Medikent - Eylül 2016

Page 1

Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır. Alabilirsiniz.

Eylül 2016 / Sayı 20 • www.kenthospital.com

ISSN: 1307-220x

Alerjik Rinit

Kırmızı Sağlık

ve Ofis

SAYFA 41

SAYFA 15

&

&

Ürtiker

Kalın Bağırsak Hastalıkları

SAYFA 17

&

SAYFA 57

&

Tiroidde Farkındalık

Güneşten Korunma

SAYFA 25

&

SAYFA 61

&

Glokom nedir?

MULTİPL SKLEROZ

SAYFA 31

Medikent

SAYFA 65

Sinüzit SAYFA 55 Online Dergi

&

New York SAYFA 47

& D Vitamini & İdil Biret SAYFA 47

SAYFA 85


DAHA FAZLASINI ARAYANLAR İÇİN...

Her hastasına kendisini evinde hissettiren Kent Hastanesi, hastaların tedavi süreçlerinde “daha bir özel” olma taleplerine yeni “exclusive” kat ile yanıt veriyor.

Randevu ve ayrıntılı bilgi için


5 yıldızlı otel konforunda hizmet verilen exclusive katta; • exclusive kata özel odalar • exclusive kata özel cafe • exclusive kata özel lobi

• exclusive kata özel yatış ve taburculuk işlemleri • exclusive kata özel kontrollü giriş kartı • exclusive kata özel diyetisyen kontrollü alakart menü

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

www.kenthospital.com


2016

medikent

Eylül

iÇiNDEKiLER 9

Mutluluğun Kodları

89 New York

Ön Çapraz Bağ Yaralanmaları

69

63

Vahşi Beslenelim, Çağdaş Yaşayalım

47

Stent mi, Bypass mı?

37

21

73

Kitapların Çocuk Gelişimi Üzerine Etkileri

İdil BİRET

85

DEPRESYON

Kalın Bağırsak Hastalıkları

SİNÜZİT

Safra Hastalıkları

Medikent

Kent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır. İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Ruşen YILDIRIM Genel Yayın Yönetmeni Nesrin COŞKUN Görsel Yönetmen Burhan GÜNAY Editör Dilek EKER Yönetim Yeri 8229/1 Sokak No: 56 pk: 35630 Çiğli / İZMİR Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71 www.kenthospital.com info@kenthospital.com Yayın Türü: Bölgesel - Süreli

55 15

Alerjik Rint ve Ofis ÜRTİKER

17

57

Yayın Kurulu

Basım Yeri

Katkıda Bulunanlar

görüş ve önerilerinizi telefon veya info@kenthospital.com elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz.

Prof. Dr. Kemal YÜCESOY Mono Matbacılık Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ İnş. Tur. Tic. San. Opr. Dr. Evrim Güleç DOĞAN Büşra Yolver Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL 379 Sokak No: 14/208 Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU K.2 2.Sanayi Sitesi Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Bornova / İZMİR Doç. Dr. Mehmet Tunç CANDA Tel: 0 232 461 08 98 Opr. Dr. Filiz AKYOL Faks: 0 232 461 08 70 Uzm. Dr. Necdet YETİM Prof. Dr. Suat BUKET Uzm. Dr. Füsun SALGÜR Dyt. Safiye TAŞ Uzm. Dr. Ergün KUŞKU Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ Basım Tarihi: Eylül 2016 Uzm. Klinik Psk. Sırma Naz PALADEMİR Yıl: 10 Sayı: 20 Opr. Dr. Dilek SINMAZ Uzm. Dr. Bülent SENGÜL Uzm. Dr. Sinem KARACA Opr. Dr. H. Cahit YILMAZ Uzm. Dr. Yaprak ALPER Opr. Dr. Serdar SÖYLEV Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişim Uzm. Dyt. Gamze GÜLTEKİN yayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal Uzm. Dr. Benal ÇUBUK sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksız Dt. Ceyda AFYONCU rekabetten reklam veren sorumludur. Kaynak gösterilmek Doç. Dr. Önder DOKSÖZ şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebinizi; Armagan PORTAKAL Özlem ÜNLÜ Onur TUHTA Burcu EREM Sertan GÜNTAÇ Serdal PEKEY Ali DOĞAN

YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR.


Değerli

Medikent okurları, Çoğumuzun çok şikayet ettiği bunaltıcı sıcaklar yerini sonbahar havasına bıraktı, rahatladık. Ama iş tempomuz yaza karşın hiç azalmadan devam etti. Hatta o yoğun tempo içinde Kent Hastanesi Onkoloji Merkezimiz'in temeline ilk harcımızı koyduk. Bu dev yatırımımızın temel atma törenini gerçekleştirdik, büyük bir heyecanla. Ege Bölgesi’nin çok büyük bir ihtiyacını karşılayacağına inandığımız bu merkemizin temel atma törenine ilişkin yazı ve fotoğraflar “Kent’ten haberler” sayfamızda. Dileğimiz merkezimizi en kısa zamanda hastaların hizmetine sunabilmek elbette. Ama şunu bir kez daha belirtmek istiyorum ki temelini attığımız bu merkez sadece binlerce metrekare alana kurulmuş, ileri teknoloji donanımlı bir merkez olmayacak. Biz Kent Sağlık Grubu olarak hastayı her şeyden önce insan olarak gören, tanı ve tedavi süreçlerinin

merkezine teknolojiden önce hastayı koyan bir anlayışın temelini attık, inşaat hızla sürüyor. Dergimizin yeni sayısının hazırlık sürecinde bir başka güzel etkinliğe de imza attık. Endokrinoloji Uzmanımız Prof. Dr. Mithat Bahçeci ile Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanımız Prof. Dr. Kemal Yücesoy, Tarihi Havagazı Fabrikası’nda “Mutluluğun anatomisi: Mutluluk aklımda” adlı etkinlikte stand-up tadında bir söyleşi yaptı. Türkiye’de caz denilince ilk akla gelen Kerem Görsev Trio’nun konseriyle renklenen, hormonların ve beynin mutluluğu nasıl etkilediğinin anlatıldığı bu söyleşiyle ilgili haber ve makaleler de sayfalarımızda. Bu sayımızı da sağlıkla ilgili bir başucu kitabı gibi hazırlamaya çalıştık. Depresyon, tiroid, glokom, kadınların önemli bir sağlık sorunu olan

endometriozis, anne karnında kalp hastalıklarına tanı konulması, stres-kilo ilişkisi, koroner arter hastalıkları tedavisinde stent, bypass yöntemleri, alerjik rinit, ürtiker bu sayımızda yer alan makalelerden birkaçı. Dünya çapındaki virtüöz İdil Biret ile yaptığımız röportaj ile sanatçının, başarı öyküsünü keyifle okuyacaksınız. Kültür, sanat, gezi, basında Kent yine olmazsa olmazlarımız. Dileriz bu sayımızı da beğenir, zevkle okursunuz. Sağlıklı günler dileğiyle saygılarımı sunarım. Dr. Ruşen Yıldırım Genel Müdür


2016

01

medikent

kent haber

Kanserde Farkındalık

Yorgunluğa Karşı

Kadınlarda en sık rastlanan kanser türü olan meme kanserine yönelik farkındalığı artırmak; kanserin çaresizlik olmadığını anlatıp, erken tanı ve doğru tedavinin meme kanseriyle mücadelede önemli olduğuna dikkat çekmek ve kanserden korunmada beslenmenin önemine dikkat çekmek amacıyla Ulusal Kanser Haftası’nda “Kanserde Farkındalık” konulu panel düzenlendi.

“Bahar Yorgunluğu” konulu söyleşi, Kent Alsancak Tıp Merkezi Dahiliye Uzmanı Dr. Tuncay Filiz’in sunumuyla Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Söyleşide yorgunluğa karşı neler yapılabileceği konusunda bilgiler verildi.

Kent Hastanesi, Çiğli Belediyesi ve Çiğli Bölgesi Sivaslılar Dayanışma Derneği işbirliği ile Çiğli Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen panelde Kent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu “Meme Kanserinde Farkındalık ve Erken Tanının Önemi” başlıklı sunumuyla kanserin erken evrede tedavi edilebilir olduğuna dikkat çekti.

Dünya

Glokom Haftası “Göz tansiyonu” olarak bilinen ve tedavi edilmezse görme kaybına yol açabilen glokom hastalığına dikkat çekmek amacıyla Dünya Glokom Haftası’nda düzenlenen “Göz Sağlığı ve Glokom” konulu seminer, Kent Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Safiye Can Küçükgül’ün sunumuyla gerçekleşti.

Kent Hastanesi Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Safiye Taş ise “Kanserden Koruyucu Beslenme” başlıklı sunumunda, “sağlıklı olmanın yolunun neden sofradan geçtiğini, sağlıklı beslenmenin şifrelerinin neler olduğunu, kanser ve beslenme arasında nasıl bir bağ olduğunu“ anlattı.

Otların sağlık öyküsü Otların rüzgarlı öyküsünün anlatıldığı 7. Alaçatı Ot Festivali’nde Alaçatı otlarının sağlık öyküsü ise, Kent Sağlık Grubu ve Çeşme Belediyesinin işbirliği ile düzenlenen sağlık söyleşilerinde anlatıldı. “Ot ve bitkilerin beslenmemizdeki yeri, sağlığımıza etkileri” konusunda bilgiler anlatıldığı

Dünya Hipertansiyon Günü Halk arasında “yüksek tansiyon” olarak bilinen ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde önlenebilir ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan hipertansiyona dikkat çekmek ve bu hastalığa karşı yol gösterici bilgiler vermek amacıyla 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “Sinsi Tehlike: Hipertansiyon” konulu seminer düzenlendi. Kent Sağlık Grubu Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Cevad Şekuri’nin sunumuyla gerçekleşen seminerde; “Hipertansiyon nedir? Sağlığımıza olan etkileri nelerdir? Nedenleri ve belirtileri nelerdir? Önlenebilir mi? Nasıl düşürülebilir? Hangi önlemler alınmalıdır? Hipertansiyonda doğru-yanlış bilinenler nelerdir?” konularda katılımcılara bilgiler verildi.

söyleşilerde; “Sağlığın Kalbine Giden Yolda Beslenme” konusuyla Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Tümüklü, “Alaçatı Otlarının Sağlık Öyküsü” konusuyla Uzman Dr. Demet Karadenizli ve “Vahşi Beslenelim, Çağdaş Yaşayalım” konusuyla Dahiliye Uzmanı Dr. Tuncay Filiz konuşmacı olarak yer aldılar.


2016

02

medikent

kent haber Hipertansiyonla

ENFEKSİYONLARDAN

Mücadele

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Cevad Şekuri, KKTC'de düzenlenen 14. Hipertansiyonla Mücadele Kongresi’nde "Hipertansiyon Tedavi Kılavuzları" oturumunda panelist olarak yer aldı.

ONKOLOJİ Kongresi 18-20 Mart tarihleri arasında Çeşme'de gerçekleşen 2. Ege Hematoloji Onkoloji Kongresi'nde Medikal Onkoloji Uzmanımız Doç. Dr. Gürbüz Görümlü, Metastatik Pankreas Kanserinde Güncel Tedaviler konulu oturumda sunum yaptı.

Vestel’e konuk olduk

Korunmak

Karşıyaka Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen “Enfeksiyonlardan Korunmak ve Sağlıklı Yaşam İçin Kişisel Hijyen” konulu seminerde Kent Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Işın Müftüoğlu ve Kent Hastanesi Enfeksiyon Hemşiresi Nurcan Gül Fırat, hastalıklardan korunmada hijyen kurallarının önemine dikkat çektiler. Hijyeni sağlamada en temel kuralın, ellerin doğru yöntem (hijyenik el yıkama) ile yıkanması olduğu vurgulanan seminerde; sağlık açısından risk oluşturan virüslerin, bakterilerin, parazitlerin, mantarların ve diğer enfeksiyon etkilerinin özellikleri ve bu etkilere karşı hastalıklardan korunmak için neler yapılabileceği anlatıldı. Seminerde; sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinde kişisel hijyen ve el hijyeninin önemli bir yere sahip olduğu, özellikle bulaşıcı hastalıkların oluşumu ve yayılması ile hijyen alışkanlıkları arasında yakın bir ilişki olduğu ifade edildi.

Kent Alsancak Tıp Merkezi KBB Uzmanı Opr. Dr. Dilek Sınmaz’ın sunumuyla “Sağlıklı Solunum” ve Odyometrist Gülşah Şenay Şeren’in sunumuyla “Sesi Doğru Kullanmak” konulu seminer ile Vestel’e konuk olduk.

Aile hekimlerine “Hipertiroidi” sunumu Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehtap Çakır, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Derneği Tiroid Çalışma Grubu tarafından Ankara'da aile hekimlerine yönelik düzenlenen Tiroid Hastalıkları Kursu'nda "Hipertiroidi" konulu bir sunum yaptı. Prof. Dr. Mehtap Çakır ayrıca İnci Tarakçıoğlu Atölyesi'nde "Fark Etmediğimiz Tehlikelerin Hormonlarımıza Etkisi" başlıklı bir seminere konuşmacı olarak katıldı.

Spor Yaralanmaları

Sağlıklı Çocuklar İçin "Sağlıklı Yaşam Günleri" etkinliği kapsamında Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Meltem Erturaç'ın sunumuyla gerçekleşen "Sağlıklı Çocuklar" semineri ile Acıbadem Sigorta Ege Bölge Müdürlüğü'ne konuk olduk.

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Akel, Spor Fizyoterapistleri Derneği tarafından düzenlenen “Sporda Omuz Yaralanmalarında Güncel Yaklaşımlar” konulu Bahar Sempozyumu’nda konuşmacı olarak yer aldı.

Dünya El Hijyeni Günü “5 Mayıs Dünya El Hijyeni Günü” dolayısıyla Kent Hastanesi çalışanları olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün “El hijyeni güvenli cerrahi bakımı destekler” sloganıyla vurguladığı el hijyenine ve önemine dikkat çektik.


2016

03

medikent

kent haber

KENT HASTANESİ’NDEN DEV YATIRIM Kent Sağlık Grubu yatırımlarla büyümeye devam ediyor. Kent Sağlık Grubu’nun en büyük projelerinden biri olan Ege Bölgesi’nin en kapsamlı Onkoloji Merkezi’nin temeli, düzenlenen törenle atıldı. Kent Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Cem Bakioğlu ve Kent Sağlık Grubu Genel Müdürü Dr. Ruşen Yıldırım’ın ev sahipliğinde gerçekleşen temel atma törenine İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Vali Yardımcısı Celal Ulusoy, Çiğli Belediye Başkanı Hasan Arslan, İzmir Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı Dr. Neşe Nohutçu, Kanser Şube Müdürü Dr. Ümit Altıntığ ve çok sayıda hekim katıldı.

Dr. Ruşen Yıldırım

“Merkezinde insan olacak” Törende konuşan Genel Müdür Dr. Ruşen Yıldırım, Çiğli’de Kent Hastanesi’nin arkasında konumlanan, içinde tam donanımlı Onkoloji Merkezi’nin yer alacağı 18 bin metrekare kapalı alanı olacak 120 milyon liralık yatırım hakkında bilgi verdi. Dr. Ruşen Yıldırım, kanser tanı ve tedavileri konusunda Amerika Birleşik Devletleri’nin kanser alanında önde gelen kuruluşları ile yakın işbirlikleri gerçekleştireceklerini, devam eden çalışmaların bugünlerde sonuçlanmasını beklediklerini söyledi. Kanserin günümüzde tedaviye oldukça olumlu yanıt veren bir hastalık haline geldiğini vurgulayan Yıldırım,

“Hayalim gerçek oldu” Törende konuşan Kent Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Cem Bakioğlu da hastaneyi daha kurma aşamasındayken, bir Onkoloji Merkezi’nin de hayalini kurduğunu söyledi. Kanserin de ileride tamamen tedavi edilebilir hastalıklar arasına gireceğini, ancak şimdi erken teşhisin çok önemli olduğunu belirten Cem Bakioğlu, böyle merkezlerin her hastane bünyesinde kurulması gerektiğini belirtti. Cem Bakioğlu, “Bugün Kent Hastanesi sadece İzmir ve Ege Bölgesi'nin değil Türkiye’nin bildiği, yurt dışına adını duyuran bir sağlık kuruluşu haline geldi. Bugün de kanserle mücadele için çok önemli bir merkezin temelini atıyoruz. Ayrıca Bayraklı’da bir poliklinik çalışmamız da var. Balçova için de çalışmalarımız devam ediyor. Böylece Kent merkezli üç poliklinikle hizmet vermeye devam edeceğiz” dedi.

Cem Bakioğlu

“Bu noktaya gelinmesinde erken tanı ve tarama programlarının etkisi büyüktür. Bu husus göz önüne alınarak meme, akciğer, prostat ve kolon kanserleri başta olmak üzere kanserin erken tanısında kullanılacak her türlü genetik testleri dâhil kişiye özelleştirilmiş erken tanı programları bu merkezde kullanılacaktır. Temelini attığımız merkez sadece 18 bin metrekare kapasiteli, yüksek teknolojileri barındıracak bir merkez olmayacaktır. Burada hastayı her şeyden önce insan olarak gören, tanı ve tedavi süreçlerinin merkezine teknolojiden önce hastayı koyan bir anlayışın temelini atıyoruz. Eksiksiz alt yapı ve hastayı merkeze alan yaklaşımla Kent Hastanesi ve Onkoloji Merkezi sadece İzmir’in değil tüm Türkiye hatta çevre ülkelerinde kanser denildiğinde başvuracakları bir referans merkez konumuna gelecektir.” diye konuştu.


2016

04

medikent

kent haber

“İlçemiz bir sağlık merkezi olma yolunda” Çiğli Belediye Başkanı Hasan Arslan, Kent Hastanesi Onkoloji Merkezi’yle ilçenin katma değer kazanacağını söyledi. Hasan Arslan, Çiğli’nin bir sağlık kenti olma yolunda ilerlediğini belirtti.

“İzmir, sağlık kenti kimliği kazanıyor” İzmir’de sağlık sektöründeki bu gelişmelerin kente turizmin yanında sağlık kenti kimliğini de kazandıracağına inandığını ve bu yönde planlamalar yapılması gerektiğini belirten İzmir Vali Yardımcısı Celal Ulusoy şöyle konuştu:

“Kent Sağlık Grubu’nun verdiği hizmetleri yakından izliyor, takdir ediyor, memnuniyet duyuyor ve tebrik ediyorum, başarılarının devamını diliyorum. Sadece ülkemizde değil dünyada da kanser ve benzeri hastalıklar toplumları tehdit ediyor ve büyük mücadele gerektiriyor. Kent Sağlık Grubu’nun bir onkoloji merkezi çalışması başlatması çok önemli. Kanserle mücadele tek devletin altından kalkabileceği bir mücadele değil. Bu hastalıkla mücadelede bütün kaynakları kullanmamız gerekiyor.”

Kent “güven” demek İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, törende yaptığı konuşmada sağlık sektörünün bir hizmet ve turizm sektörü olarak büyümesinin önemine dikkat çektiklerini ve 12 yıl önce yaptıkları projelerle bunu planladıklarını söyledi. İnciraltı’nı sağlık sektörüne açmak için uğraştığını belirten Kocaoğlu şunları söyledi: “Her konuda güvene ihtiyacımız var, hayatının her alanında, her kurumunda, aile ilişkilerinde de ticaret de güvene ihtiyacımız var. Güvensiz bir şey yapmamız mümkün değil. Kent Hastanesi yaklaşık 12 yıllık geçmişinde İzmir’de, Ege’de bilindiği her yerde güvenli olmayı, önce insan demeyi kendisine ilke edinmiş, sağlıkta güvenin birinci faktör olduğunu göstermiş ve bunu topluma yansıtmış bir kurumumuz. Bu tür kurumların kentimizde ve ülkemizde artmasında, insanımızın sağlığının korunmasında, tedavilerin gelişmesinde çok büyük katkısı olacağına inanıyorum ve tüm emeği geçenlere başarılar diliyorum, İzmir kenti adına İzmirli hemşirelerim adına da teşekkür ediyor, hayırlı uğurlu olsun diyorum.” Konuşmaların ardından temel atma törenine geçildi ve protokol başarı dilekleri ve alkışlar arasında temele ilk harç için pompanın düğmesine bastı.

Kent Hastanesi Onkoloji Merkezi, tamamlandığında Ege Bölgesi’nin en kapsamlı onkoloji merkezi olacak. Kanser tedavilerinde olumlu sonuçları artan radyasyon onkolojisi ve nükleer tıp tedavi yöntemleri en gelişmiş şekliyle bu merkezde yer alacak. 2 adet lineer accelerator, hastaların alacağı tedavilerin aksamadan sürdürülmesini sağlayacak. Beyin kanserleri tedavilerinde eşsiz bir yere sahip Gamma Knife radyasyon cerrahisi, Kent Onkoloji Merkez’inde kullanılacak. Brakiterapi ile birlikte Galyum, Lutesyum radyo izotopları ile yapılabilecek tedaviler bu merkezde verilecek. 3 adet radyo aktif iyot tedavi odası bu yapıda yer alacak. Radyasyon Onkolojisi ve Nükleer Tıp hizmetlerinin yanında kurulduğu günden beri hizmet veren medikal onkoloji daha sık kullanılan adıyla “kemoterapiler” artan bir oranda sunulmaya devam edecek. Sadece 44 yataklı bir servis bu amaçla kullanıma girecek. Zor ve ileri seviyelerdeki kanser vakalarında ihtiyaç duyulacak yoğun bakım yatak kapasitesi de bu proje ile 2 katına çıkartılacak, 85 yataklı erişkin yoğun bakım kapasitesine ulaşılacak. Toplam yatak sayısı da 350 olacak.


2016

05

medikent

kent haber

ORGAN NAKLİNDE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ İzmir Kent Hastanesi, Türkiye Organ Nakli Vakfı’nın organizasyonunda, Sağlık Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenen Uluslararası Organ Nakli Ağı – ITN (International Transplantation Network) projesinin en önemli aktörlerinden biri oldu. Proje kapsamında 3 ayrı grupta 42 ülkeden gelen 85 basın mensubuna İzmir Kent Hastanesi’nde Karaciğer, Böbrek ve Kemik İliği Nakli Program Başkanları tarafından nakil süreçleri hakkında bilgi verildiğini belirten İş Geliştirme ve Uluslararası Pazarlama Direktörü Bülent Kiymir, “Uluslararası Organ Nakli Ağı projesi; Türkiye’nin organ nakli hizmetlerinde geldiği noktada elde ettiği deneyimi, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde organ bağış ve organ nakli sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi için bir teknik yardım ağı çerçevesinde kullanmak ve organ nakli ile hayata dönmeyi bekleyen daha fazla hastaya fırsat sağlamayı amaçlıyor. Bu teknik yardım kapsamında gelişecek olan karşılıklı ilişkilerle sağlık turizminde organ naklinin hareketlenmesini de hedefleyen proje kapsamında, 3 kıtadan 58 ülkenin katılımı ile çalışmalar başladı. Kent Hastanesi de Türkiye’nin organ nakli konusunda en kapsamlı çalışması olan bu projeyi destekleyen sağlık kuruluşları arasında. Nitekim başlatılan bu çalışmalar kapsamında Kent Hastanesi olarak 3 ayrı grupta 42 ülkeden, 85 basın mensubuna ev sahipliği yaptık. Karaciğer, Böbrek ve Kemik İliği Nakli konularında ilgili Bölüm Başkanları tarafından tıbbi süreçler anlatıldı, hasta ve hasta yakınları ile görüşmeleri sağlandı, uluslararası hasta çalışmaları ilgili bilgilendirmeler yapıldı. Kent Hastanesi’nin organ nakillerindeki başarısı, bilgi ve deneyimi bu proje ile dünyanın dört bir yanında ihtiyacı olan hastalara duyurulacak” dedi.


Bazılarımızın bir kahramana ihtiyacı var; organ bağışıyla onların kahramanı siz olun. Kent Hastanesi; SGK Anlaşmalı Karaciğer Nakli ve Böbrek Nakli Merkezleri ile Organ Bağışını desteklemektedir.

Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Merkezi ve Böbrek Nakli Merkezi SGK ile anlaşmalıdır.

Randevu ve ayrıntılı bilgi için

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

www.kenthospital.com



2016

08

medikent


2016

09

medikent

Mutluluğun Kodları Beyinde ve Hormonlarda Kent Sağlık Grubu tarafından düzenlenen, kelimelerin ve notaların mutluluğu anlattığı "Mutluluğun anatomisi: Mutluluk aklımda" etkinliği, bilim ve sanatı buluşturdu.


2016

10

medikent

Meltem Acar'ın moderatörlüğünde İzmir Tarihi Havagazı Fabrikası'nda gerçekleşen gecede önce Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Mitat Bahçeci ile Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy, mutluluğun anatomisini, hormonlarla beynimizin mutluluk duygusunu nasıl etkilediğini anlattı.

Hekimlerin mutluluğun reçetesini verdikleri söyleşinin ardından notaların mutluluğu anlattığı Kerem Görsev Trio konseriyle keyifli anlar yaşandı. Kerem Görsev’in bestesi “Happiness On My Mind” ile başlayan konserde sanatçıya kontrbasta Kağan Yıldız ve davulda Ferit Odman eşlik etti.


2016

11

medikent

BEYNIMIZ EN ÇOK NE ZAMAN MUTLU? Prof. Dr. Kemal YÜCESOY Kent Hastanesi

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı


2016

12

Beyin, mutluluğu dışarıya açılan pencerelerinden yani duyular yoluyla algılar; bu bazen güzel bir koku da olabilir, bir parfüm kokusu ya da güzel bir yemeğin kokusu olabilir... Bu uyaranların hepsi geldikten sonra çeşitli hormonlar salgılanır ve beyin mutluluğa çevirir. “Endorfin” dediğimiz bir arabağlayıcı hormon, acı verildiği zaman da salgılanır, acıyı engellemek ve onunla başa çıkabilmek için de salgılanır. Bu yüzden acıda da bir miktar mutluluk vardır. “Dopamin” de mutluluk hormonu olarak bilinir. Özellikle aşk ve cinsellik sırasında salgılanan hormondur. “Peki beynimiz en çok ne zaman mutludur?” Bu soru için bazı araştırmalar yapılmış. Birinci sırada cinsellik var. En yüksek dopamin düzeyi burada. Şaşırtıcı olan herkesin mutlu ettiğini söylediği sigara, 35. maddede son sıralarda yer alıyor.

Mutluluk bir tercih Beynimizde güzel hatıralarımızı depoladığımız bir merkez var “prekinautus” denilen, frontal bölgenin arkasında bir yerde... Bu bölge, pozitif düşünenlerde giderek büyüyor, büyüdükçe mutlu anıları biriktirme kapasiteniz de artıyor ve hayata daha pozitif bakıyor, mutluluk biriktirenler.

Beyin mutluluğa programlanabilir Beynin aslında yönetimini yapan ve “kortikal merkezler” dediğimiz yerler, beynin aslında yüzde 2’sini oluşturuyor. Ancak bu yüzde 2’lik yapı, yüzde 98’lik bir subkortikal bölgeyi yönetiyor. Bazen bu subkortikal merkezler kortikal merkezlere egemen haline geliyor. İşte o zaman engelleyemediğiniz mutsuzluk duygu durumları başlıyor. Bu yüzden “Beyin programlanabilir” diyorlar. Beyni mutluluğa programlamak lazım. Geçmişten üzüntü biriktirmek, hayata pozitif bakmayı engelliyor. Unutmayınız ki ne kadar çok mutlu anı biriktirirseniz, hayata o kadar mutlu bakabilirsiniz.

Beyin, müziğe tüm yapısıyla eşlik ediyor Beyinde bir “yüzeysel korteks” dediğimiz görmenin olduğu bir korteks var. Duyusal uyarılar gelince beynin duyusal merkezi (sensorial korteks) aktive oluyor ve onun da hemen komşuluğunda bir motor korteks var. Yani hareket… Müziğe katılma, hareket etme, diğer bir ifadeyle dans... Beyincik bile bu işin içine giriyor çünkü ritmik hareketlerde beyincik de rol oynuyor. Beyin müziğe tüm yapısıyla katılıyor. Sadece katılmıyor, birtakım yorumlar da yapıyor. Bu yorumlardan birincisi, müzik dinlediğimiz zaman noradrenalin salınımında azalmalar görülüyor, yani müzik sakinleştiriyor. Tıp tarihinde müzikle tedavinin mantığı buradan geliyor. Müziğe katılıyorsanız dopamin de artıyor yani mutlu oluyorsunuz. Müziği paylaştığınız zaman, yani yanınızdakine sarılarak dokunarak dinliyorsanız, işin içine oksitosin ve vazopresin de giriyor, bunlar da bağlılığı artırıyor.

medikent

Beyni mutluluğa programlamak lazım.


2016

13

medikent

Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Kent Hastanesi

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

Mutluluk öğrenilebilen bir süreç mi? Türk Dil Kurumu sözlüğünde mutluluk, “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanıyor. Bu tanıma bakarsak, mutlu olmamız oldukça zor görünüyor. Oysa mutlu olmak, öğrenilebilir bir süreç ve bu süreci doğru yönetebilirsek daha mutlu bir yaşam sürmemiz mümkün.


2016

14

Mutluluk hormonları var mıdır? Evet vardır ve bunlar; Serotonin, Endorfinler, Dopamin, Feniletamin, Ghrelin ve Oksitosin olarak sıralanabilir. Serotonin, bilinen en klasik mutluluk hormonudur. “Triptofan” adlı bir aminoasitten sentezlenir ve kendini iyi hissetme, gerginliği ve anksiyeteyi azaltma, depresyonu önleme gibi etkileri vardır. Stres ve düşük kan şekeri, serotonin düzeyini düşürürken; oksijen, kusma, içinde aminler bulunan gıdalar (peynir, çikolata, portakal, mandalina) ve içinde triptofan amino asidi bulunan besinler (örneğin süt ve et) serotonin düzeyini yükseltmektedir. Bu nedenle serotonin salgısı gün ışığına maruz kalındığında, protein ve karbonhidrattan zengin beslendiğinde ve egzersiz sırasında artar. Kişi şükran duyduğunda da serotonin salgılanır ve bu nedenle şükran duyma mutluluk verir. Şükran duyulan şeyler hakkında düşünmek bile “anterior cinulate cortex”ten Prozac gibi bir antidepresan kadar serotonin salgılatır. Kararlı olmak da mutluluk verici bir olay ve yapılan çalışmalar karar vermenin, serotonin salgılatarak, sorunları çözmese bile endişe ve kaygıyı azalttığını gösteriyor. Dünyanın en doğru kararını almış olmak çok önemli değil, yeterince iyi kararlar da mutluluk vericidir. Bu nedenle yüzde yüz en doğru kararı vermek için strese girmemize gerek yok, çünkü kusursuzluk peşinde olmak karar vermeyi güçleştirebiliyor ve Serotonin’i azaltabiliyor. Oksitosin de mutlulukta çok özel bir yeri olan oldukça ilginç bir hormon. Arka hipofizde yapılır; memeden süt akışını ve doğum sırasında rahmin kasılmasını sağlayarak doğuma ve emzirmeye yardımcı olur. Oksitosin salgısı arttıkça insan daha mutlu olur. Annelerin emzirirken ortaya çıkan yüz ifadeleri, ne kadar huzurludur değil mi? Oksitosin ayrıca aşkta sadakat sağlıyor. Mesela oksitosin verilen erkeklerin kadınlarla tokalaşma mesafesi daha uzun bulunmuştur. Oksitosin salgısının artmasının önemli yolu da temastan ya da başka bir deyişle dokunmaktan geçiyor. Hiç düşündünüz mü? Neden sevdiklerimize sarılıyoruz ya da bazen abartıya kaçsa da öpüyoruz onları? Ya da birisiyle tanıştığımızda neden en basitinden tokalaşma ihtiyacı duyuyoruz? Çünkü sarılmak ve temas etmek oksitosin salgılatıyor. Sarılmanın etkisi, MR yöntemiyle çok net olarak ortaya konmuş durumda. Herkese ve her zaman sarılmak mümkün olmadığında en azından el sıkışma ya da sırtını sıvazlama veya omzuna dokunma gibi küçük dokunuşlar da yeterli oluyor. Dokunmak bizi, ikna edici yapıyor, hatta acıyı bile azaltıyor. Küçük çocukların bir yeri ağrıdığında ağrıyan yeri neden öperiz acaba? Görsel, işitsel ya da fiziksel temas mutlulukta çok özel bir süreç. Mesela özel günlerimizde ya da bayramlarda gelen kısa mesajlardan telefon şirketleri dışında mutlu olan var mıdır? İşte bu nedenle mutluluk için sevdiklerinize mesaj yazmayın, SMS atmayın! Sadece dokunun, sarılın, sarılın ve sarılın!

medikent

Mutsuzluk bulaşıcıdır Mutsuzluk, en bulaşıcı hastalıktır. Bir an için mutsuz birisiyle yan yana geldiğinizde en geç 5-10 dakika içerisinde ne kadar mutsuz ve gergin olduğunuzu aklınıza getirin. Bu bulaşıcı mutsuzluk hastalığından korunmak için yapısal olarak devamlı mutsuz ve gergin olan kişiden uzak durun! Endorfinler beyinde, omurilikte ve vücudun daha pek çok yerinden salgılanan kimyasal maddelerdir. Endorfinlerin etkisi morfine benzer ve kendini iyi hissetme, gerginliği azaltma ve ağrıyı dindirme özellikleri vardır. Ayrıca sedatif yani sakinleştirici olarak da etki ederler. Egzersiz yaptığımızda vücudumuz endorfin salgılar ve bu endorfin beyindeki reseptörlerine bağlanarak ağrı duyusunu azaltır. Araştırmalar egzersizin orta hafif depresyonda çok etkili olduğunu göstermiştir. Egzersiz de endorfin salgılatarak sigara gibi psikolojik bağımlılık yapar ama bu iyi bir bağımlılıktır. 6 ay düzenli egzersiz yapan bir kişi egzersiz yapmadığında sıkılır ve sinirli olur. Dopamin, zihinsel olarak uyanık durumda olmaya yardımcıdır. Eksikliğinde dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü ve kötü duygulanıma yol açar. Dopamin proteinden zengin besin alındığında artar. Kadınlar neden çikolata severler? Feniletamin duygusal ilişkinin erken döneminde salgılanır ve mutluluk ve heyecan verir. Yiyeceklerden kakao, feniletaminden zengindir ve çikolata tüketmek kendimiz iyi hissettirir. Hiç düşündünüz mü yemek yemek, neden mutluluk verir? “Ghrelin” adlı hormon, mideden salgılanır; yemek yemeyi uyarır, stresi azaltır ve gevşemeye yardımcıdır. Acıktığımızda salgılanan ghrelin yemek yedirir. Peki mutluluk öğrenilebilen bir süreç midir? Evet kesinlikle mutlu olmayı öğrenmek bir süreçtir ve mutluluk öğrenilebilir. Alex Korm’un dediği gibi; “Sevdiğimiz şeyleri sadece seçmeyiz, ayrıca seçtiğimiz şeyleri de severiz.”

Bu bulaşıcı mutsuzluk hastalığından korunmak için yapısal olarak devamlı mutsuz ve gergin olan kişiden uzak durun!


2016

15

medikent

Saman Nezlesi

Alerjik Rinit & OFIS Opr. Dr. Evrim Güleç DOĞAN Kent Alsancak Tıp Merkezi ve Kent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı


2016

16 Alerjik rinit, hayatı tehdit etme özelliği olmayan ancak hastanın konforunu belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Bu hastalıkta özellikle hastalar belirli bir alerjen ya da alerjenlerle karşılaştığı zaman şikayetler ortaya çıkar. Ev tozu sık karşılaşılan bir alerjen olup, ofis ortamında özellikle evden sonra en çok rastlanan yerdir. Alerjik rinit (Saman nezlesi), toplumda sık görülen alerjik hastalıkların en önemlilerinden biridir. Özellikle alerjik olan anne ve/veya babaların çocuklarında görülme sıklığı daha fazla olan bu hastalık; endüstriyel gelişmiş ülkelerde, çevre kirliliği gibi faktörlerin artması ile daha da yaygınlaşmıştır. Ofis çalışanlarında da son yıllarda temasın artmasıyla daha sık görülmektedir. Hastalık genellikle alerjik konjuktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astımla birliktelik gösterebilir. Alerjik rinit, hayatı tehdit etme özelliği olmayan ancak hastanın konforunu belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Bu hastalıkta özellikle hastalar belirli bir alerjen ya da alerjenlerle karşılaştığı zaman şikayetler ortaya çıkar. Ev tozu sık karşılaşılan bir alerjen olup, ofis ortamında özellikle evden sonra en çok yaşanan yerdir.

Alerjik rinit, genel anlamda 3 ayrı kategoride incelenebilir:

Bulgular Alerjik rinitli hastalarda alerjenle karşılaştıktan sonra dakikalar içerisinde hapşırma, burunda kaşınma, burun akıntısı ve/veya burun tıkanıklığı olur. Bu kişilerde devamlı bir burun çekme, burun kaşıma nedeni ile özel mimikler gelişir. Yine bu kişiler çocukluklarından beri burunlarını avuç içleri ile yukarı doğru sildiklerinden dolayı bu harekete “alerji selamı”, burun üstünde oluşan yatay çizgiye de “alerji çizgisi” denilir. Hastalarda özel bir yüz görünümü dahi oluşabilir. Bu hastalarda genelde alerjik konjuktivit (göz nezlesi) de eşlik ettiği için gözlerde yanma, batma, kaşınma, sulanma gibi bulgular da görülebilir. Yine bu hastalarda eğer alerjik sinüzit varsa, geniz akıntısı, baş ağrısı, gece gelen öksürük nöbetleri olabilir. Astımın da birlikte görüldüğü hastalarda, nefes darlığı, hırıltılı solunum, göğüste sıkışma hissi, öksürük gibi bulgular olabilir.

1. Yıl boyu süren alerjik rinit (Ofiste en sık görülen ve akar kaynaklı alerjik rinittir.) 2. Mevsimsel alerjik rinit (Polen kaynaklıdır.) 3. Yıl boyu süren ancak, mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit (Hem polen hem de ev tozu kaynaklıdır.) “Alerjik rinitte bulguların ortaya çıkabilmesi için alerjenle kontağın olması gerekir” demiştik; bu anlamda ofis ortamında özellikle ev tozu akarı ile her zaman karşılaşmak mümkündür. Özellikle ev içi ve ofis ortamı alerjenle en çok temas edilen yerlerdir.

TANI Alerjik rinitte tanı hastanın şikayetleri ve doktorun muayenesi ile kesin tanı konulabilir. Alerjik rinitli hastalar uzun süre grip zannedilip, hastalara yanlış tedaviler uygulanabilir. Eğer ailesinde alerjik hastalık hikayesi varsa kişinin alerjiye yatkınlığı daha fazla olabilir. Hastalarda alerjik rinit düşünüldükten sonra, öncelikle kulak, burun ve boğaz muayenesi yapılır. Burun içi mukozası ödemli, şiş ve soluktur. Bu özelliği ile gripten ayrılır. Kan testinde alerjene spesifik IgE saptanabilir (RAST gibi metodlarla). Bu hastalarda tanıyı desteklemek ve sorumlu alerjeni saptamak içi cilt testleri uygulanabilir. Cilt testleri içerisinde özgüllüğü ve duyarlılığı en yüksek olan test, ön kol iç yüzüne ya da sırta uygulanabilen prick (delme) testtir.

Tedavi Ofis ortamında alerjik rinitten korunmanın temel prensibi, sık el yıkamak ve burun temizliğini düzenli yaparak alerjenle olan teması azaltmaktır. Ofisin uygun zamanlarda havalandırılması, havalandırma sistemlerin düzenli temizliği ve polen filtreli klimaların kullanımı önemli bir yer teşkil eder. Kırtasiye ve ofis ürünleri uygun ortamda saklanmalı ve düzenli temizliği yapılmalıdır. Ofis ortamında toz tutacak (yerden yere halı vs. gibi) döşemelik kullanılmamalıdır. Alerjik rinit için öncelikle hastanın mutlaka alerjenle kontağını bitirmesi veya bunu minimum düzeye indirmesi gereklidir. Bunun dışında ilaç olarak öncelikle burun içine uygulanacak veya ağızdan uygulanacak antihistaminiklerden fayda sağlanmaya çalışılır. Hastaların önemli bir kısmında bu ilaçlardan fayda elde edilir. Hekimin uygun gördüğü durumlarda burun içine uygulanan kortizonlu spreylerden de belirgin yarar sağlanır. Bu tür kortizon preparatların yan etkisi yok denecek kadar azdır. Uygun hasta grubunda “immunoterapi” denilen alerjene vücudun duyarsızlaştırılması metodu uygulanabilir.

Özellikle ev içi ve ofis ortamı alerjenle en çok temas edilen yerlerdir.

medikent


2016

17

medikent

Alerjik Deri Hastalıkları

ÜRTIKER Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL Kent Hastanesi Dermatoloji Uzmanı


2016

18

medikent

Alerji belirtileri kaşıntı, ürtiker (kurdeşen) ya da astım, alerjik rinit, (saman nezlesi) belirtileri, hapşırma, burun akıntısı, burun ve genizde kaşıntı, burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı olarak görülebilir. Kişi, eğer bazı maddelerle temasından dolayı alerji oluyorsa, o maddenin uzaklaştırılması ile sorun çözümlenmiş olur.

Normalde vücudu koruyan bağışıklık sistemi, bazı insanlarda zararlı olmayan birtakım maddelere karşı da aşırı yanıt verir. Bu reaksiyonlara “aşırı duyarlılık” ya da “alerji” adı verilir. Alerjik reaksiyonlar tek tip değildir, birçok yolla ortaya çıkarlar, vücudun değişik bölümlerinde meydana gelebilirler ve çeşitli şiddette olabilirler. Alerjik reaksiyonlara neden olan maddelere “allerjen” denir. Bu maddeler solunum yolu ile alınabildiği gibi ciltten temas ya da yiyecek şeklinde ağızdan da alınabilir. Bu maddeler alerjik reaksiyon gelişebilmesi için vücuda daha önceden girmiş olmaları gerekir. Yani vücudun bağışıklık sisteminin bu maddeyle daha önce karşılaşması ve bunlara duyarlı hale gelmesi gerekir. Daha sonraki karşılaşmalarda çok hızlı bir şekilde reaksiyonlar gelişir. Reaksiyon gelişiminden de vücuttaki mast hücrelerinin alerjenler aracılığı ile parçalanması ve içinden “histamin” denilen maddenin çıkması sorumludur.

Bulguları nelerdir? Ürtikeryal lezyonlar, yuvarlak veya düzensiz kaşıntılı ödemli papul ve plaklardır. Bazen halka şeklinde olabilir. Büyüklükleri birkaç mm ila birkaç cm olabilir. Lezyonlar deride herhangi bir yerde oluşabilir ve kaşıntı ile birleşebilirler. Anjiyoödem ise sert, sınırları belirsiz, kaşıntısız soluk görünümlü, derin mukozal veya subkutan şişlik ile karakterizedir. Yüz (dudak, göz kapakları), eller, kalça, genital bölge, karın içindeki organlar (GIS,GUS), dil veya üst solunum yolu (larinks) etkilenebilir. Ürtikerli hastaların % 94’ünde kaşıntı en önemli yakınmadır. Hastalığın erken evresinde bile kuru tip, aniden yaş tipe dönüşebilir. Bunun ne zaman gerçekleşeceği önceden öngörülememektedir.

Ürtiker ve Anjiyoödem Ürtiker deri, ve mukozaların kısa süreli kaşıntılı kabarıklıklarına verilen isimdir. Bu kabarıklıklar küçük çaplı kan damarlarından dokulara sıvı sızması sonucu oluşur. Ürtiker semptomları, 6 haftadan az sürmüş ise “akut”; günlük olarak en az 6 hafta devam etmişşe “kronik” olarak isimlendirilir.

Sıklığı nedir? İnsanların % 15-25’i hayatının herhangi bir döneminde en az bir kez ürtiker atağı geçirir. Kronik ürtiker ise toplumun en az % 0.1-3’ünü etkilemektedir. Kronik ürtiker daha çok orta yaşlarda gözlenirken, akut ürtiker ise çocuk ve gençlerde daha sıktır.


2016

19

medikent

Neden olur? Hastaların çoğunda altta yatan bir neden bulunamazken, bazı hastalarda ilaçlar (antibiyotik, ağrı kesici), üst solunum yolu enfeksiyonları, eşlik eden böbrek ve karaciğer hastalıkları, psikolojik rahatsızlıklar ürtikerin nedeni olabilir. Otoimmun hastalıklar, bazen ürtikerin nedeni olabilmektedir. Bazen de fiziksel uyarılar (basınç, sıcak, soğuk vs) ürtikeri tetikleyebilir. Ürtikere neden olabilecek faktörler geniş bir liste oluşturmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri ilaçlar, yiyecekler, enfeksiyonlar ile bazı fiziksel uyaranlardır.

besinler Yer fıstığı, fıstık, baklagiller, deniz kabukluları, balık, yumurta, süt, soya, buğday, besin katkı maddeleri, çilek, domates, karides, istakoz, peynir, ıspanak, patlıcan.

Tüm ürtiker tiplerinde klinik tanı yöntemleri aynıdır. Eğer eritemli, ödemli papüller görülemezse, anamnez tanıya yardım eder. Papüllerin süresi, 24 saatten az kalmaları ve purpura varlığı vaskülitten ayırıcı tanısının yapılması için önemlidir. Anamnezde sistemik semptomların varlığı ve olası etyolojik faktörler sorulmalıdır. Tam kan sayımı, hemogram, eritrosit sedimantasyon hızı, tiroid fonksiyon testleri, kan biyokimyası, kompleman düzeyleri, serum immunoglobulinleri, serum proteinleri ve elektroforez, otoantikorlar, total IgE ve RAST, anamnezden ipucu elde edilirse deri testleri ve infeksiyon odağı araştırması yapılabilir. Tedaviye dirençli olgularda biyopsi yapılmalıdır. Sağaltım aşamasında hastaya önce hastalığı ile ilgili detaylı bilgi verilmelidir. Tedavide ilk sırayı H1 antihistaminikler alır.

Fiziksel uyarılar, basınç, sıcak, soğuk, su, güneş ışınları olabilir.

Fiziksel uyarılar da ürtiker oluşturabilir. Tüm ürtiker olgularının ortalama %19’unu oluştururlar. Ürtiker tablosu dakikalar içinde ortaya çıkar ve genellikle 2 saatte kaybolur. Ancak gecikmiş reaksiyonlar saatler sonra ortaya çıkabilir. Fiziksel uyarılar, basınç, sıcak, soğuk, su, güneş ışınları olabilir. Hepsinin saptanması için özel testler mevcuttur ancak risk taşıdığından mutlaka tam donanımlı bir hastanede yapılmalıdırlar. Tedavide başarılı olmanın koşulları, hasta ile konuşarak nedene yönelik sorgulama, iyi bir hasta-hekim ilişkisi, iyi bir izlemdir.

organik maddeler Prezervatifler, lateks, venomlar (ari).

ilaçlar Penisilin, sefalosporin, aspirin, NSAID, insulin, aşılar, kan ürünleri, Opiatlar (morfin, kodein), vankomisin, aspirin, radyokontrast maddeler, dextran, kas gevşeticileri, safra tuzları.

aeroallerjenler Ev tozu akari, polenler, mantarlar, hayvan tüyü.

enfeksiyonlar Viral (CMV, EBV, hepatit virüsleri), paraziter, fungal ve bakteryel

Tedavide başarılı olmanın koşulları, hasta ile konuşarak nedene yönelik sorgulama, iyi bir hasta-hekim ilişkisi, iyi bir izlemdir.



2016

21

medikent

DEPRESYON Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Kent Hastanesi Psikiyatri Uzmanı

Depresyon uzun süreli üzüntü ve ilgi kaybı duygusuna neden olan bir duygudurum (mizaç) bozukluğudur. “Majör depresif bozukluk” veya “klinik depresyon” olarak da adlandırılan bu durum; kişinin nasıl hissettiği, ne düşündüğü ve nasıl davrandığı konularında çeşitli duygusal ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir. Kişinin günlük normal yaşam etkinliklerinde zorluklar oluşturabilir. Peki depresyonda tedavi seçenekleri nelerdir?


2016

22

medikent

“Acaba depresif bir toplum mu oluyoruz? Yoksa tıp mesleği ve doktorlar her mutsuzluğu ve memnuniyetsizliği bize “depresyon” ve “hastalık” etiketiyle paketleyip, ilaç yazarak ilaç firmalarının ve endüstrinin hizmetinde mi çalışıyor?” Görsel ve yazılı medyadan ülkemizde ve pek çok gelişmiş ülkede giderek artan miktarlarda antidepresan ilaç tüketildiği haberlerine sıklıkla tanık oluyoruz. “Acaba depresif bir toplum mu oluyoruz? Yoksa tıp mesleği ve doktorlar her mutsuzluğu ve memnuniyetsizliği bize “depresyon” ve “hastalık” etiketiyle paketleyip, ilaç yazarak ilaç firmalarının ve endüstrinin hizmetinde mi çalışıyor?” soruları ve güvensizliği pek çok kimsenin zihninde oluşuyor sanırım. Konuya tıp ve hekimlik penceresinden baktığımızda, bilgilerimiz ve tecrübelerimiz, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Günümüzden 50 yıl önce yazılmış psikiyatri kitaplarında psikiyatri hekimlerine depresyon yakınmaları ile başvuran kişi sayısının toplumda bulunan depresyon hastası sayısının onda biri olduğu, yani buzdağının su üstünde görünen kısmı kadarı olduğu anlatılırdı.

Bilimsel çalışmalar sonucunda psikiyatrik hastalıkların kişilerin kendi hatalarından dolayı oluşan, kişiyi küçülten durumlar olmadığı bilgisi öne çıktıkça ruhsal yakınmalar nedeniyle hekime başvuruların sayısının arttığını görmekteyiz. Yeni nesil psikotrop ilaçlar ve antidepresanların eskilere göre daha etkin, daha az yan etkili ve kullanılabilir oluşu toplumda psikiyatrik ilaç ve hekim talebini artırmıştır. Yapılan araştırmalar “Depresyon” hastalığının değişik toplumlarda birbirine benzer sıklıkta görüldüğünü, bir yıl süresince görülme sıklığının %5 -6 arasında olduğunu; bir kişide yaşam süresince görülme olasılığının %15 - 20 arasında olduğunu gösterdi. Kadınlarda erkeklere oranla 2 misli daha sık görülen depresyonun bazı çevresel etmenlerle arttığını örneğin bazı meslek gruplarında, doğal afet, savaşlar, ekonomik kriz dönemlerinde daha sıklıkla görüldüğünü biliyoruz.

“Depresyon, kadınlarda erkeklere oranla iki misli daha sık görülür.”

Depresyon, yaşam boyunca yalnızca bir kez de görülebilir ancak genel olarak pek çok kişi birden fazla depresif dönem geçirebilir. Söz konusu dönemlerde, belirtiler hemen her gün ve günün çoğu zamanı süresince görülür ve aşağıdaki belirtileri içerebilir:

Üzüntü, ağlama, boşluk veya umutsuzluk hissi, Öfke patlamaları, sinirlilik ya da hayal kırıklığı duygusu,

Depresyonu nasıl tanımlarız? Depresyon uzun süreli üzüntü ve ilgi kaybı duygusuna neden olan bir duygudurum (mizaç) bozukluğudur. “Majör depresif bozukluk” veya “klinik depresyon” olarak da adlandırılan bu durum; kişinin nasıl hissettiği, ne düşündüğü ve nasıl davrandığı konularında çeşitli duygusal ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir. Kişinin günlük normal yaşam etkinliklerinde zorluklar oluşturabilir. Kişi hayatın yaşanmaya değmez olduğu hissine kapılabilir. Hafif derecede hüzünlü olmanın ötesinde bir durum olan depresyon, insanın üstesinden gelebileceği bir "güçsüzlük" durumu değildir. Ancak depresyon uzun süreli tedavi ile düzelebilecek bir durum da olabilir. Ama bu bizim cesaretimizi kırmamalıdır. Depresyonu olan çoğu kişi ilaç veya psikolojik danışmanlık/psikoterapi ya da her ikisi ile birlikte kendisini daha iyi hissedebilir.

Günlük normal aktivitelerde ilgi ve zevk kaybı (hobiler, spor ve seks dahil) Uykusuzluk ya da çok fazla uyuma gibi uyku bozuklukları, Yorgunluk ve enerji eksikliği, İştahta değişme: Sıklıkla iştah azalması ve kilo kaybı, bazı kişilerde ise aşırı iştah artışı ve kilo alma görülebilir. Anksiyete, ajitasyon ya da huzursuzluk, Düşünme, konuşma ya da bedensel hareketlerde yavaşlama, Değersizlik veya suçluluk duyguları, geçmiş başarısızlıklara takılma veya sorumlu olmadığınız şeylerde kendinizi sorumlu görme ve suçlama, Konsantre olmakta, düşünmede, hatırlamakta ve karar vermekte zorlanma, Sık veya tekrarlayan ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri, intihar girişimleri, Sırt ağrısı ya da baş ağrısı gibi açıklanamayan fiziksel sorunlar.


2016

23

medikent

Depresyonu olan pek çok kişi için hastalık belirtileri, genellikle günlük aktivitelerde ciddi sorunlara neden olacak kadar şiddetli olur ve iş, okul ya da sosyal faaliyetlerde, diğer kişilerle olan ilişkilerde günlük faaliyetleri bozar. Hasta ile ilişkide olan yakınları hastanın neden böyle davrandığını bilmedikleri için kendilerini kötü hissederler ve üzülürler.

Depresyona nelerin sebep olduğu bilinmemekle birlikte pek çok zihinsel bozuklukta olduğu gibi birçok faktör hastalığın oluşmasında rol oynayabilir.

Laboratuvar testleri Doktorunuz fiziksel bir muayene yapmak ve sağlığınızla ilgili sorular sorabilir. Bazı durumlarda, depresyon, altta yatan fiziksel sağlık sorunu ile bağlantılı olabilir.

Beyin kimyası Nörottransmiterlerin doğal olarak depresyonda rol oynayan beyin kimyasalları olduğu düşünülmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, depresyonda bu nörotransmitterlerin etkilerindeki ve etkinliklerindeki değişikliklerin duygudurumda istikrarı sağlayan sinirsel devreleri etkilediklerini ortaya koymuştur. Bu etki sayesinde depresyonda ve tedavisinde önemli rol oynadıkları görülmüştür.

Psikolojik değerlendirme Doktorunuz depresyonun belirtileri ile ilgili düşünce, duygu ve davranış kalıplarınız hakkında ayrıntılı sorular sorabilir ya da soru anketleri doldurmanızı isteyebilir.

Kalıtsal özellikler Depresyon, kan akrabalarında depresyon olanlarda daha sık görülür. Araştırmacılar depresyona neden olabilecek genleri bulmak için yoğun araştırmalar yapmaktadırlar. Depresyon sıklıkla ergenlikte, 20'li ya da 30'lu yaşlarda başlar, ancak herhangi bir yaşta da ortaya çıkabilir. Erkeklere oranla daha fazla kadına depresyon tanısı konulmaktadır. Ancak bu kadınların tedavi için başvurmaya daha yatkın olduğu için de olabilir. Bazı muayene ve testler ile depresyon tanısı daha doğru bir şekilde teşhis edilebilir ve onunla ilgili problemler ya da komplikasyonlar olup olmadığı ortaya konabilir.

Fizik muayene Doktorunuz muayene yapmak isteyebilir ve sağlığınızla ilgili sorular sorabilir. Bazı durumlarda, depresyon, altta yatan fiziksel sağlık sorunu ile bağlantılı olabilir.

Biyolojik farklar Depresyonlu insanların beyinlerinde bazı fiziksel değişiklikler varolduğu görülmektedir. Bu değişikliklerin önemi hala belirsizdir, ama sonunda hastalığın nedenlerini belirlemekte yardımcı olabilir.

Hormonlar Vücudun hormon dengesindeki değişiklikler depresyona neden olabilir ya da tetikleyebilir. Hormon değişikliklerine gebelik ve doğum, tiroid problemleri, menopoz ya da diğer bazı koşullar neden olabilir.


2016

24

medikent

Psikoterapi Psikoterapi, hastanın durumuyla ilgili konular hakkında konuşarak depresyonu tedavi etmek için kullanılan genel bir terimdir. Psikoterapi, konuşma terapisi veya psikolojik tedavi olarak da bilinir. Psikoterapinin farklı türleri, bilişsel davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi terapiler depresyon için etkili olabilir. Sizin terapistiniz diğer tedavileri de önerebilir. Depresyonda psikoterapi, kriz ya da diğer güncel zorluklarınıza uyum sağlamaya yardımcı olur. Psikoterapi, olumsuz inanç ve davranışları belirleyerek sağlıklı ve olumlu olanları ile değiştirilebilir. Diğer kişilerle olumlu etkileşimler geliştirmek için, ilişkiler ve deneyimler gözden geçirilir. Sorunları çözmek ve baş etmek için daha iyi yollar bulunur. Depresyonun artmasına veya kötüleşmesine katkıda bulunan konular belirlenir ve davranışlar değiştirilmeye çalışılır. Umutsuzluk ve öfke gibi depresyon belirtilerini hafifletmek ve yaşamdaki memnuniyet ve doyum duygusunu geri kazanmak ve kontrol altına almak için gayret edilir. Yaşam için gerçekçi hedefler belirlenmeye çalışılır. Daha sağlıklı davranışlar kullanarak tahammül yeteneği ve sıkıntıları kabullenme yeteneğini geliştirmeye çalışılır.

İlaçlar ve psikolojik danışma (psikoterapi), depresyonu olan çoğu insan için çok etkilidir. Depresyon tedavi seçeneklerine daha yakından bakalım:

İlaçlar Seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) Doktorlar genellikle tedaviye SSRI ilaçları ile başlarlar. Bu ilaçlar daha güvenlir olup ve genellikle diğer antidepresan türlerine göre daha az yan etkilere sahiptir. SSRI'lar fluoksetin (Prozac), paroksetin (Paxil, Paxera), sertralin(Lustral), sitalopram (Cipram) ve essitalopram (Cipralex) içerir.

Serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI) SNRI örnekleri duloksetin (Cymbalta) venlafaksin (Effexor XR) ve milnacipran (Ixel) içerir.

Norepinefrin-dopamin geri alım inhibitörleri (NDRI) Bupropion (Wellbutrin, Zyban) bu kategoriye girer. Sıklıkla cinsel yan etkileri olmayan birkaç antidepresanların biridir.

Atipik antidepresanlar Bu ilaçlar başka antidepresan kategorilere uymaz. Trazodon (Desyrel)ve mirtazapin (Remeron) sedatif etkilidir ve genellikle akşam alınır. Yeni ilaçlar vortioxetine (Brintellix) ve vilazodone (Viibryd)(Henüz Türkiye‘de yok.) içerir. Vilazodone cinsel yan etkileri riski düşük olduğu düşünülmektedir.

Trisiklik antidepresanlar Bu antidepresanlar - İmipramin (Tofranil), amitriptilin (Laroxyl), maprotilin(Ludiomil), klomipramin(Anafranil) olarak - çok etkili olabilir ama daha yeni ilaçlara kıyasla daha şiddetli yan etkilere neden olma eğilimi vardır. SSRI ile eğer yeterli iyileşme olmaz ise trisiklikler verilebilir.

Hastanede psikiyatrik tedavi Bazı durumlarda depresyon çok şiddetli olabilir ve hastane tedavisi gerekebilir. Hasta kendi bakımını yapamıyorsa ya da kendine veya başkasına zarar verme tehlikesi varsa hastaneye yatmak gerekli olacaktır. Hastaneye yatmak, duygudurumunun düzelene kadar kişinin sakin ve güvende kalmasına yardımcı olacaktır. Yarı zamanlı hastanede kalma ya da günlük tedavi programlarına katılma da bazı kişilere yardımcı olabilir. Bu programlar, depresyon belirtilerini kontrol altına almak için gerekli ayaktan destek ve danışmanlık sağlamaktadır.

Diğer tedavi seçenekleri Bazı kişiler için de diğer başka prosedürler tavsiye edilebilir:

Elektrokonvülsif terapi (EKT): EKT olarak, elektrik akımları beyinden geçirilir. Anestezi altında yapılan bu işlemin beyinde nörotransmitterlerin işlevi üzerine etkisi olduğu düşünülmektedir ve genellikle diğer tedaviler işe yaramadığında, şiddetli depresyonda acil tedavi sağlamaktadır. Baş ağrısı gibi fiziksel yan etkileri iyi tolere edilebilir. Bazı kişilerde genellikle geçici hafıza kaybı olabilir. EKT genellikle eğer hasta fiziksel sağlık koşulları nedenleriyle antidepresanlar alamayacak durumda ise ya da intihar riski yüksek ise kullanılır.

Transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS): TMS antidepresanlara cevap vermeyen kişiler için bir seçenek olabilir. TMS sırasında hasta kişi uyanık, uzanmış sandalyede oturur iken kafasına yerleştirilen bir tedavi bobini ile kısa süreli manyetik akımlar uygulanır. Amaç, duygudurumu düzenleyen ve depresyona neden olan beyindeki sinir hücrelerini uyarmaktır. Genellikle altı hafta boyunca haftada beş gün tedavi sürdürülür.


2016

25

medikent

Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Kent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

Tiroidde Farkındalık

Uluslararası Tiroid Federasyonu’nca bu yıl 23-29 Mayıs tarihleri “Dünya Tiroid Farkındalık Haftası” olarak belirlendi. Bu yılın teması ise “hipotiroidi” yani “tiroid hormon eksikliği” konusu seçildi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Derneği Tiroid Çalışma Grubu’nun başkan yardımcılığına seçilen Kent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehtap Çakır, tiroid hormon eksikliği ile ilgili bilgiler verdi.


2016

26

Tiroid hormonu, vücutta bütün organların işlevini etkileyen hayati bir hormondur. Tiroid hormon eksikliği, tiroid bezinin dokuların ihtiyacını karşılayacak düzeyde hormon üretememesi halinde ortaya çıkar. Tiroid hormon eksikliğinde hastanın herhangi bir şikayeti olmayabileceği gibi, eksikliğin derecesi ile bağlantılı olarak halsizlik, soğuğa tahammülsüzlük, cilt kuruluğu, uyuma isteği, ses kısıklığı, kas ağrıları ve krampları, kabızlık, adet düzensizliği gibi bulgular olabilir. Ancak tiroid hormon eksikliğinin düzeyi de burada önemlidir ve hafif hipotiroidilerde bu bulguların çıkması beklenmez. Bunun yanında stresli hayat tarzı, yeterli dinlenememe, düzensiz beslenme, egzersiz yokluğuna bağlı olarak da halsizlik, saç dökülmesi, uyuma isteği, kabızlık gibi şikayetler de olabilir. Tiroid hormon eksikliği nedeniyle tiroid hormonu kullanmakta olan ve tiroid hormonları ilaç ile tıbbi olarak yeterli bir süreden beri normal aralıkta tutulan hastalarda bu şikayetler olsa bile hastalığa bağlanmamalıdır. Hipotiroidisi olan kişilerde iyot kısıtlaması yapılmamalıdır. Bu kişiler normal bir şekilde beslenebilirler. Hipotiroidinin en sık sebebi tiroid bezinin bağışıklık sistemine dair bir hastalığı olan Hashimoto tiroiditidir. Ancak her Hashimoto tiroiditinde hipotiroidi gelişmesi şart değildir. Bunun yanında tiroid operasyonu geçirenlerde, tiroid hormon fazlalığının tedavisi için radyoaktif iyot tedavisi görenlerde, doğum sonrası görülen tiroidit veya diğer tiroidit tiplerinde ya da bazı ilaçlara bağlı olarak da tiroid hormon eksikliği ortaya çıkabilir. Bu durumların bir kısmında önce tiroid hormon fazlalılığı sonra takipte tiroid hormon eksikliği çıkabilir. Bazı durumlarda tiroid hormon eksikliği önce “subklinik” dediğimiz hafif formda gelişip, zaman içinde ihtiyaç artabilir veya ortadan kalkabilir. Yine tiroid hormon eksikliğinin ortaya çıkış zamanı takipte değişkenlik gösterebilir. Bu hastaların hipotiroidi nedenlerinin saptanması ve klinik gidişlerine göre ilaç dozlarının ayarlanması için bir endokrinolog tarafından takipleri uygun olacaktır.

medikent


2016

27

medikent

sık sorulan sorular

Doç. Dr. Mehmet Tunç CANDA Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

kadın yaşamını olumsuz etkileyen hastalık


2016

28

Endometriozis nedir? Endometriozis, rahimin “endometrium” olarak adlandırılan iç duvar dokusunun vücudun farklı yerlerine sıklıkla da, yumurtalıklar, tüpler, karın zarı, bağırsak ve idrar torbasına yerleşerek buralarda kronik enflamasyona neden olması ve buna bağlı klinik bulgulara yol açarak kadın yaşamını olumsuz etkileyen bir hastalıktır.

Endometriozis neden oluşmaktadır? Endometriozisin gelişimi ile ilgili çeşitli hipotezler öne sürülse de kesin nedeni henüz bilinmemektedir. Sık kabul gören görüşlerden biri, adet döneminde rahimden atılan kanın içindeki endometrium dokusunun çoğu dışarı atılırken, bir kısmının tüpler aracılığıyla geriye doğru karın boşluğuna geçmesidir. Bu dokuların normal vücut savunma mekanizmaları ile temizlenememesinde yetersizlik olan kişilerde endometriozis oluşumu söz konusu olabilmektedir.

Endometriozisin sıklığı nedir? Endometriozis, üreme çağındaki kadınların yaklaşık % 10’unu etkileyebilen bir durumdur. Endometriozis kısırlık problemi olan kadınların % 24-50’sinde görülebilmekte, kronik alt karın ağrısı olanların % 20’sinde bulunabilmektedir.

Endometriozisin yol açtığı klinik durumlar nelerdir? Endometriozis olan birçok kadının çok az hatta hiç şikayeti olmayabilir. Sıklıkla görülen şikayetler; kronik kasık ağrısı, sancılı adet görme, ağrılı cinsel ilişki, dönemsel bağırsak şikayetleri (şişkinlik, ağrılı dışkılama, kanlı dışkılama, ishal veya kabızlık), idrar yolları ile ilgili şikayetler (ağrılı idrar yapma, kanlı idrar yapma) ve kısırlığı içermektedir. Endometriozis genç kızlarda da benzer şikayetlere yol açabilmektedir. Endometriozis olan kadınların % 17-44’ünde endometrioma kisti denilen ve daha çok çikolata kistleri olarak bilinen, yumurtalıklarda oluşan kistlerde ultrasonografi sırasında klinikte sık saptanabilen bir durumdur.

Endometriozisin evreleri nelerdir? Endometriozis; lezyonların yeri, sayısı, yayılımı, derinliği, yapışıklıkların şiddeti, endometrioma kistleri olarak adlandırılan çikolata kistlerinin varlığı ve büyüklüğü değerlendirilerek 4 evreye ayrılır. Evre 1: Minimal Evre 2: Hafif Evre 3: Orta Evre 4: Ağır ileri evre endometriozis (Evre 3 ve 4) çikolata kistleri yapışıklıklar ve sıklıkla kısırlık ile birliktelik gösterir.

Endometriozis tanısı nasıl konulur? Jinekoloji uzmanı, hastanın öyküsü, jinekolojik muayene ve ultrasonografi eşliğinde endometriozisten şüphelenir. Kesin tanı ameliyat sırasında (laparoskopi veya laparatomi) lezyonların görülmesi ve patolojik incelemesi ile konulur.

medikent

“Üreme çağındaki kadınların yaklaşık %10'unda görülebilmektedir. ”


2016

29

medikent

Endometrioziste ağrı tedavisi nasıl yapılır? Endometriozise bağlı ağrılarda, non-steroidal antienflamatuar ağrı kesiciler, kombine oral kontraseptifler (ağızdan, vaginal halka şeklinde), GnRh analogları (enjeksiyon), progestinler (ağızdan, enjeksiyon veya rahim içi araç şeklinde) ya da aromataz inhibitörleri kullanılabilir. İleri evre endometriozis ve büyük endometriomaların varlığında ağrı tedavisinde hormonal tedavi yararlı değildir ve ameliyat gereklidir. Yine, ilaç tedavisinin başarısız olduğu veya ilaç kullanımının o hasta için sakınca içerdiği durumlarda da ameliyat önerilir.

Endometrioziste cerrahi tedavi nasıl yapılır? Endometrioma kistleri için önerilen cerrahi işlem laparoskopik olarak (kapalı ameliyat) kistin cidarı ile birlikte çıkarılmasıdır. Kistin boşaltılması ya da cidarının yakılması önerilmemektedir. Yine ameliyat sırasında mevcut olan yapışıklıklar giderilmelidir. Laparoskopik ameliyat sırasında tüplerin açık olup olmadığı da kontrol edilmelidir.

Gebeliğin endometriozis üzerine etkileri nelerdir? Gebeliğin endometriozis üzerine etkileri kanıtlanmamış olmakla birlikte gebelik sırasında hastalık geriler ve adetlerin dönmesi ile bulgular geri döner.

Cerrahi sonrası endometriozisin tekrarlamasının önlenmesi için ne yapılmalıdır? Endometrioma cerrahisi geçiren kişilerde, eğer gebelik isteği de yoksa endometriozisin tekrarlamasının önlenmesinde uzun dönem baskılama tedavisi için hastaya göre tercih edilmek üzere kombine oral kontraseptifler veya progestinler kullanılabilir.

Endometriozis tedavisinde alternatif tıp yöntemlerinin yeri var mıdır? Günümüzdeki mevcut endometriozis tedavi rehberleri, besin takviyeleri, tamamlayıcı veya alternatif tıp yöntemlerini endometriozis tedavisinde potansiyel fayda veya zararları net olmadığı için önermemektedir.

Endometriozise bağlı kısırlık tedavisi nasıl yapılır? Kısır hastalarda, endometriozis varlığında laparoskopik olarak kistlerin çıkarılması ve yapışıklıkların giderilmesi önerilir. Bu şekilde spontan gebelik oluşma oranları da artar. Ancak kısırlık nedeniyle endometriozis cerrahisi geçiren hastalara ameliyat sonrası hormonal baskılama tedavisi verilmesi önerilmez. Kişiye özel olarak cerrahi tedavisi sonrası belli bir süre spontan gebelik beklenebilir, aşılama ya da tüp bebek tedavileri tercih edilebilir.

Endometriozis ile kanser arasında ilişki var mıdır? Endometriozisin kansere yol açtığına dair kesin bir kanıt yoktur. Yine endometriozis olan kadınlarda toplam kanser oluşumunda artış saptanmamıştır. Ancak yumurtalık kanseri ve non-hodgkin lenfoma gibi bazı kanser türleri endometriozisi olanlarda biraz daha sık görülebilmektedir.



2016

31

medikent

“Göz tansiyonu” olarak bilinen ve yaygın bir göz hastalığı olan glokom, tedavi edilmezse tam görme kaybına yol açabilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün dünyada yaşanan görme kayıplarının ikinci nedeni olarak açıkladığı glokom, erken teşhis ve tedavi ile önlenebilir bir hastalıktır.

Glokom nedir? Opr. Dr. Filiz AKYOL Kent Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı


2016

32

medikent

Glokom Glokom, göziçi basıncının yükselmesi nedeniyle görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme alanı kaybına yol açan ciddi bir hastalıktır. Görme alanı kaybı ilerleyerek görme kaybına kadar gidebilir. Glokom, tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybı nedenidir. Kırk yaşın üzerinde yaklaşık olarak her 40 kişiden 1'inde görülür ve hastalığın ortaya çıktığı 20 kişiden 1'inde her iki gözde kalıcı görme kaybına, yani körlüğe neden olur. Toplumda 40 yaş üzerinde %2, 60 yaş üzerinde %10 oranında görülür. Glokom, herkeste ve her yaşta görülebilir. Ancak 40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, yüksek miyopisi ve damar hastalığı bulunanlar glokomun daha sık görüldüğü grupta yer alırlar.

Glokom nasıl anlaşılır? Birçok glokom çeşidi vardır. Fakat en sık görülen glokom tipi açık açılı glokomdur. Özellikle, “kronik açık açılı glokom” adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göziçi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse hastalık hiçbir belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Göz içi basıncı 40’lı değerlerin üzerine hızlıca yükselmediğinde ağrı oluşmaz. Görme alanı kaybı da yavaş geliştiğinden hastalar fark edemez ve ilerlemiş dönemde ancak yakınmalar tanı için doktora götürür.

Glokom riskini artıran faktörler 1.

Ailede glokom öyküsünün olması (genetik yatkınlık)

2.

35 yaşın üzerinde olunması

3.

Şeker hastalığı

4.

Şiddetli kansızlık veya şoklar

Glokom tanısı çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir gözlük muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan ayrıntılı bir muayene sırasında konulur. Göz dibi muayenesi ve göz tansiyonu ölçülmesi rutin bir göz muayenesinde mutlaka yapılmalıdır.

5.

Yüksek-düşük sistemik kan basıncı (vücut tansiyonu)

6.

Yüksek miyopi

7.

Yüksek hipermetropi

“Kapalı açılı glokom” dediğimiz diğer bir glokom türü, daha gürültülü bir klinik tablo oluşturur.

8.

Migren

9.

Uzun süreli kortizon tedavisi

10.

Göz yaralanmaları

11.

Irksal faktörler

“Akut glokom krizi” denilen ve göziçi basıncının ani olarak çok yüksek düzeylere yükselmesiyle ortaya çıkan, şiddetli göz ağrısı, başağrısı, gözün kıpkırmızı olması, bulantı, kusma gibi bir tabloyla kendini gösterir. Bu durumda tanı çok kolaydır ve acil tedavi gerekir.

Göz içi basıncının yükselmesi, her zaman görme sinirinde hasarlanmaya neden olmaz. Bu durumda “oküler hipertansiyon” terimi kullanılır ve hasta takipte tutulur. Bu kişilerde glokom, yani görme sinirinde hasar gelişme riski 8 kat kadar daha fazladır.


2016

33

medikent

Tanı Kriterleri

Göz içi basıncı Glokom teşhisinde göz doktorlarının klasik olarak birlikte aradıkları üç bulgu gereklidir. Bunlardan birincisi, göziçi basıncının yüksek olmasıdır. Normalde göziçi basıncı 10-20 mm. civa basıncı düzeyindedir. Göz içi basıncının 20 mm civa basıncının üzerinde bulunması çoğunlukla glokom lehindedir, ancak sadece göziçi basıncının yüksek bulunması, glokom teşhisi için yeterli değildir. Çünkü göziçi basıncı 20 mm civanın üzerinde olduğu halde normal olan gözler olduğu gibi, göziçi basıncı 20 mm civanın altında olmasına rağmen glokomlu olan gözler de mevcuttur. “Air puff tonometre” denilen yöntemle hava üflenerek, “Applanasyon tonometresi” denilen yöntemle bir damla ve boya konulup göze temas edilerek ve benzer başka metadlarla göz tansiyonu ölçülebilir. Hangi metodla ölçülürse ölçülsün gözün ön merceği denilen korneanın kalın veya ince olması tansiyon değerini etkiler. Kalın kornealarda yalnışlıkla yüksek, ince kornealarda ise yalnışlıkla düşük sonuçlar elde edilir. Bu nedenle “Pakimetri” denilen kornea kalınlığının ölçülmesi ve cihazların bilgisayar programlarında bulunan düzeltmeler yapılarak gerçek göz tansiyonunun saptanması glokom hastalarında önemlidir.

Göz dibi muayenesinde görme siniri Glokom teşhisi için ikinci olarak aranılan bulgu, gözdibi muayenesinde görülen göz siniri hasarıdır. “Çanaklaşma” veya “çukurlaşma” dediğimiz bulgu, görme siniri hasarı konusunda uyarıcıdır. Çanaklaşma, bazı kişilerde ve büyük görme sinir çapına sahip olanlarda normalin farklı bir görüntüsü olarak bulunabilir. Ancak şüphe oluşturan oranlardaki çanaklaşmalar mutlaka ileri tekniklerle incelenmelidir. Bu teknikler; HRT(Retinal aser tomografi) ile optic sinir çapı, sinir ve cup volüm ölçümü ile OCT(oküler komputerize tomografi) ile sinir lifleri kalınlığı ölçümüdür.

Görme alanı Görme alanı muayenesinde, görme sinirindeki hasarı gösteren görme alanı bozulmaları incelenir. Görme alanı bozulmalarının morfolojisi ve sayısal değerlendirmeleri bozulmanın glokoma ait olup olmadığının değerlendirmesini sağladığı gibi ilerleyen bozuklukların yakalanması da mümkündür. Tedavideki glokom hastalarında da hedef göz içi basıncında gidilip gidilmediğinin değerlendirmesi görme alanı ile yapılır.

Glokom Türleri Açık açılı glokom

En sık görülen glokom tipidir. Toplumun yaklaşık %1'inde ve daha çok 40 yaşın üzerinde görülür. Erken dönemde hastanın şüpheleneceği bulgusu yoktur. Görme alanı yavaş yavaş kaybedilir ve çok daraldığında belki hasta elini kolunu çarpması arttığı için fark etmeye başlar. Bu aşamadan sonra ise hasar kalıcı olmuştur ve geri döndürülemez. Uzun süre ve oldukça yüksek giden tansiyonlarda kornea bulanıklığı oluşabilir, hastalar bunu ışıkların etrafında renkli halkalar görme veya bulanık görme dönemleri olarak tanımlarlar. Açık açılı glokomda, gözün drenaj bölgesi olan trabeküler ağda henüz tam çözemediğimiz bir direnç oluşmaktadır. Bu, kronik bir hastalıktır. Kalıtsaldır. Yavaş ilerlediği için erken tanı konulup uygun tedavi verildiğinde hasarlanma önlenebilir ve sağlıklı görme korunabilir.

Normal basınçlı glokom

“Düşük basınçlı glokom” olarak da bilinir. Normal göz içi basıncına karşın görme alanı kaybı ve görme siniri hasarı vardır. Bu kişilerde görme sinirinin damarsal beslenmesinde bir sorun olduğu bilinmektedir. Tansiyon en alt düzeylere indirilmeli ve görme sinirinin beslenmesini arttıracak önlemler alınmalıdır.

Açı kapanması glokomu

Asyalılarda ve hipermetroplarda daha sıktır. Bu kişilerde ön kamara, normal kişilere göre daha sığdır. Kornea ve iris arasında trabeküler ağın bulunduğu açı dardır. Yaşlandıkça da lensin büyümesine bağlı olarak bu açı daha da daralır ve göz içi basıncı yükselir. Açı tamamen kapandığında ise akut glokom krizi meydana gelir. Çok ağrılıdır, hatta bulantı ve kusma olabilir. Göz kızarır, kornea ödemlendiği için bulanıklaşır. Bu, acil bir durumdur. Tedavi geciktirilirse kısa zamanda görüş kaybedilir. Hızlıca tansiyon düşürülmeli ve cerrahi yöntemlerle kalıcı düşüş sağlanmalıdır. Gecikilen olgularda açı bölgesinde oluşan kalıcı yapışıklıklar tedaviyi güçleştirebilir.

Pigmenter glokom

Bir açık açılı glokom şeklidir. Erkeklerde daha sık görülür. Genellikle 20-30 yaşlarında başlar. Miyoplarda daha sıktır. Bu kişilerde iris lense yakın olup hareketi esnasında göze renk veren pigment göz içi sıvısına dökülür ve trabeküler ağı tıkar. Böylece basınç yükselir.

Eksfoliasyon sendromu

İleri yaşlarda bazı kişilerde lens üzerinde saç kepeği gibi bir materyal birikir. Biyomikroskopik muayenede bu material görülebilir. Bu madde açıda ve hatta vücutta pek çok dokuda da bulunmuştur. Açının direnaj özelliği bozulur ve bir çeşit açık açılı glokom oluşur. Materyalin birikim şiddetine göre ilaçlarla tansiyon düşürülmesi biraz daha zor olabilir.

Neovasküler glokom

Retina tabakasında şeker hastalığına bağlı veya damar tıkanıklığı sonucu beslenme bozukluğu olduğunda yeni damar oluşumunu sağlayan bazı maddeler açığa çıkar. Bunların etkisi ile kanamaya hazır, normal düzeninini yitirmiş ve yumaklar şeklinde ilerleyen yeni damarlar retina ve iris üzerinde oluşurlar. İris üzerinden açıya ilerleyen bu damarlar tansiyonu yükseltir. Tedavisi zor ve ağır bir tablodur. Son yıllarda göz içi enjeksiyonlarla bu damarlar geriletilebilirse tedavi kolaylaşmaktadır.

Konjenital glokom

Doğuştan itibaren vardır. Birkaç ay içinde gözde belirgin bir büyüme, sulanma ve bulanıklaşma ile kendini belli eder. Erken cerrahi tedavi yapılmazsa körlükle sonlanır. Doğuştan göz tansiyonlu bebeklerin doğduğunun ilk günü iri gözleri vardır ve gözlerinin renkli kısımları kocamandır. Saydam tabakanın su toplamasından dolayı gözleri gri olarak gözükür. Işıktan rahatsız olur, şiddetli yaşarmaları olur. Açı yapısının gelişmesindeki anormalliklerden oluşan bir hastalıktır. Bir de doğduktan sonraki zaman içerisinde bu hastalığa yakalananlar vardır. Ailelerin gözleri iri olan, ışığa bakamayan ve şiddetli yaşarmaları olan çocuklarını, mutlaka bir göz doktoruna götürmeleri gerekir. Bebeklerde görülen göz tansiyonu hastalığının tedavisi, gözün sıvı çıkış kanalları gelişmediği için, ameliyattır. Erken tanı ve etkin tedavi önemlidir.

Oküler Hipertansiyon

Bazı gözlerde ortalama değerlerin üstünde göz içi basıncı saptanabilir ancak görme alanında hasar saptanmaz. Diğer bir deyişle, görme sinirleri normaldir. Bu hastalarda yakından takip ile hasarlanma başladığında glokom tanısı konularak ilaç başlanılır. Bu yüzden yakın ve tetkiklerlle takipleri uygundur. Risk yaşamamak adına ilaç başlanılması ömür boyu gereksiz ilaç kullanımına neden olacağından kaçınılmalıdır.


2016

34

Glokom

medikent

Tedavisi

Her şeyden önce glokom, görme sinirinde aşırı hasarlanmalar oluşmadan tanı konulduğunda tedavisi olan ve görme kaybı engellenebilen bir hastalıktır. Tanı ve tedavide gecikilirse kaybedilen, hasarlanan sinir liflerinde fonksiyon geri kazanılamaz ve görme alanı ile görme keskinliğindeki kayıplar kalıcı olur. Tanı konulduğunda glokomun tipine, şiddetine, süresine göre değişik tedavi seçeneklerini uzman bir hekim değerlendirerek hastaya sunacaktır. Hastanın yaşı, yaşam tarzı, damla damlatması için el becerisi veya bir yardımcının olup olmaması da tedavi seçimini etkiler.

İlaç Tedavisi

Lazer Tedavisi

Glokomun ilaçla tedavisinde kullanılan birçok damla bulunmaktadır. Bu damlalar, aynı etki mekanizmasına sahip farklı moleküller olduğu gibi farklı etki mekanizmalarına sahip olanlar da vardır. Gözün içinde yapılan sıvının açıdan veya “koroid” dediğimiz damarsal yapı tabakasından dışa atımını kolaylaştıran, damar direncini düşürerek akımı artıran ve sıvının yapımını azaltan damla etkileri vardır. Bir veya birden fazla (genellikle en fazla 3 tür) damla kullanarak göz tansiyonu hedef seviyelere çekilmeye çalışılır.

Glokom tedavisinde, ilaç tedavisine yeterli cevap alınamayan hastalarda lazer, ameliyattan önce uygulanabilen ara bir tedavi seçeneğidir. İlaç sayısını azaltmak veya cerrahiden önce yeterli cevap yoksa ilaçlara ek olarak uygulanabilir. Değişik lazer tipleri ile tedavi artırılmış olsa da lazer tedavisi yeterli basınç düşüşü çok sağlamamakta ve etkisi 2 yıl gibi sınırlı olmaktadır. Ancak cerrahi zorluğu olan bazı hastalar için ara bir tedavi seçeneği olmaktadır.

Damla tedavisine başlamadan önce hastada kalp-akciğer rahatsızlığı olup olmadığı araştırılmalıdır. Çünkü glokom tedavisinde kullanılan damlaların bazıları, solunum zorluğuna ve kalpte ritm bozukluklarına yol açabilir. Bu nedenle bu tür ilaçlar dikkatle kullanılmalıdır. Yine bazı tür glokom damlaları da görme bulanıklığına, gözde ağrıya, baş ağrısına ve alerjik reaksiyonlara neden olabilirler. Ayrıca göziçi basıncının düşürülmesinde kullanılan ve ağızdan alınan bazı ilaçlar (tabletler) mevcuttur. Fakat bu ilaçlar, göziçi basıncını kısa sürede düşürmek için birkaç gün süreyle kullanılan ilaçlardır. Uzun süreli kullanılmaları durumunda kan elektrolit dengenin bozulması (özellikle potasyum kaybı), ellerde, ayaklarda uyuşmalar ve uzun vadede böbrek taşları oluşması gibi yan etkiler ortaya çıkar. Glokomlu bir hastada göziçi basıncı damla tedavisi ile normal düzeyde seyrediyorsa ve sürekli bu düzey korunuyorsa, hasta bu damlaları sürekli ve düzenli olarak hayat boyu kullanmak zorundadır.

Ayrıca kapalı açı ve dar açılı glokomlarda iriste sıvı akımını sağlayacak bir açıklık oluşturan lazer iridotomiler için de lazer kullanılmaktadır. Bu tedaviler kalıcı etkilidir ve dar açılı glokomda akut krizleri önlemek için iyi bir yöntemdir.

Cerrahi Tedavi Eğer, glokomlu bir hastada göziçi basıncı kullanılan bütün ilaçlara rağmen normal düzeye indirilemiyorsa, göz siniri tahribatı giderek ilerliyor ve görme alanı giderek kötüleşiyorsa ameliyat gereklidir. Ayrıca damla damlatma konusunda uyumsuz olan hastalarda, konjenital glokomlarda ve bazı ekollere göre de ömür boyu ilaç tedavisinin yüksek maliyetinden korunmak için de cerrahi önerilebilir. Cerrahi tekniklerin amacı, içeride fazla yapılan sıvıyı yeni bir direnaj kanalı veya var olan kanalın fonksiyonunu artırmak yolu ile dışarı alabilmektir. Bunun için değişik pek çok teknik kullanılmaktadır. Cerrahi tedavinin zorluğu açılan kanalın doku iyileştirme, yara iyileştirme gücü ile kapanma riskidir. Bu durumda tansiyon yeniden yükselebilir. Aynı gözde farklı ve tekrarlayan cerrahi teknikler bir kaç kez uygulanabilir ama her seferinde başarı şansı daha azalmaktadır. Başarıyı artırmak için cerrahi sırasında veya sonrasında özel ilaçlar kullanılarak kapanma azaltılmaya çalışılmaktadır. Çok ilerlemiş dönemde tanı konulan glokomlarda tüm tekniklere karşın tansiyon düşürülemeyebilir ve giderek daralan görme alanı ani görme kayıpları ile sonlanabilir. Tanı yöntemlerinin gelişmediği, tedavi için ilaçların da sınırlı olduğu daha eski zamanlarda tamamen görme kaybı ile doktora gelen hastalar görülmekteydi. Ancak hekime ulaşabilirlik ve teknolojik gelişimler arttıkça erken tanı ve tedavi kolaylaşmıştır. Bu şansı yakalayabilmek için herkesin bilinçli olarak hiç yakınması olmasa bile ayrıntılı ve tansiyonun da ölçüldüğü bir göz muayenesinden periyodik olarak geçmesi gereklidir.


2016

35

medikent

Uzm. Dr. Necdet YETİM Kent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı

Tatil yapmayı, seyahat etmeyi çok severiz. Ancak unutmamak gerekir ki, tatil ve özellikle seyahat sırasında hastalanma oranı artmaktadır. Bunun, daha sonra değineceğimiz gibi birçok nedeni vardır. Bu yazımızın amacı; tatil ve gezilere sağlıklı başlamak, tatil süresince sağlıklı olmak ve sonunda da sağlıklı kalmak için dikkat etmemiz gereken konuları hatırlatmaktır.

TATİL VE SEYAHATTE SAĞLIK


2016

36

medikent

SEYAHAT ÖNCESİ Seyahate çıkmadan önce sağlık kontrolü yaptırmakta yarar vardır. Özellikle diyabet, tansiyon, kalp-damar ve solunum problemleri gibi kronik hastalığı olanlar ve sürekli tedavi altında bulunanlar için konu daha da önemlidir. Kontrolde, genel sağlık durumu, varsa hastalığın durumu saptanır ve çıkılacak geziye uygunluk değerlendirmesi yapılır. Gerekirse gezi sırasında tedavi planlarında değişiklik yapılır. Ayrıca gidilecek yerlerin özellikleri de göz önüne alınır. İnsanın kendi yaşam çevresinden çok farklı olan gezi yerleri seçilirken iyi düşünülmeli, hazırlığı da buna göre özenle yapılmalıdır. Bir örnek vermek gerekirse, bulaşıcı hastalık riski yüksek yerlere gitmeden önce o yerler için önerilen aşıların yapılması gerekir. Kullanılmakta olan ilaçlar da yeterli olmalıdır. Ayrıca direnç arttırıcı vitamin, mineral vb ilaçların yanı sıra ishal kesici, ağrı, ateş, bulantı-kusma için de doktorların önerdiği ilaçların bulundurulması iyi olur. Esasen, herkes tatil ve gezi programlarını kendi sağlık durumuna göre yapmalıdır. Var olan hastalık, yaş, güç-kuvvet gibi fiziki durum göz önüne alınmalıdır. Örneğin, kalp damar ve solunum problemleri olanların havanın çok soğuk ve çok sıcak olduğu uzun ve yorucu gezilere çıkması doğru değildir.

SEYAHAT SIRASINDA Seyahatler genellikle yorucu olur. İnsan yeteri kadar dinlenme ve uyuma imkanı bulamaz. Bu durum da özellikle enfeksiyonlara karşı direncin düşmesine neden olacaktır. Seyahat sırasında programın çok yorucu olması hastalık riskini arttırır. Böyle gezilerde dinlenme ve uyku için yeterli zaman ayırmaya özen göstermek gerekir. Alışılan yiyeceklerden farklı beslenmek de risk oluşturabilir. Çok farklı yiyecekler çeşitli yan etkilere, hatta hastalıklara yol açabilir. Tatil ve seyahatlerde en sık rastlanan hastalıklar; sindirim bozuklukları, mide-bağırsak enfeksiyonlarıdır. Bu durum, özellikle sindirim sistemi hassas olanlarda daha önemlidir. Bulantı, kusma, ishal, ateş gibi belirtilerle seyreden mide-bağırsak enfeksiyonu en sık görülen tatil hastalığıdır. Bundan korunmak için, özellikle kirli ortamlarda ve açıkta hazırlanıp satılan yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Bu durumda en doğrusu, ambalajlı ve kapaklı yiyecek ve içecekleri tüketmek olacaktır. Bu arada buz olayını da hatırlatmakta yarar vardır. Sıcak ortamlarda, kapalı bir içecek de olsa buz koymak riskli olabilir. Çünkü buz genellikle sterilite açısından kuşkulu olan açık sulardan yapılmaktadır. Bu nedenle kapaklı ve steril olsa bile bir içeceğe buz konulduğunda içeceğin enfekte olabileceği akılda tutulmalıdır. Tatil ve gezilerde beslenme programı da değişebilir. Alışılagelmiş yemek saatleri ve öğün miktarları farklı olabilir. Gezi sırasında, bütün bu durumlar göz önünde bulundurulmalı ve ona göre önlemler alınmalıdır.

Tatil ve seyahat sırasında vücut ısısını korumak da çok önemlidir. Beden ısısı enfeksiyonlar açısından çok önemlidir. Gidilecek yerin iklimine uygun giyinmelidir. Giyim, ne terleyecek ne de üşüyecek şekilde olmalıdır. Enfeksiyonlara karşı dirençte beden ısısı başroldedir. Unutmamak gerekir ki, üşüme, yani ısının bir süre düşük olması direncin kırılmasına ve enfeksiyonların oluşmasına yol açabilir. Çok sıcak ortamlarda da sıcak ve güneş çarpması, güneş yanıkları gibi önemli sağlık sorunları yaşanabilir. Özellikle yaz tatillerinde, deniz ve güneşin etkilerini akılda tutmalıyız. Günün en sıcak olduğu 11.00-15.00 saatleri arasında korunmadan güneşe çıkmamak, terletmeyen ve serin tutan giyecekleri seçmek, ciltte açıkta kalan yerlere güneş koruyucu kremler sürmek ve bol sıvı almak gibi önlemlere başvurmak uygun olur. Tansiyon, kalp damar hastalığı olanlar ve belli bir hastalığı olmasa da ileri yaşlarda omuz hizasını geçen suya girmemek ve çok yorulmamak esastır. Güneşin etkisi ile suda yorulma ile tansiyon yükselme ve düşmeleri, kalp ritim bozuklukları olabilir. Bu durumlarda kısa süreli bilinç kaybı olabileceği için boğulma riski vardır. Sözü edilen önemli bir hastalık varsa gezi sorumlusuna bilgi vermek ya da üzerinde sağlık durumu bilgileri yazılı olan bir uyarı belgesi taşımak da doğru olur. Sağlıklı iyi tatiller dileğiyle...


2016

37

medikent

Prof. Dr. Suat BUKET Kent Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı

Stent mi, Bypass mı? Koroner arter hastalığının tedavisinde önleyici yöntemler ve ilaç tedavisi temeldir. Bunun ötesinde iki yöntem hastalara yarar sağlamaktadır. Bunlar, “balon ve stent tedavisi” dediğimiz invaziv kardiyolojik yöntemler (PCİ percutaneous coronary interventions) ve koroner arter bypass cerrahisidir. Peki hangi hastaya hangi yöntemi uygulayalım?


2016

38 Damar sertliği olarak bilinen aterosklerozun kalbi besleyen atardamarları tutan formu olan koroner arter hastalığı, günümüzde toplumun en önde gelen sağlık sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Bu nedenle hastalığın tedavisi kadar önlenmesi de büyük önem taşıyor. Ateroskleroz nedeni olarak başta genetik yatkınlık olmak üzere, diyabet, hipertansiyon, kan yağları yüksekliği, sigara, stres, sedanter yaşam, obezite gibi pek çok faktör ileri sürülmektedir.

medikent

Görünen o ki aterosklerozun tek bir nedeni yok ve gelişmesinde pek çok faktörün katkısı var. Etkili faktörlerin bilinmesi, aterosklerozun önlenmesi ya da en azından gidişinin yavaşlatılmasında önemlidir.

Kalp damarları dışındaki organlarda sorun olması hastaya yapılan bir girişim sırasında bu organlarla ilgili komplikasyonların ortaya çıkma riskini beraberinde getirmektedir. Hastanın hastanede kalış süresinin, hastaya verilen rahatsızlığın ve sosyoekonomik etkilerin en aza indirilmesi ile birlikte komplikasyon riskleri de göz önüne alındığında, “minimal invaziv” dediğimiz en az travmatik yöntemlerin hastalar ve hekimler tarafından tercih edilmesi çok akla uygun görünmektedir. Ama bunun yanında uygulanan yöntemin hastaya yarar mı zarar mı getirdiği, bu yararın derecesi ve hastaya ne kadar sürecek bir fayda sağlayacağının da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

“Hangi koroner hastasına hangi yöntemi uygulayalım?” sorusuna bir yanıt verebilmek için hastalardaki lezyonları ağırlıklarına göre sınıflandırmak gerekmektedir. Bu konudaki en kapsamlı çalışma, “SYNTAX” adı ile anılıyor. Hastalardaki koroner hastalığının yaygınlığı ve lezyonların ağırlığı arttıkça SYNTAX skoru da artıyor. Çalışma sonuçlarına göre; SYNTAX skorunun 22 ve üstünde olduğu üç damar ya da sol ana koroner arter hastalarında, işlemden sonra dört yıl geçtiğinde bypass cerrahisi sağ kalım oranında, yeni koroner girişimlerine gerek duyma oranlarında ve tüm kardiyovasküler olaylarda invaziv kardiyolojik girişimlere göre hastaya daha büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bunun yanında bypass cerrahisi daha geniş kapsamlı ve daha komple bir revaskülarizasyon sağlamaktadır. İnvaziv kardiyolojik yöntemin avantajları ise inme oranın daha düşük olması, hasta açısından daha kolay kabul edilebilir olması ve hastanın çok daha kısa sürede günlük yaşamına dönebilmesidir. Hastanın diyabetik olması, aradaki farkı daha da belirgin hale getirmekte, bypass cerrahisini daha da öne çıkarmaktadır.

Koroner arter hastalığının tedavisinde önleyici yöntemler ve ilaç tedavisi temeldir. Bunun ötesinde iki yöntem hastalara yarar sağlamaktadır. Bunlar, “balon ve stent tedavisi” dediğimiz invaziv kardiyolojik yöntemler (PCİ percutaneous coronary interventions) ve koroner arter bypass cerrahisidir. Peki hangi hastaya hangi yöntemi uygulayalım?

Bu nedenle yaygın üç damar hastalarında, sol ana koroner arter tutuluşunda, diyabetiklerde ve koroner hastalığının yaygın olduğu çok bölgeyi tuttuğu olgularda bypass cerrahisi, PCI’ye göre daha avantajlıdır. Yaygın olmayan lokalize tutuluşlarda ise PCI bypass cerrahisine göre öncelikli olarak düşünülmelidir.

Önemli bir diğer nokta ise ateroskerozun sistemik bir hastalık olması, koroner damarlar hastalanırken atardamar sisteminin diğer bölgelerinin de hastalığa katılmış olmasıdır. En sık olarak beyin, bacak ve kol, böbrek damarları ve bağırsağı besleyen damarlar olaya eşlik etmektedir.

Sağlıklı bir yanıt verebilmek için kanıta dayalı tıp deneyimine başvurmamız gerekmektedir. “ASCERT” adındaki geniş kapsamlı bir çalışmada, 65 yaş ve üstü hastalardaki koroner bypass ve PCI uygulamalarının kısa ve orta vadeli sonuçları ele alındı. Bu çalışmaya göre; bir sene sonunda iki yöntem arasında mortalite ve morbiditede önemli bir fark olmasa da, dört yıldan sonra bypass uygulanan hastalardaki ölüm oranları PCI yapılanlara göre daha düşük olarak izleniyor ve ara da geçen süre uzadıkça bu fark daha da artarak devam ediyor.

Hastaya hangi yöntemin uygulanacağı konusunda güncel en yaygın ve sağlıklı uygulama; konunun kardiyolog, invaziv kardiyolog ve kalp damar cerrahının da olduğu bir kalp takımı tarafından ele alınması, hastaya tarafsız bir şekilde gerekli bilgilendirmenin yapılması ve son kararda hastanın ve ailesinin katılımının sağlanması şeklindedir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta da tıpta hastalıkların değil, hastaların olduğudur. Önemli olan; hastaya yaklaşırken, genel doğrular kapsamında yol alınması fakat bunun yanında hastaya özgü kişisel faktörlerin her zaman göz önünde bulundurulmasıdır.


2016

39

medikent

obeziteye mi neden oluyor? Uzm. Dr. Füsun SALGÜR Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı


2016

40

Açlık hormonu olarak da bilinen ghrelin, iştahımızı ve metabolizmamızı düzenleyen hormonlardan birisi hatta en önemlisidir. Esas olarak mide ve bağırsaklardan olmak üzere bu hormonun beyindeki hipotalamus ve hipofiz dahil birçok organdan salınımı vardır. Uzun süren açlıktan sonra vücutta ghrelin salınımı yoğun olarak artar ve böylece de iştah artar.

Günlük yaşantımızın en basit ama zevkli anlarını oluşturan yemek yemek, zaman içinde kültürlere, çağa yaşam şartlarına ve ihtiyaçlara göre kişisel değişimler gösterir. Peki nedir bizi acıktıran? Birçok çevresel etkenle birlikte açlık ve tokluk üzerine birçok hormonun etkisi vardır. Açlık hormonu olarak da bilinen ghrelin, iştahımızı ve metabolizmamızı düzenleyen hormonlardan biri hatta en önemlisidir. Esas olarak mide ve bağırsaklardan salınan bu hormonun vücutta birçok doku ve organdan salınımı vardır. Beyinde hipotalamusta yoğun olarak bulanan reseptörleri ile etkileşerek iştah merkezi üzerine etki eder. Uzun süren açlıktan sonra vücutta ghrelin salınımı yoğun olarak artar ve böylece iştah artar. Ghrelin iştahı artırmasıyla birlikte metabolizmanın düzenlenmesi, inflamasyonun azaltılması, kalp damar hastalılarına eğiliminin artması, büyüme hormonu ve IGF-1’in artışıyla da ilişkilidir. Bunların ışığında ghrelin, enerji metabolizmasında çok önemli yeri olan bir hormondur. Ghrelin; yeme alışkanlığı, insülin direnci ve enerji depolanmasında önemli rol oynar. Uzun süren açlıkla birlikte gelişen stres ve yoğun açlıkla birlikte artan ghrelin seviyesinin, iştahı ve yeme miktarını artırdığı ve obeziteyi tetiklediği görülmüştür. Yine son yıllarda yapılan hayvan deneylerine ortaya koyulan, ghrelin artışının anksiyeteyi tetiklediğinin öğrenilmesi, uzun açlıklar içeren diyetlerin ve diyet yapan bireylerin stres seviyesinin artmasının, artmış ghrelin seviyesiyle birlikte iştahı artırması ve bu durumun ghrelin seviyesini daha

medikent

da artırması obeziteye neden olan bu durumun birbirinden beslenen bir kaskat şeklinde büyümesine ve bu tip diyetlerin etkin ve kalıcı kilo verme için uygun olmadığını göstermektedir. Yine açlığın kortizol gibi anabolik hormon düzeylerini artırmasıyla da vücutta kilo artışı gelişme ihtimali yükselir. Yoğun stresli metropolitan yaşam şartlarıyla birlikte duygusal açlığın ön plana çıkmasının yanında açlık hormonu ghrelinin ödüllendirme mekanizmasında rol oynayan dopamin hormonunun reseptörleri üzerinden etki ederek, kişinin kendisini yemekle ödüllendirmesi ve duygusal beslenmeyi tetiklemesi üzerinde de etkileri gösterilmiştir. Sonuç olarak, birçok hastalığın hem sebebi hem de sonucu olan obezitenin günümüzün en popüler sağlık problemlerinin başında gelmesi nedeniyle stresten uzak durmanın obezite riskini azalttığı kaçınılmaz bir gerçektir. Her ne kadar bu konuda başarılı oluruz bilinmez ama stressiz yaşam, düzenli bedensel aktiviteyle birlikte daha sağlıklı ve ideal bir bedene kavuşabileceğimiz çok açıktır.


2016

41

medikent

Dyt. Safiye TAŞ Kent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı

Kırmızı meyve ve sebzeler içerdikleri birçok maddeden dolayı beslenmemizde özel bir yer tutar. Renk olarak dikkat çekici olmasının yanı sıra içerik olarak da bu dikkati hak ediyor.


2016

42 Kırmızı meyve ve sebzeler, yüksek miktarda antioksidan içerirler. Bu sebeple hastalıklara karşı koruyucu etkileri vardır; cildi gençleştirirler, damarlardaki doku hasarlarını onarırlar. “Fonksiyonel besin” olarak adlandırılan flavonoidler bakımından zengindirler. İçerdikleri flavonoidlerden biri olan antosiyaninler sayesinde damar sertleşmelerini önlerler, anti enflamatuar etki gösterirler, serbest radikal oluşumunu önleyerek kansere karşı koruyucu etki gösterirler. Tüm bunların yanı sıra bağışıklık sistemini destekleyerek güçlendirirler.

medikent

İçerdikleri yüksek diyet lifleri sayesinde uzun süreli tokluk hissi sağlayarak kilo vermede yardımcı rol üstlenirler. Kan şekerinin yavaş yükselmesini sağlayarak kan şekeri kontrolüne yardımcı olur. İçerdikleri polifenoller sayesinde hem cilt yaşlanmasını geciktirirken hem de beyin sağlığını korurlar. Günlük beslenmenizde kırmızı meyve ve sebzelere mutlaka yer verin. İster salatalarınıza, ister et ve sebze yemeklerinize ilave edin, ister katı meyve sıkacağından geçirip meyve-sebze suyu şeklinde, isterseniz de adet olarak tüketin.

Sağlık Dostu Kırmızı Meyve ve Sebzeler

Karpuz Su oranı oldukça yüksek bir meyve olan karpuz, bol miktarda C vitamini içerir ve bu sayede bağışıklık sistemini güçlendirir. Ayrıca antioksidan zengini bir meyvedir. % 95 oranında su içerir. Yüksek miktarda su içermesine bağlı olarak da vücudun su ihtiyacını karşılamamıza yardımcı olur. Buna bağlı olarak cildi besler, nem ihtiyacını karşılamaya yardımcı olur. Özellikle kuru ve nemsiz ciltlerde canlılık sağlar. Böbreklerin daha iyi çalışmasını sağlar, vücuttan sodyumun atımını hızlandırır. Böbrek fonksiyonlarını düzenler, fazla olan üre ve üratın vücuttan atılmasını sağlar. Aynı zamanda böbrek taşı-kumunun atımında da idrar söktürücü özelliğinden ötürü yardımcıdır. Yüksek oranda C vitamini içerir. 1 dilim karpuzla günlük C vitamini ihtiyacınızın % 70-75’ini karşılayabilirsiniz. Bilindiği üzere C vitamini antioksidan özelliği olan bir vitamindir. Bu özelliğinden dolayı da kansere karşı koruyucu etki yapar. Beta-karoten içerir. Beta-karoten, bilinen en iyi antioksidanlardandır. Karpuz, içerdiği C vitamininin yanı sıra içerdiği beta-karoten ile de kansere karşı koruyucu etkisini arttırır. Yüksek miktarda potasyum içermesine bağlı olarak, kalp fonksiyonlarını düzenler. Böylelikle kan basıncının düzenlenmesini sağlar. Sıcaklığa bağlı yükselen kan basıncını dengelemenizde yardımcı olacaktır. Hipertansiyonu olan bireylerin ara öğünlerde karpuz tercih etmeleri, tansiyonun yükselmesini önlemeye yardımcı olacaktır. İçerdiği lif oranının yüksek olması, bağırsak hareketlerinin düzenlenmesini sağlar ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etki yapar. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı atık maddelerin vücuttan kolay dışarı atılmasını sağlar. 100 gram karpuz 30 kaloridir ve 0.5 gram diyet lifi içerir.

Kırmızı Elma Yüksek lif oranı sayesinde sindirim sistemini düzenler, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Kalp hastalıklarına karşı koruyucu özelliği vardır. 1 adet küçük boy elma 62 kalori ve 2.4 gram diyet lifi içerir.

Kiraz C ve K vitamini açısından oldukça zengindir. Böbreklerin çalışmasının aktive ederek idrar söktürücü etki gösterir. Kan sulandırıcı etkisi bulunmaktadır, bu sebeple dolaşımı düzenler. Kolesterol üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. 1 avuç kiraz, 32 kaloridir ve 1 gram diyet lifi içerir.


2016

43

medikent

Yaban Mersini

Kırmızı Üzüm İçerdiği resveratrol sayesinde cildin pürüzsüz ve sağlıklı olmasını sağlar. UV güneş ışınlarına bağlı oluşabilecek cilt hasarlarının oluşumunu önlemeye yardımcıdır. Serbest radikallerin oluşumunu engeller. Cilt yaşlanmasını geciktirir. Kan şekerini kontrol edici etkisi vardır. Ayrıca kalp ve damar sağlığı açısından da kötü kolesterolün emilimini engellemesi sebebiyle oldukça önemli bir yeri vardır. 20 adet kırmızı üzüm 55 kaloridir 4.3 gram diyet lifi içerir.

Kırmızı Biber

Anti bakteriyel özelliği vardır. Vücutta varis oluşumunu önler. Kansere karşı koruyucu etki gösterir. Yüksek miktarda C vitamini, K vitamini, folik asit içerir. 100 gram yaban mersini, 44 kaloridir ve 2.8 gram diyet lifi içerir.

Kırmızı Turp İçerdiği yüksek orandaki diyet lifi sayesinde kabızlığı önler, sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Hasarlı hücrelerin onarımında aktif rol üstlenir. Kalp ve damar sağlığında olumlu etkileri bulunmaktadır. 1 orta boy kırmızı turp 16 kaloridir ve 1.6 gram diyet lifi içerir.

Yüksek oranda diyet lifi içerir. A, C, E, K vitamininden zengindir. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Kolesterolü düşürmeye yardımcıdır. Kan dolaşımını hızlandırır, varis oluşumunu engellemeye yardımcı olur. İçeriğindeki “kapsaisin” denen fitokimyasallar sayesinde, beyinde endorfin salgılarını artırarak mutluluk hissi yaratır. 1 adet kırmızı biber, 19 kaloridir ve 1.8 gram diyet lifi içerir.

Çilek B, C ve K vitamini açısından zengindir. İçerdiği polifenolik bileşikler sayesinde kalp ve damar sağlığında koruyucu bir görevi bulunmaktadır. C vitamini açısından zengin olması sebebiyle de bağışıklık sisteminde güçlendirici etkisi vardır. 1 su bardağı çilek, 64 kaloridir ve 4 gram diyet lifi içerir.

Kırmızı Pancar İçerdiği flavanoidler sayesinde kansere karşı rolü vardır. Kanın temizlenmesini ve karaciğerden zehirli atıkların atılmasını sağlaması sebebiyle detoks etkisi gösterir. Yüksek oranda C vitamini içermesine bağlı olarak bağışıklık sistemini güçlendirir. İçerdiği proteinler sayesinde cildin pürüzsüz ve sağlıklı olmasını sağlar. 1 adet kırmızı pancar, 35 kaloridir ve 1 gram diyet lifi içerir.

Domates Likopen ve C vitamini açısından çok zengindir. İçerdiği C vitamini demir emiliminin artmasını sağlarken, vücudu hastalıklara karşı koruyucu bir rol de üstlenmektedir. İçerisinde bulunan likopen cildin yaşlanmasını geciktirir, hasarlı

dokunun hızlı iyileşmesine yardımcı olur. Ayrıca vücudun yağ emilimini azaltarak kolesterolün düşmesini sağlar. Ayrıca kansere karşı koruyucudur. 1 adet orta boy domates, 19 kaloridir ve 1.1 gram diyet lifi içerir.


Medikal tek kullanımlık örtü ve önlüklerle enfeksiyona karşı duruyoruz!

Tiomedikal Tıbbi Ürünler Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 5746/7 Sokak No. 8 MTK Sitesi P.K. 35090 Çamdibi / İZMİR TÜRKİYE Tel: 0 232 484 33 11 - 431 09 01 • Fax: 0 232 484 33 22 e-Mail: info@tiomedikal.com • export@tiomedikal.com

www.tiomedikal.com

EN ISO 9001:2008 EN ISO 13485:2003 1014


2016

45

medikent

Uzm. Dr. Ergün KUŞKU Kent Hastanesi Dermatoloji Uzmanı

Ben’i takip edin Benlerin güneş gördükçe hem sayıları artar hem de yapıları bozulup dejenere olabilirler. Özellikle kısa sürede alınan yüksek doz güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları ben artışını hızlandırdığı gibi, kanserleşme olasılığını da artırır. Her bir güneş yanığı tehlikeyi daha çok arttırır ve özellikle çocukluk yaşlarındaki güneş yanıkları daha tehlikelidir. Bu nedenle benlerin artış ve kansere dönüşünü engellemek için güneşten iyi korunmak gerekir.


2016

Hemen herkeste bulunan benlerin çoğu zararsız olsa da, bazıları erken müdahale edilmediğinde yaşamı tehdit eden cilt kanserine dönüşebilmektedir. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte kendini daha fazla gösteren güneş, cilt üzerinde yer alan benler için büyük tehlike oluşturmaktadır. Korkulu rüya görmemek için bilinçli olunmalı ve güneşin cildimize vereceği zararlara karşı daha dikkatli davranılmalıdır. Vücudumuzda mevcut bir benin büyümesi, kanaması, renk değiştirmesi veya üzerinde kanayan yaralar olması kanserleşme lehine bulgulardır. Dünyada görülme sıklığı oranı en hızlı artan kanser türlerinden biri olan melanom lezyonlarının yüzde 70’i cilt üzerinde sonradan gelişirken yüzde 30’u ise mevcut olan bir ben üzerinde oluşmaktadır.

46

medikent

Güneşten korunma ile melanom gelişimi engellenir mi? Güneş, melanom gelişiminde çok önemli bir faktör olmasına karşın bazı melanomların güneşe maruz kalmayan deri bölgelerinde ortaya çıkması, başka faktörlerin de önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle avuç içi ve ayak tabanında bulunan benlerde ve tırnak kenarında ya da tırnakta kahverengi renk değişikliği varsa bunlar melanomun işareti olabilmektedir. Bu durumda zaman kaybetmeden mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurmak yaşamsal önem taşır.

Benlerin yazın tehlikesi neden artar? Güneş benleri nasıl etkiler? Benlerin güneş gördükçe hem sayıları artar hem de yapıları bozulup dejenere olabilirler. Özellikle kısa sürede alınan yüksek doz güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları ben artışını hızlandırdığı gibi, kanserleşme olasılığını da artırır. Her bir güneş yanığı tehlikeyi daha çok arttırır ve özellikle çocukluk yaşlarındaki güneş yanıkları daha tehlikelidir. Bu nedenle benlerin artış ve kansere dönüşünü engellemek için güneşten iyi korunmak gerekir.

Erken tanı için neler yapılmalıdır? Doktor takip sıklığı ne olmalıdır? Vücudumuzdaki benlerin yerini ve biçimini bilmemiz, üzerinde oluşabilecek herhangi bir değişikliği erken saptamamız için gereklidir. Her bireyin kendi benlerini takip etmesi çok önemlidir. Bende asimetri, sınır düzensizliği, renk değişikliği (benin birden çok renk içermesi), belirgin büyüme, iltihabi reaksiyon ya da kanama kötüye dönüşümün işaretleri olabilir. Melanom gelişimi açısından risk faktörleri bulunan bireyler için ilk uzman muayenesi sonrasında belirli aralıklarla dermatolojik muayene önerilmektedir. Bunun dışında genelde hastaların yaz öncesi, bronzlaşmadan benlerini kontrol ettirmelerinde fayda vardır.


2016

47

medikent

VAHSI BESLENELIM ÇAGDAS YASAYALIM Küreselleştik ya da globalleştik de globalleşme bize neyi öğretti? “Çağdaş beslenelim, çağdaş yaşayalım” derken tam tersi olmadı mı? Sözüm ona çağdaş besleniyoruz ama bir yandan kendimizle öte yandan kötü beslenmenin yol açtığı başta kanser olmak üzere şişmanlık, kalp damar hastalıkları vb. ile savaşıyoruz. Yaşadığımız bu paradoksun zinciri en paslı ve zayıf olan yanlış beslenme halkasından kırılmalıdır. Unutmayınız ki bilim evrenseldir ama yaşam kişiseldir. Beslenme kültürü de küresel yani tek tip değil, yerel yani çok çeşitlidir. İnsanın ve insanlığın sağlıklı evrimi için bu gereklidir.

Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ Kent Alsancak Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı


2016

48

medikent

Neden çiğ beslenme? • Çiğ besinlerdeki vitamin ve mineraller korunur, tok tutar ve karaciğerimizi yormaz. • Vücudumuzun kimyasal dengesi alkali olur böylece kendimizi daha zinde hissederiz. • 46 derece üzerinde pişirilen besinlerdeki hemen tüm enzimler yok olur. Çiğ besinler: Enzim içerirler. Probiyotiktirler. Besin değerlerini yitirmezler.

Ne yapmalıyız?

Nasıl beslenmeliyiz? Tek kelime ile sağlıklı beslenmeliyiz. Sağlıklı beslenmek demek, bilinçli beslenmek demektir. Hastalıklardan ve sakatlıklardan korunmak, ruhsal ve bedensel zindeliğe kavuşmak için bilinçli beslenmeliyiz. Dengesiz beslenmenin yol açtığı en önemli hastalıklar; kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı ve şişmanlıktır. Vücut ağırlığının yüzde 10’u kadar zayıflamak tüm bu riskleri azaltır ya da ortadan kaldırır. Dünya Sağlık Örgütü, en sağlıklı beslenme şekli olarak nişastasız polisakkarit içeren düşük glisemik indeksli karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyi önermektedir. Buna en uygun olanı da Akdeniz diyetidir. Bölge sakinleri olarak son derece şanslıyız. Gerçekten de kalp damar hastalıkları ve kanserden ötürü ölümler Akdeniz bölgesinde diğer coğrafyalara göre daha az görülmektedir.

Antioksidan zenginidirler. Ekonomiktirler.

• Zeytinyağının tiryakisi olun. Köpek balığı kıkırdağındaki skualen için avuç avuç para ödemekten vazgeçin, onu zeytinyağında fazlasıyla bulursunuz. • Taze besinler tüketin. • Sebze ve meyveleri olabildiğince çiğ tüketin. • Kızartma ve ızgaralardan uzak durun. • Besinleri haşlayarak ya da buharda pişirin. • Meyveleri soyduktan sonra hemen tüketin. • Çerezleri kavurmadan çiğ olarak tüketin. • Nohut başta olmak üzere esmer buğday ve mercimeği ıslatıp, filizlendirerek çiğ yemeyi tercih edin. • Çiğ besinler asla dondurulmuş ya da GDO’lu olmamalıdır. • Kırmızı et yerine balık tercih edin. Dünya Sağlık Örgütü işlenmiş et ve et ürünlerinin kanserojen olduğunu resmen ilan etmiştir. • Et tercih ediyorsanız, az pişmiş ya da marine edilmiş olmasına dikkat ediniz. Eti marine ederken yoğurt ya da zeytinyağı kullanın asla limon, kola ya da soda kullanmayın. • Sebzeler için en yüksek pişirme ısısı, 40-45 derece olmalıdır. • Çay içmeye evet diyoruz, yeşil çaya öncelik tanıyoruz, ancak 5 dakikadan daha uzun sürede demlemeyi önermiyoruz.

Karbon ayak izleri düşüktür. Şişmanlatmazlar. Su oranı yüksek olduğundan tok tutarlar.

Yüksek ısıda akrilamid tehlikesi 150 dereceyi aşan yüksek ısıda kızartılan besinlerde “akrilamid” adı verilen kanserojen ve beyine toksik etkisi olan, erkeklerde infertiliteye neden olduğu kanıtlanan bir madde açığa çıkmaktadır. Akrilamid; kızartılmış, kavrulmuş ızgara ya da fırında pişirilmiş besinlerde oluşur. Haşlanmış besinlerde bulunmaz. Cips, kraker, gevrek, bisküvi, patates kızartması, tulumba tatlısı, kahve, ekmek kabuğu yüksek oranda akrilamid içerir. Beyine olan toksik etkisi erken bunamaya yol açabilir.


2016

49

Çiğ yemek nedir?

medikent

VAHŞİ BESLENME Çiğ vejetaryen ve canlı yemek diyeti, vahşi beslenmeye en yakın olan beslenme şeklidir. Vahşi beslenme ya da çiğ beslenme, bu anlamda bir yaşam felsefesidir.

Çiğ yemek; ısıtılmayan, pişirilmeyen, işlemden geçmeyen, değiştirilmeyen besin demektir. Çiğ beslenme, reaktif hipoglisemi ataklarını azaltır. Çiğ beslenmede öncelikle önerdiklerimiz; sebze, meyve, çerez, tohum ve kuru baklagillerdir. Günümüz koşullarında çocuk, yaşlı, gebe ve emzirenlerde çiğ beslenme önermiyoruz. Bilim evrenseldir ama yaşam kişiseldir. Beslenme kültürü de küresel yani tek tip değil çok çeşitlidir. İnsanın ve insanlığın sağlıklı evrimi için bu gereklidir. Her besin maddesinin kalorisi vardır. Kalorisi olmayan tek besin sudur. Bu nedenle bol su içilmelidir. Yeryüzü pazarları, dünyanın dört bir yanına yayılmalıdır. Kafeterya diyetlerine “son” diyoruz. Mutfaklar açık ve herkesin denetimine tabi olmalıdır. Yemek formüllerine son verilmeli, doğaçlama yemek yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. Pasif tüketiciler olmaktan çıkmalı, aktif üreticiler olmalıyız. Yeryüzü pazarlarının neferleri olmalıyız.

Vahşi Beslenelim Çağdaş Yaşayalım!

YERYÜZÜ PAZARLARI

Bu mottoyu etkin kılmanın şimdi tam zamanıdır. Küreselleştik ya da globalleştik de globalleşme bize neyi öğretti? “Çağdaş beslenelim, çağdaş yaşayalım” derken tam tersi olmadı mı? Sözüm ona çağdaş besleniyoruz ama bir yandan kendimizle öte yandan kötü beslenmenin yol açtığı başta kanser olmak üzere şişmanlık, kalp damar hastalıkları vb. ile savaşıyoruz. Yaşadığımız bu paradoksun zinciri en paslı ve zayıf olan yanlış beslenme halkasından kırılmalıdır.

Modern beslenme adına genlerimize kadar kafeterya kültürü ile işlendik. Bir an önce bu kültürden kurtulmalı, köklerimize inmeliyiz. Bunun yolunun da “vahşi beslenme” olarak adlandırdığımız çiğ beslenme olduğunu düşünüyoruz. Elbette bu çağrı “çiğ et kemirin” çağrısı değildir. Sebze ya da meyvelerden tutun, marine edilmiş veya az pişmiş etlere, pastörize edilmemiş çiğ sütlere kadar ulaşabileceğimiz adresler olacak yeryüzü pazarlarını kurmaya bir davettir.

Çiğ vejetaryen tarzı beslenmeye alışmalıyız. Eğer pişireceksek 47 dereceyi aşmayacak bir ısı ile pişirmeliyiz. Sızma zeytinyağını vazgeçilmez besin kaynağımız olarak kabul etmeliyiz. Global mutfakları değil yerel mutfakları savunuyoruz. Açık mutfakların savunucusuyuz. Hazır yemek tariflerine “hayır” diyor, doğaçlama yemekleri öneriyoruz. Basit tüketiciler olmaktan çıkıp, aktif üreticiler olmak istiyoruz. Mutfaklardan “işi olmayan giremez” tabelalarını indirelim, çünkü mutfaklar hepimizindir. Sade ve basit yaşayalım, formüllere, reçetelere tutsak edilmeden özgür ve doğal.

Yeryüzü pazarlarını kuralım, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!



2016

51

medikent

Uzm. Klinik Psk. Sırma Naz PALADEMIR Kent Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu

Kanser tanısı almış hastalar psikolojik anlamda nasıl desteklenebilir?

PsikoOnkoloji Nedir? Modern çağın en yaygın hastalıklarından biri olan kanser, hem hastanın kendisi hem de yakınları açısından fizyolojik, ruhsal ve sosyal anlamda çeşitli zorluklar doğuran bir tedavi süreci gerektirmektedir. Tedavi süreci cerrahi girişim/radyoterapi/kemoterapi/ilaç tedavisi gibi adımlardan oluşabilmekte ve çoğunlukla uzun soluklu seyretmektedir.


2016

52

Kanser tanısı alan hastada olumsuz duyguların yüzeye çıkması çoğunlukla kaçınılmazdır. Anksiyete, korku, endişe gibi duygulanımlar tetiklenir ve kişi bunlarla baş etmekte zorlandığında sıklıkla öfke hisseder. Kanser hastalığı, uygulanan tedavi planının özelliklerine bağlı olarak kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte genel olarak hastanın günlük hayatının akışını, işlevselliğini, meslek yaşamını, aile hayatını, cinsel yaşamını, beslenme düzenini, ilişkilerini ve sosyal yaşamını doğrudan etkilemektedir. Bunun yanı sıra çoğunlukla kişi önemli bedensel değişimler ve kayıplar (saçların dökülmesi, tedavinin yan etkilerine bağlı bazı işlevsel kayıplar vb.) yaşar. Dolayısıyla kişinin bu değişimleri kabullenmesi ve tedaviye uyum sağlaması her zaman kolay olmamaktadır.

Kanser hastalarında ortaya çıkan psikiyatrik bozukluklara ilişkin araştırmalar depresyon, anksiyete bozukluğu, majör depresyon, organik beyin sendromu ve kişilik bozukluklarının kanser hastalarında en sık görülen psikiyatrik bozukluklar olduğunu gösteriyor. Kişi kanser tanısına bilinçdışı olarak depresyon veya anksiyete bozukluğu belirtileri ile tepki gösterebileceği gibi daha ilkel savunma düzenekleri geliştirerek de tepki verebilir. Kişinin yaşam tehdidi oluşturan durumlarla karşılaşması, bebeklikteki erken dönem arkaik yok olma korkularını tetikleyerek yıkıcı ruhsal sonuçlar doğurabilir ve bazı kişilik bozuklukları, psikotik özellik gösteren tablolar görülebilir. Bütün bunlar göz önüne alındığında psikolojik destek, kanser tedavisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kanser hastalığının tedavisi multidisipliner bir yaklaşım ve ekip çalışması gerektirir. Psiko-onkoloji kanser tedavisindeki gelişmelerle birlikte giderek önem kazanmış ve tedavi sürecinin parçası haline gelmiştir. Kanserin hasta, hasta yakınları ve hatta tedavi ekibi üzerindeki psikolojik etkileri, psikolojik faktörlerin kanser riski ve hastalığın seyri konusundaki rolü, hastanın tedavi sürecinde ruhsal olarak desteklenmesinin tedaviye uyum ve iyileşme üzerindeki etkisi psiko-onkolojinin alanına giren konulardır.

medikent

Tanının hasta tarafından nasıl karşılandığı, kişide ne tür duygulanımları tetiklediği, iç dünyasında neleri harekete geçirdiği hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Kişinin gelişimsel öyküsü, aile içi ilişkileri, duygusal bağlarının sağlamlığı, içsel kaynaklarının gücü ve psikososyal destek kaynakları kişinin tanıyı kabullenmesinde, hastalığı ve tedavi sürecini karşılama şeklinde belirleyici rol oynar. Tanı, tedavi ve seyrin bir aşamasında ortaya çıkan psikiyatrik belirtiler/bozukluklar mutlaka premorbid kişilik özellikleriyle birlikte ele alınmayı gerektirir. Fakat bunun dışında yalnızca hastalığa ve tedaviye bağlı olarak reaksiyonel gelişen pek çok psikolojik zorluk da yaşanmakta ve süreç içerisinde psikiyatrik bozukluk olarak sonuçlanmaktadır.

Ülkemizde kanser tedavisinin psikososyal yönü genellikle eksik kalmaktadır. Bunun başlıca nedeni kanser tanısının çoğunlukla hastadan (ve zaman zaman bazı yakınlarından) gizlenmesidir. Bu durum hem hasta hem de yakınları tarafından iki taraflı bir inkar ve yok saymaya neden olarak kişinin ve yakınlarının tanıya bağlı olarak gelişen psikolojik dinamiklerini çalışmayı imkansız kılar. Oysa ki araştırmalar kişinin hastalığı hakkında konuşabilmesinin, duygularını ifade edebilmesinin ve yaşadığı zorlukları paylaşmasının kanserle baş etmeye olumlu katkıda bulunduğunu ve hastanın duygusal yükünü azaltarak ruhsal bir rahatlama sağladığını saptamıştır. Ancak, elbette her hastanın ruhsal dinamikleri kendine özgüdür ve birbirinden farklıdır. Kişi hastalığı ile yüzleşmeye hazır değilse ve bu durumu yok sayıyorsa bu, bilinç dışı da olsa bir tercihtir ve hastanın savunma mekanizmalarına saygı göstermek gerekir. Amaç hastanın savunma düzeneklerini yıkıcı şekilde bozmak veya ağır yüzleştirmelerle kişiyi travmatize etmek değildir. Tanı ve tedavi süreciyle ilgili konuşabilmeyi kapsayan psikolojik destek elbette bu desteği almak isteyen hastalarla işlevesel ve anlamlı olacaktır.


2016

53

medikent

Bunun yanı sıra hastalığın ve tedavi sürecinin yarattığı psikolojik komplikasyonlar hastanın tedavi karşısında uyum güçlüğü yaşamasına neden olur ve yaşam kalitesini, ilişkilerini bozabileceği gibi hastalığın seyrini ve tedaviye cevabını da olumsuz yönde etkileyebilir. Araştırmalar; ruhsal anlamda dayanıklı, sosyal desteği kuvvetli, sağlıklı ve güçlü aile bağları olan kişilerin tanıyı daha kolay kabullendiklerini ve tedaviye daha olumlu cevap verdiklerini gösteriyor. Günlük rutinini (mümkünse iş yaşamını) sürdüren, sosyal hayattan kopmayan hastaların da tedavi sürecini daha kolay geçirdikleri ve bu durumun da iyileşmeye olumlu yansıdığı gözlemlenmektedir. Kanser hastalarının psikososyal uyumunu arttırmak, başetme becerilerini güçlendirmek amacıyla sağlık kurumlarında bireysel psikoterapiler yapılmakta veya paylaşım grupları oluşturulmaktadır. Genel amaç hastanın moralini, kendine güvenini ve baş etme yetisini arttırmak, sıkıntı ve ruhsal sorunları ise azaltmaktır. Bunun yolu ise terapi odasında veya paylaşım grubunda hastanın öfke, kızgınlık, endişe, korku, suçluluk gibi duygularını serbestçe ifade edebileceği, hastalıkla ilgili düşüncelerini ve hislerini anlatabileceği bir alan yaratmaktan geçer. Hastanın yaşadıklarını ve duygularını kendisiyle benzer süreçlerden geçen başka kişilerle paylaşmasının iyileşmeye olumlu etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Kurumlarda kanser hastalarına sağlanan psikolojik destek, hem kişinin hastalığa olan psikolojik ve sosyal uyumunu sağlayarak yaşam kalitesini ve tedaviye uyumunu arttırmayı, hem de hasta ile aile ve sosyal etkileşim alanları arasındaki diyaloğu güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Kanserin bir aile hastalığı olduğu düşünülecek olursa ilişkilerin dengeli, çatışmaların ise az olduğu, duygu ve düşüncelerin serbestçe ifade edildiği ve kabul gördüğü, işbirliğinin kuvvetli olduğu aile yapılarında hastanın tedaviye uyumunun en iyi olduğu görülmektedir. Sevilen bir aile bireyinin hayati tehlikesi ile karşı karşıya kalan hasta yakınları da sıklıkla psikolojik desteğe ihtiyaç duymakta ve terapi desteği almaktadır. Bütüncül bir yaklaşımla desteklenen hasta ve ailelerin tedavi süreciyle daha kolay başettiği, bu durumun da iyileşmeye olumlu yansıdığı gözlemlenmektedir.

“Genel amaç, hastanın moralini, kendine güvenini ve baş etme yetisini artırmak, sıkıntı ve ruhsal sorunları ise azaltmaktır.”



2016

55

medikent

Sinüzit, “sinüs” adı verilen yüz boşluklarının enfeksiyonudur. Sinüzitlerin günümüzde tedavisi, ilaç ve cerrahi girişimler ile başarıyla gerçekleştirilmektedir.

Opr. Dr. Dilek SINMAZ Kent Alsancak Tıp Merkezi Kulak, Burun ve Boğaz Uzmanı

SINÜZIT


2016

56 Sinüzitler genellikle ilaç tedavileri ile tedavi edilebilinir. Son yıllarda endoskopların genel kullanıma girmesi ile birlikte sinüs hastalıklarında tüm kavramlar değişime uğramış, tanı yöntemleri ve özellikle cerrahi tedavide büyük değişimler yaşanmıştır. Sinüzitlerin oluşumunda birçok faktör rol oynar. Genellikle bir viral üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben gelişir. Sinüzitin oluşması için bu enfeksiyon süresinin çok uzun olması her zaman gerekli değildir. Alerjik nezle, çevre kirliliği, sigara içilmesi, özellikle çocuklarda sigara dumanına maruz kalma, kuru hava burun mukozası denilen burun örtüsünün fonksiyonlarını bozarak, mukozanın mikroorganizma ve alerjenlere karşı direncini azaltarak enfeksiyonu oluşturmada etkin olurlar. Burun yapısı özellikle septum deviasyonu ve sinüslerin açılım gösterdiği burun yan duvarı

medikent

bölge anatomisinin sinüs hastalıkları gelişiminde önemli rolü vardır. Reflü rahatsızlığı, midenin asit sıvısının burun mukozasında yaptığı tahriş ve sonuç olarak oluşan ödem ile sinüs hastalıklarında etkili olmaktadır, özellikle çocukluk çağında tedaviye dirençli durumlarda klasik reflü yakınmaları olmasa bile akla getirilmelidir. Çocuklarda en önemli sebep ise “adenoid hipertrofi” yani geniz etidir. Çocuğun üst solunum yolları alerjisi oluşu da çok önemli bir hazırlayıcı faktördür. Akut sinüzitler, belirtilerin 6-8 haftadan az sürdüğü yılda her biri 10 günden az süreli dördün altında sayıda hastalık olarak tanımlanırken, kronik sinüzit 8 haftadır devam eden yakınmalar veya yılda en az 10 gün süren yılda en az 4 sinüzit atağı geçirilmesi veya 4 haftalık tedavi sonrası çekilen sinüs tomografisinde kalıcı değişiklikler saptanması olarak tanımlanabilinir.

Sinüzit, "sinüs" adı verilen yüz boşluklarının enfeksiyonudur. sağlıksız sinüsler

sinüsler

septum deviasyonu sağlıksız sinüsler

TANI Sinüzitlerde Klinik Tablo 1. Burun tıkanıklığı 2. Burun akıntısı (öne veya geriye ) 3. Baş ağrısı 4. Yüz ağrısı 5. Ateş 6. Öksürük 7. Koku alamama 8. Ağız kokusu Kronik sinüzitte akıntı miktarı daha azalmış ama koyulaşmış olduğundan burun arkasında hissedilen akıntı daha fazla rahatsız edici karakter kazanır, devamlı boğazı temizleme ihtiyacı yanında boğazda yanma ve takılma hissi de hastayı rahatsız eder.

1. Hastalığın hikayesi 2. KBB muayenesi 3. Radyolojik tetkikler Burun endoskopisi, tanı değeri çok yüksek bir yöntemdir, KBB polikliniklerinde genellikle direkt, gerekirse lokal anestezi (sprey uygulaması) altında yapılıp, 1-2 dakika içinde tanı konmuş olur. Endoskopların yaygın kullanımı ile birlikte, sinüs filmine günümüzde çok nadiren başvurulur.

Bilgisayarlı tomografi, sinüs hastalıklarını değerlendirmede en önemli görüntüleme yöntemidir. Bu tetkik genel olarak hastanın ilk görüldüğü gün değil, uygun ilaç tedavisi sonrası hastanın şikayetlerinin en aza indiği zaman yapılmasıdır. Geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonu esnasında çekilen tomografilerde % 80 patolojik görünüm elde edilir. Tomografi kronik sinüzite ait yakınmaları süren, cerrahi tedavi düşünülen hastalarda istenmelidir. Manyetik rezonans görüntüleme (MR), nadir görülen fungal (mantar) sinüzitlerinin tanısında kullanılır. Sinüzitlerin günümüzde tedavisi, ilaç ve cerrahi girişimler ile başarıyla gerçekleştirilmektedir.


2016

57

medikent

Kalın Bağırsak HASTALIKLARI Kalın bağırsak hastalıklarında erken tanı önemlidir. Bu hastalıklara tanı konulurken yapılan tetkikler; kan tetkikleri, gaita (dışkı) tetkikleri, radyolojik tetkikler (Ultrasonografi, direkt grafiler, tomografi ve manyetik rezonans), kolonoskopi, fleksible sigmoidoskopi ve kapsül kolonoskopidir.

Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Kent Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı


2016

58 Sindirim sistemi, soluk alıp verme dışında

sağlıklı bir yaşamın devamı için gerekli tüm maddelerin vücuda alınmasını sağlayan hayati öneme sahip organlardan oluşmaktadır. Ağızdan anüse kadar adeta bir tünel halindedir. Ağızdan sisteme giren gıda maddeleri bu tünel içerisinde ilerlemesini sürdürürken çeşitli aşamalara maruz kalır. Örneğin gıdalar ağızda dişlerle parçalanır, tükürük bezlerinden salınan sıvılarla ıslatılır, enzimatik reaksiyona tabi tutulur. Dil yardımıyla yemek borusuna atılan çiğnenmiş haldeki gıda mideye ulaşır. Midede asitle karşılaşır ve aynı zamanda mide kasları yardımıyla adeta yoğrulur. Mideden ince bağırsağa geçen gıda burada karaciğerden gelen safra asitleri ve pankreastan gelen enzimlerle karşılaşır. Buraya kadar daha çok mekanik, biraz da kimyasal olan sindirim işlemi buradan sonra kimyasal ve mekanik olarak devam eder. İnce bağırsaklarda ilerlerken hem en küçük moleküllerine ayrılır hem de yavaş yavaş vücuda emilir. İnce bağırsakların sonuna gelindiği zaman faydalı moleküllerin büyük çoğunluğu vücuda emilmiş, geriye su, elektrolitler ve gıdanın vücuda emilmeyen posası

medikent

kalmıştır. İnce bağırsağa giren besinlerin vücuda emilmeyen posa kısmı ince bağırsaktan kalın bağırsağa sıvı şeklinde ulaşır. Kalın bağırsaklar yaklaşık 150 – 180 cm uzunluğunda, 6 - 8 cm çapında olup anüse yaklaştıkça çap kısmen daralmaktadır. Kalın bağırsaklara tıp dilinde “Kolon” adı verilmektedir. Anüsten hemen önceki son 15 20 cm’lik kalın bağırsak kısmına da “Rektum” adı verilmektedir. Kalın bağırsağın da mide ve ince bağırsaklar gibi karıştırıcı ve peristaltik hareketleri vardır. Peristaltik hareketler sayesinde bağırsak içeriği bağırsağın başından sonuna doğru dalga dalga ilerletilir. Kalın bağırsağın en önemli görevi, suyun geri emilimini sağlamaktır. Bağırsak içeriği kalın bağırsakta ilerlerken su ve elektrolitler vücuda emilerek giderek kıvamlanmaya başlar. Bu sayede su ve elektrolit kaybı önlenir. Kalın bağırsakların sonuna yaklaşıldıkça içerik kıvamlanmaya, dışkı katılaşmaya başlar ve en sonunda katı kıvamlı dışkı halini alır. Öte yandan kalın bağırsaktaki bazı faydalı bakteriler de B ve K vitaminleri gibi bazı vitaminlerin sentezlenmesinde rol alırlar.

Tanı Yöntemleri

Kalın bağırsak hastalıkları tanısı konulurken yapılan tetkikler; kan tetkikleri, gaita (dışkı) tetkikleri, radyolojik tetkikler (Ultrasonografi, direkt grafiler, tomografi ve manyetik rezonans), kolonoskopi, fleksible sigmoidoskopi ve kapsül kolonoskopidir.

Kolonoskopi Kolonoskopi, ucunda ışık ve kamera bulunan hortum şeklindeki bir cihaz yardımıyla kalın bağırsakların tamamının gözle görülerek incelenmesi işlemine denilir. Makata yakın olan kalın bağırsak kısımlarının aynı cihaz yardımıyla incelenmesine ise “fleksibl sigmoidoskopi” denilir. Kolonoskopi işlemi, 15 – 20 dakika sürer ve işlem sırasında hastaya damardan ağrı kesici ve uyutucu ilaçlar uygulanır. Böylelikle hasta işlem sırasında herhangi bir şey hissetmez. Kolonoskopi işlemi sırasında kalın bağırsaklarda yara, iltihap, polip ya da tümör saptanması durumunda teşhis için biyopsi alınması da mümkündür. Poliplerin tamamının kesilerek alınması da söz konusudur.

Kapsül Kolonoskopi Son yıllarda geliştirilmiş olan ve hastanemizde de kullanılmakta olan bir başka kalın bağırsak inceleme yöntemi ise kapsül kolonoskopidir. Bu cihaz, büyük bir hap şeklinde olup her iki ucunda ışık ve kamera bulunur. Bağırsaklar iyice temizlendikten sonra ağız yoluyla bu kamera (kapsül) yutulur. Yemek borusu, mide ve ince bağırsaklar birkaç saatte geçilerek kalın bağırsaklara gelinir. Bağırsak hareketleri sayesinde kalın bağırsaklar içerisinde ilerleyerek anüse kadar gelir ve tuvalete atılır. Ağızdan anüse kadar seyri sırasında arka arkaya resimler çeker. Çekilen bu resimler hastanın beline takılan kemer şeklindeki alıcı cihaza gönderilir. Alıcı cihaz bu görüntüleri kayıt eder. 14 saatlik çekimin sonunda kayıt cihazı bilgisayara takılarak içindeki görüntüler bilgisayara aktarılır. İlgili uzman doktor bilgisayardaki bu görüntüleri tek tek inceleyerek bir rapor haline getirir.


2016

59

medikent

Kalın Bağırsak Hastalıkları Kalın bağırsak hastalıkları, genellikle iki grup altında değerlendirilir. Birincisi bağırsağın kendisinden kaynaklanan hastalıklar, ikincisi bağırsaktan kaynaklanmayan hastalıklardır. Kalın bağırsağın en sık rastlanan hastalıkları; kabızlık, ishal, enflamatuar bağırsak hastalıkları, irritabl bağırsak sendromu, kolon polipleri, kolon kanseri, bağırsak tıkanmaları, bağırsak parazitleri, kalın bağırsak kanamaları gibi hastalıklardır.

Kabızlık: Kabızlık (konstipasyon), bağırsak hareketlerinin yavaş olması (haftada 3 ya da daha az dışkılama), sert ya da kalın çaplı dışkı nedeniyle dışkılama güçlüğü çekilmesi kabızlık olarak tanımlanır. İshal: İshal (diyare), dışkının sık sık ve yumuşak kıvamlı ya da sulu çıkması durumudur. İshal, kesinlikle hastalık değil, birçok sebepten kaynaklanabilen bir belirtidir.

Crohn Hastalığı Crohn hastalığı, kronik ve iltihabi bir bağırsak hastalığıdır. Ağızdan anüse kadar sindirim sisteminin herhangi bir bölümünde veya aynı anda birkaç farklı bölümünde olan aralıklı iltihaplanmalar ve ülserlerle kendini gösterir. En sık ince bağırsakların son kısımlarında görülür. Bağırsak duvarında iltihaplanmalar ve yaralar (ülser) oluşmasına sebep olur. En sık belirtileri; karın ağrısı, ishal (bazen kanlı mukuslu olabilir), yorgunluk, halsizlik, kilo kaybı şeklindedir. Burada mikrobik olmayan bağırsak iltihaplanmaları söz konusu olmakla birlikte hastalığın üzerine mikrobik enfeksiyonlar da eklenebilir. Bağırsak delinmelerine, karın içi apse oluşumlarına yol açabilir. Bağırsak iltihapları ya da ülserleri nedeniyle bağırsaklarda daralma ve hatta tıkanmalar da ortaya çıkabilir. Uzun süreli tedavi ve takip gerektiren hastalıklardandır.

Ülseratif Kolit Ülseratif kolit, kalın bağırsağın kronik ve iltihabi bir hastalığıdır. “Rektum” denilen kalın bağırsağın son kısmı her zaman hastalıktan etkilenir. Bağırsak iç yüzeyinde yaygın yüzeysel ülserler ve kanamalar yapar. En çok kanlı mukuslu ishal ile kendini belli eder. Ayrıca karın ağrısı, halsizlik de yapabilir. Bu nedenle dizanteri tarzı ishalli hastalıklarla çok sık karıştırılır. Dizanteri tedavisine yanıt alınamayan hastalarda mutlaka akılda bulundurulmalıdır. Uzun süreli tedavi ve takip gerektiren hastalıklardandır.

İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS) IBS, eski adıyla “spastik kolit”, fonksiyonel bir bozukluk olarak değerlendirilir. En sık belirtileri karın ağrısı, bağırsak alışkanlığında düzensizlik (İshal, kabızlık, bazen ishal – bazen kabızlık), dışkı formunda düzensizlik (keçi pisliği gibi), karında şişkinlik, gerginlik hissidir. Bu kişilerde yapılan tetkiklerde herhangi bir patolojik bulguya rastlanmaz. Titiz, mükemmeliyetçi kişilik yapısında olan ya da depresyon, panik bozukluk, anksiyete bozukluğu, yüksek düzeyde sosyal stres altında olan kişilerde daha sık karşımıza çıkmaktadır.

Kalın Bağırsak (Kolon) Polipleri Polipler, bağırsak boşluğunun herhangi bir bölümünde oluşabilir. Polipler bulunduğu bölgeye, boyutlarına ve patolojik özelliklerine göre özellik gösterirler. Genelde herhangi bir şikâyete sebep olmazlar. Boyutları iyice büyüyerek bağırsak fonksiyonlarını etkileyecek hale gelirlerse belirti verebilirler. Karın ağrısı, şişkinlik, bağırsak alışkanlığında bozulma, dışkıda kan ya da gizli kanama gibi şikâyetlere yol açabilirler. Kalın bağırsak polipleri görülme sıklığı yaşın ilerlemesiyle birlikte artar. Genelde 50 yaşına yaklaşıldığında görülme sıklığı %25’lere kadar yükselebilir. Yakın akrabalarında kalın bağırsak polibi ya da kanseri olan kişilerde görülme sıklığı artar. Son yıllarda tüm dünyada 50 yaş civarında kolonoskopi kontrolü yapılması genel olarak kabul edilmiş bir durumdur. Ailesinde polip ya da kolon kanseri öyküsü bulunan kişilerde bu yaş sınırı 40–45’lere çekilmelidir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta; 50 yaş civarında herhangi bir şikâyet olup olmadığına bakmaksızın kontrol edilmektir. Şikâyet ortaya çıktığında bazen geç kalınmış olunmaktadır. Düzenli kolonoskopi kontrolleri yapılması durumunda kalın bağırsak polipleri küçük boyutlarda iken saptanarak kesilip alınmaları mümkün olacaktır. Böylelikle poliplerin büyüyerek kanser haline dönüşme riskleri de daha başlamadan bitirilecektir.


2016

60

medikent

Kalın bağırsak kanamaları

Bağırsak Enfeksiyonları (Gastroenterit)

Makattan gelen kanamaların ciddiye alınması ve mutlaka tetkik edilmesi gerekmektedir. Kanamalar, anüs bölgesi hastalıklarından ya da kolon – rektum bölgesi hastalıklarından kaynaklanabilir. Anüs bölgesi hastalıkları anal fissür, hemoroid ya da anüs kanserleri olabilir. Kolon – rektum bölgesi hastalıkları ise bağırsak ülserleri, iltihabi bağırsak hastalıkları, kalın bağırsak divertikülleri, polip ya da kanserler olabilir. En sık yapılan hata, makattan kanamaların hemoroid kanaması olduğu düşünülerek doktora gidilmemesi ve böylece erken teşhis ve tedavi şansının kaybedilmesidir.

Gastroenteritler, kusma ve ishale neden olan, ateş ve karın ağrısının da eşlik edebileceği durumlardır. Sularla ya da çiğ gıdalarla, bozulmuş gıdalarla sindirim sistemine giren mikroorganizmalar ya da bunların toksinleri önce midemizi bozar, sonra bağırsaklarımızı bozar. Ağrı, ateş, bulantı, kusma ve ishal olur. Yenilen – içilen gıdalara dikkat edilmesi, yağlı gıdalardan kaçınılması, bol sıvı alınması faydalı olur. Bu durum, 2-3 gün sürüp geçer. Nadiren 5-7 güne uzayabilir. İshal başladığında hemen antibiyotik başlanması önerilmez. Çünkü antibiyotiklerin kendisi de ishal yapabilen ilaçlardır. Sağlıklı bir bağırsakta faydalı bakteriler baskın halde bulunur, zararlı bakteriler hastalık yapamayacak durumda bulunurlar. Dışarıdan zararlı mikroorganizmaların alınması ya da antibiyotik kullanımı sonucu faydalı bakterilerin yok edilmesi, bağırsakta zararlı bakterilerin baskın hale gelmesine yol açar ve hastalık ortaya çıkar. Mutlaka dışkı tahlili yapılması, bunun sonucuna göre antibiyotik tedavisine karar verilmesi önerilir. Probiyotik ilaçlar; bağırsaklardaki faydalı bakterileri artıran, onları destekleyen ilaçlardır, herhangi bir yan etkileri olmadığından güvenle kullanılabilirler. İshal durdurucu ilaçlar doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalıdır. Çünkü ishal, vücudun mikroplardan arınma çabası olabilir. Bu durumda ishal durdurucu ilaç kullanılırsa bağırsakların boşalması duracak ve mikroplar bağırsak içerisinde kalarak çoğalacaktır. İshal 15 günü geçerse “uzamış ishal” olarak kabul edilir ve kolonoskopi vb. detaylı incelemelere ihtiyaç duyulabilir.

Kalın Bağırsak Divertikülleri Kalın bağırsak içerisinde çukurcuklar oluşması ve bağırsak duvarının dışarı doğru keseleşmesine “divertikül” adı verilir. Yaşla birlikte divertikül oluşma sıklığı giderek artar. Sol taraftaki kalın bağırsak kısımlarında daha sık oluşur. Bu hastalıkta yıllarca hiçbir belirti olmayabilir. En sık yaşanan sorunlar divertikül iltihabı (Divertikülit) ya da kanamadır. İltihaplanma durumunda sol alt karın bölgesinde şiddetli ağrı, üşüme, titreme, ateş, şişkinlik, kabızlık ve idrar yolu enfeksiyonu, kadınlarda yumurtalık enfeksiyonu gibi belirtilere neden olur. Divertikül kanamaları ise makattan sık sık ve fazla miktarda kan gelmesi ile kendini gösterir. Çoğunlukla hastaneye yatmak ve kan verilmesi gerekir. Genelde kanama birkaç gün içinde kendiliğinden durur. Kanama durmazsa ameliyat gerekebilir.

Kolon divertikülleri.

Kolonoskopik görüntü ve şematik görüntü.

Bağırsak Parazitleri

Kalın Bağırsak (Kolon) Kanseri Kalın bağırsak kanseri ya da kolorektal kanser, kalın bağırsak ve rektumda görülen kanserleri tarif eder. Kalın bağırsağın anüsten önceki son 15 – 20 cm’lik kısmına “rektum” adı verilir. Bu alanda oluşan kanserlere de “rektum kanseri” denilmektedir. Kalın bağırsak kanserlerinin çok büyük bir kısmı, kalın bağırsakta olan adenomatöz poliplerden oluşmaktadır. Bir polibin kanser haline dönüşmesi olayı çeşitli aşamalardan geçmektedir. Bu süreç 5-8 yıl alabilmekle birlikte birçok faktör nedeniyle bu süre kişiden kişiye değişmektedir. Herhangi bir belirti olmayabileceği gibi bağırsağın tamamen tıkanması durumuyla da karşımıza gelebilir. En sık belirtileri kanlı dışkılama, ishal veya kabızlık, karın ağrısı, gaz sancıları, karında kitle, dışkının incelmesi, halsizlik, yorgunluk, kansızlık (Demir eksikliği anemisi), bulantı ve kusma, kilo kaybı şeklindedir. Sağ taraf kolon kanserlerinde karın ağrısı, ishal, kansızlık ön planda iken sol taraf kolon kanserlerinde kanlı dışkılama, karın ağrısı ya da kabızlık ön plandadır. Sebebi tam anlaşılamayan karın ağrılarına, bağırsak alışkanlığındaki değişikliklere, kansızlık saptanmasına özellikle dikkat edilmelidir. Kansızlık bir hastalık değil, bir bulgudur. Bu nedenle kansızlık saptanmış kişilere hemen kan hapı (Demir preparatları ya da vitamin) verilmesi yanlış bir uygulamadır. Bu kişilerin kansızlık nedenleri mutlaka araştırılmalı, gerekirse ilaç daha sonra verilmelidir. Mide kanseri, bağırsak kanseri gibi öldürücü hastalıkların bazen ilk belirtisi kansızlık olabilir. Tıpkı kalın bağırsak poliplerinde olduğu gibi ailesinde kalın bağırsak kanseri olan kişilerin herhangi bir şikâyetleri olmadan da düzenli kolonoskopi kontrolleri yaptırmaları son derece önemlidir. Kolonoskopi kontrolü ile kanserin işaret vermeden önce erkenden teşhis edilmesi mümkün olabilecektir. Erken teşhis edildiğinde tedavi başarısı artacak, kanserin tamamen temizlenmesi şansı olacaktır.

Bağırsak parazitleri; kurt, solucan ya da gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar şeklinde olabilirler ve yıllarca bağırsakta yaşamlarını sürdürebilirler. El temizliği, gıdaların temizliği, tuvalet temizliği, tırnakların kısa kesilmesi (parazit yumurtaları tırnak diplerinde birikerek ağza taşınabilir), iç çamaşırların iyice kaynatılması gibi tedbirler alınabilir. Herhangi bir belirti vermeyebilirler. Kansızlık, hafif karın ağrıları, hafif bulantı, makatta kaşınma gibi belirtiler de olabilir. Tanı konulması için dışkıda parazitin görülmesi yeterlidir. Dışkı tahlili yapıldığında parazit ya da yumurtaları görülebilirse yine tanı koydurucudur. Ancak dışkı tahlilinin negatif çıkma ihtimali yüksektir. Kalın bağırsak kanserinin evreleri.


2016

61

medikent

Uzm. Dr. Sinem KARACA

10 Güneşten Kent Alsancak Tıp Merkezi Dermatoloji Uzmanı

Soruda

Korunma Güneşten korunmak neden bu kadar önemli?

Kaç yaşından itibaren güneşten korunmalıyım?

Güneş dış etkenlere bağlı yaşlanmanın en başlı nedenidir. Güneşten yayılan ultraviyole (UV) radrasyon ışınları deri yaşlanması belirtileri olan leke, kırışıklık artışı ve cilt kuruluğu gelişimini tetikler. UV ışınları en sık görülen kanser olan deri kanseri gelişimine zemin hazırlar. UV ışınlardan UVA ışını pencere camından geçebilir. Bu yüzden arabada ya da güneş gören iç mekanlarda güneşten korunmaya devam edilmelidir. Güneşten korunma bilinci yüksek olan toplumlarda deri kanseri görülme sıklığı daha az saptanmıştır. Yaşam boyu güneşe maruz kaldığımız toplam süre ile ilişkili olarak melanom dışı deri kanserleri (bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom) gelişim riski artmaktadır. Yapılan çalışmalarda deri kanserleri özellikle erkeklerde daha sık görüldüğü gibi güneşten korunma bilinci erkeklerde daha azdır. Deri kanseri gelişimi riski açısından cinsiyet ve genetik yatkınlık değiştirilemeyecek faktörler olduğu halde, güneş maruziyeti kontrol edebileceğimiz bir faktördür. Güneşten sakınmak, güneşten korunmada en önemli yöntemdir.

Güneşten korunma bilincine ve eğitimine erken yaşlardan itibaren başlamalıdır. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde olan güneş yanıkları ileri yaşlarda gelişebilecek ölümcül olabilen melanom deri kanseri gelişimi açısından risk taşır. Bu yüzden 6 aylıktan küçük bebeklerin uzun süreli direkt güneş maruziyetinden korunması, 6 aylıktan büyük bebek ve çocukların ise yüksek SPF değerli koruyucular ile güneşten korunması gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılan bir çalışmada güneş kremi kullanan ve güneşten korunma ile ilgili bilgi sahibi olan ergenler, bu alışkanlığa ve bilgiye sahip olmayanlara göre daha fazla güneşlenme eğiliminde oldukları saptanmış. Erken yaşlarda güneşlenme süresinin de kısaltılması konusunda eğitim verilmelidir.


2016

62

SPF nedir? “Geniş spektrumlu güneş kremi” ne demektir? SPF (sun protection factor) santimetrekareye 2mg güneş koruyucusu sürdükten sonra, o bölgede kızarıklık oluşturabilecek UV radyasyon dozunun, ürün sürülmemiş alanda kızarıklık oluşturabilecek UV dozuna bölünmesi ile elde edilen değerdir. ‘’Geniş spektrumlu’’ ibaresi ürünün hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruma sağladığı anlamına gelir.

SPF ne kadar yüksek ise o kadar iyi korunur muyum? SPF değerlerine göre SPF2-SPF15 arasında düşük koruma, SPF15 –SPF 30 arasında orta koruma, SPF 30- SPF 50 arasında yüksek koruma ve SPF 50 üzeri ise en yüksek koruma sağlar. Yapılan bir çalışmada SPF 15 ile SPF 30 içeren koruyucular arasında kızarıklık gelişimi açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemiş. Ancak SPF30 ile hücresel düzeyde daha iyi bir korunma sağlandığı saptanmış. Dolayısıyla güneş koruyucu kullanıldığında kızarıklık olmaması güneş hasarına maruz kalınmadığı anlamına gelmez. Özellikle açık tenli kişilerin koyu tenli kişilere göre daha yüksek SPF’li ürün kullanması önerilir.

Giysiler güneşten korunmada etkili midir? Doğru giysi seçimi ile güneşten korunulabilinir. Güneşten korunmada en önemli faktör giysinin dokuma sıkılığıdır. Giysi ne kadar sıkı dokunmuş ise o kadar iyi koruyacaktır. Bunu değerlendirmek için ürün ışığa tutularak bakılmalı, ışık geçirmeyen dokuma tercih edilmeli. Giysinin yapıldığı materyal ya da kalınlığı korunma üzerine daha az etkilidir. Giysiler ıslandığı zaman güneşten koruyucu özelliklerinin azalacağı unutulmamalıdır.

medikent

Güneşten korunduğum zaman D vitamini sentezimde azalma olur mu? Deride D vitamini sentezi güneşten gelen UV ışınları sayesinde olmaktadır. Yapılan çalışmalarda düzenli güneş koruyucu kullanımına rağmen deride D vitamini için gerekli olan güneş ışını geçişinin gerçekleştiği gösterilmiş. Günde 10-20 dakikalık yüz ve el sırtlarına olan güneş maruziyeti ile yeterli D vitamini üretimini sağlanır.

Güneşli aylarda yüze kozmetik işlem yapılabilir mi? Bazı kozmetik işlemler güneşli mevsimlerde yapılabilirken, bazı işlemlerin uygulanması leke gelişimi riski açısından uygun olmayabilir. Botulinum toksin, dolgu, PRP, mezoterapi, mezolifting , nem maskesi uygulamaları gibi işlemler uygulanabilir iken cildin soyulmasını sağlayan derin peelingler, soyucu etkili lazerlerin uygulanması uygun olmayabilir.

Kullandığım hangi ilaçlar güneşe hassasiyeti arttırır? Bazı antibiyotikler, ağrı kesiciler, diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar, retinoik asitler, kolesterol düşürücü ilaçlar, epilepsi ilaçları, mantar ilaçları ve bazı kanser ilaçları kullanımı sırasında güneş ışınlarına karşı hassasiyet artabilir. Bu hassasiyet abartılı bir güneş yanığı şeklinde güneş gören yerlerde kızarıklık, şişlik ve döküntü ile kendisini gösterebilir.

Güneşe maruz kalmakla benlerim kansere dönüşür mü?

Güneş yanığı durumunda ne yapmalıyım?

Güneş ile mevcut benlerin görünümünde değişiklikler olabilir. Bu değişiklikler arasında özelikle atipik benlerden melanom denilen ve ölümcül olabilen deri kanserine dönüşüm olabilir. Güneşe aralıklı ve yoğun olarak maruziyet sürekli olarak maruziyete göre benler üzerinden gelişen melanoma yatkınlık sağlar. Bu yüzden aralıklı olarak da güneşe çıkıldığında güneş koruyucusu sürülmesi ihmal edilmemelidir.

Özellikle açık tenli kişiler güneş yanıklarına karşı daha duyarlıdır. Güneş yanığı geliştiğinde güneş gören yerlerde kızarıklık, şişlik, ağrı, su toplaması ve soyulma belirtileri görülür. Ağrıya yönelik ağrı kesici alınabilir, soğuk uygulama yapılabilir. Bol sıvı tüketilmesi önerilir. Aloe vera içeren nemlendiriciler kullanılabilir. Güneş yanığının şiddetine göre ek tedavilere ihtiyaç duyulabilir.


2016

63

medikent

Opr. Dr. H. Cahit YILMAZ Kent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı

SAFRA HASTALIKLARI

Karnın sağ üst kısmında bulunan ve küçük bir armut şekline benzeyen safra kesesi kanallar ile karaciğer, pankreas ve bağırsaklara bağlanır. Safra kesesi taşları, safra yollarında oluşan tıkanmalar ve iltihaplanmalar çok sık görüldüğünden safra hastalıkları ihmal edilmemelidir.


2016

64

Dış safra yolu taşları

Safra Kesesi Taşları Safra kesesi, karaciğerin alt yüzeyinde, ona yapışık 50 ml hacmi olan armut biçimde bir organdır. Safra kesesi, safranın depolanmasını ve konsantre edilmesini sağlar. Karaciğerin ürettiği safra, kanallar yoluyla bu kesede birikerek, yemek sonrası özellikle yağlı gıdaların sindirimi amacıyla bağırsağa dökülür. Her 10 erişkinden birinde oluşan safra taşı, özellikle 30 yaşından sonra kadınlarda daha sık görülüyor. 60 yaşından sonra ise, erkeklerin yüzde 10-15'inde kadınların da yüzde 30-40'ında safra taşı oluşuyor. Safra taşları, safra içindeki katıların çökelmesi ile oluşur. Taşların büyük kısmı kolesterol içeriklidir. Safra kesesinde tek taş olabileceği gibi sayının binlere ulaştığı durumlar da vardır. Sarışın bayanlarda, şişmanlarda, çok hızlı kilo verenlerde, uzun süre damar yolundan beslenenlerde, midesinin bir kısmı ameliyatla çıkarılmış olanlarda safra taşı sık görülür. Hastalığın kalıtsal yanı olduğunu gösteren deliller vardır. Kafeinli içeceklerin ve alkolün safra taşlarını azalttığına dair yayınlar mevcuttur. Safra taşları kesenin kanalını tıkayarak içeriğinin boşalamamasına, böylece “kolesistit” adını verdiğimiz iltihaplanmaya yol açabilir. Taşlar ana safra kanalını tıkayarak safranın kana karışması yani sarılığa, pankreas kanalını tıkayarak pankreas bezi iltihabına (pankareatite) neden olabilir. Safra taşı olan hastaların yüzde 60'ında herhangi bir şikayet yoktur. Safra kesesi rahatsızlığına bağlı hastane başvurularının yüzde 20'si, ani gelişen taşın kanalı tıkaması sonucu oluşan kese iltihabı yani ‘akut kolesistit'tir. Bu hastaların yüzde 10'unda sarılık, kolanjit (dış safra yolları iltihabı), pankreatit gibi ağır komplikasyonlar görülür. Günümüzde safra kesesi taşına bağlı şikayeti olan hastalarda altın standart, laparoskopik kolesistektomidir. Bu yöntemle gerçekleştirilen operasyon, daha az ağrılı olur ve hasta 2 -3 gün içinde işinin başına dönebilir. Safra kesesinin tümü alınarak, hastalık nüksü, yeniden taş oluşumu, kanser ve komplikasyon gelişimi olasılığı ortadan kaldırılmış olur. Safra kesesinin olmaması, insanlarda ciddi hiçbir soruna yol açmaz.

Çoğunlukla safra kesesindeki taşların düşmesi veya nadiren kendisinin safra yollarında oluşması ile karşımıza çıkar. Günümüzde “ERKP” denen ağızdan endoskop yutturularak yapılan bir girişimle çıkartılır ve ardından kapalı safra kesesi ameliyatı yapılır.

Safra yolu darlıkları Genellikle safra kesesi ameliyatından sonra olan darlıklar veya dıştan bası yapan lenf bezi veya kitle gibi durumlarda karşılaşılır. Bu durumda safra kanallarının yeniden ince bağırsağa bağlanması gerekir.

Safra kesesi ve yolları tümörleri Karaciğer dışı safra yolları kanseri, kanser hücrelerinin karaciğer dışındaki safra kanallarında geliştiği nadir bir hastalıktır. Safra yolları, karaciğer ve safra kesesini ince bağırsağa bağlayan kanallardır. Bu ağ, sindirim esnasında yağların emilimini sağlayan, karaciğerde yapılan ve “safra” adı verilen salgıyı toplayan ince kanallarla başlar. Bu küçük kanallar birleşerek karaciğerden çıkan sağ ve sol hepatik kanalları oluştururlar. İki kanal, karaciğer dışında ana hepatik kanalı oluşturmak üzere birleşirler. Karaciğer dışındaki ana hepatik kanal bölümü “karaciğer dışı safra yolu” olarak adlandırılır. Karaciğer dışı safra kanalı, safra kesesinin (safrayı depolar) kanalı ile birleşerek ana safra kanalını oluşturur. Gıda sindirimi esnasında safra, safra kesesinden ince bağırsağa ana safra yolu ile boşaltılır. Kolit ve bazı belli karaciğer hastalıkları karaciğer dışı safra yolları kanseri gelişme riskini etkileyebilir. Karaciğer dışı safra yolları kanserinin olası belirtileri, sarılık ve ağrıdır. Bu ve benzeri belirtiler, karaciğer dışı safra yolları kanserinde olduğu kadar başka hastalıklarda da görülebilir. Sarılık (derinin veya göz aklarının sararması), karın ağrısı, ateş, deride kaşıntı oluştuğunda bir doktora başvurulmalıdır.

medikent


2016

65

medikent

MULTIPL SKLEROZ Uzm. Dr. Yaprak ALPER Kent Hastanesi Nöroloji Uzmanı


2016

66

medikent

MS nedir? Beyniniz ve omuriliğiniz, merkezi sinir sistemini oluşturur. Basitçe ifade etmek gerekirse, merkezi sinir sistemindeki sinirlerin çevresinde ‘miyelin’ adı verilen koruyucu malzeme zarar gördüğü zaman MS ortaya çıkar. Miyelin zarar gördüğünde, mesajlar yavaş veya bozuk iletilir ya da hiç iletilmez ve MS semptomları ortaya çıkar. MS otoimmün bir hastalıktır, bu şu demek: Vücudun bağışıklık sistemi kendi dokusunu yabancı madde zannederek ona saldırır. MS’te bağışıklık sistemi beyin ve omurilikte miyeline saldırır. MS’te neler olduğunu anlamanın en basit yolu, vücudunuzu bir elektrik devresi olarak düşünmektir; burada beyniniz ve omuriliğiniz güç kaynağı, uzuvlarınız ve vücudunuzun geri kalanı ise ışık, bilgisayar, televizyon ve diğer cihazlardır. Sinirleriniz, tüm bunları birbirine bağlayan elektrik kablolarıdır ve miyelin de bu kabloların çevresindeki yalıtımdır. Şimdi yalıtımın zarar gördüğünü hayal edin. Sonuç ne olurdu? Cihaz arızası ve büyük olasılıkla kısa devre.

“Multipl Skleroz” adı nereden geliyor? “Skleroz” sözcüğünün kökeni, Yunanca sert anlamına gelen ‘skleros’ sözcüğüdür. Multipl sklerozda, zarar gören sinirlerin çevresinde ‘plaklar’ (ayrıca lezyonlar veya yara izleri olarak da bilinir) adı verilen sert alanlar gelişir. ‘Multipl’ sözcüğü, merkezi sinir sisteminde miyelinin zarar görebileceği çok çeşitli alanlara karşılık gelir.

MS’in türleri var mıdır? Yıllar içinde farklı sınıflandırmalar yapılıyor olsa da genel olarak, klinik seyir temel alınarak dört tipi olduğu söylenebilir: • Nükseden-iyileşen MS • İkincil ilerleyen MS • Birincil ilerleyen MS • Nüksedip ilerleyen MS Bu ana dört tip dışında, hala varlığı tartışmalı olan, “benign (iyi huylu) MS” olarak adlandırılan bir tip daha vardır ki, 15 yıl klinik özürlülük oluşturmadan süregelen MS için bu terim kullanılmaktadır.

MS’e ne yol açıyor ve kimler yakalanıyor? MS hastası olmak sizin hatanız değildir ve yaşam stilinizle veya davranışlarınızla bir ilgisi yoktur. İnsanların neden MS’e yakalandığını kimse bilmese de, araştırmalar buna genetik ve/veya çevresel faktörlerin neden olduğunu ileri sürmektedir. Genetik faktörler: Başka bazı hastalıkların aksine MS doğrudan kalıtsal değildir ve buna bir tek kusurlu gen neden olmaz. Ancak bazı insanları MS’e yakalanma yönünde daha hassas hale getiren bir genetik bileşen (büyük olasılıkla genlerin birleşimi) bulunduğu düşünülmektedir. Bu, akrabalarınızda da MS ortaya çıkacağı anlamına gelmez. Tek yumurta ikiziniz olsa bile bu onun da MS’e yakalanacağını göstermez. Farklı araştırma çalışmaları farklı sonuçlar vermektedir ve çocuklarınızın da MS olma olasılığı hakkında kesin bir tahminde bulunmak mümkün değildir.

Atak nedir? Atak, geçici nörolojik yakınmalara verilen isimdir. Ataklar, en az bir gün süren, genellikle de birkaç ay içinde tam veya tama yakın düzelen nörolojik yakınmalardan oluşmaktadır. Bir ay içinde yeni yakınma olsa bile, bu durum yine tek atak olarak değerlendirilir. MS genellikle tekrarlayan ataklarla seyretmekle birlikte, yukarıda bahsettiğimiz gibi ataklı olmayan tipleri de bulunmaktadır.

Yalancı atak nedir?

Çevresel faktörler: İlginç olan başka bir nokta ise ekvatordan kuzeye doğru ilerledikçe MS hastası olma olasılığınızın da o kadar artmasıdır. Bunun İngiltere’de (İskoçya’da İngiltere’nin geneline göre çok fazla), Kuzey Amerika’da ve İskandinavya’da oldukça yaygın görülmesinin, ancak örneğin Malezya’da veya Ekvator’da neredeyse hiç görülmemesinin bir nedeni de budur. Bunun nedenleri tamamen net değildir, ancak çevredeki bir şey (örneğin bir virüs) MS’i tetikliyor olabilir. Soğuk ülkelerde yaygın olması, bazı araştırmacıların vitamin D (güneş vitamini) eksikliğinin de rol oynadığını düşünmesine neden olmuştur.

Vücut sıcaklığında artışa neden olan enfeksiyon veya diğer nedenlerle birlikte gözükebilen, daha önce yaşanmış belirtilerin tekrar ortaya çıkması veya var olanların kötüleşmesi durumudur. Yoğun stres, uykusuzluk, açlık, adet ve benzeri durumlar da yalancı atak ile ilişkili olabilir.

İngiltere’de yaklaşık 85.000 kişinin MS hastası olduğu (bu rakam her 800 kişide bir kişiye karşılık gelir) tahmin edilmektedir (bu oran her 500 kişide bir kişinin hastalığa yakalandığı İskoçya’da daha yüksektir). Ülkemizde ise yaklaşık 40bin MS’li hasta vardır. MS hastalarının büyük çoğunluğuna 20 ila 40 yaş arasında tanı konulur, ancak bu hastalık daha ileri yaşlarda ve nadiren çocuklarda da ortaya çıkabilir. Kadınlarda, erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla rastlanır.

Ataklar tam düzelir mi? MS ataklarının çoğu birkaç ay içinde düzelir. Bazı ataklardan sonra düzelme 6 ay sürebilir. Atakların %40 kadarında değişik düzeylerde sekel kalır.


2016

67

medikent

MS’te ne tip yakınmalar olur?

MS tanısı nasıl konur?

Bahsedeceğimiz semptomlar, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve MS hastalarının yaşadıkları semptomların kapsamlı bir listesi değildir. Ayrıca bu semptomların tümünü yaşama olasılığınız da düşüktür. Pek çok hasta bunların yalnızca birkaçını yaşar. Bazı yaygın semptomlar; ellerde ve ayaklarda hissizlik veya karıncalanma gibi duyusal sorunlar, bulanık veya çift görme ya da bir gözde optik nevritten (göz siniri iltihabı) kaynaklanan geçici görme kaybı gibi görme sorunları, yorgunluk (fiziksel veya zihinsel faaliyeti güçleştiren kuvvetli bir bitkinlik hissi), baş dönmesi, kas kuvveti ve beceri kaybı, yürüme, denge ve koordinasyon sorunları, kaslarda kasılma ve spazmlar (özellikle kas gruplarında kasılma veya sertlik – bazen ‘sürekli kasılma’ da denir), mesane ve bağırsak sorunları, bilişsel sorunlar (isimleri unutmak gibi hafıza ve düşünme sorunları) ve cinsel sorunlardır.

MR ve diğer tetkikler, MS tanısı için yardımcıdır, tanı için esas olan, öykü ve muayenedir.

“Ortak özellikler olsa da herkesin MS’i kendine özgüdür. Birebir aynı şekilde seyir gösteren iki ayrı MS hastası yoktur.”

"MS plağı" ne demektir? MS hastalarının beyin veya omuriliklerinde "plak" ismi verilen, bu hastalığa özgün doku değişiklikleri vardır. Hasar görmüş, kılıfları soyulmuş ve bazen de kayba uğramış nöronların olduğu bölgelerdir. Plaklar, beyin ve omuriliğin herhangi bir yerinde olabilmektedir. Plakların yerleşim yeri, MR sırasında verilen ilacı tutup tutmadıkları ve tutma miktarı hastalığın tanısında ve takibinde önemlidir.

MS hastası olup olmadığınızı anlamak için kullanılan tek bir basit test yoktur. MS tanısı koymak güç olabilir ve süreç biraz zaman alabilir. Nöroloji hekimi olarak bizler, MS belirtileri aramanın yanı sıra başka olası hastalıkları ve semptomlarınız için başka açıklamaları da değerlendirmek zorundayızdır. Bazı insanlar bu can sıkıcı belirsizlik dönemini ‘Limboland’ (Belirsizlikler Diyarı) olarak adlandırırlar. Bizler, tıbbi hikayenize ve muayeneye dayanarak ‘klinik tanı’ koyarız ve bu tanı genellikle aralarında taramanın da bulunduğu birtakım testlerle desteklenir. MS tanısı koyabilmek için genellikle atakların iki veya daha çok durumda, merkezi sinir sisteminde iki veya daha çok alanla ilgili olduğu belirlenmelidir. Örneğin, bir durum gözlerinizi etkileyen optik nevrit, diğeri ise bir uzuvda hissizlik olabilir.Aynı zamanda en az bir ay sonra merkezi sinir sisteminde yeni MS faaliyetine dair kanıt da varsa, bazen yalnızca semptomlar bir kez ortaya çıktıktan sonra MS tanısı konulur. Doktorun benzer semptomlara sahip başka hastalık olasılıklarını da elemesi gerekir. Temel testler, bunların yapılma nedeni ve bunların göstermeyi amaçladığı şeyler hakkında kısa bir açıklama yapalım:

Nörolojik muayene Bu, hareketlerinizin, reflekslerinizin ve görme gibi duyusal becerilerinizin ne şekilde etkilendiğini kontrol etmek için yapılan fiziksel bir muayenedir. Nörolog, hastalığınızın MS’te veya başka hastalıklarda görülen tipik belirtileri sergileyip sergilemediğini size söyleyecektir.

MRI (manyetik rezonans görüntüleme) MRI tarayıcı, güçlü manyetik alanlar kullanarak beyin ve omuriliğin görüntüsünü oluşturur. MRI görüntüsünde, merkezi sinir sistemindeki iltihaplı veya hasarlı doku bölgeleri görünebilir.

Uyarılmış potansiyeller Bu testler, elektrik sinyallerinin beyin, göz, kulak ve deri arasında ne hızda dolaştığını ölçer. Kafatası derisine, EEG makinesine bağlı küçük elektrotlar bantlanır. MS’te sinir hücrelerinin içindeki elektrik sinyalleri yavaşlar.

Lumbar ponksiyon Lumbar ponksiyon, artık eskisi kadar sık gerçekleştirilmez. Günümüzde, yalnızca diğer testlerle MS tanısı teyit edilemezse bu testten geçersiniz. Doktorun beyin ve omuriliği çevreleyen beyin omurilik sıvısından numune almasını sağlar. MS hastalarında bu sıvıda genellikle testlerde ‘oligoklonal bantlar’ şeklinde görünen antikorlar bulunur. Bu, bağışıklık sisteminin merkezi sinir sisteminde iş başında olduğunu gösterir. İşlem; özel, ince bir iğne ile gerçekleştirilir. Tüm işlem yaklaşık 5-10 dakika sürer. İşlem sonrasında iğne giriş yerinde ağrı olabilir. Hastaların yaklaşık %10’unda geçici baş ağrısı görülür. Bol sıvı alımı ve sırt üstü yatarak istirahat ile baş ağrısı hafifler ve geçer.


2016

68 MS tanısı ile başa çıkma

Her atak tedavi edilir mi?

MS hastası olduğunuz size söylendiğinde neler hissetmeniz veya nasıl davranmanız gerektiğini belirleyen kurallar yoktur. Hastalık herkesi farklı şekillerde etkilediği için herkes bu habere farklı bir tepki gösterir. İster doktorunuz isterse eşiniz, aileniz veya arkadaşlarınız olsun, başka hiç kimse size neler hissetmeniz veya nasıl tepki göstermeniz gerektiğini söyleyemez. Gözlerinizden yaşlar boşanabilir veya sessizliğe gömülebilirsiniz. Kendinize acıyabilir ve bu hastalığın neden sizi bulduğunu sorabilirsiniz. Veya öfkelenip başka insanlara ani çıkışlar yapabilirsiniz. Ayrıca sağlıklı ve kaygısız insan kimliğinizi kaybettiğiniz için yas tutabilirsiniz. Suçluluk duymak ve MS’i hak edecek ne yaptığınızı merak etmek de olağandışı değildir. Ayrıca yıllarca süren açıklanamayan semptomlar, şüpheler ve korkuların ardından nihayet elinizde bir cevap olduğu için rahatlama da hissedebilirsiniz. Hastalık tanısını herkese haykırmak veya bunu sır olarak saklamak isteyebilirsiniz. Hastalık tanısı sizi MS hakkında yazılan her şeyi okumaya teşvik edebilir veya içinizde başınızı kuma gömüp bunu yok sayma isteği yaratabilir. Ayrıca bunların tümünü birden hep birlikte veya sonraki birkaç yıl içinde art arda hissedebilirsiniz. Tüm bunlar normal tepkilerdir.

Her MS atağını kortizon ile tedavi etmeye gerek yoktur. Bazı ataklar hafiftir ve hiçbir şey yapmadan geçecektir. Hastanın günlük yaşantısını bozmayan hafif bulgularda mesela; duyusal yakınmalar, bir tarafta hafif kuvvetsizlik gibi durumlarda tedavi gerekmeyebilir.

Bitkisel bir tedavinin MS’te etkili olduğu şimdiye dek gösterilmemiştir. MS bağışıklık sistemi zayıflığı sonucu olan bir hastalık değildir. Bitkilerle bağışıklık sistemini güçlendirme çabaları yersizdir.

medikent

“MS varlığı gebeliği engellememeli ancak gebelik, uygun zaman ve koşullarda planlanmalıdır. Planlı hamilelik düşünülüyorsa en az 1 ay, tercihen 3 ay önceden ilaçların kesilmesi gerekmektedir.”

Çocuk sahibi olabilir miyim? MS hastası erkekler ve kadınlar için MS aile kurmayı engellemez. Günümüzde hakim olan görüş, gebeliğin MS hastalığının genel seyri üzerinde herhangi bir fark yaratmadığı ve MS hastası olmanın bebeğinizin sakat doğma olasılığı açısından bir fark oluşturmadığı yönündedir. Gebelik sırasında MS hastası pek çok kadın kendisini çok iyi hisseder ve diğer zamanlara göre hastalık daha az nükseder. Ancak doğumdan hemen sonraki aylarda nüksetme riski artar. Atak önleme için kullanılan ilaçların ise gebelik öncesinde, bebekte sakatlık oluşturma potansiyelleri nedeni ile kesilmesi gerekir.

MS tedavisi nasıl yapılır? Hastalığın ilerlemesini durduran ya da yavaşlatan ilaçlar kullanılmaktadır. MS'de tedavi esas olarak 4 basamakta özetlenebilir:

Atak tedavisi: Sadece ataklar sırasında kullanılan tedavilerdir. Ortaya çıkan atağın kısa sürmesi ve tam olarak düzelmesi için 3-10 gün süre ile yüksek doz kortizon kullanılmaktadır.

Koruyucu tedavi: Bu ilaçlar atakların tekrarlamasını azaltıp, beyin MR'larında yeni plakların oluşmasını engellemektedir. Bu tedaviler sayesinde hastalar uzun yıllar ataksız kalabilmektedir.

Belirtileri giderici tedaviler: Hastalığın seyri üzerinde etkisi olmayan, yakınmalarına göre kullanılabilecek olan ilaçlar (ağrı kesiciler, kas gevşetici, epilepsi ilaçları gibi). Fizyoterapi: MS hastalarında en az ilaç tedavisi kadar önemlidir. Hastalarda sık olarak izlenen güç kayıpları, dengesizlik, ellerde beceriksizlik ve kas sertlikleri (spastisite) etkin bir fizyoterapi ile önlenebilir.

Kendi kendinize bakım: İyi diyet ve egzersiz Genel olarak, dengeli ve sağlıklı bir diyet uygulamanın, bol meyve ve sebze gibi yağ oranı düşük gıdaları tercih etmenin MS hastaları açısından yararlı olduğu düşünülmektedir. Doymuş yağ alımını (et ve süt ürünlerinden) minimum düzeyde tutmaya çalışın. Temel yağ asitlerinin (linoleik asit ve alfalinolenik asit gibi), sinir sisteminin sağlığını korumak açısından önemli bir rol oynadığı belirlenmiştir. Bunlar ayçiçeği ve soya yağlarında, tohumlarda, bezelyede, fasulyede ve mercimekte, brokoli gibi yeşil yapraklı sebzelerde bulunur ve bunların çoklu doymuş türevlerini ton balığı, istavrit ve somon gibi yağlı balıklar içerir. MS hastasıysanız, dengeli diyet kadar düzenli ve hafif egzersiz de önemlidir. Bu hem zinde ve sağlıklı olmanızı sağlar hem de kemiklerinizi güçlendirir, kaslarınızı sıkılaştırır ve sizi daha esnek yapar; bunların tümü, nüksetme dönemlerinde daha az sakatlanmanızı sağlayabilir ve kaslarınız veya duruşunuzla ilgili uzun vadeli sorunları önlemeye yardımcı olabilir.

MS ve Egzersiz Kendinizi zorlamayacağınız orta düzeyde spor aktivitelerinde bulunun. Doktorunuzun önerdiği, gevşeme teknikleriyle desteklenmiş programları çalışın. Gerilme hareketleriyle spastisiteyi ve aynı zamanda kas kısalmalarını engelleyin. Yüzme, su aerobiği ve yoga gibi hafif egzersizler yapın.

Multipl skleroz; yaşama sevincinize, mutlu olmanıza ve hayatı sevmenize engel değildir.


2016

69

medikent

Opr. Dr. Serdar SÖYLEV Kent Hastanesi

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı

Ön Çapraz Bağ Yaralanmaları Spor yaralanmalarının başında gelen ön çapraz bağ yaralanmalarında dizdeki işlevsel kaybın yeniden kazanılabilmesi için cerrahi tedavi gerekebilir. “Konservatif mi yoksa cerrahi tedavi mi?” kararı, yaralanmanın yapısına göre belirlenir.


2016

70 Ön çapraz bağ, diz ekleminin stabilitesini sağlayan önemli yapılarından biridir. Uyluk kemiği dış kondilinden kaval kemiği tepe kısmının ön orta noktasına uzanır. İki adet banttan oluşur; bunlar, dizin hareketi sırasında uyumlu davranır ve dizin bükülmesi sırasında kaval kemiğinin uyluk kemiğine göre öne doğru yer değiştirmesine engel olur. Stabilite ile birlikte derin duyuyu sağlayan yapılardan biridir.

Ön çapraz bağ yaralanmaları, genellikle kaval kemiğinin uyluk kemiğine zıt rotasyonel zorlanması ile olur. Ön çapraz bağ kopuğu-yetmezliği durumunda diz ekleminin kayma-yuvarlanma mekanizması bozulur ve tibial-femoral eklem yüzeylerinin temasında bozulma, menisküs yırtıkları, fonksiyonel instabilite ve kıkırdak hasarı olur. Ön çapraz bağ diz ekleminde en sık yaralanan yapılardan biridir. ABD’de yılda iki yüz bin ön çapraz bağ yaralanması olgusunun yüzde altmış beşi cerrahi olarak tedavi edilmektedir. Ön çapraz yırtığı her zaman cerrahi olarak tedavi edilmez. Yaş ve aktivite düzeyi ve beklenen aktivite düzeyi cerrahi kararı vermede önemlidir. Yüksek aktivite düzeyi olmayan hastalarda da günlük aktivitede dizdeki laksite (gevşeklik-boşalma) nedeni ile cerrahi kararı alınabilir.

Konservatif ? Cerrahi ? • Non operatif tedavi yaşlı ve sedanter kişilerde tercih edilebilir. Kişinin aktivite düzeyi ve tipi en önemli belirleyici, spora katılımın artması ile cerrahi endikasyonlar genişleyebilir. • Yaş ve tek başına laksite ölçümlerine göre cerrahiye karar verilmemelidir. • İnstabilite varsa, rehabilitasyon ve aktivite modifikasyonu ile kontrol altına alınamıyorsa, cerrahi tedavi önerilmelidir. Ön çapraz yırtığı tedavisinde travma sonrası hemen cerrahi uygulanmaz, uygulanması başarıyı olumsuz etkiler. Dizde neredeyse hiç şişlik kalmaması, diz ekstansiyonunun tam olması (hastanın düz bacak kaldırmada dizi tam düzeltebilmesi), quadriceps (uyluk ön kası) gücünün iyi olması, normal yürüme paternine erişilmiş olması cerrahinin başarı şansını arttırır. Bu zaman genellikle travmadan bir veya iki-üç ay sonrasıdır.

medikent

Ön çapraz bağ rekonstrüksiyon cerrahisi, artroskopik yani diz eklemine kamera yardımı ile kapalı müdahale ile uygulanan bir ameliyattır. Kopan bağ yerine dizin çevresinden alınan ve greft adını verdiğimiz tendonlar konulmaktadır. Bu tendonlar, dizin içine femur ve tibiadan açılan kemik tünellerden yerleştirilerek, askı şeklinde femura implant ile tutturulurken, tibiada ise genellikle eriyen bir vida ve bazen vidaya ek olarak 1 cm çapında bir U stapler ile tespit edilmektedir. Bu tespitler, hastanın ameliyatının ertesi gününde yük verebilmesini ve dizini kıvırabilmesini sağlarken, konulan tendonların kemiğe kaynamasına kadar olan 8-10 haftalık sürede greftin tüneller içinde sabit kalmasını sağlar. Rekonstrüksiyon kemik-patella-kemik veya hamstring otogreft (hastanın kendisinden alınır.), allogreft veya sentetik greftler ile yapılır. Enfeksiyon taşıyıcılığı, doku reddi, beş kat artmış rerüptür oranları ve genellikle gevşek kalması gibi durumlardan ötürü allogreftleri tercih etmiyoruz. Yüksek başarısızlık oranları nedeni ile de sentetik greftleri kullanmıyoruz. Ameliyatın süresi yaklaşık 45 dakikadır ve bu sırada diz içinde başka yaralanmalar varsa onlara da müdahale edilir.

Ön çapraz bağ rekonstrüksiyon cerrahisi komplikasyon oranı oldukça düşük bir cerrahidir. Bununla birlikte hastanın geleceğini belirleyen en önemli faktör, çapraz bağa eşlik eden menisküs, kıkırdak gibi diğer yapılardaki yaralanmaların durumudur. Genel ameliyat risklerinin dışında, iyi teknikle yapılmış olsa bile, bu ameliyata özgü olarak, çok düşük oranlarda da olsa enfeksiyon, derin ven trombozu (kan pıhtısı), bağın kemiğe iyileşmesinde yetersizlik gibi komplikasyonlar görülebilmektedir. Ameliyatın ertesi günü hasta çift değnek yardımı ile tolere edebildiği oranda yük vererek yürüyebilir. Ameliyattan hemen sonra fizyoterapiye başlanması şartıyla, 2. hafta sonunda tek değnekle, 3. hafta sonunda ise değneksiz yürüme hedeflenir. Diz stabilitesinde cerrahi sonrası rehabilitasyon önemli; sadece cerrahi ile stabilite sağlanamaz, yetersiz rehabilitasyon ile sonuç başarısız olur. Ameliyatın başarısı ancak iyi fizyoterapi ile mümkündür. Diz çevresi adalelerin güçlendirilmesi, denge, koordinasyonun arttırılması için mutlaka fizyoterapist eşliğinde tedavi olunmalıdır. Hedef 6-8 haftada “jog” denilen hızlı yürüme-düşük tempolu koşuya ulaşabilmektir. Ameliyat sonrası 2.5 aya kadar haftada 3-4 gün fizyoterapiye devam etmek gereklidir. 3. haftadan sonra havuz içi egzersizler de çok faydalıdır. 2.5 ay ile 4 ay arası ise fitness-fizyoterapi bir arada yapılabilir. Profesyonel sporcularda 4-6 ayda spor aktivitesine tam kapasite dönmek mümkün olmakla beraber, amatörlerde temaslı sporlara (futbol, basketbol gibi) dönüş süreci 1 yıla kadar uzayabilmektedir.

Hamstring otogreftinin hazırlanan tünellere yerleştirildikten sonraki artroskopik görüntüsü.

Eğer ameliyat düzgün bir cerrahi teknikle yapılmışsa, ancak yeni bir travma olursa tekrar yaralanma olabilir. Tabii ki dizin artık ameliyatlı bir diz olduğu unutulmaksızın, ömür boyu düzenli egzersiz yapılması, kilo almamaya dikkat edilmesi ve diz çevresi adalelerin güçlü tutulması riskleri düşürecektir. Yine de ortalama %8-10 gibi hastada tekrar yaralanmaya rastlanabilmektedir.


2016

71

medikent

Doğum Sonrası

BESLENME VE KİLO VERME

Uzm. Dyt. Gamze GÜLTEKİN Kent Alsancak Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı

Doğum sonrası, fazla kiloları vermenin en sağlıklı ve güvenli yolu, doğru egzersiz ile dengeli ve yeterli beslenmedir. Günde ortalama 500-800 kalori enerji harcamayı sağlayan anne sütü ise daha kolay kilo verilmesine yardımcı olur. Doğru beslenme ile süt kalitesi ve miktarını koruyarak sık emzirmek, bu dönemde annelerin kilo verme konusunda en büyük yardımcısıdır.


2016

72

Bir beslenme uzmanı ve anne olarak benim kendime uyguladığım programdaki önemli noktaları da sizlerle paylaşmak isterim: Mutlaka her gün bol proteinli bir kahvaltı yapıyorum. • Yumurta, peynir ve sütün olduğu, mutlaka tam buğday ekmek veya ruşeymli kreplerin eşlik ettiği, ceviz veya badem gibi yağlı tohumların ve söğüş mevsim sebzenin olduğu klasik bir kahvaltı olmasına özen gösteriyorum. • Çok acelem varsa; yoğurt, yulaf ezmesi, meyve, ceviz ve tarçınlı bir kahvaltı yapıp, evden çıkıyorum. Kesinlikle çok fazla su tüketiyorum (Siz istemeseniz de, emzirirken en çok suya ihtiyaç duyuyorsunuz.) Mutlaka protein ve karbonhidratın birlikte ve dengede olduğu ara öğünler yapıyorum. • Süt ve meyve • Meyveli yoğurt • Kefir • Ceviz, badem veya fındık yanında kuru üzüm veya kuru incir • Peynir ve ekmek • Tam buğday krakerler Sağlıklı bir doğum yapıp bebeğini mutlulukla kucağına alan annelerin, hamilelik döneminde aldığı fazla kiloları vermek adına, pek çok yöntemi denediğine şahit oluyoruz. Annelerin doğum sonrası hızlı kilo verme isteğiyle düşük kalorili diyetlere yönelmesinin kilo vermeyi zorlaştırmasının yanında sağlıksız beslenmenin ayrıca anne sütünün miktarını ve kalitesini de azalttığı unutulmamalıdır. Hamilelik döneminde sağlıklı ve dengeli beslenme ile 9-12 kilo alınması durumunda, doğumun ardından bol bol emzirerek fazla kilolardan kurtulmak mümkün. Hamilelik sonrasında vücudun süt yapımını artıracağı düşünülen şerbetli tatlılar, aşırı karbonhidrat ve yağ içeren besinler ise sadece kilo almaya yarıyor. Sağlıklı ve dengeli beslenme ve bebeği sık sık emzirme hem fazla kilolardan kurtulmayı hem de vücudun süt yapımını artırmasını sağlıyor. Doğum sonrası fazla kiloları, sağlıklı ve dengeli bir biçimde vermek çok önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki, doğumdan sonra vücut ilk 6-8 hafta (bazen daha uzun), kendini toparlamaya ihtiyaç duyar, bu dönemde kilo vermeye çalışmak, anneyi daha çok strese sokabilir. Nitekim, İngilizce’deki “9 months up, 9 months down (*9 ay yukarı, 9 ay aşağı)” demek olan ve hamilelikte alınan kiloların bebeği doğurduktan sonraki dokuzuncu ayda verileceği anlamına gelen halk deyişini doğrularcasına aslında yavaş, istikrarlı, egzersizle desteklenmiş ve bir beslenme uzmanı desteği alınarak şekillendirilmiş bir program tercih edilmelidir. Beslenme programları kişisel özelliklere göre değişir. Genel olarak su tüketimi, kuru baklagil ve tahıllar ile sebze ve meyvelerin hergün mutlaka tüketilmesi, yumurta başta olmak üzere, et, balık, peynir, süt ve türevleri gibi protein kaynaklarına diyette yer verilmesi ve çay kahve tüketiminin sınırlandırılması önemlidir. Doğum sonrası, fazla kiloları vermenin en sağlıklı ve güvenli yolu, doğru egzersiz ve dengeli ve yeterli beslenmedir. Günde ortalama 500-800 kalori enerji harcamayı sağlayan anne sütü ise daha kolay kilo verilmesine yardımcı olur. Doğru beslenme ile süt kalitesi ve miktarını koruyarak sık emzirmek, bu dönemde annelerin kilo verme konusunda en büyük yardımcısıdır.

Her gün en az yarım saat yürüyorum. Tatlı istediğimde yiyorum. Elbette daha düşük kalorili ve besleyici özelliği yüksek sütlü/meyveli tatlıları tercih ediyorum. Omega-3 desteği, bu dönemde de çok önemli elbette. Hem balık yemeyi, hem de takviye almayı uygun görüyorum. Hem anne hem formda olmak kesinlikle mümkün. Tüm annelere, anne adaylarına, evlatlarıyla sağlıkla ve huzurla geçirecekleri, formda ve keyifli bir hayat yolculuğu diliyorum, sevgiyle..

“Beslenme programları kişisel özelliklere göre değişir.”

medikent


2016

73

medikent

Bir kitap kadar elverişli değildir hiçbir gemi uzak diyarlara götürmek için bizi…

Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Kent Hastanesi Çocuk Nörolojisi Uzmanı

KITAPLARIN

Çocuk Gelişimi Üzerine Etkileri


2016

74 Çocukluk dönemi, tüm insan yaşamında kısa bir dönemi kapsar, ancak gerekli ve köklü tüm alışkanlıklar çocukluk yıllarında kazanılır. Çocukları yetişkinlerden ayıran en önemli özellik; sürekli büyüme ve gelişme göstermeleridir. Çocukların; zihinsel, duygusal, sosyal, bedensel gelişiminin %70’i 0-6 yaş arasında tamamlanmaktadır. Bu süre içinde en hızlı gelişme, ilk 2 yılda gerçekleşir. Başlangıçta davranışı birkaç refleksten oluşan insan, 2 yıl sonunda kendi başına yürüyebilen, konuşabilen, sonrasında da bazı basit problemleri çözebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen bir kişi hale gelir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla sinir hücresi bulunmakta, her bir hücre ortalama 10.000 hücre ile bağlantı içerisinde çalışmaktadır. “Nöron” adı verilen bu sinir hücrelerinde sinyaller çok karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle oluşan ve sayısı saniyede 1000’e çıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir. Çocukluk döneminde birçok uyaran bu nöronlar arası bağlantıların ve nöronlar arası sinyallerin ve iletimin artışına yol açar. Bu uyaranların en önemlileri; iyi beslenme ve bakım, sevgi, aile ve çevreden gelen sesli ve sözlü iletişimdir. Kitaplar, çocukların duygusal, ruhsal, bilişsel ve sosyal gelişimleri için dünyaya açılan pencerelerdir. Bebeklik döneminden itibaren kitaplar çocuğun hayatının bir parçası olmalıdır. Doğumdan itibaren bebeğe sunulan uyaranların çeşitliliği ve zenginliği, bebeğin zihinsel gelişimi, yeni deneyimler ve becerilerin kazanılmasında çok önemli rol oynar. Erken yaşta kitaplarla tanışan çocukların dil becerilerinin ve kelime hazinelerinin yaşıtlarına göre daha çabuk geliştiği saptanmıştır. Kitap, çocuğun hayal gücünü, yaratıcılığını, sorun çözme yetilerini geliştirir. İyi ve kötüyü kitaplardan öğrenir. Kitaplar, gerçek ile hayal arasındaki köprüyü oluşturur. Çocuklar başka insanların yaşamlarını, olaylar karşısındaki davranış ve duygularını anlama ve sorun çözme yetenekleri kazanırlar.

medikent

Her yaşın kitabı vardır İnsan beyni okuyarak beslenir ve güçlenir. Okumanın zamanı ve yeri yoktur. Alışkanlıklar küçük yaşlarda edinilir, her yaşın kitabı vardır. Anne ve babayla kitap okumak, anne-çocuk ve baba-çocuk iletişimini güçlendirir. Kitapları hayatının bir parçası yapmanın en iyi yöntemi çocuklarla birlikte okumaktır.

0-3 yaş

Okul Çağı

0-3 yaş arası dönemde bol ve büyük resimli, dikkat çekici resimleri olan, dokunma duyusuna hitap eden, az ve kısa yazılı kitaplar tercih edilmelidir. Bu dönemde çocuklar, resimleri işaret etmek, kedi, köpek gibi hayvan seslerini taklit etmekten keyif alırlar, konsantrasyon süreleri kısadır, bu nedenle kitap okuma süreleri kısa olmalıdır.

Okul döneminde kahramanları çocuk olan öyküleri severler, hala somut düşünme döneminde oldukları için resimli kitaplar tercih edilmelidir. 10 yaşından sonra ise soyut düşünme becerileri gelişmeye başlar, ilgi alanları değişir, macera, mizah, biyografi, tarihi eserler ilgisini çekmeye başlar.

3-6 yaş

Ergenlik

3-6 yaş arası dönemde insan ve hayvan resimli masallar, tekerlemeler, kısa hikayeler ilgi çekicidir. Çocuklar bu yıllarda tekrarları severler, aynı öyküleri defalarca okumanızı, anlatmanızı isterler ve bundan çok hoşlanırlar. Bu dönemde de bol resimli ve az yazılı kitapları tercih etmelidir.

Ergenlik döneminde romanlar, düşünsel öyküler, aşk öyküleri, gazete ve dergiler ilgi alanına girer, yetişkin edebiyatına ait kitaplara yönelmeye başlarlar.

Kitaplar; çocukları, sevgi, ölüm, doğum, sağlık, hastalık, felaketler, iyilik, kötülük, fedakarlık vb. yaşamın gerçeklerine hazırlar, kendilerini ve başkalarını anlamaya, hayal gücünü geliştirmeye ve yaratıcı güçlerini ortaya çıkarmaya yardımcı olur. Alıcı ve ifade edici dil gelişimine, algı gelişimine, sanatsal ve estetik değerleri öğrenmeye, eleştiri yeteneklerini geliştirmeye yol açar. Sosyal ve duygusal gelişimlerini destekler, kendilerini ve başka insanları anlamalarını sağlar, başkalarıyla iletişimini kolaylaştırır, empati yeteneğini, karar verme ve sorun çözme becerilerini geliştirir. Genel kültürü artırır, yaşamı sevdirir, okul başarısını, bilgi dağarcığını ve kelime hazinesini geliştirir, kendine güvenini artırır.

En iyi eğitim, örnek olmak Çocukların müthiş taklit yetenekleri vardır. Çocuk anne ve babayı, aile bireylerini kitap okurken görmeli, evde kitap konuşulmalı, düzenli yüksek sesle birlikte kitap okumalıdır. Çocukların kitaplığı olmalıdır veya evdeki kitaplığın alt rafları çocuklara ayrılarak okumaya özendirilmelidir. Oturma salonu, televizyon üstü, banyo, oyun odası gibi mekanlara gazete, dergi yerleştirilmelidir. Hediye olarak sık sık kitap alınmalıdır. En güzel hediye kitaptır, çocuk kitabın değerli ve sevindirici bir şey olduğuna inanacaktır. Çocuğa rehberlik etmek, kitap ile ilgili dergileri, yazıları, fuarları, televizyon programlarını takip etmek, kitaba olan ilgisini artıracaktır. Kitapların sadece çocuklara değil, anne-baba ve öğretmenlere de yararı çoktur. Yaşama çocukların penceresinden bakmayı öğrenirler, bu da çocuklarını anlamayı ve iletişimlerini güçlendirir. Çocuklarla pozitif ve güven verici bir ilişkinin kurulmasına yardımcı olur.

UMUT BELKİ DE GELECEK SAYFADADIR KAPATMA KİTABI…


2016

75

medikent

Genel Anestezi Altında

DIS TEDAVISI Dt. Ceyda AFYONCU Kent Alsancak Tıp Merkezi Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı

Özellikle fobisi olan ve uyum sorunu yaşayan çocuklarda diş tedavileri sırasında çocukları zorlayarak koltuğa oturtmak yerine güvenli koşullarda anestezi desteği almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu tip durumlarda diş tedavileri genel anestezi altında tamamen ağrısız bir şekilde ve tek seansta yapılabilmektedir.


2016

76 Dişlerimiz, güzel bir gülümsemenin ve sindirim sistemimizin başlangıç noktasıdır. Dişlerimize iyi bakarsak ve periyodik kontrollerini ihmal etmezsek, onlar da uzun yıllar sorunsuz bir şekilde bizlerle beraber olacaklardır. Diş hekimliği günlük pratiğinde genel uygulama, girişimlerin lokal anestezi ile yapılmasıdır. Bazı durumlarda ise zorunlu olarak ya da hasta konforu açısından sedasyon veya genel anestezi uygulamak gerekebilir.

Genel anestezi (narkoz) ve sedasyon nedir? Genel anestezi, bu konuda uzmanlık yapmış anestezi doktorları tarafından gerçekleştirilen, hastanın kontrollü bir şekilde bilinçsiz ve ağrısız konuma getirilmesi işlemidir. Anestezi, gaz ya da enjeksiyon şeklinde verilen ilaçlar ile başlatılır. Planlanan tedaviler bittiğinde ilaçlar kesilir ve hasta uyanmaya başlar. İşlem sırasında hastanın yaşamsal değerleri genel anestezi uzmanı tarafından devamlı takip edilmelidir. Bu nedenle genel anestezi, diş hekimi muayenehanesinde değil, uygun güvenlik önlemlerine ve yeterli ekipmana sahip bir merkezde yapılmalıdır.

Bilinçli sedasyon nedir? Bazı sedatif (diazem benzeri), Narkotik Analjezik (morfin benzeri) ve bazen hipnotik bir ilacın kombinasyonu ile hasta rahatlatılır ve kısa bir amnezi (unutkanlık) sağlanıp, lokal anestezi ile hastanın diş tedavisi kısa sürede yapılabilir. Bu bir genel anestezi değildir, hastane ya da ameliyathanede değil diş hekiminin muayenehanesinde uygulanır. Hasta, hekimden aldığı komutları yerine getirebilir. Diş hekimi ağzını açmasını söylediğinde, hasta buna cevap verebilir. İşlem sırasında anestezi uzmanı, hastayı monitörize ederek; hastanın nabzını ve tansiyonunu takip eder. Hasta, operasyon sonrası ilaçların etkisi ile ağızda yapılan diş işlemini, ağrıyı, hoşlanmadığı sesleri, vb. hatırlamayacağından psikolojik travmaya da maruz kalmaz. Bilinçli sedasyon, hem erişkinlerde hem de çocuklarda son derece güvenli olarak kullanılabilmektedir. Sedasyon diş kliniklerinde uygun ortamlar oluşturularak uygulanabilir, ancak genel anestezi hasta güvenliği açısından mutlaka ameliyathane şartlarında uygulanmalıdır.

Kimlere genel anestezi yapılabilir? Uzman hekim değerlendirmesinden sonra anesteziye engel teşkil eden herhangi bir hastalığı olmayan tüm bireylere uygulanabilir. Anestezi yöntemi ya da sedasyon seçeneği hakkındaki kararı hastanın yaşını, genel durumunu, yapılacak girişimin tipini göz önünde bulundurarak anestezi uzmanı verir.

Genel anestezi - sedasyon diş hekimliğinde hangi tip hastalarda tercih edilir? • 4 yaşından küçük çocuklar (Bu grup çocukların ikna yolu ile diş tedavileri oldukça güçtür.) • Gelişim geriliği olan çocuk veya erişkinler • İleri derecede fobisi (Korku) ve/veya anksiyetesi olan erişkin hastalar • Lokal anestezinin yeterli olmadığı bazı cerrahi vakalar (Çenede kist, gömülü diş, çoklu dental implant operasyonları, çene kırığı tedavisi gibi) • Lokal anestezi ile tek seansta yapılması mümkün olmayan çok sayıda dental işlemin kısa sürede (2-3 saat) genel anestezi altında yapılmasını isteyen hasta grubu • İleri baş, yüz, ağız anomalisi veya travması olan hastalar • Zihinsel engelli (mental retarde) hastalar • Tedaviyi olumsuz etkileyebilecek bedensel engeli olan hastalar • Eşlik eden hastalıklar nedeniyle yaşlı hastalar (hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklar) • Restoratif veya cerrahi tedaviye gereksinimi olan ancak akut enfeksiyon, anatomik varyasyonlar veya alerji nedeniyle lokal anestezi uygulanamayan çocuklar ve erişkinler

Genel anestezi altında diş tedavileri niçin gereklidir? Diş hekimi koltuğu, birçok hastada korku ve gerginlik nedenidir. Bunun sonucunda kalp atım hızının artması ya da azalması ile terleme, kusma, düşük tansiyon gibi fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Bu aşamaya gelen hastada tedavi ya kesintiye uğrar ya da güçlükle yapılsa dahi hastanın yeniden tedavisi gerektiğinde sorunlar yaşanır. “Biberon çürüğü” veya “erken dönem çocukluk çağı çürükleri” adı verilen yaygın çürüklere sahip olan küçük yaştaki çocuklarda klinikte tedavi mümkün olmayabilir ya da çok uzun sürebilir. Ayrıca çocukların diş hekimine gelirken duydukları stres azaltılamaz ve uygunsuz şartlarda diş tedavileri yapılırsa yaşamları boyunca diş hekimi fobisi gelişebilir. Bu fobi ömür boyu doktor ve tedaviden kaçmalarına ve günümüzde yaygın olan habis hastalıkların erken teşhis ve tedavi şansının azalmasına neden olabilir. Genel anestezi sırasında bilinç kapalı olduğu için özellikle uyum sorunu yaşayan çocuklarda diş tedavileri tamamen ağrısız bir şekilde ve tek seansta bitirilmektedir. Bu tip durumlarda çocukları zorlayarak koltuğa oturtmak yerine güvenli koşullarda anestezi desteği almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

“Bilinçli sedasyon, hem erişkinlerde hem de çocuklarda son derece güvenli olarak kullanılabilmektedir.”

medikent


2016

77

medikent

Genel Anestezi zararlı mıdır? Bütün tıbbi tedavilerin riskleri ve yan etkileri oluşabilmektedir. Genel anestezide olduğu gibi diş hekimi koltuğunda da tedavisini yaptırmak istemeyen bir çocuğun, hem tedavi edilemeyen dişlerinden kaynaklı riskler, hem de diş tedavisi sırasındaki davranışlarından kaynaklı riskler bulunmaktadır. Sonuç olarak en uygun tedavi seçimi, hastanın ağız durumu ve genel sağlık açısından değerlendirilerek hekim tarafından yapılmalıdır. Tıptaki son gelişmelerle birlikte anestezide kullanılan ilaçların yan etkileri oldukça azalmıştır. Ayrıca günümüzde mevcut medikal teknoloji ile hastaların tüm bulguları çok yakından takip edilebilmektedir. Bu nedenlerden dolayı ehil ellerde ve uygun şartlarda yapıldığı sürece anesteziye (genel veya sedasyon) bağlı komplikasyonlar oldukça nadir görülmektedir. Komplikasyonları minimize etmenin birinci kuralı ise, hastanın ameliyat öncesi anestezi muayenesinin detaylı bir şekilde yapılması ve doktorun tavsiyelerine uyulmasıdır.

Anestezi öncesi muayenede nelere dikkat edilir? Genel anestezi - sedasyon altında tedavi edilmesi düşünülen hastaların önce yapılacak olan diş tedavileri planlanır sonra anestezi uzmanı ve çocuk uzmanı (yetişkin hastada dahiliye uzmanı) tarafından muayeneleri yapılmaktadır. Öncelikle hastanın detaylı öz geçmişi (daha önceden geçirdiği ameliyat veya hastalıklar, sürekli kullandığı ilaçlar vb.) öğrenilip, fizik muayenesi yapılır. Gerekli tetkiklerden sonra hastanın işlem için uygunluğuna karar verilmesi durumunda ameliyat randevusu alınır.

Çocuklarda diş tedavileri ertelenirse oluşacak sorunlar nelerdir? Çürüklerin ilerlemesi ile oluşan diş apseleri, ciddi sistemik enfeksiyonlara neden olabilir. Diş çürükleri nedeniyle oluşan ağrı çocuklarda çok ciddi sorunlara neden olur: • Özellikle yemek yerken artan ağrılar yüzünden çocuklarda kilo kaybı ve dolaylı olarak gelişim problemleri oluşabilmektedir. • Geceleri yoğunlaşan diş ağrıları ise çocuklarda uyku düzensizliklerine ve dolaylı olarak gün içinde konsantrasyon problemlerine neden olabilmektedir. Okul çağındaki çocukların başarı durumlarını da etkileyebilecek sorunlara yol açan diş çürüklerinin mümkün olduğunca erken tedavi edilmesi gerekmektedir. • Çürük süt dişlerinin tedavi edilmemesi ve oluşan diş kayıpları, artan bir maliyet ile beraber düşük bir yaşam kalitesine sebep olmaktadır.

Çocuklarda genel anestezi altında diş tedavilerinin avantajı nedir? Genel anestezi altında diş tedavilerinin en büyük avantajı, uyumsuz hastalarda herhangi bir korku uyandırmadan tedavilerin yapılabilmesidir. Bir diğer önemli avantaj ise bütün diş tedavilerinin tek seferde bitirilebilmesidir.

Genel anestezi altında diş tedavileri nerede ve nasıl yapılmaktadır? Genel anestezi altında diş tedavileri tam teşekküllü ameliyathanede, uzman genel anestezi doktoru kontrolünde diş hekimi tarafından yapılmaktadır. Taşınabilir mobil diş ünitesi kullanılarak ameliyathane ortamında da bütün diş tedavileri eksiksiz olarak yapılabilmektedir.

Genel anestezi uygulaması diş tedavilerini etkiler mi? Genel anestezinin diş tedavilerine hiçbir olumsuz etkisi yoktur.

Genel anestezi ile diş tedavisi ne kadar sürer? Tedavi edilecek diş sayısına ve yapılacak işlemlere göre değişmekle birlikte yaklaşık olarak 1-3 saat arası sürmektedir.

Genel anestezi öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Operasyon sırasında midedeki sıvı ve yiyeceklerin nefes borusuna ve akciğerlere kaçışını engellemek için hastadan operasyon öncesi 8 saat bir şey yememesi ve içmemesi istenir. Bu nedenle özellikle çocuk hastalarda genel anestezi uygulaması için sabah saatleri tercih edilir. Hastada, yapılan işlemlere bağlı olarak değişmek üzere ilk 1-2 saat baş dönmesi, huzursuzluk ve ağrı görülebilir, genellikle hasta 1-4 saat kontrol altında tutulduktan sonra aynı gün taburcu edilir. Tedavi sonrasında kontrol randevularına düzenli gelinmesi gerekmektedir. Bu aşamada önemli olan daha önceki diş hastalıklarına sebep olan etkenleri tedavi sonrası tekrarlamamak; beslenme ve ağız hijyeniyle ilgili diş hekiminin verdiği tavsiyeleri uygulamaktır.

“En uygun tedavi seçimi, hastanın ağız durumu ve genel sağlık açısından değerlendirilerek hekim tarafından yapılmalıdır.”


Biyolojik Saat Uykusuzluğu Gösteriyorsa! Kanda stres hormonlarımız artar. Tansiyonumuz yükselir. Kalp ritmimiz düzensizleşir. Bağışıklık sistemimiz bozulur. Daha kolay hastalanırız.

Kent Hastanesi Uyku Bozuklukları Ünitesi uyku apnesi ve diğer uyku bozukluklarının tanı ve tedavisi ile hizmetinizde.

Randevu ve ayrıntılı bilgi için

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

www.kenthospital.com


2016

79

medikent

Vitamin

‘nin

Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Kent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

fazlalığı zararlı mıdır? Sadece kemik sağlığı değil, kendimizi iyi hissetmemiz için; hatta şeker hastalığı, yüksek tansiyon yanında bağışıklık sistemini güçlendirmek ve kanserden korunmak için Vitamin D düzeylerimizi yeterli seviyede tutmamız gerekiyor. Belli zamanlarda D vitamini düzeyini ölçtürmeyi unutmamak da en iyisi….

Vitamin D ve onun insan vücuduna yararları hakkında her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Vitamin D, kolesterolden üretilen, yağda çözünen bir vitamin olup, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfat ve çinkonun bağırsaktan emilmesini kolaylaştırır. İnsanda en önemli iki D vitamini vardır; hayvansal kökenli Vitamin D3 (kolekalsiferol) ve bitkisel kökenli Vitamin D2 (ergokalsiferol). Hayvansal ve bitkisel kökenli D vitamininin etki gücü birbirine benzer ölçüdedir. Deride sentezlenen veya dışarıdan alınan Vitamin D, inaktiftir ve etki gösterebilmesi için böbrekte ve karaciğerde aktif forma dönüştürülmesi gerekir.


2016

80

medikent

Gıdalarla yeterli Vitamin D alabilir miyiz? İnsandaki Vitamin D’nin esas kaynağı, güneş ışığındaki ultraviyole (UVB) etkisiyle deride sentezlenen Vitamin D3’tür. Besinlerdeki Vitamin D düzeyi, son derece düşüktür. Somon ve morina balığı karaciğeri dışındaki besinler çok az Vitamin D içerir. Mesela süt ve diğer süt ürünlerinde 100 IU/240 ml Vitamin D vardır. Bu, günde 1 litre süt içsek bile 400 ünite Vitamin D’yi alacağız anlamına gelir. Bu nedenle Vitamini D’yi normalde tutmak için ya dışarıdan alınmalı ya da güneşten yararlanılmalıdır.

Vitamin D’nin yararları nelerdir? Vitamin D, yalnızca raşitizm ve yetişkinlerde sık gördüğümüz bir kemik hastalığı olan osteomalaziden korumuyor. Gerçekten de son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, Vitamin D’nin insanda bir dizi psikolojik iyilik hali yanında kanserden korunma ve bağışıklığın düzenlenmesi de dahil pek çok koşul üzerine olumlu etki ettiğini gösteriyor. Son çalışmalar, iskelet sağlığının devamı için Vitamin D düzeyinin 30 ng/ml’nin üzerinde olmasını önermektedir. Vitamin D’nin kemik kırık riskini azalttığı çok iyi bilinmektedir. Ayrıca aktif Vitamin D, insülin salgılanmasını uyarır ve kan şekerini ayarlar. Vitamin D eksikliği ve tip 2 diyabet gelişimi arasında bir ilişki saptanmıştır. Gerçekten de yeterli ölçüde Vitamin D alınması, diyabet gelişimini önlemeye yardımcıdır. Vitamin D, bağışıklık yapan hücreleri arttırarak hem kazanılmış hem de doğuştan gelen bağışıklık sistemini düzeltir. Hücre çalışmalarında Vitamin D’nin kanser gelişimini azalttığı da gösterilmiştir.

Vitamin D fazlalılığı zararlı mıdır? Vitamin D fazlalığı durumunda hiperkalsemi, nefrokalsinozis, böbrek taşı, böbrek yetersizliği ve nörolojik belirtiler ortaya çıkabilir. Bununla birlikte günde 10.000 IU’den az Vitamin D alınması durumunda aşırılık yani vitamin D toksisitesi gözlenmez.

Vitamin D tedavi stratejisi nasıl olmalıdır? Yapılan çalışmalarda insan vücudunda deride güneş ışığıyla sentezlenen Vitamin D’nin gereğinden fazla miktarlara çıkmadığını, buna karşın dışarıdan alınan Vitamin D’nin kanda aşırı ölçülere ulaşarak istenmeyen etkilere yol açabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle yeterli ve uygun biçimde gün ışığına maruz kalmak en etkin yöntemdir. Ancak cildin koyuluğu ve gün ışığının şiddeti de akılda tutulmalıdır. Tüm vücudun hafif kızarıklık olacak derecede gün ışığına maruz kalması yaklaşık 10.000 ünite Vitamin D sağlarken, kol ve bacakların 5-10 dakika süreyle güneşlenmesiyle 3000 ünite Vitamin D üretilmektedir. Bu da günlük ihtiyaca denk gelmektedir. Ancak ne yazık ki, güneşlenme ve cilt kanseri arasındaki ilişki korkusu ve kullanılan koruyucu faktör içeren güneş kremleri bu yararlı etkiyi sınırlamaktadır. İzmir gibi bir şehirde bile, özellikle hanımlarda güneşten ve denizden yararlanılmasına rağmen, pek çok kişide vitamin D düzeyi oldukça düşük çıkmaktadır. Bu nedenle pek çok insanda dışarıdan D vitamini alma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

Ne kadar Vitamin D alalım? Günlük Vitamin D alımıyla ilgili güncel öneri; bebekler için 400 ünite/gün, çocuklar için 600 ünite/gün, 70 yaşa kadar olan yetişkinler için 600 ünite/gün ve 70 yaş üzeri yetişkinler için 800 ünite/gün’dür. Bunlar genel popülasyon içindir ve gereğinde daha yüksek dozlar da kullanılabilir. Üst sınır; bebeklerde 1000 ünite/gün, çocuk ve yetişkinlerde 4000 ünite/gün’dür. Bir kişinin Vitamin D3 düzeyini normale çıkarmak için günde 1000-2000 IU Vitamin D alması gerekir.

Kısacası sadece kemik sağlığı değil kendimiz iyi hissetmemiz için hatta şeker hastalığı, yüksek tansiyon yanında bağışıklık sistemini güçlendirmek ve hatta kanserden korunmak için Vitamin D düzeylerimizi yeterli seviyede tutmamız gerekiyor. Belli zamanlarda Vitamin D düzeyini ölçtürmeyi unutmamak da en iyisidir.


2016

81

medikent

Doç. Dr. Önder DOKSÖZ Kent Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı

Doğumsal Kalp Hastalıkları ve Anne Karnında Tanısı Anne karnında saptanan bazı kalp hastalıkları, anne karnında yapılacak girişimlerle tedavi edilebilir, bazı kalp problemleri içinse doğumdan sonra düzeltilmek amacıyla önlem alınabilinir. Anne karnında kalp hastalığı tanısı konulan bebeklerde eğer basit kalp problemleri mevcut ise bunlar doğumdan sonra giderilebilinir. Kalp kapak darlıkları veya ritim bozuklukları gibi kalp problemleri anne karnında yapılacak girişimlerle çözümlenebilir. Günümüz koşullarında gelişen tanı ve teknolojik destekle en ağır kalp hastalıkları bile yenidoğan döneminde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.


2016

82

“Doğumsal kalp hastalığı” terimi, kalbin yapısal bozukluklar başta olmak üzere, genel olarak gebeliğin başlangıcından itibaren kalbin geliştiği ilk 8 haftada ortaya çıkan defektleri ifade eder. Canlı doğan bebeklerde en sık görülen ve en ağır anomaliler doğumsal (konjenital) kalp hastalıklarıdır. Canlı doğan her 1000 bebeğin 8-10’nunda doğumsal kalp hastalığı görülür. Doğumdan önce, anne rahmindeki ceninler göz önüne alındığında görülme sıklığı çok daha yüksektir. Çünkü gebelik sırasındaki düşüklerin büyük bir bölümü, hayatla uyuşması mümkün olmayan kalp gelişim bozukluklarından kaynaklanmaktadır. Bu bebeklerin yarısı yaşamlarını kaybetmekte ve yaşayanlarda da karmaşık cerrahi müdahaleler gerekmektedir. Anne karnında ve çocuklukta, kişinin kalp hastalıklarından korunması kişinin kendi elinde değildir. Bu dönemdeki hastalıkların daha çok genetik geçiş ve dış etkenlerden kaynaklanan kalp hastalıkları olduğunu gözlemlemekteyiz. Anne karnında oluşabilecek kalp rahatsızlıkları genetik geçişli olabileceği gibi, anneye bağlı şeker ve lupus hastalığına, aşırı alkol ve sigara kullanımına, annenin kullandığı bazı ilaçlara, gebelik döneminde korunmasız röntgen ışınlarına (radyasyon) maruz kalınmasına, annenin geçirdiği bazı enfeksiyonlara (özellikle kızamıkçık gibi viral enfeksiyonlar) bağlı olabilir. Doğumsal kalp hastalıklarında patoloji kalbin embriyolojik gelişimi ile doğrudan ilişkilidir. Kalbin gelişiminde meydana gelen herhangi bir hata gelişimin evresi ile bağlantılı özgül kalp hastalıklarının oluşmasına neden olur. Kalp-damar sisteminin oluşumu tüm organ sistemlerinin oluştuğu ve “organogenez” olarak tanımlanan 4-8’inci haftalar arasında tamamlanır. Bu dönem embriyo gelişimini etkileyen faktörlere en duyarlı olduğu dönemdir. Bu faktörler üç grupta toplanmaktadır. Bunlar kromozom anomalileri ve tek gen hastalıkları gibi genetik faktörler, annenin geçirdiği enfeksiyonlar, “teratojen” adını verdiğimiz bebeğin organlarının gelişimini bozabilecek ilaç ya da maddelere maruz kalması gibi dış faktörler ve bunların hepsinin birlikte olduğu multifaktöryel (çok faktörlü) geçiştir. Multifaktöryel geçiş, özgül olmayan genetik ve çevresel faktörler arasındaki etkileşim sonucunda ve hassas bir dönemde olur. En hassas dönem 6. hafta civarıdır. Doğumsal kalp hastalıklarının çoğu multifaktöryel yolla geçiş gösterir ve izole olarak bulunur. Down sendromu (mongol bebek) olarak bilinen “Tirozomi 21”, toplumda en sık görülen kromozom bozukluklarından biridir. Down sendrom’lu

bebeklerin yaklaşık %40-50’sinde doğumsal kalp hastalığı görülmektedir. Doğumsal kalp hastalığı olan annelerin bebeklerinde kalp hastalığı için risk %3-5 iken hasta babaların bebekleri için risk %2’dir. Daha önce bir çocuk veya fetusta doğumsal kalp hastalığı olduğunda takip eden gebelikte doğumsal kalp hastalığı görülme riski %2, iki çocukta varsa %10’dur. Annede diyabet (şeker hastalığı), doğumsal kalp hastalığı riskini 3-5 kat arttırır. Kan şekeri seviyesi yüksek olan ve gebeliğin erken dönemlerinde iyi kontrol edilemeyen hastalarda risk daha fazladır. Annede fenilketonüri hastalığı ve özellikle ilk 8 hafta kan fenilalanin seviyesinin yüksek olması doğumsal kalp hastalığı açısından %14 risklidir. Annede bağ dokusu hastalığı (özellikle sistemik lupus eritematozus ve Sjögren sendromu) bulunması bebeğin kalbinde ritim bozukluğu ve kalp kası hastalığı açısından risklidir. Hamileliğin 19. gününde gelişmeye başlayan kalp hakkında 14-16. haftalardan itibaren “fetal ekokardiyografi (fetal eko)” denilen ultrason aleti ile yapılan taramalarla bilgi alınabilmektedir. Görüntüler, 14-16. haftadan itibaren alınabilmekte ancak 20-24. haftalarda en iyi görüntüler elde edilebilmekte ve kesin tanı konulabilmektedir. Yaklaşık 5-30 dakika süren fetal ekokardiyografi incelemesiyle her türlü kalp hastalığı saptanabilmektedir. Karıncıklar arası delik (ventriküler septal defekt), kulakçıklar arasında geniş delik (atriyal septal defekt), kalp kapak darlıkları ve/veya kapakların hiç oluşamaması, kalpten çıkan ana damarların yer değiştirmesi ve/veya oluşamaması, kalpteki birçok yapının bozukluğunu içeren karma hastalıklar (Fallot teralojisi) gibi, birçok kalp hastalığının tanısı konulabilir. Yapılan çeşitli çalışmalar ve araştırmalarda, fetal ekokardiyografi tetkikinin anne ve bebeğe zararlı bir etkisi saptanmamıştır. Günümüzde, anne karnındayken bebeğe fetal ekokardiyografi ile doğumsal kalp hastalığı tanısı %78-98 oranında konulabilmektedir. Büyük damarlardaki çok hafif darlıklar, çok küçük atrial ya da ventriküler septal defektler (çok küçük delikler) saptanamayabilir.

medikent

“Kalp hakkında hamileliğin 14-16. haftalarından itibaren “fetal ekokardiyografi” (fetal eko) denilen ultrason aleti ile yapılan taramalarla bilgi alınabilmektedir.”


2016

83

medikent

Ailede (anne, baba, kardeşler ve 1. derecede akrabalarda) doğuştan kalp hastalığı öyküsünün olması, gebelik sırasında ortaya çıkan ya da daha önceden bilinen şeker hastalığı tanısı, annenin fenilketonüri hastası olması, annede bağ dokusu hastalığı (lupus, Sjögren sendromu) olması, annenin gebeliğin erken dönemlerinde “teratojen” adını verdiğimiz bebeğin organlarının gelişimini bozabilecek ilaç ya da maddelere maruz kalması, annenin gebeliğin erken dönemlerinde geçirdiği bazı enfeksiyonlar (özellikle kızamıkçık), amniyosentezde bebekte kromozomal bozukluk saptanması ya da ultrasonografik incelemede kromozomal bozukluk düşündüren bulguların olması, ultrasonografik inceleme sırasında bebeğin diğer organ ve sistemlerinde (örneğin beyin, böbrekler, mide-bağırsak sistemi) gelişimsel bozukluk belirlenmesi, bebeğin kalp hızında direngen yükseklik ya da düşüklük olması, bebeğin kalp ritminin düzensiz olması, kadın hastalıkları ve doğum doktorunun yaptığı genel ultrasonografik inceleme sırasında kalp görünümünün normal olmadığından şüphelenmesi, 35 yaş üzeri gebeliklerde ve çoğul (ikiz, üçüz) gebeliklerde de fetal ekokardiyografi uygulanır. Bu özellikleri ve riskleri taşıyan tüm gebelerin mutlaka fetal ekokardiyografi yaptırmaları önerilmektedir. Kalp hastalıklarına bağlı doğumdan sonra ani bebek ölümleri ya da bebeği sıkıntıya sokacak durumların önceden tespit edilerek doğum sonrası tedavilerinin önceden planlanmasının sayısız yararları olacaktır. Kalp hastalıklarının anne karnındaki bebekte, bazı durumlarda tedavisi mümkündür. Erken müdahale gerektiren bir hastalık saptanması halinde anne karnında iken bazı tedaviler yapılabilmektedir. Doğumdan hemen sonra tedavi (ilaç, girişimsel-anjio ya da ameliyat) gerekli ise uzmanlaşmış bir merkezde doğum planlanmasıyla, hem bebek için en iyi şartlar sağlanmış hem de merkezin doğacak çocuk için hazırlıklı olması sağlanmış olacaktır. İleri düzeyde çözümlenemeyecek ya da anne ve bebeğin yaşamını tehdit edecek olgularda, gebelik sonlandırılabilinir.

Ülkemizde gebeliğin sonlandırılması için gerekli yasal sınırın gebeliğin 24. haftası olması nedeniyle fetal ekokardiyografi’nin bu haftadan önce yapılması gerekmektedir. Anne karnında saptanan bazı kalp hastalıkları, anne karnında yapılacak girişimlerle tedavi edilebilir, bazı kalp problemleri içinse doğumdan sonra düzeltilmek amacıyla önlem alınabilinir. Anne karnında kalp hastalığı tanısı konulan bebeklerde eğer basit kalp problemleri mevcut ise bunlar doğumdan sonra giderilebilinir. Kalp kapak darlıkları veya ritim bozuklukları gibi kalp problemleri anne karnında yapılacak girişimlerle çözümlenebilir. Bebeğin ritim bozukluğu saptandığında anneye verilen ilaçlar ile ritim bozukluğu tedavi edilmektedir. Kapaklarda darlık olduğunda anne karnındaki bebeğe katater denilen cihazlar ile girişimsel-balon işlemi yapılarak darlık tedavi edilebilmektedir. Kalp damarlarının farklı yerlerden çıkması, mor çocuk hastalığı (Fallot tetralojisi, Triküspid atrezisi) gibi sorunlarda ise bebek doğar doğmaz girişim gerekebileceği için kadın doğum uzmanı, çocuk kardiyoloğu ve çocuk kalp-damar cerrahı kontrolünde doğum gerçekleştikten hemen sonra ilaç, girişimsel ya da cerrahi tedavi açısından bebek tekrar değerlendirilir ona göre tedavi seçeneği belirlenir. Günümüz koşullarında gelişen tanı ve teknolojik destekle en ağır kalp hastalıkları bile yenidoğan döneminde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Bazı olgularda Çocuk Kardiyoloji uzmanları tarafından yapılan girişimlerle kalp delikleri, kapak darlıkları ve dar, fazla ya da anormal damarların girişimsel olarak ameliyatsız yöntemlerle tedavisi yapılabilmekte veya ameliyata kadar geçen sürede bebeğe yardımcı olunmaktadır. Kalp hastalığının türüne bağlı olarak tedavi gören çocukların büyük bir çoğunluğu operasyon sonucu normal yaşamlarına devam edebilmektedir.

Anne karnında saptanan bazı kalp hastalıkları, anne karnında yapılacak girişimlerle tedavi edilebilir, bazı kalp problemleri içinse doğumdan sonra düzeltilmek amacıyla önlem alınabilinir.


Kendinize yeni bir sayfa aรงmaya ne dersiniz?


2016

85

medikent

Notaları tutkuyla konuşturan büyük virtüöz Söyleşi Dilek EKER Kent Hastanesi Kurumsal İletişim

Notaları konuşturan büyük virtüöz İdil Biret, notaların gücüyle ve tutkuyla oluşan başarı öyküsünü Medikent'te anlattı.


2016

86 Geniş bir repertuvara sahip ender piyanistlerden biri olarak Beethoven, Chopin, Brahms, Rahmaninov’un piyano eserlerini yorumladınız. Bu bestecilerin en iyi yorumcularının da başında geliyorsunuz. Albümleriniz ile elde ettiğiniz başarı, “Fransızlar’ın Fransız besteciyi, Almanlar’ın da Alman besteciyi dinlediği bir Türk piyanist” diye yansıtılıyor. Müzik kariyeriniz, bir başarı öyküsü. Bu başarıya sizi ulaştıran değerleriniz neydi? Çok çalıştım. Çalışacaksınız ama çalışmak için çalışmayacaksınız. Zekice, düşünerek, okuyarak, kafayı geliştirerek çalışmak gerekir, bu çok önemlidir. Kendimden örnek vermek isterim; 5 saat boyunca çalışsam ve bir eserde aynı yerleri düşünmeden tekrarlarsam, hiçbir işe yaramaz. Her an kritik bir kulakla yaptıklarınızı dinlemek çalışmayı olumlu kılar. Demek istediğim; ne yaparsanız yapın, çalıştığınız şey üzerinde gittikçe daha derinleşerek çalışmalısınız. Molière, “Güçlükler, başarının değerini artıran süslerdir.” der. Bu açıdan sormak isterim; başarıya uzanan yolda karşılaştığınız güçlükler oldu mu? Güçlüklerle karşılaştığınızda çıkış yolunuz ne oldu? Güçlükler her zaman olabilir. Üstesinden geleceksiniz, başka yolunuz yok. Çocukluğumdan bu yana “bu çok zor” dediğim her soruna çözüm bulmak için “Bu güçlüğü yeneceğim” düşüncesiyle hareket ettim. Zor olanla kararlı oldukça baş edebilirsiniz, yeter ki vazgeçmeyin. Alman piyanist Wilhelm Kempff’in öğrencisiydiniz. Kempff ile yollarınız henüz 7 yaşındayken keşişti. Daha sonra onunla Paris’te Mozart’ın İki Piyano Konçertosu’nu birlikte çaldınız. Kempff’in sizin müzikal kişiliğinizin oluşumundaki etkisi için neler söylersiniz? Çok büyük. Çok büyük bir saygı ve sevgi duyuyorum kendisine… Müthiş bir insandı. 7 yaşımdan beri tanıyorum. Çok güçlü ve olumlu bir insandı. Disiplinliydi. Yani hayata bakış tarzıyla pozitif bir insandı, müthiş bir müzisyendi. Kişiliğimin şekillenmesinde önemli bir payı vardır. “Bir yapıtı piyano için düşünülmüş gibi uyarlamak önemlidir” diyorsunuz. Bir eseri yeniden yorumlarken, yoruma bağlı ne tür değişimler gerçekleşiyor sizce? Notalarda her şey yazılı… Her icracı (isteyerek veya istemeyerek) notada olanlara tam anlamıyla sadık kalmaz. Eserin analizi çok önemli. “En yüksek nokta nerede, gerilim yerleri nerede” gibi önemli ayrıntıları keşfetmek şarttır. Sonra cümlenin yapısı, yükselişi ve sonra yok oluşu… Eseri bir bütün yapmak, bütünselliği sağlamak çok önemlidir. Hiçbir şeyi parça parça yapmamak, bir bütün ve dinamiği ona göre kullanmak gerekir. Örneğin sahnedeyken serbestlik var. O anda notalarda değil ama nüanslarda bir ifade tarzında doğaçlama olabilir. Onu da hesaba katmak lazım. Ayrıca bir beste çalınacağı zaman, o eseri ve sanatçıyı bütünüyle tanımak gerekir. Eserin psikolojik boyutunu, bestecinin kişiliğini etraflıca

bilmelisiniz. Eserlerin analizini iyi yapmak önemlidir. Özetle bestecilerin yaşadıkları dönemi bilmek gerekir. Sanatçıları da tarihi de iyi bileceksiniz ki eserleri hakkıyla yorumlayabilesiniz. Öte yandan; zamanla yeni şeyler öğreniyorsunuz. Her yeni günde başka bir şey keşfediyorsunuz. Zaman hiç durmuyor. Ayrıca teknik bazı ayrıntılar da var. Örneğin Mozart’ın eserlerini çaldığınız zaman kolunuzdaki güç Rachmaninov çaldığınız zamanki güçten çok değişiktir. Mozart, daha aydınlık ve daha eğlencelidir. Bizler çok şanslıyız. Rachmaninov’un yaptığı kayıtlar var. Bu müthiş icralardaki mükemmeliyet akıl durdurucu. Zerafet, asalet ve gücün birleşmesinden doğan inanılmayacak icralardır bunlar. “Müzik başka bir dünyaya götüren bir şey” diyorsunuz… Özellikle klasik müziğin insan ruhunda ve kişisel gelişiminde nasıl bir etkisi vardır sizce? Başka bir deyişle notaların gücüne dair neler söylersiniz? Bu sorunuzu biz sanatçılar ve dinleyiciler açısından ayrı ayrı değerlendirmek isterim. Çok fazla bu işin içine girdiğiniz zaman kafanızdan sabah akşam her an müzik geçtiği için dünyadan biraz kopuk olabilirsiniz. Dolayısıyla dikkat etmek gerekiyor. Dünyayla bağları koparmamaya dikkat etmek lazım. Dinleyiciler açısından da öncelikle söylemek istediğim, klasik müziğin kalitesidir. Klasik müzik insanları daha sakin ve uyumlu yapıyor. Çünkü bu müzikte bir ahenk, bir harmoni var. Mozart’ın eserleri bir ay boyunca bir şehirde –sanıyorum Mannhein – çalınıyor ve görülüyor ki insanlar çok daha nazik ve yardımsever oluyor. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

medikent


2016

87

medikent

Anneniz ile birlikte evde dört el Beethoven senfonileri çaldığınızı biliyoruz. Çok küçük bir yaşta yurt dışında konsevatuar eğitimine başladınız. O yılları düşündüğümüzde annenizin yetenekli olan küçük kızını desteklemesi oldukça önemli. Buradan hareketle anne ve babalara çocuklarının yeteneklerini keşfedip, yönlendirmeleri konusunda neler söylersiniz? Çocukluğumda klasik müzik benim için neden bu kadar önem kazandı, çünkü annem ve anneannem piyano çalıyordu. Ailede herkes müzik ile ilgileniyordu. Hiçbiri de profesyonel değildi. Güzel plaklar dinliyordum, dinliyorduk. Anneannem çok güzel alaturka piyano çalardı. Hatta marş türünden ufak besteleri de vardı. Ancak klasik müzik hayranıydı. Annem hiç de kolay beğenmezdi. Bu tutumu bana çok iyi geldi, böylece hayatımda hep mükemmeli aramaya çalıştım. Güçlü kişiliği olan bir anne olması da büyük bir şans. Şimdi bunları söylediğim zaman çocukları müziğe alıştırmak için muhakkak çok müzik dinlemek lazım. İnsan, çocukken ne kadar iyi müzik dinlerse, o kadar kulağı kaliteye alışıyor. Bu nedenle anne ve babalara çocukları için önerim, onlara iyi müzik dinletsinler. Klasik müzik adına yapılması gereken en büyük adım, dinleyici yetiştirmek olacaktır. Her şeyden önce en önemlisi bu… Ayrica, koroların ülkemizde artması gerekli. Çok sesli müziği benimsemek için en faydalı olan koro çalışmasıdır. Yetişen sanatçılar mesleklerini icra edemeyeceklerse, sanatlarını gösteremeyeceklerse sistem bedbaht insanlar yaratmış olur. Bu iş anaokullarından başlar. İnsanlara iyi ve kaliteli sesler dinletmeliyiz. Az fakat öz dinleterek çok da müziğe boğmadan sevdikleri şeyi defalarca dinletmeliyiz. Kişi keşfetmek ve üzerine araştırma yapmak istemeli. Belki ülkemizin her noktasında dinletiler gerçekleştirmeliyiz çünkü memleketimizin her tarafında müziğe yetenekli gençler ve ilgi var. Ben Kars’a Van’a, Gaziantep’e, Erzurum’a gittim ve oralarda gördüğüm ilgi beni çok mutlu etti. Fakat, bu çalışmalar geçici değil sürekli olmalı.

İdil Biret’i büyük bir piyanist olarak tanıyoruz, piyanist kimliğinizin yanı sıra neler yapmaktan hoşlanırsınız? Ev halleriniz nasıldır? Neler sizi mutlu eder? Çok kitap okuyorum. Birkaç kitabı birden okuyorum, çabuk okuduğum için de yetişmiyor, çocukluğumda da böyleydi. Küçükken ödünç kitap veren bir kütüphaneye üye yapmışları beni. Ev işleri de beni ilgilendirir. Yazları yüzmeyi çok severim, mümkün mertebe kışın da devam ettirmeye çalışıyorum. Film izlemeyi severim, güzel eski filmlere hayranım. Son filmler göz yoruyor, montajlar çok hızlı ve çok şiddet var. Şiddetin izleyici için bir ihtiyaç olduğunu zannetmiyorum. Maalesef bu tür şiddet içerikli filmler insanları alıştırıyor bazı şeylere, çok kötü onun olmaması lazım. Bizde çok iyi bir sinema var. Çok keyifle seyrediyorum. Tiyatroyu çok severim. Bazen televizyonda ilginç şeyler olabiliyor, dikkatli ve kaliteli seçimler yapmaya özen gösteriyorum. Sağlıklı hayata dair nelere özen gösterirsiniz? Şekerin insanın üzerindeki kötü etkilerini biliyorum. Yağ, şeker ve tuzu yemeklerimden azalttım. Doğal ne kadar ürün bulabilirsem, onları tüketiyorum. İhtiyacım olmayan şeyleri tüketmemeye özen gösteriyorum. Bazı tatlıları zamanla unuttum. Sebze ve meyveler, çok güzel. İnsanın zamanla yemek alışkanlığını da değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. 20 yaşındaki bir insan ile aynı şekilde yemek yiyemeyiz biz değil mi? Diğer yandan, olabildiğince rahat olmak ve boşuna boşuna sinirlenmemek, kızmamak gerekiyor. Üzülmeye ve kızmaya değmez. O enerjiyi çok önemli yerlere saklamak ve başka yerlerde o gücü kullanmak gerekir.

“Klasik müzik adına yapılması gereken en büyük adım, dinleyici yetiştirmek olacaktır.”


e-Sağlık üyeliği ile her zaman yanınızdayız!

SAĞLIĞINIZ BİZİM İÇİN DEĞERLİ Sağlık alanında ve hastanemizdeki gelişmeleri düzenli olarak takip etmek ve aktüel sağlık dergimiz Medikent’e sahip olmak için aşağıdaki formu doldurarak bize teslim edebilir ya da kare kodu akıllı telefonunuzdaki barkot okuyucu uygulama ile okutarak dijital kayıt yaptırabilirsiniz.

Kayıt Formu Formu doldurarak Kent Hastanesi ya da Alsancak Tıp Merkezi danışma bölümüne teslim edebilirsiniz.

Dijital Form

Akıllı telefonunuzdaki barkot okuyucu uygulamayı açınız ve kare kodun üzerine getiriniz. Uygulama aracılığı ile yönlendirildiğini web sitemizdeki formu doldurunuz ve kayıt işleminizi tamamlayınız.

Adınız* Soyadınız* E-posta adresiniz*

Hastanemizin sağlık ve aktüel dergisi Medikent’e abone olmak için aşağıdaki bilgileri de doldurabilirsiniz. Telefon numaranız Adresiniz

*Doldurulması zorunlu alanlar.

E-Sağlık üyeliği ile verdiğim iletişim bilgilerimin ilgili kuruma ya da erişimin gerçekleştiği aracı yazılım, cihaz ya da araca aksini bildirmedikçe Kent Hastanesi ve bağlı kurumları tarafından bilgilendirme, tanıtım ve duyuru ile iletişim çalışmaları amacı ile kullanılmasına ve saklanmasına izin veriyorum.

İmza


2016

89

medikent

Gezi Rehberi

ArmaÄ&#x;an PORTAKAL Konuk Yazar www.armaganportakal.com


2016

90

Önce ve kısaca bir New Yorklu’yu anlatayım. Hızlı yürürler ama birbirlerine dirsek atmadan. Merdivenlerde bebek arabalı ya da valizli biri varsa yardım ederler. Yanlışlıkla çarpsalar özür dilerler. Tuvaletler tertemizdir. İlk gidişimde otuz gün yaşadım. Ne kokmuş, ne yerleri ıslak, ne kağıdı bitmiş, ne çöpü taşmış, ne sifonu bozulmuş bir tanesine rastlamadım. Su musluktan içiliyor. Wifi bedava. Parklarda, metro istasyonlarında bile free wifi var. Boş kaldıkları anlarda okuyorlar, resim çiziyorlar, bir şeyler inceliyorlar, kahve içiyorlar. Bu kentte her milletten, yaştan, cinsiyetten, dinden pek çok insan, hayatın merkezinde “insan” olarak dilediğince yaşıyor.

medikent


2016

91

medikent

Müzeler The MET

(The Metropolitan Museum of Art) The MET meşhur 5. Cadde üzerinde ve Central Park’a çok yakın. Burada tarihsel yolculuğa çıkmak mümkün. İyi bir müze gezginiyseniz, bir gün yetmeyecek kadar büyük ve zengin. İki süreli serginin posterini gördüğümde “ne kadar şanslıyız” dedim. Bu eserleri New York’ta göreceğim aklıma gelmezdi. Biri Antik Bergama Krallığı sergisiydi. Büyük İskender, Athena heykelleri, kumaş gibi işlenmiş mermer eserler, mersin yaprağı figürlü altın taç… Diğeri de Selçuklu İmparatorluğu’na ait seramik, cam, kağıt, ahşap, tekstil, maden işçiliği örnekleri… Astrolojide gelişmiş oldukları anlatılıyordu.

The MET Cloisters The MET Cloisters, Uptown 99. Sokak’ta yer alıyor. Bronx’taki Fort Tryon Park içinde, yukarı doğru yürüyorsunuz. Tarihi ve yüksek tavanlı bir manastır. En etkileyici olan ise küçük bahçesindeki bitkiler. Çünkü ortaçağdan kalan tohumlar her yıl seremoni ile yeniden ekilerek yaşatılıyor. Düşünebiliyor musunuz? Ortaçağdan kalma tohumlar! Asıl servet onlar…

Guggenheim American Museum of

Guggenheim, yuvarlak hatlı mimarisi ile pek çok gezginin merakını çeken bir yer. İçindeki yuvarlak merdivenle her kattaki sergi alanlarını rahatlıkla yürüyerek dolaşabilirsiniz. Bu kez, müzede bazı bölümler kapalıydı. Girişte büyük tahta kasalar vardı. Eserler değişiyormuş, yeni bir sergi geliyormuş. Yalnızca bir bölümünü dolaşabildik. Ama kaç kez gidersem gideyim uğrayacağım yerler arasındadır.

Natural History American Museum of Natural History girişinde, dünyaya düşen en büyük meteor ile karşılaşacaksınız. Etkileyici. Dolaşmaya devam edin, kayalar, depremler, canlılar, dinazorlar… İnsan kendini evrende ufacık hissediyor. Özellikle kayalardan çok etkileniyorum. Viyana’daki Doğal Tarih Müzesi’ni gezerken de aynı duyguyu yaşamıştım.

Çağdaş El Sanatları Müzesi olarak ilk adıyla 1956 yılında açılan Museum of Arts And Design ve daha çok çocuklu ailelerin ziyaret ettiği Museum of Mathematics, kentin diğer müzeleri.


2016

92

medikent

Parklar New York, aynı zamanda parklarıyla ünlü bir kent. Benim favorim, şehrin içinde ve muhteşem Public Library (Aslanlı kütüphane) ile sırt sırta olan Bryant Park. İsterseniz kitabınızı alıp okuyun, isterseniz cafe’de bir şeyler yiyip için, isterseniz de sanat etkinliklerini izleyin. Burası harika. Elbette dünyaca ünlü Central Park’ı görmeden dönmek istemezsiniz. Çimlere uzanmak, gökyüzünü seyre dalmak güzel olur. Ya Union Square? Metrodan çıkar çıkmaz parkın içindesiniz. Bir yanınız Whole Food Market, bir yanınız Barnes&Noble kitapçısı. Çok katlı. İçeri girip, kitapları, dergileri inceleyebilirsiniz. Ayrıca cafe’sinde yer bulabilirseniz oturmayı da tercih edebilirsiniz. Chelsea eski tren yolu Highline olarak yürüyüş yoluna çevrilmiş. Chelsea Market’e yakın merdivenle yukarı çıkıp, tren garına kadar yürüyebilirsiniz Batı kıyı şeridi boyunca, karşıda New Jersey’i seyrederek.. Ayrıca Washington Square ve mimarisiyle ünlü Flatiron köşesindeki park… Güney ucundaki Battery Park… Her yer park zaten. Şehir nefes alıyor.

Central Park, New York

Performans Sanatları Jazz Standard, her gün değişik sanatçıların ve grupların sahne aldığı bir mekan. Yemek yiyebilir ya da sadece bir şeyler içebilirsiniz. Mezzrow Jazz Bar, Greenwich bölgesinde bir apartmanın alt katı. Zeminden aşağıda kalıyor ve kaldırımdan merdivenle iniliyor. Jazz dinlemek için mutlaka buraya uğramalısınız.

“Sleep No More” Bu gezimin en çarpıcı etkinliği “Sleep No More” diyebilirim. Chelsea bölgesinde McKittrick Hotel’de yapılıyor. 4-5 katlı bir bina. Hemen belirteyim online bilet satın alıp gidin, aksi halde yer bulmanız zor olur. Siyah büyük demir kapı önünde sıraya girdik. Elimizin üzerine damgayı bastılar. 8-10 kişilik gruplar halinde içeri aldılar. Loş ortamda ilerledik. Eşyaları vestiyere bırakıyorsunuz. Yanınızda cep telefonu olabilir ama kapatın. Maskeleri dağıtıyorlar ve oyunculardan biri kulağınıza eğilip, fısıltıyla hangi kata gideceğinizi söylüyor. Zaten havaya girmişsiniz. İçinizde hafif ürpertiyle başlıyorsunuz. Bundan sonrası fizik kondüsyon, merak ve cesaret gerektiriyor. Oyunculardan dilediğinizi izlemek için kah koşacak, kah merdivenleri hızla tırmanacaksınız. Tek başıma keşfedeyim derseniz inanılmaz dekore edilmiş odalar, bahçeler, mezarlık, bahçe, orman, hastane daha ne sayayım? Oyuncuların muazzam performansıyla üç saat nasıl geçti anlamadım. Oyun boyunca maskeleri çıkarmak yasak. Konuşmak yasak. Çocuklara göre değil. Tiyatro sonrası yemek yiyelim derseniz rezervasyonda belirtmelisiniz. 1930’ları andıran barı var. Jazz dinleyebilirsiniz. Bunlar ekstra paketler…


2016

93

medikent

Fotoğraf “Fotoğraf atölyesine katılın” derim. Gece çekimi, landmarks, SoHo, Central Park gibi atölyelere katıldım. Hem teknik bilginizi geliştirmek, hem de şehri tanımak açısından büyük avantaj. Manhattan gökdelenlerini gün batarken veya parlament mavisi gökyüzüyle çekmek istiyorsanız, kameranızı koyacağınız yer New Jersey’de. Kıyıdaki parka gidin. Tripodu kurun, objektifi Manhattan’a çevirin. Gün dönerken deklanşöre basmaya başlayın. Sonra uzun pozlama yapın. Meşhur fotoğraf karesini siz de çekebilirsiniz.

Alışveriş Tanıyanlar bilir, yurt dışında alışveriş merakım hiç yoktur. Fakat Chelsea Market farklı. Meatpacking bölgesinde eski bir bisküvi fabrikası. Kırmızı tuğlalı duvarlarıyla kocaman, tarzı olan bir gıda alışveriş merkezi. Çorbacılar, pizzacılar, zeytinyağcılar, şarapçılar, kahveciler, çeşit çeşit yemek dükkanlarıyla en sevdiğim yerler arasında geliyor. Hatta bina girişindeki kadın giyim, ev dekor mağazası Anthropologie hayranlıkla gezdiğim bir yer. Tasarımlar çok güzel. Bizdeki Yargıcı tarzını andırıyor. Parfüm almak isteyeceğinizi düşünüyorum. Perfumania kampanyalı, promosyonlu, ucuza alabileceğiniz bir yer. 5. Cadde üzerinde var. Resim sanatına meraklı olanlar için önereceğim adres Blick. Kocaman ve keyifli bir dükkan. Akla gelebilecek türlü malzemeler, çeşit çeşit fırçalar, boyalar… Hem de SoHo’da. Kıyafet için spor, gündelik Urban Out Fitters mağazasını çok sevdim. Yumuşak, doğal kumaşlar, hoş tasarımlar. Macy’s çok katlı bir mağaza. Çok çeşitli, ev dekorasyondan, parfüme, ayakkabıdan iç çamaşıra kadar her şey var. Çok kalabalık, içeride ahşap yürüyen merdiven bulunuyor. SoHo bölgesinde Mulberry ve Houston sokaklarının kesiştiği yerde çok hoş bir yer var. Büyük bir mağaza ama içi küçük standlarla dolu. Her standda ayrı kişi, kendi tasarımlarını satıyor. Takı, sabun, çanta, kıyafet, resim gibi tarzı olan eşyalar bulabilirsiniz.

Ulaşım Ulaşım, şehir içinde metro ile kolay. Zaten başka bir arayışa gerek yok. Haftalık limitsiz Metrocard alabilirsiniz. Manhattan, Bronx, Quenns, Brooklyn metro ve otobüslerinde rahatlıkla kullanın. Yapmanız gereken bir metro haritası almak. Manhattan’da kaybolmak mümkün değil, çünkü dikey caddeler, yatay sokaklardan oluşuyor. Sokaklar güneyden kuzeye (aşağıdan yukarıya) artıyor, caddeler doğudan batıya (sağdan sola) konumlandırılmış. Bu basit kuralı bilince adresleri elinizle koymuş gibi bulabilirsiniz.

Görmeden Gelmeyin Elbette Public Library, Grand Central ve Broadway şovları görmeden gelmeyin. MoMA sanat müzesine gidin. Monet‘nin duvarı kaplayan nilüfer çiçekleri eserine benim için uzun uzun bakın. Etkileyici bulmadığım için Times Square ve Empare State, tavsiye listemde yer almıyor. Buram buram ticari ve turistik havası bana samimi gelmiyor.


Randevu ve ayrıntılı bilgi için

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

www.kenthospital.com


2016

95

medikent

Eldiven veya uzun kollu giysiler üstüne takılan bileklikler

2016–2017 Sonbahar–Kış sezonu takı trendleri içerisinde en çok öne çıkanlardan biri; eldivenlerin ve uzun kollu giysilerin, kol manşetlerinin üstüne takılan bileklikler. Kış aylarında kazakların, eldivenlerin altında kaldığı için takmadığımız bileklikleri böylelikle gün yüzüne çıkarabileceğiz. Chanel, Prada ve Ralph Lauren gibi büyük markaların koleksiyonlarında da bu tarz takılan bilekliklere rastlamak mümkün. Aksesuar trendlerinde de bahsedeceğim gibi özellikle uzun eldivenler üstüne takılan böylesi gösterişli bileklikler, yılın favorilerinden biri.

Esra’nın Portresi Konuk Yazar www.esraninportresi.com

Takılar, çoğu zaman stili belirleyen etkili ve güçlü aksesuarlardan biridir. Bazen sade, beyaz bir tişört üstüne takacağınız büyük taşlarla süslü bir kolye stili ortaya koyarken, bazen de küçük inci bir çift küpe şıklık sağlamak için yeterlidir. Görünümü bir anda değiştirebilen takılar, moda ve trendler ile birlikle kendi içlerinde de sürekli bir değişim içindedirler. İşte 2016–2017 Sonbahar–Kış Takı Trendleri…

2016-2017

SONBAHAR-KIŞ TAKI TRENDLERİ

İNCİ TAKI TRENDİ İnciler, yıllar içinde modası hiç geçmeyen ve asla vazgeçilmeyenlerden biridir. “İnci” denildiğinde akla zarif şıklık geliyor olsa da 2017 ile birlikte punk-rock stil tasarlanmış takıların pek çoğunda incilere yer verildiğini görebileceksiniz. Bileklikler, küpeler ve kolyeler başta olmak üzere şapkalar, broşlar, eldivenler ve vücut takıları inci detaylarıyla öne çıkacak.


2016

96

Tek Tarafa Takılan Küpe

Choker (Tasma) Kolye Trendi

Püsküllü küpeler, uzun küpeler, büyük taşlı küpeler… Bir çift olarak takmak değil, tek bir tarafa yalnızca birini takmak trend. Zaten bir süredir popüler olan ve bir süre daha etkisini sürdürecek bir trend daha…

90’lı yılların Choker (tasma) kolyesi 2015-2016 sezonuyla eski popülerliğini kazandı aslında. Daha ince ve siyah bant şeklinde boynu saran choker kolyeler 2017 sezonuyla birlikte daha kalın ve gösterişli hale gelecek.

Kulaklarda “Ear Cuff” Bir süredir taşlı ve bunlara nazaran daha büyük boyutlardaki ear cuff takıları zaten mağaza vitrinlerinde, aksesuar mağazalarında görüyoruz ve sıklıkla kullanıyoruz. Ancak 2017 ile birlikte daha küçük boyutlardaki ear cuff’lar trend hale gelecek. Bu modeller içinde de daha punk ve rock stil modeller öne çıkacak.

Zincirli Kolyeler Fark ettiğiniz üzere 2016-2017 sonbahar-kış sezonu için hakim olan stil, punk-rock. Hal böyle olunca boyunları kat kat zincirli kolyelerin süsleyeceğini anlamak zor değil. Aslında sadece zincir kolyeler için geçerli değil. Bu yıl birkaç farklı kolyeyi üst üste kullanmak oldukça trend.

medikent


2016

97

medikent

ASLINDA HAYAL Kürşat Başar

Kürşat Başar’ın yeni kitabı “Aslında Hayal”, Everest Yayınları tarafından yayınlandı. Kitapta kendi hikayesini anlatan Kürşat Başar; hayatının nasıl şekillendiğini, anılarını, hayatına yön veren tesadüfleri, edebiyat ve müzikle perçinlenen dünyasını okuyucularla paylaşırken, kitaplarının yaratım süreçlerini de anlatıyor.

Sputnik Sevgilim Haruki Murakami’nin “Sputnik Sevgilim” adlı romanı, Doğan Kitap tarafından okurlarla buluşturuluyor. Yazar, bu romanında Japonya‘dan bir Yunan adasına uzanan ve üç kişiyi birbirine bağlayan bir aşkın hikayesini anlatıyor. Romanın çevirisini ise Ali Volkan Erdemir yapmış. Haruki Murakami’nin yalnızlık temasıyla şekillendirdiği bu romanında aşkın yanı sıra yalnızlık da “Neden insanlar bu denli yalnız olmak zorundalar? Bu dünyada bu kadar çok insan yaşarken, her birimiz bir başkasından bir şeyler beklerken, neden bu kadar yalnızız? Yoksa gezegenimiz, insanların yalnızlığından beslenerek mi sağlıyor dönüşünü?” sözleriyle sorgulanıyor.

“Aslında Hayal”, Kürşat Başar’ın sözleriyle, "Beklenmedik serüvenlerle yönlenmiş, dalgalara teslim olarak yaşanan bir hayatı” anlatıyor. Çoğunlukla tesadüflere değinen Kürşat Başar, kitapta en çok edebiyatla hayat arasındaki rastlantılara ve gerçekle hayalin iç içe geçtiği kurguya dikkat çekiyor. Kitapta edebiyatla hayatın yeniden kurgulanabileceğini vurgulayan Kürşat Başar, bunun bir şans olduğunu ve bu gücün mutlaka kullanılması gerektiğini belirtiyor.

Ayşe Birsel’in “Design the Life You Love (Sevdiğin Yaşamı Tasarla)” adlı kitabı, ABD’den sonra Türkçe çevirisiyle Optimist Yayınevi’nce okurlara sunuluyor. Kitap, içerdiği eğlenceli uygulamalar ve tasarım araçları ile hayatımıza tasarım odaklı düşüncenin penceresinden oyuncul ve iyimser bir bakış açısıyla nasıl yaklaşabileceğimizi anlatıyor. Modadan tasarıma, sanattan gastronomiye geniş bir yelpazede farklı disiplinleri harmanlayan Ayşe Birsel, kitapta Issey Miyake, Ferran Adria, James Dyson ve Steve Jobs gibi yaratıcı düşünürlerden ve ilham kaynaklarından örnekler veriyor. Kitabında hayatın tıpkı bir tasarım projesi gibi şekillendirilmesi ve oluşturulacak şema ile hayata yön verilmesi gerektiğini ele alan Ayşe Birsel, ”Hayat, karmaşık bir problemdir; değerli bir şey elde etmek istiyorsanız, bir tasarımcı gibi düşünmek durumundasınız. Kısaca iyimserlik, empati, bütünsellik ve neşeyle…” diyor.

SEVDİĞİN YAŞAMI TASARLA


2016

98

medikent

MAVİYE BOYANMIŞ SULAR Öykü dalında bol ödüllü yazar Cemil Kavukçu‘nun “Maviye Boyanmış Sular” adlı yeni kitabı, Can Yayınları tarafından yayımlandı. Cemil Kavukçu’nun deniz temalı on üç öyküsünün yer aldığı kitaptaki çizimler ise Melih Kavukçu’ya ait.

Cemil Kavukçu

“Deniz, denize dayanabilenlerin işidir” diyen yazar; denizin, yabancı kıyıların, gemilerin, sert fırtınaların, daha da sert gemicileri, onların hayatlarını ve kendi ifadesiyle “uçsuz bucaksız maviliklerde kaybolma arzusunu duymalarına neden olacak acılarını” kaleme alıyor.

Bitkiler İnsanlara Karşı! Bilimkurgu türünün önde gelen yazarı John Wyndham’ın en önemli kitaplarından biri olan “Triffidlerin Günü”; uygarlık, insanoğlunun doğa karşısındaki kibirli tutumu, cinsiyet ve sınıf ayrımı, soğuk savaş gibi toplumsal sorunların etrafında gelişen bir roman. İnsanoğlunun hırsının ve açgözlülüğün bir sonucu olarak doğanın başkaldırışını ve “Triffidler” adı verilen bir bitki türünün dünyayı ele geçirişini ele alıyor. BBC tarafından iki kez mini dizi olarak çekilen ve sinemaya da uyarlanan roman, sinematografik öğeler içeren zengin bir anlatı yapısına sahip. Niran Elçi’nin çevirisiyle Delidolu Yayınları’nca ilk kez Türkçe’ye kazandırılan kitap, bilimkurgu ve gerilim severler için kaçırılmayacak bir eser.

OKUMANIN HALLERİ Sırma Köksal'ın okuduklarıyla girdiği, kendisini yalnızlıktan kurtaran metinlerin peşine takıldığı, bir oyun gibi anlattığı denemelerin yer aldığı “Okumanın Halleri”, Metis Yayınları’nca okurlara sunuluyor. "Okuduğumuzu değil, okuyuşumuzu hatırlarız" diyen ve kitapta okuma hallerine dair deneyimlerini paylaşan Sırma Köksal, bir söyleşide kitabın ortaya çıkış fikrini şu cümlelerle anlatıyor: “Okurun elinde de silahlar vardır; unutmak, eksik hatırlamak, yanlış hatırlamak, başka okuduklarıyla harmanlayarak hatırlamak... Kendine verilenlerden kendi hikâyesini kurgulamak. Onun için aynı kitabın aynı yerlerini benzer nedenlerle sevmekten daha yakın bir tanışıklık yoktur dünyada. Okumanın Halleri, benim okuduklarımla girdiğim böyle bir oyundu.”

Bilimkurgu Öyküleri

DÜNYALILAR İletişim Yayınları’ndan çıkan “Dünyalılar”, özellikle bilim-kurgu ve öykü takipçileri için bir seçki olarak hazırlanmış. Kısa ama etkili anlatımlardan oluşan Dünyalılar, bilim-kurgu ve öyküyü birleştirip okurlara keyifli bir okuma sunuyor. Galaksiler, androidler, eşçipler, virüsler, bitimsiz kıyametler, helijetler, neon pigmentler, tekno operalar, kronal giyotinler, çıtırdayan moleküller ve tabii ki muammalı uzaylılar… Karşılarında ise endişeli, öfkeli ve rekabetçi türdeşlerimiz…


2016

99

medikent

TRENDLER & YE NİLER

Efsane Çizgi Film Cebimizde! 90’lı yıllarda neredeyse tüm çocukları ekranlara kilitleyen Pokemon çizgi filminin tüm kahramanları artık cep telefonlarımızda. 2016 yılında 20. yılını kutlayan Pokemon, Pokemon GO adıyla Android ve iOS yazılıma sahip tüm cihazlarda yerini aldı. Piyasaya sürüldüğü ilk hafta yüz milyonlarca kullanıcıya ulaşan oyun yeniden popüler hale geldi.

Disney Infinity

Sevilen karakterleri kullanarak hikayeler yaratmayı ve oyun deneyimleri yaşamayı sağlayan bir interaktif oyun platformu olan Disney Infinity dünyasına Star Wars kahramanları da katıldı. Yeni kahramanlar ve önceki sürümlerin karakterleri ile güç birliği yaparak maceralara atılmak mümkün.

Cartier Cadran Love Erkeklere özel bir koleksiyon ile Cadran Love kod adlı modelin kalbini, Calibre 9458 MC kod isimli özel bir mekanizma oluşturuyor. Kalibre mekanizma, 50 saatlik bir enerji kaynağı sağlayabilme olanağına sahip. Bu modelde alışılagelmişin dışında olarak herhangi bir ön kadran bulunmuyor. Tamamen şeffaf tasarlanan ön panelin üzerinden rahatlıkla saatin iç mekanizması görünürken, bu şeffaflık üzerinde mekanizmaya tutturulmuş akrep ve yelkovan ikilisi ilginç bir görüntü sergiliyor. Saatin çerçevesine yakın dairesel çember kadranda ise sadece düzensiz büyüklükte tasarlanmış Roma rakamlarını görüyoruz. Son olarak bu sıradışı tasarımın, Timsah derisinden bir kordonla bütünlüğünü tamamlamış olduğunu da ekleyelim.

Suya Dayanıklı

Walkman Suya dayanıklı ve değişken hava koşullarında kullanıma uygun NW-WS410 Sportif Walkman ile denizde yüzerken veya doğa sporları yaparken müzik dinleme olanağı sunuyor. Tuzlu suda bile 2 m derinliğe kadar suya dayanıklı olan, yalıtımlı tasarımıyla kuma ve toza karşı koruma sağlıyor.


2016

100

medikent

Harley-Davidson'dan Marvel temalı motorlar Harley-Davidson, hazırladığı yeni motor serisinde Marvel kahramanlarından esinleniyor. "Super Hero Customs" olarak adlandırılan bu modeller, Marvel'in Iron Man, Captain America, Ghost Rider, Hulk ve Spider-Man gibi karakterlerinden yola çıkılarak hazırlandı. Satışa sunulmayan bu özel motorlar, yalnızca Avustralya ve Yeni Zelanda'da düzenlenecek olan özel yarışmalarda motor sporcuları tarafından kullanabilecek.

Akıllı Ceket Levi’s, Google işbirliğiyle hazırladığı yeni Trucker Ceketiyle teknoloji tutkunu moda severlerin gardrobuna girmeye hazırlanıyor. Özellikle hareketli işler yapanlar açısından yararlı olacak. Örneğin bisiklet kullananlar, gelen telefon görüşmelerini cevaplamak, sesi ayarlamak, navigasyon bilgilerini kullanmak gibi işleri kolaylıkla ve güvenle yapabilir hale gelecekler. Akıllı ceket, 2017 ilkbaharında satışa sunulmaya başlanacak.

Mercedes-Benz SLS AMG 1950’li yılların efsanevi "martı kanat" Mercedes-Benz 300 SL modelinin yeniden yorumlanması ile ortaya çıkan Mercedes-Benz SLS AMG’den sonra AMG tarafından geliştirilen ikinci spor otomobil Mercedes-AMG GT, iki ayrı motor seçeneği ile satışa sunuluyor. Mercedes-AMG GT; sürüş dinamikliği, yarış otomobili performansı, kategorisine yepyeni standartlar getiren yakıt tüketimi ve verimliliği ile günlük kullanıma uygun fonksiyonelliği bir arada sunuyor.

Kablosuz Ses Sistemi

ONEaudio Evlerdeki cihazlar için önerilen kablosuz bir ses sistemi olan ONEaudio, WiFi ya da Bluetooth gibi sistemlerden ziyade 1,9GHZ frekansta çalışan DECT kanalını kullanıyor. ONEaudio, bu sistem sayesinde 50 metreye kadar ses iletimini yapabiliyor. Çevrede bulunan kablosuz ağlardan etkilenmeyen DECT, WiFi modemlere göre de 10 kat daha az radyasyon yayıyor.


KENT SAĞLIK GRUBU

KURUMSAL BİLGİ KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ Acil Tıp • Uzm. Dr. John FOWLER • Uzm. Dr. Fecri BENGİ • Uzm. Dr. Nesibe SÖNMEZ DEMİRYOĞURAN • Uzm. Dr. Melek GÜRYAY • Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN

Çocuk Kardiyolojisi • Prof. Dr. Aytül PARLAR • Doç. Dr. Önder DOKSÖZ

Ağız ve Diş Hastalıkları • Dt. Cüneyt IŞIKER

Dermatoloji • Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL • Uzm. Dr. M.Cüneyt SOYAL • Uzm. Dr. Ergün KUŞKU

Anestezi ve Reanimasyon • Prof. Dr. Ali Reşat MORAL • Uzm. Dr. Ali Han PİRİM • Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL • Uzm. Dr. Erhan OLGUN • Uzm. Dr. Gökhan AYHAN • Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Beslenme ve Diyet • Dyt. Safiye TAŞ Beyin Cerrahisi • Prof. Dr. Altay BEDÜK • Prof. Dr. Kemal YÜCESOY • Opr. Dr. Göktuğ AKYOLDAŞ Böbrek Nakli Merkezi • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU • Doç. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Check-Up Ünitesi • Uzm. Dr. Demet KARADENİZLİ Çocuk Cerrahisi • Opr. Dr. Şamil KUDAY Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı • Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL • Uzm. Dr. Selda AYTAÇ • Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK • Uzm. Dr. Fatma TAT • Uzm. Dr. Benal ÇUBUK • Uzm. Dr. Aysu ÖZTUNÇ DİKERLER • Uzm. Dr. Dilber BEKTAŞLAR

Çocuk Nörolojisi • Uzm. Dr. Benal ÇUBUK

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları • Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR • Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Estetik ve Plastik Cerrahi • Opr. Dr. Kamil KILIÇ • Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon • Uzm. Dr. Atiye AYRAL Gastroenteroloji • Prof. Dr. Ethem TANKURT • Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Genel Cerrahi • Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU • Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ • Opr. Dr. Berkhan SAVAŞÇIN • Opr. Dr. Hüseyin Cahit YILMAZ • Opr. Dr. Rasim FARAJOV • Opr. Dr. Zaza IAKOBADZE Girişimsel Radyoloji • Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY Göğüs Hastalıkları • Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR • Uzm. Dr. Deniz ATASEVER Göz Hastalıkları • Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL • Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL

Çocuk Alerji • Prof. Dr. Ayşe YENİGÜN

Hematoloji • Prof. Dr. V. Gürhan KADIKÖYLÜ

Çocuk Gastroenterolojisi • Prof. Dr. Sema AYDOĞDU

İç Hastalıkları • Prof. Dr. Kadir BİBEROĞLU • Uzm. Dr. Necdet YETİM

Kadın Hastalıkları ve Doğum • Prof. Dr. Namık DEMİR • Prof. Dr. Serkan GÜÇLÜ • Doç. Dr. Mehmet Tunç CANDA • Opr. Dr. Orçun SEZER • Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU Kalp Damar Cerrahisi • Prof. Dr. Suat BÜKET • Opr. Dr. Arzum KALE • Opr. Dr. Ulusal COŞKUN • Opr. Dr. Yılmaz DENİZ • Opr. Dr. Makbule KESİCİ Karaciğer Nakli Merkezi • Doç. Dr. Murat KILIÇ • Opr. Dr. Hüseyin Cahit YILMAZ • Prof. Dr. Sema AYDOĞDU • Opr. Dr. Rasim FARAJOV • Opr. Dr. Kamil KILIÇ • Opr. Dr. Zaza IAKOBADZE Kardiyoloji • Doç. Dr. Abdi SAĞCAN • Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ • Doç. Dr. Murat TÜMÜKLÜ • Uzm. Dr. Mustafa ZUNGUR • Uzm. Dr. Seyyed Hamed MOGHANCHI ZADEH Kemik İliği Nakli Merkezi • Prof. Dr. V. Gürhan KADIKÖYLÜ Kulak Burun Boğaz • Prof. Dr. Alp DEMİRELLER • Opr. Dr. Nihan AKÇA Laboratuvar • Doç. Dr. Latife DOĞANAY ÇAĞLAYAN • Uzm. Dr. Gültekin TAŞ • Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU • Uzm. Dr. İsmail AYDIN • Uzm. Dr. Leman Evren YILMAZ Nefroloji • Doç. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Nöroloji • Uzm. Dr. Burak PAKÖZ • Uzm.Dr. Yaprak ALPER Medikal Onkoloji • Prof. Dr. M. Niyazi ALAKAVUKLAR • Doç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜ • Doç. Dr. Tülay AKMAN

Ortopedi ve Travmatoloji • Prof. Dr. Erdal CİLA • Doç. Dr. İbrahim AKEL • Opr. Dr. Levent TAD • Opr. Dr. Serdar SÖYLEV Pratisyen Hekimler • Dr. Ece ZAMANER • Dr. Emrah GEZER • Dr. Elçin YÜCEBAŞ • Dr. Selçuk Onur DUYGU • Dr. Ghassan NABO • Dr. Murat GÜNDÜZ • Dr. Nasir Ahmad SHAHİ • Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU Radyoloji • Uzm. Dr. Alper YÜKSEL • Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE • Uzm. Dr. S. Onur SUMAN • Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI • Uzm. Dr. Seçil KARACAN • Uzm. Dr. Setareh FAAROKHNIA Romatoloji • Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Psikiyatri • Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Psikolojik Danışmanlık • Uzm. Klinik Psikolog Sırma PALADEMİR Tüp Bebek Merkezi (IVF) • Opr. Dr. Dilek ASLAN • Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN • Dr. Tunç PINAR Üroloji • Doç. Dr. Ömer ÖGE • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Yeni Doğan Yoğun Bakım Servisi • Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK


ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ Anestezi ve Reanimasyon • Uzm. Dr. Berna ERÖZKAN AKAN Ağrı (Algoloji) Birimi • Prof. Dr. Mehmet İbrahim YEGÜL Ağız ve Diş Sağlığı • Uzm. Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU • Dt. Ceyda AFYONCU Beslenme ve Diyet • Dyt. Gamze GÜLTEKİN Beyin ve Sinir Cerrahisi • Opr. Dr. Göktuğ AKYOLDAŞ Biyokimya • Uzm. Dr. Gültekin TAŞ Çocuk Hastalıkları • Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY • Uzm. Dr. Meltem ERTURAÇ Çocuk Alerji • Prof. Dr. Ayşe YENİGÜN Dermatoloji • Prof. Dr. Ayşe Şebnem ÖZKAN • Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLAN • Uzm. Dr. Sinem KARACA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları • Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon • Uzm. Dr. Atilla AYRAL Gastroenteroloji • Prof. Dr. Ethem TANKURT • Prof. Dr. Abdullah OKAN Genel Cerrahi • Opr. Dr. Atilla ÖZER Göz Hastalıkları • Opr. Dr. İsmail KARDEŞLER • Opr. Dr. Fuat BOZKURT Göğüs Hastalıkları • Uzm. Dr. H. Tayfun ÇAĞLAYAN

İç Hastalıkları • Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU • Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ • Uzm. Dr. İnci OKAN Kadın Hastalıkları ve Doğum • Prof. Dr. Serkan GÜÇLÜ • Opr. Dr. Şebnem ALTUNYURT Kalp Damar Cerrahisi Prof. Dr. Suat BÜKET Kardiyoloji • Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları • Uzm. Dr. İsmail AYDIN Kozmetoloji • Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLAN • Uzm. Dr. Sinem KARACA Kulak Burun Boğaz • Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN • Opr. Dr. Dilek SINMAZ Nöroloji • Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ • Uzm. Dr. Sezgin ÖZTEKİN Ortopedi ve Travmatoloji • Prof. Dr. Erdal CİLA • Doç. Dr. İbrahim AKEL • Opr. Dr. Levent TAD • Opr. Dr. Serdar SÖYLEV Estetik ve Plastik Cerrahi • Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU • Opr. Dr. Kamil KILIÇ

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası (Sencard) • AK Sigorta A.Ş. (Sencard) • Allianz Hayat Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Ergo Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Güneş Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Sigorta A.Ş. • Yapı Kredi Sigorta A.Ş. • AXA Sigorta A.Ş. BANKALAR • T.C. Merkez Bankası • T.C. Ziraat Bankası & Türkiye Halk Bankası Mensupları • T.C Ziraat Bankası (Hasta Ödemeli) • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O • Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş.( Eximbank ) ( Hasta Ödemeli ) • Türkiye İş Bankası A.Ş. • Türkiye İhracat Kredi Bankası (Türk Eximbank) RESMİ KURUMLAR • TBMM ÖZEL KURULUŞLAR • Anadolu Sigorta Personel Çalışan ve Emekli • Amcor Tobacco Packaging İzmir Gravür Baskı San.Tic. A.Ş. • Bakioğlu Holding A.Ş • Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş. • Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş. • Dirinler Sanayi Makinaları • Galata Taşımacılık A.Ş • SGR Turizm Eğitim Danışmanlık Tic.Ltd.Şti. • Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları San.Tic.Ltd.Şti • İmbat Madencilik A.Ş. • Sports İnternational

Psikiyatri • Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Psikolojik Danışmanlık • Uzm. Psikolog Şebnem TÜRKDALI Radyoloji • Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Üroloji • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ

SGK ANLAŞMALI BRANŞLAR •Karaciğer Nakli Merkezi •Böbrek Nakli Merkezi •Kemik İliği Nakli Merkezi •Medikal Onkoloji Merkezi •Kardiyoloji •Çocuk Kardiyoloji •Kalp Damar Cerrahisi •Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi

Kent Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi


ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ULUSLARARASI KURULUŞLAR • AID Asistance • Adac • Tricare İnternationaL SOS • Axa Assistance • Blue Cross Blue Shield • Bupa International • Companion Global Healthcare • Europ Asistance • International Health Insurance • International Medical Group IMG • J.Van Breda • Marm Sağlık A.Ş. • Redstar Marm • Reise Extra • Remed Assistance • SOS International • SOS International UK • Seven Corners VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Tire Ticaret Odası • Darüşşafaka • Uşak Ticaret Odası • Edremit Ticaret Odası • İzmir Eczacı Odası • Makine Mühendisleri Odası CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR • ABN Amro Bank • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates)

• Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco) • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu) • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • BNP Paribas Cardif Emeklilik • Boyner (Dr.Back-up) • Citibank • Demir Hayat Sigorta • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • IBM TÜRK • Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi)

• STMicroelectrics Türkiye • Çimentaş • İnterpartner

INTER PARTNER ASISTANCE (IPA) • AXA PPP • Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi • Back-up Kişisel Sağlık Sistemi • Bank Asya Platinium Card • Benefit Card • Benefit Global & Avivasa Hayat ve Emeklilik • Benefit Global AIG-Card • Cenoa Sigorta A.Ş Acil Tedavi Sigortası • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi & Fortisbank Kart • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası • Güneş Sigorta Acil Tedavi Sigortası • Halk Sigorta Acil Tedavi Sigortası • IPA Card • IPA Privilege Card • Işık Sigorta A.Ş.Acil Tedavi Sigortası • Life Center (Medikamed Sağlık) • Life Guıde Card (TTI Grup) • Life Partner Card • MTA Grup • Medline Sağlık Paketi ve Acil Tedavi Sigortası • Metlife Emeklilik Acil Tedavi Sigortası (Deniz Emeklilik) • Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş. • Ray Sigorta A.Ş.-Acil Tedavi Sigortası • SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası • Ticket Restaurant (IPA) Asistans Hizmetleri • Türk Asisist Card • Türk Ekonomi Bankası • Zürich Sigorta A.Ş. & Zürih Sigorta HSBC Acil Tedavi Sigortası • Çek Cumhuriyeti Sigortalıları • İNG Emeklilik Acil Tedavi Sigortası CGM (COMPU GROUP MEDICAL TURKİYE) • Ace European Sigorta • Ankara Sigorta • Eureko Sigorta • Fortis Bank Sandık A.Ş • Generali Sigorta • HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) • Ray Sigorta • Sompo Japan Sigorta A.Ş. • Ziraat Sigorta •Türk Nippon

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Yapı Kredi Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. • Güneş Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Ergo Sigorta A.Ş. • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Axa Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Allianz Sigorta A.Ş. • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş. • AK Sigorta A.Ş. BANKALAR • Türkiye İş Bankası • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı • T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan • Ziraat Bankası RESMİ KURUMLAR • TBMM ULUSLARARASI KURULUŞLAR • AID Asistance VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Darüşşafaka • Uşak Ticaret Odası • Edremit Ticaret Odası • İzmir Eczacı Odası • Makine Mühendisleri Odası


KENT ULAŞIM ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR • ABN Amro Bank • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates)

• Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco) • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu) • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • BNP Paribas Cardif Emeklilik • Boyner (Dr.Back-up) • Citibank • Demir Hayat Sigorta • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • IBM TÜRK • Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi) • STMicroelectrics Türkiye • Çimentaş • İnterpartner CGM (COMPU GROUP MEDICAL TURKİYE) • Ziraat Sigorta • Sompo Japan Sigorta A.Ş. • Ray Sigorta • HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) • Generali Sigorta • Fortis Bank Sandık A.Ş. • Eureko Sigorta • Türk Nippon • Ankara Sigorta • Ace European Sigorta

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZ Ücretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileri bir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor. Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dan kalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır. SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30) (KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ) SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30) (KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK) I. Güzergah (Bornova - Kent Hastanesi) • Bornova Otogar • Ata Durağı • Hükümet Konağı Önü • Peterson Köşkü Önü • Özkanlar Migros Önü • Tansaş Önü • Bayraklı Smyrna Meydanı • Alaybey Tersane Otobüs Durağı • Karşıyaka Yalı Cad. Anadolubank Önü • Karşıyaka Yelken Kulubü Otobüs Durağı • Yıllar Market Önü • Bostanlı İskele • Atakent Beşikçioğlu Cami • Doğtaş Mobilya Önü • KENT HASTANESİ II. Güzergah (Konak - Kent Hastanesi) • Konak (Sabancı Kültür Merkezi) • Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı • Basmane Postane Durağı • Fuar Montrö Kapısı Önü • Fuar Lozan Kapısı Önü • Alsancak Garı Otobüs Durağı • Soğukkuyu Türk Petrol Önü • Seza Eczanesi Önü • KENT HASTANESİ * Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardan yolcu alır ve durak haricinde durmaz. Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır.


MEDİKENTSUDOKU 6 2 5 4 3 8 9 4 6 4 8 3 9 4 5 7

8

2 9

9

5 1 8 3 1 2 3 7 3 6 5 6 1 8 9 1 9 8 4 3 5 4 6 3 2 5 3 8 9 26 4 9 2

Nasıl oynanır? Japonca "Sayılar TEK olmalı" anlamına gelen "Suuji wa dokishin ni kag" kelimelerinin kısaltması olan Sudoku, günümüzde Asya'dan, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya da yayılan oldukça popüler bir oyundur. Oyunun amacı dokuzar hücreden oluşan 9 eşit kutuya bölünmüş bir alan üzerinde sayıları tekrar etmeyecek şekilde dizmeyi başarmak. Her satır ve sütunda 1'den 9'a kadar olan sayıları sadece bir kez kullanarak dizmeniz gerekiyor. Aynı şekilde çizgilerle ayrılmış her kutu içerisinde de 1'den 9'a kadar olan sayılar 1 kez kullanılmak zorundadır.

Oynama Yöntemleri Oyun sırasında sayıları tahmin etmek yerine sadece emin olduğunuz sayıları işaretlemeniz daha mantıklıdır. Her Sudoku'nun sadece bir çözümü vardır ve bu çözümü tahmin ederek bulmak neredeyse imkânsızdır. Bunun yerine bulmacada yüklü gelen sayıları kullanarak diğer bir sayının nerelerde olamayacağı ya da nerede olması gerektiğini saptamak daha mantıklı ve kolaydır veya koyacağınız sayıyı yazmadan önce kafanızdan yazmış gibi davranarak deneyin eğer yanlış sayı ise başka bir sayıyı deneyin sudokuda sağdan sola yukarıdan aşağıya aynı kutu içerisinde aynı rakam bulunmamalıdır.

5 9 1 4 5 9

5 6

3

4

2

7

2 4

8 7

9

1

6 8 1 2 7 5 9 6 3 5

3

8 2

7 4 2

8 2

1


ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

ı vaalan Eski Ha

Yolu

An

ad

ol

u

İzm

ir-

Ca d

.( Al

tın yo l

M

en

em

en

)

De

Mavişehir ağı Yonca Kavş

m

iry ol

Çevre Yolu nakkale Aydın / Ça

u

ağı

Kavş İstasyonaltı

Bornova An

Kipa Çiğli

ad

ol

u

Ca d

.( Al

tın yo l

)

vB aye

Dud

Sasalı

ulva

Karşıyaka

Mavişehir

Aksoy Recidence

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ

ros Mig Kapalı Otopark

(Kor don

Yolu )

KENT

KA

Alsancak Garı

desi Atat ür

hitleri C ad.

k Cad

VA RNO

O A/B K A Y RŞI

Kıbrıs Ş e

Alsancak Vapur İskelesi

Şair Eşref Bulvarı

Plevnaerı Bulv

inç Seavnesi t s Pa

ulva

şa B t Pa Tala


Çocuk Kardiyoloji Bölümü kalp ve damar hastalıklarının tanı ve tedavisinde hizmetinizde.

SAĞLIKLI BİR ÇOCUK KALBİ, HEM KENDİNİ HEM DE SEVGİYİ BÜYÜTÜR Bebeklerde anne karnından itibaren sağlıklı kalp gelişimi için tarama önemlidir. Kent Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Bölümü’nde çocuklarda doğumsal veya sonradan oluşan kalp hastalıklarının tanı ve tedavisi, SGK güvencesinde.

Kent Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Kliniği SGK ile anlaşmalıdır.

Randevu ve ayrıntılı bilgi için

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71

/KentSaglikGrubu

www.kenthospital.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.