Medikent - Şubat 2017

Page 1

Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır. Alabilirsiniz.

Şubat 2017 / Sayı 21 • www.kenthospital.com

ISSN: 1307-220x

B12

Lazer Mucizesi

vitamini SAYFA 11

SAYFA 29

Beslenmede

Süper 7

Sezeryan sonrası

SAYFA 19

Normal Doğum

Kalp krizine karşı

SAYFA 37

BİSİKLET SAYFA 25

Meme Kanserinde

Doğru ve Yanlışlar

Ses Kısıklığı

SAYFA 41

SAYFA 27

Yüksek

KOLESTEROL Medikent

SAYFA 45

Koruyucu

Hastalık

SAYFA 55

SAYFA 63

Beslenme Online Dergi

Kaygısı

Kürşat Başar SAYFA 47


DAHA FAZLASINI ARAYANLAR İÇİN...

Her hastasına kendisini evinde hissettiren Kent Hastanesi, hastaların tedavi süreçlerinde “daha bir özel” olma taleplerine yeni “exclusive” kat ile yanıt veriyor.

Randevu ve ayrıntılı bilgi için

Kent Hastanesi, 2006 yılından bugüne Joint Commission International tarafından akredite edilmektedir.


5 yıldızlı otel konforunda hizmet verilen exclusive katta; • exclusive kata özel odalar • exclusive kata özel cafe • exclusive kata özel lobi

www. ke nt h o s p i t a l .co m

• exclusive kata özel yatış ve taburculuk işlemleri • exclusive kata özel kontrollü giriş kartı • exclusive kata özel diyetisyen kontrollü alakart menü

/KentS a g l i k G r u b u

KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35630 Çiğli-İZMİR

KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ Kıbrıs Şehitleri Cad. No:140 Alsancak-İZMİR


2017

medikent

Şubat

iÇiNDEKiLER 9

Mutluluğun Kodları

89 New York

47

Vahşi Beslenelim, Çağdaş Yaşayalım

Stent mi, Bypass mı?

Ön Çapraz Bağ Yaralanmaları

37

DEPRESYON

69

SİNÜZİT Safra Hastalıkları

63

Medikent

Kent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır. İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Ruşen YILDIRIM Genel Yayın Yönetmeni Nesrin COŞKUN Görsel Yönetmen Burhan GÜNAY Editör Dilek EKER Yönetim Yeri 8229/1 Sokak No: 56 pk: 35630 Çiğli / İZMİR Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71 www.kenthospital.com info@kenthospital.com Yayın Türü: Bölgesel - Süreli

55

21 15 Alerjik Rint ve Ofis

73

Kitapların Çocuk Gelişimi Üzerine Etkileri

Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Uzm. Dr. Necdet YETİM Dt. Ceyda AFYONCU Gamze GÜLTEKİN Doç. Dr. Önder DOKSÖZ Doç. Dr. Cevad SEKURİ Uzm. Dr. Dilek SINMAZ Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL Uzm. Dr. Sinem KARACA Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Uzm. Dr. Bülent SENGÜL Prof. Dr. Yiğit GÖKTAY Dyt. Safiye TAŞ Uzm. Dr. Safiye KÜÇÜKGÜL Uzm. Dr. Burak PAKÖZ Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Serdar BURKU Neşem ÇELİKKAYA İrem ŞEN

Katkıda Bulunanlar Özlem ÜNLÜ Burcu EREM Sertan GÜNTAÇ Ali DOĞAN Türkşad MİDİLLİ

85

Kalın Bağırsak Hastalıkları

17

ÜRTİKER

Yayın Kurulu

İdil BİRET

57

Basım Yeri Mono Matbacılık İnş. Tur. Tic. San. Büşra Yolver 379 Sokak No: 14/208 K.2 2.Sanayi Sitesi Bornova / İZMİR Tel: 0 232 461 08 98 Faks: 0 232 461 08 70

Basım Tarihi: Şubat 2017 Yıl: 11 Sayı: 21

Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişim yayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksız rekabetten reklamveren sorumludur. Kaynak gösterilmek şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebinizi; görüş ve önerilerinizi telefon veya info@kenthospital.com elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz. YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR.


Değerli

Medikent okurları, Bir yılı daha geride bıraktık. Kent Sağlık Grubu olarak 2016, beklentilerimize ulaştığımız, başarımızın ve kalitemizin bir kez daha tescillendiği bir yıl oldu. Bildiğiniz gibi ABD’nin en önemli akreditasyon kuruluşlarından biri olan Joint Commission International (JCI), sağlıkta uluslararası altın standartları belirliyor. Kent Hastanesi kuruluşundan sadece 2 yıl geçtikten sonra 2006 yılında JCI tarafından akredite edilmişti. Kent’in JCI sertifikası, 2016’da da tıpkı 2009 ve 2012’de olduğu gibi yenilendi. Bu başarı Kent ailesinin her bir ferdinin ekip ruhuyla çalışmasının bir sonucudur ve bu böyle devam edecektir, şüphesiz. 2016’da Kent Sağlık Grubu olarak önemli projeler başlattık. Teknolojik donanımın yenilenmesi ve genişlemesi bunlardan biriydi.

Kent Hastanemizde Ege Bölgesi’nin ilk görüntülü rehberli beyin cerrahisi ameliyathane sistemini kurduk. Beyin cerrahisine çağ atlatan navigasyon cihazı cerrahlarımız tarafından kullanılmaya başlandı. Yapımı süren Kent Onkoloji Merkezimize bu yıl hasta kabulüne başlayacağız. Yeni açacağımız bir başka sağlık tesisimiz ise Kent Tıp Merkezi Bayraklı. Günübirlik ameliyatlarda hastaların en çok tercih ettiği sağlık kuruluşlarından biri haline gelen Kent Alsancak Tıp Merkezimiz gibi Kent Bayraklı da bir butik hastane gibi hizmet verecek. Tüm bu fiziksel gelişmenin yanında Kent ailesinin akademisyen hekim kadrosu da büyüyor. Kent de Kent’in hizmet yelpazesi de sağlıkta ihtiyaç duyulan alanlarda genişliyor.

Kısaca bu projelerimizin tamamlanarak hizmete gireceği 2017, sağlıkta Kent Yılı olacak. Ve biz de bu hizmetleri sizlere sunabilmenin gururunu yaşayacağız. Elinizde tuttuğunuz dergimiz Medikent gördüğünüz gibi yine dopdolu. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz. Bundan sonraki sayılarımızda bu bir yıl boyunca açılış müjdelerini verdiğimiz projelerimizi Medikent’te bulacaksınız. 2016 ülkemiz için çok zor ve acılarla dolu bir yıl oldu. 2017 ve gelecek yıllar ülkemizde acıların yaşanmadığı, insanların sağlıklı, mutlu ve huzurla yaşayacağı yıllar olsun. Sağlıklı günler dileğiyle saygılarımı sunarım. Dr. Ruşen Yıldırım Genel Müdür


2017

01

medikent

kent haber

21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde Seminer

Diyabet semineri İzmir Kent Hastanesi Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Safiye Taş Koçyiğit’in sunumuyla Çiğli Halk Eğitim Merkezi’nde seminer verildi. Koçyiğit, seminerde diyabet hastalarında beslenmenin nasıl olması gerektiğini anlattı, bu konuda dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

Unutkanlıkla başlayan ve hafıza ile düşünme yeteneğini yavaş yavaş harap eden ilerleyici bir beyin hastalığı olan Alzheimer’ın görülme sıklığı, yaşlı nüfusun artışına paralel artıyor. Hastalar kadar bakım zorluğu nedeniyle hasta yakınlarını da etkileyen Alzheimer hastalığına dikkat çekmek amacıyla İzmir Kent Hastanesi ile Karşıyaka Belediyesi ortaklaşa bir seminer düzenledi. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde gerçekleşen seminerde İzmir Kent Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yaprak Alper, Alzheimer hastalığının hayatı nasıl etkilediğini, hastaları ve yakınlarını neler beklediğini, hastalığın nasıl teşhis edilip nasıl ilerlediğini anlattı. Alzheimer hastalarının yakınlarına da günlük hayatlarında yardımcı olacak bilgiler verdi.

Ağız ve Diş Sağlığı Haftası

Ağız ve Diş Sağlığı Haftası nedeniyle “Ağız ve Diş Sağlığında Bilinmesi Gerekenler” konulu seminer, İzmir Kent Hastanesi, Konak Belediyesi ve Alsancak Koruma ve Güzelleştirme Derneği işbirliği ile Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. 24 Kasım 2016 tarihindeki seminerde Kent Alsancak Tıp Merkezi Diş Hekimi Dt. Ceyda Afyoncu, “Ağız ve diş sağlığında öncelikler nelerdir? Ağız, diş ve diş eti hastalıklarında tedavi nasıl yapılır, bu hastalıklardan korunmak için neler yapılmalıdır?” sorularının yanıtlarını verdi. Afyoncu, ağız ve diş sağlığının birçok hastalıkla dolaylı da olsa ilişkili olduğuna dikkat çekti.

Sağlıklı Metabolizma Kent Hastanesi, Konak Belediyesi ve Alsancak Koruma ve Güzelleştirme Derneği işbirliğiyle Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde düzenlenen “Sağlıklı Bir Hayat İçin Güçlü Metabolizma” seminerinde sağlıklı bir hayat için güçlü ve dengeli metabolizmanın önemine dikkat çekildi. Seminerde Kent Alsancak Tıp Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Salgür ve Uzman Diyetisyen Gamze Gültekin, metabolik hastalıklar ve bu hastalıklarda nasıl beslenmek gerektiğine dair bilgiler verdi.

Endokrinoloji Alanındaki Sempozyumlar İzmir Kent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehtap Çakır, Trabzon’da düzenlenen 12. Diyabete Bakış Sempozyumu’nun açılış konuşmasını “Lipid ve Hipertansiyon Kılavuzlarında Yeni Ne Var?” başlıklı sunumuyla yaptı. Prof. Dr. Mehtap Çakır ayrıca, Ankara'da düzenlenen 12. Hipofiz Sempozyumu'nda "Romatoloji Hastası ve Hipofiz", yine Ankara'da düzenlenen 7. Türkiye Tiroid Kongresi'nde de "Moleküler Benzerlik ve Tiroid Otoimmünitesi" başlıklı sunumlarıyla Kent Hastanesi’ni temsil etti.

Bebefest İzmir Kent Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzman Diyetisyen Gamze Gültekin, Mavibahçe AVM’de düzenlenen BebeFest'te "Hamilelik ve Emzirme Döneminde Beslenme" konulu söyleşi ile anne adaylarıyla annelere bilgi verdi.

Kanser Konseylerinin 25. Yılı İzmir Kent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu, kanser tedavilerinde multidisipliner yaklaşımın ve kanser konseylerinin 25. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen sempozyumda konuşma yaptı.


2017

02

medikent

kent haber

TRANSPLANTASYON KONGRESİ Her yıl Türkiye Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon Derneği tarafından düzenlenen Transplantasyon Kongresi’nin 11. si bu yıl Konya da yapıldı. 13-15 Kasım 2016 tarihleri arasında gerçekleşen kongreye Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Bölümü hekimleri de katıldı. Türkiye genelinde karaciğer nakli yapılan bütün merkezlerin ekiplerinin katıldığı kongrede Kent ekibi, çocuk karaciğer nakillerindeki deneyimi ile farkını ortaya koydu. Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Kılıç, kongrede “Karaciğer Naklinde Özellikli Durumlar ‘’ başlıklı oturumu yönetti.

Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği 10. Ulusal Kongresi İzmir Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Namık Demir 27-30 Ekim 2016 tarihleri arasında İstanbul Askeri Müzede Türkiye Maternal Fetal Tıp Derneği’nin düzenlediği 10. Ulusal Kongresi’ne katıldı. Prof. Dr. Demir, kongrede başkanlığını üstlendiği ultrasonografi kursunda eğitmenlik yaptı. Prof. Dr. Demir, kongrede oturum başkanlığı da yaparak İzmir Kent Hastanesi’ni temsil etti.

HEMATOLOJİ SEMPOZYUMU İzmir Kent Hastanesi Kemik İliği Nakli Bölümü Başkanı Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. V. Gürhan Kadıköylü, İzmir'de düzenlenen 4. Bozyaka Hematoloji Sempozyumu'na katılarak, “PNH ve ATİPİK HÜS” konulu oturumun başkanlığını yaptı.

11. ULUSAL AFEREZ KONGRESİ

3. ULUSLARARASI HEPATOLOJİ KONGRESİ 16-18 Aralık 2016 tarihleri arasında Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleşen 3. Uluslararası Hepatoloji Kongresi’nde Kent Hastanesi’ni Karaciğer Nakli Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Kılıç ve Opr. Dr. Cahit Yılmaz temsil etti.

Türk Kardiyoloji Kongresi Antalya Regnum Carya Kongre Merkezi’nde düzenlenen 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi’nde İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Uzmanları Doç. Dr. Cevad Şekuri “Koroner Arter Hastalığında Güncel Başlıklar 3”, Doç. Dr. Murat Tümüklü de “Koroner Dışı Girişimsel'' başlıklı oturumların başkanlıklarını üstlendi.

İzmir Kent Hastanesi Terapötik Aferez Sorumlusu Biyolog Okan Fırat, İstanbul'da düzenlenen 11. Ulusal Aferez Kongresi'ne “Terapötik Aferez Sonuçlarımız” adlı posterle katıldı. Poster sunumunda Kemik İliği Nakli Bölüm Başkanı Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. V. Gürhan Kadıköylü, Böbrek Nakli Bölümü’nden Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok ve Karaciğer Nakli Bölümü Başkanı Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Murat Kılıç ‘ın hastalarına yapılan “Terapötik Aferez” işlemleri ile ilgili bilgiler yer aldı.

Meme Kanserinin Farkındayız Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla İzmir Kent Hastanesi ve Karşıyaka Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü işbirliği ile seminer düzenlendi. Meme kanserinde erken tanının tedavideki başarıyı artırdığına dikkat çekilen seminerde Kent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu, “Meme Kanserinde Farkındalık ve Erken Tanının Önemi” başlıklı sunum yaptı. Harmancığıoğlu, meme kanserine yol açan nedenleri, risk faktörlerini anlattı. Kadınlara meme kanseri konusunda uyanık olmaları çağrısında bulunan Prof. Dr. Harmancıoğlu, tarama yöntemleri hakkında da bilgi verdi. Kent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Safiye Taş da seminerde, kanser ve beslenme konusunda konuştu, kanserden korunmak için ideal kilo ağırlığının ve dengeli beslenmenin önemine vurgu yaptı.

KRONİK YORGUNLUK SEMİNERİ Kent Alsancak Tıp Merkezi Dahiliye Uzmanı Dr. Tuncay Filiz, İzmir Türk Amerikan derneği üyelerine “Kronik Yorgunluk” konulu bir sunum yaptı. Uzm. Dr. Filiz, kronik yorgunluğun günlük hayatı nasıl etkilediği ve yorgunluğa karşı neler yapılabileceği konusunda bilgi verdi.


2017

03

medikent

kent haber

Kutsal bağışa seminer ile destek çağrısı

Organ Bağışı, Can Aşısı Kent Hastanesi ve Karşıyaka Belediyesi, organ bağışı konusunda halkı bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak amacıyla “Organ Bağışında Farkındalık: Organ Bağışı, Can Aşısı” semineri düzenledi. Seminerde İzmir Kent Hastanesi Böbrek Nakil Merkezi’nden Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Ekibi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. H. Cahit Yılmaz sunum yaptılar. Karşıyaka Müftüsü Cahit Erhun’un da katıldığı seminerde organ bağışının, organ yetmezliği hastalarına can aşısı olduğuna ve organ bağışının dini açıdan da hiçbir sakınca taşımadığına dikkat çekildi.

“Kutsal bağış, hastaların yaşam umudu” Organ bağışının organ yetmezliği olan hastalarına can aşısı olduğuna dikkat çeken İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakil Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. H. Cahit Yalçın ise “Kadavradan organ bağışları ülkemizde yetersiz, o nedenle karaciğer ve böbrek nakillerinin yüzde 70’i canlıdan, yüzde 30’u kadavradan yapılıyor. Bu oranı tersine çevirmeliyiz. Beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın bağışlanan organ ve dokuları yeni bir yaşam demek. Bazı hastaların canlı vericileri de olmuyor. Hastaların yaşam umutlarını artırmak için organ bağışı çok önemli” dedi.

Seminerde “Organ bağışı nedir? Hangi organlar ve dokular bağışlanabilir? Organ bağışı nasıl yapılabilir? Dünyada ve Türkiye’de organ bağışı ne durumdadır ve organ nakli gelişimi nasıldır?” başlıkları altında bilgiler verilerek, organ bağışının önemi vurgulandı.

“Nakil, böbrek yetmezliğinde hayata döndürüyor” Kronik böbrek hastalığının ülkemizde ve dünyada giderek artan bir sağlık sorunu halini aldığını belirten Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, “Böbrek yetmezliği olan hastalar ya böbrek nakli olarak ya da diyaliz ile yaşamlarını sürdürebilir. Ülkemizde de eski yıllara oranla böbrek nakli olan hasta sayısı artsa da halen yaklaşık 60 bin hasta diyalize girmek zorunda kalıyor. Böbrek yetmezliğinde hayata döndüren tedavi, böbrek naklidir. Ne yazık ki her böbrek hastası, bu tedavi seçeneğine ulaşamamaktadır. Böbrek nakli olmadığında standart diyaliz seçenekleri ile 5 yıl içinde hastaların %50’si ne yazık ki kaybedilmektedir. Bugün tüm dünyada, böbrek naklinin, son dönem böbrek hastalığının en ideal tedavisi olduğu kabul edilmektedir. Çünkü böbrek nakli, diyalize kıyasla hem yaşam süresini uzatmakta, hem de daha kaliteli bir yaşam sağlamaktadır.” diye konuştu.

“Organ bağışı caizdir” Karşıyaka Müftüsü Cahit Erhun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağış ve naklinin caiz olduğunu belirten açıklamaları olduğunu anlattı. “Organ bağışı, caizdir. Kur’an-ı Kerim’deki bir ayette ‘Bir insanı yaşatmak, bütün kâinatı yaşatmaktır.’ denilmektedir.” diyen Erhun, camilerde verdikleri hutbelerde de zaman zaman bu konuyu işleyerek, halkı bilgilendirdiklerini dile getirdi.




2017

06

medikent


2017

07

medikent

“Ödünç Hayatlar”, ikinci hayatlar için Organ Bağışı Farkındalık Haftası’nda organ bağışının kutsal bağış olduğuna ve yaşamsal önemine dikkat çekmek amacıyla İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde düzenlediğimiz etkinlikte ünlü tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu, “Ödünç Hayatlar” adlı oyununu “ikinci hayatlar” için sahneledi ve organ bağışı çağrısında bulundu.


2017

08

medikent

3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası kapsamında çeşitli etkinliklerle organ bekleyen hastaların çaresizlikleri dile getiriliyor, kutsal bağışın önemi vurgulanıp farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Organ bağışlarıyla binlerce hastanın yeniden hayat bulduğuna dikkat çekilerek toplumun bilinçlendirilmesi hedefleniyor. Bu amaç ve hedeflere İzmir Kent Hastanesi de bir sanat etkinliğiyle destek verdi. Ünlü sanatçı Ali Poyrazoğlu, “yaşamak da yaşatmak da güzel” mesajlarını da verdiği “Ödünç Hayatlar” oyununu organ bağışında farkındalığı artırmak için sahneledi.

İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ücretsiz gösteriye tiyatroseverlerin yanı sıra Kent Hastanesi’nde karaciğer, böbrek nakli olmuş hastalar, yakınları ve doktorları da katıldı. Çiğli Kaymakamı Dr. Yusuf Güler’in de izleyiciler arasında yer aldığı gösteri öncesinde Kent Hastanesi Böbrek Nakli ekibinden Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok konuşmasında böbrek naklinin hastaları diyaliz mahkumiyetinden kurtardığını söyledi. Ok, “Bugün tüm dünyada, böbrek naklinin, son dönem böbrek hastalığının en ideal tedavisi olduğu kabul ediliyor. Çünkü böbrek nakli, diyalize kıyasla hem yaşam süresini uzatmakta, hem de daha kaliteli bir yaşam sağlamakta” dedi. Salonu dolduran izleyicilerin performansını ayakta alkışladığı ünlü sanatçı Ali Poyrazoğlu, organ bağışı konusunda bilinçlendirmenin

yaygın propagandalarla mümkün olacağını söyledi. Bu işe liseli gençlerden başlanmasını öneren Poyrazoğlu, Bodrum’da geçirdiği motorsiklet kazasından sonra beyin ölümü gerçekleşen bir gencin organlarının bağışlanması gündeme geldiği sırada yaşananları anlattı. Poyrazoğlu, “Acılı insanlar, bağış için aile büyüğünün kararının önemli olduğunu söyledi. O aile büyüğü geldi, imammış. Dinimizde yeri var, verin kime lazımsa, dedi. Organ bağışı konusunu bu çizgiye taşıyabilirsek zihniyeti çok önemli yol kat edilir” diye konuştu. Ali Poyrazoğlu, oyunun sonunda salondaki izleyicilerle birlikte organ bağışı çağrısı yazılı dövizleri havaya kaldırarak objektiflere poz verdi.


2017

09

medikent

OSTEOPOROZDAN KORUNMA, ANNE KARNINDA BAŞLAR! Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Kent Sağlık Grubu

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

Doruk kemik kitlesi ve osteoporoz Kemikler vücut iskeletinin çatısını oluşturan canlı kolon ve sütunlardır. İnsan vücudunda kemik gelişimi 30 yaşına kadar devamlı artış gösterir buna “modeling” adı verilir. Otuz yaşından sonraysa kemik dokusu bir yandan yapılırken bir yandan da yıkıma uğrar. Bu döneme ise “remodeling” adı verilir. Yani kemik dokusu hayat boyunca belirli bir denge içerisinde hem yapılmakta hem de yıkılmaktadır.

sahip olmak ve hem kemik erimesi hem de kırık riskinden korunmak için doruk kemik kitlesinin mümkün olduğunca yüksek tutulması önem arz etmektedir. Doruk kemik kitlesi osteoporoz ve kemik kırık riskinin en önemli belirleyicisidir. Bunun anlamı doruk kemik kitleniz ne kadar düşükse, yani 30’lu yaşlardaki kemik miktarınız ne kadar az ise, özellikle kadınlarda post menopozal dönemde osteoporoza yakalanma riski o kadar fazla demektir.

Doruk Kemik Kitlesi: İskeletteki kemik miktarına “kemik kitlesi” adı verilir. İnsan kemik kitlesi 30 yaşına kadar artar ve bu yaşlarda en yüksek ölçüye varır. Bu nedenle 30 yaşındaki kemik miktarına “doruk kemik kitlesi” adı verilir. Doruk kemik kitlesi, kişinin hayatı boyunca ulaşabileceği en yüksek kemik miktarı olarak tanımlanır ve bu evreden sonra kemik miktarını arttırmak için yapılan girişimlerin etkisi son derece sınırlıdır. Bu nedenle sağlık kemiklere

Doruk kemik kitlesi bankadaki birikim hesabına benzer. Bankadaki birikiminiz ne kadar fazla ise işsiz kalsanız bile sorun yaşamazsınız. Ancak hesap ne kadar kısıtlı ise en ufak bir olayda ekonomik sorun yaşarsınız. Tıpkı bunun gibi 30 yaşlarındaki kemik kitleniz ne kadar az ise sizin kemik erimesi ya da diğer bir deyişle osteoporoza yakalanma ihtimaliniz o kadar yüksek demektir.


2017

10

medikent

Geç menopoza giren ya da östrojen içeren doğum kontrol hapı kullanan kadınların kemik yoğunlukları daha yüksektir.

Doruk kemik kitlesini etkileyen faktörler nelerdir? Doğum tartısı: Düşük doğum tartılı bebeklerin yetişkin dönemdeki kemik mineral yoğunluğu ve kemik kitlesi normal doğum tartılı bebeklerden daha düşük olmaktadır. Ayrıca anne karnındaki bebeklerin büyüme hızları yalnızca doğum tartısının düşmesine değil aynı zamanda doğum tartısı normal olsa bile kemik yoğunluğunu etkilemektedir. Bu bilgi kemik sağlığının ve osteoporozdan korunmanın daha anne karnındayken başlaması gerektiğini açıkça göstermektedir.

Hormonal faktörler: Hem erkeklik hormonu (testosteron) ve hem de dişilik hormonu (östrojen) kemik miktarını çok belirgin olarak arttırır. Ergenliğe girmekle birlikte hem kızlarda hem de erkeklerde kemik yoğunluğu 3-4 kat artar.

Genetik faktörler: Doruk kemik kitlesi en çok

Örneğin ilk menstrüel siklusu erken yaşta başlayan ve geç menopoza giren ya da östrojen içeren doğum kontrol hapı kullanan kadınların kemik yoğunlukları daha yüksektir.

genetik faktörlerce belirlenir (yaklaşık %75) buna karşın yüzde 25 kadarı ise diyet ve egzersiz gibi çevresel faktörlerden etkilenir. Minyon yapıdaysanız, genetik olarak doruk kemik kitleniz iri yapılı bayanlara göre daha düşük olacak demektir. Bunun anlamı ufak yapılı narin yapıdaki bayanların daha fazla osteoporoz riski taşıdıkları ve bu kişilerin korunmada (egzersiz, beslenme vb.) daha dikkatli olmaları gerektiğidir.

Cinsiyet:

Ergenlik dönemi öncesi kızların ve erkeklerin kemik kitleleri benzer ölçüdeyken, gençlik ve yetişkinlik döneminde erkeklerin kemik miktarı kadınlardan oldukça fazla hale gelir. Yetişkin döneminde doruk kemik kitlesi tipik olarak erkeklerde kadınlardan daha yüksektir. Bu nedenle osteoporoz riski kadınlarda erkeklerden çok daha yüksektir.

Kadınlık hormonu olan östrojen doruk kemik kitlesinde önemli etkilere sahiptir. Kadın vücudu östrojene ne kadar uzun süre maruz kalmışsa doruk kemik kitlesi ve kemik yoğunluğu o derecede artış gösterir.

Bunun aksine, ilk menarş yaşı geç olan ya da aşırı derecede düşük vücut ağırlığı veya aşırı egzersiz nedeniyle erken yaşta mestrüel siklusu olan genç kadınlarda (balerin, manken vs) ve erken yaşta menopoza giren bayanlarda doruk kemik miktarı belirgin olarak düşmektedir. Kadınlarda 30 yaşından sonra menopoza kadar kemik kitlesi çok değişmezken (yıllık yaklaşık yüzde 0.3 kayıp) ancak menopozun ilk yıllarından sonra bile hızlı bir kemik kaybı ortaya çıkmaktadır (yılda yüzde 3 kayıp). Buna karşın erkeklerde bu şekilde keskin bir azalma ortaya çıkmamaktadır. Kadınlarda hali hazırdaki doruk kemik kitlesinin erkeklerden düşük olduğu da akılda tutulursa, post menopozal dönemde kemik erimesi ya da diğer bir deyişle osteoporozdan neden daha çok kadınlar muzdarip oldukları kolayca anlaşılır. Bilinmesi gereken diğer önemli bir nokta kemik yoğunluk ölçümünde osteoporoz saptanması için kemik kitlesinin en az yüzde 30-40 azalmış olması gerektiğidir. Menopozla birlikte yıllık yüzde 3 kadar kemik kaybı olduğu göz önünde tutulursa, post menopozal osteoporoz için en az 5-10 yıl adetten kesilmiş olmak gerekir. Eğer ailesel özellik ya da kronik hastalık gibi bilinen bir risk faktörü ya da faktörleri yoksa kemik yoğunluk ölçümü için menopozdan sonra 5-10 yıl geçmelidir.

Beslenme: Kalsiyum kemik sağlığı için temel bir besindir. Yeterli kalsiyum almayan genç kadınlarda doruk kemik kitlesi düşüktür ve ileri yaşlarında kalça kırık riski belirgin bir biçimde artar. Sağlıklı ve yeterli kemik dokusu için anne karnında iyi beslenmeye dikkat edilmeli, hele çocukluk, ergenlik ve gençlik döneminde kalsiyum, fosfor ve başta D vitamini olmak üzere vitaminler yeteri kadar alınmalıdır. D vitamininin en iyi formu güneş ışığı aracılığıyla ciltte üretilenidir. Bu nedenle uygun zaman dilimi ve saatte güneşten yararlanılmalıdır. Fizik aktivite: Düzenli fizik aktivite yapan genç kızların ve erkeklerin doruk kemik kitlesi daha yüksektir. 30 yaş ve üzeri kadın ve erkekler düzenli egzersiz yapmalıdırlar. Cinsiyetten dolayı kadınların doruk kemik kitlesi erkeklerden daha düşük olduğundan, sağlıklı kemik kitlesi için, fizik aktivite diğer bir deyişle egzersiz, genç kızlarda da en az erkekler kadar hatta onlardan daha fazla önemlidir. En iyi fizik aktivite yöntemi vücudun yer çekimine karşı yaptığı, ağırlık taşıma özelliği olan egzersizlerdir. Bunlar, yürüyüş yapma, hafif düz koşu, merdiven çıkma, teniz oynama, dans etme ve ağırlık çalışması biçiminde sıralanabilir.

Yaşam tarzı: Sigara genç adölesanlarda düşük kemik kitlesi yanında alkol kullanımı ve hareketsiz yaşam gibi diğer sağlıksız davranışlarla ilişkilidir. Genç yaşta sigara kullanan bireylerin daha sonraki yaşlarında daha ağır sigara kullanıcısı olduğu gösterilmiştir. Genç yaşta aşırı alkol kullanımının da kemik sağlığını olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Özetleyecek olursak doruk kemik kitlesine ulaşıldıktan sonra kemik kütlesini artırmak için yapılan girişimlerin etkisi sınırlıdır. Bu nedenle günümüzde osteoporoz artık çocukluk çağının önlenebilir bir hastalığı olarak tanımlanmakta ve doruk kemik kitlesini maksimumda tutmaya yönelik çalışmalar koruyucu hekimlikte önem kazanmaktadır. Hem kendimizin hem de çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı kemiklere sahip olması için daha anne karnındayken iyi beslenmeli, düşük doğum tartısından kaçınmalı, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik döneminde hem beslenmeye hem de egzersiz yapmaya özen göstermeliyiz.


2017

11

medikent

SAĞLIĞIN REGÜLATÖRÜ

Uzm. Dr. Necdet YETİM Kent Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzmanı

VİTAMİNİ Sağlımız için gerekli olan maddelerin başında vitaminler gelir. Vitaminler hem doku ve organların oluşmasında, yapılanmasında, hem de fonksiyonlarında önemli rol oynarlar. Vitaminler arasında birkaçı yaşamsal derecede önemlidir ve bunların başında da B12 vitamini gelmektedir. Yani, bedende B12 vitamini olmayan bir kişinin yaşama olasılığı yoktur.


2017

12

Kimyasal adı “Cyanocobalamin” olan ve kısaca “B12 Vitamini” denilen madde vücudumuzda sentez edilemez, yani mutlaka dışarıdan almamız gereken bir maddedir. Besinlerle alınan B12 vitamini mideye gelir. Mideden salgılanan bir enzim, besinlerdeki B12'yi açığa çıkarır ve ince bağırsaklardan emilecek hale getirir. Emildikten sonra kana geçer ve kan ile tüm bedene yayılır, kullanılacağı yerlerde tutulur, fazlası da karaciğerde depo edilir. Yeterli alınamadığı ve kandaki düzeyi azaldığı zamanlarda karaciğerdeki depodan kana verilerek denge sağlanır. Ortalama 1 yıl kadar besinlerle hiç B12 alınamasa bile bu depo gereksinimi karşılayabilir. Bu nedenle belli bir süre B12 alınamazsa hemen eksiklik belirtileri ortaya çıkmaz. Çeşitli nedenlerle, uzun süre B12 alınamaması ya da az miktarda alınması vitamin eksikliğine neden olur. Ancak günümüzde B12 eksikliği, besinlerle alınamamasından çok, alındıktan sonra yeterli emilememesi sonucu meydana gelmektedir. Kandan direkt olarak B12 ölçümü yapılıp, eksik olup olmadığı kısa bir sürede anlaşılabilir.

B12 vitamini; et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur. Bitkisel kaynaklı besinlerde B12 vitamini yoktur. Bu nedenle, uzun süre hayvansal besin alamayanlarda B12 eksikliği meydana gelir. B12 vitamininin emilimini azaltan birçok neden de eksikliğe yol açmaktadır. Bunların başında mide hastalıkları gelir. Mide salgısının azalması emilimi azaltır. Bu nedenle, kronik mide hastalıklarında uzun süre mide salgısını azaltan ilaçlar kullanan kişilerde eksiklik olabileceği akılda tutulmalıdır. Mide operasyonu ile midenin tamamı ya da bir kısmı çıkarılmış ya da obezite nedeniyle küçültülmüş kişiler de risk altındadır. Kronik pankreatitte ve ülseratif kolit gibi kronik bağırsak hastalıklarında da emilim azalacaktır. Bu hastalıklarda sık sık B12 kontrolleri yapılmalıdır. B12 emiliminin yaşlanmakla da azalacağı unutulmamalı ve özellikle 50 yaştan sonra düzenli B12 kontrolleri yapılmalıdır.

medikent

B12 vitamini; et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur.

Bir özet yapmak gerekirse, B12 vitamini eksikliği; Vejetaryenlerde, hayvansal besinleri az tüketenlerde, Kronik gastrit gibi mide hastalığı olanlarda, Sürekli mide salgısını azaltan ilaç kullananlarda, Operasyonla kısmen ya da tamamen midesi çıkarılmış olanlarda, Kronik pankreas ve bağırsak hastalığı olanlarda, Özensiz ve bilinçsiz diyet yapanlarda, Alkol bağımlılarında, Kanser, diyabet gibi kronik hastalığı olanlarda, Yoğun stres altında olanlarda, 50 yaşın üstündekilerde görülmektedir.

B12 VİTAMİNİN ÖNEMİ

B12 vitamini, vücudumuzda hem yapıcı hem de fonksiyon düzenleyici olarak rol oynar. Deri, saç, tırnak dokularında ve özellikle kırmızı kan hücrelerinin yapımında etkilidir. B12 vitamininin eksikliğinde kemik iliğinde alyuvarların yapımı bozulur, yapılan hücre sayısı azalır ve şekil bozuklukları oluşur. Böylece “Pernisiyöz Anemi” adı verilen bir çeşit anemi meydana gelir. B12 vitamininin diğer önemli bir rolü, beyin ve sinir hücrelerinin düzenli çalışmasındaki etkisidir. Beyin ve çevredeki sinir hücrelerinin fonksiyonları birçok maddenin aracılığı ile düzenlenir. Bu maddelerin en önemlilerinden biri B12 vitaminidir. Eksikliğinde birçok nörolojik bozukluklar oluşur. Duyu ve hareket bozuklukları ve mental bozukluklar meydana gelir. B12'nin Alzheimer hastalığından koruyan bir faktör olduğu da ileri sürülmüştür.


2017

13

medikent

B12 Vitamini Bakımından Zengin Besinler Et ürünleri, özellikle kırmızı etler, sakatatlar

Süt ürünleri; yoğurt ve özellikle peynirler

Deniz ürünleri özellikle balık yumurtası, balıklar, kalamar, karides, ahtapot,

Yumurta

Mayalar ve soya yağları

Tedavi

B12 eksikliğinin kanıtlanması çok kolaydır. Her yerde yapılabilen kan testinde B12'nin 200 pg/ml'den az olması tedavi gerektirir. Emilim bozukluğu olmayan ve hafif eksiklik durumlarında ağız yoluyla tablet ve şurup kullanılır. Günde 1 tablet ya da 1 ölçek şurup şeklinde alınması yeterlidir. Emilim bozukluğu riski taşıyan ve ileri derecede eksiklik olanlara enjeksiyon yoluyla kabadan kas içine verilebilir. Dozlar ve kullanma süresi hastanın durumuna göre düzenlenmeli ve uygun aralıklarda kontroller ile durum izlenmelidir.



2017

15

medikent

AGIZ VE DIS SAGLIGINDA BILINMESI GEREKENLER Ağızda, dişlerde ve diş çevresi dokularda yapısal ve işlevsel herhangi rahatsızlığın ya da bir bozukluğun olmaması, onların görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumudur. Ne yazık ki diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği için gereken önem verilmemektedir. Oysa, diş sağlığının bozulması, vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler; kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir.

Dt. Ceyda AFYONCU Kent Sağlık Grubu Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı


2017

16

medikent

Son yıllarda, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Diş Hekimleri Birliği’nin yayınladığı bildirilerde; ağız ve diş sağlığının, genel sağlığı etkileyen 150 bulaşıcı olmayan hastalıkla ilişkisi olduğu bilgisine yer verilmiştir. Bu hastalıklardan bazıları; diyabet (şeker hastalığı), solunum sistemi hastalıkları (astım, bronşit, KOAH), kanserler, kalp ve damar hastalıkları ve sindirim sistemi hastalıklarıdır. Bu hastalıkların tedavilerinde, ağız sağlığının düzeltilmesinin de çok büyük bir rolü olduğu kanıtlanmıştır.

Dişleri Fırçalama Diş ve dişeti hastalıklarının başlıca sorumlusu, plak tabakasında bulunan mikroorganizmalardır. Dental plağı uzaklaştırmanın en etkili yolu, diş fırçası ve diğer yardımcı araçlar (diş ipi, diş arası fırçası vb.) kullanılarak ve günde en az 2 kere yapılan mekanik temizliktir.

ARAYÜZ TEMİZLİĞİ Diş taşı oluşumu ve ara yüz çürüklerinin sebebi, diş arasında kalan plak tabakasıdır. Bu nedenle arayüz temizliğine mutlaka dikkat edilmelidir.

Arayüz temizliğinde önemli noktaları şöyle özetleyebiliriz: Doğru diş fırçalamanın önemli noktalarını şöyle sıralayabiliriz: • Sabah kahvaltıdan sonra ve gece yatmadan önce günde 2 defa • Uygun fırça ve florlu diş macunu ile • Dişlerin tüm yüzeyleri temizlenecek şekilde • Minimum 3-4 dakika Türkiye’de kişi başına düşen yıllık diş fırçası tüketimi, son 5 yıl içinde artış gösterse de yıllık diş fırçası tüketimi halen 1 adetin altındadır. Diş fırçalamanın yaygınlaşması ve gereken özenin gösterilmesi, sağlık açısından yararlıdır. Diş fırçalarının en geç 3 ayda bir yenisiyle değiştirilmesi gereklidir. Fırça aşınmasıyla birlikte dişeti dokularına zarar verebilir. Ayrıca 3 ay kullanılmış bir diş fırçası plak kaldırmada, yeni fırçadan daha az etkindir. Diğer bir nedeni ise, fırçanın kullanılmasıyla birlikte fırça üzerinde birçok bakteri, mantar, virüs gibi mikroorganizmaların yerleşmeye başlamasıdır. Bu nedenle özellikle tonsilit, farenjit, soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası yeniden enfeksiyona neden olmaması için diş fırçasının değiştirilmesi önerilmektedir.

ÖNEMLİ

Dişleriniz kanıyorsa, fırçalamaya ara vermeyin. Diş eti hastalığının ilk aşaması olabilir ve doğru ağız bakımı ile diş eti hastalığını önleyebilirsiniz. Dişetleriniz iki haftadan uzun süredir kanıyorsa, mutlaka bir diş hekimine görünün.

Günde 1 defa

Diş ipi ve /veya ara yüz fırçası ile

Tüm dişlerin araları, köprülerin altları ve implant çevreleri temizlenmeli Dişler kürdan dahil hiçbir yabancı cisimle karıştırılmamalıdır. Diş araları temizliğinde diş ipi kullanılmalıdır.


2017

17

medikent

Dil Temizleyicileri Ağız kokusunun ve üst solunum yolu hastalıklarının önlenmesinde etkilidir

Diş fırçalamaya ek olarak yapılmalıdır

Dil kazıyıcıları ya da fırçaları kullanılabilir

Çocuklarda ağız bakımı ne zaman başlamalı? • İlk dişlerin sürmesini (6 -12 ay bebeklik) takiben dişlerin temizliğine başlanmalıdır. • 7-8 yaş dönemine kadar çocuğun ağız bakımı bir yetişkin tarafından yapılmalıdır. • 1,5-2 yaşından önce bebeğin ağız ve diş sağlığında yutma riskinden dolayı diş macunu kullanılmamalıdır. • Çocuk diş fırçaları, parmak fırçalar veya temiz bir gazlı bez yardımı ile diş yüzeyleri tamamen temizlenmelidir. • Çocukluk dönemi çürüklerinin birincil sebebi gece beslenmesidir. Çocuklar uyku sırasında ağzında biberonla uyumamalı, gece beslendikten sonra yeniden uyumadan önce mutlaka dişleri temizlenmelidir. • 2 yaşından sonra biberon ve emzik kullanımı sonlandırılmalıdır. • Bebeğin doğumundan itibaren anne babanın yapabileceği en önemli şey, kendi ağız ve diş sağlıklarına özen göstermeleridir. Özellikle anneden bebeğe çürük yapıcı bakterilerin geçişi kanıtlanmıştır. Bu, annenin bebeğini ağızdan öpmesi veya aynı kaşığı, bardağı kullanmasıyla olabilir.

Çocukluk dönemi çürüklerinin birincil sebebi gece beslenmesidir


2017

18

Ağız ve Diş Sağlığında Beslenmenin Önemi • Sağlıklı beslenen bireylerin ağız ve diş sağlıklarının daha da iyi olacağı kesindir. • A, C, D vitaminleri ve kalsiyum, fosfor, flor mineralleri yeterli alınmalıdır. • Sürekli yumuşak besinlerle beslenmekten kaçınılmalıdır. Elma, armut, kereviz, havuç, karnabahar gibi meyve ve sebzeler içerdikleri doğal lifler sayesinde diş temizliğine yardımcı olur. • Şekerli besinlerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Çürük yapan bakterilerin besin kaynağını şekerlerin oluşturduğu unutulmamalıdır. • İçeriğinde şeker bulunan gıdalar tüketildikten sonra ağız ve diş sağlığının sağlanması ve muhtemel çürükleri engellemek için ağız su yardımı ile güzel bir şekilde çalkalanmalıdır. • Asitli içecekler diş minesinde aşınmaya ve pH’ı düşürerek çürüklere sebep olurlar. Bunların tüketiminin en aza indirilmesi hatta tüketilmemesi diş sağlığı açısından faydalı olacaktır. • Çok soğuk ve çok sıcak yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır. Ani ısı değişimleri mine dokusunda çatlaklara ve diş hassasiyetine neden olur. • Fındık, ceviz gibi kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmaya çalışılmamalıdır. • Sakız çiğneme, ağza kalem ve parmak sokma, tırnak yeme, dudak, parmak, yanak ısırma dişler için zararlı alışkanlıklardır.

Rutin Diş Hekimi Kontrollerinde Yapılan İşlemler Diş çürüğünün oluşumu aylar sürer. Diş hekimine gitmek için dişlerin ağrıması beklenmemelidir. 6 ayda 1 kez mutlaka diş hekimine gidilmelidir. Böylece diş çürüğü oluşmadan önlenmesi için koruyucu tedaviler yapılabilir. • Ağız hijyeninin öneminin hastaya hatırlatılması • Daimi dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintili çıkıntılı yüzeylerin fissür sealant (fissür örtücü-koruyucu) ile örtülmesi, • Yüzeysel flor uygulaması, • Diş taşı temizliği • Tespit edilen yeni çürüklerin tedavileri

medikent


2017

19

medikent

Amacımız sadece formda olmak değil, sağlıklı olmak, öyle kalmak ve bunu sürdürülebilir kılmak. Bu bağlamda dengeli ve ölçülü bir beslenme programı ile egzersiz olmazsa olmazlarımızdan. Ancak beslenmemize ekleyeceğimiz birtakım ‘fonksiyonel besinler’ hem diyetimizi hem de genel sağlığımızı ‘iyileştiriyor’.

BESLENMEDE

Gamze GÜLTEKİN Kent Sağlık Grubu Uzman Diyetisyen


2017

20

medikent

“Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun”

Fonksiyonel Besin Ne Demek? Fonksiyonel besin kavramı ilk kez 1980’lerin ortasında Japonlar tarafından ortaya atılmıştır. Japonya dünyada fonksiyonel besinleri yasal olarak tanımlayan tek ülkedir. 1980’li yıllarda duyulması ve gelişmesine karşın, fonksiyonel besin kavramı, aslında yeni bir kavram değildir. Nitekim, Hipokrates 2500 yıl önce “Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun” diyerek fonksiyonel besin kavramının temellerini atmıştır.

Kendi beslenme özellikleri ötesinde sağlık üzerinde pozitif etkileri olan besinlere, ‘fonksiyonel besinler’ deniliyor. Fonksiyonel besinleri iki grupta toplamak mümkün;

Bitkisel kaynaklı fonksiyonel besinler (Fitokimyasallar)

Ispanak, pazı, roka, maydanoz, nane, havuç, kayısı, turunçgiller gibi yeşil ve sarı renkli sebze ve meyvelerde bulunan karotenoidler, domateste bulunan likopen, böğürtlen, ahududu, siyah üzüm ve kırmızı pancar gibi sebze ve meyveler ile çay, kakao ve şarapta bulunan flavonoidler, soyada bulunan fitoöstrojenler, sarımsakta bulunan organosülfür bileşikleri (allicin, alilik asit), brokoli, karnabahar ve lahanada bulunan glukozinolatlar (indol, izotiyosiyanat, sulforafan), sebzeler, meyveler, kuru baklagiller ve tam taneli tahıllarda bulunan lif, özellikle de yulafta bulunan çözünebilir lif β-glukan bitkisel kaynaklı aktif bileşiklere örneklerdir. Yapılan çoğu çalışmada, flavonoid (quercetin, myricetin, kaempferol ve luteolin) alımının artmasıyla plazma total kolesterol ve LDL-kolesterol konsantrasyonlarının azaldığı görülmüş, quercetin açısından zengin elma ve soğan tüketimi arttığında ise koroner hastalıktan ölüm riski azalmış olarak bulunmuştur. Özellikle “Yeşil çay” kateşinlerden oldukça zengindir. Özellikle kiraz, çilek, böğürtlen, ahududu, vişne, karadut, içerisinde bulunan ve biyoaktif bileşenler olarak adlandırılan lignan, polyfenoller, antosiyaninler, ellajitaninler, flavonoidler, proantosiyanidinler, gallotaninler, fenolik asitler, stilbenoidler ve triterpenoidlere bağlı olarak birçok kansere karşı koruyucudur.

Hayvansal kaynaklı fonksiyonel besinler Somon, ton, uskumru ve sardalya gibi balıklarda bulunan omega-3 yağ asitleri, geviş getiren hayvanların etlerinde ve sütlerinde bulunan konjuge linoleik asit ile probiyotikler hayvansal kaynaklı fonksiyonel besinlere örneklerdir. Omega 3 yağ asitleri: Çoklu doymamış uzun zincirli yağ asitleridir. Omega 3 yağ asitlerinden Eikozapentaenoik Asit (EPA) ve Dokozahekzaenoik Asitin (DHA) beyin ve retinada yüksek konsantrasyonlarda bulundukları dolayısıyla bu organların işlevlerinde önemli rol oynadıkları bilinmektedir. Omega 3 yağ asitlerinin ayrıca kardiyovasküler hastalıklar, kanser, diyabet ve alzhemier gibi hastalıkların risklerini düşürdükleri, immün sistem fonksiyonlarını iyileştirdikleri, alerjik hastalıklar, romatoid artrit, egzama, seboreik dermatit, psöriazis gibi deri hastalıkları ile depresyon ve şizofreninin klinik belirtilerini hafiflettikleri bildirilmektedir. Konjuge linoleik asit: Kanser ve kardiyovasküler hastalıkların riskini düşürür. İmmün sistemi olumlu etkiler. Laboratuar çalışmaları ile konjuge linoleik asitin kemik mineral yoğunluğunu artırdığı gösterilmiştir Probiyotikler: Probiyotik, ‘yaşam için’ anlamına gelen bir kelimedir ve yararlı bakterileri içeren diyetsel destekçilerdir. Bağırsaklarda yer alan yararlı bakteriler bağışıklık sisteminin olgunlaşması ve hastalılara karşı direnç sağlaması bakımından önemlidir. Kefir ve yoğurt önemli probiyotik besin kaynaklarından. Vücudumuzdaki probiyotikleri çoğaltmanın bir yolu da, onları besleyen çoğalmalarını sağlayan ‘prebiyotik’ besinlerden destek almak. Turşu, şalgam, sirke, nar ekşisi, tarhana, boza gibi besiler bağırsak florasındaki probiyotiklerin çoğalmasını sağlar.


2017

21

medikent

ÇOCUKLARINIZ İÇİN KAHRAMAN BESİNLER Beslenmede çeşitlilik ve denge çok önemli ancak, zenginleştirirken, ‘aşırıya kaçmak’ daha iyi diye ‘daha çok’ tüketmek doğru değil. Doğru miktarın, kişisel özelliklere göre değişeceğini, fazla tüketimin fazla enerji alımı demek olduğunu unutmamak gerekir. Çocuğunuzun beslenmesini süper besinlerle destekleyin, onların süper kahramanı siz olun. Hem kendimizin, hem çocuklarımızın beslenmesinde mutlaka olmasını istediğimiz süper 7 besin/besin grupları şöyle:

YUMURTA

BALIK

Anne sütünden sonraki en kaliteli besin, çinko ve selenyum içermesi sebebiyle de bağışıklığı güçlendirmekte. Her gün bir yumurta !

Haftanın iki günü çocuğunuzun ağır metal içermeyen balıklardan (somon, hamsi, alabalık, levrek ) tüketmesini sağlayın. İçerdiği kaliteli yağ asitleri sebebiyle beyin ve kalp damar sağlığına olumlu katkıları var.

ÇİĞ YAĞLI TOHUMLAR Ara öğünlerinde ve doğru miktarlarda tüketilen, çinko, magnezyum ve E vitamininden zengin çiğ yağlı tohumlar (ceviz, fındık badem gibi) çocuklarımızın bağışıklık sistemini destekleyen süper besinlerden.


2017

22

YOĞURT KEFİR

TAM TAHILLAR

KURU BAKLAGİLLER

Sağlıklı ve güçlü bir bağışıklık sistemi için, sağlıklı çalışan bağırsaklara gereksinim duyarız. Probiyotiklerle (sağlığa dost bakteriler) desteklenen bir beslenme düzeni, güçlü bir bağışıklık demek.

Ekmek seçimini tam tahıllardan yana kullanıp, öğünlerinde bulgura, ruşeyme yer vermek vücut direnci desteği için yapabileceğimiz temel değişikliklerden

Antioksidanlar, posa ve proteinden zengin, obezite ve kanser savaşçısı bu çok değerli besin, mutlaka çocuklarımızın haftalık beslenme menülerinde iki kez bulunmalı.

MEYVELER Sadece vitamin ve mineral deposu değil, aynı zamanda yüksek antioksidan kapasiteleri ve içlerinde bulunan yararlı fitokimyasallarca zengin meyvelerle her gün çocuklarınızın hücrelerini yenileyin!

medikent


2017

23

medikent

Çocuklarda ve Gençlerde

Ani Kardiyak

OLUM Doç. Dr. Önder DOKSÖZ Kent Sağlık Grubu Çocuk Kardiyoloji Uzmanı


2017

24

Ani beklenmeyen ve kardiyovasküler nedenlerden kaynaklanan ölüm, ani kardiyak ölüm olarak tanımlanır. Ölüm veya geri dönüşümsüz nörolojik hasar semptomların başlangıcından sonraki bir saat içinde gerçekleşir ve aileler için büyük bir travmaya sebep olmaktadır. Ani ölüm sıklıkla yaşamın ilk 6 ayı ile 45-75 yaşları arasında görülür. 1-13 yaş arası çocuklarda doğal ani ölümlerin sadece yüzde 19’unda neden kalp kökenli iken bu oran 14-21 yaşları arasında yüzde 30’a çıkar. Semptomların başlangıcından itibaren iki saat içinde gerçekleşen ölümlerin yüzde 88’inin kalp kökenli olduğu gösterilmiştir. Gençlerde semptomların başlangıcından sonra birkaç dakika içerisinde ölüm gerçekleşmektedir.

Genç atletlerdeki ani kardiyak ölümlerin en sık sebebi hipertrofik kardiyomiyopatidir.

Amerika’da çocuklarda ani kardiyak ölüm sıklığının yüz binde 0,6-6,2 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Ölümlerin yaklaşık yüzde 20-25’i spor sırasında gerçekleşmektedir. Doğumsal kalp hastalığı olan çocuklarda oran daha yüksektir ve yüz binde 100 olarak tahmin edilmektedir. Erişkinlerde bu oranın yüz binde 135 olduğu bildirilmiştir. Çoğu ani ölümün bir kardiyovasküler nedeni olduğundan riskli hastaların belirlenmesi ve korunması mümkündür. Gençlerde ani ölümün bilinen birçok sebebi vardır. Bu sebepler aritmik (ritm bozukluğu) ve aritmik olmayan nedenler olarak ikiye ayrılır. Hipertrofik kardiyomiyopati (kalp kasının kalın olması), koroner arter anormallikleri, Marfan sendromu, doğumsal kalp hastalıkları, miyokardit (kalp kası iltihabı), dilate kardiyomiyopati (kalp kasının gevşek olması) gibi hastalıklar aritmik olmayan nedenler iken aritmojenik sağ ventrikül displazisi, uzun QT sendromu, kısa QT sendromu, Brugada sendromu, katekolaminerjik polimorfik ventriküler taşikardi, Wolf-Parkinson-White sendromu, doğumsal tam kalp bloğu gibi hastalıklar ani ölüme neden olan ritim bozukluklarıdır. Ritim bozukluklarının tipik elektrokardiyografik (EKG) bulguları vardır. Hipertrofik kardiyomiyopati, Marfan sendromu, aritmojenik sağ ventrikül displazisi, uzun QT sendromu, kısa QT sendromu ve Brugada sendromu kalıtımsal hastalıklardır. Bu nedenle aile öyküsü çok önemlidir. Ergenlerde ve genç atletlerdeki ani kardiyak ölümlerin en sık sebebi hipertrofik kardiyomiyopatidir. Hipertrofik kardiyomiyopati otozomal dominant kalıtımlı kalp kasının aşırı kalınlaşması ile seyreden bir hastalıktır. Hipertrofik kardiyomiyopatili atletlerin çoğunda belirti yok iken, bir çalışmada olguların sadece yüzde 21’inde ölümden önce egzersizde göğüs ağrısı, nefes darlığı, baş dönmesi ve

bayılma gibi belirtiler saptanmıştır. Hipertrofik kardiyomiyopati açısından genetik yatkınlığı olan bireylerin 18 yaşına kadar 12-18 ay aralarla ekokardiyografik (EKO) izlemleri gereklidir. Ani ölümlerin büyük bir çoğunluğu spor sırasında meydana geldiği için özellikle atletlerde ani ölüm riskini önlemek için sağlık taraması yapılmalıdır. Bunun için ayrıntılı bir kişisel ve aile öyküsü alındıktan sonra fizik muayene yapılmalıdır. Öyküde egzersiz ile göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes darlığı olması, üfürüm saptanmış olması, nedeni bilinmeyen bayılma, ailede 50 yaşından önce ani ölüm, ritim bozukluğu ya da kalp hastalığı olması önemlidir. Kalp hızı (nabız) ve ritmi, üfürüm varlığı, kol ve bacaklarda nabız dolgunluğu, tansiyon ölçümü ve Marfan sendromu bulguları yönünden fizik muayene yapılmalıdır. Öykü ve fizik muayenede risk saptanan bireylere elektrokardiyografi ve ekokardiyografi çekildikten sonra ileri tetkikler gerekebilmektedir. Genetik geçişli ritim bozukluğundan şüphelenilen bireylerde aile taraması ve genetik testler yapılmalıdır. Ani kardiyak ölüme sebep olan her bir hastalığın kendine özgül tanı testleri bulunmaktadır. Bu testler sayesinde erken teşhis konulduktan sonra antiaritmik ilaçlar, elektrofizyolojik çalışma ve kalp pili gibi tedaviler sayesinde ani kardiyak ölümden korunma sağlanabilmektedir.

medikent


2017

25

medikent

kalp krizine karşı iyi bir ilaç

Ülkemizde kalp-damar hastalıkları, ölüm oranlarının neredeyse yarısını oluşturmaktayken, Amerikan Kalp Derneği’ne göre, kalp hastalıklarının en önemli risk faktörü hareketsiz bir yaşam tarzıdır. Bu nedenle spor, düzenli egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği, kalp sağlığının anahtarıdır. Özellikle bisiklet sporunun düzenli yapıldığında olası bir kalp krizinin daha hafif atlatılması şansı sunduğu bilinmektedir.

Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ Kent Sağlık Grubu Kardiyoloji Uzmanı

Uzmanların 40 yılı aşkın bir süre boyunca yapılan araştırmalarında, düzenli spor yapmanın kalp sağlığına etkisini sorguladılar. Bu süre zarfında gerçekleşen birçok çalışmanın sonucunda, aktif yaşayan kişilerde kalp ve damar hastalıklarının daha düşük oranda, daha ileri yaşlarda ve daha hafif şekilde ortaya çıktığı gözlemlendi. Büyük gruplarla yapılan çalışmalarda, egzersiz yapan hastalarda kalp sağlığı ile ilişkili olan koroner arter hastalığı, hipertansiyon, insüline bağlı olmayan diyabet gibi hastalıkların yanı sıra kemik erimesi (osteoporoz) ve kolon kanseri gibi hastalıkların da görülme oranının daha az olduğu belirlendi. Ülkemizde kalp-damar hastalıkları, ölüm oranlarının neredeyse yarısını oluşturmaktayken, Amerikan Kalp Derneği’ne göre, kalp hastalıklarının en önemli risk faktörü hareketsiz bir yaşam tarzıdır.

Genç yaş grubunda sigara kullanımının yaygınlığı, hareketsiz yaşam biçimi, 12 milyonun üzerinde hipertansif ve 8.5 milyon insanda metabolik bozukluk olduğu düşünüldüğünde, ülkemizde 25 milyon insanın kalp damar hastalığı riski ile karşı karşıya olduğu ifade edilebilir. Kalp damar hastalığının en tehlikeli şekli şüphesiz kalp krizidir. Ülkemizde kalp krizi yaşı giderek daha genç kitleye doğru kaymaktadır. Yapılan çalışmalarda Kuzey Avrupa ülkeleri özellikle Hollanda'da ortalama kalp krizi yaşı erkeklerde 67, kadınlarda 70 yaş iken, ne yazık ki ülkemizde erkeklerde 57, kadınlarda ise 65 yaş olarak dikkati çekmektedir. Hollanda gibi spora, özellikle bisiklet sporuna önem veren ve adeta bir yaşam biçimi alışkanlığı haline gelen Kuzey Avrupa ülkelerinde cinsiyet farkı gözetmeksizin kalp krizi yaşı 68, ülkemizde ise 59 yaş olarak görülmektedir.


2017

26

Ortalama olarak ülkemizde bireyler 9 yıl daha genç kalp krizine maruz kalmaktadırlar. Bu ciddi gerçek ülkemizin insanlarının kaderi olmamalıdır. Sanayileşme, stresli ve yoğun yaşam koşulları, şişmanlık ve beslenme bozuklukları insanlarımızı hareketsiz bir yaşam şekline zorlamaktadır. Gerekli çevre koşullarının sağlanması; bisiklet gibi basit kullanabilen ve kısmen ucuz olan bir spor alışkanlığı için vatandaşların teşvik edilmesi gerekmektedir. Kuzey Avrupa ülkelerinde özellikle 4 kilometrenin altında olan mesafelerde bisiklet çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bisiklet sporu, kalp direncini arttırmakla birlikte ince damarların gelişimi için tetikleyici görev yapmaktadır. Bu sayede insanların kalp krizi geçirseler bile krizi daha hafif atlatma şansları olmaktadır. Bu güzel alışkanlıkla, insanların kalp sağlığı ve şişmanlık açısından son derece olumlu etkilerinin gözlemlenmesi ile birlikte, -özellikle hava kirliliğinin önlenmesi bakımından- çevre sağlığı da korunmaktadır.

Bisiklet sporu, kalp direncini arttırmaktadır.

medikent


2017

27

medikent

Opr. Dr. Dilek SINMAZ Kent Sağlık Grubu Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Ses kısıklığı, sesteki anormal değişiklikleri ifade eder, ses kısılması olduğunda ses fısıltılı, kaba, çatallı olarak duyulabilir. Ses kısıklığı birçok nedenden kaynaklanabilir; bir üst solunum yolu enfeksiyonu neticesinde gelişen ses telleri enfeksiyonu (larenjit) olabileceği gibi, ses tellerini tutan kansere kadar birçok farklı nedene dayanabilir.


2017

28

medikent

Sıklıkla karşımıza çıkan ses kısıklığı nedenleri selim (iyi huylu) olanlardır, malign (kötü huylu) olanları daha az görürüz, ancak bu grup erken tanı bakımından son derece önem taşır. Özellikle 2 haftadan uzun süren her ses kısıklığı gırtlak muayenesi gerektirir.

Ses kısıklığının en sık sebebi “akut larenjit” denilen ses teli enfeksiyonudur. Genellikle ses bu hastalıktan 1-2 hafta sonra normale döner.

Ses teli nodülleri ses tellerinde görülen, sesini aşırı kullanan veya kötü kullanan kişilerde görülür. Topluluk içinde çok konuşan, mesleklerini sesiyle gerçekleştiren kişilerde görülme sıklığı daha fazladır. Nodüller ses eğitimi ile ses kullanma alışkanlığı düzeltilmediği sürece kaybolmazlar.

Aşırı bağırmalar sonucu ses teli içine oluşan küçük kanamalar sonucu ses telinde “polip” adı verilen kalıcı ses teli şişlikleri oluşabilir, özellikle bu durum ses teli enfeksiyonu geçiriliyorken daha kolay oluşabildiğinden ses teli enfeksiyonu geçiriyorken sesin düzgün kullanımına ayrı bir özen gösterilmesi gerekir. Maçlardaki tezarühat anında olduğu gibi, ani bağırmakla oluşan ses tellerinin ani darbeye uğraması da polip oluşturabilir.

Ses tellerinde kuruluk yaratan nedenler de önemli bir ses kısıklığı nedenidir. Örneğin klimalı yerler kurudur, klimalı ortamlarda konuştuğumuz zaman sesimiz çabuk yorulur. Fazla miktarda alkol ve kafein (kahve, kola,çikolata vb.) içeren maddelerin tüketimi de ses tellerinde önemli bir kuruluk nedenidir. Ses tellerinde kuruluk yapan antihistaminik, antidepresan, antihipertansif bazı ilaçlar da ses tellerinde kuruluk etkisi ile ses kısıklığı nedeni olabilmektedir. Ayrıca inhaler (nefes açıcı ilaçlar) kullanımı da ses kısıklığı yapar.

Ses tellerinde ödem (sıvı toplanması) uzun süreden beri devam eden ses kısıklığı nedenlerinden biridir. Genellikle sigara içen, reflüsü olan, alerjik nezle ve bunun neticesinde gelişen geniz akıntısının ses tellerinde yaratmış olduğu ödem ses tellerinin gücünü azaltır ve kişi sesini normal seviyede tutmak için ses tellerini zorlayarak ekstra güç harcar, bu da rahatsızlığın artmasına neden olur.

Reflü hastalarında sıklıkla ses kısıklığı görülür, belirtiler özellikle sabahları fazla olup gün içinde azalır. Akciğer hastalıkları da bir nedendir, solunum kapasitesi zayıf olan kişilerin sesi zayıf çıkar.

Ses kısıklığı 2-3 haftadan uzun sürerse, öksürükle kan gelirse, yutma güçlüğü gelişirse, boyunda şişlik olursa gırtlak kanserinden şüphelenmemiz gerekir, Ses kısıklığı olduğu zamanlarda hemen ciddi bir hastalık endişesine kapılmamalıyız, ne de çok önemsemeyip ihmal etmeliyiz. Özellikle sigara

içen, 50 yaş üzeri ve 2 haftadan uzun süren ses kısıklığı olan hastaların mutlaka Kulak-Burun-Boğaz uzmanına başvurarak, özenli bir gırtlak muayenesinden geçmeleri şarttır. Çünkü gırtlak kanseri erken evrede saptandığı takdirde yüzde 100'e yakın oranda tedavi edilebilmektedir.


2017

29

medikent

Lazerle kılcal damar tedavisi uzun yıllardır kullanılmakta olan, giderek gelişen ve yaygınlaşan bir yöntemdir. Sarı ışık yayan, kılcal damarları seçici bir şekilde hedefleme imkanı tanıyan lazer cihazları kılcal damar tedavisi de 1980’li yılların başından beri kullanılmakta ve başarılı klinik sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır.

Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL Kent Sağlık Grubu Dermatoloji Uzmanı


2017

30

Lazer Mucizesi Varis ve genişlemiş kılcal damarların nedenleri: • Bazı varisler, genetik olarak ven damarlarındaki zayıflık ve kapakçıklardaki yetmezlik sonucu ortaya çıkarlar • Uzun süre ayakta kalmak damar basıncını artırarak bir süre sonra damar kapakçıklarında yetersizlik yapabilir • Doğum kontrol haplarındaki progesteron • Hamilelik • Yaş ilerledikçe damar yapısının zayıflaması • Derin damarlardaki tıkanıklıklar Tedavi yöntemleri varis ve kılcal damar yaygınlığı, damarların genişlik derecesi, damarların kapakçık yetmezlik derecesine göre değişir. Damar ve kapak yetmezliğinde, geniş damarlarda cerrahi yöntemler ve skleroterapi yöntemi uygulanabilir. Bu tür durumlarda kalp damar cerrahına başvurmak gereklidir. Kılcal damar genişlemelerinde ise yine skleroterapi ve lazer yöntemi uygulanabilir. Kılcal damar tedavisinde bu iki yöntem bir arada uygulanabilir veya her biri tek başına kullanılabilir. Çok ince damarlarda lazer yöntemi tercih edilmektedir.

Yüzdeki kılcal damarlar kimlerde görülür? Yüzdeki kılcal damar şikayeti toplumlarda yaklaşık yüzde 15 oranında görülür. Çocuklarda bile yüzde 2 oranında kılcal damar şikayeti bulunmaktadır. Genellikle açık tenli insanlarda ortaya çıkar. Yüz bölgesinde, kılcal damar şikayetleri 0,1-1 mm çaplı ince damarların artışı şeklinde ortaya çıkabilir. Bazen de cilt beni görünümünde kılcal damar genişlemesi olarak görülebilir.

Yüzdeki kılcal damar çatlaması nedir? Kılcal damar çatlamaları, deri yüzeyine yakın, genişlemiş damarların görünür olması anlamına gelir. Yanaklar, burun kenarları ve çene kılcal damar çatlamalarının en sık görüldüğü yerlerdir.

Yüzdeki kılcal damarlar neden ortaya çıkar? Yüz bölgesinde görülen kılcal damar şikayetleri, en çok hassas cilt yapısına, güneş ışınlarının hasarına, rozase hastalığına, metabolik ve romatizmal hastalıklara, aşırı östrojen, alkol, kronik kortizon kullanımı, travma veya genetik hastalıklara bağlı olabilir.

medikent


2017

31

medikent

Yüzdeki kılcal damarlar nasıl tedavi edilir? Yüzdeki kılcal damar tedavilerinde geçmişten günümüze kadar değişik yöntemler kullanılmıştır. Daha önceleri kullanılan buz, elektrik cerrahisi ve bazı lazer türleri kılcal damar tedavisinde başarılı olmamıştır. Leke ve iz bıraktığı için eski tedavi yöntemleri terk edilmiştir. Günümüzde kılcal damar tedavisi lazer ve ışık cihazlarıyla başarılı bir şekilde yapılmaktadır.

Yüzdeki kılcal damar tedavisinde kullanılan lazerler hangileridir? Kılcal damar tedavisinde başarıyla kullanılan lazerler şunlardır; • Long Pulsed Nd:YAG Lazer 1064 nm • Pulsed Dye Lazer 595 nm-585 nm • KTP Lazer 532 nm • IPL

Nd-YAG lazerle tedavi nasıl yapılır? Uygulama süresi lazerle damar tedavisi ve kılcal tedavisi yapılacak alanın genişliğine göre değişir. Genellikle tek seans uygulamalar yeterli olmaktadır. Ancak bazen ilave seans uygulaması gerekebilir. Özelikle 2-4mm ve altı varis, kılcal damar ve hemanjiom tedavilerinde Nd-YAG lazer yüksek etkinliğe sahiptir. Lazerle damar tedavisinin vazgeçilmez yöntemi Nd-YAG lazerdir.

Lazerle kılcal damar tedavisinde lazerlerin etki mekanizması nedir? Lazerler kılcal damarın içinden geçen kanda bulunan oksihemoglobin adlı maddeyi etkiler. Yoğun şekilde kanda bulunan oksihemoblobin lazerin etkisi ile ısınır. Isınan ve zarar gören damarlar zaman içinde kaybolurlar. Damar ne kadar genişse, içindeki kan miktarı ve oksihemoglobin daha fazladır. Bu yüzden kalın damarlar ince damarlara göre lazer tedavilerinden daha kolay etkilenir.

Lazerle tedavi kaç seans sürer?

Yüzdeki kırmızı lekelerin tedavisinde Nd-YAG lazer etkili midir? Bacak kılcallarında olduğu gibi yüzdeki kızarıklıklar, kılcal ve lazerle damar tedavisi nde Nd-YAG lazer en etkili lazer sistemidir. Halk arasında gül hastalığı olarak bilinen Rosacea tedavisinde Nd-YAG lazer başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

Kılcal damar tedavisi yaptıranlar seans sayıları ve neticeler kılcal damarın cinsi, kalınlığı, yerleşimi ve nedenine göre değişir. Spider anjiom (örümcek beni) olarak adlandırılan bene benzer kılcal damar tedavilerinde genellikle bir veya iki seansta hemen sonuç alınmaktadır. Oysa yüzde yaygın şekilde görülen kılcal damar tedavileri en az 4-6 seans gerektirmektedir. Yüzdeki kılcal damar tedavilerinde seans aralıkları en az 3 hafta olmalıdır. Tedavi neticeleri ikinci veya üçüncü seanstan sonra daha iyi ortaya çıkmaya başlar. Burun kenarındaki ince kılcal damarların yok olması değil hafiflemesi beklenmelidir. Kalın damarlar kolayca kaybolur. Burun üstündeki kılcal damarlar lazer tarafından kolayca etkilense bile kaybolmaları uzun seansları gerektirebilir. İzmir Kent Hastanesi Dermatoloji Kliniği olarak Nd YAG ve IPL (CUTERA) ile yüzdeki kılcal damarlar, Rozasea hastalığında görülen kızarıklık, bacaktaki yüzeyel varis, gövdemizde bulunan kırmızı renkli damar benleri ve ameliyata bağlı oluşmuş iz tedavilerini yapıyoruz.



2017

33

medikent

Uzm. Dr. Sinem KARACA Kent Sağlık Grubu Dermatoloji Uzmanı

Kırışıklık tedavisinde

BOTULINUM TOKSIN UYGULAMASI


2017

34

Botulinum toksini yılan zehiri midir?

Botulinum nerelerde kullanılır?

Kesinlikle hayır. Clostridium botulinum isimli bir bakteri tarafından üretilen protein yapıda bir toksindir. Uygulandığı yerde kas kasılması ve terleme gibi süreçleri engeller. Uygulamalarda kullanılan ilaç, ileri teknoloji yöntemleri ile bakteriden arındırılarak saf şekilde kullanıma hazırlanır.

Kozmetik olarak kırışıklık tedavisinde ve terlemeyi önleme amaçlı dermatoloji ve plastik cerrahi hekimleri tarafından kullanılabilir. Dudak kenarlarının düşüklüğü, boyun çizgileri, gülümsemede fazla yükselen üst dudak ve diş gıcırdatma tedavisinde de yine aynı uzman hekimler tarafından uygulama yapılmaktadır. Bunun dışında nörolojide migren ve spastisite (kas katılığı) tedavisinde, göz hastalıklarında şaşılık tedavisinde ve genel cerrahide fissür (çatlak) tedavisinde kullanılmaktadır.

medikent


2017

35

medikent

Kırışıklıklar botulinum işlemi ile nasıl azalır? Yüzde mimik yaptığımız zaman oluşan kırışıklıklar, derinin altında yer alan kasların kasılması ile meydana gelmektedir. Zaman geçtikçe mimik yapmadığımız halde bu çizgiler belirgin hale gelir. Bu kasları botulinum uygulaması ile gevşettiğimiz zaman kırışıklık oluşumu engellenmiş olur.

Bu işlem kırışıklıklarından şikayetçi herkese uygulanabilir mi? Uzman dermatoloğunuz ya da plastik cerrahınızın yapacağı muayene ve sorgulamasına göre, size uygun ise botulinum uygulaması yapılabilir. Muayene sırasında doktorunuzla beklentilerinizi mutlaka paylaşınız. Cilt yapınız ve yaşlanma şekliniz, ek hastalıklarınız, kullandığınız ilaç tedavileri, kadın iseniz hamilelik ve emzirme durumunuza göre tedavi planlanır. Bu işlemin erkek danışanlara da uygulandığını belirtelim.

Uygulama ağrılı mıdır? İşlem öncesinde uygulama yapılacak bölgelere ağrıyı azaltan kremler sürülür. Krem etkisi başladıktan sonra çok küçük iğneler yardımıyla botulinum uygulaması yapılır.

Botulinum etkisini ne zaman gösterir? Uygulamadan en geç 2 hafta sonunda etkisini göstermeye başlar. Mimik yaptığınız zaman kırışıklıkların derinleşmediğin görmeye başlarsınız. Bu 2 hafta sonunda doktorunuz sizi değerlendirme için kontrole çağırabilir.


2017

36

Bu işlem sonrasında yüzümde maske gibi bir görünümü oluşur mu? Yüzünüzde maske gibi donuk bir yüz görünümü oluşmaz. Bu uygulama ile amaç doğal ve daha genç bir görüntü elde etmektir. Uzman dermatolog ve plastik cerrahınızın uygun dozlarda yapacağı uygulama ile mimiklerinizi tamamen kaybetmeden bunlar sağlanabilir.

Botulinum alerji yapar mı? İlk olarak kullanıldığı 1960 yılından beri botulinum ilacına bağlı herhangi bir alerjik reaksiyon bildirilmemiştir.

Kırışıklık tedavisinde botulinum uygulaması yeterli midir? Kırışıklığınızın derinliğine göre tek başına bu işlem yeterli olmayabilir. Sizin için gerekli olabilecek dolgu, lazer, peeling, radyofrekans veya ip uygulamaları gibi ek işlemler uzman doktorunuz tarafından önerilebilir.

Botulinum etkisi ne kadar sürer? İşlemin uygulandığı yere ve kişiye göre değişmekle birlikte 4-6 ay etkinliğini korur. Etkisi kaybolduktan sonra, mimikleriniz uygulama öncesi görünümüne geri döner.

Botulinum uygulaması bağımlılık yapar mı? Bu işlemin bağımlılık yapma etkisi yoktur. Etkisi geçtikten sonra kırışıklıklarınız kötüleşmez, tekrar belirginleşmeye başlar. Doğal yaşlanma süreciniz devam ettiği için ancak siz isterseniz yeniden botulinum uygulaması yapılır. Tekrarlayan uygulamalar ile uzun dönemde kırışıklıklarınız, işlemin hiç yapılmamasına göre azalacaktır.

Kırışıklık tedavisine yönelik botulinum uygulamaları kimler tarafından yapılmalıdır? Bu uygulamalar yalnızca uzman dermatolog ve plastik cerrahlar tarafından yapılmalıdır. İşleminizi yapacak kişide bu iki uzmanlık belgesinden birisi olduğundan emin olunuz. Türk Dermatoloji ve Plastik Cerrahi Dernekleri tarafından açılan (Danıştay 15. Daire E.2015/10115 sayılı) dava kararınca sertifikalı medikal estetik uzmanlarının botulinum uygulaması yapamayacakları ortaya konmuştur.

Yüzünüzde maske gibi donuk bir yüz görünümü oluşmaz.

medikent


2017

37

medikent

SEZARYEN SONRASI NORMAL DOGUM MÜMKÜN MÜ? Sezaryen, hamile bir bayanda bebeğin vajinal yoldan değil de karın boşluğunun cerrahi olarak açılıp , doğurtulması işlemidir. Türkiye'de 2003 yılında yüzde 21.2 olan sezaryen oranının son doğum sayılarına bakıldığında yer yer yüzde 40’lara ulaştığı görülmektedir. Bu oran Dünya Sağlık Örgütü tarafından konulan hedefin (yüzde 5- 15) üzerindedir. Sezaryen oranlarının artışının sebepleri arasında kadınlardaki ilk gebelik yaşının artması, doğum sayılarının azalması, sosyo - ekonomik düzeyi yüksek olan hastaların daha çok sezaryeni tercih etmesi ve ilk doğumların sezaryen olması sayılabilir.

Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı


2017

38

SSVD yararları

Sezaryen Sonrası Normal Doğum (Vajinal SSVD) Mümkün mü? Sezaryen endikasyonlarının en sık sebeplerinden biri ilk doğumun sezaryenle olmasıdır. Sezaryen ne kadar usulüne uygun yapılırsa yapılsın, mutlaka rahimde bir yara izi bırakır. Bu yara izi de ne kadar iyileşirse iyileşsin, yeni bir gebelikte rahim yeniden büyümeye başladığında ve özellikle doğum eyleminde ortaya çıkan çok güçlü kasılmaların etkisiyle yırtılmaya eğilim gösterebilir. Bu yırtılma riski rahim yukarıdan aşağıya kesildiği eski sezaryenlerde daha yüksektir. Günümüzde tercih edilen alt segment ya da yatay kesilerde bu yırtılma riski çok daha düşüktür. 1995 yılında American Collage of Obstetricians and Gynecologists, sezaryenden sonra vajinal doğum için bir kılavuz yayınlamıştır. Buna göre başarı oranı yüzde 60-80'dir ve sezaryen sonrası vajinal doğumun yararları risklerine göre daha üstün gelmektedir. Dünyadaki verilere göre de Amerika’da yüzde 19.9, Norveç'te yüzde 5.7, İsveç'te yüzde 53 oranında anne adaylarına sezaryen sonrası vajinal doğum önerilmektedir.

medikent

Vajinal doğumlarda doğum sonu kan transfüzyonu riski, enfeksiyon riski ve üriner ve bağırsak yaralanması riski daha azdır Anne ölümlerini önler (sezaryen doğumda anne ölümü riski 2-4 kat fazladır)

Emzirme daha kolay olur

Postpartum depresyon riski daha azdır

Doğum sonu ağrı daha azdır

Bebek ile hemen iletişim kurulur ve doğum sonrası güçsüzlük hissi oluşmaz

Doğal bir doğumu başarmanın verdiği psikolojik tatmin oluşur

İyileşme zamanı kısadır, Hastanede kalış süresi daha kısadır

Maliyet bakımından hasta ve devlete tasarruf sağlar

Doğum eylemine babaların katılımı sağlanabilir


2017

39

medikent

SSVD için gerekli koşullar Anne adayı istekli olmalı ve zorlanmamalıdır Pelvis kemik yapısı normal doğum yapmaya uygun olmalıdır Uterusta şekil bozukluğu ya da önceki doğumlarında uterus yırtılması gibi durumların olmaması gerekir Fetüs 4000 gramın altında olmalıdır Uterusta sezaryen dışında başka bir yara izi ya da anormallik olmamalıdır. Doğum mutlaka tam teşekküllü bir hastanede olmalıdır. Anestezi ekibi hazır olmalıdır. Gebenin tüm doğum eylemi süresince bir hekimce izlenebilmesi ve gerektiğinde acil sezaryen yapılabilme koşullarının bulunması gereklidir. Acil durum halinde kan transfüzyonu sağlayan koşulların bulunması gerekir.

Sezaryen sonrası geçen süre Kararda önemli olan bir diğer faktör de iki doğum arasındaki süredir. Sezaryenle ikinci doğum arasında 12 aydan daha kısa bir zaman varsa, rahim yırtılması, annede ciddi komplikasyonlar oluşması ve kan nakli gerekmesi SSVD de 2-3 kat daha fazla görülür.

KİMLERE SSVD ÖNERİLMEZ Geçirilmiş uterus rüptürü öyküsü varsa Önceki sezaryende uterus boyuna kesilmiş ise Geçirilmiş uterus cerrahisi öyküsü varsa Çoğul gebelik söz konusu ise Hasta daha önce vajinal doğum olmaksızın 2 ya da daha fazla kez sezaryen olmuşsa Daha önceki sezaryen zor bir eylemin sonunda yapılmış ve ölü doğum ya da erken yeni doğan ölümüyle sonuçlandı ise Bebeğin pozisyonu uygun değilse (makat geliş ya da yan duruş) Bebek ya da annenin tıbbi problemleri varsa Annenin kemik yapısı (çatısı) normal doğuma uygun değilse sezaryen sonrası vajinal doğum önerilmez.


2017

40

SSVD olumsuz sonuçları SSVD girişiminde anne açısından büyük sorun uterus rüptürü (rahim yırtılması) olup, bu sorun önceden tahmin edilememekte ve bazen anne ve bebek açısından ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Uterus rüptürü riski önceden bir sezaryen olan hastalarda yüzde 0.09 iken daha önce iki sezaryen olan hastada yüzde 1.8’lere çıkmaktadır. Bu oranlar yüksek gibi görünmesine karşın aslında sezaryen sayısı arttıkça ameliyata bağlı olarak karın içinde yapışıklıklar olmakta ve bu yapışıklıklar nedeniyle mesane gibi komşu organ yaralanmaları riski artmaktadır. Yine sezaryen sayısı arttıkça plasentanın uterus kesisi yakınlarında yerleşme olasılığı (plasenta previa) ve plasentanın uterus lifleri arasına yerleşme (plasenta acreata) olasılığı artmakta ve bu durum anne hayatı açısından daha ciddi olumsuzluklara yol açabilmektedir. (Bir sezaryende oran yüzde 3.1 iken üçüncü sezaryende bu oran yüzde 40) SSVD’de epidural anestezi uygulaması (ağrısız doğum) uterus rüptüründeki ağrıyı maskeleyebileceği için önerilmemektedir. Ancak kesin kontrendikasyonu yoktur. SSVD’de doğum kendiliğinden başladığında başarı şansı daha yüksektir (%76) ancak prostoglandinlerle doğum indüksiyonunun da zararlı olmadığı bildirilmiştir.

SONUÇ SEZARYEN SONRASI NORMAL DOĞUMUN BAŞARISIZLIĞINI ARTIRAN FAKTÖRLER Daha önce hiç normal doğum yapılmamış olması Zaman aşımı yani doğumun 41. haftada hala başlamamış olması Annenin 40 yaş üzeri olması Vücut kitle indeksinin (BMI) 30’un üzerinde olması, Önceki sezaryenin; doğumun ilerlememesi, genital kanalın uygun olmaması ya da açılma olmaması gibi bir sebeple yapılmış olması durumlarında, SSVD’ nin başarılı olması ihtimali azalır ve sezaryene dönebilir.

SSVD kararı her anne adayının, bireysel olarak değerlendirilmesinden sonra, kar-zarar oranı göze alınarak, hekimiyle birlikte vermesi gereken ve gebelik ve de doğum sürecinde değişebilecek bir karardır. Hekim ya da merkez, uygun, yüksek donanımlı olanaklara sahip olmayabilir, uygun ekip olmayabilir ve SSVD yaptırmıyor olabilir. Dolayısıyla, böyle bir düşünceniz varsa, gebeliğin başında bunu hekiminizle tartışmalı ve olanaklar doğrultusunda beraber karar vermelisiniz.

medikent


2017

41

medikent

Meme Kanseriyle İlgili

Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU Kent Sağlık Grubu Genel Cerrahi Uzmanı

ÖNEMLİ SORULAR Genetik riski bugün saptayabiliyor muyuz?

Meme kanserli hastalara aynı tedavi mi uygulanır? Hayır. Hastalığın patolojik tanısı, tümörün büyüklüğü, sayısı, mamografi bulguları ve koltukaltı muayenesi sonuçları, hastaya uygulanacak tedaviyi belirler.

Meme kanserli hastayı kim tedavi eder?

BRCA1 ve BRCA2 genlerini bugün saptamamız mümkün. Bu genlerin pozitifliğinde meme kanseri ve rahim kanseri gelişebilme olasılığının yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Hastaya bir hekimler grubunun ortak tedavisi esas olmalı ve ortak kararlar verilmelidir. Bu grupta meme cerrahı, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, patalog ve radyoloji uzmanının mutlaka bulunması esastır.

Her meme kanserinde memenin alınması gerekli midir?

Cerrahi uygulacak her hasta kolunu korumak zorunda mıdır?

Hayır. Meme hacmi ile tümör hacmi mukayese edilerek, eğer memenin şeklini bozmuyorsa meme korunarak hasta tedavi edilebilir.

Hayır. Son gelişen sentinel nod biyopsisi tekniği ile koltukaltı lenf bezlerinin tümü alınmayabilmektedir. Bu hastaların kollarını sakınmalarına ihtiyaç yoktur.


2017

42

YANLIS

YANLIS

YANLIS

DOGRU

DOGRU

DOGRU

YANLIS

YANLIS

YANLIS

DOGRU

DOGRU

DOGRU

Sadece ailesinde meme kanseri öyküsü bulunan kadınlar meme kanseri riski altındadır.

Kadınlarda görülen meme kanserinin %70’i tanımlanabilir nedenlere dayanmaktadır. Ancak tek risk faktörü genetik yatkınlık değildir. Aile geçmişi; birinci derece akrabalarda görülen (ebeveyn, kardeş ya da çocuk) meme kanseri, kişinin de aynı hastalığa yakalanma riskini iki katına çıkarabilmektedir.

Meme implantları kanser riskini arttırabilir.

Meme implantlarının meme kanseri riskini arttırdığına yönelik herhangi bir araştırma bulunmamaktadır. Ancak; implanta sahip kadınların muayenesinde bazen standart mamografi yeterli gelmeyebilir. Bu konuyla ilgili doktorunuza danışmanızı önermekteyiz.

Balenli sutyenler meme kanseri riskini arttırır.

Bilimsel olmayan bir görüşe göre; balenli sutyenlerin meme bölgesinde toksinlerin birikmesine sebep olduğuna inanılmaktadır. Ancak ne balenli sutyenlerin ne de başka bir iç çamaşırının ya da kıyafetin meme kanseriyle ilgili herhangi bir bağlantısı olduğu tespit edilmiştir.

Terlemeyi önleyici ürünler meme kanseri riskini arttırır.

Bu konuyla ilgili netleşen tek genel tıbbi tanı; daha fazla araştırma yapılması yönündedir. Meme kanserleri ya da meme bölgesinde oluşan kitleler ve bu tür ürünlerin kullanımıyla ilgili doğrudan ve yeterli çalışmanın yapılmadığı belirtilmektedir.

Memede oluşan çoğu yumru kanserdir.

Kadınların memesinde oluşan yumruların yüzde 80’i iyi huylu (kanser olmayan) topaklar ya da kistlerdir. Ancak, erken teşhis meme kanserinde oldukça önemli olduğundan; meme bölgesindeki herhangi bir yumruyu fark eden kadınların uzman hekime başvurmaları gerekmektedir.

Tüm kadınların meme kanserine yakalanma oranı (her 8 kadından biri) eşittir.

Kadınların meme kanserine yakalanma riskleri yaşlandıkça artmaktadır. 30’lu yaşlarda meme kanserine yakalanma riski 233 kadında 1 olmasına rağmen ortalama yaşam süresi 85 olarak kabul edildiğinde, meme kanserinin görülme sıklığı ortalama 8 kadında 1 olarak kabul edilmektedir. Ancak tüm kadınların hayatları boyunca hastalanma riskinin oranı değil, tüm yaşam göz önünde bulundurulduğunda hesaplanmış bir orandır.

medikent


2017

43

medikent

YANLIS

YANLIS

YANLIS

DOGRU

DOGRU

DOGRU

YANLIS

YANLIS

YANLIS

DOGRU

DOGRU

DOGRU

Küçük göğüslü kadınların meme kanserine yakalanma riski daha azdır.

Şimdiye kadar göğüs büyüklüğü ve meme kanseri riskiyle doğrudan bir ilişki tespit edilememiştir. Çok büyük göğüslü kadınların küçük göğüslü kadınlara göre, meme tarama testleri daha zor olabilir. Ancak bu durum kanser tanısı konusunda doğrudan olumsuz bir durum teşkil etmemektedir.

Mamografi sonucunda herhangi bir şey tespit edilmediyse endişelenmeye gerek yoktur.

Meme kanseri tespiti ve taraması için oldukça önemli olan mamografi, yüzde 10 ila yüzde 20 oranında riski tespit edemeyebilmektedir. Bu yüzden alabileceğiniz diğer tedbirleri elinizden bırakmamalı; klinik testlere ve kendi kendine muayene metodunu da benimsemelisiniz.

Baba tarafının meme kanseri geçmişi, anne tarafının geçmişi kadar etkilemez.

Meme kanseri riskinde anne tarafı geçmişi kadar baba tarafı geçmişi de oldukça önemlidir. Baba tarafındaki kadınların özellikle sağlık geçmişi, olası bir kanser vakası mutlaka araştırılmalıdır. Buna göre de meme kanseri riskiniz bir uzmanla değerlendirilmelidir.

Doğurganlık tedavileri meme kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır.

Meme kanseri ve östrojen ilişkisi göz önüne alındığında doğurganlık tedavilerine de şüpheyle yaklaşılmaktadır. Şimdilik bu konuyla ilgili uzun soluklu ve birçok değişkeni göz önüne alan bir çalışma olmasa bile aksini iddia eden bir çalışma da bulunmamaktadır.

Kafein meme kanserine neden olur.

Kafein ve meme kanseri arasında olumlu bir ilişki tespit edilmemiştir. Bazı araştırmalarda meme kanseri riskinin kafein tüketimiyle azaldığından bahsedilmektedir.

Kürtaj meme kanseri riskini yükseltir.

Kürtajın gebelik sürecini bozması nedeniyle hormon düzeylerine etki ettiği düşünülmektedir. Bu değişim de meme kanseriyle ilişkilendirilmektedir. Ancak bu konu birçok araştırmaya konu olmasına rağmen herhangi bir kesin kanıt bulunamamıştır.


2017

44

YANLIS

YANLIS

YANLIS

DOGRU

DOGRU

DOGRU

Meme kanseri riskini azaltmak için herhangi bir şey yapılamaz.

Vücut kitle indeksiniz obeziteye işaret ediyorsa düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve fazla kilolardan kurtularak meme kanseri riskinizi azaltabilirsiniz. Öte yandan; alkol tüketiminizi sınırlandırmanız, sigarayı bırakmanız ve kendi kendinize meme muayenesinde titiz davranmanız kansere karşı bireysel olarak alabileceğiniz basit ama etkili önlemlerdir. Çok yüksek derecede meme kanseri riski taşıyan kadınlar, uzman doktorlarıyla birlikte verebilecekleri bir kararla mastektomi ile risklerini yüzde 90, uygun ilaç tedavileriyle yüzde 70 oranında azaltabilirler.

Memesinde yumru bulunan ya da memesi fibrostik yapıya sahip kadınların meme kanserine yakalanma riski daha fazladır.

Kistik bir bünyeye sahip olan kadınların meme kanserine yakalanma riski daha yüksek olarak düşünülmektedir. Bu durumu kanıtlayacak herhangi bir bilimsel çalışma henüz bulunmamaktadır. Ancak, yumrular elle muayenede kişiyi yanıltabilir ve yanlış alarma sebep olabilir. Fibrostik yapıdaki meme, utrason ve mamogram ile düzenli takip edilmelidir.

Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarıyor Meme kanseri, erken evrede tedavi edilebilir bir hastalıktır. Meme kanseriyle mücadelede altın standartlar; düzenli kontrol, erken tanı ve doğru tedavidir. Koruyucu önlemler, hayat kurtarıcıdır. Görünmeyeni görebilmek için erken tanıya yönelik taramaları yaptırmayı ihmal etmeyin.

Yıllık mamografi uygulamaları aşırı radyasyon maruziyeti nedeniyle kanser riskini arttırabilir.

Mamografi cihazında radyasyonun kullanıldığı doğru olmakla birlikte; testlerle birlikte ortaya çıkan sağlık sonuçları ile kişinin maruz kaldığı radyasyon derecesi değerlendirildiğinde, bu görüntüleme tekniğinin avantajlı olduğu belirtilmektedir. Mamografi aracılığıyla maruz kalınan radyasyon oranı kanser olma riskiyle kıyaslandığında önem arz etmemektedir.

Erken tanı için neler yapılabilir? • Kadınlar 20 yaşından itibaren kendi kendini muayene etmelidir. • 20-39 yaş aralığında 3 yılda bir hekime meme muayenesi yaptırılmalıdır. • 39 yaştan sonra bu muayene, her yıl olmalıdır. Annesi, kız kardeşi, halası, teyzesi gibi kan akrabalarında meme kanseri olanlar ise, bu muayenelere ilaveten 30 yaşında, yakınlarında meme kanseri bulunmayanlar ise 40 yaşında meme ultrasonu yaptırmalıdır. • 40 yaşından sonra gerekenlerde veya tarama amaçlı mamografi yapılmalıdır. • 40-49 yaş aralığında bulgulara göre, 1 veya 2 yılda bir mamografi çekilmelidir. • Mamografi, 50 yaşından sonra ise her yıl çekilmelidir.

medikent


2017

45

medikent

YÜKSEK KOLESTEROLÜN

Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Kent Sağlık Grubu

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

tedavisi gerekli midir? Şeker hastalığı, hipertansiyon (kan basıncı yüksekliği), sigara içimi gibi, yüksek kolesterol düzeyleri de damar harabiyeti ve damar sertliği yapabilir. Ancak, şeker hastalığı ve hipertansiyonda tedavi kriterleri çok az değişirken, kolesterol yüksekliğinin tedavisindeki kriterlerde zaman içinde belirgin değişiklikler olmuştur. Bunun en önemli sebebi yapılan yeni çalışmaların sonucunda ve ışığında tedavi kılavuzlarının gözden geçirilip güncellenmesidir. Ancak konunun medyada gündeme getiriliş şekli pek çok hastanın kendisine kolesterol tedavisi gerekip gerekmediği konusunda şüpheye düşmesine sebep olmuştur.


2017

46

Aslında tartışmaların çıkış noktası 2013 yılında Amerikan Kardiyoloji Derneği tarafından yayınlanan “kalp damar hastalıklarını önlemede kolesterol tedavisi” kılavuzu olmuştur denebilir. Bu kılavuz, hem Amerikan toplumu verilerine dayanması hem de hastaların risk sınıflamasında ölümcül olmayan damar hastalıklarını da risk analizine dahil etmesi nedeniyle çoğu hastaya kaçınılmaz olarak kolesterol düşürücü ilaç tedavisi önermekteydi. Ancak 2016 yılında Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin yayınladığı ve ülkemizin verilerini de içeren “Kalp Damar Hastalıklarını Önleme Kılavuzu” bu konudaki soru işaretlerini gideren, detaylı hazırlanmış ve hastaları pek çok özelliğine göre değerlendirmesi nedeniyle gereksiz ilaç kullanımını en aza indiren gerçekçi öneriler içermektedir. Bu kılavuz kolesterol yüksekliğinin tedavisinde öncelikle hastaların; yaş, cinsiyet, sigara, kan basıncı, “iyi kolesterol” olarak bilinen HDL-kolesterol ve eşlik eden hastalıklarına göre (şeker hastalığı, kalp damar hastalığı, hipertansiyon, böbrek yetmezliği, geçirilmiş felç gibi) çok yüksek, yüksek, orta ve düşük riskli olarak “risk skorlaması” ile gruplara ayrılmasını öngörmektedir. Hastanın girdiği risk grubuna göre hedeflenecek “kötü kolesterol” olarak adlandırılan “LDL-kolesterol” düzeyleri de değişmektedir. Düşük riskli gruptan çok yüksek riskli gruba doğru bir sıralama yapıldığında tahmin edilebileceği gibi hedeflenecek “LDL-kolesterol” düzeyleri giderek düşer. Buna göre düşük ve orta riskli gruplarda sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma gibi hayat tarzı değişikliklerinden sonra eğer hedef “LDL-kolesterol” değerleri halâ tutturulamadı ise ilaç gerekliliğine karar verilmektedir.

şeker hastalığı olup beraberinde hipertansiyon ya da sigara içimi gibi ek risk faktörü olan hastalar çok yüksek riskli kabul edilmişlerdir. Yüksek riskli grupta ise çok yüksek riskli olmayan şeker hastaları, orta düzeyde böbrek yetmezliği olan hastalar, “ailevi hiperkolesterolemi” hastaları ve risk skoru yüksek çıkan hastalar yer alır. “Ailevi hiperkolesterolemi” toplumda yaklaşık 250 kişide bir görülen bir çeşit kalıtsal kolesterol yüksekliğidir ve bu kişilerde genellikle LDL-kolesterol 200 mg/dl üzerindedir.

AİLE ÖYKÜSÜ ÖNEMLİ

medikent

Kolesterol tedavisinin nasıl yapılması gerektiği konusunda her hastaya özel bir yol haritası çizilmesi gereklidir

Kalp damar hastalığı için erkekte 55 yaş, kadında 65 yaş altı erken kabul edilir. Bu hastaların çoğunun aile öyküsünde erken yaşta kalp damar hastalığına bağlı kalp krizi, felç hatta ölüm yer almaktadır. Bunlar ilaç tedavisi ile önlenebilecek ya da geciktirilebilecek ciddi problemler olmasına karşın hastaların çok azının ilaç kullandığını görmekteyiz. Bunun muhtemel sebebi medyada yer alan tartışmalarda ilaç kullanımı gereken hastalar hakkında yukarıda bahsettiğimiz şekilde risk grubuna göre bir ayrım yapılmadan, tüm hastalar aynı kategorideymiş gibi genel yorumların yer almasıdır.

HASTALAR RİSK GRUPLARINA GÖRE AYRILMALI Öte yandan hedeflenen LDL-kolesterol değerleri oldukça düşük olduğundan, çok yüksek ve yüksek riskli hasta grupları hemen hemen her zaman ilaç tedavisi gerektirir. Kalp damar hastalığı, beyin damar tıkanıklığına bağlı felç, bacak damarı tıkanması, ciddi böbrek yetmezliği olan hastalar ile

HER HASTAYA ÖZEL YOL HARİTASI ÇİZİLMELİ Sonuç olarak kolesterol tedavisinin nasıl yapılması gerektiği konusunda her hastaya özel bir yol haritası çizilmesi gereklidir ve güncel kılavuzlar bu konuda bir açığı kapatarak yüksek kolesterol tedavisine netlik kazandırmıştır. Son yıllarda

hastalıklarda tedaviden çok “önleyici tıp” ön plana geçmiştir. Örneğin kalp damarları tıkanan bir kişiye “koroner bypass” ameliyatı yapılması hayat kurtarıcı bir tedavi olabilir ama kalp damarlarının tıkanmasını önleyici tedbirler almak ve bu durumun gelişmesinin önüne geçmek daha kıymetlidir. Bu anlamda düşündüğümüzde damar harabiyetini önlemek için nasıl ki şeker hastalarına kan şekeri ayarını, hipertansiyon hastalarına kan

basıncı kontrolünü, sigara içenlere sigarayı bırakmasını öneriyorsak, kolesterol yüksekliği olanlarda da risk grubuna göre damar hastalığı gelişmeden ilaç tedavisini önermekteyiz. Kolesterol yüksekliği olan hastalarımızın tıptaki bu yeni gelişmeler ışığında kardiyoloji ya da endokrinoloji bölümlerince tekrar değerlendirilmesi ileride gelişebilecek potansiyel kalp damar hastalığı problemlerinin önüne geçebilir.


2017

47

medikent

KARACIĞERIMIZI NEDEN NASIL KORUMALIYIZ Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Kent Sağlık Grubu

Gastroenteroloji Uzmanı

Sağlıklı bir yaşam, tüm organlarımızın sağlıklı çalışıyor olmasıyla mümkündür. Ruh sağlığımızın da yerinde olmasıyla yaşamdan tat alabiliriz. Hayat olanca hızıyla devam ederken vücudumuzdaki bazı organlarda rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Bu rahatsızlıklar geçici olabileceği gibi kalıcı da olabilir ve insan kalan ömrünü bu rahatsızlıkla birlikte geçirmek durumunda kalabilir. Karaciğerin hastalıkları da böyledir ve bazıları ömür boyu devam edebilir.

Karaciğerin bazı hastalıkları vardır ki ömrünüzü kısaltır, kalan ömrünüzü de çok ciddi sıkıntılarla geçirmenize sebep olur. Bu nedenle vücudumuzdaki hayati organlarımızdan birisi de karaciğerdir. Karaciğerimizi korumak, onu zorlamamak, onu riske atmamak için yapılması gereken şeyler vardır. Örneğin her insanın karaciğerini korumak adına beslenmesine ve gıda seçimlerine dikkat etmesi, düzenli egzersiz ve spor yapması, sağlıklı kalmaya özen göstermesi yapılabileceklerin başında gelmektedir. Yine karaciğerimizi zorlamamak, risk yaratmamak için alkol tüketiminden, gelişigüzel ilaç kullanımından kaçınılmak, bulaşıcı hastalıklardan korunmak çok önemlidir.


2017

48

ALKOL KULLANIMINDAN KAÇINILMASI HEPATİT A VİRÜSÜNDEN KORUNMA Hepatit A virüsü, virüsle kirlenmiş su ya da gıdalarla bulaşır. Atık sular ve kanalizasyon sistemi ile kirlenmiş su ya da gıdalar hastalığın yayılmasında önemli rol oynar. Toplumsal ve çevresel hijyeni kötü olan yerlerde yaşayan insanlar genelde çocukluk yaş grubunda bu hepatit A virüsü ile karşılaşırlar ve büyük çoğunluğu farkında olmadan bu hastalığı geçirir, hastalığa karşı bağışıklık kazanır. Bu hastalığı geçirmemiş, aşısını da olmamış kişilerin hepatit A virüsü ile teması ve hastalanması riski her zaman vardır. Gıda, su ve çevresel hijyen konularındaki titizlik bu hastalığa yakalanma riskini azaltır. Aşı olunmalıdır.

A

Alkol, molekül olarak karaciğere zarar veren (Hepatotoksik) ve miktarına göre hasarının derecesi değişen bir maddedir. Ne kadar az kullanılırsa karaciğer hasarı da o kadar az olacaktır. Sürekli kullanımdaki hasar ara sıra kullanıma göre daha fazladır. Alkol, karaciğer yağlanması, alkolik hepatit, karaciğerde fibrozis ve siroz şeklinde etki göstermektedir. Karaciğer alkolden zarar görmeye başladığında ilk zamanlar bu durumun kişi tarafından fark edilmesi mümkün olmamaktadır. Karaciğerdeki hasar alkolik hepatit tarzında olduğunda sarılık ortaya çıkması, kan tetkiklerinde karaciğer testlerinde bozulma olması tanı konulmasını sağlamaktadır. Karaciğerdeki hasar fibrozis ve siroz aşamasına gelmiş ise bedensel değişiklikler, kan tetkiklerindeki bulgular ve karaciğerin radyolojik incelemeleri ile tanı

konulabilmektedir. Karaciğer hasarının her aşamasında alkol kullanımının bırakılması mutlaka gerekli ve faydalıdır. Ancak erken aşamalarda alkol bırakıldığında memnuniyet verici düzeyde bir gerileme, düzelme gözlenebilirken ileri aşamalarda ise gerileme ya da düzelme pek istenildiği düzeyde olmamaktadır. Alkol bırakılsa bile siroza giden süreç yoluna devam etmektedir. Siroz aşamasına gelinmiş ise alkol kullanılmaya devam edilmesi kişiyi hızla karaciğer yetmezliğine götürecektir. Bu aşamada alkol kullanımının kesilmesi karaciğer yetmezliğine gidiş hızını bir miktar yavaşlatabilmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi karaciğerinizi korumak için alkol kullanılmaması, kullanılacaksa da seyrek aralıklarla ve az miktarda kullanılması son derece önemlidir.

HEPATİT B VİRÜSÜNDEN KORUNMA Hepatit B, kan yoluyla, cinsel yolla ya da vücut sıvılarıyla bulaşabilen bir virüstür. Herhangi bir yolla vücuda girdikten sonra karaciğer hücrelerine yerleşir. Burada uzun yıllar sessiz halde kalabilir ki buna taşıyıcılık denilmektedir. Virüs karaciğerde akut enfeksiyon yaparak karaciğeri hasta eder, karaciğer testleri bozulur, sarılık ortaya çıkar ve bu durum birkaç hafta ya da ay sürebilir. Akut enfeksiyonun sonunda ya vücut tarafından virüse karşı antikor geliştirilir ve hastalık kontrol altına alınır ya da vücut virüse karşı antikor geliştiremez ve hastalık kronik hale gelir. İşte bu kronik hepatit B süreci karaciğer için çok ciddi bir tehlike demektir. Kesin tedavisi yoktur. Virüsü kontrol altında tutan bazı ilaçlar vardır. Bu süreç karaciğer sirozu, karaciğer kanseri ya da karaciğer yetmezliği ile sonlanabilir. Böylesine ciddi sıkıntılara sebep olan ve sonucu hayati tehlike taşıyan hepatit B hastalığından korunmak en önemli konudur. Bu hastalıktan korunmak için en önemli tedbir hepatit B aşısıdır. Evet, böylesine korkunç bu hastalığın etkili bir aşısı vardır. Aşı birkaç yıldır yeni doğan tüm çocuklara uygulanmaktadır. Daha büyük yaşta olan ve aşı olmamış kişilerin derhal kontrollerini yaptırmaları ve mümkünse aşılanmaları hayati öneme sahiptir. Hastalığı geçirmek kaydıyla ya da aşı olarak bağışıklık kazanmamış olan kişilerin korunmasına gelecek olursak; derhal aşı olmak yanı sıra en temel korunma olarak virüsü taşıyan kişilerden size bulaşmasının önüne geçilmesidir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken şey bulaşma yollarını iyi bilmek ve ona göre tedbirler almaktır. Örneğin; hepatit B’li kişinin diş fırçası, traş bıçağı, manikür-pedikür aletleri gibi kanla ya da vücut sıvılarıyla teması olan eşyaları başkaları tarafından kullanılmamalıdır. Hepatit B’li hasta ile temas etmiş olan iğne, enjektör, bistüri vb. aletler başka kişilere kullanılmamalıdır. Hepatit B’li kişilerle cinsel ilişkide korunma, kişinin ve partnerinin çokeşlilikten kaçınması son derece önemlidir. Herhangi bir şikayet olmaksızın check- up amaçlı kontrollerin yapılması da erken tanıda çok önemlidir.

medikent

Kronik hepatit B süreci karaciğer için çok ciddi bir tehlike demektir.


2017

49

medikent

HEPATİT C VİRÜSÜNDEN KORUNMA Hepatit C, kan yoluyla, cinsel yolla ya da vücut sıvılarıyla bulaşabilen bir virüstür. Herhangi bir yolla vücuda girdikten sonra karaciğer hücrelerine yerleşir. Burada uzun yıllar sessiz halde kalarak yavaş yavaş karaciğer hasarı oluşturabileceği gibi bazen vücuda girdikten birkaç hafta sonra akut enfeksiyon yaparak sarılık ve karaciğer testlerinde bozulmaya neden olabilir. Hepatit C hastalığı rutin taramalarda ortaya çıkabilir. Düzenli kontrolleri yapılmamış kişilerde virüs bulaştıktan yıllar sonra karaciğer sirozu ya da karaciğer kanseri ile kendisini belli edebilir. Son yıllarda geliştirilen ilaçlar sayesinde hepatit C virüsünü de kontrol altında tutmak mümkün olabilmektedir. Ancak bu virüs nedeniyle oluşmuş olan karaciğer sirozu ya da karaciğer kanserinin tedavisinde işler karaciğer nakline kadar gidebilmektedir. Bu nedenle tıpkı hepatit B de olduğu gibi kişisel eşyaların paylaşılmaması, cinsel ilişkide korunma tedbirlerinin alınması, kişinin ve partnerinin çokeşlilikten kaçınması son derece önemlidir. Herhangi bir şikayet olmaksızın check- up amaçlı kontrollerin yapılması da erken tanıda çok önemlidir.

Ilaçlar karacigere zarar verebilir Herhangi bir sebeple kullanılan ilaçların tamama yakını karaciğerden geçer. Bu geçiş ya vücutta işe yarabilecek hale getirilmek (Metabolitlerine dönüştürülmek) için ya da ilaç vücuttan atılmadan önce karaciğerde detoksifikasyon amacıyla olur. Yani karaciğer kullanılan ilaçların hemen hemen tamamına maruz kalan bir organdır. Bazı ilaçlar karaciğer üzerine toksik olabilir ya da bazı ilaçların karaciğeri zorlama, karaciğeri olumsuz etkileme riskleri vardır. Bu nedenle doktor tavsiyesi olmadan gelişigüzel, kontrolsüz bir şekilde ilaç kullanımı karaciğerin etkilenmesine, karaciğer toksisitesine, sarılık ve hatta karaciğer yetmezliğine sebep olabilir. Bazı ilaçlara bağlı karaciğer yetmezliğinde karaciğer nakli yapılamadığında hasta hayatını kaybetmektedir. Karaciğer üzerine toksik etkileri olabilen ilaçlar arasında antibiyotikler, ağrı kesici ilaçlar, cilt – tırnak mantarı ilaçları, bazı nörolojik ve psikiyatrik ilaçlar sayılabilir. Karaciğer hastalığı ya da böbrek hastalığı olan kişilerin ilaç kullanımında çok daha dikkatli olmaları, bu konuda da doktorlarının tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmeleri hayati öneme sahiptir.

Bazı ilaçlara bağlı karaciğer yetmezliğinde karaciğer nakli yapılamadığında hasta hayatını kaybetmektedir.

Check-up amaçlı kontrollerin yapılması erken tanıda çok önemlidir.


2017

50

medikent

BESLENME VE KARACİĞER YAĞLANMASI Dengeli ve yeterli beslenme sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmez bir kuralıdır. Bu nedenle beslenme, karaciğer için de hayati öneme sahiptir. Enginar, kereviz, karaturp, havuç, bezelye gibi gıdaların karaciğeri desteklediği bilinmektedir. Bazı karaciğer rahatsızlıklarında deve dikeni ekstreleri destekleyici tedavi olarak kullanılmaktadır. Karaciğer dokusunun yağ içeriği yüzde 10’un üzerine çıktığında karaciğer yağlanmasından bahsedilebilir. Bu durum alkol kullanımı, metabolik hastalıklar, ilaçlar ya da hepatit virüsleri tarafından oluşturulan hastalıklarda karaciğer yağlanması olarak ortaya çıkabilir. Ancak yüksek kalorili beslenen, buna karşın spor ve egzersiz bakımından hareketsiz sayılabilecek bir yaşam süren kişilerde de karaciğer yağlanması çok sık görülen bir durumdur. Beslenmeye bağlı bu durumun geri döndürülmesi, düzeltilmesi de ancak beslenmenin düzenlenmesi ve tabiî ki hareketin artırılmasıyla olabilecektir. Matematiksel açıdan bakacak olursak aldığınız kalori, harcadığınız kaloriden her zaman biraz daha düşük olacak ki vücuttaki yağları ve karaciğerdeki yağ oranını azaltabilesiniz. Yağlı yiyecekler, karbonhidratlar (şekerli ve unlu mamüller) ve alkol yüksek kalorili moleküllerdir. Yüksek kalorili beslenmeden uzaklaşıp düşük kalorili beslenmeye geçilmesi dahi karaciğer yağlanmasını azaltabilecektir. Karaciğerdeki yağ oranlarının yüksek olması ve bunun yıllarca bu şekilde seyretmesi zamanla karaciğer dokusunda zedelenmeye yol açmaktadır. Bu zedelenme de bazı kişilerde karaciğer sirozuna kadar giden bir süreci başlatabilmektedir. Sağlıklı ve enerjik bir yaşam sürmek için beslenmek şart. Yeterli ve dengeli beslenmek için her türlü gıdadan faydalanmak gerekli. Ancak esas olan yaşımızın, genel vücut durumumuzun ve varsa hastalıklarımızın gerektirdiği şekilde beslenmek, ölçüyü hiçbir zaman kaçırmamaktır. Fabrikalarda, sanayi üretim alanlarında, küçük işyerlerinde ya da evlerde kullanılan bazı maddeler vücuda alındığında (Solunum, sindirim ya da cilt yoluyla temas) bu maddeler birçok organımıza zarar verebilir. Hatta bazıları ölümcül zararlar doğurabilir. Bu gibi durumlarda en çok etkilenen organlardan birisi de karaciğerdir. Karaciğer toksisitesi olarak da adlandırılan bu durum geçici ve hafif bir karaciğer etkilenmesi olabileceği gibi uzun süreli ve kalıcı bir karaciğer hasarına da yol açabilir. Hatta bazen hızlı bir karaciğer yetmezliği oluşarak ölüme de sebep olabilmektedir. Klorlu hidrokarbonlar içeren temizlik maddeleri, zirai ilaçlar, böcek ilaçları, boya sanayisinde kullanılan bazı maddeler bu tür toksisiteye sebep olabilecek maddelerdir. Bu nedenle işyerlerinde, geçici bir süreyle de olsa bulunduğunuz ortamlarda kimyasal ve toksik maddelere maruz kalmamak adına gerekli tedbirlerin alınmış olmasına özen gösterilmelidir. Bu konuda şüpheniz olursa hızla o ortamdan uzaklaşılmalıdır. Cilt yoluyla bu maddelere temas olduğunda bol suyla defalarca yıkama yapılması önemlidir. Solunum yoluyla ya da ağızdan bu maddelere maruz kalınacak olursa derhal temiz havaya çıkılması ve bir sağlık kuruluşuna başvurulması son derece önemlidir.


2017

51

medikent

Prof. Dr. Yiğit GÖKTAY Kent Sağlık Grubu Girişimsel Radyoloji Uzmanı

Yaklaşık 12 yıldır ameliyatsız varis tedavisinin tüm seçeneklerini uygulayarak farklı hasta gruplarını tedavi eden Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Göktay, günümüzde varis tedavisinde ameliyatsız seçeneklerin ön plana çıktığını belirtiyor.

varis tedavisinde


2017

52

medikent

Varis rahatsızlığı çekenler için zor bir yaz daha geride kaldı. Varis bacaklardaki toplar-damarların yerince etkin çalışmaması ile ortaya çıkıyor. Aslında bacak toplar-damarlarının yetersizliği sonucunda sadece kozmetik açıdan bizleri rahatsız eden ince ve kalın varisler oluşmuyor. Çoğu kez bacaklardaki çirkin görünümlü varislere ağrı, dolgunluk, gerginlik hissi eşlik ediyor. Yaz aylarında ise sıcak ve nemli hava ile bu şikayetler artıyor. Bacaklarda akşama doğru artan şişlik, kaşıntı, huzursuzluk ve bazen de gece krampları bu şikayetleri belirginleştiriyor.

TEDAVİDE İDEAL ZAMAN İleri dereceye ulaşmış hastalarda ise cilt değişiklikleri, renkte koyulaşma, küçük yaralar ve diz altı sağlıksız bacak görünümü yaşamı etkiliyor. Varis rahatsızlığı en sık yaz aylarında kişiyi etkiliyor ancak tedavisi için ideal zaman havaların serinlemesi ile başlıyor. Özellikle kozmetik beklentisi olan hanımlarda varis tedavisinin ideal zamanlaması sonbaharla başlıyor ve kış mevsiminde devam ediyor. Bu dönemde başarılı şekilde yapılan tedaviler ile uygun bir iyileşme geçiren hasta yaz aylarına kozmetik beklentilerine uygun sağlıklı bacaklar ile ulaşıyor.

Varis tedavisinin ideal zamanlaması sonbaharla başlıyor ve kış mevsiminde devam ediyor

TEDAVİDE UZMAN EKİP FARKI Bu tedaviler üzerinde çalışan çeşitli merkezler var. Ancak tam ve etkin bir tedavi ancak ekip çalışması ile mümkün. Varis tedavisinde her geçen gün yeni yöntemler ve ameliyatsız tedavi seçenekleri ortaya çıkıyor. İzmir Kent Hastanesi olarak da bu tip yenilikleri yakından takip edip uyguluyoruz. Yaklaşık 12 yıldır ameliyatsız varis tedavisinin tüm seçeneklerini uygulayarak farklı hasta gruplarını tedavi ediyoruz. Farklı branşlardan varis üzerinde uzmanlaşmış hekimlerin ortak çalışması sayesinde hasta şikayetine odaklı ve hem tıbbi, hem de kozmetik beklentiye tam yanıt veren tedaviler uyguluyoruz. Ancak hastalığın görüntülemesine hakim olmadan, işlem öncesi hasta damar anatomisini tam anlamadan ve damar-içi tedaviler konusunda eğitilmeden bu ameliyatsız tedavilerin yapıldığı koşullarda sonucun maalesef hastayı iyileştirmediği ya da tatmin etmediğini bilmek gerekiyor.


2017

53

medikent

VARİS

DOĞRU TEKNİKLE DOĞRU TEDAVİ Varis için ameliyatsız tedavi seçenekleri içerisinde en tanınmışı Lazerle Varis Tedavisi, ancak RadyoFrekans, titreşim ya da sıvı ajanla tedaviler de hastaya özel olarak belirlenip uygulanabiliyor. Son dönemde popülerlik kazanan sıvı yapıştırıcı ile (tutkal yöntemi olarak da tarif edilebilir) uygulanan tedavi ise ancak seçilmiş özel bir grup hasta için tedavinin bir basamağı olarak kullanılmaya başlanmış durumda. Sayıları giderek artan ameliyatsız varis tedavisi yöntemlerinin hastaya ve şikayetine uygun olarak seçilip uygulanması ise tamamen bir uzmanlık işi. Çok deneyimli olmayan ellerde hastaya yeterince vakit ayırmadan ve tedavi öncesi iyi değerlendirmeden, planlamadan, sadece işlemi yapmak amacıyla yapılan tedaviler sonrası hüsranla başvuran çok sayıda hasta var. Doğru tedavinin doğru teknikle yapılması önemli. Ameliyatsız varis tedavisinin en önemli avantajı hastanın aynı gün normal hayatına dönebilmesi. Genel anestezi, belden uyuşturma ve benzeri kapsamlı anestezilerin uygulanmasına gerek olmadan sadece sedasyonla (hasta hafif uyurken) yapılan ameliyatsız varis tedavileri sayesinde hastalar işlemden hemen sonra yürüyebiliyor ve işlemden birkaç saat sonra taburcu olup günlük yaşamına dönebiliyor. İşlem sonrası ise takipte hastalar ile sürekli iletişimde kalarak gerekirse farklı branşların devreye girmesi ile hasta beklentilerinin tamamen karşılanabilmesi mümkün oluyor. Modern tıp uygulamalarında bir işi yapmanın birden çok yöntemi olabiliyor ancak başarılı sonuç için tedaviyi bilen hekimin yapması çok önemli. Ameliyatsız varis tedavisi çok farklı yeni yöntemlerin kullanıldığı bir alan. Ortaya çıkan tüm yeniliklerin sanki sihirli bir yöntemmiş ve kim yaparsa yapsın mükemmel sonuçlanacakmış gibi algılanması ise yanlış seçimlere ve hasta mağduriyetine neden olabilmekte. Tüm tıbbi çözümlerde olduğu gibi başarılı varis tedavisi de ancak uygun yöntemin uygun hastada o tedaviyi bilen deneyimli hekim tarafından uygulanması ile mümkün oluyor.



2017

55

medikent

Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için yeterli ve dengeli beslenme esastır. Yeterli ve dengeli beslenmek için süt ve süt ürünleri, et/tavuk/balık/yumurta/kuru baklagiller, sebze ve meyveler, ekmek ve tahıl gruplarının tümünden vücudun günlük gereksinimi kadar tüketilmesi gerekmektedir.

Dyt. Safiye TAŞ Kent Sağlık Grubu Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen


2017

56

Yapılan birçok çalışmaya göre düzenli omega 3 yağ asidi tüketiminin kalp sağlığını olumlu yönde etkilediğini kanıtlamıştır. Ortalama olarak bir bireyin kilogram başına günde 0.8-1.0 gram protein tüketmesi gerekmektedir. Ancak hayvansal protein içeren besinlerin çoğu doymuş yağ açısından oldukça zengin oldukları için herhangi bir sağlık problemi olmasa dahi tüketimlerinin sınırlandırılması gerekmektedir. 100 gram pişmiş levrek 2 gram doymamış yağ içerir iken, 100 gram dana eti 21 gram doymuş yağ içerir. Doymuş yağlar kan kolesterol düzeylerini olumsuz şekilde etkilerler. Bu sebeple kırmızı et tüketimi haftada 1-2 kez, balık tüketimi ise 2-3 kez olmalıdır. Kan yağlarının regüle edilmesi, kilo kontrolünün sağlanması, kalp damar hastalıklarının oluşumunun engellenmesi, insülin direnci veya tip 2 diyabet ile mücadelede olduğu gibi birçok hastalığın önüne geçmek için, doymuş yağ tüketimi günlük alınan enerjinin maksimum %7’si kadar olmalı, doymamış yağ alımının doymuş yağ alımından 3 kat kadar fazla olması sağlanmalıdır.Balık içerisinde, yağ olarak vücut tarafından sindirilemeyen, ancak insanın hayati fonksiyonlarının devamı için gerekli olan, bir diğer adıyla alfalinolenik asit olarak bilinen omega 3 yağ asitleri bulunur. Alfalinolenik asit kendi içerisinde EPA ve DHA olarak ikiye ayrılır. EPA ve DHA’nın beyin, hafıza, zeka, göz, pıhtılaşma, kalp ve damar sağlığı üzerinde oldukça olumlu etkileri vardır. İnsan beyninin %60’ı yağdan oluşur, bu yağın üçte biri de omega 3 yağ asitlerinden oluşur. Omega 3 yağ asidi, son dönemlerde birçok araştırmaya konu olmuştur. Yapılan araştırmalara göre bebeğin anne karnında gelişimiyle başlayan olumlu etkisi, yaşlılıkla birlikte oluşan hastalıkların görülme ve ilerleme riskini azaltmada, hastalığın kötü yönde olan seyrini olumlu yönde değiştirmede oldukça etkilidir. Migren, depresyon, iltihabi hastalıklar, astım ve bronşit, beyin gelişimi, cilt hastalıkları, obezite, şeker hastalığı, alzheimer, göğüs,

prostat ve kolon kanseri, kalp ve damar hastalıkları, koroner arter hastalıkları başta olmak üzere kanser türlerinin tedavilerinde olumlu etki göstermektedir. Kalp ve damar hastalıkları tüm dünyada sebebi bilinen ölümler arasında ilk sırada yer almaktadır. Yapılan birçok çalışmada düzenli omega 3 yağ asidi tüketiminin kalp sağlığını olumlu yönde etkilediği kanıtlanmıştır. Bir çalışma düzenli omega 3 yağ asidi tüketiminin kalp ve damar hastalıkları görülme riskini %35-40 oranında azatlığını gösterirken, kadınlar üzerinde yapılan başka bir çalışmaya göre ayda birden az balık tüketen bireylerle, ayda 1-3 kez balık tüketen bireyler kıyaslandığında koroner kalp hastalığı riskinin %21 oranında azaldığı görülmüştür. Bunların yanı sıra omega 3 yağ asidinin koroner kalp ve damar hastalıklarına etkisi şöyledir: • Damar sertleşmesini önler. • Kandaki trigliserid ve kötü kolesterol olarak bilinen LDL seviyelerinin düşmesine, bununla birlikte iyi kolesterol yani HDL’nin yükselmesine yardımcı olur. Serum trigliserid yüksekliğinin damar tıkanıklığı, damar sertleşmesi, ve ani kalp krizi riskini arttırdığı saptanmıştır. • Kan dolaşımını düzenleyerek tansiyonun istenilen seviyelerde seyretmesine yardımcı olur. • Yapılan birçok klinik çalışmada kalp yetmezliği olan veya kalp krizi geçirmiş bireylerin düzenli omega 3 tüketimi ile beraber ikinci bir kalp krizi riskini, veya buna bağlı ölüm riskini önemli ölçüde azalttığı tespit edilmiştir. • Omega 3 kan sulandırıcı etkisine bağlı olarak pıhtılaşmayı önler. • Kandaki CRP seviyesinin düşmesini sağlar. • Kalp ritmini düzenler.

medikent

D vitamininin en iyi besin kaynaklarından biri de yağlı balıklardır. Balık, omega 3 içeriği haricinde D vitamini ve fosfor açısından da zengindir. D vitaminin en iyi kaynağı güneş ışığıdır. Kış aylarında hava şartlarına ve gece gündüz süresine bağlı olarak bireylerde D vitamini seviyelerinde azalma sıklıkla görülebilmektedir. D vitamini hem kalsiyum ve fosforun emilmesinde ve depolanmasında, hem de insülin hormonunun salınımının optimum düzeyde olmasını sağlamada etkendir. Yapılan birçok çalışmada insülin direnci, gestasyonel diyabet olarak adlandırılan gebelik sürecinde ortaya çıkan diyabet ve tip 2 diyabette D vitamininin yeterli seviyede olması olumlu sonuçları ortaya çıkarmıştır. D vitamininin en iyi besin kaynakları ise yağlı balıklar, et ve yumurtadır. Sofralarınızda haftada 2-3 kez balığa yer verin. 100 gram pişmiş levrek 97 kalori, 18 gram protein, 2 gram yağ, 53 mg kolesterol; 100 gram pişmiş çupra 111 kalori, 21 gram protein, 3 gram yağ, 70 mg kolesterol içerir. 100 gram pişmiş dana eti 305 kalori, 25 gram protein, 21 gram yağ içerir iken 110 mg kolesterol içerir. Ayrıca balığın içerisinde bulunan kolesterol halk arasında iyi kolesterol olarak bilinen serum HDL düzeyini yükseltmeye yardımcı olurken, kötü kolesterol olarak adlandırılan LDL ve total kolesterol seviyelerinin düşmesine olumlu etki göstermektedir.


2017

57

medikent

Uzm. Dr. Safiye KÜÇÜKGÜL Kent Sağlık Grubu Göz Hastalıkları Uzmanı

İlk çağlardan beri kadınlar güzelleşmek, erkekler ise kamufle olmak ya da rakibini korkutmak amacıyla yüzlerine çeşitli boyalar sürmüşlerdir. İlk makyaj gözlere sürme çekmekle başlamıştır ve günümüzde göz makyajı, makyajın en önemli kısmını oluşturmakta hatta kalıcı göz makyajı, kaş ve kirpik dibi boyamaları da sık olarak uygulanmaktadır. Bu kadar yaygın ve sık yapılan göz makyajının ne gibi riskler barındırdığını biliyor muyuz?


2017

58

medikent

Makyaj ve Alerjik Konjonktivitis Göz makyajı nedeniyle en sık gördüğümüz tablolar; alerjik konjonktivitler ve göz enfeksiyonlarıdır. Ancak makyaj malzemelerinden oluştuğunu hiç tahmin edemeyeceğiniz başka riskler de vardır.

Makyaj ve Göz Enfeksiyonları Özellikle ortak kullanılan makyaj ürünleri enfeksiyon ajanlarını kişiden kişiye bulaştırma açısından ciddi risk oluşturmaktadır. Nemlendirici, krem gibi yumuşak ve akışkan ürünler, bakteri, virus ve mantarların çoğalması için çok uygun besiyeri oluştururlar. Nemli, karanlık ve sıcak ortam bu çoğalmayı hızlandırır. Ortak kullanılan kozmetik ürünlerde stafilokok, streptokok, E. Coli gibi pek çok bakteri üreyebilmektedir. Bakterilerle enfekte ürünleri kullanan kişilerin gözlerinde sıklıkla bulaşıcı bakteriyel konjonktivit gelişir. Gözlerde kızarıklık, sulanma, sarı yeşil çapaklanma, akıntı, kirpiklerde yapışıklık görülür. Antibiyotikli damla ve pomadlarla tedavi edilir, enfeksiyon dönemlerinde kullanılan lensler atılmalıdır, göz iyileşene kadar lens kullanılmaz ve başka kişilere bulaştırmamak için kağıt havlular kullanılmalı, hijyen kurallarına maksimum dikkat gösterilmelidir. Viral enfeksiyonlarda konjonktivit tablosu daha şiddetlidir, bulaşıcılığı daha hızlıdır, kızarıklık, sulanma ve batma hissi haftalarca sürebilir. Konjonktivada yapışıklıklar, korneada lekeler, korneada yaralar (ülser) ve görmede azalma oluşturan tablolar da oluşabilir. Göz kapağında kirpikli kenarın hemen iç kısmında sıra halinde yağ (Meibomian) bezlerinin salgı kanalları bulunmaktadır, bu bölgeye sürülen eyeliner ve boyalar bu kanalları tıkadığı için yağ sekresyonu olamaz, gözyaşı yetersizliği ve göz kuruluğu oluşur. Salgılanamayan yağların göz kapaklarında birikmesiyle de kapak kenarında kalınlaşmalar, çentiklenmeler, şekil bozuklukları, kistler ve arpacık (hordeolum) şeklinde enfeksiyonlar oluşur. Uzamış arpacıklar şalazyona dönüşür ve kapaklarda ağrısız kabarıklıklar olarak kalır, çoğunlukla cerrahi tedavi zorunludur.

Makyaj malzemelerinde kullanılan bazı kimyasallar, özellikle atopik dediğimiz, alerjiye yatkın bireylerde konjonktiva ile temas ettiğinde Tip 1 dediğimiz bir dizi alerjik reaksiyonu başlatır. Bağışıklık sistemi hızlıca harekete geçer, salınan histamin ve benzeri maddeler nedeniyle, öncelikle damar geçirgenliği artar, gözlerde sulanma, yanma, batma, kaşıntı, kızarıklık ve ödem oluşur. Bu reaksiyonun amacı alerjeni seyreltmek ve uzaklaştırmaktır. Tedavide soğuk kompres, antihistaminik ilaçlar ve kortizonlu damlalar kullanılır. Alerji kronikleştiğinde, hücresel reaksiyon dediğimiz 4. tip geç alerjik reaksiyonlar karşımıza çıkar. Klinik bulgular alerjenle karşılaştıktan birkaç gün sonra ortaya çıkar, göz kapakları şişer, göz kapaklarının cildi kızarık ve pul pul olur, kapak kenarları çatlayabilir. Tedavisi daha güç ve uzun sürer.

Tüm alerjik durumlarda; tedavinin ilk koşulu alerjenlerden kaçınmak, uzak durmaktır. Makyajın gece gözde bırakılmaması, temas süresini kısaltmak ta riskleri azaltabilir. Göz makyajında yoğun olarak kullanılan far, maskara, rimel ve eyeliner pigmentleri göz hareketleriyle kapak iç yüzündeki konjonktiva dokusunun içine girerek ömür boyu burada kalabiliyor. Ayrıca bu maddeler gözyaşı ile birlikte gözyaşı kanalı yoluyla sindirim sistemine ve dolaşıma geçebilirler. Bu tür kimyasallar, özellikle hamileliğin erken aylarında, bebeğin gelişmesini etkileyebileceği için kullanılmaması gerekir.

Makyaj ve Kuru Göz Makyaj için kullanılan kimyasallar özellikle yoğun ve uzun süreli kullanıldığında kronik enflamasyona ve göz kuruluğuna da yol açabilir. Gözlerde yabancı cisim ve kuruluk hissi, yanma, batma, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık, göz çevresinde beyaz uzayan iplikçiklerin oluşması, kontakt lens kullanmakta zorluk şikayetleri ile bizlere başvuruyorlar. Bazen irritasyon nedeniyle refleks olarak sulanma oluşabiliyor. Gözyaşı; gözün nemli olması, kapak hareketlerinin sürtünmesinin azalması, korneanın korunması, şeffaflığının sağlanması, görmenin korunması için gereklidir. Göz kuruluğu kişinin yaşam kalitesini ciddi olarak bozar . Sürekli suni gözyaşı damlaları, gözü nemlendiren ve kayganlaştıran jeller kullanılması gerekir. Tedavide gözyaşı bezinin inflamasyonunu azaltarak, doğal gözyaşı yapımını arttıran bazı immun modülatör ilaçlar da gerekli olabiliyor. Göz kuruluğu başladıktan sonra, hangi makyaj malzemesi kullanılırsa kullanılsın hepsi irritasyona sebep olur, özellikle içinde pırıltılı, metalik partiküller bulunduranlar farlar daha zararlıdır. Makyaj yaparken göz kalemi ve eyeliner kirpik çizgisinin içine sürülmemeli ve mümkün olduğu kadar kirpiklerin dışına sürülmelidir.


2017

59

medikent

Ne Yapmalı? Kozmetik ürünler “saf”, “doğal”, “organik” gibi bazı tanımlamalarla pazarlanmaktadır, ancak bu tanımlar standart, ölçülebilir kriterlerle belirlenmiş olmadığından ürünlerin riskli olmadığını göstermez.

Bu nedenle, kullanacağınız kozmetik ürünlerin içeriklerini kendiniz detaylıca araştırın. İçeriği basit ve yalın olan ürünleri tercih edin, sentetik kimyasal madde barındıranların ürünlerden uzak durun.

Toksik Kimyasallar

Risklerin Azaltılması • Kullanım tarihi geçmiş ürünleri kullanmayın. Kullanılmış ürünleri özellikle sıvı olanları ve kremleri açıldıktan 3-4 ay sonra imha edin.

Makyaj malzemesinin raf ömrünü ve kullanım süresini uzatmak için, kullanılan koruyucular (prezervanlar) ve kayganlaştıran, topaklanmayı önleyen katkı maddeleri sağlık açısından sayılamayacak kadar ciddi riskler barındırmaktadır.

• Kirpik çizgisinin iç kısmına makyaj yapılmamalıdır.

Zararlı etkisi en çok bilinenlerden biri paraben grubudur, kozmetiklerin içine kontaminasyonu engellemesi, bakteri ve mantarları yok etmesi için ilave edilirler. Paraben grubu kimyasalların ciltten emildiği, vücut dokularına geçip, östrogen hormonu benzeri etki gösterdiği tespit edilmiştir, paraben meme dokusunda ve meme kanseri materyallerinde de gösterilmiştir. Ayrıca bağışıklık sistemi ve üreme sistemini de etkilediği, hormonal değişiklikler oluşturduğu da gösterilmiştir. Parabenin zararlı etkileri ortaya çıktığında onun yerine kullanılan fenoksietanolün de benzer zararlı etkileri olduğu tespit edilmiştir.

• Makyaj malzemenizi başkası kullandığında göz kalemlerinin uçlarını açın, riskli olan krem bazlı ürünleri atın.

Kozmetiklerde kullanılan toksik kimyasalların başka bir grubu da fitalatlardır. Bu maddeler hem bazı hormonal bozukluklar yaratmakta hem de üreme sisteminin fonksiyonlarını bozmaktadır.

• Makyaj temizleyici ürünleri göz ile temas ettirmeyin .

Duvar boyalarından bile çıkartılmış olan kurşun, boyalı bazı makyaj ürünlerinde halen bulunmaktadır. PEG (Polietilen glikol) adı verilen petrol bazlı bazı bileşiklerin kanserojen olduğu ve bazı toksik etkileri bilinmektedir, aynı zamanda diğer kimyasalların ciltten emilimini de arttırmaktadır. BHA, BHT (Bütillendirilmiş bazı bileşikler) pek çok gıdalarda olduğu gibi kozmetiklerin de bozulmasını önlemek için kullanılmaktadır, bu tür kimyasallar metabolizmada hormonal bozukluklar oluşturur.

• Makyaj malzemeleri kesinlikle ortak kullanılmamalıdır.

• Alerjik olan kişiler yağsız olan su bazlı ürünleri tercih etmelidir, alerji oluşturan ürünleri kullanmamalıdır. • Makyajı yatmadan önce mutlaka temizleyin. Bu esnada hassas bir temizleyici ve mümkün olduğu kadar basit, saf, kokusuz ürünleri tercih edin.

• Makyaj esnasında kullanılan fırçaları belirli aralıklarla saf sabun ile yıkayıp, mutlaka kurutun. • Göz enfeksiyonu geçirirken göz makyajı yapmayın, bu dönemde kullanılan ürünleri imha edin, fırça ve aplikatörleri dezenfekte edin. • İçinde metalik partiküller bulunan pırıltılı farlar ve kozmetikleri tercih etmeyin. • Kullanacağınız kozmetik ürünlerin içeriklerini araştırın. • Lens kullanan kişilerin önce lenslerini takmaları sonra makyaj yapmaları daha uygundur.

Kalıcı Makyaj Kalıcı makyaj denilen mikropigmentasyon işlemlerinde; boyalar kaş ve kirpik diplerine cilt altına verilmektedir. Kullanılan boya maddelerinin riskleri yanında işlem esnasında kullanılan iğneler de risk oluşturmaktadır. Bu iğnelerin steril olması, tek kez kullanılıp atılması gerekir. Boya maddeleri inert olmalı, ciltte reaksiyon oluşturmamalı, içinde toksik madde bulundurmamalıdır. Kalıcı makyaj sonrası, gözün iç dokularında üveit gibi görmeyi azaltan tablolar da olabilir. Işığa bakamama, bulanık görme, gözde ağrı, kızarıklık, görüntüde uçuşmalar, kamaşma, göz yaşarması gibi belirtiler ve bulgular oluşur. Kortizonlu ve göz bebeğini büyütücü ilaçlarla tedavi edilebilir ve yakın takip gerektirir.


Kendinize yeni bir sayfa aรงmaya ne dersiniz?


2017

61

medikent

Epileptik nöbet (sara nöbeti), beyin hücrelerinde anormal aşırı elektriksel boşalımlara bağlı olarak bağlı çeşitli bulgu ve işaretlerin geçici olarak ortaya çıkmasıdır.

Her Nöbet

Uzm. Dr. Burak PAKÖZ Kent Sağlık Grubu Nöroloji Uzmanı

Sara Degil


2017

62

Epileptik olmayan olaylar ise, merkezi sinir sisteminde bir elektriksel bozuklukla ilişkisi olmayan, epileptik ataklara benzeyen durumlar olarak tanımlanabilir. Epileptik nöbetlerden ayrımı zordur. Bu olayların epileptik nöbet gibi tedavi edilmesi gereksiz epilepsi ilaçlarının kullanımına neden olmaktadır. Bazı hastalar 3-4 farklı epilepsi ilacı kullanmasına rağmen nöbetlerinin devam etmesinden yakınırlar. Çoklu ilaç kullanımına bağlı ilaç yan etkileri ile uğraşmak zorunda kalınır, hastalar sık olarak acil servislere başvururlar, gereksiz yere tetkikler tekrarlanır. Dolayısı ile yaşam kalitelerinde bozulmanın yanı sıra, ekonomik olarak da yük haline gelir. Ek olarak bu durum acil servislerde ve nöroloji polikliniklerinde zaman ve işgücü kaybına neden olmaktadır. Hasta ve yakınlarının yaşadıkları korku ve panik de yadsınamaz. Epileptik olmayan olaylar ya da epileptik olmayan psikojen nöbetler; literatürde konversiyon nöbeti, histerik nöbet, sahte nöbet, psödonöbet (yalancı nöbet) ve psikojenik nöbetler gibi farklı isimler altında incelenmiştir. Epileptik olmayan psikojen nöbetler, davranış olarak epileptik nöbetlere benzeyen ancak beyin hücrelerinde anormal aşırı elektriksel boşalımlarla birlikte olmayan genellikle psikojenik nedenli ataklardır. Toplumda yaygınlığı 100 binde 2-33 arasında değişmektedir. Epilepsi hastalarında yüzde 5-20, epilepsi merkezlerinde ise yüzde 10-40 oranında bildirilmiştir. Epilepsi merkezlerine ilaca dirençli nöbetler nedeni ile başvuran hastaların da yüzde 20’ye yakınında sadece epileptik olmayan olaylar saptanmaktadır. Vakalarının yüzde 75’inin kadın olduğu ve ilk değerlendirmede yaş ortalamasının 30’lu ve 40’lı yaşlar olduğu belirtilmiştir. Çocuklar ve ergenlerde de ortaya çıkabilmektedir. Bazı merkezlerde epileptik olmayan nöbetlerin, hastaların yüzde 10-58’inde epileptik nöbetler ile beraber görüldüğü rapor edilmiştir.

medikent

Epileptik olmayan nöbetler, merkezi sinir sisteminde bir elektriksel bozuklukla ilişkisi olmayan, epileptik ataklara benzeyen durumlardır.

Epileptik olmayan olayları epileptik nöbetlerden ayırt etmede altın standart, uzun süreli video-EEG monitörizasyon kaydıdır. Bu nedenle video-EEG monitörizasyon ünitelerinde nöbetin analizi çok önemlidir. Nöbet sırasında epileptik deşarj kaydının yapılması (veya olmadığının tespiti) yanında nöbet formunun da video ile kayıtlanması, iki hastalığın ayrımında klinik gözlemlerin de zenginleşmesini sağlamıştır. Saptanacak sabit bir odak dirençli nöbetleri olan hastaya cerrahi şansı tanıyabileceği gibi bilinç kaybının olduğu bir atakta epileptik deşarj olmadığının saptanması hastayı kullanmakta olduğu çoklu ilaç tedavilerinden kurtarıp farklı bir tedavi yoluna götürebilir. Bazı nöbetlerde ve kısmi nöbetlerde saçlı deriden kaydedilen EEG’lerde değişiklik olmayabileceği akılda tutulmalıdır. Bu nedenlerle tüm nöbetlerin ayırıcı tanısında epileptik olmayan psikojen nöbetler akılda tutulmalı, özellikle ilaç tedavilerine dirençli nöbetler mutlaka bu konuda deneyimli bir nörolog takibinde tetkik edilmelidir. Tanı konduktan sonra altta yatan nedenler genellikle zorlu bir bulmaca olduğundan, hasta yine konuda deneyimli bir psikiyatri uzmanı takibinde psikoterapi ve eşlik edebilecek anksiyete ve depresyon gibi diğer rahatsızlıklara yönelik tedavi almalıdır.


2017

63

medikent

hastalık kaygısı

Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Kent Sağlık Grubu Psikiyatri Uzmanı

Günlük yaşamda “sağlıklı olma”, “sağlıklı yaşama” normal bir istek, normal bir amaç olarak hepimizin uymaya çalıştığı sağlıklı beslenme, organik beslenme, bedensel egzersizler, normal kiloda olma, yaşa uygun öngörülen sağlık kontrolünden geçme gibi kuralları yerine getirme genel olarak günümüzde giderek daha önemsenen bir konudur.


2017

64

Hastalanma kaygısı ya da korkusunun herkeste var olan gerçekçi yanını göstermektedir. Bazı durum ve kişilerde bu korkunun aşırı ve hastalık düzeyinde olduğunu görürüz. Hipokonri diye de adlandırılan “hastalık kaygısı “ tek başına bir hastalık olarak (hastalık kaygı bozukluğu) görülebileceği gibi, depresyon, somatik belirti bozukluğu, panik bozukluğu gibi ruhsal hastalıklar içinde bir belirti ya da onlara eşlik eden hastalık olarak görülebilir.

Çarpıntı, Terleme, Nefes Alamama… Kaygı bozukluklarında kaygıya eşlik eden baş ağrısı, çarpıntı, terleme, boğazda düğümlenme, nefes alamama hissi, göğüste sıkışma hissi, midede basınç veya ağrı, geğirme, sol kola vuran ağrı, sık idrara gitme, karın ağrısı ve ishal görülebilir. Bütün bu belirtiler sadece kaygı ve sıkıntı nedeniyle görülebilir. Belirtiler çok yoğun olduğunda kalp krizi, astım nöbeti ve ciddi mide-bağırsak hastalıkları ile karışabilir. Hastalarda bu yakınmalar tekrarladıkça kalp krizi, beyin tümörü, akciğer tümörü/kanseri, mide/bağırsak kanseri, mikrop kapma/aids gibi hastalık korkuları gelişebilir. Hastalar yapılan muayeneler ve ayrıntılı incelemelerde bedensel bir hastalık tanısı konmadığı ve şikayetleri devam ettiği için tekrar doktora muayene ve tıbbi incelemeler için başvururlar. Hekimler çoğunlukla bedensel bir hastalık saptamadıklarını, psikolojik(ruhsal) bir hastalık düşündüklerini açıkladıklarında da hastalar bedensel şikayetleri devam ettiği için doktora güvenemeyerek de başka doktor ve tıbbi incelemelerin peşine düşerler.

Tedavi Edilebilir Psikiyatrik Rahatsızlık Neden bazılarımız hastalık kaygısı geçirir bazılarımız geçirmez? Bu bir kişisel zaaf / güçsüzlük mü? Yapılan araştırmalar hastalanma kaygısı / korkusunun diğer hastalıklı korkular; yükseklik korkusu, uçak korkusu, asansör korkusu, kapalı alan korkusu gibi korkulara benzediğini, kişinin kendi seçimi, yaptığı yanlışlar veya güçsüzlük sonucu ortaya çıkmadığı bilinmektedir. Bu korkular kişinin kendi iradesi ile yenebileceği durumlar değildir. Nörobiyolojisini giderek daha iyi anlayabildiğimiz ve SSRI dediğimiz ilaçlar ve bilişel davranışçı tedavi yöntemleri ile tedavi edilebilir psikiyatrik rahatsızlıklardır.

medikent


2017

65

medikent

SORUDA

KORDON KANI VE KORDON DOKUSU Konuk Yazar

Serdar BURKU Yaşam Bankası FamiCord Group

Kök hücre nedir?

Kordon kanı nedir?

Kök hücreler, insan vücudunda bulunan ve her türlü vücut yapısı hücresine dönüşme kapasitesine sahip temel hücrelerdir. Vücutta onarım ihtiyacı olan bölgeye giderek, gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar. Örneğin: problem bağışıklık sistemindeyse veya organ hasarı varsa bu yapıyı oluşturan hasarlı bölgeye giderek gerekli tamiratı yaparlar. Yani, hangi tip hücre ve dokuya ihtiyaç varsa ona dönüşürler. Kök hücre tedavisinde kullanılan kaynaklar temel olarak kordon kanı, kemik iliği ve periferal kan olarak bilinmektedir. Yaşlanmayla beraber doku, organ iyileşmelerinin daha yavaş ve güç olduğu bir gerçektir. Vücutta kök hücrelerin en fazla bulunduğu zaman anne karnındaki bebeklik çağıdır. Buna bağlı olarak da en naif ve zengin kök hücre kaynağı olarak da kordon kanı geçmektedir.

Bebek, anne karnındaki yaşamında, göbek kordonu aracılığı ile anne kanından beslenir. Bu beslenme direk olarak anne damarlarına bağlanarak değil, plasenta (bebeğin-eşi) aracılığı ile olur. Plasenta, bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen alışverişini sağlayan bir yapıdır. Kordon kanı, bebeğin doğumundan sonra plasentanın ve göbek kordonunun içinde kalan kandır. Yakın zamana kadar bu kan tibbi atık olarak uzaklaştırılmaktaydı. Oysa bir bebeğin göbek kordonunda bulunan kan kök hücreleri (Hematopoetik) sayesinde hayat kurtarma gücüne sahiptir. Kordon kanı kök hücreleri başta lösemi (kan kanseri) ve akdeniz anemisi gibi sıklıkla görülen kan hastalıkları, genetik ve metabolik hastalıklar dâhil 80’den fazla hastalıkta günümüzde tedavi kaynağı olarak kullanılmaktadır.

Kök hücre, vücutta onarım ihtiyacı olan bölgeye giderek, gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar.


2017

66 Kordon kanı hangi şartlarda ve ne kadar süreyle saklanabilir? Kordon kanı nasıl alınır? Bebek dünyaya geldikten sonra ilk olarak göbek kordonu klemplenir ve kordon kanı, içinde pıhtılaşmayı önleyen madde bulunan kan torbasına alınır. Bu aşamada anneye ya da bebeğe herhangi bir cerrahi işlem yapılmaz. Kordon kanı ve dokusu alım işlemi, bebek ve anneye herhangi bir zarar vermez veya komplikasyon oluşturmaz. Kordon kanı alımı sırasında direkt olarak anne veya bebekten kan alınmadığı için herhangi bir acı hissi kesinlikle duyulmaz. Toplanmış olan kan 48 saat içerisinde laboratuvara yollanır. Bu aşamada kordon kanı kök hücrelerine ayrıştırılır. Özel laboratuvar tetkiklerinden geçirilir. Daha sonra azot tanklarında 196°C’de dondurularak saklanır.

Toplanan kordon kanı en geç 48 saat içinde Ankara’daki GPM kalitesinde olan laboratuvarımıza ulaştırılmak üzere Yaşam Bankası-FamiCord Group yetkilileri tarafından alınmaktadır. Laboratuvara ulaşana kadar bu kan kadar oda sıcaklığında muhafaza edilmelidir. Hava aşırı sıcak olmadığı müddetçe buz, kuru buz gibi soğutucular kullanmaya veya buzdolabına koymaya gerek yoktur. Asla derin dondurucuya konmamalıdır. Laboratuvar ortamına ulaşan kan ve doku, kök hücrelerine ayrılır. Daha sonra, dondurma tekniklerinden biri olan kademeli dondurma metodu ile kök hücreler dondurulur ve azot tanklarına yerleştirilerek -196°C'de saklanmaya başlanır. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir çalışma, Dünya üzerinde en uzun süre saklanan kordon kanlarından biri olan 23,5 yıllık bir örneğin canlılığını %90’ın üzerinde koruduğunu göstermiştir. Bu çalışmaya dayanarak kordon kanı kök hücreleri ömür boyu saklanabilir olarak yorumlanmaktadır.

Kordon kanı kök hücreleri, başta kan kanseri ve Akdeniz anemisi gibi tüm dünyada ve ülkemizde sıklıkla görülen kan hastalıkları dahil 80’den fazla hastalıkta kullanılmaktadır.

Kordon dokusu neden saklanır? Göbek kordonu, bebeği anne karnında besleyen damarların etrafını saran, onları dış etmenlere karşı koruyan dokudur. Doğum gerçekleştikten sonra işlevi kalmadığı için atılır. Aslında göbek kordonunda kordon kanından farklı kök hücreler (Mezenkimal) bulunur. Bu kök hücreler kemik, kas, kıkırdak, yağ, sinir, karaciğer dokusu gibi pek çok dokuya dönüşebilir. Kordon dokusunda bulunan kök hücreler Tip-1 diyabet, kalp ve damar hastalıkları, felç, Alzheimer, Parkinson, kemik ve kıkırdak hasarı gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Yine bilimsel çalışmalar göstermektedir ki kan hastalığı sebebiyle kişiye kök hücre nakli yapılacağı zaman hem kordon kanındaki hem de kordon dokusundaki kök hücrenin birlikte verilmesi, yeni ve sağlıklı kan hücresi oluşturma sürecini hızlandırıp, naklin başarısını artırmaktadır. Kordon dokusu kök hücreleri ile yapılacak nakilde alıcı ve verici arasındaki doku uyumu gerekliliği minimumdur. Bundan dolayı kordon dokusu kök hücreleri sadece bebeğin kendisi için değil, kardeşleri, anne-babası, hatta büyükanne-büyükbabası için bile kullanılabilir. Ayrıca kordon dokusu kök hücreleri laboratuvarda kültür ortamında çoğaltılabilir. Böylece tüm aile için ihtiyaç dâhilinde ulaşılabilir bir kaynaktır. Kordon dokusu saklanması için yaklaşık 10-15 cm kadar bir göbek kordonu parçası kesilir ve içinde koruyucu maddeler bulunan sıvı içeren ayrı bir kaba konulur. Laboratuvar ortamında kök hücrelerine ayrıştırılıp saklanır. Böylece ulaşılabilir bir tedavi kaynağı olarak muhafaza edilir.

Kordon kanı saklamanın yararları nelerdir? Kordon kanı kök hücreleri başta lösemi (kan kanseri) ve Akdeniz anemisi gibi tüm dünyada ve yurdumuzda sıklıkla görülen kan hastalıkları dâhil 80’den fazla hastalıkta günümüzde kullanılmaktadır. Ülkemizde, her yıl 16 yaşın altında 1.200-1.500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir. Sadece bu tabloda bile, kordon kanı binlerce lösemi hastasının tedavisi için kıymetli bir kaynak oluşturabilmektedir. İçerik olarak da ele alındığında kordon kanı kök hücrelerinin, kemik iliği ve periferik kan gibi diğer kök hücre kaynaklarına göre, yeni doğmuş bir bebeğin kök hücreleri olmasından dolayı çoğalma ve farklılaşma yeteneği çok yüksektir. Böylece kordon kanı kök hücreleri, sadece bebeğin kendisi için değil aynı zamanda, başta mevcut veya olası kardeşleri dahil olmak üzere doku uyumu olan tüm aile bireyleri için kullanılabilir bir kaynak oluşturmaktadır.

medikent

Kordon kanı saklanması herkes için uygun mudur? Kordon kanı saklanması pratik bir metottur ve herkes için uygundur. Doğumun normal doğum veya sezaryen olmasının saklama üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Aile Kordon Kanı Bankacılığı kapsamında makul maliyetlerle bu saklama işlemi tüm aileler için sunulabilen bir hizmettir. Sadece doğum öncesi deneyimi ve kalitesiyle güvenilir bir firma ile kordon kanı saklama hizmeti hakkında detaylı bir şekilde görüşüp, kesin kararın verilmesi gerekmektedir.

Kordon kanıyla tedavi edilen hastalıklar nelerdir? Lösemi, lenfoma, talasemi, kemik iliği kanseri gibi kan kanserleri, bağışıklık sistemi hastalıkları, metabolik ve genetik hastalıkların tedavisi olmak üzere 80’den fazla hastalıkta kordon kanı kaynaklı kök hücre nakli uygulanmaktadır. Bugüne kadar 35.000’den fazla kordon kanı kök hücreleri ile yapılan nakil sayesinde, pek çok ölümcül hastalığın tedavi edilebileceği gösterilmiştir. Bununla birlikte hem kordon kanı hem de kordon dokusu ile Kalp Hastalıkları, Tip 1 diyabet, Serebral Palsi, Otizm, Parkinson, Alzheimer ve Crohn hastalığı gibi günümüzde ön plana çıkan, pek çok hastalıkta klinik çalışmalar gerçekleştirilmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Aslında bu tedavi alanı gün geçtikçe genişleyen ve umut vaat eden bir kapasiteye sahiptir.


2017 medikent

Kordon kanıyla tedavi edilen hastalıklar nelerdir? Lösemi, lenfoma, talasemi, kemik iliği kanseri gibi kan kanserleri, bağışıklık sistemi hastalıkları, metabolik ve genetik hastalıkların tedavisi olmak üzere 80’den fazla hastalıkta kordon kanı kaynaklı kök hücre nakli uygulanmaktadır. Bugüne kadar 35.000’den fazla kordon kanı kök hücreleri ile yapılan nakil sayesinde, pek çok ölümcül hastalığın tedavi edilebileceği gösterilmiştir. Bununla birlikte hem kordon kanı hem de kordon dokusu ile kalp hastalıkları, Tip 1 diyabet, Serebral Palsi, Otizm, Parkinson, Alzheimer ve Crohn hastalığı gibi günümüzde ön plana çıkan, pek çok hastalıkta klinik çalışmalar gerçekleştirilmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Aslında bu tedavi alanı gün geçtikçe genişleyen ve umut vaat eden bir kapasiteye sahiptir.

Kordon kanı veya dokusu saklatma için nasıl bir kurum seçmeliyim? Kordon kanı saklamaya karar vermek kadar, nerede saklanacağı da çok önemli bir detay. Bu kapsamda ailelerin mutlaka dikkat etmesi gereken konular:

Bu hastalıklar kordon kanıyla nasıl tedavi edilir? Kordon kanı kök hücreleri, tedavide genel anlamda nakil malzemesi olarak kullanılır. Günümüzde Türkiye’de 50’nin üzerinde nakil merkezi bulunmakta ve bu metot hem bu kliniklerde, hem de yurt dışındaki nakil merkezlerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Nakil planlaması, ilgili Hematoloji hekimi tarafından hastalığın cinsine, hastanın yaşına, kilosuna ve tıbbi durumuna göre ayarlanmaktadır ve her hastaya özel bir biçimde uygulanmaktadır. Özellikle donanım ve tecrübe açısından uygun bir klinik seçilmesi naklin başarısında son derece önemlidir.

• Saklama gerçekleştirilecek olan özel bankanın bu konuda ilgili izinleri mevcut mu? Alanında yeterli tecrübeye sahip mi? • Rutin izinlerin ötesinde ailelerine ilave bir standart veya hizmet sunabiliyor mu? • Uluslararası bağlantıları var mı? ve uluslararası yüksek standartlarda hizmet kalitesi ve içeriği sunabiliyor mu? • Bu alanda bilimsel altyapı ve desteğe sahip mi? Aslında Avrupa’da tüm gebelere bu konu hakkında bilgi verilmesi 2002 yılında çıkan bir Avrupa Birliği Yönergesi’ne göre zorunlu. Biz Yaşam Bankası-FamiCord Group olarak bu görevi ilgili hastane, hekim ve ebelerin desteğiyle düzenli olarak yapıyoruz. Bebeğinizin kordon kanını saklamayı düşündüğünüzde veya saklatmaya karar verdiğinizde www.kordonkanibankasi.com adresinden detaylı bilgi alabilir veya yetkili kişilere ulaşabilirsiniz.

advertorial reklam

67



2017

69

medikent

Nesrin COŞKUN Kent Sağlık Grubu Basın Danışmanı

Doğum sürecine pilates desteği Doğuma platesle hazırlandılar, normal doğum yaparak bebeklerini kucaklarına aldılar

İzmir Kent Hastanesi’nde başlatılan Gebe Platesi Programı meyvelerini vermeye başladı. Normal doğum yapmak isteyen anne adayları bu amaçlarına pilatesle ulaştı, bebeklerini kucaklarına aldı. Bilişsel Egzersiz Terapi Yaklaşımı (BETY) eğitimi alıp Kent’te Gebe Platesi Programı’nı başlattığında kendisi de hamile olan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği’nde görevli Uzm. Fizyoterapist Seden Sevenoğlu Tunalı, bu süreçte hem pilates yaptı hem de yaptırdı. Tunalı da öğrencileri Ahu Doğru, Işıl Kılıç ve Merve İkizler de pilates sayesinde hamileliklerini de doğumlarını da rahat geçirdi. Hamilelikleri döneminde birlikte pilates yapan anne adayları, normal doğumla anne olduktan sonra ilk kez bir araya geldiklerinde kucaklarında bebekleriyle pilates yaparak keyifli anlar yaşadı.


2017

70

NORMAL DOĞUM YAPMANIN KEYFİ BAŞKA Özel bir şirkette yönetici asistanı olarak görev yapan Ahu Doğru hamileyken pilatese normal doğum yapabilmek için başladığını belirterek, “Tıbben sorun olmadığı taktirde bebeğimi normal doğumla dünyaya getirmek en büyük arzumdu. Bu amacıma da ulaştım. Hem kasların güçlenmesi hem de nefes teknikleri açısından pilates oldukça etkiliydi. Keyifli bir dönem geçirdim. 26 Mart 2016’da normal doğumla kızım Defne’yi dünyaya getirdim. 3.420 gram ağırlığında, 51 santimetre boyunda doğdu. Pilates sayesinde her şey daha kolay oldu” dedi. Bilgi Teknolojileri Uzmanı Işıl Kılıç, 14 Mart 2016 tarihinde normal doğum yaptığını belirterek, “Oğlum Ali Kenan, 51.5 santimetre boyunda, 3.690 gram ağırlığında doğdu. Özellikle normal doğum yapmak istediğim için pilates programına katıldım. Doktorum da beni pilatese yönlendirdi. Ve ilk doğumum olmasına karşın pilates sayesinde zorlanmadım” diye konuştu.

Hem 4 yaşındaki oğlu Balkan, hem de 4 Mart 2016’da normal doğumla dünyaya getirdiği kızı Tuana’ya hamileliğinde pilates yaptığını belirten Uzm. Fizyoterapist Seden Sevenoğlu Tunalı, şunları söyledi: “Doktor izniyle anne adayı gebeliğinin 12-16. haftalarında pilatese başlayıp, haftada 2-3 kez olmak üzere doğuma kadar sürdürebiliyor. Pilates; doğum sırasında ve sonrasında anne adayları için büyük önem taşıyan pelvik kaslarının güçlendirilmesinde en doğru ve güvenli egzersiz kabul ediliyor. Pilates, içerdiği nefes egzersizleri sayesinde normal doğum sürecinde kasılma ve gevşemede kolaylık gibi çeşitli yararlar sağlıyor. Doğumdan sonra anne eski formuna hızla dönebiliyor.”

Pilates, pelvik kaslarının güçlendirilmesinde en doğru ve güvenli egzersiz kabul ediliyor.

P İ L AT E S 1. Beden farkındalığını arttırır. Bu sayede normal doğuma konsantrasyon sağlar ve bebeğin doğumuna yardımcı olur. 2. Karın, bel, sırt kaslarını kuvvetlendirerek, hamilelikte artan bel ve sırt ağrılarını azaltır. 3. Vücutta artan endorfin hormonu ile fiziksel ve psikolojik rahatlama sağlar. 4. Hamilelikte vücut ağırlık merkezinin değişmesi nedeniyle postürde meydana gelen değişikliğe kasların daha iyi adapte olmasını sağlar. 5. Doğumdan sonra vücudun toparlanmasını hızlandırır. 6. Kol ve bacaklardaki ödemi ve şişkinlikleri azaltır. 7. Pelvik taban kaslarının aktif kullanımı ile normal doğum sürecinde kasılma ve gevşemede kolaylık sağlar.

PROGRAM 1. Hafta

• Isınma Egzersizleri • Postür Egzersizleri • Karın-Sırt Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye I) • Kalça Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye I) • Omuz Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye I) • Gevşeme ve Soğuma Egzersizleri

2. Hafta

• Isınma Egzersizleri • Postür Egzersizleri • Karın-Sırt Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye II) • Kalça Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye II) • Omuz Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Gevşeme ve Soğuma Egzersizleri

3. Hafta

Doğuma yine pilatesle hazırlanan Endüstri Mühendisi Merve İkizler de oğlu Eren’i normal doğumla kucağına aldığını belirtti, şöyle konuştu: “Pilates dersleri sırasında diğer anne adaylarıyla birlikte süreçle ilgili bir birimizle bilgi alış verişi yaptık. Birbirine yakın haftalarda gebeliğimiz olduğu için yaşadıklarımızı paylaştık. Pilates hocamızın da gebe olması bize daha çok güven verdi. Pilates sayesinde hamilelik sürecini de doğumu da keyifli geçirdim. 22 Nisan 2016 tarihinde Eren normal doğumla dünyaya geldi, 3 kilo 250 gram ağırlığında, 49 santimetre boyunda doğdu.”

• Isınma Egzersizleri • Postür Egzersizleri • Karın-Sırt Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye II) • Kalça Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Omuz Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Gevşeme ve Soğuma Egzersizleri

4. Hafta

• Isınma Egzersizleri • Postür Egzersizleri • Karın-Sırt Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Kalça Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Omuz Kuşağı Kuvvetlendirme Egzersizleri (Seviye III) • Gevşeme ve Soğuma Egzersizleri

medikent


2017

71

medikent

Yazar ve müzisyen Kürşat Başar, edebiyat ve müzikle perçinlenen dünyasını Medikent okurlarına anlattı.

Kelimeler ile Hepimiz inanılmaz karmaşık, ayrıntılarla dolu bir hayata sahibiz. Her günümüzü, anımızı, rüyalarımızı, isteklerimizi, hayallerimizi, yaşadıklarımızı, tanıdıklarımızı ayrıntılarıyla anlatmaya kalkışsak bunu başaramayız. İşte bu nedenle “Bir insanın hayatı sözcüklere döküldüğünde inanılmayacak kadar kısa kalır. Eğer insan, belleğinden geçebilenlerin tümünü yazıya dökmeyi başarsaydı, her insan hayatı, okunması mümkün olmayan sayısız cilde bile sığmazdı." diyorum.

Söyleşi Dilek EKER Kent Hastanesi Kurumsal İletişim


2017

72

Kitaplarınızda birleşik cümleler ile okurların kalplerine dokunuyorsunuz. Kelimeler sizce neden güçlüdür? Kelimelerin etki gücüne dair neler söylersiniz? Aslında kelimelerden çok onları nasıl bir araya getirdiğiniz yani sözdizimi güçlü... Kendine özgü bir sözdizimi, anlatım biçimi, üslubu olan biri insan ilişkilerinde ya da iş hayatında bile her zaman daha fazla ilgi görür bilirsiniz. Edebiyattaysa elbette en önemli şey bu. Yazarlıkla ilgili verdiğim derslerde hep söylediğim birşey vardır, önce “seni seviyorum” demeden onu sevdiğinizi anlatın, derim.

Peki Kürşat Başar’ı hangi kelimeler tanımlar? Heyecan, tutku, aşk, mutluluk demek isterim ama bir yazar olarak en zor bulunan sözcükler sanıyorum kendinizi tanımlamak için aradıklarınızdır.

Farklı alanlardaki çalışmalarınızla aslında “sürekli kendini yenileyen bir Kürşat Başar” profili gözlemliyoruz. İnsan kendini nasıl yenileyebilir, nasıl gelişebilir? Ben sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılan bir insanım. Bir şeyi yapıp bitirdiğimde hemen bir yenisini düşünmeye başlarım hatta belki aynı anda birçok şeyi... Yaptığımız her şey bizi daha zenginleştiriyor ve sonuç olarak hayattan daha fazla zevk almamızı, hayatı daha çok anlamamızı sağlıyor. Bunun için de aslında ne çok boş vakit geçirdiğimizi düşünerek o zamanları çok daha iyi değerlendirebiliriz.

Felsefe eğitimi, hayata bakışınızı nasıl etkiledi? İnsanlar, felsefeyi “uçuk düşünceler bütünü” olarak görüyor olabilir ama kesinlikle öyle değil! Bugünkü hukuk, devlet, demokrasi gibi kavramların hemen hepsi felsefeden çıkıyor. Dolayısıyla felsefe tarihini okuduğunuz zaman, insanlık tarihini oluşturan birçok şeyi öğrenmiş olursunuz, hayatı daha bütünsel bakış açısıyla yaşayabilirsiniz.

Kitaplarınızda kahramanlar aslında genel olarak okurla doğrudan konuşuyor. Kahramanların iç dünyalarını öyle derin yansıtıyorsunuz ki okuyucu kitabı okurken adeta karakteri canlandırabiliyor, karakter ile empati kurabiliyor. Bu açıdan sormak isterim; kitaplar, insanlara empati kurmayı öğretebilir mi? Bunun toplumsal kazanımları neler olabilir? Evet bence iyi romanlar insanlarla empati kurmayı sağlayabilir. Bu nedenle her zaman klasikleri okumanın önemini vurgularım. İster Balzac ister Hüseyin Rahmin Gürpınar ister Yaşar Kemal okuyun, belki hiç tanımadığınız bir dönemin, bir bölgenin insanlarıyla empati kurabilirsiniz. Bu kişisel ruh haliyle ilgili de olabilir toplumsal sorunlarla ilgili de... Toplumsal kazanımı, kendi içine kapanıp kendini hep haklı sanıp başkalarının da bu dünyada yaşadığını hatırlamanızı, kimseyi ötekileştirmemeyi öğrenmenizi sağlar.

“Yaz” romanınızda “Bir insanın hayatı sözcüklere döküldüğünde inanılmayacak kadar kısa kalır. Eğer insan, belleğinden geçebilenlerin tümünü yazıya dökmeyi başarsaydı, her insan hayatı, okunması mümkün olmayan sayısız cilde bile sığmazdı." diyorsunuz. İnsanlar kendilerini tümüyle neden ortaya koyamazlar? Aslında söylemek istediğim şu ki, hepimiz inanılmaz karmaşık, ayrıntılarla dolu bir hayata sahibiz. Her günümüzü, anımızı, rüyalarımızı, isteklerimizi, hayallerimizi, yaşadıklarımızı, tanıdıklarımızı ayrıntılarıyla anlatmaya kalkışsak bunu başaramayız. O yüzden en ayrıntılı otobiyografiler bile ancak kişinin hayatından süzdükleriyle sınırlı kalır.

Bir şeyi yapıp bitirdiğimde hemen bir yenisini düşünmeye başlarım hatta belki aynı anda birçok şeyi...

medikent


2017

73

medikent

Yine aynı romanda “Belki de hayatta ilk öğrendiği şey 'kaybetmek' olan çocuklar için hayaller kurmak, hayatta tutunmanın ve bir günü daha sürdürebilmenin tek yoludur." cümlenize istinaden sormak isterim. Hayatı çocukluğumuzdan itibaren hayal kurarak mı kurguluyoruz? Hayal gücümüz geliştikçe daha mı güçlü oluyoruz sizce?

Eskiden aşkların başka olduğu düşüncesi hep dile getirilir ama bundan çok emin değilim. Belki eskiden birine odaklanmak, aşık olunan kişiye bağlanmak çok daha kolaydı. Şimdiyse seçenekler çok fazla. İnsanlar herhangi bir şeye bile tam olarak odaklanamıyor. Oysa aşk, tümüyle kendinizi karşınızdakine yöneltmek, ona odaklanmak, onu yüceltmekle ilgili bir duygu.

Çocuklar hayallerle gerçekleri birbirine karıştırır ve ikisini birbirinden ayırmayı öğrendiklerinde büyürler. Ama bizi üzen, başa çıkamayacağımız pek çok şeyden hayaller kurarak uzaklaşabiliriz. Hayaller bizim kendimize özgü ve kimsenin karışamayacağı özel dünyamız.

Aşkın tanımı, aslında hep eksik kalıyor. Belki de Başucumda Müzik’te yazdığım gibi, “Birini sevmek için elle tutulur bir neden bulamıyorsan aşıksın” diye anlatmak mümkün…

Evet bence hayal gücümüz geliştikte daha güçlü oluyoruz.

Bir yazınızda “An’ı yaşamak ve bunu yaparken de hayatı olağandışı kılmak… Elbette pek çoğumuzun istediği ama başaramadığı bir şey.” diyorsunuz. “Carpe diem” mottosu, insanın hayata bakışını, hayatını nasıl etkiler? Bu hep söylenen ve istenen bir şey ama gerçekleştirmek o kadar kolay değil. Çünkü an’ı yaşamak için birçok şeyden vazgeçmeniz ve başkalarını fazla umursamamız gerekir bu da çok mümkün olmuyor. Ama bu mottoyu en azından unutmadan yaşamak belki insana hayatı ve yaptıklarını ve kendisini çok fazla ciddiye almaması gerektiğini hatırlatır.

Aşkı nasıl tanımlarsınız? Kitaplarınızda geçmişteki bir aşkın iziyle aslında bugünü de yaşayamayan karakterlerinizden yola çıkarak sormak isterim; mutlu aşk yok mudur? Yarım kalmışlık, yaşanamamışlık, insanı neden bugünü yaşamaktan alıkoyar? Eskiden aşklar başka mıydı? Yoksa geçmişe bakarken biz mi öyle sanıyoruz? Aşk hep mutlulukla özdeşleştirilir ve insanlar aşık olduklarında mutlu olacaklarına inanır. Oysa aslında aşk sizi çok mutlu edebildiği gibi çok mutsuz da edebilir çünkü çok yüksek bir duygu.

Ayrıca bir yazar olarak söylemeliyim ki aşkı yaşamak, aşkı yazmaktan daha zordur. Çünkü yazarken kelimelerle uğraşıyorsun, yaşarken bir insanla!

Peki nostalji ve retro akımlarının revaçta olması, geçmişin izlerini bugünde arama ihtiyacından mı kaynaklanıyor sizce? Nostalji ve retro bugüne özgü bir şey değil. Her dönemde bu geçerli. Belki bu zamanda yaşadığımız dünyada aradıklarımızı bulamadığımızda geçmişi özlüyoruz. Ama imkan olup oraya dönebilseydik belki de orada da sandığımız kadar mutlu olmazdık.

Edebiyatın yanı sıra müzik de hayatınıza yön veriyor. Kelimelerin gücüne dair konuştuk, peki notaların gücünü nasıl tanımlarsınız? Kelimeler ve notalar, sizin hayatınızı nasıl şekillendirdi? Kelimeler ya da notalar aslında sizin içinizdeki bir şeyi ifade etmenizin yolları, araçları... Bu nedenle benim için aralarında fazla bir fark yok. Ben sadece içimdeki bir şeyleri anlatmak istiyorum ve bunun için sözcükleri ya da melodileri kullanıyorum. Müziğe okul yıllarında piyanoyla başladım. Sonra davul çaldım. 16 yaşındayken bir arkadaşımdan gelen plaklarla caza ilgi duymaya başladım. Cazda saksofon önemli bir solo enstrüman. Özellikle John Coltrane’i dinledikten sonra bu caza ilgim arttı. Yıllar sonra bir saksofon aldım ve kendi kendime çalışmaya başladım.

Kürşat Başar’ın hayatı nasıldır? Neler sizi mutlu eder? Neredeyse bütün hayatım çalışarak geçti. Bunun dışında kalan zamanda da yeni projeler, yeni kitaplar, yeni filmler, yeni müzikler peşinde dolaşmayı seviyorum. Benim en büyük keyfim kitaplar ve müzik. Bunun dışında film izlemeyi seviyorum, arkadaşlarımla birlikte olmayı seviyorum, tek başıma kalıp aklıma gelen yeni şeylerin izini sürmeyi seviyorum.

Kitaplarınızda şehirleri de tasvir ediyorsunuz. Peki size hangi şehirler ilham veriyor? İzmir’e dair neler söylersiniz? Bana en çok ilham veren şehir İstanbul. Bunun dışında Paris, Venedik, Londra ve Barcelona beni çok etkileyen şehirler. İzmir de benim için özel bir yer. Çocukluğumdan aklımda kalan en unutulmaz anı elbette saat kulesi ve fayton. Askerliğimi de Narlıdere’de yaptım. Benim için hep yaz aylarında ailemle gittiğim bir yer olduğundan ne zaman gitsem çocukluğumu hatırlarım ve inanılmaz ışığını, havasını hep çok severim.

Sağlıklı olmaya dair nelere özen gösteriyorsunuz? Yazık ki bu konuda fazla bir şey yapamıyorum. Ara sıra heveslenip spora başlıyorum ama sonu gelmiyor. Yeme içme konusunda da çok dikkatli sayılmam ama hep az yerim. Tatlıyla hiç aram yoktur. İlaç içmeyi çok zorunlu olmadıkça sevmem.

Okurlarımıza hayata dair neler önerirsiniz? Kendilerine de başkalarına da iyi davranmalarını, insanlara ve olup bitenlere anlayışla yaklaşmalarını, kendilerini başkalarının yerine koyabilmelerini, hep biraz daha fazla çalışmalarını, kendilerini zenginleştirecek şeyleri örneğin sanatı, müziği, edebiyatı hiç ihmal etmemelerini ve ellerinde olmayan şeyler için kendilerini fazla üzmemelerini tavsiye ederim.


e-Sağlık üyeliği ile her zaman yanınızdayız!

SAĞLIĞINIZ BİZİM İÇİN DEĞERLİ Sağlık alanında ve hastanemizdeki gelişmeleri düzenli olarak takip etmek ve aktüel sağlık dergimiz Medikent’e sahip olmak için aşağıdaki formu doldurarak bize teslim edebilir ya da kare kodu akıllı telefonunuzdaki barkot okuyucu uygulama ile okutarak dijital kayıt yaptırabilirsiniz.

Kayıt Formu Formu doldurarak Kent Hastanesi ya da Alsancak Tıp Merkezi danışma bölümüne teslim edebilirsiniz.

Dijital Form

Akıllı telefonunuzdaki barkot okuyucu uygulamayı açınız ve kare kodun üzerine getiriniz. Uygulama aracılığı ile yönlendirildiğini web sitemizdeki formu doldurunuz ve kayıt işleminizi tamamlayınız.

Adınız* Soyadınız* E-posta adresiniz*

Hastanemizin sağlık ve aktüel dergisi Medikent’e abone olmak için aşağıdaki bilgileri de doldurabilirsiniz. Telefon numaranız Adresiniz

*Doldurulması zorunlu alanlar.

E-Sağlık üyeliği ile verdiğim iletişim bilgilerimin ilgili kuruma ya da erişimin gerçekleştiği aracı yazılım, cihaz ya da araca aksini bildirmedikçe Kent Hastanesi ve bağlı kurumları tarafından bilgilendirme, tanıtım ve duyuru ile iletişim çalışmaları amacı ile kullanılmasına ve saklanmasına izin veriyorum.

İmza


2017

75

medikent

Bir şehrin sokaklarında kaybolmak

Gezi Rehberi

Neşem ÇELİKKAYA Konuk Yazar journavel.com


2017

76

Almanya’nın başkenti Berlin, tarihsel dokusunu çeşitlendiren çok kültürlü ve enerjik yapısıyla mutlaka görülmesi gereken destinasyonlar listesinin daima başlarında gelir. 1961 yılından 1990’a kadar Doğu ve Batı Berlin olmak üzere ikiye ayrılmış olan şehir, 1990 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile birleşip Almanya’nın başkenti olarak belirlenmiş. Bu süreçle beraber, II. Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş döneminden kalan hasarlarını onarmaya başlayan Berlin; bugün ülkenin medya, elektronik ve bilim merkezi olmasının yanı sıra çeşitli konseptlere konu olan özel müzeleri ve geçmişini günümüze taşıyabilen sokak ruhu ile tüm dünya için bir kültür merkezi.

medikent


2017

77

medikent

Berlin’i Berlin yapan en önemli noktalardan biri de şehrin tarihini onun çevresinde gezdiğiniz her an görebilir olmanız. Burası, geçmişini geleceğine aktarabilmiş ender yerlerden. Keşfedecek çok noktası olan şehirde farklı öğeleri toplayan kozmopolit mimari öne çıkarken, Berlin’e gidecek olan seyahatseverleri kendilerini hiç yabancı hissetmeden sokak sokak gezecekleri bir rota bekliyor. Berlin, yürüyerek gezmeyi sevenler için ilk gidilecek şehirlerden. Şehrin; sanata, mimariye ve ikinci el modaya bakışı ise diğer milletler için örnek almalık.

Her şehrin bir simgesi var; Berlin’in simgelerinden biri de Brandenburg Kapısı. Doğu ve Batı Berlin’i ayıran kapı olarak bilinen Brandenburg Kapısı, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra şehrin iki yanının birbiriyle birleşmesini ve özgürlüğünü simgeler olmuş.

Berliner Dom Berlin deyince, aklıma gelen en net görüntü Berliner Dom. Gotik etkili Rönesans ve Barok stilinde tasarlandığını söyleyebiliriz ki Barok çizgileri çok belirgin. Burası bir Protestan katedrali. Günümüzde kilise olarak kullanılmıyor; ama gezebilirsiniz. Berliner Dom, etkileyici mimarisi ile gezi sonrası en çok akılda kalanlardan biri, Berlin’in estetik özeti.

Berliner Dom & Alexanderplatz TV Kulesi

3 Günde Berlin Turu Berlin’de ilk istikamet Mitte bölgesindeki Museumsinsel! Müzeler Adası, Berlin’in muazzam müzelerinin olduğu alan. Benim gibi kültür-sanat canavarı olanların bu çevrede en az 1 gün geçirmesini şart koşuyor, kapsadığı müzelerden birkaçını görmeden asla dönmemenizi öneriyorum. Müzeler Adası’nda, bizim İzmir’e bağlı olan Bergama ve çevresinden toplanan antik kalıntıların ve nasıl buraya taşındığına asla aklımın ermediği eşsiz Zeus Sunağı’nın sergilendiği Bergama Müzesi (Pergamon Museum), Neo-Klasik mimarisinde Alman ve uluslararası sanatçıların resimlerine yer veren Altes Müzesi, çeşitli sanat akımlarının örneklerini görebileceğiniz Eski Ulusal Galeri (Alte Nationalgalerie), Antik Mısır’a ait koleksiyonların bulunduğu Neues Museum (Yeni Müze) ve Bizans sanatını görebileceğiniz Bode Museum toplanıyor. Müzeler Adası’na ek olarak, dev dinozor iskeletlerin güneş sistemi, fosiller ve mineraller gibi başlıkları konu alan Museum für Naturkunde (Doğal Tarih Müzesi) ile Alman Yahudi soykırımı ve soykırım tarihini ele alan Jewish Museum da gezmeniz gereken müzeler arasında. Jewish Museum koridorlarında yürürken dekonstrüktif mimari ile iyi işlenmiş müze konseptinin uyumunu göreceksiniz, bugüne kadar gezdiğim tüm müzeler arasında en etkileyicilerden biri olduğunu söylemek mümkün.

Eski Ulusal Galeri (Alte Nationalgalerie)


2017

78

medikent

Kurfürstendhamm Kudamm olarak bilinen Kurfürstendhamm, şehrin alışveriş noktası. 3,5 km uzunluğundaki geniş caddede birçok kafe, tasarım butiği, restoran ve mağaza bulunuyor. Türklerin en yoğun olduğu semt ise Kreuzberg. Berlin’in ‘Küçük İstanbul’u olan Kreuzberg’de Türk yemeği yiyebileceğiniz çok sayıda kafe ve restoran bulunuyor. Burada dolaşırken kendinizi pek Avrupa şehrinde gibi hissetmeyeceksiniz.

Holokost Anıtı

Brandenburg’a yakın olan bir diğer nokta, katledilen Avrupalı Yahudiler’e adanmış olan Holokost Anıtı. Burası, 19.000 m2 alanda 2711 beton blok bulunan bir tür anıt mezar. Ürkütücü ve sonu gelmez şekilde uzayan bir tasarımı var, mutlaka gidilmeli.

Christmas Mark Söz Kreuzberg‘e gelmişken, Berlin’in Noel ve Yeni Yıl dönemine özel güzelliklerinden bahsetmemek tabii ki olmaz. Berlin; belki her mevsim özel olan bir şehir; ancak Noel döneminde şehrin büründüğü renkler unutulmayacak türden. Geniş meydanlarında kurulan Christmas Marketleri (Christmas Markt) ve cadde boyu Noel için kurulan standlarla Berlin gerçekten bir konsept cenneti. Buraya yolu düşenlere, Almanların simidi olan Pretzel, hotdog’u olan Würstel ve sıcak şarap tavsiye ediyorum. Pretzel, Berlin’de tattığım en güzel şeylerden biri. Noel kültürünü sevenler için şiddetle tavsiyem; Berlin’i bir kere de Kasım’ın ilk haftasından Aralık ayı sonuna kadar olan dönemde gezip görün.

Alexanderplatz

East Side Gallery Sıra geldi en favorime! East Side Gallery, Berlin’in açık hava galerisi. Şehrin en çok öne çıkan simgesi olarak yaklaşık 1,5 km uzunluğundaki duvarda, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan sanatçıların Berlin’in tarihi ile ilgili özgürlüğe adanmış resimlerini görebilirsiniz. Binlerce kişinin elinden çıkmış graffiti, mural ve illüstrasyonlar, gezerken bir yandan da fotoğraf çekmekten kendini alamayanlar için rengarenk bir ortam yaratıyor.

Alexanderplatz ise Berlin’in en geniş meydanı ve ulaşım merkezi. Ortasındaki TV kulesinden şehri gözlemlemek de mümkün. Yine de bence Berlin’de yapılacak en güzel şey; şehrin sokaklarında yürüyerek kaybolmak.


2017

79

medikent

Jogging Pantolon Kış modası sportif şıklığa buyur ediyor. Eşofmandan bozma pantolon modelleri sokak modasında sportif bir egemenlik ilan ediyor. Gündelik koşuşturmalara en uygun olanı her zaman daha rahat kıyafetlerdir. Rahatlık aslında tempolu bir hayatın lüksü tarafında kalıyor. Sivri topuklar, rugan ayakkabılar, siyah pantolonlarla şık bir stilin garantici yanından çok, kombini sıkıcı bir ifadeye sürükleyebilir. Saat kaç olursa olsun, mesainiz kaçta başlayıp kaçta biterse bitsin artık rahat, sportif parçaları her yerde tercih etmenin serbestliği bu yandan çizgili jogging pantolonlardan geçiyor. Yanları çizgili, klasik ama sportif. Spor ama aslında bir ayakkabı farkı ile her an her yere hazırlıklı.

İrem ŞEN @modaviki Konuk Yazar

Desenli Pantolon Sıradan, klasik ve tüm kot pantolonlarını dolabınızın en ücra köşesine kaldırın. Stilinize biraz renk, biraz hareket ve mutlaka pantolonlara desen katmaya hazırlanın! Artık kısa paça kış mevsimini de ele geçiriyor. Bacakları acımadan kesen kısa paçalı pantolonlara bir de bu sezon desenler ekleniyor. Soğuk havanın etkisi ile mutlaka kombinlerde çizme modelleri eşlik ediyor. Hava şartları ne olursa olsun zamansız stillerin en büyük arayışı çaba sarf edilmeden elde edilen şıklık. Konu desenli pantolon modellerine geldiğinde bu arayış aslında kendiliğinde çözüme ulaşıyor. Desenleri en güzel pastel tonlar yatıştırıyor. Aslında bu sezon çaba sarf edilmeden kazanılan şıklık kadar, sportif ama cool tavırlarda ön planda. Bir kazağın sportif tavrı desenli pantolonlarla birleşince ve şişme montlar da kombine eklenince tüm düğüm çözülüyor.


2017

80

Vinil Kumaş 2017 parlak taraflarını şimdiden sokak modasına seriyor. Vinil kumaş bu kez kombinleri sarıyor. Parlak, iddialı ve bir o kadar çabasız şıklığa davetiye çıkaran vinil kumaşa teslim olmaya ne dersiniz? Kış modası deri detayları bir kenara bırakıp, deri görünümlü sentetik kumaşların hafifliğine bırakıyor kendini. Basit, zahmetsiz kombinlerin ortaya çıkmasına destek olan vinil etek, pantolon ve dış giyim modelleri haliyle doğasından gelen bir iddianın orta yerine atıyor bizi. Tek yerde odaklanan parlak kumaşlar gündelik “ne giysem” sorusunu yanıtlıyor. Kışın gri ve solgun havasına kaban modellerinde canlı ve renkli modeller ön plana çıkıyor. Gündelik kombinlere dinamik bir ayrıcalık katacak renkli vinil kabanlarla jean pantolonlarını kombinleyebilirsiniz. Renkli kombinlerin tersine siyahın asil tonuna sığınarak çabasız bir kombin hazırlayabilirsiniz. Peki fırfır ayrıntısını ve gösterişi aynı kombinde derlemeye cesaretiniz var mı? Vinil ve kot ikilisini aynı kombinde değerlendirebilirsiniz.

Kadife Blazer Her sezon değişen veya yenilen trendler bu sezonu da kadife ile kaplıyor. Kadife elbiseler, kadife ayakkabılar ve aksesuarlardan sonra dış giyimde yumuşak ve parlak görünümüne kendini bırakıyor. Kadife blazer ceket mevzusu sokak stillerinde trend mevzusu olma yolunda ilerliyor.

Ayakkabılar 2017 Kış moda trendleri ayağımızı yerden kesiyor. Geçmişten ilham alınan modellerin ağırlıklı olduğu 2017 kışlık ayakkabı trendi göze çarpıyor. Dikkat çeken ayakkabı modelleri ise, bantlı ayakkabı modelleri yeni sezonda sokak modasını istila ediyor; kadife, rugan, desen aynı modelde inatlaşıyor. Çiçekli baskılar, motifler ayaklarımızdan vuruyor. Taşlı, renkli ve gösterişli modellerin yanı sıra nakışın iddialı sadeliği göz dolduruyor. Geçmişten gelen moda akımları listesinde başı çeken çivi topuk yeniden adeta tüm stillere çivileme dalıyor.

Nakışlı Kaban 2017 Kış trendleri ince ince nakış detaylarını sokak modasına işliyor. Nakışlı kaban modelleri ile sadeliğin detaycı tavrı sokaklara taşıyor. Nakışlı jean pantolonlar bu sezonun ayrıntısını fısıldarken, bir yandan da kabanların üzerindeki detayları önümüze sermeye başladı. Farklı, bol çeşitli ve çok renkli nakışlar kabanlara çoktan iliştirildi. Sokak stilleri kış ayının gri tavrını bu sezon umursamıyor ve renkli işlemelerle dinamik bir görünümü tetikliyor.Ne giyerseniz giyin üzerine mutlaka bir kaban alma zamanı şimdi. Hava o kadar soğuk ki, kaban aslında tüm kombinin yerine geçiyor. Tabii ki bu durumda da kaban, mont, pardösü seçimleri de çok katlı kombinlerin en önemli noktası haline geliyor. Renkli ve desenli motiflerin öne çıktığı nakışlı kabanları olabildiğince nötr, sade kombinlerle deneyebilirsiniz. Sade kombinler bu tür detaylı kaban modellerinin daha da ön plana çıkmasını sağlayacaktır.

medikent


2017

81

medikent

Üzümlü Kek Aşkım Kapışmak‘ın otizmli bir genci anlattığı “Üzümlü Kek” adlı romanı, İnkılâp Kitabevi tarafından yayımlandı. Yazar, Üzümlü Kek’te otizmli bir gencin hikâyesiyle aslında “otizmin bir hastalık değil, farklılık olduğuna” dikkat çekiyor. Romanın kahramanı Enes; üzümlü kek yapmayı çok seviyor, öyle ki bir pastanın tarifini vermesi için tadına bakması yeterli. Konuşamıyor belki ama çektiği fotoğraflarla çok iyi iletişim kurabiliyor ve çok iyi bir gözlemci. Onun hayata olan bakışını, duruşunu ve en önemlisi de zihninden geçenleri okudukça yaşamı daha farklı kucaklamak isteyeceksiniz.

Kanadı Kırık Kuşlar Ayşe Kulin’in yeni romanı Kanadı Kırık Kuşlar, Hitler Almanyası’ndan kaçıp Türkiye’ye sığınan bir aile üzerinden tarihsel gerçeklikleri ve aynı kalan ya da değişim gösteren toplumsal dinamikleri kurguyla birleştiriyor. Everest Yayınları tarafından yayımlanan kitap, 1930’lardan 2000’lere uzanıyor. Doğdukları topraklardan uzaklaşmak zorunda kalan yahudi bir aileyle, Türk ailenin yolları Türkiye’de kesişiyor. Roman; çocukları evlenen ve torunları olan bu iki ailenin, değişen yıllara karşın değişmeyen olgular nedeniyle karşı karşıya kaldıkları çıkmazlarını anlatıyor. Farklı kuşaktan kadınların (Elsa, Suzan, Sude ve Esra) yaşadıkları ekseninde, siyasi ve sosyal değişimlerin ve olayların yanı sıra onların erkek egemen dünya düzeninde geri plana itilmeleri karşısında güçlü kalma çabalarına tanık olunan romanda Ayşe Kulin, “Değişmesini istediğiniz olgulara karşı direnin” anafikriyle romanı şekillendiriyor.

“Bugün Hayattayız Ya”

Başarı Bilgesi

Belçikalı senarist Emmanuelle Pirotte’un, En İyi Tarihi Roman ödüllü kitabı Bugün Hayattayız Ya, Bahadırhan Bozkurt çevirisiyle Hep Kitap tarafından yayımlandı.

Mümin Sekman’ın yeni kitabı Başarı Bilgesi, Alfa Yayınları tarafından yayımlandı. Başarının analiz edildiği kitapta hem kariyer hem de sosyal hayat başarısına dair tespitler ve öneriler paylaşılıyor.

Savaşın korkunçluğuna, hayatta kalma mücadelesine, umuda ve sevgiye dair dokunaklı bir roman olan Bugün Hayattayız Ya, okurlarını “savaşın sıcak kanla yazıldığı” gerçeğiyle yüz yüze getiriyor. İnsandan, yaşamdan umut kesilmeyeceğini duygu yüklü cümlelerle anlatan Emmanuelle Pirotte, bu romanıyla “En İyi Tarihi Roman” dalında 2016 Historia Ödülü’ne layık görüldü.

Kitaptan alıntılarla yazarın başarıya dair tespitleri: • Başarının en büyük rakibi başarısızlık değildir, aşktır. • İhmalkâr geçmişin bedelini, yaşanmamış gelecekle ödersin. • Aşk, sıradan insanların kahramanlığı; kahramanlık, sıradışı insanların aşkıdır. • Şöhret ışıkları daha iyi görünmeyi sağlar ama daha iyi görmeyi de engeller. • İnsan ilk zaferini başarısızlığa karşı kazanır, son zaferini ise kendi başarısına karşı! • Başarı bebek gibidir; siz onu büyütürken o da sizi büyütür.


2017

82

medikent

Korku Öyküleri: Mina “Büyülü Sözlük” kitabının yazarı Zeynep Çolakoğlu’nun Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi 3. Öykü Ödülü’nü kazanan kitabı Mina; korku edebiyatı, gotik temalar, heavy metal müzik ve psikanaliz konularıyla şekilleniyor. Melodilerden ilham alan ve iç içe dokuz korku öyküsünün anlatılmaya sondan başlandığı kitap; klasik müzikten heavy metal’e uzanan bir müzik yelpazesinde okurla buluşuyor. Nietzsche ve Lacan’ın izlerini taşıyan kitap, içinde barındırdığı imgeler, düşler, kabuslar ve karanlığın nefesine maruz kalmış tüm formlara birlikte yaşadığımız evren için bir fraktal olma özelliği taşıyor. Ölüm ile yaşam arasındaki konuları odak noktasına koyan kitapta, varoluş sancısını anlamaya çalışan, ölüme aşka sarılan bir bakış açısı hakim.

Çocuk Kitaplarında Yeniler James Joyce

Göl Çiçekleri Çiğdem Gündeş’in daha önceki yıllarda üç ayrı basım yapan ve beğeniyle okunan ödüllü “Göl Çiçekleri” masalı, Mavisu Demirağ’ın masalsı çizgileriyle Tudem Yayınları’nca okuyucuların beğenisine sunuluyor.

Kar Yağınca Çocuk edebiyatı yazarlarından Ayla Çınaroğlu’nun kalemi, Mustafa Delioğlu’nun çizimleriyle hayat bulan Mızmız Mırnav öykü serisinin 7. kitabı “Kar Yağınca” yayında. Paylaşım, oyun, arkadaşlık ve kararsızlık temalarıyla şekillenen öykü kitabı, Uçanbalık’tan çıktı.

Kopenhag’ın

Kedileri

James Joyce’un torununa yazdığı kısa ve eğlenceli bir çocuk öyküsü Kopenhag’ın Kedileri, her yaştan okura hitap ediyor. Kopenhag’ın Kedileri; getirdiği anlatım yenilikleri ile 20. yüzyıl edebiyatını derinden etkileyen İrlandalı yazar James Joyce’un, tek torunu Stephen’a yazdığı ve 1936 yılında postayla gönderdiği bir mektuptan oluşuyor. Kedilerden ve onların karşıdan karşıya geçerken yanlarında kendilerine yardım edecek birine gerek duymaları üzerine kurulu metin; kısa, eğlenceli ve güçlü bir mesajı olan kitap olarak okuyuculara ulaşıyor. Kitap; 1970’li yılların başından beri çevirmenlik yapan George Orwell, Iris Murdoch, Jorge Luis Borges, Paulo Coelho gibi önemli yazarların yapıtlarını dilimize kazandıran usta çevirmen Celal Üster tarafından Türkçeleştirildi.

Şapkada Eriyen

Bay Karp

Cary Fagan Ödüllü yazar Cary Fagan’ın 10 yaş ve üstü çocuklara yönelik romanı Şapkada Eriyen Bay Karp, Damla Kellecioğlu’nun Türkçe’ye çevirisiyle ve dünyaca ünlü çizerimiz Selçuk Demirel’in karakteristik çizimleriyle yayınlandı. Koleksiyonerlik, hobiler, çocukluk, aile, dostluk, mücadele, arayış ve nostalji temalarıyla şekillenen roman, mütevazi bir aile evinin üçüncü katından Napolyon Bonapart’ın yaşadığı tarihi bir ana uzanan bu özgün hikayesi okurlarına bir hayat dersi veriyor. Şapkada Eriyen Bay Karp, didaktizmden uzak metni ve duru üslubuyla her yaştan okurun keyifle okuyacağı bir roman.


2017

83

medikent

TRENDLER & YENİLER Honda'dan dengesini koruyan motosiklet Honda, CES 2017 fuarında tanıtığı yeni teknolojisi ile oldukça dikkat çekti. Honda, özellikle acemi olan motosiklet sürücüleri için geliştirdiği ''Riding Assist'' ile sürücülerin hatalarından dolayı oluşan kazaların önüne geçmeyi hedefliyor. Honda'nın geliştirmiş olduğu bu özel sürüş yardımı ile motosiklet, kullanıcı yüksek hız yaptığı zaman iki tekerin üzerinde rahatlıkla dengede durabilecek. Sürüş yardımı sayesinde dengesini kaybeden motosiklet, sürücünün yardımı olmadan da rahatlıkla dengesini toplayabilecek.

Nano Cell teknolojili

LG SUPER UHD TV LG’nin Nano Cell teknolojili 2017 SUPER UHD TV serisi; renkleri, Dolby Vision destekli Aktif HDR özelliği ve minimalist tasarımlarıyla üst seviye UHD TV’lerin standartlarını belirliyor. LG Electronics, LCD TV’lerin görüntü kalitesini yeni bir seviyeye taşıyan Nano Cell teknolojili SUPER UHD TV’leri SJ9500, SJ8500 ve SJ8000 modellerinde bugüne dek en gelişmiş renk artırıcı LCD panel teknolojisini kullandığını açıkladı.

Siri uyumlu akıllı ampul ABD merkezli aydınlatma ürünleri üreticisi Sylvania’nın yeni ürünü Smart Multicolor LED, Apple iOS uyumlu bir akıllı ev çözümü. Ürün, Apple HomeKit uyumlu ve hub gerektirmeden çalışabiliyor. Çarpıcı yönü ise Siri uyumluluğu. iOS cihazlara yüklü bir uygulama üzerinden yönetilen bu ürünün; açılıp kapatılması, farklı senaryolara göre farklı saatlerde aktif olup kendiliğinden kapanması gibi standart özelliklere ek olarak Siri ile sesli komut üzerinden ışığın parlaklığı kısılabiliyor. Kapsamlı bir donanıma gerek duyulmaksızın evindeki aydınlatma yapısını “akıllı” hale getirmek isteyenler için uygun bir ürün.

FridgeCam ile eski buzdolabınız artık akıllı FridgeCam akıllı kamera sayesinde klasik eski buzdolapları, ucuz bir şekilde akıllı buzdolaplarına dönüştürülebiliyor. Buzdolabınızın içerisini gözeten, ürünlerin son kullanma tarihini veya dolapta eksik olan malzemeleri ev sahibine bildiren FridgeCam, bir uygulama aracılığıyla da yemek tarifleri veriyor.


2017

84

medikent

Mercedes’den 50. Yıla Özel Otomobil Mercedes-Benz, 50. yılına özel ürettiği otomobilini 2017 Detroit Otomobil Fuarı‘nda tanıttı. Geliştirilen bu otomobilin modeli

AMG GT C Edition 50.

Bu yeni model; 550 bg’lik güç, 680 Nm Tork üreten 4.0 litrelik V8 motor, 3.5 saniyede, 0-100 km/s ivmesini yakalama, 317 km’lik maksimum hız, 7 ileri şanzımana sahip olma ve standart sürüş moduna ek olarak yarış modu özelliklerine sahip. Daha yüksek devirlerde vites değiştiren otomobilin gaz ve direksiyon tepkimeleri de değişebiliyor. Bu durum da, otomobilin kontrolünün daha kolay ve net bir şekilde olmasına imkan sağlıyor.

Canon’dan 57 KEZ ZUM Canon, kullanımı kolay ve kaliteli HD video kamera deneyimi sunan yeni LEGRIA HF serisini duyurdu. Kamera yeni ‘esnek’ yavaş ve hızlı hareket efektleri ile artık kaydın ortasında çekim hızını değiştirmenize olanak tanıyor. Kameraların 32x optik zum kapasitesi, etkileyici 57x Geliştirilmiş Zum ve güvenilir otomatik zum çerçeveleme yardımcısı özellikleriyle uzaktaki detayları yakına getirebiliyor.

Star Wars BB-8 Akıllı telefon ve tabletler üzerinden kontrol edilebilen yeni nesil oyuncaklar üreten Sphero tarafından Yıldız Savaşları (Star Wars) için geliştirilen akıllı oyuncak Droid BB-8, yalnızca çocuklara değil, teknoloji tutkunu yetişkinlere de hitap ediyor. Mobil uygulama destekli Droid BB-8, diğer robotların aksine oynandıkça gelişen karakteristik özelliklere uyum sağlayan bir yapıda üretildi. Robot oyuncak, keşif moduna alınarak, bu geziye rehberlik edilebilir veya holografik kayıtlar yapılabilir. Böylece galaksiyi yıldız teknolojisindeki Droid ile keşfetmek mümkün olabilir.


KENT SAĞLIK GRUBU

KURUMSAL BİLGİ KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ Acil Tıp • Uzm. Dr. John FOWLER • Uzm. Dr. Fecri BENGİ • Uzm. Dr. Nesibe SÖNMEZ DEMİRYOĞURAN • Uzm. Dr. Melek GÜRYAY • Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN Ağız ve Diş Hastalıkları • Dt. Cüneyt IŞIKER Anestezi ve Reanimasyon • Prof. Dr. Ali Reşat MORAL • Yrd. Doç. Dr. Mert AKAN • Uzm. Dr. Ali Han PİRİM • Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL • Uzm. Dr. Erhan OLGUN • Uzm. Dr. Gökhan AYHAN • Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Beslenme ve Diyet • Dyt. Safiye TAŞ • Uzm. Dyt. S. Gamze GÜLTEKİN Beyin Cerrahisi • Prof. Dr. Altay BEDÜK • Prof. Dr. Kemal YÜCESOY Böbrek Nakli Merkezi • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU • Doç. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Check-Up Ünitesi • Uzm. Dr. Demet KARADENİZLİ Çocuk Cerrahisi • Opr. Dr. Şamil KUDAY Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı • Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL • Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK • Uzm. Dr. Fatma TAT • Uzm. Dr. Aysu ÖZTUNÇ DİKERLER • Uzm. Dr. Dilber BEKTAŞLAR • Uzm. Dr. Seral KADINŞAH • Uzm. Dr. Özlem TUNÇEL • Uzm. Dr. Meltem ERTURAÇ Çocuk Alerji • Prof. Dr. Ayşe YENİGÜN

Çocuk Kardiyolojisi • Doç. Dr. Önder DOKSÖZ Çocuk Nörolojisi • Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Dermatoloji • Uzm. Dr. Hacer ÖNVURAL • Uzm. Dr. M.Cüneyt SOYAL • Uzm. Dr. Ergün KUŞKU Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları • Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR • Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Estetik ve Plastik Cerrahi • Opr. Dr. Kamil KILIÇ • Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon • Uzm. Dr. Atiye AYRAL Gastroenteroloji • Prof. Dr. Ethem TANKURT • Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL • Uzm. Dr. Mustafa YALÇIN Genel Cerrahi • Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU • Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ • Opr. Dr. Berkhan SAVAŞÇIN • Opr. Dr. Hüseyin Cahit YILMAZ • Opr. Dr. Rasim FARAJOV • Opr. Dr. Zaza IAKOBADZE Girişimsel Radyoloji • Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY Göğüs Hastalıkları • Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR • Uzm. Dr. Deniz ATASEVER Göz Hastalıkları • Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL • Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL • Opr. Dr. S. Hasan AZİZAĞAOĞLU Hematoloji • Prof. Dr. V. Gürhan KADIKÖYLÜ İç Hastalıkları • Prof. Dr. Kadir BİBEROĞLU • Uzm. Dr. Necdet YETİM • Uzm. Dr. Hülya AZİZAĞAOĞLU

Kadın Hastalıkları ve Doğum • Prof. Dr. Namık DEMİR • Doç. Dr. Mehmet Tunç CANDA • Opr. Dr. Orçun SEZER • Opr. Dr. Nagihan SAZ

Ortopedi ve Travmatoloji • Prof. Dr. Erdal CİLA • Doç. Dr. İbrahim AKEL • Opr. Dr. Levent TAD • Opr. Dr. Serdar SÖYLEV

Kalp Damar Cerrahisi • Prof. Dr. Suat BÜKET • Opr. Dr. Arzum KALE • Opr. Dr. Ulusal COŞKUN • Opr. Dr. Yılmaz DENİZ • Opr. Dr. Makbule KESİCİ

Pratisyen Hekimler • Dr. Ece ZAMANER • Dr. Emrah GEZER • Dr. Elçin YÜCEBAŞ • Dr. Selçuk Onur DUYGU • Dr. Ghassan NABO • Dr. Murat GÜNDÜZ • Dr. Nasir Ahmad SHAHİ • Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU • Dr. Fatma SEFER

Karaciğer Nakli Merkezi • Doç. Dr. Murat KILIÇ • Opr. Dr. Hüseyin Cahit YILMAZ • Opr. Dr. Rasim FARAJOV • Opr. Dr. Kamil KILIÇ • Opr. Dr. Zaza IAKOBADZE Kardiyoloji • Doç. Dr. Abdi SAĞCAN • Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ • Doç. Dr. Murat TÜMÜKLÜ • Uzm. Dr. Mustafa ZUNGUR • Uzm. Dr. Seyyed Hamed MOGHANCHI ZADEH Kemik İliği Nakli Merkezi • Prof. Dr. V. Gürhan KADIKÖYLÜ Kulak Burun Boğaz • Prof. Dr. Alp DEMİRELLER • Prof. Dr. Onur ODABAŞI • Opr. Dr. Nihan AKÇA Laboratuvar • Doç. Dr. Latife DOĞANAY ÇAĞLAYAN • Uzm. Dr. Gültekin TAŞ • Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU • Uzm. Dr. İsmail AYDIN • Uzm. Dr. Leman Evren YILMAZ Nefroloji • Doç. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Nöroloji • Uzm. Dr. Burak PAKÖZ • Uzm.Dr. Yaprak ALPER Medikal Onkoloji • Prof. Dr. M. Niyazi ALAKAVUKLAR • Doç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜ • Doç. Dr. Tülay AKMAN

Radyoloji • Uzm. Dr. Alper YÜKSEL • Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE • Uzm. Dr. S. Onur SUMAN • Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI • Uzm. Dr. Seçil KARACAN • Uzm. Dr. Setareh FAAROKHNIA • Uzm. Dr. Nadir MUSTAFA Romatoloji • Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Psikiyatri • Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Psikolojik Danışmanlık • Uzm. Klinik Psikolog Sırma PALADEMİR Tüp Bebek Merkezi (IVF) • Opr. Dr. Dilek ASLAN • Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN • Dr. Tunç PINAR Üroloji • Doç. Dr. Ömer ÖGE • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Yeni Doğan Yoğun Bakım Servisi • Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK


ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ Anestezi ve Reanimasyon • Uzm. Dr. Berna ERÖZKAN AKAN Ağrı (Algoloji) Birimi • Prof. Dr. Mehmet İbrahim YEGÜL Ağız ve Diş Sağlığı • Uzm. Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU • Dt. Ceyda AFYONCU Beslenme ve Diyet • Dyt. Gamze GÜLTEKİN

İç Hastalıkları • Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU • Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ • Uzm. Dr. İnci OKAN Kadın Hastalıkları ve Doğum • Opr. Dr. Şebnem ALTUNYURT Kalp Damar Cerrahisi Prof. Dr. Suat BÜKET

Biyokimya • Uzm. Dr. Filiz DEMİRİZ

Kardiyoloji • Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ

Çocuk Hastalıkları • Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY • Uzm. Dr. Meltem ERTURAÇ

Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları • Uzm. Dr. İsmail AYDIN

Çocuk Alerji • Prof. Dr. Ayşe YENİGÜN

Kozmetoloji • Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLAN • Uzm. Dr. Sinem KARACA

Dermatoloji • Prof. Dr. Ayşe Şebnem ÖZKAN • Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERASLAN • Uzm. Dr. Sinem KARACA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları • Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR • Uzm. Dr. Füsun SALGÜR Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon • Uzm. Dr. Atiye AYRAL Gastroenteroloji • Prof. Dr. Ethem TANKURT • Prof. Dr. Abdullah OKAN Genel Cerrahi • Opr. Dr. Atilla ÖZER Göz Hastalıkları • Opr. Dr. İsmail KARDEŞLER • Opr. Dr. Fuat BOZKURT Göğüs Hastalıkları • Uzm. Dr. H. Tayfun ÇAĞLAYAN

Kulak Burun Boğaz • Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN • Opr. Dr. Dilek SINMAZ Nöroloji • Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ • Uzm. Dr. Sezgin ÖZTEKİN Ortopedi ve Travmatoloji • Doç. Dr. İbrahim AKEL • Opr. Dr. Levent TAD • Opr. Dr. Serdar SÖYLEV Estetik ve Plastik Cerrahi • Opr. Dr. Kamil KILIÇ Psikiyatri • Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası (Sencard) • AK Sigorta A.Ş. (Sencard) • Allianz Hayat Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Ergo Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Güneş Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Sigorta A.Ş. • Yapı Kredi Sigorta A.Ş. • AXA Sigorta A.Ş. BANKALAR • T.C. Merkez Bankası • T.C. Ziraat Bankası & Türkiye Halk Bankası Mensupları • T.C Ziraat Bankası (Hasta Ödemeli) • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O • Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş.( Eximbank ) ( Hasta Ödemeli ) • Türkiye İş Bankası A.Ş. • Türkiye İhracat Kredi Bankası (Türk Eximbank) RESMİ KURUMLAR • TBMM ÖZEL KURULUŞLAR • Anadolu Sigorta Personel Çalışan ve Emekli • Amcor Tobacco Packaging İzmir Gravür Baskı San.Tic. A.Ş. • Bakioğlu Holding A.Ş • Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş. • Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş. • Dirinler Sanayi Makinaları • Galata Taşımacılık A.Ş • SGR Turizm Eğitim Danışmanlık Tic.Ltd.Şti. • Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları San.Tic.Ltd.Şti • İmbat Madencilik A.Ş. • Sports İnternational

Psikolojik Danışmanlık • Uzm. Psikolog Şebnem TÜRKDALI • Uzm. Psikolog Sırma Naz PALADEMİR Radyoloji • Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Üroloji • Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU • Opr. Dr. Işık H. ÖZGÜ

SGK ANLAŞMALI BRANŞLAR •Karaciğer Nakli Merkezi •Böbrek Nakli Merkezi •Kemik İliği Nakli Merkezi •Medikal Onkoloji Merkezi •Kardiyoloji •Çocuk Kardiyoloji •Kalp Damar Cerrahisi •Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi

Kent Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi


ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ULUSLARARASI KURULUŞLAR • AID Asistance • Adac • Tricare İnternationaL SOS • Axa Assistance • Blue Cross Blue Shield • Bupa International • Companion Global Healthcare • Europ Asistance • International Health Insurance • International Medical Group IMG • J.Van Breda • Marm Sağlık A.Ş. • Redstar Marm • Reise Extra • Remed Assistance • SOS International • SOS International UK • Seven Corners VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Tire Ticaret Odası • Darüşşafaka • Uşak Ticaret Odası • Edremit Ticaret Odası • İzmir Eczacı Odası • Makine Mühendisleri Odası CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR • ABN Amro Bank • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates)

• Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco) • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu) • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • BNP Paribas Cardif Emeklilik • Boyner (Dr.Back-up) • Citibank • Demir Hayat Sigorta • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • IBM TÜRK • Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi)

• STMicroelectrics Türkiye • Çimentaş • İnterpartner

INTER PARTNER ASISTANCE (IPA) • AXA PPP • Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi • Back-up Kişisel Sağlık Sistemi • Bank Asya Platinium Card • Benefit Card • Benefit Global & Avivasa Hayat ve Emeklilik • Benefit Global AIG-Card • Cenoa Sigorta A.Ş Acil Tedavi Sigortası • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi & Fortisbank Kart • Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası • Güneş Sigorta Acil Tedavi Sigortası • Halk Sigorta Acil Tedavi Sigortası • IPA Card • IPA Privilege Card • Işık Sigorta A.Ş.Acil Tedavi Sigortası • Life Center (Medikamed Sağlık) • Life Guıde Card (TTI Grup) • Life Partner Card • MTA Grup • Medline Sağlık Paketi ve Acil Tedavi Sigortası • Metlife Emeklilik Acil Tedavi Sigortası (Deniz Emeklilik) • Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş. • Ray Sigorta A.Ş.-Acil Tedavi Sigortası • SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası • Ticket Restaurant (IPA) Asistans Hizmetleri • Türk Asisist Card • Türk Ekonomi Bankası • Zürich Sigorta A.Ş. & Zürih Sigorta HSBC Acil Tedavi Sigortası • Çek Cumhuriyeti Sigortalıları • İNG Emeklilik Acil Tedavi Sigortası CGM (COMPU GROUP MEDICAL TURKİYE) • Ace European Sigorta • Ankara Sigorta • Eureko Sigorta • Fortis Bank Sandık A.Ş • Generali Sigorta • HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) • Ray Sigorta • Sompo Japan Sigorta A.Ş. • Ziraat Sigorta •Türk Nippon

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Yapı Kredi Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. • Güneş Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Ergo Sigorta A.Ş. • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Axa Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Allianz Sigorta A.Ş. • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş. • AK Sigorta A.Ş. BANKALAR • Türkiye İş Bankası • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı • T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan • Ziraat Bankası RESMİ KURUMLAR • TBMM ULUSLARARASI KURULUŞLAR • AID Asistance VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Darüşşafaka • Uşak Ticaret Odası • Edremit Ticaret Odası • İzmir Eczacı Odası • Makine Mühendisleri Odası


KENT ULAŞIM ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR • ABN Amro Bank • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates)

• Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco) • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu) • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • BNP Paribas Cardif Emeklilik • Boyner (Dr.Back-up) • Citibank • Demir Hayat Sigorta • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • IBM TÜRK • Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi) • STMicroelectrics Türkiye • Çimentaş • İnterpartner CGM (COMPU GROUP MEDICAL TURKİYE) • Ziraat Sigorta • Sompo Japan Sigorta A.Ş. • Ray Sigorta • HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) • Generali Sigorta • Fortis Bank Sandık A.Ş. • Eureko Sigorta • Türk Nippon • Ankara Sigorta • Ace European Sigorta

ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZ Ücretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileri bir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor. Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dan kalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır. SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30) (KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ) SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30) (KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK) I. Güzergah (Bornova - Kent Hastanesi) • Bornova Otogar • Ata Durağı • Hükümet Konağı Önü • Peterson Köşkü Önü • Özkanlar Migros Önü • Tansaş Önü • Bayraklı Smyrna Meydanı • Alaybey Tersane Otobüs Durağı • Karşıyaka Yalı Cad. Anadolubank Önü • Karşıyaka Yelken Kulubü Otobüs Durağı • Yıllar Market Önü • Bostanlı İskele • Atakent Beşikçioğlu Cami • Doğtaş Mobilya Önü • KENT HASTANESİ II. Güzergah (Konak - Kent Hastanesi) • Konak (Sabancı Kültür Merkezi) • Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı • Basmane Postane Durağı • Fuar Montrö Kapısı Önü • Fuar Lozan Kapısı Önü • Alsancak Garı Otobüs Durağı • Soğukkuyu Türk Petrol Önü • Seza Eczanesi Önü • KENT HASTANESİ * Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardan yolcu alır ve durak haricinde durmaz. Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır.



ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ

ı vaalan Eski Ha

Yolu

An

ad

ol

u

İzm

ir-

Ca d

.( Al

tın yo l

M

en

em

en

)

De

Mavişehir ağı Yonca Kavş

m

iry ol

Çevre Yolu nakkale Aydın / Ça

u

ağı

Kavş İstasyonaltı

Bornova An

Kipa Çiğli

ad

ol

u

Ca d

.( Al

tın yo l

)

vB aye

Dud

Sasalı

ulva

Karşıyaka

Mavişehir

Aksoy Recidence

ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ

ros Mig Kapalı Otopark

(Kor don

Yolu )

KENT

KA

Alsancak Garı

desi Atat ür

hitleri C ad.

k Cad

VA RNO

O A/B K A Y RŞI

Kıbrıs Ş e

Alsancak Vapur İskelesi

Şair Eşref Bulvarı

Plevnaerı Bulv

inç Seavnesi t s Pa

ulva

şa B t Pa Tala



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.