Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır.
Aralık 2012 / Sayı 12 • www.kenthospital.com
ISSN: 1307-2242
Tanı ve Görüntüleme Merkezlerimiz Radyoloji Laboratuvar Nükleer Tıp Patoloji Girişimsel Radyoloji
Girişimsel Nükleer Özel Sağlık Kent Sigortası Haber Radyoloji Tıp
Radyoloji
Menopoz
Medikent Kent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır. İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Ruşen Yıldırım Genel Yayın Yönetmeni Nesrin COŞKUN Editör Elif DÜNDAR Yayın Kurulu Prof. Dr. Ahmet Yiğit GÖKTAY Doç. Dr. Latife DOĞANAY Uzm. Dr. Gültekin TAŞ Uzm. Dr. Ebru ACAR Uzm. Dr. Alper YÜKSEL Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI Uzm. Dr. Onur SUMAN Prof. Dr. Namık DEMİR Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU Prof. Dr. Teoman SÖHMEN Uzm. Dr. Atiye AYRAL Opr. Dr. Safiye KÜÇÜKGÜL Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU Katkıda Bulunanlar Erol TÜFEKÇİ Nejat PAKSOY Dide GÖKÇE Nuran GÜNAYDIN Müjde TEZEL Derya CÖMERT Aslı ERZEREN Ali DOĞAN Şehriban ARSLAN Grafik Tasarım İFŞA-İ UMUMİ -Art Director Burhan GÜNAY burhan@stl.com.tr Baskı Öncesi Hazırlık STL MEDYA Ltd. Şti. Tel: 0232 486 88 86 Faks: 486 51 18 www.stl.com.tr Yönetim Yeri 8229/1 Sokak No: 56 Çiğli / İZMİR Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71 www.kentsaglikgrubu.com info@kentsaglikgrubu.com
10
Kent Haber
12
Girişimsel Radyoloji
34
Patoloji
48
Özel Sağlık Sigorta’nın Geleceği
54
Menopoz
67
Kent Hastanesi
Yayın Türü: Bölgesel - Süreli Basım Yeri Mono Matbacılık İnşaat Turizm Ticaret Sanayi Büşra Yolver 379 Sokak No: 14/208 K.2 2.Sanayi Sitesi Bornova / İZMİR Tel: 0 232 461 08 98 Faks: 0 232 461 08 70 Basım Tarihi: Aralık 2012 Yıl: 6 Sayı: 12 Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişim yayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksız rekabetten reklamveren sorumludur. Kaynak gösterilmek şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebiniz; görüş ve önerilerinizi telefon veya info@kentsaglikgrubu.com elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz.
www.kenthospital.com • www.kenttipmerkezi.com • www.internationalkent.com www.karacigernakli.org • www.bobreknaklikent.com
YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR.
Blog
http://www.facebook.com/kentsaglikgrubu http://twitter.com/kentsaglikgrubu http://saglikkenti.com/
Değerli Medikent okurları, Her sayısında çeşitli sağlık- hastalık konularında bilgilere yer verdiğimiz Medikent’te Kent Hastanesi ve Kent Alsancak Tıp Merkezi’ni bünyesinde bulunduran ve her geçen gün yenilenerek büyüyen Kent Sağlık Grubu’nu ve hizmetlerini de sizlere tanıtmayı sürdürüyoruz. Size bu yılın son sayısında 2012’nin bir genel değerlendirmesini yapmak istiyorum. Geçen yıl 30’u yoğun bakım olmak üzere yatak sayımızı 162’ye yükseltirken, karaciğer nakli hastalarımızın kullanımına özel olarak hazırlanan 27 yataklık yeni bir katı hizmete açmıştık. Ancak araştırma ve eğitim hastanelerinde verilebilen üçüncü seviye tıbbi hizmetler, Kent Hastanesi’nde yaygın olarak sunulmaktadır. Bu hizmetlerden biri karaciğer nakilleridir. 2009 Temmuz’dan bu yana 150’si bebek ve çocuk 500’e yakın karaciğer nakli gerçekleştiren Kent Hastanesi, Türkiye’nin bu alandaki en önemli sağlık merkezlerinden biri haline geldi. Özellikle bebek- çocuk hastalara uygulanan nakil ameliyatlarında sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı kliniklerinden birisi olduğumuzu söyleyebilirim. Ara verip daha sonra Üroloji ekibi ile başladığımız böbrek nakillerinde de ameliyatlar artarak sürerken, ”çapraz nakil” yöntemiyle de donörsüz hastalara çare üreten bir merkez olduk. Karaciğer ve böbrek nakil programlarından sonra Organ Nakli Merkezimizde Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı yeni bir programın son hazırlıklarını yapıyoruz. Siz bu satırları okurken belki de biz hematologlarımız Prof. Dr. İsmet Aydoğdu ve Doç. Dr. Özcan Çeneli yönetiminde Kemik İliği Nakli Merkezimizi açmış ve ilk hastalarımızı kabul etmiş olacağız. Ülkemizde her yıl lösemi, lenfoma, anemi gibi hastalıklarla mücadele eden 5 bin civarında hastanın bu tedaviye ihtiyacı olduğu, en fazla 2 bininin bu şansı bulabildiği göz önüne alındığında yeni merkezimiz bize Kent Sağlık Grubu olarak önemli bir sağlık hizmetini daha sunuyor olmanın onurunu yaşatacak. Merkezimizde allojenik (kardeş, aile ya da akraba dışı donörden yapılan nakil) ve otolog nakiller (hastanın kendi kök hücrelerin kullanılması) gerçekleştirilecek. Kemik iliği nakillerinde de hastalar karaciğer ve böbrek nakillerinde olduğu gibi hiç ücret ödemeden bu hizmeti alacak. Amacımız doku ve organ nakillerinde Türkiye ve çevre coğrafyanın en büyük Organ ve Doku Nakli Merkezi konumuna gelmek. Kent’te nakiller gibi yine benzer biçimde girişimsel radyoloji, kalp damar cerrahisi ve kardiyoloji, jinekoloji, ortopedi, beyin cerrahisi ve üroloji branşlarında da sadece üniversite hastanelerinde yapılabilecek birçok ameliyat ve girişim gerçekleştirilmiştir. Kanser ve kansere bağlı hastalıklar her geçen gün artmakta, daha fazla sayıda tanı ve tedavi yöntemi gerektirmektedir. Medikal onkoloji ve kanser cerrahisi alanında başarılı hizmet vermekte olan Kent Hastanesi, Radyasyon Onkolojisi Merkezi’ni kurarak yakın zamanda bu alandaki en son teknolojileri hastalarımızın hizmetine sunmayı planlamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı ile ruhsatlandırma çalışmaları konusundaki görüşmelerimiz devam etmektedir. Kent Sağlık Grubu 2013’ten itibaren hem kapasitesini artırarak hem de farklı şehirlerde yeni hastaneleri bünyesine katarak büyümeyi ve ülkenin en büyük sağlık kuruluşlarından birisi olmayı hedef olarak seçmiştir. Kent Sağlık Grubu’nun büyümeye, Türkiye’nin de daha büyük ve gelişmiş bir Kent Sağlık Grubu’na olan ihtiyacını biliyor ve bu inançla çalışmalarımıza ilk günkü heyecanla devam ediyoruz. Medikent’in bir önceki sayısında Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile ilgili gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleşmesi halinde, tüm özel hastane ve sağlık kuruluşlarının en geniş kapsamıyla hem SGK sigortalılarına hem de özel sağlık sigortalılarına hizmet verebileceğinden söz etmiştim. Kamu sağlık harcamalarının kontrol altına alınmasını sağlayacağı gibi sunulan hizmetlerin kalitesini de yükselteceğine inandığım Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile ilgili yönetmelik değişikliği bu süreçte gerçekleşti ve bu konuda ilk adım atıldı. Umarım yeni yılda Tamamlayıcı Sağlık Sigortası en geniş haliyle uygulanmaya başlar. Sağlıklı günler dileğiyle saygılar sunarım. Dr. İ. Ruşen Yıldırım Genel Müdür
aralık 2012 / www.kenthospital.com
1
Kent Çiğli Hastanesi
Kent Alsancak Tıp Merkezi
KENT HABER VERİCİLERİ KENDİLERİNE ŞİFA OLAMAYAN MUŞLU VE MANİSALI İKİ HASTANIN YOLLARI İZMİR’DE ÇAPRAZ NAKİLDE KESİŞTİ, HAYATLARI DEĞİŞTİ
Hayat aşısı böbrek Muşlu ağabeyden
Ekmeğini kazanmak için gurbete giden, Kırgızistan’da ticaretle uğraşan 2 çocuk babası Muşlu Ferit Taşkın (32) 9 ay önce sinsi sinsi ilerleyip iflas edince ortaya çıkan böbrek yetmezliği tanısıyla yıkıldı. Kırgızistan’da tedavi önerilen Taşkın, Türkiye’ye geldi, diyalizli yaşama başladı. Taşkın kadavra beklemeyecek kadar şanslıydı, 12 kardeşi donör olmak için adaydı. Ama 12 kardeşin hiç biri nakil için uygun çıkmadı. Ferit Taşkın’ın Balıkesir’de yaşayan 3 çocuk babası ağabeyi Liyadin Taşkın (38) kardeşinin çaresizliğine seyirci kalamadı. Liyadin Taşkın, imkanlar daha iyi diye kardeşini alıp İzmir’e geldi. Bir böbreğini vermeye hazır olan ağabey Taşkın, Şahinkaya çifti gibi nakil için İzmir Kent Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan tetkikler sonucunda ağabey Taşkın’ın böbreğinin, nakil bekleyen Rafet Şahinkaya ile dokularının tuttuğu ortaya çıktı. Fahriye Şahinkaya’nın da Liyadin Taşkın’ın kardeşi Ferit Taşkın’a donör olabileceği belirlendi. Çapraz bağışla naklin gerçekleşebileceğini öğrenen Taşkın kardeşler hemen kararlarını verdi. Nitekim Opr. Dr. Işık Özgü, Opr. Dr. Uğur Saraçoğlu, Uzm. Dr. Serkan Yıldız ve koordinatör Hemşire Havva Kara’dan oluşan ekip, Taşkın kardeşler ile Şahinkaya çiftini nakile hazırladı.
Artık birbirimize bağlıyız Çapraz bağışla, ikinci yaşam
Bağışların yetersizliğinin yanında bazı böbrek yetmezliği hastalarının canlı donörlerinin çeşitli nedenlerle organlarının kullanılamaması çaresizliğiyle ortaya çıkan “çapraz nakil” uygulamasına başvurmayı zorunlu kılarken, yöntem Türkiye’nin doğusuyla batısını “çapraz bağış”ta buluşturdu. Yolları İzmir’de kesişen biri Muşlu, diğeri Manisalı iki hastanın kendilerine şifa olamayan donörlerinden gerçekleştirilen çapraz nakiller hayatları değiştirdi. Muşlu Taşkın kardeşler ile Manisalı Şahinkaya çifti, “Artık biz organ kardeşiyiz, bu nakillerle akraba, aile olduk, ömür boyu sürecek bir bağ kuruldu.” dedi. Manisalı 3 çocuk 3 torun sahibi emekli Rafet Şahinkaya’da (52) böbrek yetmezliği yıllar öncesinden sinyal vermeye başladı. İlaç tedavileriyle, korunma yöntemleriyle hastalığıyla mücadele eden Şahinkaya, 4 yıl önce böbreklerinin iflas etmesiyle makineli yaşama başladı. 30 yıllık hayat arkadaşı Fahriye Şahinkaya (52) bir an bile tereddüt etmeden bir böbreğini vereceğin söyledi. Ancak dokuları tutmadı, kocasına donör olamadı. 4 yıldan beri umutla kadavradan bağış bekleyen Şahinkaya çifti çaresizlik yaşarken çapraz nakil yöntemi bir alternatif olarak karşılarına çıktı. Ancak bu naklin gerçekleşmesi için hastasına böbreğini vereceği, tam uyumlu organ bağışlayacak bir hasta yakınının çıkması gerekiyordu. Çift bu kez umutla bu şartların oluşmasını beklemeye başladı.
4
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Nakiller başarıyla gerçekleşip Muşlu ve Manisalı iki aile “organ akrabası” olurken, ağabey Taşkın, “13 kardeşiz ama maalesef 12 kardeşin dokuları Ferit’e uymadı. Çok çaresizlik yaşadık. Kardeşim çok genç, iki çocuğu var, çalışması, aktif hayatta olması gerekiyordu. Çapraz nakil bizim için büyük şans oldu. Kardeşimin makinesiz, özgür yaşama şansı Manisalı Fahriye teyzeye, Rafet amcanınki de bana bağlıymış. Aynı kandan 12 kardeş Ferit’e veremediğimiz böbrek yüzlerce kilometre öteden çıktı. Biz annemizi babamızı kaybetmiştik, Rafet amca, Fahriye teyze bizim annemiz babamız oldu. Bundan sonra da bir ömür boyu bu bağımız kopmadan sürecek.” diye konuştu.
Birbirlerini hiç tanımıyorlardı, organ kardeşi oldular
Çapraz bağışla yabancı, nakil öncesine kadar hiç tanımadıkları iki insanın böbrekleriyle yeni bir hayata başlayan Taşkın ve Şahinkaya, çok sevinçli ve mutlu olduklarını belirtip donörlerine teşekkür ederken 3 çocuk 3 torun sahibi Fahriye Şahinkaya, şunları söyledi: “Ben nikah masasında imza atarken eşimle birbirimize iyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta birbirimizin yanında, destek olmaya söz vermiştik. O nedenle de eşim rahatsızlandığında bir an düşünmeden böbreğimi vermek istedim. Eşime uymadı ama bir başka insana böbreğim yaradı. Bu sayede eşim de makineden kurtuldu. Benim iki kızım bir oğlum vardı, şimdi Liyadin ve Ferit ile birlikte üç oğlum oldu. Organ kardeşi, organ akrabası değil aile olduk. Herkes bağışta bulunsun, hayat kurtaracak organlar toprakta çürümesin.”
KENT HABER İKİNCİ HAYATTA, İLK BABALAR GÜNÜ Merve ve Ahmet babalarına karaciğerlerinden parça verdi. İki genç, yeni bir yaşamın kapılarını açtıkları babalarına en anlamlı Babalar Günü hediyesini de vermiş oldu
gerçekleşti. 2001’den bu yana Ankara Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören, Balıkesir’de oturan 4 çocuk babası İbrahim Gönültaş geçen Mayıs’ta İzmir Kent Hastanesi’ne başvurdu. Donör açısından çok şanslı olan, en az 10 vericiye sahip Gönültaş’a üç oğlunun ortancası Ahmet hayat aşısı oldu. Yine Doç. Dr. Kılıç başkanlığındaki ekip tarafından 21 Mayıs 2012’de baba Gönültaş’ın hasta karaciğeri Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli İİBF Maliye Bölümü 3. sınıf öğrencisi Ahmet’ten alınan karaciğer parçası ile değiştirildi.
YOLLARI KENT HASTANESİ’NDE KESİŞTİ
Evlatlardan babalara hayat hediyesi
Sağlıklarına karaciğer nakliyle kavuşmaları mümkün olan iki hastaya evlatlarından “hayat hediyesi” geldi. 20 yaşındaki Merve babası Asım Gündüz’e (51), 22 yaşındaki Ahmet de babası İbrahim Gönültaş’a (46) bir an bile tereddüt etmeden donör oldu. İki baba, 27 gün arayla İzmir Kent Hastanesi’nde çocuklarından nakledilen karaciğer parçasıyla yeni bir yaşama başladı. İkinci yaşamlarında ilk Babalar Günü’nü kutlayan Gündüz ve Gönültaş, evlatlarını bir kez daha bağırlarına basarken, “Çocuklarımız bize hayat hediye ettiler, bir babanın Babalar Günü’nde alabileceği en güzel armağanı verdiler.” dedi.
İKİ BABA, İKİ EVLAT
İzmir’de Konak Belediyesi’nden emekli Asım Gündüz’e, geçen yıl siroz tanısı koyuldu. İki çocuk babası ilaç tedavileriyle şifa bulamadı, geçen Mart’ta karaciğer nakli kararı verildi. Gündüz’e, henüz iş bulamayan güvenlik görevlisi kızı Merve donör oldu. 24 Nisan 2012’de İzmir Kent Hastanesi’nde Doç. Dr. Murat Kılıç başkanlığındaki Doç. Dr. Murat Zeytunlu, Prof. Dr. Mehmet Alper, Opr. Dr. Cahit Yılmaz ve Opr. Dr. Zafer Önen’den oluşan ekip tarafından gerçekleştirilen operasyonla Merve’den alınan karaciğer parçası babası Asım Gündüz’e nakledildi. Gündüz’den 27 gün sonra ise İzmir Kent Hastanesi’nde bir başka karaciğer nakli
Aynı sağlık sorunu nedeniyle kaderdaş olan Asım Gündüz ve kızı Merve ile İbrahim Gönültaş ve oğlu Ahmet, yollarının kesiştiği İzmir Kent Hastanesi’nde babalar günü için bir araya geldi. Anlamlı buluşmada duygulu anlar yaşandı. Kızının karaciğerinin parçasıyla yeniden sağlığına kavuşup, yepyeni bir hayata başlayan Asım Gündüz, “Bir yıl içinde hayatım çok değişti. Siroz tanısı, nakil kararı hayatımızı alt üst etti. Nakil kararı verilince ne kızım Merve’ye ne de 25 yaşındaki ağabeyi Mete’ye bir imada, talepte bulundum. İki evladım da bana donör olmak istediklerini söyledi. Merve ağabeyi çalıştığı için onun verici olmasını istemedi. Yani ona izin vermedi. Ben çocuğum için endişelendim, onun çekeceği acıları düşündüm. Benim için onun bu kararını kabul etmem hiç kolay olmadı. Bana can, en güzel Babalar Günü armağanını verdi. Onu çok seviyorum” dedi. Sevgilerini birbirlerine sarılarak gösteren baba-kız Gündüzler gözyaşlarını tutamadı, konuşmakta zorlandı. Merve, “babama canımdan can verebildiğim için çok mutluyum. Evlat olarak bu benim görevim.” diye konuştu.
BABA- OĞUL ORGAN KARDEŞİ OLDU
Öte yandan oğlu Ahmet’in şifa olduğu İbrahim Gönültaş , hayırlı evlat yetiştirmiş olmanın gururunu 4 çocuğunun annesi, eşi Mevlüde Gönültaş’la paylaşırken, “12 kardeşiz, 4 de çocuğum var. Yıllardır bu hastalıkla mücadele ediyordum. Son karar nakil oldu. Balıkesir’den İzmir’e geldik. Kardeşlerim, eşleri, yeğenler, amcalar da peşimden geldiler. Kardeşlerim, çocuklarım nakil için biz hazırız, dediler. Bu yönden çok şanslı bir hastaydım. Çocuklarım da verici olmak için sıraya girdiler. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Üniversite öğrencisi oğlum Ahmet gözünü kırpmadan bana can oldu, hayat verdi. Benim bir parçamdı, şimdi organ kardeşi olduk.bu Babalar Günü, benim nakil sonrasında yani yeni hayatımdaki ilk Babalar Günü. Oğlumun verdiği hayat hediyesi, Babalar Günü’nde alınabilecek en anlamlı hediye.” derken, Ahmet de, “Ben de babama hayat verdiğim için çok mutluyum. Çok verici adayı vardı ama onuru ben yaşadım.” diye konuştu.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
5
KENT HABER Mini tüp bebek yönteminde bir adım daha atıldı, yaşadıkları Amerika’dan çocuk sahibi olmak için Türkiye’ye gelen Koç çifti, tıp literatürüne geçecek kızlarını kucaklarına aldı
BİLİMSEL BEBEK KARYA
AMERİKA’DAKİ TEDAVİLERDEN SONUÇ ALMADILAR
İnfertilite, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı İsrael Aruh, doğal 16 yıldan bu yana ABD’nin Florida kentinde yaşayıp mermer yoldan elde edilen yumurtayla çiftlere bebek sahibi olma şansı toptancılığı yapan İzmirli Kamil Koç (38) 7 yıl önce yaşamını veren, Türkiye’de ilk uygulayıcısı olduğu mini tüp bebek yönteŞebnem Koç (35) ile birleştirdi. Birlikte çalışan çift, evlat sahibi minde bir adım daha ileri gitti. Opr. Dr. Aruh, yumurtlamanın olmaya karar verdi. Bebekleri olmayınca tedavi için çeşitli olmadığı luteal faz döneminde elde edilen yumurtadan da merkezlere başvuran çift sonuç alamadı. Koç çifti, imkanı olanlar embriyo elde edilebileceği düşüncesinden yola çıktı, olabileceğini sırf çocukları çifte vatandaş olsun diye Amerika’ya giderken, kanıtladı. Yıllardır yaşadıkları Amerika’daki tedavilerden umdutedavi için Türkiye’yi tercih edip İzmir’e geldi. Mini tüp bebek ğunu bulamayıp evlat sahibi olabilmek için İzmir’e gelen Dr. yönteminin Türkiye’deki ilk uygulamasının gerçekleştirildiği İzmir Aruh’un önerisini kabul edip kızlarını kucaklarına alan ŞebnemKent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’ne başvuran Koç çifti, hem tıp Kamil Koç çifti, mutlulukların en büyüğünü yaşadı. “Bilimsel literatürlerine geçecek kızları Karya’yı kucakladı, hem de elde bebek” annesi Şebnem Koç, “Annelik bambaşka, anlatılmaz, edilip dondurulan ilk embiryo ile birkaç yıl sonra ikinci bebek yaşanır. Çok sevinçliyim. Çifte bayram yaşıyoruz.” dedi. sahibi olma şansını yakaladı.
6
aralık 2012 / www.kenthospital.com
KENT HABER YUMURTALARIN TELEF OLDUĞU DÖNEMDEN ŞANS YARATILDI
İzmir Kent Hastanesi tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Opr. Dr. İsrael Aruh, yeni uygulamanın tüp bebekte dünyada yapılan ilk uygulamalardan biri olması açısından önemli olduğunu söyledi. Opr. Dr. Aruh, uygulamayla ilgili soruları şöyle yanıtladı: “Normalde yumurtlama olayı adet kanamasının arkasından foliküler faz dediğimiz yumurtaların geliştiği dönemin sonunda gerçekleşir. Bir de yumurtlama döneminin ardından da diğer adet kanamasına kadar geçen bir dönem vardır ki bu luteal faz dediğimiz dönemdir. Bu dönemde yumurtlama sayesinde progesteron hormonu salgılanır ve bu dönem gebeliğe hazırlık dönemidir. Yani embriyonun implante (yuvalanma) olduğu dönemdir, normalde vücutta sürekli bir folikül (yumurta hücresi) gelişimi vardır ancak bu tüp bebek uygulamasında bu yumurtalar foliküler fazın sonunda toplanır. Luteal fazda gelişen yumurtalar ise telef olur. Karya bebeğin öyküsü şöyle: Anne baba Amerika’da yaşıyor. Orada bir takım merkezlere başvurduktan sonra Türkiye’de tedaviye karar veriyorlar. Buraya geldiklerinde incelemelerimizde annenin yumurtlama kapasitesinin az olduğunu gördük. Normal bir tüp bebek uygulaması yaptığımız takdirde buna vereceği cevabın az olacağını düşündük. Bu durumda kendisine farklı bir tedavi teklif ettik. Bu mini tüp bebek yöntemi idi.”
İKİ AYRI DÖNEMDE İKİ EMBRİYO ELDE EDİLDİ
Opr. Dr. Aruh, mini tüp bebek yönteminin Japonya’da geliştirilen ve amacın yumurta sayısını artırmak olmadığı, çok az ilaç kullanılan bir tüp bebek yöntemi olduğunu vurguladı. Şebnem Koç’a, yüksek dozda ilaç vermeleri halinde de fazla yumurta gelişmeyeceğini bildikleri için bu mini tüp bebek yöntemini denemeye karar verdiklerini kaydeden Opr. Dr. Aruh, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mini tüp bebek yönteminde doğal olarak üretilen yumurta ve yumurtaların elde edilmesi ve bununla tüp bebek yapılması amaçlanır. Nitekim foliküler fazda ilk olarak bir yumurta gelişti, onu topladık. Mikroenjeksiyonla dölleme gerçekleştirildi, embriyo elde ettik ve vitrifikasyon (camlaştırma- ani dondurma) yöntemiyle dondurduk. Fakat şu anda çok yeni olan, mini tüp bebeği geliştiren Japonların ve Amerika’daki bir grubun üzerinde çalıştıkları bir yöntem var. Bu yöntemi denemeye karar verdik, bu da küçük foliküllerin olgunlaşıp toplanması idi. Sonuçta da bu birinci yumurta toplamayı yaptıktan bir hafta sonra ikinci bir yumurta toplaması yaptık. Yani luteal fazda yumurta topladık. İlkinde olduğu gibi aynı yöntemle bundanda embriyo elde ettik ve elimizde biri foliküller fazda diğeri luteal fazda elde edilmiş iki embriyo oldu. Bunlar dondurulmuş olarak duruyordu. Daha sonra bunların transferine karar verdik. Fakat luteal fazdaki yumurtadan elde edilen embriyolardan bugüne kadar gebelik sağlanmamıştı, bunu da çok merak ediyordum. Koç çiftine luteal fazda elde edilen yumurtadan gelişen embriyonun tek olarak transfer edilmesini önerdim, kabul ettiler. İkisini birden transfer etsek hangisinin gebeliği oluşturduğunu bilemeyecektik. Luteal
fazda elde edilen yumurtadan Karya bebek dünyaya geldi.”
İLK OLACAK KARDEŞTEN ÖNCE DÜNYAYA GELDİ
“Bilimsel bebek” Karya’nın ikinci elde edilen embriyodan dünyaya geldiğini, ilk elde edilen embriyonun dondurularak saklandığını ifade eden Aruh, “Yeni Karya bebek kardeşinden önce doğmuş oldu. Çift karar verdiğinde Karya’nın büyüğü, birkaç yıl sonra dünyaya gelecek.” dedi. Luteal fazda yumurta elde edilmesine yönelik çalışmaların birkaç yıldan beri özellikle kanser hastaları açısından sürdürüldüğünü kaydeden Dr. Aruh, “Özellikle kanser hastalarında zaman kaybı olmasını engellemek açısından kemoterapi ya da radyoterapiye başlamadan önce siklusun neresinde olursanız olun ister foliküler fazda ister luteal fazda yumurtalığın uyarılıp yumurta elde edilmesine gidiliyor. Fakat bu yumurtaların çoğu olgun çıkmıyor ve laboratuvarda olgunlaştırma yöntemine gidilip dondurulup saklanıyor. Bunun bir önemi böyle bir luteal fazda elde edilen olgun bir yumurtanın döllenerek embriyo elde edilmesi ve bununla gebelik elde edilmesi. Bununla ilgili pek gebelik elde edildiğine dair literatür bilgi görmüyoruz. Karya’nın ilklerden bir tanesi olduğunu var sayıyoruz. Amerika’da buna başlayan meslektaşlarımız var. Onlarla irtibat halindeyiz. Dünyada birkaç gebeliği var, henüz yayın yok. Karya da tıp literatürüne geçebilecek bir bebek.” diye konuştu.
ANNELİK ANLATILMAZ, YAŞANIR.
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi tüp Bebek Merkezi’nde luteal fazda elde edilen yumurtayla annelik yolu açılan ve 7 Ağustos Salı günü 2 kilo 970 gram ağırlığında, 48 santimetre boyunda minik kızı Karya’yı dünyaya getiren Şebnem Koç, çifte bayram yaptıklarını belirterek, şunları söyledi: “7 yıldır evliğiz. Son iki üç yıldır bebek istedik, olmayınca yaşlarımız ilerlediği için ertelememeye karar verdik Amerika’da birçok tetkikimi yaptırdım, orada yaşadığım için orada tedavi olup doğurmak istedim. Ama orada mutlu olmadım, herkese aynı tedavi veriliyordu. Türkiye”ye geldim ve Dr. Aruh’a başvurdum. Anne olma serüvenim böyle başladı. Annelik çok başka bir şey. 9 ay içimde taşımak ayrı bir duygu. O zaman başlamıştı her şey. Çok büyük mutlulukmuş, annelik anlatılmaz, herhalde yaşayarak dile getirilebilir. Bir hafta arayla iki kez yumurta toplandı. Karya ikinci toplanan yumurtadan. O önce dünyaya geldi, dolayısıyle birkaç yıl sonra Karya abla olacak.”
Baba Kamil Koç ise duygularını şöyle anlattı:
“Uzun bir süreç oldu ama sonu çok güzel oldu. Belki de tesadüf. Ben 16 yıldır yurtdışında yaşıyorum. Hiç aklıma gelmezdi çocuğumuzun bu kadar uzun zamanın sonrasında Amerika’nın dışında doğacağı. Ama memleketimizde doğması çok sevindirici kısmetmiş kaderimizde bu varmış, çok çok mutluyuz. Burada yaşadığımız deneyim de harika oldu.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
7
KENT HABER Karaciğer nakli yapıldığında 3 ay 10 günlüktü, şimdi 2 yaşında koşup oynuyor
NAKİL MUCİZESİ İBRAHİM AYHAN İzmir’de Kent Hastanesi’nde üç ay 10 günlük bebekken yattığı ameliyat masasından Türkiye’de “karaciğer nakli yapılan ilk en küçük bebek” ünvanıyla kalkan Şanlıurfalı minik İbrahim Ayhan Sürücü, büyüdü, yürüdü, 2. yaşını doldurdu. Her an kaybetme korkusu yaşadıkları minik oğullarının peşinden koşmaya başlayan anne Aysel, baba Nusret Sürücü, “Bugünler bizim için hayaldi, inanamıyoruz.” dedi.
5 Temmuz 2010’da Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde oturan Aysel (31) - Nusret Sürücü (27) çiftinin Mehmet Reşat (9) ve Mehmet Faruk’tan (6) sonra üçüncü oğlu olarak dünyaya gelen İbrahim Ayhan 4 günlükken sarılık oldu. İbrahim Ayhan’dan önce bir oğullarını dokuz aylıkken organ yetmezliğinden yitiren Sürücü çifti önce Şanlıurfa’da şifa aradı. Oğullarının iyileşememesi üzerine soluğu Adana’da alan çift burada da hüsran yaşadı. Zaman Sürücü ailesinin aleyhine işlerken, doktorlar minik İbrahim Ayhan’ın karaciğerinin iflas ettiğini bildirerek, tek çare nakil için İzmir’e Kent Hastanesi’ne sevk etti. Anne loğusa olduğu, güvenlik görevlisi baba Sürücü’nün çalışması gerektiği için donör olamaması üzerine hayat aşısı Ekim 2010’da 29 yaşında olan hala
8
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Aynzelha’dan geldi. İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakil Programı Sorumlusu Doç. Dr. Murat Kılıç başkanlığındaki Doç. Dr. Murat Zeytunlu, Prof. Dr. Mehmet Alper, Doç. Dr. Çiğdem Arıkan, Opr. Dr. Cahit Yılmaz ve Opr. Dr. Zafer Önen’den oluşan ekip 15 Ekim 2010’da henüz 3 ay 10 günlük olan İbrahim Ayhan’a halasından alınan karaciğer parçasını nakletti. İbrahim Ayhan, bu operasyonla Türkiye’de “karaciğer nakli yapılan en küçük bebek” olurken, hızla iyileşti taburcu oldu. Geçen sürede büyüyüp serpilen, emekleyip yürüyen İbrahim Ayhan, 100 günlük oluncaya kadar ölüm korkusu yaşattığı anne babasını şimdi peşinden koşturmaya başladı. 3-4 ayda bir rutin kontrolleri yapılan Kent Hastanesi’ne son gelişinde, “Artık bebek değilim, çocuk oldum” dercesine yerinde duramayan İbrahim Ayhan, sağlığına kavuştuğu için ailesi kadar doktorlarını, hemşirelerini de sevindirdi. Minik oğullarının çok hareketli olduğunu belirten anne Sürücü, “İbrahim Ayhan’ı bu hastaneye getirdiğimizde 3 aylıktı. Bir hafta 10 gün içinde nakil yapılmaması halinde kaybedebileceğimiz söylenmişti. Ondan önceki gittiğimiz hastanelerde de ne kadar tedavi yapıldıysa da iyileşmemişti. Tek şansı karaciğer nakliydi. Halası oğluma can oldu. Nakil başarılı geçti ve oğlum şimdi normal yaşıtları gibi büyüyor. 5 Temmuz’da iki yaşını doldurdu. Kontrol için geldiğimiz Kent hastanesi’nde ikinci yaşını kutladık, doktorlarının onu çok sağlıklı bulması en güzel doğum günü hediyesi oldu. İbrahim Ayhan çok hareketli, 2 yaşındaki her çocuk gibi yerinde duramıyor, top peşinde koşuyor. Bizim için bu günler hayaldi, inanılmazdı. Çok mutluyuz.” diye konuştu.
NAKİL OLDUĞUNDA 4 KİLOYDU
Pediatrik Gastroenterolog Doç. Dr. Çiğdem Arıkan, İbrahim Ayhan’ın Kent Hastanesi’ne karaciğer komasında geldiğini söyledi. Arıkan, “Doğumsal metabolik hastalık nedeniyle ileri derecede karaciğer yetmezliği olan bir hastamızdı. Bize geldiğinde bilinci kapalıydı, sadece 4 kilogram ağırlığındaydı. Halasından karaciğer nakli yapmıştık. Nakilden sonra hızla toparlamış, kısa sürede taburcu etmiştik. Nakil olduğunda 100 günlüktü ve ilk en küçük karaciğer nakil hastamızdı. Şimdi gayet güzel büyüyor ve yaşıtları gibi koşup oynuyor.”
KENT HABER Günde 2-2.5 litre su içilmesi önerisi, insanları susadıkları zaman su içmelerinin önüne geçti
SUSAMAYI ÖZLEDİK Günlük su tüketiminde ”en az iki litre” önerisine karşı çıkan Nefrolog Dr. Serkan Yıldız, pek çok meslektaşının aksine tez öne sürdü. İnsanlara dayatma şeklinde günde 8-10 bardak su içmelerinin önerildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yıldız, ”Herkese aynı reçete sunuluyor. Oysa su ihtiyacını vücut kendi belirler ve herkes için miktarı değişir. Yediğimiz sebzede, içtiğimiz çorba, komposto, çay ve kahvede de su var. Bunlardan alınan sıvı yok sayılıp, iki litre su için deniyor. Fazla su almanın yarattığı sorunları biz çözmeye çalışıyoruz. İnsanlar aşırı su tüketmeye zorlanmamalı.” dedi.
Kişilerde susama ihtiyacını belirleyen en önemli parametrenin günlük tuz alımı olduğunu kaydeden Yıldız, şunları söyledi: “Fast food satan yerlerde dikkat edin kızartılmış patatesleri tuzluyorlar. Neden? Kişi küçük yerine orta ya da büyük boy kola alsın diye. Çünkü tuz alımı fazla olan kişilerde susama hissi ortaya çıkar ve günlük su tüketimi artar. Tuz alımı kısıtlanan kişilerde ise susama hissi baskılanır ve günlük su tüketimi azalır. Günlük su tüketimi fazla olan kişilerde günlük idrar miktarı da fazladır. Bu durum, böbreklerin çok çalışması ile ilgili değil, ihtiyaçtan fazlası alındığı ve vücut için gerekmeyen miktarı idrarla atıldığı içindir. Gerektiğinden fazla su tüketiminin insanlar üzerinde bazı olumsuz etkileri olabilir, bunlardan birisi de hiponatremidir. Hiponatremi kandaki sodyum konsantrasyonunun normal sınırların altında olmasıdır. Hiponatremi vücutta su fazlalığını ifade eder. En önemli belirtileri baş ağrısı, huzursuzluk, mide bulantısı ve kusmadır. Hiponatremi kontrol altına alınamazsa beyin hücreleri etkilenir, merkezi sinir sistemi ile ilgili bulgular ortaya çıkar. Bazı çok özel ve nadir durumlarda kişilere hekimler tarafından fazla ya da az su tüketimi konusunda önerilerde bulunulabilir. Fırında çalışan bir kişiyle masa başında klimalı ortamda çalışan bir insanın su ihtiyacı aynı olabilir mi? Özelikle hava sıcaklığı ve terlemenin arttığı yaz mevsiminde az tüketilen su ne derece insan sağlığı için sakıncalıysa, aşırı su tüketimi de insan sağlığı açısından bir o kadar tehlike oluşturabilmektedir.”
YEDİKLERİMİZİN İÇTİKLERİMİZİN İÇİNDE DE SU VAR
EZBER BOZAN GÖRÜŞ
Uzm. Dr. Serkan Yıldız, bazı uzmanların günde en az 8-10 bardak su içilmesi önerisini getirirken, yemek ve içilen diğer sıvıları yok saymasının da doğru olmadığını kaydetti. Yıldız, ”Kahve de içiyoruz, çay da, çorba da. Sulu yemekler de yiyoruz. Bunlardan da sıvı alıyoruz. Bunlarla aldığımız sıvılar sudan sayılmıyor diye bir şey olamaz. Vücudun bir susama merkezi var. Su ihtiyacımızı bu susama refleksimiz belirliyor. İnsanlar ellerinde su şişeleriyle dolaşıyor, susamadan su içiyor. Ya da masasına 2 litrelik bir şişe koyuyor, bardak bardak içiyor ya da içiriliyor. Bebekler, yatalak hastalar, çok yaşlılar gibi susadığını söyleyemeyenlere su içmeleri konusunda yardımcı olmak gerekir. Maalesef artık insanlar susamadan su içmeye zorlanıyor. Pek çok insan susamayı özler hale geldi. İnsanlar aşırı su tüketmeye zorlanmamalıdır. Bu tehlikeli sonuçlara yol açabilir.” diye konuştu.
İzmir Kent Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Yıldız, bazı hekimlerin, diyetisyenlerin herkesin günlük su tüketimini artırmasını önerdiklerini, bu öneriler yüzünden insanların sokakta bile ellerinde şişeyle dolaşıp susamayı beklemeden su içtiklerine dikkat çekti. Su tüketiminin artırılması önerisinin doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Uzm. Dr. Yıldız, ”Doğru olan kişilerin ihtiyacı kadar su içmesidir.” dedi. Yıldız, günlük su gereksiniminin kişinin yaşına, cinsiyetine, sağlık durumuna, vücut metabolizmasına, fiziksel aktivitesine, bulunduğu ortamın sıcaklığına ve günlük su tüketimine göre değişiklik gösterebildiğini söyledi.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
9
KENT HABER LAZERİN SÜNNETTE YERİ YOK Üroloji uzmanı Doç. Dr. Ömer Öge, okulların kapanmasının ardından başlayan sünnet mevsimi ile ilgili uyarılarda bulundu. ”lazer ile sünnet” diye bir şeyin olmadığını belirten Doç. Dr. Öge, ”Bu şekilde pazarlanan sünnet esasında elektrikli bir havya ile sünnet derisinin yakılarak çıkarılmasıdır ki bu teknik ile istenmeyen kötü sonuçlar oluşabilir. Burada amaç lazer kelimesinin cazibesini kullanarak ebeveynleri cezbetmek.” dedi. Dini ya da tıbbi nedenlerle dünyada en sık uygulanan cerrahi işlem olan, yıllarca ”ustura ustası” berberlerin ikinci işi haline gelen sünnet artık hastanelerde, uzmanlar tarafından yapılır hale geldi. Ancak bu kez de gündeme cerrahi yöntemlere alternatif ”lazerle sünnet” kavramı girdi. İzmir Kent Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Öge, sünnetin uzman kişilerce doğru yöntemlerle yapılması gerektiğine dikkat çekti. ”İdeal sünnet” konusunda bilgi verip uyarılarda bulunan Doç. Dr. Öge şunları söyledi:
İDEAL SÜNNET NASIL OLMALI?
”Asırlardır uygulanmakta olan ve basit bir işlem olarak görülen sünnet aslında bir erkek çocuğun psikolojisi ve beden sağlığı üzerine ciddi hasarlar verebilir. Çocuğun olumsuz etkilendiği durumlarda ailenin de etkileneceği kesindir. Okulların kapanmasıyla birlikte aileler uygun yaşa gelmiş oğullarını sünnet ettirme çabasında. Anne babalar ilk mürrivetleri olarak gördükleri sünneti bir tören gibi yaşamak, kutlamak istiyorlar. Güçlerine göre de bunları yapıyorlar. Ancak bunlardan önemlisi sünnetin çocuk kaç yaşındayken, nerede, kimin tarafından yapılacağı olmalı. Sünnet için ideal yaş doğumu izleyen ilk hafta (yeni doğan sünneti) ya da 7 yaş civarıdır. Özellikle 2-4 yaş civarında uygulanan sünnet çocukta psikolojik travma yaratabileceğinden önermiyoruz. Ancak sünnet bir sağlık problemi için uygulanacaksa bu bir zorunluluktur ve yaşın önemi yoktur. Aileler sünneti öncelikle bir cerrahi işlem olarak kabul etmelidirler. Her cerrahi işlem gibi sünnet de ameliyathane şartlarını sağlayan sağlık kuruluşlarında ve bir uzman hekim tarafından uygulanmalıdır. Bilgisiz ve yetkisiz ellerde sünnet telafisi mümkün olmayan hasarlar yaratabilir. ”
ANESTEZİ ALTINDA YAPILMALI
Doç. Dr. Öge, anestezi altında uygulanan sünnetin ideal sünnet olduğunu söyledi. Bölgesel uyuşturma altında dahi yapılan sünnette çocuk acı hissetmese bile korku ve heyecan nedeniyle psikolojik olarak ciddi travmaya maruz kalacağını kaydeden Öge, ”Birçok erişkin sünnet olduğunda duyduğu acıyı hatırlamamasına karşın yaşadığı korku ve heyecan hafızalarında net bir şekilde durmaktadır.” dedi. Sünnet için uygulananın yüzeysel anestezi olduğunu, bunun güvenli bir anestezi şekli olduğunu sözlerine ekleyen Öge, ”Anestezi öncesinde verilen bir ilaç yardımıyla çocuk rahatlatılır ve sünnet stresinden uzaklaşır. Bu ilacın yarattığı kısa süreli hafıza kaybı sayesinde çocuk sünnet öncesi ve sonrasındaki stresli dönemi de hatırlamayacaktır. Sünnet öncesinde çocuğun muayenesi yapılmalı ve özellikle kanama bozukluğu açısından da gerekliyse test yapılmalıdır. Böyle bir hastalığın atlanması durumunda çok kötü ve ciddi sonuçlar doğabilir. Birçok hemofili hastasının tanısı sünneti takip eden durdurulamayan kanamalar sonrasında konmaktadır.”
LAZER İLE SÜNNETE DİKKAT
Öte yandan Doç. Dr. Öge, tıpta pek çok alanda kullanılan lazerin sünnet operasyonlarında girdiğine de dikkat çekerek, ebeveynleri şöyle uyardı: ”Lazer ile sünnet diye bir şey yoktur. Bu şekilde pazarlanan sünnet esasında elektrikli bir havya ile sünnet derisinin yakılarak çıkarılmasıdır ki bu teknik ile istenmeyen kötü sonuçlar oluşabilir. Burada amaç lazer kelimesinin cazibesini kullanarak ebeveynleri cezbetmektir. Sünnet konusunda ebeveynlere düşen en büyük görev çocuklarının sünnetinin ideal bir şekilde yapılması için çaba göstermektir. Böylelikle bu konuda kendileri adına karar verilen çocukları istenmeyen ve tehlikeli komplikasyonlardan korumak mümkün olacaktır. ”
10
aralık 2012 / www.kenthospital.com
KENT HABER Deniz anası çarptı, bacağı yaralandı, ateşi yükseldi, halsizlik başladı. Bacağı için gittiği hastanede tesadüfen röntgen çekildi, akciğerinde kitle saptandı, kanser çıktı, hayatı kurtuldu
YA DENİZ ANASI ÇARPMASAYDI İzmirli Abdülaziz Şimdi (57), hayatını bacağına çarpan deniz anasına borçlu. Denizden çıktıktan sonra sağ bacağında kaşıntı başlayıp yaralar açılan, halsizlik, yüksek ateş ve titremeyle gittiği hastanede ısrarla çekilen röntgenle akciğerinde kitle saptanan Şimdi’ye ”akciğer kanseri” tanısı koyuldu. Ameliyatla tümör alınıp bir neşterle kanserden kurtulan Şimdi, ”Allah’ın sevdiği kuluymuşum. Bunu doktorlarım da söyledi. Başıma gelenler inanılacak gibi değil.” dedi. Üç çocuk babası emekli memur Abdülaziz Şimdi, yaklaşık üç hafta önce akşam saatlerinde Yeni Şakran’da denize girdi. Bir süre yüzüp çıkan Şimdi, duşunu aldıktan sonra sağ bacağında başlayan kaşıntıya ve kızarıklığa anlam veremedi. Ancak saatler ilerleyip de halsizlik, yüksek ateş, titreme, üşüme başlayınca İzmir’e dönüp Buca’da bir tıp merkezine giden Şimdi, bacağının kötüleşmesi üzerine hastaneye sevk edildi. Hastanede bacağını gören bir hasta yakının kendisine ”Size deniz anası çarpmış.” dediğini belirten Şimdi, akciğer filmi istenmesine önce, ”Benim derdim bacağımla, öksürmüyorum, aksırmıyorum, bir şeyim yok.” diyerek karşı çıktı, sonra da istenilen tetkiki yaptırdı. Çekilen röntgen filminde akciğerinde nodül saptanması üzerine daha önce de by pass ameliyatı geçirdiği İzmir Kent Hastanesi’ne gelerek doktorlarına danıştığını belirten Şimdi, hayatını kurtaran gelişmeleri şöyle anlattı:
BİR ŞEYE BASTIM AMA NE OLDUĞUNU ANLAMADIM
”Yeni Şakran’da kıyıya yakın yüzerken yere ayağımı bastığımda sanki çimene basmış gibi oldum. Herhangi bir acı duymadım. Denizden çıkıp duşumu aldıktan sonra sağ dizimin altında ayağıma kadar olan bölgede kaşıntı, kızarıklık başladı. Gece ise bu şikayetlerime halsizlik, üşüme, titreme eklendi. Ateşim 39 dereceyi geçti. Sabah İzmir’e dönüp bir tıp merkezine, oradan da hastaneye gittim. Bacağım ciğer gibi olmuştu. Bir hasta yakını bacağımı fark etti, açmamı istedi. Meğer su ürünleri mühendisi olan kızının da başına aynı şey gelmiş, bacağı benim gibi olmuş. Bana, deniz anasının çarptığını söyledi. Ona göre deniz anası çarpmış, şanslıymışım sokmamış. Kötüleşen bacağıma merhem tedavisi başlanırken, ateşimin yüksek olması, titremeler geçmeyince doktorlar akciğer filmi istedi. Bana öksürüyor musun, kan kusuyor musun diye sordular. Bunların hiçbirinin olmadığını söylememe karşın, ısrarla röntgen istediler. Beni oyaladıklarını sandım, karşı çıkmıştım, sonra da yumuşadım filmi çektirdim.
Bana akciğerimde kitle olduğu söylendi. Soluğu by pass olduğum Kent Hastanesi’nde aldım. Göğüs Cerrahı Doç. Dr. Kutsal Turhan, bilgisayarlı tomografiden çok daha gelişmişi PET tetkiki istedi. Burada da akciğerimde yine kitle görüldü. Doktorlar bana, ‘Sen Allah’ın sevdiği kullarındanmışsın. Bize gelen hep hastalıkları ilerlemiş kişiler olurdu.’ dedi. Sonrasında da Dr. Kutsal tarafından ameliyat edildim. Şimdi çok iyiyim. Meğer kansermişim de haberim yokmuş. Benden ısrarla röntgen istediler, az daha çektirmeyecektim. O üzerine basıp kim bilir ne kadar canını acıttığım deniz anası benim hayatımı kurtardı. Büyük tehlikenin sinyalini verdi. Takdir-i ilahi.”
TESADÜFEN ÇEKİLEN FİLM HAYATINI KURTARDI
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi Göğüs Cerrahı Doç. Dr. Kutsal Turhan, belki de ilk kez deniz anası çarpmış bir hastaya akciğer filmi çekildiğini ve bu tesadüfün hayat kurtardığını söyledi. Turhan şöyle konuştu: ”Deniz anası çarpıp da akciğer filmi çekilen kaç hasta vardır bilmiyorum. Ama deniz anası çarpınca hastamızın bacağında çok ciddi hasara ve yanı sıra solunum sıkıntısına yol açmış. Bize geldiğinde bacağı çok kötüydü. Solunum sorunu yaşadığı için film istenmiş. Hasta aslında denizde büyük şansızlık yaşamış ama o çok daha bu büyük şansı olmuş hastanın. O sırada da çekilen filmle akciğerinde nodül saptanmış. Küçük nodüllerde biyopsi ya da bronkoskobi gibi yöntemlerle genellikle tanı koyma şansı çok az oluyor. Hasta tanı konmaya çalışırken zaman kaybediliyor. Eğer hasta zaten ameliyat edilecekse sonuçta erkenden biyopsiyle uğraşmadan ameliyata almak hastaya zaman kazandırıyor. Biz de bu yolu izledik. Ameliyat sırasında parça alıp gönderdik. Kötü huylu olduğunu öğrendik ve çok erken evrede yakalanmış bir akciğer tümörü olarak gereğini yaptık. Böyle erken evrede yakalanmış tümörlerde çok yüksek başarı beklentimiz var, yüzde 70-80’nin üzerinde bu hastalıktan tamamen kurtulma şansı var. Akciğer tümörlerinin en kötü tarafı çok belirti vermeden hiç belirti vermeden son evreye kadar ilerleyebilmeleri ve belirti verdiklerinde artık ameliyat edilecek evreyi geçmiş olmaları. Bu hastamızda deniz anası çarpması sonucu tesadüfen çekilen akciğer filminde nodül saptanınca çok erken evrede tedavi olma şansına sahip oldu. Şansızlık gibi görünen şey şansı oldu. Ameliyattan sonra üçüncü gündeyiz, pazartesi günü evine göndereceğiz.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
11
KENT HABER 920 kadınla yaptığı araştırma Harvard Üniversitesi tarafından dünya çalışmasına alındı
İZMİRLİ KARDİYOLOG, DEVLER LİGİNDE Kardiyoloji Doçenti Cevad Şeküri, Türkiye’de kadınlarda kalp damar hastalıkları risk faktörleriyle ilgili yaptığı çalışma Harvard Üniversitesi tarafından değerli bulundu. Doç. Dr. Şeküri’nin araştırması, Harvard Üniversitesi’nin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Gates Vakfı’nca desteklenen 2.7 milyon kişiyi kapsayan çalışmasına dahil edilirken, sonuçları dünya tıp bilimadamlarının arenası kabul edilen PubMed’de (Lancet) yayınlandı. Doç. Dr. Şeküri, ”Büyük onur yaşadım.” dedi. İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloğu Doç. Dr. Şeküri, Türk kadınlarını menopoz sonrasında kalp damar hastalıkları açısından bekleyen tehlikeleri, risk faktörlerini belirlemek için bir çalışma yaptı. 920 kadınla yaptığı çalışmanın sonuçları uluslararası dergide de yayımlanırken, Harvard Üniversitesi’nin dikkatini çekti. ”Dünya diyabet haritası”nı çıkarmak için 2.7 milyon kişiyi kapsayan bir çalışma başlatan Harvard Üniversitesi Epidemiyoloji Bölümü 2010’da, Şeküri’nin araştırmasını bu büyük çalışmaya dahil ettiği ortaya çıktı. Harvard’ın DSÖ ve Bill & Melinda Gates Vakfı’nca desteklenen çalışmasının sonuçları Temmuz 2011’de, ancak çok özgün, değerli bilimsel çalışmalarının yayınlandığı PubMed’de yayınlandı. Dünyada son 30 yılda 153 milyon olan diyabetli sayısının 400 milyona ulaştığını ortaya koyan çalışmada, sosyoekonomik durum geliştikçe açlık kan şekerinin arttığı uyarısı yapıldı. Obezitenin büyük artış gösterdiği Kuzey Amerika’da açlık kan şekerinin en yüksek, Afrika ülkelerinde ise en düşük çıktığını belirten Doç. Dr. Şeküri, şunları söyledi: ”Bu büyük çalışmaya dahil edilen araştırmamda Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyada açlık kan şekeri ve diyabetin giderek arttığına dair bulgular saptandı. Kalp ve damar hastalıklarına yol açan en önemli risk faktörlerinden biri şişmanlık. Şişmanlık diyabeti getiriyor. Genetik yatkınlık, yaş ve cinsiyet değiştirilemeyen risk faktörleri. Ama kalp damar hastalıklarından korunmada hipertansiyon, diyabet, yağ metabolizma bozuklukları, sigara, hareketsiz yaşam, şişmanlık, agresif- tez canlı kişiliğe sahip olma değiştirilebilen veya tedavi edilebilir risk faktörleri. Bu çalışmanın sonucunda da değiştirilebilen risk faktörleri konusunda toplumların eğitiminin önemli olduğu, koruyucu önlemlerin alınması gerektiği ortaya koyuldu. Bizim çalışmamız, Harvard’ın çalışmasını destekledi. Türkiye’den biri benim 4 çalışma Dünya Diyabet Haritası’nın belirlendiği projede yer aldı. Araştırma sonuçlarımızın birbirini desteklemesi ve tıp bilim adamları için dünyanın en önemli yayın organı PubMed’e (Lancet) girmesi gurur verici. Büyük onur yaşadım.”
12
aralık 2012 / www.kenthospital.com
KENT HABER Çocuğunuz okula gitmek, ders çalışmak istemezse, haylazlık, tembellikle suçlamadan önce gözlerini muayene ettirin
ÇOCUKLARINIZIN BAŞARISIZLIĞI GÖZDEN OLMASIN 2012/ 2013 öğretim yılının başlamasına kısa bir süre kalırken, Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Filiz Akyol, çocukların göz kırma kusurlarının, gözlerinin görme yönünden değerlendirilmesinin okul başarısı açısından önemli olduğunu, bu muayenelerin de okul öncesinde yapılması gerektiğini bildirdi. Opr. Dr. Akyol, ”Çocuğunuzda okula başladıktan sonra okula gitme, çalışma, ödev yapma gibi isteksizlikler olursa, onları tembellikle, haylazlıkla suçlamadan önce gözlerini muayene ettirin. Yüzde 25-30 civarında mutlaka gözlük takabilecek çocuk grubu var.” dedi. Bu yıl ilk kez uygulanmaya konulacak 4+4+4 sisteminin ilk öğrencileri 10 Eylül Pazartesi günü ”uyum haftası” nedeniyle okula başlama heyecanı yaşarken, İzmir Kent Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği’nden Opr. Dr. Filiz Akyol, anne ve babalara önemli uyarılarda bulundu. Akyol, çocukların okul çağından çok önce, 3-4 yaşlarına kadar göz tembelliği açısından mutlaka kontrolden geçmiş olmaları gerektiğini söyledi. Akyol, şunları söyledi:
sizliği, çabuk yorgunluk, hemen uykusu gelmesi gibi zaman zaman çok sık söyledikleri baş ağrısı gibi şikayetleri olabiliyor. Çocuğun bunun gözünden kaynaklandığını ifade etmesi çok zor. Ailenin de bunu her zaman fark etmesi mümkün değil. Çocuğun haylazlığına bile bağlanabiliyor, çalışmak istemiyor, sevmiyor gibi. Oysa göz kaynaklı bu tür çalışma isteksizlikleri, okula karşı bir tepki, ödev yapma yönünde bir isteksizlik. İlkokula başladıkları andan itibaren bunu hissettikleri için de böyle bir tembelliğe meyilli çocuk nesli yetiştirmiş oluyoruz. O açıdan her çocuğun okula gitmeden mutlaka göz muayenesinden geçmesi lazım ama bizim tercihimiz 3-4 yaşına kadar mutlaka ilk muayenesinin yapılmış olması gerekiyor.”
YÜZDE 25-30 ORANINDA MUTLAK GÖZLÜK TAKACAK ÇOCUK VAR
Opr. Dr. Akyol, 3-4 yaşlarında göz tembelliği olmayan çocuklarda görme kusuru, kırma kusurunun çok yüksek oranda bulunabileceğini, ancak bunun görmesini çok ciddi etkilemiyorsa hemen gözlüklendirmediklerini söyledi. Ancak görme sorunu, göz tembelliği ya da kayması, açık ya da gizli şaşılığı varsa o çocuklara mutlaka gözlük taktırılması gerektiğini ifade eden Akyol, ”Oran olarak yüzde 25-30 civarında mutlaka gözlük takabilecek çocuk grubu olduğunu söylemek lazım. Amerika’da yapılmış bir çalışmada başarısız çocuklarda yüzde 70 kırma kusuru olduğu söylenilmiş. Bu oranlar her toplumlarda değişebilir. Önemli olan gerçekten çevrenize baktığınızda gözlüklü insan sayısı kaçsa çocuk yaş grubunda da o kadar gözlüklü çocuk olma olasılığını var. Yani okula başlamadan önce çocuklarımızı gerçekten ciddi göz muayenelerinden geçirirsek çok büyük bir oranında az veya çok kırma kusuru bulabiliriz. Bu da eğer çalışmasını etkileyecek durumda ise okul süresince de sadece evde ders çalışırken takabilir, çocukları gözlüklendirebiliriz.”
8-9 YAŞLARINDA MİYOPİYE KAYIŞ OLUYOR
GÖZ MUAYENESİNDEN GEÇMEYEN ÇOCUK SAYISI YÜZDE 80’LERDE
”Hiç göz muayenesinden geçmemiş çocukların oranı yüzde seksenler civarında. Kenterde böyle, kırsalda daha fazla. Ama okul çağından önce çocukların göz kırma kusurları, göz görme yönünden değerlendirilmesi okul başarısı açısından önemli. Eğer çocuk tam görmüyorsa ki aile bunu bazen fark edebiliyor. Genellikle çocuklar hipermetrop. Göz tembelliği olmasa bile uzaktaki bakışlarında herhangi bir sorun olmuyor. Yakınla ilgili uğraşıları artmaya başladığı okul çağında okuma isteksizliği, çalışma istek-
Akyol, okul öncesinde daha çok hipermetrop, hipermetrop astigmat tanısı koyarken, 8-9 yaşından sonra muayenelerde miyop, miyop astigmat bulduklarını söyledi. Akyol uyarılarını şöyle sıraladı: ”3-4 yaşında göz tembelliği olmasa da, ciddi kırma kusuru saptamasak da çocuklar her yıl okullar açılmadan önce bir kez göz muayenesinden geçmeli. Çünkü özellikle 8-9 yaşlarında miyopiye kayış dönemidir, bunu aile atlar, o zamana kadar mutlu mesut yaşayan çocuğun yavaş yavaş görmesinin bulanmasını çocuk bazen fark etmeyebilir. Ön sırada oturuyorsa, tahtayı görmede çok büyük sorunu yoksa geçiştirebilir, aile de fark etmez. Gerçekten 3-4 numara gibi ciddi miyopik durumlarda bile çocuk farkında değil, aile farkında değil, böyle vakaları çok fazla görüyoruz. O nedenle bu işi bir rutine oturtmak daha doğru. Okullar açılmadan, okul zamanı geldiğinde hemen öncesinde yapılacak muayeneler gözlüğü almak, gözlüğe alışma konusunda çocuklara bir zaman tanıyacağı için çok da uygun olur.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
13
KENT HABER Sahurda, iftarda nasıl beslenilmesi gerektiği kadar çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle ilaç kullananların da rehbere ihtiyacı var
zamanı değerleri değişebilir. Durduk yerde başlayan herhangi bir kanama, ciltte morarma, idrarda, gaitada kanama, kolay yaralanma gibi sorun çıkarsa beklemeden kan tahlili yaptırmalı.”
ORUÇTA İLAÇ KULLANIMINA DİKKAT Ramazan ayının yazın en sıcak günlerinde başlaması çeşitli sağlık uyarılarının yapılmasını zorunlu kılarken, Kardiyoloji Uzmanı Dr. Zülfikar Danaoğlu, ”oruçta ilaç kullanımı” na dikkat çekti. Sıvı ve gıda yoksunluğu nedeniyle ilacın etki süresi ve şekliyle vücuttan atılımının değiştiğini belirten Uzm. Dr. Danaoğlu, ”Günde tek ilaç kullananlar sorun yaşamaz. İki ve fazlasını alanlar ise doktoruna başvurup doz ayarı yaptırmalı. 2’den fazla tansiyon ve kalp ilacı alan 60 yaş üzerindekiler namazlarını oturarak kılsın.” dedi.
İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Zülfikar Danaoğlu, orucun kavurucu sıcaklarda tutulacak olmasının, oruç süresinin 16 saati bulmasının, zaman zaman yaşanan 8-10 derecelik ısı değişimlerinin insan sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. İftarda, sahurda ağır yiyecekler yenmemesi, hızlı yenmemesi, sıvı ihtiyacının birden bire iftarda değil sahura kadar olan süreçte yavaş yavaş karşılanması, aşırı terlemeye bağlı su kaybını önlemek için güneşten kaçınılması gerektiği gibi uyarıları sıralayan Danaoğlu, ”Çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle günde bir ya da birden fazla ilaç kullanan hasta sayısı azımsanmayacak düzeyde. İlaç kullanıp oruç tutanlar ilaçlarını iftar veya sahurda içebilirler. Ancak birden fazla ilaç kullananların süre ve doz açısından bilinçli olması gerekiyor.” diyerek şunları söyledi:
GÜNDE TEK İLAÇ KULLANANIN SORUNU YOK
”Günde bir kez ilaç almak zorunda kalan hasta ilacını sahur ya da iftarda içebilir. Ancak Ramazan süresince bu her gün aynı
saatte olmalı. 12 saatte bir iki kez ilaç kullanmak zorunda olanlar sorun yaratabilir. Çünkü oruçla sahur arasında 8 saat kalıyor. Bu sorun olabilir. Günde iki kez ya da üç öğün ilaç kullananların doktorlarına başvurması gerekiyor. Sıvı ve gıda yoksunluğu nedeniyle ilacın etki süresi ve şekli, vücuttan atılımı değişiyor. Kalp yetmezliği hastaları oruç tutarken kilo takibi yapmalı. Kilo alıyorsa bu vücutta su birikiyor anlamına gelebilir. Aynı ilaçlarla kilo veriyorsa yeterli sıvı almıyor demektir. Hastalar kendilerini iyi hissettikleri kiloyu bilmeli ve bunu korumalı. Kullandıkları tansiyon ilaçları idrar söktürücü özelliği olan hastalar bu ilaçlarını iftarda kullanmalı. Sahurda alınması halinde daha orucun başında sıvı kaybı yaşamaya başlarlar. Aspirin, klopidogrel gibi kan sulandırıcı kullananların bu ilaçlarını iftar ya da sahurda almalarında bir farklılık, avantaj ya da dezavantaj yok. Coumadin kullanan hastalarda özellikle kapak hastalarında protrombin
14
aralık 2012 / www.kenthospital.com
DEREYİ GÖRMEDEN PAÇAYI SIVAMAK
Kardiyolog Danaoğlu, zaman zaman migren ağrıları çeken pek çok hastanın ”Başım ağrırsa…” düşüncesi ile önlem için sahurda ağrı kesici ilaç aldıklarını söyledi. ”Dereyi görmeden paçayı sıvamak, gibi bir düşünceyle ağrı kesici alınmaz. Bu yanlış.” dedi. Danaoğlu son bir yıl içinde balon, stent yapılan kalp ameliyatı, felç geçiren ya da beyin damarlarıyla ilgili sorun yaşamış hastalara oruç tutmamayı önerdiklerini söyledi. Tansiyon, şeker, kalp yetmezliği, bronşit gibi hastalıkları kontrol altına alınamayan ya da çok zor kontrol altına alınan, günde 6’dan fazla ilaç kullananlara da orucu önermediklerini kaydeden Dr. Danaoğlu, ”İnsülin kullanan şeker hastalarına da oruç önermiyoruz. Çünkü karşılarında iki risk var; susuzluk nedeniyle şeker yüksekliği, öğün atlama yönünden şeker düşüklüğüne bağlı şeker koması. Tansiyon hastaları eğer çok terlerse, bu dönemde sıfır tuz önermiyoruz. Bir fiske dediğimiz 3 gram tuz tüketebilirler. Bir diğer uyarı ve önerimiz ise günde 2’den fazla tansiyon ve kalp ilacı kullanan, 60 yaş üzeri hastalara. Başta teravih olmak üzere namazlarını mümkünse yavaş ya da oturarak kılmalarını istiyoruz. Çünkü aniden ayağa kalkmaya bağlı olarak bu kişilerde tansiyon düşmesi, bayılma olabilir. Bu düşme, bayılma kırık, çıkığa yol açabilir.” diye konuştu.
KENT HABER BOYU AMELİYATLA KISALTILDI, AĞRILARINDAN KURTULDU
İzmir’de ”Gergin omurilik" (omuriliğin son kısmı kısa ve kalın) denilen rahatsızlığı nedeniyle yıllarca kuyruk sokumu ve bacaklarında şiddetli ağrılar çeken, 3 omurilik ameliyatına karşın düzelmeyen 17 yaşındaki Nagehan Yeter, İzmir Kent Hastanesi'nde Prof. Dr. Yusuf Erşahin tarafından Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen ”omurga kısaltma- boy kısaltma” ameliyatıyla hayatını cehenneme çeviren derdinden kurtuldu. Genç kız ağrısız günlere ”merhaba” derken, Prof. Dr. Erşahin, ”Riskli ve zor ameliyattı. Ancak Nagehan’ın tedavisi bu ameliyata bağlıydı, sonuç çok iyi.” dedi. Bornova Mustafa Kemal Anadolu Lisesi öğrencisi Nagehan Yeter, 2006’nın sonlarında gittiği dersanede merdivenlerden düştü. Kalçasının üzerine düşen Nagehan’da dayanılmaz bacak ağrıları, kasılmalar başladı. Ev Hanımı anne Sibel Yeter ile Makine Mühendisi baba Atilla Yeter, Nagehan’ı Beyin Cerrahi Profesörü Dr. Yusuf Erşahin’e götürdü. Çekilen EMAR sonucunda Nagehan’a “gizli omurilik kusuru (Spina bifida) ve gergin omurilik sendromu tanısı koyuldu. Nagehan için kabus dolu yıllar başladı. Bugün 17 yaşında olan Nagehan’a Prof. Dr. Erşahin 2007’de ilk omurilik ameliyatını yaptı. Ameliyat öncesi kuyruk sokumu ve bacaklarda şiddetli ağrıları olan genç kızda 7-8 ay sonra yakınmaları tekrarlayınca tekrar ameliyat yapıldı. Toplam 3 kez omuri-
lik ameliyatı geçiren Nagehan’ın son ameliyatında tüm sinirlerin birbirine ve zarlara yapışık olduğu (araknoidit) görüldü. Bunun ardından toplam 7 kez omurilik zarı içine yapışıklığı giderici ilaç uygulandı, belli bir süre rahatlamadan sonra bacaklarda şiddetli ağrılar tekrarladı. Ağrı ve bacaklarda kasılmadan hasta yürüyemez hale gelen, hemen her gece acil servise başvurmak zorunda kalan Nagehan’ın ağrıları morfin ve benzeri ilaçlarla dindirilmeye çalışıldı. Bu da yeterli olmayınca omurilik stimülatörü (omurilik uyarıcısı-pil) genç kızın belinde omurilik zarı üzerine takıldı. Yaklaşık bir ay rahatlamadan sonra sol bacakta ağrı ve kasılmalar tekrarladı. Bunun üzerine Prof. Dr. Erşahin, daha önce Japonya ve Amerika’da yapılan ”omurga kısaltma” operasyonuna karar verdi. Yapılan tetkik sonucu en fazla yarım santim daha boyunun uzayabileceği öngörülen Nagehan geçtiğimiz pazartesi günü İzmir kent Hastanesi’nde ameliyata alındı. Nagehan, başarılı geçen ameliyat sonrasında şiddetli ağrılardan ve bacaklarındaki kasılmadan kurtulurken Prof. Dr. Erşahin genç kızın rahatsızlığı ve ameliyatı hakkında şu bilgileri verdi: ”Omurilik, anne karnında kemiklerle yani omurga ile aynı düzeyde iken doğuma kadar yavaş yavaş yukarı çıkar ve bel birinci veya ikinci omuru hizasında sonlanır. Anne karnında omurilik gelişirken bazı oluşum kusurları olduğunda omurilik normalden daha aşağıda sonlanır. Nagehan’ın da omuriliğin son kısmı kısa ve kalındı. Boy uzadıkça normalde omurilikte yukarı doğru çıkar. Ama bu tür rahatsızlıklarda boy uzaması ile yukarı çıkamaz ve gerilir. Gergin omurilik hastalığında bacaklarda ve kuyruk sokumunda ağrı, kuvvetsizlik (felçler), idrar ve dışkılamada sorunlar ortaya çıkıyor. Tıpkı hastamızda olduğu gibi. Tedavide gerginliğe neden olan bozukluğa yönelik ameliyat ile omurilik serbestleştirilir. Bazı durumlarda serbestleştirilmiş olan omurilik ve sinirler tekrar omurilik zarına yapışarak gergin omuriliğe neden olabiliyor. Nagehan’da da böyleydi. Tekrarlayan gergin omurilik ameliyatlarında sıkı yapışıklıklar olduğunda sinirler ve omuriliği yapışıklıklardan ayırmak tehlikeli olabilir. Felçler, idrar ve dışkı tutamama gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu risklerden kaçınmak için Japonya ve ABD’de birkaç merkezde gergin omurilik hastalığı olan ve boy uzaması tamamlanmış hastalarda omurga kısaltma ameliyatları yapıldı. Omurda 1,5-2 santimetre kısaltılarak gergin azaltılmakta ve hastanın yakınmalarında belirgin düzelmeler olmaktadır. Bu operasyonla Nagehan’ın sırtın alt bölgesinde iki komşu omurun bir kısmı çıkarılıp vida ve titanyum çubuklarla birbirine yaklaştırılıp tespit edildi. Çıkarılan kemiklerin tam ortasında normal bir omurilik bulunuyor. Küçük bir hatada hastanın belden aşağısının felç olma riski vardı. Bu riski azaltmak için ameliyat sırasında nöro-monitorizasyon (sinir sisteminin izlenmesi) denen testler yapıldı. Amealiyat güvenle ve başarıyla gerçekleşti. Nagehan’ın dertlerinden kurtaracak son yöntemdi. Boyu 1.5 santim kızaldı ama ağrılarından kurtuldu.” dedi. Nagehan ise yıllarca ağrılarndan kıvrandığını, okula gidemez hale geldiğini belirterek, “Şu an çok mutluyum. Boyum kısaldı ama ağrılarım kalmadı.” dedi.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
15
KENT HABER Çocukları ısrarcı davranınca Aysel Anaç’ın psikolojik denilen yutma güçlüğünün altından yemek borusu kanseri çıktı, erken tanı sayesinde neştersiz operasyonla kurtuldu
HAYATINI ÇOCUKLARINA BORÇLU İzmirli Aysel Anaç (52) , çocuklarının sözünü dinleyince, adını bile duyduğunda hayatını karartan yemek borusu kanserine erken tanı kondu, hayatı kurtuldu. Prof. Dr. Sinan Ersin tarafından üç santimlik tümörlü yemek borusu kapalı yöntemle çıkarılıp midesinden yeni yemek borusu yapılan Aysel Anaç, ”Eğer çocuklarım ısrar etmeseydi 10 yıldır çektiğim mide rahatsızlığım gibi bu şikayetlerime de boş verecek, belki iş işten geçecekti. Bugün bu dertten kurtulduysam bunu çocuklarıma ve doktoruma borçluyum.” dedi.
tümör olduğu ortaya çıktı. Annemi İzmir Kent Hastanesi’ne yatırdık. Genel Cerrah Prof. Dr. Sinan Ersin, erken tanı koyulduğu için şanslı olduğumuzu, anneme kapalı ameliyat yönteminin uygulanabileceğini söyledi. Nitekim bu yöntemle annemin kanserli yemek borusu çıkarıldı, yerine de midesinden yeni yemek borusu yapıldı. Annem şimdi çok iyi ve haftasında taburcu oldu.” diye konuştu.
KANSERDEN KANSIZ- NEŞTERSİZ KURTULDU
Kızı ve oğlunun ısrarları sayesinde hastalığının ortaya çıktığını belirten Aysel Anaç ise, ”Yıllardır midemden yana dertliyim. Yara var, ödem var dediler. Ağrı kesici, koruyucu ilaç içer, şikayetim geçince midemi unuturum. Ama bu defa sorun farklıydı. Lokmalarım küçüldü, katı yiyecekler yiyemez oldum. Haplarımı bile kırarak içer hale gelmiştim. Korkularıma rağmen çocuklarım iyi olayım diye her yola başvurdular. Çok korktuğum endoskopiyi yaptırabilmem için çok araştırdılar. Endoskopide parça alındı, kanser hücreleri görüldü dendiğinde dünyam karardı, bir anda hayata küstüm. Ama çocuklarım bana güç verdi. Bugün iyiysem, sağlıklıysam bunu çocuklarıma ve doktoruma borçluyum.” dedi.
İYİKİ ÇOCUKLARINI DİNLEMİŞ
İzmir’in Beydağ İlçesi’nde eşi Muhammet Anaç çiftçilik yapan, kendisi ise mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan iki çocuk iki torun sahibi Aysel Anaç’ın kaderini evlatları değiştirdi. 10 yıldan bu yana mide rahatsızlığı çeken, ilaçlarla tedavisini sürdürüp şikayetleri geçince hastalığını unutan Aysel Anaç’ta bir yıl kadar önce yutma güçlüğü başladı. İlaç içinde iyileşeceğini sanan Anaç boşuna ümitlendi. Şikayetleri azalmadı aksine arttı. Yutma güçlüğü zaman ilerledikçe katı yiyecekleri yemesine bile engel olmaya başladı. Çocukları Ebru Cansızca ve Kadir Anaç, yutma zorluğuna ”psikolojik” denmesine karşın şikayetleri geçmeyen anneleri için çareler aramaya başladı. Doktorlar kesin teşhis için endoskobi tetkiki istedi ama anne Anaç korktuğunu belirtip tetkik yaptırmayı reddetti. Ulaşabilecekleri herkese, her bilgiye ulaşıp annelerine şifa arayan kardeşler başvurdukları aile hekiminin uyutularak endoskobi yapıldığını söylemesi üzerine soluğu İzmir’de aldı. Oğul Anaç, ”Beydağ da İzmir demek ama kent merkezinde olmamanın olumsuzluklarını yaşıyoruz. Endoskobi çekilirken artık hastaların uyutulduğunu bilmiyorduk. Araştırmamıza rağmen bunu geç öğrendik, bizi ilk gittiğimiz hekimler uyarmadı. Eğer böyle bir şeyi öğrenmeseydik annem endoskobiden kaçacaktı ve hastalığını öğrenme imkanımız olmayacak, her şeyde çok geç kalacaktık. Yapılan endoskopide parça alındı, bu tetkik bir kez daha tekrarlandı ve yemek borusunda üç santim
16
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Öte yandan İzmir Kent Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Sinan Ersin, hem Aysel Anaç’ın hastalığı ve uygulanan yöntem hem de yemek borusu kanseriyle ilgili bilgi verdi, uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Ersin şöyle konuştu: ”Hastanın mide şikayetlerinin bu hastalığıyla bir ilgisi yok. Bu sonradan başlayan ayrı bir şikayet. Yutma güçlüğü yemek borusu kanserlerinin en önemli alarm belirtisidir. Eğer bir kişide yutma güçlüğü varsa mutlaka endoskopik inceleme yapılması gerekir. Şikayet tekrarlarsa, daha önce yapıldı bir şey çıkmadı denmesi son derece yanlıştır, tehlikelidir. Her defasında endoskopi yapılması gerekir. Bu hastanın şansı çocuklarının ısrarcı davranıp annelerine endoskopi yaptırması. Eskiden hasta uyutulmadan endoskopi yapılıyordu. Hala uyutulmadan yapan merkezler var ama sayıları iyice azaldı. Geçmişten kötü bir şöhreti olduğu için hastalar endoskopiyi sevmiyorlar, korkuyorlar ve kaçıyorlar. Oysa bu hastadaki gibi erken tanıyla hastalık yakalandığında açık operasyona bile gerek kalmadan laparoskobik yöntemle kanserli yemek borusunu çıkarabiliyoruz. Türkiye’de yemek borusu kanseri tanısı hastalara çok geç koyuluyor. Tümör çok büyüdüğü zaman da açık operasyonda bile zor çıkarılıyor. Genel olarak yemek borusu kanserlerinin yarısı yani yüzde 50’si daha tanı anında çıkarılma şansını kaybetmiş oluyor. Kalan yüzde 50’sine cerrahi uygulayabiliyoruz. Bunların içinde laparoskopik cerrahi yöntemi uygulayabildiğimiz hasta da çok az oluyor, çünkü kapalı yönteme uygun erken tanılı hasta çok az oluyor. Aysel Anaç bu yönteme uygundu, kanserli yemek borusunu açtığımız delikten çıkardık, mideden yemek borusu oluşturduk. Ameliyatın haftasında taburcu oldu, ikinci günü sulu gıdalarla beslenmeye başladı. Önümüzdeki hafta yavay yavaş yumuşaktan daha katı gıdalara geçecek, normale dönecek. Açık yöntemle bu ameliyatı gerçekleştirseydik bu kadar çabuk sonuç alamazdık. Aysel hanım, çocuklarına çok şey borçlu.”
KENT HABER Hekime ulaşım kolaylaştı, ultrason yaygınlaştı, artık acil ameliyat gerektiren aort anevrizması vakaları görülmez oldu
Prof. Dr, Buket bu iki önemli damar hastalığından korunma konusunda ”yüksek tansiyondan kork, sigara içme” uyarısı yaptı. Kronik bronşitin de bu hastalıklarda risk faktörü olduğunu kaydeden Buket, sözlerini şöyle sürdürdü:
SAĞLIKTAN İYİ HABER Aort cerrahisi üzerinde önemli bilimsel çalışmalara da imza atan Kalp Damar Cerrahisi Profesörü Suat Buket, hekime ulaşmanın kolaylaşıp ultrason gibi tetkiklerin yaygınlaşması sayesinde ani ölümlere götüren aort anevrizması gibi hastalıkları artık görmediklerini söyledi. Sağlığın demografisinin değiştiğini belirten Buket, ”Boğaz enfeksiyonu da erken tanıyla tedavi edildiği için romatizmal kalp kapak hastalıkları da görmediğimiz hastalıklar arasında. Bu sevindirici.” dedi. İzmir Kent Hastanesi Kalp Damar Cerrahı Prof. Dr. Buket, eskiden erken tanısı koyulamadığı için pek çok insanın yaşamını yitirmesine neden olan bazı hastalıkların tıbbın ilerlemesi ve sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşmasıyla ”öldürücü” olmaktan çıktığını söyledi. Prof. Dr. Buket, kalpten çıkan büyük atar damarın (aorta) genişlemesine ya da balonlaşmasına ”aort anevrizması”, bu damarın üç tabakaya ayrılıp çatlaması ve kanın bu duvar içine akar hale gelmesine ”aort diseksiyonu” dendiğini hatırlatırken bu iki önemli damar hastalığının geçmişte epey hayata mal olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Buket, şöyle konuştu:
KARIN ULTRASONU HAYAT KURTARIYOR
”İki hastalık da düne kadar çok tehlikeli, hayati risk taşıyan hastalıklardı. Aort anevrizmasında damar yavaş yavaş genişlediği için çok büyük çapa ulaşmadan şikayet yaratmaz. Çok büyük çapa ulaşır etraftaki dokulara baskı yapmaya başladığında ağrı olur. Anevrizmanın en çok rastlandığı yer karın içi böbrek altında olandır. Genelde yaşlılarda olur. Artık hekime ulaşmak kolay, ultrason her yerde var ve hasta bir başka nedenle doktora gittiğinde karın ultrasonu çekildiğinde aort anevrizması çok küçük çaptayken yakalanıyor, patlamadan tedavi ediliyor. O nedenle 8-10 santimetrekare çapa ulaşmış anevrizma vakaları hemen hemen hiç gelmiyor. Esasta en gizli kalan ve en ölümcül olan ise aort diseksiyonudur. Aort diseksiyonunda ölüm oranı ilk 24 saatte saat başına yüzde 2’dir Yani 100 hastada akut diseksiyon olursa müdahale yapılmaması halinde ilk 24 saatte bu vakaların 48’i ölür. Ölüm oranı 15 günlük vakalarda yüzde 90’ı geçiyor. Yani ilk 24 saatte yüzde 52’si hayatta kalırken, 15 günde hayatta kalanların oranı yüzde 10’a düşüyor. O nedenle aort diseksiyonları acil cerrahi müdahale gerektiriyor. Artık ilçelerde bile ekokardiyografi, tomografi cihazları var ve yaygın kullanılıyor. Bu olanaklar bu vakaların tanısını da kolaylaştırdı.”
KALP ROMATİZMASI DA GÖRMÜYORUZ
”Sağlığın demografisi değişti. Sağlık hizmetlerine erişim kolaylaştıkça hastalıklar daha erken yakalanıyor. Eskiden romatizmal kapak hastalıkları vardı. Şimdi bunları da hemen hemen hiç görmüyoruz. Romatizma boğaz enfeksiyonunun bir komplikasyonu. Boğaz enfeksiyonu erken tanıyla erken tedavi edildiği için hasta akut eklem romatizması pozisyonuna gelmiyor. Bunlar sağlıkta sevindirici gelişmeler.”
aralık 2012 / www.kenthospital.com
17
Girişimsel Radyoloji
İĞNE DELİĞİNDEN TEDAVİ
Günümüzde hemen tüm tıp dalları ileri teknoloji gerektiren yeni yöntemler uygulamaktadır. Temel amacın hastaya en etkili, en az zarar verecek, en hızlı tedavinin hastanede fazla kalmadan verilmesi olduğu güncel tıp uygulamaları içinde Girişimsel Radyoloji tüm bu özellikleri içinde toplayan ideal bir branştır.
G
irişimsel radyoloji kendi başına tıptaki gelişmelerin birçoğunun toplandığı, sanayi desteği ile ileri teknoloji kullanan ve her gün yeni uygulamalar ile tanı ve tedavi için ilerleme gösteren aktif bir bilim dalıdır. Geliştirilen cihaz, teknik ekipman ve tedavi yöntemlerinin sayısı ve çeşitliliği baş döndürücü bir hızla sürmektedir.
Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY Uzmanlık Alanı Radyoloji, Girişimsel Radyoloji Eğitim Tıp Doktoru (1991) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Uzmanlık Eğitimi (1992-1996) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Gör. Uzm. Doktor (1996-1999) Girişimsel Radyoloji ve Abdomen Radyolojisi Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Yardımcı Doçent (2000) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Visiting Fellow (2004) Royal Collage of Surgeons Beaumont Hospital Interventional Radiology Department –Dublin, Ireland Research Fellow (2004-2005) Dotter Interventional Institute, Oregon Health Sciences University (OHSU) Portland-Oregon, USA Doçent (2000-2005) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Profesör (2006-…) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı
20
Farklı isimlerle ”minimal invaziv tedaviler”, ”damar-içi tedaviler” ya da “ciltten (perkütan) tedaviler” gibi adlandırılmış olan girişimsel radyolojik işlemler içerisinde akla gelebilecek hemen tüm hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş yöntemler mevcuttur. Temelde girişimsel işlemler, görüntüleme yöntemleri eşliğinde sadece ciltteki küçük bir delikten ya da damar içerisinden yapılan tedavileri kapsar. Girişimsel radyolojinin sağladığı avantajlar içerisinde en önemlisi birçok işlemin hastanın hastanede çok kısa süre kalmasına, hatta hastanede yatmasına bile gerek kalmadan yapılabilir olması, bir gözlem süresi sonrası hastaların taburcu edilebilmesidir. İşlemlerde çoğunlukla ağır bir anestezi gerekmez ve buna bağlı gelişebilecek riskler ortadan kalkar. Her türlü tıbbi tedavide görülebilecek olumsuzluklar (komplikasyonlar), olası riskler ve işlem sonrası ağrı girişimsel radyolojik tedaviler sonrası belirgin azalmaktadır ve iyileşme süreci kısadır. Girişimsel radyologlar tıbbi tedavi işlemlerini uzmanı oldukları radyolojik görüntüleme araçlarını kullanarak yapan hekimlerdir. Günümüzde tüm dünyada girişimsel radyoloji birimleri saygın hastanelerinin vazgeçilmezleri arasında yer
aralık 2012 / www.kenthospital.com
almaktadır ve hemen tüm klinik branşlar ile beraber çalışan, sorun çözen ve tam tedaviyi gerçekleştiren konuma taşınmıştır. Girişimsel işlem çeşitliliği ve sayısı her geçen gün artmakta ve bu alanda çalışan hekimler ise artık sadece teşhis ile ilgilenmemekte aynı zamanda bir iğne deliğinden tedaviyi de gerçekleştirmektedir. Yüksek teknolojik çalışmalar ve bu alanda çalışan özverili hekimlerin yaratıcılığı sayesinde birçok hastalığın tedavisi girişimsel radyolojik olarak yapılmaktadır. Örneğin, beyin damarlarından gelişmiş bir anevrizmanın (beyin atardamarında baloncuk oluşumu) yırtılıp kanamasını engellemek ve anevrizmayı ortadan kaldırmak için damar içinden özel malzeme ile tıkanması gibi karmaşık işlemler girişimsel radyolojinin günlük olağan çalışmasının bir parçasıdır. Girişimsel radyoloji gibi tıbbın tüm klinik alanları ile birlikte çalışıp hasta tedavisinde temel prensip olan ”primum non nocere” yani ”önce zarar verme” kavramına bu derece uyumlu bir bilim dalının gelişmesi ancak 20. yüzyılın teknolojik gelişmeleri ile ortaya çıkabilmiştir. İçinde yaşadığımız yeni yüzyılda ise bu alandaki görüntüleme ve girişimsel malzeme teknolojilerinin ilerlemesi, yeni uygulama alanları ve Özel Kent Hastanesi gibi gelişen girişimsel radyoloji merkezleri sayesinde gelişme hızlanarak sürmektedir. Günümüzde giderek önem kazanan yüksek teknolojik görüntüleme yöntemlerini içeren radyoloji, ”tıbbın gözü” olarak kabul edilmektedir. Girişimsel radyoloji ise görüntüleme yöntemlerini kullanarak sağladığı tedaviler sayesinde bu gözü yöneten beyin haline gelmiştir.
Girişimsel Radyoloji
Girişimsel radyoloji kendi başına tıptaki gelişmelerin birçoğunun toplandığı, sanayi desteği ile ileri teknoloji kullanan ve her gün yeni uygulamalar ile tanı ve tedavi için ilerleme gösteren aktif bir bilim dalıdır. Geliştirilen cihaz, teknik ekipman ve tedavi yöntemlerinin sayısı ve çeşitliliği baş döndürücü bir hızla sürmektedir Farklı isimlerle ”minimal invaziv tedaviler”, ”damar-içi tedaviler” ya da ”ciltten (perkütan) tedaviler” gibi adlandırılmış olan girişimsel radyolojik işlemler içerisinde akla gelebilecek hemen tüm hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş yöntemler mevcuttur. Temelde girişimsel işlemler, görüntüleme yöntemleri eşliğinde sadece ciltteki küçük bir delikten ya da damar içerisinden yapılan tedavileri kapsar. Girişimsel radyolojinin sağladığı avantajlar içerisinde en önemlisi birçok işlemin hastanın hastanede çok kısa süre kalmasına, hatta hastanede yatmasına bile gerek kalmadan yapılabilir olması, bir gözlem süresi sonrası hastaların taburcu edilebilmesidir. İşlemlerde çoğunlukla ağır bir anestezi gerekmez ve buna bağlı gelişebilecek riskler ortadan kalkar. Her türlü tıbbi tedavide görülebilecek olumsuzluklar (komplikasyonlar), olası riskler ve işlem sonrası ağrı girişimsel radyolojik tedaviler sonrası belirgin azalmaktadır ve iyileşme süreci kısadır. Girişimsel radyologlar tıbbi tedavi işlemlerini uzmanı oldukları radyolojik görüntüleme araçlarını kullanarak yapan hekimlerdir. Günümüzde tüm dünyada girişimsel radyoloji birimleri saygın hastanelerinin vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır ve hemen tüm klinik branşlar ile beraber çalışan, sorun çözen ve tam tedaviyi gerçekleştiren konuma taşınmıştır. Girişimsel işlem çeşitliliği ve sayısı her geçen gün artmakta ve bu alanda çalışan hekimler ise artık sadece teşhis ile ilgilen-
memekte aynı zamanda bir iğne deliğinden tedaviyi de gerçekleştirmektedir. Yüksek teknolojik çalışmalar ve bu alanda çalışan özverili hekimlerin yaratıcılığı sayesinde birçok hastalığın tedavisi girişimsel radyolojik olarak yapılmaktadır. Örneğin, beyin damarlarından gelişmiş bir anevrizmanın (beyin atardamarında baloncuk oluşumu) yırtılıp kanamasını engellemek ve anevrizmayı ortadan kaldırmak için damar içinden özel malzeme ile tıkanması gibi karmaşık işlemler girişimsel radyolojinin günlük olağan çalışmasının bir parçasıdır. Girişimsel radyoloji gibi tıbbın tüm klinik alanları ile birlikte çalışıp hasta tedavisinde temel prensip olan ”primum non nocere” yani ”önce zarar verme” kavramına bu derece uyumlu bir bilim dalının gelişmesi, ancak 20. yüzyılın teknolojik gelişmeleri ile ortaya çıkabilmiştir. İçinde yaşadığımız yeni yüzyılda ise bu alandaki görüntüleme ve girişimsel malzeme teknolojilerinin ilerlemesi, yeni uygulama alanları ve Özel Kent Hastanesi gibi gelişen girişimsel radyoloji merkezleri sayesinde gelişme hızlanarak sürmektedir. Günümüzde giderek önem kazanan yüksek teknolojik görüntüleme yöntemlerini içeren radyoloji, ”tıbbın gözü” olarak kabul edilmektedir. Girişimsel radyoloji ise görüntüleme yöntemlerini kullanarak sağladığı tedaviler sayesinde bu gözü yöneten beyin haline gelmiştir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
21
Girişimsel Radyoloji
GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ İLE İLGİLİ SORULAR:
Şah damarındaki darlık nedeniyle felç geçirmiş ya da felç riski olduğu söylenmiş hastalarda ne yapılabilir?
Kanser tedavisinde girişimsel tedaviler var mı?
Girişimsel radyolojinin en yaygın uygulama alanlarında biri kanser tedavisi. Bu hastalığın teşhisinde iğne biyopsi uygulaması ile başlamakta. Teşhis konulduktan sonra ise Onkoloji Bölümü ile birlikte yapılan değerlendirme sonrası radyofrekans ablasyon gibi termal yöntemler ile tümörün kurutulması ya da kemoembolizasyon, radyoembolizasyon gibi nokta atış yöntemleri ile damar içerisinden tümörün yok edilmesine dek gelişebilmektedir.
Rahimde myomu olan hastanın girişimsel radyolojik olarak tam tedavisi mümkün müdür?
Myom tedavisinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygın kabul gören tedavi yöntemi damar içerisinden myomun kurutulmasıdır. Biz de Türkiye’de bu tedaviyi yapan nadir merkezlerden biriyiz ve Kadın Hastalıkları Bölümü ile birlikte yapılan değerlendirme sonucunda uygun bulunan hastalarda bu tedaviyi başarıyla uygulamaktayız. Damar içinden uygulanan özel ilaçlar sayesinde rahimdeki myomlar kurutulmakta ve hastalar ertesi gün taburcu olabilmektedir.
Bacaklarda oluşan şişlik ve varislerin girişimsel tedavisi mümkün mü?
Son yıllarda en büyük gelişmeyi gösteren alanlardan biri bacaklardaki toplardamar yetersizliğine bağlı varis tedavisidir. Kalp-Damar Cerrahisi Bölümü ile birlikte değerlendirme ardından uygun hastalarda lazer ve radyofrekans gibi yöntemler ile yetersizlik gösteren damarlar ciltten ulaşılarak tedavi edilmekte ve hasta aynı gün içerisinde taburcu olmaktadır.
22
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Anjiografi zor bir işlem midir?
Damar hastalıklarının teşhisinde en ileri yöntem anjiografidir. Girişimsel radyoloji tarafında da vücudun tüm sorunlu damarlarında uygulanabilir. Hasta için hiçbir zahmeti yoktur ve genellikle yarım saat içinde biter. İşlem genellikle kasık damarından yapılır ve tıkalı ya da daralmış damarların aynı anda açılması mümkündür. Hastalar bir gün içerisinde taburcu olur.
Yürümekle bacaklarımda ağrı oluyor, biraz dinlenince geçiyor, damarlar ile ilgili olabilir mi?
Yürümekle ortaya çıkan bu tipik yakınma bacakta ağrı, kasılma ya da kramp tarzında da görülebilir. Genellikle bacakları besleyen damarların bir seviyede daralması ya da tıkanması ile oluşan bu sorunun çoğunlukla kısa bir anjiografi işlemi ve aynı seansda balon ya da stentle tedavisi girişimsel radyoloji tarafından gerçekleştirilebilir. Damar hastalığı çok ileri durumda ise cerrahi gerekebilir.
Şeker hastası olan hastalarda ayaklarda görülen yaralar ve yürüme güçlüğü için girişimsel radyolojinin yararı olabilir mi?
Yine bacak damarlarında darlık ve tıkanmalar şeker hastalığında çok görülür ve buna bağlı yaralar açılabilir. Geç kalınırsa organ kaybı ile sonlanabilecek bu durumların çoğunda girişimsel radyolojik olarak balon ya da stentle tedavi mümkündür.
Beyni besleyen şah damarlarındaki darlıkların klasik tedavisi deneyimli damar cerrahi merkezlerinde boyundan yapılan özel bir ameliyattır. Ancak son on yılda bu alanda sağlanan teknolojik gelişmeler ve özellikli girişimsel uygulamalar sayesinde anjiografi sırasında damar içerisinden stent-balon uygulaması ile bu hayati sorunun tedavisi sık kullanılan bir girişimsel radyolojik yöntem haline gelmiştir.
Ana atardamar (aort) genişlemesi ve balonlaşması sık görülen bir durum mudur?
İleri yaş grubunda damar hastalığının ilerlemesi bazı ana damarlarda balonlaşma (anevrizma oluşumu) ile sonuçlanabilir. Özellikle bilinen damar hastalığı olan (koroner gibi), yüksek tansiyonu bulunan, 50 yaş üzeri erkek hastalarda aort anevrizması olarak bilinen ana atardamar balonlaşması oluşabilir ve hayati risk yaratır. Birçok ek hastalığı ve organ sorunu olan bu tip hastalarda ameliyatın kendisi de risk yarattığı için son yıllarda gelişen damar içerisinden kılıflı stent (stent-greft) tedavisi girişimsel radyoloji ve damar cerrahi tarafından birlikte uygulanmaktadır ve başarılı sonuçları yaygınlaşmıştır.
Karaciğer ve böbrek hastaları için özel uygulamalar var mıdır?
Hastalığın tipine ve zarar verdiği alana yönelik çok çeşitli girişimsel tedaviler mevcuttur. Merkezimizde bu organlara bağlı rahatsızlığı olan çok sayıda hasta sadece ciltteki küçük bir iğne deliği üzerinden tedavi edilmektedir.
Girişimsel Radyoloji
TEMEL GİRİŞİMSEL RADYOLOJİK İŞLEMLER: Anjiyografi:
Anjiografi sadece kalp damarları için uygulanan bir yöntem değildir. Vücudun her bölgesine bulunan kan damarlarında hastalık olabilir ve anjiografi ile değerlendirilebilir. Girişimsel radyoloji hekimleri beyinden ayak ucuna dek koroner damarlar haricinde, vücudun tüm atar ve toplar damarlardaki darlık, tıkanma ve balonlaşmaları ortaya koymak amacı ile anjiografi işlemleri yaparlar. Vücudun sorunlu bölgesine damar içinden kateter adı verilen ince bir tüp ile ulaşılması, röntgen ışınları ile görülebilen bir ilaç verilmesi ve filmler çekilmesi ile elde olunan anjiografi görüntülerine göre hastanın aynı anda damar içerisinden tedavisi de yapılabilir.
Balon anjioplasti:
Anjiografi sırasında saptanan dar ya da tıkalı damarlara yönelik geliştirilmiş birçok teknik mevcuttur. Balon anjioplasti bunlar içerisinde en yaygın kullanılan yöntemdir. Balon anjioplasti işleminde damar içersinden ilerletilen milimetrik incelikte bir balon ile tıkalı ya da daralmış damar balon şişirilerek genişletilir ve normal çapına ulaştırılır. Böylelikle tıkalı ya da dar olan bacak damarları, kol damarları, böbrek damarları ve şah damarları açılabilir, beyne giden damarlardaki darlıklar ve buna bağlı dolaşım bozuklukları ortadan kaldırılabilir. Balon anjioplasti
Stent takılması:
Damarlardaki darlıkların çok ileri düzeyde olması ya da tam tıkanıklık durumunda sadece balon anjioplasti tedavi için yeterli olmayabilir. Bu durumda beyinden ayak ucuna dek vücudun tüm atar ve toplar damarlarına yönelik olarak damara uygun metal tel bir kafes şeklindeki stentler, tıkalı ya da daralmış kan damarlarının açılmasında kullanılabilir.
Stent-greft takılması (kılıflı stent):
Damarlarda gelişen anevrizmalar (balonlaşmalar, genişlemeler) yaşamsal risk yaratır ve bir nevi saatli bomba gibidir. Atardamarın balonlaşmasını yırtılama takip eder. Damarın güçsüz kesiminden kanamayı engellemek amacıyla kılıflı bir stent aracılığı ile içeriden onarılması işlemine endovasküler stent greft uygulaması adı verilir. Vücudun en büyük damarı olan aortanın anevrizmalarında (balonlaşmalarında) sık kullanılır ve ”endogreft” (damar içinden yama) olarak da isimlendirilir. Merkezimizde girişimsel radyoloji ve kalp damar cerrahi ekipleri bu yöntemle birlikte çalışarak hayati risk taşıyan balonlaşmış damarları sadece kasıktan küçük bir kesi üzerinden iyileştirmekte ve bu işlemleri günümüzde yaygın olarak uygulamaktadır. Tüm organlara ait damarların anevrizmalarının tedavisi için özellikli stentler, kılıflı stentler geliştirilmiştir ve normal anjiografi sırasında uygulanabilmektedir.
Beyin damar hastalıkları için yaygınlık kazanmış embolizasyon işlemleri sayesinde ameliyata gerek kalmadan balonlaşmış, yırtılma riski taşıyan damar parçası tıkanır ya da her an çatlayabilecek damar yumakları devre dışı bırakılır ve beyin kanaması riski ortadan kaldırılır. Bu sayede beyin damarında balonlaşma saptanmış bir hastanın damar içerisinden tedavisi gerçekleştirilebilir. Mide, barsak sistemi ya da akciğerler gibi vücudun farklı bölgelerinde ortaya çıkan kanamalarda ise anjiografi ile damar içerisinden ilerleyip kanayan sorunlu bölgenin tedavisi embolizasyon teknikleri ile mümkündür. Ayrıca kadın hastalıkları cerrahisi için uygun bulunmayan ya da ameliyatı tercih etmeyen hastalarda uygulanan uterin myom embolizasyonu yani rahimdeki myomların damar içerisinden tıkanarak devre dışı bırakılması ve kurutulması işlemleri embolizasyonun çok başarılı olduğu örneklerdir.
Embolizasyon:
Damar içinden tedaviler sayesinde geçmişte ölümcül sonuçları olabilecek organ kanamalarının çoğunu tedavi etmek mümkün olmuştur. Embolizasyon, kanamaların durdurulması ya da her an kanayabilecek damar bozukluklarının (balonlaşma, atar-toplardamar yumağı gibi) ortadan kaldırılması için çeşitli tıkayıcı araçlar ile sorunlu damar kesiminin tıkanmasıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
23
Girişimsel Radyoloji
Kemoembolizasyon:
Kanserli dokunun ortadan kaldırılması amacı ile damar içinden tümöre dek ilerleyip kanser ilacı uygulaması ile birlikte özel maddeler kullanarak tümörü besleyen damarların tıkanması işlemidir. Günümüzde yeni gelişen yöntemler ile özellikle karaciğer tümörlerinde ileri evrelerde dahi damar içinden verilen özel ilaçlar ve tıkama maddeleri ile başarılı tedaviler yapılmaktadır. Ayrıca özel hazırlanmış radyoaktif maddelerin damar içerisinden sadece hedef tümör dokusuna verilmesini sağlayan Yitrium-90 mikrosfer tedavisi de nükleer tıp işbirliği ile girişimsel radyolojik işlemler olarak yapılmaktadır. Radyoembolizasyon denilen bu yöntem ile karaciğerin içerisinde tümörü besleyen damarlara dek ulaşıp özel Yitrium-90 mikrosferleri tümör dokusuna vermek ve karaciğer tümörleri ile karaciğere metastaz yapmış kanser odaklarını ortadan kaldırmak mümkün olmaktadır.
Radyofrekans ablasyon:
Kanserli dokuya ciltten bir iğne ile girip radyofrekans enerjisi ile tümörün yok edilmesi işlemidir. Bu işlem öncelikle cerrahi riskleri yüksek olan ya da ameliyatı kabul etmeyen hastalarda kalıcı tedavi olarak kanserli dokuların yok edilmesi için kullanılmaktadır ve işlem sonrası hasta kısa bir takip sonucu ertesi gün taburcu edilmektedir. Özellikle karaciğer tümörleri için geliştirilen yöntem son dönemde çalışmalarımızda böbrek tümörleri ve akciğer tümörleri tedavilerinde, ayrıca ileri evrede kemik metastazı ağrı palyasyonunda kullanılmaktadır.
24
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Diyaliz damar girişimleri:
Böbrek yetmeliği olan hastalar için diyalize girdikleri damarlar hayati önem taşımaktadır. Bu hastaların damarlarında zaman içerisinde ortaya çıkan sorunların giderilmesinde de girişimsel işlemler büyük önem taşır. Hemodiyaliz için kullanılan damarlarının tıkanması ya da daralması halinde yeniden çalışır hale gelmesi için uygulanan birçok farklı girişim mevcuttur. Tıkalı olan ya da tıkanmaya giden dar diyaliz fistüllerinin açılması sayesinde hastalar diyalize girmeye devam edebilirler. Günübirlik yapılan bu işlemlerin hemen ardından hasta normal şekilde diyaliz programına devam edebilir.
Safra yollarının açılması:
Bazı tümörlerde ya da safra yolunu ilgilendiren ameliyatların sonrasında safra kanallarında darlık-tıkanmalar oluşabilir. Bu hastaların kanında safra ile atılması gereken maddelerin birikmesine bağlı sarılık ve vücut dengelerinde bozulmalar oluşur. Safra yolu tıkanıklığı ile sarılık oluşması halinde, tıkalı safra yollarının ciltten küçük bir iğne ile girilerek balon ya da stentle açılması ve safranın ince bir boru ile dışarıya alınması, uzun dönemde içeriye yerleştirilen stent sayesinde kanalın açık kalması mümkündür. Böylelikle hastaların sarılıkları ve vücudun bundan etkilenmesi ortadan kalkar.
Nefrostomi ve idrar yolu tıkanıklıklarının açılması:
Nefrostomi, idrar yolu tıkanıklıklarında
böbreği korumak için idrarın ciltten ince bir boru ile dışarıya alınmasıdır. Bu sayede böbrek tıkanıklık ve idrar birikimi nedeniyle gördüğü hasardan kurtulur, çalışmaya devam edebilir. Eğer tıkanıklığın cerrahi olarak düzeltilmesi güçlük taşıyorsa bu tip hastalarda yine ciltten iğne ile girişim yapılarak tıkalı kısmı açacak plastik stent ve balon uygulamaları yapılabilir.
Apse boşaltılması:
Ciltten küçük bir delikten girilerek vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın boşaltılmasıdır. Genellikle ameliyatlardan sonra ya da vücut direnci düşük hastalarda görülen apselerin tam tedavisi sadece küçük bir iğne girişi ve kateter yerleştirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Büyük bir ameliyata gerek kalmadan sadece lokal anestezi ile yapılan bu işlemler sonrası apse boşaltılır, vücuttaki enfeksiyon ortadan kaldırılır.
İğne biyopsileri:
Şüpheli bir dokunun niteliğinin belirlenmesi ancak patolojik inceleme ile mümkün olmaktadır. Tedavi öncesi patolojik değerlendirme için geçmişte ağırlıklı olarak cerrahi yapılırdı ancak günümüzde iğne biyopsileri birçok alanda bunun yerini almıştır. Tanı ve tedaviyi belirlemek amacı ile ultrason, BT ya da başka bir radyolojik görüntüleme aracı kılavuzluğunda özel bir iğne kullanılarak vücudun neresinde olursa olsun hasta dokudan parça ya da sıvı örneği alınması mümkündür. Hastalar işlem sonrası kısa bir gözlem süresi ardında günlük normal hayatlarına dönebilmektedir.
Girişimsel Radyoloji
KISA BAŞLIKLAR HALİNDE DİĞER ÖZELLİKLİ GİRİŞİMSEL RADYOLOJİK İŞLEMLER Toplardamar tıkanıklıklarında çok ciddi bir risk olan akciğere pıhtı kaçmasını (pulmoner emboli) engellemek için uygulanan Vena Cava filtre girişimleri. Toplardamar tıkanıklıklarının tam açılması ve kan akımının sağlanması için pıhtının dışarıya alınması amacıyla yapılan tromboaspirasyona dayalı girişimsel işlemler. Lazerle varis tedavisi bacaklarda toplardamar yetmezliği neticesinde oluşan varis, ağrı ve şişliklerin Doppler ultrasonografi eşliğinde toplardamar içi lazer (Endovenöz Lazer) uygulaması ile tedavisi girişimleri. Tamamlayıcı tedavi olarak skleroterapi (köpük tedavisi) uygulamaları. Beyin atar damarlarına pıhtı kaçması ve inme, felç gelişmesi halinde erken safhada yapılabilecek pıhtı çıkartmaya yönelik nörogirişimsel işlemler.
Tam tıkalı damarları açmaya yönelik damar içinden özel tıraşlatıcı sistemler ve lazer uygulamaları. Organ nakilleri sonrası oluşan çeşitli tıkanma ve darlıkları açmaya yönelik perkütan girişimsel işlemler. Kas, iskelet sistemi hastalıklarında ve özellikle omurga rahatsızlıklarında, kemik çökmesi durumlarında ciltten kemik iğnesi ile girilerek yapılan çeşitli işlemler. Kronik ileri evre karaciğer hastalığı olan ve karın içi yoğun sıvı birikimi ya da yemek borusundan kanama ihtimali olan hastalarda, karaciğerdeki ana toplar damarın kalbe giden ana toplar damara ciltten bir delik üzerinden bağlanması (TIPS) işlemi. Benzer hastalarda kanamaları durdurmak için sindirim sistemindeki varisleşmiş damarların tıkanması girişimleri.
Yurdumuzda yaygın bir sağlık sorunu olan ve çoğunlukla karaciğerde görülen parazit kistlerinin (Kist Hidatik) sadece ciltten iğne ile girilerek ilaç uygulamasıyla tam tedavisi. Böbrek, kasık bölgesi ve karaciğer başta olmak üzere çeşitli organ ve dokularda oluşmuş içi sıvı dolu kese halindeki basit kistlerin ciltten iğne ile boşaltılması ve ilaç uygulaması ile kurutulması. Benzer şekilde vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş sıvı birikimlerinin boşaltılması girişimleri.şekilde vücudun farklı bölgelerinde oluşmuş sıvı birikimlerinin boşaltılması girişimleri. Lazerle varis tedavisi bacaklarda toplardamar yetmezliği neticesinde oluşan varis, ağrı ve şişliklerin Doppler ultrasonografi eşliğinde toplardamar içi lazer (Endovenöz Lazer) uygulaması ile tedavisi girişimleri. Tamamlayıcı tedavi olarak skleroterapi (köpük tedavisi) uygulamaları.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
25
Laboratuvar
Kent Hastanesi merkez laboratuvarı, Kent Hastanesinin açıldığı 2004 yılından beri hastanemizin tüm hastalarına hizmet vermenin yanında İzmir ve çevre illerden gelen tüm hastaların laboratuvar ile ilgili isteklerine cevap vermektedir.
Uzm. Dr. Gültekin TAŞ Uzmanlık Alanı Temel ve Klinik Biyokimya Eğitim Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi (deütf) Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri Türk Klinik Biyokimya Derneği Türk Biyokimya Derneği Klinik Biyokimya Uzmanları Derneği
Ç
ağımızda her geçen gün birçok yeni teknolojik buluş yapılmakta ve bunların pek çoğu tıp alanında uygulama alanı bulmaktadır. Tıpta özellikle laboratuvar ve görüntüleme dallarında bu gelişmelerin gerisinde kalmak mümkün değildir. Merkez laboratuvarımızda tüm bu teknolojik gelişmeler yakından takip edilerek, her biri alanlarında lider markaların en güncel cihazları kullanılarak testleri yetkin personel ve tecrübeli uzman hekim kadrosu tarafından sonuçlandırılmaktadır. Kesin ve doğru sonuçlar üretebilmenin yalnızca mükemmel cihazları seçmekle mümkün olmadığı bilinciyle cihazların titizlikle kalibrasyonları yapılmakta, çoklu iç ve dış kontrol sistemleriyle doğrulukları gösterilmekte ve kayıt altında tutulmaktadır. Tüm bunları yaparken izlenen yöntemler ”yaptığını yaz, yazdığını yap” mantığıyla sistematik bir şekilde dokümante edilmektedir. Kent Hastanesi merkez laboratuvarı olarak hedefimiz ise Türkiye’de referans bir tıbbi analiz laboratuvarı olacak şekilde uluslararası normlar-
26
aralık 2012 / www.kenthospital.com
da, sürekli yenilenen çağdaş teknolojik alt yapısı ve yetkin personeliyle, kaliteli ve güvenilir tıbbi laboratuvar hizmetini son kullanıcıya ulaştırmaktır. Kent Hastanesi merkez laboratuvarı haftanın yedi günü 24 saat kesintisiz hizmet vermektedir. Laboratuvarda yapılamayan testlerin anlaşmalı dış laboratuvarda yapılması sağlanır.
Laboratuvar
Laboratuvar üç alt birimden oluşur: I - Klinik Biyokimya II - Klinik Mikrobiyoloji III - Klinik Patoloji Kent hastanesinde, laboratuvar istemleri hastane işletim sistemine (HİS) bağlı terminallerden giriş yapılarak laboratuvara iletilir. Örnekler alındığı yerde (servis veya laboratuar kan alma bölümü), hastanın kimlik doğrulaması yapılarak etiketlenir ve laboratuvara gönderilir. Örnekler laboratuvar red kriterlerine göre değerlendirilip incelemeye uygun olarak kabul edilen örnekler için istenilen testler yapılır. Kabul edildiği gün çalışılamayan örnekler test stabilitesine uygun koşullarda saklanır. Test sonuçları laboratuvar tarafından HİS ile geri bildirilir. Hastane dışından gönderilen örnekler hastane kayıt işlemi yapıldıktan sonra, laboratuvar kayıt kabul görevlisi tarafından barkod etiketi konur, yapılması istenen testlerin bilgisayar girişi yapılır. Hastane dışından gönderilen örneklerin test sonuçları basılı rapor halinde veya istenirse internet ortamında verilir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
27
Laboratuvar
I - Klinik Biyokimya: Kent Hastanesi merkez laboratuvarında klinik biyokimya laboratuvarının üç alt laboratvuarı vardır. Bu laboratuvarların sorumlusu tibbi biyokimya uzmanıdır. Biyokimya lab. Hematoloji lab. İdrar lab. 1. Biyokimya lab: Biyokimya laboratuvarında rutin biyokimyasal testler (Glukoz, Üre, AST v.b.), hormon testleri (TSH, FSH, LH v.b.), tümör belirteçleri (CEA, AFP v.b.), vitamin(Vit B12, Folik asit, Vit D) düzeyleri bu laboratuvarda çalışılan bazı testlerdir. Laboratuvarda Roche firmasının COBAS 6000 otoanalizörü bulunmaktadır. Cihazımız hastane informasyon sistemi (HİS) ile bağlantılı çalışır. Test isteklerinin otoanalizöre aktarılması ve çıkan sonuçların HİS sistemine iletilmesi bilgisayar ortamında yapılır. Bu cihazda rutin biyokimyasal testler, hormon testler, tümör belirteçleri, vitamin düzeyleri aynı örnekten çalışılmaktadır. Biyokimya laboratuvarında hergün internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı (RIQAS) uygulanır. 2. Hematoloji lab.: Hematoloji laboratuvarında tam kan sayımı, koagülasyon testleri (PT, aPTT, Fibrinojen) ve hastalara kan ve kan ürünleri vermeden önce yapılan Cross-Match testi yapılmaktadır. Bunların dışında kalan hematoloji testleri dış laboratuvarda çalışılmaktadır. Hematoloji laboratuvarında kan sayımı için Roche firmasının XT-2000i ve KX-21 otoanalizörleri bulunmaktadır. Hematoloji laboratuvarında hergün internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı (RIQAS) uygulanır. 3. İdrar lab. İdrar laboratuvarında idrarın biyokimyasal testleri (strip) ve mikroskobik incelemesi yapılmaktadır. Ayrıca idrar kültürü içinde örnekler burada kabul edilir. İdrar laboratuvarında Roche firmasının Miditron junior otoanalizörleri bulunmaktadır. İdrar laboratuvarında belli aralıklarla internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir.
II- Klinik Mikrobiyoloji: Kent Hastanesi merkez laboratuvarı klinik mikrobiyoloji laboratuvarı immünoloji, seroloji ve bakteriyolojiden oluşmaktadır. İmmünoloji-seroloji laboratuvarında tüm viral markerlar (hepatitler, HIV, TORCH) Abbott Architech-i1000 cihazında çalışılmaktadır. Cihazımız hastane informasyon sistemi (HİS) ile bağlantılı çalışır. Testleri isteklerinin otoanalizöre aktarılması ve çıkan sonuçların HİS sistemine iletilmesi bilgisayar ortamında yapılır. İmmünoloji-seroloji laboratuvarında belli aralıklarla internal kalite kontrol materyalleri verilerek testlerin doğruluğu denetlenir. Ayrıca belli aralıklarla ekternal kalite kontrol programı uygulanır. Bakteriyoloji laboratuvarında bakteriyolojik kültür, identifikasyon, antibiyogram testleri yapılmaktadır. Ayrıca bu laboratuvarda her türlü vücut sıvısının mikrobiyolojik ve hematolojik boyama işlemleri ve mikroskopik incelemeleri yapılır.
28
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Risk Yönetim Danışmanı Sigorta ve Reasürans Brokeri İnsan Kaynakları Danışmanı
AON SİGORTA VE REASÜRANS BROKERLİĞİ A.Ş. Genel Müdürlük
Saray Mahallesi Adnan Büyükdeniz Caddesi Akkom Ofis Park No:2 K:7-8-9 Ümraniye / İstanbul t +90.216.6360700 f +90.216.6921212
Ege Bölge Müdürlüğü
Atatürk Caddesi Berin Reşat Aksoy Plaza No:384 K:3 D:5 Alsancak / İzmir t +90.232.4211623 f +90.232.4211629
Aon, Manchester United Ana Sponsorudur.
Patoloji
Patoloji laboratuvarlarında, tanı koymak amacıyla vücuttan alınan “organ, doku ve sıvılar” ya da “otopsi” adı verilen işlemle ölümden sonra “tüm vücut” incelenir. Patoloji laboratuvarına gönderilen örnekler ameliyatla alınan, genellikle büyük olan materyaller ya da biyopsi adını verdiğimiz yöntemle alınan küçük materyaller olabilir. Akciğer, karın ve kalp zarı gibi vücut boşluklarında biriken sıvılar, tiroid, akciğer, karaciğer, meme, böbrek başta olmak üzere çeşitli organlarda oluşan kitlelerden iğne ile alınan örnekler de patolojinin incelediği materyallerdendir.
Ö
Doç Dr. Latife DOĞANAY Uzmanlık Alanı Patoloji Eğitim Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Eğitimi Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, Uzmanlık Eğitimi Ve Öğretim Üyeliği. Bilimsel Aktivite Ve Ödüller 25 Adet Uluslarası, 40’tan Fazla Ulusal Yayın. Çok Sayıda Ulusal Ve Uluslararası Bildiri.
rnekler patolojik incelemeye gönderilirken istenen sadece ”tanı” olabilir. Bu gibi durumlarda hastalıklı bölgeden küçük bir doku alınır ve incelenmek üzere patolojiye gönderilir. Bunun sonucuna göre tedavi planlanır. Tanıyı önceden bilmek uygulanacak cerrahi işlemi değiştirmeyecekse, mevcut kitle ya da lezyon tamamen çıkarılır ve bundan sonra patolojik inceleme istenir. Bazı durumlarda ise ameliyata başlanır, ameliyat sırasında lezyondan küçük bir parça ya da lezyonun tamamı alınarak patolojiye gönderilir. Hasta ameliyatta iken cerrahın öğrenmek istediği bilgileri elde etmek üzere materyal incelenir. Böyle durumlarda doku dondurularak incelendiği için bu işleme “frozen inceleme” adı verilir. Ortalama 15-20 dk süren frozen yöntemi ile incelemede, genellikle materyalde tümör olup olmadığı, varsa malign (kötü huylu) olup olmadığı, materyalin cerrahi sınırlarında tümör kalıp kalmadığı gibi bilgiler istenir. Elde edilen bilgilere göre ameliyatın seyri belirlenir. ”Tanı koymak” patolojide ilk hedef olmakla birlikte kötü huylu diye bilinen malign tümörlerde gönderilen materyal içinde ”tümörün yaygınlık derecesini, cerrahi sınırlarda tümör kalıp kalma-
30
aralık 2012 / www.kenthospital.com
dığını, meme kanseri gibi bazı tümörlerde hastanın hangi ilaçlardan yarar göreceğini, hastalığın seyrini tahmin etmemize yarayacak bulguları elde etmek ve patoloji raporunda belirtmek” de gereklidir. Yukarıda patoloji laboratuvarını tanıtmak için sıraladığımız tüm işlemler hastanemiz patoloji laboratuvarında titizlikle yapılmaktadır.
Patoloji
Güncel gelişmeleri takip eden patoloji laboratuvarımız, klinik gereksinimler doğrultusunda gelişmeye devam edecektir. Erişkin otopsisi ve nadiren gerek duyulan birkaç işlem dışında tüm mikroskopik incelemeler, frozen inceleme, histokimya ve immunohistokimyasal incelemeler hastanemiz bünyesinde bulunan patoloji laboratuvarında yapılmakta, kullanılan materyaller yeniden ihtiyaç duyulabileceği düşüncesiyle uzun yıllar arşivde
saklanmaktadır. Patoloji hizmetleri verilirken, hastanemizde kullanılan bilgi paylaşım sistemi sayesinde ”doğru tanı”nın ayrılmaz bir parçası olan hastaya ait klinik, radyolojik ve laboratuvar bulgulara anında ulaşılmakta, gerektiğinde konsültasyon ve konseyler yoluyla bilgi paylaşımı yapılmaktadır. Ameliyat öncesi
ve patolojik inceleme sonrası tanılar arasındaki uyum patoloji laboratuvarı verilerine dayanarak raporlanmakta, patoloji laboratuvarı ”tanı verme süreleri” takip edilmekte, her ay düzenli olarak rastgele seçilen materyaller için ”dış kalite kontrol değerlendirmeleri” yapılmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
31
Nükleer Tıp
N Uzm. Dr. Ebru ACAR Uzmanlık Alanı Nükleer Tıp Eğitim - Çalıştığı Kurumlar Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1998 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları; Asistanlık Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp; Uzmanlık Mesleki İlgi ve Aktiviteler Nükleer onkoloji Nükleer kardiyoloji İntraoperatif gama prob uygulamaları
ükleer tıp nedir?
Radyoaktif maddelerin vücuda verilerek hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanıldığı ana bilim dalıdır. Bu radyoaktif maddeler, vücuda damar yoluyla, solunum yoluyla, ağız yoluyla içirilerek veya tetkikin şeklinde göre çok daha özel yollarla uygulanabilir. Verildikten sonra ilacın hastalığın tipine ve yerine göre vücuttaki dağılımına bakıp fotoğrafları, filmleri çekilerek veya matematiksel analizleri yapılarak bu filmler ve sonuçlar üzerinden teşhis edilmesi sağlanır. Nükleer tıptaki görüntü amaçlı alınan filmlere sintigrafi denir. Sintigrafinin daha üst düzeyli 3 boyutlu görüntülerine ise SPECT (Tek foton emisyon komputerize tomografi) ve PET (pozitron emisyon tomografisi) adları verilmektedir. Doğada üç tip radyasyon bulunmaktadır. Alfa ışınları, beta ışınları ve gama ışınları. Alfa ışınları tıpta kullanılmamaktadır. Beta ışınları nükleer tıp içerisinde hastalıkların tedavisinde kullanılırken, gama ışınları ise teşhis amaçlı kullanılmaktadır. Kullanılan gama ışınlarının adına istinaden de nükleer tıptaki görüntüleme cihazlarına gama kameralar denmektedir. Radyoloji bölümünde yapılan tetkiklerde radyasyon tıbbi cihazların içinde bulunurken nükleer tıpta kullanılan radyasyon hastalara ilaç olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla hastanın vücudu radyasyon kaynağı haline gelmekte ve cihazlar
32
aralık 2012 / www.kenthospital.com
bu radyasyonların saçılmasını görüntü haline getirerek hastalıkların fotoğraflanmasını sağlamaktadır. Bu nedenden ötürü yapılan tetkik ya da tedavide uygulanan radyasyonun tipine göre işlem sonrasında dikkat edilecek belli basit ancak önemli noktalar bulunmaktadır. Bu konuya daha sonra daha detaylı olarak değineceğiz. Hastalıkların başlangıç safhalarında önce hücresel düzeyde çalışma bozuklukları yani işlev bozuklukları meydana gelmekte daha sonra ise bu süreci şekilsel yani anatomik bozukluklar takip etmektedir. Radyoloji bölümünde organların anatomileri ya da şekillerine dayalı teşhis imkanları bulunmaktadır. Nükleer tıp ise fonksiyonları gösterdiği için henüz hastalıklar şikayet oluşturmamışken ya da radyolojik yöntemlerle ortaya konan şekilsel değişiklikler oluşmamışken erken safhada teşhis imkanı sunar.
Nükleer Tıp
Sintigrafi nasıl çekilir?
Sintigrafi tetkiki için daha önce de değindiğimiz üzere hastalara radyoaktif madde verilir. Bu maddenin uygulanma yolu en sık damar yolu olmakla birlikte yapılan tetkikin tipine göre de göz damlası şeklinde uygulanması, ağız yoluyla içirilmesi, solunum yoluyla verilmesi gibi değişebilir. Radyoaktif madde verilmesini takiben, tetkikin niteliğine göre farklı bekleme zamanları ve farklı çekim süreleri olabilir. Tetkik için; gama kamera (sintigrafi ve SPECT görüntülerinin elde edildiği cihaz) veya PET adı verilen, vücudunuza verilmiş olan ilacın dağılımını görüntü haline getiren bir cihazda yatmanız gerekecektir.
Sintigrafi tetkiki sırasında canım yanar mı?
Hayır. Nükleer tıpta uygulanan tetkiklerin en temel özelliği can yakmayan tetkikler olmalarıdır. Sadece ilacın verilmesi esnasında iğne acısı hissedilir. Daha sonra film çekimi sırasında hastanın ağrı veya acı hissetmesi söz konusu değildir.
Sintigrafi tetkiki için kapalı bir makineye girecek miyim?
Hayır. Film çekimlerinin yapıldığı cihaz kapalı değildir ve kapalı yer fobisi olan hastalarımıza da rahatlıkla tetkik uygulanabilmektedir. Ayrıca tetkik sırasında cihazın çalışmasına ait rahatsız edici herhangi bir ses veya gürültü duyulmamaktadır.
Nükleer tıpta kullanılan ilaçların özelliği nedir?
Bu ilaçların içerisinde bulunan radyasyon zararlı mıdır? Kullanılan ilaçlara tıp dilinde radyofarmasötik adı verilir. Bu ilaçların içerisinde çok düşük dozda radyasyon bulunur. İlaç vücudunuza verildikten sonra vücudunuz radyasyon kaynağı haline gelecektir ve bu radyasyon bir süre daha etrafa saçılmaya devam edecektir. Radyasyon sizin vücudunuzdan dokunma ve aynı odada bulunma ile bir başkasına bulaşmaz. Bu dozdaki radyasyonun yetişkin insanlara öngörülen herhangi bir zararı yoktur. Doğada doğal yollardan yayılan radyasyon her 10 günde bir 1 Röntgen filmi çektirmek kadar radyasyon alınmasına yol açmaktadır ve nükleer tıpta bazı belli istisnai tetkikler dışında alınan radyasyon 1 röntgen filmindekinden de düşük dozdadır. Ancak gelişmekte olan küçük çocuklara ve fetusa az da olsa zararı olabilir. Dolayısıyla çekiminiz bittikten sonra belli bir süre radyasyondan korunma kurallarına dikkat etmeniz, hamile ve 10 yaşın altındaki çocuklardan belli bir süre uzak durmanız gerekecektir.
Radyasyondan korunma kuralları nelerdir?
Nükleer tıpta kullanılan radyasyonun yetişkinlere zararı bulunmamaktadır. Ancak hamileler ve 10 yaş altındaki küçük çocuklardan mümkün olduğunca uzak mesafede bulunmak (aynı oda içerisinde en az 2-3 metre uzaklıkta kalmak), beraber geçirilen zamanı sınırlandırmak (30-45 dakika) bu kurallardan en önemlileridir. Ayrıca verilen ilaçtaki radyasyon vücudunuzdan temel olarak idrar ve dışkı yoluyla atılacaktır. Dolayısıyla bu yolla atılımı hızlandırmak için bol miktarda su içmeniz ve sık sık tuvalete gitmeniz önemlidir. Tuvalet sonrasında 2- 3 kere sifonu çekmeniz de mutlaka gerekmektedir. Böylece klozetin içerisinde radyasyonlu atık bulunması önlenecektir. Nükleer tıp tetkiki yaptırmak veya bu tetkiki yaptıranların yakınında bulunmaktan korkmaya gerek yoktur, sigaranın zararlı etkileri nükleer tıpta kullanılan dozdaki radyasyondan çok daha fazladır.
Bu süre genelde 24 saattir. Ancak bazı özel sintigrafik çekimler için farklı süreler gerekebilir. Bu konuda nükleer tıp doktorunuz size ayrıntılı bilgi verecektir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
33
Nükleer Tıp
Nükleer Tıpta hangi hastalıkların teşhisi ve tedavisi sağlanır ?
Genel olarak hemen her hastalığın nükleer tıp tetkiki yapılabilir ancak rutinde daha çok ilgilendiğimiz görüntüleme alanları tiroid–guatr hastalıkları, kalp hastalıkları ve kanserlerdir. Ayrıca özellikle tiroid kanserleri başta olmak üzere bazı kanserlerin tedavisi, yaygın olarak kemiklere sıçramış kanserlerde kemik ağrılarının dindirilmesine yönelik destek tedavileri, romatizmal bazı hastalıklarda eklem ağrıları ve hareket kısıtlılıklarının azaltılmasına yönelik radyoaktif tedaviler yapılmaktadır. Yine gama prob adı verilen bir cihaz yardımıyla, meme kanseri ve hızlı ilerleyebilen bir deri kanseri tipi olan melanomda da lenf düğümlerine kanserin yayılmasının teşhisinde ve cerrahi olarak çıkartılmasında kullanılan nükleer tıp yöntemleri bulunmaktadır.
Hamile ve emziren annelere, çocuklara sintigrafik tetkik yaptırılabilir mi?
Temel kural, hamilelere sintigrafik tetkik yapılmaması gerektiğidir. Ancak hayati risk oluşturan durumlarda bu tetkiklerin yapılması kar zarar hesabına dayanır. Süt veren annelere ise sintigrafik yöntemler rahatlıkla uygulanabilir. Verilen birçok ilaçtaki radyasyon süte geçmediğinden, süt vermenin kesilmesine de gerek kalmamaktadır. Ancak bazı istisnai durumlar için nükleer tıp uzmanınız size ayrıntılı bilgi verecektir. Çocuk hastalarımıza ise yine kar zarar hesabı yaklaşım gereklidir. Eğer tetkikin sağlayacağı bilgi hastalığın teşhis edilememesinden daha önemliyse tetkikin yaptırılması doğru seçenektir. Çocukların kilosuna göre doz hesaplaması yapılacağından sorun olmayacaktır. Yeni doğan bebeklere bile nükleer tıp tetkikleri yapılabilmektedir.
34
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Tüm bu teşhis ve tedavi yöntemlerinin içerisinde en çok kullanılan teşhis ve görüntüleme yöntemleri nelerdir?
Kısaca tiroid sintigrafisi, kalp sintigrafisi (myokard perfüzyon SPECT ve myokard perfüzyon gated SPECT), kemik sintigrafisi, statik ve dinamik böbrek sintigrafileri, PET/BT tetkiki Her bir tetkik öncesinde gerekli ön hazırlıklar ve tetkiki etkileyebilecek ilaçlar hakkında nükleer tıp doktoru bilgilendirme yapacaktır ancak genel olarak değinmek gerekirse: Tiroid sintigrafisi; tiroid bezinin görüntülenmesini sağlar. Tiroid bezi boyunda ön tarafta yerleşmiş kelebek şeklinde 20-25 gr ağırlığında, vücudun ana metabolizma hızını ayarlayan hormonları üreten bezdir. Tiroid bezindeki nodüllerin değerlendirilmesinde, nodüllerin sıcak / soğuk ayrımının yapılmasında, nodül dışında kalan tiroid dokusunun fonksiyonel durumunun değerlendirilmesinde tiroid sintigrafisinden yararlanılır. Tiroid sintigrafisi, damar yoluyla düşük dozda radyoaktif maddenin enjeksiyonu sonrası yapılan kısa süreli 10 veya 15 dakikalık bir çekimdir. Zehirli guatrın, tiroidin enfektif veya iltihabi hastalıklarından ayırıcı tanısında, soğuk nodüllerin sıcak nodüllerden ayırıcı tanısında kritik ve yeri doldurulamaz bir tetkiktir.
Nükleer Tıp
Kalp Hastalıkları ve Nükleer Tıp (Kalp sintigrafisi -Myokard perfüzyon sintigrafisi)
Günümüzde kalp hastalıklarının görülme yaşları 20-30’lu yaşlara dek inmiştir ve kalp krizi/ani kardiyak ölümler en sık ölüm sebepleri arasında yer almaktadır. Kalp krizinde kritik süreç kalp kasının kanlanmasını sağlayan ve koroner damarlar adı verilen damarların tıkanmasıdır. Koroner damarda kısmi bir tıkanıklık iskemi denen zorlanmaya yol açarken daha ileri düzeydeki tıkanıklıklar infarkt denen hücre ölümüyle sonuçlanmaktadır. Kriz sonrası doku ölümü meydana geldiyse bu geri dönüşümsüz bir olaydır ve düzenlenecek tedavilerden fayda görmek mümkün olamamaktadır. Ancak kriz geçirilen kalp alanında hala yaşamakta olan canlı hücreler mevcutsa bu hücrelerin tedaviden fayda görmesi olanak dahilinde olacaktır. Kriz sonrasında hastanın temiz kanı vücuda pompalayan sol karıncık faaliyetleri de etkilenmektedir. Pompa gücünü niteleyen EF (ejeksiyon fraksiyonu) değerleri düşmekte, duvar hareketleri ve kasılma işlevleri de bozulmaktadır.
Nükleer tıp bölümünde uygulanan kalp sintigrafileri 2 çeşittir: 1. Myokard perfüzyon SPECT: Kalp kasının kanlanması ve dolayısıyla kanlanmayı sağlayan koroner damarların durumu değerlendirilir. 2. Myokard perfüzyon gated SPECT: Kalbin pompa gücünü (EF değerini), duvar hareketlerini ve kasılma işlevlerini değerlendirmemizi sağlar.
3. Şikayeti ve tetkiklerinde bozukluk olmasa dahi risk faktörleri yüksek olan hastalarda, 4. Kalp krizi geçirmiş hastalarda gelecek dönemdeki beklenen riskleri öngörmek ve tedavinin düzenlenmesinde, 5. Kalp damarlarına balon, stent veya by-pass girişimi planlanan hastaların, bu tedavilerden fayda görüp görmeyeceğinin saptanması ve dolayısıyla gereksiz girişimlerin önüne geçilmesinde, 6. Kalp damarlarına balon, stent veya by-pass uygulanmış hastaların girişim sonrası değerlendirilmesinde, 7. Herhangi bir operasyon nedeniyle genel anestezi alacak kalp hastalarının, anestezi yükünü kaldırıp kaldıramayacağının belirlenmesinde, 8. Diyabetik-şeker hastalığı olanlarda kalp hastalığının tesbitinde tarama testi olarak.
Kalp sintigrafisi nasıl çekilir?
Kalp sintigrafisi 2 basamaklı ve tüm gününüzü ayırmanız gereken bir tetkiktir. Temel prensip kalbinizi yorduktan sonra (stres görüntülemesi) ve istirahat halinde iken iki kez görüntülemek ve bu iki görüntüyü birbiri ile kıyaslamaktır. Stres görüntülemesi için doktorunuz ya koşu bandı üzerinde egzersiz yaptıracak veya koşamayacak hastalar için bu etkiyi ilaçla yaratacaktır. İlaç verildikten sonraki bekleme süresi boyunca, nükleer tıp hastaları için özel olarak ayrılan bekleme odasında beklemeniz ve yine bu grup hastalar için ayrılmış olan tuvaleti kullanmanız gereklidir. Bazı özel hastalık gruplarında farklı çekim protokolleri uygulanması gerekebilir.
Kalp sintigrafisi neyi gösterir?
Myokard perfüzyon sintigrafisi, kalp kasının kanlanmasını ve dolaylı yoldan kalp damarlarında (koroner damarlar) tıkanıklık olup olmadığını gösterir. Myokard perfüzyon gated SPECT ile ise kalbin kanı pompalama gücü ve duvar hareketleri de değerlendirilebilir.
Kalp Sintigrafisi
(Myokard Perfüzyon SPECT ve myokard perfüzyon gated SPECT) Kalp sintigrafisi, kalp hastalıklarının tanısında kullanılan ileri düzey bir tetkiktir. Kalp sintigrafisi aşağıdaki hastalıkların tanı ve takibinde kullanılmaktadır: 1. Göğüs ağrısı olan ancak yapılan tetkiklerinden kalp kaynaklı ağrı tanısı netleşemeyen hastalarda, 2. Göğüs ağrısı olmasa bile yapılan kalp tetkiklerinde kalp hastalığı şüphesi bulunan hastalarda,
aralık 2012 / www.kenthospital.com
35
Nükleer Tıp
KEMİK SİNTİGRAFİSİ İki tip kemik sintigrafisi vardır: 1) tek basamaklı 2) üç basamaklı. Tek basamaklı tetkikte kemiklerinizin görüntülenmesini sağlayacak ilaç verilecek ve ortalama 2- 3 saat kadar ilacın kemiklerinize yerleşmesi beklenecektir. Ardından makine altında çekiminiz yapılacaktır. Üç basamaklı tetkikte ilacınız makine altında yatıyorken verilecek, önce ilacın vücudunuzdaki ilk dağılımı incelenecek, ortalama 2- 3 saatlik bekleme süresinde sonra son basamaktaki görüntüler alınacaktır. Görüntüleme işlemi yaklaşık 30 dakika kadar sürmektedir. Bazı özel hastalık gruplarında bu süre değişebilir. Birçok endikasyonu olmakla birlikte başlıca iyi huylu kemik tümörleri, kemik kanserleri, kemiğe sıçrama yapmış başka kanser odaklarının değerlendirilmesi, kemiğin metabolik hastalıklarının değerlendirilmesi, kalça ve diz protezlerinin gevşeme ve enfeksiyonlarının değerlendirilmesi, kemik yaması yapılan ameliyatlarda yamanın durumunun ve canlılığının değerlendirilmesi, kemik kırıklarının değerlendirilmesi, çocuk istismarının değerlendirilmesi ve sebebi açıklanamayan kemik ağrılarının araştırılmasında yeri vardır. Özellikle kanserin henüz anatomik değişiklikler yaratmadığı ancak hücresel fonksiyon bozukluklarına yol açmaya başladığı erken evrelerde yani erken teşhiste çok büyük önemi bulunmaktadır.
36
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Nükleer Tıp
BÖBREK SİNTİGRAFİLERİ (DMSA ve DTPA sintigrafileri)
Böbrek sintigrafisi nasıl çekilir? İki tip böbrek sintigrafisi vardır: 1) dinamik böbrek sintigrafisi 2) statik böbrek sintigrafisi
Dinamik böbrek sintigrafisinde; böbreklerin görüntülenmesini sağlayan ilaç makine altında yatarken enjekte edilir. Tetkik yaklaşık 30 dakikada biter, bu süre içerisinde hareketsiz yatmanız istenecektir. Statik böbrek sintigrafisinde; böbreklerin görüntülenmesini sağlayan ilaç önce enjekte edilir. İlaç verildikten sonra yaklaşık 3 saat bekleme süresi olacaktır. Bu süre, ilacın böbreklerinize yerleşmesi ve düzgün kalitede görüntü alabilmek için gereklidir. Bekleme süresince nükleer tıp hastaları için ayrılan bekleme odasında beklemeniz ve yine nükleer tıp hastaları için ayrılmış olan tuvaleti kullanmanız istenecektir. Görüntüleme işlemi yaklaşık 20- 25 dakika sürecektir. Bu süre içerisinde makine altında hareketsiz yatmanız gerekmektedir.
PET/BT taraması:
PET/BT tetkiki tıbbi teknolojinin günümüz için gelmiş olduğu son basamaklardan birisidir. En çok kanser teşhisi ve takibinde, daha az ağırlıklı olarak da kalp hastalıkları ve alzheimer hastalığı, parkinson hastalığı gibi nörolojik hastalıkların teşhis ve takibinde kullanılmaktadır. Eşzamanlı olarak hastaya hem tüm vücut bilgisayarlı tomografisi yani anatomik görüntüleme hem de pozitron emisyon tomografisi yani fonksiyonel/metabolik görüntüleme yapma imkanı sağlar. Hastalara vücut ağırlığına göre hesaplanan dozlarda radyoaktif olarak işaretli şeker molekülü enjekte edilir ve kanser hücrelerinin normal hücrelere kıyasla şekeri çok daha fazla tüketmesi prensibinden yola çıkarak görüntüler elde edilir. Tetkikin endikasyonlarının çok doğru belirlenmesi gerekmektedir çünkü en çok kafa karıştırıcı yanı halk arasında bu tetkiki yaptırıp herhangi bir kanser varsa erken teşhisini sağlamak yönündedir. Ancak her kanserin şeker molekülüne karşı davranışı farklı olabildiği gibi aynı kanserin zaman içerisinde değişim göstermesi bile söz konusu olabilmektedir. En çok doğru belirlenmiş endikasyonlarda benign/malign kitle ayırıcı tanısı, erken teşhis, kanserin evrelemesi, tedaviye yanıtın değerlendirilmesi ve takiplerde değerli olan bir görüntüleme yöntemidir.
Bu iki sintigrafi farklı tetkiklerdir ve ikisi aynı günde yapılamamaktadır.
Böbrek sintigrafisi neyi gösterir?
Dinamik böbrek sintigrafisi, böbreklerinize gelen kan akımını, böbreklerinizin idrar oluşturma ve boşaltma işlevlerini değerlendirmeyi sağlar. Böbrek taşları, mesaneden böbreklere idrar kaçağı (idrar reflusu) vb hastalıklarda böbreklerde meydana gelebilecek işlevsel değişikliklerin tanı ve takibinde kullanılır. Statik böbrek sintigrafisi ise, böbreklerin asıl işlev gören parankim adlı yapısında kalıcı hasar olup oluşmadığını teşhis etmede kullanılır. Örneğin tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarında böbrek taşlarında böbreklerin yapısını görmeyi sağlar.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
37
Söyleşi
Nesrin COŞKUN Kent Sağlık Grubu Basın Danışmanı
YENİ BİR KAVRAM: TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASI “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile sağlık sistemimiz ciddi bir değişimden geçti, geçmeye de devam ediyor. Hiç şüphesiz ki bu değişimlerden bazıları diğerlerinin çok önüne geçiyor. Öncelikle SGK çatısı altındaki herkesin her hastaneden yararlanabilir hale gelmesi önemli değişim. Bir diğeri kamu hastanelerinde ameliyat olacak hastaların ellerine artık tıbbi malzeme reçetelerinin tutuşturulmaması. “Git bu malzemeleri al, getir. O zaman ameliyat olabilirsin” cümleleri tarihe karıştı. Bir başka değişim de yine SGK’lı tüm hastaların ilaca aynı yolla ulaşabilmesi, SSK’lılar, Bağ-Kurl’ularla özdeşleşen kuyruk çilelerinin sona ermesi. Tam gün, aile hekimliği uygulamaları da bu dönüşümün önemli virajları. Bu değişimleri hasta olan, hastası olan yaşıyor, görüyor. Ama birkaç ay önce sağlık sektörünün ve vatandaşların gündemine yeni bir kavram girdi. SGK Başkanlığı, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan bir genelge ile duyurulan ”Tamamlayıcı veya Destekleyici Sağlık Sigortası Uygulamaları.” Peki tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası nedir,
kimler nasıl yararlanır, eksikleri var mı, nasıl geliştirilmesi gerekir, her şeyden önce bu sigortaya sahip hastalar açısından önemi nedir, avantajları neler? gibi sorular yanıt bekliyor. Bize de bu soruları Medikent okurları için işin uzmanlarına sorduk. İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdür Yardımcısı Yılmaz Topçuk, bu soruları genelgeyi yayınlayan kurumun bir yöneticisi olarak yanıtladı, bu konuda önemli kaynaklarda inceleme yaparak Medikent okurları için bir makale kaleme aldı. Diğer konuk yazarlarımız İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. S. Haluk Özsarı, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Genel Sekreteri Erhan Tunçay, Anadolu Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Metin Oğuz ve AXA Sigorta Sağlık Departmanı Yöneticisi Korhan Kömüksu oldu. Katkıları için kendilerine çok teşekkür ederken, yazılarının sizlere ışık tutacağına inanıyoruz. Nesrin COŞKUN
SAĞLIK SEKTÖRÜ İYİLEŞECEK “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS) ile birlikte özel sağlık kuruluşlarının sistem içindeki fiyat dengelerinde sigorta şirketleriyle yapmış olacakları anlaşmalar, hizmetlerin fiyatlarını optimal seviyelere çekeceğinden sağlık sektöründe iyileşme gerçekleşecektir.”
T
Metin Oğuz Anadolu Sigorta Genel Müdür Yardımcıs
38
SS ile teminat altına alınacak tedavilerin kapsamının genişleyeceği gibi, vatandaşın alacağı hizmet kalitesinin de artacağını belirten Metin Oğuz bu sayede sigortalıların daha az prim ödeyerek daha geniş kapsamlı bir poliçe sahibi olacaklarını ifade etti. TSS kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) sağlık giderlerindeki payının belirlenmesinin sigorta şirketleri açısında da büyük önem taşıdığını sözlerine ekleyen Oğuz, ”SGK’nın ödemediği tedavi giderleri için sigorta şirketleri alternatif kaynak olacağından, bu durumun genelge ve yönetmeliklerle sınırlarının tam olarak belirlenmesi gerekmektedir. TSS ile birlikte özel sağlık
aralık 2012 / www.kenthospital.com
kuruluşlarının sistem içindeki fiyat dengelerinde sigorta şirketleriyle yapmış olacakları anlaşmalar, hizmetlerin fiyatlarını optimal seviyelere çekeceğinden sağlık sektöründe iyileşme gerçekleşecek ve sağlık hizmetinin kalitesi SGK tarafında da artmış olacaktır. Tamamlayıcı sağlık poliçelerinin sisteme dahil olmasıyla birlikte SGK sağlık giderlerinin belli bir miktarını karşılayacağından, SGK’nın sağlık harcamaları azalacaktır. Ancak, bu tutar özel sigorta şirketlerine devredileceğinden, sigorta şirketlerinin de kapsamı belirleme de akılcı adımlar atması gerekmektedir.” dedi.
DEZAVANTAJLAR YAŞANABİLİR
Söyleşi
SGK’nın sağlık kuruluşlarıyla yapacağı anlaşmalarda belirleyeceği katılım payı tutarları, Genel Sağlık Sigortasının (GSS) temel teminat paketi içerisinde yer almayan giderler ya da teminat paketi içerisinde yer alıp kısmen karşılanan giderler vatandaşlar tarafından ödenecektir. Oğuz, bu durumun TSS poliçesi olmayan vatandaş için dezavantaj olacağını ayrıca sigorta şirketlerinin, ürün belirlemede ve sağlık kuruluşlarıyla yapacakları anlaşmalarda ürünün sigorta sektörüne olumlu katkı sağlayabilmesi adına, dikkatli adımlar atmaları gerektiğini aksi takdirde bu ürünün sigorta şirketleri için dezavantaj olabileceğini ifade etti.
UYGULAMA SİGORTA ŞİRKETLERİNE YÜK GETİRİR Mİ? Tamamlayıcı sağlık sigortasının modelinin netleşmesi halinde sigorta şirketlerinin çıkaracağı ürün için detaylı bir çalışma yapılması gerekeceğini söyleyen Metin Oğuz, bu ürünlerin çıkarılması aşamasında sigorta şirketlerinin sağlık kuruluşlarıyla yapacağı anlaşmaların büyük önem taşıyacağına dikkat çekti. Oğuz ayrıca, SGK’nın GSS kapsamında sunduğu ve sunacağı hizmetlerin sınırlarının da net olmasının, özel sigorta şirketlerinin çıkaracakları TSS ürünü için de büyük önem teşkil ettiğini vurguladı. Metin Oğuz konuyla ilgili sözlerine şu şekilde devam etti: “Eğer TSS modeli hem vatandaş ve SGK’nın, hem de özel sigorta şirketleriyle özel sağlık kuruluşlarının eşzamanlı avantajlarını sağlayacak bir model olursa, şirketler daha az primle çalışanlarını daha kapsamlı bir poliçeyle güvence altına alacaklarından tamamlayıcı sağlık sigortasına ilgileri artacaktır. Şirketler için geçerli olan benzer durum ise, bireyler için de geçerli olacaktır.” Özel sağlık sigortalı sayısının, ülkemizin toplam nüfusuna oranının az olması nedeniyle riskin dağılamadığını belirten Oğuz, prim tutarlarının da yüksek kaldığını ifade etti. Doğru modelle TSS hayata geçirildiği zaman, tamamlayıcı sağlık sigortasına katılımın fazla olacağını belirten Metin Oğuz, bu durumda prim tutarlarının da düşeceğini vurguladı.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
39
Söyleşi
ERİŞİLEBİLİR SAĞLIK Tamamlayıcı sağlık sigortaları bir çok Avrupa ülkesinde özel sağlık sigortalarının temelini oluşturmaktadır. Ülkemizde özel sağlık sigortacılığı ise devletin sunduğu sağlık güvencesine ek veya tamamlayıcı bir sigorta türü olarak değil tamamen ayrı bir platformda gelişmiştir.
Dr. Korhan Kömüksu AXA Sigorta Sağlık Müdürü
40
Ö
zel sağlık sigortalarının devletin sunduğu sosyal sigortalardan bağımsız gelişmesi sigortalıların SGK ya prim ödeme mecburiyetlerinin devam ediyor olmasından dolayı benzer hizmetler sunan ikinci bir sigorta türüne çifte prim ödemelerine yol açmaktadır. Devletimizin sosyal sağlık güvencesi ile vatandaşlarına sunmuş olduğu teminat yapısı dünyadaki en geniş teminatlardan biridir. Bu teminat yapısında verilen hizmetin, sunum anındaki yeterliliği konusunda yaşanan sıkıntılar nedeniyle SGK özel hastaneler ile belirli kurallar çerçevesinde anlaşmalar yaparak hizmet satın almaktadır. Bu hizmet alımının temel kuralını, yapılan sağlık işlemi için SGK’nın özel hastaneye ödeyeceği bedelin en fazla %90’ı kadar fark ücretinin vatandaştan talep edilebileceği kurgusu oluşturmaktadır. İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere, büyükşehirlerde yer alan bazı hastane fiyatlarının SGK’nın ödediği tutarın çok üzerinde olması nedeniyle SGK ile anlaşmaları yoktur. Şu an ülkemizde var olan özel sağlık sigortası müşterilerinin temel amacı bu tip hastanelere erişim sağlamaktır. SGK’nın ödediği rakamın %90 ‘ı kadar fark alınabilir kuralının devam ettiği bir ortamda bu hastanelerin sistemde yer almayacağı kesindir. O nedenle şu an özel sağlık sigortası olan bireysel müşterilerimiz için herhangi bir değişim öngörmüyoruz. Grup sağlık
aralık 2012 / www.kenthospital.com
sigortalarında ise bir çok işverenin maliyeti düşürmek amacı ile tamamlayıcı sigorta modeline yöneleceği tahmin edilmektedir. Hastanelerin alabilecekleri fark tutarının serbest bırakılması halinde devletin ilgili sağlık harcaması için ödemeye iştirak edeceği tutar, cari fiyatları yüksek olan hastanelerin talep edecekleri miktarın küçük bir oranını oluşturacak ve yine maliyetin büyük kısmı vatandaşa yansıyacaktır. Bu durumda tamamlayıcı sağlık sigortası ile SGK nın şu an hasara katılmadığı özel sağlık sigortacılığı modelinin fiyatları arasında önemli bir azalma olmayacaktır.
Söyleşi
Bu durumda tamamlayıcı sağlık sigortası ile SGK’nın şu an hasara katılmadığı özel sağlık sigortacılığı modelinin fiyatları arasında önemli bir azalma olmayacaktır. En olası çözüm devletin özel hastanelere ödediği rakamın 2 veya 3 katı kadar farkın vatandaştan alınmasına izin vermesidir. Böylece sistemin sınırları belirgin olacak ve cari fiyatları çok yüksek olan bazı hastaneler dışındaki bir çok sağlık kurumu için bu oranlardaki fark tutarı, müşteri adedinin de artacağını öngörerek hastane maliyetlerini karşılar seviyelere gelecektir.
Tamamlayıcı sağlık sigortasına ilişkin uygulamalar netleşip mevzuat düzenlendiğinde sigortacılık adına yeni bir çağ açılmış olacaktır. Şu an ülke nüfusunun sadece %2’sini teminat altına alan özel sağlık sigortacılığı çok daha geniş bir halk kitlesine ulaşacak ve sağlık branşı özel sigorta sektörünün en büyük prim üreten kalemlerinden biri haline gelecektir.
Tamamlanacak fark tutarının ne olacağına yönelik tartışmalar devam ederken konu ile ilgili başka bir çok önemli başlık da henüz netliğe kavuşmamıştır. Tamamlayıcı sağlık sigortasını kimler alabilecektir? Hasta olan kişileri özel sağlık sigortası şirketlerinin poliçe kapsamına almama hakkı olacak mıdır? Yaş sınırı olacak mıdır? Tamamlayıcı sağlık sigortası satın alınma talebinden önce kişilerde var olan hastalıklar içinde sigorta geçerli olacak mıdır? SGK sisteminde çalışan bir kişi çalışmayan eş ve çocuklarının tümüne ilave prim ödemeden sigorta yapabilmektedir. Bu durum kişi başına ayrı prim isteyen özel sağlık sigortası şirketleri için uygulamada nasıl olacaktır? Primi devlet mi tespit edecektir yoksa sigorta şirketleri bağımsız karar verebilecek midir? Tamamlayıcı sağlık sigortası mevcut özel sağlık sigortaları gibi yıllık ve her sene şirket değiştirmeye açık bir model mi yoksa uzun vadeli ve aynı şirkette kalmayı teşvik eden bir sistem mi olacaktır? Haziran ayının son haftasında çıkan genelge bu konuların hiç biri için açıklama getirmemekte, sadece tamamlayıcı sağlık sigortalarının önündeki engellerden biri olan, sağlık kurumunun sunduğu hizmet için hem SGK, hem vatandaş, hem de varsa özel sağlık sigorta şirketine ayrı ayrı fatura kesebileceğine dair düzenleme getirmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
41
Söyleşi
SAĞLIKLI OLMA HAKKI
S
Erhan Tunçay 1961 yılında Adana’da doğan Erhan Tunçay, Özel Saint Joseph lisesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldu. 1989 yılında Garanti Bankası Pazarlama Müdürlüğünde Uzman Yardımcısı olarak göreve başlayan Tunçay, 1993-1998 yılları arasında Muhabir İlişkiler Müdür Yardımcılığı, Pazarlama Müdürlüğü, Finansal Kurumlar Müdürlüğü ve son olarak Kurumsal Krediler Müdürlüğü görevini üstlenmiş ve 1998-2004 yılları arasında Garanti Sigorta gurubu Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. 2001-2004 yılları arasında Yönetim Kurulu Üyesi olduğu Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği’nde, 2004 yılı itibariyle Genel Sekreterlik görevini sürdürmektedir. Bunun yanı sıra, Türkiye Kalite Derneği, Türk Sigorta Enstitüsü Vakfı, Tarım Sigortaları Havuzu Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Halen Güvence Hesabı, Sigortacılık Eğitim Merkezi, DASK, Sigorta Tahkim Komisyonu, Türk Loydu Vakfı Yönetim Kurulu Üyelikleri ve Sigorta Bilgi Merkezi Koordinasyon Komitesi Üyeliği görevine devam etmektedir. Çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
42
ağlık sigortası nedir?
Herkes sağlık sigortası yaptırabilir mi?
Sağlık sigortası kişilerin, tıbbi yardım, tedavi ve ilaç harcamalarına karşı teminat veren sigorta türüdür. Sigorta şirketlerinin tıbbi danışmanlarının onayı olmak kaydıyla, sigortalının, ameliyat, uzun veya kısa süreli tedaviler, ameliyat veya tedaviye bağlı ilaç giderleri gibi tüm harcamaları, azami limitlerle tam veya muafiyet olarak karşılanmaktadır. Sigorta şirketlerinin uygulamalarında farklılıklar olmakla birlikte, periyodik olarak yapılan sağlık kontrolleri, herhangi bir tıbbi nedeni olmaksızın ve buna benzer harcamalar, genel olarak teminat harici tutulmaktadır.
Sigortacılığın ana prensiplerinden bir tanesi gerçekleşmesi muhtemel risklere teminat verilmesidir. Bu çerçevede doğuştan gelen hastalıklar ile sigorta sözleşmesinin kuruluşundan önce var olan hastalıklar kapsam dışında olmak üzere 18-60 yaş aralığındaki kişiler özel sağlık sigortası poliçesi satın alabilmektedir. Bununla birlikte ebeveynlerinden birisinin özel sağlık sigortası sahibi olması koşuluyla 18 yaşından küçük çocuklar için de sağlık sigortası poliçesi alınabilmektedir. Bununla birlikte ilk sigortaya girişi yaşı şirketten şirkete değişmekle birlikte ağırlıklı olarak 60 yaşından önce sağlık sigortası sistemine girilmesi şartıyla 60 yaşından sonraki yıllar için de teminat devam edebilmektedir.
Neden gereklidir? Sağlıklı olma hakkı birçok uluslararası belgede temel bir insan hakkı olarak tanınmış ve sağlığın korunması görevini devletler üstlenmiştir. Devletler sağlık riskine karşı çeşitli modeller geliştirmişler ve bu modellerin tümünde, temelde bireylere sosyal sağlık güvencesi sağlamak amacı olmasına karşın izledikleri yöntemlerde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Kamu tarafından sunulan sağlık hizmetlerinin finansmanı, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomiler için önemli bir mesele haline gelmiş, finansmandan kaynaklanan zorlukların sağlık hizmetlerine yansıması insanlarda bir memnuniyetsizlik yaratmıştır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak ülke yönetimleri farklı çözümler üretmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde sunulan sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıklar, bütçeden aktarılan rakamların yüksekliğine rağmen bu hizmetlerden faydalananların hizmetlerin yetersizliğinden dolayı artan şikayetleri, otelcilik anlamında daha yüksek standartlarda hizmet alımı isteği gibi nedenlerle farklı çözüm arayışları içerisine girilmiştir. Bu çerçevede kullanılan en etkin yöntemlerden bir tanesi de özel sağlık sigortalarıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Özel sağlık sigortası kişilere ne gibi avantajlar sağlar? Hangi hizmetlerden yararlanabilirler? Özel Sağlık Sigortalarının başlıca iki ana teminatı vardır. Bunlardan ilki ”Yatarak Tedavi Teminatı” ikincisi ise “Ayakta Tedavi Teminatı”dır. Yatarak Tedavi Teminatı, ameliyatlı ya da ameliyatsız hastanede yatarak yapılan tedaviler için hastaneye yatış çıkış dönemi içindeki, doktor, ameliyathane, asistan, anestezi, gerekli ve zorunlu diğer tıbbi hizmetlere ait sigortalının hastanede tedavi gördüğü süre içerisinde oluşacak giderler ile yoğun bakım ve ambulans giderlerini karşılar. Ayakta Tedavi Teminatı ise doktor muayene, teşhis yöntemleri (MR, tomografi ve laboratuar tetkikleri gibi), küçük müdahalelerin girdiği ayakta tedaviler ve ilaç giderlerini kapsamaktadır. Ayrıca bu iki ana teminat başlığına ek olarak, fazladan prim ödemek koşulu ile gözlük (cam/çerçeve/lens) ve dişin kapsandığı üçüncü bir teminat grubu vardır.
Söyleşi
Özel sağlık sigortası primlerinde taban fiyat nedir? Yukarıda da belirtildiği üzere sağlık sigortalarının farklı teminatları bulunmaktadır. Teminatların yanında kişinin yaşı, cinsiyeti, sağlık geçmişi gibi etkenler ödenecek primi etkileyen faktörlerdir. Diğer taraftan sağlık sigortası primleri sigorta şirketlerince portföy yapıları ve risk kabul kriterleri çerçevesinde serbestçe belirlenmektedir. Bu çerçevede taban fiyatı bilgisinden söz etmenin farklı algılamalara yol açabileceğinden yola çıkarak herhangi bir rakam verilememektedir.
Tamamlayıcı ya da destekleyici sağlık sigortası nedir? Tamamlayıcı sağlık sigortası, hizmet alan kişinin üzerinde kalan sağlık riskini, gerek teminat kapsamı ve gerekse teminat yüzdeleri açısından çeşitli paketler ile üzerine alan bir sağlık sigortası türüdür.
Bu çerçevede tamamlayıcı sağlık sigortaları; Kamu sağlık sigortalarının temel teminat paketinde sunduğu oda fiyatlarının üzerindeki oda fiyatlarını, Kamu sağlık sigortalarının karşıladığı hekim muayene ücretlerinde temel teminat paketince karşılanan hekim ücretinin üzerindeki ücretleri, Fark ücreti alınan sağlık harcamalarında sigortalının veya bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üzerinde kalan fark ücreti tutarını, Temel teminat paketi dışında kalan teşhis ve tedavi giderlerini kapsam altına almaktadır. Ülkemizde 5510 Sayılı Kanun'un 98'inci maddesinde tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortalarına atıf yapılmakla birlikte ülkemizde sistemin kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.
Kimler nasıl, nerelerde yararlanabilir? Ülkemizde uygulama alanı olmamakla birlikte yurt dışı uygulamalar incelendiğinde özel sağlık sigortalarının daha çok kamu sağlık sistemini tamamlayıcı ve destekleyici işlevlerinin olduğu görülmektedir. Bu çerçevede tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortaları kamu sağlık hizmetlerinden yararlananlar ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler tarafından yaptırıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu sigortanın kişilere sağlayacağı avantajlar neler? Tamamlayıcı sağlık sigortası ile;
“Primini öde ama benim kurallarımla ve her yerden hizmet al” yaklaşımı ile vatandaşların kolay erişebileceği nitelikli sağlık hizmeti seçenekleri artacaktır. Hizmet alan kişilerin hekimini ve hastanesini seçme konusundaki sınırları genişleyecek, dolayısıyla oluşabilecek aşırı talepler yönetilebilecektir. Temel teminat paketinin karşılamadığı tedaviler ile fark ücretleri kapsama alınabilecektir. Daha nitelikli otelcilik hizmeti alınması mümkün olacaktır.
Bu sigorta uygulaması başka hangi ülkelerde var, kaç kişi kullanıyor? ABD, Avutralya gibi ülkeler yanında Almanya, Fransa ve Hollanda olmak üzere birçok ülkede tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası sistemi uygulanmaktadır. Ancak sayısal veriler birliğimiz nezdinde yer almamaktadır. aralık 2012 / www.kenthospital.com
43
Söyleşi
SGK GENELGESİ Yard. Doç. Dr. S. Haluk ÖZSARI, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi 1984 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu, Hacettepe Üniversitesi’nde, 1994’de Sağlık Kurumları Yönetimi Yüksek Lisansı 2003’de Sağlık Yönetimi Doktorası yaptı, 2009’da İstanbul Üniversitesi’nde; Sağlık Yönetimi alanında Yardımcı Doçent ve Rektör Danışmanı, 2010’da İstanbul Üniversitesi Hastaneleri Genel Direktörü oldu, 2000-2009 yılları arasında, özel sektörde; sağlık yönetimi ve sağlık sigortacılığı alanlarında Genel Koordinatör, Danışman, Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştı, 1984-1999 yılları arasında kamuda; Sağlık Ocağı Tabibi ve İl Sağlık Müdürü, Sağlık Bakanlığı’nda; Sağlık Projesi Genel Koordinatör Yardımcısı ve Genel Koordinatör, Bakan Müşaviri ve Müsteşar Yardımcısı görevlerinde bulundu, 1990 yılından bu yana Türkiye Sağlık Reformları sürecinde; değişik hükümetler ve yasama dönemlerinde hazırlanan kanun tasarı taslaklarının teknik çalışmalarında, Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sağlık Sektörü Master Plan Etüt Çalışması ile VII., VIII. ve IX. Beş Yıllık Kalkınma Planları Sağlık Özel İhtisas Komisyonlarında, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nca hazırlanan “Ülkemizin Sağlık Sorunları ve Çözüm Önerileri” Raporu ve Johns Hopkins Üniversitesi Bloomberg Halk Sağlığı Okulu ile birlikte TÜSİAD “Sağlıklı Bir Gelecek: Sağlık Reformu Yolunda Uygulanabilir Çözüm Önerileri” Raporu’nda görev aldı.
44
SGK'nın özel sigortası olanların sağlık harcamalarının belli bir tutarını SGK'ya fatura edebileceklerine yönelik genelgesi, tamamlayıcı sağlık sigortasına bir başlangıç oluşturuyor mu? SGK Genelgesi, olumlu bir gelişmedir, iyimser bir bakışla ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”na bir başlangıç oluşturduğunu söyleyenler var ama ben daha farklı düşünüyorum. Bence bu genelge sadece uzun yıllardır konuşulan “Üçlü Fatura” sistemini tanımlamaktadır. Yani, sağlık hizmeti sonrasında birden fazla muhatap için fatura düzenlenmesi konusu netleştirilmiştir. Çünkü bu netliğe ihtiyaç olmadığını söyleyen bürokrat ve akademisyenler ile tersini düşünerek bu tür uygulama yapan hizmet sunucu kurumlara uyarı ve hatta ceza kesildiği uygulamaları gerçekleştirenler arasında ciddi bir görüş ayrılığı vardı. SGK Yönetimi de bunun görüp bir yıla yakın bir süre yazışma ve görüş alma süreci sonrasında bu düzenlemeyi yaptı. Sonuç olarak, SGK Genelgesi ile yapılan düzenleme sadece Üçlü Fatura Sisteminin nasıl kullanılabileceğine yöneliktir, içinde de Tamamlayıcı Sağlık Sigortası kavramsal tanımının yapıldığı açıklamalar bulunmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Türkiye'de tamamlayıcı sağlık sigortasına geçilmesi konusunda engeller, sorunlar neler? Bunların aşılması için neler yapılmalı? “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” 20 yılı aşkın bir süredir tartışılmaktadır. Önünde yasal bir engel yoktur, hatta 2008 yılında yapılan yasa değişikliğinde "Yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı veya destekleyici özel sağlık sigortalarına ilişkin usul ve esaslar SGK’nun uygun görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği." şeklinde ifade edilmiştir. Bence sözü edilen bu yönetmelik çıkarılarak, “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası” uygulanmasına başlanabilir. Zaten bürokratik açıdan 2011 yılından bu yana Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü ile SGK’da buna yönelik gerekli hazırlıklar da yapılmaktadır.
Söyleşi
Bu konuda, belli başlı AB ülkelerinde uygulama nasıl? Özellikle hangi ülkelerdeki uygulamalar, Türkiye'nin koşullarına uygun? Tüm dünyada, ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”nın sağlık sektörüne en önemli etkisi kamu-özel sağlık hizmet sunucularının, kamu-özel sigorta kurumlarının ve vatandaşların sağlık hizmetlerinin parasının ödenmesindeki riski paylaşmaları olarak bilinir. Bunun sonucunda; hizmet kalitesi ve çeşitliliği artar, fiyat, maliyet, kapasite kullanımı, ikili provizyon, seçme özgürlüğü, talep kontrolü, kullanıcı memnuniyeti, kayıtdışılığın kayıt altına alınması, vergilendirilme gibi avantajlar sağlanır. Ana fikir “sağlık hizmetlerinde kamu özel ayrımı yapmadan kamu yararını gözetmek” olmalıdır. Sağlık hizmetlerinin finansmanında en önemli tartışma konusu parayı kimin vereceği ve hizmeti kimin sunacağı sorularının cevabıdır. Bu süreç sadece Türkiye’de değil, tüm dünya ülkelerinde yaşanmaktadır. Sağlık hizmetinin bazı özellikleri nedeniyle hiçbir model, tamamen kamu veya tamamen özel sektör tarafından uygulanamaz. Hangi modelle yapılırsa yapılsın sağlık finansmanının amacı: Hizmete coğrafi ve mali ulaşılabilirliği arttırmak, Sağlık hizmetlerinde hakkaniyeti sağlamak, Genel anlamda sağlık hizmetini az kullananlardan çok kullananlara risk paylaşımını oluşturmak, Bireysel ve kamusal sürdürülebilirliği güçlendirmektir.
Sağlık harcamaları ile vatandaşların sağlık hizmet talebinin artışını bir arada düşündüğünüzde, bir de buna yaşlanan nüfus ile artan kronik hastalıkları eklediğinizde; mutlaka modelinizi ülke koşullarınıza göre sürekli yenilemeniz gerekir. Kaldı ki, vatandaşların doğrudan kendilerinin yaptığı sağlık harcamalarını da dikkate aldığınızda, mutlaka gerçekçi bir sağlık finansman modeli kurulmasına ihtiyaç vardır. Ağırlıkla Fransa, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Almanya, İsveç, Lüksemburg gibi ülkelerde uygulanan ”Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”, bu amaçla kamu ve özel sağlık sigortalarının kişilerin ödeme gücü çerçevesinde riski paylaştığı bir modeldir. Hatta, kimi ülkelerde devlet, kamu sigortasının sürdürülebilirliği için bu modele parasal destek ve teşvik de uygulamaktadır. Özünde, “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası”, kamu sağlık sigortasının karşıladığının üstündekini üstlenen bir özel sağlık sigortasıdır. Bir başka ifadeyle, hizmet alan kişinin sağlık ve finansman riskini; gerek hizmet ve gerekse parasal açıdan üzerine alan bir sağlık sigortası türüdür. Yani Türkiye örneğinde bakılacak olursa gerektiğinde SGK fiyatını, gerektiğinde de SGK’nın verdiği hizmeti tamamlar. Hangi model Türkiye’de uygulanabilir sorusunun tam bir cevabı olamaz. Çünkü kişilerin sağlık hizmetlerini kullanım kültürü ve parayı ödeyen, ister kamu ister özel sağlık sigortaları olsun, kurumların ödeme modeli ile ülkelerin sosyoekonomik ve sosyopolitik dinamikleri birbirinden farklıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
45
Söyleşi GENEL SAĞLIK SİGORTASINDAN TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASINA
YÖNELİŞ GİRİŞ
İnsanlar, tarihin ilk çağlarından beri içgüdüsel olarak kendilerini tehlikelerden ve risklerden korumaya çalışmakta, bu tehlike ve risklerin bazılarını ise önceden bilerek veya tahmin ederek çeşitli önlemler almaktadırlar. Bu nedenledir ki günümüzde bütün toplumların hedefleri arasında zaman içinde gelişerek çağdaş koruma sistemi olarak adlandırılan sosyal güvenlik sisteminin herkesi kapsaması yer almaktadır. Ancak, sosyal güvenlik sisteminin herkesi kapsayacak şekilde genişletilmesi ve sunulan hizmetin miktar ve kalitesinin arttırılması ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal güvenlik sistemi, 20. yüzyıl boyunca gelişme gösterdikten sonra bu yüzyılın sonlarına doğru ciddi eleştiri ve tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmaların başlıca konusu ise sosyal güvenlik harcamalarının artması, kamu bütçesi içerisindeki payının gittikçe yükselmesi ve buna karşın hizmetin tatminkâr bir şekilde sunulmamasıdır. Yılmaz TOPCUK 1970 Denizli doğumluyum. 1991 yılında Marmara Üniversitesi İİBF İktisat bölümünden mezun oldum. Kısa bir süre özel bir bankada uzman yrd. olarak çalıştıktan sonra 1995 yılında SSK Sigorta Müfettiş Yrd.olarak göreve başladım. 2005 yılında Başmüfettiş oldum. 2006 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünde, “Esnek Çalışma ve Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği” başlıklı tezimle yüksek lisansımı tamamladım. Mesleki dergilerde, sosyal güvenlikle ilgili çok sayıda makalelerim bulunmaktadır. 2009/Haziran ayından beri İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdür Yrd. görevini yürütüyorum. Evliyim. 2 çocuk babasıyım.
Sosyal güvenlik alanında sunulan hizmetlerin tatminkâr bir şekle dönüşmesi için yapılan sosyal güvenlik reformları sonrasında, memnuniyetin artmasına karşın Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık hizmetlerine ayırdığı payın da her geçen gün artması, sistemin ‘sürdürülebilirlik’ vasfının tartışılmasına yol açmıştır. Bununla ilgili olarak da, sağlık alanındaki kamu yükünün azaltılması gereği gündeme gelmekte ve ‘Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS), çözüm önerisi olarak sunulmaktadır. TSS, 2000’li yıllardan itibaren sürekli olarak tartışılmaktadır. Kanun koyucu, Genel Sağlık Sigortasını (GSS) uygulamaya koyarken sistemin belirli bir noktada tıkanacağını işin başında tahmin etmiş olmalı ki tamamlayıcı veya destekleyici özel sağlık sigortası ile kısmi bir açılım yapmıştır. Sosyal Güvenlik Sistemimizin geldiği nokta, sunduğu hizmetler ve özel sigorta uygulamalarının Sosyal Güvenlik Sistemimize etkileri ile toplumsal yansımalarının ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve tartışılması gereği bulunmaktadır. Bizim incelememizde anılan Genelge ile GSS ve TSS uygulamalarının nasıl işlerlik kazanacağı ve bu işlerlik sonucu tarafların nasıl etkilendikleri hususu derinlemesine değil, genel bir değerlendirme çerçevesinde ele alınacaktır.
46
aralık 2012 / www.kenthospital.com
GENEL SAĞLIK SİGORTASINDA GELİNEN NOKTA Sosyal güvenlik reformu öncesi, nüfusun efektif olarak %20’sinin sağlık güvencesi bulunmamaktaydı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinde mevcut bulunan SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı sigortalılarını; 15.01.2010 tarihi itibariyle de kamu çalışanlarını kapsamına almıştır. En son büyük bir grup olan yeşil kartlıların 01.01.2012 tarihi itibariyle GSS kapsamına alınmasıyla kapsam dışı kalanların sayısı oldukça azalmıştır. Esasen henüz kapsama alınmayan özel sandık sigortalıları ile kapsama alınmayacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve çalışanları (Milletvekilleri, Meclis çalışanları), Anayasa Mahkemesi Üyeleri, kendi ülkesinde sigortalı olup da Türkiye’de bulunan yabancılar ile zorunlu askerlik görevini yapmakta olan er ve erbaşlar, cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmların kendilerine özgü kanunları dikkate alındığında, tüm vatandaşlarımızın kamu sağlık güvencesinde olduğu söylenilebilir. Ancak bu durum, kamu kesiminin toplam sağlık harcamalarının artmasına yol açmıştır: SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredildiği 2005 yılında üç kurumun (SSK, Bağkur, ES) toplam sağlık harcaması (gideri) 13 milyar 608 milyon TL iken bu rakam 2011 yılı sonu itibariyle 36 milyar 541 milyon TL’ye çıkmıştır. SSK hastanelerinin devrinden önce açık veren tek sigorta kolu, yaşlılık aylığı sigorta koluydu. Bu gün ise açık veren bir sigorta kolu daha eklenmiş ve genel sağlık sigorta kolu da açık vermiştir. 2011 yılında cari açığını kapatabilmek için, Hazineden Kuruma toplam 52 milyar 772 milyon TL transfer yapılmıştır8. Elbette Sosyal Güvenlik Kurumu ticari bir kurum değildir. Sosyal devlet olmanın gereği olarak Hazineden transfer de yaparak sosyal görevini ifa etmelidir. Ancak, zaman içinde sosyal güvenlik kurumunun bu sisteminin sürdürülebilir nitelikte olup olmadığı tartışılmaya başlanılacaktır.
Söyleşi
TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASINA YÖNELİŞ Kamu sağlık sigortası teminat paketi kapsamında olmayan ya da kapsamda olduğu halde ilave ödeme yapılması gereken sağlık hizmetlerinin ödemeleri hizmet alan kişiler tarafından üstlenilmekte ve cepten ödeme yoluyla finanse edilmektedir. Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS), hizmet alan kişinin üzerinde kalan sağlık harcama risklerini, gerek teminat kapsamı ve gerekse teminat yüzdeleri açısından çeşitli paketlerle üzerine alan bir sağlık sigortası türü olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de bazı özel sağlık sigortaları bulunmakla birlikte henüz TSS ile ilgili kanuni bir düzenleme yapılmamıştır. Yalnızca 5510 sayılı Kanunun 98/3’üncü maddesinde ”Yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı ve destekleyici özel sağlık sigortasına ilişkin usul ve esaslar, Kurumun uygun görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenir.” hükmü yer alırken, aynı Kanunun 98/2 maddesinde de “Bu kanun gereğince sağlık hizmetlerinden yararlananların ödemekle yükümlü oldukları katılım payları, özel sigorta şirketleri tarafından teminat veya ödeme konusu yapılamaz.” hükmü yer almaktadır. Kanun maddesinden anlaşıldığı kadarıyla, sigortalı hastalar tarafından ödenen ve SGK’nın payı olarak da bilinen katılım payları, özel sağlık sigortalarının teminat paketi içinde yer alamayacaktır. Katılım payı dışında kalan diğer tüm ödemeler teminat paketi içinde yer alabilecektir. TSS ile ilgili henüz kanuni bir düzenlenmenin bulunmamış olması sonucu, mevcut özel sağlık sigortalarının TSS olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışması söz konusudur. Bize göre mevcut özel sağlık sigortaları, TSS olarak değerlendirilemeyecektir. Sigortalılar ile sigortacı (özel sağlık sigortası) arasında tanzim edilen sözleşmelerin sağlık sigortası özel şartları incelendiğinde; sigortalıların maruz kaldığı sağlık harcamalarının teminatları çerçevesinde özel sigorta şirketlerince sağlanacağı hükmü yer almaktadır. Özel şartlarda, sigortalının tedavisinde, öncelikle SGK’ya, artan sağlık harcamalarının ise özel sigorta şirketine fatura edileceğine dair bir hüküm yer
almamaktadır. Yalnız, özel sigorta şirketleri ile özel sağlık hizmet sunucuları arasında yapılan sözleşmelerde, tedavi giderlerinin karşılanmasında SGK’nın öncelikle kullanılmasını tavsiye edici nitelikte hükümlere rastlanılmaktadır. Nitekim mevcut özel sağlık sigortası ile GSS’nin aynı alana hitap ettiği bilinmektedir. Mevcut Kanun hükmü, genelge ve duyuru birlikte değerlendirildiğinde katılım payı dışında kalan tüm kalemlerin özel sağlık sigortası teminatı içinde yer alabileceği görülmektedir. Sigortalı ile sigorta şirketinin akdettiği sözleşmeden ziyade, özel sigorta şirketi ile hastane arasında yapılan sözleşme esas alınmaktadır. Hastane ve sigorta şirketi arasında imzalanan sözleşmede hüküm bulunması halinde, ilave ücret tavanı dahi dikkate alınmaksızın SUT fiyatı kadar tedavi bedelinin kuruma, arta kalan tüm tutarların sigorta şirketine fatura edilebilmesinin yolu açılmıştır. Böylelikle kurumca finansmanı sağlanmayan sağlık hizmet bedelleri başta olmak üzere, ilave ücret tutarları ve otelcilik ücreti gibi hastadan alınabilecek tutarlar, sigorta şirketi ile hastane arasında yapılan anlaşma gereği belirtilen SUT fiyatı üzerindeki ücretler, özel sigorta şirketine fatura edilebilecektir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yukarıda açıklandığı üzere; TSS ile ilgili henüz kanuni bir düzenleme yapılmamıştır. İyi niyet göstergesi olarak kurum, yayımladığı Genelge ve Duyuru ile uygulamaya adeta start vermiştir. Kurumca finansmanı sağlanmayan sağlık hizmet bedelleri başta olmak üzere, ilave ücret tutarları ve otelcilik ücreti gibi hastadan alınabilecek tutarlar, sigorta şirketi ile hastane arasında yapılan anlaşma gereği belirtilen SUT fiyatı üzerindeki ücretler, özel sigorta şirketine fatura edilebilecektir. TSS’nin kısmen uygulamaya girmesiyle, taraflar arasında da tartışma başlamıştır. Bir tarafta TSS’nin sigorta şirketlerinin yararına gelişeceği ve batılı ülkelerde çok önceki yıllarda başlayan TSS’nin Türkiye’de geç kalındığı iddiası yer alırken diğer tarafta TSS’nin en çok yaşlıları, çocukları ve az gelirli vatandaşları olumsuz etkileyeceği yer almaktadır. Öte
yandan özel hastanelerin fark ücreti adı altında sigorta şirketlerinden fahiş rakamlar talep etmesinin yolunun açıldığı, ancak sigorta şirketlerinin cüz’i primlerle TSS sunamayacakları belirtilmektedir. Estetik dışında, kurumca finansmanı sağlanmayan sağlık hizmetinin bulunmadığı dikkate alınırsa, yeni TSS uygulamasında Kurumun sağlık gideri üzerindeki yükünün azaltılmasından ziyade, özel hastanelerin gelirlerini arttırıcı bir işleve sahip olacağı düşünülmektedir. SUT fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle, Kurum sürekli olarak eleştirilmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere sağlık giderlerinin ulaştığı boyut dikkate alındığında SUT fiyatlarının arttırılması, en azından kısa vadede mümkün görülmemektedir. TSS’nin önünün açılmasıyla, Kuruma yapılan yoğun eleştirilerin azalacağı düşünülmektedir. Ancak, günü kurtarmak yerine, kanun koyucunun iradesiyle yapılacak kanuni bir düzenleme, konunun kalıcı olarak çözümlenmesini sağlayacaktır. KAYNAKÇA ALPER, Yusuf; “Genel Sağlık sigortası: Sağlanan Gelişmeler ve Sorunlar”, 19.05.2010 tarihli Bizim Gazete. DOĞAN, Noyan; “SGK Sağlıkta İyi Başlangıç Yaptı ama Devamını Getiremedi”, 06.08.2012 günlü Hürriyet Gazetesi. ERKEK, Nuray ve Fatih; “Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ve Türkiye”, Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi, Sa:79, Mayıs – Haziran 2012. HÜRRİYET GAZETESİ, 09.07.2012, Sigorta Şirketleri Birliği Genel Sekreteri Erhan Tunçay ile yapılan mülakat (e-erişim) http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20942458.asp (03.08.2012). KORAY, Meryem; Sosyal Politika, Ezgi Kitapevi, Bursa, 2000. SAĞLAM, Erdal; “Kamuda Karadelik Tartışması”, 06.08.2012 günlü Hürriyet Gazetesi. SAĞLIK AKTÜEL İNTERNET SİTESİ, “GSS ile Tamamlayıcı Sağlık Sigortası Tekrar Gündemde” http://www.saglikaktuel.com/haber/gss-ile-tamamlayici-sagli ksigortasi-tekrar-gundemde-24555.htm (03.08.2012). SGK Aylık İstatistik Bülteni, 2012/Nisan. SGK Aylık İstatistik Bülteni, Şubat/2011. T.C.BAŞBAKANLIK, Sosyal Güvenlik Reformu: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Başbakanlık Basımevi, 2005. TOPCUOĞLU, Metin ve ÖZTÜRK, Mustafa; “Özel Sigorta Girişimin Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Önemi” Süleyman Demirel Üniversitesi, Vizyoner e-Dergi, Sa:1 2009. TÜİK Haber Bülteni, Sayı:34, 18.02.2011. TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ, 05.07.2012 tarihli Basın Açıklaması, http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tss-3231.html (02.08.2012)
aralık 2012 / www.kenthospital.com
47
Radyoloji
NASIL BİR RADYOLOJİ BÖLÜMÜ? Bu yazıda amacım, nasıl bir görüntüleme ünitesi istiyoruz ? veya bizlere en uygun ve güvenli hizmeti sunacak yüksek kalite standartlarında bir görüntüleme merkezi nasıl olmalıdır ? sorularının cevabını vererek, hastanemizde yaptığımız çalışmaları siz okuyuculara doğru ve yalın bir biçimde anlatmak olacaktır.
R Uzm. Dr. Alper Yüksel Uzmanlık Alanı Radyodiagnostik Eğitim Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cumhuriyet Üniversitesi Radyodiagnostik Anabilim Dalı; uzmanlık Hollanda Utrecht Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı MR Nöroradyoloji Enstitüsü’nde Radyoloji Asistanlığı
48
aralık 2012 / www.kenthospital.com
adyoloji Bölümleri, hastalarımızın hastalıkları ile ilgili ihtiyaç duyulan görüntüleme testlerinin ya da incelemelerinin yapıldığı birimlerdir. Hasta akışının yoğun olduğu bu radyoloji ve görüntüleme birimleri, doğru tanı konulmasında diğer tıp branşlarına, dolayısıyla hastalarımıza yardımcı olan bölümlerdir. Hızlı bir şekilde servis verilmesinin yanında doğru tanı konulması da son derece önemli olan bu bölümler adeta bir kavşak görevi görerek hastaların ilgili bölümlere, doğru bir şekilde yönlendirilmesinde yardımcı olmaktadır. Radyoloji Bölümleri son yıllarda bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ile hasta konforunun maksimum şekilde sağlandığı cihaz ve ekipmanlarla donatılmaktadır. Hastalarımız bu birimlerde genel olarak çok fazla zaman harcamayıp mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yapılan test sonuçlarını almak isterler, ancak burada sonuçların hızlı alınmasının yanında doğru tanının da konulması çok önemlidir. Şöyle bir halk deyimi vardır ve bu benim ve çalışma arkadaşlarım için odaklandığımız noktalardan biridir: “Kendi yiyemeyeceğin yemeği başkalarına yedirme.”. Bu basit söz gurubu, Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü olarak hedeflediğimiz kalite ve standardımızın özet olarak ana fikrini oluşturmaktadır. Bu kapsamda hastalarımıza verilen hizmet kalitesinin, hasta ve yakınlarına kurulan empati ile bilim süzgeçinden geçirilerek sunulması anlamına gelmektedir. Bunun ne demek olduğunu isterseniz biraz açmak istiyorum, bunun için çalıştığım kuruma gelişimden başlayarak günümüze kadar olan süreci anlatarak yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Radyoloji
2000’li yılların başında İstanbulda görev yaparken İzmir’de yeni bir hastanenin hizmete geçecek olduğu ve bu hastanenin çok iyi şartlarda yapılanarak planladığını duymuştum. Daha sonra yollarımız kesişti ve bir anda kendimi Kent Hastanesi’nin inşaatı içerisinde buldum. Kuruluş aşamasından beri içinde olduğum bu kurumun titizlik ve özenle yapılandırıldığını, gerek personel gerekse hekim kadrosunu oluşturmakta gösterdikleri titizliği, hastanenin kuruluşundan itibaren JCI (Joint Commission International) standartları kriterleriyle yapılandırılıp daha sonra bu standartların belgesini alarak akredite oluşunu biz hastane çalışanları ve İzmir halkı hep birlikte yaşadık. Böyle bir hastanenin her biriminin bu standartlara uygun olması ve bunun yanında Radyoloji Bölümünün de bu standartlara uyumluluğu bizleri her zaman batı normlarında servis vermek ve onu geliştirmek anlamında heyecanlandırmaktadır.
modern bir radyoloji biriminin olmazsa olmazları arasında görüntü arşivleme ve görüntü aktarım hizmetinin (PACS, Picture Archiving and Comitication System) olması gerekmekteydi, bu nedenle hastane açılışından itibaren bu hizmetimiz belkide Türkiye’deki özel hastaneler arasında ilk birkaç örnekten biri olacak şekilde kurulmuştur. Bu sistemin önemi hastalarımızın geçmiş dönemde yaptırdıkları incelemelerin arşivde her an hazır tutulması ve yeni yapılan incelemeleri ile karşılaştırma olanağı sağlamakta böylece hem yeni oluşan bir hastalığın erken tanınması hem de var olan hastalığın ilerleme gösterip göstermediğinin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Görüntülerin hastanın doktoru tarafından anında incelenebilmesi, radyoloji uzmanının hastanın doktoruna ivedilikle hastalığının önemi hakkında bilgi vermesi ve doktorların kendi aralarında fikir alışverişinin yapılabilmesi gibi diğer önemli faydalarını da saymak gerekir. Bu PACS üniteleri günümüzde artık en küçük görüntüleme merkezlerinde bile bulunmaktadır. Yıllar önce öncülüğü yapılan sistemin ”filmsiz radyoloji” denen elektronik hastanelerin ilk örneklerinden olduğunu söyleyebiliriz. Bu hastalarımız için aynı zamanda daha hızlı şekilde sorunlarının çözülmesi ve görüntülerin ilgili doktorlar ile kolayca paylaşılması anlamına gelmektedir. Radyoloji bölümünün bu alt yapısı sağlandıktan sonra geriye ileri teknolojik cihazların sağlanması ve bu cihazları kullanacak teknisyen ve doktor kadrolarının oluşturulması kalıyordu. Bu bölümde de radyolojinin tanısal görüntülemede kullandığı ses dalgaları ile çalışan ultrason, manyetik alan ve radyoferekans dalgaları ile çalışan Manyetik Rezonans (MR), X ışını ile çalışan bilgisayarlı tomografi (BT), mamografi, kemik dansitometre ve röntgen cihazlarının yapılandırılması ile sağlanmıştır. Bu cihazları kullanan teknisyenler ve cihazlardan elde edilen görüntüleri değerlendiren radyoloji uzman kadroları da seçkin hekimlerce oluşturulmuştur.
Sizlere biraz bu batı normlarından bahsetmek istiyorum, nedir bu batı standartları ve niye önemlidir? İlk olarak yapılandırma aşamasından itibaren 2004 senesinde hastanenin kuruluşu ile birlikte
O zaman artık batı standartlarında bir görüntüleme ünitesine sahibiz demektir diye düşünebilirsiniz, ancak iş bunlarla bitmemekte. Bu noktadan itibaren sanıldığı gibi iyi hekim ve/veya iyi cihazların yanında bu birimin hastane ile entegre, doğru, güvenilir ve kaliteli iş üretebilmesi gerekmekte, kalite standartlarının oluşturulması ve kurum içi birçok mekanizmanın işleyebilir hale gelmesi ile mümkün olmaktadır. Bunu biraz açmak istiyorum;
aralık 2012 / www.kenthospital.com
49
Radyoloji
Öncelikle Kent Hastanesi Radyoloji Bölümünde hastaya ayrılan süre çok önemlidir. Bir hekimin hastasına ayırdığı süre ne kadar standartlar içerisinde olursa hastanın o hekimden alacağı fayda o kadar artmaktadır. Bir akciğer filminde saptanmış bir lekenin çok ufakken tanınabilmesi ile oldukça büyük boyutlara ulaştığında fark edilebilmesi arasında hastanın yaşam süresinin arttırılması veya hastalıktan kurtulabilmesinin sağlanabilmesi açısından büyük fark vardır. O ufak lekenin erken saptanabilmesi, o filmi değerlendiren radyoloji uzmanının sizin filminize ayırdığı süre ile orantılıdır. Ne kadar uygun süre ayrılırsa, deneyim ile birlikte o kadar detayın görülmesi ve erken saptanması mümkün olabilmektedir. Bunu şöyle daha anlaşılır bir şekilde açıklayabiliriz; araba ile saatte 50 km hızla giderken yol kenarındaki detayları, ağaçları, güzel bir evi veya yol kenarındaki top oynayan çocukları fark edebilirken hızımızı iki katına çıkardığımızda çok daha az detayı görebildiğimizi farkına varırız. Yola çıkabilecek bir araç, yol kenarındaki bir köpek veya kaygan bir zemin gibi bizi tehlikeye atabilecek ve kazaya neden olarak hayatımızı tehdit edebilecek unsurlar daha yavaş ve güvenli bir seyirde kolaylıkla dışlanabilir. Yani filmlerinize ayrılan zaman ne kadar uzun olursa, radyoloji doktoru bu filmleri incelemek için sizin filmlerinize optimum zamanı ayırarak açıkçası acele etmiyorsa, o ölçüde ufak detayları görebilir ve bazı hastalıkların gözden kaçması veya erken tanısı mümkün olabilir. Bu nedenle Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde inceleme yapıldıktan sonra hastalara verilen raporların belirli bir sürede hazırlanması önceden bilinmektedir. Bu süre, incelemenin detaylı yapılması, önceki incelemeler ile karşılaştırılması veya doktorlar arasında tartışılarak birkaç görüşün alınması ve sonuş raporunun hazırlanması gibi birçok süreci içermektedir.
50
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Diğer taraftan hastalarımızın yapılan testlerden maksimum konforu ve faydayı alabilmeleri için birçok güvenlik aşamasından geçmeleri gerekmektedir. Nedir bu güvenlik katmanları ve ne işe yarar ? Dilerseniz birazda bunlardan bahsedeyim. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde damardan iyotlu kontrast madde verilen her hasta yani böbrek filmi veya bilgisayarlı tomografi çektirilecek olan her hastaya öncesinden böbrek fonksiyon testleri bakılır, bu testler normalse damardan ilaç verilir,. Aksi taktirde sizin bilmediğiniz ve önceden tanısı konulmamış böbrek rahatsızlığınız varsa veya çok hafif düzeyde de olsa böbrek fonksiyonlarınız bozuksa damardan verilen ilaç böbrek fonksiyonlarınızı daha da bozarak diyalize girme durumuna girecek kadar kötü sonuçlara neden olabilir. Maalesef siz bu durum ile karşılaştığınızda çoğunlukla iş işten geçmiş olmaktadır. Damardan verilen bu ilaçlar böbreklerden süzülür ve normal böbrek hastalığı olmayan kişilerde sorunsuz olarak vücuttan atılır. Ancak böbrek rahatsızlığınız varsa o zaman çok önemlidir ve titizlikle üzerinde durulmalı, uygun zamanda ve dozlarda damardan kontrast madde uygulanmalı veya hastaya zarar verecekse uygulanmamalıdır. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde Sağlık Bakanlığı ve JCI kalite standartları doğrultusunda tüm incelemelerde hastalardan onam formu alınır. İnceleme öncesi doktorunuzun sizin hakkınızda daha detaylı bilgiye sahip olması yapılan incelemenin doğruluğunu ve sonucunu doğrudan etkilemektedir. Radyoloji Bölümü’ndeki tüm incelemeler belirli protokoller ve standartlarla gerçekleştirilmektedir, bu durum bölüm içi ortak dil oluşması ve hekimler arası bilgi aktarımının daha doğru ve güvenilir yapılmasını sağlamaktadır.
Radyoloji
Tanısal görüntüleme için kullandığımız radyasyonun, bir ”radyasyon güvenlik programı” çerçevesinde yapılamsı ve uygulanması ile sağlanmaktadır. Hasta ve çalışan güvenliliğinin sağlanması açısından Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nün etkin ve uygulanmakta olan bir “Radyasyon Güvenlik Programı” vardır. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde çocuk röntgen çekimlerinde mutlaka üreme organlarını korumak için kurşun koruma kullanılır. Röntgen odasına alınan tüm hasta yakınlarına kurşun koruyucu önlükler verilir. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde tüm bayan hastalara hamilelik şüphesi sorgulanır. Böylece bayanların erken hamilelik döneminde riske maruz kalabilecek anne karnındaki bebeğin gereksiz radyasyona maruz kalması böylece riskli durumların ortaya çıkması önlenmektedir. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde yaklaşık olarak kuruluşundan itibaren mesai saatleri dışında ve hafta sonlarında teleradyoloji teknolojisi kullanılarak görüntüler ilgili hekimlerce konsülte edilir. Hastalarımız için en önemli faydayı sağlayacak olan erken ve doğru tanı için bilgisayar teknolojisi en üst düzeyde kullanılmaktadır. Bunun faydası erken ve aciliyet gerektiren hayati önem taşıyan kararların ivedilikle verilebilmesidir. Herhangi bir şekilde kanaması olan bir hastanın erken evrede teşhisinin konulması hasta hayatının kurtarılması için oldukça önemlidir. Hastalarımız sorunlarının çözülmesinde görünen kısımda bu teknolojik kullanı-
mı görsel olarak hissetmeseler de, hastaneden aldıkları şifada ve iyileşme sürecinde bu teknolojik yapılanmanın kullanımının faydası büyüktür. Bilindiği gibi tıp teknolojisi her geçen gün yenilenmekte, hastalar için en güvenilir ve konforlu testlerin yapılabilmesi için sürekli bir değişim ve gelişim süreci yaşanmaktadır. Teknolojideki bu gelişime ayak uydurabilecek sağlık personeli ve hekim ekspertizi en az cihazların kalitesi kadar önemlidir. Güvenli yöntemlerle çalışan bir sağlık kuruluşunun önemi maalesef başımıza istenmeyen durumların gelmesinden sonra değeri anlaşılabilmektedir. Tüm bu saydıklarım ve daha sayamadığım birçok kalite süreci ile Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nün neden tercihiniz olması gerektiğini sanırım en yalın biçimde açıklamaya çalıştım. Kaybettiğimiz şeylerin değerini önceden farkına varabilmek her zaman söz konusu olmayabiliyor. Sağlığımız da maalesef onu kaybedince daha değerli olmakta, bu nedenle kalite süreçleri, birçok kontrol mekanizmasının işlemesi, bölümler arası koordinasyon ve teknolojinin kullanımı kaliteli ve güvenilir bir sağlık hizmeti için gereken unsurların başında geldiği tüm dünyaca bilinmektedir. Sağlığımızı kaybetmeden onun değerini bilmek, kaliteye verdiğimiz değer ile sağlıklı kalmak adına çok daha kolay olacağı düşüncesindeyim, sağlıcakla kalın…
aralık 2012 / www.kenthospital.com
51
Bilgisayarlı Tomografi
BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ Bilgisayarlı tomografi; x-ışını kullanılarak vücudun incelenen bölgesinin kesitsel görüntüsünü oluşturmaya yönelik radyolojik teşhis yöntemidir. Bu yöntemle klasik röntgenogramlardaki üst üste düşme(superpozisyon) ortadan kaldırılmıştır. Görüntüleri röntgenden çok daha ayrıntılıdır.
B Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Uzmanlık Alanı Radyodiagnostik Eğitim İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri Türk Radyoloji derneği Üyesi Manyetik Rezonans Derneği Üyesi
ilgisayarlı Tomografi (BT) Görüntüleme Nedir?
BT, x-ışınının bilgisayar teknolojisi ile birleşmesinin ürünüdür. Bir BT kesiti oluşturabilmek için, kesit düzlemindeki her noktanın x-ışınını zayıflatma değerini bilmek gerekir. Bu değerler, kesit düzleminin çepeçevre her yönünden x-ışını geçirilerek yapılan çok sayıdaki ölçümün güçlü bilgisayarlarla işlenmesi ile bulunur. Bulunan bu sayısal değerler, karşılığı olan gri tonlarla boyanarak kesit görüntüleri elde edilir. BT görüntüleri röntgenden daha ayrıntılıdır.
Bunun iki temel nedeni vardır: 1- Vücudun ince bir diliminin görüntülenmesi: Röntgende x-ışının geçtiği boyuttaki yapılar üst üste düşer. Bu nedenle, aralarındaki yoğunluk farkı belirgin olmayan yapıların seçilmesi zorlaşır. Bu durum ince bir vücut dilimini görüntüleyen BT’de ortadan kaldırılmıştır. 2- Dokuların x-ışını tutma oranlarının doğrudan ölçülebilmesi: Röntgende dokuları geçen x-ışının tesbitinde, film, ranforsatör, banyo faktörleri(süre, ısı, kimyasallar) gibi bir çok faktör etkindir. Bu faktörler dokudaki kontrastın görüntüye yansımasını engeller. BT’de bu engeller ortadan kaldırılmıştır. Görüntüler doğrudan dokunun x-ışınlarını zayıflatma değerleri ile oluşturulur.
52
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Dolayısıyla BT görüntüleri, doku kontrastını çok daha duyarlı olarak yansıtır. Yöntemin kullandığı enerji x-ışını olduğu için, görüntülerdeki gri tonların anlamı röntgende olduğu gibidir: Koyu gri tonlar, açık tonlara göre x-ışınlarının daha az tutulduğu bölgeleri gösterir.
Bilgisayarlı Tomografi
İnceleme sırasında hasta bilgisayarlı tomografi cihazının masasında hareket etmeksizin yatar. Masa manuel ya da uzaktan kumanda ile cihazın gantri adı verilen açıklığına sokulur.
Renal anjio BT
Cihaz bir bilgisayara bağlıdır. X-ışını kaynağı incelenecek hasta etrafında 360 derecelik bir dönüş hareketi gerçekleştirirken oyuk ya da gantri boyunca dizilmiş dedektörler tarafından x-ışını demetinin vücudu geçen kısmı saptanarak elde edilen veriler bir bilgisayar tarafından işlenir. Sonuçta dokuların birbiri ardısıra kesitsel görüntüleri oluşturulur. Oluşturulan görüntüler bilgisayar ekranından izlenebilir. Ayrıca görüntüler filme aktarılabileceği gibi gerektiğinde tekrar bilgisayar ekranına getirmek üzere optik diskte depolanabilir. Bilgisayarlı tomografi, diğer x-ışın incelemelerine göre bazı avantajlara sahiptir. Özellikle organların, yumuşak doku ve kemiklerin şekil ve yerleşimini oldukça net gösterir. Ayrıca BT incelemeleri doktorlara basit bir kist (içinde sıvı veya yarı sıvı madde bulunan etrafı çevrili kese şeklinde oluşum) ya da solid tümör (bir kısım hücrelerin süratle çoğalması nedeniyle oluşan doku kitlesi, tümör) ayırıcı tanısında yardımcı olarak hastalıkların daha iyi değerlendirilmesini sağlar.
Akciğer grafisi
Akciğer kitlesi
Daha önemlisi, BT direkt grafilerden çok daha ayrıntılı görüntüler oluşturarak kanserlerin yayılımının değerlendirilmesinde yardımcı olur. Kanser yayılımı hakkında elde edilecek bilgiler doktorları kansere yönelik uygulanacak tedavi konusunda yönlendirerek kemoterapi, radyoterapi, cerrahi tedavi veya bunların belirli kombinasyonlarının kullanılıp kullanılmayacağıyla ilgili karar vermelerinde yardımcı olur. Böylece sağlam dokular, bir çok faydaları olmakla birlikte ciddi yan etkileri olabilecek tedavi yöntemlerinin gereksiz müdahalelerinden korunmuş olur.
edildiğinde daha iyi tedavi edildiklerinden, BT bu üstün özellikleriyle doktorların birçok hayat kurtarmasına yardımcı olmaktadır.
İncelemenin En Sık Kullanıldığı Alanlar Nerelerdir? BT; göğüs ve karın organları tetkikinde en iyi yöntemlerden biridir. Akciğer, paranazal sinüsler, karaciğer ve pankreas hastalıklarının da aralarında bulunduğu pek çok hastalığın tanısında tercih edilen yöntemdir. BT görüntüleme ile biyopsi gibi tanı veya tedavi amaçlı minimal invazif işlemlerin rehberliği sağlanabilmektedir. BT, kemik görüntülemede de sıklıkla kullanılan bir tanı yöntemidir. El, ayak, omuz ve diğer iskelet sistemi yapıları ile omurga kemik patolojileri tanısında da kullanılmaktadır. Travma geçiren olgularda hızlı tarama yapabilmesi ve detaylı görüntüler sağlanabilmesi özelliklerinden yararlanarak beyin, karaciğer, dalak, böbrekler ile diğer iç organ yaralanmaları teşhisinde BT kullanılmaktadır. Ayrıca inme, gangren ya da böbrek yetmezliği sonuçlarına yol açabilecek damar patolojileri tanısında da kullanılan yöntemlerdendir.
BT, direkt grafilerle gösterilemeyen vücudun beyin gibi birçok kesiminin değerlendirilebilmesini mümkün kılmaktadır. Ayrıca diğer görüntüleme yöntemlerinden daha erken ve doğru şekilde birçok hastalığın teşhisini sağlamaktadır. Hastalıklar erken teşhis
aralık 2012 / www.kenthospital.com
53
Bilgisayarlı Tomografi
İşleme Nasıl Hazırlanmalıdır? Batın BT incelemelerinde barsakların daha iyi görüntülenebilmesi için hastadan tetkikten bir gece önce aç kalması ve müshil benzeri barsak temizliği yapan ilaç kullanması istenmektedir. Ayrıca damardan radyolojik kontrast madde kullanılması gereken durumlarda, bulantı-kusma riskine karşı en az 2-4 saat açlık gerekmektedir. Hastaneye randevu saatinden en az 15 dakika önce gelinmelidir. Bu, hastanedeki kayıt işlemlerinin yapılabilmesi için gerekli zamanı sağlayacaktır. Eğer abdomen (karın) ya da pelvis bölgesinin (leğen kemiği bölgesi) BT incelemesi yapılacaksa randevu saatinden 1 saat 30 dakika önce hastaneye gelinmelidir. Hastadan bağırsakları daha net göstererek radyoloğun filmleri daha iyi değerlendirmesini sağlıyacak bir sıvı olan kontrast madde karıştırılmış su içmesi istenir. Hastada düşünülen ön tanılara ve yapılması istenen incelemeye bağlı olarak randevu saatinden çok daha önce de kontrast madde içmesi istenebilir. Metal objeler görüntü kalitesini etkiler; bu nedenle metal düğme ya da objeler içeren kıyafet giyilmemesi önerilir. Ayrıca inceleme yapılacak vücut bölgesine göre hastadan küpe, mücevher, gözlük, diş protezi gibi metal objelerin çıkarılması istenebilir. Kadın hastalar hamile olup olmadıkları ya da böyle bir olasılık olup olmadığı konusunda doktoru bilgilendirmelidir. Emzirmekte olan annelerin damar içi kontrast madde kullanımı durumunda işlem sonrası 24-48 saat emzirmemeleri istenir.
İnceleme Nasıl Yapılmaktadır?
BT incelemesi değerlendirilen bölgeye
göre kontrast madde verilmeden veya kontrast madde verilerek yapılabilir. Kontrast madde, incelemenin özelliğine göre damardan, ağızdan veya makat yolu ile verilebilir. Daha sonrasında istenilen bölge tomografi cihazında taranır.
54
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Kontrast madde damardan verilecek ise enjeksiyon mekanik bir enjektör aracılığı ile işlem sırasında yapılır. İşlem sırasında tomografi odasında hasta yalnız kalır, ancak herhangi bir şikayeti olduğu takdirde hastanın sesi çekim odasından kolaylıkla duyulabilmektedir. Çocuk hastalara, kurşun önlük giymeleri koşulu ile anne ya da baba eşlik edebilir. Özellikle altı yaşından küçük çocuklar için inceleme boyunca hareketsiz kalmak zor olabilir. Bu nedenle ilaçla ya da ilaçsız uyku durumunda olmaları gerekebilir.
BT'de Kontrast Madde Kullanılması
Kontrast madde; tomografi incelemelerinde de sıklıkla kullanılan, damarların x-ışını altında görüntülenmesini sağlayan çoğunlukla damar yolu ile verilen ilaçtır. Ayrıca organların beslenmesini, normal doku ile hastalıklı dokunun (tümör, kitle, enfarkt vb.) ayrımında kullanılmaktadır.
durumda risk değerlendirmesi yapıldıktan ve kontrast maddenin atılımını hızlandıracak çözümler sağlandıktan sonra kontrast madde kullanımına karar verilir veya altarnatif görüntüleme yöntemleri kullanılır. Kontrast maddenin damar yolu ile verilmesi esnasında geçici sıcaklık hissi (ateş basması), ağızda metalik bir tat ya da idrar kaçırıyormuş hissi oluşabilmektedir. Tüm bunlar saniyeler içerisinde geçer. Bazı olgularda kısa süreli kaşınma hissi ya da bulantı olabilir. Eğer kaşıntı uzun süreli olur ya da döküntü oluşur ise bu şikayetler ilaç tedavisiyle ortadan kaldırılabilir. Nadiren nefes almada zorluk ve boğazda ani şişlik ortaya çıkabilir. Bu şikayetinizi çekim yapan teknisyene bildirmeniz gerekir. Noniyonik kontrast madde kullanımı sonrası bu şikayetler çok nadiren olmaktadır. Emziren annelerde kontrast madde kullanılmış ise 24-48 saat süre ile süt verilmesi sakıncalı olabilir. Bu zaman süresince süt verilmemesi gerekmektedir.
Kontrast madde, incelenecek bölgeye ve yapılacak değerlendirmeye göre damardan (intravenöz), ağızdan (oral) veya makattan (rektal) verilebilir. Bu yöntemlerden ikisi veya nadiren üçü birlikte de uygulanabildiği gibi bazı hastalara kontrast madde hiç verilmeyebilir. Damardan kontrast madde verilmesi öncesi hasta kontrast madde allerji riskinin saptanması amacıyla bilgilendirilir. Eğer daha önce kullanılan kontrast maddeye karşı reaksiyon gelişmiş ise, kişi herhangi bir alerjene karşı düzenli ilaç kullanıyor ise ya da astım hastalığı vb. alerjik hastalığı var ise antiallerjik ilaçlar ile premedikasyon uygulanması gerekebilir. Allerjiye karşın ilk sırada önerilen noniyonik kontrast madde kullanımıdır. Bu tip kontrast maddeler fizyolojik kan ile benzer yoğunluk özelliğine sahiptir. Kontrast madde kullanılacak hastalarda tetkik öncesi böbrek fonksiyonlarını gösteren kan kreatinin düzeyine bakılmalı ve bunun sonucuna göre çekim yapılmalıdır. Kontrast maddenin atılımının böbreklerden olması nedeni ile ciddi böbrek hastalığı olanlarda kontrast madde kullanımı sakıncalı olabilir. Bu
Torasik aortada disseksiyon
BT eşlğinde toraks kitlesi biyopsi işlemi
Bilgisayarlı Tomografi
BT CİHAZI ÇEŞİTLERİ NELERDİR? Spiral BT:
Çok Kesitli (Multi-Slice) BT:
İnceleme süresini kısaltmak ve hareket artefaktlarını yenmek için son yıllarda spiral bilgisayarlı tomografiler çıkarılmıştır. Burada ise tüp ve dedektörler hasta etrafında sürekli dönerken, hastanın yattığı masa önceden belirlenmiş bir hızda sürekli hareket eder. Hastaya göre bu hareket spiral şeklinde olduğu için de spiral BT adını almıştır. Bununla incelemeler çok kısa sürelerde yapılabilir hale gelmiştir. Ancak bu sistem de hareketli bir organ olan kalbin görüntülenmesi için yeterli değildir.
Teknolojinin daha da ilerlemesiyle birlikte çok kesitl (multi-slice) spiral BT'ler (ÇKBT) çıkarılmıştır. Bu tomografilerde daha ince ve birden fazla sıra halinde dedektörler bulunur. Bu sayede tüp hareketi de hızlandırılmıştır. Önceleri 4 sıra halinde olan dedektörler, daha sonra 16 sıra haline getirilmiş, son çıkanlarda ise 64 sıralı olanları yapılmıştır. Böylelikle görüntülerin çözünürlüğü artmış ve 20 saniyenin altında nefes tutmayla inceleme yapılabilir hale gelmiştir. MR’dan farklı olarak BT tarayıcılarda kapalı yer korkusu genellikle oluşmaz ve incelemeler daha kısa sürer.
Klasik BT: Bilgisayarlı tomografide x ışınları veren bir tüp ile bu ışınları tutan dedektörler bulunur. Hasta ise bu ikisinin ortasındadır. Böylece x ışınları hastanın içinden geçtikten sonra dedektörler tarafından tutulur. Vücudun dokularının atomik yoğunlukları farklı farklı olduğundan her bir dokunun tuttuğu x ışını farklı olur ve böylece doku görüntüleri oluşturulur. Tüp ve dedektörler hasta etrafında 360 derece dönerek vücudun o bölümünün kesitini görüntülerler. Klasik tomografide bir kesitin görüntüsü alındıktan sonra masa biraz ileri doğru hareket ederek bir sonraki kesit alınır. Bu yöntemle inceleme hem uzun zaman alır hem de solunum ve hareket artefaktlarına aşırı duyarlıdır. Bundan dolayı da kalp damar incelemeleri için uygun değildir.
Cihaz Farkı Neden Önemlidir? Çok kesitli ve hızlı BT cihazları inceleme süresini çok azalttığı gibi hareket, hızlı solunum ve rahatsızlığa bağlı görüntüleme parazitlerine izin vermez. Bu cihazların hızlarının, vücuttaki önemli işlevlerin hızlarına yakın olması nedeniyle fonksiyonel bilgilerin elde edilmesine izin verir. Kalbi besleyen damarlar gibi küçük ve kalp hızından etkilenen yapıların görülebilmesine olanak tanır. Hastanemizde bu alanda dünyada da ilk olan cihazlardan biri olan 64 kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı, hem kesin tanı, iyi görüntü, hem de inceleme konfor ve süresi açısından önemli bir yere sahiptir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
55
Bilgisayarlı Tomografi
BT İNCELEME TÜRLERİ NELERDİR?
BT incelemenin birçok çeşidi vardır. Acil durumlarda ve kazalarda erken müdahale hayat kurtarıcıdır. Erken müdahale ise hızlı ve güvenilir bir yöntemle saniyeler içinde doğru tanıya ulaşılabilmesi ile başarılı olabilir. Bu durumlarda zaman herşeydir. Özellikle acil durumlar ve kaza sonrasında ağrılı ya da bilinç kaybı olan hastalarda hareketten çok etkilenmeksizin tüm vücudun saniyeler içinde hızlı bir şekilde taranması ve önemli yaşamsal sorunların saptanması olasıdır. Genel vücut travması geçirildiğinde bu inceleme çok daha güvenilir olarak bir çok incelemenin yerine geçer. Böylece birden çok farklı inceleme ile zaman kaybı ve hastanın hırpalanması önlenmiş olur. Gerekli müdahaleler için erken ve hızlı tanı sağlanır.
Tüm Vücut Politravma BT İncelemesi:
Acil olgularda beyin, boyun, göğüs kafesi ve akciğer, karın ve kalça bölgesinde kaza sonrasında gelişmiş yaralanmaların, ayrı ayrı röntgen ve ultrason ile zaman kaybı olmadan tek incelemede saptanmasıdır. Hayati önem taşıyan organlarda kaza sonrasında gelişebilecek her türlü yaralanmanın saptanması ve değerlendirilmesi yaklaşık olarak 20 saniyede tüm vücudu çok kesitli BT ile tarayarak gerçekleştirilir.
Üç boyutlu BT görüntüleme:
Hem tanısal anlamda hem de müdahale ya da ameliyat öncesinde cerrahlara yardımcı olmak amacıyla vücudunuzun bir bölümünün veya bir organınızın üç boyutlu görüntüleri saniyeler içinde elde olunur.
Sanal Kolonoskopi:
İnceleme sonrasında elde olunan görüntü verileri kullanılarak kalın barsak iç yapısının sanal ortamda 3 boyutlu görüntülerinin kolonoskopi görüntülerine uygun (kolonoskop ile yapılan inceleme) şekilde oluşturulması ve incelenmesidir. Kalın barsak yapılarının iç duvar yapısı incelendiği gibi duvar kalınlığı ve batın içi diğer organlarla komşuluğu ve tüm gastrointestinal sistemin birlikte değerlendirilmesine yardımcı olur. İnceleme için sedasyon veya anestezi gerekmez.
Düşük dozlu çok kesitli akciğer BT inceleme:
Akciğer, göğüs kafesi, mediasten ve kalbin bir akciğer filminde alınan doza yakın dozlarda ve saniyeler içinde kesitsel olarak ayrıntılı taranması ve değerlendirilmesidir.
BT Eşliğinde Girişimsel İşlemler:
BT Anjiyografi:
Vücuttaki damar tıkanıklık, daralma, kötü huylu damar gelişimi ve bir çok damar hastalıklarında, klasik anjiyografinin riskini almaksızın saniyeler içinde gerçekleştirilir. Belli bir organ sisteminin ya da tüm vücudun damar haritası, gerektiğinde üç boyutlu olarak çıkarılabilir. 64 kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı ile yapılan BT anjiyografi; damar hastalıklarını tanımlamada ve damar dışı hastalıkların damar yapıları ile ilişkisini, vasküler anatomiyi göstermede kanıtlanmış çok hızlı, nonivaziv önemli bir görüntüleme yöntemidir. Klasik anjiyografinin aksine periferik(genellikle kol damarından) intravenöz kontrast madde verilerek yapılan BT anjiyografi damar hastalıklarının teşhisinde ilk görüntüleme yöntemi olabileceği gibi önceden tespit edilmiş olguların takibinde kullanılır. İnceleme süresi çok kısadır ve işlem sonrası hasta izlemi dakikalar ile sınırlıdır.
Üriner Kalkül BT İncelemesi:
Çok kesitli BT ile hiçbir ön hazırlığa gerek kalmadan milimetrik olarak tüm böbrek ve idrar yolları birkaç saniyede incelenip 1-2 mm ye kadar olan böbrek taşları ve idrar yollarındaki taşların boyutu ve nerede yerleştikleri saptanabilir. İdrar yollarındaki taş araştırılmasında başka incelemeye gerek kalmaz.
Kontrastlı dinamik BT inceleme:
Organlarda gelişebilecek kitlelerin kontrast madde verilerek saniyeler içinde zamana karşı kontrast madde tutma haritalarını çıkartarak yapılarının, iyi ya da kötü huylu olduklarının değerlendirilmesidir.
Düşük dozlu çok kesitli akciğer BT inceleme:
Akciğer, göğüs kafesi, mediasten ve kalbin bir akciğer filminde alınan doza yakın dozlarda ve saniyeler içinde kesitsel olarak ayrıntılı taranması ve değerlendirilmesidir.
BT eşliğinde vücuttaki kuşkulu lezyonların doğru yerinden ve görerek parça alınması (biyopsi), iltihaplı alanların boşaltılması (abse drenajı), kötü huylu kitlelerin operasyon öncesinde ya da operasyon olmaksızın yakılması, küçültülmesi gibi işlemler daha güvenli ve başarılı olarak yerine getirilebilir. Bu anlamda hem gereksiz cerrahi işlemlerin azaltılması, hem de tanı kadar tedavinin de güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi olası olur. BT eşliğinde aspirasyon/drenaj vücut içerisinde oluşmuş anormal bir sıvı birikimini boşaltmak amacıyla lezyona en yakın bölgeden cilt üzerinden uygun şekilde bir iğne yerleştirilmesi şeklinde uygulanan girişimsel bir işlemdir. İlgilenilen sıvı birikim alanına en uygun yaklaşımın belirlenebilmesi için önce BT çekimi yapılır. Daha sonra ilgili bölgede cilt antiseptik madde ile temizlenir. Bu bölge küçük bir iğne yardımıyla lokal anestetik madde ile uyuşturulur ve bundan sonra herhangi bir ağrı ya da rahatsızlık hissedilmez. Daha sonra bu bölgeden sıvı toplanma alanına uzanan bir iğne yerleştirilir. Bu sırada basınç hissi olabilir. İğne doğru yere ulaştıktan sonra birikmiş olan sıvı boşaltılır. İşlem bittiğinde iğne çıkarılarak ve cilt yeniden temizlenir. Bu bölgeye koruyucu bir band yapıştırılır. BT eşliğinde biyopsi işlemi de aspirasyon işlemi ile tamamen benzer teknikle gerçekleştirilir. Vücudun ilgili alanından doku örneği almak için biyopsi iğnesinin yerleştirilmesi ve alınan örneğin patoloji laboratuarına gönderilmesi kolaylıkla gerçekleştirilir.
56
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Bilgisayarlı Tomografi
Diğer BT Uygulamaları:
Yukarıdaki yeni alanlar dışında tüm organların, kemiklerin ve yumuşak dokulardaki değişikliklerin istenilen bölgelere yönelik olarak ayrıntılı ve kısa sürelerde taranması, değerlendirilmesi mümkündür. Özellikle akciğer hastalıklarında BT, ince kesitli ve yüksek çözünürlükte tarama teknikleri ile tüm diğer yöntemlerden üstün özelliklere sahiptir. Birlikte üç boyutlu görüntüleme teknikleri ve anjiyografiyi de kullanarak akciğer damar tıkanıklıkları ve acil müdahale gerektiren olayları çok erken evrede ve yüksek doğrulukla saptamak mümkündür.
KORONER BT ANJİYOGRAFİ Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp ve damar hastalıklarından ölüm, ölüme yol açan hastalıklar arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sonradan oluşan kalp hastalıklarının en sık nedenlerinden birisi, kalbi besleyen kan damarlarının damar sertliği gelişmesi nedeniyle tıkanmasıdır. Kalp damarlarının tıkanması ya da ciddi oranda daralması sonucu kalp kasına yeterli kan gidememekte, kalp kası oksijensiz kalmakta ve kalp krizi oluşmaktadır. Kalp damar hastalıklarından ölen hastaların üçte biri hiçbir işaret olmadan, ilk belirtisi olan kalp krizi ile kaybedilmektedir. Hareketsiz ve stresli hayat tarzı, beslen-
me alışkanlıklarında değişiklikler son yıllarda koroner arter hastalıklarının görülme oranını daha da artırmıştır. Koroner BT Anjiyografi incelemesi kalbi besleyen koroner arterlerin değerlendirilmesi için intravenöz kontrast madde kullanılarak yapılan bir bilgisayarlı tomografi görüntüleme yöntemidir. Kateterli kalp anjiyografisinde de aynı ilaç kullanılmaktadır.
Kimlere BT Koroner Anjiyografi Yapılmalıdır? • Yüksek risk faktörü taşıyan tüm hastalara, BT koroner anjiyografi yapılmalıdır. • Birinci derece akrabalarında erken yaşta kalp-damar hastalığı hikayesi olanlar, • Sigara içenler, • Diyabet hastaları, • Yüksek tansiyon hastaları, • Obezite hastaları, • Yüksek kolestrol ve yüksek trigliserit oranına sahip olanlar.
İnceleme Nasıl Yapılır?
Hasta, BT inceleme masasına sırt üstü yatar. İnceleme başlamadan önce koroner damarlarda genişleme sağlayarak daha iyi görüntüleme yapılması amacı ile dilaltı nitrogliserin tablet verilir. Ön kol toplar damarından kontrast madde verilerek bir nefes tutumu süresi içerisinde çekim yapılmaktadır. Çekim süresi ortalama 6-9 saniyedir. Tüm işlem 15-20 dakika içerisinde bitmekte ve hasta günlük
yaşamına dönebilmektedir. Kalp ritm bozukluğu olanlarda ve yüksek ritmlerde (taşikardi) kardiyoloji uzmanı bilgisinde beta bloker (beloc tb.) kullanılması gerekebilir. Bu incelemeyle kalp kasını besleyen koroner arterlerde damar sertleşmesine yol açan plak birikimi değerlendirilir. Koroner arterlerde plak birikimleri görülürse yol açtıkları darlığın miktarı tespit edilerek tedavi gerekliliği ve tedavi yönteminin belirlenmesine katkı sağlar. Ayrıca kalp kası, kalp kapakçıkları, aort ve pulmoner arterler de olası hastalıklar yönünden değerlendirilir. BT koroner anjiyografi koroner stentlerin açık olup olmadığını değerlendirmede de etkili bir yöntemdir. By-pass geçirmiş hastalarda greft damarların açıklığı BT koroner anjiyografiyle yüksek doğrulukta değerlendirilebilmektedir. Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde BT Koroner Anjiyografi incelemesi 64 kanallı ve koroner anjiyografi için özel olarak geliştirilmiş BT cihazı kullanılmaktadır. Kalbin hareketli bir organ olması nedeniyle hızlı görüntü alınabilmesi iyi bir inceleme için şarttır. 64 dedektörlü BT ile görüntü alma süresi oldukça düşmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
57
Manyetik Rezonans
MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME
M
anyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) nedir?
Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI Uzmanlık Alanı Radyoloji Eğitim Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Mesleki İlgi Alanı ve Aktiviteleri Türk Radyoloji Derneği Üyesi Manyetik Rezonans Derneği Üyesi Bilimsel Aktiviteleri Ulusal ve uluslar arası 7 yayın, 5 bildiri
Günümüzde yaygın kullanımıyla , siz okuyucularımızdan bazılarının deneyimlediği, büyük çoğunluğunuzun en azından kulak aşinası olduğu, radyolojik tanı yöntemlerinden biri olan MR görüntülemenin ne olduğunu yalın ve en doğru anlatımla bilgilendirmeyi amaçlamaktayız. MR incelemesini siz okuyuculara daha anlaşılır kılmak, hakkında merak ettiğiniz noktaları aydınlatabilmek ve sorularınızı cevaplandırabilmek sağlığınıza verdiğimiz değerin gereğidir. En basit tanımıyla MR cihazı büyük bir mıknatıs, bilgisayar ve radyo dalgaları kullanarak organları değerlendirmeye ve hastalıkları teşhis etmeye yarayan bir alettir. MR’da x-ışını(radyasyon) kullanılmaz, onun yerine manyetik alan ve radyo dalgaları kullanılarak vücutta oluşan sinyaller bilgisayar analizleriyle görüntülere dönüştürülür. MR tetkiki pek çok durumda herhangi bir ön hazırlık gerektirmez ve hastalara ağrı vermez. İnceleme sırasında hastanın tek yapması gereken hareketsiz durmaktır. Sedasyon ya da anestezi yardımıyla kapalı yerde bulunma korkusu olan hastalarda, küçük çocuk ve bebeklerde, içeride hareketsiz kalamayacak hastalarda
58
aralık 2012 / www.kenthospital.com
MR tetkiki pek çok durumda herhangi bir ön hazırlık gerektirmez ve hastalara ağrı vermez. İnceleme sırasında hastanın tek yapması gereken hareketsiz durmaktır.
güvenli bir şekilde çekim yapılabilmektedir. MR görüntülemenin, şu ana kadar kanıtlanmış herhangi bir zararı yoktur. Buna gebeler de dahildir ama yine de organ gelişiminin gerçekleştiği ilk üç ayda MR çekimi önerilmez. MR cihazının dev bir mıknatısdan oluşması nedeniyle vücudunda MR uyumsuz metal protez taşıyan (kohlear implant, metal kalp kapakçığı, beyin anevrizma klipsi v.b.), kalp pili kullanan, göz içinde metalik yabancı cisim bulunan, ateşli silah yaralanması geçirmiş olan (çoğu uyumsuz metaldir) kişilerin MR cihazına girmeleri sakıncalı kabul edilir (hayati tehlike doğurabilir). MRG incelemesi 15 ile 45 dakika arasında bir sürede tamamlanır. Sürenin değişkenliği incelenecek olan bölge ve hastalık hakkında toplanması gereken bilgi miktarına bağlıdır. Ayrıca gerek görülürse inceleme esnasında IV (damar içi) yolla kontrast kullanılarak kontrastlı çekim yapılır. İnceleme sırasında doktor ve teknisyen sizi sürekli izler ve ihtiyaç duyduğunuz anda sizinle iletişim kurar. İsteğiniz doğrultusunda inceleme odasına bir yakınınızla girebilirsiniz.
Manyetik Rezonans
Kent Hastanesi Radyoloji Bölümü’ndeki MR sistemi 1.5 tesla gücünde olup her bölge için yeterli ve özel programlarla donanmış bu cihazla; • Beyin, göz, iç kulak ve kulak yapıları, hipofiz bezi, beyin atardamar ve toplardamar sistemleri gibi kafa bölgesine yönelik incelemeler, • Boyun yapıları, • Akciğerler, kalp ve kalple ilişkili büyük damarlar, • Meme dokusu, • Karın içi organlar, alt karın bölgesi, • Boyun, sırt ve bel bölgesi omurgaları, • Omuz, dirsek, el bileği, kalça, diz, ayak bileği eklemleri ve uyluk, kol, bacak, el ve ayak gibi uzuvların incelemeleri, • Karın damarları anjiografi, bölgesel MR anjiografi • MR spektroskopi, Kranial ve abdominal diffüzyon görüntüleme, Perfüzyon MRG, MRCP, MR pyelografi , MR myelografi ve MR enterografi, • BOS (beyin omurilik sıvısı) dinamik akım çalışması, • Tüm vücut metastaz tarama, • Dinamik doku ( karaciğer, meme, tümör) MR incelemeleri yapılmaktadır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme Hakkında Merak Edilenler MR çekimi hangi durumlarda gerekli olabilir?
MRG, iyonizan radyasyon içermemesi, MRG, radyasyon içermemesi, çok planda kesitsel görüntüleme özelliği ve yüksek yumuşak doku kontrast çözünürlüğü sağlaması nedeni ile çok sayıda organ ve sistemde kullanılan, gelişmelere açık olması ve tanısal gücü ile radyolojik görüntülemenin en temel araçlarından biridir.
Karın içerisinde karaciğer,safra yolları, dalak, pankreas ve böbreklerin değerlendirilmesinde MRG gün geçtikçe daha yaygın olarak kullanılmaktadır. MRG ve MR anjiografi, kalp ve damar hastalıkları ile inmenin tanı ve tedavisinde giderek daha fazla kullanılmaktadır. Bir çok kanser türünün saptanmasında en önemli tanı araçlarından biridir.
Beyin MR
Baş ağrısı nedenlerini araştırmada beyin tümörleri, inme, beyin kanamaları, travma, nöbet, bunama, mental durum değişiklikleri ve hidrosefali, beyin ve meninkslerin inflamatuar/enfeksiyöz patolojileri, kranial sinir patolojileri, akut ve kronik nörolojik defisitler, anevrizma, kortikal displazi ve konjenital serebral anomaliler, vaskülit, ensefalit, beyin gelişiminin değerlendirilmesi, postoperatif değerlendirme, vasküler malformasyonlar ve dural sinus hastalıkları, metabolik hastalıklar ve multiple skleroz gibi sinir sistemi hastalıklarını saptamak için en duyarlı yöntemdir. Ayrıca hipofiz bezi, göz ve iç kulak organlarının hastalıklarını değerlendirmede en duyarlı yöntem olarak kullanılmaktadır. Başağrısı deyip geçmemek lazım! Beyninizde patlamaya hazır bir damar baloncuklaşması, tedavisi erken teşhisle mümkün olan kanama ya da tümoral oluşum başağrınızın nedeni olabilir. Deneyimlerimizle şunu rahatlıkla söyliyebiliriz ki yapılacak bir beyin MR görüntüleme hayat kurtarıcı olacaktır. Konvansiyonel beyin MR yanı sıra beynin görüntülenmesinde altta tanımlanan teknikler de kullanılmaktadır.
Manyetik Rezonans Spektroskopi (MRS)
Hücresel düzeyde metabolit değişikliklerini gösterebilen bir görüntüleme yöntemidir. Bu teknik ile patolojik dokuların biyokimyasal analizlerinin yapılabilmesine olanak sağlar ve konvansiyonel MR incelemeye katkı sağlar.
Difüzyon Ağırlıklı MR
Difüzyon MR tekniği ile dokulardaki suyun moleküler hareketlerinden kaynaklanan görüntüler elde edilir. Difüzyon MR’ın başlıca kullanım alanı, en önemli mortalite (ölüm) ve morbidite nedenlerinden biri olan inmenin görüntülenmesidir. Akut inme tanısında doğruluğu çok yüksek olup BT ya da konvansiyonel MR’a göre üstündür. BT ve standart MR teknikleri 1-2 saatlik bir enfarktı gösteremezken, difüzyon MR ile enfarkt çok erken dönemde kolayca görüntülenebilmektedir. a) Serebrovasküler olaylar (hiperakut evrede inme tanısı, kronik iskemi zemininde farkedilemeyen akut infarkt tanısı, farklı evrelerdeki iskemik lezyonların yaşını belirlemeye katkı, hiperakut infarktlarda perfüzyon MR ile birlikte kullanıldığında trombolitik tedaviye yönlendirme, hipoksikiskemik ensefalopati tanısı, vazojenik-sitotoksik ödem ayrımı, b) Yer tutan lezyonların değerlendirilmesi (Epidermoid) kist-araknoid (kist ayrımı), malign intrakranial tümörlerin evrelenmesine katkı, tümör progresyonu-rekürrensi ile radyasyon nekrozu ayrımına katkı, c)Enfeksiyöz süreçler (Absenin kistik ya da nekrotik tümörlerden ayrımına katkı, steril subdural efüzyonun subdural ampiyemden ayrımına katkı, ensefalitik süreçlerin değerlendirilmesine katkı, d) Myelinizasyonun değerlendirilmesi ile demyelinizan/dismyelinizan hastalıkların tanı ve izlemine katkı amacıyla, ayrıca tümöre bağlı omurga basısı sonucu oluşan kırıklarda iyi huylu kötü huylu tümör ayrımının yapılmasında kullanılmaktadır.
MRG merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) hastalıklarının teşhisinde, spor ve travmaya bağlı yaralanmalarda, kas iskelet sistemi özellikle menisküs, bel fıtığı gibi rahatsızlıkların tanınmasında sıkça kullanılmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
59
Manyetik Rezonans
Perfüzyon Ağırlıklı MR ( PA–MR)
Bu teknikle beyin dokusunun fonksiyonel durumu hakkında bilgi edinilir. PA MR sayesinde serebral dokuda oluşan hasar ve yer kaplayan lezyonların neden olduğu hemodinamik değişikler izlenmektedir. Klinikte, inme, intrakranial (kafa içi) tümörler, epilepsi, demans (bunama), kognitif bozukluklarda ve normal fizyolojik değişimlerin non-invazif değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Kalp ve Damar Sistemi MR
Kalbin ve ana damarların yapısı ve fonksiyonu ile kalp adacıklarının boyutu, duvar kalınlıkları, kalp krizine bağlı gelişen kalp hasarının boyutunu saptamak için kullanılır. Koroner damarların görüntülenmesi, fonksiyonel çalışmalar ve eforlu perfüzyon MR çalışmaları da gün geçtikçe daha umut verici olma yolundadır. Hipertansiyon hastalarında böbrek damarlarındaki daralmanın saptanması, karaciğer, akciğer, kol ve bacak damarları gibi damarların da değerlendirilmesi MR anjiografide noninvaziv ve detaylı bir şekilde yapılabilmektedir.
dir. Meme görüntülenmesinde MR ve diğer tüm yöntemler, meme tümörlerinin erken tanısı için yapılmaktadır. Her iki memede çoklu odak araştırılması ( meme kanserlerinin önemli bir bölümü çoklu odaklar halinde gelişebilmektedir), silikon implant takılmış veya genç hastalarda görülen yoğun meme dokusu gibi mammografinin zorlandığı alanlarda da tarama amaçlı kullanılabilmektedir. Mammografide ve USG’de saptanan lezyonların iyi veya kötü huylu ayrımının değerlendirilmesinde, meme MR önerilmektedir.
Vücut MR
Fonksiyonel MR (fMR)
Kalp, ana damarlar, karaciğer, böbrekler, dalak, pankreas, safra kesesi ve yolları, karın içi damarlar ve diğer yumuşak dokular detaylı bir şekilde incelenebilmektedir. Safra kesesi, safra yolları ve pankreas kanalına yönelik kolanjiopankreatikografi tetkiki ile kateter girişimi yapılmadan lümen yapıları çok daha rahat ve detaylı olarak gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca MR radyasyon içermediğinden kadın ve erkek üreme organları ve mesane için iyi bir görüntüleme alternatifidir.
Beynin oksijenlenme ve kanlanmasındaki değişiklikleri ölçerek, cerrahi riskin değerlendirilmesi ve operasyonun planlanmasında çok değerli bir tarama yöntemi olarak kullanılmaktadır. En önemli ve güncel kullanım alanı duyusal-motor ve konuşma merkezlerine yakın kitle lezyonlarında cerrahi öncesi yeterli kalitede fonksiyonel haritalandırmanın yapılabilmesine imkan tanır.
MR Anjiografi
Damarlara kateterle girişim yapılmadan ve X ışını kullanılmadan( radyasyonsuz) damarların detaylı görüntülenmesini sağlar. İntrakranial (kafa içi) damarların yanısıra aorta, böbrek, akciğer, kol ve bacak damarlarının görüntülenmesinde, damarlarda anevrizmal genişleme ve vasküler malformasyonların belirlenmesinde kullanılır.
60
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Fetal MR
Gebeliğin 12.haftasından (I.trimester) sonra ana rahminde fetusun özellikle beyin gelişiminin değerlendirmesinde prenatal ultrasonografinin yetersiz kaldığı durumlarda kullanılan bir yöntemdir.
Meme MR
Meme MR, mammografi veya USG’nin yerine yapılan bir yöntem değil, her iki tanı yöntemi ile birlikte kullanılan bir yöntem-
Kas İskelet SistemiSpinal MR
Kaslar, tendonlar, bağlar, menisküsler, eklem kapsülü ve çevre yumuşak dokular hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Spor yaralanmalarına bağlı doku zedelenmelerinin değerlendirilmesinde, eklem rahatsızlıkları, kas-iskelet dokusu iltihapları ve kitleleri,kemik avasküler nekroz ve tümörleri veya kemiklere olan metastazların değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca disk fıtığı (bel fıtığı veya boyun fıtığı gibi), skolyoz (kamburluk) gibi omurga problemleri, omurga tümörleri ve enfeksiyonları ile omurgu cerrahisi sonrası etkileri ile ilgili değerlendirmelerde kullanılır.
Manyetik Rezonans
MRG’nin Üstünlüklerini Biliyor musunuz ? • Vücuttaki beyin, kalp, karaciğer, omurilik, kas gibi yumuşak dokular diğer görüntüleme yöntemlerine göre daha detaylı olarak değerlendirilir. • Radyasyon yoktur, o yüzden radyasyonun yan etkilerine maruz kalınmaz. • Organların anatomik yapılarının yanında fonksiyonları da incelenir. • Kullanılan kontrast maddelerin (yani vücuda damar yolu ile verilen ve hastalıkların daha net olarak değerlendirilmesine olanak tanıyan ilaçların) alerjik yan etkisi riski, röntgen ve bilgisayarlı tomografide kullanılan kontrast maddelerin yan etkisi riskine göre daha azdır. • Kalp ve kardiovasküler sistem hastalıklarının tanısında hızlı, yan etkisiz bir seçenek oluşturmaktadır. • Kanser tanısında çok etkili bir inceleme yöntemidir.
Peki MRG’nin eksik yanları var mı? • Kalp pili, manyetik alana duyarlı metal tıbbi yardımcı araç bulunan kişilere MRG işlemi mutlaka gerekmedikçe yapılmamalı ve bu hastalar alternatif görüntü yöntemleri ile değerlendirilmelidir. • Vücutta fark edilmemiş bir metal cisim, güçlü manyetik alandan etkilenerek hastaya zarar verebilir. • MRG güvenli bir yöntemdir ancak gebe ve fetus için ne kadar güvenli olduğu konusunda yeteri kadar bilgi olmadığından, gebeliğin ilk 12 haftasında çok gerekmediği sürece kullanılamaz. İkinci ve üçüncü üç aylık dönemde doktorunuz gerekli görürse MRG yapılabilir. • Gebe hastalara paramanyetik kontrast madde verilmemelidir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
61
Manyetik Rezonans
MRG işlemine nasıl hazırlanacaksınız?
MR için bazı özel incelemeler (MR enterografi, MRCP gibi) dışında ek bir hazırlığa gerek yoktur. Yiyip-içebilir, ilaçlarınızı alarak gelebilirsiniz. Tıbbi geçmişiniz ile ilgili bir form doldurduktan sonra üzerinizde bulunan manyetik alandan etkilenecek saat, kredi kartı, metal eşya vs. malzemeler size ayrılmış bir odaya bırakılır. Aksi söylenmedikçe çekim öncesi tuvalete gitmenizde bir sakınca yoktur. İnceleme süresi genellikle 15-45 dakika arasında sürmektedir. İnceleme sırasında sizden hareketsiz kalmanız istenir. Hareketin görüntü kalitesinde bozulmaya yolaçacağı bilinmelidir. MRG odasındaki güçlü manyetik alan, vücut içi ya da üzerindeki bazı metal cisimleri (ferromanyetik metal cisimler) çeker. MRG odasına girmeden önce radyoloji teknisyeni vücudunuzda beyin anevrizma klibi, kalp pili, infüzyon katateri ya da herhangi bir metal plak, vida, iğne olup olmadığını sorar. Kalp pili, manyetik alana duyarlı implantlar(kohlear implant gibi), gözünde metal parçacıklar bulunan kişilere MRG işlemi kesinlikle uygulanamaz. Çoğu durumda metal plak, çivi ve vidalar özellikle yerleştirilmelerinin üzerinden 4-6 hafta geçmişse MRG işlemi açısından sorun oluşturmaz.Yine koroner ve diğer vasküler stentler, günümüzde kullanılan kalp kapakları ve anevrizma klipsleri MR uyumlu üretilmekte olup sorun oluşturmaz. Dövme ve kalıcı makyaj MR görüntü kalitesini bozabilir. Göz farı gibi makyaj malzemeleri metal parçacıkları içerdiği için işlem günü makyaj yapılmamalıdır,varsa da temizlenmelidir. Vücudunda metal parçacıklar olabileceği kuşkusu varsa, röntgen filmi veya skopi ile bakılarak MRG işleminin yapılıp yapılamayacağına karar verilir. Diş dolguları, kalıcı protezler ve diş telleri genelikle manyetik alandan etkilenmez, ancak yüz-beyin bölgesinde MR görüntülerinin bozulmasına neden olur. MRG görevlisi ilaçlara alerjiniz olup olmadığını, herhangi bir ameliyat geçirip
62
aralık 2012 / www.kenthospital.com
geçirmediğinizi sorar. Alerji öyküsü varlığında gerekirse inceleme öncesi medikasyon uygulanabilir.Bugüne kadar gebelerde MRG çekimine bağlı herhangi bir yan etki bildirilmemekle birlikte, hamileyseniz bunu doktor ya da radyoloji teknisyenine bildirmeniz gerekir. Hamilelerde gerekli olduğu durumlarda MRG çekimi, doktor onayı alındıktan sonra yapılabilir, ancak kontrast madde kullanılmamalıdır. Emziren kadınlarda kontrastsız MRG incelemesi yapılmasında sakınca yoktur. Kontrastlı inceleme yapılmış olan emziren kadınlara, ilaç süt ile bebeğe geçtiği için, incelemeden sonraki 24-48 saat süt vermemeleri istenir. Bazı kişilerde işlem sırasında kapalı yer korkusu (klostrofobi) gelişebilir. Bu durumda sakinleştirici ilaç uygulaması yararlı olabilir. Bazen anestezik sedasyon gerekebilir. Bu gibi durumlarda radyoloji bölümümüzde anestezi uzman hekimi tarafınca ve takibinde sedasyon uygulanmaktadır. İşlem öncesi MR görüntülerini bozabilecek saç tokası ve diğer takılar, gözlük, işitme cihazı, çıkarılabilir diş protezi gibi tüm objeleri çıkarmanız istenecektir. Anahtar, bozuk para, cüzdan ve kredi kartları da soyunma odasında bırakılmalıdır. Üzerinizde görüntü kalitesini bozacak cisimlerin kalmadığından emin olmak için giysilerinizi çıkarıp önlük giymeniz istenebilir.
Manyetik Rezonans
Basit tarifiyle MR cihazı nedir?
Manyetik alandan yalıtılmış bir oda içerisinde silindir şeklinde bir mıknatıs ile hastanın yerleştirildiği ve mıknatıs içerisine doğru giren hareketli masadan oluşmaktadır. C şeklinde ya da çevresi açık mıknatıs şeklinde ancak daha düşük Tesla değerlerinde cihazlar da mevcuttur. Tetkik sırasında rahat hissetmeniz için MR sistemimizde havalandırma, ışıklandırma ve müzik dinleme sistemleri geliştirilmiştir.
MR cihazı nasıl çalışır?
MRG'de; röntgen ve bilgisayarlı tomografinin aksine iyonizan radyasyon kullanılmaz. MRG'de hasta güçlü bir manyetik alan içerisine yerleştirilir ve üzerine radyofrekans dalgaları gönderilir. Radyofrekans dalgaları hidrojen atomu protonlarını uyarır. Uyarılan protonlar radyo sinyalleri yayarlar. Özel antenlerle toplanan bu sinyaller bilgisayarda işlenerek vücudun kesitsel görüntülerini oluşturur. Bir MRG incelemesi genellikle her biri 1-5 dakika arası süren sekanslardan oluşur. Her sekans kendisine has kontrast özelliğine sahip olup, vücudun farklı planlarda kesitlerini gösterir.
MRG incelemesi nasıl yapılır?
Hasta hareketli masaya rahat bir pozisyonda yatırılır. İnceleme yapılacak vücut bölgesi üzerine/çevresine yüzeysel sargı adı verilen özel bir radyo anteni yerleştirildikten sonra masa mıknatıs (tünel) içerisine yollanır. İncelenecek vücut bölgesi MR cihazının tam ortasında olmalıdır. Radyolog ya da MR teknisyeni odadan ayrılır ve sırayla MRG sekansları alınır. Sekanslar sırasında metalik takırtı tarzında sesler duyacaksınız. Tamamen normal olan bu sesler sizden yayılan MRG sinyalinin ölçülmesi için kullanılan özel antenlerin açılıp kapanmasından kaynaklanır. İnceleme süresince istediğiniz an elinizdeki topu sıkarak radyolog ya da teknisyeni çekimi durdurması için uyarabilir ve mikrofon aracılığıyla haberleşebilirsiniz. İnceleme sırasında isterseniz bir
yakınınız MRG odasında kalabilir, ancak bu kişinin de MRG çekimi yapılmasına engel bir durumunun olmaması, üzerinde metal bulunmaması gerekir. İncelenecek bölge ve hastalığın türüne bağlı olarak damardan kontrast madde verilmesine gerek duyulabilir. Kontrast madde (genellikle gadolinyum adı verilen bir element) bazı dokuların ve kan damarlarının görülebilirliğini artıran ve damar içi verilen bir sıvıdır. MRG'de kullanılan kontrast maddeler oldukça güvenlidir, alerjik yan etki görülmesi çok nadirdir.
MRG işlemi sırasında ne hissedersiniz?
MR görüntülemede kişi herhangi bir ağrı hissetmez. İnceleme süresince hareketsiz yatmak dışında bazı kişiler iki ucu açık olsa da silindirik bir yapı içerisinde bulunmaktan endişe duyabilir. İncelenen vücut bölgesinde hafif bir ısı hissetmek normaldir, ancak rahatsız edici boyutta olursa radyolog ya da teknisyene bildirilmelidir. Kontrast madde verilen durumlarda, enjeksiyon yerinde rahatsızlık ve soğukluk hissi duyulabilir. Sekanslar sırasında duyulan metalik takırtı sesi rahatsız ederse kulak tıkaçları kullanabilir, uygun olan incelemelerde (sırt-bel omurga tetkiki,batın,diz-kalça eklem incelemeleri gibi) kulaklıkla müzik dinleyebilirsiniz. Not: Bu doküman hazırlanırken Türk Manyetik Rezonans Derneği tarafından hazırlanan ”Manyetik Rezonans Görüntüleme” başlıklı dokümandan kaynak olarak yararlanılmıştır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
63
MR
MR ÇEKİLME KORKUSU İçimizdeki ya da dışımızdaki korkutucu uyaranlar karşısında varabileceğimiz 3 tip tepki vardir : donakalmak, kaçmak ya da üstüne gidip savaşmak. İlk ikisi ruhsal olarak bizi geriletir, üçüncüsü ise ileriye doğru gitmemizi sağlar. Üstüne gidip aşabilirsek ruhsal olarak olgunlaşiriz.
K
Psikolog Nezahat BİNGÖL Uzmanlık Alanı Psikoloji Eğitim Ankara Üniversitesi Psikoloji, Ankara Ege ÜniversitesiRradyo Tv Sinema Yüksek Lisans, İzmir
elimenin kökü, Latince claustrum yani ”kapalı yer” ve phobia ”korku” dan gelir. Tetikleyen düşüncü kişinin o an orada çaresiz ve kapalı olduğu, istese de çıkamayacağı, yardım alamayacağı fikridir. Klasik psikolojideki bu öğrenilmiş, koşullanma açıklamasının yanı sıra, klostorfobi için daha biyolojik bir açıklama da vardır. Beyinde duyguları yöneten amygdala isimli alanın klostrofobik kişilerde daha küçük olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Bir diğer görüş ise bazı ailelerde klostrofobinin daha sık olduğu, bunun genetik bir yatkınlıkla açıklanabileceğidir. Belki de insanın içinde varoluşundan bu yana bulunan ölüm korkusuna işaret ediyordur. Modern yaşamda yüzyıllar boyunc, insanoğlunun en derin, gizli korkularından birisi ölmeden mezara girmektir. Kazara öldü sanılmak ve gömülmek, uyandığında çaresiz ve kıpırdayamaz halde mezarın içinde olmak. Bu korku, tarih içinde kendine yeni ticari sektörler yaratmıştır. Daha eski dönemlerde cenazenin bileğine bir ip bağlayıp ipin ucunu mezarın dışındaki bir çana bağlama, daha yakın zamanlarda ize kameralarla donatılmış tabutlar, insanoğlunun bu korkusunun ürünüdür. Çocuklukta kafası parmaklıklar arasına sıkışan, bir havuza düşüp boğulma tehlikesi geçiren, karanlık bir odada kilitli kalan, aile tarafından kilitli bir arabada bırakılan çocuklarda, ilerde klostrofobi gelişme riski daha fazladır. Bu da
64
aralık 2012 / www.kenthospital.com
klostrofobinin öğrenilen bir tarafı olduğunu düşündürür.
Klostrofobisi olan insanlar bunu bazen dile getirirler, bazen önemsemezler hatta normal bile karşılarlar. En çok karşılaşılan alanlar asansöre binememe, dar alanlarda duramama, tünel gibi yerlerden geçememedir. Bazen de klostrofobik olduğunu tıbbi bir nedenden dolayı MR çekileceği zaman geçirdiği kriz sırasında öğrenir insan. Tıbbi bir zorunluluk vardır, tünel gibi dar bir makinaya girmesi ve orada yarım saate yakın süre geçirmesi gerekiyordur ama bu onun için tabuta girip mezarın içinde beklemekten farksızdır. MR çektirmeye başvuranların %10 civarında klostrofobi saptanmıştır. Bu kişilere ya anestezi altında uyutularak çekim yapılır, ya açık MR’a girerler ya da klostorfobi için tedavi görüp ilaç alarak girebilirler. MR en net tetikleyen etmendir klostrofobiyi.
MR
MR’A GİRERKEN : Kafanızı şuraya yerleştirin ve hiç kıpırdatmayın, ellerinizi de hareket ettirmeyin. Bazı sesler duyacaksınız, korkmayın ve kesinlikle hareket etmeyin.
Ne kadar sürer? Yarım saat.
Hazır mısınız?
Raylı sistemde içeriye doğru hareket ettim, iki küçük kırmızı ışık yok oldu. Dar ve soğuk bir kapsülün içindeydim. Sesler hiç susmuyordu. Dum tıs, dum tıs, dum tıs... Gözlerimi kapadım. Böylesi daha kolay olacaktı ve iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Hafif bir panik belirince de derin derin nefes almaya başladım. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Rahatla. "Olmuyor!" Dayanamıyorum artık, hareket etmem gerek. Başımın yüzeyle temas ettiği yer inanılmaz derecede ağrıyor. Tamam, panik yok. Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Hayır işe yaramıyor, çıkmalıyım
artık buradan. Yeter! Tamam, hafifle, yavaşça başındaki ağırlığı hafiflet. İşte böyle. Bunun bir sakıncası yok. Ama yetmiyor, tamamen kurtulmalıyım buradan. Hey, yoksa kapı mı açıldı? Evet, evet, içeriye birisi girdi; kurtarıcım!
MR’ımızı çekecek sağlık personeliyle paylaşmalıyız. Eğer baş edemeyeceğimiz kadar yoğun korku yaşıyorsak MR’dan önce doktorumuzdan bir sakinleştirici isteyebiliriz. Çok yoğunsa bazen aneztesi altında da MR çekilebiliniyor.
Kafanızı hareket ettirmeyin. Kolunuzu uzatın. Şimdi ilaç vereceğiz size. Bunun hiçbir yan etkisi yok. Avucunuzu sıkın. Kafanızı hareket ettirmeyin.
Baş edebileceğimiz düzeydeyse en güzel çözümlerden birisi nefes egzersizleridir. Derin derin burundan nefes alıp ağızdan vererek vücudumuzun gevşemesini sağlayabiliriz. Sonuçta en doğal sakinleştirici nefes almaktır. Zihnimizi bize en iyi gelen anıları düşünmeye yöneltebiliriz. Böylelikle dikkatimizi korktuğumuz durumdan başka (olumlu) yöne çevirmiş oluruz.
"Ama başımı buradan sökmeliyim. Dayanamıyorum artık. Daha çok var mı? ” Biraz daha var. Evet sıkın avucunuzu, derin bir nefes alın. Klostrofobisi olan bir insan için ne kadar zor değil mi ? MR çekilirken daha çok nefes alamama, boğulacakmış gibi olma kalbinin yerinden çıkacakmış gibi hissetme, en önemlisi ölecekmiş gibi olma.
MR sırasında bu korkuyu yönetmek için neler yapabiliriz?
Yazımı bir kabileye ait olan anonim bir duayla bitirmek istiyorum. Korkmamalıyım.Korkumla yüzleşeceğim. Üzerimden ve içimden geçmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiği zaman, geçtiği yolu görmek için gözümü ona çevireceğim Korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak . Yalnızca ben kalacağım.
Öncelikle klostrofobimizi biliyorsak bunu
aralık 2012 / www.kenthospital.com
65
Ultrasonografi
Uzm. Dr. S. Onur SUMAN Uzmanlık Alanı Radyoloji Eğitim Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Manisa
N
EDEN ULTRASON ?
Ultrason incelemesi bilgili ellerde uygun cihazlar kullanılarak hastaya zararlı ışın vermeden, hasta hakkında bir çok yararlı bilginin edinilebildiği bir tanı yöntemidir. Hastanemiz radyoloji bölümünde konusunda uzman ve deneyimli doktorlar tarafından, modern cihazlar eşliğinde gerçekleştirilen ultrasonografi incelemesi bir çok ihtiyaca cevap verebilmektedir. Ultrason incelemesi ile hızlı bir şekilde tanıya gidilebilir ve ihtiyaç halinde ultrason eşliğinde yapılan biyopsi gibi doku örneklemeleri ve diğer girişimler ile tedaviye yardımcı olunabilir. O halde ultrason hakkında merak edilen ve iş hayatımız sırasında hastalarımızın sıkça sorup cevap aradığı bazı genel ve gerekli bilgileri sizler ile paylaşmak isteriz. Soru - cevap şeklinde sunulan bilgilerde tıbbi ve teknik terimlerden olabildiğince uzak kalınmaya, sade bir dil kullanılarak konular anlatılmaya çalışılmıştır.
66
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Ultrasonografi
EN SIK SORULAN SORULAR VE CEVAPLARI Ultrason kimlere yapılır?
Yaş, cinsiyet ve vücüt bölgesi ayrımı yapmadan, tüm hasta grupları ve tüm vücut bölgelerine uygulanabilir.
Ultrason radyasyon içerir mi , bana veya bebeğime zarar veriri mi? Hayır, bilinen bir zararı yoktur.
Ultrason için açlık gerekir mi?
Tüm batın üst batın ve portal sistem değerlendirmesi için uygun sürede açlık gerekmektedir.
Ultrason vücudumdaki her şeyi gösterebilir mi?
Bu inceleme yönteminin de teknik (kemikleri ve hava dolu organları değerlendirememesi ) ve fizik olarak (aşırı kilolu veya aşırı gaz problemi olan hastalar gibi) bazı sınırları vardır.
Ultrason için idrara ne kadar sıkışık olmalıyım?
Tüm batın, alt batın ve pelvik ultrason incelemesi için mesane doluluğu gereklidir, “patlayacak kadar” tabir edilen aşırı sıkışıklık tetkike olumsuz etki edeceği için istenmemektedir.
Ultrason nedir , ne işe yarar?
Hızlı ve kolay bir şekilde yapılır. Check up gibi genel sağlık taramalarında ultrasonografi sıkça uygulanır ve birçok
hastalığın erken tanısında önemli rol alır . Günümüzde arabalarımızı bile yılda iki kere servis kontrolüne götürdüğümüzü göz önüne alırsak şikayetimiz olmasa bile sağlık kontrolüne gitmemiz gerektiğinin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Tetkik ile o zamana kadar şikayet oluşturmayan lezyonlar bulunabilir, çok iyi bilinmektedir ki erken tanı hayat kurtarıcıdır. Yaşam süresini uzatır, olası sakatlık ihtimallerini azaltır, tedaviyi kolaylaştırır, tedavi maliyetlerini düşürür. Ultrasonografide bulunan lezyonların ayrıntılı değerlendirilmesi için gerekli ileri tetkiklere yönlendirme yapar. Bilinen lezyonların takiplerinde kullanılmaktadır.
Ultrason incelemesi ile tanınanabilen rahasızlıklar nelerdir?
Önceki sorumuzda da belirttiğimiz üzere birçok vücüt kısmı değerlendirilebilir. Örnekler vermek gerekirse: Hastanemizde yapılan karaciğer ve böbrek nakillerinde , nakledilen organın damarsal ve yapısal açıdan değerlendirilmesi olası sıvı koleksiyonlarının saptanmasında , organ alıcı ve vericisinin takiplerinde doppler ultrason ile değerlendirme yapılmaktadır. Hastanemizde yapılan girişimsel radyolojik işlemlerde ultrason rehberliğinden yararlanılmaktadır. Prematüre ve yeni doğanlarda transkranial usg ile kafa içi olası kanama odakları ve gelişimsel bozukluklar kolay ve hızlı bir şeklide değerlendirilebilir. Boyundaki şah damarı olarak bilinen ana damarlar değerlendirilerek darlıkları ve felç olarak bilinen beyinde iskemi yapabilecek şüpheli plak oluşumları saptanabilir. Ayrıca: Baş dönmesi nedeni olabilecek yetersiz kan akım özelliklerinin saptanmasında, Halk arasında kısaca guatr olarak bilinen
tiroid bezi bozuklularında ve olası kötü huylu oluşumlarında, Boyun ve koltuk altı ve karın içi ve kasık gibi bölgelerdeki lenf bezleri değerlendirilmesinde, Baş ve boyun bölgesindeki tükrük bezlerinin kötü huylu hastalıkları ,enfeksiyonları ve taş oluşumlarının araştırılmasında, Kadınları daha sık olarak etkilemekle birlikte erkeklerde de izlenen meme kanserinin erken tanısı için mammografinin yanında tamamlayıcı tetkik olarak, Karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler,böbrek üstü bezleri, mesane, rahim ,yumurtalıklar, karın içi ana damarları doğuştan veya edinsel hastalıklarının değerlendirilmesinde, tedavi süresinde takibinde, Yeni doğanlarda kalça eklem değerlendirmesi ile çıkık riski olan olgular erken evre saptanıp olası sakatlıkların saptanmasının önlenmesi için basit koruyucu tedavilerden alçı ve cerrahi uygulamalara kadar değişen tedavi seçeneklerinin uygulanmasında yol gösterici tanı yöntemidir. Özellikle ortopediyi ilgilendiren bazı kas ve bazı tendonların zedelenmelerinin değerlendirilmesi yapılabilir.
Ultrason Tetkik sonucumu ne zaman ve nasıl alabilirim?
Raporunuzun ve tetkik sırasında elde olunan A4 kağıdına basılmış görüntüleri işlemden 1 saat sonra radyoloji ön bankosundan alabilirsiniz, interneti kullanarak sonuçlarınızı hastane dışından da kontrol edebilirsiniz. Raporunuz basıldığı anda sizin hasta dosyanıza eklendiği için doktorunuzda dosyanızdan sonuçlarınızı görebilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
67
Ultrasonografi
ULTRASONOGRAFİ Ultrason (Ultrasound-Ultrases) nedir?
Ultrason, insan kulağının duyamayacağı kadar yüksek frekanslı (2-15 MHZ ) ses dalgalarına verilen addır. Öteses, ultrases de bu kavram için kullanılır. Ses bir enerji türüdür ve cisimlerin titreşimi sonucunda meydana gelir. X ışınlarının tersine ses elektromanyetik değildir ve radyasyon içermez, ultrases akustik bir dalgadır. Ultrasonografi bu yüksek frekanslı ses dalgalarının kullanılarak uygun organların değerlendirilmesidir.
Ultrasonografi nasıl çalışmaktadır?
Ultrason görüntüleme aslında yarasalar, yunuslar, balinalar, gemiler ve balıkçıların kullandığı sonar ile aynı prensipte çalışmaktadır. Cisme çarpıp geri dönen – yansıyan ses dalgalarından yani ekodan yaralanılır. Böylece cismin ne kadar uzakta-derinde olduğu, büyüklük ve şekilin ne olduğu, içeriğinin (katı veya sıvı gibi) ne olduğu öğrenilebilir. Ultrasonografi eko-yankı temeline dayanmaktadır. Yüzeyel ve derin organların değerlendirilmesinde kullanılır. Bu ses dalgaları organlardan ve yumuşak dokulardan iyi bir şekilde geçer ancak gastrointestinal sistem gibi hava içeren kısımlardan ve kemiklerden geçemez. Ultrasonda ionizan radyasyon bulunmadığı için gebelerde ve bebeklerde rahatlıkla kullanılabilir. Cihazın hastaya temas ettirilen kısmına prob adı verilir ve ucunda elektirik akımı ile ses dalgası oluşturan kristaller bulunur, cihaz ses dalgası üretip sonra dinleme şeklinde çalışır, hastadan yasıyan ekolar bu kristaller tarafından elektrik enerjisine çevrilerek cihazın bilgisayarınca derinlik, yerleşim, parlaklık ve frekans farkı gibi değerlere göre işlenerek görüntü elde edilir ve bu işlem çok hızlı olarak yapılmaktadır ve USG’yi uygulayan doktorun eş zamanlı görüntüler elde etmesine olanak tanır.
Ultrasonografi niçin yapıılr?
Ultrason yaşa ve cinsiyete göre neredeyse tüm organların değerlendirilmesi için kullanılır. En sık kullanımı karın içi organların (karaciğer, safra kesesi, böbrekler, pankreas, dalak ,ana damar yapıları, idrar torbası, prostat, rahim, yumurtalık) meme , tiroid ve paratiroid bezleri ile tükrük bezleri, göz gibi yüzeyel organların, atar ve toplar damarların değerlendirilmesidir. Yeni doğanlarda transkranial USG ile fontaneller (bıngıldaklar) kullanılarak beyin, yüzeyel bakı kullanılarak kalça
68
aralık 2012 / www.kenthospital.com
eklemi ilişkisi değerlendirilebilmektedir. Sağlıklı akciğerler ve mide barsak sistemi hava içerdiği için değerlendirilememektedir. Kadın hastalarda yumurtalık ve rahim karın dışından incelenebileceği gibi detaylı inceleme için vajinaya yerleştirilen özel bir prob kullanılabilir, erkek hastalarda ise prostat incelemesi karın dışından yapılabileceği gibi, detaylı değerlendirme makata yerleştirilen özel bir prob ile yapılabilir.
Ultrason tetkiki için hazırlık gerekir mi?
Karın içi organların değerlendirilmesi için; • 1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi kadar, • Erişkin hastalarda 8-12 saalik, • 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik, • 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik açlık gereklidir. Alt batın bölgesinin değerlendirilmesinde mesane, prostat, rahim ve yumurtalıkların görülebilir olması için hastanın idrarının olması gerekir. Tetkike gelirken incelenecek alanların açılabilmesi için rahat kıyafetlerin tercih edilmesi önerilir.
Ultrason tetkiki nasıl yapılır?
Ultrason tetkiki ağrısız, hızlı ve kolaydır. Değerlendirilecek bölgeye bağlı olmakla birlikte hastanın sedyeye sırt üstü yatması istenir, incelenecek alan açılır ve o bölgenin cildi üzerine jel adı verilen, suda erime özelliği de olan bir sıvı sürülür. Bu probun hava ile temasını azaltmakta böylece ses dalgalarının kaybı azaltılmaktadır. Probun hareket ettirlmesi ile değerlendirme yapılır gerekli yerlerin görüntüleri cihazın hafızasına kayıt edilir. Sürülen jel leke bırakmaz, kağıt havlular ile silinerek kolayca temizlenir.
Ultrasonografinin zararı var mıdır?
Tanısal amaçlı uygulanan ultrasonografinin bilinen bir zararı yoktur. Ancak ultrasonografi incelemesinin: • Girişimsel işlem olmaması (enjeksiyon gerektirmemesi) , • Kolay uygulanabilmesi, • İyonizan radyasyon içermemesi , • Yumuşak dokuları iyi gösterebilmesi, • Gebelerin ve fetusunn takibinde uygulanabilmesi, • Gerçek zamanlı görüntüleme yapabilmesi gibi bir çok avantajı bulunmaktadır.
RENKLİ DOPPLER
ULTRASONOGRAFİ Doppler ultrasonografi ile bir organın veya damarının kan akımını inceleyebiliriz. Kan akımının miktarı, akımı engelleyen yapı varlığı, akımın normal yönde olup olmadığı değerlendirilebilir. Tetkik sırasında cihazdan kalp atışlarına benzer sesler duyulur.
Doppler Ultrasonografi nasıl çalışır?
Aslında ultrasonografinin aynı prensiplerde çalışırken, gönderilen ses dalgası frekansının hareket eden yapılardan yansırken frekansının değişiklik göstermesi prensibinden yararlanılmaktadır Yansıyan frekanstaki değişikliğe göre damarlarda kan akımın varlığı, yönü, hızı ve akım özellikleri saptanabilmektedir. Bunu ekranda seçilen skalaya göre genelde kırmızı-mavi tonlarına göre hareketli olarak yasıtmaktadır. Doppler incelemeleri, normal ultrasonografi cihazları ile yapılır, ancak farklı bilgisayar donanımı mevcuttur.
Doppler Ultrasonografi niçin yapılır?
• Kol ve bacak damarları, • Karaciğeri besleyen damarlar, • Böbreği besleyen damarlar, • Boyun damarları, • Gebelerde, anneye ve fetuse ait damarlar, • Erkeklerde testisleri besleyen damarlar, • Gözü besleyen damarlar, •Vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan bir kitlenin damarlanmasını değerlendirmek için yapılır.
Doppler Ultrasonografi tetkiki için hazırlık gerekir mi?
İnceleme öncesinde önemli bir hazırlık gerekmemektedir, ancak karın içindeki bir organ (karaciğer, böbrek v.b.) incelenecek ise hastanın aç olması, oluşabilecek gazı engelleyerek incelemenin daha kaliteli gerçekleşmesini sağlar. Bu nedenle karın bölgesindeki damarların incelenmesi için: • 1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi kadar, • 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik, • 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik ve büyüklerde 12 saat açlık gereklidir. Pelvik bölge değerlendirmesi için mesanede idarar olması gereklidir. Karın bölgesi incelemeleri dışında önceden bir hazırlık gerekmemektedir.
Ultrasonografi
Doppler Ultrasonografi tetkiki nasıl yapıılr?
İnceleme sırasında gözlük, saat, metal eşya gibi cisimlerin çıkartılması gerekmez. Ancak incelenecek bölgenin, probla temas alanının sağlanması için açıkta olması gerekir,bu nedenle hasta masaya yattığı sırada, o bölgedeki giysiler soyundurulur. Bu inceleme harekete duyarlı bir değerlendirme olduğu için olabildiğince hareketin önlenmesi tetkikin kalitesini arttırmaktadır. İnceleme sırasında, karın bölgesinin iyi incelenmesi için hastadan nefesini tutması istenir, bunun için derin nefes aldıktan sonra olabildiğince hareketsiz kalıp nefesi vermemek gerekir. Doppler Ultrasonografi incelemesi, tıpkı Ultrasonografi incelemesinde olduğu gibi radyasyon içermeyen bir tanı yöntemidir.
Doppler Ultrasonografi tetkiki ile nereler değerlendirilir? • Kol ve bacak damarları
Atar ve toplar damarlardaki kireçlenme (damar sertliği) plaklarına bağlı oluşan darlık, pıhtı oluşumları ve toplar damarlarda yetmezlik (varisler) olup olmadığının saptanmasını sağlar, hastaya uygulanan yapay damar veya greft materyallerinin açıklığı değerlendirir, hemodializ fistüllerinin çalışırlıkları değerlendirilir, "Üst/alt ekstremite arteriyel ve/veya venöz Doppler" incelemesi adını alır.
• Karaciğeri besleyen damarlar
Siroz v.b. hastalıklarda karaciğeri besleyen damarlarda meydana gelen değişiklikleri incelemek için, ya da karaciğer nakli sonrasında nakledilen karaciğerin damarlanmasını ve organ vericisinin kendisinde kalan karaciğerin damarlanmasının değerlendirilmesinde kullanılır, "Portal Doppler" adını alır.
• Böbreği besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda böbreği besleyen damarların ne düzeyde etkilendiğini saptamak için, nakil operasyonundan sonra nakledilen böbreğin damarlanmasının değerlendirilmesinde kullanılır, ”Renal Doppler" adını alır.
• Boyun damarları
Boyunda, beyine giden ana atar damar ile dallarında kireçlenme plaklarına bağlı oluşan darlıkları ya da beynin arka kesimini besleyen damarların akım miktarını saptamak için kullanılır, "Karotis ve vertebral sistem Doppler" adını alır.
• Erkeklerde testisleri besleyen damarlar
Testisleri besleyen damarlarda meydana gelen düzensiz genişlemeler damarlardaki yetmezliğe bağlıdır ve erkeklerde kısırlığın önemli bir sebebidir. Bu damarlara yönelik yapılan incelemede toplar damarlardaki olası yetmezlik (varisler) saptanabilir, "Skrotal ya da testis Doppleri" adını alır.
• Gözü besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda göz
damarlarında meydana gelen değişikleri saptar, "Göz Doppleri" adını alır. • Vücudun herhangi bir bölgesinde
oluşan bir kitlenen damarlanması
Bir kitleyi (tümör) besleyen damarların olup olmaması o kitlenin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu saptamada önemli bir kriterdir. Kitlenin çok kanlanması bu kitlenin habis (kötü huylu) özellik taşıdığının bir göstergesi olabilir, "Kitleye yönelik Doppler" şeklinde adlandırılır.
Kemik Dansitometrisi nedir ve niçin yapılır ?
Kemik mineral yoğunluğunun ölçümüdür, kemik erimesi yani osteoporozu araştırmak için yapılır. Buna göre kemiğin kırılma riski belirlenir, eğer osteoporoz mevcut ise yapılan tedavinin takibinde de kullanılır.
Osteoporoz nedir?
Yaş ilerledikçe kadın ve erkek cinsiyette kemik kütlesi azalır, kemikler daha delikli hale gelir, buna Osteopeni denir. Osteoporoz kemiğin gelişimsel bozuklukları, böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, kortizon türevi ilaç kullanımı, hareket kısıtlılıkları veya kaybı gibi durumlarda veya kadın cinsiyetinde hormonların azalması ile menopoz veya cerrahi menapoz sonrası, erkek cinsiyetinde ise özellikle 55 yaş sonrası sıklıkla görülmektedir. Osteoporoz genelde komplikasyonu olan kırık oluşmadığı sürece (en sık olanı omurgayı oluşturan omurlarda çökme sonucu yükseklik kaybı- kamburlaşma şeklinde olmaktadır) romatizma sanılan kemik ağrısı dışında belirti vermemektedir. Osteoporoz ile kişide ufak taramalarda bile kırık oluşabilir. Osteoporoz tedavisinde daha fazla mineral kaybı önlenmeye çalışılmaktadır, kaybedilen mineral kemiğe geri dönmemektedir.
Kemik Dansitometrisi nasıl yapılır ?
Ölçüm için single foton absorsiometrisi (SPA), dual foton absorsiometrisi (DFA) ve dual enerji X-ray absorsiometrisi (DEXA) teknikleri kullanılmaktadır, içlerinde en yeni ve hızlı olanı DEXA'dır. Tetkik sırasında çok az radyasyon kullanılmaktadır (bir akciğer filminin onda biri gibi), ancak bu olası kırıklar ile karşılaştırldığında önemsiz kalmaktadır. Tetkik sırasında kemik kaybının en çok olduğu bel ve kalça bölgeleri değerlendirilmektedir. Kemik dansitometrisi röntgen çektirmek gibi, ağrısız bir işlemdir kişiye ek ilaç uygulanmaz. Tetkik sırasında kişinin sedyeye uzanması ve hareketsiz kalması istenmektedir.
Kimlere kemik mineral dansitometri tetkiki yaptırılmalıdır?
• Menopoz öncesi dönemde osteoporoz açısından yüksek risk taşıyan kadınlara, • Cerrahi olarak menapoza giren (her iki yumurtalığı alınan) kadınlara,
• Menopoz sonrası risk faktörleri taşıyan kadınlara, • Zayıf ve uzun boylu menopoz sonrası kadınlara, • Ailede osteoporoz öyküsü bulunanlara, omurga kırığı olanlara, • 160 cm den kısa boy ve 50 kg. dan düşük ağırlığa sahip olanlara, • Yılda 2.5 cm. den fazla boy kısalması olanlara, • 65 yaştan büyük olanlara, • Kalsiyumdan fakir beslenenlere, • Erişkin yaşta küçük darbe veya travmalarla kırık oluşması durumlarında, • Röntgen filminde kemik yoğunluğunda azalma (osteopeniye) saptananlara, • Aşırı Alkol, sigara, kahve tüketenlere, • Östrojen tedavisine kontrendikasyon varsa, • Testeron seviyesi düşük olanlara, • 1 aydan uzun süren hareketsiz (immobilizasyon) kalmak zorunda olanlara, • 5 yıldan uzun romatoid artrit ve ankilozan spondilit öyküsü olanlara Kortizon veya metotreksat tedavisi alanlara, • Heparin, Antiasit Kortikosteroidler, Dilantin ve Barbituratlar , Tiroid Hormonu gibi ilaçları uzun süreli kullananlara, • Nefropatiler, Osteomalazi, Hiperparatiroidi, Hipertiroidizm gibi hastalığı olanlara İnsüline bağlı diabet hastalarına Osteoporoz tedavisinin takibinde kemik yoğunluğu ölçümü yapılır.
Kemik yoğunluğu ölçümü kimlere yapılmaz ?
• Hamilelere veya hamile olma olasılığı olanlara, • İnceleme tarihinden 2 - 6 gün önce ağız veya damar içi yolla kontrast madde kullanmış olanlara, • Hareketsiz yatamayanlara, • İleri derecede omurga deformasyonu olanlara yapılamaz.
Tetkik öncesi hazırlık gerekir mi?
Bu tetkik için hazırlık gerekmez, ancak 24 saat önceden kalsiyum tüketilmemelidir. Son 1 hafta içinde baryumlu inceleme, radyoizotop tarama ya da bilgisayarlı tomografide kontrast kullanımı gibi bir uygulama yapıldıysa inceleme 10 ya da 14 gün sonraya ertelenir. Tetkik sonuçlarında T ve Z skoru rapor edilir, T skoru -2.5 ' in altında ise osteoporozu gösterir ve daha düşük değerler kırık riskini arttırmaktadır.
Kemik yoğunluğu ölçümü ne sıklıkta yapılmalıdır?
Osteoporozun derecesine ve verilen tedaviye göre değişmekle birlikte menopozdaki yüksek riskli hastalarda 2 yılda bir, Düşük riskli hastalarda 5 yılda bir omurga ve kalça kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
69
Meme Kanseri Tanısı
MEME KANSERİ TANISINDA SON GELİŞMELER
M Uzm. Dr. Serap IŞLAK GÜLTEKİN Uzmanlık Alanı Radyoloji Eğitim - Çalıştığı Kurumlar Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cumhuriyet Üniversitesi Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı, Uzmanlık Hollanda Utrecht Üniversitesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Mr ve Nöroradyoloji Enstitüsü, Radyoloji Asistanlığı Mesleki İlgi ve Aktiviteler Nükleer onkoloji Nükleer kardiyoloji İntraoperatif gama prob uygulamaları
eme kanseri, kadınların en sık görülen kanseri olup, tüm kadın kanserlerinin %30’unu oluşturmakta ve günümüzde de görülme sıklığı gittikçe artmaktadır. Bu nedenle her kadın düzenli olarak doktor kontrolünden geçmelidir. Teknolojik gelişmeler, meme kanserinde erken tanı ve tedavi şansını artırmaktadır. Tüm insanlarda, özellikle kadınlarda meme kanseri gelişme riski bulunmaktadır. Ancak bazı kadınlarda meme kanseri gelişme riski diğerlerine göre daha fazladır.
Bu riskler arasında;
• Daha önce bir memede kanser gelişmiş olması, Aile öyküsü-genetik faktörlerin var olması, • Uzun süreli doğum kontrol haplarının kullanılması, • Hiç doğum yapılmaması veya ilk doğumun 30 yaşından sonra yapılması, • Adet başlama yaşının erken ve adetten kesilme yaşının geç olması, • Yumurtalık ya da rahim kanseri hikayesi olması, • Özellikle menopoz sonrası fazla kilo alınması, • Menopoz sonrası dönemde uzun süreli ve yüksek dozlarda östrojen replasman tedavisi yapılması, • Çocukluk veya gençlik çağında başka bir nedenle göğüs bölgesinin ışınlanmış olması sayılabilir. Meme kanserinin tanısında klinik muayene, mamografi, meme ultrasonu ve meme MR'ı yer almaktadır. Hangi yöntemin kullanılacağı hastanın yaşına, risk faktörlerine ve klinik bulgularına
70
aralık 2012 / www.kenthospital.com
bağlıdır. 20 yaşından itibaren kişinin kendi kendine düzenli meme muayenesini yapması ve yıllık uzman hekim muayenesine başvurması gerekmektedir.
Meme Kanseri Tanısı
MEME ULTRASON
Ultrason ses dalgaları aracılığıyla görüntü elde edilmesini sağlayan bir yöntemdir. İnceleme, hasta sırt üstü yatar pozisyonda iken meme üzerine jel sürülüp görüntü elde etmeyi sağlayan ultason aparatının (prob) meme üzerinde gezdirilerek yapılır. Bu sırada ultrason ekranında oluşan görüntüler incelenir. Ultrason, memenin primer tarama yöntemi değildir. Radyasyon içermemesi nedeniyle ilk inceleme yöntemi olarak 35 yaşın altı, hamile ya da emzirmekte olan tüm kadınlara, memede kızarıklık ve/veya şiddetli ağrı gibi enfeksiyon bulguları olanlara, mamografiye ek olarak yoğun meme yapısı olan kadınlara, mamografide saptanan kitlelerin yapısının ayrımında (katı (solid) veya sıvı (kistik), mamografide saptanan asimetrik yapıların değerlendirilmesinde, meme kanseri tanısı almış hastalarda ek tümör odaklarını tespit etmek, koltuk altı ve karşı memeyi değerlendirmek amacıyla, meme şikayeti olan erkek hastalara yapılır.
MAMMOGRAFİ
Mamografi, meme muayenesinde saptanamayacak kadar küçük lezyonların belirlenmesi amacıyla düşük dozda çekilen bir meme röntgen filmidir. Elle muayenede saptanamayacak kadar küçük boyuttaki kitlelerin ve mikrokalsifikasyonların (küçük kireç odakları) belirlenmesinde etkili olan mamografi ile meme kanserinden kurtulma şansı %95'tir. Mamografide görüntü elde etmek için memenin görüntü dedektörü ve komp-
resyon plakası arasında bir miktar sıkıştırılması gerekiyor. Mamografi cihazında sıkıştırma sırasında sıklıkla ağrı değil sadece bir miktar basınç hissedilir. Eğer memelerde genel olarak ağrı duyuluyorsa, incelemenin adet döneminin ikinci haftasına yani kanama kesildikten sonraki hafta içine ayarlanması, rahatsızlık hissini en aza indirir. Mamografi çekimine gelirken göğüs bölgesine ve koltukaltına pudra, deodorant ya da parıltılı krem gibi kozmetik maddeler uygulanmaması gerekir. Bu maddeler kuşkulu görüntülere yol açarak tanıda hataya neden olabilir. Rutin mamografide her memenin önden ve yandan iki farklı poz görüntüsü alınır. Eğer şüpheli bir bulgu varsa bu alanı daha iyi görüntülemeye ve tanı koymaya yönelik ek filmler çekilmesi gerekebilir. Mamografide meme dokusunun sıkıştırılmasında ki amaç memenin hareket etmesini önlemek ve kaliteli görüntü elde etmek, memenin kalınlığını azaltarak daha az X-ışını verilmesini sağlamak ve meme içinde birbiri üzerine binen dokuların açılmasını sağlayarak olası tanı hatalarını engellemektir. Dijital mamografinin klasik mamografiden farkı görüntünün bir dedektör sayesinde dijital ortamda elde edilip bu görüntünün mamografi için özel olarak geliştirilmiş görüntü işleyebilen ekranlarda incelenebilir olmasıdır. Dijital mamografinin en büyük avantajı klasik mamografiye göre radyasyon dozunun ortalama yüzde 30 daha düşük olması, meme kanserinin erken henüz başlangıç aşamasına ait bir bulgu olan mikrokalsifikasyonların (küçük kireç odakları) saptanması, çekimlerde her zaman aynı
kalitede standart görüntüler elde edilebilmesi, klasik mamografilere kıyasla memeyi daha az sıkıştırarak kaliteli görüntü elde edilebilmesi sayılabilir. Mamografinin 3 boyutlu şekli olan tomosentez düşük doz radyasyon kullanılarak memenin farklı açılardan 1 mm kalınlığında kesitlerle seri görüntülerinin elde edilmesi yöntemidir. Bu sayade yoğun meme dokusunda (süt üreten doku ve destek doku fazla meme) hata payını azaltıp gereksiz işlemler engellenmiş olur. Ayrıca tomosentez mamografide kalsik mamografiye göre çekimde meme dokusu daha az sıkıştırılır. Mammografi ileri yaş kadınlarda meme kanseri için Dünya Sağlık Örgütünün de kabul ettiği tarama yöntemidir. Dünya Sağlık Örgütü kadınlara 35-40 yaş arasında bir kez mammografi çekilmesini önermektedir. Buna referans mammografi adı verilmekte ve özellikle ileri yıllarda çekilecek mammografiler ile kıyaslama yapmak için baz oluşturmaktadır. 40-49 yaş arasında kadınlara yılda veya iki yılda bir kez, 50 yaş ve üzerindeki kadınlara yılda bir kez mammografi çekilmelidir. Yüksek risk taşıyan kadınlarda meme kanseri taraması daha erken yaşlarda başlatılmalıdır. Buna göre anne veya kız kardeş gibi birinci derece akrabasında kanser varlığı gibi ciddi bir risk faktörü taşıyan kadınlar 35 yaş üzerinde; birden fazla birinci derece akrabada iki taraflı kanser varlığı gibi çok ciddi bir risk faktörü bulunan kadınların 25 yaş üzerinde düzenli mamografi çektirmeleri önerilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
71
Meme Kanseri Tanısı
MEME MANYETİK REZONANS (MR)
Manyetik Rezonans güçlü bir manyetik alan ortamında radyofrekans dalgaları aracılığıyla görüntü oluşturma tekniğidir. MR incelemesi sırasında hasta yüzükoyun pozisyonda hiç hareket etmeden geniş bir tüp şeklinde olan cihazın içine yatırılır. İnceleme öncesinde hastanın kol damarına ince bir kateter yerleştirilir ve çekim sırasında bu kateterden ilaç (kontrast madde) enjekte edilir. Çekim sonrasında elde edilen görüntüler, özel monitörler üzerinde incelenip ve bazı ölçümler yapılır. Meme MR’ı radyasyon içermeyen bir teknik olup: Mammografi ve Meme US gibi diğer yöntemlerde şüpheli bulgular mevcutsa
72
aralık 2012 / www.kenthospital.com
ve bu incelemeler tüm soruları yanıtlamada yetersiz kalıyorsa problemli alanı daha ayrıntılı değerlendirmek amacıyla,
sonrasında normal yapısı bozulan meme dokusunda meme kanseri taraması amacıyla,
Meme kanserinin tanısı/evrelemesinde veya meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş hastalarda ameliyat bölgesinde tekrar ortaya çıkabilecek kanserli dokuyu yara dokusundan ayırt etmede,
Özellikle meme koruyucu cerrahi uygulanacaksa memenin diğer alanlarında tümör bulunup bulunmadığının belirlenmesinde kullanılabilir.
Meme protezinin sağlam olup olmadığını değerlendirmede, Yoğun meme dokusuna sahip genetik olarak meme kanseri açısından yüksek risk taşıyan ya da anne-kız kardeş gibi yakın akrabalarında meme kanseri hikâyesi bulunan kadınlarda erken dönemde kanser teşhisinde diğer görüntüleme yöntemlerinin yetersiz kaldığı durumlarda tarama amaçlı, Meme operasyonuna bağlı yoğun nedbe dokusunda veya radyoterapi
Ancak Meme MR’ı diğer görüntüleme yöntemlerine göre daha pahalı bir yöntem olup memenin iyi huylu hastalıklarında da MR’da şüpheli bulgular saptanabilir. Bu nedenle gereksiz biyopsi ya da ameliyat yapılmasına neden olabilir. Ayrıca erken evre kanserin ve kanser öncüsü değişikliklerin ilk göstergesi olabilen mikrokalsifikasyon (küçük kireç odakları) kümeleri meme MR’ında saptamanın imkanı yoktur. Bu nedenle her zaman, diğer görüntüleme yöntemleri ve klinik muayene bulguları ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Meme Kanseri Tanısı
BİYOPSİ YÖNTEMLERİ Memede şüpheli bulgular saptandığı zaman tanı koymak için iğne biyopsisi yapmak ya da ameliyatla o bölgeyi çıkarmak gerekir. Dünyada standart olarak tüm meme hastalıklarının tanısı önce iğne biyopsileri ile konur. İğne biyopsisi nedeniyle tümörün yayılması söz konusu değildir. İğne biyopsileri ultrasonografi, mamografi ya da MR rehberliğinde uygulanabilir. İğne biyopsi öncesinde meme, lokal olarak uyuşturuluyor ve şüpheli alandan değişik iğneler(İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi (İİAB), Tru-cut Biyopsi (Kesici İğne Biyopsisi) ve Vakum Biyopsisi yardımıyla yeterli olacak miktarda doku örneği alınır. Biyopsi sonucunda meme kanseri saptanırsa hastanın yine ameliyat olması gerekir. Ancak görüntüleme yöntemlerinde şüpheli bulgular olan kadınlarda, kanser saptanma riski ortalama %10-40 civarında olup hastaların çoğunda kansere rastlanmaz. Eğer iğne biyopsisi sonucunda hastalığın iyi huylu olduğu anlaşılırsa, hasta birçok gereksiz işlemden kurtulmuş olur. Tel ile meme lezyon işaretlemede lokal anestezi uygulandıktan sonra içinde ince bir tel bulunan işaretleme iğnesi görüntüleme rehberliğinde şüpheli bölgeye yerleştiriliyor. Daha sonra iğne geri çekilir, tel içerde kalır. Telin bir kısmı memenin
içinde, bir kısmı dışında olacak şekilde bırakılır. Dışarıda kalan kısım bantla meme üzerine yapıştırılır ve telin yerini göstermek için film çekilir. İşlem radyoloji bölümünde yapılıp ardından hasta ameliyathaneye gönderilir. Telin ucu çengel şeklinde olduğu için dokuya tutunur ancak yine de yanlışlıkla teli çekmemeye özen göstermek gerekir. Ameliyatta cerrah önce teli bulur ve sonra etrafındaki dokuyu çıkarır. Çıkarılan doku radyoloji bölümüne gönderilir ve filmi çekilerek kontrolü yapılır.
saptanan kitlenin erken evre meme kanseri olduğu, rutin mamografi taramasında takipte gelişen çok küçük b kireçlenme odağı saptanmış ve yapılan biopsi sonucu erken evre meme kanseri olduğu anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra sadece meme ile ilgili şikayetler değil hastanın genel şikayetlerde bazen çok önemli olabilir. Örneğin koltuk altında ele gelen sertlik ile başvuran bir hastamızda yapılan meme taramasında çok küçük bir odak saptanmış meme korunarak kitle ve etraf dokusu çıkarılmış, yine bir başka hastamız bel ve sırt ağrısı ile başvurmuş çekilen bel ve sırt MR’larında kemikte yaygın kitle lezyonları görülmüş olup yapılan meme taramasında mem kanseri tanısı almıştır.
Hastanın biyopsi işlemini yapacak olan doktora kullandığı tüm ilaçları bildirmesi gerekmektedir. Özellikle kan sulandırıcı ilaçlar biyopsiden birkaç gün önce kesilmelidir. Bazı durumlarda biyopsi öncesinde kan örneği aldırarak kanamaSon olarak deyinmek istediğim nokta pıhtılaşma ile ilgili sorun olup olmadığını meme kanserinin tanı ve tedavisinde kontrol edilebilir. Göğüs bölgesine deodfarklı alanlarda uzmanlaşmış meme orant, pudra veya krem sürülmemelidir.cerrahları, onkolog, plastik cerrah, radyoHastanın hafif tok olması tercih edilir. log ve patolog gibi hekimlerin bir arada Meme kanserinde erken tanı çok önemli çalışıp görüş alışverişinde bulunması ve olup ne kadar çok sayıda erken evre kararların ortak alınması gerekliliğidir. meme kanseri tanısı konabilirse hastanın İşte bu noktada Kent Hastanesi Meme yaşam ömrü o kadar çok artar ve Sağlığı bu Merkezi’nde kapsamlı yaklaşımla hastalıktan yaşamını yitirenlerin sayısı o erken ve doğru tanı olanağı sağlanıyor. kadar çok azalır. Bu nedenle erken tanı Kent Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi'nde öncelikle kişinin kendi kendini muayenesi dijital mamografi, ultrasonografi, meme ile başlar ve düzenli kontroller ile devam MR, klinik meme muayenesi ve kendi eder. Hastalarımız arasında ele gelen kendine meme muayenesi eğitimi ile şüpheli bir kitlenin memenin kendi dokmeme kanseri taraması hizmetleri dünya usuna ait olduğu ancak hemen komşul- standartlarına uygun, kaliteli ve hızlı bir uğunda tesadüfen çok küçük boyutlardaşekilde gerçekleştirilmektedir.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
73
Bilgisayarlı Tomografii
RADYOLOJİDE SIKÇA SORULAN SORULAR Çocuğuma akciğer filmi çektireceğim zararlı olur mu ?
Yeryüzünde hergün çeşitli kaynaklardan aldığımız doğal radyasyon denen bir doz mevcuttur. Bir akciğer grafisi çekimi ile sadece 10 günlük doğal radyasyon dozu kadar ışın alınır bu da oldukça az bir doza karşılık gelmektedir. Ancak buna rağmen çocuklarınıza üreme organlarını kurşun yapılarla koruyan ”gonad koruyucu” kullanmadan röntgen filmi çektirmemenizi tavsiye ederiz.
Kapalı yer korkum var MR çektirmem imkansız mı?
Günümüzde tıbbın gelişen olanakları ve teknolojisi ile hafif sedasyon kullanılarak MR incelemelerinizi rahatlıkla yaptırabilirsiniz.
Tüm vücudu görüntüleyen bir yöntem var mı?
Tüm vücut Manyetik Rezonans veya PET-CT denen yöntemlerle tüm vücudu taramak mümkün ancak bu yöntemler ciddi rahasızlığı bulunan (kanser hastalığı gibi) kişilerde ve onların takibinde kullanılmaktadır. Sağlıklı bireylerin taranması daha kolay ve maliyeti düşük yöntemlerle (ultrason, röntgen gibi) yapılmalıdır.
74
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Madem ki Manyetik Rezonans (MR) yöntemi dokular hakkında çok detaylı bilgi veriyor neden ilk olarak bu yöntem hastaların taranmasında kullanılmıyor?
Her dokunun değerlendirildiği bir yöntem vardır, tabii ki MR görüntüleme yöntemi çok detaylı doku bilgisi vermekle birlikte vücudun her bölgesi için kullanılmaz, bazı hastalıklarda ilk seçenek olabileceği gibi bazı hastalıklarda gereksiz kullanımından maliyet nedeni ile kaçınmak gerekir (örneğin parmağı kırılan bir kişiye basit bir röntgen çekimi yerine MR incelemesi yapmak gibi).
Hangi inceleme yöntemlerinde radyasyon vardır, hangilerinde yoktur?
Röntgen, Bilgisayarlı Tomografi, Mamografi, Kemik yoğunluğu ölçümü cihazları x ışınlarını kullanarak çalışır, Manyetik Rezonans (MR) ve Ultrasonografi cihazlarında radyasyon yoktur.
Bilgisayarlı Tomografi
Gebelik riski bulunan hastalarda x-ışını kullanılarak yapılan incelemelerde emniyetli bir dönem var mıdır?
Gebelikte ilk üç ay, bebeğin x-ışınına en hassas olduğu dönemdir. Çünkü x-ışınının hızlı büyüyen dokulara zararlı etkileri daha fazladır. Bu nedenle, gebelik olasılığı bulunan hastaların x-ışını kullanılarak yapılan incelemelerden uzak durması gerekir. Doğurganlık çağındaki kadınlarda, gebelik riskinin en düşük olduğu dönem, menstrüel siklusun ilk gününden (adetin başladığı günden) itibaren ilk "on" günlük dönemdir. Bu dönemde gebelik olasılığı yoktur. Bu kural "on gün kuralı" olarak bilinir.
Kontrast madde nedir?
Dokular arasındaki kontrast (seçilebilme) farkını artırmak için kullanılan maddelere "kontrast madde" denir.
Manyetik Rezonans incelemesi hangi hastalara yapılamaz?
Vücudunda MR ile uyumlu olmayan metalik cisim veya tıbbi protez taşıyan hastalar (kalp pili, bazı eski kalp kapakçık protezleri veya eski anevrima klipsleri gibi) bu inceleme için uygun değildir. Bu tür protezi olan hastaların incelemeyi isteyen doktoru bilgilendirmesi gerekir.
Mamografik meme incelemesi her zaman yapılabilir mi?
Bu inceleme sırasında meme dokusunun hafifçe sıkıştırılarak tespit edilmesi gerekir. Bu durum menstrüel siklusun ikinci aşamasında ağrılı olabilir. Bu nedenle incelemenin memede hassasiyetin en az olduğu siklusun ilk yarısında tercihen ilk 10 gününde yapılması önerilir.
En iyi radyolojik görüntüleme yöntemi hangisidir?
Bütün görüntüleme yöntemlerinin birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları vardır. İncelenecek bölgeye, tetkikin istenme sebebi olan hastalığa göre en uygun tetkik farklılık gösterebilir. Bu durum, tetkiki isteyen hekim ve radyologlar tarafından iyi bilinir ve tetkik istemi amaca göre yapılır.
BT' de çok radyasyon alınır mı?
BT cihazları, hastanın alacağı radyasyon miktarı en az düzeyde olacak şekilde üretilmiştir. Ayrıca, inceleme ile elde edilecek bilginin, hastalığın tanı ve tedavisini yönlendireceği göz önüne alınırsa bu risk ihmal edilebilir düzeydedir. Yeni üretilmiş cihazlarda doz azaltıcı çeşitli önlemeler bulunmaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
75
Menopoz
MENOPOZ MENOPOZ NORMAL, DOĞAL BİR OLAYDIR. BİR HASTALIK DEĞİLDİR!
Prof. Dr. Namık DEMİR, Kent Hastanesi
Menopoz kelime anlamı olarak son adet kanamasının adıdır. Aslında, başka bir nedeni olmadan 12 ay süresince adet görmeme sonrasında tanımlanan normal doğal bir olaydır. Kadınlarda yumurtalıklardaki yumurta hücrelerinin sayılarının azalması ve tükenmesi sonucu gelişir. Bunun sonucunda yumurtalıkların yaptığı estrogen hormonu ve diğer hormonların düzeylerinde azalma olur. Kadında doğurganlık sona erer. Menopoz başlamadan 6 yıl önce perimenapozal dönem başlar ve menopozdan sonraki 1 yıla kadar sürer. Menapoz öncesi bu dönemin en belirgin özelliği adet kanamalarındaki değişiklerdir. Kadınların % 15-25’inde bu dönemde adet düzenlerinde herhangi bir değişim olmaz. Ancak kadınların geri kalanında özellikle menopozdan 6-8 yıl öncesinde, erken geçiş döneminde adetlerde 7 yada daha fazla gün uzamalar olur. Manopoz-
76
aralık 2012 / www.kenthospital.com
dan 2 yıl öncesinde yani geç geçiş döneminde adet kanamalarında 60 güne kadar gecikmeler başlar. Bu dönemlerde çoğu kez yumurtlama olmaksızın adet kanamaları gerçekleşir. Obez ve myomu olan kadınlarda bu dönemde adet kanamaları çok yoğun olabilir. Yumurtlama olmadığı için progesteron hormonunun etkisinden yoksun kalan rahim içerisindeki endometrium tabakası adet gecikmesi süresince kalınlaşır ve endometrial hyperplazi olarak adlandırılan durum ortaya çıkar. Doğurganlık yıllarından menopoza doğru geçerken kadın vücudunda bir çok fiziksel değişiklikler olur. Bu değişikliklerin çoğu menopoz ve yaşın getirdiği normal değişikliklerdir. Örneğin ateş basmaları belirli bir zaman süresince kadınları önemli ölçüde rahatsız eden bir durumdur. Genellikle insanlarda beynin vücut ısısını ayarlayan merkezlerinin bulunduğu hipothalamus bölgesindeki değişiklikler sonucu oluşur. Eğer hipotalamus yanlış olarak kadın vücut ısısını sıcak olarak algılarsa vücut ısısnı azaltmak için bir dizi olaylar zinciri başlar ve ilk olarak vücut yüzeyine yakın olan damarlar genişler ve vücut ısısını kaybetmeye başlar. Bu durum kadın tarafından ateş basması olarak algılanır. Bu durum ince tenli kadınlarda boyunda ve yüzde kızarıklık oluşmasına neden olur. Nabız sayısı artar kalp atımları hızlanır ve kadının vücut ısısını düşürmek için soğuk terleme olur. Ateş basmaları genellikle geceleri gelir ve uyku düzeninin de bozulmasına neden olur. Her kadın menopozu farklı bir şeklide yaşar. Elimizde kesin bir kanıt olmasa da,
kadınlar vücutlarında meydana gelen fiziksel değişikliklere genel olarak annelerinin verdiği yanıtlara benzer tarzda yanıt verirler. Menopoz doğal olarak 40 ile 58 yaş arasında gelişebilir. Ülkemizdeki kadınlarda ortalama 48 yaş civarında menopoz başlar. Sigara içme yumurtalıkların yaşlanmasını hızlandırır ve genellikle sigara içen kadınlarda 2 yıl daha erken menopoz gelişir. Menopoz döneminde görülen bazı değişiklikler orta yaşlarda ortaya çıkan diabetes, tiroid hastalıkları ve uyku apnesi gibi durumlardır. Bazen sağlık problemleri menopozdaki hormon değişiklikleri ile eş zamanlı olarak kişinin genetik alt yapısı, yaşın ilerlemesi, sağlıksız yaşam koşulları ve diğer orta yaş streslerinin ortak etkileri sonucunda ortaya çıkabilir.
Menopoz
Menopoz Terminolojisi MENOPOZ:
Yumurtalıkları alınmamış yada kalıcı olarak hasar görmemiş kadınlarda ardışık olarak 12 ay boyunca adet görmeme durumudur.
PERİMENOPOZ:
Doğal menopozdan önce vücutta değişikliklerin başladığı ve menopozdan 6 yıl önce başlayan ve menopoz sonrası 1 yıl kadar süren geçiş dönemidir.
YAPAY MENOPOZ (CERRAHİ MENOPOZ):
Cerrahi girişim ile overlerin alınması yada kanser ilaçlarının kullanılması yada radyoterapi uygulanması gibi bazı tedavilerden sonra yumurtalıkların ciddi olarak hasar görmesi sonucu gelişen menopoz dönemidir.
ERKEN MENOPOZ:
Menopozun 40 yaşında yada daha erken başlaması durumudur.
POSTMENOPOZ:
Menopoz sonrasındaki yılları içerisine alan dönemdir.
YAPAY MENOPOZ:
Yapay menapozda kadın vücudundan hormonların ani olarak uzaklaştırılması söz konusu olduğundan ateş basması, terleme, uyku bozuklukları ve vaginal kuruluk gibi belirtiler doğal menopoza oranla daha yoğun bir şekilde hissedilir. Yumurtalıktan az miktarda
Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu Kent Hastanesi
MENOPOZDA MEME HASTALIKLARI
salgılanan erkeklik hormonlarının ani kaybı sonucunda doğal menopozdan farklı olarak cinsel ilgide de azalma olur. Yapay menopozun duygusal yönden de farklı etkileri olmaktadır. Örneğin pelvis bölgesine uygulanan radyasyon sonrasında vaginal kuruluk doğal menopozda olandan çok daha yoğun olmaktadır. Yada bazı kemoterapi tedavilerinden sonra saç dökülmeleri, bulantı, kilo kaybı, halsizlik gibi belirtiler de kadını daha kötü etkilemektedir. Bu gurup kadınlarda menopoz tedavisi çok daha önem kazanmaktadır. Bu kadınlar çoğu kez daha genç yaşta oldukları için osteoporoz gibi istenmeyen komplikasyonlar ile daha sık karşılaşabilirler.
ERKEN MENOPOZ:
Ya doğal olarak yada girişimler sonrasında kadının 40 yaşından önce menopoza girmesi durumudur. Bu durum genetik nedenlere bağlı olarak gelişebilir yada vücudumuzun bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucu antikorlarımızın kendi yumurtalık dokumuzu tahrip etmesi sonucu oluşabilir. Bazen de erken yaşta uygulanan kanser cerrahisi yada tedavileri sonucu gelişebilir. Erken menopoza giren kadınlar yaşamlarının daha uzun bir dönemini estrojen hormonunun yararlı etkilerinden yoksun geçirecekleri için daha fazla oranda osteoporoz ile ve kalp hastalıkları gibi sağlık problemleri ile karşı karşıya kalabilirler. Erken menopoza girenler, ayrıca doğurganlığın kaybına bağlı ve kadınlık duygularının azalması ve cinsel olarak tercih edilmeme gibi kaygılara bağlı psikolojik sorunlarla da karşı karşıya kalabilirler.
Menopoz dönemindeki kadınlarda memenin selim solid tümörlerinin görülme sıklığı azalır. Memelerde sıklıkla saptanan kistler menopozun ilk yıllarında USG ile saptanması ve elle palpasyonu mümkündür. Yıllar geçtikçe bir başka terimle memelerin içinde bulunan süt bezlerinin atrofiye olmaları ve yağlı gözeli dokuların artması ile kistler geriler. Meme kanserine gelince yıllar geçtikçe hastalığın görülmesi sıklığı artmakta ve kişiler yaşlandıkça da tanı konulma olasılığının artmakta olduğu istatistik çalışmaları ile gösterilmiştir. 2010 yılları verilerine göre 75 yaşına kadar yaşıyan kadınların dokuzda birinde hastalık ortaya çıkmaktadır. Özellikle bilinmelidir ki dünya verilerine bakıldığında meme kanserinin en yoğun olarak rastlandığı
POSTMENOPOZ
Menopoz yıllarında tüm kadınlarda yaşa bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel değişimler, menopozdan sorumlu olan hormonal değişimlerden de etkilenebilir. Bu fiziksel değişimler kalp hastalıkları, diabet, kemik erimesi ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarını da kapsamaktadır. Bu yüzden menopoz nedeni ile yapılan kontrollerde bu hastalıklara ait risk faktörlerinin olabildiğince erken saptanması ve bazı koruyucu önlemleri alma fırsatının da yakalanması mümkün olabilmektedir. Menopoz nedeni ile yapılan kontrollerde kadının o zamana kadar farkına varmadığı tiroid hastalıkları, meme hastalıkları yada kalın barsaklar ile ilgili hastalıkların da farkına varmaktayız. Bu nedenle menopoz döneminde yapılacak kontroller kadınlarımıza kişisel risk değerlendirmelerini belki de ilk kez yapabilmeleri için eşsiz bir fırsat oluşturmaktadır. Kadınlarımızın sağlığına daha bütüncül açıdan yaklaşmak amacı ile hastanemizde Menopoza Giriş ve Menopoz Dönemi kontrollerinden oluşan paket programlar hazırlanmıştır. Bu programlar jinekolojik muayenenin yanı sıra genel cerrahi, kardiyoloji, fizik tedavi, psikiyatri ve göz hastalıkları muayenelerini de içeren ayrıca smear alınması, biyokimyasal incelemeler, mamografi, kemik taraması tümör belirteçlerinin taranması gibi kadın sağlığına bütüncül yaklaşımı içeren programlardır. Bunun sonucunda menopoz döneminde kadınlarımızın kişisel risk değerlendirmelerini yapabilmeyi ve var ise alınacak önlemleri daha erken alarak kadınlarımızın sağlıklarını korumayı amaçlamaktayız.
yaşlar ise 50 ile 60 lı yıllar yani menopoz sonrası dönemdir. Bu nedenlerle kadınlarımız kendilerini aylık muayenelerini ihmal etmemliler ve yıllık mamografik, ultrasonografik incelemeler yanında yıllık doktor kontrollerini ihmal etmemeleri tavsiye edilir. Menopozdaki kadınlarda tanı konulan meme kanserinin tedavilerinin ve alınan sonuçların son derece yüz güldürücü ve organın korunarak tedavi edilmesinin mümkün olduğunun bilinmesinde yarar vardır bu nedenle kişilerin yıllık taramalarının yaptırmalarında çok büyük yarar vardır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
77
Menopoz
Prof. Dr. Teoman SÖHMEN Kent Hastanesi
MENOPOZDA PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR Menopozun herhangi bir döneminde depresyonun %20 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Depresif belirtilerin menopoza geçişte arttığı ve menapozdan sonra azaldığı bulunmuştur. Daha önce depresyon öyküsü olanlarda üreme hormanları düzeylerindeki değişimlerle depresif mizaç arasında ilişkinin olduğu gösterilmiştir. Menopoz öncesi ile menopozdan 3.5yıl sonrasını kapsayan bir araştırmada depresyon belirtilerinin daha
Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU Kent Hastanesi
MENOPOZ VE KALP DAMAR HASTALIKLARI Koroner arter hastalığı yada kalp damarlarının tıkanması hem erkeklerde hem de menopoz sonrası kadınlarda en önde gelen ölüm ve hastalanma nedenidir. Menopoza girmemiş kadınların kalp hastalığına yakalanma riski 10 yıl geç olmakta iken, menopozdan sonra risk erkeklerle aynı orada yükselmektedir. Normalde kadınların erkeklere göre bu kalp hastalığına yakalanma yaşı 10 yıl daha geç olmaktadır. Yani erkeklerde ortalama 45 yaşından sonra görülmeye başlayan kalp damar tıkanıklığı kadınlarda 55 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Kadınlarda kalp hastalığına geç yakalanmanın sebebi olarak kadınlık hormonlarının koruyucu rol oynadığı düşünülmektedir. Bu öngörüye dayanarak menopoz sonrası kadınlarla, ”Eksilen
78
aralık 2012 / www.kenthospital.com
çok menopoza geçişte ortaya çıktığı bulunmuştur. Menopoz sırasında üretilen üreme hormanlarının depresyon gibi mizaç değişiklerine neden olduğu kabul edilmektedir. Menopoza geçiş sırasında kadınların %40-50’inde, mizaç bozukluğuna bağlı olan veya olmayan, uyku problemleri olmaktadır. Uyumama sorunu olan kadınlar sıkıntı, gerginlik, stres ve depresyon gibi sorunları daha çok bildirilmektedir. Menopoz sırasındaki uyku problemleri östrojen eksikliği ile ilgili olup östrojen tedavisinin hem öznel hem nesnel uykuyu iyileştirdiği ve sıcak basmalarını azalttığı bilinmektedir. Yaş artışı ile birlikte uyku apnesi oranı da artmaktadır; uyku apnesi 30-39 yaşları arasındaki kadınlarda %6.5 iken 50- 60 yaşlarında %16 olmaktadır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte menopoz sonrasında beden ağırlığındaki artışa ve progesteron düzeylerinin azalmasına bağlı olabileceği düşünülmektedir.
Şizofrenik kadınlarda menopoza geçişte belirtilerin kötüleştiği görülmüştür. Bu gözlemler şizofrenin patofizyolijisinde östrojenin modulatör rolü oynadığını düşündürür.
hormonları dışarıdan vererek kalp hastalığından koruyabilir miyiz?” sorusuna cevap arayan çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bir çalışmada menopoza girmiş kadınlara, ”Hormon veya östrojen hormonu verirsek kalp hastalığına yakalanma şansını azaltabilir miyiz? ” sorusuna cevap aranmış ve 27. 000 Kadın üzerinde yapılan bir çalışmada menopozdan sonra verilen hormon ve östrojen tedavisinin kalp açısından anlamlı bir fark yaratmadığı ortaya konmuş. Ancak aynı çalışmanın alt analizleri yapıldığında burada 50’li yaşlarında olan kadınlarla daha ileri yaştakiler arasında fark olduğu ortaya çıkmıştır. Bu lat çalışmalarda menopozun erken döneminde yani 50’li yaşlarda başlanan östrojen tedavisi kalp koruma açısında olumlu sonuç verirken, menopozdan 9 yıl ve daha sonra başlanan tedavi hiçbir koruyucu etki sağlamamaktadır. Buna sebep olarak damar sertliğinin menopoz sonrası 9 yılda yerleşmiş olduğu düşünülmektedir. Hormon veya östrojen tedavisinin özellikle cerrahi olmayan (yani yaşa bağlı menopozla) birlikte başlanmasının, yukarıdaki bilgiye dayanılarak kalp krizlerini önlemede faydalı olacağına inanılmaktadır ancak bu kesin olarak kanıtlanamamıştır. Östrojen hormonunun kalp sağlığı üzerine olan etkileri kan yağlarındaki LDL /HDL (kötü kolesterolün iyiye oranı) dengesini iyi kolesterol lehine döndürmesine bağlı gibi görünmektedir. LDL ne kadar düşük, HDL ne kadar yüksek ise damar sertliği riski de o oranda
düşmektedir. Kadınlarda erkeklerden farklı olarak trigliserid, HDL ve lipoprotein (a) (lipopprotein küçük a olarak okunur) LDL den daha önemli etkiye sahip görünmektedir. Lipoprotein a, yüksekliği östrojen hormonu ve statin (kolesterol düşürücü ilaçlar) tedavisi ile düşürülebilmektedir.
Menopoz sırasında panik bozukluk sık görülür. Menopozda yeni başlayan panik bozukluk olabilir veya daha önce mevcut olan panik bozukluk kötüleşebilir. Panik bozukluk, çoğul menopoz belirtileri olan kadınlarda daha sıktır. Panik bozukluğun da menopoza geçişte daha fazla olduğu görülmektedir. Menopoz döneminde yeni başlangıçlı obsesif kompulsif bozukluk olabileceği gibi önceki obsesif kompulsif bozukluğun tekrarlayabilir veya belirtilerde değişiklikler olabilir. Bipolar bozukluğu olan kadınlarda menopoz sırasında belirtilerde artış olabilir. Özellikle menopoza geçişte depresif epizodların yüksek oranda olduğu kabul edilmektedir.
Peki kalp damar tıkanıklığı olduğu bilinen kadınlarda menopoz sonrası hormon tedavisinin bir faydası oluyor mu? Bu amaçla yapılan çalışma kombine hormon tedavisi verilen kadınlarda kalp krizlerini azaltmadığını hatta ilk dönemlerde artırabildiğini gösterdi. İlginç şekilde burada LDL de düşme HDL de ise yükselme olmasına rağmen bu sonucun ortay çıkmasıdır. Demek ki kalp damar tıkanıklığında kolesterolden başka çok farklı mekanizmaların da rol aldığını göstermiştir. Sonuç olarak ne kombine hormon tedavisi ne de östrojen tedavisi kalp hastalığından korunma amaçlı verilmemelidir. Bu tedavinin başlanmasında tek gerekçe menopoza bağlı şikayetlerin giderilmesi olabilir. Kalp hastalığının korunmasında ilaçtan çok, düzenli spor yani egzersiz, bol yürüyüş, kilo almamak, sigara içmemek, aşırı kilo, diyabet ve stresle mücadele etmeyi bilmek gibi genel tedbirlerin her zaman işe yaradığını da unutmamak gerekir.
Menopoz
Op. Dr. Safiye Küçükgül Kent Hastanesi
MENOPOZ VE GÖZ Menopoz dönemindeki hormonal değişiklikler, vücuttaki diğer sistemlerde olduğu gibi göz ve görme sağlığını da etkilemektedir.
GÖZ KURULUĞU:
Menopoz sonrası kadınlarda en sık karşılaştığımız durum göz kuruluğudur. Göz yaşı miktarında azalma ve buna bağlı olarak oluşan yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık gibi şikayetlerle karşımıza çıkar. Depresyon ve hipertansiyon ilaçları, idrar söktürücü ilaçlar da göz kuruluğunu arttırır. Göz kapağının göz üzerinde sürtünmesinin artması, özellikle sabahları göz kapağını açmakta zorlanma, kızarıklık, acıma, batma ve arkasından da refleks olarak sulanma oluşturur. Göz yaşının gözü kayganlaştırmak, kornea epitel hücrelerini beslemek,
Uzm. Dr. Atiye AYRAL Kent Hastanesi
POSTMENOPOZAL OSTEOPOROZ Osteoporoz modern çağın hastalıklarından biridir. Başlıca osteoporoz nedeni menopoz sonrası kadınlarda görülen ‘Postmenopozal Osteoporozdur. Kemik erimesi hastalarının yaklaşık %80’i kadınlardır. Osteoporoz en yalın tarifiyle kemik yoğunluğunun azalmasıdır. Kemik
şeffaflığını sağlamak yanında gözü enfeksiyonlardan korumak ve gibi çok önemli bir görevi daha vardır. Bu nedenle göz kuruluğu, görme kalitesini düşürdüğü gibi konjonktivitlere de zemin hazırlar. Kontakt lens kullanan kişilerde göz yaşı eksikliğine bağlı olarak lens kullanımında zorluk ve lensin üzerinden yakın görmede bozulmalar ortaya çıkar. Lensi nemlendirecek ilaçlar ve lens ile birlikte okuma gözlüğü ihtiyacı da oluşur.Göz kapaklarının cildinde kuruma, kabalaşma, elastikliğinde azalma ve yer çekimi nedeniyle üst göz kapağında sarkmalar daha kolay oluşur. Kuru göz tanısı göz muayenesi esnasında kolayca konulabilir. Hastanın öyküsü tanıya çok yardımcı olmakla birlikte gözyaşının özel boyalarla boyanması veya özel gözyaşı şeritleri ile gözyaşı miktarının üretim hızının tespiti ve gözde kalış süresinin ölçülmesi de tanıda kullanılabilecek basit testlerdir. Tedavide gözyaşının yerini tutan birçok yapay gözyaşı damlası ve jeli bulunmaktadır. Yapay gözyaşını günde 4-5 kereden daha sık kullanma ihtiyacını hisseden kişiler için koruyucu madde içermeyen, tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları da tercih edilmelidir. Bu tek kullanımlık damla ve jeller, hastalar tarafından gün boyu ihtiyaç hissedildiği sıklıkta kullanılabilmektedirler. Gözdeki enflamasyonun tedavisi için siklosporin göz damlaları da
yoğunluğunun azalması sonucunda kemik yapısı bozulur ve kırılganlık artar. Kırıklar ve sonucunda ortaya çıkan yatağa bağımlılık yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olur. Bunlar kalp, akciğer ve damar tıkanıklığı ile ilgili komplikasyonlardır. Kemik erimesi sonucunda meydana gelebilen kırıklar 60 yaş sonrası önde gelen ölüm nedenleri arasındadır. Osteoporoz ve kalça kırıkları büyük ölçüde önlenebilir hastalıklar arasında sayılmaktadırlar. Gerekli olan ise toplumun bu konuda bilinçlenmesidir. Menopoz sonrası dönemde osteoporozun erken ortaya çıkmasında en belirleyici faktör 30 yaşında ulaşılan zirve kemik yoğunluğudur. Eğer bu dönemde yüksek bir kemik yoğunluğuna ulaşılmışsa kemik erimesi daha az ve daha geç oluşur. Doğumdan itibaren yaklaşık 30 yaş civarına kadar kemik yapımı yıkımından daha fazladır. İskeletimizin %75-85 kadar buluğ
kullanılabilmektedir. Kuru gözde diğer bir tedavi yöntemi de az kalmış da olsa kişinin olan gözyaşının korunmasıdır. Gözyaşını gözden uzaklaştıran küçük kanalcıkları bazı özel tıkaçlarla, geçici veya kalıcı olarak kapatılabilir. Gözü nemli tutabilmek için gözlük kenarları kapatılabilir. Geceleri uyunan odanın nemlendirilmesi de işe yarayabilir.
KATARAKT:
Menopoz sonrası kadınlar aynı yaş grubundaki erkek popülasyonu ile kıyaslandığında kadınlarda kataraktın daha sık olduğu görülmüştür. Gözün şeffaf yapıda olan merceğinin puslu hale gelmesi, bulanık görme, renklerin soluk görünmesi ve görme keskinliğinin giderek azalması şeklinde karşımıza çıkar.
SARI NOKTA HASTALIĞI:
Sıklıkla 60 lı yaşlardan sonra karşılaştığımız ”Makula Dejenerasyonu” merkezi görme kayıpları oluşturması özellikle okuma güçlüğüne yol açması etkin tedavisi döneminin kısa süreli olması sık kontrolleri gerekli kılmaktadır.
GLOKOM:
Ayrıca glokom hastalığı ileri yaşlarda görülen göz tansiyonu yüksekliği, görme alanının daralması ve göz sinirinin giderek kuruması şeklinde karşımıza çıkan bir klinik tablodur. Erken tanı konulması kayıpların önlenebilmesi açısından çok önemlidir.
çağı süresinde oluşmaktadır. Kadınlar maksimum kemik yoğunluğuna 25-30 yaşlarında, erkekler ise 30- 35 yaşlarında ulaşırlar. Bu çağdan sonra kemik yıkımı kemik yapımından daha fazla olmaya başlar ve giderek artmaya devam eder. Kadınlarda kemik yıkımının en hızlı olduğu zaman ise menopozdan sonraki ilk yıllardır. Kemik yoğunluğundaki bu azalma daha ileriki yıllarda da devam eder. Kemiklerimizin yoğunluğu artırmak için en uygun dönem ergenlik çağıdır. Özellikle kadınlar, ince kemik yapısında ve zayıf olanlar ileri yaşlarda osteoporozdan korunmak için gayret göstermelidirler. Bunun için yapılacaklar ise uygun beslenmek, egzersiz yapmak ve sigaradan kaçınmadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
79
KENT SAĞLIK GRUBU KURUMSAL BİLGİ KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ Aci l Servis Uzm. Dr. John FOWLER (Danışman) Uzm. Dr. Melek GÜRYAY Uzm. Dr. Fecri BENGİ Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN Uzm. Dr. Nesibe Sönmez DEMİRYOĞURAN Ağız ve Diş Hastalıkları Dt. Cüneyt IŞIKER Ameliyathaneler ve Yoğun Bakımlar Prof. Dr. Ali Reşat MORAL Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Uzm. Dr. Erhan OLGUN Uzm. Dr. Gökhan AYHAN Uzm. Dr. Ali Han PİRİM
Dermatoloji Uzm. Dr. Çiler AKIN Uzm. Dr. Cüneyt SOYAL Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Prof. Dr. Vedia GEDİK Estetik ve Plastik Cerrahi Opr. Dr. Kamil KILIÇ Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Atiye AYRAL Uzm. Dr. Ceyhun BICILIOĞLU
Beyin Cerrahisi Prof. Dr. Altay BEDÜK Opr. Dr. Mehmet Vasfi YARADANAKUL
Gastroenteroloji Prof. Dr. Ethem TANKURT Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL
Biyokimya Uzm. Dr. Gültekin TAŞ Uzm. Dr. Mehmet ERCAN
Genel Cerrahi Prof. Dr. Sinan ERSİN Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ Doç. Dr. Murat KILIÇ Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU Opr. Dr. Cahit YILMAZ Opr. Dr. Serkan TÜĞEN Opr. Dr. Zafer ÖNEN Opr. Dr. Atilla ÖZER
Böbrek Nakli Uzm. Dr. Serkan YILDIZ (Nefroloji) Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ Çocuk Cerrahisi Prof. Dr. Mustafa Orkan ERGÜN Opr. Dr. Şamil KUDAY Çocuk Sağlığı ve Yeni Doğan Yoğun Bakım Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL Uzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLU Uzm. Dr. İsmail Cengiz ÖZTÜRK Uzm. Dr. Ahmet KAYAK Uzm. Dr. Hüseyin YASLI Uzm. Dr. Rayhan BOZABALI Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Çocuk Nörolojisi Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Çocuk Kardiyolojisi Prof. Dr. Aytül PARLAR
Göğüs Cerrahi Doç. Dr. Kutsal TURHAN Göğüs Hastalıkları Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR Uzm. Dr. Aslı TOROS Uzm. Dr. Ebru GÜNEŞ Göz Hastalıkları Prof. Dr. Kaan ÜNLÜ Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL İç Hastalıkları Uzm. Dr. Necdet YETİM Uzm. Dr. Coşkun BOZDAĞ Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Hematoloji Prof. Dr. İsmet AYDOĞDU
80
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Kadın Hastalıkları ve Doğum Prof. Dr. Namık DEMİR Prof. Dr. Uçar ASENA Opr. Dr. Orçun SEZER Opr. Dr. Tunç CANDA Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN Opr. Dr. İsrael ARUH Opr. Dr. Doğan İŞSEVER Karaciğer Nakli Doç. Dr. Murat KILIÇ Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU Opr. Dr. Cahit YILMAZ Opr. Dr. Zafer ÖNEN Kardiyoloji Doç. Dr. Abdi SAĞCAN Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ Kulak-Burun-Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Prof. Dr. Alp DEMİRELLER Opr. Dr. Nihan AKÇA Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ Kardiyovasküler Cerrahi Prof. Dr. Suat BÜKET Opr. Dr. Ulusal COŞKUN Opr. Dr. Yılmaz CİRBAN Opr. Dr. Arzum KALE Opr. Dr. Ercan BAŞÇEŞME Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzm. Dr. İsmail AYDIN Nefroloji Uzm. Dr. Serkan YILDIZ Nöroloji Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ Uzm. Dr. Burak PAKÖZ Uzm. Dr. Ayfer AKALIN Nükleer Tıp Uzm. Dr. Ebru ACAR
Ortopedi ve Travmatoloji Prof. Dr. Yücel TÜMER Prof. Dr. Erdal CİLA Opr. Dr. Levent TAD Opr. Dr. İbrahim AKEL Onkoloji Prof. Dr. Mehmet ALAKAVUKLAR Patoloji Doç. Dr. Latife DOĞANAY Psikolog Nezahat BİNGÖL Radyoloji Uzm. Dr. Alper YÜKSEL Uzm. Dr. Sabri Onur SUMAN Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI Uzm. Dr. Ömür GENCEL Romatoloji Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Tüp Bebek (IVF) Merkezi Opr. Dr. İsrael ARUH Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN Dr. Tunç PINAR Üroloji Doç. Dr. Ömer ÖGE Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ Kat Hekimliği Dr. Aylin DURMUŞ Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU Dr. Ece ZAMANER Dr. Emrah GEZER Dr. Selçuk Onur DUYGU Dr. Tunç PINAR Dr. İlker KORKMAZ Dr. Semra DEMİRLİ Beslenme ve Diyet Dyt. Melek BÖLGE AKYEL Dyt. Seda UŞARER Eczacı Ecz. Anıl ÖZYAMAN Ecz. Ayşe Gizem KALYONCU
ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ Ağız ve Diş Hastalıkları Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU Dr. Dt. Duygu YAŞAR İNCİ (Pedodontist)
Kadın Hastalıkları ve Doğum Prof. Dr. Namık DEMİR Opr. Dr. Doğan İŞSEVER
Anestezi ve Reanimasyon Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Uzm. Dr. Erhan OLGUN Uzm. Dr. Gökhan AYHAN Uzm. Dr. Ali Han PİRİM
Kardiyoloji Doç. Dr. Abdi SAĞCAN Doç. Dr. Cevad ŞEKÜRİ Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ
Beyin Cerrahisi Opr. Dr. Hüseyin Vasfi YARADANAKUL Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY Dermatoloji Uzm. Dr. Fahrünisa UYAN Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Prof. Dr. Vedia GEDİK
Kulak-Burun-Boğaz Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN Nöroloji Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ Uzm. Dr. Burak PAKÖZ Uzm. Dr. Ayfer AKALIN ÖY Ortopedi ve Travmatoloji Prof. Dr. Yücel TÜMER Opr. Dr. Umur AYDOĞAN Psikiyatri Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU
Estetik ve Plastik Cerrahi Opr. Dr. Kamil KILIÇ
Radyoloji Prof. Dr. Yiğit GÖKTAY
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Atilla Ayral
Üroloji Doç. Dr. Ömer ÖGE Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. Hasan Işık ÖZGÜ
Gastroenteroloji Prof. Dr. Ethem TANKURT Genel Cerrahi Opr. Dr. Atilla ÖZER Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Tayfun ÇAĞLAYAN Göz Hastalıkları Prof. Dr. Kaan ÜNLÜ Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL İç Hastalıkları Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU Uzm. Dr. Coşkun BOZDAĞ
Beslenme ve Diyet Dyt. Melek BÖLGE AKYEL
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş. • AK Sigorta A.Ş. • Allianz Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Axa Sigorta A.Ş. • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Ergo İsviçre Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Yapı Kredi Sigorta • Güneş Sigorta A.Ş. • Inter Partner Assistance (IPA) *Ray Sigorta A.Ş. *Ray Sigorta A.Ş.- Medline Acil Tedavi Sigortası *Ray Sigorta A.Ş.- Medical Express Acil Tedavi Sigortası *Türk Telekom Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (hasta ödemeli) *Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi *Zürich Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası *Avis&Ray Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası *Kolay Yardım Acil Tedavi Sigortası *Hür Sigorta Acil Tedavi Sigortası *SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası *Dr. Back-Up *Back-Up *IPA Card *IPA Privilege Card *Benefit Card *Benefit Global AIG-Card *Sonata Card *Bank Asya Platinum Card *Medline Acil Yardım Akademesi Card (AYA Card) *AXA PPP *Çek Cumhuriyeti Sigortalıları *Derin Danışmanlık ve GCS Mümessillik Acil Tedavi Sigortası (CARD&PLUS) *Birlik Sigorta &Halk Bankası Acil Tedavi Sigortası *Birlik Sigorta Polislere Özel Acil Tedavi Sigortası *New Life Hayat Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası *DR.Back-up & Fortisbank Card *Hep Yanında Card *Fawori Boya Card *Life Partner Card *DR.Back-up Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası *Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş. *Işık Sigorta A.Ş.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
81
ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ • CGM (Compu Group Medical Türkiye) *FİBA (Sompo Japan) Sigorta A.Ş. *HDI Sigorta (Ferdi Kaza Ve Acil Sağlık) *Fortis Bank *Eureko Sigorta *Ziraat Sigorta *Ankara Sigorta *Halk Sigorta (Birlik) *Dubai Sigorta *Generali Sigorta *Ace European Sigorta BANKALAR • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı • Türkiye İş Bankası A.Ş. • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. • T.C. Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası Vakfı • T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli) • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • Asya Katılım Bankası • Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş. (Eximbank) (Hasta ödemeli) RESMİ KURUMLAR • TBMM ÖZEL KURULUŞLAR • Amcor Tobacco Packaging İzmir Gravür Baskı Sanayi Ticaret A.Ş. • Bakioğlu Holding A.Ş. ve Bağlı Şirketleri • Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş. • Dirinler Sanayi Makinaları • Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş. • Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları San. Tic. Ltd. Şti. • Galata Taşımacılık A.Ş. • İmbat Madencilik A.Ş. • SGR Turizm Eğitim Danışmanlık
82
aralık 2012 / www.kenthospital.com
ULUSLARARASI KURULUŞLAR • Adac • AID Asistance • Amerikan Hastanesi Tricare İnternationaL SOS • Axa Assistance • Blue Cross Blue Shield • Bupa International • Companion Global Healthcare • International Health Insurance • International Medical Group IMG • J.Van Breda • Marm Sağlık A.Ş. • Redstar Marm • Reise Extra • Remed Assistance • Seven Corners • SOS International • SOS International UK • Europ Assistance VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Darüşşafaka • Tire Ticaret Odası CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro,Bosch, Nestle,Denizbank,Generali,TEB,Havaş, Aras Kargo,Tesco Kipa) • Ak Sigorta • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • Citibank • Çimentaş • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Groupama Sigorta (İmperila Tobacco) • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • IBM TÜRK • Mapfre Genel Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, İnci Holding, Global Bilgi) • Philip Morris Sa • Philsa • STMicroelectrics Türkiye • Syngenta • Taze Süt Ürünleri
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ • Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş. • AK Sigorta A.Ş. • Allianz Sigorta A.Ş. • Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi • Axa Sigorta A.Ş. • Demir Hayat Sigorta A.Ş. • Ergo İsviçre Sigorta A.Ş. • Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. • Groupama Sigorta A.Ş. • Yapı Kredi Sigorta • Güneş Sigorta A.Ş. • CGM (Compu Group Medical Türkiye) *FİBA (Sompo Japan) Sigorta A.Ş. *HDI Sigorta (Ferdi Kaza Ve Acil Sağlık) *Fortis Bank *Eureko Sigorta *Ziraat Sigorta *Ankara Sigorta *Halk Sigorta (Birlik) *Dubai Sigorta *Generali Sigorta *ACE EUROPEAN SİGORTA BANKALAR • Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı • Türkiye İş Bankası A.Ş. • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. • T.C. Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası Vakfı • T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli) • Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı • Asya Katılım Bankası • Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş. (Eximbank) (Hasta ödemeli) ULUSLARARASI KURULUŞLAR • Amerikan Hastanesi Tricare International SOS • AID Asistance
KENT ULAŞIM ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ VAKIF, DERNEK VE ODALAR • Darüşşafaka RESMİ KURUMLAR • TBMM CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR • Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa) • Ak Sigorta • Allianz Sigorta • Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) • Anadolu Sigorta • Axa Sigorta • Axa Sigorta (Multinet) • Citibank • Çimentaş • Dupont • Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri • Finansbank • Groupama Sigorta (İmperila Tobacco) • Garanti Emeklilik • IBM Global Services • Kimtaş • Mapfre Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, İnci Holding, Global Bilgi) • Philip Morris Sa • Philsa • STMicroelectrics Türkiye • Syngenta • Taze Süt Ürünleri
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZ Ücretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileri bir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor. Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dan kalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır. SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30) (KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ) SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30) (KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK) 1.Güzergâh (Konak-Kent Hastanesi) • Konak (Sabancı Kültür Merkezi) • Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı • Fevzi paşa Bulvarı Hisarönü Camisi Durağı • Basmane Şifa Hastanesi Önü • Fuar 9 Eylül Kapısı Önü • Fuar Montrö Kapısı Önü • Fuar Lozan Kapısı Önü • Alsancak Garı Otobüs Durağı • Tariş Genel Müdürlüğü Otobüs Durağı • Bayraklı Üst Geçit • Soğukkuyu Türk Petrol Önü • Seza Eczanesi Önü • KENT HASTANESİ 2.Güzergâh (Bornova-Kent Hastanesi) • Bornova Otogar • Canım Öğretmenim Parkı Önü • Merkez Migros Önü • Hükümet Konağı Önü • Hilal İlköğretim Okulu Önü • Peterson Köşkü Önü • Şok Mağazası Önü • Özkanlar Migros Önü • Tansaş Önü • Bayraklı Smyrna Meydanı • Karşıyaka Yalı Caddesi • KENT HASTANESİ * Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardan yolcu alır ve duraklardan yolcu alır ve durak haricinde durmaz. Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır.
aralık 2012 / www.kenthospital.com
83
ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ
ı vaalan Eski Ha
Yolu
An
ad
ol
u
İzm
ir-
Ca d
.( Al
tın yo l
M
en
em
en
)
De
m
Mavişehir ğı Yonca Kavşa
iry ol
Çevre Yolu akkale Aydın / Çan
u
Kavşağı İstasyonaltı An
Kipa Çiğli
ad
ol
u
Ca d
.( Al
)
ı
r ulva
vB aye
Dud
Sasalı
tın yo l
Mavişehir
84
aralık 2012 / www.kenthospital.com
Karşıyaka
Bornova
Aksoy Recidence
ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ
ros Mig Kapalı Otopark
(Kor don
Yolu )
KENT
A IYAK Ş R KA
Alsancak Garı
desi
ehitleri
Atat ür
Cad.
k Cad
OVA
RN /BO
Kıbrıs Ş
Alsancak Vapur İskelesi
rı
Plevnaerı Bulv
inç Seavnesi t Pas
Şair Eşref Bulvarı
şa
Pa t a l Ta
va Bul
aralık 2012 / www.kenthospital.com
85
Sağlığınıza verdiğimiz değere güvenin!
Sağlığınıza verdiğimiz değere güvenin!
www.kenthospital.com www.kenttipmerkezi.com www.internationalkent.com www.karacigernakli.org
http://www.facebook.com/KentSaglikGrubu http://twitter.com/kentsaglikgrubu Blog
http://saglikkenti.com/
KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR Tel: 0(232) 386 70 70 pbx • Faks: 0(232) 386 70 71 info@kenthospital.com