzey ve Güney Kıbrıs olarak ikiye bölünen bir ada… Birçoğunuz Kuzey Kıbrıs Türk kesimi ve Güney Kıbrıs Rum kes- Selam

Batuhan!

Önce-

likle araştırmamıza katkıda bulunduğun için çok teşekkür ederim. Hemen sorulara geçmek istiyorum, malum daha gezecek – görecek ve müziğine kulak verecek çok ülke var. KKTC’de Metal müziğin ortaya çıkışı hangi senelerde nasıl oldu? Metal müzik öncüleri, ilk gruplar kimler? Bize biraz anlatabilir misin? Ada’da mutlaka metal adına bir şeyler denemiştir her zaman için. Fakat Kıbrıs’ın geneline hâkim olan 2 tarzdan bahsetmek mümkündür. 70’ler 80’ler ve R&B türevi müzikler. Yani metal adına ciddi bir girişim yapılmadığı ben adaya gittiğim vakit (2004) çok net bir şekilde ortadaydı. O dönemler sadece bahar şenliklerinde Türkçe rock, pop-rock vb türde parçalardan oluşan setlistlerin içine karışmış birkaç Metallica parçası görmek mümkündü… Bu bağlamda Advent Northern’ı kurarken adada doğru kişiyi bulmak adına kolunda bir bilekliği bile olan kişileri sokaktan çevirdiğimi, bir yerlerde gizli saklı kalmış ulaşamadığım


kişiler ya da yerler var mı diye araştırdığımı varsayarsak ve bunlardan çıkan netice sonunda haritanın tamamını açtığımda orada gördüğüm tek bir grup vardı... ADVENT NORTHERN… ve o gün ilk tuğlalar koyulmuştu Kıbrıs tarihine…

KKTC’yi şahsen yakından bildiğim için tahmin ediyorum ki Metal Müzik yapanlar ve dinleyenlerin çektikleri çile diğer ülkelerdeki müzisyenler ve dinleyicilerin çektiği çilelerden çok daha fazladır… KKTC’deki Metal müzik gruplarının karşılaştığı sıkıntılar nelerdir? Şimdi bir tek bu soruna bile baktığımızda ve biz ilk konserimizi verdiğimizde sadece 50 civarı kişinin bir araya geldiğini düşündüğümüzde, bunun akabinde Kıbrıs’ın meşhur barı Old Tunnel Rock Bar’da ilk konserimizi verdiğimizde oradaki insanların suratlarını unutmak mümkün değildi ve bu işin gerçekten zor olacağı ortadaydı… ama o gün kılıcımızı bilediğimiz gündü aynı zamanda… Ada’nın geneline bakıldığında, güney kısmı (Rum kesimi) birçok yol kat etmişti, bu kültür oturmuş vaziyetteydi. Rum kesimine baktığımızda birçok profesyonel progressive, gotik, doom, death, black metal gruplarına rastlamak mümkün. Bu kişilerle de zaman içinde irtibat halinde olduk bir birliktelik sağladık. Çeşitli organizasyonlar konserler için çabalar sarf ettik, fakat bir türlü gerçekleştiremedik… İşin şu boyutu vardı… Onlar için kolay bizim için zordu bunlar ve bunların hepsi… Güvenebileceğimiz bir topluluk vardı mekânları doldurup taşıracak fakat farklı şehirlerdeki insanların, Magosadaki’nin Girne’ye, Girne’dekinin Mağosa’ya gelmesi gibi zor ve toplu halde olduğunda külfeti olan durumlardan dolayı ve Kuzey Kıbrıs’ın taşımacılık konusundaki eksiklikleri de sorunların başını çeken kısımlarıydı. Lefkoşa’dakiler

ve Girne’dekiler mesafe çok uzak olmadığından bir şekilde ulaşım sağlayabiliyordu otostop Şu an için genele baktığınızda, Kıbrıs’ta en çok dinlenilen tür vasıtasıyla. hangisi? Kıbrıs halkının metal dinleyenlere ve icra edenlere bakış açısı 70’ler 80’ler rock ve blues. Bir de R&B ve türevleri şeklinde ikiye nasıl? ayrılmış durumda. İkisi de ciddi Daha önce de bahsettiğim gibi, potansiyele sahip. Kıbrıs’ta metal kültürü fazla gelişmiş değildi. Daha çok barlara baktığımızda Deep Purple, Kıbrıs’ta şuan için en tanınmış Whitesnake, Guns N’ Roses, Skid gruplar hangileri? Yaptıkları tarzRow, AC/DC kokusu vardı… Bu lar nedir? aslında bir anlamda güzel de bir şeydi Kıbrıs gibi bir yer için, çünkü Okan ERSAN (jazz-blues icra o tarz hakkıyla yaşanıyordu ve eden ünlü Virtüözümüz aynı zaçalınıyordu Kıbrıs’ta… ve şahsi manda 70 80 coverları da çalarkanaatim Türkiye’den bile daha lar) UNREAL (rock) S.O.S (pop) hakkıyla ve bilgili bir şekilde… tarzlarında bunları saymak mümKıbrıs güzeldir büyülüdür Kıbrıs kün. geceleri, vanilyalı tütün kokar hoş parfümler güzel içkiler kokar Kıbrıs’taki en büyük metal festiKıbrıs geceleri. Fakat bu geceler valleri nelerdir? Bize biraz anlatır metalin reel anlamda sahneye mısınız? adım atmasıyla bir sessizliğe algılama dönemine girdi önce Bu konuda kişisel çalışmalarım suratlar ekşidi gözler kısıldı… oldu. Ada’ya mal olmuş bir festival olması adına. Hem Rum şimdi ise adada hem Türk tarafına ait büyük bir HELL YEAHHH!!! tadında gecel- festival olması için. Fakat sponsor bulunamaması ve Kıbrıs’ın er mümkün. hali hazırda altyapı eksiklerinin olması buna en büyük engel. Kıbrıs’ta metal müzik icra edile- Fakat bunun bir gün bizler ya da bilecek mekânlar/barlar var mı? başka kişiler tarafından mutlaka inancım Dinleyici kitlesinin katılımı ne du- gerçekleştirileceğine sonsuz. rumda? Kıbrıs’ta mekân sıkıntısı kesinlikle yok. Metal müziği tolore edebilecek ise bir tek mekân var diyebilirim OLD TUNNEL ROCK BAR. Dinleyici kitlesi artık oturmuş durumda… Ada’da bir metal konseri beklenmedik bir şey değil artık. Zaten kitlenin büyük kısmı öğrenciler ve bu da okulların müzik kulüpleri ve diğer çeşitli reklam ve iletişim yolları ile insanların bilgisi dahilinde bir durum oldu ve her şey kontrol altında diyebiliriz.

Şu ana kadar düzenlenen konserlerde dünya çapındaki gruplardan hangileri yer aldı? Kuzey kesiminde böyle bir şeyden söz etmek mümkün değil elbette politik sorunlar sebebiyle fakat Rum kesimine aklınıza gelebilecek birçok grup misafir oldu. Örnek vermek gerekirse Slipknot, Deep Purple, Whitesnake sayabiliriz. Bunlar aradaki farkı göstermeye yeterli.

Peki ya metal müzik dergileri ve Sizin eklemek istedikleriniz? siteleri? şimdi adada HELL YEAHHH!!! Kıbrıs’ta metal müzik dergisi ve tadında geceler mümkün JJJ gerisini hep birlikte ekleyeceğiz sitesi maalesef yok...


gruplar hangileri? alınıp, müziklerini tanıtmak, ses- tanınmış lerini duyurmak adına yardım Yaptıkları tarzlar nedir? alıyorlar. b. Güney KIBRIS Rum Kesimi: Winter’s Verge (power metal), RUST (80’s metal), Blynd (thrash) Ada’nın kuzeyini gezdikten sonra biraz da güney kesimine iniyor- Güney Kıbrıs halkının metal ve Prodigal Earth (klasik melodik uz… Bu sefer karşımızda çiçeği müzik dinleyenlere ve icra eden- heavy/power) henüz burnunda, yepyeni bir grup lere bakış açısı nasıl? var; Aegrimona! Bakalım güney kesimde de işler kuzey kesimde Güney Kıbrıslıların büyük bir Güney Kıbrıs’taki en büyük metal kısmı, çoğu ülkede olduğu gibi festivalleri nelerdir? Bize biraz anolduğu kadar çetin mi? popüler müzikle haşır neşir. Met- latabilir misin? Merhaba Aegrimona! Güney al, G. Kıbrıslılar arasında sessiz Kıbrıs’ta metal müziğin ortaya bir çoğunluğa sahip ve bu du- En uzun süreli organizasyon, çıkışı hangi yıllarda ve nasıl oldu? rum, onların adadaki gruplara ve RUST grubu tarafından her yaz Güney Kıbrıs’taki metal müzik onların çalışmalarına verdikleri yapılan (2010’da 5.yılı olacak) öncüleri – ilk gruplar kimler? Bize destekle, konserlere katılımlarıyla ‘Power of the Night’ ve aynı zave grupların albüm ve diğer ürün- manda ‘Together We Stand’ de biraz anlatabilir misin? lerini satın almalarıyla canlı bir şu an 3.yılında olan bir organizasyon. Bir başka umut verici festival Buradaki sürecin 70’lerin sonun- kanıt oluşturmuştur. ise ilk kez Haziran 2009’da Sinda Kimstyle TR ile başladığını ful Productions’ın ev sahipliğiyle ve 80’lerin ortasında da Armageddon ile gerçek anlamda hız Güney Kıbrıs’ta metal müzik icra düzenlenen ‘MetaLmorphosiS’. kazandığını söyleyebiliriz. Bugün edilebilecek mekânlar/barlar var Armageddon, Güney Kıbrıs metal mı? Dinleyici kitlesinin katılımı ne Şu ana kadar düzenlenen konsermüziğine bırakmış olduğu izden durumda? lerde dünya çapındaki gruplardan dolayı hala son derece saygı duyulan bir gruptur. Diğer kayda G. Kıbrıs’ta mekân konusunda hangileri yer aldı? değer gruplarsa çok uzun soluklu bolluk olduğunu açıkça söyleyeolmasalar da 80’lerin sonlarında biliriz ve izleyicilerin katılımı, Nightingale, Scorpions, Deep Purortaya çıkan iki grup; Acciden- konserlerin sık sık olmamasının ple, Rage, Glenn Hughes, Septals ve Zenith diyebiliriz. 90’ların yarattığı susamışlığın da etkisi- ultura, Omen, Nightfall, Rotting başına gelindiğinde ise Godblood yle harika diyebiliriz. Bazı dikkate Christ, Septic Flesh, Whitesnake, (black metal), Regicide (thrash), değer metal barlar; Lefkoşa’daki Tokyo Blade, Paradise Lost, Aposynthesis (Hardcore), Arryan Rocka Rolla, Limasol’daki Tepee Anathema, Paul Di Anno. Path (epik metal) ve Diphtheria ve Rolling Stone, Ayia Napa’daki (power/doom metal) gibi önemli Heaven Rock Garden ve son II- İSVEÇ’te Metal Müzik Piyasası: grupların kurulduğunu görüyoruz. olarak Larnaka’daki Savino. Akdeniz’in bol iyotlu, sakin ikliminden çıkıp kuzeye doğru yol Güney Kıbrıs’taki metal müzik Peki ya metal müzik dergileri ve alıyoruz bu defa... Hırçın doğası ve karlı iklimiyle Norveç ve Fingruplarının karşılaştığı sıkıntılar siteleri? landiya gibi son zamanlarda çok nelerdir? Ne yazık ki bir metal müzik dergisi yakından tanıdığımız ülkelerin Tüm gruplar için geçerli olma- yok ama site olarak rockcyprus. arasında yer alan İsveç’e düşüyor sa da çoğunlukla gruplar, üy- net ve epicmetal.net; aktif forum- bu defa yolumuz... İsveç’in belki elerin iki yıllık zorunlu askeri lar olarak da cy-metal ve in-deliri- de en hırslı gruplarından birisi karşımızda: Decadence! Yaşları görevini yerine getirmesinden um.com adreslerini verebilirim. henüz çok genç olan grup üyötürü (hatta kimileri askerlikelerinin başarıları yavaş yavaş ten sonra eğitim için yurtdışına gidiyor) devamsızlık sorunuyla Şu an için genele baktığınızda, dilden dile dolaşmaya başladı karşılaşmak zorunda kalıyorlar Güney Kıbrıs’ta en çok dinlenilen bile... Hatta geçtiğimiz aylarda Japon bir hayranı tarafından Meve geçmişte de kalmışlardır. Öte tür hangisi? tallic Kitty’nin figürünün yapıldığı yandan, yetenekli olan ve harika işler çıkaran gruplar bile Güney Geleneksel heavy ve power haberini yayınlamıştık. İşte şimdi Kıbrıs’taki çoğu müzik şirketinin metalin black ya da death met- de grubun vokali olan Metallic Kitpop müziğe yönelmesinden dolayı al gibi daha uç türler kadar çok ty karşımızda... İsveç’in melodik thrash grubu Decadence’den Meunderground piyasada sıkışıp dinlendiğini söylemek mümkün. tallic Kitty sorularımıza sizler için kalıyorlar. Yeterince şanslı olanlar yanıt veriyor; ise Güney Kıbrıs’taki birkaç rock/ metal şirketinin kanatları altına Güney Kıbrıs’ta şu an için en ve devam edeceğiz.


İsveç’te ve Stockholm’de çok fazla grup olmasına bağlı olarak, ortaya ciddi bir rekabet ortamı çıkıyor. Gruplar diğer grupları hiç düşünmeden ve destek vermeden kapanmalarını sağlamaya Metal müzik İsveç’te belki de çalışıyor. Daha önceki soruda da birçok ülkede olduğu gibi, 70’le- bahsettiğim gibi, underground bar rin sonları, 80’lerin başlarındaki aktivitelerinin ortadan kalkması Metal/Rock dalgası sırasında or- sonucu, sadece metal müzik icra taya çıktı. Genel olarak metalden edenler için değil, metal müzik bahsedeceksek, Death Metal, severler açısından da destek İsveç’te büyük bir yer kaplar. Bu- düşüşü yaşanmıştır. radaki ilk metal müzik öncüleri muhtemelen Bathory, Dismem- 4- İsveç’te metal müzik icra ediber, Merciless, Entombed, Dis- lebilecek mekânlar/barlar var mı? Dinleyici kitlesinin katılımı ne dusection vs.dir. rumda? 2İsveç’teki Metal müzik gruplarının karşılaştığı sıkıntılar Stockholm için konuşmak gerekirse, daha önce de dediğim gibi nelerdir? burada barların birçok sorunları İlk başlarda, ekstrem metal – he- var. Buradaki aktif barlar Pub men hemen her ülkede olduğu Anchor (en çok rock bazlı olanı), gibi – şeytanın işi gibi görülüy- Kafé 44 (bar değil) ve Harry B ordu... Uzun saçınız ve saçlarınız James (Şimdiye dek gördüğüm permalıysa siz bir satanisttiniz. en küçük sahneye sahip yer) ve Belki de bazı insanlar için bu sahneye sahip birkaç küçük Rock ün sebebiyle bir şeyleri yıkmak mekânı ancak bu son saydığım çok zordu belki de bilinmeyene mekânlarda müzisyenler kendi duyulan korku sebebiyle bu böy- backline’larını kendileri getirmek leydi bilemiyorum. Ancak 80’lerin durumundalar. Bunların yanı sıra sonlarında ve 90’ların başlarında Fryshuset, Debaser ve Medis gibi bu tarz içerisinde –özellikle daha büyük ancak Metalle alakası Norveç Black Metal’inde ün olmayan mekânlar var, buralarda yayılmaya başladı. Şimdi ise bu da her türlü ve her tarzda müzik gerçekleştirilebiliyor. artık destek vermek için sorulan aktivitesi eğer büyük bir bir soru haline geldi. Birçok kulüp Kısacası, kapanmak üzere (kendi şehrim grupsanız, birçok seçeneğiniz olan Stockholm’ün şu anki duru- mevcut ancak eğer underground mundan bahsediyorum) çünkü bir grupsanız, seçenekleriniz çok insanlar daha önce duymadıkları kısıtlı... bir grubu seyretmek istemiyorlar artık. Kulüp gösterileri artık 5- Peki ya metal müzik dergileri daha önceki zamanlardaki gibi ve siteleri? destek almıyor ve The Ericsson Globe, Stockholm Olympic En büyük dergiler Sweden Rock Stadium, vs. gibi büyük olaylar Magazine ve Close-Up Magagibi destek görmüyor. Sorunun zine. Bunların yanı sıra birkaç weasıl kaynağı Stockholm’de çok bzine var (Slavestate, Metal Cengrup olmasından kaynaklanıyor tral, Global Domination, My Last (her metalcinin en azından bir Chapter vs.) ve bunların yanı sıra grubu var) ve zamanında metal blog ve fotoğraf siteleri olarak da müziğin doğmasını sağlayan ExtreMMetal, MetalBlast Photo, eski saf underground barların RawFoto vs gibi birkaç site var. kalmamasından kaynaklanıyor. 6- Şu an için genele baktığınızda, 3- İsveç halkının metal dinleyen- İsveç’te en çok dinlenilen tür hanlere ve icra edenlere bakış açısı gisi? nasıl? Melodik Death Metal –Gothen1- İsveç’te Metal müziğin ortaya çıkışı hangi senelerde nasıl oldu? İsveç’teki Metal müzik öncüleri – ilk gruplar kimler? Bize biraz anlatabilir misin?

burg sound. 7- İsveç’te şuan için en tanınmış gruplar hangileri? Yaptıkları tarzlar nedir? Geniş bir perspektiften bakacak olursanız cevabım şu şekilde olacak: In Flames (Melodik Death Metal –Gothenburg sound.) 8- İsveç’teki en büyük metal festivalleri nelerdir? Bize biraz anlatır mısınız? İsveç’teki en büyük metal festivali Sweden Rock Festival’dir. Bunun yanı sıra bir iki festival daha var; House of Metal Festival, Nordic Rage Metal Festival, Peace & Love gibi... Bunların yanında şu an için artık aktivitelerini durduran birkaç festival daha var Gates of Metal gibi. Ayrıca bir de Hultsfred var ama artık önceki gibi metal ağırlıklı değil bu festival. 9- Şu ana kadar düzenlenen konserlerde dünya çapındaki gruplardan hangileri yer aldı? Sanırım neredeyse bütün ünlü gruplar İsveç’te yer aldı! 10- Sizin eklemek istedikleriniz? Thrash Metal, Death Metal tarafından ele geçirilmiş olan bu bölgede desteğe ihtiyaç duyuyor ve metali ayakta tutabilmek için daha fazla bara ihtiyaç var çünkü şu anda burada her şey kısırdöngü halinde ve hiçbir şey underground metal kadar doğru olamaz! Metallic Kitty’nin de dediği gibi, underground metal zayıfladıkça, dünya çapında sağlam işler çıkaran grupların doğması da beklenemez. Biz ülkemizin metal piyasası açısından az gelişmiş olduğundan yakınıp dururken, başka ülkelerde piyasanın çok gelişmesinden kaynaklanan bazı sıkıntıların da baş gösterdiğini görmek üzücü… Underground grupların çalacak yer bulamamaları, izleyiciden destek görmemeleri, sadece


belli başlı isimleri yüceltip, geri kalanları dinlemeyi vakit kaybı olarak nitelendirmelerinin az gelişmiş ülkeler gibi, çok gelişmiş ülkelerde de mevcut olması durumu tuhaf bir ironi gibi… İsveç ve Stockholm’den aldığımız haberlerle üzgün bir şekilde yolumuza devam ediyoruz… Sırada bambaşka bir ülke, hatta bambaşka bir kıtadan yükselen Thrash çığlıklarına takılıyor kulaklarımız… Avustralya’dan Mortal Sin bizlerle! III - Avustralya’da Metal Müzik Piyasası: İsveç’in karlı puslu soğuk havasından çıkıp bu sefer bambaşka bir kıtaya düşüyor yolumuz… Yemyeşil alanlarıyla ve ülkemizde sadece belli başlı hayvanat bahçelerinde görebileceğimiz kangurularıyla ve hepsinden önemlisi AC/DC ile tanıdığımız Avustralya’nın, metal müzik piyasası hakkında, yine bu ülkenin sağlam gruplarından biri olan Mortal Sin ile beraberiz… Kıbrıs ve İsveç’teki gruplara sorduğumuz soruları onlara da yöneltiyoruz… 1- Avustralya’da Metal müziğin ortaya çıkışı hangi senelerde nasıl oldu? Avustralya’daki Metal müzik öncüleri – ilk gruplar kimler? Bize biraz anlatabilir misin? Hatırladığım kadarıyla 1974 öncesi AC/DC dinliyordum, eğer onları Heavy Metal ve Avustralyalı olarak adlandırırsak, belki de onlarla başladığını söyleyebiliriz. Thrash sahnesi ise 1985’te doğmaya başladı ve Mortal Sin Avustralya’da o dönem thrash çalan ilk gruplardan biriydi. Diğer gruplar Hobbs Angel of Death, Addictive, Slaughter Lord, Massive Appendage, Death Mission, Taramis, Renegade, Sudafed ve bazılarını şu an hatırlamıyorum. 2- Avustralya’daki Metal müzik gruplarının karşılaştığı sıkıntılar nelerdir? En büyük engel mesafe! Dünya üzerindeki ülkelerin öbür ucunda olmak, özellikle Avrupa’da çal-

mak istiyorsanız seyahati çok zorlaştırıyor. Buradan Avrupa’ya uçuş 24 ile 28 saat arasında değişiyor! Aynı zamanda burada yaşayan 20 milyon insan, Avrupa kadar (belki de daha büyük) bir alana çok dengesiz bir biçimde dağılmış. Bu da buradaki metalcilerin sayısının çoğu Avrupa ülkesine kıyasla daha küçük bir kitle olduğu anlamına geliyor.

Şu an en çok dinlenilen tür maalesef ki Hardcore. Parkway Drive şu anda öldürmek istediğim diğer benzer gruplar gibi büyük bir grup. Prom Queen ve The Haunted grupları da harika işler çıkarıyorlar. Ekstrem bir grup olan Psycroptic de denizaşırı yerlerde iyi işler yapan bir başka Avustralyalı grup.

7- Avustralya’da şuan için en gruplar hangileri? 3- Avustralya halkının metal din- tanınmış leyenlere ve icra edenlere bakış Yaptıkları tarzlar nedir? açısı nasıl? Parkway Drive - Hardcore. PsyOnlara gerçekten müteşekkiriz. croptic - Extreme Death Metal. İlk zamanlarda metalciler bura- Destroyer 666 - Death Thrash. da giyilen elbiseler ve tarzlarıyla Black Majesty - Power Metal. Silkomik karşılanırdı, fakat günü- verchair - Hard Rock. Mortal Sin müzde böyle bir sorun kalmadı, (tabii ki) - Thrash. Sadistic Execuçünkü metal oldukça geniş alan- tion - Death Metal/thrash. lara yayıldı. Sanırım bu konuda 8- Avustralya’daki en büyük metal şanslı bir ülkeyiz! festivalleri nelerdir? Bize biraz 4- Avustralya’da metal müzik icra anlatır mısınız? edilebilecek mekânlar/barlar var mı? Dinleyici kitlesinin katılımı ne Her yıl alternatif ve metal grupların yer aldığı Sound Waves festidurumda? vali var. 2010’da, Faith No More Evet, Heavy Metal için fazlaca headliner olacak; beraberinde My mekân var. Sydney’de Club Blink, Chemical Romance, Him, AFI, The Stag Hotel ve bazı küçük me- Paramore, Janes Addiction, Trivkânlar var. Sydney’deki herhangi ium, Meshuggah, Anvil ve daha bir konser 100 ile 350 kişi arası birçok grup da onlara eşlik edeizleyici çekebiliyor. Aynı zamanda cek. Bizim nesil için muhtemelen Testament gibi uluslar arası bir Avustralya’daki en büyük ve en grup 1000–1500 kişinin bir araya iyi festival budur. Bu yıl, Screamfest adında yeni başlayan bir fesgelmesine sebep olabiliyor. tival daha var ve Dark Funeral, 5- Peki ya metal müzik dergileri Cynic, Destruction, Edguy, Ensiferum, Rotting Christ, Sonata ve siteleri? Arctica, Spawn of Possession ve Avustralya’da sadece ‘BLUNT’ birçok Avustralyalı grubun sahne adında Heavy Metal/Alternative alacağı dikkat çekici bir organizatarzında yayın yapan bir dergi syon. mevcut. Önceleri, Hot Metal, Loudmouth ve Kerrang Austra- 9- Şu ana kadar düzenlenen metlia gibi dergiler vardı, fakat hepsi al festivallerinde dünya çapındaki kapandı. Kendini metal müziğe gruplardan hangileri yer aldı? adamış yerli ve yabancı birçok sanatçıyla ilgili içeriğin olduğu yü- Bizler Avustralya’da daima en iyi zlerce web site var. Bunlardan en grupları izleme şansı yakalıyoruz önemlileri; Hail Metal, PyroMusic, çünkü onlar ülkemizi ve sıcak havasını çok seviyorlar. MetalBrismetal. lica, Slayer, Megadeth, Kreator, 6- Şu an için genele baktığınızda, Anthrax, AC/DC, Tool, Lamb Avustralya’da en çok dinlenilen of God, Trivium ve daha birçok tür hangisi? Yoksa diğer gruplar büyük grup burada defalarca turda sizin gibi karma türleri mi ter- nelerde sahne aldılar. cih ediyorlar? 10- Ülkenizdeki metal camiasıyla


ilgili eklemek istediğiniz başka herhangi bir şey var mı? Avustralya’ya konserlere gelmek isterseniz en iyi zaman ilkbahar/ yaz dönemleridir diyebilirim. Burada konserler Eylül’de başlar Mart’a kadar devam eder. Soundwaves festival Şubat ayındadır ve Big Day Out festival Ocak ayında düzenleniyor ( Big Day Out sahnesinde daima metal grupları göremezsiniz!) Aman dikkat edin! Çünkü Avustralya yılın bu zamanlarında çok sıcak olabiliyor. Umarım bir gün Mortal Sin Türkiye’de bir konserde yer alabilir!

3- Hırvatistan’daki insanların Evet. Burada MMS diye bir Metal metal müziğe, metal severlere ve Müzik Festivali düzenlenir. Ayrıca InMusic Festival’de de bir metal icra edenlere bakışı nasıl? sahnesi mevcuttu. Bazı birkaç Buradaki insanların çoğu metal küçük festival daha yapılıyor. müzik dinlemiyor. Ancak metalcilerin de uzaylı olduğunu 9-Peki bugüne kadar ülkenizde veya katledilmesi gerektiğini de hangi dünyaca ünlü gruplar gösteri sergiledi? düşünmüyorlar. 4- Orada bu tarzın icra edilebileceği mekânlar var mı? Peki, seyircinin yerel gösterilere katılımı nasıl?

Burada birkaç tane metal müzik mekânı ve barlar var ancak bunlar çok fazla değil maalesef. DinAvustralya’nın bol oksijen- leyicinin katılımına gelince, hiçbir li havasından uzaklaşırken, zaman tahmin edilemez. Bazen “sanatçılarının çektiği tek bütün biletler satılır bazense sıkıntının sadece mesafe olduğu, sadece çok az insan kalabalığı onca uzaklardan bile seslerini görürsünüz... dünyanın her tarafına duyurabildiklerini görebileceğimiz başka 5- Peki metal müzik dergileri ve ülkeler de var mıdır acaba?” webzineleri? Bize birkaç isim diye düşünmeden edemiyoruz. verebilir misiniz? Rotamızı Güneydoğu Avrupa’ya, Burada birkaç metal dergisi ve Hırvatistan’a çeviriyoruz. webzine var. Aklıma ilk gelen IVHIRVATİSTAN’da Metal metal dergisi United Forces ve en büyük en sağlam metal webzine Müzik: ise www.cmar-net.org 1- Hırvatistan’da hangi yıllarda metal müzik ortaya çıktı ve bu 6- Bir değerlendirme yapman gerekirse, sence Hırvatistan’da en nasıl oldu? çok hangi tarz dinleniyor? Hırvatistan’daki ilk metal grupları Maalesef “turbofolk” adını ve ilk öncüler kimlerdi? verdiğimiz bir tür revaçta. Bu Hmm kısaca dünyadakiyle aynı tarz Doğu Avrupa halk müziği ile zamanda tahminimce. Ben techno müziğin karışımı. Kişisel doğmadan önce olduğu kesin. olarak ben buna katlanamıyorum! İlk metal grubu hakkında emin değilim, çünkü her şey ben daha 7- Hırvatistan’daki en ünlü grudoğmadan önce ve ben daha plar hangileri ve hangi tarz icra henüz çok küçük bir çocukken ediyorlar? meydana geldi, ama size ilk gruplar olarak Divlje Jagode ve Atom- Hladno pivo - Punk Rock sko Skoniste’nin ilk gruplardan Prljavo Kazaliste - Pop/Rock olduğunu söyleyebilirim. 2Hırvatistan’daki grupların karşılaştığı sıkıntılar nelerdir? Hırvatistan’daki en büyük sorun buradaki piyasanın çok küçük olması. Ülkede sadece 4,5 milyon insan var ve elbette ki çoğunluk Metal Müzik dinlemiyor.

TBF - Hiphop Let 3 - Folk Rock 8- Peki ülkenizde düzenlenmiş veya düzenlenmekte olan herhangi bir metal festivali var mı? Bize biraz bahseder misin?

Birçoğu... The Rolling Stones, U2, REM, ZZ Top, Deep Purple, Bryan Adams, Pearl Jam, Iron Maiden, Motörhead, Dream Theater, Depeche Mode, The Cult, Scorpions, Queens of The Stone Age, Slipknot, Nightwish, Disturbed ve daha birçoğu... 10- Hırvat Metal piyasası ile ilgili olarak eklemek istediğin herhangi bir şey var mı? Piyasa umarım olabildiğince büyür... Burada birçok muhteşem yeni metal müzik grubu var ancak onlara çıkışları için yardım edebilecek kapasitede hiçbir büyük kayıt firması yok... Dünya’da Metal III yazı dizisiyle Kıbrıs’tan, Avusturya, Hırvatistan ve İsveç’ten bizlere nail edilen gezme fırsatıyla görebildiğimiz yapılmış ya da yapılmakta olan müziğe dair her şeyin zorluklarla çevrelendiğidir. Desteğimizi, sadece diğerleri olarak bilemediklerimizi ya da sadece ülkesinden birkaç tanesini işitebildiklerimizi dizimizin diğer sayılarında devam ettirerek yeni yollarda ilerleteceğiz. Sizlerde yolculuğumuza okuyarak katılmaya ne dersiniz! Hazırlayanlar: MetalTR Röportaj ve Çeviri Kadrosu


İlk 5 albümü ile zamanının taptaze türü gotik metalin ortaya çıkmasını borçlu olduğumuz Paradise Lost, 12. stüdyo çalışması Faith Divides Us- Death Unites Us ile karşımızda. Müziklerini, Holmes’un buğulu vokali ve Mackintosh’un hüzünlü melodileri karakteristiklerinde Draconian Times ile zirveye taşıyan grup, 1997 ve sonrasında çıkardıkları albümler ile metal müzik camiasında temel tartışma konularından biri olagelmiştir. Metal müzik severler ile diğer müzik türlerinin takipçileri arasındaki temel farklardan birisi de metalheadlerin daha muhafazakar, değişime kapalı müzikal zevkleridir. Ancak heavy metal, içinde değişimleri, kişisel ve grupsal gelişimleri barındırdığı sürece hayatta kalabilmiştir. Henüz kariyerinin başında, heavy metalin yepyeni bir fraksiyonunun yapı taşlarından biri olan Paradise Lost ise değişimin en çok yakıştığı gruplardan birisi elbette. Bu nedenle çıkarılan her albüm, eski tatları barındırması açısından değil, müziğe eklenen yenilikler bazında dinlenmeli- eleştirilmeli bence. Faith Divides Us- Death Unites Us, Paradise Lost’un durağan yeni milenyum yıllarını aştığının bir göstergesi sayılabilir. Ne grubun devrimci yönünün ne de kaliteli bestelerin gözlenebildiği bundan önceki 4 albüm, bu sonuncusunun yanında sönük kalacak kesinlikle. Müzikleri son 10 yılda hiç olmadığı kadar Icon ve Draconian Times esintileri taşıyor. Nick Holmes yine o albümlerden beri ilk kez gerçekten mükemmel söylüyor şarkıları. Mackintosh, tekrar ağlatacak melodilere imza atıp parmak ısırtıyor, o zamandan beri ilk kez. Kısacası özlediğimiz tınıları içeren, grubun müzikal geçişlerle

dolu kariyerinin tüm etmenlerini bir araya toplama başarısını gösteren bir albüm var karşımızda. Yine de sözkonusu olan bir Paradise Lost albümü ise birtakım yeniliklere hazır olmak gerekir! Albümün yıldızı, değişken yapısına rağmen tüm parçaların mükemmel birleştiği bir şarkı: Frailty. Gelecekte gidilecek yönü gösterdiğini düşündüğüm bu şarkı, gerçekten çok başarılı. Yine Faith Divides UsDeath Unites Us, The Rise Of Deniel ve Living With Scars da etkili ve vurucu parçalar. Faith Divides Us- Death Unites Us, görkemli bir geçmiş ile parlak bir geleceği birleştirebilecek bir albüm. Bu durum ve albüm, fanları için çok şey ifade edebilecekse de grubu yeni tanıyacak olanlara diskografinin en başından başlamalarını öneririm. Puan: 8/10 Utku GÜVEN

Tenet - Sovereign 2003 yılında 3 şarkılık bir demo yayınlayan Kanada’lı grup Tenet, bir takım eleman değişiklikleri sonucunda bir all-star grubuna dönüşüp, geçtiğimiz günlerde Century Media’dan Sovereign’i çıkardı. Albüm, katkısız saldırganlık içeren 9 parçalık bir modern thrash metal ürünü. Öncelikle kadroyu (Efsane kadroyu desem daha doğru olur sanki.) hatırlatmakta fayda var: Steve ‘Zetro’ Souza- Vokal (Legacy, Testament, Exodus, Dublin Death Patrol, F-Bomb.) Gene Hoglan- Davul (Dark Angel, Death, Daemon, Forbidden, Testament, Strapping Young Lad, Unearth, Wargod, Old Man’s Child, Dethlok, Devin Townsend, Just Cause, Meldrum, Naphobia, Phantasm, Pitch Black Forecast, Zimmers Hole, Mechanism.) Jed Simon- Gitar (Strapping Young Lad, Zimmers Hole, Devin Townsend, Front Line Assembly, Zimmers Hole, Caustic Thought.) Glen Alvelais - Gitar (Forbidden, Testament, Bizarro.) Byron Stroud - Bas (Zimmers Hole, Strapping Young Lad, Fear Factory, Devin Townsend, Caustic Thought, Unit: 187.) Yukarıdaki kadro bir araya gelince beklentiler elbette çok yüksek oluyor. Glen Alvelais Forbidden’dan ayrılırken şunları söylemişti: ‘’Dışarıdan göründüğü kadar sağlam olmayan grup kimyamız, beni, ayrılık kararını almaya zorladı. Dürüstlükten ödün veremem. Forbidden istediğim kadar sert değildi. Daha sert işler yapmak istiyorum ve Tenet bunun için biçilmiş kaftan.’’ Exodus’un ilk zamanlarının biraz daha teknik ve death metalimsi haline Strapping Young Lad etkilenimlerini ekleyin. Bu tanım Tenet’e tam uyacaktır. Ancak elemanların müzikal geçmişi ve etkilenimlerinin, grubun müziğinin özgünlüğüne

el süremediğini yani yapılan işin bir kopya değil yeni yaratılar içerdiğini söylemeliyim. Souza vokalleri, hiç olmadığı kadar yırtıcı ve kirli. Bazen çığlık çığlığa kalıyor, bazen de genizden hırıltılı bir öfke kusmasına maruz bırakıyor bizi. Bu vokallere esin kaynağı sanırım Bon Scott ve Udo Dirkschneider. Davul efsanesi Hoglan ise her zamanki gibi mükemmeliyetçi. Hiç bir pena darbesinin davulda karşılıksız kalmaması, insanı düşünürken bile yoruyor. Riffler ve bass gitarın hızı, albümü daha öfkeli yapıyor. Ama hızı takip etmek zaman zaman zorlaşıyor. Death metalin bağrından kopan Crown Of Thorns, klas davul partisyonları ve yavaş temposuyla Going Down ve kontrolsüz öfke saçan lirikleriyle Hail! Hail! sağlam parçalar. Ancak Unnameable ve Take A Long Line’a özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Bir yan proje olarak başlayan Tenet, ilk albümü çıkarana kadar tam 13 yıl bekledi. Sovereign odukça başarılı bir albüm. Şunu kesin olarak söyleyebilirim: Gelecek yıllarda onları daha sık duyacağız. (Puan: 8/10) Utku GÜVEN


Evile - Infected Nations 2007 tarihli debut albümleri Enter The Grave’in ardından ikinci uzun albüm Infected Nations ile İngiliz Thrasher’ları geri döndü. Leziz ilk albümün ardından ikincisinin nasıl olacağı merak konusuydu. İlk albüm metal efsanesi Flemming Rasmussen yapımı bir bombaydı. Bu da yine tanıdık bir isim Russ Russel imzalı. Kapak tasarımı ile göz dolduran albüm için özenli bir stüdyo çalışması yapıldığı ortada. Müzikal anlamda ise maalesef hayal kırıklığından öteye biraz geçebiliyoruz. Genel anlamda ‘parçaların gereğinden fazla uzun ve durağan olması, güzelim rifflerin canına okumuş’ diyebilirim. Ritm ve solo gitarların tüm parçalarda doyurucu olduğu bir gerçek. Ancak müzikal kompozisyonun öğeleri başarılı bir şekilde birleştirilmeyince, sonuç hüsran oluyor. Tüm bunların yanında nu-metalimsi vokalin, grubun müziği ile nasıl bir uyum içinde olduğu da tartışmaya açık. Bu vokal tarzı, ticari kaygıları akla getiriyor. Çünkü açıkça sepultura-Metallica etkilenimli müziğin üzerinde komik duruyor. Albümün en iyisi, her zaman dinlenebilecek kıvamdaki Devoid Of Thought. Now Demolition, Infected Nations, Sepultura çakması Nosophoros ve Genocide idare edebilecek parçalar. Son parça Wrathful Deities ise 11:14’lük dev süresiyle

bir enstrümantal parçaya karşı sabrımızı sınıyor. Gerçekten sıkıcılıktan öteye geçemiyor ne yazık ki. Diğer parçalar ise vasatın da altında... Heavy metal, kalıcı etkiler bırakmak için sürekli arayışta olmanızı gerektiren bir müzik türü. Bu noktada soru işaretleri başlıyor zaten. Tamam; prodüksüyon çok iyi, sound mükemmel, gitarlar süper riffler yakalamış ancak bütün bunlar anlamını yitirmiş sonuçta. Başta parça düzenlemeleri olmak üzere, geri kalan herşey başarısız. Evile, bu albümle umut vaadeden grup olmaktan öteye geçemiyor. Not: Matt Drake’in vokallerinin, dağılan grubumuz Ascraeus’dan Tolga’nın vokalleri ile benzerliği şaşırtıcı! Puan: 5/10 Utku GÜVEN

Heavy metalin yeni yüzleri artık muhteşem 80’lerin yeniden doğuşuna tanıklık ediyor ve metal müziğin ekstrem dallarının doğmasına yol açan thrash metali yaşama şansına sahip olan 2. şanslı jenerasyon oluyor... 1984’te kurulan Whiplash, Ticket To Mayhem ve Insult To Injury gibi iki thrash metal klasiğine imza atmasına rağmen, nedense ülkemizde pek tanınmamıştır. Halbuki thrash metalin fırtına gibi estiği 84-90 arasında müziğe yön veren gruplardan biri olmuşlar, müziklerini sürekli geliştirerek Insult To Injury ile zirve yapmışlardır. Grubun, müziğini giderek daha teknik ve progresif bir yapıya yönlendirmesi, onların daha zor anlaşılmasını, değerlerinin geç farkedilmesini sağlamıştır. Bu nedenledir ki iki kez dağılmışlar ancak gerçek thrasherlarca asla unutulmadıkları için tekrar toplanmışlardır. Gelelim albüme: Bu kadar ‘bizden’ bir albüm kapağı görmek ne kadar güzel. Tasarımcı Ed Repka’yı Death, Megadeth, Nuclerar Assault, Vio-lence, Evildead ve nice baba grubun şaheser albüm kapaklarından hatırlayanınız çıkar belki. Sadece bu kapak bile Unborn Again’i edinmek için bir neden olabilir. Parçaların genel yapısı itibariyle, tür olarak thrash metal ile klasik heavy metal arasında bir yerdeler bu albümde. Üç kişilik bir grubun thrash metal icra etmesi yeterince zor bir iş. Hele ki vokal ve tüm gitarlar tek kişiye kalmışsa. Ancak heavy metal sahnesinin mükemmel triolara tanıklık ettiğini, W.A.S.P., Motörhead, Coroner ve daha nice üç elemanlı grubun harikalar yarattığını biliyoruz. Kesinlikle Whiplash de bunlardan biri. Her ne kadar kült thrash metal albümü Insult To Injury, 4 kişi ile yaratılmış olsa da grubun orjinal kadrosu da bir trio idi. Unborn Again, farkını kulaklarımıza dolan sound ile belli ediyor, henüz açılışta. Ne çok eskilerin zayıf prodüksüyonlarına benziyor ne de şimdinin bilgisayar ürünü kanısı uyandıran fazlaca dijital seslerini içeriyor. Tüm sesler hem çok temiz hem de çok saf. İşte başarılı sound budur! Gitarları kaydedip, bilmemkaç kez süzgeçten geçirip, dijital ortamda elli kez miksleyen günümüz prodüktörleri, Unborn Again’in prodüktör/ses

mühendisi Harris Johns’dan ders almalılar. Albümdeki vokaller biraz zayıf kalıyor ama tüm parçaların nasıl bir ruh ve şevkle çalındığını sadece vokallere bakarak bile görebiliyoruz. Gitarlar virtüöziteden uzak olmasına karşın içtenlikle çalınmış. Davul ve baslar da yerli yerinde. Kısacası albüm çeşitli cambazlıklar, hünerler içermiyor ama yapılan iş içtenlikle yapılıyor ve herşeyden önemlisi hissedilerek çalınmış parçalarla karşı karşıyayız. Yoğun Black Sabbath etkilenimini albümün tümünde gözlemleyebiliyoruz. Özellikle Firewater adlı parça Whiplash’in gerçek köklerine duyduğu saygı mahiyetinde bir 70’ler ilahisi görünümünde. Etnik kızılderili temalı introsuyla, bizleri yerlilerin dünyasına götürüyor bu parça. Yine 70’lerin harika grubu Montrose’dan coverlanan, punk etkilenimli I’ve Got The Fire, Whiplash’in eskilere çaktığı bir selam. Thrash metalin daha yoğun hissedildiği Hook In The Mouth, Freeding Frenzy ve Fight Or Flight, albümün diğer yıldızları. Son olarak Portaro, Cangelosi (ex-Kreator) ve Rich Day (ex-Primal Sceam)’in, yılın en iyi albümlerinden birine imza attıklarına söylemek istiyorum. Kapaktan sounda, kadrodan liriklere ve bestelere kadar buram buram kalite kokan Unborn Again, kaçırılmaması gereken bir müzik ziyafeti. Utku GÜVEN


Thy Art is Murder - Infinite Death Avustralya’nın core tayfasına hediye ettiği en yetenekli gruplardan biri, Thy Art is Murder. Onlar 2004 kuruluşlu bir grup fakat tüm dünya genelinde yankı uyandırmaları 4 yıllarını aldı. 2005 yılında yayınlanan ‘The hole isn’t deep enough’ demolarının ardından, 2008 yılında ‘Infinite Death’ adında öyle bir şey yaptılar ki, ilk dinlediğimde kafamı vuracak bir kapı, dolap gibi şeyler aradım.

Özellikle son yıllarda kendi kendime bu cümleyi çok kurdum. Avustralya’ya sanırım bir şeyler oldu. Tıpkı Kanada gibi sessiz ve derinden ilerlediler bu müzikte. Bombaları birer birer patlattılar. Thy Art is Murder ilk dinlendiğinde bünyede yarattığı etkileri şu şekilde açıklayayım sizlere. Özellikle vokallerin scream partisyonlarında kulak tırmalayıcı ve bu çocuk (özellikle çocuk diyorum çünkü grup elemanlarının yaş ortalaması 20 lerde seyretmekte) bu sesi nasıl oluyorda bu kadar etkileyici çıkartıyor diye düşündüren, acaba bu bir kayıt oyunu mu diye meraklandıran fakat canlı dinlendiğinde oha! yuh ! hayvan ! gibi tepkilere neden olan, sapık davulcularına, aaaa! kesin drum machine diye bok atılabilecek ama youtube da araştırıldığında gerçeklerle yüzleştirecek kıvamda müzik yapıyorlar. Gitaristlerine söylenecek tek kelime yok çünkü tek şarkıda 85 kez riff değiştiren iki adet manyağa sahip bir grup Thy Art is Murder.. Infinite Death- 2008 5 şarkıdan oluşmaktadır. Şarkı listesi şu şekildedir.. 1- I’ll Show Your God : İnanılmaz tempolu başlayan 2.50’den sonra giren breakdown ile kafa kırıcı ve özellikle şarkının son 5 saniyesindeki blast beat ile hissittir dedirten bir şarkı olmuş. Şarkının ismindeki illüzyonu hakkaten hissetiriyor 2- Whore to a Chainsaw: Şarkının başına intro tadında 15 saniyelik bir giriş yapmışlar. Albüme göre çok yüksek tempolu devam etmiyor gibi gelsede sonradan bizlere bir sürpriz hazırladıklarını fark ediyoruz. Bitch you are dead kısımları şarkının akılda kalıcı bölümlerinden biri.. Gitaristlerinin çok yetenekli olduğunu ve birbirleri ile inanılmaz senkron çaldıklarını en fazla hissedebileceğimiz şarkılarından biri.2.46 da davulcularına küfür etmeyi ihmal etmeyin.. 3- Parasitic Autopsy: Vokal performansını çok beğendiğim

bir şarkı. Yine inanılmaz tempolu ve deathcore ruhunu iyi yansattığını düşünüyorum. Albüm genelinde olduğu gibi bu şarkıda da davulun üzerine oynanmış (haklılar da ben de olsam böyle yapardım). Gitar solosu çok başarılı tek ölçü eksik bırakmışlar sonda fakat aynı anda giden davul her şeyi örtüyor. Zaten solonun ardından breakdown geliyor ve şarkının hakkı veriliyor. 4- Breeding Bacteria: Albümü ilk kez dinliyorsanız sizi etkileyecek ilk şarkı da bu olacaktır. Eğer deathcore seven bir insansanız, bu şarkıdan sonra hemen grubu diğerleri ile karşılaştıracaksınız. Ben şimdiden söyleyim, Thy Art is Murder kesinlikle Suicide Silence ve Whitechapel gibi benzer tarzda müzik yapan gruplardan daha gaz şarkılara sahiptir !! İddialı bir açıklama olduğunun farkındayım ama şarkıdaki matematik bunu bana söyleten şey.. 1.40 tan sonra giren davul partisyonu çok iyi düşünülmüş. Zaten bu olaydan sonra şarkı alıp başını gidiyor. 5- Infinite Death: Evet, geldik fasulyenin faydalarına. Kesinlikle albümün en başarılı çalışması. Demoyu göz önünde tutacak bir şarkı ki zaten demonun ismi de bu şarkıdan geliyor.. Solo vokal ardından gelen breakdown ile birlikte ellerinizi yumruk haline getirin ve olayı idrak edin. Thy Art is Murder bu işi çözmüş. Deathcore böyle yapılır dedirtiyor..

Grup şimdiler de yeni albüm kaydında. Heyecanla beklemekteyim. Bana göre tek eksikleri olan video bölümüne de el atarlarsa bu iş tamam. Düzgün ses kalitesi ve görsekle onları izleyebileceğimiz malzemeler çok kısıtlı hatta yok gibi. Yeni albümleri gelsin, işte o zaman göreceğiz. Thy Art is Murder’ın son kadrosu şu şekilde kayıtlara geçmiştir.. Çato Özkan

W.A.S.P. - Babylon W.A.S.P.- Babylon Heavy metal tarihinin en iyi iki konsept albümünden biri olan Crimson Idol’ın (Diğeri Queensryche’ın Operation: Mindcrime’ıdır.) yaratıcısı W.A.S.P., gıcır gıcır Babylon’u geçtiğimiz günlerde piyasaya sürdü. Karizmatik bestecei Blackie Lawless, eski formunu koruyor açıkçası. KADRO: Blackie Lawless- Gitar/Vokal Doug Blair- Gitar Mike Duda- Bas Mike Dupke- Davul Yıllar geçtikçe soundunu yenileme zahmetine girmeyen gruplar için iki muhtemel son vardır: Ya sıkıcı olmaktan öteye gidemezler ve değişen müzikal zevklere yenik düşerek ortadan kaybolan gruplar-

dan biri olurlar ya da yapılan işi mükemmeliyetçilikle kotarıp tarzının en iyisi olarak -biraz da özgünlükleriyle orantılı olarak- kendilerini dinletmeyi başarırlar. Burada bahsettiğimiz grup kesinlikle ‘rock’n rollheavy metal’ tarzının lideri. Bu nedenle soundun gelişimi, yenilik ve cesaret gibi kavramlar, W.A.S.P. incelemelerinde havada kalacaktır. W.A.S.P., eski W.A.S.P. ve sanırım buna kimsenin itirazı yoktur! Glam rock’tan rock’n roll’a, klasik heavy metalden hard rock’a kadar uzanan geniş spektrumların,


W.A.S.P. müziğinde kesişme noktaları bulduğu bir gerçek. İşte tam bu noktada klasik W.A.S.P. soundunu anlatmak için sadece eski albümlerini dinlemenizi önermekle yetinmek gerekiyor. Çünkü gerçekten grubun, bir başka grup veya türle örneklendirilemez özgünlükte bir müzikal yapısı olduğu ortada. Zaten bu özgün yapı, onları 20 yıldan uzun süredir tepede tutmaya yetiyor.

ısıtarak önümüze sürmüşler ki bu durum can sıkıcı. Tüm bunların yanında W.A.S.P., mükemmel balladlar yapar ve Godless Run bunların en iyilerinden biri olmuş. Dinlerken kendinizden geçebilirsiniz, dikkat! Albüm ayrıca Live To Another Day ve Thunder Red gibi çok sağlam iki parçaya sahip. Klasik W.A.S.P. soundundaki bu iki şarkıda, Blackie Lawless Show vizyonda...

Açılış şarkısı Crazy, büyük oranda Wild Child izleri taşıyor. Buna rağmen diğer şarkıların yanında sönük kalıyor. Rock’n roll’un babalarından Chuck Berry coverı Promised Land ve hard rock ilahı Deep Purple coverı Burn, iyi seçimler. Ama bu, parçaların yeterince iyi yorumlanmadığı ve iyi seçim olarak kaldığı gerçeğini değiştirmiyor ne yazık ki. Soğumuş bir yemeği, içine değişik baharat ve soslar katarak daha güzel bir şekilde servis etmek yerine sadece

Sonuç olarak 2000’li yılların en başarılı W.A.S.P. albümüyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek isterim. Grubun fanları kaçırmamalı. Yine de grubun yüksek potansiyeli için bu albüm kıstas olamaz. Yani W.A.S.P. daha iyilerini yaptı ve yapacaktır. (Puan: 7/10) Utku GÜVEN

SKELETONWITCH- Breathing The Fire (2009) A.B.D.- Yunanistan kırması Skeletonwitch, thrash metal ile daha ekstrem türleri sentezleyen bir müzik peşinde. 2003 kuruluşlu Ohio merkezli grup, 2004’te At One With The Shadows, 2007’de Beyond The Permafrost adlı iki albüm çıkarmış, 2006’daki Worship The Witch E.P.’si sayılmazsa 3. uzunçalarını bu sene piyasaya sürmüştür.

Grubun, black metal altyapısına oldschool alman thrash metal riffleri ekleyince ne olacağını merak ettiğini sanıyorum. Aslında tüm thrash metal camiasında en karanlık, en black metalvari sound Almanya’da. Bu noktada grubun, black metal ile Kreator, Sodom gibi babaların müziklerini sentezlemesi fikri akıllıca. Sonuç başarılı olsa da olmasa da şu bir gerçek: Grubun özgünlüğü övgüyü hakediyor.

tion, black metal melezi Released From The Catacombs ve modern metal izleri taşıyan Stand Fight And Die etkileyici parçalar olarak göze çarpıyor. Diğer şarkıları çöpe atıp sadece bu 5’inden bir E.P. yapılsa bence daha çarpıcı olurdu.

Albüm, eski albümlere oranla daha melodik çalınmış. Parça içindeki patlamaları daha iyi sentezleyip, şarkılarındaki kaotik yapıya çözüm getirmişler. Bu da Skeletonwitch’in olgunluk dönemine girdiğinin kanıtıdır.

Skeletonwitch, parça düzenlemelerini daha kaliteli yapıyor eskiye göre. İlk iki albümde görülen en büyük eksik de ortadan kalkıyor böylece. Ancak henüz grubun alması gereken çok yol olduğunu düşünüyorum. Gelecek yıllarda daha iyi albümler yapma potansiyelleri yüksek. Bu nedenle Breathing The Fire’dan sonraki albümün, kritik eşiğin aşılıp beklenen patlamanın yapıldığı albüm olacağını beklemek yerinde olacaktır.

Prodüktör Jack Endino’nun iyi iş çıkardığını söylemeliyim. Albümün ses kalitesi, en büyük avantajı konumunda çünkü. Her enstrüman çok temiz duyuluyor ama 80’lerin başında olduğunuz hissi yine de yakanızı bırakmıyor. Gerçekten başarılı!

Tüm ekstrem metal camiasının aşina olduğu tatları miksleyip yeni bir tarz oturtan grubun müziğini yine dinleyiciler değerlendirecek. Berbat bir çorba mı, lezzetli bir kek mi? Bence birkaç ekleme ile daha lezzetlenebilecek bir kek.

Thrash metal etkilerinin yoğun olarak hissedildği Where The Light Has Failed ve Crushed Beyond Dust, melodik death metalimsi Longing For Domina-

(Puan: 6/10) ;Utku GÜVEN




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.