Sizlerinde bildiği gibi MetalTR olarak yaklaşık 6 yıldır devam eden yayın hayatımızda birçok konser, festival ve organizasyona reklam sponsoru olduk ve elimizden geldiği kadarıyla destekte bulunduk. Ancak son dönemlerde bazı organizasyon firmaların, diğer webzinelerin ve yerel organizatörlerin gerek samimiyetimizden gerekse iyi niyetimizden faydalanarak bizlere danışmadan MetalTR logosunu sponsorların arasına eklediğini fark ettik. Yine son dönemlerde samimiyetine güvendiğimiz ve bu zamana kadar elimizden gelen tüm desteği sağlamaya çalıştığımız bazı organizatör arkadaşlarımız, düzenledikleri gösterilerin en yoğun şekilde rağbet gördüğü web sitelerinden biri olan MetalTR’yi umursamaz tavırlar sergileyerek bizleri rencide ettiler. Yaklaşık 20 kişilik bir kadro ile sponsor olduğumuz
tüm organizasyonların daha iyi tanıtılması için röportaj, biyografi, tanıtım yazısı gibi bir çok materyali yayınladığımıza sitemizi takip eden herkes şahittir. Ancak bu desteği verdiğimiz organizatör arkadaşlarımızın MetalTR sitesini ve yazarlarını hiçe sayarak bazı ufak isteklerimizi göz ardı etmeleri tüm kadromuzun şevkini kırmış durumda. Bu güne kadar bize çeşitli imkanlar sağlayan ve Türk Rock & Metal kültürüne katkısı olan bütün organizatör arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Ancak yaşanan bazı problemlerden dolayı bu dönemden itibaren MetalTR olarak birçok organizasyondan sponsorluğumuzu çektiğimizi ve artık belirli sözleşmeler çerçevesinde reklam ve reklam sponsorluğu desteği vereceğimizi bildirmek isterim. Bu kesinlikle çıkar amaçlı bir eylem değildir. Site yer alan ve boş zamanlarının çoğunu bu gibi organizasyonları tanıtmaya
ayıran yazar arkadaşlarımızın emeklerini koruma çabasıdır. Konser, festival ve organizasyonlarında MetalTR’nin reklam sponsorluğunu talep eden organizatörler, kısa zaman içerisinde hazırlayacağımız “MetalTR Sponsorluk Sözleşmesi” çerçevesinde hareket ettiği sürece elimizden gelen tüm desteği vermeye devam edeceğiz. Aksi halde MetalTR olarak hiçbir konser, festival veya organizasyonun reklam ve tanıtımı konusunda destekte bulunmayacağımızı ve logomuzun kullanım hakkını bu arkadaşlara vermeyeceğimizi tüm MetalTR kadrosu adına sizlere iletmek isterim. Arda Boletin İletişim: info@metaltr.net Not: Lütfen Şuan bizle iletişime gecmeyen organizatör arkadaşlarımız, izin almadıkları afişlerdeki logolarımızı kaldırsınlar..
Genel Yayın Yönetmeni Güven CEYLAN gloom@metaltr.net Reklam karanlikoda@metaltr.net Editor Ebru Ekşi koeditor@metaltr.net Yazarlar Ebru EKŞİ Ümit GÜNDOĞDU Ece Tuğba SAKA Kerem GÖKTAY Arda BOLETİN Oktay ATEŞ Çağrı KAÇAR Dilara AKMİL Asuman ORTAÇ Utku GÜVEN Doğukan BİNİCİ Yasin AKŞAHİN Zeynep YAZICI Çato ÖZKAN Furkan Okumuşoğlu
Kadir Kütükoğlu
Grafik Tasarım Güven CEYLAN gloom@metaltr.net Webmaster Kerem GÖKTAY kerem@goktay.com Web çözüm ortağı MetalTR www.metaltr.net www.karanlikodamagazin.com www.myspace.com/karanlikodamagazine
N
eler düşünüp neler toparlamanın, hem mevsimlik dalgalanmaların hem de birkaç işi birden kotarabilmekteki aşırı çaba sarfiyatlarının ortasında sizlere yoğun mu yoğun #Nisan sayısıyla sadece kısaca merhaba diyip kenara atılmak istiyorum; ama sorumluluğun ağır hissiyatından ötürü kendimi sizlere birkaç söz söylemeye mecbur görüp başlıyorum laflamaya. ‘Kenardan da takip edebilmenin ne olur ötesine geçin Türk metal (köklerinde müziği yeşertenler) severler!’ seslenişimizle bolluğundan yakınabilecek potansiyeldekilere konser ve festivallere maddi (olması zorda olsa) ve manevi desteklerini göstermelerini rica eder #Nisan içeriğini adım atalım derim. 28–30 Nisan tarihinde gerçekleşecek olan Profestival kapsamında Türkiye’ye gelecek Alman thrash devi, Kreator hakkındakilere ilaven derlenmiş Petrozza röportajıyla hafızamın yanılma payını katarak 4. ziyaretini gerçekleştirecek Katatonia’ nın alternatif gelişen taraf tanımını sizlere performans öncesi sunmayı yeğledik. Deathstars’ ı da unutmamak gerek! Röportajlara sıra geldiğinde epey kalabalık sayfalara eşlik eden sohbetlerin sahiplerini sizlerin yakıştırmalarına bırakıp isimlerini geçelim yoksa tüy yetmeyecek gibi! Behemoth, Neaera, Destruction, Obituary, Hail of Bullets, Sabhankra, Solacide ve Pigskins! Performans kritiklerinde Cehennemini 14 Martta Jolly Joker Balans’ a taşıyan Behemoth’ u, 7 Mart Dorock Bar 5. yıl kutlamasına eşlik eden Destruction’ ı ve Death Shall Rise Again’ i adına yaraşırı yaşatan Hecatomb, Decaying Purity & Chopsaw Slamming Flesh’ i yermektense hak ettikleriyle irdeledik. Karakter köşemizde The Gathering’ den tanışıklık kazanıp Agua de Annique’ de pekiştirdiğimiz eşsiz ses sahibi Anneke Van Giersbergen’ i sayfalayıp şarabın yadsınamayacak efsanevisel tarihçesine şaşırıp içtikleriniz konusunda bilinçlenmeniz adına bir makale yazdık. Albüm kritiklerinde yerini alanlar; Heathen/Evolution Of Chaos; Airbourne/ No Guts, No Glory; Scorpions/Sting In The Tail; Pollution/Modern Warfare; Savatage/Still The Orchestra Plays- Greatings Hits ve Unleashed/As Yggdrasil Trembles oldu. Karanlık Karelerde ise Crypto Graphic namlı Zafer KAYIKÇILAR’ ın çalışmalarına yer verdik. Tıkanmadan ağır ağır sindirerek tabağınızda atık bırakmadan doyun sevgili okuyucular! Ebru EKŞİ Editör
©2009 Karanlık Oda Magazine
Neverland - This Voice Inside
http://www.youtube.com/ watch?v=hWWiwBNcIfU Katatonia - The Longest Year
Trivium - Shattering the Skies Above
http://www.rocktube.us/ch5KWlWq2da/Trivium_Shattering_the_Skies_Above_New_Video_2010_.html
EX DEO - The Final War
Dreamtone ve Iris Mavraki’s kurulu Neverland, 2. Studio albümleri olan Ophidia AVM Records etiketiyle piyasada! Ayrıca Albüme çekilen ilk klip te yayında. http://www.youtube.com/ watch?v=hWWiwBNcIfU
http://www.rocktube.us/bpXYo8EOnis/ Katatonia_The_Longest_Year_New_ Video_2010_.html
Bullet For My Valentine - The Last Fight
http://www.rocktube.us/T4H4JZ6yZj7/Bullet_For_ My_Valentine_The_Last_Fight_New_Video_2010_. html
Sign of Agony - Sexdrive Blues
http://www.youtube.com/ watch?v=qcfaltp8CL0 Blue October - Should Be Loved
http://www.rocktube.us/Pw1T4ewwzVk/Blue_October_Should_Be_Loved_New_Video_2010_.html
Cannibal Corpse - Priests Of Sodom
http://www.rocktube.us/ukGJY7z7t8x/ Sign_of_Agony_Sexdrive_Blues_Official_ Video_2010_.html
http://www.rocktube.us/qXx8VKi3II0/Cannibal_ Corpse_Priests_Of_Sodom_New_Video_2010_. html
Coheed And Cambria - The Broken
Scorpions feat. Tarja Turunen - The good die young Live
http://www.rocktube.us/TsYYJc9ojhM/ Coheed_And_Cambria_The_Broken_New_ Video_2010_.html
http://www.rocktube.us/index.php?module=conte nt&id=ld8Z5LTk1Mx
SCORPIONS TÜRKİYE’DE Resmi açıklama henüz gelmesede duyumlarımız 2-3 ekim istanbul ankara olacağı yönünde.
Metal Fanzin bu kez internetten değil matbaa dan çıktı! Birbirinden değerli kişilerden oluşan kadrosu ile, alışılagelmişin dışında konuları ele alarak, okumaya başladığınızda bitirmeden bırakamayacağınız köşe yazıları ile, çoğu yüz yüze veya telefonla yapılmış röportjaları, metalfanzin in özel bölümleri ve çok daha fazlası bu sayıda bayiilerde!
Destruction’dan davulcu arayislarina cevap Destruction’ın beyni Marcel “Schmier” baterist arayışları ve yeni çıkacak albüm hakkında resmi forumlarında bir açıklamada bulundu:
http://www.metaltr.net/modules.php? name=News&file=article&sid=1556& mode=flat&order=0&thold=-1
BEHEMOTH UNIROCK’TA! Geçtiğimiz günlerde ülkemizde 3 konser vererek deprem etkisi yaratan Behemoth, Unirock festivali kapsamında yeniden Türkiye’ye geliyor! Ayrıca son açıklanan isimler arasında evergrey ve Yerli gruplarımızdan SABHANKRA var. Açıklanacak tüm haberler, yerli gruplar ve tüm gelişmeler için www.karanlikodamagazin.com www.metaltr.net
Profestival Rock The EDUSTAR Company bünyesinde organizasyon departmanı olarak faaliyet gösteren The PROSTAR Incentive Event & Conference Organizer tarafından sizlere yepyeni bir festival! PROFESTIVAL Rock 2010, sadece profesyonel işlerin yaratıcısı PROSTAR`dan.. PROFESTIVAL Rock, 28-29-30 Nisan 2010 tarihlerinde Hacettepe
Yeni Albüm “Putrescent Infectious Rabidity” yakında ‘ceset avına’ çıkıyor!!! Albüm, Sevared Records(ABD) ve Coyote Records(Rusya) katkılarıyla sizlerle. Davulda Defeated Sanity’den Lille Gruber gruba eşlik ediyor ve kapak tasarımı da Toshihiro Egawa tarafından yapıldı. “Embalming Maggotized Aborticide(Obscure Perspectives of Forensic Entomology)” parçası da MySpace üzerinden dinlenebilir.
Üniversitesi Beytepe Kampüsü Açık Hava Konser Alanı`nda gerçekleştirilecek. Üç günlük festival süresince, yer alması kesinlesen sanatçılar söyle: Uluslararası Sanatçılar: Sepultura (BREZİLYA) Kreator (ALMANYA) Katatonia (İSVEÇ) Deathstars (İSVEÇ) Jay-Jay Johanson (İSVEÇ)
Geçen ay açıkladığımız NOCTURNAL DEPRESSION ardından bu ayda ENTHRONED, CHAOS EXTREME BLACK METAL FEST #6 da çıkacak gruplar arasında yer aldı.. Festival de açıklanan ardından iptal olan grup corpus christii oldu.Son durum ise 2 Türk 2 de yabancı grup sahne alıcak. Gruplar: ENTHRONED, NOCTURNAL DEPRESSION, SATANIZED , GARMADH
İÇİNDEKİLER
O b it u a r y . . . . . . . . 8 Be h e m ot h . . . . . 1 0 D est r u ct i o n . . .2 6 HoB................32 Ne a e ra . . . . . . . . . . . 2 0 Solacide.........40 Sabhankra.....46 ThePigskins..50 Kreator..........24 Ne v e r m o r e . . . . 1 2 D e at hst a r . . . . . . 3 8 Kat at o n i a . . . . . . 1 6 Te r r o r / k . . . . . . . . . 1 4 D e st r u ct i o n / k 1 5 Be h e m ot h / k . . 3 6 DSRA/k..........44 K.kareler........54 Sarap..............45 Karakter........30 AlbumKritik..56 www.karanlikodamagazin.com
RÖPORTAJ
—Türkiye’den selamlar! İlk olarak röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür eder röportaja başlayalım derim. —Obituary cephesinde her şey iyidir umarım. Bugünlerde neler yapıyorsunuz? John Tardy: Oldukça iyiyiz! Şu
sıralar bir Avrupa turne kapsamındayız ve her şey yolunda ilerliyor! —Bu yıl grubun 20. yaşını kutluyor. Geçmişe dönüp baktığınızda; ’20 yıl geçirdik; ama iyi mi yoksa kötü işler mi yaptık?’ diye kendinize sordunuz mu hiç? Herhangi bir şey hakkında pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
Röportaj: Volkan Güngör & Güven Ceylan & Ebru EKŞİ
John: Emin olduğum iyi zaman geçirmişliğimizdir. Bazen iyi bazen kötü zamanlarımız oldu tabii; ama hala eğlencemizden bir şey kaybetmedik. Değiştirebilmeyi istediğimiz çok şey vardı; ama bunların hepsi öğrenmenin birer evresiydi. Bizler hala ilerlemekteyiz. —Florida Death metalin en eski temsilcileri olarak geçmiş, şimdi ve gelecek zaman içerisindeki kendinizi nasıl buluyor(acak) sunuz(sınız)? John: Florida arenasının ilkleri arasında yer alığını ve bugün hala iyi işler çıkaran grupların
varlığını bilmek kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Florida sahnesi günümüzdeki hali de dâhil her zaman iyiydi. Belki karşılaştığımız en büyüğü değil; ama sadık fanlarının hala uğradığı bir sahnedir burası. —Metal piyasası hakkında dünyanın birçok grubunun kahramanı olarak neler düşünüyorsunuz? Türkiye’deki gruplara herhangi bir tavsiyeniz var mı? John: Başa dönüp geçmiş piyasadan bahsetmekten nefret ettiğimden şimdiki piyasada fazlasıyla iyi grubun var olduğunu belirtmek açımdan daha uygun olur. Yeni grupların ihtiyaç duydukları; başlarken müziklerine eğlence katmalarıdır. Bu en önemlisidir ki bundan sonra gelişecekler kendiliğinden zaten gelecektir. —Şuan aileniz ve eşlerinizle yaşadığınız hayatınızın turnelere çıkarken sizi düşündürdüğü oluyor mu? John: Tabiî ki; ama bizler bunu uzun zamandır yapıyoruz ve ailemiz işlerin nasıl ilerlediğini gayet iyi biliyor. Uzun süreler dışarıda kalmamaya çalışıyoruz ki bu bize oldukça yardımcı oluyor. —Obituary’ nin bir diğer özelliği de nerde duyarsak duyalım ‘bu Obituary’ dedirtebilmenizdir. Farklı rifflerinizle benzersiz vokalinizi ayırt edebilmek hiçte zor olmuyor. Bunlar için özel
bir çaba sarf ediyor musunuz? biraz ölü bir hafızaya sahibim! ‘Farklı olmak’ hakkında neler Mesleki risk! Türkiye’deki düşünüyorsunuz? şovumuzu sabırsızlıkla bekliyorum, umuyorum ki çılgın bir gün John: Bahsettiğin özgünlük olacak! başarılı bir grup için en önemlisidir. Bir başkası gibi tınlıyorsan —Belki çok erken olacak ama insanlar seni neden dinlesin ki? yeni albüm düşünceniz var mı? Bu pratiklerle hal olacak bir şey Hazırlıklara başladınız mı? değildir; bu bir araya gelip bir grup gibi seslenebileceğin yolu John: Turnelerle şu an o kadar bulabilmektir. meşgulüz ki yazma aşamasına geçebilmek için yeterli zamanı —Bunların yanı sıra son albü- ne yazık ki bulamıyoruz! Obitmünüzde kendinize has death uary ve diğer projemiz Tardy soundunuz dışında günümüz Brothers Bloodline için ara ara soundunu da parçalarınıza bir şeyler karalamak için proeklemişsiniz. Bu noktada gramlar yapıyoruz; ama bunun öğrenmek istediğim günümüz için sanırım evde olmamız ve death metal grupları hakkında zaman bulmamız gerekiyor! neler düşündüğünüz ve aralarından beğendiklerinizin —Resmi sitenizde Live Web olup olmadığıdır? Cam diye bir şey bulunuyor; ama bozuk sanırım. Nedir o? John: Her türün ki günümüz ve geçmiş death soundunun John: Bozuk değil, satarafımca ayırt edilebilmesi bile dece stüdyoyu tekrardan her zaman zor olmuştur. Bana biçimlendirdiğimden kapalı. göre tür ne olursa olsun met- Bir kez daha bu işi de düzeltealdir ve eğer sevebileceğim bir bilmek için sanırım evde olmaya şeyse de tabiî ki dinlerim. Kilit ihtiyacım var! olan orijinalitedir! —Bu röportaj vasıtasıyla Türk —Bu yaz Türkiye’ye ilk konser- fanlarınıza söylemek istediğiniz iniz için geleceksiniz ki burada başka bir şey varsa sözü size yaşı 30u geçkin benim gibi bir- bırakıyorum. çok fanınız size ‘John Baba’ olarak sesleniyor. Daha önces- John: Oraya gelmeyi dört gözle inde ülkemizi görme şansınız bekliyor ve sizleri hep birlikte oldu mu ya da ülkemiz hakkında şovumuzda görmeyi umuyoruz! herhangi bir bilginiz var mı? —İçten cevaplarınız için tekJohn: Önceden hiç ge- rardan teşekkür ederim. Sizleri lip gelmediğimizi gerçekten görmek için sabırsızlanıyoruz! hatırlamıyorum. Çok uzun zaman önceydi ve ben sanırım
RÖPORTAJ
Röportaj: Yasin Akşahin & Asuman Ortaç & Gökhan Korkmaz
Yasin: Röportaj isteğimizi kabul ettiğin için teşekkür etmek isterim öncelikle. Nergal: Kamera görüntü alıyor mu? Y: Yok, sadece ses kaydı var. N: Ha, tamam o zaman. Y: Bazı röportajlarınızda “The Apostasy” albümünde bir şeylerin eksik olduğundan ve tamamlanmış olarak hissetmediğinden bahsediyorsun. N: Evet, ama ne olduğunu bilmiyorum. Mükemmel bir işin ortaya çıkmadığını söyleyebilirim. Sonuçlar idare ederdi. Aslında sağlam bir albüm ama bir şeyler eksikti. Ne olduğunu bilmiyorum. Y: Yani eksik parçayı bulamadınız mı? N: Aslına bakarsan bulduk. “The Apostasy”den daha iyi bir albüm kaydettik: Evangelion albümü. Bir “The Apostasy”yi dinle ve sonra onu Evagelion’la kıyasla ve farkı göreceksin. Evangelion, The Apostasy’de eksik olan her şeyi barındırıyor. Evangelion daha bütün bir albüm. Y: İlk canlı albümünüz At The Arena Ov Avion - Live Apostasy oldu. Bildiğim kadarıyla onu DVD olarak yayınlamayı düşünüyordunuz. N: Yayınlanacak zaten. Y: Demek yayınlanacak. Asıl sorum da zaten, konser sırasında seyircilere kaydın DVD olarak yayınlanacağı söylenmesine rağmen niye öyle bir olayın gerçekleşmediği olacaktı. N: Biliyorsun, prodüksiyon aşaması her zaman çok fazla zaman alıyor. Bu senenin sonuna kadar yetiştirmek istiyoruz. Yapmışken özel bir şey olsun istiyoruz. Bunu da büyük bir paket olarak sunmayı planlıyoruz. İçinde 2 DVD ve bir de CD olacak. Bu yüzden de çok vakit alıyor. Ama sana garanti veriyorum, beklemenize değecek. Y: Seth neden hala geçici müzisyen konumunda? Onu tam süreli olarak gruba katmayı düşünüyor musunuz? N: Öyle bir planımız yok henüz. Grubun son üyesi için beklemememiz devam ediyor. Bakalım zaman bize ne getirecek.
Y: Gelecek yıl Behemoth’un yirminci yılı olacak. N: Evet onun için özel bir şey hazırlıyoruz. Y: İpucu var mı peki? N: Tabii ki. Bu bir sır değil. Behemoth için bir biyografi yazıyoruz. Kitabi bir araya getiren bir yazar ile sürekli iletişim halindeyiz. Gelecek yıl yayınlamayı planlıyoruz. Yarısı bitti bile. Y: İngilizce de olacak mı? N: Lehçe ve İngilizce olacak. Çok güzel bir çalışma oluyor. Bir sürü fotoğraf, bir sürü hikâye. Back stage hikâyeleri, komik hikâyeler… Hepsi bir araya getiriliyor. Y: Bu soruyu cevaplamak senin isteğine kalmış. Metal Hammer’da sahnede İncil yırtmandan dolayı hakkında bir dava olduğunu okudum. N: Evet, süreç devam ediyor. Bir dava düşmüştü. Sonra tekrar açıldı. Ama bu sefer, ilkinden farklı olarak politik bir güç de almışlar arkalarına. Bakalım, mahkemeye çıkacağım, onlarla yüzleşeceğim ve nelerin olacağını hep beraber göreceğiz. (YA’nın notu: Ocak ayında yayınlanan Newsweek Polonya’nın ülkede dine karşı yapılan saldırıları konu alan bir yazısı için kapağa Nergal’in üstünde Yalan yazan bir İncille verdiği pozu koyuldu) Y: En çok hangi ülkelerde konser vermek istersin? N: Genel olarak her yerde çalmayı seviyoruz. Bu bizim tutkumuz. Orası bizim kendimizi iyi hissettiğimiz yer. Orası ait olduğumuz yer. Sahneden bahsediyorum tabii. Stüdyoyu da severim, yaratıcı olmayı da. Bütün bu üretim sürecini severim, şarkı yazmak filan. Bu bir döngüdür. Döngü, stüdyoya girip şarkı yazdığınızda başlar. Ardından geri gelip kendinizi kanıtlamalısınız, kaliteli ve dürüst iş yaptığınızı kanıtlamalısınız. Bunu da kendi savaş alanınızda yapabilirsiniz. Ve o savaş alanı da sahnedir. Y: Sizi ilk defa sahnede canlı olarak izledim. Oldukça çok teatral öğeler barındırıyorsunuz. N: Evet sahnede teatral olan çok şey yapıyoruz.
Y: Böyle nasıl desem, ilahi bir enerjiniz var sahnede. Bu enerji nerden geliyor? N: Bunu duyduğuma sevindim. Taşaklarımızdan geliyor (YA’nın notu: avuçluyor, ben de elimde olmadan bakmış bulunuyorum haliyle). Bu müzik testesteronumuzu coşturuyor. İşimizi ciddiye alıyoruz, önemli mesafeler kat ediyoruz ama yaptığımız müzik de Rock’n Roll’un bir parçası sonuçta. Rock’n Roll da müziğin tetiklediği heteroseksüel bir tutku (YA’nın notu: E Rob Halford?). Ve bunu inkâr edemeyiz. Hala açız. Aç kurtlar gibiyiz.. Oraya öldürmek için çıkıyoruz. Olaya bakış açımız budur. Bir diğer husus da, sahnede çok rahatız ve milleti sikmek (YA’nın notu: Bunu aslında söylemedi ama eliyle yaptığı hareketten bunu çıkardım) için sabırsızlanıyoruz. Y: Inferno’yla uzun bir süredir beraber çalışıyorsunuz. 13 sene filan oldu herhalde. Onunla çalışmak nasıl bir duygu? N: Bu evliliğinden bile uzun bir süre (kopuyor). Bahse girerim onu karısının tanıdığından iyi tanıyoruzdur. Inferno harika bir davulcu. Onu kimseyle değişmem. Bir müzisyen olarak, onunla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Diğer gruplarda sürekli bir eleman değişikliği olur. Onunla Behemoth olarak 3 albüm kaydettik. Sonuncusu da şimdiye kadarki en iyi Behemoth albümü oldu. Tabii onu da aşmak için sabırsızlanıyoruz. Yani bilirsin, kazanan takımı asla değiştirmemek gerek. Ve biz de şu an kazanan takımız. Y: Son olarak özel bir sorum var. Konserlerde topladığım bir baget koleksiyonum var. Acaba Inferno’dan baget ve senden de pena almam mümkün mü? N: Tabii dostum neden olmasın. Bu arada turdan arta kalan son bir penam var, onu da sana veriyorum. Y: Konserden sonra bize vakit ayırdığın ve bagetler için teşekkür ederim. N: Ben de teşekkür ederim.
Biyografi
NEVERMORE BU YAZ UNIROCK FEST 3 KAPSAMINDA TURKIYE’DE! Hazırlayan: Furkan Okumuşoğlu
ak üzere vokal008’de, K.Amerika olm 2 e v a c n rı a y ir A z a konser r evermore, H ane ve gita ık 200’e yakın D ş l la e k a rr y a W o y t d stü 008’in is ayında son is NeverHatta grup 2 i. rd ri e v azı Jeff Loom b n ir la ih o s k la p sinde, de aynı albümleri undunun öte ğustos 14’ün o s A ı re o r” m o v a rk e ri, s End nan Da ‘This Godles klar keşfettikle tlerinde bulu e fu k u ir ı ş c tı ri ra e a b y n günde aunted r alan solo alility ve The H yayınladılar. O le u ü q g n v ra ö T i iy k k ra o ç ki Tel lıksız ola s To The ber İsrail ‘de dünyayı ara ra e b ‘la ri olan “Praise le 6 m 1 ü b , m ü la lb v a ti bu Order etal Fes turladılar ve hine ve “Zero viv Anthem M c a A M r n a e d W 2 9 9 ri ve 1 rgiledi. ntury yıllık kariyerle performans se er ikisi de Ce e d (h in ” e s 6 a h P rı oldukla ılar. beri yayınlamış tli) ‘i yayınlad e k ti e ia lı d e rı a M ş re bira, en ba asın bu de Nevermo albümden son i d im Ş yanlış anlaşılm , i a v m e n A a fs rı E la k ı. yıld ış oldu in bittiği albümleri sa ore efsanesin lere yayınlam z rm e v in e ’n N ry a lı tu n c ca San p ve metal grubu DVDleri gelmiyor, gru a ilk ın m lı la le n tt a a e i oğan S rındak rda küllerinden d formansla 2009’da rafla r e n p e id d e iv im s ş s “The progre en “This God rdan oluşan Nevermore, n a le ıl k rk e a b ş ı s a l, a lm k r” ı o matik vo edecek The Voyage f O teknik, kariz r a e Y ndeavor” takip E e s v s le r le z d ö o s alı ,”This G larına kışkırtma tem üm çalışma nuyorlar. DVD lb u a s p n ri la ti o ş le ir n turunu ini b ar Endeavor” zamana kad thrash etkis O s s ı. le d la ilş b a b le ka’daki özle görü oyager”’la olan; Ameri dünyanın en g ı ğ a y a Year Of The V ı e n h rı “T la rz , ) ta l 5 ta 0 e . ur(20 ir ve eşsiz m ek zorundayız Giganto m n ti e y ia n a i. Metal M daima geliştird Polonya’daki ki r’in ), Almanya’da f The Voyage O r a Festival(2006 e Y e h T eki n Festivallerind iyeri, grubu n m e k rö c p a W a y is n h ü d ldukları “T oldukları Ekim ştirmiş le Yayınlamış o k e rç önce 2008 e g a , h p a ru d g a ile rl r” la avo DVD rformans Godless Ende uhteşem pe 15 ‘inde ana m ın te ın y lis a e d im lkesin yer 06’da ek 6 Avrupa ü nin çekildiği ışı yapıp 20 ri ıl ç le a tü n a rü ’d ö a g y n nya da dı (Alma an11’inde Alma başarısı sağla um’daki (Alm ın h ın c y o a B ı n y a la o m in DVD adar çık inema’da ochum da ma B 26.sıraya k e h c e Z Metropolis C n ) a a d y n fı ra ta r. ları ntüler am ediyo başardılar, fan oldukları görü örüntüleri dev g iş m n k ri e le ç ri ti ş le üm e arbeğenilen alb özel olarak W a c rı y a ri le e v ik s la e eğin k r DVD’d is’ in aksine; gelec unla berabe ve Jeff Loom n u e B n a D l re . ı) olarak yi başard materyal nlarına vermiş arasına girme ra y a h bonus a d ra u t- b ninden oldukları bü ış m la ın y a rı imza töre y la k u ın ld ın o y a ia d ry Me haziran luşan 2005’de klipleri, Centu örüntülerle o g n ü n a ş n lu E o s s rı Godle da utlamala 21’ninde “This aki yerini yakın rika’nın 10.yıl k e rd a m fl A ra D rV e D m A n Kuzey kları iki deavor” turunu yapmış oldu in iç a d lacak! r Gigantou in bahar a ’n 8 0 0 2 e v ika ayağı olan m şarkı Film eth ve Drea rlin de RooX e B , grup, Megad a d ın y a leşen raber aynı sah nda gerçek rı la Theater ile be o y d tü s o günden beri ılmış röneye çıkartı ve l Dane ile yap e rr a W , a d . ın tamamın bulunmaktadır a grup; Avrupa’n d j a rt o p a tralya, Brezily Japonya, Avus
N
TERROR YARDI GEÇTİ! Konserin hafta içi olması sebebiyle ilk grup olan MMP’yi kaçırdım. Laçin’le Kemancı’ya girdiğimizde Since Yesterday sahnedeydi. Performanslarını çok beğendim. Kendimi Terror’e saklamak istediğimden sahne önünde azmayı götüm yemedi açıkçası. Konserin sonunda eskilerden iki dost (gerçi tanımıyorlar beni) eşlik etti Since Yesterday’e. Bunlar beni Hardcore’la tanıştıran Radical Noise’ten (evet eskiden Türk gruplarından da öğreniyorduk yeni türleri. Download olmadan önce, kasetlere para vererek öğrenirdik) vokalist Kerem ve baterist Pedro Emre idi. Bu ikiliyi en son 2001’de Antisilence, Comma ve Moribund Oblivion’ın çıktığı bir konserde görmüştüm. Tee Düzce’den kalkıp gelmiştim o konsere. 4 milyondu biletler. Hey gidi… Kerem biraz zayıflamış, Emre ise kilo almış gibiydi. 2000 yılında çıkan Plan B albümünden Sweet Revenge şarkısını çalıp indiler. Kerem yine şarkının yarısında mikrofonu seyircilere tuttu. Çok özlemişim Radical Noise’u, çok. Sıra UÇK Grind’daydı ama davuldaki bir sorun sebebiyle konserin başlaması uzadıkça uzadı. UÇK’yı da ilk defa seyredecektim. Uzun uğraşlardan sonra başlayabildiler nihayet. Kemancı’daki konserlerin değişmez siması Cem’in de UÇK’nın yeni gitaristi olduğunu konserden hemen (Arda söyledi). Tanju sahneye kurşungeçirmez yelekle çıktı. Intro olarak da Nefes filmin-
den anekdotlar sundular (hani “Size ölmeyi yasaklıyorum”lu kısım var ya, orası). Sahnede değilken gayet sakin olan Tanju abimiz, kendisi sahnedeyken kuduruyormuş (Youtube’da görmüştüm gerçi). Bu nasıl bir enerji, bu nasıl bir hareketlilik. Seyircilerin katılımı da oldukça iyiydi. Kaç şarkı çaldılar saymadım ama konserin geç başlaması sebebiyle kısa kestiler diye düşünüyorum.
Bacağı alacağız birazdan elimize derken, Frodo çeken Gollum gibi (yanlış anlama Laçin) bir hamle yaptı güzel arkadaşım. Artık damarlarımda kan yerine sadece adrenalin akıyordu. Şarkı bittiğinde (şarkıları hatırlamıyorum. Bir tek Overcome ve Spıt My Rage’i hatırlıyorum) üstümü çıkardım. Terden sırılsıklam olmuştum ve hasta olmak istemiyordum.
Baterinin sökülüp başka bir tanesinin kurulması sebebiyle Terror’ün sahneye çıkması çok gecikti. Ne güzeldir seyircilerden ne bir protesto, ne de bir homurtu yükseldi. Forumlarda konuşulan 90’ların samimiyeti vardı gerçekten. İlk defa Kemancı’yı o kadar dolu görüyordum ve resmen arkadaş ortamı vardı. Sanki herkes birbirini tanıyormuş gibi. Saate bakmadım ama sanırım 11’i geçiyordu Terror ilk notaya bastığında. Gerisini de hayal meyal hatırlıyorum. Sahne anında yıkıldı zaten (gerçek anlamda yıkıldı. Sahnenin önünde duran tahta masa parçalandı). Sağdan soldan her taraftan insan yağıyordu. Mosh pitler, circle pitler gırla gidiyordu. Düşen kaldırılıyordu. Sahnenin önünde bir düştüm, bir türlü kalkamıyorum. Laçin’i beni kaldırmaya çalışırken görüyorum. Ama üzerime atlayanlar/düşenler yüzünden bir türlü götü doğrultamıyordum. Bütün konserlerde ne kadar Mosh Piti, Wall of Death’i varsa giren ben, bir gün bir sonla karşılaşacağımı biliyordum. Buraya kadarmış dedim.
Sweatshirtümü montumun oraya koyup geldikten sonra konser uzun süre durakladı. Ses sistemini en kibar tabirle sikmişiz. Sanırım 20 dakika kadar onunla uğraştılar. Kimsenin umurunda değildi ama. Herkes o andan zevk almaya baktı. Beşiktaşlılar marş söyledi, Fenerbahçeliler karşılık verdi. Gülerek küfürleşildi. Sadece kıçında gaz kalmış biri küfür etmeyin diye gaza geldi. Aynı turfanda daha sonra Guano Amir’le kavga çıkaracaktı. Ses sistemi onarıldıktan ve insan gibi stage dive yapın uyarılarını aldıktan sonra konser kaldığı yerden devam etti. Scott da birkaç kez üstümüze atladı. Seyirciyle iletişimi oldukça zayıftı ama kesinlikle grup olarak nasıl azdıracaklarını biliyorlar. Her şarkıdan sonra aynı anda bir ayı ve bir timsahla güreşmiş gibi yoruluyordum, nefes nefese kalıyordum ama sonuna kadar değiyordu. Birkaç kez dizlerimin üstüne düştüm ve bir sürü de yumruk/ tekme yedim. Bir hafta boyunca sürecek çizikler ve morluklar aldım ama uzun zamandır eğlenmediğim kadar eğlendim.
Hazırlayan: Yasin Akşahin Fotoğraflar: Aytaç ERBİL
Önce Ağustos’taki Let’s Open Air’in, ardından Ekim’deki Rocktival’in iptal olmasıyla iki defa Destruction’ı izlemek için heveslenenler sonunda Jolly Joker Balans’taki DoRock’ın beşinci doğum günü şerefine koca Almanları izleyebildi. Etkinlik grupların çokluğundan dolayı “Destruction Konseri” kıvamından çıkıp DoRock Festivali havasına büründü. Şahsen bu durumdan şikâyetçi değildim. Uzun zaman sonra erkenden mekâna gidip alt grupları da izleme şansını buldum. Saat 18.30’da mekana vardığımda tanıdık kimseyi göremediğim için en öndeki safta yerimi aldım. Çıkacak olan alt gruplardan sadece Insistence’ı daha önce izlemiştim. Kırmızı’yı da biliyordum ama dinleme şansım olmamıştı daha önce. İlk çıkan grup O.K. Band oldu. Blues Rock yapan bir grup. Her ne kadar o akşamki 30–40 seyirciye ters geleceğini düşünsem de, türü sevdiğim için çok eğlendim. İkinci şarkı olarak çaldıkları The Doors’tan Roadhouse Blues’u uzun sololarla güzelce bezemişler. Takipte olacağım. Hemen bir paragraf açmak istiyorum. O.K. Band o akşam çıkan o kadar grup arasından kendilerinin kim olduğunu söyleyen tek gruptu. Yani gösterinin sonunda “gitarda şu, bateride bu” diye grup elemanlarını alkışlatmak güzel bir şey tabii de, siz kimsiniz? Ben oraya çıkan her grubu bilmek zorunda değilim. Yani çalıyorlar, kol kola kafa sallıyoruz ama kiminle sallıyoruz? Gruplarımızın bu konuda biraz daha dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum. O.K. Band’den sonra sahneye Fatal Mind çıktı. Onlar da Metallica’dan Blackened ve Pantera’dan Domination çalıp indiler. Sağlam kafa sallandı. Isınmaya başlamıştık ufak ufak. Vokalisti arkamızdan geçerken yakalık da ondan öğrendik grubun ismini. Fatal Mind’in ardından ELA çıkmış ama onların ne çaldığını hatırlamıyorum şimdi. Sanırım Pantera’dan Walk çalmışlardı. ELA’dan sonra çıkan Günah Keçisi de In Flames’ten Pinball Map ve Sepultura’dan
Propogonda ile seyirciyi (en azından ön tarafı) iyi coşturdular. Metin Türkcan’ı bir kez Şubat 2007’deki BGM’de vuku bulan Pentagram konserinde izlemiştim, hani şu sonradan DVD formatında çıkan. Ertesi gün Metoboy’un olduğunu öğrendiğim grup da sahneye çıkınca gitaristi Metin Türkcan’a benzetmiştim. Hem tarzının o günkü konsepte uymaması, hem orada sahne alabileceğini düşünmememden, hem de gitarında gülücüklü stickerin olmaması sebebiyle bir benzeri sanmıştım. İlk şarkıdan sonra yanımda bulunan arkadaşın “Biz de sadece kızları azdırmaya geldin sanmıştık (üstsüz çıkmıştı sahneye) ama helal olsun, iyi eğlendirdin. Teşekkür ederiz” demesi ortamda birçok kişinin sırıtmasına vesile oldu. Gecede en merak ettiğim grup olan Kırmızı, bence alt gruplar arasında seyircileri en iyi coşturandı (bunda Insistence’ın sahne almamasının da payı var tabii). Judas Priest’ten Breaking The Law’u ve Overkill’den Necroshine’ı çaldılar. Bir ara gitarist ve vokalistin dudakları birbirlerine çok yakınlaştı. Seyirciye heyecan mı vermeye çalıştılar, ne yaptılar bilmiyorum ama seyirciyi gaza getirmek için böyle ucuz hareketlere kesinlikle ihtiyacı yok Kırmızı’nın. Kendileri müzikleri ve sahne performanslarıyla seyirciyi zaten ziyadesiyle coşturabiliyor. Destruction’dan önceki grup sahnedeyken Arda’nın beni çağırmasıyla kulise gittik. Ümit ve Ece’yle tanıştım. Önce yukarıda biraz Schmier’le muhabbet ettik. Sağ olsun söz verdiği gibi DVD’yi getirmiş bana. Getirmek için yukarı çıktı, ben de Arda’yla peşinden tabii. DVD’yi bir süre bekledim girişte. Baktım paşamız kızlara imza dağıtmakla meşgul, Arda’nın da gazıyla girdim odaya. Selamlaştık filan. Sonra Mike’ın yanına oturdum. Almacamdan İsviçre’li olduğumu anladı hemen. Bunlar da meğer İsviçre sınırında oturuyorlarmış. İsviçre Almancası muhabbet ettim baya Mike’la. Sonra Schmier DVD’yi verdi bana. Vedalaşıp çıktım odadan. Tekrar aşağı indim. İçerisi çok kalabalıkmış. Arda’yla birer bira içtik.
Hazırlayan: Yasin Akşahin Fotoğraf: Crypto Graphic
Konserin başlamasına yakın ilerlemeye başladık biz. Bir yere kadar ilerleyebildik haliyle. İlerleyebilmişim diyeyim çünkü tıkandığım yerde arkama baktığımda Arda yoktu. Destruction’ın sahneye çıkmasıyla ok gibi ileri atıldım ve şarkı bitmeden en öndeki yerimi almıştım. İlerlerken Curse The Gods diye bağırmayı ihmal etmedim tabii. Setlist beklediğim gibiydi az çok. Soul Collector’ın çalınmasını istedim ama yapmadılar. Çaldıklarını hatırladığım şarkılar D.evolution, Eternal Ban, Curse The Gods, Metal Discharge, U.rge (The Greed Of Gain), Nailed To The Cross, The Damned, Bestial Invasion, Thrash ‘til Death, The Butcher Strikes Back, Reject Emotions, Life Without Sense, Invincible Force, Total Desaster ve Mad Butcher. Bu konser, Destruction’ın bateristleri Marc olmadan çıktıkları üçüncü konserdi (Ocak sonunda Hollanda ve bir gün önceki Ankara konseri). Bateride Vader’in eski bir bateristi vardı (Schmier’in yalancısıyım). Konserden önce de, konser sırasında da Schmier Ankara seyircisinin vasat kaldığını (ses sistemiyle ilgili de sorunlar yaşanmış) söyledi. Bol bol seyirciyle konuştu. Sahnede de yerlerinde durmadılar asla. İkisi de sürekli hareket halindeydi. Mike ve Schmier’in oluşturduğu cüssesel tezatlık çok hoşuma gidiyor. Aralarında 22 santim ve 28 kilo var. Yavru gibi kalıyor Mike. Bir ara Schmier sahnede bira açıp bildiği tek Türkçe kelimeyi söyledi: Çirefe. Ardından da birasını bana verdiği. Üç beş yudum aldıktan sonra yanımda duran çocuğa verdim şişeyi (böyle de paylaşımcıyım). Son bir senede iki kere heves edip patlamamızdan sonra üçüncü seferde böyle gümbür gümbür bir konser vermeleri çok iyi oldu. Kasım’da gelen WASP’tan sonra gelen ilk büyük gruptu Destruction (Born From Pain o seviyede bir grup değil bence daha). Hem bizler de bir taraftan biriken enerjimizi boşaltırken, bir taraftan konserler açısından harika geçecek olan 2010 yılını resmen açmış olduk. Satana millete hayırlı uğurlu olsun!
Katatonia 1991 yılında Stockholm’da uzun zamandır arkadaş olan Anders Nyström (Blakkheim) ve Jonas Renkse (Lord Seth) tarafından kuruldu. Bir yıllık çalışmanın ve üretim aşamasının ardından grup, ilk meyvelerini 1992 yılının ortalarında yayınladıkları “Jhva Elohim Meth” demosu ile açığa çıkarmış oldu. Bu demoyu İsveç’in “Gorysound” stüdyosunda ve Dan Swanö önderliğinde kaydettiler. Demo kısa; ama büyük bir ilgi ile karşılandı ve bunun sayesinde Katatonia, Hollandalı Vic Records’un da dikkatini çekerek, demonun “Jhva Elohim Meth – the Revival” adı altında mini bir CD set olarak yayınlanmasını sağladı. İkinci kez piyasaya sürülen bu demonun daha büyük bir ilgi görmesi, grubu daha ileri bir noktaya taşımak için grubun üyelerini kesin olarak belirlenmesine de sebebiyet vermişti. Bu sayede basgitar için Guillaume Le Huche (Israphel Hazırlayan: Dilara AKMİL
Wing) ile anlaşarak kariyerleri sürede sınır tanımadan büyük için bir ilk olan canlı performan- bir kitleye yayıldı. Katatonia geslara adım atmış oldular. len bu büyük ilgiyle sınırlarını zorlayarak ‘94 yılında Unisound stüdyosuna tekrar girerek bir İlk albüm “Dance of December klasik olan on dakikalık, goSouls” 1993 yılında yayınlandı. tik ve epik çalışmaları “Scarlet 1992 yılının sonlarına doğru Heavens” ı kaydetti. Yaptıkları grupla ilgili işlerde adım adım bu kayıt sahipsiz kalmayarak ilerlenirken üçlü bir albüm kaydı Misanthropy firması sayesinde için İsveçli No Fashion firması (‘96 yılında Primordial ile birlikile anlaşmaya varıldı. 1993 te) piyasaya sürüldü. yılının Nisan ayında Katatonia şu anda adı Unisound olan eski stüdyoları “Gorysound” a ‘94 yılının bahar aylarında grutekrar girerek ilk albümü olan bu keşfeden bir başka firma “Dance of December Souls”un “Wrong Again”, onları bir tokaydını tamamladı. Bu albü- plama albüm içerisinde görmek mü kaydederken tekrar Dan için ikna etti. Bunun yanında Swanö ile çalıştılar. Albümü aynı yıl bir İtalyan firması olan ‘93 yılının Aralık ayına kadar “Avantgarde Music” ile de bir piyasaya süremediler. Ancak anlaşmaya varan grup yeni yayınlandığı andan itibaren çalışmalara başlamış oldu. metal camiasında büyük bir ilgi ‘95 yılında Avantgarde Muile karşılaştı. Grubun müziğinin sic ile birlikte “For Funerals ilk zamanlarındaki black metal to Come” EPsini çıkarmakla öğeleri ile melankoli ve epik kalmayıp toplama albüm için melodileri bir araya gelmişti. “Black Erotica” ve “Love of the Katatonia’nın bu farklı tarzı kısa Swan” şarkılarını da kaydetmiş
oldu. Bu çalışmalarından sonra grup herkesi şaşırtarak yılın geri kalanını kendilerine tatil ilan etti. Nyström ve Renke’nin problemi kalıcı yani sabit bir kadro bulmak ve bununla birlikte çalışmalarını sürdürmekti. Bunu başaramayınca ikisinin yolları bir süreliğine ayrıldı. Renkse zamanını yeni projesi olan October Tide ile birlikte geçirirken, Nyström iki grup için Diabolical Maswuerade ve Bewitched ile meşgul oldu. Brave Murder Day (1996): Katatonia, yarım kalan hayallerini gerçekleştirmek için 1996 yılında tekrar bir araya gelerek yeni albüm kaydına girmeye niyetlendiler. Bu birleşmeleri ile birlikte yeni şeyler denemeye kararlıydılar. Geçici olarak bir elemanı da gruba dâhil etmeyi unutmadılar ve eski October Tide gitaristi Fred Norrman ile birlikte çalışmalara başladılar. Eski stüdyolarına yeni fikirleri
ile birlikte giren grup iki haftalık kayıt süreci sonrasında “Brave Murder Day”i ortaya çıkardılar. Opeth’ten Mikael Åkerfeldt, bu projede yer almak istediğini belirtip Renkse’in ardından vokallere katıldı. Katatonia bu çalışmasında da tekrar Dan Swanö ile birlikteydi. Yeni Katatonia soundu, eski karanlık öğelerinin yanında daha duygusal, basit ve direkt olarak mesajını ileten bir tarzdaydı. Bu albümle birlikte Avrupa turnesine çıktılar. Başarılı geçen turne sonrasında ‘97 yılında yeni materyalleri için tekrar stüdyoya girdiler. Bu sefer ikinci evleri olarak bilinen Unisound’a değil, Sunlight stüdyosunda kendilerine yer buldular ve Avantgarde Music için ufak bir albüm olan “Sounds of Decay” i kaydettiler. Albümün miksajı Tomas Skogsberg tarafından yapıldı ve geçen albümde olduğu gibi Åkerfeldt vokallerde tekrar görev aldı.
Discouraged Ones (1998): Grup yaratıcılığının zirvesindeyken bünyesine Mikael Oretoft’u dâhil ederek tekrar Sunlight stüdyosunda kayda girdi ve ortaya “Discouraged Ones”ı çıkardılar. Bu albümde Renkse tekrar vokal ve davulda görev aldı. Åkerfeldt ise bu sefer scream vokalinden çok dokunaklı vokalleri ile gruba katkıda bulundu. Bu sayede biz de Renkse’nin clean vokalini tatmış olduk. Grup için büyük ve radikal bu risk onları çok daha iyi bir noktaya taşımıştı. Tonight’s Decision (1999): Peaceville Records grubun ilk zamanlarından ‘99 yılına kadar takipte kalmıştı ama son albümün başarısı ile birlikte bir adım atarak grupla anlaşmak istediler. Firmanın teklifi tek bir albüm için değildi, beş albümlük bir anlaşma önerdiler. Katatonia, tekrar üç kişilik hallerine dönerek, Åkerfeldt’ in de katkıları ve Tomas Skogsberg’in mixleri
ile birlikte Sunlight stüdyosuna girmiş oldu. Bu çalışmadan çıkan albüm “Tonight’s Decision” için aynı zamanda eski prodüktörleri olan Dan Swanö de katkılarda bulunmak için konuk baterist olarak gruba girdi. Bu sayede Renkse sadece vokallere odaklandı ve güzel bir iş ortaya çıkmış oldu. Peaceville’in başarılı promosyonları sayesinde Katatonia, hayal bile edemeyeceği kadar büyük bir üne kavuşarak, Paradise Lost ile birlikte İskandinavya turnesine çıkmış oldu. Bu turneye çıkarkenki kadrolarında bir değişiklik oldu ve Fredrik Norrman’nın kardeşi Mattias Norrman basgitara, Daniel Liljekvist ise bateriye geçmiş oldu.
Albümün başarısı ile birlikte “3 days- 3 countries” ile birlikte Mart 2001 deki Peacefest’te büyük başarı kazandılar. Daha sonra Mayıs ayında İngiltere’ye tekrar giden grup, headliner olarak ufak bir tur düzenleyerek hayranları karşısına çıktı. Aynı yıl Opeth ile birlikte tekrar turneye çıkarak İngiltere ve Avrupa’da başarıya koştu. Sonrasında 2001 yılının ikinci single’ ı olan “Tonight’s Music” yayınlanmış oldu. Son albümlerinden aldıkları bu parçanın yanında “Help Me Disappear” ve “O How I Enjoy the Light” da EPde yer aldı.
2002 yılı tamamıyla sessizlikle geçen bir yıldı ve yeni albüm Last Fair Deal Gone Down çalışmaları ile geçmişti. (2001): 2000 yılında beşinci albüm için meşgul olan grup aynı zamanda Opeth ile birlikte Po- Viva Emptines (2003): 2003 lonya ve Amerika’da da bir çok Nisan ayında, boş kalp ve konser verdi. 2001 yazı başında ruhlara hitap eden leziz bir al‘Last Fair Deal Gone Down’ adlı bümle geri dönüş yaptılar. Kış yeni albümlerini piyasaya sunan boyunca, 301 Studios’ta kayKatatonia, albümün ilk single’ı, dettikleri 6. albümleri “Viva eşsiz parça “Teargas”’ın b-side’ı Emptiness”’in prodüksiyonu Nyiçin yazılmış olan ve albümler- ström- Renkse ikilisine, miksaj inde bulunmayan iki şarkıya, ise Jens Bogren’e aitti. Grup bu ‘Sulfur’ ve ‘March 4’’a imza attılar. sefer, şimdiye kadar kullanmış Bu dönemde grup kendisine oldukları tarzları bir araya getyeni bir dinamizm katarak, eski irerek, metal grubu kimliğinden tarzının yanında kendilerine olan çok daha derin değerlere sahip güvenlerini daha da yükselttiler. olduklarını herkese gösterdi. Bu albümün diğerlerinden olan Yaptıkları işi tanımlamak için farkı, grubun bir kaç albümü için kalıplarından kurtularak kendyapmış olduğu prodüktörlüğün ilerini ifade etmeye başladı. Alyanında Renkse’nin vokaller- bümün başarısı, Nisan ve Mayıs indeki samimiyet ve karanlık ile boyunca sürecek olan güzel bir aydınlık temalarının dengesiydi. Avrupa turnesi ile katlanmış Renkse’nin vokallerinin başarısı oldu. çok büyüktü; insanlar onu oturup dinlerken, şarkı sözlerindeki her bir sözcüğü ve notayı kal- 2005 yılında, Avantgarde Music plerinde hissettiler. Bu samimi tarafından, grubun 92-97 yılları paylaşımda Nyström’ün kendini arasındaki değişimlerini kapgeliştirerek gotik doom sound- sayan tüm single ve demolardan unu genişletmesinin de yeri ve ayrıca albümlerinde bulubüyüktür. nan şarkılardan oluşan 2 CD’lik
“Brave Yester Days”; Peacebille tarafından da grubun 19982004 yıllarındaki çalışmalarının yanında Polonya’da çekilmiş konser görüntülerinin dahil edildiği 2 DVD’lik “The Black Sessions” Katatonia hayranlarının huzuruna sunuldu. Yeni albüm çalışmalarına başlamadan önce Doğu Avrupa’da ısınma turlarına çıktılar, daha sonra İsveç’e geri dönerek albüm çalışmalarına başladılar. Senenin sonunda ilk defa Rusya’ya konser vermeye gittiler.
The Great Cold Distance (2006): 2005 sonu 2006 başlarında Katatonia, çıkaracakları albümden ilk single’ları olan “My Twin”i klibi ile birlikte yayınladı. Yeni albümlerini üç ay içerisinde Fascination Street stüdyolarında kaydetmişlerdi. Bu single ile birlikte hayranlarına nasıl bir albümün geleceğini duyurmuş oldular. Prodüktörlüğünü tekrar Nyström-Renkse ikilisi üstlenmişti, miksajda da tekrar Jens Bogren ve ek olarak David Castillo bulunmuştu. Bu albüm grubun en dinamik çalışması olarak bilinmektedir. Sahip olduğu ürkütücü sound ile her şey ile hiçbir şey arasında çizilmiş bir mesafeyi anlatıyor. Albüm hakkındaki en güzel açıklama grubun solisti Renkse’den geliyor: “İnsanın sıkıntılarla dolu koridorlarında yapacağı yolculuğun zorlu mesafesi... Bu albüme bağlananların unutmaması gereken şey, bu albümün sadece ve sadece aramızdaki soğukluğu arttırmaya devam edecek olmasıdır. Yaşadığımız hayat, dolambaçlı bir yol aslında, bu albüm de onun soundtrack’i.”
Grup, albüm için iki single çalışması daha yayınladı (Deliberation & July). İki çalışma da video klipleri ile birlikte piyasaya sürüldü. Grup, bu albümü ile birlikte çok daha başarılı konserlere imza attı. Ve 2007 yılında da grubun Summerbreeze 2006 festivalindeki canlı performansını içeren “Live Consternation” ı yayınlamış oldu. Night Is The New Day (2009):2009 yılında Katatonia yeni bir albüm için çalışmaya hazırlandı. Ve “Night is the New Day” için stüdyoya girdi. 2009 yılının Temmuz ayında kaydedilen albümün prodüktörlüğü ve miksajı, David Castillo tarafından yapıldı. İki farklı stüdyoda kaydedilen albüm (Studio Mega ve Ghost Ward Studios) hayatın karanlık köşelerine ait olan ilhamla yaratıldı. Mastering aşaması Fascination Street
stüdyolarında Jens Bogren önderliğinde yapıldı. Bir önceki albümün ağırlığı, derinliği ve atmosferinin devamına sahip bir albüm ortaya çıkmış oldu. Bu albümde diğerlerinde olamayan şey, gruba yeni katılmış olan Frank Default’un klavyesi. Unfurl ise bu işin en güzel göstergesi olarak görülüyor.
RÖPORTAJ
düşünüyorum hahaha. Alexander Dietz mümkün mertebe işlere karışmadı. —Yeni albümden başlayalım! OmnicideCreation Unleashed’la frenlediğiniz temponuzun prodüksiyonda gidilen değişimden kaynaklandığını varsaysak, ne dersiniz? Alexander Dietz’in payını ölçülendirsek, ne kadar olurdu? Benny: Aslında yeni albümde tempoyu arttırdığımızı
—Yeni albüme gelen tepkiler nasıl? Turneler ne âlemde? Çok istenilen bir Amerika turnesi 2010 için söz konusu mudur? Benny: Tepkiler oldukça çeşitliydi... Basın albümü beğendi; ama daha önceki CD’lere sahip olan bazı hayranlarımız fazla beğenmedi. Yine de birkaç yeni hayran
Röportaj: Volkan Güngör & Ebru Ekşi & Yasin Akşahin
kazandığımızı düşünüyorum. Amerika olayı hep biraz zor olmuştur. Bu sene de karşı tarafa uçabileceğimizi düşünmüyorum. —Son albüm, Metal Hammer; rock hard ve heavy gibi organlardan çok yüksek puanlar aldı. Bunu gerçektende hak ediyor mu? Böylesi bir çıkışı bekliyor muydunuz? İleriye yönelik planlarınız (şimdiden varsa) bahsedebilir misiniz? Benny: Yani bunu söylemek çok
z o r. Tabi ki yüksek puanlar beni sevindiriyor; ama şahsen Omnicide’ın bizim en iyi albümümüz olduğunu düşünüyorum. Kesin gelecek planlarımız yok ve asla olmadı. Bir şeyi çok fazla planlarsan, çoğunlukla patlar o iş. En azından bizde öyle… İşi oluruna bırakıyoruz ve zamanın ne getirdiğine bakıyoruz. Şu an yeni materyal için çalışıyoruz ve haziranda stüdyoya girmeyi düşünüyoruz. —Kuruluşunuza yönelip yan projeden böylesi bir ana yapıtın doğuşuna gerileyip konuşmayı devam ettirelim. Malzan’dan Neaera nasıl çıkabildi? Neaera’yla Malzan’ın arasındaki sınırlar artık çok daha belirginleşti diye düşünüyorum. Benny: Evet, bu konuda haklısın, sınırlar çok daha belirgin. Neaera gerek provalar olsun, gerekse konserler olsun, daha fazla zamanımızı almaya başladı... Bir baktık ki, Malzan için artık vakit ayıramaz duruma gelmişiz.
—Benny, önemsenecek vokal geçmişin olmamasına karşın (ki tecrüben tarafımızda muamma) gruba dâhil edilmen nasıl gelişti? Öncede sesini kullandığın bilmediğimiz oluşumlar var mıydı? Aşırı sorumluluk yüklenmelerine maruz bırakılıp zorlandığın anlar oldu mu? Benny: Daha önceden elemanlarla zaten çok iyi arkadaştım. Diskoda metal şarkılarında hep ben de onlarla beraber söyledim... Sonra bir gün elemanlar Neaera projesine katılıp katılamayacağımı sordular. Daha önce hiç tecrübem olmamasına rağmen hemen kabul ettim. Ve evet, üstümde çok yük hissettim... Ve ilk denemelerimin neredeyse hepsi bok gibiydi hahaha. —The Rising Tide of Oblivion’dan sonra Neaera, Neaera oldu denilebilinir mi? Çıkış albümünüzde vurmak istediğiniz kitleyi biraz ıskaladınız sanki? Armamentarium, Let The Tempest Come takipçilerinizin The Rising Tide of Oblivion’ı pek bilmemelerini normal karşılıyor musunuz? Benny: Pek öyle denilemez... En büyük farkın Omnicide ve Rising Tide arasında olduğunu düşünüyorum. —Liriklerde işlediğiniz küresel sorunlara olan isimsel uyumunuzu mitolojiden sağlamak aklınıza nereden
geldi? Benny: Aslında o konuda hiç de uzun uzun düşünmedik, sadece isim hoşumuza gitti... —Alman deathcore’ un öncülerinden birisi olarak sormak istiyorum; A.B.D orijinli deathcore gruplarından daha sert sounda sahip olmanızı neye bağlıyorsunuz? Benny: Öyle miyiz ki? Gerçekten onlardan daha sert olduğumuzu düşünmüyorum... Amerika’daki Core gruplarıyla kıyasla daha fazla Black Metale kaçan partisyonlarımız var ve onlar kadar sık Clean vokal kullanmıyoruz. —Core gruplarının genelde bir dini veya ideolojik duruşları oluyor; sizin böyle bir görüşünüz var mı? Benny: Evet, bu doğru... Bu dini duruş Amerika’daki Core gruplarında Almanya’dakinden daha çok görülüyor. Biz dini bir duruş sergilemiyoruz, hatta konuyu eleştirdiğimiz şarkı sözlerimiz de var. Şahsen bir tanrının varlığına inanıyorum, ama inancımın açıklanması için bir organizasyona ve bir kitaba ihtiyacım yok. Benim Tanrım dinler arasında fark gözetmez.
—Kimi kişiler depresif sözlerin etkisinde intihara sürüklenir, kimileride cesaretlendiricile-
rin yörüngesinde hayattaki zayıf duruşunu değiştirir! İnsanların şarkılarla bu tür etkileşimlere girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Benny: Müziğin ve şarkı sözlerinin dinleyenler üzerinde güçlü etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Kendimden biliyorum. Kızgın, üzgün ve mutlu olmam önemli değil... Her ruh haline uygun, dinleyene yardımcı olabilecek müzik vardır. Biri gelip de müziğimizin ona zor zamanlarda yardımcı olduğunu duyurduğunda gurur duyarım. —Prey to Anguish sonrası başka bir video çalışması düşünüyor musunuz? Ya da bir DVD? Benny: Önümüzdeki dönemde bir DVD düşünmüyoruz. Ama Ekim’de çıkacak yeni albümümüz için bir klip çekme planımız var. —Alman gruplar Caliban ve Heaven Shall Burn ile turnelere katıldığınızı biliyoruz. Bu gruplardan müzikal olarak etkilendiğiniz de oldu mu? Benny: Onlarla çok iyi anlaşıyoruz ve bazı grup üyeleriyle özel yaşamımızda da arkadaşlık yapıp
takılıyoruz... Mesela daha yeni İspanya’da Caliban’la çaldık. Çok da eğlenceli geçti. Bir yerde HSB veya Caliban’la çalacağımızı öğrendiğimizde hep sevinmişizdir. Bu gruplardan tabiî ki de etkilendik... Birkaç yıl önce HSB ile defa çalacağımız zamanı hatırlıyorum da, çok gergindim ve onlarla çalacağımıza inanamıyordum hahaha. Eskiden lakabım da Heaven Shall Benny idi hahaha. —Sizi en çok etkileyen gruplar hangileri? Hangi grupları takip ediyorsun ve hangi grupların albümünün çıkmasını zor bekliyorsun? Benny: Peh, bu i ş t e
çok zor... Sürekli yeni etkileşimler oluyor ve bu da albümlerimizde fark ediliyor. Temel olarak diyebilirim ki Amon Amarth, Behemoth, HSB ve Bolt Thrower’ın üzerimizde büyük etkileri oldu. As I Lay Dying ve tabiî ki Heaven Shall Burn’ün yeni albümleri beni hep sevindirmiştir. —Merchandislerinizin tasarımı kime ait? Benny:Imperial Clothing adında bir firmayla çalışıyoruz bu konuda... Şu an yeni bir dizayn üzerinde çalışıyorlar. —Türkiye’de yine sahneye çıkamamanız çok boktan bir durum (taa
Kasım’da 3 bilet almıştım). İptal haberine nasıl tepki verdiniz? Neyi sebep gösterdiler size? Benny: Harbiden çok boktan bir durum! Biz de çok kızgınız (YA’nın notu: very very angry demiş). Türkiye’de çalacağımıza çok sevinmiştik! Konuyla ilgili sayfamızda bir açıklama yaptık zaten. —Sizi canlı
Wacken 2007’de izlemiştim ve
Türkiye’dekilerin neler kaçırdığını çok iyi biliyorum. Umarım Türkiye hakkındaki düşünceleriniz kötü yönde değişmemiştir. Zira Neaera’yı mutlaka burada görmek istiyoruz. Benny: Teşekkür ederim... Türkiye’de çalmayı hala çok istiyoruz! Umuyorum ki bu olayı en yakın zamanda telafi edebiliriz (YA’nın notu: Unirock?). Türkiye hakkındaki düşüncelerimde kesinlikle en ufak bir değişiklik yok. —Röportaj için çok teşekkür ediyorum ve seni klasik
sorularımızla bırakıyorum:
baş
başa
Ben de teşekkür ederim ve doğruyu söylemek gerekirse Almancandan oldukça etkilendim! Tebrikler! (YA’nın notu: Anadilim Benny’ciğim, olsun o kadar) —Kullandığın Enstrüman (Marka, Model): Vokal- Benny marka —Doğum yeri ve tarihi: Münster Almanya 1982 —Favori grubun: HSB, Boysetsfire, Iron Maiden vs. —Favori albümün: Iron Maiden - Seven Sons of the seven sons —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Televizyon izlemek —En sevdiğin içecek: Kola —En sevdiğin yemek: Pizza —Neaera ile kaydettiğin en iyi albüm: Armamentarium —Neaera ile verdiği en iyi konser: Her konser —Neaera ile en utulmaz anın: Alexander Dietz, Armamentarium’un vokal kayıtları esnasında beni kayıt odasına kilitledi ve acil olarak işemem gerekse de dışarı salmadı! —Hangi Gruplarla Sahne Almak İstersin: Iron Fucking Maiden —İlk Aldığın Albüm: Aerosmithama hangi albümü olduğunu hatırlamıyorum —Son Olarak Hayat Felsefen: Kim ki hep televizyon izler, kola içip pizza yer ve HSB dinlerse, hayatında mutlaka bir şeyleri değiştirmesi gerekir hahaha.
BİYOGRAFİ
Fotoğraf: Güven CEYLAN
K
reator ilk olarak 1982 yılında Almanya’da “Tyrant” ismi ile aktif olmaya başladı. Orijinal kadro vokalist/gitarist Mille Petrozza, baterist Jurgen ‘Ventor’ Reil ve bas gitarist Rob Fioretti’den oluşuyordu. Bir zaman sonra grup ismini Tormentor olarak değiştirme kararı aldı ve bu isim altında iki demo yayınladı. Grup son defa ismini değiştirdiğinde Kreator ortaya çıktı ve Noise Records ile 1985 yılında başlangıç albümü olan “Endless Pain” yayınlandı. Black Metal ve Death Metal grupları o zamanlar grup üzerinde oldukça etkiliydiler. Grup o sıra albüm turları için Sodom gitaristi Michael Wulf’u kadrosuna dâhil etti. Michael Wulf kısa bir süreliğine grupta bulundu ve grubun sonraki albümler-
inde çalmamasına rağmen “Pleasure to Kill” albümünden bir kazanç elde etti. Yeni gitarist Jörg ‘Tritze’ Trzebiatowski “Pleasure to Kill” albümünde gruba dâhil oldu. Bu albüm geniş kitleler tarafından Thrash Metal klasiği ilan edildi. Harris Johns prodüktörlüğünde çıkarılan albüm, Heavy Metalin tartışmalı ve hızlı ayrıca grubun yeteneklerinin gerek gösteri, gerek teknik açıdan oldukça belirgin olduğu bir albüm oldu. “Flag of Hate” parçası, Avrupa piyasasında umut vaat edici ve başarılı bir çıkış yaptı. Grup, gitarist Tritze ile ilk turuna başladı. Kreator yılı “Flage of Hate” EPsi ile kapadı. 1987 yılında Kreator “Terrible Certainty” albümü yayınladı. Çeşitli karmaşalar ve yoğun tempoda hazırlanan albüm o
Hazırlayan: Gizem Dinçer & Ebru Ekşi
zamanlarda sık sık Kreator’un en iyi albümü olarak anılıyordu. Albümdeki ‘’Behind the Mirror’’ parçası en hit parça oldu ve Kreator’ın tanınmasında önemli bir rol oynadı. Grup 1988 yılında yeterli vakte ve finansal rahatlamaya ulaştığında bir sonraki EPleri ‘’Out of the Dark Into The Light’’ı yayınladı. Söz konusu EP içinde bir cover parçası ve canlı performans kayıtları barınıyor. 1988 yılında Kreator, Epic Records ile bir anlaşma imzaladı. Epic Records tarafından ilk albüm 1989 yılında yayınlanan “Extreme Agression” oldu. Bu albüm Los Angeles’da kaydedildi ve grubun hit albümlerinden bir tanesi oldu. “Terrible Certainty”’nin etkileri devam ederken, grup saygın prodüktör Randy Burns ile müzikal ve üretim anlamında
geliştiğini göstermeye devam ediyordu. Albümdeki ‘’Betrayer’’ parçası MTV’nin Headbangers Ball programında liste başı oldu. Grup, Suicidal Tendencies ile bir Kuzey Amerika turnesine çıktı ve Avrupa dışında gelişen hayran kitleleriyle buluştu. 1989 yılında Alman yönetici Thomas Schadt içinde Kreator hakkında dokümanlar bulunan “Thrash Altenessen” adlı bir kitap yayınladı. Gitarist Tritze, “Extreme Agression” albümünden sonra gruptan ayrılma kararı aldı. 1990 yılında yeni gitarist Frank, ‘’Blackfire’’ Gosdzik ile Kreator “Coma of Souls” albümünü yayınladı. “Coma of Souls” albümü önceki birkaç albüm kadar övgü alamadı. Buna rağmen ‘’People of the Lie’’ parçası ile oldukça ilgi gören bir albüm oldu. Ancak 90’larda diğer Thrash gruplarıyla beraber bazı şeyler değişti. Metallica, Megadeth, Anthrax ve birçok grup ticari tereddütler nedeniyle soundlarını değiştirdiler. Kreator ise bu zaman zarfında Death Metal ve Endüstriyel Metal gibi tarzlarla deneysel işler yapıyordu.
bilmek için gruptan ayrıldı ve yerine daha önce hiçbir albümde çalmamış olan Andreas Herz geçti. 1994 yılında ise yine kurucu üyelerden olan Jurgen ‘Ventor’ Reil gruptan ayrılma kararı aldı ve Kreator’daki tek orijinal üye Mille Petrozza gruba devam etti. Jurgen Reil yerine gruba Joe Cangelosi dâhil oldu. 1995 yılında ise bas gitarist Andreas Herz grup ile yollarını ayırdı ve yerine Christian Giesler geçti. Grup içindeki üye git gellerinden daha kötüsü de gerçekleşmiş, yapımcı Epic Records
Sonuç olarak 1992 yılında Kreator “Renewal” albümünü yayınladı. Bu albüm Heavy Metal, Death Metal ve Endüstriyel Metal etkileşimleriyle dolu bir albüm olmuştu. Grup yeni yeni ulaştığı yerden memnun iken “Renewal” albümü ile hayran kitlesi, grubun ticari kaygı barındıran bir albüm çıkardığını düşündü ve Kreator bu albüm yüzünden birçok tepki topladı.
da grupla bağlarını koparmıştı. Kreator daha sonra G.U.N Records ile anlaşma imzaladı ve yeni düzeniyle “Cause for Conflict” isimli bir albüm yayınladı. Sonuç olarak yeni albüm o zamanların en modern albümü olarak kabul gördü. Albümde Pantera ve Machine Head soundu etkileri göze çarpıyordu. Albüm önceki albümlere kıyasla daha sert ve hırçın bir dönüş olarak görülüyordu.
Oldukça kötü geçen bir turnenin akabinde grup Güney Amerika turu yapma kararı aldı fakat hem fiziksel olarak hem de manevi açıdan oldukça yorgunlardı. Bu zaman zarfında kurucu üyelerden olan Rob Fioretti yeni albümden önce ailesiyle daha fazla zaman geçire-
1996 yılında ise gitarist Gosdzik ve baterist Cangelosi gruptan ayrılma kararı aldı. Yerlerine yeni gitarist Tommy Vetterli ve kurucu üyelerden olan Jurgen Reil geçti. Grup kendi tarzlarında deneysel çalışmalara devam ediyordu. 1997 yılında G.U.N Records imzalı son al-
bümleri “Outcast”’i yayınladılar. 1999 yılının Nisan ayında ise “Endorama” albümü Drakkar Records imzası ile yayınlandı. Her iki albüm de gotik ve ambiyans öğeler içeriyordu ve kurucu Petrozza bu tarzlar için değişik şarkı söyleme stilleri deniyordu. Aynı zamanda alışılmış metal müzik çizgilerini de elinde bulunduruyordu. 90’ların sonunda grup ticari ve kritik iki aşamayı da atlatmıştı. Kurucu Mille Petrozza grup hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirdi; ‘’Bizim için başarıyı albüm satışları belirlemiyor. Bize göre tüm albümlerimiz başarılı çünkü belirlediğimiz hedeflerin hepsine ulaştık’’’ 2001 yılında yeni gitarist Sami Yli-Sirniö ile grup bir nevi ‘’yeniden doğuş’’ albümleri olan ”Violent Revolution”’ı yayınladı. Bu albümde grubun klasik Kreator Thrash Metal stili ile geri döndüğü görülüyordu. Albüm grubun hayranları ve Thrash Metal severler tarafından övgüyle karşılandı. Albüm turnesi son derece başarılı ve genç metal müzik severlerle dolu bir turne oldu. Kreator’ın konser albümü “Live Kreation” ve konser DVD’si “Live Kreation: Revisioned Glory” 2003 yılında yayınlandı. Yeni stüdyo albümü “Enemy of God” ise 2005 yılında metal müzik severler ile buluştu. Albüm aynı zamanda 2006 yılında özel basım olarak “Enemy of God: Revisited” olarak yayınlandı. 2006 yılında Kreator; Napalm Death, A Perfect Murder ve The Undying ile Kuzey Amerika ve Kanada turnesine çıktı. Kreator 2008 yılında ise King Diamond, Leaves Eyes ve Cellador ile planlanan bir turne gerçekleştirildi.
RÖPORTAJ Yasin: 20. yılınızda ilk DVD’niz Live Discharge - 20 Years of Total Destruction’ı yayınlamıştınız. 25. yılınızdaki konserleri kapsayan (Wacken 2009 ağırlıklı) yeni bir DVD’niz Ocak ayında çıktı. Bir Destruction dinleyicisi olarak henüz DVD’yi edinme şansım olmadı (AFM’den Timo yollayacaktı yorum yazalım diye), DVD’nin içeriğinden biraz bahseder misin bize? Schmier: DVD 25. yılımızda kaydedildi ve 27. yılımızda yayınlandı. 3,5 saat 3 bölüme ayrıldı: Wacken Yıldönümü Şovu, Grup belgeseli ve Kliplerin filan olduğu bonus bölümü. Yasin: Tankard’dan Andreas “Gerre” ile herhangi bir alışverişin oldu mu DVD hazırlama sürecinde? 80’lerden kalma bir sürü kayıt bulundurduğunu okumuştum bir röportajda. Schmier: Bulabildiğimiz her şeyi kurcaladık. Belgeselde birçok komik ve kült fotoğraflar var.
Röportaj: Yasin Akşahin
Yasin: Wacken’ın footage konusundaki tutumu malum. 2009’da, 2002’deki gibi yine kendi film ekibinizi mi götürdünüz yoksa Wacken’a DVD çekimleri için para verdiniz mi? 2002’deki çekimlerde, kontratınızda yazıyor olmasına rağmen neredeyse problem yaşadığınızı okumuştum bir röportajında. Umarım bu sefer sorunsuz geçmiştir. Schmier: 2004 Wacken’daki gece şovumuz Wacken arşivinden kayboldu. Bu başlı başına fiyaskoydu. Kesilmemiş ve mix edilmemiş bir kaydın değeri bir kaç bin Euro. Kesinlikle ucuz değil. Üstelik ondan sonra kesip mixlemek gerekiyor. (YA’nın notu: Schmier Abim ne sordum ne söyledin) Yasin: 2007 Wacken’da Sodom 2 bateri ve 4–5 gitarla sahnedeydi. Siz aynı şeyi 3 bateriyle yaptınız geçen sene. Yeni DVD’nin teaserında bu konu hakkında epey kafa patlattığınız izlenimi uyandırdı bende. Fikir nasıl oluştu? Hiç prova yaptınız mı? Schmier: Tabiî ki prova yaptık. 3 bateriyi koordine bir şekilde çalmak çok zordur. Ama sonucu süper oldu. Yasin: 3. DVD için 30. yılınızı mı beklemek zorundayız? Schmier: Biraz daha fazla süreceğini tahmin ediyorum.
Her gün bir DVD çıkarılmıyor. Çok fazla işi var ve o kadar para kazanılmıyor onlardan. Yapımcı firmalar DVD’leri hiç sevmiyor! Yasin: Destruction’ın 30. yılını nasıl kutlamayı düşünüyorsunuz? Schmier: Bunu şimdiden bilsem medyum olurdum! Yasin: 1985’de Kanada’da çıkmış olduğunuz “World War III” festivali Amerika kıtasındaki ilk konserinizdi. O festival aynı zamanda Possessed’in de ABD’nin dışında çıkmış olduğu ilk konserdi. Aynı grupla 2007’de Wacken’da da aynı sahneyi paylaştınız (ikiniz de Black Metal Stage’deydiniz). O deneyiminizi biraz anlatır mısın? Possessed’ten Jeff, festivaldeki Nasty Savage performansını çok övüyor. Senin favorin hangi gruptu? Schmier: Maalesef Possessed’i kaçırdım. Eski dostlarla karşılaşınca hep seviniyorum. 2007’de en iyi kimdi onu hatırlamıyorum. Aradan yaklaşık 350 konser geçmiş, kusura bakma. (YA’nın notu: Metal War festivalini sormuştum ama Wacken 2007’den bahsetmiş) Yasin: 2008’de kaybettiğimiz Chris Witchhunter, 1987’de Thomas gruptan ayrıldıktan sonra Kreator ve Rage ile
olan turnenizde size eşlik etti. Chris hakkında bir kaç cümle paylaşır mısın bizimle? Schmier: Chris komik bir herifti. Eğlenmesini iyi biliyordu. Bir keresinde birayı fazla kaçırınca Sodom’dan gitmek zorunda kaldı. Böyle harika bir insanın bir bağımlılık sebebiyle böyle ölmesi çok trajik (YA’nın notu: Karaciğerin yaşadığı sorunlardan dolayı iç organları iflas etti). Onu hep komik Ruhr Bölgesi laflarıyla hatırlayacağım. En sevdiği kelime “köstlich” (lezzetli) idi - her bira açışında bunu söylerdi. Huzur içinde yat kardeşim! Yasin: Senin olmadığın ve 1998’de çıkan The Least Successful Human Cannonball’u diskografinizde göstermiyorsunuz. Grupla beraber olmadığın o 10 yıla yakın süreyi Destruction adına nasıl değerlendiriyorsun? Schmier: Soruyu yanlış kişiye soruyorsun. Çocuklar bensiz Cracked Brain dâhil dört kayıt yayınladılar. Bütün onlar benim değildi...
Yasin: Şu anki kadronuz Destruction tarihinin en uzun süredir beraber olan kadrosu. Sen ve Mike zaten grubun kurucularısınız. Bu kadronun
diğerlerinden fazla olan nesi var? Marc’ı eski grup üyelerinden ayıran özelliği nedir sence? Schmier: Marc artık bizimle değil. DVD, DESTRUCTION için yaptığı son işti. Değişiklik istiyormuş. Bunu saygıyla karşılamak lazım. Bateristler maalesef çok maymun iştahlı oluyor! Yasin: Doğru anladıysam Power Metal’i Kindergarten Metal olarak adlandırıyorsun (referans web sitesindeki kişisel bilgiler). Power metalin önemli basçılarından Markus Grosskopf’un Bassinvaders projesinin 2008’de çıkan Hellbassbeaters albümünde yer aldın ama. Power Metal’e karşı bakış açın mı değişti, yoksa ben söylediğini götümden mi anlamışım? Schmier: Günümüzün çoğu sözde Power Metal grupları anaokulu melodileri kullanıyor. Pardon ama bu benim midemi bulandırıyor. Melodik Metal’e karşı değilim ama ucuz işler yapıldığı zaman CD’yi kapatmam gerekiyor. Helloween Melodik Metal’in kurucularından biri. Tabiî ki birçok grubu etkilediler ama bu eskiden herkese yeni geliyordu ve bugün gördüğümüz o bayat sözüm ona Power Metal grupları gibi de bayat değillerdi. Eskiden Power Metal çok şahaneydi: Omen, Vicious Rumours, Metal Church - bunların büyük bir hayranıyım.
Yasin: Oldukça özel bir vokal tekniğin var. Çok tiz seslere çıktığın oluyor (Curse The Gods ve Life Without Sense’teki gibi). Vokalist olarak kimlerden etkilendin? Schmier: Lemmy, Rob Halford & Kronos Yasin: 1.92 boy ve 88 kiloyla Metal piyasasının iri figürlerindensin. Beraber turladığın/ konser verdiğin gruplar arasında hiç kendini minik hissettiren birine denk geldin mi? Geldiysen kimdir o? Schmier: Öyle karşılaşmadım.
biriyle
Yasin: Amerika’nın Irak’ı istila etmesi sonrasında sitenizde The Exploited’ın Fuck The USA şarkısını downloada açmıştınız. Saddam’ın yok edilmesine rağmen İstila hala bitmiş değil. Amerika’nın dünyanın geri kalanı üzerindeki tutumu hakkındaki fikirlerini alalım. Schmier: Bu mantıksız savaş dünyayı değiştirdi. Ve bazı kişileri daha güçlü yapabilme adına bir bahaneydi. İnsanoğlu maalesef çok açgözlü ve asla elindekilerle tatmin olmuyor. USA şarkısı yayınladıktan sonra ölüm tehditleri bile aldık... Yasin: Destruction forumunda oldukça aktifsin. Keza myspace sayfanızda da çok büyük emeklerin var. İnternetin, grubu fanlara
bu kadar yakınlaştırması hoşuna gidiyor mu? Yoksa 10–15 yıl önceki gibi daha erişilmez olmayı özlüyor musun bazen? Schmier: Hayranlarla iletişim çok önemli. Bu hep böyleydi. Maalesef çok samimi olunca da bazı hayranlar gruba olan saygısını yitiriyor ve internet amcık ağızlılar için harika bir kalkan oluşturuyor. Ama hayranlarımızın birçoğu bu durumdan çok memnun ve grupla iletişim kurabilmekten memnunlar. Yine de arada sırada bilgisayarı kapatıp kendimizi korumaya çalışıyoruz... Yasin: Kayıtlarda Türkiye dışında bir “İslam” ülkesinde konser verdiğinizi görmedim. Bütün dinlere eşit uzaklıkta olduğunu biliyoruz. Müslüman bir ülkedeki bir konserle Hıristiyan bir ülkedeki konseri kıyaslar mısın? Schmier: Fark yok. Metal tutkunları konserlerde günlük işlerini unutmak ve bütün hıncını çıkarmak istiyorlar. Bu bütün dünyada böyle ve böylesi çok iyi! Yasin: Bunca seneden sonra grup olarak kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz? Schmier: Yılda 120 – 150 Şova çıkıyor. Bu sayede müzisyen olarak otomatik-
man daha iyi oluyorsun. Oturan paslanır derler Almanya’da! Ayrıca sürekli beste yapıyoruz, bu sayede de yaratıcılığımız gelişiyor. Yasin: 2002 Wacken konserinizde enerjinin kesilmesi sebebiyle konseri yarıda bitirmek zorunda kalmıştınız. Geçen sene de Belçika’daki bir konserinizde stage dive yapmak isteyen bir seyirciniz Mike’ın parmağını kırmıştı. En kötü sahne anınız nedir peki? Schmier: İptal edilen konserler en kötüsü oluyor. İnsan bir hiç için kendini hazırlıyor, hatta icabında bir sürü yol tepiyor. Korkunç! Ama ne yapalım hayat devam ediyor. Bu sadece Rock N Roll ama biz bunu seviyoruz! Yasin: Peki ya en iyisi? Schmier: Wacken her zaman doruk noktasıdır. Ama bizim başka harika şovlarımız oldu. Güney Amerika her zaman çok çılgın oluyor! Yasin: Sizi Wacken 2007’de canlı izleme fırsatını bulmuştum. Ve ciddi olarak söylüyorum, yağ çekmek filan değil, sizin konserinizde ruhumun bedenimden ayrıldığını fark ettim. Sanırım orada Metal’in Nirvana’sına ulaştım. Harika bir sahne performansınız vardı gerçekten. Mad Butcher’in sahneden bize fırlattıkları gerçek et miydi?
Schmier: Tabi ki gerçek etti! Bizde her şey gerçektir! Harika övgü için teşekkürler! Sahnedeyken, küçük şovlarda bile, her zaman her şeyimizi veririz. Fanlarımızın bunun farkında olması ne hoş! Yasin: En çok nerede, nasıl bir yerde konser vermek isterdiniz? Sınırınız hayal gücünüz. Schmier: En çok daha önce çalmadığım bir yerde çalmak isterim. Hem de sıkı bir şovla. Web sitemizdeki ve MySpace sayfamızdaki Wacken Trailerine ve konser bölümlerine bir bakın derim ben. O zaman anlarsınız ne demek istediğimi! Yasin: Türkiye’de son bir senede biri Ağustos’ta, biri Ekim’de iki konseriniz iptal oldu. İki konser de festival kapsamındaydı. Şimdi ise tek geliyorsunuz (gerçi altınızdaki grupların çokluğuna bakılırsa festival gibi olacak). Tek konserler, festivallerden daha mı iyi geçiyor? Schmier: Evet bu çok üzücüydü. Organizatör maalesef çok da ciddi değildi. İkisini de seviyorum. Festivallerde bir sürü grupla karşılaşabiliyoruz, bu çok iyi. Ayrıca seyircilerin de bir sürü grup seçenekleri oluyor. Kötü olansa, festivallerde uzun konserler veremiyoruz. Yasin: Konserdeki alt grupları
izleyecek misiniz? Schmier: Vakit bulursam tabi ki izleyeceğim. Yasin: Geçen sene Rusya’da başlayıp dünyayı batıdan dolaşıp Kanada’ya kadar vardırdığınız belki de tarihinizin en kapsamlı turuna çıktınız. Türkiye ise, bu sene konser verdiğiniz henüz ikinci ülke. Ufaktan yeni albüm çalışmalarına giriştiniz mi yoksa bu arayı dinlenerek mi geçiriyorsunuz? Schmier: Şu aralar yeni şarkıları yazıyoruz. Şovlar bizi taze tutuyor. Buna, zinde ve motive kalabilmek adına ihtiyacımız var. Dinlenmeyi ancak emekliliğimizde yapabiliriz, yani umarım bir 20 sene sonra filan! Yasin: Son olarak, Türkiye’deki hayranlarına ne söylemek istersin? Bizi nasıl bir konser bekliyor? Schmier: Thrash Metal Cehennemi - 27 yıllık DESTRUCTION’ın en iyisi! Bir sürü de klasik şarkımız olacak tabi! Gelenler bu şovu unutamayacak, bunu size garanti edebilirim!
KARAKTER
Haz覺rlayan: Dilara AKM襤L
Bayan vokalli gruplara genel olarak baktığımız zaman, şarkı sözleri daha duygusal, müzikleri daha kırılgan gruplar olduğunu görürüz. Şarkı sözlerinin çok büyük bir kısmı aşk meşk üzerine olan, vokalin de bir o kadar duygusal olduğunu fark ederiz. Tabii ki tüm gruplar için söylemiyorum ama müzikle uğraşan her kadının böyle bir yanının olmasını ister dinleyiciler. Bu dişiliğin yanında bir de görsellik açısından “seksi” olması beklenir onlardan. Bu yüzden kadın vokallere pek sıcak gözle bakmıyorum. Müzikaliteleri kimliklerinin arkasında kaybolur gibi geliyor. Ama bir kadın var ki, sesine, kendisine, tüm şarkılarına hastayım. Bu kadın saydığım tüm kötü özellikleri isterse bir anda göstermeye başlasın, yine de onun büyük bir hayranı olacağım. Anneke Van Giersbergen, The Gathering eski vokalisti, tam anlamıyla hayran olunacak bir kadın. Geçtiğimiz aylarda ülkemizi Danny Cavanagh ile ziyaret edip türkü söyleme jestini Türk dinleyicilerine yapmış olan bu kadın, bu ayki karakterim.
8 Mart 1973, Hollanda doğumlu Anneke, hepimizin bildiği gibi The Gathering ile birlikte müzik piyasasına giriş yaptı. 1994 yılından 2007 yılına kadar grubun vokalliğini üstlendi ve bunu büyük başarı ile yerine getirdi. Gruba katılışı ile birlikte grubun kaderini değiştiren bir dönüm noktası oldu. Onun güzel sesi, gruba yeni bir tarz getirmiş oldu.
ya da tam bir kokocu olduğunu düşünür. Oysa konserden bir gece öncesinde dışarı bile çıkmayan, yediğine içtiğine dikkat edip konser sırasında detone olabilecek, dikkatini dağıtabilecek her şeyden uzak durmaya çalışan bir kadındır. Sahnedeki keyfinin tek sebebi ise yaptığı müziktir. Yaptığı işe kendini ne kadar verdiğinin, müziğe kendini nasıl kaptırdığının bir göstergesi onun sahnedeki performansı.
Anneke Van Giersbergen’in çok fazla anlatılacak bir geçmişi yok, onun anlatılması gereken en güzel yanı, sesi. The Gathering’den sonra kendi grubu Agua de Annique ile birlikte 3 tane albüm kaydetti. Bunun yanında birçok grupla birlikte çalışmalar yaptı ki o gruplardan bazıları; Napalm Death, Lawn, The Farmer Boys, Ayreon ve Moonspell’dir. Müzik dünyasında onu en çok etkileyen isimlerin de Prince ve Thom Yorke gibileri olduğu bilinmekte. Anneke Van Giersbergen, sahneye çıktığı zaman, izleyicilerin büyük bir kısmı onun ya çok sarhoş olduğunu
Agua de Annique ile birlikte çıktığı zaman, tam bir Anneke albümü dinlemiş olduk. 3 albüm de birbirinden güzel, özellikle son albümündeki Hey Okay! adlı şarkıyı, Anneke’yi hiç dinlememişler için tavsiye edebilirim. The Gathering’i hiç dinlemeyenler için de bir tavsiyem var: Dinleyin! Özellikle de “How to Measure a Planet” albümünden My Electricity adlı şarkısını. Pişman olmazsınız. Bu kadar güzel yüzlü, güzel sesli ve güzel huylu bir insanı arşivinizden eksik etmemeniz dileğiyle, bir sonraki karakter köşesinde görüşmek üzere.
RÖPORTAJ
Hollanda’dan son zamanlarda oldukça iyi gruplar çıktığı bir gerçektir ki bunlardan bir farkı olarak daha tecrübeli müzisyenlerden oluşan Old-School Death metalin süper grubu Hail of Bullets, (bir nevi İsveçli Bloodbath’e atıfta bulundum) Stephan Gebedi, Van Drunen, Theo, Baayens ve unutulmaz proje adamı Ed Warby ile karşımızda duruyor! Geçenlerde yaptığımız röportaj teklifine samimi bir şekilde ‘evet’ diyen grubun gitaristi, Thanatos’ın beyni Stephan Gebedi ile grup, grubun geleceği, yeni albüm ve İstanbul konseri üzerine konuştuk! Buyurun okuyun!
Röportaj: Kadir Kütükoğlu
Kadir: Selam Stephan, selam baylar! Öncelikle, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Evet, bu benim ilk deneyimim. Umarım bana bir iyilik yaparsını; gerçi ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım ama. Neyse sorulara geçebiliriz. Evet başlıyoruz! Öncelikle Hail of Bullets’ı kurma fikri kimden çıktı ve grubun kuruluş sürecini bizlere anlatır mısın? Stephan: Aslında Hail of Bullets’ı kurma fikri benden çıktı. Yıllar önce Ed Warby ve birkaç arkadaşla bu fikri tartışıyorduk; ama çaldığımız gruplarımız (Gorefest ve Thanatos) yüzünden bunu hiçbir zaman için bir türlü gerçekleştirememiştik. 2005 yılında Almanya’dayken Death by Dawn’la birlikte Thanatos olarak çaldığımız turnede bu fikrin temelleri atıldı. Martin van Drunen o zamanlar grubun vokaliydi (kendisiyle 1991’de tanıştım aslına bakarsanız). Ona Hollandalı farklı Death Metal gruplarında çalan elemanlarla karma bir grup (Bloodbath modeli) kurmak istediğimi söyledim ve o da bu fikrimi beğendi. Sonrasında diğer eleman-
larla iletişime geçtim ve birlikte bir akşam buluşup, bolca bira içip bu konuyu tartıştık! O akşam Hail of Bullets böylelikle doğmuş oldu! Kadir: Diğer grup elemanlarıyla geçmişte bir tanışıklığınız var mıydı? Stephan: Evet; Ed, Paul ve Theo benim çok iyi arkadaşlarımdır. Paul benimle birlikte Thanatos’ta, Theo ise Houwitser ve Thanatos’ta bas çalıyor. Ed ise benim korku filmi kankamdır; birlikte yirmi yıllık ya da belki daha eski kült korku filmleri seyrediyoruz. Zaten Martin’i eskiden beri tanıyorum, fakat nedense sanki ben onu yıllardır görmemişim gibi geliyor! Kadir: 2007’deki bir nevi demo olan Promo albümünüzle iyi bir çıkış yaptınız, peki beklenen ilgiyi gördünüz mü? Çünkü grupta çok yetenekli isimler var; gerek van Drunen, gerek Thanatos’tan arkadaşınız Paul Baayens, gerekse şu sıralar DEMIURG, The 11th Hour gibi gruplarda çalan Ed Warby. Stephan: Elbette, beklediğimiz ilgiyi gördük ve bu bize umut verdi, dinleyicilerden iyi tepkiler alıyoruz, ama
Promo-CD’yi yayınladığımızda gerçekten söylüyorum çok daha büyük tepkiler ve birçok plak şirketinden kontrat teklifi almıştık. Ve evet, bu bizim beklentilerimizin kat kat üstündeydi. Kadir: Şarkıların isimlerine ve sözlerine baktığımızda aslında Death Metal’de görmeye alışık olduğumuz bir tablo var; fakat sizinki sanki biraz daha eleştirel, sanki biraz daha politik gibi duruyor, örneğin “Red Wolves of Stalin” ! Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Stephan: Politik bir grup değiliz, basit olarak sözlerde II. Dünya Savaşı ve bazı dikkat çekici savaşları işliyoruz; Doğu temalı, Alman temalı bazı şarkılar arıyoruz veya Rusya temalı savaşları işliyoruz. Hepsi bu, sözler tarihsel olaylardan derleniyor, politik görüşlerden değil. Death Metal’de lanet olası politikalara yer yok! Death Metal ölüm, kaos, savaş, şeytan ve bir sürü lanet olası şeyi içermeli ve bunlar hakkında olmalı. Kadir: 2007’deki Promo albümden sonra Metal Blade’le anlaşmanız üzerine 2008’de ilk albüm “…of Frost And War” ve canlı birkaç perform-
ansta içeren 2. albüm ve “Warsaw Rising” adlı bir de EP yayınladınız. Gördüğünüz ilgi ve destek nasıl? Memnun musunuz? Stephan: Evet; şuana kadarki satışlarımızdan memnun olduk; fakat şunu eklemek istiyorum ki biz her albümümüzü bir öncekinden daha kaliteli bir soundla yaratmayı istiyoruz, örneğin şu an yayınlanacak olan albümüz ki bunun üzerinde gerçekten çok sıkı bir şekilde çalışıyoruz! Kadir: Hepinizin çok tecrübeli müzisyenler olduğu herkes tarafından çok iyi bilinen bir gerçek, bu nedenle Türkiye’de iyi bir hayran kitlesi yarattığınız aşikâr. İlerleyen zamanlarda Türkiye’de çalmayı düşünür müsünüz? (Bunu kesinlikle bekliyorum) Stephan: Evet efendim! 12 Haziran’da İstanbul’dayız! Öyleyse çok daha iyi; çünkü sende oradasın!
Kadir: Türk Death Metal sahnesinden tanıdığınız gruplar var mı? (eğer varsa, bunlar kimler?) Stephan: Dürüst olmam gerekirse, sadece Pentagram/Mezarkabul ve Cenotaph’ı biliyorum. Kadir: Yarattığınız müzikte, hangi müziklerden veya -herhangi başka bir şey de olabilir- nelerden etkilenirsiniz? (Bu soru hepinizi ilgilendiriyor) Stephan: Birçok korku filmi izlerim ve bunlar bana ilham kaynağı olur; yeni şarkılar ve sözler yazarım, ama Hail of Bullets’ta daha konsantreli bir şekilde savaş ve tarih içeren olaylar üzerine yoğunlaşıyoruz. Kadir: Death Metal’in geleceğini nasıl görüyorsunuz? Stephan: Death Metal inişli ve çıkışlı
dönemler geçirecek, ama hiçbir zaman ölmeyecek! Günümüzde de Death Metal üzerinde çeşitli konseptler mevcut; Old School Death Metal, Hyperspeed Death Metal, Melodik Death Metal ve her stil için farklı türler. İnsanlar her zaman için brutal müzik duymak istiyor, böylece ben de Death Metal’in geleceği adına iyi umutlar taşıyorum. Kadir: Eğer senin içinde bir sakıncası yoksa bize grup elemanlarının özel hayatlarından bahseder misin? (Nelerle uğraşırlar, ne işlerle ilgilenirler vs.) Stephan: Martin’i dışarıda tutarsak, grubumuzda grupta çalmak dışında düzenli işlerinde çalışan elemanlar var. Paul bir öğretmen, Ed bir ticaret şirketinde çalışıyor, Theo çelik fabrikasında, ben ise bir sosyal güvenlik şirketinde çalışıyorum ve ayrıca Hollanda’nın en büyük metal müzik dergisi olan Aardschok’ta
yazıyorum; ama zamanımızın tamamını metal müziğe ayırıyoruz diyebilirim. Paul şu anda 3 grupta çalıyor; HoB, Asphyx ve Thanatos’ta; Ed ise ayrıca The 11th Hour ve birçok stüdyo projesinde (Star One, Ayreon, Demiurg) çalıyor. Kadir: Ve son olarak bu yıl sen ve Baayens, Thanatos’la uzun bir aradan sonra “Justified Genocide” ile Martin ise Asphyx’le hem de geçtiğimiz sene tekrar dağılan Gorefest elemanı Ed Warby gayet iyi bir dönüş yaptı; umarız ki bu birliktelik hep böyle devam eder. Stephan: Evet bizde aynısını umuyoruz, bazen gruplar çılgın bir şekilde çalmaya devam edebilir ama şöyle söyleyeyim, bizim damarlarımızda akan metal aşkı olduğu sürece biz de elbette ki devam edeceğiz! Her şey için teşekkürler Stephan ve diğerleri, bize samimiyetle verdiğin cevaplar için sana özellikle teşekkür etmek istiyorum Stephan. Ayrıca verdiğin Thanatos röportajı sözü için
de şimdiden teşekkür ederim. Bir sonraki röportajımıza kadar kendinize iyi bakın!
ANKET: —Kullandığınız ekipmanlar? (Marka, Model): çeşitli Schecter gitarları (Hellraiser V with Floyd Rose tremolo and bazı BC Rich V model ve Mocking Bird ile Kahler tremolo gitarlar, Mesa Boogie Stiletto Deuce amplifier ve Marshall 4x12 inch cabinets) -Doğum tarihiniz ve yeri?: 28 Şubat, Rotterdam, Hollanda -Sevdiğiniz gruplar?: Celtic Frost, Possessed, Slayer, Black Sabbath, Kiss, Judas Priest, Morbid Angel, Death, vs. vs. -Favori albümünüz?: Infernal MajestyNone Shall Defy, Possessed-Seven Churches, Slayer-Hell Awaits, Celtic Frost-Morbid tales, Kiss-Destroyer, Dark Angel-Darkness Descends Favori müzisyeniniz?: Ronnie James Dio —Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz? : Seks, bira ve korku!
-Favori içkiniz?: bira (Corona, Hefe Weizen) —Favori yemeğiniz: Japon ve Tayland mutfakları - Şu ana kadar kaydettiğiniz en iyi albüm: ThanatosJustified Genocide ve HoB-Of Frost And War —Şu ana kadar çaldığınız en iyi konser: çok zor, Oulu-Finland, Rock Hard festival, Metalfest-Oberhausen —Şu ana kadar grupla birlikte çaldığınız unutamadığınız konseriniz: Umuyorum ki bu hala gerçekleşmedi! -Hayalinde hangi grupla aynı sahnede yer almak var?: Kiss! —Satın aldığınız ilk albüm: KissDouble Platinum (saymadım Rolling Stones-Black and Blue) —Satın aldığınız en son albüm: At the Gates- 3 DVD kutu set ve Overkill-Ironbound -Son soru: Hayat Felsefeniz?: Sadece bir kez yaşayacaksın, bu yüzden bütün her şeyi oluruna bırak!
KONSER KRİTİK BEHEMOTH’UN CEHENNEMİ Konserin Pazar günü olması sebebiyle rahat rahat akşam 5’te evden çıkıp Taksim’e gittim. Arda ve Güven’le DoRock’ta buluşacaktık. Onların başka yere gitmiş olmalarından faydalanarak ikisi İranlı üç arkadaşıma Sonisphere saha içi bileti aldım ve akabinde Arda’yla Mephisto’nun önünde buluşup DoRock’a gittik. Güven’le haftalar süren MSN muhabbetlerinden sonra buluşabildik nihayet. Insistence’tan Murat ve Çağatay’ın da katıldığı eğlenceli bir geyik ortamı oluştu barın önünde.
cehen
Kuzenimin de gelmesiyle saat 7 civarı Balans’a doğru yola koyulduk üçümüz. Balans’ın önü oldukça kalabalıktı (fikir edinmek isteyenler forumdaki fotoğraflara bakabilirler). Sanırım 19.10 gibi içeri alınmaya başladık. Sakince girildi içeriye. Güvenlik, Güven’in sırt çantasını zorla vestiyere bıraktırdı. Hâlbuki içeride diğer fotoğrafçıların sırt çantalarıyla içeriye girdiklerini görecektik. Güven flaş vasıtasıyla birkaç kere gözlerimizin ırzına geçtikten az sonra konser başladı. Kuzenimle beraber olmamdan dolayı uslu durdum bu konserde. Üstelik bir hafta önce Destruction konserinde aldığım ağır ve tehlikeli yaralar hala tam anlamıyla iyileşmemişti. İki gün sonraki Terror konserini de göz önünde bulundurmam gerekiyordu. Neredeyse en arkadaydım bütün bu etmenler olunca. İyi ki de en arkada kalmışım. Saat 20.10 gibi Behemoth sahneye çıktı. Alt grubun olmaması avantaj oldu tabii. Fırtına gibi esiyordu Behemoth sahnede. Fakat Hazırlayan: Yasin AKŞAHİN Fotoğraflar: Güven CEYLAN
Diğer fotoğraflar için tıklayınız: w
nnemı
www.guvenceylan.net/blog
ilk iki şarkıda Inferno’nun hayvanlığı yüzünden gitar namına hiçbir şey duyamadık. Neyse ki sonradan o sorunu da düzelttiler. Behemoth’u ilk defa canlı izledim. Nergal, çok farklı bir frontman. Frontman gibi ama değil gibi. Geçici eleman olmasına rağmen Seth’in bile ön plana çıkmasına izin veriyor. Ben başka bir grupta bu kadar ön plana çıkabilen bir geçici müzisyen görmedim. Hem grupla, hem de seyircilerle uyumu/iletişimi çok iyiydi. Açıkçası ağzım açık bir şekilde tiyatro izler gibi izledim dayıları. 12 şarkı çalıp sahneden çekildiler. Bis isteğimize de beklediğim gibi Lucifer ile cevap verdiler. Konserden en fazla aklımda kalanlar Inferno’nun bateri solosu, Orion’un seyircilerin üstüne sıvı püskürtmesi (bira veya suydu emin olamadım uzaktan ama sallayacak olsam bira derim) ve Nergal’in birkaç defa yazın görüşürüz demesiydi. Arada Unirock kelimesi de geçiyordu. Unirock’a çıkacaklar diye anladım ben orada ama öyle bir şeyin de olmadığını öğrendik ertesi günlerde. Olsaydı iyi olurdu ama. Dikkatimi çeken bir unsur da Inferno’nun bagetleri atmamasıydı :sinsisinsigül: Setlisti last.fm ve bunalti.com’da nfs_carboncu nickiyle barınan kardeşimiz yazmış (sıralı değildir): Ov Fire And The Void, LAM, Shemhaforash, Alas, Lord Upon Me, Decade Ov Therion, Lucifer, At The Left Hand Ov God, Antichristian Phenomenon, Chant For Eschaton, As Above So below, Slave Shall Serve, Conquer All, Demigod.
biyografi
Kuruluşundan bu güne Rammstein, Marilyn Manson ve The Kovenant ile kıyaslanan Deathstars, 2001 yılında Swordmaster ve Dissection’ın bazı üyelerinden oluştu. Özellikle “Synthetic Generation” albümüyle Rammstein ile kıyaslamaya sokuldu. Grup özünde, black, death ve thrashi dijital müzikle harmanlayarak endüstriyel metalin en çok konuşulan gruplarından birisidir.
Kadrosu: Andreas “Whiplasher Bernadotte” Bergh Eric “Cat Casino” Bäckman Emil “Nightmare Industries” Nödtveidt Jonas “Skinny Disco” Kangur
Nuclear Blast’ın en gözde gruplarından birisidir Deathstars. Ve 2006 yılında Cradle of Filth ile bir- Ole “Bone W. Machine” Öhman likte Avrupa turnesine katılmıştır. Albümlerinde bayan vokallerine de yer verir. Bu konuda ilk olarak 2003 yılında çıkardıkları “Synthetic Generation” albü- Diskografi: münde Johanna Beckström, bir sonraki bayan vokalli çalışmada da 2006 çıkışlı albümü “Termination Bliss”’ te Ann Ekberg gruba eşlik etmiştir. Grubun canlı Synthetic Generation (2002) performansı da bir hayli ilgi çekicidir! Termination Bliss (2006) Night Electric Night (2009) Hazırlayan: Dilara Akmil
Hazırlayan: Dilara AKMİL
reklam alanĹ Buraya reklam vermek için iletisime geçiniz! info[at]karanlikodamagazin.com gloom[at]metaltr.net
RÖPORTAJ
Asuman: Selam Gökhan nasılsın? Gökhan: Merhaba, teşekkür ederim, şimdilik her şey yolunda gibi, geçen haftaya kadar -30lara varan dondurucu soğuklar vardı, şimdi biraz daha ısındı gibi hava, sıfırlara yaklaştık. Asuman: Ben de burada hava soğuk diye şikâyet ediyordum. Çoğumuz seni Black Omen’dan tanıyoruz, şuan Finlandiya’dasın ve Solacide ile birlikte müzik hayatına devam ediyorsun. Ne kadar oldu
Röportaj: Asuman ORTAÇ
Finlandiya’ya gittiğin, kolay alışabildin mi? Gittiğinden beri neler yaptın? Gökhan: Finlandiya’ya yerleşeli önümüzdeki Nisan’ın sonunda 2 yıl olacak. Az insanlı bir ülkeye yerleştiğim için alışamama gibi bir sorunum olmadı. Buraya yerleştiğimden beri Fince öğreniyorum, yazları ise çalışıyorum. Zamanımın büyük kısmını ise Solacide alıyor. Asuman:
Solacide
elemanlarını
bize tanıtıp, gruba katılma hikâyeni anlatır mısın, nasıl tanıştınız vb.? Gökhan: Finlandiya’ya yerleşme durumum 2007 sonları - 2008 başlarında kesinleşmişti. Burada kontakta olduğum bazı kişiler vardı, onlara Lahti’ye yerleşeceğimi, eğer bildikleri duruş sahibi olan bir Black/Death metal grubu varsa, vokal olmak istediğimi söyledim. Bu arkadaşlardan biri bir gün ilanlara bakarken, Lahti’den Solacide isimli bir grubun vokal aradığını söyledi ve bana grubun
web sitesinin adresini verdi. Grubu dinledikten sonra eski grubumun myspace’ini içeren bir e-mail attım adamlara, vokalim hakkında en azından fikir sahibi olurlar diye. Kimmo cevap verdi ve gelince seni deneyelim dedi. Nisan sonunda oraya yerleştiğimde bir çalışma yaptık, söylediğim ilk parçanın sonunda iş senindir dediler. Aslında grup “Baptized in Disgust” i 2008 Mayısının başında kaydetmeyi düşünüyormuş, vokal bulamasalar, Kimmo yapacakmış tüm vokalleri, ama ben gruba girince 1 haftalık süre zarfında “Baptized in Disgust” EPsindeki parçaların hepsini ezberlemek zorunda kaldım. Grup gelince:
Existence (benimle beraber olan Black Metal projesi) Joonas Vanhalakka: Grubun diğer gitaristi, 2005 yılında gruba dâhil olmuş. Grubun basçısı Sami Tikkanen ile beraber Scales of Decadence isimli thrash/heavy projeleri var. Sami Tikkanen: Grupta bas çalıyor ve 2005 yılında kadroya katılmış. Diğer grupları Miaden Hell, GodVomit, Scales of Decadence. Asuman: Grubun eski elemanlarına
Masa Jauhola (kurucu üye) Grubun davulcusu. Çaldığı diğer gruplar: Inferia (Finlandiya’nın en eski Grindcore gruplarından bir tanesi, 20 yıllık geçmişi olan bir grup), Vuohi, GodVomit (basçımız Sami Tikkanen ve benimle birlikte yapılan bir Grindcore projesi), Crossed Out
Asuman: Grubun 2004’e kadar “Dim Moonlight” olan ismi daha sonra neden değiştirilmiş? Gökhan: İnsanların grubun ismini Dimmu Borgir ismine çok benzetmeleri (ne alakaysa) ve ismin yapılan müzikle uyuşmaması üzerine değiştirilmiş. Asuman: 2000’de to Tranquility, 2003’te Pleasure of Existence, 2006’da Waves of Hate ve 2009’da senin de yer aldığın Baptized in Disgust isimli 4. demo piyasaya çıktı. İnsanlardan nasıl tepkiler aldınız?
üyelerine
Kimmo Korhone (kurucu üye): Grupta lead gitar, klavye çalıyor ve vokal yapıyor. Beste yapımı ve söz yazımı Kimmo’ya ait. Çaldığı diğer gruplar: Waltari (yaklaşık 20 yıllık geçmişe sahip grupta Kreator’un Finli gitaristi Sami Yli Sirniö’nun yerine konserlerde dönemsel olarak çalıyor.), Maiden Hell (Iron Maiden cover grubu) ve Helion.
Gökhan: Evet, kadro değişikliklerinin sebepleri gruba katılan kişilerin parçaları yeterince iyi çalamamaları ve gruba karşı ilgisizlikleri olmuş. Kadro tamamıyla oturdu diyebiliriz, bundan sonra uzun yıllar boyunca bu kadroyla devam etmek istiyoruz.
bakınca Finlandiya, İstanbul kadar bir yer herhalde diye düşünüyor insan 1996’da kurulmuş Solacide’ de daha önce Mika Tönning vokal yapmış, Catamenia ve Dawn of Relic’ten ismini hatırlayanlar olabilir. Kill the Romance’ın gitaristi Tomi Luoma bir dönem gitar çalmış. Sizden iyi olmasın en sevdiğim Finli grup Before the Dawn’ın eski davulcusu Dani Miettinen sizin grupta da çalmış. Bir hayli değişiklik yaşanmış, şuan kadro oturdu denebilir mi?
Gökhan: Öncelikle şunu belirtmemde fayda var: “Baptized in Disgust” demo değildir, EPdir. Gelen tepkilere gelince, şimdiye dek beğenmeyen kimse yok diyebilirim. Ayrıca çok iyi kritikler aldık. Hepsini myspace sayfamızdan okuyabilirsiniz. Asuman: Bana göre Baptized in Disgust EPniz müzikal açıdan diğer Solacide demolarından daha melodik bir yapıya sahip fakat sözler bir hayli agresif. Şarkı sözleri kime ait? Kimmo Korhonen? Gökhan: Aslında bu konuda sana
Asuman: Solacide ismini gruba senin girmenle birlikte duydum. Neden diğer Finli gruplar kadar aktif olamamışlar? 1996’dan beri aktif olan bir gruba göre 3 demo 1 EP az değil mi? Gökhan: Bence hiç de az bir rakam değil, her 3 yılda bir demo yayınlamak. Aktif olamama sebepleri ise sürekli değişen grup elemanları. Grup kurulduğunda grup üyeleri (Kimmo ve Masa) 13 yaşındaymış, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Albüm yerine EP veya demo yapmalarının sebebi ise, o anda bestelenmiş parçaların bir albümde bütünlük sağlayabilecek nitelikte olmayışıdır. Bütünlüğü sağlayan parçalardan demo veya EP yapmışlar.
katılmıyorum. Değişim Waves of Hate isimli demo ile başlamış. Baptized in Disgust, Waves of Hate’ in daha oturmuş ve olgun hali diyebilirim. Şarkı sözleri Kimmo Korhonen’e ait. Şarkı sözü yazımında gelecek albüm için Kimmo ile ortak çalışmalar yapacağız, benim de katkılarım olacak.
Asuman: Ee o zaman normalmiş. Solacide için daha hareketli günler başladı denebilir mi artık? 2010’da bir albüm hazırlığınız var mı? Gökhan: Evet, su anda Kimmo şarkıları hazırlıyor ve şarkı sözü yazımlarına yavaş yavaş başlıyoruz, sonbahar civarı ilk albümümüzün kayıtlarına başlamış oluruz diye düşünüyorum. Asuman: 2 Nisan’da Helsinki ve 4 Nisan’da St. Petersburg’da Episode 13’le birlikte 2 konseriniz ola-
cak bu kimin fikriydi? Daha sonrası için yine beraber katılacağınız konser, festival var mı? Gökhan: 2 Nisan - Helsinki, 3 Nisan - Kouvola (Finlandiya) , 4 Nisan St. Petersburg (Rusya), 5 Nisan - Moskova (Rusya). Turnenin adı ise Disaster Tour. Episode 13 eskiden beri tanıştığım, çok sevdiğim dostlarım. Uzun yıllardır birbirimizi tanıyoruz. Onların burada konser vermesini çok istiyordum, buradaki 2 konseri ben ayarlamış oldum, onlar da kendi bağlantılarını kullanarak Rusya’daki konserleri ayarladılar ve olay mini turne haline gelmiş oldu. İleride beraber katılacağımız bir konser veya festival yok görünürde, fakat neden olmasın? Şartlar ve zaman elverdiği sürece Episode 13 ile beraber konser vermeyi çok isterim. Asuman: Türkiye’de bir konser verme ihtimaliniz nedir 2010 içinde? Gökhan: Şu anda bu konu üzerinde çalışıyorum, konu proje halinde, tarihler ve mekânlar kesinleştiği zaman myspace sayfamızda duyuracağız. Asuman: Solacide hakkında bize verdiğin bilgiler ve vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim son olarak söylemek istediğin bir şey var mı? Gökhan: Ben teşekkür ederim. Şarkılarımızı dinlemek isteyenler myspace sayfamızdan dinleyebilirler. http://www.myspace.com/solacide
KONSER KRİTİK
Uzun süredir izlemeyi istediğim iki grubun sahne alacak olmasından dolayı konsere giderken heyecanlıydım. Bilet kesip bir yandan yemek yedik. Konserin başlamasıyla aşağıya indim. Chopsaw Slamming Flesh’ten heyecanlanan insanlara denk gelmiştim forumlarda. İlk defa tanık olduğum çift vokalli bir sistem deniyorlar. Olmuş veya olmamış diye ahkâm kesecek değilim. Brutal Death Metal’in çok sağlam bir dinleyicisi değilim. Ama konser performansı hakkında bir şeyler söyleyebilecek tecrübeye sahip olduğumu sanıyorum. CSF’un kadrosu oldukça genç arkadaşlardan oluşuyor. Henüz tecrübe eksikleri olduğu açık. Vokalistlerden bir tanesi şarkılar hakkında bilgi vererek seyircileri oyunda tutmaya çalıştı ama şarkı sırasında bütün elemanlar o kadar durağandı ki, zorla 19 Mayıs törenine katılan liseliler var sandım sahnede. Tamam, 4 kişinin ufacık sahnede
fazla hareket kabiliyeti yok (aynı sahnede Artillery de 4 kişiydi gerçi) ama biraz daha hareket de fena olmazdı. 8 şarkı çaldılar sayabildiğim kadarıyla. Sonuncu şarkı olan Bacterial Scat Vomit’i de bateristin rica minnet çalması gözümden kaçmadı. Fazla beklemeden Decaying Purity sahne aldı. Geçen sene İTÜ Rock Günleri’nde yağmur sebebiyle yarıda kestiğim için o zaman izleyememiştim. Bence gecenin yıldızıydılar. Vokalist Mustafa, seyirciyle çok iyi etkileşim halindeydi. Başarısız bir Wall of Death denemesi gerçekleşti (Mastic Scum konserinde de olmamıştı zaten). Ama çokça kafalar sallandı, mosh pitler döndürüldü. Ayrıca Amerikalı bir şirketle anlaşmaya varıldığı ve albümlerinin birkaç eklemeyle tekrar basılacağı öğrendik. Hecatomb’u ilk dinlemeye başladığımda onları yabancı bir grup sanmıştım. Bence ses
kalitesi olarak da gözümüzde büyüttüğümüz o yabancı gruplardan bir farkları yok. Konserin başlarını Amerikalı bir arkadaşımı almaya gittiğimden kaçırdım. Döndüğümde de bu sefer seyirciyi durgun gördüm. Üstelik içerisi de boşalmıştı. “Goremaster” Cem sağ olsun, fıtık ameliyatından çıkmış olmasına rağmen boynuma o akşam en çok hasar veren konser oldu. Rıfat bütün salonda en çok eğlenen kişiydi belki de. Bir Death Metalciye göre fazla tatlı bir abimizmiş kendisi. Saygılarımı sunuyorum. Ulaş belli ki hayal kırıklığına uğramıştı. Haksız da değildi. Yeni çıkacak albümünün tamamını çaldıkları konserde katılımın daha fazla olması gerekirdi. Yine orada olan olmayana söylediği bazı laflar biraz fazlaydı (haksız olmamasına rağmen). İnsanlar büyük ihtimalle “Nasıl olsa Deicide’ın altında çıkacaklar. Orada izleriz” diye düşündü. Bu da level5’in yapmış olduğu stratejik bir hata oldu.
Hazırlayan: Yasin Akşahin & Asuman Ortaç Fotoğraflar: Asuman Ortaç
MAKALE Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eski kentlerde yığınlar halinde üzüm çekirdekleri bulunmuş ve üzerinde yapılan araştırmalar sonucu şarabın 8000 yıllık bir tarihi olduğu ortaya çıkmıştır. O zamandan bu zamana kadar şarap insanların kimi zaman tutkularını alevlendirmiş, kimi zaman üzüntüye boğmuş, kimi zaman da karşılaştıkları felaketlerin reçetesi olmuştur. Bunun sonucu olarak şarap kendine dinsel bir tema kazanmıştır. Eski zamanlarda neredeyse her toplumda bir şarap tanrısı vardı. Mısırlılar tanrılarına Osiris, Yunanlılar Dionysos, Romalılar ise Bacchus (üzüm tanrısı) adını vermişlerdir. Tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarından Tevrat ve İncil’ in büyük tufanı anlatan bölümleri başta olmak üzere çeşitli bölümlerde asma ve şaraptan sıkça söz edilmektedir. Hıristiyanlar şarabı İsa’ nın kanı Tanrı’ nın bir lütfü olarak kabul etmişlerdir.
Hititlerin ardından Anadolu, çeşitli uygarlıklara yurt olmaya devam etmiştir. Bunlardan Frigya ve Pers uygarlıkları ile Helenistik dönem boyunca bağcılık önemini korumuştur. Ankara’ nın tarihi isimlerinden “Ancyra” eski Yunanca da “koruk”, Farsça’ da ise “engürü” üzüm anlamına gelmektedir.
Nuh Peygamber’ e atfedilen bir efsanede, Nuh Peygamber, tufandan sonra hayvanları ile Ağrı Dağı’ nın eteklerinde yaşamaya başlar. Nuh Peygamber bir gün karınlarını doyurmaya çıkan keçilerden birinin olağanüstü neşeli olarak geri döndüğünü görür. Bu hal günlerce devam edince, Nuh Peygamber onu izler ve bu durumun yediği bir meyveden kaynaklandığı anlar. Kendisi de bu meyveyi beğenir ve hayatı pespembe gösteren üzüm suyunun müptelası olur.
Bağcılık kültürünün Anadolu’ nun doğusundaki yayılışı, Mezopotamya üzerinden Nil deltasına doğru olmuştur. Eski Mısır’ da Dördüncü ve Altıncı Sülale (MÖ 2440 ve MÖ 1400) zamanında bağcılığın ve şarapçılık kültürünün üst düzeyde olduğunu gösteren mozaikler bulunmaktadır. Babil Kralı Hammurabi’ nin 1700 yılına ait ünlü kanunları arasında, şarap ticareti ve tüketimini düzenleyen maddeler bulunmaktadır. Daha doğuda Çin’ de Anadolu’ dan götürülen bitkisel materyallerle Han sülalesi döneminde (MÖ 2000) başlayan bağcılık ve şarapçılık, daha sonra İmparator tarafından yasaklanmıştır.
Nuh Peygamber’ i Mutlu gören Şeytan, onun neşesini kıskanarak alevi ile bütün asmaları kurutur. Bunu gören Nuh peygamber üzüntüsünden yataklara düşünce, efsaneye göre, Şeytan insafa gelip, bu meyveyi canlandırmak için Nuh peygamber’ e meyvenin kökünü açmasını ve kökü yedi hayvanın kanı ile sulaması söyler. Aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip, asma kökünü kanları ile sularlar ve bir yıl sonra bitki tekrar canlanır ve meyve vermeye başlar. İşte bu nedenden olayı efsaneye göre şarapla sarhoş olan kişilerin davranışları incelendiğinde bu yedi hayvanın karakterlerini taşıyan haller görülür. Kâh aslan gibi cesur, kâh kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olurlar. Buna benzer pek çok efsanenin anlatıldığı Anadolu bağcılığı ve şarapçılığın da anavatanıdır. MÖ 2000 yıllarında Kafkaslar üzerinden Anadolu’ ya gelerek 600 yıllık büyük bir uygarlık yaratan Hititler için, buğday ve arpa yetiştiriciliği ile birlikte bağcılığın önemini anlatan çok sayıda arkeolojik buluntular günümüze ulaşmıştır.
Hazırlayan: Çağrı Kaçar
Anadolu Türklerin yurdu olduktan sonra da (MS 11. yy), bu topraklarda bağcılık gelişmesini sürdürmüştür. Türkler diğer Müslüman toplumların aksine egemenlikleri altındaki Hıristiyan grupların şaraplık üzüm yetiştiriciliğini engellemedikleri gibi, Avrupa için çok yeni ve farklı olan sofralık üzüm yetiştiriciliği Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar’ dan İtalya, Fransa ve İspanya’ ya kadar yayılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı süslemelerinde asma yaprağı ve üzüm salkımı önemli figürler olarak yer almıştır.
Bağcılık kültürünün yayılışında Anadolu’ dan Girit ve Ege adalarına göç ederek Minos Uygarlığı’ nın (MÖ 2200–1400) kurulmasına öncülük eden Hititlerin büyük etkisi olmuştur. Bağ ve zeytin yetiştiriciliğinde ileri oldukları kabul edilen Minos Uygarlığı’ nın Girit’ te başlattığı bağcılık, daha sonra Mora Yarımadası ve Trakya’ ya yayılmıştır. Deniz ticaretinin önde gelen toplumlarından Yunanlılar ve özellikle Finikeliler bağcılık kültürünü Akdeniz’ in batısına (Kuzeybatı Afrika, Sicilya, Güney İtalya, İspanya ve Fransa) taşıdılar. Fransa’ da ilk bağlar MÖ 500 yıllarında, Güney Fransa’ ya yerleşen Yunanlı göçmenler tarafından kurulmuşsa da, bu ülkede bağcılığın gelişmesinde Romalılar daha etkili olmuştur (MÖ 1. yy). Roma İmparatorluğu’ nun genişlemesiyle birlikte bağcılık Almanya’ nın Ren vadisine ulaşmıştır. Bu dönemde ülkeler arası şarap ticareti Romalıların hâkimiyet-
inde kalmıştır. İmparatorluğun çöküşü ile şarap ticaretinde önemli bir gerileme yaşanmışsa da, bu dönemde bütün Avrupa’ da hızla yayılmakta olan Hıristiyanlığın etkisi ile şarap ticaretinin yeniden geliştiği bilinmektedir. Orta Çağ’ da (MS 500–1000) bağcılık ve şarapçılığın manastırların himayesinde üretilirdi. Bu manastırların büyük karlar elde etmesini sağladı. 16. yy ve 19. yy arasında de, Avrupa’ da 30 yıl Savaşları’nın Ren Vadisi’ ndeki bağlara 1709 yılındaki büyük don olayının Fransa ve Almanya’ nın kuzeyindeki bağlara zarar vermesine ve 1868’ de ilk olarak Fransa’ da hızla yayılan flokseraya rağmen bağcılık, Avrupa’daki önemini ve gelişimini günümüze kadar sürdürmüştür. Ülkemizde yapılan bağcılığa gelecek olursak, Türkiye yaş üzüm üretiminde 5. sıradadır. Ancak günümüzde bağların %5’ i şaraplık üzüm olarak değerlendirilmektedir. Bunun sebebi olarak Osmanlı dönemindeki içki yasaklarına ve bu nedenle ortaya çıkan şarapçılıktaki gerileme gösterilebilir. Osmanlı döneminde Anadolu’daki Ermeni ve Rum toplumlar şarap ve hatta üzüm üretimiyle de ilgilendiler. Aslında bu Anadolu’daki bağcılığın yok olmasını engelledi diyebiliriz. Dört yüzyılı aşkın bir yasaklama dönemi süresince, binlerce hektarlık bağ rekoltesi, yerel üzümün sofrada tüketimi veya kuru üzüm yapımıyla tüketildi. Ancak bu noktada Osmanlının içki kültürünü yabana atmamak gereklidir. Kanuni, I. Ahmet, IV. Murat, Avcı Mehmet, III. Selim dönemlerinde her ne kadar içki yasağı konulsa da, örneğin 1637’ de yapılan nüfus sayımında İstanbul’ da 160 meyhane ve 6000 civarında içki satan dükkân olduğu belirtiliyor. Osmanlılarda tanzimattan sonra batılılaşma hareketleri şarapçılığı tekrar canlandırıyor ve 1900’lerin başında Avrupa bağlardaki floksera hastalığı ile kıvranırken, Osmanlı 300 milyon litre şarap üretip, büyük bir kısmını Avrupa’ ya ihraç etmiştir.
RÖPORTAJ
Güven: Merhaba Savaş, neler yapıyorsun bu günlerde? Savaş Sungur: Selamlar. Valla ne yapalım okuyoruz, çalışıyoruz, yiyoruz, içiyoruz, beste yapmaya devam ediyoruz, konserler oluyor gidiyoruz; geliyoruz. Sene başında yayınladığım yeni E.P. nin promosyonuyla uğraşıyoruz. Her şey normal ve tadında yani :) Güven: Geçtiğimiz günlerde “Our Kingdom Shall
Rise” isimli yeni bir E.P yayınladınız ve bunu ücretsiz internetten dinleyicilere sundunuz. Biz albüm beklerken birden böyle bir şey ile karşılaşınca şaşırdık. Olayın iç yüzü nedir? Savaş: Biliyorsun ki Kara Tren gecikir, belki hiç gelmez… Beraber çalıştığımız firmanın da albüme yaptığı aynen bu oldu, şu gün çıkacak bugün çıkacak diye bir hayli bekledik. Devir kötü
Röportaj: Volkan Güngör & Güven Ceylan & Ebru EKŞİ
devir, bazı şeyler için insanların haklı sebepleri olsa da bizde insanız bir yerden sonra bünyeyi sinir basıyor. Anlaşmamızı albümü daha sonra başka firmalarla yayınlamak üzere iptal ettik ve kolları tekrar sıvadık. Ortaya O.K.S.R. çıktı. Biz boş oturmaktan çok sıkılan bir grubuz. Bir an önce yeni bir şeyler paylaşmak istedik. Bir eseri de insanlarla paylaşımın en kolay yolu internet. Kirke Alternatif Giyim ve METALTR sponsorluğunda
biliyorsun ki daha sonra CD formatında da yayınladık EP’yi. O kadar şaşıracak bir şey de yok aktif olmak her zaman iyidir :)
arasından Alive, Our Kingdom Shall Rise ve Farewell en çok övgü alan şarkılar şu ana kadar.
Güven: Our Kingdom Shall Rise’ a şuana kadar gelen tepkiler ne yönde?
Güven: Powercraft’ tan bu yana 1 DVD 2 de E.P yayınladınız. O zamandan bu yana neler değişti?
Savaş: Önce şaşkınlık sonra tebrik yönünde. Sabhankra dışında başka gruplarda daha sert müzikler yaptığım için sanırım EP’ i insanlar açarken benim grubu da etkileyeceğimi düşünerek iyice sert bir şeyler bekliyorlardı; ama daha ilk şarkıda en hızlısından Power Metal ile karşılaşınca bir dumur vaziyeti oldu :) En merak ettiğimiz şey insanların vereceği bu tepkiydi; çünkü Power Metal memleketimizde prim yapan bir müzik değil (BG ve Iced Earth hariç, onların tişörtünü giyen gençlerimiz var). Ne dinleyiciler arasında ne de müzisyenler arasında ilgi görmüyor; ama Avrupa’da özellikle yöresel öğelerin işin içine girmesiyle Folk Metal akımına dönüştü (Wintersun, Ensiferum vb.). Neyse sorudan çok uzaklaşmayalım, biz ilk zamanlardan beri gerek söz olsun gerek müzik olsun power olayına selam çaka çaka gelmiştik, en sonunda da gerçekten rahat rahat power denebilecek bir şeyler yaptık. İşin garibi çok sevildi. Demek ki insanlar içinde blast olmayan şeyleri de dinleyebiliyormuş :) EP’ de yayınladığımız 6 şarkı
Savaş: Değişmeyenleri saymak daha kolay olur sanırım. Mesela Çağrı yerine bassa Gürkan’ın geçmesi dışında eleman değişikliğimiz hiç olmadı. Elif-Gürkan-Yağız-SühaSavaş kadrosuyla tam gaz devam ediyoruz. Müzik yapma isteğimiz hiç değişmedi, azalmadı ilk günkü gibi üretiyoruz hala. Bunun dışında çok değişen şeyler oldu örneğin tarz biraz değişti. Bu arada bir kısım insanlar da yumuşadığımızı söyledi. Onlara da O.K.S.R. den beşinci parça olan Tonight’ı armağan ediyoruz. Bunun dışında metal camiamızın tabiatı değişti eskiden çok seyrek konser olur herkes giderdi şimdi yerli grup konserleri seyrekleşti, her hafta yabancı grup konseri var kimse gitmemesine rağmen. Hayat çok acayip. Zaman süt gibi akıp gidiyor. Güven: Sanırım artık iyice power ve folk metale kaydı Sabhankra :) Bu konuda ne söylemek istersin? Gözle görülür derecede brutallikten uzaklaşma var. –sen ne kadar kabul etmesen de :) –
Savaş: Valla doğruyu söylemek gerekirse grup içerisinde Brutal müzikten hoşlanan bir vatan evladı yok. Özellikle Süha ve ben, biri bize power metal bayrağı verse en önde taşıyacak kadar Power Metal dinliyoruz. Bu sebeple müziğin yavaş yavaş o yöne kayması kaçınılmaz bir süreçti. Folk konusunda da haklısın; ama Epik demek daha düzgün bir tabir olur çünkü folk denince böyle içinde keman filan da barındıran bira içmekten suratı kızarmış göbekli dans eden insanlar geliyor benim aklıma :) Bizim müziğimiz neşe saçmaktan çok sapına köküne kadar epik şu an. Güven: Bu arada bu DVD nin reklamı pek yapılmadı sanırım, pek duymadım ben böyle bir şey olduğunu. O konser çok olaylı geçmişti :) Savaş: DVD olayı ticari bir şey değildi. Yani ticari değildi derken zaten esnaf değil müzisyeniz, ticari amaçlı müzik yapmıyoruz da bundan kastım sınırlı basıldı ve sayılı kişinin elinde DVD olarak mevcut. Güzel bir konserdi (sansasyonel olsa da) ve biz bunu konsere gelemeyen sevenlerimizle de paylaşmak istemiştik. Daha sonradan tüm DVD’i youtube a upload ettik zaten oradan izlenebiliyor şu an. Güven: Birkaç yerde Elif’
in olmadığı parçalarda sahnede durmasından şikâyet edenleri gördüm. Sonuçta siz bir grupsunuz ve herkesin konser sonuna kadar sahnede bir bütün olması gerekiyor. Sen bu konuda neler söylemek istersin? Savaş: Aslında Elif’in olmadığı parçalar derken çaldığımız parçaların çok azından klavye yok, gerisinde hep var. Ha, klavye olmayan yerlerde de Elif grubun bira içmekten sorumlu üyesi olarak sahnede biraları yuvarlayarak aktivitesine devam ediyor boş durmuyor ki :) Güven: Bu arada yeni logo çok güzel olmuş :) Savaş: Oldu valla, onu 2. albümdeki hikâyeye uygun olarak tasarlamıştık böyle grup isminin üzerinde taç gibi; ama albüm henüz yayınlanmadığından bu hikâyeyi bir daha ki röportaja bırakalım değil mi :)? Güven: Grup kadrosu iyice yerli yerine oturdu sanırım. Gürkan ve Elif iyice alıştılar gruba, grup ile ilgili sorun var mı? Savaş: Daha ilk provalarda oturmuştu zaten. Elif çok erken yaşta başlamış klavye çalmaya o yüzden enstrümanında bir hayli usta. Gürkan’da aynı şekilde gruba geldiğinde zaten daha önceden kon-
serlerimize de geldiği için şarkıları biliyordu. Sanki onlar yeni katılmamış zaten beraber çalıyormuşuz gibi oldu biraz. Şu ana kadar da bir sorun olmadı aynen devam. Güven: Eskişehir konseri nasıldı, konsere ilgi nasıldı? Savaş: Yeni insanlarla tanışmış olmamız açısından harika bir konserdi. Aslında konser olarak ta gayet iyiydi. Organizasyonun mekânla ilgili uyuşmazlıkları falan oldu can sıkıcı şeyler yaşandı ama her şeye rağmen güzel bir yolculuk, güzel bir konserdi. Gördüğümüz ilgi de bir hayli tatmin ediciydi. Organizatör kardeşimizin de gruba ilgisi tam istediğimiz gibiydi selam çakalım Murat’a da buradan, her şey için tekrar teşekkür edelim. Gelen izledi gelemeyen kaçırdı; ama yakın tarihte Eskişehir’e tekrar uğrayacağız gibi bir his var içimde. Kaçıranlar üzülmesin bir sonrakine gelsinler hep beraber eğlenelim. Güven: En son Dorock’ ta sahne aldınız nasıldı konser? ( bu soruyu konserden hemen sonra bana cevaplarsan çok sevinirim :D ) Savaş: Gayet kalabalık coşkulu ve problemsiz bir organizasyondu, harikaydı!
SABHANKRA UNİROCK’TA!
Güven: Bu yaz ülkemizde Sonisphere festivali yapılacak ve Türkiye’nin gördüğü en iyi festival olarak tarihe geçecek. Senin düşüncelerini merak ediyorum, çok tartışıldı çok tepki aldılar. Peki, sence Hayko ve Manga bu festivalde olmalı mıydı?
vallerde izleyebilecek miyiz?
Savaş: Ben Mangayı anlayamadım bu güne kadar İz Bırakanlar dışında (Vega coverı) başarılı bir şeylerine denk gelmedim. Eurovision’a gitmelerini de anlamıyorum. Sanırım TRT Eurovision’ nun sonunda tırt bir yarışma olduğunu anladı “yollayalım şunları gitsinler” mantığında hareket etti. Festival konusunda ise, ben olsam bir stadyum dolusu beni istemeyen adamın karşısına çıkıp çalmazdım; ama bu organizatörle alakalı bir şey, köküne kadar metal organizasyonu yapıp altına niye manga değil mi? Hayko’nun ilk albümünü çok beğeniyordum iyi bir müzisyen; ama ikinci albümünü pek beğenmedim son albümünü ise henüz dinleyemedim. O, festivale Mangaya göre biraz daha uygun. Bu arada RAMMSTEIN çok izlenesi bir grup bende acayip merak ediyorum nasıl olacak. Ayrıca memlekette Anthrax göreceğiz, Big Four olayı da şahane.
Savaş: Çok ciddi görüştüğümüz firmalar var şu an ama kesinleşmeden bir şey diyemiyorum her an her şey olabiliyor çünkü.
Güven: Festival demişken bu yaz Sabhankra’ ı festi-
Savaş: Evet, şu an kesinleşen Unirock var. Bu yaz Sabhankra unirockta çalacak Güven: Yurtdışı ile bağlantınız var mı hiç?
Güven: Kapak tasarım Ramazan Abbasoğlu tarafından yapılmış. Tişört vb. merhandise olayları olacak mı? Patchler çıkmış sanırım :) Savaş: Şu an Our Kingdom Shall Rise konseptindeki CD, patch ve kupalar satışta. Buna yakın tarihte tişört ve şapka eklenecek. Grubun sitesinden, facebook grubundan, myspace sayfasından takip edilmesi yararlı olur. Güven: Sorularım bu kadar Savaş, zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. Son olarak MetalTR ve Karanlık Oda için söylemek istediklerin var mı? Savaş: Asıl ben teşekkür ederim, MetalTR bizi sever bizde MetalTR’ i :) Karanlık Oda’ya yayın hayatında başarılar dilerim, bir sonraki albümde tekrar görüşelim. Herkese selamlar!
RÖPORTAJ
Onlar, yıllardır süregelen azimleri ve müzik adına çabaları ile bizlere ne kadar ‘taş’ şeyler yapabileceklerini gösterdiler. Şimdilerde ise karşımıza the Pigskins ile çıktılar. Yüzlerindeki masumiyete aldanmayın. O masumiyetin altında ‘Public Perception’ ve ‘Unbroken’ adında şeyler saklı. Yeni şarkılarını yayınlayan the Pigskins ile gerçekten çok eğlenceli bir sohbetimiz oldu. Sıkı durun! The Pigskins karşınızda! Röportaj: Çato ÖZKAN
inizde 2 adet şarkı dinledik ve her şey yolunda gibi duruyor. Kayıt aşamanızı sizden dinlemek isterim? Çato: Merhaba kızlar? Nasılsınız bugün? Elif: 1 = parmak kaldırma Saba: Teşekkür ederiz, papatya gibiyiz (onu yazma) (özellikle yazıyorum Sabacım) Çato: Söz sizin parmağa gerek yok. Elif: Teşekkürler Çato seni sormalı? Çato: Bende iyiyim teşekkür ederim. Çato: Postmortem’den başlamak istiyorum çünkü bir süre ortadan kayboldunuz gibi geldi bana. Neden Postmortem projesi söndü ve yerine the Pigskins’i gördük? Saba: Postmortem’in dağılma tarihi 2009’a denk geliyor. O dönemden beri the Pigskins üzerine uğraşıyoruz. Aslında bu proje Postmortem’in dağılmasından önceki zamanlarda başlamıştı. Postmortem’in hedeflediği müzik şu an the Pigskins’in yaptığı müzikti, fakat o dönemde mümkün olmamıştı. Elif: Evet; grup içinde anlaşamadığımız noktalar oldu. Gerek müzikal gerek bazı öncelikler konusunda. O yüzden önce Postmortem’de işler durdu. Sonra bitti. Çato: Demonuz ne âlemde? Myspace adres-
Saba: Aslında bir demomuz yok. Sadece Myspaceden ulaştığınız iki şarkı sunulmuş durumda. O iki şarkıyı İzmit(!)’te kaydettik ve tüm kayıt sonrası işlemler Meriç Erseçgen tarafından yapıldı. Demomuzun neden olmadığına gelince, bir albümlük materyali ikiye bölmek istemedik ve sadece 2 şarkı ile ucundan göstermeye karar verdik.
sıkıntı. Yaptığımız tarzda enstrüman hakimiyetinin en zor olduğu nokta davul. Hepimizden çok daha fazla efor sarf etmesi gereken bir “bayan” bulmamız hiç bir zaman mümkün olmadı maalesef. Elif: Olsa ne şahane olurdu...
Elif: Doğru 2 şarkıyı kaydettik çünkü plak şirketlerine, “iş bu, bu ayarda işler yapıyoruz’u” göstermekti amaç. Hali hazırda bir demo, EP ya da mini albüm değil de eldeki materyalleri albüme kullanmak amacımız. Kayıt 2009 yazında İzmit’te gerçekleşti, Emir’i askere yollamadan önce. Sonra teskere beklemece. Sonra hazırlıklar ve başlangıç oldu.
Saba: Ama Emir’i de seviyoruz değil mi Elif?
Saba: Evet; bir de asker bekleme durumu oldu. Aslında planımız 2009 da yayınlamaktı şarkıları. Fakat Emir’in gelmesini beklemeyi tercih ettik. O bekleme süresi de albüm üstüne daha çok çalışabilmek için işimize yaradı.
Elif: We love you emir dog.
Çato: Meriç Erseçgen bilindiği üzere Episode 13 üyelerindendi ve hafızam beni yanıltmıyorsa, daha önceki projede de yine aynı gruptan Can davul çalmıştı. Kankalık mı söz konusu Episode 13 ile? Saba: Yani aslında hem öyle, hem denk geldi diyelim. Episode ile Can davula geldiğinde tanışmıştık. Meriç ise İzmitli, yani Elif ve ben de İzmitliyiz. Öyle bir tesadüfi durumu var. Episode 13’e gelince, müzikal zevklerine çok güvendiğimiz insanlardır. Yazdığım en ufak gitar parçasını bile Nursuz’a dinletir, yorum alırım hala. Yaptıkları her şeyi çok büyük bir hevesle dinlediğim ve takip ettiğim az sayıda gruptan biri oldukları için böyle bir durum var ortada. Çato: Dişi davulcu bulmak zor değil mi? Elif: Üff ne diyorsun… Sende bilirsin ekstreme türlerde davulcu sıkıntısını… Saba: “Dişi davulcu” gerçekten çok büyük
Elif: Emir choise!
is
my
first
Çato: ? Saba: I <3 EMİR
Çato: Emir’e de selamlarımızı yolladıktan sonra erkeklerle aranız nasıl sorusuna geçelim. Şimdi şöyle bir durum var ki Elif’le konserlerde karşılaşıyoruz ama Saba hakkında kayıp ilanları ve seni bulana 10.000 dolar verecekleri söylenen afişler var. Nedir durumlar? Saba: Hahaha! Buna gerçekten gülebilirim. Evet; ben Postmortem konserleri bitirdikten sonra ortadan kayboldum. Fakat bunun erkeklerle bir alakası yok. Biraz daha kendime, evime, aileme ve müziğe zaman ayırmayı tercih ettim sadece. Yoksa ödül falan yok; bu söylentilerin sebebi Elif aslında… Elif: Ben erkekleri de seviyorum, kadınları da.
Saba: Dude, afişe ediyorsun! Elif: Hahaha takılıyorum canım. Çato: Hahaha. Peki bakalım. Öyle olsun. Çato: Elif’in basgitar çalmaktan vokale geçmesi durumu hakkında anlatacağınız bir şeyler vardır? Elif: Ya aslında çok beklenmedik bir hengâme var orda. En son hatırladığım nokta şimdiki basçımız Ceren’i vokale denememiz, sonra kendisinin gitarist olması. 2 ay sonra aslında Ceren basta çalar aydınlanmalarıyla dolu bir zaman zarfından sonra elde benden başkası kalmadı. Çok aradık çok ama ı-ıh. B a n a kaldık... Saba: T ü m
Türkiye’yi aradık sanırım. Sonra “e neden sen vokal olmuyorsun” dediğimi hatırlıyorum Elif’e. Buna karar verdikten sonra, “e şimdi bir de basçı mı bulacağız” sorunu çıktı ortaya. Ama Ceren vokal olarak gelip, basçılığa terfi etti grupta. Aslında Elif’in vokal olmasında onu en çok destekleyen Ceren’di. Çato: Yeni şarkılarınızdan Public Perception ve Unbroken’a gelen tepkiler nasıl? Saba: Yani, ben aslında beklediğimden daha olumlu tepkiler aldım. Bu hengâmeye insanların pek alışacağını sanmamıştım başlarda ama sanırım tek düze işlerden sıkılmaya başlamış millet. Bu karışıklığı sevdiler galiba. Elif: Genel olarak sounda olumlu tepkiler aldık. Başarılı bulundu mix ve mastering. Saba: Evet; şarkılara oranla sound hakkında daha çok tepki geldi. Çato: Bende çok beğendim! Elif: Bende seni beğeniyorum! Saba: Teşekkür ederiz efen-
dim. Çato: Koyarım bunları ama röportaja Elif Hanım! Elif: Dal dal dal… Hahaha Çato: Peki, müzik hakkında hayallerinizi ya da olmasını istediğiniz şeyleri öğrenebilir miyim? Elif: Biz uzun(...) zaman önce, küçük kızken Saba’yla hayalimizdi birlikte müzik yapabilmek. Zamanla birlikte bir şeyler yapabilmeye başladık. Kendimize ait bir stüdyomuz, kendimize ait amfiler, davul setup ı, kendimize ait bir adet davulcu ve sıkı dostlarla
Elif: Prodigy bir deha! müzik yapmayı öğrenmeye başladık. O zaman da birlikte bir şeyler yapmaktı amacımız. Hala birlikteyiz hala durmadan üretiyoruz(hayal). Hala durmadan çabalıyoruz dahası için. Saba: Yani, aslında sadece müzik yapmak için müzik yapıyoruz diyelim. Hayal hep bu çizgideydi. Sanatsal mastürbasyon. Hiç bir zaman öyle çok büyük hayallerin peşinden koşan insanlar olmadık. Zaten doğru araçla yoluna çıktığın zaman, amaçlar bir şekilde gelişiyor. 12 yaşında Korn çalmaya çalışırken ne kadar çok eğleniyorsak, hala daha aynı şekilde eğleniyoruz. Hedefimiz her zaman eğlenmek oldu, hayalimiz de bizimle eğlenebilecek grup elemanları bulmak oldu. Çato: Konser ve festivallerde sahne almak gibi şeyler var mı yakın gelecekte? Saba: Emir’in askerde olduğu süre içinde hiç prova alamamış olmamız biraz yavaşlattı konser planlarını. Mayıs ayından sonrası için konser bakabiliyoruz. Ama şu an belli hiç bir konser yok Çato: Nedir bu Prodigy hayranlığı anlatın bakalım? Elif: Eheheheh! Saba: Hahaha!
Saba: Prodigy özel bir seçim. Yani “kimden ilham aldın müzik yaparken” diye soruyor insanlar. Hiç birimizin sabit bir müzik zevki yok mesela. Her müzik tarzından ayrı bir parça taşıyoruz, Prodigy’nin de 80 farklı şarkı ve tarzdan farklı örneklerle müzik yapıyor olması bu hayranlığın sebebi. Bizim yola çıkışımız ile aynı mantıkta. Elif: Evet, dışarıdan tarafsız bakacak olursak neden Prodigy sorusunun cevabı bizim de kendimize açıklayamadığımız bir durumun açıklayışı olur. Prodigy, çünkü blues, rock n roll, psychodelic, ambient, beatcore, drum n bass... Falan filan çünkü hepsi içinde! Saba: Bizim ruh halimizde de bütün sesler her şeyin içinde, o yüzden Prodigy. Çato: Hmmmm. O halde Polonyalı hayranlarınızdan bahsedin? Myspace e baktığımda sizinle tanışmak isteyen Polonyalı adamlar gördüm. Bir-iki tane de Polonyalı insanın yorumu var. Neden Polonya yahu? Saba: Hahaha. Ya o denk gelmiş olabilir. Belki de Polonya’da bilmediğimiz bir şeyler oluyordur. Polonyalı bir kaç sevdiğim grubu eklemiştim Myspaceden, oradan yayıldı sanırım. Çato: Hadi hadi yemeyin beni. Elif: İtiraf ediyorum! Nergal beni gelin alacak. Saba: Hahaha. Saba: Yani aslında oturup ülkelerin teker teker piyasasını araştırıyoruz. Doğru yerlere ulaşmaya çalışıyoruz. İnsanları ekliyoruz. Bu Polonya’ya özel bir şey değil ama en çok reaksiyon oradan geldi, bilemiyorum. Çato: ? Saba: Kişisel tercihimi soracak olursan ilk tercihim Polonya olmaz yani. Çato: Hahaha. Çato: İnsanlar size konser için nere-
den ulaşacaklar? İnternet siteniz vs. hadi biraz reklam yapalım. Saba: www.myspace.com/ thepigskins ya da thepigskins@gmail.com Elif: 0800 666 78 90 nolu numaradan Saba’ya ulaşıp konser ve sahneleri sorabilirsiniz. Saba: Evet telefondayım.
24
saat
Çato: Hahaha. Çato: Kızlar, beni kırmayıp Metaltr ve Karanlık Oda için yaptığımız bu güzel sohbetten dolayı teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? Elif: Röportajı okuyup vaktini ayırmış herkese teşekkür ederiz. Sizi seviyoruz. En kısa zamanda görüşmek üzere... Saba: Biz teşekkür ederiz, geçirdiğim en eğlenceli röportaj oldu. Ha bir de Ceren’e âşık olduğumu eklemek istiyorum. The Pigskins Elif Saba Ceren Emir
Heathen - Evolution Of Chaos (2010) Kuruluşu ve ilk albümleri 80’lerin ilk yarısına dayanan köklü thrash metal grubu Heathen, 2010 model Evolution Of Chaos’ı beğenimize sundu. Grubun, ilk yıllarından itibaren çok da sıkı takipçisi olmayan ben, yıllar sonra geri dönen bu dinozor thrasherlardan sağlam bir albüm beklentisi içinde başlıyorum albümü dinlemeye... KADRO: David White- Vokal Lee Altus- Gitar Kragen Lum- Gitar John Torres- Bas Darren Minter- Davul Ortadoğu ezgileriyle bezeli bir intro ile başlayan albüm, yüksek hızın hâkim olduğu Dying Season ve Control Of Chaos ile devam ediyor. 4. şarkıya gelinince işler biraz değişip, monoton şarkı yapılarından sıkılıp değişiklik ve sürprizlerle dolu bir şarkı yapma isteğine yenik düştüğünü görüyoruz Heathen’ın. 11 küsur dakikalık No Stone Unturned ile sadece bir şarkının içinde hayal gücünün sizi götürebileceği en dingin ve en azgın sınırları zorluyorlar. Bir-iki vasat şarkının ardından Undone ve Bloodkult ile sertlik gösterisinde bulunuyorlar. Ardından Sentenced çakması Red Tears Of Disgrace ile şaşırtıp Silent Nothingness ile başarısız bir şekilde bitiriyorlar
albümü. İlk dinlemelerde anlam veremediğim bir kaosun, tüm albüme hâkim olduğunu, defalarca dinlemenin verdiği özgüvenle sizlerle paylaşabilirim. Bu, belki de albümün temasına vurgu maksadıyla yapılmış bilinçli bir tercihtir. Ama her parçada farklı tınılar, tarzlar peşinde koşmanın, albümü renklendirmeyeceği kanısındayım. Tam aksine bir albümü albüm yapan özellik olan ortak paydalardan bahsedilemez hale gelinmiş. Albüm, farklılık peşinde koşarken bambaşka bir şeye dönüşmüş: Çorba! Yeni kurulan bir grupta, grubun soundu oturana kadar, elemanların kişisel müzikal zevkleri peşinde koşması ve buna bağlı olarak da çeşitli tarzların aynı konsepte sığdırılması, hoşgörüyle yaklaşılabilecek bir konu. Fakat söz konusu olan neredeyse 30 yıllık bir grup ve bu durumun mantıklı bir izahı yok! ‘Çeşitlilik’ takıntısı olanlara... (Puan: 3/10) AIRBOURNE - No Guts, No Glory (2010) 2007 tarihinde debut albüm Runnin’ Wild ile büyük çıkış yapan, Airbourne, şu aralar çıkacak yeni albümleri ile yine bomba etkisi yaratma amacında. İlk albüm; saf bir AC/DC tarzı hard rock ürünü idi. Uzun zamandır yeni hard’n heavy gruplarına
duyulan özlem ve AC/DC gibi bir müzik devinin kulaklarımızda açtığı yol, Runnin’ Wild’ın tüm heavy metal camiasında müthiş bir popülerlik yakalamasını sağladı. Bakalım ilk albümün yarattığı sansasyon bu albümde de sürecek mi? KADRO: Joel O’Keeffe- Vokal, Gitar Ryan O’Keeffe- Davul David Roads- Gitar Justin Street- Bas İlk albümdeki katıksız ve ilkel hard rock çılgınlığı, bu albümde de devam ediyor. Bu durum, gruptan yaptıkları işin üzerine koyup daha nitelikli işler bekleyen kitlede büyük bir hayal kırıklığına yol açabilir ki bu konuya biraz sonra değinmek istiyorum. Grubu veya albümü ilk kez dinleyen herhangi bir rocker, muhtemelen şu soruyu soracaktır: ‘’Bu AC/DC mi?’’ Sanırım bu noktada Airbourne’ün elindeki en büyük koz, AC/DC’den daha komplike ve daha ince düşünülmüş şarkı sözleri olacaktır. Ve bu sözler, saf AC/DC soundunun üzerinde çok güzel duruyor açıkçası. No Guts, No Glory’nin ses mühendisliği ve enstrüman icrası bakımlarından da hiç bir sorunu olmadığını söylemeliyim. Albümü dinlerken ‘’Şu şarkıda bu eksik.’’ veya ‘’ buradaki solo garip kaçmış.’’ gibi düşünceler bizden uzak oluyor. Grubun gözümdeki en büyük başarısı işte budur.
Yine Blonde Bad And Beautiful, Bottom Of The Wall ve Chewin’ The Fat gibi kaliteli şarkıların var olması da Airbourne’ü sevmek için bir neden. Buraya kadar her şey güzel. Ama çok önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıyız. Ve o gözden kaçırdığımız nokta -tam da benim için en önemli şey olan- özgünlük olmasın lütfen. AC/DC soundunda iyi albümler yapan bir grup olmak mı, kendi soundunu yaratıp başkalarına ilham kaynağı olmak mı? İşte bütün mesele bu! (PUAN: 5/10) SCORPIONS Sting In The Tail (2010) Hard rock tarihinin en büyük gruplarından Scorpions, kısa bir süre önce öğrendiğimiz bir habere göre son bir albüm yayınlayacak ve 3 yıllık bir dünya turnesinin ardından kesin olarak dağılacaktı. Bu durum, sadece hard’n heavy meraklılarının değil, tüm müzikseverlerin içinin cız olmasına neden oldu, deyim yerindeyse. Zira bahsi edilen grup, en alakasız tarz takipçilerinin bile sevebildiği hitlere imza atmıştı. İşte şimdi bu son albümü, yani koskoca Scorpions’ın elveda albümü Sting In The Tail’i, biraz da duygusal bir ruh haliyle dinliyor ve incelememi oluşturmaya çalışıyorum... Türk dinleyicisinin genellikle Still Loving You ve Wind Of Change şarkılarıyla bildiği, sadece romantik slov şarkılar yaptığını düşünüp çok da içli dışlı olmadığı bir gruptur Scorpi-
ons. Hâlbuki ilk dönem -özellikle de 70’li yıllar- albümleri, insanın dinlemeye doyamayacağı türden şaheserlerdir. Lovedrive başta olmak üzere ilk dönem albümlerini, olayın farkında olmayan tüm heavy-rock dinleyicilerine şiddetle önermek boynumun borcudur. Gitar virtüözü Michael Schenker gruptan ayrıldıktan sonra gelen şöhret ve MTV dolu 80’ler, grubun asıl göz kamaştırıcı 70’li yıllardaki müzikalitesini gölgelemiştir. Bakalım yeni albümden, özlediğim Scorpions tınılarını tekrar duyabilecek miyim? KADRO: Klaus Meine- Vokal Rudolf Schenker- Gitar Matthias Jabs- Gitar James Kottak- Davul Pawel Maciwoda- Bas Albüm, ilk dinlemeden itibaren sizi sarıp sarmalayacak kadar kolay hazmedilir bir ürün olmuş. Evet, kolay anlaşılır olmanın da bir bedeli var. Hemen içine giriveriyorsunuz ama maalesef kolayca sıkılıyorsunuz. Belki de söz konusu rock müzik ve türevleri olunca, kolaylıktan ziyade zorluk ve ulaşılmazlık avantaj oluyor. Neyse, boş verelim şimdi… Ne ilk dönemin parıltılı müzisyenlik gösterileri var içinde ne de medya cilasıyla tüm dünyayı kavuran 80’ler şaşaası, albümün. Oldukları gibi olmuşlar ve ortaya 60 yaşını devirmiş fakat hala rock yapabilen dedelerin hüzünlü hard rock şarkıları çıkmış. Raised On Rock ve Sting In The Tail gibi orta ritimli iki hard rock parçası ile açılıyor albüm. Lorelei ve Sly adlı romantik balladlar ruh sıkıyor. No Limit ve The Good Die Young ise albümün en
başarılı şarkıları. Bir efsaneye keşke daha nitelikli bir albüm ile veda edebilseydik. Yine de tüm hard rock tutkunlarına ve 41 yıllık Scorpions efsanesinin finaline tanıklık etmek isteyenlere öneriyorum. (Puan:5/10) POLLUTİON Modern Warfare (2010) Destruction, Tankard, Kreator gibi Alman thrash metal tanrıları ile Venom, Sabbat, Xentrix gibi İngiliz thrasherları öncülüğünde yayılmaya başlayan Avrupa thrash metali, yıllar geçiyor, agresifliğinden ve hızından taviz vermeden yoluna yeni gruplarla devam ediyor. Gerek -tarzı tartışmaya açık da olsa benim gözümde bir thrash metal grubu olan- Venom ve Sodom gibi ekstrem metali derinden etkilemiş -hatta bir görüşe göre var olmalarına neden olmuş-, gerekse Discharge gibi punk-crossover etkilerini yoğun hissedeceğiniz gruplar, her daim yeni dünyadaki türdaşlarından daha sert ve tavizsiz olmuşlardır. Celtic Frost ve Coroner gibi grupların sert ve yırtıcı vokal ve riffleri de bu grupların hangi kategoride (thrash vs death) yer alacağını muamma haline getirmiştir. Yine Bulldozer gibi black metal camiasının yakından tanıması gereken bir thrash metal grubu da bu coğrafyadan çıkmıştır. Velhasıl kelam Avrupalı thrash metal grupları serttir efendim... 2008’den beri demo-split gibi
işlerle adını duyuran Sırbistanlı Pollution, debut albümü Modern Warfare’i 2010’un bu ilk günlerinde bizimle paylaşmak üzere. Henüz 3 yıllık bir geçmişi olan grup, bu hızlı ilerleyişi ile büyük merak uyandırdı bende. KADRO: Milos Golubovic- Davul Branko Zoric- Vokal Dusan Miletic- Bas Petar Piperin- Gitar 2’si enstrümantal olmak üzere toplam 11 parçadan oluşan Modern Warfare, daha dinlemeye başlamadan albüm kapağı ile ne kadar sert olacağını belli ediyor. Black River, Devil’s Henchman, Manic Depression ve Open The Void şarkıları, diğerlerinden sadece daha karanlık lirikleri nedeniyle daha ön planda duruyorlar. Genel müzikal konsept gerçekten başarılı bir şekilde oluşturulmuş. Grubun kendine has parça yapısı ve soundu takdire şayan. Tam olarak bir orta Avrupa thrash metali yaptıklarını söyleyebilirim. İlginç bir şekilde, bu albümde, Pentagram- Pentagram ve Kronik- Endless War albümlerine benzer tatlar yakaladığımı belirtmek isterim. Sanırım bu da coğrafi yakınlık ve sert Alman-İngiliz ekollerinin öğretileri ile açıklanabilir. Sert müzik tutkunları, severler, sizlere...
thrash
(Puan:6/10) Savatage Still The Orchestra PlaysGreatings Hits (2010) Metal, progressive metal, senfonik metal, power metal, heavy
metal... Last fm’de tür bu. Buraya bakınız albüm kuşları, buraya bakınız zengin insan örnekleri, buraya bakınız ‘her şey konser katılımıyla olur’ diyen dünkü bebeler! Katılımın farz olduğu ürün bu! KADRO: Damond Jiniya- Vokal Jon Oliva-Gitar, Vokal, Klavye Chris Caffery- Gitar Al Pitrelli- Gitar Johnny Lee Middleton- Bas Jeff Plate- Davul Türkiye, rock ve heavy metal açısından yaşanılması zor bir ülke, evet. Fakat isteyen, gerçekten isteyen insanlar, istediklerine sahip oluyorlar, görünürde. Peki, her zaman bu mümkün mü? Hayır! Dünyanın en büyük heavy metal gruplarından birini sizlere sunarken, hem bu büyük grubun yarattığı şaheserlere tanıklık eden benim kuşağımdaki tayfaya, hem de her şeyin konser veya katılım olduğunu zanneden yeni tayfaya sesleniyorum: Heavy metal işte bu! 1979’da kurulup sayısız aşmış müzisyeni bünyesinde barındıran bu grup, sizleri gerçek müzik ile tanıştırmayı vaat ediyor. Son yıllarda aktif olmamalarının nedeni yoksa siz ‘gerçek dinleyicilerin’ azalması mı? (Puan:10/10) Hazırlayan: Utku Güven Unleashed - As Yggdrasil Trembles Yeni albümün daha karanlık olacağı 30
saniyelik örneklerden belliydi. Bir aydır kafamı kurcalayan bu sorular dün akşam itibariyle sona erdi. As Yggdrasil Trembles, Hammer Battalion’ un devamı olacağını grubun bateristi Anders ile yaptığımız röportajda dile getirmişti. Fakat benim ve Unleashed severlerin beklentisi müzikal açıdan bir devamdı. Sözler midvinterblut ile başlayıp Hammer Battalion ile devam eden mistisizmin ve pagan kültürünün devamı yine. Ters köşeye yattığımız konu ise müziklerde 90ların o karanlık ve dehşetengiz soundunu Johny ve arkadaşlarının tekrar yakalamış olmasıdır. Midvinterblut ve Hammer Battalion’ u sevenler ise üzülmesin çünkü albümde 4 şarkı bu çizgide yine.
Esas sürpriz ise death coverı ‘evil dead’, Unleashed kendi tarzında yorumlamış ve bu şarkıyı dinlerken aklınıza ülkemizdeki bir grubun bir şarkısı yoğun şekilde geliyor (spoiler yok, alında bulun). Albüm ayın 19unda raflarda yerini alacak, özel basım 500 adet box set ve 500 adette plak, koleksiyoncuları sevindirdi. ABD de çıkacak box setin içinde de ayrıca tişört de bulunmakta.
Hazırlayan: Volkan Güngör
Nettlethrone - Nine Hundred Days Insistence - The Gathering Heretic Soul - Faceless Baht - Dead Conceit East Of The Sun - Love Lies Bleeding Satanized / Possessed by Darkness
Oktay ATEŞ
Vokal in sağlık problemleri nedeniyle uzun zamandır sessiz kalan Satanized, yeni E.P si Possessed by Darkness ile bomba gibi bir geri dönüş yaşadı... Özellikle Abysmal Persecution vurucu özelliğe sahip olmakla çok dikkatli dinlenmesi gerekir. Böyle bir parçaya sahip bir grup daha iyi yerlerde olmalı bence... Umarım bundan sonraki çalışma albüm olur ve grubun hakkı sonuna kadar verilir. Artworkler grubun vokaline ait, fotoğraflar ise Pınar Tuncer’e ait.
Heaven&Hell - Bible Black Annihilator - Detonation D.R.I. - Thrashard Dark Angel - An Ancient Inherited Shame Deep Purple - Somebody Stole My Guitar
Grubun kadrosu şu şekilde: Angramainyu - Vocals, Guitar (2005-) Beliar - Guitar (2009-) Daeva - Bass (2005-) (Hell’s Army, Fatalart, Evilcraft) Dahaka - Keyboards (2005-) Xaphan - Drums (2009-) Parça listesi : 1. Abysmal Persecution 06:47 2. Ba’al Zebub 04:20 3. Call Of The Dead Army 05:10 4. Possessed By Darkness 04:53 Total playing time 21:10 www.myspace.com/truesatanized 8/10 Güven CEYLAN
Utku GÜVEN Dark Tranquillity - Her Silent Language Amorphis - From The Heaven Of My Heart Swallow The Sun - Falling World Manegarm - Nattsjal, Dromsjal Eluveitie – Thousandfold Doğukan BİNİCİ Amon Amarth - Twilight of the Thunder God Rammstein - Sonne Tool - Sober Fear Factory - Archetype SatanizeD - Abysmal Persecution Güven CEYLAN London Calling - The Clash Scream Aim Fire - Bullet For My Valentine Vengeance Is Mine - Sentenced Ten Thousand Strong - Iced Earth Moronic Colossus - The Haunted Yasin AKŞAHİN
MetalTR: http://www.myspace.com/metaltr
Vortec Of Clutter
Hide of Infinity
Karanlık Oda Magazine: http://www.myspace.com/karanlikodamagazine
http://www.myspace.com/VortecOfClutter Mosfest: http://www.myspace.com/mosfesttr
http://www.myspace.com/HideofInfinity
Gravewormtr: http://www.myspace.com/gravewormtr
Eirenis http://www.myspace.com/eirenis
http://www.myspace.com/redchaoslive
True Azazel: http://www.mysapce.com/trueazazel
None Shall Return http://www.myspace.com/noneshallreturn
http://www.myspace.com/unirockfest
Skull Of Doom: http://www.myspace.com/skullofdoom
Insistence http://www.myspace.com/insistencemetal
Asator: http://www.myspace.com/asatorbandtr
Cavil http://www.myspace.com/cavilband
Red Chaos Unirock dahası: www.guvenceylan.net/blog
İletişim: Mail: info@guvenceylan.net msn&mail: gloom@metaltr.net www.guvenceylan.net www.metaltr.net
Sizde grubunuz ile sahne almak istiyorsanız bizimle iletişime geçin! msn: info@metaltr.net