KO #12 Mart

Page 1



Genel Yayın Yönetmeni Güven CEYLAN gloom@metaltr.net Reklam karanlikoda@metaltr.net Editor Ebru Ekşi koeditor@metaltr.net Yazarlar Ebru EKŞİ Ümit GÜNDOĞDU Ece Tuğba SAKA Kerem GÖKTAY Arda BOLETİN Oktay ATEŞ Çağrı KAÇAR Dilara AKMİL Asuman ORTAÇ Utku GÜVEN Doğukan BİNİCİ Yasin AKŞAHİN Zeynep YAZICI Grafik Tasarım Güven CEYLAN gloom@metaltr.net

E

vet, mart sayımızla yine; istensek de istenmesek de karşınızdayız. Sayı içeriği hakkında uzun uzadıya bir şeyler elbette yazacağım ki kendimize hep ayırmakta tereddüt ettiğimiz zamanımızı, ‘kaygıya mahal yok! Bol kepçe kullan!’ sloganıyla leş kokan ağzımıza nimeti sokar gibi yapanların dönemsel değil daimi perhiziyle sıfır bedene indirildiğimiz güzide vatanımızın eşsiz günlerinde zati başka neler yapabiliriz ki? —Kızgın mısın? —Evet! Kime ya da neye? Yazmak, karalamak ya da yediğini (ayağına giydiğini) sindirip birine fırlatmanın hiçbir iş göremediği ülkemizde bunun açıklamasında bulunmak neye yarar ki? Daha öteye gidemeyeceğimizi hissettirenlerin gölgeleri düşmeden üzerimize, bizler bize ait KARANLIK ODA’ mızın sadece bizlerce anlayış görmüş ve gören duvarlarına #mart sayımızda neler resmettik gelin kapıyı aralayıp bir göz atalım! Mart ayında Türkiye turnesini gerçekleştirecek olan Behemoth’ tan death metale öncülük ederken pek tanınmadan ayakta durmaya çalışan Possessed’ a; yıkıma tek haftası kalan Destruction’ tan Elexorien’ e Disbelief ve Dawn of Relic röportajlarımızla diğerlerimiz de var! Karakter köşemizin kahramanlarına Eddie Vedder’ i ekleyip

Webmaster Kerem GÖKTAY kerem@goktay.com

Juliette Lewis ile de sinema & müzik arenalarının tozunu sayfalarımıza attırdık.

Web çözüm ortağı MetalTR www.metaltr.net

Tavsiye ettiklerimize grupların yanı sıra kulağınıza katabileceğinizi düşündüğümüz eski, yeni albümleri de kendimizce tarif edebildiğimiz cümlelerimize sığdırdık.

www.karanlikodamagazin.com www.myspace.com/karanlikodamagazine

Kritiklerimiz ve sizlere seçtiklerimizden başka ilk defa Karanlık Kareleriyle bir fotoğraf sanatçısını, Bloody Countess’ i sorguya çekelim istedik ki sanırım iyi de ettik. Söyleneceklerin tükenmesi gerektiği noktadan sonra tükürdüğün parmağı tekrar ağzına götürdüğün tek yerin sayfalarımız olması dileğiyle hadi başla yemeğe! Afiyet olsun! Editör Ebru EKŞİ

©2009 Karanlık Oda Magazine


OVERKILL - Bring Me The Night

http://www.youtube.com/watch?v=3AnX xcqWv1o&feature=player_embedded Novembers Doom - A Eulogy For The Living Lost

http://www.rocktube.us/GzYCZHhFZlt/Novembers_Doom_A_Eulogy_For_The_Living_Lost_New_ Video_2010_.html

Makine - Üzgün

http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids. individual&videoid=101214634

Eluveitie - Everything Remains Snippets

http://www.rocktube.us/UyOgRENmg6q/ Eluveitie_Everything_Remains_Snippets.html

Svafnir - Nothing Left

http://www.rocktube.us/fGIE7Kk8I1m/Svafnir_Nothing_Left. html

Hayko Cepkin - Yol Gözümü Dağlıyor

http://www.youtube.com/watch?v=p1ySw8Jp4T Q&feature=player_embedded

Ela - Cennete elveda

Heavy Metal’in güçlü sesi yeniden İstanbul’da. Wolfsbane, Iron Maiden ve Blaze gruplarında vokal yapmış, Heavy Metal dünyasının en özgün seslerinden BLAZE BAYLEY, Level5 organizasyonuyla 9 ekim’de bir kez daha İstanbul’a geliyor.Bu unutulmaz gecede, ünlü vokalist kariyerinin her döneminden şarkılara yer verecek.Blaze’e bu konserde NICO BERMUDEZ (Gitar), JAY WALSH (Gitar), DAVID BERMUDEZ (Bas), LAWRENCE PATERSON (Davul) eşlik edecek.Heavy Metal marşı haline gelmiş kimi şarkıların da seslendirileceği bu unutulmaz geceyi kaçırmayın.

http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids. individual&videoid=101386453

Rise To Fall - Redrum

http://www.rocktube.us/SXw8NrReSQ0/Rise_To_Fall_Redrum_New_ Video_2010_.html

SIG:AR:TYR - Etched in Stone

Alman Thrash grubu Sodom’un 1989 tarihinde yayınladığı albümü “Agent Orange”ın 1 Şubat’da tekrardan yayınlanması bekleniyordu.Ancak 1 Şubat olarak ilan edilen yayınlanma tarihi albümün üretim problemleri nedeniyle 1 Mayıs 2010 tarihine ertelendi.

http://www.rocktube.us/KV3xUw1hz5a/ SIG_AR_TYR_Etched_in_Stone.html

Shining - The Madness and the Damage Done

http://www.rocktube.us/N2CqFUyfNxx/Shining_The_Madness_and_the_Damage_Done_ New_Video_2010_.html

İsveç’in lokomotif gruplarından Therion, henüz tarihi belli olmayan ve son rötüşların yapıldığı yeni albümünün adını “Sitra Ahra” olarak duyurdu. Albümün 13 şarkısı kaydedildi fakat tüm şarkıların henüz tam olarak hazır olduğu söylenemez.


Grubun resmi myspace sayfasından yaptığı açıklamada “2010 yılında turlamayacağız çünkü bu yıl çeşitli projeler üzerinde çalışmaktayız.Aksine çıkan her türlü bilgi yanlıştır!” David Coverdale ekliyor; Benim ana odağım, tabii ki,yeni Whitesnake stüdyo albümü için şarkı yazımları ve kayıtlarını 2011 yılının ilkbaharında tamamlamak. Ayrıca David Coverdale’in boğazında şiddetli bir ödemin oluşması nedeniyle Whitesnake’in 2009 yılının yazında Judas Priest ile çıktıkları Amerika turunda ki ilk şovlar iptal edilmişti.

ENTOMED VE KORPIKLAANI DE UNİROCK’TA! UNIROCK OPEN AIR FESTIVAL bu yıl 2-3-4 Temmuz 2010 tarihlerinde MAÇKA KÜÇÜKÇİFTLİK PARK`ta düzenlenecek. Festivalin bu yılki kadrosundan şu ana kadar kesinleşen isimler AMORPHIS, CANNIBAL CORPSE, OBITUARY, OVERKILL, ENTOMBED, HEAVEN SHALL BURN, GRAVE DIGGER, SABATON, NECROPHAGIST, DARK FUNERAL, BELPHEGOR ve KORPIKLAANI. Bu yıl festivalde en az 15 yabancı grubun sahne alması planlanıyor. Elbette her zaman olduğu gibi Türk metal sahnesinin en iyi isimleri de kadroda yerini alacak.

As I Lay Dying Yeni Albüm Yolda! Kaliforniya’lı metal kafalar As I Lay Dying yeni albümlerinin adını paylaştılar.Grubun beşinci stüdyo albümünün adı “The Powerless Rise”. İlkbahar da yayınlanacak olan albüm Adam D.(Killswitch Engage) prodüktörlüğün de Metal Blade Records tarafından yayınlanacak.Grup San Diego’da ki stüdyolar da Adam D. eşliğinde albümün kayıtlarının tamamlanmak üzere olduğunu açıkladı.

Önderliğini Nightwish bassist ve vokalisti Marco Hietala’nın yaptığı Finlandiyalı grup Tarot, 23 Nisan’da Nuclear Blast Records etiketiyle yayınlanacak dokuzuncu stüdyo albümleri “Gravity Of Light” ın kapağını paylaştı.

İsveç’in idrar donduran soğuğunu ve acımasız havasını müziğiyle iliklere işleyen dev grup Unleashed, henüz Hammer Battalion depremini üzerinden atamamış death metal dinleyicisini bu kez yeni bir albümle sarsmayı planlıyor. Albümün adı “As Yggdrasil Trembles” ve 19 Mart’ta Avrupa’da, 6 Nisan’da ABD’de raflarda.


live

İrlanda’lı Celtic/Pagan metal grubu PRIMORDIAL, LEVEL5 organizasyonu ile 6 Kasım Cumartesi günü Türk hayranlarıyla buluşacak.

6 Nisan’da emrinize amade! Parça Listesi: 01. Those Treasures Will Never Befall You 02. Running For Borders 03. I Am The Graves Of The 80s 04. Stylized Corpse 05. Circle The Wagons 06. Black Mountain Totem 07. I Am The Working Class 08. Eyes Burst At Dawn 09. Bränn Inte Slottet

Almanya’nın modern/ekstrem metal grubu One Bullet Left ilk stüdyo albümü Armageddon Rise’ı 26 Şubat 2010 tarihinde Twilight Disturbition üzerinden satışa sunacak. Albümün prodüktörlüğünü Kristian Kohlmannslehner yapıyor. Melodik metal türünde 12 adet parçadan oluşan albüm,Kristian Kohlmannslehner’in stüdyosu olan Kohlekeller Studio(Crematory,The Burning) larında kaydedildi.

Tracklist; 01. Invisible Fleshwounds 02. Whatever May Come 03. Alpha Dogs 04. This Prayer 05. Into The Dark 06. Black Widow 07. Feast For The Carnivore 08. Love Boat Morgue 09. Chapter III Mortal Divinity 10. Not Our World 11. Reach For The Stars 12. Armageddon Sunrise h t t p : / / w w w. m y s p a c e . c o m / onebulletleft666


Amerika’lı metal müzik magazin dergisi Revolver’ın düzenlediği ve bu sene ikincisi düzenlenen Golden Gods ödülleri için anketler oylamaya sunuldu. Oylamalar ; En iyi Gitarist En iyi Baterist En iyi Vokalist Yılın Albümü En iyi Konser Grubu En iyi Yeraltı Grubu ve En iyi Sporcu Metal müziğin içindeki en ateşli piliç Dönüşü için bir çağrı başlıklarıyla 9 daldan oluşuyor.

Florida’lı metalcore grubu Trivium’da eleman değişikliği. Grubun kuruluşundan bu yana davullar da yer alan Travis Smith bagetleri Florida’lı baterist Nick Augusto’ya devretti. Grubun vokalist/gitaristi Matt Heafy elaman değişikliğiyle ilgili “Florida’lı ve iyi bir dostumuz olan Nick Augusto’nun Trivium ailesine katılmasından dolayı çok mutluyuz.Nick’in Trivium’a enerji getireceğini ve aşama atlatacağını düşünüyorum” şeklinde ki görüşlerini belirtti..

http://www.goldengodsawards.com/vote.html

Alman hard rock efsaneleri Scorpions, 23 Mart’ta Universal Music Enterprises etiketiyle yayınlanacak olan son albümü “Sting In The Tail” ın parça listesini paylaştı. Albüm, Hannover’de İsveçli prodüktörler Mikael “Nord” Andersson ve Martin Hansen eşliğinde hazırlandı. Bilindiği üzere grup, geçtiğimiz ay içinde bu albümün çıkmasından sonra beş kıtayı kapsayan ve yaklaşık 3 yıl sürecek olan bir turneye çıkacağını; ardından müzik kariyerine nokta koyacağını duyurmuştu.

Parça Listesi: 01. Raised On Rock (3:57) 02. Sting In The Tail (3:12) 03. Slave Me (2:44) 04. The Good Die Young (feat. Tarja Turunen) (5:14) 05. No Limit (3:24) 06. Rock Zone (3:17) 07. Lorelei (4:31) 08. Turn You On (4:25) 09. Let’s Rock (3:21) 10. SLY (5:15) 11. Spirit Of Rock (3:43) 12. The Best Is Yet To Come (4:34)



G

eçtiğimiz iki sayıda sizlere anlattığım isimlerin bir ortak noktası vardı. İki isim de hayallerini gerçekleştirmiş, “kahraman” olarak gördüğü isimlerin beğenisini kazanmıştı. Ocak ayında, bir Dio hayranı iken, Dio’nun kendisi tarafından tahtına aday gösterilmeyi başarmış Jack Black, şubat ayında da büyük bir Ozzy fanı olup, Ozzy ile birlikte sahneye adını kazıyan Zakk Wylde’ı anlattım. Bu sayıda size, hayranlığını sıkı bir dostluğa ve mükemmel bir müzikaliteye atılan sıkı bir ilmek olarak işleyen bir insanı, güzide grunge insanı, Pearl Jam solisti, Eddie Vedder’ı anlatacağım. Bu ismi ilk defa duyan (cık cık)

okurlar için kısa bir biyografisini geçeyim. Edward Louis Seversen III, 23 Aralık 1964 tarihinde Chicago, Amerika’da dünyaya geldi. Annesi bir kızıl derilidir. Eddie’nin aile durumları karışıkmış. Gerçek babasını tanımayan Eddie, gerçek babası olarak bildiği adamın üvey babası olduğunu, annesi ile ayrıldığı zaman öğrenmiş. Aile yaşantısında sorun yaşayan Eddie, okulu bırakmak zorunda kalır. Ancak bu onun eğitimini bitirmesi için bir sebep olmaz. Okulu bıraktıktan sonra para kazanmak için ufak tefek işlere girmiş. Ancak bu sırada müzikle alakasını kesmemiş. Annesinin ona aldığı bir gitarla, kendince müzik yapan Eddie bir gün çok enteresan bir olayla karşılaşır. O dönem, hayatındaki tek istikrarlı şeyin yani Beth Liebling ile olan ilişkisinin üzerine San Diego’ya yerleşir. Amatörce müzik yaptığı Bad Radio adlı grubundan henüz

ayrıldığı vakitler, RHCP’nin eski bir üyesi olan Jack Irons, ona Seattle’lı bir grubun demosunu dinletir. Bu gruba üye olması ile hem grubun hem de Eddie’ nin hayatı değişecektir. Pearl Jam, grunge dünyasında sağlam bir grup olarak tarihe geçecektir. Grubun başarısı ile birlikte Vedder, birçok isimle çalıştı. Pete Townshend, U2, The Who, Bruce Springsteen bu isimlerden sadece bir kaçı. Sean Penn’in çektiği “Into The Wild” adlı filmin müziklerini de Vedder üstlenmişti. Eddie Vedder’ın bir duruşu var. Hem de harika bir duruşu. Yaşadığı onca sıkıntıya rağmen, hayatını bir düzene oturtmayı başarmış, kendini geliştirmekten geri kalmamış ve dünyanın aranan vokallerinden birisi olma özelliğini kazanmış birisi. Hakkında çıkan dedikoduları (özellikle de Rolling Stone dergisinden) oldukça iyi bir şekilde üstünden savmış. Politik görüşlerini sakınmadan söyleyen (ve yaşamayı devam ettirebilen) nadir müzisyenlerden. Sıkı hayranı olduğu The Who grubundan Pete Townshend ile sonradan güzel bir arkadaşlık kurmuş birisi. Grunge âleminde Nirvana ile saçma bir kıyaslamaya sokulup grubunun başarısını, yeteneğini harcamaya kalkanlara rağmen kendinden ve grubundan ödün verdirmedi. Sırf bu duruşunun hatırına akıllarda yer edinmeyi çok çok hak eden bir isim olmuştur. Hazırlayan: Dilara Akmil



1

991 senesinin ortalarında, o zamanlarda yeni yetme bir genç olan Nergal, Behemoth adı verilen canavara can verdiğinde, önlerinde cehennemden kurtulmak için uzanıp giden zorlu bir yol vardı… Venom ve eski Frost gibi ilk Norveç Black Metal gruplarının, yani bir diğer deyişle eski kahramanların gittiği yolu takip eden Behemoth, “Endless Damnation” gibi kasetleri ve “The Return of the Northern Moon” gibi acemi ve ilkel çekilmiş demolarıyla, özellikle 1993 senesinde piyasaya sürülen olağanüstü kayıtları “From the Pagan Vastlands” ile insanlara gün geçtikçe beste ve söz yazımı konusundaki sürekli gelişen potansiyellerini gösterdiler. “From The Pagan Vastlands”, öncelikle Polonyalı firma Pagan Records tarafından kaset olarak, sonrasında da kötü bir üne sahip olan Amerikan Wild Rags tarafından CD olarak piyasaya sürülmüştür. Bir İtalyan firması olan Entropy Records ile 1994 senesinde anlaşma imzalayan grup, ancak bundan sonra “And The Forest Dream Eternally” adlı mini debut albümlerini piyasaya sürme şansı yakalamış, ardından da uzun soluklu albümlerini yine Polonyalı Pagan Records etiketiyle piyasaya sürmüşlerdir. Grubun 1996’da piyasaya sürdüğü ve beklenilenin ötesinde olumlu tepkilerle karşılanan “Sventevith (Storming Near The Baltic)” albümü, grubun dünya çapında tanınmasını ve ses getirmesini sağladı. Elbette bunun ardından Behemoth’un Alman firma Solistitium Records ile anlaşma imzalaması kaçınılmazdı. Bu kayıt ile birlikte Behemoth özgün karakteri sayesinde kendi potansiyelini ispatlayarak Orta Doğu’daki birkaç Black Metal grubunun arasından sıyrılmakta gecikmedi. Bunun ardından üç kişilik kadrosuyla (Nergal, Baal, Les) basamakları hızla tırmanmaya başladı. İkinci uzun soluklu albüm “Grom’un” kaydedilmesi pek uzun sürmedi… Kadın vokallerin kullanılmasıyla, gitarlar ve synthesizer’larla dolu olan ve pek çok değişik etki altında kalan bu albüm, kuşkusuz Behemoth’un en tartışılan albümü olmuştu. Bu aynı zamanda grubun kendi ülkesinden çıkarak Avrupa’da turneye çıktığı –ki bu turne 1996 senesindeki Pagan Triumph Tour’dan başka bir turne değildi- ve kalabalığa karışıp biraz da sahne tecrübesi kazandıkları döneme denk geliyordu. Ardından grup üçüncü albümleri olan “Pandemonic Incantations” için kolları sıvadı. Bu albümde grup yetenekli yeni üyelerinden –en önemlilerinden biri olan baterideki drum machine gibi çalan Inferno’dur- büyük destek alarak grup gerçek potansiyelini hayranlarına gösterdi. Prodüksiyon ve müzisyenler geliştikçe, parçalar daha akılda kalıcı olmaya başlamıştı. Bu albüm Behemoth’un o güne dek uzanan kısa kariyerindeki patlama noktasıydı. Gün geçtikçe artan hayran kitlesi ve metal medyasınca kendisine farklı gözle bakılmaya başlayan Polonyalı bu grup gerçekten beklenilenin üzerinde destek alıyordu. Maalesef bu muhteşem albüm zayıf tanıtım sebebiyle dünya çapında ilgi göremedi. Alman firma Solistitium tarafından piyasaya sürülen son albüm “Bewitching The Pomerania” isimli sınırlı sayıda üretilen ve şuan için sadece koleksiyoncularda bulunduğuna inandığımız mini CD idi. 1998 senesi sonbaharında Behemoth’un İtalyan Avant-

garde Music ile iki albümlük bir anlaşma imzalamasından sonra yine geniş kapsamlı bir turne düzenlendi. Bu yeni anlaşmanın ilk meyvesi de uzun süre ses getiren, gerçekten çok başarılı oldukları “Satanica” albümü oldu. Bu albümle beraber Behemoth daha fazla Death Metal görünümlü şarkılar yapmaya başlamıştır. İlk dört albümdeki oldukça yüksek, beyni törpüleyici, Black Metal çığlıkları yerini daha güçlü duyulabilen Death Metal homurtularına bırakmıştır. “Satanica” uzun yıllar boyunca altın ödüllerle anıldı. Albümün Amerika’da satışa sunulması 2000 yılının yaz aylarını bulduğu için bu ödüller bir türlü bitmek bilmiyordu. Kayıt firması Satyricon ve Deicide gibi iki büyük gruba destek verecekleri başarılı birkaç Avrupa turnesine katılmalarını sağlayarak grubun yükselişini sağlama almıştır. Bu verimli dönemde grup bazı kadro değişimine gitmek ve eski Polonyalı kayıt firması ile aralarında yaşanan bazı sorunları gidermek zorunda kaldı. Bu dönemde gruba alınan yeni isimlerden biri Devilyn’den tanıdığımız ancak son zamanlarda Vader, Dies Irae gibi gruplarla çalışan Novy idi. Novy, bas görevi için gruba dâhil olmuştu. Ayrıca bir de gitarda çok deneyimi olmamasına rağmen, bu konuda oldukça yetenekli olan Havok da gruba dâhil edildi. Grup, Polonya topraklarındaki çabalarını etkileyecek olan yeni anlaşmayı büyük saygı gören ve kuşkusuz profesyonel olan Mystic firması ile imzaladı. Bir sonraki eser de “Satanica” mantığını sürdüren, ancak yine de en küçük detaylarına kadar tahmin edilemeyen “Thelema6” idi. 2001 senesine gelindiğinde, “Thelema6.” Amerika’da piyasaya sürüldü. Bu albüm aynı zamanda yaratıcılığa da sahip bir albümdü. Behemoth müzikal ve şarkı sözü anlamında yeni boyutlar konusundaki arayışına devam ediyordu. Muazzam gitar bölümleriyle, keskin baterilerle, değişik kaynaklardan etkilenmiş müzikleriyle Behemoth bir kez daha insanlara yenilikçi ve çok çeşitli müziklerini gösterdi. “Thelema6” bütünüyle sert brutal ve hızın karışımından oluşan bir özellik sergiliyordu. Eskiden beri var olan Black Metal etkileşimleri, “Satanica” albümünde ifade ettikleri mutlak kötülüğü, diğer yandan muhteşem düzenlemelerle teknik icatları bu albümü Black/ Death Metal türleri içinde bir yapı taşı haline getiriyordu. Sözlere bakacak olursak, bir kez daha Nergal ve dostu Krzysztof Azarewicz derin, entelektüel, karanlık ve imalarla dolu şiirleri kullandıklarını görebiliyoruz. ”Thelma6.” Dünyanın dört bir yanında basın ve medya tarafından desteklendi. Albüm Amerika’da Olympic Records vasıtasıyla piyasaya sürülürken, grubun kariyerinde ilk defa bir albümü Rusya’ya resmi olarak Irond Records vasıtasıyla, Brezilya’ya Moira Records vasıtasıyla satışa sunuldu. Yeni şarkılarını çaldıkları Aralık 2000’de Morbid Angel, The Crown, Dying Fetus, Enslaved gibi gruplarla birlikte sahne aldıkları “X-Mas Festivals” Avrupa turnesi boyunca şarkılar üzerinde deneyim kazandılar. Behemoth Şubat 2001’de doğulu komşuları Rusya, Beyaz Rusya ve Letonya’yı istila ederek buralarda yaşayan halkın çılgınca sevgisini kazandı. “Thelema6.” albümü için Behemoth; Wacken Open Air, With Full Force, Inferno Festival, Mystic Festival, Mind Over Matter gibi ses getiren birçok yerde canlı performansını sergiledi.


2001 yılı sonbaharı ve kış ayları grubun en aktif olduğu dönemlerdi. İlk headliner olarak yer aldıkları turneye Carpathian Forest (Nor) ve Khold (Nor) ile birlikte çıkmışlar, bunun hemen ardından Polonya’da Vader, Krisiun ve diğerleri ile birlikte Thrash Em All Festival’de, Çek Cumhuriyetinde headliner olarak, Slovakya’da Çek Death Metalinden Hypnos ile birlikte sahne aldılar. Bu maraton grubun büyük destek gördüğü ve X-Mass’de gerçekleştirilen iki nadide gösteri ile son buldu. 2002 senesinde Nergal altıncı şaheser için yeni materyaller bulmaya çalışırken, grup bir yandan ikinci headliner oldukları turne için Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna’ya gitti. Bunların yanı sıra Meksika’da da gösteri yapan grup, yine aynı dönemde kendilerini destekleyenlere adadıkları “Antichristian Phenomenon” isimli sınırlı sayıda üretilen mini CD’lerini piyasaya sürdüler. Behemoth yeni şarkılarını tamamlamak üzere Hendrix Stuodio’ya ikinci defa girdiğinde, uzun süredir dostları olan ses mühendisi Arkadiusz Malczewski’ nin yardımıyla “ZOS KIA CULTUS (Here And Beyond)” albümünü kaydettiler. Bu albüm için grup neredeyse iki albümlük prodüksiyon bütçesi ayırdı ve stüdyoda yaklaşık iki ay (neredeyse 700 saat) çalıştılar. Sonuç, etkileyici ve grubun Thelma prodüksiyonundan daha iyi bir şey çıkartamayacaklarını düşünenler için ezici oldu. Müzik anlamında Nergal ve Havok’un öldürücü hyper-tech riffleriyle, Inferno’nun davullara göz kamaştırıcı saldırısıyla ve Novy’nin keskin basıyla bu albüm Behemoth’un imzasını taşır demek zor olmayacaktır. Ultra heavy orta tempo kısımların oraya buraya serpiştirilmesiyle, dinleyici dünyanın en derin boşluğuna doğru çekilirken, Nergal ve ortağı ölüm makinesi gibi arkalarında hiçbir canlı bırakmaksızın ilerliyor gibiydi. ”ZOA KIA CULTUS” 2002 Kasım ayında piyasaya sürüldükten sonra, grup Avrupa’da 36 tane konser verdi. Destroyer 666 ve Diabolic gibi etkinliklerde, değişik yerlerde headliner olarak sahne aldı. Polonya’da diğer grupların arasında yükseldi ve grubun ismi Darkane, Frontside ve Crionics gibi gruplarla aynı seviyeye ulaştı. Güney Avrupa’dan (İspanya, Portekiz, İtalya) kuzeye (İngiltere, İskandinavya) kadar birçok yerde yeni hayran kitlelerine sahip oldu. 2003 yılı Şubat ayında Behemoth Norveç’te ilk konserlerini vermek üzere, bu ülkedeki en önemli şehirlerden olan Bergen, Oslo ve Stavanger’e gitti. Bunu da Behemoth’un Amerika kıtasındaki ilk gösterileri izledi. 9 Mart 2003 senesinde New Jersey Metalfest ile başlayan turne, Deicide, Revenge ve Amon Amarth’ın da desteği ile Amerika ve Kanada’da pek çok yerde sayısız gösteriyle devam etti. Amerika turnesinden kısa süre sonra grup Glenn Danzig tarafından Blackest of The Black Festivals’ e davet edildi. Bu efsane festival Danzig, Superjoint Ritual, Nile, Opeth gibi muhteşem isimleri içeriyordu. 2003 sonbaharında Behemoth Amerika’ya Six Feet Under ve Skinless ile üçüncü turnelerini tamamlamak üzere yeniden yola çıkmıştı. Bundan sonra Be-

hemoth Finlandiya’ya giderek burada da Ministry ve Soulfly gibi gruplarla Tuska Festival’de aynı sahneyi paylaşarak ilk de Finli hayranlarıyla buluşmuş oldu. Bu sıralarda grup kadro ile ilgili sorunlar yaşıyordu. Havok ve Novy kendi grupları üzerinde yoğunlaşma kararı aldığından, Nergal onlarla yolları ayırmak zorunda kaldı. Yine bu dönemlerde Behemoth, Avrupa için İsveçli Regain Records ile iki albümlük, Amerika için Century Media ile Polonya için Mystic Records ile bir anlaşma imzaladı. Yeni kadroda son durum şu şekildeydi; Nergal gitarda ve vokalde, Inferno bateride ve yeni üye Orion basta, sezonluk gitarist Seth ise gitarda. Bu arada grup hala 2004 sonbaharında piyasaya sürülmesi kararlaştırılan yeni kayıtları “Demigod” için şarkı yazıyordu. Grubun uzun zamandır sahip olduğu muazzam soundu için bir sonraki makul adım “Demigod” olmuştu. Bu sefer şarkılar daha agresif duygular üzerinde yoğunlaşmış, daha geleneksel metal öğeleri üzerine kurulmuş ve diğer albümlere nazaran biraz daha melodik bir yapı sergilemişti. “Sculpting the Throne ov Seth” bestesinin ihtişamına uygun olarak profesyonel bir erkek korosu gerçek vokal armonisi oluşturmak için kayda getirildi. King Diamonds, Suffocation, Danzig, Morbid Angel, Chimaria ve The Black Dahlia Murder gibi gruplarla ile çıkılan çıldırtıcı dünya turu sonrasında, grup bu sanatçıların da yardımıyla tarzlarını daha sertleştirdi, türünün en ilgi çekici gruplarından biri haline gelmeye başladı. Behemoth canlı gösterileri sayesinde kısa sürede en çok konuşulan olay haline gelmeye başladı ve bu da hayranlarının çoğalması anlamına geliyordu. Behemoth’un kariyeri biraz da akıl almaz turne programı sayesinde bu hale gelmiştir. 2005 yılında “Demigod” albümün desteğiyle tüm dünyada 325 gösteriden fazla gösteri yapmışlardır. 2006 senesinde “Demonica” albümünü piyasaya süren grup, 2007 senesinde bir sonraki albümleri “The Apostasy’ i” piyasaya sürmüştür. “The Apostasy’nin” basit anlamı “Dine karşı gelmek’”tir. Polonya, dünyadaki en dindar ülkelerden biridir. Polonyalı grup Behemoth ise, şarkılarında dindar olmanın mutluluğun kapısını açacak olan anahtar olmadığını y a y m a y a ç a l ı ş m a k t a d ı r. Bu albüm grupta gitar ve vokal görevlerini üstlenen Nergal’in daha önceden hayranlarına verdiği söze uygun olarak “daha hızlı, daha agresif ve şimdiye kadar hiç olmadığı kadar dine karşı”ydı, kısacası grup bu albümle hedefledikleri her


şeyde bir üst seviyeye yükselmişti. “The Apostasy” basitçe grubun memleketi olan Gdansk’ta ve uzun zamandır Malta’da ses mühendisi olan en hırslı, en epik prodüktörlerle ve Nergal’in yardımlarıyla kaydedilmiştir. İsveç’teki Dugout Stüdyolarında, In Flames, Meshuggah, SYL gibi gruplarla çalışan ve kendisini kanıtlamış olan Daniel Bergstrand ile grubun sarf ettiği olağanüstü çaba birleşince, üstüne bir de Rammstein’dan hatırlayacağımız Bjorn Engelmann’ın masteringi eklenince, bu muhteşem albüm ortaya çıkmış bulundu. Grup 2007’de Ozzfest’e Hatebreed’e destek vermek amacıyla katılarak, “The Apostasy” turnesini başlatmıştır. Bu olay Behemoth’un en büyük Amerika turnesi olmakla birlikte, bu akımın liderleri haline gelmelerini de sağlamıştır. Birçok grup bu ekstrem müzik türünde kendilerini geliştirmeye ve canlı tutmaya çalışırken, Behemoth bunu çok fazla çaba sarf etmeden başarıyordu. “The Apostasy”’nin kaderinde de bu mirası sürdürmek vardı. 2008 yılına gelindiğinde Behemoth, At the Arena ov Aion – Live Apostasy isimli ilk canlı performans albümünü yayınladı. Albümün kayıtları The Apostasy albümünün Avrupa turnesi ayağında Paris’te kayda alındı. Kayıtların düzenlemeleri ise haziran ayında Danimarka’da Antfarm Stüdyolarında yapıldı. İlave düzenlemeler ise nisan ve mayıs ayında yapılmıştır. Son olarak temmuz ayında albüm Polonya’daki Soundsgreat Stüdyolarında düzenlendikten sonra 10 Ekim 2008 tarihinde Regain Records etiketiyle yayınlanmıştır. Behemoth’un bu canlı albümü 17 parçadan oluşmakta, ayrıca limitli sayıda üretilen metalbox setinde 17 şarkı haricinde bir patch, bir gitar penası ve 2 bonus şarkıda yer almaktadır. 2008 yılında ki yayınladıkları ilk live albümü Behemoth’u kesmemiş ve onlarda gaz kesmeden Metal Blade Records etiketiyle 11 Kasım 2008’de Kuzey Amerika’da, Regain Records etiketiyle ise 20 Kasım tarihinde Avrupa çapında Ezkaton isimli altıncı EP’lerini yayınlamışlardır. 7 şarkıdan oluşan bu albümün ilk 4 şarkısı The Apostasy albümünün kayıtlarının yapıldığı sezonda kaydedilmiştir. Diğer 3 şarkının kayıtları ise 2007 yılının Ekim ayında The Apostasy albümünün Avrupa turunun Hollanda ayağında ki canlı performanslarda gerçekleşmiştir. Ayrıca bu albümünde boxseti yayınlanmıştır. Boxset içersinde bir bonus şarkı, bir Misfits coverı (Devilock) yer almaktadır.

Yoğun geçen bir yılın ardından 2009 yılını da boş geçmeyen Behemoth yine kaliteli bir ürün olan 9. stüdyo albümleri Evangelion’u yayınlamıştır. Albümün prodüktörlüğünü İngiliz prodüktör Colin Richardson üstlenmiştir. Albüm 7 Ağustos’ta Nuclear Blast etiketiyle Avrupa’da, 11 Ağustos’ta ise Metal Blade etiketiyle tüm Amerika’da dinleyicilerinin huzuruna çıktı. 9 şarkıdan oluşan albümün şarkı sözlerinin çoğu Nergal’e aitti. Ayrıca albümün çok geniş bir konuk müzisyen listesi mevcuttu. Ayrıca bu albümden Ov Fire and the Void adlı şarkıya çekilen klip büyük ilgi görmüştür. Krzysztof “Siegmar” Oloś – Klavye Maciej Maleńczuk – Konuk Vokal (Lucifer) Tomasz “Ragaboy” Osiecki – Gitar Pawel Hulisz – Trompet Piotr Kowalkowski – Trompet Michal Szczerba – Klakson Bogdan Kwiatek – Trombon Lukasz Gruba – Tuba Boris “Hatefrost” Kalyuzhnyy – Geri Vokaller (Daimonos) Maciej “Manticore” Gruszka – Geri Vokaller (Daimonos) Daniel Bergstrand – Davul prodüktörü Colin Richardson – Ses mix Arkadiusz “Malta” Malczewski – Ses teknisyeni, Geri Vokaller (Daimonos) Kuba Mańkowski – Ses Teknisyeni Wojciech Wiesławski – Gitar prodüktörü Sławomir Wiesławski – Gitar prodüktörü Jan Bryt – Sololar ve Vokaller üretici Tomasz “Graal” Daniłowicz – Kapak tasarımcısı Ted Jensen – Düzenleme Polonyalı metal tanrıları durmak bilmeden yoluna devam ediyordu. Albümlerin yanı sıra festivallerde ve konserlerde sahne almaya devam ediyordu. Behemoth’u diğer gruplardan ayıran önemli bir özelliği ise hem black metal hem de death metal kitlesine aynı orantıda etki etmesiydi. 2009 yılının temmuz ve ağustos aylarında Slayer, Cannibal Corpse, Trivium, All That Remains ve daha birçok grubun sahne aldığı Rockstar Mayhem Festival’inde performanslarını sergilediler. Bunun dışında yine 2009 yılının Kasım ayında tüm Polonya’yı kapsayan New Evangelion turuna çıktılar. 2010’un yılının Ocak ayında ise Evangelion albümü için turlamaya başladılar. Ayrıca bu tur kapsamında Mart ayında ülkemizde İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere 3 ayrı konser verecekler. Son olarak grubun 2010 yılının Ağustos ayında Almanya’da düzenlenen Summer Breeze Açık Hava Festival’inde sahne alması kesinleşti. Biraz da kadroyu tanıyalım…

Biraz da kadroyu tanıyalım…


Behemoth - “From the pagan vastlands” (1994) Behemoth - “And the forests dream eternally” (1994) Behemoth - “Sventevith (storming near the Baltic)” (1995) Behemoth - “Grom” (1996) Behemoth - “Bewitching the Pomerania” EP (1997) Behemoth -

IN-

FERNO

Sahne Adı: Inferno Gerçek Adı: Zbigniew Robert Prominski Doğum Günü: 30.12.1978 Doğum Yeri: Tczew Memleketi: Tczew Pozisyonu: Bateri ve perküsyon. 1997’den beri gruptadır. Diğer Gruplar: Azarath, Witchmaster Teçhizat: Özel Spaun, Sabian ziller, Evans drum heads, Axis pedallar Destekler: Spaun, Sabian, Axis, Bounty Hunter, Wyborowa Yer Aldığı Kayıtlar: Behemoth - “Bewitching the Pomerania” (1997) Behemoth - “Pandemonic Incantations” (1997) Behemoth - “Satanica” (1999) Behemoth - “Thelema.6” (2000) Behemoth -”Antichristian Phenomenon” EP (2001) Behemoth - “Zos Kia Cvltvs” (2002) Behemoth - “Conjuration” EP (2003) Behemoth -”Demigod” (2004) Behemoth -”The Apostasy” (2007) Behemoth Dışında Yer Aldığı Kayıtlar: Damnation - “Rebel Souls”(1996) Damnation - “Coronation” (1997) Azarath - “Demonseed” (2001) Azarath “Infernal Blasting” (2003) Witchmaster “Masochistic devil worship” (2003) Witchmaster “Witchmaster” (2004)

NERGAL Sahne Adı: Nergal Gerçek Adı: Adam Michal Darski Doğum Günü: 10.06.1977 Doğum Yeri: Gdynia, Polonya Memleketi: Gdansk, Polonya Pozisyonu: Ritim, lead ve akustik gitarlar, vokaller, grubun kurucusu, ilk kadrodan geriye kalan tek üye, birçok şarkı sözünün yazarı ve esas besteci, ilk gününden beri Behemoth’un yöneticisi. Teçhizat: ESP, Gibson, Ibanez, Dean ve Flame gitarlar. Mesa Boogie Rectifier amp ve Mesa Boogie cabinets Boss pedallar, Morley wah pedal, D’Addario teller (12-56, 1260) Destekler: ESP, Mesa Boogie, Flame (gitar aksesuarları), Bounty Hunter, Satan. Yer Aldığı Kayıtlar: Behemoth - “Endless damnation” (1992) Behemoth - “The return of the northern moon” (1993)

“Pand e monic Incantations” (1997) C z a r n e Zastepy” A comp CD

tribute to KAT (1996) Behemoth - “Satanica” (1999) Originators of northern darkness” A tribute to Mayhem comp CD (1999) Behemoth- “Thelema.6” (2000) Tyrants from the abyss” A tribute to Morbid Angel comp CD (2000) Behemoth -”Antichristian Phenomenon” EP (2001) Behemoth - “Zos Kia Cvltvs” (2002) Behemoth- “Conjuration” EP (2003) Behemoth- “Demigod” (2003) Behemoth- “The Apostasy” (2007) Behemoth Dışında Sezonluk/Konuk Sanatçı Olarak Yer Aldığı Kayıtlar: Hermh “Crying crown of trees” (1996) December’s Fire - “Vae Victis” (1996) (Konuk vokal) Damnation - “Coronation” (1997) (basgitar) Hefeystos - “Psycho Cafe” (1998) (Konuk vokal) Vader - “Revelations” (2002) (Konuk vokal)


Mess Age - “Self-Convicted” (2002) (Konuk vokal) Corruption- “Orgasmusica” (2003) (Konuk vokal) Sweet Noise “Revolta” (2003) (Konuk vokal)

, BEHEMOTH TURKIYE`DE!!! BEHEMOTH`UN 12-13-14 MART TARIHLERINDE GERCEKLESECEK ISTANBUL, ANKARA VE IZMIR KONSERLERI YAKLASIYOR.

SETH

ORION Sahne Adı: Orion Gerçek Adı: Tomasz Wroblewski Doğum Tarihi: 02.06.1980 Doğum Yeri: Warsaw Memleketi: Legionowo Pozisyonu: 4 ve 5 telli basgitarlar. 2003 senesinden beri grupta. Diğer Grupları: Vesania, Neolithic Teçhizat: ESP/Ltd, JB Bas, Madison amps & cabinets, Ampeg B2R, Sansamp pre-amp, BBE sonic maximizer. Destekler: ESP/Ltd, Bounty Hunter, Crazy Cat Yer Aldığı Kayıtlar: Behemoth -”Demigod” (2004) Behemoth- “The Apostasy” (2007) Behemoth Dışında Yer Aldığı Kayıtlar: Vesania “Moonastray” Mini albüm (2002) Vesania “Firefrost Arcanum” (2003) Vesania “God the lux” (2005) Neolithic “Team 666” (2004)

Sahne Adı: Seth Gerçek Adı: Patryk Dominik Sztyber Doğum Tarihi: 04.08.1979 Doğum Yeri: Opoczno Memleketi: Opoczno Pozisyonu: Ritim, lead ve akustik gitarlar, back vokaller Diğer Grupları: Nomad Teçhizat: ESP, Gibson, Flame gitarlar. Peavey Tripple X, Marshall cabinets, Boss pedallar, D’Addario teller (13-60) Destekler: ESP, Bounty Hunter, Flame (gitar aksesuarları), Opoczno S.A. Yer Aldığı Kayıtlar: Behemoth- “Demigod” (sezonluk ritim, lead ve akustik gitarlarda) Behemoth- “The Apostasy” (sezonluk ritim ve lead gitarlarda) Behemoth Dışında Yer Aldığı Kayıtlar: Nomad- “Disorder” (demo ‘96) Nomad- “The tail of substance” (kaset ‘97) Nomad- “Devilish whirl” (1999) Nomad- “Demonic verses” (2004) Hazırlayan: Ece Saka & Doğukan Binici

MEKAN KAPASITELERI SINIRLI OLDUGUNDAN DOLAYI BILET ALMA ISINI KAPIYA BIRAKMAMANIZI ONERIYORUZ. 40 TL OLAN INDIRIMLI BILETLER UC SEHIRDE DE HER ZAMANKI SATIS NOKTALARIMIZDAN TEMIN EDILEBILIR

12 mart 2010 - Ankara h t t p : / / w w w. b i l e t i x . c o m / e v e n t . htm?id=LLBH3 13 mart 2010 - İzmir h t t p : / / w w w. b i l e t i x . c o m / e v e n t . htm?id=LLBH2 14 mart 2010 - İstanbul h t t p : / / w w w. b i l e t i x . c o m / e v e n t . htm?id=LLBH1 Bu bir UNIROCK organizasyonudur. http://www.unirock.org


Asuman: Merhaba. Türk metalcilere sizi tanıma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Nasıl gidiyor? Jagger: Şu an her şey yolunda, yeni albümüz “HEAL!” üzerinde çalışıyoruz ve Disbelief’in 20. yılını kutluyoruz. Asuman: Grup üyeleri başlayabilir miyiz?

hakkında

konuşarak

Jagger: Bu aralar grubu tamamlamak için yeni bir gitarist arayışındayız. Asuman: Bildiğim kadarıyla senin dışında bütün Disbelief üyelerinin yan projeleri var (Joe; No Silence ve Kai; Devastate). Jagger, ilk ve tek projenin büyük başarısı hakkında ne düşünüyorsun? Jagger: Disbelief için yola koyulalı çok uzun zaman oldu. Grubu 1990’da kurdum ve yıllar sonra geriye baktığımda grubun başarılı bir şekilde büyüdüğünü görüyorum. 1997’den beri 8 albüm kaydettik ve birçok büyük grupla aynı sahneyi paylaştık. Disbelief sabit bir grup olarak kaldı ve metal sahnesinin de önemli bir parçası oldu ve ben bununla gurur duyuyorum. Asuman: Sanırım şuan grubunuzda sadece Witali Weber “Legal Hate” isimli başka bir projenin içerisinde de yer alıyor? Jagger: Witali, Disbelief’te sadece gitar çalıyor ve aynı zamanda kendi prodüktörlüğümüzde yayınlayacağımız ilk albüm olan “HEAL!”in de kaydedildiği stüdyonun sahibi kendisi. Asuman: Grubunuzun en yeni elemanı İspanya’dan Alejandro Varela’nın gruba katılması açık bir duyuru sonucu düzenlediğiniz provalar sonucunda oldu bildiğimiz kadarıyla, bu süreç nasıl gelişti? Çok talep oldu mu? Aklınızda kalan yaşadığınız ilginç bir olay var

mı denemeler sırasında? Joe: Çok fazla istekte bulunan olmadı ama tuhaftır, çoğu Almanya dışından geldi. Alex çok hevesliydi ve bizi, Almanya’ya uçmak zorunda kalacak olmasına rağmen onu denemeye çağırmamız konusunda ikna etti. Çok iyi bir iş çıkardı ve onu seçmemiz konusunda işimizi çok kolaylaştırdı! Asuman: Alejandro Disbelief’e katıldıktan sonra yakın bir yerlere taşındı mı, yoksa mesafeyi nasıl telafi ediyorsunuz? Joe: Hayır taşınmadı. O zamanlarda İspanya’da gitar öğretmenliği yapıyordu. Bu yüzden yolculuk yapmaktan başka şansı yoktu! Asuman: Bu arada diğer gruplarla kıyaslandığında Disbelief kadrosunda çok fazla eleman değişikliği olmadığı dikkat çekiyor. Kadronun sürekliliğinin ne tür avantajları oluyor?

Joe: Yaklaşık 10 yıldır mükemmel kadroyu bulmaya çalışıyoruz. Bu çok zor, çünkü DISBELIEF yaşamımızı henüz finanse edecek durumda değil. Ama müzikten kazandıklarıyla yaşayanlarla aynı miktarda vakit harcıyoruz! Yine de aramaya ve bizimle aynı felsefeyi paylaşacak gitaristi bulmayı ummaya devam ediyoruz. Devamlılık çok önemli. Her seferinde sıfırdan başlamak yerine şarkı yazmaya ve gelişmeye daha fazla konsantre olabiliyorsun. Asuman: Bana göre şarkı sözlerinizdeki karamsarlıkla müziğinizdeki melodi zenginliği ve enerji tam bir tezat oluşturuyor, aradaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Jagger: Disbelief için şarkı yazma sürecinde


enstrümantal müzik ön planda oluyor. Bu sözler konusunda bana ilham gelmesini kolaylaştırıyor. Birçok şarkının atmosferi, şarkıyı hangi konularla tamamlayabileceğimi gösteriyor. Sonra iki elemanı da birleştiriyorum ve sesimle en iyi uyum sağlayacak olan yolu bulmaya çalışıyorum. İşte Disbelief bu. Asuman: Disbelief şarkı sözleri oldukça kişisel. Psikolojik ve felsefi öğeleri ağır basıyor. Sözler sanki bir insanın güncesine aktardığı düşünceler gibi. Gerçekten Disbelief parçalarında vurgulandığı kadar “karanlık” mı bakıyorsunuz hayata? Şarkı sözlerini yazarken nelerden ilham alıyorsunuz? Jagger: Bu gezegenin üstünde ve kapalı kapılar ardında bir sürü dehşet verici olaylar oluyor. Hastalıklı insanoğlu başkalarının üstünde güç uyguluyor, her gün bir sürü ruh kapana kıstırılıyor. Savaş artık sıradan bir şeymiş gibi görülüyor ve daimi barış da hayalden öte bir şey değil. İnsanların maneviyatı, iyi ve etik tarafı... İşte bütün bunlar benim Disbelief’in şarkı sözlerini yazarken öfkemi, ruh halimi besliyor. Asuman: “Honour Killings”in sözlerinde anlatılan ne yazık ki hala bizim ülkemizde yaşanan bir gerçek. Sizi bu sözleri yazmaya iten neydi? Joe: Bu konu hakkında bir belgesel izlemiştim ve şok olmuştum. Bir baba veya erkek kardeş nasıl olur da “onur” adına kızını veya kız kardeşini öldürebilir? Zalimce olmasına rağmen, bu beni değişik kültürler ve aile değerleri hakkında düşünmeye itti. Ben ve benim gibi batıda yaşayanlar belki de yüzyıllardır gelişip bu kadar uç noktaya gelen bir şeyi anlamakta çok güçlük çekiyoruz. Bu konuda daha bir sürü şey yazabilirim ama ne demek istediğimi anladın diye tahmin ediyorum.

Asuman: Dini ve dini fanatizmi(haklı olarak) parçalarınızda eleştiriyorsunuz. Şuandaki dünyaya bakarsan eğer dinin hayat üzerindeki baskısı ve fanatizmin gidişatını nasıl görüyorsun? İnsanoğlu sence bu fanatizme karşı olan savaşı kazanabiliyor mu? Joe: İnsanoğlunun dünyaya gelişinden beri aynı hikâye - fanatizm savaşa yol açar, dini veya politik sebep olması önemli değil. İnsanlar liderlerin ve elit tabakanın çıkarları uğruna kullanılıyorlar! Farklı kültürlere daha fazla anlayış ve toleransla yaklaşmaya başlamamız gerekiyor. Irk, din, dil, gelenekler ve diğer tüm bizi farklı olduğumuzu düşündüren şeylerin aslında kendi kültürümüzü zenginleştiren unsurlar olduklarını ve birbirimizden artık ders almamız gerektiğini düşünüyorum! Asuman: Müzikal açıdan bakıldığında müziğiniz Core / DeathCore yapısına yakın. Ve bu açıdan Amerika en büyük piyasaya sahip. Disbelief’in Amerika’daki durumu nedir?

Joe: Şu aralar gerçekten kötü, çünkü Amerika’da bir plak şirketimiz yok. Ama bunu yakın gelecekte zorlamak istiyoruz. Asuman: Hazır ABD demişken Amerika kıtasında bir turne ihtimali var mı?

Joe: Turlar şirketle anlaşmaya bağlı. Eğer dağıtımınız yoksa turlamanızın bir anlamı olmaz. CD’lerimiz erişilebilir olmalı! Amerika’yı turlamak da kolay değil. Orada çalışmana fırsat veren bir çeşit “Green Card”a ihtiyacınız vs. var. Müzik yapmaya başlamadan önce çözülmesi gereken bir sürü sorun var!


Asuman: Müziğiniz kolay dinlenebilir bir müzik olmadığını belirtiyorsunuz sizce bunun sebebi nedir? Ve şu ana kadar prodüktörlerinizden, menajerlerinizden ya da plak şirketinizden hiç tarzınızı daha alışıldık Death Metal kalıplarına kaymasını tavsiye edenler oldu mu?

başarılıydı, Protected Hell’de Navigator’ın üzerine neler kattınız? Joe: Doğal olarak yeni bir şarkı yazma dönemine girmeden önce, grup içinde bir önceki albümünün kritiğini yapıyoruz! Herkes bir sonraki CD hakkındaki fikir ve beklentilerini serbesttir. İşte bunun sonucu da PROTECTED HELL! Genel olarak tipik DISBELIEF’i kaybetmeden her CD’de değişik bir şeyler ortaya koymak istiyoruz- belirgin özelliklerimiz, soundu oluştururken gelişim göstermemiz ve bireysellik!

Joe: İstediğimizi yapmakta özgürüz. Şirketimiz asla “ticari” kaygılarla bir iş yapmayacağımızı biliyor. Onlar da bizim gibi, DISBELIEF’in kendi stilinde müzik yapan bir grup olarak kalmasının gelecek için bize fayda sağlayacağı inancına sahipler! Neden “kolay dinlenebilir” olmadığımızı tanımlamak zor. Ama müziğimizin insanların derilerinin altına Asuman: Benighted 2007 Icon albümünde “Hugeçip ruhlarına hitap ettiğini düşünüyorum. man Circles” şarkısına eşlik ediyorsun, teklif kimDISBELIEF bir metal partisinde dinlemek den gelmişti? isteyeceğiniz bir grup değildir. Onun müziği daha çok, evde tek başına moda girerek ve belki de Jagger: Benimle myspace sayfam üzerinden bizim şarkılarımızdaki duyguları paylaşarak dinirtibat kurdular. Benighted, “Icon“ albümlerini lenecek türden! Almanya’da, benim de fazla uzağında oturmadığım bir stüdyoda kaydettiler. Yani benim için çok koAsuman: 2001 Worst Enemy, 2002 Shine, 2003 lay oldu. Vokalleri ayarladık ve ben de onların Spreading the Rage olmak üzere arka arkaya 3 sözlerini böğürdüm! Onlarla çalışmak gerçekten yıl albüm çıkarmanızı “müzikal açıdan çok üretçok eğlenceliydi, iyi herifler ve “Human Circles“ ken bir dönem” diye tanımlayabilir miyiz ya da o şarkılarını çok beğeniyorum. dönemde çok fazla birikmiş materyal mi vardı? Asuman: Graveworm’un 2009 “Diabolical FigJoe: O kesinlikle çok üretken bir dönemdi. SHINE’ı ures” albümünde konuk olarak yer aldın ve “Forçok kısa sürede kaydetmek zorundaydık çünkü lorn Hope” sözleri sana ait, hatta Stefano ile BOLT THROWER’a 2002’deki Almanya turunda arkadaşlarımın yaptığı röportajda “Jagger, Forlorn eşlik etme fırsatımız vardı. Ve böylece Massacre Hope kaydı için hazır stüdyodayken coverımızda Records bizden yeni bir albüm yayınlamamızı (Message in a Bottle) da bizlere epeyce yardımı istedi çünkü WORST ENEMY’nin böyle bir şey dokundu. Onun eli şarkıya ayrı bir hava kattı.” için “fazla eski” olduğunu düşünüyorlardı! Biz diye söylemiş. Gruplar arası bu tür destekler oröyle bir albüm için 30 şarkı yapıp da en iyiletaya çok hoş sonuçlar çıkarıyor? Senin fikrin nedir rini seçen bir grup değiliz – CD’deki her şey bu konuda? bu kısacık sürede yaptıklarımızdı! Eğer albüm yayınlama sürelerimizi incelersen her Jagger: Graveworm’la çalışmak benim için büyük zaman oldukça yaratıcı olduğumuzu görebilbir onurdu, çünkü “Forlorn Hope“un sözleri, çok iyi irsin- 1997, 1998, 2001, 2002, 2003, 2005, arkadaşım olan gitaristleri Eric’e sunduğum çok 2007 ve 2009 – ve sonunda bu yıl tane daha özel bir hediyeydi. Benden bunu rica etti çünkü yayınlayacağız!!! şarkı ona biraz Disbelief’i hatırlatmış. Guba Stage One Stüdyosu’nda eşlik ettim ve bunun yanında Asuman: Son albümünüz 2009 “ProtectPolice’in “Message in a bottle“ şarkısının da ırzına ed Hell”de düz vokaller biraz daha fazla geçtik. kullanılmış bununla ilgili ne tür yorumlar aldınız? Asuman: Graveworm ve Benighted haricinde beraber çalışmalarda bulunduğun başka gruplar da Özellikle son albümünüzde düz ve death growl/ var mı? harsh vokallerini aynı anda kullanmışsınız. Bunları canlı olarak söylerken back vokaJagger: Şu an her hangi bir proje yok. Gelecekte lden mi destek alacaksınız yoksa vokal benzer özellikteki Death / Thrash Metal projelerçeşitliliğinden ödün mü vereceksiniz? inde çalışacak müzisyenler bulmak süper olur, evet! Navigator albümünüz çok etkileyici ve


Asuman: Graveworm’dan bahsetmişken bu yıl Unirock Extreme Festivalinde izleme şansını yakaladık. Sizi de Türkiye’de görebilecek miyiz? Joe: Bunu gerçekten umuyoruz. İlk irtibatlar kuruldu ve umarız rezervasyon ajansımız ve Türk organizatörler yakın gelecekte Türkiye’de etkinlikler düzenlerler!!! Asuman: Lay Down Rotten ve Gorilla Monsoon’la birlikte Ocak ayında Hell Goes On Tour 2010 başlıyor nasıl geçer diye tahmin ediyorsunuz? Joe: Tur gerçekten fenaydı. Gruplarla beraber çok eğlendik. Hepimiz arkadaş gibiydik ve her grup pastadan pay aldı! Ve böyle zorlu bir ekonomik buhranda da hayranların tepkisi oldukça iyiydi! Belki bu pakette tekrar yola çıkarız... Kim bilir!! Jagger: Bu tur ortalığın şeyine koydu! Asuman: Yaz için planlarınız neler? Yaz festivalleri için teklifler gelmeye başladı mı? Joe: Bütün Avrupa’da festivallerde çalmak bizim hedefimiz. Mümkün olduğunca sık çalarak ve birçok ülkede çalarak ismimizi yaymak ve yeni Disbelief hayranı kazanmak istiyoruz. Asuman: 2010 Disbelief’in 20. yılı olacak planlarınız nedir 2010 için? Joe: Yeni albümümüz “HEAL!“ 23 Nisan 2010’da raflardaki yerini alacak. Albümde bize yıllardır ilham veren gruplara saygımızı gösterme anlamında 4 yeni şarkı, çok özel grupların 3 tane coverı ve SHINE’ın da yeni versiyonu yer alıyor! Turlamak, festivaller bunu takip edecek. Türkiye’de çalmayı ve beşinci DISBELIEF üyesi olacak olan gitaristimizi de bulmayı umuyoruz! Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Jagger: Siz Türk metal kafalarla ülkenizde canlı çalarken görüşmek üzere! Anket (Jagger): —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Ben vokalistim ve her zaman konser mekânının mikrofonunu kullanıyorum. Umarım yakın zamanda bu değişir de kendi mikrofonumu kullanırım. —Doğum yeri ve Tarihi: Yakında 40 yaşında

olacağım ve Frankfurt/Main yöresinde yaşıyorum. —Favori Grupları: Crowbar, Alice in Chains, Death, Bolt Thrower, Slayer, Pothead —Favori Albümler: Metallica – Master of Puppets, Kreator – Pleasure to Kill, Death – Leprosy, Dark Angel – Darkness Decands —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Şu şahıslara büyük saygım var: Lemmy Klimister, Angus Young, Tom Araya, Lars Ulrich, Chuck Schuldiner! —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Futbol oynamak, ormanda yürüyüşe çıkmak, yemelik güzel mantarlar aramak, gölde ve nehirde balık tutmak, doğanın keyfini sürmek, bu benim tutkum! —Favori İçeceği: Coca Cola, Jack Daniels, Bira, Kakao! —Favori Yiyeceği: İyi alman geleneksel yemekleri, Yunan mutfağı, Çin mutfağı! —Disbelief en İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: O kadar çok var ki! Anthrax’ın orijinal “Spreading the Disease“ kadrosuyla çıktığımız şov benim için çok özeldi.

—Disbelief ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Bir gün bir konserden sonra (“Attack of Fire“ adında, Prag, Çek Cumhuriyeti yakınlarında bir festival) eğlenmek için Prag’da fazladan bir gün kalma şansımız vardı. Hayatımdaki en korkunç günlerden biriydi, gerçekten! Bir karakolun önüne park ettiğimiz arabamızı çaldılar. Kimse dediklerimizi anlamak istemiyor. Joe ve ben Prag’daki Alman Büyük elçiliğini aramak zorundaydık, pasaportlarımız da çalınan arabamızda olduğu için. Olay biraz Betty Mahmoody’nin filmine benzemişti (Kızım Olmadan Asla), nihayet birisi bizim dilimizle konuşuyordu ve sorunumuzu anlıyordu. Vay canına, o an o kadar güzel geliyor ki! —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Bolt Thrower’la bir tur daha çok iyi olurdu! —İlk Aldığın Albüm: Scorpions – “Love at first sting“ —Son Aldığın Albüm: Alice in Chains – “Black gives way to blue“ —son izlediğin film: The Last Train (600 Yahudinin Berlin’den Auschwitz’e olan garip yolculuğunu anlatıyor, çok derin, duygusal bir film) —Son olarak okuduğun kitap: Stieg Larsson’dan Blindness (Körlük)

Röportaj: Asuman Ortaç


tanıyoruz aslında. İyi bir oyuncu olmasının yanında şarkıcılık da yapıyor, bunu birçokları bilmez. Sinema kariyeri başarılarla dolu olan oyuncu, müzikal anlamda da oldukça aktif. Juliette & The Licks adlı grubu ile 2009 yılına kadar birlikte sahne alan ünlü oyuncu, grubun dağılması ile birlikte yeni grubu The New Romantiques ile birlikte bir albüm kaydetti.

G

Oyunculuk ve şarkıcılık kariyerinde oldukça başarılı olan bu kadın, aslında küçüklüğünden beri başını beladan uzak tutamayan bir fırlamanın tekiymiş. Ailesinden ve okuldan 14 yaşında ayrıldıktan sonra, ehliyetsiz araba kullanmak ve 16 yaşında da bir gece kulübüne girmek gibi bir takım “itaatsizlikler” etmiş. Yirmi yaşlarında ise uyuşturucuya bulaşmış. Steve Berra ile bir evlilik yaşamış olan Juliette, Brad Pitt’in de eski sevgililerinden.

eçtiğimiz yaz Rock’n Coke ana sahnesinde hayranları karşısına çıkan Juliette Lewis’in o günkü performansını hala unutamadım. Büyük bir hayranı değildim, şarkılarının çok azını biliyordum, canlı performansı hakkında ise hiçbir şey bilmiyordum. Ama Juliette sahneden inerken, onun büyük bir fanı, şarkılarının hepsinin hayranı olmakla kalmayıp, yaptığım tezahüratlar yüzünden sesimin kısılmasına sebebiyet vermiştim. Sahne Gerek sahne performansı ile gerek performansı bu kadar harika bir kadını oyunculuğu ile akıllarda iyi bir yer edibiraz daha yakından incelemeye ve nen bu kadının çalışmalarını takip edin sizlere tanıtmaya karar verdim. derim. Juliette Lewis, Los Angeles doğumlu bir oyuncu-şarkıcı. Aynı zamanda grafik tasarımcı kendisi. Birçoğumuz onu “From Dusk Till Dawn”, “What’s eating Gilbert Grape”, Martin Scorsese filmi “Cape Fear” gibi Hollywood filmlerinden

Hazırlayan: Dilara Akmil




Thrash devi Destruction; vokal ve basgitarda Schmier, gitarda Mike ve davulda Tommy adındaki üç çatlak adamın bir araya gelmesiyle oluştu. 1983 senesinde Almanya’nın Weil am Rhein kentinde kurulan grup kısa bir süre içerisinde Alman Thrash Metal sahnesinde Kreator ve Sodom ile birlikte anılmaya ve Thrash metale yön verenler arasında bilinmeye başlandı. Grup 1984 senesinde çıkardığı “Bestial Invasion of Hell “ adlı demo albümünden sonra SPV Records’la sözleşme imzaladı ve “Sentence of Death” adlı ilk yasal EP’sini çıkardı. Grup yine aynı sene içerisinde “Infernal Overkill” adlı ilk albümünü piyasaya sürdü. Grup, bu albümle güçlü bir sound yakaladığını ispatladı. Bu albüm thrash tarihinde önemli bir yer edinmekle beraber, grubun “Antichrist”, “Bestial Invasion” ve “Thrash Attack” gibi çok başarılı şarkılarını da içermekteydi. İkinci albümleri olan “Eternal Devastation” şarkı yapıları ve teknik kalitenin birleşimiyle mükemmel bir albümdü. Schmier’in kendine özgü yırtıcı vokallerini kullandığı albüm, büyük bir başarı elde etti. ‘80li yıllardan itibaren Thrash devi Destruction‘u özel ve başarılı kılan üç şey vardı; yetenek, prodüksiyon ve canlılık. Bu üç özellik grubu büyük yerlere getirdi. İlerleyen yıllarda Harry ikinci gitar olarak katılır, Kreator ve Rage ile turnedeyken davulcu gruptan ayrılır, yerine turne boyunca sezonluk eleman olarak başka bir kaçık; Sodom`un davulcusu Wicthhunter katılır ve hemen sonrasında Oliver Kaiser davulcu olarak gruba dâhil olur. Ve 1987`de “Mad Butcher” adlı EP çıkarılır. Daha sonrasında çıkan albüm, “Release From Agony” Destruction`ı Motörhead`le Avrupa’ya, “Flotsam and Jetsam” ile de Amerika turnesine taşır. Viyana’da verdikleri bir konserde kaydedilen “Live without Sense “ grubun aynı zamanda harika bir sahne şovunun olduğunun göstergesiydi. Grup yükselişteyken gruba sonradan giren Harry ve Olly, Schmier’le müzik anlayışlarının uyuşmadığını iddia ederek Schmier’i gruptan atarlar. Schmier gruptan gittikten sonra vokallere André Grieder geçer. Grubun yeni kadrosunun çıkardığı albümler; Them not me’, ‘The least successfull human cannonball’ ve ‘Destruction’ grubun eski kayıtlarına göre oldukça başarısız bulundu ve hayranlarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Ve 1999 yılında grubun kurucusu Schmier gruba yeniden katılıp Mike ‘la birlikte grubu adeta yeniden kurar. Davula Sven geçer. Aynı senede Destruction Wacken Open Air Fest ‘de yer alır.

2000 senesinde “All Hell Breaks Loose albümünü piyasaya sürer.” Ve grup 2001 senesinde “Thrash till death’ i” de içinde barındıran şaheser albüm The Antichrist’i yayınlar. 2003 senesinde Metal Discharge, 2005 yılında ise Inventor of Evil isimli mükemmel albümlerini çıkarır. 2007 senesinde çıkardıkları Thrash Anthems, albümü yeni kayıtlarıyla birlikte 2 yeni şarkı da içermektedir. Ve 2008 yılında bence bir başyapıt sayılabilecek D.E.V.O.L.U.T.I.O.N. ‘u piyasaya sürer. KADRO HAKKINDA Schmier Bass/Vokal Doğum günü:2 Aralık 1966 Boy: 192cm Kilo: 88kg Ne zamandan beri müzikle uğraşıyor: 1982’den beri Kullandığı ekipmanlar: Trace Elliot Bass Amp 450W, Sans Amp, Boss Noisegate, Speakers: Ampeg 8x10 Classic, Custom made Dean, Flying V Kariyerinde verdiği en iyi konser(ler) : 1988 senesinde Portekiz’de Motörhead ile verdiği konser ve 1999 da Wacken Open Air konseri Favori grupları: Judas Priest, Motörhead, Dead Kennedies, Exodus, System of a down, Kreator, Maiden’ın eski hali Etkilendiği isimler: Lemmy ve Steve Harris Hoşlanmadığı müzik türü: Çocuk yaştakilerin yaptığı metal ve Rap Favori filmi: Matrix En sevdiği yemek: Ekşi soslu ve patates gratinli tavukgöğsü En sevdiği içecekler: Kırmızı şarap ve bira En sevdiği ülke: İspanya Sevdiği kadın tipi: Cazibeli ve istekli En çok nefret ettiği şey: Yalancı ve toleranssız insanlar Genç gruplara önerisi: “Başkalarının söylediklerini değil kendi istediklerinizi yapın trend denen şeye asla ayak uydurmayın !“


En kötü alışkanlığı: Çok kolay ve çabuk sinirlenmesi. Kimsenin onu geçemeyeceği alan: Sinir patlamaları İnsanlığın en büyük yalanı olarak tanımladığı şey : Din En büyük dileği: Rock’n Roll hayat biçimiyle sağlıklı bir şekilde yaşlanmak. Hayat sloganı : “Yaşamını hayal etme, hayalini yaşa “ Mike /Gitar Doğum günü:11 Mayıs 1965 Boy: 170 cm 53 kg Ne zamandan beri müzikle uğraşıyor: 1982’den beri Kullandığı ekipmanlar: Gipson Flying-V, build in 1970 (a V1) and a V2 Limited Edition from 1980. Engel Amp Savage 120W, Speakers, Noisegate, Wah-wah. Kariyerinde verdiği en iyi konser(ler) :Portekiz 1989 konseri. Ayrıca son turnelerini de başarılı buluyor. Favori grupları: Thin Lizzy, Michael Schenker, Deep Purple. Yeni gruplardan ise, Transport League, Galatic Cowboys ve Gurd ‘ ı beğeniyor. Etkilendiği isimler: Michael Schenker, Deep Purple üyeleri ve Thin Lizzy, aynı zamanda müziği için emek harcayan bütün müzisyenler. Hoşlanmadığı müzik türü: Tekno ve kans müzikleri, alman folk ve pop şarkıları. Favori filmi: Jacob’s Ladder En sevdiği yemek: Suşi ve fasulyeli her şey En sevdiği içecekler: Şarap, bazen bira, Mochaito ve çay. En sevdiği ülke: İspanya, Çek cumhuriyeti ve Güney Amerika Sevdiği kadın tipi: Hoş, tatlı ve zeki En çok nefret ettiği şey: Çok konuşan aptal insanlar. Genç gruplara önerisi: “Yerleşmiş bir takım şeyleri kabul etmek yerine kendi düşüncelerini kullanın bazen dişinizi sıkıp bir şeyler başarmaya çalışmak kolay değildir”


En kötü alışkanlığı: Çok fazla dope (bir uyuşturucu) içmesi Kimsenin onu geçemeyeceği alan: Dope içmek İnsanlığın en büyük yalanı olarak tanımladığı şey :”Tanrı seni seviyor” sözü En büyük dileği: Sağlıklı ve zengin olmak Hayat sloganı : “Her zaman eğlenmesini bil!”

Marc Davul Doğum günü:16 Ekim 1970 Boy: 185 cm 90 kg (İri kemikli) Ne zamandan beri müzikle uğraşıyor: 1982’den beri Kullandığı ekipmanlar: Pearl, Premier & Ludwig Kariyerinde verdiği en iyi konser(ler) :Destruction’la beraber Berlin’deki son turu. Favori grupları: Nevermore, Destruction, Maiden, Deicide, Morbid Angel, Vader, Tool, Meshugga, AC/DC.

Etkilendiği isimler: Buddy Rich, Dave Lombardo, Pete Sandoval, Vinnie Appice, Dave Weckal Hoşlanmadığı müzik türü: Genç erkek gruplarının yaptığı müzikler Favori filmi: Evil dead, Gladyatör En sevdiği yemek: Fırında ördek ve Chicken Tandoori En sevdiği içecekler: Bira, kırmızı şarap, votkaportakal, viski En sevdiği ülke: Hawaii Sevdiği kadın tipi: Kızıl saçlı ( orijinal ya da boya fark etmez) En çok nefret ettiği şey: Profil röportajları (sadece şaka yaptığını belirtiyor ) Genç gruplara önerisi: “Vazgeçmeyin; kendinize inanın ve eğlenmeyi ihmal etmeyin” En kötü alışkanlığı: Çok fazla uyumak Kimsenin onu geçemeyeceği alan: Mastürbasyon ve bilgisayar oyunları İnsanlığın en büyük yalanı olarak tanımladığı şey: Amerikanların iyi olarak tanımlanması En büyük dileği: Kız arkadaş Hayat sloganı : “Başkalarının sizi hayal kırıklığına uğratmasına izin vermeyin ve hayallerinize inanın” Hazırlayan: Zeynep Yazıcı


her zaman sevmişimdir. Bize verilen doğayı olduğu gibi yansıtma, duygu ve hayalleri resmettiklerimiz üzerinde serbest bırakma fikri bana hep cazip gelendir. Fotoğrafçılık üzerine eskiden fazla

‘Beni çılgına çeviren bu karmakarışık dünyada sıkılgan bir ruhun sahibiyim. Fırçalarım, kalem ve fotoğraflarımla ancak kendimi özgür kılabilirim. Kendimi bir sanatçı olarak varsayıp kısıtlanamam; içimden geldiğince baskı altına sokulmadan sanat adı altında olduğunu kendime fark ettirmeden perspektifimi oluştururum. Ben bunları yapabildikçe Bloody Countess olurum! Eirenis: Birçok uğraşın olduğunu bilerek hepsinden kısa kısa öğrenmek isteyeceklerimiz üzerine konuşuruz; ama öncelikle bir fotoğraf sanatçısı (ki kendini sanatçı olarak tanımlayan biri olmamana rağmen) olmanın açından yaşanmış zorluk veya kısıtlamaları oluyor mu? Bloody Countess: Geziler ve haritadan belirlediğim terk edilmiş; doğanın haklarını tekrardan bahşettiği yerlerin fotoğraflarını çekmekten çok hoşlanıyorum. Buralar çoğunlukla, yıkıntı halinde olduklarından canım açısından tehlike arz edebiliyorlar. Bu durumda bir fotoğrafçı olmak; onları ulaşılmaz kılan yapıları nedeniyle de işimi zora sokabiliyor. Hiç fotoğraf elde edemeden döndüğüm zamanlarım çok oldu. Benim mesleki açıdan karşılaştığım tek sıkıntı bu. Eirenis: Fotoğrafçılığını ne zamandır ifşa etmektesin? Tercihindeki ekipmanlar neler? B.C: Doisneau, Arbus, Caron ya da Marsden ile fotoğraflarımı, sundukları rahat kullanım koşullarıyla oluşturmayı

yoğunlaşamıyordum. Dışarıda gezerken yaptığım çekimler esnasında fark ettiğim bunu yapmaktan duyduğum zevki hiç bir şeyden alamayışımdır. Son iki yılda işimi değiştirdim ve zamanımım çoğu kısmını buna ayırdım. Pratikte profesyonel olarak gelişimim Temmuz 2009da başladı diyebilirim. Çok uzun bir süreç değil. Ayrıca genelde 14:42 mm. lens ile nümerik refleks kamera kullanıyorum. Çok profesyonellere uygun bulunmasa da bana en uyanı sanırım bu alet. Eirenis: Fotoğrafçılık eğitimi aldın mı? Yoksa buna kendi idareten yetilerinle mi giriştin? Ayrıca sence paralı eğitim alanın şartlarından mı? B.C: Herhangi bir fotoğrafçılık eğitimi almadım. Bunun daha çok hassasiyet, algı, duygu ve ifade şeklinin bir arada tutulabilmesiyle açığa çıkabileceğini ve herkesin, yani görüntüye bunları yansıtabilecek herkesin, üstesinden gelebileceğini düşünüyorum. Mekânlarda özgün bir stile sahip olabilmek, gezi fotoğrafçılığı için fotoğrafçıların ilk bakışta önerdiğidir. Yani benim önerdiğimdir [gülüşmeler]. İletecek bir mesajın ya da duyguların olduktan sonra fotoğraf çekmende bence hiçbir sakınca yok. Bana göre bunun eğitimini almak şart değil; işin teknik katkısı açıkçası, ışık ve açı yakalamanın ötesinde değil. Ve bizlerin asıl ilgilendiği de bunlar değil. Eirenis: Mekân dışında konser fotoğrafçılığın da mevcut. Hangi kon-

serlerde çekimde bulundun? Bunun maddi getirisi var mı? Ve basın kartına sahip olmak Fransa’da hangi gereklilikleri fotoğrafçılardan istiyor? Yoksa sahne sizlere de serbest mi? B.C: Aslında sahne girişiyle fotoğrafçılığını üstlendiğim bir konser olmadı. Geri çekimlerle götürdük işi. Bu tür bir tecrübeyi denemek isterim ki gerekli her şartı karşılayabilecek MERRIMACK liderini tanımam işime kolaylık sağlayacaktır. Bahsettiğim arkadaşımız olan, ne bildiğimi ya da ne kadar bildiğimi sorgulamadan bu tür tecrübeleri yaşamamıza imkân sunan organizatörlerdendir. Zaten izleyici, grup ve ışık hareketleri bizlere yeterince zorluk çıkartırken bir de yetkililerle boğuşmak hiçte tercih etmediğim bir sonuç. 780 fotoğrafçıdan yalnız 90nı bunlara maruz kalmasına rağmen cesaret ve isteğinden kaybetmeden her şeyi kabul edebiliyor. Fransa’ da bahsettiğin alana girişler için aranan benzer şartlar var. Konserde tanıştığım profesyonel bir fotoğrafçı burada yaşayabilmenin ne kadar zor olduğunu açıkladı ki durum ya organizatörlerin kasıntılığından kaynaklanıyor ya da bilmediğimiz birşeyden ötürü? Eirenis: Karanlık dışında ekstrem iş teklifleri alıyor musun ya da sıradan çekimlerinin satın alınması durumuyla kendini karşılaşmış buluyor musun? Daha doğru ifade edersek paraya ihtiyacı olan mı yoksa doğuştan her tür imkânı karşılanmış bir fotoğrafçı mısın? B.C: Grup ve konser çekimlerimin dışında elde edebildiğim bir kazancım

sanat

anlayışın


yok. Satın alınmak istediğim zoraki durumlarımın olmadığı gibi satın alınmak istenen anlayışım dışında ekstrem çalışmalarımda olmadı! Daha doğrusu sanırım istenen kalitede çekimlerim hiç olmadı [gülüşmeler]. Belki Haziran ayında Paris’te sergilenecek ilk sergim sonrasında kanat getirilen iyi çalışmalarımdan satılanlar olur? Eirenis: Hobilerin gün geçtikçe mesleki sınırlamalar altında kalıplaşıp yaratıcılıklara ket vurması hakkında neler düşünüyorsun? Fotoğrafçılığın da bu tanımlamaya dâhil edilebilirliği söz konusu mu? B.C: Şimdilik fazlasıyla sahip olduğum boş zamanım var ve hepsini, neredeyse hepsini, fotoğrafçılıkla geçiriyorum. Bunu işim olarak görüp kendimi kasmıyorum ve buda bana projelerime yakın durmamı sağlıyor. İşim kalite sınırları altında inmedikçe bir duraksama yaşayabileceğimi sanmıyorum; ama hobilerin işleştirilmesinin olumsuzluklarını yaşayanların; işçi-işveren ilişkisinde olanların; zorlandıkları anlar oluyordur sanırım. Eirenis: Dijital gelişimlerden; fotoğraf programlarından faydalanma derecen nedir? Teoride pek ileri safhalarda olmayanların mucizelere imzasını atabildiği günümüz fotoğrafçılığını nasıl değerlendiriyorsun? ‘Günümüz teknoloji çağında rötuşlanmamış bir şeylerin varlığını arayanlar geri görüşlüdür!’ diyebilir bir fikirde misin? B.C: Fotoğrafları rötuşlamak, tasarım ve çizimlerim üzerinde çalışmakta PS kullanıyorum. Yazılımların sunduğu devasa katkılar gerçekten sonu getirilemez durumda ve işlerimi geliştirmekte ben de bunlardan ‘neden olmasın’ görüşüyle yararlanıyorum. Mucizeleri programlarla yaratırken bile farkında olmanız, bilgiyi uygulamaya çevirebilmeniz ve orijinalitenizi kullanabilmeniz göz ardı edilemez g e r e k l i l i k l e r d i r. Görüldüğü gibi aslında o kadar da kolay değil! Tam olarak

söyleyebileceğim cümle bu olmasa da hikâyemden bir eserimi tırtıklayan ve bana ait haklara karakalem çalıp kendi karakteri olarak ekleyen biriyle tanıştığımda kendini gizleme becerisi ve kuru özrü karşısında kurduğum daha da ağır sözler olmadı değil. Ama kendi çalışmasına yazılımlarla katkı sağlayan birinin ipe çekilmesi, her sanat dalı açısından geri görüşlülük nedeni, birazda olsa gösterilebilinir. Eirenis: Gotik çizimlerini baz alarak soralım; bu türde model çekimlerin hiç oldu mu? Modellerle uğraşmanın erincine varabildin mi? B.C: Yarattığım çizimlerde baskın olan daha çok tarihsel gelişimlerdir. Herhangi bir modelim olmadı; ama yaratılarıma modellik eden etkilendiklerim tabiî ki oldu (Tim Burton, Edgar Poe, Baudelaire ve müzik…). Bunları, kafa yapımı değiştiren önemli etkilerdir. Modellerle hiç çalışmadım; fakat gelecekte bir gotik metal grubuyla üçüncü kez grup çekimimi gerçekleştirmiş bulunacağım. Bunların yanı sıra geçen sene başladığım Fransa’daki gotik hikâyenin son editlemeleriyle uğraşıyorum. İllüstrasyon resimler (sitede yer alan) hikâyede yer alan iki karakteri tasvir ediyor. Başlık ise, ‘zehirlenmiş kalp’. 6 ay sonra nihayetinde myspace sayfamda yayınlayabileceğim.

Eirenis: Fotoğrafçılığına ek ayrıca bir tasarımcısın. Bu yönünde kaç senelik bir geçmişe sahipsin? Bir kapak oluşturmanın aşamaları senin kaleminde nasıl sıralanır? B.C: Tasarımcı kelimesi yanımda büyük durdu [gülüşmeler]. Teknik anlamda çizebilmeyi çok isterim; fakat benim yaptığım daha çok anlık hissettiklerimi kâğıt üzerine fırça ve kalemlerle aktarmaya çalışmak. Cover art için fotoğraflarımı ya da çizimlerimi, albüm ya da grubu karakterize eden atmosferi iade edebilmek için manipüle ediyorum. PS bu uygulamalar için gerekli tek araç. Bir grup için tasarım yapabilmek her zaman ilgi uyandıran heyecan verici bir gelişmedir. Eirenis: Kapak oluşumuna ağırlıklı yön veren daha çok hangi taraf oluyor? Grup üyeleri mi yoksa sen mi? Eğer isteklerini somutlaştıramaz kendi yönteminle

çıkış arar ve sonucu sen gözünde beğenip burun kıvıran bir tavır sezersen ne yaparsın? B.C: Gruplarla çalışmak, myspace üzerinden beğenilenlerle geliştiğinden pek karışılma durumu olmuyor. Fazla çalışmaya sahip olmasam da biraz kadro yönlendirmesine kendi sitilimi her zaman katmama izin verilmiştir. Grubu doyuma ulaştıracak çevresi, müzikleri ve kendileri hakkındakileri kompoze etmem hep hoş karşılanmıştır. Çok olmasa da seçimimde serbest bırakılıp bana güvenildiğini hissetmem her şeyi olumlu geliştirip daha iyi sonuçlar almamızı sağlıyor. Bir keresinde beğenilmediğim bir durumla da karşılaşmıştım. Ama bu reddedilişlerin de seni zenginleştirip biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Bu sadece gelişimdir. Bu yıl albüm yayınlayacak olan iki Fransız grupla şuan için çalışmaktayım ve işbirliğimiz kusursuz bir şekilde ilerliyor. Sanırım yine özgür bırakılmanın altın noktasındayım. Eirenis: Benim sorularım bunlardan ibaret, bunların dışında kendin ve yaptıkların hakkında ilave edebileceğin bir şeylerin varsa sözü tekrar sana bırakıyorum. Bloody Countess: Röportajın için çok ama çok teşekkür ederim, bu ilk röportajım oldu. Karanlık Oda okuyucularına selamlar, sevgiler. Başarınızın devamını dilemekten öteye sözüm yok. Röportaj: Ebru EKŞİ


Merhabalar Jukka Ümit: Dawn Of Relic’ in dünyadaki en büyük fanlarından birisi olarak bu röportajı yapabilmek benim için gerçekten çok büyük bir mutluluk kaynağı. 1993 yılında başladığınız macerayı 1999 yılından beri takip ediyorum. Hiç şüphesiz söyleyebilirim ki lirikleri ve melodileri ile Dawn of Relic, benim için dünyanın en iyi gruplarının başını çekmekte... Lafı daha fazla uzatmadan röportaja başlamak istiyorum. Öncelikle 4 senelik bir aradan sonra tekrar Dawn Of Relic’i aktif olarak müzik yaparken görmek çok heyecan verici. Ancak “Night on Earth” albümündeki kadrodan farklı bir kadroyla karşımıza çıktınız. Ben ve birçok hayranınız grubun tamamen dağıldığını düşünürken, tekrar Dawn Of Relic’i aktif etme fikri nereden çıktı?

Jukka: Lovecraftian Dark kaydı ardından DOR kadrosunda kırılmalar görünmeye başlandı. Bazı üyelerin yoğunlaşmaları gerektiklere daha fazla yönelmeleriyle grubu ayrılan zamanda kısıtlamalar ortaya çıktı. Bu durum, Night on Earth kaydı esnasında da devam etti ki seninde bahsettiğin gibi bu albüm, diğer grup elemanlarının inaktifleşmesiyle ben ve Teemu Luukinen’ in adeta solo kaydı haline büründü. Her koşulda müziğin %90lık dilimini oluşturan bir kompozitör bakışıyla bunun beni çok fazla etkilemediğini söyleyebilirim. Night on Earth yayınlandıktan sonra Rauli ile tüm irtibatımızı kaybettik. Daha da tuhaf olanı onun Finlandiya güneylerinde bir yerde kaybolmuş gibi görünmesiydi. Bu zaman içerisinde DOR dâhilinde olmaktan oldukça yorulduk ve 2005 Noel’inde ben ve Teemu grubu bir süreliğine askıya alıp farklı işlere yoğunlaşma kararında birleştik.

4 yıllık bir aranın ardından eğitimde yaşadığımız tıkanma sonunda DOR’ i yeniden kurma kararıyla oldukça iyi üstesinden geldiği vokalleri yapmaya başlayan yakın arkadaşlarımızdan birine teklif götürdük. Bu, bizi yeni bir vokal arama kargaşasından kurtardı, vokalde Ville ve ikinci gitarda Rami (eski bir arkadaş daha) ile grubun da yeniden doğmasını sağladı. Ümit: 4 senedir Dawn Of Relic’ten hiç ses soluk çıkmadı. Peki, bu dönemde ne yaptın? Başka projelerde ismini göremedim. Bu dönem bir dinlenme dönemi mi oldu senin için? Jukka: Bizler (başta ben ve Rami, daha sonra Teemu’ nin katılımıyla) Valucian olarak çağrılan ve daha çok rock n’metal türünde olan projeyi yürütüyorduk. Bu topluluk için uygun bir vokal bulamadık ve işte böylelikle yattı. Üzücü olan; en iyilerinden 10–15 şarkıyı grup için oluşturduktan sonra işin


yürütülememesiydi.

tereddütlerim vardı. Daha sonra birkaç yıl ardından onun farklı kadrolardaki performansına şahit Ümit: Dawn Of Relic her albü- olduğumda kanaat getirdiğim, bimünde çok farklı çıktı bu güne ka- zler için uygun olduğudur. Doğru dar karşımıza. Şahsen benim en olduğunu düşündüğümüzden sevdiğim soundlar “One Night in daha fazla kanıtı vardı. Daha Carcosa” albümündeki tarzınızdı. sonra Jarno, dönemlik gitaristimiz “Lovecraftian Dark” biraz daha olarak son albümlerde sadece fazla tarzı içinde barındırıyordu. basta bulunan Pekka’ nın yanında Ancak “Night on Earth” genel an- ihtiyacımız olan zamanlarda lamda Death Metal’e en yakın yardımda bulundu. Rami, gitarda albümünüz oldu. Peki, önü- Rauli Roininen ile yer değiştirdi. müzdeki günlerde yapacağınız Pekka’ nın grubun soundunda çalışmalarda bizi ne gibi şeyler pek etkisi yoktu, o iyi bir gitarist bekliyor? ve iyi bir arkadaştı. Bu işte etkili olanlar daha çok ben ve Teemu’ Jukka: Evet doğrusu her albümde dur. Bununla beraber şimdiki yeni bir takım müzikal mutasyonlarımız kadromuzda bulunan her üye oldu. Carcosa daha çok dark met- sound için, özellikle eski DOR ile alken Lovecraftian black/death karşılaştırdığımda beni oldukça yönünde gelişip ekstra bir demo memnun kılan harika fikirler üretida içermiyordu. Daha sonrasında yor. Şimdiki aktif kadromuz: Jukka Night on Earth’ de biraz daha Juntunen - Davul, Teemu Luukindeath metale isteğimiz yönünde en - Gitar, Rami Keränen - Gitar, kaydık. NOE bazı fikirlerden Sampo Ukkola - Sentezleyici, Ville arınmak için NOE yayınlamamız Lind - Vokal. Şuan için bir bassist gereken bir albümdü. Başlanacak yok; fakat Jarno ve Pekka, ihtidoğru zamanı biliyorduk. DOR’ in yaç duyduğumuzda her ikisi de en iyi satan albümü olamayacağı yanımızda. belli olan NOE’ i kaydetmeye başladığımızda istediğimiz ‘mak- Ümit: Biraz geçmişe dönmek simum yapım’ yolundan farklı istiyorum. Yayınlanmayan bir bir adım atıp karanlık bir kirlilik çalışmanız var. Deneysel olarak yansıtan thrash etkili depresif bir bahsediyorsunuz biyografinizde. albüm yaratmaktı. Yeni şarkılardan “Rose Heaven” demosunun yola çıkarak söyleyebileceğim; yayınlanmama sebebi tam olarak eski ve yeni DOR’ dan belki de neydi merak ediyorum? daha çok Lovecraftian’ dan bir İçerik olarak şu an yaptığınız karışım olduğudur. Ayrıca yeni müzikten çok farklı mıydı? bazı açılarında olduğunu göreceksiniz. Jukka: Rose Haven, DOR cephesindeki her türlü değişikliğe Ümit: Biraz grubun şu anki kadro- uygun olmayan türde bir demoysu hakkında bilgi verebilir misin? du. 3 şarkı içeren daha çok Ville’nin vokallere geçmesi daha deneysel türde bir demo olması önce size destek veren Jarno’nun neden gösterilebilinir. Bu şarkıları, bas gitarist olarak gruba dâhil yayınlamayarak çöpe atmak olması nasıl oldu? Rami yıllardır istemiyorduk; ayrıca onları grubun Dawn Of Relic’in soundlarında ‘resmi’ stilinin bir parçası halinde pay sahibi olan Pekka’nın yerini de sunmak istemiyorduk. Böylece doldurabilecek mi sence? onları bonus parçalar başlığında yayımladık. Jukka: Ville’ e 2005 senesi için DOR’ a katılmasını ben istedim; ama onun vokal rengi ve DOR’ a göre olup olmadığı hakkında Ümit: Sanırım grubun dünya

çapında ses getiren en büyük olayı “Metalian Magazin En İyi Bağımsız Grup” yarışmasını kazanması oldu. Bu yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz ve yarışmada şu an Metal müzik piyasasında isim yapmış başka gruplar var mıydı? Jukka: Hımm, yarışmadan başka gruplar hatırlamıyorum sanırım [gülüşmeler] şuanın ünlü gruplarının o zamanki varlığından bahsetmek oldukça zor bir şey. Bu yarışmaya, daha sonrasında bir parçası olmamızı istetebilen Season of Mist’ te demomuzu göndererek katılmıştık. Ümit: Bu yarışmadan sonra Season Of Mist Records ile bir anlaşma imzaladınız. Gelecekte yapacağınız işler için yine Season Of Mist Records ile çalışmaya devam edecek misiniz? Yoksa farklı firmalarla görüşmeleriniz var mı? Jukka: Şuan yeni DOR kadrosunu tanıtabilmek için birkaç sahnede yer alıyoruz ve bu harika geçiyor. Sanırım şimdiye kadar sahip olduğumuz en iyi DOR kadrosu bu! Geçen kıştan bu yana oluşturduğumuz yeni parçaları Season of Mist ve tabiî ki başka firmalara da gönderiyoruz. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz! Ne olursa olsun bizler yeni kadromuzla doğru sonuçlandığına inandığımız testle geri döndük. Bir albümle ya da değil yeni şarkılarımızı size ulaştırmanın yolunu bulacağız; ama ümit ettiğimiz yine de bir albüme sahip olmak tabiî ki! Ümit: Daha önce Catamenia ile yaptığımız bir röportajda Riku, Mika Tönning’in biraz sorumsuz bir müzisyen olduğundan bahsetmişti. Sen de uzun yıllar Mika ile çalıştın. Senin düşüncelerin nelerdir Mika hakkında? Jukka: Mika, benim çok yakın arkadaşım ve onun hakkında kötü eleştiriler yapmak istemem.


lirikler için. Nereden çıktı Lovecraft eserlerini konu alma fikri?

Sanırım kötü zamanlar geçirdi ve şimdi bunların bedelini ödüyor. Güney Finlandiya’da yaşamaya başladığından bu yana onunla hiç görüşemedim. Ümit: Dawn Of Relic senin solo projen olarak başladı. Bu projenin nasıl ortaya çıktığı hakkında bize biraz detay verir misin? Nasıl karar verdin, seni etkileyen neydi? Sonrasında diğer üyelerin gruba katılması nasıl oldu? Jukka: Bu soruyu birçok kez yanıtladım sanırım [gülüşmeler]. Sana özet halinde tekrar anlatayım: 3-4 enstrümanı aynı anda elimde tutamayacağımı ve tek başıma yeterli olamayacağımı fark ettiğimde diğer elemanları etrafımda bir araya getirdim. Saygısızlık etmek istemem; ama hepsi bu! Evet, SIRADAKİ [gülüşmeler]! Ümit: Liriklerinizde genel olarak H.P. Lovecraft’ın eserlerinden etkilendiğiniz ortada... Bildiğim kararıyla şarkı sözlerini sen yazıyorsun (yanlış biliyor olabilirim). Çok ilginç bir tema seçtiğinizi söylemek istiyorum

Jukka: Bunun nasıl geliştiği gerçekten bilmiyorum. Hoşuma giden bir kaynaktan yazmaya başladım ve nihayetinde Lovecraft konularını işleyen bir grup olarak şirket tarafından anılmaya başlandık [gülüşmeler]. Onun bilinen en iyi yazarlardan biri olduğuna dikkat etmemiştim. Sanırım her şey biraz kendiliğinden gelişti; bir tür hayalci olan ben manzaraları ve karanlık masalları liriklerimle resmetmek istiyordum, sanırım böylece grup ile Lovecraft’ ı evlendirmiş olduk. Ama bunu her zaman DOR bünyesinde bulundurma zorunluluğumuz yok; yani bir gün başka bir konseptle de karşınıza geçebiliriz. Göreceğiz! Ümit: Mükemmel bir davul tekniğin olduğunu söyleyebilirim. Ne zaman başladın davul çalmaya? Seni davul çalmaya teşvik eden unsurlar neydi? Jukka: Mükemmel mi dedin [gülüşmeler]? Sağ ol dostum. Dürüst olmak gerekirse bunun dışında çok daha iyi olduğum birçok alana sahibim. Lovecraftian Dark kaydı sonrasında çalmayı bırakmamı söyleyen kışkırtıcı bir şeyler yaşadım. Bizlerin uzun soluklu bir ayrılığa sürüklenmemize neden olan ve birçok iyi sahnede ve turnede yer almamıza kayıp veren lanet dönemden ötürü sanırım. kardeşimin grubunda, (http://www.ignisfatuusband.com/), bassist olmaya karar vermiştim; fakat davul çalmaya duyduğum arzuyla vazgeçip DOR’ i yeniden kurdum. Bu vesileyle eğer death metal ve mixleri ya da nasıl çağırıyorlarsa [gülüşmeler] ile ilgiliysen linki bir

gözden geçirebilirsin. Ümit: “Throes Matrix” sade, ama grubun tüm hünerlerini ortaya çıkaran bir klipti. Yeni albümle beraber yeni kliplerde gelecek mi? Jukka: Bilemiyorum. Öncelik bir anlaşma ve stüdyo sağlamakta! Ümit: Tüm albümlerinizin kapak tasarımı cidden çok iyi! Tasarımlar kimler tarafından yapıldı? Jukka: Eğer doğru hatırlıyorsam ilkinin tasarımı (night in Carcosa) Daniel Vala tarafından yapıldı. Harika bir tasarımdı. Ona ne istediğimizi verdim ve oda bize harika bir iş çıkardı. Lovecraftian Dark ise Niklas Sundin (Dark Tranquillity) tarafından yapıldı; ilk gördüğüm andan beri sevdiğim bir çalışma oldu. Night on Earth tasarımı da SOM şirketinin anlaşmalı sanatçısı tarafından yapıldı. Konsepte uygun bir iş çıkartılmıştı. Ümit: Şu ana kadar birçok müzisyen Dawn Of Relic’e destek oldu. Bazıları kalıcı, bazıları ise dönemsel olarak çalışmalarınızda yer aldı. Yeni çalışmalarınızda da dönemlik müzisyenler olacak mı? Jukka: Şuan için gerçekten bilmiyorum. Belki daha sakin parçalar için olabilir, şimdilik gerçekten kesin bir şey diyemiyorum. Sanırım DOR kendine fazla güven duyan bir grup, bunu aza indirmeye çalışıyoruz. Ümit: ...Ve benim için en önemli konulardan birisi. Konserler! 2005’e kadar olan dönemde çok da fazla konser haberinizi görmedim. Yeni çalışmalardan sonra konserler için girişimleriniz var mı şimdiden? Finlandiya dışında gösteriler yapma fikriniz var mı? Jukka: Bunun nedeni eski kadroydu. Sahnede çalmayı bilmemize


rağmen bazı şeyler eksikti, yeni kadroyla tamamlanmış şeyler. Eğer kayıt için anlaşmaya varabilir ve grubun diğer yönlerini oturtabilirsek kesin olarak birçok sahnede yer alacağız. Yurtdışı? Bizler Avrupa’yı kendimize yakın görüyoruz; fakat memleketimiz Oulu sanırım epey uzak [gülüşmeler]. Ümit: He birde konser demişken... Mart ayında bir gösteriniz oldu. Sonrasında Eternal Tears of Sorrow ile sahne aldınız. 4 senelik bir aradan sonra seyirciyle tekrar birlikte olmak nasıldı? Jukka: Özellikle yeni kadro ile birlikte olmak çok güzeldi. DOR şuan tam da olması gerektiği asıl yerinde. Ümit: Bu soruyu daha önce röportaj yaptığım bir kaç Finli gruba daha sormuştum. Fin Metal’i dünyadaki tüm ülkelerin müziğinden farklı geliyor bana. Yoğun melodiler var genel olarak ve dinleyiciye büyük bir haz veriyor müziğiniz. Sence bunun özel bir sebebi var mı? Jukka: Bu çok eski bir gizem ama [gülüşmeler]. Finli grupların hüzünlü soundunu oluşturan şey sanırım KIŞ! Çok uzun geceleri olan kışın Finli grupların soundunu diğerlerinden farklı kılıyor. Bu gizem için sahip olduğum iki fikir budur [gülüşmeler]. Kış ve depresyon soundu bu yöne sürükledi. Ümit: Biraz da müzik dışındaki konulara değinelim. Müzik dışında neler yapıyor grup üyeleri? Kim ne iş yapar, kim evli kim bekâr? Uğraşlarınız neler? (Biraz paparazzi sorusu oldu) Jukka: Ben, part time bir işte çalışıp eğitimime geri döndüm. DOR’ dan ayrı olduğum zamanlarda spor yapıyor ya da

arkadaşlarımla yüzüp içip bu gibi şeylerle vakit geçiriyordum. Başkalarına söylenmiş bir şey özel de değildir! Ben bekârım! Anket: —Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Yamaha Stage Custom set (eski ve thrasher, şimdiki halini seviyorum sanırım) —Doğum yeri ve Tarihi: 27.7.1979 Oulu, Finlandiya —Favori Grupları: Bruce Dickinson (3 yeni albüm), Emperor, Atheist, Nile —Favori Albümler: yukarıdakilerin albümleri —Hayranı Olduğunuz Müzisyen: maalesef şuan için yok —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: spor, bira ve hayatta kalma —Favori İçeceği: Platte Valley Corn Whiskey, kışın kırmızı şarap ve yazın bira —Favori Yiyeceği: her şey ile kebap (pizza ile pirinç ile) —DOR kaydettiği en iyi albümü: Lovecraftian Dark —DOR en İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: Lutakko, Jyväskylä’ da Gandalf ile olan performans – yılını hatırlamıyorum. —DOR ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Birçok güzel anım var; ama sanırım en iyisi Rovaniemi’ deki 22. yaş günümdü. Burada DOR ve benim enerjisi dışa vurulmuş içkici grubum Full Booze Throttle ile çalmıştım. —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Biraz tuhafta olsa hayal ettiğim hiç yok. İdollerim yok. İyi müzisyenlere saygı duyuyorum; ama onlara karşı bir hayranlığım yok. İlla birilerini göstermem gerekiyorsa, Oululu,

yani yerli gruplarımızdan sahne aldıklarımızdan Seith, Napoleon Skullfukk, Frontlines olabilir. —İlk Aldığın Albüm: Mötley Crüe - Shout at the devil Mötley Crüe - Theatre of pain Ama hangisinin ilk olduğunu hatırlamıyorum, o zaman sadece 6 yaşındaydım da [gülüşmeler] —Son Aldığın Albüm: Death Individual Thought Patterns —Son Olarak Hayat Felsefen: Özgür yaşa ve özgürce öl! Her insan, istediği sürece ve başkalarına zarar vermedikçe haklara sahiptir. ‘ Ama ne yazık ki; bu, dünya üzerindeki insanların %90’ının din ile beyinlerinin uyuşmasından, sorumluluk yoksunu olmalarından beri sadece bir ütopya!’ Röportaj: Ümit Gündoğdu


Blaze Bayley - Surrounded By Sadness Silikon güzeli hanımefendiler, çüküm seksüel erkeklerle bezeli, ‘’küresel’’ bir dünyada naylon yaşamlara mensup bizlerin, tüm bu yapaylıklara rağmen ‘’yaşamın kaynağını’’ keşfettiğini hissettiği, bam teline ‘’gıy’’ dedirten mutlaka (en az) bir parça vardır (Bencesi için bkz. Sentenced - The Rain Comes Falling Down). Esasen Blaze’i ilk dinlediğimde ve izlediğimde kanımın içinden gelen o fokurdamanın nelere kadir olabileceğini bilemezdim. Keza ürünleri, görüntüde bu çağa ait fakat verdiği hissiyat bizden yaşlı (çekirdeği saran bir şey). Velhasıl, son albümü yine Blaze sınırlarında, olağan bir durumda beklerden bu denli etkili ve çabuk kabullenme hususunda albüme yenik düştüm. Hele ki ‘Surrounded By Sadness’ diye bir parça var ki destan olsa kitabeler yetmez diye düşünüyorum. Sadece akustik haliyle bile olsaydı ben onu severdim; fakat o ‘eşsiz’ vokalin yakarışı ve nihayet diğer enstrümanların da ‘sert öze’ dönüşüyle, o ızdırabın kan pompalanması yardımıyla tüm vücuda nüfuz edişine boyun eğmekten başka çare kalmıyor. Buna rağmen Blaze ‘hiçbir albümünde’ bünyeyi kündeye yatırıp bırakmıyor; ayağa kalkmak için de ilk eli kendisi uzatıyor. Böylesine ‘içselleştirilebilen’ ve bunu ‘olması gerektiği gibi’ dinleyiciye veren kişiye daha ne yazabilirim bilmiyorum. Fakat daha ilk dinleyişte şu yorumu yaptırmıştı bana : ‘’Bu albüm, bu parça, heavy metal dinleyen dişi organizmalarda G-noktasına temas edebilecek kudrettedir arkadaş!’’. Daha kendi üzerimdeki etkisini bile tanımlayamamışken - leb demeden Çorum misali - boyut değiştirtti bana. Daha da başka söze gerek var mıdır? Oktay Ateş

Im Mourning - Monolight (Progressive Melodik Death Metal) Henüz ikinci albümleri olmasına rağmen Avrupa’da tanınmaya başlayan grup, ilk albümleri “Shrouded Divine’ı” aratmayacak mükemmel bir albümle karşımızda. 57 dakikalık ekstreme bir performans için kendinizi hazırlayın! Borknagar - Universal (Viking/Black Metal) 15 senelik müzik yaşamlarına 7 albüm ve birde “Best Of” sığdıran Viking/Black tarzının güçlü temsilcisi Borknagar 8. stüdyo albümleri “Universal” ile karşımızda. Finntroll - Nifelvind (Folk Metal) Kendilerine özgü tarzları, görüntüleri ve melodileriyle dünyanın en iyi Folk Metal gruplarından biri olan Finntroll, 22 Şubatta “Nifelvind’i” yayınlamaya hazırlanıyor. Edindiğim promodan dinlediğim kadarıyla yine son derece hareketli ve eğlenceli bir albüm olacağı kesin. Eluveitie - Everything Remains As It Never Was (Folk/Death Metal)


Folk/Death’in son dönemde parlayan yıldızı Eluveitie, hızını kesmeden yoluna devam ediyor. 2009 yılında yayınladıkları bir albüm ve bir “Best Of”un ardından, 13 parçadan oluşan yeni albümleri Şubat ayı içerisinde raflarda yerini aldı. Farklı çalgıları, değişik ses renkleri ve İskandinavya’nın müthiş melodileri ile yine kaliteli bir albüm.

Güven Ceylan Dark Tranquillty - The Fatalist Hayko Cepkin - Doymadınız All Shall Perish - Until The End Samarah - Dark Star Suicide Commando - Infliction Of Pain Yasin Akşahin

Throes Of Dawn - The Great Fleet Of Echoes (Dark Metal) Dark Metal’in usta temsilcisi Throes Of Dawn, 5. stüdyo çalışması “The Great Fleet Of Echoes” ile tarzın sevenlerini hayli mutlu edecek gibi. Grup, bu güne kadar çok fazla tanınmasa da, bu albümlerinin epey ses getiren bir çalışma olacağa benziyor. Albümü elinize aldığınızda kapak tasarımıyla başlayan vurgun albümün son parçasına kadar devam ediyor. Kesinlikle dinlenmesi gereken bir yapıt. Depressive Mode – Despair is Darkness (Gotik/ Dark/Ambiyans) İsim ve tarz bana her ne kadar yabancı olsa da, Depressive Mode bir Türk grubu. Engin Pomakoğlu, Serkan Kekeç tarafından 2007 yılında oluşturulan projenin ilk meyvesi “Despair is Darkness” grubun MySpace sayfasında yayınlandı. Farklı bir çalışma olması nedeniyle tavsiye etmekten kaçınmıyorum. Ümit Gündoğdu

Loreena McKennitt - The Highwayman Primordial - Traitors Gate Jefferson Airplane - White Rabbit Bright Eyes - Haligh, Haligh, A Lie, Haligh Dimmu Borgir - Devil’s Path Kerem Göktay James Blunt - The Good bye my lover Fool’s Garden - Lemon Tree Forgive Both Of Us - My small star Kroda - Похорон Сонця Massive Attack – Angel Gökhan Yıldız Artic Money - Mardy Bum The calling - wherever you will go Incubus - drive Toby mac - ignition Infected mushroom - roll us a giant Çağrı Kaçar Metallica - Master of puppets Caliban - I rape Myself Ill Nino - All I Ask For As I Lay Dying - An Ocean Between Us Malt – Motor Oktay Ateş Blaze Bayley - Surrounded By Sadness Down - Stone The Crow The Baseballs - The Look Lamb of God - Redneck Chopstick Suicide - Back To Basics Ebru Ekşi Suicidal Seduction-In Bitterness And Sorrow Benighted-Sex-Addicted Fatal- Killed in Kaptivity Hysteria- The Valley of Hinnom Soul Embraced-Into Darkness


disinden ayrıldığı için kız arkadaşının önünde ağzına silahı dayamış, tetiği çekmiş ama beynini ıskalayıp, saatlerce acı çektikten sonra ölmüştü; basçıları Geoff Anders da gruptan ayrılmıştı.) Beraber çalmaya başladıkları ilk günden beri yeryüzündeki en sert müziği yapmak isteyen bu delikanlılar için Jeff’in vokal tarzı büyük bir nimetti.

2010 yılı, açıklanan gruplara bakılırsa açık ara Türkiye’nin yaşamış olduğu en “metal” yıldır. Bence bu su götürmez bir gerçek. Gelen gruplara bakıldığında Hail Of Bullets, Obituary, Cannibal Corpse, Neaera, Deicide, Quo Vadis gibi Death Metal’in öncü gruplarını görüyoruz. Ben de dergideki ilk biyografi yazım olarak, bütün bu “Death furyasının” başlangıcı/atası kabul edilen, son birkaç yıldır sadece vokalistinin aktif tutmaya çalıştığı bir grup olan, POSSESSED’i yazmak istedim. Okul çıkışı provaları Exodus, Metallica, Megadeth ve Slayer gibi grupların da faaliyet gösterdiği Bay Area’dayız. Yıl 1983. Gitarist Mike Torrao ve baterist Mike Sus’un kurduğu ve yanlarında sadece diğer gitaristleri Brian Montana’nın kaldığı isimsiz bir cover grubu, garajlarında yeni bir basçıyı prova ediyordu. Yine o civarlarda doğum günü veya okul partilerinde çalan, 13-15 yaslarındaki çocukların kurmuş olduğu, Motörhead tarzı müzik yapan, Blizzard grubunun basçısı Jeff Bacerra’da karar kıldılar. Lübnan asıllı Bacerra’nın katılımıyla grup, ismini Possessed olarak kararlaştırdı. Her ne kadar basçı olarak alınsa da, önceki vokalistleri Barry Fisk’in yarattığı boşluğu doldurmak için, eski gruplarında vokalistlik tecrübesi olan Jeff mikrofonu da devraldı. ( Barry Fisk, ken-

Dörtlü hafta sonları Exodus’la barlarda çalarken, bir taraftan da 1984’te çıkacak olan 4 şarkılı Death Metal demosunu kaydetti. Demoda bulunan Swing Of The Axe hariç bütün şarkılar, ilk albüm olan ve 1985’te yayınlanan Seven Churches’te de yer aldı. Oraya gelmeden önce metal müziğin önemli alt türlerinden olan Death Metal’in nasıl doğduğunu Jeff Baccera’nın vermiş olduğu bir röportajdan duyalım: “Death Metal şarkısını lisedeyken İngilizce dersinde yazmıştım. Dünmüş gibi hatırlıyorum. Öğretmenimizin bacakları inanılmaz kıllıydı ve ne söylediği zerre umurumda değildi. Ben de düşünebildiğim en boktan şeyleri yazmaya başladım (düzgün bir İngilizceyle tabi). Sanırım o hayvan gibi kıllı bacaklardı beni öyle iğrenç bir şeyi yazmamı sağlayan. Evet, Black Metal rezerve edilmişti (1982’de Venom’un Black Metal adlı albüm ve şarkısı var) ve biz de şarkıya Death Metal ismini taktık.” Evet, milyonları peşinden sürükleyen bir müzik akımı olan Death Metal’in doğuşunu, kıllı bacakları olan bir İngilizce öğretmenine borçluyuz. Efsanenin Sinyalleri Possessed’in sıra dışı tarzı San Fransisco’da ses getirmeye başlamıştı. Baccera’nın Motörhead vokalisti Lemmy ve Exodus vokalisti Paul’den esinlenerek yarattığı saldırgan, yırtıcı, hırıltılı vokali, metal müzikte yeni bir çığır açmıştı. Bunu 1987’de çıkacak olan Death’in Scream Bloody Gore albümünde, nurlar içinde yatınca Chuck Schuldiner brutal vokale bir de scream vokal


efekti katarak daha da geliştirecekti (o albümde Beyond The Unholy Grave brutal vokalin yenip bittiğine ve bütün olarak tekrar çıkarıldığına en büyük örnektir). Exodus’la konserler tüm gazıyla devam ediyordu. Albüm için çalışmalara başlamadan, Metal Blade Records’tan Brian Slagel grupla irtibata geçerek, çıkacak olan Metal Massacre 6 adlı toplama albümüne bir şarkılarını istedi. Grup da stüdyoya girip 1987’deki The Eyes Of Horror albümünde yayınlanacak olan “Swing of the Axe” şarkısını tekrar kaydetti (Demo kaydı oldukça kalitesizdi.). Metal Blade Records şarkıyı o kadar tutmuştu ki Best of Metal Massacre’da da yer verdiler. Grupta o dönemde her şey harika gitmiyordu tabi. Gitarist Brian Montana grubun yarattığı satanik öğelerle dolu müziğine ve deri ağırlıklı sahne giysilerine karşı çıkıyordu. Ayrıca sürekli provaları kaçırıp disiplinsiz bir tavır sergiliyordu. Çok fazla vakit kaybetmeden bu arkadaşı kapıya kadar geçirip, Jeff’in Blizzard’dan arkadaşı olan Larry Lalonde ekibe alındı. Aslında ilk önce iki Mike bu fikre sıcak bakmıyordu çünkü Larry’nin yaşı henüz küçüktü (diyenler de 16 yaşında, sanırsın ki yaşlarını başlarını almışlar). Jeff’in ısrarıyla Larry provaya alındı ve akabinde gruba dâhil oldu. Possessed-Blizzard koalisyonu bununla da bitmedi ve grup, menajer olarak Blizzard’ı bir doğum günü partisinde keşfedip provalar için onlara garajını açan Debbie Abono’yla anlaştı. Grubun soundu belliydi. Kemik kadroyu da oturtmuşlardı. Başlarında menajerleri bile vardı. Geriye bir tek albüm kaydı için destek olacak yapımcı şirket kalmıştı. Aslında Metal Blade gibi büyük bir şirketten ve Exodus’un yapımcı şirketi olan Torrid’den teklif almışlardı ama Possessed, Jeff’in gruba katılmasından 6 ay sonra Combat Records’la çalışmayı uygun gördü. Buna sebep olarak da Jeff, kısa süreli bir sözleşme, avanslar ve ikramiyeleri sebep gösteriyor. Her ne kadar Jeff, onlara çok para kazandırmadıklarını iddia etse de, Combat Records bünyesinde en çok satış yapan grup olacaklardı. Death Metal Fırtınası

1985 yılının paskalya zamanı geldiğinde, tatilden istifade çocuklar stüdyoya girdiler. Eminim kayıt sonucunda çıkan albümün 25 yıl sonra bile Orta Doğu’da Türkiye diye bir ülkede övüle övüle anlatılacağını düşünmüyorlardı. Ama en yaşlısı 17 yaşında olan bu çocuklar Seven Churches adında öyle bir albüm yapmışlardı ki, Death Metal dinleyen herkesin ezbere bilmesi gerekirdi. Albüm stüdyoya girdikten yaklaşık 6 ay sonra çıktı. Kapak olarak Satanist Kilisesi’nin önünde bir baykuşun tuttuğu zincire asılmış bir rahibe düşünülmüştü. Ayrıca üzerinde grubun adının bulunduğu bir de mezar taşı düşünülmüştü. Bu fikirden çok saldırgan olduğu düşüncesiyle vazgeçildi. Yerine grubun logosunun bulunduğu o klasik albüm kapağı konuldu. Seven Churches, 70’lerin kült filmi The Exorcist’in meşhur müziğiyle başlıyor; açılış şarkısı da filmle aynı adı taşıyor. Birden gök gürültüsü gibi bir müzik başlıyor ve çok geçmeden de Jeff Baccera’nın o zamana kadar duyulmamış hırçınlıktaki vokali giriyor. Ölüm ve satanizm ağırlıklı şarkı sözleri... Dinleyenler şok olmuştu. Üstelik bu gruptakiler henüz 17 yaşındaydı. Possessed’in yaşattığı bu şok, başlarda olumlu karşılanmamıştı. Alışılagelmişin dışındaki kalıplar, konserlerde yadırganıyordu. Fakat çok geçmeden insanlar bu müziğe alışmış, kendilerini Death Metal’in kaynar sularına bırakmışlardı. Henüz öğrenci oldukları için Amerika’nın batı kıyılarından fazla uzaklaşamıyorlardı. Albümün çıkışından yaklaşık iki ay sonra ilk sınır ötesi konserlerini verme şansı yakaladılar. Kanada’nın Montreal kentindeki “World War


III” festivalinde o sene Possessed’in yanı sıra Celtic Frost, Voivod, Destruction ve Nasty Savage sahne aldı. İlk büyük konserinde Jeff, o gün kalabalığı görünce korkudan boku çekildiğini, ancak kısa sürede ortama alışıp iyi bir şov sergilediklerini söylüyor.

Illusion’a katılmak konusundaki ısrarlarıydı. Jeff de Larry olmadan grubun bütün olamayacağını düşündüğü için dağılmanın en iyisi olacağı yönünde fikrini belirtmişti. İki Mike da karşı gel(e) meyince, Possessed’in dağılışı da yükselişi kadar hızlı oldu.

Hayal Kırıklığı ve Dağılış

Küllerden Diriliş

1986 yılının paskalyası geldiğinde bizim çocuklar yine stüdyonun yolunu tuttular. Seven Churches’ün prodüktörü Randy Burns o sırada Megadeth’in “Peace Sells...But Who’s Buying?” albüm kayıtları kapsamında stüdyoda olduğu için Possessed’e eşlik edemedi.

2007 yılının başları. O sene Wacken’a gitmeyi kafaya koymuşum. Her gün siteden açıklanacak grupları takip ediyorum. Gruplar açıklandıkça da albümlerini edinip dersimi çalışıyorum. Possessed’in de Seven Churches’ünü attım Wacken Playlistine. Genelde de shuffle’da dinlerim şarkıları. Sahne alacak diğer grupların şarkılarının arasındaydı onlar da. Bir sürü Death Metal şarkısı olmasına rağmen Death Metal çıktığında şöyle bir irkildim. Dedim ne bu? Kısa bir araştırmayla grubun, bu türün isim babası olduklarını ve 1987’deki EP’den beri pek faal olmadıklarını öğrendim. Possessed mutlaka izlemem gereken grupların listesine girmişti.

Carl Canedy’nin önderliğinde yapılan çalışmada “Beyond The Gates” albümü ortaya çıktı. Baccera kayıtların aslında miksaja kadar oldukça iyi olduğunu iddia etse de dinleyiciler eline geçene bakıyordu ve 1986’nın Cadılar Bayramı’nda ellerine geçen de maalesef ilk albümleri kadar etkileyici değildi. Beyond The Gates’de, ilk albümdekinin aksine şarkılarda Mike Torrao ve Jeff Baccera’nın yanında Larry Lalonde’un da etkileri gözüktü. Tribulation, Seance ve albümün en sevilen parçalarından olan Phantasm ona aitti (şahsen en çok beğendiğim parça No Will To Live). Possessed bu albüm kapsamında Eski Kıta’yı da 3,5 haftalığına turlama fırsatı elde etti. Belçika, İngiltere, Hollanda ve Almanya’da Deathrow ve Voivod ile konserler verdi. Jeff, Almanya’da bir konserlerinde seyircilerin tam anlamıyla kudurduğunu ve polisin konser mekânına müdahalede bulunmak zorunda kaldığını hatırlıyor ve grubun uyarılarıyla milleti dizginleyebildiklerini anlatıyor. Okyanus’un batı tarafına geçince Kanada’da bir festivalde çalıp Dark Angel’le kısa bir Amerika turuna çıktılar. Bu dönemler gitarist Lalonde’un, Joe Satriani’den ders alıp, onunla iyice samimi olmaya başladığı dönemler. Bu samimiyet, dörtlünün usta gitaristle beraber yayınlayacakları son kayıt için stüdyoya girmelerine dek vardı.

Ve Ağustos… O gün gelip çatmış, birazdan Possessed’i ve Jeff Baccera’yı görecektim. Kim bilir nasıl azdıracaklar bizi diye düşünürken sahneye Jeff çıktı. Hiç konuşmadan The Exorcist’le girdiler. Önce, sahne şovu gereği Jeff’in tekerlekli sandalyede olduğunu düşündüm. 1-2 şarkıdan sonra ayağa kalkıp sandalyeyi parçalayacak sanmıştım. Kazın ayağı öyle çıkmadı maalesef. Jeff konseri sandalyede tamamladı. Belki bir köşeden diğer köşeye koşmadı ama hep sahnede enerji saçan ve headbang yapan bir frontman olarak görevini başarıyla yerini getirdi. Son Possessed konserinden bu yana 20 yıl geçmişti. Şaşkın bakışlar attığını çok net hatırlıyorum. Grup dağıldığında birçoğu yeni doğmuş ya da henüz metalin varlığından haberdar olmayan seyircinin şarkılarına eşlik etmesi belli ki şaşırtmıştı koca oğlanı. İşte bu konserden 18 yıl önce, Jeff çalıştığı inşaat firmasından arabayla eve giderken 5 kişi önünü kesiyor. Parasını istediklerinde Jeff bunlara küfür edince iki tanesi ateş ediyor. Kurşunlardan bir tanesi omuriliğini zedeliyor ve Jeff’in göğsünden aşağısı felç kalıyor.

1987’de çıkardıkları The Eyes Of Horror EP’den kısa bir süre sonra grup dağılma kararı aldı. Bu- Bu trajik olayı atlatmak için Jeff 4 yıl boyunca nun en büyük ateşleyicisi Larry Lalonde’un Blind uyuşturucu ve alkolün içine dalıyor. Birkaç kez


de ölümün ucundan dönüyor. Onu bu bataktan uyuşturucu tedavisini başarıyla atlatmış arkadaşı Lloyd Albright kurtarıyor.

konser vermeye başlamadan kısa bir süre önce de, sağlık sektöründe faaliyet gösteren bir firmada bölge müdürlüğüne terfi etmiş.

Jeff’in kazasından çok kısa bir süre sonra Mike Torrao tek başına Possessed adı altında müzik icra etmeye çalıştı. O dönem ona daha çok Machine Head elemanları eşlik etti. 1991 ve 1993’te isimsiz birer demo yayınladıktan sonra grubu tekrar dağıttı. Mike, Jeff olmadan grubu asla Possessed olarak göremediğini, olsa olsa Possessed adı altında müzik yapan topluluk olduğunu belirtti daha sonra yaptığı bir açıklamada.

Belki ilk albümdeki etkiyi bir daha yapamadılar; ama 17 yaşında bir müzik türünün doğuşuna ön ayak oldular. Bu sebepten de asla unutulmayacaklar. 2004’teki Tribute albümünde yer alan gruplara bakınca grubun hala ne kadar büyük olduğunu anlamamak mümkün değil: Cannibal Corpse, Vader, Impious, Diabolic, God Dethroned, Absu, Amon Amarth...

Bu arada o demoları Possessed olarak değil de, bir Death Metal grubu diye dinleyince oldukça dikkat çekici buluyorum. Torrao bir Baccera olmasa da, benim tahmin ettiğimden çok daha iyi iş çıkarmış vokal konusunda. Bunu da laf arasına sıkıştırayım istedim. Larry, daha sonra Blind Illusion’dan tanıştığı Les Claypool ile ünlü Funk Rock grubu Primus’u kurdu ve çok büyük başarılar elde etti. Ben de grubu Guitar Hero 2’deki Fisherman şarkısından tanıyorum. Fakat ne acı ki, Larry Primus hayranlarını ürkütmemek adına Possessed geçmişinden pek bahsetmemeye çalışıyor. Mike Sus, Rock Star günlerinden sonra San Fransisco State Üniversitesi’nde (Jeff’in de daha sonra gideceği okul) psikoloji okuyup son bulabildiğim bilgilere göre sakat kalanlara normal bir yaşam sürmeleri için psikolojik destek verip uyuşturucu bağımlılarına danışmanlık yapıyormuş. Torrao Possessed’in geri dönüşü çalışmalarından sonra babasıyla olan peyzaj mimarlığı şirketine daha çok yoğunlaşmış. 2006 tarihli bir röportajdan edindiğimiz bilgiye göre ikinci bir evi çakmış ve arada Jeff’in avlanmaya gittiği 100 dönümlük bir arazisi varmış. Jeff ise Lloyd’un da desteğiyle San Fransisco State Üniversitesi’nde önce İşgücü Bilimleri (Labor Sciences), ardından da Sosyal Bilimleri bölümlerinden mezun oluyor. Possessed’le

Hazırlayan: Yasin Akşahin


Sörskogen Sevdiğimiz grupların elemanlarının başka projeleri her zaman ön yargı ile karşılaşır. O eleman için gruptan ayrılacak söylentileri başlar, esas grup ile yeni grup kıyaslanır vs. Söz edeceğim grup, Sörskogen, Mikael Akerfeldt’in Dan Swanö ile eğlence amaçlı başlattığı bir proje. Çok sevilen Opeth solistinin, progresif müziğe olan hayranlığı gayet ortada. Sörskogen de 1970lerin progresif rock’ını özellikle de Camel’i anımsatmakta. Sadece bir şarkı kaydedip yayınlayan ikili, bu işi iyi yapacağının sinyallerini de veriyor. Hatta Stupet, Den Första Maj, Byan adlı yeni şarkıların da kaydedildiği dedikoduları dolanıyor. Yayınlanan The Boat That şarkı, “Mordet i Grottan” progresif hayranları Rocked tarafından beğenilen bir şarkı olmayı başarmakla kalmayıp, Opeth’in DamGeçtiğimiz yıl gösternation albümündeki To Rid the Disime giren “The Boat That ease şarkısına da ilham olmayı Rocked”, 60ların müziğini sevenbaşarmıştır. ler için kesinlikle çok değerli bir film olarak kaydedildi. Film, 60ların sonunDilara A. da, İngiltere’deki korsan radyo patlamasını anlatıyor. Bir gemideki radyocuların hayatlarına tanık oluyoruz. Filmi değerli kılan en önemli şey ise kesinlikle müzikleri. 2 CD olarak yayınlanan soundtrack, mükemmel şarkılardan oluşuyor. Herkesin arşivinde bulunması gereken şarkılar bir albümde toplanmış. Dönemin şarkılarından oluşan bu güzel albüm arşivinizde, film de tüm sahneleri ile aklınızda olsun.

Dilara A.



ALBÜM KRİTİKLERİ: Rage - Strings To A Web (2010) 1986’da faaliyetine başlayan, ilk dönem heavy-thrash, 90’ların sonundan itibaren power metal yapıp, eski tayfanın sevdiği gruplardan biri olan Rage, yepyeni albümü Strings To A Web ile karşımızda. KADRO: Peavy Wagner- Vokal, Bas Victor Smolski- Gitar, Klavye Andre Hilgers- Davul Muhteşem bir thrash metal atmosferiyle (The Edge Of Darkness adlı parçayla.) açılan albüm, birkaç ortalama heavy-power parçasının ardından asıl alameti farikasını ortalara gelinince gösteriyor. 5. şarkıda konsept bir anda değişiyor ve kendinizi senfonik metal ile baş başa buluyorsunuz. Tam 5 bölümden oluşan Empty Hollow serisi, tüm albümün ortasında yer alan bir senfonik metal resitali sunuyor. İlk kez, dahi müzisyen Andrew Lloyd Webber imzası taşıyan ve İsa rolündeki Ian Gillian’ı tüm müzikseverlerin gözünde ilahlaştıran Jesus Christ- Superstar Rock Opera ile müzik dünyasına girdi bu tarz. Ardından The WhoTommy, Queen- Bohemian Rhapsody gibi örnekler geldi. 80’lerle birlikte ise Savatage gibi heavy metal grupları senfonik işlere ilgi duydular ve senfonik metal albümleri ve grupları heavy metalin sıkça rastlanan yüz ve örnekleri oldular. Bu müzik tarzını icra etmenin zorluğu bir kenara, Empty Hollow serisinin kusursuzluğu, müzikal kompozisyonun şahaneliği, enstrümantal atışmaların kalitesi ve sözlerin şiirselliği önünde saygıyla eğiliyorum! Hellgirl, Purified ve Tomorrow Never Comes adlı sert şarkılar, Empty Hollow’un yarattığı şaşkınlığı üzerinizden atıp, başınızı harekete geçmeye davet ediyor. Albüm bitince, en başa dönmek yerine 5. şarkı Empty Hollow’a gidip 5 şarkılık ziyafeti idrake çalışıyorsunuz. Rage, uzun yıllardır takip edip bir türlü fazla sıkı-fıkı olamadığım bir grup idi. Bir önceki cümledeki ‘idi’ ye dikkat! (Puan: 7/10) Utku Güven


Bu kadar da olmaz ki! ‘’Bir organizmaya bu kadar sağlam şarkıyı artarda verirsen komaya girmesi kaçınılmaz arkadaşım. Yeter, stop!’’ Albümü bir daha dinlemeye cesaretim yok.

Blaze Bayley - Promise And Terror (2010) Gerçek anlamda pek çok hit içeren, her notası titizlikle seçilmiş ve dinleyen heavy metal kitlesinde bağımlılık yaratacak bir albüm bu. Bayley vokalleri müthiş. Gitar tonları ve rif‘Haksızlık’ kelimesi si- fleri müthiş. Baslar daha da müthiş ve lanet zler için ne ifade edi- olası aleti tüm parçalarda dörtnala koşarken yor bilmiyorum ama duyabiliyorum. Blaze Bayley’i her duyduğumda bu ke- Dandik albüm kapağını görmezden gelin ve lime aklıma gelir. Oysa aradan 10 yıldan fazla bu müzik ziyafetine kayıtsız kalmayın! süre geçti. Evet, Iron Maiden en esaslı klasik heavy metal grubu. Evet, Maiden Bruce ile (Puan:9/10) büyüyüp dev oldu. Evet, Bruce muhteşem bir sese sahip; ama inanın bana, bu adam- Utku Güven daki ruh ve karizmanın çeyreği Bruce’da olmadı hiçbir zaman. Kıçının arasına giren kırmızı-mor taytlarla oradan oraya koşup ANGELS OF BABYLON duran bir adam sizler için pek karizmatik - Kingdom Of Evil değilse tabi. (2010) Iron Maiden’dan 1999’da şutlanan eskiWolfsbane, eski-Maiden vokali Blaze Bayley, kendi grubuyla 5. stüdyo albümü Promise And Terror ile karşımızda. KADRO: Blaze Bayley- Vokal Nicolas Bermudez- Gitar David Bermudez- Bas Jay Walsh- Gitar Lawrence Paterson- Davul Adamımızın ne kadar güçlü bir sese sahip olduğu zaten aşikâr! Kendi grubuyla yaptığı 4 albümün, gerek sound, gerekse kalite açısından tatmin edici olduğu da bir gerçek. Durum böyle olunca, ‘’Bu albümü biran önce dinleyip yorumlamak, boynumun borcudur.’’ diyerek başlıyorum Promise And Terror hatmine...

Manowar, Holyhell gibi gruplardan tanıdığımız Rhino, yanına Megadeth’in canavar basçısı David Ellefson’ı alarak bir grup kursa, 70’lerin sonu ile 80’lerin başında baskın olan hard rock- heavy metal soundlarına Savatage etkileşimleri de ekleyip, sağlam bir albüm çıkarsa, siz de bu durumdan hoşlanır mısınız? Evet diyorsanız buyurunuz: Angels Of Babylon. KADRO: David Felfort- Vokal Rhino- Davul David Ellefson- Bas Ethan Brosh- Gitar

Grubun adı, albümün adı, kapağı ve kadrodaki isimler, albümü dinlemek için büyük bir Çılgın şarkı Watching The Night Sky ile çılgın istek uyandırıyor. Kaliteli bir iş bekliyorbir hızda açılan albüm, parçalar birbirini sunuz. Albümün sizi yanıltacağı noktalar var kovaladıkça kanımı kaynatmaya, içgüdü- ama bunlardan biri kesinlikle kalite değil. sel olarak saçma sapan hareketler yapmama (Örnek: Gitarda solo atıyormuş gibi Yapılan müzik hakkında hiç bir fikrim olmadığı yapıp kendinden geçme anını yüz mimikler- için, Ellefson ve Rhino referansları ile sert bir imde uygulamak.) neden oluyor. Taramalı albüm beklentisi içindeydim. Ayrıca bas ve gitar rifflerini iliklerimde hissettiğim 1.633, davul virtüözitesinin üst sınırlarda olduğu, süpersonik God Of Speed, karanlık teması komplike şarkı yapıları ve teknik altyapı şovu ve sağlam yapısıyla City Of Bones ve hemen beklentilerim de bulunuyordu. Feci bir şekilde ardından gelen Faceless ile sersemliyorum. yanılttılar beni. Çünkü sound, son derece ba-


sit altyapı argümanları üzerine kurulan solo gitar- vokal- klavye performansından ibaret. Hayal kırıklığına uğramanız için söylemiyorum bunları, yanlış anlaşılmasın. Zira sound her ne kadar beklentilerin tam zıttı olsa da dinledikçe alışacağınız müzikal bir şölenden ibaret. Ritim gitar, bas ve davulların sesi olabildiğince kısılmış. Bu, şarkı yapılarının olduğundan daha yumuşak algılanmasına neden oluyor. Yine baskın klavye, efektler ve keman kullanımı da bu duyguyu körüklüyor. Ama yapılan müziğin heavy metal olduğu gerçeğinden uzaklaşmıyorsunuz. Hatta bunların, ilk dönem heavy metal tınılarını yakalamak amaçlı olduğunu ve özellikle solo gitar ve vokallerin altını kuvvetlice çizmeyi başardığını düşünüyorum.

her şey bu albümden sonra oldu. Gitarist Kai Hansen, kurucusu olduğu gruptan ayrılarak Gamma Ray’i kurdu. Helloween, Kai Hansen olmadan yoluna daha melodik ve yumuşak albümlerle devam ederken, o speed-power metalden ayrılmamayı tercih edecekti. KADRO: Kai Hansen- Vokal, Gitar Dirk Schlachter- Bas Henjo Richter- Gitar Dan Zimmermann- Davul

90’ların başından beri power metalin bekçisi olan Gamma Ray, 2010 tarihli To The Metal ile yolundan sapmadan ilerliyor. Hızlı riffler, senkronize ikili solo partisyonları ve bolca melodi içeren yeni şarkılar, daha ilk dinleyişte sizi sarıyor. Özellikle akılda kalıcı nakaratlar İlk dinleyişte göze çarpan Conspiracy Theory, ve uzun emek gerektiren balladlar, grubun Kingdom Of Evil ve grubun ismini veren An- müziğine tat katıyor. Tüm bunları kaliteli bir gels Of Babylon şarkıları, gerçek hazineler- prodüksiyon ve sağlam bir virtüözite eşliğinde in yerleri keşfedilene kadar oyalanmanızı duymak, albümü unutulmazlarınızdan biri sağlıyor. 2. şarkı Apocalypse 2012’de, çılgın yapıyor. Dinledikçe dinliyorsunuz. bir headbang arzusuna kapılıyorsunuz. Oh How The Mighty Have Fallen ve Tar- Komplike yapısına rağmen akılda kalıcı meloot ise insafsızca dilinize dolanıp, günlerce disiyle açılış parçası Rise, dinleyeceklerinizin ağzınızdan düşmeyecek şarkılar oluyorlar. habercisi gibi. Çılgın power metal şarkıları Tüm bunların arasında parlayan şarkı ise Deadlands ve Shine Forever, üstün kabiliyet acımasız bir ballad: Tear Out Of My Heart. ürünleri. Empathy ve albüme ismini veren To Mükemmel! The Metal ise heavy metal dersi veriyorlar. Klas bir vokal, muhteşem sololar duymak Vokalde Hansen’in performansı, şapka isteyen tüm hard’n heavy dinleyicilerine çıkarılacak cinsten. Billur bir ses rengine öneririm. sahip olan Hansen, bazı parçalarda o kadar coşuyor ki vokalde King Diamond var (Puan: 7/10) zannediyorsunuz. Övgüyü hakkediyor. Utku Güven

Albümün en büyük eksisi, sound içinde eriyen ritim gitarlar. Oysaki bir power metal grubu için ritim gitarların çok büyük önemi GAMMA RAY - TO THE olduğunu düşünüyorum. Hatta bazı gruMETAL (2010) plar ritim gitarları o kadar baskın tutuyor ki thrash metale yakın bir sound oluşuyor. Bu 20 yıldan fazla bir da melodi, riff, solo ve vokal elementlerinin süre önce, Hellow- hepsinin baskın olmasını gerektiren power een adında genç Al- metalde, parça içi kakofoniyi yok ediyor. man power metal (Örnek: Iced Earth.) manyakları, Keeper Of The Seven Keys adında Tüm klasik ve power metal tutkunlarına muhteşem bir albüme şiddetle tavsiye ederim. Kalite! imza atmışlardı. Tüm heavy metal camiası, onların ilginç yükselişini izliyordu ki serinin ilk (PUAN: 8/10) albümüne göre biraz daha sıradan olduğunu düşündüğüm (Bu, benim şahsi fikrimdir. Utku Güven Genellikle II. albüm daha çok sevilir.) Keeper Of The Seven Keys Part II patladı bu sefer. Part II, her ne kadar bana ilki kadar lezzetli gelmese de tüm dünyaya grubu tanıttı. İşte


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.