Mayıs 2009 #4

Page 1








Biyografi Norveçli grup Auro Noir, Dodheimsgard, Ven Buens Ende, Virus, Cadaver Inc, Inferno, Ulver, Satyricon gibi gruplardan tanıdığımız Aggressor (Carl Michael Eide)’nın solo projesi olarak 1995 senesinde hayata gözlerini açtı. İsim, bir arkadaşı tarafından Aggressor’a önerilmişti ve kötü gramerine bakılacak olursa oldschool tarzına çok uygundu. Aggressor, içinin dolup taştığı sanatsal fikirlerini açığa çıkaracak başka bir mecraya ihtiyaç duyuyordu ve bu nedenle daha sonradan kadroya tüm zamanlı olarak katılacak olan ve Dodheimsgard, Cadaver Inc, Lamented Souls, Waklevören ve Immortal gibi gruplardan tanınan Apollyon (Ole Jargen Moe)’den yardım alarak bir çift demo kaydetti. Bu demolar daha çok yenilik getiren, deneysel ve doğaçlama türündeydi. Bugünkü underground müziğe göre ele aldıkları materyalleri daha iyi süzüyorlar ve şarkı sözlerine bunu yansıtıyorlardı. Aura Noir’i Black Thrash Metal grubuna çevirmeden önce Aggressor’un biraz daha ilhama ihtiyacı vardı. Aggressor ve Apollyon’un davul, gitar, bass ve vokal görevlerini her parçada aralarında paylaştıkları “Dreams Like Deserts” albümü aynı yılın sonlarında piyasaya sürüldü. Bu olay, hem canlı performanslarda hem de kayıtlarda grup için bir gelenek halini aldı. 1996’da grubun piyasaya çıkış albümü “Black Thrash Attack” olmuştur. Bu dönemde Mayhem’dan tanıyacağımız Blasphemer gruba gitarlar için katıldı. Bu, adıyla yeni bir tarz dölleyen albümlerden biridir (Venom’un “Black Metal” albümü de bir başkasıdır.)

1999 senesine geldiğimizde, grubun “Deep Tracts of Hell” albümünü görürüz. Grup ufkunu Voivod ve Celtic Frost gibi gruplarla genişletmiş, onların tarzından etkilenmiş, önceki çalışmalarından daha patlamaya hazır ve çirkin soundlar elde etmişlerdir. Blasphemer o sıralarda daha çok Mayhem’a yoğunlaştığından bu albüm grubun ikili olarak çıkarttıkları tek albümdür. Bir sonraki albümleri “Increased Damnation” ise grubun eski piyasaya sürülmeyen dokuz parça ve demolarını ve bunların alternatif versiyonlarını kapsayan bir albüm olarak “Deep Tracts of Hell” ile “The Merciless” albümleri arasında geçici bir albüm olarak piyasaya sürülmüştür. Beş yıldan uzun bir süredir Aura Noir’in sesi soluğu çıkmıyordu. Nihayet yeni kurulan Tyrant Syndicate’ten ilk kez çıkaracakları “The Merciless” onların üçüncü uzun soluklu albümleri olacak. Aura Noir’in klasik, markalaşmış davul vuruşları, jilet keskinliğindeki jet-black riffleri ve Apollyon’un ürkütücü vokalini bu albümde de bulabilirsiniz. “The Merciless” albümü “bir başka albüm daha”dan çok daha fazlası haline geliyor. Bir kere onu dinlemeye başladığınızda, elinizden bırakmanız zor olacak. Metal müzik 1985’ten bu yana hiç bu kadar şiddetli olmamıştı. Kadro: Aggressor (Carl Michael Elde) - davul, bass, gitar ve vokal Apollyon (Ole Jargen Moe) - davul, bass, gitar and vokal Blasphemer (Rune Eriksen) - gitar



Selam Apollyon İdolüm olan ve gerçekten müziklerine taptığım iki grupta (Aura Noir & Immortal) yer alan bir müzisyenle konuşmak heyecan verici. Bunun olacağını daha önce söyleseler sanırım güler geçerdim Bu gerçek… hhahaha bak şimdi kim gülüyor Neyse... Keyfiniz yerindedir umarım. Aura Noir cephesinde herşey yolunda mı? Oldukça yerinde teşekkürler! Yıllar sonra yeni bir davulcuyla ilk canlı gösteriye çıkmanın stresini yaşıyoruz ve bir yandan da bir sonraki albümün hazırlığını yapıyoruz… Sonunda meşgulüz… Ki bu çok iyi… Çünkü bazı zamanlar gerçekten çok felaket tembel oluyoruz… Aura Noir sürekli takip ettiğim ancak çokta fazla detaya ulaşamadım bir grup. Eminimki ülkemizdeki birçok dinleyicide benimle aynı fikirdedir. Grubu çok iyi tanımayanlar için biraz Aura Noir’i tanıtabilir misin? Hmm tamam… Biz Aura Noir’iz ve biz Black Metal tarzında Thrash Metal yapıyoruz ya da benzeri şekilde… Biz bu işe başladığımızda bizim yaptığımızı başka hiçbir grup yapmıyordu çünkü o sıralarda tüm gruplar ilk dalga Norveçli Black Metalcileri kopyalamak konusunda oldukça meşguldüler...

Aura Noir Black Metal’de yeni bir dönemin temelini atan gruplardan birisi. Sert Black Metal öğelerini Thrash Metal’in sürükleyiciliği ile harmanlama fikri nereden ortaya çıktı? Bu bizim gibi eski Thrashçiler için oldukça doğaldı. Ve Black Metal fikri birbirinin aynı sound’a sahip olan gruplar tarafından da kullanılmıyordu. Ayrıca biz ve Norveç Black Metal kurucuları çoktan birçok eski Thrash/ Speed Metal tarzına Black Metal olmak için el atmıştı… Hatta Mercyful Fate bile… Ama elbette ki Black Metal içinde olan herkes Varg Vikernes’ı gazetelerden okumuştu… Kökleri olmayan insanlar… Bizlerin corpsepaintsiz, biraiçer yüzlerimizi albüm kapağında gördüklerinde şaşırdılar. Bu bazı gözleri açtı da… Belki de bizim kalemiz buydu… İnsanları Sodom, Kreator, Destruction, Coroner’in ilk zamanlarına götürmek ve 95’te yayınlanan herhangi bir şey kadar hırçın olduğunu anlamak. Aura Noir yaklaşık 16 senelik bir geçmişe sahip. Ancak grup bu sürede diğer gruplara göre daha az albüm yayınladı. Bunun sebebi grup üyelerinin diğer projelerle meşgul olması mı yoksa ortaya daha sağlam metaryeller çıkartma çabası mı?

Bu bizim karışımımız, tembel olmak, diğer gruplarla meşgul olmak ve en önemlisi de Grupta üç kişiyiz: Aggressor, Blasphemer ve ben kazıkçı firmalarla uğraşmak... 96’daki 2. (Apollyon). Albümümüz “Black Thrash Attack”i Malicious Records üzerinden çıkarmaya çabaladık. Aggressor ve ben grubu tahminimce 94’te Hammerheart’a gittiğimizde – ki kazıkçı bir kurduk… İlk albümümüz “Dreams Like firma için oldukça telkin edici bir isim!!!Deserts”ı 95’te kaydedip piyasaya sürdük. O son günlerde isimlerini karmageddon olarak albümdeki bütün bass olayını Aggressor üstlendi. değiştirdiler... Uzak durmak lazım... Davul, gitar ve vokalleri de aramızda paylaştık… Ama son iki albümümüz Tyrant Syndicate üzerinden piyasaya sürüldü. Peaceville’ye İlk canlı gösterimiz için ekstradan birine karşın... Onlar oldukça sağlamlar. ihtiyacımız vardı. Bu sebeple o sıralar yeniden birleşen Mayhem’da çalmaya yeni başlayan Blasphemer’a sorduk. O da “evet” dedi ve o “Hades Rise” ardından yakın zamanda yeni bir zamandan beri beraberiz. O Mayhem nedeniyle albüm hazırlığınız var mı? Yoksa Aura Noir yine birkaç özel durumdan ötürü uzakta oluyordu bir süre inzivayamı çekilecek? bu sebepl e 98’deki “Deep Tracts on Hell” albümünde ve 2008’deki “Hades Rise”daki bütün Benim tahminim bir sonraki albüm 2010 enstrümanları Aggressor ile ben çaldım. Biz basit başlarında çıkar. Şimdiden 3 şarkısı hazır bile ++ olarak şimdiye kadar her şekilde bütün şarkıları tamamlamayı başardık. “Hades Rise”, önceki albümlerinize göre müzikal



olarak bana biraz daha sakin bir albüm gibi geldi. Son dönemlerde bir çok Black Metal grubunun tarzında hafif bir sakinleşme gözlemliyorum. Bu sakinlik sizede yansımış olabilir mi? Yoksa ben mi yanlış değerlendiriyorum? Bu sefer bu albüm daha çok Aggressor’un albümü... Biz şarkıları yapar ve birimiz davulu çalarken diğerimiz bir süre ona şarkıyı sunardı. Geçirdiği kazadan sonra artık davul çalmıyor ve bu nedenle birçok materyali onun hazırlamasını sağlamak çok kolaydı. Bir önceki albümümüz “The Merciless” için hazırladığı üç şarkı sadece “sakin”di. Bu iki albüm arasındaki fark sadece şu; “Hades Rise”da ben sadece üç şarkı yaptım... Ve o davulları çalmadı... Her neyse bu oldukça rastlantısal. Bir sonraki albüm için yaptığımız ilk iki şarkı oldukça şiddetli. Yani bu elinizdeki albüm bizim bundan sonra yavaşladığımız anlamına gelmiyor. Bildiğim kadarıyla Aura Noir kaydettiği her albümde farklı bir firmayla çalıştı. Yine yanlış bilmiyorsam son albümünüz Peaceville tarafından piyasaya sürüldü. Bu konuyla ilgili ilk sorum Aura Noir’in her albümde neden firma değişikliğine ihtiyaç duyduğu. İkinci sorum ise Fenriz ve Nocturno Culto gibi iki deneyimli müzisyen ile kayıt yapmak nasıl bir deneyim? (Bilmeyenler için not: Peaceville Darkthrone grubunun elemanları Fenriz ve Nocturno Culto’nun kurduğu kayıt şirketidir.) Daha önce de dediğim gibi... İlk firma Hot Records, Oslo’daki gerçekten çok b*ktan bir kayıt marketti. Ama dimmuborgir’dan Shagrath orada çalıştığı kısa süre içinde yöneticiyi ikna ederek bizim ve Old Man’s Child’ın bir çift albümünü piyasaya sürmeyi başardı. İkincisi, Malicious Records, bu da herkesi kazıkladı, böylece Hammerheart’a geçtik... Bu gerçekten çok b*ktan bir işti ve biz iş adamı değiliz... Biz sadece salak müzisyenleriz... Darkthrone’a piyasaya sürdükleri ve yıllarca yaptıkları herşey için daha çok saygı duyuyoruz. “Black Thrash Attack” albümünde çok ilginç bir sıralama söz konusu. Tek sayılı parçalarda Agressor gitar, bass ve vokal’i üstlenirken sen davulları çalmışsın. Çift rakamlı parçalarda ise

bir görev değişimi olmuş ve gitar, bass ve vokal görevini sen üstlenmişsin. Agressor ise senin yerine davulda yer almış. Bundaki amaç neydi? Gerçekten çok ilginç bir sentez :) Biz her zaman bu şekilde yaptık. Eğer benim şarkım çalınıyorsa, ben gitar çalıp şarkı söylerken o da davula geçer... Ve stüdyoda bass kısmını da ben çalarım... Ve diğer yandan, bu daha uygun çünkü bu sayede bir diğerine riffleri öğretmek için zaman harcamıyorsun... Ve bu şekilde biraz daha olağandışı oluyor... Sette sürekli onunla yer değiştirmek... Ama o günler geride kaldı... Black Metal’de yeni bir sayfa olan bu albüm (Black Thrash Attack) 1999 yılında Century Media tarafından tekrar basılmış. Albüm 1999 yılında yenidenmi kaydedildi, yoksa 1996 yılında yapılan kayıt tekrar mı piyasaya sürüldü? Hayır. Bay Malicious Records, bütün kayıtların satış hakkını hiçbir gruba sormaksızın Century Media USA’a sattı tabii ki... Sonuçta Century Media bizimle irtibata geçip bize biraz para borçlu olduğunu söyleyecek kadar kibardı... Biyografinizde genelde albümlerden bahsediliyor. Peki ya canlı performanslar? Aura Noir bu döneme kadar hangi gösterilerde yer aldı? 2009 için gösteri planlarınız neler? Genelde hep Norveç’te çaldık. Sadece 98’de Aeternus ve Nocturnal Breed ile birlikte çıktığımız bir Avrupa turnemiz var... Sonrasında Danimarka’da bir çift, Yunanistan’da bir ve bir defa da İtalya’da gösteri yaptık... Norveç dışında... 2009’da başlangıç olarak bazı festivallerde yer alacağız... Nasıl olduğuna bakacağız. Norveç’te Karmøygeddon ve Hole In The Sky, Fransa’da Hellfest, Almanya’da Festung ve ABD’de Maryland Death Fest’e katılacağız... Genelde gözlemlediğim şey şu. Özellikle Norveç Black Metal grupları arasında büyük bir yardımlaşma var. Belli bir yere gelmiş gruplarda çalan müzisyenler mutlaka farklı projelerede destek veriyor. (Örneğin senin Gorgoroth grubunun turnesinde live member olarak çalman gibi) Bu yardımlaşmayı neye bağlıyorsun? Sence Norveç’in Black Metal’deki önderliğinin


sebeplerinden biride bu olabilir mi?

Sentralsykehuset i akershus -Favori Grupları: hmm... kayıtlara atlayalım... Biz burada çok kalabalık değiliz ve bazılarımız -Favori Albümler: RIP (Coroner), Hell Awaits da farklı tarz müzik yapıyor bu nedenle ihtiyaç / Haunting the Chapel (Slayer), Severed halinde sürekli birbirimize soruyoruz. Ama her Survival / Mental Funeral (Autopsy), Bonded nedense bugüne kadar canlı gösteriler için çok az by Blood (Exodus), Cease to Exist (Metal görev aldığımı düşünüyorum. Kendi grubumla Onslaught), Ilusions (Sadus), Sodom / Kreator yeterince canlı gösterilerde yer alıyorum. / Destruction’a ait 86’dan beri çıkan tüm albümler, Metal Church (Metal Church), Forest of Equilibrium (Cathedral), buradaki ilk Birkaç soru da ülkemizle ilgili sormak istiyorum. şaşkınlığım (Pentagram...Compilation), Epicus Türkiye hakkında herhangi bir bilginiz var Domicus Metallicus (Candlemass), Black mı? Bildiğin kadarıyla Aura Noir yada grup Sabbath, Ozzy ve Bon Scott zamanlarının AC/ elemanlarının yan projelerinden herhangi biri DC’sinin birçok albümü... Ride the Lightning Türkiye’den herhangi bir konser teklifi aldı mı? (Metallica), Don’t Break the Oath / Melissa (Mercyful Fate), genel olarak Darkthrone, Into Sadece yemek, şehirler ve ...spor kelimesiyle the Pandemonium ‘dan sonra Celtic Frost, biten birçok futbol takımı... Ve bir de Yunanlıları Motorhead (İsveçli baterist dışında tercih edilir) sevdiğinizi biliyorum... haha... Evet, son olarak -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Chris Reifert bu soru bir başka Türk gazeteci tarafından -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Köpeği benim sorulmuştu bu soruyu ordan biliyorum. Sanırım dağlarım ve ormanlarımda gezdirmek. diğer ülkelerdeki insanların sizin hakkınızda ne -Favori İçeceği: Kendi suyum!!! Ve tabii ki bildiği konusunda çok ilgilisiniz. alkolü severim... bira, şarap, şampanya...ayışığı! Cevap verebileceğim hiçbir turne teklifi gelmedi. -Favori Yiyeceği Eksi – tatlı Çin yemekleri Doğrusunu söylemek gerekirse, benim metal dışında her yerin yemeğini severim. haritamda Türkiye henüz çok yeni. -Aura Noir’nın En İyi Olarak Değerlendirdiği Albümü: Hades Rise/The Merciless -Aura Noir’nın En İyi Olarak Değerlendirdiği Bu sorunun arkasından klasik bir soru sormadan Konseri: Atina olmaz :) Biz davet etsek gelir misiniz? -Aura Noir ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: 98’deki Kiel Ferry Menajerimize sor!!! Tahminimce sizin için -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Bu oraya pek çok grubu getirmek kolay değildir. saçmalık için oldukça yaşlıyım. Muhtemelen oldukça pahalı kaçıyordur. -İlk Aldığı Albüm: Kendi paramla... Kiss’in Love Gun albümü. İlk Thrash Metal albüm ise, Hell Awaits idi. Peki ülkemizden tanıdığınız, dinlediğiniz -Son Aldığı Albüm: Son zamanlarda birçok herhangi bir grup var mı? albüm aldım. Piledriver: Metal Inquisition, Deathrow:Satan’s Gift, Hawkwind: Master of Henüz değil. the Universe, Aerosmith:Draw the Line, Angel Witch: Angel Witch, Tröjan: Chasing the Storm, Bulldozer:The Final Separation, Kiss:Creatures of the Night ,Bathory:Nordland 2 -Son Olarak Hayat Felsefesi: Yok et!!! Anket soruları: -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Ludwig 68 drumkit, Çoğunlukla zildjan k or sabian aax cymbals Eğer doğru hatırlıyorsam, Ümit Gündoğdu - Ece Saka geçen yıldan beri tek gitarım gibson les paul custom ve sonrasında Immortal’a katıldıktan sonra esp plus jeff hanneman guitar aldım ve bunu South America Death ve Hades Rise için kullandım. -Doğum yeri ve Tarihi: 1 Nisan 1974


12 yıl boyunca bağnaz kafalarda karışıklık yarattılar. Gelişimlerini ve değişimlerini her zaman sürdürdüler. Sıradanlığa karşı ayak dirediler. İsveç’ten, önce bütün Avrupa’ya daha sonra da bütün dünyaya ününü yayan Diabolical, yaşadıkları olumsuzlukların üstesinden gelerek müziklerini bir adım öteye taşımanın gazıyla dinleyicilerini akıllarının en karanlık köşelerine daldırmaya geliyorlar...


Eski “Misantrophic Orchestra” olarak bilinen Diabolical 1996 yılında, hala grupta olan S. Widgren tarafından kuruldu. İlk kayıtlarına 1997’nin sonlarına doğru Mysak Studio’ da girdiler ve sonuç olarak farklı underground derlemeleriyle 1 şarkılık demo 1998/99 yıllarında çıktı. Kayıtta, davulda Keuron, bassta Pharmarus ve vokalde de Agilma bulundu. 1998’in Nisanında grubun performansından memnun olmayan Widgren aynı ay Keuron ‘ı Söderberg ile değiştirdi. Bu noktada Misantrophic Orchestra, Diabolical’ e dönüştü. 1998’ in geri kalanında grupla birlikte bir çok geçici eleman çalıştı ama Ağustostaki başarısız stüdyo kaydından sonra kalıcı bir basçı olmadan devam etmeye karar verdiler. Sonraki kayıt “Northern Triumphators” demosu Ekim 1998’ de çıktı . Green Castle Stüdyoda 3 parça olarak kaydedilen demoda gitarda Widgren, vokalde Agilma ve bateride de Söderberg görev aldı. Sadece birkaç hafta sonra Diabolical “Metal Militia vol.3” e destek amaçlı kayda girdiler, derlemenin 1998 yılında piyasaya sürüleceği düşünüldü ama 2001 yılına kadar ertelendi. Diabolical’ in “No Remose” versiyonu alelacele prova edilip kayıt edildi ve ne yazık ki bu, o zamanlar yapmak istemedikleri bir iş oldu. 1998 yılındaki stüdyo karmaşasından sonra Diabolical birkaç aylığına bir sessizliğe girdi. Grup üyelerinde değişikliğe gidildi ve en son 1999 Temmuzunda H. Carlsson gruba girdi. Diabolical aynı yılın ağustosunda yeni şarkılar kaydettiler. Bu stüdyo çalışması M. Ödling’ in Agilma yerine ( Agilma esas grubu Haimad için yoğunlaşmıştı) grupta ilk şarkı söyleyişiydi. 2000’in Ocak ayında Diabolical Stüdyo 4’ te ilk albümlerini kaydedip piyasaya sundular. 3 yeni şarkıyla birlikte eski kayıtları olan “The Dreaming Dead”, bu albümde “Deserts of Desolation” adını aldı. “Desert og Desolation” Mayıs 2000 de Cadla Communications( Batı Avrupa), Guano Records (Doğu Avrupa) ve Civilian Death Network (Amerika) tarafından piyasaya sürüldü. Albüme tepkiler iyi yöndeydi, 3000 den fazla kopya dağıtıldı. Temmuz 2000 de, albümün piyasaya çıkmasından sonra Diabolical bir İtalyan stüdyosu olan Scarlet Records ile anlaşma imzaladı. Grubun ilk uzun soluklu albümü “Synergy”, Studio Underground’ da kaydedildi. Prodüktör olarak P.O. Saether ( Carnal Forfe, Ebony Tears, Terror 2000) grupla birlikte çalıştı ve bu albüm 2001 yılının Nisan ayında piyasaya sürüldü. “Synergyé ye tepkiler beklenenden çok daha iyiydi. Diabolical bütün Avrupa’da bir çok canlı performans teklifi aldı ama grup hiçbir zaman ön plana bu performansları koymayıp bütün teklifleri geri çevirdiler. Ama bu durum yakın zamanda değişecekti… Mayıs 2001’de Diabolical’ e İsveç’in Örebrö kentinde bir konser teklifi geldi. Bu zamanda gruba canlı performans için gereken bassist olarak giren J Berndt, bu fikre olumlu yaklaştı ve Diabolical Haziran 2001 tarihinde ilk defa “müziğin canlı durumda nasıl işlediğini görmek için bir deneyim” olarak adlandırdıkları canlı performansı gösterdi. Bu “deneyim”leri çok başarılıydı ve grup artık canlı performanslar için olan fikirlerini değiştirmiş oldu. 2001 ‘in Ağustos ve Eylül aylarında grup Studio Underground ve P.O. Saether ile yeni bir albüm kaydına giriştiler. Artık müzikleri daha hızlı, daha agresif, daha brütal ve “Synergy”’dekinden daha çok güçlüydü. Albümün adını “A Thousand Deaths” olarak belirlediler. Kasım 2001 yılında grup ilk İskandinav turunu düzenleyerek Danimarka ve İsveçte; Portal, Hatesphere, Grave, Mörk Gryning, Withered Beauty gibi isimlerle 7 konser verdiler. Grubun bu performansları beklenenin çok ötesinde tepkiler aldı ve ikinci tur 4 İsveç buluşması Centinex’te Mart 2002’ de gerçekleşti. Aynı ay, J. Berndt, kendi grubu Mörk Gryning’ in çalışmalarının artması sebebiyle Diabolical ile birlikte son performansını sergiledi. Grup zaman kaybetmeden yeni basçısı ile çalışmaya başladı: R. Bergsten (Hectorite). “A Thousand Deaths” Scarlet Records tarafından Mart 2002 tarihinde piyasaya sürüldü ve Death Metal severler arasında çok iyi tepkiler aldı. Albümün yayınlanmasından sonra gelen güzel tepkiler sonucu 4 hafta boyunca Avrupayı turladılar ve Vomitory, Amon Amarth, Callenish Circle ve Sins Of Omission gibi gruplarla 23 konser verdiler. Bu, grubun ilk uzun Avrupa turnesiydi ve kendilerini Diabolical Death Metal’in adanmış fanları olarak tanıttılar. Turnenin sonrasında Widgren/Varlsson/Ödling tarafından yeni ritimlere ihtiyaç duydukları belirtildi ve Rickard Persson (bass) ile Henric Ohlsson (davul,Theory in Practice)’u gruba davet ettiler. Bu takımla birlikte Temmuz 2002’ de birkaç konser verdiler ( bunlardan birisi Çek Cumhuriyetindeki Open Hell Fest’ te co-headliner olarak çıktılar). Grup bu elemanlarda çok uzun süre devam edemedi çünkü Ağustos ayında Henric Ohlsson iki grup ile birlikte devam edemeyeceğini söyledi. Henric kendi eski grubu olan Theory in Practice’ te devam etti ve Diabolical onun yerine yeni bir eleman aramaya başladı. Diabolical, sonbaharda yeni baterist arayışına gitti ama içlerine sinecek ve grubu bir adım ileri götüreceğine inandıklarını birini bulmakta çok zorluk çektiler. Ancak Şubat 2003’te, bu arayışların 6 ay sonrasında aradıkları adam bulundu: C.Stjärnlöv. Nisan ve Mayıs aylarında grup İsveç’te, Danimarka’da, Almanya’da, Hollanda ve Belçikada Defleshed ve Taetre ile birlikte 10 konsere çıktılar. Çıktıkları bu turne Diabolical’ in en başarılı turnesi sayıldı. “Battle Royal Tour” un ardından İsveç’te ( Mayısta 2000 Decibel ve Haziranda Smack Rockfestival),Avusturya’da (Temmuzda Kaltenbach Open Air) ve Çek Cumhuriyetinde ( Temmuzda Obscene Extreme) bazı festival perfomanslar sergilediler.



UNRISE 2003 senesinin başlarında Bihac/Bosna-Herzek’te kuruldu. Grup ilk olarak dört kişilik bir kadro ile hardcore tarzında yola çıktı. “Unrise”ın bugünlerde yaptığı müzik, basitçe güçlü rifflerle bezenmiş ve birçok Mosh/hardcore öğeleri barındıran Metalcore olarak tanımlanabilir. Şarkı sözleri teolojik ve filozofik içeriğe sahip, herkesin hayatında meydana gelebilecek olaylardan oluşan bir temaya sahip. Ayrıca politik içerikli şarkı sözleri de unutulmamış. Bunlar çoğunlukla Bosna ve civarındaki sosyal ve politik sorunlara değinmekte...

Grup ilk EP’leri “Hopeless Dreams”i 2005 yılında “Radio Bihac” stüdyolarında kaydetti. Our Life Our Way Records ile 2007 Kasım ayında anlaşma yapan grup, ilk uzun soluklu albümlerini 2008 yılı içerisinde yayınlamak istedi. Ancak bas gitaristlerinin gruptan ayrılmasından ötürü bu isteklerini ertelemek zorunda kaldılar. Unrise bugüne kadar kendi tarzlarındaki ve değişik tarzlardaki birçok farklı grupla birlikte sahne aldılar.

Gruptan son haber ise, sonunda kendi ülkelerinde oldukça iyi tanınan ve aynı zamanda Zosko&Scripta grubunda çalan Ervin Duratovic (Erko) 20 Şubat 2009’da sadece gösteriler için gruba katılmış bulunmaktadır.

Grubun Kadrosu şöyle; Denis Felic (Vokal) Arslan Handukic (Lead Gitar) Ervin Duratovic (Bass Gitar) Amir Muhic (Ritm Gitar) Samir Jodanovic (Davul) http://www.myspace.com/unrise




BIYOGRAFI Holy Moses, 1980 senesini yazının sonlarına doğru Aachen/Almanya’da bir araya gelmiş speed thrash metal türünde bir oluşumdur. Kariyerleri boyunca kadrosal bir takım değişiklikler yaşamış olsalar da Holy Moses, uzun dönemli müzikal tutarlılığı ve tamamen yatıştırıcı bir etkiye sahip fiziksel enerjileri sayesinde kendilerini diğerleri olarak adlandırılabilinenlerden farklı kılmayı başarmıştır. Holy Moses, zamanın çekişmeli mücadelesinde Azrail’i geri püskürten taraf olarak hayatta olduğunun kanıtlarını sergilemeye devam etmektedir. Grup, Finished With The Dogs, The New Machine Of Liechtenstein ve World Chaos gibi thrash klasikleri sayılan albümlerinden oluşan playlistleriyle düzenli Avrupa turnelerini devam ettirmektedir. 19. yüzyıl başlarında yaşanan thrash metal arenasının fark edilebilinir durgunluğu sırasında Sabina Classen - vokal (1981-) (Temple of the Absurd, X-Mas Project) dinlenmek için zaman isteyip Temple Of The Absurd’ı kurdu. Sabina farklı lirikler ve müzikal yaklaşımıyla ve yeni grubuyla iki albüm yayınlayıp yeni milenyumun başlarında Holy Moses’ı tekrardan aktif hale getirdi. Bu hareketliliğin devamı, dünya genelindeki sayısızca sahnenin gerçekleştirilmesi; W:O:A ve With Full Force gibi ve Güney Kore’deki Pusam Festivallerle; Disorder Of The Order (2002) and Strength, Power, Will, Passion (2005) gibi başarılı kayıtların yayımlanmasıyla getirilmiş oldu. Grubun genel bir bahsini yapmanın ardından kronolojik evrimini vermeye başlayalım. 10–17 1980: Holy Moses, Ramon Brüssler (1980–1986), Jochen Fünders (Darxon, Healer) (1980–1981) + vokal (1980–1981) ve Peter Vonderstein (1980–1981) Aachen’de grup kuruldu. Dört gün sonra Stolberg şehri, deprem niteliğindeki grubun tarihindeki ilk konserleriyle sarsıldı. Sadece birkaç ay sonrasında grubun hastalıklı takipçilerinin her gün gelip kullanılır haçları mahvetmeleri H.Moses’ın kilisenin bodrumunda yer alan kayıt odalarından kovulmalarına neden oldu. 10–17 1981: Holy Moses, Venom’un açılışına benzer bir birinci yaş günü kutlaması için (gelecekte ölümsüz Dynamo Club olarak değişen) Eindhoven’s adlı yere davet edildi. Dynamo’nun patronu; André Verhuizen yıllarca hep aynı açıklamasını dile getirdi: ‘Holy Moses ile karşılaştırmam gerekirse Venom, zararsız bir dans grubundan başka bir şey değil diyebilirim.’ Hollanda’daki zafer

ardından Vonderstein, Paul Linzenich ile yer değiştirdi. 1981 senesinin sonlarına yaklaşılınca Brüssler, Fünders’in varisi olabilecek birini aramaya başladı. Aramalarının ardından Disaster’ın kurucu gitaristi olan Andy Classen ve Iggy olarak çağrılan bir vokali gruba dâhil etti. Fakat yeni yıl arifesine girmeden Igyy, demir gerilla tasarımlı kıyafetleri kullanmak yerine hippi tarzı giyimiyle provalara katılmasından dolayı kadrodan çıkartıldı. Andy’nin kız arkadaşı Sabina, mikrofonu alması ve gruba eşlik etmesi için zorlandı. Fakat Sabina bu işin başına geçmek istemediğinden elinden gelenin en kötüsü sayılabilen vokali bağırtılarla sergilemeye başladı. Bu fevkaladenin fevkindeki inanılmaz sound Ramons’ı kalbinden vurdu ve aradıkları adamı bu kadının sesinde buldu. Sabina, gün aşırı yapılan provanın yoğunluğundan ötürü boğaz ağrısına yakalandı. Ramon, Sabina’nın şikâyetlerinin önüne geçmeyi kız gibi davranmayı bırakmasını söyleyerek başardı. 1982: Sabina ve Holy Moses ilk performansını Kasım sonunda gerçekleştirdi. 1983: Andy ve Sabina dünya evine girdi. 1984: Paul Linzenich, üniversite eğitimini tamamlamak için gruptan ayrıldı. Linzenich yerine Sabina’nın erkek kardeşi ve daha sonra Snake olarak adlandırılan biri geçti. Jörg Heins, prova yapılan her vakit bir kasa bira ile yakıt ihtiyacını gidermesi gerekiyordu. Sabina gruptan ayrıldı; fakat çok geçmeden birkaç hafta sonra tekrardan kadroya dâhil oldu. Ramon, Iggy gibi giyinen yedek bir kadın vokal istemiyordu. 1986: Holy Moses, ilk kayıt teklifini aldı. Queen Of Siam, Mekong Delta grubunun bassisti ve şirketin sahibi Ralph Hubert yapımcılığında bir başka yeni davulcu Herbert Dreger ile kaydedildi. Ramon, aylık Metal Hammer listelerine gülümseyerek her baktığında gördüğü tablo Holy Moses’ın alt sıralarda yer alışıydı. Buna rağmen inandığı son durumlarının birincilikte olanla hemen hemen aynı satışı yapacağıydı. Birkaç hafta sonra Herbert, grupla birlikte Hollanda’da Agent Steel grubunun konuk olduğu aynı gecede yer almaktansa Whitesnake ile sahne almakta karar kıldı. Herbert, 19 yıllık tecrübeli davulcu Uli Kusch ile görev değiştirdi. Eylül ’86 senesi gruptaki en önemli kadrosal değişikliğe şahit oldu. Ramon, kız arkadaşı ile birlikte Tayland’da yaşamak için gruptan ayrıldı ve Sabina grubu tam anlamıyla yönetmeye başladı.


1987: İkinci kayıtları, “Finished With The Dogs” Holy Moses için devrim niteliğinde bir yapıt oldu. Kaydın kritikleri aklını yitirdi ve dünyanın her yerinden röportaj teklifleri grubun etrafını sardı. Grup cephesinde Rage, Angel Dust, Steeler ve Paganini’nin dâhilinde olduğu turneler gerçekleşmeye başladı. Johan Susant, D.R.I. ve Holy Terror turnelerinde Ramon ile yer değiştirdi. Aralık ayında grup, Hamburg’da sahne alıp en iyilerden biri olan WEA, Warner Records ile anlaştı. Şuan Holy Moses, AC/DC, Van Halen ve Metal Church ile aynı çatı altında çalışmaktadır. 1988: Holy Moses oldukça yoğun bir programa girdi. Sabina, parademik acil tıp teknikeri olarak çalıştığı işinden ayrılıp bilgisayar bilimi üzerine olan üniversite eğitimini yarıda bıraktı. Gruba değin sorumluluklarının yanı sıra Sabina, Almanya’nın temel heavy metal TV şovu olan Mosh’ta sunucu Götz Kühnemund ile birlikte yer aldı. Andy ve Uli, yeni albüm “The New Machine of Liechtenstein” için sözleri oluşturmaya başladılar. Albüm kaydı, oldukça ünlü olan Hannover’deki Horus Sound Stüdyosunda ve son mix işlemleri de Alex Perialis tarafından Ithaca/New York’ta gerçekleştirildi. Bu konsept albüm, Rainer Laws tarafından hazırlanmış bir çizgi romanda içermektedir. Albümün kaydından kısa bir süre sonra Rainer kadroya ikinci gitarist olarak katıldı. 1989: “Liechtenstein” gruba büyük bir başarı kazandırdı. Grup, Sacred Reich ve Forbidden ile turnelere katıldı. Açık hava festivallerin en yoğun yaşandığı sezonda Eindhoven’daki Dynamo Open Air festivaline katıldı. Bunların dışında grup, tanınmış bir cinayet dizisi devamında rol aldı. ’89 senesinin sonunda WEA ile olan anlaşma feshedildi. Vaktiyle Scorpions sayesinden fazlasıyla para kazanan Heinz-Gerd Lütticke, müzik piyasasını Holy Moses bünyesine popüler söz yazarlığını katarak sarsmak istiyordu. Bu durumların yaşandığı sırada Lütticke, Sabina’dan vokal stilini değiştirmesini istedi. Bunun üzerine Holy Moses, WEA’ya hoşça kal demekte karar kıldı. 1990: Berlin duvarı yıkıldıktan sonra Holy Moses, doğu alman grubu Blitzz ile GDR’de yer aldı. Turne yolculuğu esnasında Rainer Laws ciddi bir rahatsızlık geçirdi ve bu nedenle H.Moses dört kişilik bir performans sergilemek zorunda kaldı. Rainer iyileştikten sonra evde kalıp çizgi roman çalışmasına odaklanma kararı aldı. Yeni Moses menajeri Uli Wiehagen, kendi şirketi West Virginia Records’ı kurup Holy M. İle bir anlaşma yaptı. World Chaos’in yapımcılığı Harris Johns ve Will Reid Dick tarafından üstlenildi. Albüm kayıt aşaması tamamlandıktan sonra Uli, gruptan ayrıldı. Hamburg’un yükselen grubu Gamma Ray’den bir teklif aldı. Zamanında alman speed metal grubu Living Death kadrosunda bulunan Atomic Steif, H.Moses turne kadrosunda yer aldı. 1992: Holy Moses, Reborn Dogs yayımlandıktan sonra dağıldı. Sabina, Hamburglu grup Warpath’ın gitaristi Schrödey ile yeni bir grup oluşturdu. Bu yeni oluşum Temple Of The Absurd adını aldı. 1993: Temple Of The Absurd, henüz sadece bir demo kaydetmesine rağmen Dynamo Open Air festivaline davet edildi. Birkaç hafta sonra grup, ilk albümleri Absurd’ı herhangi bir şirkete bağımlı olmadan yayımladı. Sadece bir ay içerisinde kendini gruba adamış fanlara albümün üç bin kopyası satıldı. 1994: Bu arada ünlü yapımcı Andy Classen, stüdyosu Stage One’da Holy Moses adını kullanarak No Matter What´s The Cause adında yeni bir kayıt yayımladı. Holy Moses’ın tarihideki en önemli kayıtta S.O.D’dan Dan Lilker, ünlü Nuclear Assault ve Kasselli Hardcore grubu Ryker´s’ın davulcusu Meff de yer aldı. Sabina konuk vokal olarak katkıda bulundu. Holy Moses özel hayatta ciddi bir ayrılık yaşadı: Sabina ve Andy boşandı. 1995/96: Sabina, WEA ile tekrar bir araya gelip Temple Of The Absurd’in ilk albümü tekrardan yayımlandı. Grup, turneler gerçekleştirdi ve yükselişte olan Wacken Open Air festivaline iki kez davet edilip ana platformda 1996 senesinde sahne aldı. 1997/98: Sabina, kendi video internet platformu Bullet TV’de tekrardan yer almaya başladı. 2000: Sabina, yeni gruplar olan Dark Age ve Niederschlag ile bir turne düzenlendi. Festival sezonundan birkaç hafta önce Sabina motosiklet kazasında ağır bir şekilde yaralandı ve bundan şanslı bir şekilde kurtulmayı başardı. Kaza sonrası iyileşince tekrardan hastalanan Sabina bir başka cerrahi müdahaleye mecbur kaldı. Bütün bu tahlilsizliklerden sonra Temple Of the Absurd dağıldı. Andy ve Sabina tekrardan bir araya geldi ve Holy Moses geri geldi. 2001: Grup, Güney Kore’de çok önemli bir festivalde ve birçok Avrupa

açık hava festivalinde sahne aldı. Century Media Records tarafından yayımlanan yeni EPleri hem fanları hem de eleştirmenler açısından pozitif yorumlar kazandı. 2002: Grubun ilk CDsi Disorder Of The Order haziran ayında yayımlandı. Holy Moses, Desaster ve Embrace ile Avrupa turnesine katıldı. Erosion kadrosundan Michael Hankel, performans gitaristi olarak Andy ile yer değiştirdi. Belli bir sure sonra Andy için en uygun kişinin Hankel olduğu açıklık kazandı ve böylece Holy Moses için söz yazarlığı yapmaya başladı. 2004: Holy Moses’ın canlı performans kayıtları DVDleri Armageddon Over Wacken’nın parçası oldu. Birçok fanın mailleri Holy Moses’dan yeni bir albüm beklentisinin ağırlıkta olduğunu gösteriyordu. 2005: Strength, Passion, Will, Power; Holy Moses’ın Andy Classen’in katkısının olmadığı ilk albümleri oldu. Parçalar, Michael ve Sabina tarafından yazılıp düzenlendi ve yapımcılık Temple’ın kurucu gitaristi Schrödey tarafından üstlenildi. Kayıt, Armageddon Records aracılığıyla 23 Mayıs 2005 tarihinde yayımlandı. Holy Moses vokali Sabina’nın 2008 senesi yapımı olan Agony Of Death hakkındaki genel açıklamasında konsept dahilindeki temel tema ölümün ilk zamanlardan bu yana insanlığın hayata karşı sürdürdüğü bir savaş olarak nitelendirilmektedir; ‘Bazı insanlar daha çocukluk dönemlerinden şiddete ve tecavüz benzeri zorbalıklara maruz kalmaktayken, diğerleri bu tür tecrübeleri daha ileri yaşlarda yaşamaktalar; fakat ikisi içinde yaşanan dramın niceliği eşittir. Agony Of Death lirikleri bu bahsi geçen düşünceler etrafında oluşturulmuştur. Karmakarışık intihar düşünceleri (‘World In Darkness’), hafıza ve bilinç kayıpları (‘The Cave’) ya da hafıza kaybı (‘Dissociative Disorder’) gibi temaların yer aldığı A.O.D ile bu tür temaları daha yoğun ve profesyonelce işlemek mümkün kılındı. Müzikal açıdan A.O.D, Holy Moses klasikleşmiş destansı kayıtlarından Finished With The Dogs (1987) ve The New Machine Of Liechtenstein’ın (1989) yeniden yaşatıldığı daha çağdaş, karmaşık ve çeşitli etkileşimleri bünyesinde taşıyan önceki H.M kayıtlarından farklılaşmış bir materyaldir. Öncel yapıtlarından görüldüğünden daha çoğunu, dinleyiciler dinledikleri her şarkıda görüp bu kaydın gerçek bir grup üretimi olduğunun farkına varacaklardır. Orduya geri dönen Atomic Steif (davul), yeni kan Thomas Neitsch (bas), üç yıl öncesinden Holy Moses kadrosu sınırlarına geçen Sabina Classen ve gitarist/besteci ve yapımcı Michael Hankel; karışıklığı ve olgunluğu eşit ölçülerde içeren yeni bir albüm yarattılar. Grubun albüm kaydını gerçekleştirmenin bahsi yanında benzersiz bir H.M thrash eseri olan Agony Of Death’te yansıtılan konuk müzisyenler ve katkılarını da atlamak gerekir; Ferdy Doernberg (Axel Rudi Pell) klavye ve örnek kayıtlara, intro ve outroya katkıda bulunup ‘Through Shattered Minds’da’ slide gitarıyla eşlik etti. Ralph Santolla (Obituary, Death, Iced Earth, Deicide), ‘World In Darkness’ ve ‘Dissociative Disorder’de’ hapsedici gitar solosu ve meslektaşı Trevor ise ‘Angels In War’ kaydına solosuyla katılım gösterdi. Janos Murri’nin (Darkside/Demolition) eşsiz gitar solo ikramını da ‘Imagination’ ve ‘Alienation’ parçalarında yer aldı. Albümde ‘Schizophrenia’daki’ back vokal sahipliği Henning Basse (Metalium); ‘Imagination’da’ The Wolf (Darkside/Demolition) ve ‘The Cave’de’ Schmier (Destruction/Headhunter) tarafından üstlenildi. Ve yok sayılamaz olan sonda ise Agent Steel’den Karlos Medina’nın ‘Imagination’daki’ basgitar performansıyla katkısıydı.

26 Eylül 2008 tarihinde Agony Of Death, üç farklı versiyonda yayımlandı. Bu tarih itibariyle Holy Moses, kariyerleri süresince yaşadıkları en yoğun turne kapsamına da girişmiş oldu. 2008 başlarında grup, Obituary ile bir Avrupa turnesine katıldı. Almanya/ Dortmund’daki temmuz ortasındaki ısınma sahnesi ardından H.Moses, ağustos ortasında Wacken Open Air festivalinde sahne alıp Benediction ile headlinerlığı paylaşarak Eylül ayında dört haftalık Avrupa geneli bir turnede performans sergiledi. Ve daha sonrasında, 2009 başlarında Kuzey Amerika’daki ilk turnesine imza atmış oldu. Turne program kapsamında bulunan diğer ülkeler Japonya ve Avustralya’ydı. Ebru EKŞİ



Merhabalar Sabina Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok mutlu olduğumu söylemek isterim. Thrash Metal tarihinin efsane isimlerinden birisiyle röportaj yapabilmek gerçekten gurur verici :) Herzaman olduğu gibi röportajıma keyfinizin nasıl olduğunu sorarak başlamak istiyorum.

mi albümü geciktirdi?

Sabina: Geçmişimiz çok basit. Biz hiçbir zaman bir kayıt anlaşması imzalayarak bir albüm çıkarmayı planlamadık. Holy Moses için hiçbir zaman profesyonel bir şey düşünmüyorduk. Müziği sadece kendimiz için yapıyorduk ve kayıt firmasından ilk defa aradıklarında oldukça Sorularımıza başlayalım. Geçmişten başlayarak bugüne şaşırmıştık. Bu sayede bize gelen ilk teklifi imzaladık ve gelmek istiyorum. Öncelikle grubun kuruluşundan ve debut albümümüzü kaydettik. İşte ilk o zaman bir stüdyo senin gruba dahil olmandan bahsedelim. Gruba katılman görmüş ve ilk defa gerçek bir stüdyoda çalışmıştım. konusunda yapılan çalışmalarda biraz isteksiz olduğun belirtilmiş biyografide. Bunun sebebi neydi? Ramon’un gruptan ayrılması ve ikinci albümün Sabina: Hahahah, hayır isteksiz değildim ben sadece şarkı başarısından sonra bazı önemli kararlar almışsın. İşinden söyleyemediğimi düşünüyordum ve şarkı söylememi ayrılmak ve üniversite eğitimini yarıda bırakmak gibi. O istediklerinde epey şaşırmıştım. İlk grubumu erkek dönemde bu kararları alma sebeplerin nelerdi Sabina? arkadaşım Andy ile beraber kurmuştum. İlk önceleri Kısaca bahsedebilirmisin? Uriah Heep vb grupların şarkılarını akustikı gitarda daha hızlı şekilde çalıyorduk. Andy’ye ilk elektrogitarını ben Sabina: Bu senin hayatın için bir karar, kendi müziğine ve aldım. Ben de bass çalmaya çalıştım, ama gerçekten kayıt firmalarının desteğine güvenmek... Ramon kendi asıl çok kötüydüm. O zamanki grubumuzun adı “Desaster” işinde devam etmeye karar verdi ve o şuanda doktorluk idi. Black Sabbath, Kiss, Queen ve AC/DC gibi grupları yapıyor. Hepimiz müzik sayesinde geçinmenin ne kadar dinliyorduk. O zamanlarda plaklarımızı ve kasetlerimizi zor olduğunu biliyoruz ve bu sebeple gerçekten çok iyi arkadaşlarımız ve Andy’nin erkek kardeşleriyle değiş düşünmek zorundayız. Ama benim hayatım Holy Moses tokuş ediyorduk. 1981’de Andy, “Holy Moses” adındaki içindi ve böylece müzikle devam etmeyi seçtik. okul grubuna katıldı. Birlikte kurduğumuz grup olan “Desaster”dan ayrıldığı için sinir olmuştum. O Holy Moses ile birlikte prova yaparken ben de onlarla birlikte Holy Moses kuruluşundan beri çok fazla eleman değişimi prova odasında otururdum... İşte bir gün, karanlık bir kış yaşamış bir grup. Özellikle grubun dağıldığı yıllara kadar günü, Aralık 1981’de, grubun basçısı ve lideri olan Ramon neredeyse her albümde eleman değişiklikleri olmuş. Bu vokalisti gruptn attı. Direkt yüzüme bakarak “Sabina, ayağa kadro değişikliklerinin sebepleri hakkında biraz bilgi kalk, mikrofona git ve şarkı söyle” dedi. O anda resmen verebilir misin? bir kağıt kadar bembeyaz oldum. “EVET” demekten başka hiçbir şey söyleyemedim. Başka hiçbir şansım yoktu Sabina: Daha önceki sorularda bundan bahsetmiştik. böylece mikrofona doğru gittim ve en sevdiğim şarkıcı Her müzisyen bütün yaşamını bir gruba adama gücüne, olan Ozzy Osbourne gibi şarkı söylemeye çalıştım. Ancak kudretine, niyetine ve tutkusuna sahip olamaz. Bazı elbette ki onun gibi olmadı... Onun yerine vücudumdan, müzisyenler aile kurmaya, okula devam etmeye ya da derinlerden hırıltılar geliyordu. Kendime çok şaşırıyordum gerçek bir işe girip daha fazla para kazanmaya karar ama Ramon’un yüzünde bir gülümseme belirdi ve “EVET, verdiler. Bütünüyle müziğe konsantre olmak kolay bir İşte bu! Tekrar yap!” diye bağırıyordu. Ve bana birkaç şey değil. Bu tutku ruhunuzun derinliklerindedir. Bazı şarkı sözü verdi... Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum müzisyenler de, bir grupla birlikte çok fazla para kazanıp ama işte o andan itibaren Holy Moses’in hırıldayan bayan bir rockstar gibi yaşabileceklerini düşündüler. Bir grupta vokaliydim. Birkaç hafta sonra okuduğumuz lisenin aynı vizyona sahip insanlar olması gerekir, eğer aralarından bodrumdaki prova odasında çığlıklar atıyordum. Ve bu biri vizyonunu kaybederse, hayatına başka bir doğrultuda sıralarda ilk demo kasedimizi kaydetmiştik... Onun bir devam etmeye karar verecektir. Ben hiçbir zaman hayatına demo kaset olduğunu bilmeden... İşte Aralık 1981’deki o başka bir doğrultuda devam etmek isteyen hiç kimseyi kaderi belirleyen günden sonra hayatım değişti. Hiç taviz durdurmadım. vermiyordum, bu anaokulu dönemlerinden beri hissettiğim kaderdi. Aklımda ve ruhumda özgür olmak istiyordum..... Holy Moses’ın 92 yılında ara vermesinin sebepleri nelerdi. Bunun gerçekleşmesi için çok azmettim ve o anda onu fark Kısaca bunlara değinebilir misin? etmemiş olsam da, bir sonraki yüzyıla kadar bütün hayatımı değiştirecekti. Böylece prova yaptık ve prova yaptık... Sabina: Benim özel hayatımda birçok şey değişmişti çünkü Andy ile ayrılmıştık. Bu sebeple kendimi bulmam gerekiyordu –böylece tamamen yeni bir sayfa açarak kendi Grubun aktif olduğu 1980 yılından 1986 yılına kadar Holy kişiliğimin tutkusu üzerinde yoğunlaşmaya karar verdim. Moses uzun bir dönem albüm yayınlamamış. Bunun yerine Tekrar devam edecek güce kavuşana kadar Holy Moses’a bir çok demo çalışma piyasaya sürülmüş. Bu geçen 6 yıllık ara vermek yapılabilecek en iyi şeydi. sürede kadronun tam oturmaması mı yoksa farklı sebepler


Holy Moses’ı tekrar aktif etmek nereden aklına geldi ve grubun yeni hali nasıl oluştu?

Hayranlar muhteşem, İstanbul’da birçok hayranımız var. Ayrıca Türkiye’de Bloodbound Chapter’ımız da var. Benim buradaki yan komşum gibi Türkiye’den birçok Sabina: 1999 senesi sonlarında –Temple of The Absurd arkadaşım var. Umarım en kısa zamanda tekrar Türkiye’ye ile çaldığım son dönemde – bilinçaltımda artık zamanın gelebiliriz. geldiğini, Holy Moses ile birlikte devam edebileceğimi düşünüyordum. Grup için birçok fikrim ve vizyonum Birde hazır İstanbul konserinden konu açılmışken konser oluşmuştu. Bu sayede yeni materyaller yazmaya ve benimle öncesi ufak bir barda 2-3 parçalık bir gösteriniz oldu. O ve grubun vizyonuyla devam edebilecek doğru elemanları gösteri esnasında gaza gelen 10-15 kişilik bir kitle sahneye atlamıştı :) O anda neler hissettin? Çok merak ediyorum :) bulmak için araştırmaya başladım. Sabina: O çok muhteşemdi, o süpriz gösteriye bayıldık. Grubun tarihinden sonra kısaca birazda genel konulara Planlanmış bir şey değildi, sadece oldu. İşte bu tipik Holy değinmek istiyorum. Grubun bir çok ülkede koyu fan Moses stili... kitleleri var. Myspace sayfanızı gezdiğimde yada Holy Moses olarak internet üzerinde bir arama yaptığımda Almanya’da bir çok Türk var. Türklerle yakın olarak bu açıkça belli oluyor. Bu fan kitlesinin sebebi yaptığınız büyüdüğünü okumuştum farklı bir röportajda. Türkiye’ye sert ve etkileyici müzik yanında biraz da sana duyulan geldiğinde nasıl buldun ülkemizi ve insanlarını? hayranlıktan olabilir mi? :) Sabina: Ülkenizi ve dolayısıyla insanlarını çok seviyorum. Sabina: Evet, sanırım haklısın. Sanırım hayranlarımız Daha önce de dediğim gibi benim komşularım da Türk ve yaptığımız işi gerçekten fazlasıyla tutkulu yaptığımızı birlikte çok vakit geçiriyoruz. Onların çocukları da var ve hissediyorlar. Hayranlarımıza çok yakınız, onlarla onlar sıklıkla benim evimdeler. Bu sayede biraz dilinizi konuşuyoruz ve fan klüpleri bizim için, destek vermek ve de öğrenmeye başlıyorum. Öğrenmesi gerçekten çok zor reklam için gerçekten çok çalışıyorlar ve yapabilecekleri ama umarım tekrar Türkiye’ye geldiğimde sizin dilinizde herşeyi yapmaya çalışıyorlar. Biz sanki büyük bir aile birkaç kelime söyleyebiliyor olurum. gibiyiz ve herkesin bu ailede farklı pozisyonları var. Ve netice, Holy Moses grubu, bütünün bir parçası – Holy Ülkemizle ilgili olarak son sorum: Bu yakınlarda yeni bir konser teklifi var mı? Ya da biz teklif etsek gelmeyi düşünür Moses tutkusunun... müsünüz? :) Bu müziğin içinde uzun zamandır yer alan bir bayan olarak bazı görüşlerini öğrenmek istiyorum. Bir bayan vokalin Sabina: Henüz hiçbir teklif almadık ama eğer bize oraya grup üzerinde etkileri nasıl oluyor? Bir bayan olarak bir gelmemiz konusunda yardımcı olmak isterseniz, geliriz. müzik grubunda yer almanın ve dünya çapında tanınmanın Gerçekten tekrar gelmek istiyoruz. Ve bu sefer tur menajerim olması için komşuma da söz verdim. artıları ve eksileri neler? Diğer projelerin olan Temple of the Absurd ve X-Mas Project’den bahsetmek istiyorum. Temple of the Absurd hakkında çok fazla bilgiye ulaşamadım açıkçası. Grup hakkında merak eden hayranlar için bize biraz bilgi verebilir misin? X-Mas Project ise çok orjinal ve çok değerli müzisyenlerin yer aldığı bir çalışma. Sanırım Grup bu güne kadar dünya çapında çok büyük grubun bütün içeriği “Christmas” üzerine kurulmuştu. Bu organizasyonlarda sahne aldı ve hala sahne almaya fikir kimden çıktı ve nasıl gerçekleşti? devam ediyor. Sahnedeyken insanların müziğinizi büyük bir zevkle dinlediğini ve çılgıncı eğlendiğini görmek nasıl Sabina: Temple of the Absurd, Holy Moses’dan ayrı bir duygu? Birde tecrübelerinize dayanarak ek bir soru kaldığım süre boyunca benim grubumdu. Grupla muhteşem sormak istiyorum. Bir müzisyenin seyirciyle arasındaki zaman geçirmiştim – ama tabii bu, o grup için sadece bir dönem olacak. X-Mas projesi ise sadece eğlence amaçlı iletişim nasıl olmalı sizce? bir proje idi. 1986’da Alman Hristiyan şarkılarını metal şeklinde söylemiştik. Bu sadece bir şakaydı. Sabina: Elektrik enerjisi gibi bir ilişki olmalı. Sabina: Bunu hiç düşünmemiştik – bence en iyisi sadece yapmak, üzerinde fazla düşünmemek. Daha önce karizmadan bahsetmiştin, sanırım budur – kadın veya erkek önemli değil. Ben hırıltı olayını bunun özel bir şey olduğunu düşündüğüm için yapmadım, sadece yaptım.

Konserlerden bahsetmişken birde İstanbul konseriniz Grubun başlangıçtan beri müzikal içeriği birşeylere hakkında konuşalım. Türk dinleyicisi ve İstanbul konseri dikkat çekmek için çaba gösteriyor. Savaşlar, politika, karmaşalar ve bunun gibi bir çok toplumu yönlendiren hakkında yorumunu alabilir miyiz? konu sözlerinizin içeriğini oluşturuyor. Yeni nesilde ortaya Sabina: O gösteri muhteşemdi, İstanbul muhteşem bir şehir çıkan bir çok grup bu gibi içerikleri kullanmıyor. Belki de ve İstanbul’da bulunduğumuz üç gün boyunca çok eğlendik. sizin yaşadığınız zor dönemleri yaşamadıkları için. Sen


yeni nesil Metal Müziği nasıl değerlendiriyorsun ve son dönemlerde çıkan gruplardan takip ettiklerin var mı? Sabina: Ben Wacken Records ile çalıştığımdan ve her sene yeni gruplar için “Wacken Metal Battle” yarışmasını düzenlediğimizden sürekli yeni grupları takip ediyorum. Ben yeni gruplarla ilgili olarak bu işin içindeyim. Ama özel hayatımda doğduğum zamandan kalma bütün o eski b*kları dinliyorum. Benim sormak istediklerim şimdilik bu kadar. Ancak sitemiz kullanıcılarından gelen bir kaç soru daha var onlarıda eklemek istiyorum. Sabina: Tamamdır.... 1 ay kadar önce Doro’nun doğum günü partisi vardı, orda birlikte düet tarzı şarkılar söylediler. Özel yaşama dayalı bir soru olacak fakat bu tür etkileşimler aile hayatına da yansıyor mu? Yani müzik dışında da bu insanlarla birlikte zaman geçiriyor mu? Sabina: Çok üzgünüm ama bu soruyu gerçekten anlamadım – anladığım kadarıyla cevaplayayım, Doro gerçekten çok muhteşem bir kişidir, muhteşem bir arkadaştır ve bence ailesiyle birlikte de bu şekildedir. Bu yaz hangi festivallere çıkmayı düşünüyorlar? Sabina: Bu yaz birçok gösteride yer alacağız. En iyisi anasayfamız olan www.holymoses.net e saldırın burada şimdiye kadar onaylanmış bütün turne günlerini görebilirsiniz. Sabina bir de internet olaylarını çok seviyor. Gerek MySpace olsun gerek resmi siteleri olsun, dağıtım/tanıtım amaçlı ileride online sahip olabilek miyiz materyallere? Sabina: Bizim sitemizde kendimize ait bir online mağazamız yok çünkü çoğunlukla evde olmuyoruz ve istenilen siparişleri gönderemiyoruz. Ama bütün taleplerinizi www. metaltix.com üzerinden sipariş edebilirsiniz. Onlar satış işini kendi mağazalarında bizim için yapıyorlar.

amaçları, idolleri, okul, aile vb. Sabina: 27 Aralık günü, karanlık, karlı bir kış sabahı Almanya/Aachen’de doğdum. Bu beni Oğlak burcu yapıyor ve bu burcun özelliklerini taşıyorum. Bir diğer deyişle, güçlü, kudretli ve azimli, bütünüyle tutkuyla dolu aşırılığı ve açıksözlülüğü seven bir kişiliğim var. Biri erkek biri kız olan iki kardeşim ve ailemle birlikte hoş, tarihi ve oldukça katolik olan Aachen kasabasında muhteşem bir çocukluk geçirdim. Aynı zamanda, o zamanlarda daha çok genç yaşlarda olmama rağmen, ruhumun derinliklerinde özel bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. Sadece bunun ne olması gerektiğini bilmiyordum. Onüç yaşında RTL Radio’ya muhabir olmak için Anke Engelke ve Desire Nosbush gibi şu an Almanya’da gerçekten oldukça ünlü olan diğer çocuk sunucularla birlikte katıldım. Ondört yaşına geldiğimde New York’a ilk defa gidiyordum ve orada, New Jersey’deki futbol kampında Pele ve Franz Beckenbauer ile röportaj yaptım. On yaşından beri futbol oynuyordum ama o dönemlerde bu spor Almanya’da kızlar arasında pek popüler değildi. 1979 senesinde ABD’de kızların bu sporu oynamaları normal karşılanıyordu. Orada birçok ilgi çekici insanla tanıştım ve ilk defa “marketing” kelimesini duydum. Ayrıca Cosmos New York’u New York’taki devasa stadyumda oynarken izlemekten çok etkilendim. Franz Beckenbauer, Pele ve o sıralarda Fort Lauderdale’de oynayan Gerd Mueller ile karşılaştım. Franz Beckenbauer ve Pele ile yaptığım röportajı kaydettiğim o muhteşem kaset ve elbette ki Pele’nin futbol kampındaki çocuklara gitar çalıp şarkı söylemesini kaydettiğim bir kaset hala evimdedir. Babam ve dedemden, baba tarafımdan aldığım futbola olan ilgimin yanında, babamın küçük erkek kardeşi (H.İ.Y.) bana 10 yaşından beri vinil single’lar ve albümler dinletiyordu. Sweet, Rolling Stones, Jimi Hendrix ve Lemmy Kilmister denilen bir adamın bazı şeylerini ondan çaldım. Bu sound’u seviyordum. Alman pop şarkıları yerini Beatles single’larına bırakmıştı.

Müzikteki ilkleri; konser, kayıt, gruba dahil olma vb. Sabina: New York’taki ondört yaşıma geri dönelim, ilk grubumu erkek arkadaşım Andy ile birlikte kurdum. İlk önceleri Uriah Heep vb grupların şarkılarını akustikı gitarda daha hızlı şekilde çalıyorduk. Andy’ye ilk elektrogitarını ben aldım. Ben de bass çalmaya çalıştım, ama gerçekten Armageddon ile hala bir bağlantısı var mı? Varsa ne çok kötüydüm. O zamanki grubumuzun adı “Desaster” zamana kadar? Amaç ne? Yoksa neden yok? Çok sıkıcı idi. Black Sabbath, Kiss, Queen ve AC/DC gibi grupları olabilir ama merak ediyorum. dinliyorduk. O zamanlarda plaklarımızı ve kasetlerimizi arkadaşlarımız ve Andy’nin erkek kardeşleriyle değiş Sabina: Armageddon Music firması şuanda Wacken tokuş ediyorduk. 1981’de Andy, “Holy Moses” adındaki Records adına çalışıyor. Ben de aynı firmayla A&R ve okul grubuna katıldı. Birlikte kurduğumuz grup olan firma menajeri olarak çalışıyorum. Yıllarımı müzik işine “Desaster”dan ayrıldığı için sinir olmuştum. O Holy verebilirim. Genç gruplara dönecek olursak, gruplara Moses ile birlikte prova yaparken ben de onlarla birlikte müzik işi ormanından geçişlerinde yardımcı olabilirim. prova odasında otururdum... İşte bir gün, karanlık bir kış günü, Aralık 1981’de, grubun basçısı ve lideri olan Ramon Bir de azıcık ucundan çocukluğundan bahsedebilir mi? vokalisti gruptn attı. Direkt yüzüme bakarak “Sabina, ayağa


kalk, mikrofona git ve şarkı söyle” dedi. O anda resmen bir kağıt kadar bembeyaz oldum. “EVET” demekten başka hiçbir şey söyleyemedim. Başka hiçbir şansım yoktu böylece mikrofona doğru gittim ve en sevdiğim şarkıcı olan Ozzy Osbourne gibi şarkı söylemeye çalıştım. Ancak elbette ki onun gibi olmadı... Onun yerine vücudumdan, derinlerden hırıltılar geliyordu. Kendime çok şaşırıyordum ama Ramon’un yüzünde bir gülümseme belirdi ve “EVET, İşte bu! Tekrar yap!” diye bağırıyordu. Ve bana birkaç şarkı sözü verdi... Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum ama işte o andan itibaren Holy Moses’in hırıldayan bayan vokaliydim. Birkaç hafta sonra okuduğumuz lisenin bodrumdaki prova odasında çığlıklar atıyordum. Ve bu sıralarda ilk demo kasedimizi kaydetmiştik... Onun bir demo kaset olduğunu bilmeden... (Kitabımda bundan daha fazlasını da okuyacaksınız...) İşte Aralık 1981’deki o kaderi belirleyen günden sonra hayatım değişti. Hiç taviz vermiyordum, bu anaokulu dönemlerinden beri hissettiğim kaderdi. Aklımda ve ruhumda özgür olmak istiyordum..... Bunun gerçekleşmesi için çok azmettim ve o anda onu fark etmemiş olsam da, bir sonraki yüzyıla kadar bütün hayatımı değiştirecekti. Böylece prova yaptık ve prova yaptık ve daha çok kaset yaptık. 1985’te bu demoların bazıları bir kayıt firmasına gitme yolunu buldu... Ve 1986’da ilk albümümüz “Queen of Slam”i piyasaya sürdük. Medya ilk defa bu şekilde hırıldayabilen bir kızı görüp şaşkınlığa uğradı ve bizim özel efektler kullandığımızı sandılar.... Ama bu sadece bendim... Gösteriden gösteriye, albümden albüme, sesimi çok daha iyi kullanmayı öğrendim. Onu tavizsiz, bütün imkanlarla ve sınırlamalarla kullanmayı öğrendim...!!! 1987’deki ikinci albümümüz “Finished With The Dog” ile 1989’daki ilk büyük kaydımız “The New Machine Of Liechtenstein” kaydımız arasında medyadan oldukça güzel övgüler aldık bu arada ben oldukça büyük bir kanal olan RTL’deki ilk Alman Metal televizyon gösterisi MOSH’da sunucu olmuştum. Bazı konserlerde sütyenini mikrofonuna astığına dair rivayetler var. Bu doğru mu? Doğruysa bu davranışın nedeni nedir? Mikrofona asılan sütyen neyi simgeliyor? :) Sabina: Hayır ben mikrofona sütyen asmıyorum. Bu sadece 2 defa oldu. Hayranlar sahneye sütyen atmışlardı ama tabi bu sütyenler bizim gitaristimiz içindi... Bazı kızlardan... Ve bizim gitarist sütyeni mikrofona sadece şaka olsun diye astı....

Anket soruları: -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Shure Mikrofon -Doğum yeri ve Tarihi: 27 Aralık, Aachen, Germany -Favori Grupları: Slayer, Black Sabbath -Favori Albümler: Holy Moses, Agony of Death -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Nina Hagen -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Resim çizmek, kitap okumak -Favori İçeceği: Kırmızı, beyaz şarap ve su -Favori Yiyeceği Salata ve patates kızartması -Holy Moses’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Albümü: Agony of Death - Holy Moses’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: İlki - Holy Moses ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: 1981’de gruba katılışım -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Slayer -İlk Aldığı Albüm: Artık hatırlayamıyorum, sanırım David Cassidy ya da Abba olmalı, hahahahah -Son Aldığı Albüm: Nina Hagen Band Best Of -Son Olarak Hayat Felsefesi: Güç, kudret, azim, tutku ile sadece ileriye gidersiniz ama yaşamı sadece geçmişe bakarak anlayabilirsiniz. Ümit Gündoğdu - Ece Saka



Selam, Miğfer ailesi nasılsınız? Miğfer: Merhabalar... Miğfer ailesi olarak çok iyi olduğumuzu belirtelim. Keyifler yerinde Very Happy

Müziğimizi çok geniş bir kitleye ulaştırdığımızın farkındayız ve gelen her yorum bizi daha da gururlandırıyor gerçekten!

Çok fazla karşılaştığınız bir soruyla başlamak istiyorum. Neden Miğfer? Çünkü genelde metal gruplarımız isim seçerken Türkçe karakter olmayan isimleri tercih ediyor. Siz hiç böyle bir şeyi düşündünüz mü? Miğfer: Evet Neden Miğfer! Çünkü Türk melodilerini müziğimize yansıtmak ve bunu yansıtırken samimi bir isim kullanmak istiyorduk... Tam aksine biz Miğfer’deki Türkçe karakterin bizim müziğimizle gayet iyi uyuşacağını ve akılda kalıcı bir yer edineceğini düşündük...

Metanet’i nerede kaydettiniz? Miğfer: Metanet’in kayıtları ev stüdyomuzda kaydedildi. Vokaller ve bazı Mix aşamaları Taksim Stüdyo Kafakabinde gerçekleşti.

Miğfer nasıl kuruldu kısaca açıklayabilir misiniz? Miğfer: Miğfer 2006 senesinin Ekim ayında Murat ve Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Gerçi myspace adresiniz de yaptığınız müziğinizi folk / death metal / metal olarak tanımlıyorsunuz ama bana sanki müziğinizde biraz da gothic metal var gibi geldi ( Yarınsız, The Pride of Victory ) yanılıyor muyum? Miğfer: Melodic Death / Folk Metal temeline dayalı, kısım kısım Türk melodilerinin ön planda olduğu, vurucu yerli / yabancı sözlerle çizdiğimiz müzik yolunda emin adımlarla ilerliyoruz şu an... Seni yanıltmak istemezdik hocam Very Happy Metanet’i biraz gecikmeli de olsa kendi çabalarınızla çıkartabildiniz? Bana biraz Metanet’i hazırlarken yaşadıklarınızdan ve sonrasında aldığınız tepkilerden bahsedebilir misiniz? Miğfer: Metanet ilk porfesyonel Ep çalışmamız oldu. Bu yüzden üzerinde baya uğraştık ve en iyi tonları elde etmek için epey zaman harcamak zorunda kaldık. Ayrıca Mehmet’in Amerika’ya gitmesi bizi biraz yavaşlattı diyebiliriz... Talep ve beklentileri boşa çıkarmamak için Mix sürecini biraz uzun tuttuk. Bu süreç bize kayıtlarımızı düşünme ve en iyi şekilde yorumlama fırsatı verdi... Metanet 30 Ocak’ta çıktı!! Yaklaşık 2 aydır bize gelen tepkileri, iyi kötü bütün yorumları dikkate alıyoruz ve özellikle dinleyenlerin bize samimi düşüncelerini aktarmalarını istiyoruz ki bizler de elimizden geleni yapmaya onların düşünceleriyle devam edebilelim...

Parçalarınızda bolca Türk müziğinizden ezgiler var Metal ile Türk ezgilerini birleştirmek zor oldu mu? Miğfer: Hayır küçüklüğümüzden beri kulağımıza aşina olan Türk ezgilerini, beste yaparken müziğimizde harmanlamak hiç zor olmadı... Aksine zaten tarzımızda özümüzden gelen melodi ve riflerin, müzik içerisinde oturaklı yerler edindiğini belirtmeliyiz. Lirikleri kim yazıyor? Liriklerin konusu nelerden oluşuyor? Miğfer: Murat yazıyor. Genelde ölüm, umut, savaş, zafer gibi gerçekçi, ayrıca iyimserlik-kötümserlik tezatlığı baz alınmış konulara değiniyoruz... İleride de Türkçe parçalar yazmayı düşünüyor musunuz? Yoksa bu sadece tek seferlik bir şey miydi? Bir de Türkçe sözlü metal müzik hakkında düşündüklerinizi alabilir miyim? Miğfer: İlerisi için bir şey söylemek belki erken olur şu an, fakat bir seferlik olmayacağı aşikâr! Türkçe sözlü müzik için istenildiğinde aslında yapılmasının hiçte zor olmadığını düşünüyoruz ve bunu başarabilen yerli grup sayımız da giderek artıyor! Albüm için erken mi diyorsunuz yoksa şu anda üzerinde çalışıyor musunuz? Metanet’den sonra kapınızı albüm için çalan birileri oldu mu? Miğfer: Albüm bizim için biraz erken olur. Çünkü Ep’miz çıkalı sadece 2 ay oldu Very Happy Fakat zaman kaybetmeden tekrar beste çalışmalarımıza başladık. Yerli / Yabancı Record Label firmaları arıyoruz bu aralar... Metanet’in kapak tasarımını davulcunuz Erdin Kaçan tarafından yapılmış. Çoğu grup kapak tasarımına büyük önem verirken siz pek önemsememiş gibisiniz. Neden? Miğfer: Aslında önemsememek denemez buna. Biz Metanet’de kendi başımıza gerekli çoğu şeyin üstesinden


geldik. Nedeni ise, çalışmalarımız sonucu ortaya çıkan işin tamamıyla bizlere ait olmasını istememiz diyebiliriz. Anket Soruları Evet, biraz da konserlerden bahsetme zamanı. Konserleriniz sizce nasıl geçiyor. Seyirci size istediğiniz tepkiyi verebiliyor mu? Miğfer: Konserlerimiz herhangi bir aksilik olmadığı -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Ibanez sürece gayet eğlenceli geçiyor. Ayrıca kemikleşen bir seyirci kitlemizin oluşu, seyirciyi de aramıza katmamızda rg2550,BossGt-8 Prosesör önemli bir etken!

Şu konseri tekrar yaşamak isterim dediğiniz bir konser var mı? Miğfer: 29 Mart 2008, 28 Şubat 2009 Dorock Konserleri Bize ufuktaki muhtemel konserlerinizden bahsedebilir misiniz? Mesela ben sizi bu yaz Uni-Rock open Air’de izlemek isterim. Miğfer: Kesin tarih veremiyoruz. Lakin nisan ayı içerisinde düşündüğümüz konserler var şu anda. Bizler de Uni-Rock’ta Miğfer severlerin karşısına çıkıp, ortalığı dağıtmak isteriz elbette. Grupta yan projesi veya başka bir grubu olan var mı? Miğfer: Evet! Erdin: Cogress,Wolfram Mehmet: Dert Alperen: Undertakers Peki Erdin, Mehmet ve Alperen’in başka gruplarda çalışması Miğfer’i etkiliyor mu? ( Sanki cevabını bildiğim bir soruyu soruyor gibiyim ama Very Happy ) Miğfer: Kesinlikle hayır. Very Happy

-Doğum yeri ve Tarihi: Kayseri,1988

-Favori Grupları: Amon Amarth, Lamb of God, Opeth, Ensiferum, Arch Enemy, Dark Tranquility, In flames, Kalmah, Necrophagist, Orphaned Land... -Favori Albümler: Amon Amarth - With Oden On Our Side, Opeth - Blackwater Park -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Yngwie Malmsteen, Joe Satriani, Steve Vai, Joe Stump... -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Gitar, Resim, Heykel... -Favori İçeceği: Whiskey -Favori Yiyeceği: Kuru Fasulye -Miğfer’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 4 Kasım ‘07 Dorock Konseri -Miğfer ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Geleneksel Miğfer Pilav Günleri

Miğfer elemanları müzikten arta kalan zamanlarda neler yapıyor hep beraber mi takılıyorsunuz her zaman? Miğfer: Müzikten arta kalan zamanlarımızda okumaya devam ediyoruz Very Happy Evet bazen hep beraber, bazen birkaçımız, bazen bireysel takılıyoruz, bazen ise hiç takılmıyoruz Very Happy

-Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Amon Amarth, Opeth, Pentagram...

Sırada klasik bir soru var. Türkiye’deki Metal müzik sizce ne durumda? Miğfer: Evet klasik bir soru çoğu, kez cevaplandırdık. Kısaca şöyle söyleyelim evet Türkiye’de Metal Müzik yavaş yavaş rağbet görüyor. Fakat umarız oluşan bu dinleyici kitlesi yerli grupların varlığına daha fazla önem verir, bazen değil de, her zaman destekler.

-Son Olarak Hayat Felsefesi: Birden fazla insana ulaşmak...

Sizce MetalTR? Miğfer: MetalTR ordusu gün geçtikçe daha çok büyüyor ve kitlesinin ne kadar kaliteli olduğunu ispatlıyor. Gerek sitede yapılan işler, gerekse grupların dinleyicilerine ulaşması açısından sayısız avantajları var. Bu şekilde devam etmesi en büyük temennimiz. Son olarak Miğfer’in bu röportajı okuyanlara söylemek istediklerini alabilir miyim? Çok kısa bir zamanda Offical sitemiz migfer.net tekrardan açılacaktır. Bizleri sitelerimizden takip edebilir, düşüncelerinizi çekinmeden paylaşabilirsiniz arkadaşlar. info@migfer.net Son olarak röportaj için sana ve MetalTR Ailesine teşekkür ediyoruz...

-İlk Aldığı Albüm: Metallica - ...And Justice for All -Son Aldığı Albüm: Umut Kaya

-Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): ---Doğum yeri ve Tarihi: Diyabakır,1990 -Favori Grupları: In Flames, Dark Tranquillity, Lamb Of God, Kalmah, Suidakra, In Flames, Heaven Shall Burn, Nightrage, All Shall Perish... -Favori Albümler: Lamb Of God - Ahes Of The Wake, Dark Tranquillity - The Mind’s I, Kalmah - They Will Return... -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Chuck Schuldiner, Randy Blythe, Johan Hegg, Angela Gossow, Chris Barnes... -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Sinema, Film Arşivim, Karikatür, Futbol, Alkol... -Favori İçeceği: Tequila! -Favori Yiyeceği: Bir sürü lan Very Happy Patlıcan Musakka! -Miğfer’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 29 Mart 2008 Dorock Konseri


-Miğfer ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Altta kalanın canı çıkarken Mehmet’lerde yatağın göçmesi felaket Very Happy(hanibal_king: OHA! Very Happy) -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : In Flames, Dark Tranquillity, Lamb Of God, Arch Enemy... -İlk Aldığı Albüm: - İlk indirdiğim albüm olarak değiştirirsek Slayer - Seasons In The Abyss -Son Aldığı Albüm: - Son indirdiğim albümler olarak değiştirirsek; Suidakra - Crogacht, Cannibal Corpse - Evisceration Plague,Lamb Of God - Wrath şeklinde... -Son Olarak Hayat Felsefesi: Az laf-Çöz iş Very Happy -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Yamaha RBx 170,Mxr M80 -Doğum yeri ve Tarihi: Antalya,1987 -Favori Grupları: Ozzy Osbourne, Pentagram, Amon Amarth, Black Label Society, Thin Lizy... -Favori Albümler: Black Label Society - Mafia -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Zakk Wylde -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Myspace, Gitar çalmak, Alkol tüketmek, Film izlemek... -Favori İçeceği: Danzka (Vodka) + enerji -Favori Yiyeceği: İskender! -Miğfer’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 28 Şubat 2009 Dorock Konseri -Miğfer ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Sabahladığımız günde basılmamız... -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Pentagram, Iced Earth, Blind Guardian, Amon Amarth... -İlk Aldığı Albüm: -Son Aldığı Albüm: -Son Olarak Hayat Felsefesi: Zamanı boşa harcama, her ortama ayak uydur... -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Alchemy 17” Rock Crash, İstanbul Mehmet 10” Splash, Iron Cobra Power Glide Twin Pedal, Vic Firth American Classic 5A -Doğum yeri ve Tarihi: İstanbul 1990 -Favori Grupları: Marilyn Manson, Graveworm, Iron Maiden, In Flames, Crossfade, Within Temptation... -Favori Albümler: Marilyn Manson – Mechanical Animals, In Flames – Soundtrack To Your Escape, Iced Earth – Melancholy... -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Mike Portnoy, Dave Weckle, Richard Christy... -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: resim, karikatür çizmek, grafik tasarım, davul çalışmak, spor... -Favori İçeceği: Tekila -Favori Yiyeceği: Dana Pirzola! Very Happy -Miğfer’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 28 Şubat 2009 Dorock Konseri -Miğfer ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Nemrut Et Lokantası Miğfer Menüsü Very Happy -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : Opeth, Arch Enemy, Amon Amarth, In Flames... -İlk Aldığı Albüm: Marilyn Manson - Lunchbox


-Son Aldığı Albüm: Marilyn Manson – Lunchbox -Son Olarak Hayat Felsefesi: Rahat! -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): ESP, LTD Deluxe EC 1000 (Siyah) -Doğum yeri ve Tarihi: Ankara, 1986 -Favori Grupları: In flames, At The Gates, Dark Tranquillity, Iron Maiden, Soilwork, Lamb of God, Godsmack, Unearth, Killswitch Engage, Santana, Moğollar, Şebnem Ferah -Favori Albümler: In flames’in bütün albümleri, Iron Maiden’ın son 4-5 albümü, At The Gates - Slaughter of the Soul, Soilwork - Sworn to a Great Divide ile Stabbing the Drama, Santana - Supernatural -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Bjorn Gelotte (In Flames), Bruce Dickinson (Iron Maiden) -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Capoeira, masa tenisi, futbol, sinema.. -Favori İçeceği: Rakı -Favori Yiyeceği: Her şey... Very Happy kabak dolması -Miğfer’in En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 2. Dorock konseri -Miğfer ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Gruba ilk girerken basçımızın okuldaki en iyi arkadaşımın kardeşi Altuğ olduğunu öğrenmiştim. Benim gruba girdiğimden haberi yoktu. Hatta tanışma dönemlerinde grup elemanlarını evime çağırdığımda “Ben tanımadığım adamın evine gitmem abi.” demiş bizimkilere. İlk provamızda beni görünce dumur olmuştu. Hayvanlar gibi gülmüştük… Very Happy -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? : In flames, At The Gates, Dark Tranquillity, Iron Maiden, Soilwork, Lamb of God, Unearth, Killswitch Engage -İlk Aldığı Albüm: Santana - Supernatural -Son Aldığı Albüm: Şebnem Ferah’ın senfoni ile birlikteki konserinin albümünü almıştım.(Eğer internetten indirdiklerimiz de sayılacaksa buraya Unearth – March yazabiliriz.) (hanibal king: sayılıyor yoksa Murat’ınkileri iptal etmek zorunda kalıcaz Very Happy) -Son Olarak Hayat Felsefesi: Hayatın tadını çıkar, hiçbir zaman hayatın zorluklarının seni yıldırmasına izin verme. Bütün bunları yaparken ülkene karşı olan sorumluluğunu ve çevre bilincini de unutma. Çağrı Kaçar



Brutal Dilenci

Milenyum başlarıydı herhalde.. Ya da ondan önce son 5 sene.. Görebiliyorduk onları etrafımızda, ilçemizin güzide çiçekleriydi hepsi. Kitap okuyanından, kendiyle felsefe yapanına. Kedilere yemek vereninden, otobüslere el sallayanına kadar bir çok kişi geldi, geçti, devam ediyor.. Bugün bir tanesini daha gördüm, otobüste bütün günün yorgunluğuyla cama kendimi dayamışken.. İncirli’ den Bakırköy meydanına son dönüşteki sapakta solda duran el sallayan amcamızı da kaybetmişiz sanırım. Camında o asılıydı, gene o güler yüzü, olmayan dişleri arasından merhaba! diye bağıran amcamızı.. Korkardım ben ondan önceleri. Neden hep orada dururdu? Yoksa beni yakalamak için miydi diye. Annemde her geçişte munzurluğa bak seni bekliyor, uslu durmazsan seni ona vereceğim derdi. Korkardım, halk otobüslerine zaten boyum yetmezdi, iyice saklanırdım koltuğa. Elimde ya bir tetris vardı ya da kinder çikolata onu yerdim harıl harıl. Bir an önce otobüsten inip de evimize gidelim diye kasardım kendimi.. Küçüktüm, korkardım o amcadan. Gel zaman git zaman iyice sokaklarda büyümeye başladıkça onla konuşmaya başladım biraz biraz.. Ya Bakırköy ya ev demişler, evi tercih etmişler.. Hemen orada bir klinik vardı, güya orada oynama bahanesiyle hep gider elini sıkar geri gelirdim.. Sonra da topumu öyle havaya hiç bir zaman dikemez, hep bir yerleri indirir kaçardım oradan. Kovalayan da olmazdı ya?!? Neyse. Ama o amca benim kaçışıma bile el sallardı. Hep sallardım, daima. Kopup gitti o da bu diyarlardan.. Geriye kaldı başlı başına 2-3 adet nadide çiçeğimiz. Birisi yaşlı teyzemiz, yer dinlemeyen mekan dinlemeyen, tuvaleti geldiği anda bırakan.. Bir diğeri de topluluklardan nefret eden, olduğu yerde durup bağıran.. Esas bombamız ise umarız hiç gitmeyecek olan bizim tabirimizle brutal dilencimiz.. - Açım.. Çok açım!!! -- Abi biz öğrenciyiz.. - ( Bakar ve Güler ) Siz benden de açsınız köpekler!!!! Güler geçeriz, kızar kaçarız, korkar kaçarız.. Ama iyi ki varlar, yoksa hiç çekilmez olur böyle inci tanesini doldurmayacak kadar konuların dolaştığı ilçemizde.. Hiç dolaşılmaz her türden insanların artık girdiği, rahat nefes alınamayan, rahat gezilemeyen ilçemizde.. Sizin de böyle amca, teyzeleriniz var mı ilçelerinizde?

Kerem GÖKTAY kerem@goktay.net



Chimaira

Chris Spicuzza - Klavyeci - Selam Chimaira! Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. - Önemli değil dostum! - “The Infecrion” albümünüzün kayıtlarını henüz yeni tamamladınız. Kayıt süreci nasıl geçti? - Kesinlikle memnuniyet vericiydi. Albümle ilgili her şey oldukça eğlenceliydi ve rahatça halloldu. Üzerimizde hiçbir baskı olmadan hallettik. Her şeyi doğal bir şekilde düzene soktuk ve sonuç muhteşem. - “Resurrection” albümünün soundu hardcore’dan daha çok metalcore’a yakın... Bize son albümle ilgili biraz ipucu verebilir misiniz? - Metal soundunda. Neden bu tarzın sonuna core kelimesini koyuyoruz emin değilim. - Roadrunner Records’dan ayrıldıktan sonra Amerika ve Avrupa’da farklı firmalarla çalışmaya karar verdiniz. İki farklı kıtada iki farklı firmayla çalışma nedeniniz neydi? Ve bu durumdan ne gibi avantajlar sağladınız? - Sadece artık harekete geçme zamanımız gelmişti. Roadrunner bizi olduğumuz yere getirme konusunda çok iyi bir iş çıkardı. Ancak bizim yeni vizyonumuzu ve büyük resmimizi gören yeni firmalara ihtiyacımız vardı. Ferret ve Nuclear Blast da oldukça muhteşem. - Chimaira’da bir şarkı nasıl besteleniyor ve bir şarkının albüme girip girmeyeceğine nasıl karar veriliyor? - Şarkı yapmanın birçok değişik yolu var. Bazen Rob, Mark veya Matt masaya ellerinde tamamlanmış bir şarkıyla gelirler. Diğer zamanlarda birlikte şarkı üzerinde çalışır, sonrasında prova saatlerinde onları canlı şekilde çalışırlar. İşin en zor kısmı her zaman için albümün hangi parçalardan oluşacağına karar vermektir. Biz bir anda ortaya 50 şarkı tüküren gruplardan değiliz... Zamanımızı gerçekten iyi olduğunu hissettiğimiz 12-14 şarkı yaratmak için harcıyoruz. Şarkı sıralamasına karar verebilmek için, albümde yer alacak parçaları değişik sıralamalar halinde bir sürü CD’ ye kaydediyoruz. Sonrasında en iyi sıralamayı buluyoruz. Genellikle albümün bu kısmıyla ilgilenme görevi Mark’ a ait. - Bir süredir grupta Kevin Talley baget sallıyordu ancak grubun orijinal bateristi Andols Herrick geri döndüğünde bagetleri Kevin’ den geri aldı. Bunun nedeni neydi? Andols Herrick’ in ayrılık ve geri dönüş nedenleri neydi?

- Andols yıllar önce zor bir döneme girdi ve sürekli turneyle geçen bir hayat tarzına ara vermesi


gerekiyordu. Ayrılığı bizim için iyileşmez bir yara olmuştu. Kevin Talley gibi birkaç davulcu ile çalışmaya çalıştık. Andols’ un yerini doldurmak konusunda harika bir iş çıkardılar ancak biz yine de kardeşimizi çok özlemiştik. Eh onun geri dönmek istediğini öğrendiğimizde de verecek başka bir karar kalmamıştı. Chimaira’ nın değerlendiriyorsunuz?

tarzını

nasıl

- Metal? - Eğer eski günlerden bahsedersek, Kerry King’ in Chimaira’ nın adının duyulmasında büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. Siz ne düşünüyorsunuz? - Heavy Metal’ in durgunlaştığı günlerde onun dikkatini çekmiştik. Her zaman için bizim en iyi dostumuz olmuştur. Ona yeni albümümüzü gönderdik ve hala onun fikrini söylemesini bekliyoruz. Umarız beğenmiştir! - Şu anda bir turnedesiniz. Turne nasıl gidiyor? - Uzun zamandır yaptığımız en iyi turnelerden biri. Biz Disturbed, KSE ve Lacuna Coil ile birlikteyiz. Gösteriler bizim için oldukça kalabalık. Bu turnede yeni hayranlar kazandığımızı hissediyorum. - Turnelerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce en başarılı ve en eğlenceli turneniz hangisiydi? - En başarılı turnelerimiz Slipkot, Disturbed, Killswitch Engage ve Korn gibi gruplarla çıktığımız turneler en başarılılarıydı. En eğlenceli olanlarsa Sounds Of The Underground’ da ETID ile birlikte katıldığımız turneydi. Bizi durmaksızın güldürdüler. - Bence muhteşem klipler yapıyorsunuz. En çok hangisini beğeniyorsunuz? - The Resurrection klibi çekmesi en eğlenceli olanıydı. Güzel kızlar ve MMA kavgasından ( Klipteki bar kavgasından bahsediyor ) daha güzel ne olabilir?

- Metal müzik piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?


- Her şey daha iyiye gidiyor görünüyor. Birçok muhteşem grup sahne almaya başladı. Yıllardır bize gaz veren gruplar muhteşem melodiler ortaya çıkarıyorlar. Lamb of God ve Mastodon’ un yeni albümlerine bayıldım. - Yeni gruplardan hoşunuza giden, takip ettiğiniz veya destek verdiğiniz bir grup var mı? - Slayer - Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’ den herhangi bir gösteri teklifi aldınız mı? Kültürümüz veya ülkemizle ilgili herhangi bir bilginiz var mı? - Türkiye ile ilgili birçok muhteşem şey duyduk. Ülkeniz hakkında pek bir şey bilmiyoruz ama bir gün oraya gelip çalmayı çok isteriz.

Anket Kısmı; - Doğum tarihi ve yeri: 19 Temmuz, 1981, Parma, OH - Kullandığınız ekipmanlar ( Marka, model ): Apple Macbook, Kontakt 3, Akai Keyboards, Akai MPC Pads - Favori grupları: Nine Inch Nails, Faith No More, Deftones - Favori albümleri: NIN’ in tüm albümleri - Favori müzisyen: Reznor - Boş zaman uğraşı: Web Dizaynı, Grafik İşleri - Favori içeceği: Su - Favori yemeği: Et - En İyi Chimaira albümü: The Infection - En iyi Chimaira konseri: Download Festival 2007 - Chimaira ile birlikte yaşanan en unutulmaz anısı: Hayatımın her günü. - Hangi grupla sahne almayı hayal edersin?: NIN, Rammstein, Metallica - İlk aldığı albüm: Michael Jackson - Bad - Son aldığı albüm: Lamb of God - Wrath - Son soru; Hayat Felsefesi: Stres yapma Çağrı Kaçar


Burzum Müziği “Yaşlı, soğuk gözler; yaşlı gözler; çayırda; çak yeşil... Varlığın yükünü taşıyordu. İlk ve tek için; ilk ve tek için. Işıktan kaçıyor. Belki sana verir şersiz hayatı. O sana verecek tüm sonsuzluğu. Gece oldukça güzel.(Daha fazla güne ihtiyacımız var...)” -Burzum; Gebrechlichkeit I BURZUM MÜZİĞİ (Spiritual Black Metal) Burzum Müziği, tüm hayatı çevreleyen zayıflığın karşısında bir savaşçı gibidir sanki. Ağırlığı, karamsarlığı, antikliği ve tüm gücüyle Burzum Müziği, güçlünün egemenliğine ve değerlerine hasret bir müziktir. Melodileri itibariyle ruhun bir anlığına çığlığa ve gölgesine kavuşmasını simgeler. Haklılığını bu yönde ispatlamaya çalışan bir huzursuzluğu vardır. Kesinlikle içe dönük bir psikolojiyi barındırmaktan uzaktır, metal müziğin isyankâr, yıkıcı, köklerinden kopmamış, farklı olarak kendi içinde istikrarlı bir inatçılığa ve ısrar yeteneğine sahiptir. Burzum Müziği, çığlıkların tarihidir. İçerdiği kaygılarla bir insanlık düşmanı ve yok edici bir tanrı gibidir. Sesler ve melodiler, Burzum Müziğin de çok şeyi hatırlatır: unutulan değerler, eski savaşlar, antik kaygılar, doğaya dönüş, doğal olana açlık ve büyülü şeyler… Bu sayılanlar hemen hemen Burzum Müziğinin tüm ana temasını oluşturur diyebiliriz. Burzum Müziği, kurbanın değil; katilin müziğidir. Bu yüzden kendini beğenmiş ve kendine fazlasıyla güvenen bir duyguyu içerir. Öldürmenin ve yeniden doğmanın sembolüdür; Burzum Müziği. Eskiye dönüşün isteği ve arzusudur. Karanlık ve paslanmış bir tarihi gün yüzüne çıkarma iradesidir. Hiç söylenememiş şeylerin ve saklananların sesidir. Ben ruhaniyim Ve yavaşça sürüklenen Belirsizin içinde Ruhla soğuk rüzgârlarla El değmemiş wintery ovaları yalan Şartlarıma dayanırım Görülmemiş yıldızlara doğru Bir arayış Bilgi için İçinde Yıldızlara ait Parlaklık Yoğunlaşmış pis koku Ben Hayali bir küre gibiyim Bir yüz sonra Adamların yaşam süresi

Çözümlenmekte Öğrenirim Yakıp kül etmeyi Küresi Engin gücün Ve Ölümsüz olmak Karanlık, nefret ve kış Ben döndüğümde yeryüzünü yönetir Savaş Yarışların arasında Bir amaca ulaşabilir Kaos, nefret -Burzum; My Journey To The StarsBurzum Müziği, gün yüzüne çıkan kötülüğün doğal hakkıdır. Doğanın emrettiği bir insan formuna özlemdir. Ruhun gücün tüm tapınaklardan çıktığı, özgürlüğüne kavuştuğu andır ve tekrar ait olduğu insana döndüğü tarihtir, özgür iradenin tüm sınırları aşarak yeniden kendine döndüğü andır. Kaderin ve tarihin kanlı dişlerindeki son insani kırıntının kurtarılmasıdır. Son bir hareket, son direniş, ayağa kalma, kendine gelme ve silkinme içgüdüsünün en doğal ve en vahşi halidir. Burzum Müziği, alacakaranlığın geceye döndüğü tek mecradır. Dünyasalın ve basit bir vücudun yapamayacağı kadar büyük şeylere gebedir. Burzum Müziği, tarihsel kaygıların bir toplamıdır. İnsanüstü bir çabayla ördüğü melodileri kesinlikle müzikal bir sıra dışılığa sahiptir. Senfonik, saf, scream yapısıyla Norveç Black Metal içindeki özgünlüğünü ispatlamıştır. Burzum Müziği, unutturulan bir geçmişi anmaktan çekinmez ve bunu içeriğine yansıtmaktan da geri kalmaz. Çünkü o genlerine işlenen Pagan isteklerini ve içgüdülerini çok iyi bilir. Felsefesi itibariyle Nihilizm, Neo-Nazi ve Pagan bir tavırla müziğini besleyen Burzum, tüm var oluşunu Paganizm ve Satanizm bağlantısına ayırmış belki de ilk gruplardandır. Şarkı sözlerinin kesinlikle etkileyici bir ruhani havası vardır. Bunu aşağıdaki şarkı sözlerinde bariz şekilde hissedebiliriz. Gözlerim kapalı göremem Senin ümitsizliğin net olmasına rağmen Uzağa sürüklenirim,çok uzağa O yerlerden ki,sen bulmaya çalıştın Senin cehennemin için çabalamama rağmen Benden önce kapıları kaparsın Senin hayatın doğruve ben Senin cennetini izlemek içinim Âşık olamam Aşk onlar için Gökyüzüne sahip olmak için Cennet


Neden bu dünyaya geldim? Kederle, neden bu gerçek? Nerde benim kurban eden hançerim? Bir gün cehennemin kapılarını açacağım... -Burzum; Key To The GateBurzum Müziği, tekrar edecek olursak tek kelimeyle etkileyicidir, özgündür, sanatsaldır ve sürekli çağrılarda hatta telkinlerde bulunur. Tüm kaygılarına baktığımız zaman bu bir proje gibidir aslında. Sanki belli bir gruba ya da zümreye yapılan, belirli bir felsefeye ait bir müzik gibidir, Elitist yapısı da bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Daha çok bir proje gibi hayata atılan Burzum Müziği ve tasarladıkları, bu bağlamda günümüz metal müzik anlayışının dışında varlığını sürdürmektedir. Çünkü hayata yaklaşım tarzıyla ve sunduklarıyla Burzum Müziği, daha çok kişisel bir tasavvuru simgelemekle birlikte, gücünü bu biricikliğinden almaktadır. Düşünsel yapısıyla, savunduğu dünya tasarımıyla sıradan insanlar tarafından tam bir ucube sayılabilir ama özü itibariyle Burzum Müziği tam bir Hayat-Dünya-İnsan (değerler üçgenini) içine sindirmiş sivil bir projedir. İnsan ve doğanın o mükemmel birlikteliğini farklı bir dille anlatmanın yalnızlığı içindedir. Bu bir seçimdir ve bu seçim, bir sıra dışılığı, hatta bu yüzden de bir dışlanmışlığı beraberinde getirir. Kısaca, Burzum Projesi sadece bir müzik grubu değildir, o popüler bir metal müzik anlayışından kesinlikle uzaktır. Burzum Müziği, bu farklı fiziğiyle yaratıcı ve eleştirel bir müzikal kaygılar toplamıdır. Burzum Müziği, maddenin ötesinde, muhteşem bir atmosfer sunar bizlere. Doğanın ince ruhunu ve seslerini, dinleyicilere hissettirebilir, yaşattırabilir, duyurabilir. Aşağıdaki şarkı sözlerinden fark edeceğiniz üzere Burzum Müziği, gerçekten de saf olanın önünde eğilmekle kalmıyordu; kesinlikle unutulmaması gerekenleri hatta bunun için gerekli olan uyarıları da bize eksiksiz müziğiyle başarılı bir şekilde sunuyordu. Burzum Müziği’nin en kutsal mesajı da tam olarak buydu; Gökyüzündeki ateş söndürüldü Mavi sular artık ağlamayacak Ağaçların dansı durdu Soğuk rüzgârların getirdiği taze hava artık yok. Yağmur gökyüzünden damlamayı durdurdu. Hala neredeyse ölü bir çocuğun damarlarından damlıyor. Önce nefret, önce soğuk vardı. Şimdi sadece sunağıyla birlikte karanlık bir mezar taşı var. Sunak bir yatak gibi hizmet ediyor. Ebedi uyuyuşun bir yatağı. İnsanoğlunun uykusundaki rüyalar, avuntunun

hayalleridir. Cehennemin dışında bir kapı, hükümsüz ölümün içinde Henüz rahatsız edilmedi. İnsanoğlu uyuyor. Ve bir gün, mezarlar kilitlenmiş olacak mı? Ve ruh kendi dünyasına geri dönmeli. Fakat şu an kayıp, unutulmuş, üzgün bir ruh olarak Lanetli... Akıldan çıkmayan... Sonsuz... -Burzum; A Lost Forgotten Sad SpiritBurzum Müziği, tüm aydınlanma projesine, moderniteye ve tüm yeni olana karşıydı. Bunu hemen hemen tüm şarkılarında yinelemekten vazgeçmeyen Burzum, aslı itibariyle hala antik zamana hasret bir iradeyi sergiliyordu. Burzum Müziği, ormanların konuştuğuna, taşların bir amacı olduğuna, gökyüzünün hikâyesini bildiğine, karanlığın melodisini duyduğuna inanan bir müzikti. Bu yüzden ruhani olan her şeye büyük bir ilgiyle eğiliyordu. Burzum Müziği, kaybolmuş, arayış içindeki bir ruhun acılarını çok iyi resmetmiş ve sırt çevrilmiş, olumsuzlanmış tüm isteklerin, içgüdülerin, arzuların resmini mükemmel şekilde çizmiştir. Bunu yaparken eski çağın yitmişliğinden, adı unutulan değerlerden güç almıştır. Bu yüzden yükü oldukça ağırdır. Sırtlandığı şey tarihlerin, savaşların, kıyımların, kavgaların ve kaosun içinde bulunan insanın yüküdür. Ruhun kurtuluşunu, yeni de değil eski de arayan bir canavarın öyküsüdür. İnsanın köklerine dönmesinin bir çığlığıdır. Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki; Burzum Projesi, kendine dönüşün ve yeniden doğmanın bir diğer adıdır. & —Açıklama: Bu yazıda Burzum Müziğinin hangi ruh halini öngördüğünü kendi dilimce anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken, Burzum’un Türkçeye çevrilmiş şarkı sözlerinden, içerdiği kaygılardan, özlemlerinden, hayallerinden yararlandım. Aslında müzik duygusal bir iklim gibidir; bu açıdan herkeste farklı duygular uyandırabilir. Böyle bakıldığında yazının bazı insanları tatmin etmemesi normal olacaktır. Çünkü bilindiği üzere Müzik fenomeni aslında birçok ruh halinin havada süzüldüğü bir atmosferdir. Bu yüzden yazıyı okuduktan sonra yazının yeterliliğinin bu kriterlere göre değerlendirilmesini isterim. Son olarak; bana göre Burzum Müziği, tarihsel bir serüven gibidir, acı çeken ve dışlanmış ruhların müziğidir. Yazının kilit kaygısı bu cümle üzerine inşa edilmiştir diyebilirim. *İtaliklerle belirtilenler Burzum’un Türkçeye çevrilmiş şarkı sözleridir ve alıntıdır. Murat DEMİR metalgods@metaltr.net



• Güven : Merhaba Oğuz, nasılsın? Sağ ol, iyiyim; albümün çıkışı ve işim dolayısıyla oldukça yoğunum ama..

grubunda yer almıştınız Serhat ile beraber… Neler yaşandı o dönemde? Neden ayrıldınız?

Aslında Magilum girdiğim diğer bütün gruplardan önce kuruldu. Moribund dönemi benim için bir • Güven : Öncelikle albümünüz hayırlı olsun. Gelen eğlenceydi, beraber eğlenceli konserler yaptık, tepkiler nasıl? güzel bir Ep kaydettik, ama hepsi bu kadar. Müzikal anlamda çatışmalar yaşadığın bir grupta devam Tekrar teşekkür ederim:) Albüme ve klibe, albümden etmenin bir anlamı olmadığını düşündüğüm için o önce de sonra da oldukça güzel tepkiler aldık, gruptan ayrıldım. Açıkçası Magilum röportajında bu alıyoruz. Piyasada dolaşan birbirine benzer bu kadar konuyu da pek uzatmak istemiyorum, müsaadenizle, çok grubun arasında, farklı bir albüm yaptığımızı konuyu kaynatıyorum:P) düşünüyoruz ve bunun da karşılığını yavaş yavaş almaya başladık. Birçok insan, alışık olmadıkları bir “metal” albümü alırken aynı anda, dili Türkçe, ve aslında metal seven/sevmeyen herkesin dinlemesi de mümkün olan bir albüm edinmiş olacak sanırım. • Güven : Bir black metal grubunda çaldıktan sonra doom metal grubu kurmak nasıl tepkilere yol açtı? • Güven : Uzun zaman sessiz kaldınız, neden gecikti albüm bu kadar? Üstüme bi sakinlik, bi dinginlik geldi:P) Neden bir tepkiye yol açsın ki? Ben hala müziğin her türünü Aslında sessiz sayılmazdık, sadece askerlik -özellikle de extreme metal türevlerini- gayet dönemlerimizde zorunlu olarak ara verdik. Ama dinliyorum ve seviyorum; dolayısıyla “bayan vokalli söylediğin doğru; pek göz önünde olan bir grup bir Türkçe alternatif rock parçası” yazmam ne kadar da değiliz. Belki bunun da sebebi, tam olarak ne olasıysa, scream/brutal vokalli, yüksek metronomlu metal, ne de rock camiasında yer almayı seçmiş bir metal şarkısı üretmem de aynı derecede mümkün olmamızdır, belki.. Diğer yandan albümün olmalı. Keza, ara sıra klasik müzik sınıflandırmasına hazırlanması da son 1 senemizi aldı. İlk kez sokulabilecek, sadece orkestral yapıdan oluşan kayıt yapmaya da 2 sene önce gerçek anlamda düzenlemeler de yazıyorum. Ha, Seda SAYAN’la başladığımızı düşünürsek, pek de geç kalmış değiliz Avrupa turnesine çıktıktan sonra doom grubu bence. kurmuş olsaydım belki bu bir tepkiye yol açardı, evet:P Bu arada Seda hanım’ın da “Kırmızı Kar” • Güven : Albümün söz, müzik ve tasarımı sana ait. diye bir şarkısı varmış, bunu da hatırlamak lazım:P) Nelerden ilham alıyorsun genel olarak? Biliyorum çok çıkışır gibi oldu ama son olarak şunu da eklemek isterim; Magilum halihazırda bir doom Opeth ve Katatonia’dan araklıyorum:P) (ve grup grubu da değil tam olarak, depresif rock (metal?) ilk albümden sonra dağılır..:) Şaka bir yana, veya doom/rock denilebilir belki yaptığımız şeye. ilham aldığım şeyleri hiçbir zaman oturup adam (Magilum demek en doğrusu, biraz klişe oldu ama..) akıllı düşünmedim, şu an da düşünmeyeceğim sanırım. Sadece kafamda canlanan şeyleri dışarı • Güven : Doom metal demişken Dimness Through çıkartıyorum; zaten bu sürece müdahale edersem, Infinity nasıl gidiyor? çıkan şeyin sağını solunu o kadar fazla kurcalıyorum ki bir kenara atıp ondan vazgeçiyorum. Albümün DTI, grubun kurucusu Anıl’ın İsveç’e yerleşmesiyle kapak konsepti ise Serhat’la beraber düşündüğümüz son buldu maalesef. Yaptığımız müzikten almış bir tasarım. olduğum keyif ve samimi dostluğu için kendisine teşekkür ediyorum, kendim ve Serhat adına... • Güven : Magilum’dan önce Moribund Oblivion




• Güven : İlk dönemlerde brutal vokal ağırlıklı olarak ilerliyordunuz. O dönemden bahseder misin? O dönem, aslında Magilum’un şu an çaldığı tarzdan müzikal anlamda pek bir farkı olmayan bir dönem. Brutal vokali hala kullanıyoruz, sadece Türkçe’yi kullanmayı denedik, beğendik ve yaşadığımız en ciddi değişim de bu anlamda oldu. Ancak bu Magilum’un tarihine özgü bir değişim değil, Türk toplumunun yaşadığı ciddi bir aydınlanma deneyiminin, metal/rock dinleyicisi ve müzisyenlerinin üzerindeki etkisi bana göre. Ve o eski dönemimize ait bir albüm dolusu şarkı daha kaydedilmek için sırada bekliyor. O dönemin Magilum’unu sevenler de kaygılanmasın, bir gün o şarkılar dinledikleri ve sevdikleri halleriyle, değişmeden -Türkçe’ye çevrilmeden, hattayayınlanmış olacak.Yani Türkçeleştirmeye, yumuşatmaya falan çalışmayacağız.Zaten o dönemden bir şarkıyı 2. albümde kullanacağız, bir terslik olmazsa...

• Güven : Şu anda Magilum’un geldiği noktayı nasıl görüyorsun? Ayrıca son yıllarda biliyorsun albüm çıkarmak ve çıkarsan da dağıtmak çok zorlaştı… Ne düşünüyorsun bu durum ile ilgili? Şu an Magilum insanlara kendini ilk kez profesyonel anlamda sunmaya çalışıyor. Bu açıdan çok heyecanlı ve eğlenceli bir noktadayız. Ancak “bir noktaya gelmek” şu an içinde olduğumuz şartlarda, dinleyicilerin hiç farkında olmayabileceği/olmak istemeyeceği tuhaf yollardan geçiyor; “sanat üretmek” gerçekten anlamsız yere zorlaşmış, bunu sunmak veya profesyonel meslek olarak sunmak neredeyse imkânsızlaşmış durumda. Çok kolay albüm yapılabiliyor, klip çekilebiliyor, ayrıca internet diye çok geniş bir dünya var bunu sunacak; ama bu imkan genişliği beraberinde kalitesizliği ve umursanmazlığı da getirdi maalesef. • Güven : İleride ne gibi projeleriniz var? İlk etapta kırmızı kar ile yaşayacağımız

tanışma faslının eğlenceli ve güzel geçmesine çalışıyoruz. Daha ileriki aşamalarda da Magilum konserlerini, sadece müzik dinleyip çıkacağınız bir organizasyondan çok daha fazlasına dönüştürmeyi planlıyorum.Konserlerimize gelenler bizi dinlerken, aynı anda sahnede bir hikayeyi de ciddi anlamda kanlı canlı izleyip hiç farketmedikleri şeyleri düşünerek, akılları karışmış şekilde dönecekler evlerine..Bekleyelim görelim.. • Güven: Yurtdışından teklif geldi mi hiç? Evet bir ara İngiltere için bir teklif geldi ama o dönem kayıtlarla ilgilendiğimiz için pek sıcak bakmadık. Somut olarak da kesinleşmiş bir organizasyon yok şu an yurt dışı için. • Güven: Önümüzdeki günlerde kesinleşen konser var mı? 14 nisan’da saat 21:00’de İstanbul Rock Festivalinde, İTÜ maslak kampüsünde bir konserimiz olacak.Bizden sonra da prodüktörümüz Serdar ÖZTOP sahne alacak.Umarım güzel bir akşam geçiririz hep beraber.bu organizasyonun ücretsiz olduğunu da hatırlatalım bu arada. • Güven : Yaptığınız müzikte Türkçe söz kullanmanın zorlukları oluyor mu? Olmuyor, çünkü müziği bütün olarak üreten bir yapımız var, yani hiçbir zaman “dur şu müziğin üstüne bir söz yazayım da süpersonik bir şarkı üreteyim” diye uğraşmadım:p) Şöyle bir zorluktan bahsedilebilir belki, Türkçe’nin lastik gibi oluşu bazen abuk subuk anlamlar çıkmasına sebep olabiliyor.İngilizce yazsak belki de onu çevirebilecek İngilizce dağarcığımız daha kısıtlı olduğu için daha net anlayabileceğiz, tuhaf ama.. Bir de dinleyicilerin bazılarında Türkçe sözlere karşı hala bir alaycı, bir “burun kıvıran” yaklaşım var ki bunu da hiç anlayamamakla birlikte aslında onları hiç de anlayasımız yok, ne yalan söyleyeyim:)


• Güven : Peki Türkçe olduğu için tepki alıyor musunuz, iyi yada kötü? Daha çok olumlu tepki alıyoruz.İlk başlarda tek tük “abi aynen bu şekil çalın, üstüne brutal vokal koyun, Avrupa’da nefis satarsınız yeaa” falan diyenler çıktı, çıkmadı değil ama, şu an özetle “Müziğiniz Türkçe ve bu çok güzel” diyen insanlar çok çok daha fazla. Sonuçta zaten dünyadaki en zengin dillerden biri olan Türkçe’nin, yabancı dillere ne kadar bağımlı hale geldiğini, bozulduğunu gördükçe, yaptığımız şeyin tarihsel süreçte doğru bir adım olduğundan kuşkumuz yok. • Güven : Genelde sözler hep karanlık bir havada ve çoğu şarkıda ölüm ile ilgili… Sözlerin böyle olmasının özel bir sebebi var mı? I see dead people:P Ölüm olumsuz algılanan ama, insanların sürekli aklında olan, hatta bazen bir kaçış, kurtuluş olarak algılanması nedeniyle olumlu bile algılanabilen bir konu. Bizim de ölümü kullanış biçimimiz bu kendine özgü yapısından kaynaklanıyor. Ama sürekli ölümden kalımdan bahsedip ağlak edebiyatı yapmak peşinde de değil tabii ki Magilum:) Magilum’un ana mantığı “realistliği” denebilir bence, illa bir temadan bahsedilecekse. • Güven : Önceleri vokalde sen varken sonradan Nalan geldi ve Bayan vokal olarak devam ettiniz.. Bu değişimin sebebi neydi? Magilum’un ilk bayan vokali değil Nalan. Daha önce de 2 arkadaş dahil oldu, ayrıldı. Nalan’ın gruba girişi Türkçe vokallere geçiş dönemine denk geliyor. Onun vokaliyle de şarkıların daha iyi ifade edildiğini düşünüyorum. • Güven : Albüm ile birlikte video klip de beraberinde geliyor. Animasyon bir klip, klip için yardım aldın mı yoksa her şeyini kendin mi yaptın? Klip için pek yardım almadım. Zaten mesleğim 3D animasyon olduğu için gayet kolay oldu açıkçası, bütün klip evde kendi aramızda çektiğimiz fotoğraflardan oluşuyor.Bu klip neredeyse sıfır

maliyetle hazırlanması açısından önemli, bu tarz kliplerin nasıl rakamlara mal olduğunu biliyoruz malum. • Güven : Yeni klip ne zaman gösterime girecek? 2. klip kırmızı kar’a çekildi, yine tamamen kendi imkanlarımızla, ve gösterime nisan ayı başında myspace’de girecek ilk olarak.Tv kanallarına dağıtımı da aynı günlerde, ama daha sonra olacak yani. • Güven : Albüm çalışmaları var mı? E daha dur bu yeni bitti ya:) Yok, ciddi cevap vereyim, evet var. Zaten 2. albümün materyalleri hazır, hatta yarısı bitmiş durumda şarkıların. Zaten çıktığımız konserlerde bu yeni şarkılardan da çalıyoruz; 15 şubattaki albüm tanıtım konserinde de çalacağız. • Güven : Birçok festival ve konserde sahne aldınız. En çok hangi konser hoşuna gitti? En çok hoşuma gidenlerden biri Anathema’yla birlikte çıktığımız Yeni Melek konseriydi. • Güven : İstanbul dışında da konserleriniz olacak mı? Olacak tabii, ama şu an için kesinleşmiş bir İstanbul dışı organizasyon yok. • Güven : Bu keyifli röportaj için çok teşekkürler Oğuz, sorularım bu kadar Grubum adına teşekkür ederim, konserlerde görüşmek üzere...

Güven CEYLAN


İ

Hayvan Barınakları

nsan... Doğdu, büyüdü, gelişti... İnsanlık... Cılızdı, gelişti ve sahip oldu. Tüm dünyayı ele geçirdi ve bu istila sırasında dünya üzerinde yaşayan diğer canlılara, bir diğer deyişle dünyasını paylaştığı diğer varlıklara ne derece önem verdi? Mağaralardan köylere, köylerden kasabalara, kasabalardan şehirlere – devletlere ve bilmem kaç kıtayı kapsayan imparatorluklara... Yüce insan, bütün bu fetihlerde sadece birbirini mi ezdi? Kediler, köpekler ve diğer hayvanların tarihler boyu insanoğluna dostluk ettiği rivayet edilir. Bu dostluğun temelinde yine bencil ve istilacı insanın talepleri odak noktasıdır. Bu taleplere boyun eğmeyen canlı dostlarımızı günümüzde hayvanat bahçesinde parmaklıklar ardında, bu taleplere boyun eğen dostlarımızı ise sirklerde, evlerde ve sokaklarda görebilmekteyiz. Bir de hayvan barınaklarında..

İ

nsanoğlu zamanlar boyu ezdiği ve kendine tabî kıldığı bu “insan dostu” canlılara, “hayvan dostu” insanlarla ancak günümüzde yardım eli uzatarak onların varlıklarını yüceltiyor. Petshoplarda veya orda burda bilmem kaç liradan satın alınan dostluklardan bahsetmiyorum ben... Çoğu dövülmüş, sokağa atılmış, bacağı – gözü bazen sadist bir çocuk, bazen yine yüce insanın yarattığı şehir hayatı içinde hapsolmuş, oradan oraya koşarken araba – tır – kamyon tarafından ezilecek kadar şanssız, varlıkları sürekli aşağılanan ve bir şekilde kendilerine aradıkları sıcak yuvayı sağlamaya çalışan insanlarla tanışacak kadar şanslı barınak hayvanları... Sterilize bir ortamda para karşılığı verilmek üzere hazırlanan köle hayvanların bazılarının da satıldıkları evlerden atılmaları, asi çıkıp ya da şaşkınlıkla evden kaçmaları, bir kaza sonucu kolunu bacağını kaybetmeleri sonucu düştükleri ya da başka bir cinsle birleşip saf ırk oluşturmayan bebeklerinin verildiği hayvan barınakları... Barınaklar, kurulmaları gereken tarihlerden çok çok uzun zaman sonra, büyük ihtimalle bu hayvanların sokaklarda başıboş şekilde gezip insanlara korku yaratmamaları amacıyla kurulmuş olup, çoğu zaman hayvan dostu gönüllü “anne”ler vasıtasıyla bugünlere gelebilmiştir. Evsiz, cılız ve aç bir şekilde şehir hayatına, bir diğer deyişle ölüme terk edilen zor durumdaki hayvanları barınağa taşıyan, burada bu hayvanlara sıcak ve sağlıklı ortam hazırlamaya çalışırken bir yandan da onlara yaşayabilecekleri ve kendilerine hak ettikleri değeri verebilecek sıcak yuvalar aramayı görev bilen bu gönüllü annelerin yardım çağrısına kulak verin.


Çoğu zaman üzerinde bulundukları araziler dışında devletten yardım alamayan bu hayvan dostları, barınakta yer alan ve gazabımıza en çok uğrayan kedi – köpek gibi hayvanları korumak için yardımlarımızı bekliyorlar. Bekledikleri yardım öyle çok büyük bir şey de değil... Gazete, ilaç ve yemek artıkları... Bize itaat etmesi ve şehir hayatına uyum sağlaması için zorladığımız, sonunda kendi vahşi yaşamlarına döndüklerinde hayatta kalamayacakları kadar insan bağımlısı ettiğimiz bu hayvanlar için çok mu? Eğer bir kedi veya köpek alacaksanız, hayvan barınaklarını ziyaret etmeden almayın derim... Orada kocaman gözleriyle sıcak bir yuva arayan bu canlıları gördüğünüzde, eğer safkan bir köle köpek ya da kedi satın alacaksanız, ona daha iyi davranırsınız. Ya da bu evsiz hayvanlardan birine sıcak yuvanızı açarak, bir canlının hak ettiği değeri görmesini sağlarsınız. İnsan – o yüce insan – ona buna akıl verirken kendisi çoğu zaman bahanelerle gösterdiği doğrulara uymayı reddedermiş... Ben sizi yeni ev arkadaşım ve kızım Pucca ile tanıştırmak istiyorum... Resmi de hemen bu paragrafın altında yer almakta... Hikâyesini tam olarak bilmiyoruz. Belki kaçtı, belki atıldı... Dilimizi bilmediği için bize henüz tam bir açıklama yapmadı. Bu şanslı bebek, Beykoz Hayvan Barınağı civarlarında hayvan dostu Mehtap Hanım tarafından bulunarak Beykoz Hayvan Barınağı’na teslim edilmiş. Sonraki ziyaretlerinde Pucca’nın öksürdüğünü fark eden Mehtap Hanım, bebeğin diğer köpekler arasında bulaşıcı bir hastalık kapmış olabileceğinden korkarak – ki bu kadar az destekle gönüllü anneler ne kadar çok çalışsa da gerçekleşebilecek bir durumdur bu – Pucca’yı Nişantaşı’ndaki bir veteriner kliniğine götürmüş. Biz Pucca’yı ilk bu veteriner kliniğinde, hayvan dostu Mehtap Hanım ve Bade Hanım sayesinde ziyaret ettik. Ona sıcak yuvamızda bir yer verebilmek amacıyla evimize getirdiğimizde, hastalığı çoktan atlatmış, sadece küçük bir öksürüğü kalmıştı. Tedavilere devam ederek Pucca’nın sağlığa kavuşmasına destek olduk. İnsan olmanın hepimize bahşettiği bencillikle ona evimizin kurallarını anlattık; “Bu evin bazı kuralları vardır Pucca. Evin içinde odandaki gazeteden başka yeri pisleyemezsin.” “Sen çok sessiz sakin bir kızsın ama apartman yaşamında havlamanın yasak olduğunu öğrenmelisin Pucca. Bak biz bütün gün bağırıyor muyuz?” “Isırma Pucca, biz seni ısırıyor muyuz?” Ve Pucca, benim gözümde dünyanın en akıllı köpeği olarak, evin en gözde dişisi... Ne yemek yerken üstüme atlıyor, ne de evin kurallarına aykırı davranıp başıma bela açıyor. Dedim ya, insan olmanın getirdiği bencillikle ona bütün kuralları anlattım ve o da evdeki birlikteliğimiz daha 1 ay olmadan bütün kuralları öğrendi ve bunlara riayet ediyor... Sanırım Pucca ile iyi birer ev arkadaşı ve iyi birer dost olduk.

Eğer yakınlarınızdaki hayvan barınaklarını merak ediyorsanız, sizin için İstanbul’daki hayvan barınaklarıyla ilgili bilgi toparladım. Eğer bir gün olur da ziyarete giderseniz, mutlaka yanınızda bol bol eski gazete götürmelisiniz. Ve tabii ki bağışlayacağınız ilaç, yemek gibi diğer malzemeleri...


İstanbul’daki Hayvan Barınakları:

3- İstanbul Büyükada Hayvan Barınağı

1- İstanbul Ataşehir Barındırma Merkezi: Adres: Dudullu Çıkışı, Atasehir, Kadikoy-İstanbul Telefon: 0216 499 62 83-84-85 Sorumlu: Mehmet Ali Bey Gönüllü: Pınar Satıoglu Personel: 4 Veteriner Hekim, 2 Teknisyen, 12 isci, 2 söfor - Belediye yakalama ekibi : 1 araba 6 kisi Hayvan Sayısı: 1267 kopek - 20 kedi Kupe Rengi: Kırmızı İhtiyaçlar: Tente, güneslik, kulübe, su-yemek kabı, antibiyotik, vitamin, bebekler icin kullanılan tüm beseri ilaclar, ameliyat sarf malzemesi, serum, serum seti Websitesi: http://www.kadikoyunkopekleri.org/

Adres: Atahirlari Mevkii, Büyük Tur Yolu, Büyükada İstanbul Sorumlu: Fahri Dal (Veteriner müdür) Gönüllü: Sultan Gülyar Personel: 1 yatılı işçi, veteriner hekim yok. Hayvan Sayısı: 170 köpek Kupe Rengi: Mavi, Sarı, Kırmızı İhtiyaclar: Kuru mama, tel cit, tente, güneşlik, kulübe, su-yemek kabı

______________________________________________

______________________________________________

2- İstanbul Beykoz Barınağı:

Adres: Mahmut Şevket Paşa Köyü yolu uzeri, 10.km, Beykoz – İstanbul Sorumlu: Veteriner Hekim Mehmet Bey Gönüllü: Berrin Olcay (532 786 3924) Personel: 2 Veteriner Hekim, 6 işçi Hayvan Sayısı: 1600 köpek Kupe Rengi: Kırmızı İhtiyaclar: Kuru mama, makarna, mercimek, guneslik, kulübe, vitamin Websitesi: http://www.beykozhayvanbarinagi.com/

4- İstanbul Şile Hayvan Barınağı

Adres: Sile Yolu Agva Girişi 50mt, Şile - İstanbul Telefon: 216 711 22 74 Gönüllü: Burcu Onaran (532 318 1879) Hayvan Sayısı:100 İhtiyaclar: Kuru mama, güneşlik, kulübe, su-yemek kabı, antibiyotik, vitamin, ası, gönüllü. web sitesi: www.silebarinagi.8m.com/


5- İstanbul Tuzla Rehabilitasyon Merkezi

Ziyaret saatleri: Hergün 10.30- 15.00 arasındadır. İhtiyaçlar: Kurumama, Makarna, Yaş mama, Bayat ekmek, büyükboy plastik çöp kovası, süt, eski gazete, battaniye, yorgan, bisküvi, karma aşı, kulübe, İHTİYAÇ VAR Websitesi: http://www.fatihbelediyesiyedikulehayvanbarinagi.com/ ______________________________________________ 7- Bahçelievler Hayvan Barınağı

Yapılan protokol neticesinde IBB TRM, Kartal, Tuzla, Pendik ve Maltepe ilce belediyelerince ortaklasa kullanılmaktadır. Nisan 2006 tarihinden itibaren Cavusbası, Beykoz, Alemdağ, Samandıra, Sultanbeyli, Akfırat, Yenidogan ve Orhanlı ilce/belde belediyelerinden de köpek getirilmeye baslanmıstır. Adres: Katı Atık Merkezi yanı, Aydınlıköy, Tuzla – İstanbul Telefon: 216 393 00 10 Sorumlu: Ahmet Sems Ozkaya Gönüllü: İnci Kutay (532 212 2276), Deniz Karaduman (532 627 0238), İnci Özcebeci (533 699 6956), Guher Duzman Personel: 3 veteriner hekim, 1 teknisyen, 20 işçi Hayvan Sayısı: IBB TRM bir barınak degildir. Aynı anda en fazla 300 kopek barındırılabilir sekilde insa edilmistir. Kupe Rengi: Beyaz Yuvarlak İhtiyaclar: Gönüllü, kuru mama, antibiyotik, vitamin, aşı Websitesi: http://www.tuzlaninkopekleri.com/ ______________________________________________

Sorumlu: Veteriner Hekim Muhsin Akar, Veteriner Hekim Muhsin Yıldırım Adres: Çobançeşme Mah. Sanayi caddesi Dış ticaret merkezi karşısı, Bahçelievler Tel: (0212) 652 26 15 Hayvan Sayısı: 75 kopek İhtiyaçlar: Kurumama, Yaş mama, Makarna, Kulübe, vitamin, mamam kabı. Ece SAKA

6- İstanbul Fatih Yedikule Hayvan Barınağı Daha fazlası için; http://www.metaltr.net/modules.php?name=Kose_Yazilari &op=viewarticle&artid=221

Hayvan Barınaklarına İlişkin Bilgiler http://www.haber34.com/istanbulun-hayvan-barinaklari2985-haberi.html adresinden alıntılanmıştır. Adres: Yedikule Sahil Yolu, surdibi, eski havagazı deposu Telefon: 0212 633 58 57 Cep: 0535 712 63 90 Faks: 0212 633 58 57



Çağrı: merhabalar Heretic Soul ailesi, keyifler nasıl sorularımdan önce? :D Heretic Soul: Merhabalar! Bu aralar keyfimiz oldukça yerinde. Kayıtlarımız bitti, Avrupa’da çok iyi 2 festivalde sahne alıyoruz. Daha ne olsun :D Çağrı: Grubun kurucuları olan Erhan ve Sarp nasıl bir araya geldi? Daha önceden hiç beraber çalışmışlarmıydı? Heretic Soul: Ailelerimiz tanışıyor. Biz de 6-7 yaşımızdan beri beraberiz. Müziğe, enstrüman çalmaya zaten beraber başladık. O yüzden zaten ilk projemiz Heretic Soul oldu. Çağrı: “Everything’s Meaningless and Grey” demosundan önce vokalist Emrah Bulut’un grupdan ayrılmasın dan sonra vokalist aradınız mı? Heretic Soul: Gruptan ayrıldığı gün Sarp vokallere geçti çünkü aynı gün konserimiz vardı. Zaten sözleri de Sarp yazdığı için sorun olmadı Çağrı: Heretic Soul ailesi şimdi yaptıkları müziği hangi katagoriye sokuyor? Heretic Soul: Daha çok death metal, ama “core”a yatkın. Bazen de black metal karanlığında bölümler görülebiliyor. Biz müziğimizi Nihilistic Death Metal olarak adlandırdık Çağrı: Heretic Soul şu anda 4 kişi sanırım Sarp için hem grubun lead gitaristi hemde vokalisti olmak zor oldu nedir grubun 4 kişi olmasındaki sebep? Heretic Soul: Sound’un ve sahnenin canlı performanslarda daha güçlü olmasını istedik. O yüzden arkayı dörtledik :D Çağrı: Şimdi olayı konserlere çevirmek istiyorum biraz. Öncelikle tebrikler geçen sene Almanya’daydınız bu yaz da Slovenya’daki Metal Camp Festivalinde bizi temsil edeceksiniz. Yurt dışı konserleriniz nasıl geçiyor? Heretic Soul: Teşekkürler. Bunlar daha yapacaklarımızın başlangıcı. Metal Camp dışında bu yıl tekrar Almanya’dayız. Waldbrand Open Air’de büyük ihtimalle Suidakra ile headliner yada co-headliner olarak sahne alıyoruz. Ayrıca 1-2 bar konseriyle de turu destekleyeceğiz. Ordaki konserler çok daha iyi geçiyor. Çünkü kimsenin buradaki gibi ego sorunu yok. İyi olana değer veriliyor. Not eklemek gerekirse son dönemde ülkemizin hemen her grubunun katıldığı oylama sistemiyle sahne almıyoruz. Almanya’daki booking şirketimiz ayarlıyor herşeyi. Müziğimiz beğenildiği için çalıyoruz.

Çağrı: Yurt dışındakiler sizin Türk olduğunuzu anlayınca ne

gibi tepkiler veriyor? Heretic Soul: Türkiye’de bu müziği yapmanın zorluklarını soruyorlar. Nasıl tepki aldığımızı soruyorlar. Türkiye’yi biraz daha Orta Doğu ülkelerine benzetiyorlar. Bizi görünce şaşırıyorlar o yüzden  Çağrı: Yurt dışı konserlerinizi nasıl ayarlıyorsunuz? Heretic Soul: Almanya’da anlaştığımız booking şirketi UMF METAL SUPPORT Almanya ve Avrupa konserlerimizi ayarlıyor. Çağrı: Yurt içindeki konserleriniz nasıl geçiyor? En çok sevdiğiniz şu ana kadar hangi konserdi? Heretic Soul: Çok kötü genelde. Çünkü burada herkes zaten kendini rockstar gördüğü için sahnedekini kendinden küçük görüyor. Örnek vermek gerekirse buraya Cannibal Corpse’u getirsen kimsenin bilmediği ama aynı şarkıları çalan Cannibal Corpse olsa ama ve metal dinleyicisinin karşısına koysan yine kimse umursamaz. Ama bildikleri Cannibal Corpse aynı şarkıları çalarak geldiğinde o zaman ceplerinde ne kadar para varsa verip o konseri en önden izlemek için izdiham yaşarlar. Türkiye ile Avrupa’nın farkı bu işte. Orda yetenek parlıyor burada sadece ün. En çok sevdiğimiz konser geçen seneki Unirock Festivali denilebilir. Bar konserlerine nispeten daha iyiydi. Çağrı: Peki Heretic Soul şu ana kadar konser verdiği yerlerin hangisindeki seyirciyi daha çok sevdi? Heretic Soul: Ankara, İzmit, Zonguldak ! Çağrı: Bar konserleriniz ile festival konserleriniz arasında belirgin bir fark var daha önceden söylediğim gibi siz festival grubusunuz bu durumu siz nasıl açıklıyorsunuz? Heretic Soul: Önceki sorularda da dediğimiz gibi. Aradaki farkı açıkladık zaten... Biz de festivallerden daha çok keyif alıyoruz. Müziğimiz de biraz daha core’a yatkın olduğu için festivallerde coşku artıyor iyice. Çağrı: Uzun süredir üzerinde çalıştığınız bir albüm planınız var son durum nedir? Anlaştığınız bir şirket var mı? Heretic Soul: Evet mixler henüz bitti. Şirketlerle görüşmelerimiz devam ediyor. Kayıtlarımızdan 3ünü MySpace’ten dinleyebilirler. Bu arada albümde 9 şarkı olacak Çağrı: Albümün kayıt süreci nasıl geçti? Heretic Soul: Çok sancılı geçti. Aslında ham kayıtları 2 günde tamamladık. Mixe başladık. Ancak mix birtakım nedenlerden dolayı gecikti. Tam mix yaptığımız sürede stüdyoyu su bastı.


Stüdyo kapandı.(daha beteri sanırım stüdyoya meteor düşmesi olurdu (Çağrı)) Mixleri başka bir yere taşıdık. İstediğimiz sonucu da alamayınca mix için tekrar Erkan Tatoğlu’na güvendik. Ve sonunda kayıtlar istediğimiz seviyeye ulaştı. Çağrı: Albümü nerede kaydettiniz? Yine yollara düşüp albümü Ankarada Midas’ın Kulaklığı stüdyosunda mı kaydettiniz? Heretic Soul: Kadıköy’de Garaj Stüdyoları’nda. Ancak artık su bastığından dolayı kapandı sanırım. Şimdiki durumunu çok iyi bilmiyorum. Ancak iyi bir stüdyoydu. Çağrı: Albüm kaydında sanırım 3 kişiydiniz şimdi ise 4 kişisiniz albümü tekrar kaydetmeyi düşündünüz mü? Heretic Soul: Sarp 2 gitarı da kaydetti zaten albümde. Bir eksiklik yok zaten. Her zaman yaptığımız gibi yaptık. 4. kişi daha sonra geldi gruba. Çağrı: Demolarınızdaki soundunuzla albümüzdeki soundunuz arasında bir fark olacak mı? Albümde neler bekliyor bizi? Heretic Soul: Evet. Prodüksiyon çok daha iyi. Çok para harcadık bu sefer :D Hızlı sert davullar, Karanlık & Core riffler, nihilistic ve agresif vokaller. Kısaca tapmak son kitaptan çok daha iyi bir kitap! Çağrı: Lirikleri kim yazıyor ve nelerden etkileniyor lirikleri yazarken? Heretic Soul: Sarp yazıyor. Genelde hayatın anlamsızlığı, din karşıtlığı, genel olarak toplamak gerekirse nihilizme uyuyor. Çağrı: Heretic Soul elemanları müzik dışında neler yapıyor her zaman beraber mi takılıyorsunuz? Heretic Soul: Hiçbir şey yapmıyoruz. Tamamen müziğimize odaklandık. Çoğu zaman beraberiz.

Çağrı: Heretic Soul haricinde müzikal açıdan başka bir aktiviteniz var mı? Heretic Soul: Yok! :D Çağrı: Klasik sorulardan birini sorayım size şimdi de Türk metal müziği hakkında neler düşünüyorsunuz? Heretic Soul: Evet çok klasik oldu :D klasik basmakalıp cevap vermektense cevaplamamak daha iyi sanırım :D Herkes neyin ne olduğunu biliyor Çağrı: Ülkemizin gururlarından MetalTR.Net hakkında neler düşünüyorsunuz?(bu çok feci bir reklam oldu :D) Heretic Soul: Türkiye’deki Metal gruplarımız için iyi bir ortam.

Amatörlerin de kendini tanıtabilmesi ve kolayca dinleyiciye ulaşabilmesi için güzel bir site. Aynen devam! Çağrı: Son olarak Heretic Soul’un bu röportajı okuyanlara son olarak söyliyeceklerini alabilirmiym? Heretic Soul: Müziğimizi beğenen olursa gerçekten konserlerimizde onları en önlerde görmek istiyoruz. Üne değil yeteneğe sahip çıksınlar. Avrupa’da daha çok ilgi görüp kendi ülkemizde görememek bizi üzüyor. Son olarak röportaj için sana ve MetalTR’ye ve sponsorlarımız İstanbul Cymbals ve Trick Drums’a teşekkürler. Çağrı: Şimdi bu soruları hepinizin cevaplandırmasını istiyorum. Kaçan olmasın lütfen :D Anket soruları:(Her grup elemanı için ayrı ayrı) ERHAN KARACA Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Trick Drums(Twin pedals), Alchemy Cymbals, Vic Firth 5B drumsticks, Spaun Drums Doğum yeri ve Tarihi:İstanbul - 1987 Favori Grupları: Behemoth, Slipknot, Dimmu Borgir, Immortal, Satyricon Favori Albümler: Behemoth – Demigod Behemoth – The Apostasy Slipknot – Iowa Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Kendim!, Inferno, Derek Roddy, Joey Jordison Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Davul başında olmadığım ve müzik düşünmediğim zamanları ailemle geçirmeye çalışıyorum. Favori İçeceği: Kahve, Jagermeister Favori Yiyeceği: Fast-Food, Pizza Heretic Soul’un En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: Hellter Skelter Festival - Germany Heretic Soul ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Y.dışı konserlerinde geçirdiğim her an olabilir. Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? Behemoth, Dimmu Borgir, Slipknot... zaten bu yaz çoğuyla sahen alacağız sanırım :D İlk Aldığı Albüm: Slipknot - Iowa Son Aldığı Albüm: Behemoth – The Apostasy Son Olarak Hayat Felsefesi: ... SARP KESKİ Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model):


ESP Ltd Viper 400 Guitar, Mesa Triple Rectifier Head Doğum yeri ve Tarihi: İstanbul - 1986 Favori Grupları: Behemoth, Slipknot, Dimmu Borgir, Six Feet Under, All Shall Perish, Carnifex, Hatesphere, Despised Icon, Ion Dissonance... Favori Albümler: All Shall Perish – The Price of Existence Behemoth – The Apostasy Slipknot – Iowa Six Feet Under – 13 The Black Dahlia Murder - Nocturnal Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Chris Barnes, George Fisher, Nergal... Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Film, Basketbol Favori İçeceği: S(weed):D, Kola, Bira Favori Yiyeceği? Fast-Food Heretic Soul’un En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: Hellter Skelter Festival - Germany Heretic Soul ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Y.dışı konserlerinde geçirdiğim her an olabilir. Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? Behemoth, Dimmu Borgir, Slipknot,Six Feet Under, All Shall Perish,The Black Dahlia Murder... zaten bu ya çoğuyla sahen alacağız sanırım İlk Aldığı Albüm: Slipknot - Slipknot Son Aldığı Albüm: Hatesphere – The Sickness Within Son Olarak Hayat Felsefesi: Nihilism

ORÇUN KOCAKOÇ Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): ESP Ltd EC-1000 Deluxe, Line 6 Pod XT Doğum yeri ve Tarihi: İstanbul - 1987 Favori Grupları: Dimmu Borgir, All Shall Perish, Ion Dissonance, Obituary, In Flames, The Black Dahlia Murder, Lamb Of God Favori Albümler: All Shall Perish – The Price of Existence Behemoth – Demigod Lamb of god - Ashes of the Wake Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Willie Adler, Björn Gelotte Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Film, 3D (Mimari), Animasyon Favori İçeceği: Kola, Bacardi Favori Yiyeceği:

Fast-Food Heretic Soul’un En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: - Heretic Soul ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Konserler Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? Dimmu Borgir, All Shall Perish, The Black Dahlia Murder, Lamb of God, In Flames İlk Aldığı Albüm: Son Aldığı Albüm: All Shall Perish - Awaken The Dreamers Son Olarak Hayat Felsefesi: Müzik, Eğlence ve Gezmek BURAK HÜNDÜR Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Cort Action V-A 5 Strings Doğum yeri ve Tarihi: Kocaeli - 1985 Favori Grupları: Death, Hatebreed, Machine Head, Testament, In Flames, Despised Icon, Ramallah Favori Albümler: Death - Soun of Perseverance Testament - The Gathering Hatebreed - Rise of Brutality Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Steve Di Giorgio, Chuck Schuldiner Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Film, Çizim Favori İçeceği: Şarap , Ice-tea Favori Yiyeceği: -Fast Food Heretic Soul’un En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: Heretic Soul ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Konserler Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz? Hatebreed, All Shall Perish, Machine Head, Lamb of God, In Flames , Despised Icon İlk Aldığı Albüm: Metallica - Master of Puppets Son Aldığı Albüm: All Shall Perish - Awaken The Dreamers Son Olarak Hayat Felsefesi: Müzik , Dürüstlük Çağrı Kaçar





Aslında grubun temeli 1992 yılında kurulmuş olan “Occult” grubuna dayanmaktadır. 2005 senesinin sonunda yapılan tarz ve isim değişiklikleri sonucu şuanki halini almış bulunmaktadır. Occult grubundan biyografimizin sonlarında biraz daha sıklıkla bahsedeceğiz ancak şimdi öncelikle Legion Of The Damned’i tanımaya başlayalım.

Damned, Sodom ve Finntroll ile güçlerini birleştirerek Hollanda, Almanya, Belçika, İsviçre gibi ülkelerde gösteriler düzenleyerek dinleyicilere gelecekten ne beklediklerini gösterdi. Legion of the Damned, 2007 Ocak aylarında “Sons of the Jackal” adlı 10 parçalık albümleriyle geri döndüler. Bu seferki materyalleri daha karanlık, daha şiddet içeren ve daha çeşitli ancak yine jilet keskinliğindeki rifflerle, Erik Fleuren’in sıkı davulu ve Maurice’in nefret dolu, daha tehditkar ve hırçın sesiyle bir önceki şarkılara daha baskın çıkıyordu. Bir önceki albümde olduğu gibi yine Andy Classen prodüktör olarak gruba yardımcı oldu. “Sons of the Jackal” albümünde grubun markası haline gelen şiddetli vuruşları, şeytani marş “Diabolist” ve “Death is My Master”daki ilkel tepinmeler sayesinde Alman resmi albüm listelerinde 54. sırada yerini aldı.

Grup, ilk thrash metal fırtınasını 6 Ocak 2006 senesinde “Malevolent Rapture” ile patlattılar. Aslında bu albüm, “Occult” adı altında yayınlanacaktı. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, albümün piyasaya sürülmesine çok az bir süre kala grup ismini “ ” olarak değiştirdi ve böylece bu albüm de LOTD’un ilk albümü olarak piyasaya sürüldü. Andy Classen’in de yardımlarıyla 80’lerin müziğini paketleyerek çok daha modern bir sound ile dinleyicilerin karşısına çıkaran bu albüm basından büyük destek gördü. Grup bu albümde şiddetli thrash kargaşası ile daha orta derecedeki boyun kırıcı ritimleri bir arada harmanlayarak, Kreator ve Celtic Frost ile birlikte çıktıkları 80’leri milenyuma taşıyabileceklerini gösterdiler. başarılı turneden sonra grup, 2007 senesinde bütün Avrupa’da gösterilerde bulundu. 2008 “Malevolent Rapture”dan sonra grup No Mercy senesinde Legion of the Damned “Feel the Blade” Festivalleri’nde sahne yıkmaya, Cannibal Corpse albümünü piyasaya sürdü. Bu albüm daha önceki ve Kataklysm gibi gruplarla birlikte Rockhard grupları “Occult”ün “Elegy For The Weak” adlı Festivali, Summerbreeze, Wacken Open Air gibi albümünün tekrar kaydedilmesinden oluşuyordu. organizasyonlarda boy göstermeye başladılar. Bu albüm bütün Avrupa’daki büyük dergilerden Sonrasında Eylül 2006’da Hollanda’da eski muhteşem övgüler aldı. Tekrar Almanya’da resmi Destruction ile mini bir turneye çıktılar. No Mercy albüm listelerine giremeseler de Finlandiya, Festivalleri sırasında gruba Harold Gielen basçı Norveç ve Avusturya listelerinde yerlerini aldılar. olarak katıldı. Gösteriler arasında grup bir sonraki “Feel The Blade” albümü Güney Amerika’da albüm için yeni şarkılar yazmaya devam etti. NuclearBlast etiketiyle, Finlandiya’da Stay Heavy Records etiketiyle, Kuzey Amerika’da Seasons 2006 sonları, 2007 başlarında Legion of the Of Mist etiketiyle, Norveç’de Indie etiketiyle



ve Japonya’da Spiritual Beast Records etiketiyle piyasaya sürüldü. 1995 Occult 2. Albümleri “The Enemy Within”i Berlin’de Musiclab Studio’da Kreator, Sodom, Grubun geçmişteki çalışması Occult ile ilgili Assassin, Pestilence ve Voivod gibi gruplardan kısa detayları grubun tarihçesi bölümünde tanıdığımız Harris Johns ile kaydettiler. görebilirsiniz. 1996 Occult ikinci albümleri “The Enemy Within”i GRUBUN TARİHÇESİ: piyasaya sürdüler. 1990 Leon, Maurice ve Erik bir araya gelerek 1996 Occult, Osdorp Posse, Gorefest, Goddess of “Occult” adı altında yeni bir grup kurdular. Desire ve Orphanage gibi gruplarla birlikte Dutch Metal Night Festivals’a katıldı. 1991 Eski Crematorium üyesi ve grubun dostu olan Sjors gruba katıldı. 1997 Sinister ile birlikte Almanya turnesi, Dynamo Open Air, Eindhoven, Hollanda gibi yerlerde 1992 Grup, Elsloo/Hollanda’da ilk canlı gösteriler yaptılar. Bu sırada sahneyi paylaştıkları performanslarını sergilediler ve bu gösterileri ilk bazı isimler Goddess of Desire, Dimmu Borgir ve resmi demoları olarak kaydedildi. O gün onlarla Satyricon idi. beraber çalan gruplar Countess ve Apator idi. 1998 Occult, Foundation 2000’den ayrılarak yeni 1993 İkinci canlı performanslarını Rotterdam/ bir firma ile anlaşma sağlamak üzere yeni bir demo Hollanda’da sergilediler ve bu da yine bir başka kaydı gerçekleştirdi. demo olarak kayıt altına alındı. Bu gösteride yer alan bir başka grup ise Ancient Rites idi. 1999 Occult, Almanya’da Massacre Records ile anlaşma imzaladı. 1993 Occult, Hollanda’nın güneyindeki Twin Studio’da ilk dört parçalık demosunu kaydetti. 1999 Occult, Sjors’a veda ederken gruba bassçı olarak Twan katıldı. 1994 Occult, Gorefest ve The Gathering’in de kayıt şirketi olan Alman Foundation 2000 ile anlaşma 1999 Grubun 3. Uzun soluklu albümleri “Of imzaladı. Flesh and Blood” Massacre Records etiketiyle yayınlandı. Bunun ardında Morbid Angel, God 1994 İlk uzun soluklu albümleri “Prepare to Meet Dethroned, Krisiun, Gorgoroth ve Amon Amarth Thy Doom” adlı albümlerini kaydettiler. gibi gruplarla turneye çıktı. Turnenin hemen öncesinde Occult grubun 2. Gitaristi Leon’a tekmeyi 1994 Bayan brutal vokal Rachel gruba katıldı. koydu. Sonrasında da Fransa, Belçika, Almanya, Avusturya, İtalya, İsveç ve Hollanda gibi ülkelerde 1994 Occult, Immortal ve Marduk ile birlikte Noel festivallerinde yer aldılar. turneye çıktı. Ancak bu turnede davulcu Erik yerine Inquisitor’dan Wim sahne aldı. 2000 Occult, Massacre Records ile anlaşmalarına nokta koyarak Painkiller Records ile yeni bir 1995 Cradle of Filth ve daha birçok grupla Benelux anlaşma imzaladı. (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) ve Almanya’da birçok gösterilerde bulundular. 2000 “Violence & Hatred” single cd’si kaydedildi ve piyasaya sürüldü. 1995 Gitarist Richard gruba katıldı. 2001 4. Uzun soluklu albümleri “Rage to Revenge” 1995 Grup, Desaster ile birlikte Almanya’da yine kaydedilip piyasaya sürüldü. Bu arada Rachel küçük bir turneye çıktı. Ancak yine davulcu Erik gruptan şutlandı. bu turneye katılmadı. Onun yerine Inhume ve God Dethroned’dan Roel gruba eşlik etti. 2002 Tidfall, Ragnarok ve Anorexia Nervosa gibi


gruplarla Dark Funeral’in Avrupa turnesinde yer aldılar. Bu turne kapsamında Birleşik Krallık, İskoçya, Hollanda gibi ülkelerde ülkelerde gösteriler yaptılar.

2006 Legion Of The Damned, Sodom ve Fintroll ile mini bir turneye katıldı. Wacken Open Air, Summerbreeze, Up Form The Graund, Rockhard gibi gösterilerde canlı performans sergilediler. Cannibal Corpse ve Kataklsym ile birlikte bir başka turnede 2003 Occult, “Elegy For The Weak” albümünü yer aldılar. Sonrasında Stage One Studio’da Andy kaydettikten hemen sonra Exodus, Agent Steel, Classen ile birlikte “Sons Of The Jackal” albümünü Nuclear Assault, Got Dethroned, Grave, Callenish kaydettiler. Circle ve Prospect gruplarıyla birlikte turneye katılarak Fransa, Birleşik Krallık, Hollanda, Belçika, 2007 Legion Of The Damned, “Sons Of The Jackal” Almanya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde albümünü piyasaya sürdü. Kreator ve Celtic Frost gösterilerde bulundular. gibi gruplarla, Norveç’deki Inferno, Finlandiya’daki Tuska, BK’daki Bloodstock, Almanya’daki 2003 “Elegy For The Weak” çoktan kaydedilmiş Earthshaker, Belçika’daki Graspop, Avusturya’daki olmasına rağmen Painkiller Records tarafından bir Kaltenbach, Rockarea, Metalbash, Queens Of Metal türlü piyasaya sürülmedi. Festival, Hellraiser festivali gibi birçok festivalde sahne aldılar. 2003 Maurice’in kendi video şirketi “Occult – to be trashed” başlığı altında resmi belgelerden oluşan bir 2007 Legion Of The Damned, 2 yeni şarkı ve bir DVD piyasaya sürdü. cover parça kaydettiler. 2003 Occult, kaydettikleri albümün bir türlü yayınlanmaması sebebiyle Painkiller Records ile anlaşmasını fesh edip, Karmageddon Media Records ile anlaşma imzaladılar.

2008 “Elegy For The Weak” adlı albümlerini “Feel The Blade” adı altında yeniden kaydederek piyasaya sürdüler. Bu albüm Finlandiya, Norveç, Kuzey ve Güney Amerik ve Japonya’da büyük ilgi gördü.

2004 Karmageddon Media Records grubun “Elegy 2008 Legion Of The Damned, The Scourger ve For The Weak” albümünü piyasaya sürdü. Axegressor ile birlikte Finlandiya’da mini bir turneye katıldı. 2005 Occult, “Malevolent Rapture” albümünü Karmageddon Media Records’tan yayınlamak üzere 2008 Legion Of The Damned özel olarak Party kaydetti. San Open Air’de, Metalcamp’da ve Fransa’daki Hellfest’de gösteriler yaptılar. 2005 Grup çeşitli görüşmeler sonucunda Karmageddon Records ile yollarını ayırıp tekrar 2008 Legion Of The Damned, “Cult Of The Dead” Massacre Records ile anlaşma sağladılar. albümünü kaydettiler ve bu albüm kısa zaman önce piyasaya sürüldü. 2005 “Party San Open Air” ile Occult adı altında son canlı gösterilerini yaptılar. 2009 Grup 4 haftalık bir turne kapsamında bütün Avrupayı turlayacak. 2006 Occult, Legion Of The Damned’a dönüştü. (Editör yorumu: Oh be) KADRO 2006 “Malevolent Rapture” Legion Of The Damned Maurice Swinkels (Vokal) adı altında yoğun promosyon kampanyaları ile Richard Ebisch (Gitar) Massacre Records tarafından piyasaya sürüldü. Harold Gielen (Bass) Erik Fleuren (Davul) 2006 Grup Twan’e gülü güle derken eski Mangled ve Inhume gruplarından tanıyabileceğimiz Harold Ece SAKA gruba basçı olarak katıldı.




v, 1994 yılında Amerika/Güney Florida’da kurulan bayan şeytani vokal, İpek’in frontwoman pozisyonuyla dişil-ekstrem-metal grubu olarak tanımlanmakta olup black, death, thrash öğelerini teknik ve şiddetle bezedikleri kendi imzalarını taşıyan soundlarıyla dünyanın her yerinden takip edilme cazibesine ve gücüne sahip farklı bir oluşumdur.

the Well) ve grup tarafından yapımcılığı üstlenildi. Albümün grafik tasarımı, daha önceki Wykked Wytch albümü Angelic Vengeance’i tasarlayan Chad Michael Ward (Soilwork, Darkane) tarafından gerçekleştirildi. Albüm tamamlandıktan kısa bir süre sonra grup albümdeki The Soul Awaits adlı parça için bir video kaydetti.

Grubun ilk materyali Something Wykked This Way Comes, kendi şirketleri olan Cauldron Records tarafından 1996 Eylül ayında günışığına kavuşturuldu. Bu albüm, Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın geri kalanından oldukça iyi eleştiriler aldı. Albümün, ilk basımından sonra Birleşik Devletlerdeki Demolition Records adlı metal şirketi tarafından Avrupa dağıtımı için toplandı ve iki ekstra parça ilave edilerek tekrardan yayımlandı.

Birkaç talihsiz gecikme ardından albüm 2004 sonunda Demolition/Dreamcatcher Records tarafından nihayetinde yayımlandı. Wykked Wytch, 2005 senesinin ilk yarısını Nefret albümü için düzenlenen oldukça yoğun bir Avrupa turne kampanyası dâhilinde geçirdi. Üç aylık yorucu yolculuk devamı, Wykked Wytch’in Carpathian Forest, Tsjuder, & E-force ile altı haftalık ilk buluşmasını getirdi. Grup, Six Feet Under, Nile, Dark Funeral, Disbelief, Dying Fetus, & Cataract gibi gruplarla birlikte No Mercy Fests’e katılımıyla ve Avrupa turnesiyle geldi.

1999 sonlarında doğru İpek (vokal), grubun kadrosal açından yenileyip grubun ikini materyali olan Angelic Vengeance için söz yazım aşamasını başlatmış oldu. Bu albüm, İtalya/ Ventimiglia’da bulunan Damage Stüdyosunda grubun dönem davulcusu John Rae (Pain Control/Birleşik Krallık) ile birlikte kaydedildi. Albümde yapımcılık Kit Woolven (Cradle of Filth, Anathema) ve mastering işlemleriyse Jim Morris (Cannibal Corpse, Death) tarafından Florida/ Tampa’daki Morrisound Stüdyosundan gerçekleştirildi. 2001 sene sonunda yayımlanan Angelic Vengeance’i Avrupa’da desteklemek adına sahne almaya başladı. Grup imrenilecek desteği, thrash metal liderlerinin (Kreator, Sodom ve Destruction) katılım gösterdiği Avrupa turnesi Hell Comes To Your Town 2’da yer almasıyla sağladı.

Oldukça başarılı bir Avrupa Turnesi dönüşünde, 2002 senesinde İpek grubun gitaristi Gio Geraca ile birlikte üçüncü materyalleri Nefret üzerinde çalışmaya başladı. 2002 sonlarında doğru Wykked Wytch, demo kayıtları mühendis Jason Suceof (Trivium, Devildriver) ve dönem davulcuları Richard Christy (Death, Iced Earth, The Howard Stern Show) Florida/Orlando’daki Audiohammer Stüdyosunda biçimlendirdi. 2003 sene başlarında üçüncü materyalleri için yazım işlemleri tamamlandı ve grubun üçüncü albümü NEFRET’İ stüdyoya girip tekrardan kaydetti. Bu albüm Florida/ Deerfield Beach’teki Studios 13’te kaydedilip mühendis Jeremy Staska (Marilyn Manson, Poison

Avrupa turnesi dönüşü ardından Wykked Wytch, dördüncü albümleri için materyal yazmaya koyuldu. Ağustos 2005 senesinde grup, Mark Prator (Deicide, Obituary) ile dördüncü albüm demo kayıtları için Red Room Recorders Stüdyosuna (Florida/Tampa) girdi. Grup, 2005 senesini Deicide’ın katılım gösterdiği bir aylık uzun bir Avrupa turnesi gerçekleştirerek ve ikinci albümleri Angelic Vengeance’da davulda yer alan John Rae’in kadroya katılımıyla sonlandırdı. 2006 senesi başlangıcında grup, Cradle of Filth grubunun bassisti Dave Pybus’a ait olan SixSixSix Records/B.K ile anlaşma imzaladı. Bu imza, kısa bir beraberlik ardından grubun şirketle yollarını ayırmasıyla feshedildi. Grup, dördüncü albümleri Memories of A Dying Whore ile kendi kendinin finansmanı olarak Redroom Recorders S. Mark Prator yapımcılığında kayda başladı. Albüm tamamlandıktan sonra grup, Hanzel und Gretyl & Bella Morte adında kısa bir Amerika turnesine ve Oktotenfest’e katıldı. 2007 senesinde Wykked Wytch, Memories Of A Dying Whore’i tamamladı. Albüm, Eric Rachel tarafından Trax East Stüdyosundan/ New Jersey mixlenip Alan Douches tarafından West West Side Stüdyosunda/ New York düzenlendi. Kısa bir gecikme ardından Memories Of A Dying Whore, Perish Music Group tarafından Aralık ayında yayımlanmak adına programlar arasında yerini aldı. Fakat albüm yayım tarihi 2008 senesi Mart ayına taşındı. Ebru Ekşi



D’arch , 2005 yılının aralık ayında davulda Gürhan’, ritim gitarda Fatih ve yan flütte Sinan olmak üzere üç yakın arkadaş tarafından kuruldu. Bu üç arkadaş Türkiye’de ve dünyada diğer müzik tarzlarına oranla çok fazla icrası ve takipçisi bulunmayan , müzikal açıdan bakıldığında bir hayli uyum ve enstrümantalite gerektiren yanı sıra kalabalık bir ekiple çalışılması dolayısıyla grup içerinde bulunan müzisyenler arasında müzikal uyum haricinde karakteristlik açıdan da üst seviyede bir uyum ve anlayış gerektiren , klasik batı ve doğu müziğinin vazgeçilmez enstrümanlarını , yine rock müziğin salt enstrümanlarına empoze ederek , hem melodisel tınlamada , hem de görsel yapıda , iki ayrı tarzı birbirine karıştırarak elde edilen ve dinleyiciye özgün melodiler sunan Senfonik Metal tarzını icra etme hevesiyle müzisyen aramaya koyuldular . Kısa zaman içerisinde okuldan da arkadaşları olan bas gitarda Hilmi ve solo gitarda Ozan’ın da kadroya dahil olması ile grubun temelleri artık atılmış oluyordu . Fakat , gruba yapılacak tarz ile örtüşebilen , kendi içinde karakteristik bir ifade taşıyan , akılda kalıcı ama bir o kadar da anlamsal derinlik barından etkileyici bir isim gerekliydi . Grup içerinde yapılan beyin fırtınaları sonunda , ‘Dark ve Arch’ kelimelerinin birleşimi ve Fransız komutan Jean D’arc ile etkileşimiyle birlikte her hangi bir dilde anlamsal karşılığı bulunmayan , düşünüldüğü gibi basit ama anlamsal derinlik taşıyan ,empoze bir tarza yine empoze bir isim yakışacağını düşünerek grubun isminin D’arch olması kararına vardılar . İlerleyen zaman içerisinde kadronun tamamlanması ile birlikte D’arch , festivallerde yer almaya ve bar programları düzenlemeye başladı . Ankara’nın bir çok yerinde sahne deneyimi edinen grup , her geçen gün

müzikal açıdan kendini geliştirmeye devam ediyordu . Bu konserlerden sonra bir takım sebeplerden ötürü D’arch müzisyen değişikliğine gitme durumda kaldı . Yaşınılan bu değişimlerden sonra D’arch kaldığı yerden devam ediyordu . Yine bir çok festival ve konser deneyiminden sonra beste çalışmalarına hız veren grup ilk tek parçalık demosu ‘Desert Storm’ u kaydedtti . Bir süre aynı kadro ile devam eden grup , ilerleyen zaman içinde yeniden müzisyen değişimi ile karşı karşıya kaldı . Bu sayede şu an ki son kadrosuna ulaşan D’arch ikinci demoları olacak ‘Ölümü Beklerken’ i çıkarmış ve şu anda bu demo albümün tanıtım konserlerinde sahne almaktadır. 2008 aralık ayına kadar D’arch’ın menajerlik işlerini Fatih yürütmüş ve bu tarihten itibaren Onursal TUNCER ile menajerlik sözleşmesi imzalayarak , menajerlik olayını profesyonel ellere teslim etmiştir. Son kadro itibariyle D’arch; Soprano Vokal : Günay Tanrıverdi Brutal ve Scream Vokal : Doruk Eren Yaylılar ve Alto Vokal : Duygu Özge Oğuz Yaylılar , Piyano ve Mezzo Soprano : Ekin Demirci Tuşlu Çalgılar : Ozan Ayçiçek Solo Gitar : Olgun Ustaoğlu Vurmalı Çalgılar : Sercan Dursun Ritim Gitar ve Tenor Vokal : Fatih Sever Viyolonsel : Berk Dönmez Bas Gitar : Barış Erbil D’arch iletişim adresleri : D’arch resmi internet sitesi : http://www.darch.org



Türkçe Death Metal yapan Baht grubu ile bir röportaj yaptık. Röportajı okumak için devamına tıklayınız. Öncelikle merhabalar. Bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için MetalTR adına teşekkür ederim. Bilgehan: Merhaba. Bize bu imkânı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz asıl. Baht’ ın oluşum süreci hakkında bahsedelim biraz isterseniz. Kemik kadronuzu ve kadronuzda yaşanılan değişiklikleri anlatır mısınız? Doruk: 2006’ nın sonlarına doğru İTÜ Rock kulübünde Bilgehan ile tanışmıştık. Elindeki bir prosesörün ses kalitesini görmem amacıyla bir kayıt göndermişti. Gönderdiği kayıt bateri ve gitardan oluşan güzel bir şarkıydı. Daha sonra konuştuğumuzda kayıttaki baterileri bilgisayarda yazdığını ve bestenin kendisine ait olduğunu söyledi. Bana yaptığı birkaç besteyi daha dinletti. Şarkıları gerçekten beğenmiştim. Ona bestelerini beraber çalmayı teklif ettim, böylece grubun ilk adımı atılmış oldu. Sonraki aylar basçı ve baterist arayışıyla devam etti. Bilgehan’ın oda arkadaşı Ersin 2007 ortalarında gruba dâhil oldu. Bu dönemde birçok baterist de denedik fakat hiçbiriyle anlaşamadık. 2008’ in ortalarına doğru Cihan ile tanıştık ve bir süre onunla devam etti grup, fakat Cihan derslerinin yoğunluğu ve diğer grubu Mahzen ile olan çalışmalarından dolayı gruptan ayrılmak zorunda kaldı. 2008 yazında İTÜ’ de asistan olan Aytaç gruba dâhil oldu. Onunla iki konsere çıktık ama daha sonra grup içindeki bazı sorunlardan dolayı onunla da devam edemedik. Bu süre içinde Cihan ile irtibatımız kopmamıştı ve gruba tekrar katılması ile şu anki kadroya ulaşıldı. Şu an gruptaki herkes durumdan memnun, bir daha değişiklik olacağını sanmıyorum. Baht isminin hikâyesi nedir? Ve isim babası kim grupta? Bilgehan: Benim lise yıllarında kurucularından olduğum ve müziğe ilk başladığım grup olan Karabaht ile başladı aslında hikâye. Daha sonraki yıllarda bazı sebeplerden dolayı grubu dağıtmak zorunda kaldık. Doruk ile yeni bir grup kurma fikri ortaya çıkınca ve işler ciddileşmeye başlayınca benim aklıma doğal olarak Baht ismi geldi. Herkes onay verince isime, biz de Baht’ ı kurmuş olduk. Baht tarzını nasıl tanımlar? Bugüne kadar olan yolculuğunuzda bu tarzı korumayı başarabildiniz mi?

Bilgehan: Her ne kadar yapılan müziği birkaç kelime ile ifade etmenin doğru olmadığına inansam da belli bir sınır çizmek için Progressive Melodic Death yaptığımızı söyleyebilirim sanırım. İlk başladığımızdan bugüne kadar pek bu sınırların dışına çıkmadık ama tabii ki kendi dinamiklerimiz ve müzik anlayışımız değiştikçe yaptığımız müziğin tarzının da değişmesi kaçınılmaz. Bildiğimiz kadarı ile beste grubu olarak kuruldunuz. Beste oluşum süreci nasıl ilerlemekte? İlham kaynaklarınız neler? Bilgehan: Evet beste grubu olarak kurulduk ve çalışmalarımızı hep besteler üzerinden yürüttük. Genel olarak, parçaların iskeleti diyebileceğimiz kısımlarını ben yazıyorum. Daha sonra grup olarak herkes kendi enstrümanında ekleme ve düzeltme yapıyor. Böyle oluşturuyoruz şarkıları. İlham kaynaklarımız tabii ki dinlediğimiz müzikler. Fakat bu konuda illa ki dinlediğimiz metal müziklerden etkileniyoruz diye bir sınırlama getiremem. Mesela benim yerel müziklerden ( Balkan veya oryantal ezgilerden ) etkilendiğim de çok olmuştur. Sözler konusunda ise, gündelik yaşam ve düşünce dünyamızdaki etkileri en büyük ilham kaynağıdır bana göre. Bir gün yaşadığınız bir şey veya aklınıza takılan, derinlere indiğinizde çok farklı bir fırtına yaratabilir zihninizde. Bunu sözlerle ifade etmek, belki de yapılması gereken en doğru şeydir. İlk olarak ‘Bilinçten derine’ adlı EP’niz çıktı. Albümün oluşum sürecinden bahsedelim isterseniz. Neler yaşandı? Herhangi bir destek aldınız mı? Kısaca bunları bizlere anlatabilir misiniz? Bilgehan: Albümü kaydederken pek destek almadık. Zaten planladığımız, albümü kendi imkânlarımız ile kaydetmekti. Böylece hem maliyeti düşük olacaktı hem de kayıtlarla istediğimiz şekilde oynayabilecektik. Kayıt süreci yaklaşık 3 ay sürdü. Tüm enstrümanları kaydettikten sonra vokal kayıtları için Ankara’dan Midasın Kulaklığı’na gittik. Vokal kayıtları sırasında Erkan Tatoğlu, sağ olsun yardım etti. Yeni bir albüm hazırlığı söz konusu mu? Eğer varsa böyle bir projeniz şu an hangi aşamada? Bizler ne zaman dinleyebileceğiz? Doruk: Şu an elimizde genel olarak kaydedilmiş birçok materyal var. Şimdilik şarkıları düzenlemekle ve şekillendirmekle uğraşıyoruz. Bilgehan’ da bir yandan sözler üzerinde çalışıyor. Şarkılar tamamlandıktan sonra da kayıtlar üzerinde de çok zaman geçirmek niyetindeyiz.


Muhtemelen yine bir ev kaydı olacak fakat ilkinden edindiğimiz tecrübeyle daha iyi bir kayıt çıkartabileceğimizi biliyoruz. Fakat önümüzdeki belki 1 - 1,5 senelik dönemde bir kayıt çıkarmayı düşünmüyoruz. Belki promo parçası olarak bir şarkı çıkarabiliriz. Yeni bir kayıt çıkarmadan önce kendimizi yeterince duyurduğumuzdan emin olmak istiyoruz. Bunun için de mümkün olduğunca konser vermeye, sahne almaya çalışıyoruz. Türkiye’ de metal piyasası sizce ne durumda? Piyasanın gelişebilmesi için neler yapılabilir? Düzenlenen festival ve konserlerin size göre piyasanın gelişimdeki rolü nedir? Bilgehan: Ben şahsen Türkiye’ deki metal piyasasının gidişi hiç iyi görmüyorum. Artık bandrollü albüm çıkarabilen grup sayısı çok az. Bunun bir sebebi, belki yeterince iyi ve özgün gruplar çıkmaması ama diğer sebebi de artık oldukça yaygınlaşan internetteki ortamlar. İnternet ile orijinal albüm satışları oldukça azaldı tabii ki. Artık yerli gruplar yabancı yapımcılardan medet umuyor. Bu konuda neler yapılabilir gerçekten bilmiyorum. Durum böyle olunca tabi artık konserler daha da arttı. Artık neredeyse tüm büyük grupları Türkiye’ de izlemek mümkün. Yerli gruplar da bundan faydalanıyor tabii ki. Fakat bu yüzden, artık grupların bestelerinden çok canlı performansta ne kadar eğlendirdikleri ve ne kadar bira sattırabildikleri sahne almak için kriter olmuş gibi geliyor bana. Türkiye’ de sahne showlarınızı yeterince gerçekleştirebiliyor musunuz? Bunun için yeterli ekipmanınız mevcut mu? Özellikle sahnede gerçekleştirmek istediğiniz fakat gerçekleştiremediğiniz şeyler oldu mu? Bilgehan: Daha iyi bir performans sergilemek için çok çalışıyoruz. Ama çoğu sahnede imkânlar oldukça kısıtlı. Showdan ziyade kendi parçalarımı düzgün çalabilmemiz bile ses sistemlerinde dolayı zor olabiliyor. Duymadan çalmaya alışmak gerekiyor belki de. Kendi ekipmanlarımız yeterli fakat her konsere amfi ya da PA sistemi taşıyamayız tabii ki. Özellikle gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştiremediğimiz bir şey olmadı şimdilik. Önümüzdeki günlere dönük bir konser düşünceniz var mı? Bu seneki festivallerde sizleri de görebilecek miyiz? Bilgehan: Önümüzde en yakın İstanbul Rock

Festivalinde ( 16 Nisan ) sahne alacağız. Her festivalde sahne almak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu konuda tanıdık sıkıntısı yaşıyoruz açıkçası. Bir konserde yer alabilmek için o konserin düzenleyicisini en azından biraz tanıyor olmak gerekiyor. Sadece başvurularla bir yere kadar gidilebiliyor. Baht’a göre Türk metal dinleyici kitlesi ne durumda? Bilgehan: Bize göre Türkiye’ deki metal dinleyicisi iyi durumda:) Artık yerleşmiş, kemikleşmiş bir dinleyici kitlesi var ve bu kitle gittikçe büyüyor. Bu tarzla ilgilenen insan sayısı artıyor. Biz gidişatı iyi görüyoruz. Daha kaliteli işler çıktıkça dinleyici kitlesinin de seviyesinin yükseleceğini düşünüyoruz. Bugün birçok yerli grubun tanıtımlarını, albümlerini kısacası onlara dair ne varsa; Internet aracılığıyla kolayca öğrenebilmekteyiz. Sizlerin internetle arası nasıl? Yeteri kadar faydalanabildiğinizi düşünüyor musunuz? Bilgehan: Evet, internet şuan elimizdeki en büyük nimet :) Her ortamda bir şekilde var olmaya çalışıyoruz. Facebook ve Myspace bunlardan önde gelenler. İnternetin yaygınlaşmasıyla artık sadece albüm kapağı ve tasarımı değil, Myspace tasarımı gibi sanal ortamlardaki görseller de önem kazandı. Biz de bu konuda elimizden geleni yapıyoruz. Müzik dışındaki hayatınızdan bahsedelim isterseniz? Grup üyeleri şu anda müzik dışında herhangi bir işle meşgul mü? Gündelik hayat nasıl akmakta? Bilgehan: Hepimiz öğrenciyiz şuan. Müzik haricindeki tüm zamanlarımızı okul yeterince dolduruyor zaten. 4 mühendislik öğrencisinin dersler, sınavlar ile grup ve müzik işlerini birlikte götürmesi gayet zor oluyor diyebilirim. ANKET SORULARI -Kullandığınız enstrüman (Marka, Model): Schecter S-1 Blackjack, Line6 Pod XT -Doğum yeri ve tarihi: Ankara 1988 -Favori grupları: Opeth, Death, Novembre, Nevermore, Dissection, In Flames (eski), Porcupine Tree, Anathema, Yansımalar (Birol Yayla – Şenol Fiiz) -Favori albümler: Opeth-My Arms Your Hearse, In Flames – The Jester Race, Anathema- Alternative 4, Kalmah- Swamplord, Death – Symbolic -Hayranı olduğunuz müzisyen: Mikael Akerfeldt, Dan Swanö -Boş vakitlerdeki uğraşları: Müzik


Baht’ın En İyi Olarak Değerlendirdiği Konseri: 2008 Dorock Konseri -Baht ile Yaşadığı En Unutulmaz Anısı: Katharsis konserinde Doruk’un eline kramp girmişti ve konsere devam edemeyeceğini söyledi. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Neyse ki şarkıya başlayınca geçmiş. -Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersiniz?: Opeth, Suicide -İlk Aldığı Albüm: Marilyn Manson - Hollywood -Son Aldığı Albüm: Decaying Purity – Phases Of Dimensional Torture (TR) -Son Olarak Hayat Felsefesi: Az olsun, öz olsun. -Kullandığınız Enstrüman (Marka, Model): Jackson Soloist 2 -Doğum yeri ve Tarihi: Bursa 1988 -Favori Grupları: Death, Iron Maiden, Cynic, Control Denied, Lamb of God, Nevermore, Slayer, Xentrix, Quo Vadis, Bruce Dickinson -Favori Albümler: Death - Sound of Perseverance, Symbolic, Individual Thougth Patterns, Human, Control Denied - The Fragile Art of Existence, Iron Maiden - Brave New World ve Dance of Death, Bruce Dickinson - Balls to Picasso -Hayranı Olduğunuz Müzisyen: Chuck Schuldiner -Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Koşu ve Yüzme -Favori İçeceği: Bol köpüklü ayran -Favori Yiyeceği: Pastırmalı kuru fasulye -Baht’ ın en iyi olarak değerlendirdiği Konseri: Dorock konseri -Baht ile yaşadığı en unutulmaz anısı: Katharsis konserinde sağ elime kramp girmişti. Kötü bir anı, umarım bir daha yaşamam. -Hangi gruplarla sahne almak istersiniz?: Opeth, Cynic, Suicide. -İlk aldığı albüm: Iron Maiden - Brave New World -Son aldığı albüm: Lamb of God - Sacrament -Son olarak hayat felsefesi: İnsanların kapılıp gittiği kalıplaşmış düşüncelere ve trendlere anlamsız yere kapılmadan, kendi düşünce ve zevklerimi oluşturmak, onların peşinden sonuçları ne olursa olsun gidebilmek hayattaki tek isteğim. -Kullandığınız enstrüman (Marka, Model): Ibanez BTB305, Cort AB4 -Doğum yeri ve tarihi: Bursa 1989 -Favori grupları: Opeth, Bloodbath, Porcupine Tree, Orphaned Land, Raven Woods, Suicide -Favori albümler: Death - The Sound of Perseverance, Opeth - Still Life, Bloodbath - The Fathomless Mastery -Hayranı olduğunuz müzisyen: Martin Mendez, Steve DiGiorgio -Boş vakitlerdeki uğraşları: Mühendislik

-Favori içeceği: Su -Favori yiyeceği: Havuç -Baht’ ın en iyi olarak değerlendirdiği konseri: Dorock -Baht ile yaşadığı en unutulmaz anısı: Dorock Konseri -Hangi gruplarla sahne almak istersiniz?: Bloodbath, Orphaned Land, Suicide -İlk aldığı albüm: Metallica - Black Albüm -Son aldığı albüm: Suicide - One Of Your Neighbours -Kullandığınız enstrüman (Marka, Model): TAMA Superstar Custom Snare, TAMA Iron Cobra Rolling Glide Twin Pedal, TAMA Hardwares, Alchemy Professional Power Cymbals -Doğum yeri ve tarihi: Adana – 29 Nisan 1989 -Favori grupları: Slayer, Metallica, Dream Theater, Pentagram, Black Label Society -Favori albümler: Slayer – Reign In Blood, Metallica – Black Album, Dream Theater – Octavarium, Pentagram - Bir -Hayranı olduğunuz müzisyen: Dave Lombardo -Boş vakitlerdeki uğraşları: Üniversite öğrenci kulüp organizasyonları -Favori içeceği: Efes Extra -Favori yiyeceği: Bir Adanalı olarak elbette kebap :) -Baht’ ın en iyi olarak değerlendirdiği konseri: 19 Ekim 2008 Dorock / İstanbul; henüz Baht’ la çalmıyordum, alt grupları olarak sahne almıştım o dönemki grubumla. -Baht ile yaşadığı en unutulmaz anısı: Gruptan ayrı olduğum dönemde o dönemki grubumla Baht’ ın alt grubu olarak sahne almam ve sonrasında tekrar gruba katılmam. -Hangi gruplarla sahne almak istersiniz?: Slayer, Dream Theater, Steel Dragon -İlk aldığı albüm: Pentagram - Anatolia -Son aldığı albüm: Pentagram 1987 20. Yıl DVD -Son olarak hayat felsefesi: Yıldızları hedefle, belki güneşe ulaşabilirsin...”


Gİtme.. Lütfen Gİtme Hani bazı dönemler vardır ya; kimilerimiz ‘ geçiş dönemi ‘ deriz, kimilerimiz ‘ zor dönemler ‘ diye adlandırırız. İşte ben zor bir geçiş dönemi yaşıyorum bu aralar. Geçeceği de yok gibi gözüküyor ya bu ‘ geçiş döneminin. ‘ Neyse.. Sıkıya sıkıya bağlı olduğumuz ve hayatımızda önemli bir yere sahip olan sevdiklerimiz, yakınlarımız, dostlarımız vardır. Bu bazen bir sevgilidir, bazen en yakın arkadaşımız, bazen ailemizin bir ferdi.. Gözünüzü onunla açmışsınızdır, onunla da kapatacağınızı hayal edersiniz hep. Aksi bir durumu aklınıza dahi getirmezsiniz. Çünkü deneyimlememişsinizdir bunu ve hayal etmek anlamsızdır. O hep sizinle olacaktır.. Yanı başınızda.. Elleri saçlarınızda.. En zor anlarınızda.. Peki ya o ummadığınız şey şimdi gerçekleşmek üzereyse? O gidiyorsa? Sizi yalnız bırakarak terk ediyorsa? Ve ilk kez böyle bir ayrılık yaşıyorsanız? Ne yapmanız gerektiğini bilmiyorsanız? Çok küçüktüm. Sanırım 5 ya da 6 yaşlarında. Ellerimden sıkı sıkı tutmuş beni ilk sinema filmime götürmüştü. Küçücük bedenim ve nereye geldiğini o an için anlamayan beynim sinema salonuna girer girmez şaşkınlıktan büyülenmişti. Kocaman beyaz, dikdörtgen bir bez parçası asılıydı duvarda. Etrafım bir sürü koltuklarla doluydu. Ve bir sürü insan vardı. Ne işimiz vardı burada? Ne yapacaktık? Merakla beklemeye başlamıştım, kafamdaki bir dolu soru birazdan cevaplarını bulacaktı. Işıklar söndü. Bir an için irkilip elini sıkmıştım. Sonra o duvardaki beyaz bezin üzerinde şekiller çıkmaya başladı. Aman Tanrım! Televizyon muydu bu? Kocaman bir televizyondu bu. Evet evet.. Çok mutlu olmuştum. Kafamda canlandırdığım yere hiç benzemiyordu burası ama ben yine de mutluydum. Filmin sonuna kadar dayanamamışım. Uyuyuvermişim ilk yarıdan sonra. Eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Ertesi gün öğreniyorum ki kucağında taşımış beni eve kadar :) İlkokula başladığım seneydi. Büyük bir hevesle yüzme okuluna yazılmıştım. Hafta sonları yüzme okuluna gidiyor, yüzücülük dersleri alıyordum. Çok kısa bir süre içerisinde kolluksuz ve köpüksüz bağımsız yüzmeye geçmiştim. Yılsonuna doğru yapılacak yarışmada ben de vardım. İnanılmaz bir heyecan ve korku vardı içimde. Ya onu hüsrana uğratırsam? Benimle gurur duymasını istiyordum. Yarış sonunda koşup ona sarılmak ve ‘başardım’ demek istiyordum… Büyük gün gelmişti. Tribünde onu görebileceğim bir yere oturmuştu. Böylece daha az heyecanlanacaktım. Ama ben o çocuk ruhumla bir daha böylesine bir heyecana tanık olmadım. Öylesine bir titreme bürümüştü ki beni, tüm vücudum tir tir titriyordu. Bir anda kaskatı kesiliyor, ardından ter döküyordum resmen. Düdük çalmış ve kendimi suya bırakıvermiştim. İlk turun ardından ayağıma kramp girmiş yarışı tamamlayamamıştım. Evet, yarışı kazanamadım. Ama koşup yine de sarıldım Ona. Yaşayabileceğim en büyük duygu buydu işte. Onun sıcaklığını hissetmek.. İliklerime kadar.. Yıllar geçiyor, adım adım büyümeme tanık oluyordu. Artık genç bir kız olmuştum. Bana bakarken gözlerinin içindeki ışıltı hiç değişmemişti. Hep aynı hayranlıkla bakardı bana. Lise bitiyordu artık. Elimden tutup beni kep törenime götürmüştü. 17 yaşındaki kaç kız acaba bu anı yaşamıştır, o gün kendi kendime bu soruyu sordum. Cevabını bilsem de :) Üniversiteyi kazandığımda da sanırım herkesten çok o sevinmişti. Ama en çokta başka bir şehre gitmediğime. Ekranda Kocaeli Üniversitesi yazısını gördüğümüzde çığlık atmıştı resmen. O anki görüntü hala gözlerimin önünde. :) Nasılda sevinmişti beni başka bir şehre göndermeyeceğine.. Ve yıllar yine geçmişti.. Şimdi de üniversiteden mezun oluyordum. - Yahu bırak kuaföre bari yalnız gideyim - Yanında olmalıyım, bugün senin en mutlu günün. - Peki, o zaman, ağdaya gitmem lazım yürü bakalım. - E şey, benim az işim vardı, ben seni yarım saat sonra alıyım?


- Haha, anlaştık :D Deli bu adam demiştim içimden. Hakikaten de deliydi.. İlk tiyatro oyunum, ilk maçım, ilk konserim, ilk yarışım, ilk tavla oyunum, bütün ilklerim onunla birlikte olmuştu. Bana zar tutmayı bile öğretmişti :) Arkadaşlarım nasıl bu kadar şanslı olduğumu soruyorlardı ama hile yaptığım akıllarına gelmiyordu. Damarlarımda akan siyah beyaz kan da onun eseriydi. Biz müthiş bir ikiliydik her anlamda. İlk stadyum maçımda çok heyecanlıydım. Üstümde siyah beyaz formayla Kocaelispor tribünlerindeydik. ‘ Korkma, hiçbir şey olmaz ‘ diyordu bana ama bence o da ufaktan tırsıyordu. Amokachi topu ağlara götürdüğünde GOLLLLL diye ikimizin birden sıçrayışı, koşarak stadyum dışına çıkmamızla sonlanmıştı. Kan ter içinde, soluk soluğa kalmıştık ama değerdi. Maçı kazanmıştık! Kocaelispor tarafında Gol diye bağıran iki salak olarak o an tarihe geçtik. Birlikte bir daha hiç maça gidemeyecek miyiz? Futbol yorumlarını izleyip onlarla dalga geçemeyecek miyiz peki? Peki ya tavla turnuvamız ne olacak? Yarım mı bırakacaksın?Beni yarım bıraktığın gibi.. Lütfen gitme.. Beni bu soğuk şehirde bırakıp gitme.. Geç çıktığım günler işten beni kim gelip alacak? Gece yarısı hız manyaklığımız sona mı erecek şimdi? Kiminle yarış yapacağım ben artık? Gitme.. Lütfen gitme.. O buz gibi koridorlarda geçireceğimiz günlerimizden başka zamanımız yok artık. Sıcak olsa da insanın kanını donduran bir havası var. Her seferinde aynı ürperti kaplıyor içimi. Tepeden tırnağa buz kesiliyorum adeta. Hele ki o koridorun sonu sana çıkmıyor mu? Bitmek bilmiyor sanki adımlarım. Gözlerimin önünde eriyorsun. Ve ben buna dayanmıyorum. Gücüm yok, tükendim artık. O yataktan sapasağlam kalkacağını düşünüyorum her gün. Her an bunun için dua ediyorum. Mucizelere inanıyorum. İnanmak, düşünmek, istemek seni bana getirecek biliyorum. Ben sensizliği düşünmek istemiyorum. Ben istemedikçe kendimi alıştırmam gerektiğini söylüyor bir sürü aptal insan. Doktorlar, arkadaşlarım, annem, babam, patronum. Oysa gideceğine kendimi alıştırmak, ikimiz için de yapacağım en büyük yanlış olur. Gitmeni göze alamam. Sensizliğe alışamam. Gitme.. Lütfen gitme.. Bak ne buldum.. İlk uçurtmam.. Büyük bir hevesle yapıp, birlikte uçurduğumuz, kocaman kuyruğu olan, ‘uğur böceği’ ismini taktığımız kırmızı uçurtmamı buldum. Haydi, kalk yerinden yukarılara çıkıp uçurtma uçuralım. Haydi ama.. Şş.. Uyudun sanırım.. Biraz daha sessiz olmalıyım o halde. Sen uyurken saatlerce seni seyretmek hoşuma gidiyor. Bazen endişeye kapılıp kulağımı yavaşça yüzüne doğru eğiyorum. Nefesin alışını duyunca rahatlıyorum. Tuhaf bir endişe işte benim ki.. Yersiz bir duygu.. Son gücümü senin için tüketiyorum. Artık istesem de çırpınamayacağım kimse için. İsteyeceğimi de sanmıyorum zaten. Sen yoksan eğer diğer olanların bir anlamı yok ki! Her şey seninle bir bütün oluşturuyor etrafımda. Sensiz onların bir önemi kalmıyor. Şimdi ellerinden sıkı sıkı tutacağım ve tüm enerjimi seninle paylaşacağım. Tüm çabama rağmen gidersen ben de gelirim peşinden haberin olsun. Lütfen ellerimi bırakma, pes etme! Gitme.. Lütfen gitme.. Beni sensiz bırakıp gitme amca.. Rüya Umutlu belzebul@metaltr.net





1. Nuclear Torment 2. Nocturnal Predator 3. Slaughtering the Pigs 4. Slut of Sodom 5. Feel the Blade 6. Expire 7. Warbeast 8. Disturbing the Dead 9. Obsessed by the Grave 10. Reaper’ s Call 11. Last Command 12. Mask Of Terror 13. Chronic Infection (Pestilence Cover) 2005 yılında Hollanda’ da (Geldrop) kurulan death / thrash grubu Legion of the Damned’ ın 2008 başlarında çıkan ‘Feel The Blade’ albümlerinin yorumuna gelmeden önce grup hakkında az da olsa bilgi verelim... 1992 yılında Occult olarak black / thrash çalışmalarına başlayan grup daha sonra 2005 yılında basçı değişikliği ile birlikte Legion of the Damned olarak karşımıza Death / thrash grubu olarak çıkıyor... Albümün ilk parçası olan ‘Nuclear Torment’ ; içinde büyük nefret barındıran parçalarından biri.. Parçanın girişinde bile bunu hissetmek mümkün. Sert rifflerle başlayan parça aynı hızla devam ediyor.. Bu yüzden klasik Legion of the Damned çizgisinin biraz dışında olduğunu söyleyebiliriz. 2. parça ‘Nocturnal Predator’ ; sözlerinde sadistik öğeler barındıran, çok fazla dikkatimi çekmeyen bir parça. Albümde 3. sırada bulunan ‘Slaughtering the Pigs’ parçasında, “Enter the realm of the Messiah, receive the revelation of hate.. The coming apocalypse, we are here to celebrate” ..sözleri en dikkat çeken bölümdür bana göre. Kısaca bu parçanın liriklerinde satanic öğeler bulunmakta ve klasik Legion of the Damned çizgisinde bir melodide ilerlemekte.. ‘Slut of Sodom’ liriklerinde bir erkeğe bir kız ile ilgili verilen öğütlerden bahseden, biraz kışkırtma mesajları veren inişli çıkışlı melodiye sahip olan bir çalışma.. Parçadaki vokalin nefret ve kinli olduğu da hissedilmekte.. Albüme ismini veren parça “Feel the Blace” , “ben ölümün habercisiyim” diyor ve albüme ismini vermiş olan, liriklerinde de mesajlar olan çok iyi bir parça.. “Expire” çalışması albümdeki tek sözsüz, gitarsız, davulsuz, piyano melodileri ve korku dolu insan sesi ile süslü. Bir intro, outro, hazırlık niteliğinde.. Albümün 7. sırasında bulunan “Warbeast” adı üstünde ‘yırtıcı savaş’ tan bahsedilmekte. Herkese karşı verilen mücadeleden, yıkımdan, kıyımdan bahseden çok sert bir parça.. Melodisinde de bu sertlik, yıkım fark edilmekte.. “Disturbing the Dead” parçasının nakarat bölümü, en göze çarpan bölümüdür.. “NECROMANCER - Violates the graves DESECRATOR - Disturbs the fucking dead NECROMANCER - Exhumes the rotten corpses DECAPITATOR - He removes their heads” Parçanın bu nakarat bölümünde anlatılmak istenilen; “Ruhçağıran - ıhlal edilen mezarlar Kutsal saymayan - Ölüleri rahatsız eder Ruhçağıran - Çürük ölüleri mezardan çıkarır Başı kesilen - Benim yolumu kusursuz kılar” Kısacası ölülere saygısı olmayan, ruh çağıranlar tarafından, ölülerin diriltilmesiyle sonlarını bulacaklar mesajını veriyor. =) 9. parça olan “Obsessed by the Grave” ; “mezarın takıntı haline geldiğini, ölümün gölgesinde ve vampirlerin yükselişiyle doğduğunu, dokunuşunun Azrail’in nefesi olduğunu” söyleyerek çok iddialı sözlerle başlamış ve bence şarkının geneli ile sonu vampirizmle bağdaştırılabilir.. “Reaper’ s Call” a gelince adından da anlaşılacağı gibi Azrail’in çağrısını duyurmak istenmiş.. Nakarat bölümünde geçen “Çağrıyı duy - Azrail’ in çağrısını, Bu son çağrı - soğuğu hisset..” Parçanın marş havasındaki melodisi ile dinleyicilerin çağrıyı kesinlikle duyabilmesini sağlayabilir.. Albümdeki 3 bonus parçanın ilk bonus parçası olan “Last Command” ın sözlerini bir yerde bulamadığım için tam olarak çevirisini yapamadım. Anlayabildiğim kadarıyla şarkıda, kurbanı öldürmek için son emir olduğunu anlatıyor.. Melodide de daha önceki parçalarda rastlamadığım hoş bass riffleri kulağa gelmekte.. 2. bonus parçası “Mask of Terror” albümün en iyi melodi ve rifflerine sahip parçalardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.. Albümün ve bonus trackların son parçası olan tek cover çalışması “Chronic Infection”, Pestilence grubunun “Consuming Impulse” albümünde yer alan parçadır.. Parçada kronik enfeksiyondan ve bu enfeksiyonun ölümcül sonuçlarından bahsediliyor... Albümün geneline gelirsek; Bir önceki yıl yayınlanan “Sons Of The Jackal” albümünden sonra biraz daha geride kaldığını söyleyebilirim.. Ama Legion Of The Damned’ ın son yıllarda çıkan tüm death grupları arasında benim için ilk 3’ e giren ve bu ilk 3 arasında 2. sırada olan, mesajını iyi veren, sözlerini ve rifflerini beğendiğim sert, yıkıcı, misanthrophic bir Thrash / Death Metal grubudur.. Daha önce dinlememiş olan varsa Death Metal’ in babalarından sonra bu işi en iyi şekilde yapan, hakkını veren LOTD’ yi dinlemenizi öneriyorum. Çağatay Karayakalı


1. Chant For Ezkaton 2. Qadosh 3. Jama Pekel (Master’s Hammer Cover) 4. I’m Not Jesus (Ramones Cover) 5. From The Pagan Vastlands 6. Decade Ov Therion 7. Chant For Ezkaton Grup hakkında çok fazla bilgi vermeye gerek duymuyorum.Çünkü nadir bu zamana kadar yaptıklarını bilmeyen dinleyici vardır... Bence ‘’The Apostasy’’ albümünde tamamen death metal yapmaya başladı derken 2008’in Kasım’ında çıkardıkları,cover’dan ve daha önceki kayıtların yeni versiyonlarından oluşan ‘’Ezkaton’’ EP’sini bizlerle buluşturdu... Grup hakkında bilgi vermeye gerek yok dedim ama kısaca bilgilendirmekten zarar gelmez... Behemoth Üyeleri ; Adam “Nergal” Darski - Vocals, Guitar Zbigniew Robert “Inferno” Prominski - Drums Tomasz “Orion” Wroblewski - Bass Patryk Dominik “Seth” Sztyber - Session Guitar 1999 yılındaki “Satanica” albümlerinde yer alan “Chant For Ezkaton’’ çalışmalarından bahsetmek gerekirse,yeniden düzenlenen parça bence “Satanica” albümünün “Decade ov Therion” parçasından sonraki en başarılı parçasıdır benim için.Cümlemde sonraki monraki başarılı gibi birşey kullandım ama “Behemoth” un yaptığı herşey başarılıdır =).. EP’nin 2. parçası olan liriklerine nette rastlamadığım “Qadosh” çalışmasında bilinen tatlı-sert Behemoth rifleri kulağıma çarpıyor ve arada daha yumuşak Trash vari(Kreator) melodilerde duyulmakta.. 3. sırada yer alan “Master’s Hammer” grubunun “Jama Pekel” cover’ı Nergal vokalliğinde değil orjinalinin tekrar düzenlenmiş hali ile sunulmuş bu EP’de.. 1974 yılında, Joey Ramone vokalde, Johnny Ramone gitarda, Dee Dee Ramone bass gitarda ve Tommy Ramone davulda olmak üzere New York’ta kurulmuş olan Punk Rock’ın kurucuları olarak göstrilen Amerikeli “Ramones” grubunun “I’m Not Jesus” parçasına yer vermişler.. 1993 yılındaki demosuna ismini veren ve 1995 yılındaki “Sventevith” albümünde yer alan “From the Pagan Vastlands” parçasının live kaydı 5.sırada yer almakta.. “Satanica” albümünün ve bence Behemoth’un unutulmaz efsanesi “Decade ov Therion” un en iyi live kaydını bizlere dinletmekte grup... EP içerisinde tek parçanın 2 tane ayrı kaydı,live kaydı bulunmakta.Bu parça “Chant For Ezkaton’’.. Bana göre değişik ama başarılı bu EP’ye fazla söz söylememe gerek yok.Behemoth daha iyilerini de yapar ve yapacaktır.. Iyi seyirler... Çağatay Karayakalı


Kritiğini yapacağım grup Slipknot. Sanki “dandik grup” “poser lan bu” diyenleri duyar gibiyim. Ama, bu albümü eminim Slipknot sevmeyenlere de Slipknot’ı sevdirecek. Çünkü, Slipknot eski Slipknot değil. Kendimle ilgili bir şeyi daha buraya yazmayı faydalı olarak görüyorum ki o da şu; Slipknot’ı 2002 senesinden beri severek dinliyorum fanıyım diyebilrim ama kritiği tarafsız bir şekilde yaptım. Albüm “Execute” isimli intro ile başlıyor. Klasik Slipknot intro’larından bir tanesi. ılk şarkı ise “Gematria(The Killing Name)”, Joey’ in makineli misali twinlerinin olduğu, Corey’in eski albümlerdeki gibi bir vokal performansı sunduğu bir parça. şarkıda Amerika’nın övülmesi söz konusu. Ayrıca şarkıda(daha doğrusu şarkılarda) gitar solosunun olması şarkıyı daha da güzelleştirmiş(bu konuya sonra tekrar değinecem). “Sulfur”, yine öncekisi gibi hızlı bir parça. Nakaratın, clean vokal ile yapılmış olduğunu duyunca eski bir Slipknot dinleyicisi olarak yadırgamam gerekirdi ama yadırgamadım. Clean vokal Slipknot şarkılarına yakışıyor. Bu şarkıyla beraber, Sid’in turntable’ını da şarkılarda duymaya başlıyoruz(sonunda). Corey, bu parçada bünyesindeki karanlıkdan ve insanların saçmalıklarından duyduğu nefreti liriklere aktarmış. şimdi de albümün ilk klip parçası, “Psychosocial”a bakalım. Psychosocial albümdeki favori parçalarımdan. ılk başta insana dandik bir parça gibi gelse de akılda kalıcı sözleriyle(marş söylermiş gibi söyleniyor sanki değil mi? Very Happy) albümdeki favori parçalardan. Chris ve Shawn ise sanırım Osmanlı ordusundaki davulculara özenmiş… Liriklerde ise toplumu güzelce anlatmışlar güzel olmuş. “Dead Memories”, ise albümün ikinci klip parçası. Gerek liriği, gerekse Corey’in clean vokaliyle albümde sevdiğim en iyi şarkılar arasında. şarkı sanki biraz, Stone Sour parçalarından birini dinliyormuş gibi bir etki bırakıyor. “But I’ll never survive with Dead Memories in my heart.” Altıncı parça ise “Vandetta”. şarkı başladığında insan “Ne oluyor lan?” diye ilk önce duruyor. Slipknot’da, pek alışık olmadığımız girişlerden biri var bu parçada. şarkıda, ben pek fazla perküsyon duyamadım sanırım, Joey “açılın lan bu parçada sadece ben olucam” dedi galiba Very Happy. Özellikle şarkının bateri kısmı, bence baya iyi twinde çoşmuş yine Joey. Vandetta’nın liriğine dikkat edince yine nefret kusan bir parça olduğunu görüyoruz. Albümdeki bir başka favori parçam olan, “Butcher’s Hook” nakaratının akılda kalıcığıyla dikkat çeken parçalardan ”GO AHEAD AND DISAGREE / I’m giving up again...”. Konserlerde bu parçayı çalarlarsa istedikleri verimi kesinlikle alırlar. “Consume The Bitch” derken ne kadarda içten söylüyor anlatılmaz bence Very Happy. Gitar solosu ile turntable’ın birleşimi süper olmuş bu da şarkıyla ilgili başka bir önemli nokta. “Gehanna” albümdeki hızı kesmek için, evde albümü dinleyerek delirenleri durdurmak için konulan bir parça bence Very Happy. Yine nakaratın, akılda kalıcılığı ile favori parçalarım arasında giriyor. şarkının bazı yerlerinde, Corey brutalini gereksiz kullanıyor ama o kadar da can sıkıcı olduğu söylenemez. Liriği incelediğimizde ise, kan gövdeyi götürüyor demek yanlış olmaz sanırım. “FREE MY SEVERED HEART, GIVE ME YOU - I WANT IT” Albümdeki vasat parçalar arka arkaya. Albümün bu kısmını atlamanızı tavsiye ederim. “This Cold Black” ve “Wherein Lies Contine”yi dinlerken, şarkılar için yazabileceğim hiç iyi bir şey

gelmedi aklıma. Çünkü, şarkılar tek düze ritimler üzerinde ilerliyor bu da haliyle insanın canını sıkıyor. Sadece, “Wherein Lies Contine”nın clean kısmı güzel diyebilirim. “Snuff”, albümdeki yavaş parçalardan ve benim yine albümdeki favori parçalarımdan. Akustik gitarın rahatlatıcı sesi iki vasat parçadan sonra insanı dinlendiriyor açıkçası. Slipknot’ın aslında iyi romantik parça yapabildiğinin bir başka kanıtı bu parça. Albüme ismini veren, “All Hope is Gone”da ”This Cold Black” ve “Wherein Lies Contine”deki gibi tek düzelik şarkıya hakim olsa da, nakaratın slogan tarzında olması ve açıkçası benim hoşuma gitmesi, sayesinde paçayı kurtarıyor. “We have made the present obsolete / What do you want? / What do you need? / We’ll find a way / When all hope is gone” Albümün bendeki versiyonunda 12 tane şarkı var ama, internette gezinirken albümün “Special Edition” haline rastladım ve merakıma yenik düşüp indirdim. Ordaki üç parçanın da kritiğini yapma ihtiyacı duydum ki onlarda işte aşağıda. Child Burning Time, güzel bir gitar solosuyla başlayan sonrasında Corey’ in clean vokaliyle devam eden güzel bir parça. Gerçi şarkı tamamiyle clean vokal üzerine kurulu. Dinleyeni yine rahatlatan bir parça, albümün tüm Dünya’daki yayınlanan haline kesinlikle konmalıydı. Vermillion part2(bloodstone mix), yaylı grubunun öne çıkarılmasıyla farklılaştırılmış gibi gösterilmeye çalışılmış bir parça. Parça, sevildiği için tekrar konulmuş, albümün “Special Edition” şekline ve sadece biraz daha, ilgi çekebilmek için. Böyle bir şeye bence hiç gerek yoktu. ‘Til We Die’ı dinlerken şunu dedim kendi kendime yine, “bu şarkıyı niye “This Cold Black“veya “Wherein Lies Contine”nun yerine albüme koymamışlar” diye. Çünkü, bu iki dandik parçanın yerine ‘til we die konsaymış eleştirmenlerin(ben dahil Very Happy) albüme vereceği not daha yükselebilirdi. Albüm hakkındaki asıl yorumuma gelirsek, “Vol 3: Subliminal Verses” albümü aslında Slipknot’ın şimdiki haline geçiş için bir basamakdı. Ama, Slipknot’ın aklına gelmeyen bir şey oldu ve Vol 3: Subliminal Verses çok tuttu ki bencede öyle. Bu yüzden, “All Hope is Gone”un çıkışı bu kadar ertelendi tabi araya diğer elemanların yan projelriyle ilgilenmesi de girince bu süre 5 yılı buldu. Slipknot’ın, şimdiki hali bence eskisine nazaran daha da iyi şarkılara solo eklenmesi liriklerin eskiye nazaran daha etkili olması Slipknot’ın baya olgunlaşmış olduğunun bir göstergesi bence. Önceden olduğu gibi, sürekli küfürler yağdıran Slipknot eskide kaldı. Gitar solalarına değinicem demiştim değil mi? Evet, şimdi o konuya gelirsek açıkcası ben Vol 3: Subliminal Verses dan sonra şarkılarda gitar sololarının olacağını bekliyordum. bence gayet iyi olmuş. Slipknot bir sonraki albümde tam bir metalcore tarzıyla karşımıza çıkarsa şaşırmayın. Albümdeki iki-üç dandik parçayı saymasak, “All Hope is Gone” gerçekden başarılı bir albüm. Eğer Slipknot’ı sevmeyenlerdenseniz, bu albüme ufak bir şans verin.

Çağrı Kaçar






Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.