İçindekiler 4 8 10 12 16 18 20 22 24 Kora e-Dergi
Sunuş Koraj E-Dergi’nin 5. sayısı, Türkiye’deki en büyük reklam ajanslarından biri olan TBWA’in dijital yaratıcı yönetmeni Serhat Poyraz’la yapılan söyleşiyle açılıyor. Poyraz’ın çeşitli ajanslardaki deneyimleri ve büyük bir ajansta reklam üretim süreci konusunda aktardığı bilgiler reklamcı adayları için önem taşıyor. Sayının kapanışını ise bir başka deneyimler birikimi içeren söyleşiyle yapıyoruz. Usta oyuncu Halil Ergün, sinema, tiyatro, seslendirme ve reklam alanlarındaki deneyimlerini, anılarını ve düşüncelerini imbikten geçirerek öğrencilerimize sunuyor. Böylelikle reklamın her safhasında üretime katkı veren isimlerle dergimizde birlikte olma çabamızı sürdürüyoruz. Elbette eleştirel perspektifi de kaybetmeksizin: Doğuş Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bora Ataman’ın Kocaeli İletişim Reklamcılık Bölümü’nde yaptığı “Alternatif Mecralar, Alternatif Reklamlar” konulu söyleşi de bu sayıda yer alıyor. Ataman’ı, son dönemde Kafka yayınlarının çıkardığı alternatif medya ve
yeni medya konulu kitaplar serisinin editörü olarak tanıyoruz. Kendisini okulumuzda ve sayfalarımızda konuk etmekten sevinç duyduk. İlginç bir eşleşmeyle, sıfırdan yarattığı ajansla dünyanın en prestijli reklamcılarından biri haline gelen, ama ulaştığı zirveye birdenbire sırt çevirip tüketici haklarını savunan bir direnişçiye dönüşen reklamın yaramaz çocuğu Alex Bogusky de sayfalarımızın konuğu. Eleştirel perspektif demişken, bu yaklaşım doğrultusunda öğrenci görüşlerine yer verdiğimiz bölümleri de okumaya davet etmekteyiz sizleri: Türk Hava Yolları Sunar: Gotham ve Metropolis başlıklı yazı THY’nin global stratejileri üzerine öğretici ve keyifli bir çalışma. Bir diğer yazı ise siyasal reklamcılık ve toplum mühendisliğinin içyüzüne kamerasını çeviren film Wag the Dog’u irdeliyor. Sürekli köşelerimiz “Sosyal Medya Kampanyaları”, “Nostaljik Reklamlar” ve “Reklam Kütüphanesi” de bilgilendirici ve eğlenceli içerikleriyle yine sizinle. İyi okumalar.
Künye Kocaeli Üniversitesi Adına Sahibi: Prof. Dr. Sadettin HÜLAGÜ 5187 Sayılı Kanuna Göre Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Prof. Dr. Füsun ALVER Genel Yayın Danışmanı: Prof. Dr. Cem PEKMAN Editör: Ar. Gör. Aysel TAPAN Genel Koordinatör: Umut TÜRKKÖYLÜ
/Koraj.Dergi
Yazı İşleri: Büşra Ekşi Enes Can KayabaşıHalil İbrahim DAĞ Süleyman ORTATEPE Aslı ÖZÜLKÜ Aysu AKKUZU Ali ÖZ Eda BAŞ Yaren GÜNEŞ Görsel Tasarım Editörü ve Kapak Tasarımı: Umut TÜRKKÖYLÜ Redaksiyon: Damla ELMA
/KorajDergi
Hazırlayan :
Kora e-Dergi
Röportaj
TBWA’in Dijitali: Serhat Poyraz “Sektörün en büyük ajansında çalıştığınız zaman oranın kültürünü alıyorsunuz. Son on yılın en büyük ajansı TBWA olduğu için, sorularınıza en iyi cevabı burada bulabilirsiniz.” diyen Serhat Poyraz’ın konuğu olduk. -Kendiniz ve yaptığınız iş hakkında biraz bilgi verir misiniz? Ben Serhat Poyraz TBWA’de dijital kreatifin başındayım. Yaklaşık üç yıldır TBWA’de çalışıyorum. Onun öncesinde piyasada ki çeşitli mobil ve dijital ajans-
larda çalıştım. Yaptığımız iş; televizyon reklamcılığı dışındaki bütün alanlarda reklamcılık işleri, fikirleri ve projeleri geliştirmek.
-Reklamcılığa nasıl karar verdiniz? Reklamcılık biraz tesadüfî oldu. Üniversite üçüncü sınıftayken bir art director arkadaşım yazar aradıklarını söyledi, ben de o sıralar dergi editörlüğü yapıyordum. Bana aralarına katılma teklifi sundular. Ben de kabul ettim. Üç yüz kişi arasından seçtiler, staj teklif ettiler kabul etmedim sonra beni junior yazar olarak
aldılar öyle başlamış oldum. Ben iktisat mezunuyum. Reklamcılık bölümü okumayınca bu işe biraz daha dışarıdan beğenerek gelirsin. Reklamcılık yaratıcılıkla alakalıdır. Bu da insanın içinde bulunan bir şeydir.
-Bu konuma nasıl geldiniz? Biraz tecrübe, biraz da yaptığın işler ve fırsatları doğru değerlendirmekle oluyor. Yani hem yetenek hem de beceri. Reklamcılık, hayatta ne kadar şey biriktirmişseniz onları kullandığınız bir alan.
-Size göre dijital nedir?
Dijital, yaratıcı fikrin hayat bulduğu farklı bir mecra. Aslında televizyon reklamcılığıyla dijital reklamcılığı birbirinden ayıran şey; yöntem farkıdır. Düşünce sis-
4
TBWA’deki konumuma ise bir önceki ajansımda group head olarak çalıştığım pozisyondan geldim; sorumluluk alarak elde edilen bir konum.
tematikleri farklı. Örneğin cep telefonu kullanmayı biliyorsanız o telefon için reklam da yazabilirsiniz.
Yaren Güneş
Kora e-Dergi
-Size bir brief geldiğinde nasıl bir yol izliyorsunuz? Hangi aşamalardan geçiyor? Müşteri, marka ekibine derdini anlatıyor. Strateji ekibi onu alıp brief haline getiriyor ve bizim kreatif ekibimize bunu anlatıyor. Sonrasında biz fikirlerimizi
çalışıyoruz stratejiyle sağlamasını yapıyoruz ve müşteriye sunuyoruz.
-Sizce bir reklamın hedef kitlede bağımlılık yaratabilmesi için neler içermesi gerekiyor? Öncelikle; doğru zamanda, uygun şartlar altında, doğru hedef kitleye gereken reklamı yapmakla alakalı. Bir de insight dediğimiz iç görünün doğru olması gerekli. Örneğin “Bana amca/teyze dediler” gibi doğ-
ru insight’tan yola çıkılan fikirler hedef kitlede direkt karşılık buluyorlar. Buna karşın yakaladığımız iç görüleri sürreal bir şekilde sunarak marka imajını, itibarını artırmak için de kullanıyoruz.
-Kristal Elma Cannes Lions gibi son derece önemli ödülleriniz var. Ödüllük iş yapmanın püf noktaları var mıdır sizce? Belli bir püf noktası olsa herkes muhtemelen yapar. Ama şöyle bir şey, var ki bazı fikirler vardır sizi heyecanlandırır, onlar iyi fikirlerdir. Bazı fikirler vardır korkutur. Cannes gibi ödül alan fikirler genelde sizi korkutan fikirlerdir. “The Fading News” kampanyasında “Acaba başımız belaya girer mi?” diye korkarken bir yandan da büyük fikri hayata geçirmenin
heyecanını yaşıyorduk. O yüzden tam bir formülü olmasa da onu kendi içinizde hissedersiniz. Bir fikir üstünde düşünürken, ”Doğru mu yapıyoruz? Bu çok mu büyük? Anlattığımız başka yönlere çekilir mi?” gibi sorulardan uzak durup cesaret etmek gerekli. Ödülü cesaret kazandırıyor da denilebilir.
-Peki bu fikirler nasıl oluşuyor, nasıl düşünüyorsunuz, ne şekilde motive oluyorsunuz? Bu fikirler genelde hayatın içinden çıkıyor. Yaşanılan hayattan kopuk bir fikirden ödüllük iş çıkmıyor. Özellikle dijital için; hayatımızın bir yerine dokunmuyorsa,
bize derdini anlatamıyorsa o ödüllük iş olmuyor. Kreatif anlayışınız nasılsa ödüle öyle çalışıyorsunuz.
“Reklamcılık, hayatta ne kadar şey biriktirmişseniz onları kullandığınız bir alan.”
5
Kora e-Dergi
-Farklı insanlarla bir iş ortaya çıkartmak zor mu? Doğal olarak; ekipçe bir iş ortaya çıkartmak oldukça zor çünkü ekipte birçok kişi bulunuyor ve herkesin kendine göre bir düşüncesi oluyor. Hepsini aynı amaca yöneltmek biraz güç olabiliyor.
-Group Head olarak aradaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? İşin temelinde empati var. Karşınızdakinin yerine kendinizi koyabiliyorsanız, şeffaf ve adil olabiliyorsanız bir problem olmuyor. Karşınızdakine güven duymuyorsanız onun için hiçbir şey üretmek istemezsi-
niz. İş arkadaşlarınızı ya da müşterilerinizi sevmek mecburiyetinde değilsiniz fakat saygı ve güven duymak zorundasınız.
Sistemler her ajansın kendine has anlayışına göre değişebiliyor. TBWA’de önemli olan bir ekip olabilmek. Benim gözlemime göre ekipçe ortaya çıkarılan
iş, bireysel olarak yapılan işten kat be kat daha güzel ve yaratıcı oluyor.
-Ajans olarak TBWA nasıl bir yol izliyor?
-TBWA ’de çalışmak nasıl bir duygu ? Burada çalışmak size neler kattı? Burası zaten sektörün en büyük ajansı. Bana katkısı şu oldu: TBWA, atl iletişimde konvansiyonel iletişimde bir numara olduğu için burada onların nasıl yapıldığını, büyük bir reklam filminin nasıl hayata geçtiğini gördüm. Bu da bendeki bağlı iletişimi geliştirdi ben de ajansı entegre iletişim konusunda geliştirdim. Sonucunda burada güzel bir uyum yakaladık. Hem atl, hem dijital, hem de media arts dediğimiz alan-
6
larda ajansımız güzel işler çıkarttı. Dijital kampanyamız “Silinen Haberler(The Fading News)” ile iki altın, bir gümüş, bir de bronz Aslan kazandık. Sektörün en büyük ajansında çalıştığınız zaman oranın kültürünü alıyorsunuz. Son on yılın en büyük ajansı burası yani sorularınıza en iyi cevap bulabileceğiniz yerdesiniz. Stajyerken bile burada işlerin yayına çıktığını ya da ödül aldığını görebiliyorsun.
Kora -Yaptığınız iş beklentilerinizi karşılıyor mu? Daha önce bahsettiğim gibi reklamcılığa başlarken bir beklentim yoktu. Editördüm ve aynı zamanda yazarlık yapıyordum. “Bakalım nasıl, sevecek miyim?” diye başladım. Hatta ilk işim Coca Cola’ydı. Kendimi
e-Dergi
direkt işin içinde buldum. Daha büyük ve iyi işler çıkarmak gibi beklentilerim sonradan oluştu. Bu beklentilerimin çoğunu karşıladım.
-Gençlere neler tavsiye edersiniz? Bence hayata karşı farkındalık çok önemli. Çok okumak, çok görmek gibi. Dünyayı takip etmek çok önemli bir faktör. Reklamcılık artık sadece televizyondan ibaret değil. Dünyada reklamcılık adıyla neler yapılıyor bunları takip etmelisiniz. Farklı mecralardan da beslenmelisiniz. Ne kadar çok şey biriktirirseniz, sektörde o kadar çok öne çıkıyorsunuz. Reklamcıla-
rın en önemli özelliği de farklı açılardan bakabilmektir. Farklı bir bakış açınız yoksa hep kendinizi tekrarlarsınız. Bu yüzden; felsefe, edebiyat, müzik gibi başka alanlarla da ilgilenmelisiniz. Hakkında bilgi sahibi olduğunuz her alan size sadece reklamcılıkta değil hayatın birçok noktasında katkı sağlar.
7
Kora
Hazırlayan : A
e-Dergi
Sosyal Medya Kampanyaları Twitter 10 Yaşında
İlk kurulduğunda “Twttr” adını kullanan daha sonra isim değiştiren “Twitter” sosyal medyada doğum gününü “#lovetwitter” etiketiyle kutladı. Twitter ‘’10.Yıl Özel’’ başlıklı bir video hazırlayarak dünyanın çeşitli ülkelerinden karelere ve 10 yılda yaşanmış önemli olaylara yer verdi. ‘’Bunu sensiz başaramazdık.’’ e-posta mesajıyla kutlamaya kullanıcılarını da dâhil etti. Günümüzde 300 milyondan fazla kullanıcısıyla dünyanın en aktif sosyal medya platformlarından biri olan Twitter, 21 Mart 2006’da Jack Dorsey tarafından kurularak bizi “İlk tweet’im ne olmalı?” derdine düşürmüştü. Twitter beraberinde birçok yenilik getirmişti: Hashtag (etiket) bunlardan en önemlisiydi. Twitter’dan atılan tüm tweetleri kategorilendirmek için kullanılan hashtag, ilk kez ABD’li oyuncu Chris Messina tarafından 2007 yılının Ağustos ayında ortaya atılmıştı.
8
Facebook, Msqrd Uygulamasını Satın Aldı Sosyal medya platformu Facebook bünyesine son zamanlarda oldukça popüler olan MSQRD uygulamasını kattı. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, MSQRD ile çektiği İron Man videosuyla MSQRD ekibine “Merhaba.” dedi. Peki, nedir bu MSQRD? Fotoğraflarınıza ve videolarınıza hareketli filtreler (animasyon) ekleyebileceğiniz eğlenceli bir uygulama. MSQRD ile bir anda Joker veya Leonardao DiCaprio olabilirsiniz. Hızlı bir zamanda bu kadar popüler olmasının nedeni ise oldukça başarılı anlık montaj yapma özelliğine sahip olması ve mimiklerinizi ekrana doğru yansıtabilmesi.
Aysu Akkuzu
Kora e-Dergi
Ayneen %100 Yerli
Whatsapp’ta Görüntülü Konuşma
“Neden Türkiye’nin de bir sosyal ağı olmasın?” sorusuyla yola çıkan Gazi Üniversitesi Öğrencileri Türkiye’nin ilk sosyal ağ platformunu hazırladı. “Henüz fenomen olamadınız mı? Burası sizin için yeni bir şans.” sloganını kullanan öğrenciler, platformu yeni kurmuş olsa da ilk 24 saat içerisinde 1000 üyeyi geçmeyi başardı. Taptaze yerli sosyal paylaşım sitemiz Google Play Store’da çoktan yerini aldı. Ayneen’de bir gönderiyi öne çıkarmak ve herkese ulaştırmak için ekstra bir ücret ödemeniz gerekmiyor. Platform Facebook ve Twitter’dan izler taşıyor. Ayneen ile gündemi takip edebilir, paylaşımda bulunabilir, takipçilerinizle fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Platforma entegre edilmiş medya arama özelliği sayesinde anında video ve müzik paylaşımında da bulunabilirsiniz. En önemlisi; bu platformda rahatsız edici reklamlara ve oyun isteklerine yer yok!
Akıllı telefon kullanıcılarının en çok tercih ettiği internet üzerinden anlık mesajlaşma uygulaması olan Whatsapp büyümeye ve gelişmeye devam ediyor. En son dosya gönderme özelliğini uygulamaya sokan Whatsapp, artık görüntülü konuşma imkanı da sunuyor. Whatsapp görüntülü konuşma için Booyah isimli bir yan uygulama geliştirdi. Listeninizde arkadaşlarınızla görüntülü konuşabilmek için yapmanız gereken tek şey karşılıklı olarak yan uygulamayı Play Store’dan indirmek. Uygulama şuan aktif olmasa da uygulamanın artık hazır olduğu belirtildi ve Whatsapp’ın yeni ara yüzüne ait görüntüler başlatıldı.
9
Kora
Hazırlayan : Hal
e-Dergi
Bir Dünya Markası:
Alex Bogusky Alex Bogusky, Dixie ve Bill Bogusky’nin, kendisi gibi tasarımcı olan ve kendi adını bir marka haline getirmiş çocuklarıdır. 1963 yılının Miami’sinde dünyaya gelmiştir. Tüm eğitim hayatını burada geçirmiştir. Liseyi bitirdikten sonra, babası ve amcasının ortak oldukları tasarım firmasında kendini geliştirmeye başlamıştır. 24 yaşındayken babasının sağlık sorularıyla boğuştuğu dönemde şirketin başına geçerek şirketin geleceğini kurtarmıştır. 1989 yılında kendi evrimini yaşayacağı ve reklam dünyasında devrim yaratacağı, o zamanki adıyla “Crispin Porter” isimli yerel reklam ajansında art director olarak çalışmaya başlamıştır.
“Değişim” Burada yaptığı büyük işlerle 5 yıl içerisinde ajansın yaptığımız bir işle ünlenmişsek, 1999 yılında aynı tarz kreatif direktörü olmayı başarmıştır. “Değişim” onun işle ünlü kalmak istemiyoruz.” diyerek anlatmıştır. temel prensibi olmuştur. Bunu “ Eğer 1998 yılında
Markanın Sahneye Çıkışı Ajanstaki 8. yılında yaptığı çalışmalarla büyük övgüler toplamıştır. 1997 yılına geldiğimizde ajansa ortak olarak ismini yazdırmıştır. Ajansın adının “Crispin
10
Porter + Bogusky olarak anılmasına vesile olmuştur. 2008 yılına geldiğimizde ise ajansın eş başkanı olan Bogusky, büyüme sürecinde lider olmuştur.
Kora
lil İbrahim DAĞ
e-Dergi
“ Korku, yaratıcılık, inovasyon ve mutluluğun ölümcül düşmanıdır. ”
CP+B 2009 yılında Advertising Age dergisi tarafından son on yılın en değerli ajansı seçilmiştir. Aynı yıl Bogusky, Adweek tarafından son on yılın kreatif direktörü seçilmiştir. 2010 yılında ajanstaki görevinden ayrılmış ve artık tüketici hakları için savaşan bir direnişçi olduğunu duyurmuştur. Ajansını Cannes Lion, beş
Son 10 Yılın En İyisi
dalda birden Grand Prix kazanan tek ajans yapmıştır. Ajansını dünyanın en çok ödül alan ajansı haline getirmiş, çalışan sayısını on altıdan, bin kişinin üstüne çıkarmış, değerini ise bir milyar doların üstüne çıkarmıştır. Ajansını yerel bir ajanstan Worldwide statüsüne getirmiştir.
FearLess Revolution İstifa ettikten sonra kendi hayalini gerçekleştirmek korumasız ve kolay lokma olmaktan kurtarmaya çaiçin çalışmaya başlamıştır. Burada ürünün değil tü- lışmıştır. CP+B ajansı ise bu anti reklam ajansını desketicinin, müşterinin reklamını yapmaya başlamıştır. tekleyip reklamlarını yapmaktadır. Tüketiciyi bilinçlendirip, onları markalar karşısında
11
Kora
Hazırlaya
e-Dergi
Etkinlik REKLAMCILIĞA YENİ BİR BAKIŞ Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Reklamcılık Bölümü tarafından düzenlenen “Alternatif Mecralar, Alternatif Reklamlar” konulu söyleşiye Doğuş Üniversitesi İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bora Ataman katıldı.
O YILLARDA HENÜZ ALTERNATİF MEDYA YOKTU Esasında alternatif medya konusu benim yüksek lisans tezimdi. “Alternatif Kamusal Televizyon Yayıncılığı”ydı ve tezimi verdiğim yıl 1998’di. Tezimi verdiğimde Türkiye’de henüz alternatif medya kavramsallaştırması yoktu. Alternatif medya üzerine
çalışan bir hocamız vardı fakat o da alternatif medya olarak değil de alternatif gazetecilik bağlamında çalışıyordu. Yani o yıllarda alternatif medya alanı daha kurulmamıştı.
YENİ BİR OLUŞUM Alternatif Medya, Avrupa merkezli dünyada da yeni bir alan aslında. Birtakım alternatif çalışmaların ortaya çıkması eleştirel yaklaşımla, Frankfurt Okulu’yla başlıyor. O zamanlar alternatif medya kavramsallaştırması yok onun yerine alternatif kültürlerin ya da ezilen sınıfların kendi seslerini duyurabilecekleri
12
mecraların teknoloji sayesinde yavaş yavaş ortaya çıkabildiğine dair birtakım optimist fikirler var. Frankfurt Okulu ise daha pesimist fikirlere sahip. Fakat Walter Benjamin bu okul içerisinde bir anlamda işçi sınıfının da kendini ifade edeceğini ve bunda teknolojiden yararlanabileceğini söyleyen ilk isimlerden biri.
an : Ali ÖZ
Kora e-Dergi
TÜRKİYE ALTERNATİF MEDYA DERLEMESİ YAPTIK Direniş Çağında Türkiye’de Alternatif Medya diye bir derleme yaptık. Bu derlemenin giriş kısmında Türkiye’deki bütün alternatif medya hakkında kim neler yazmış, nasıl çalışmalar hazırlanmış bunları topladık. Türkiye’de alternatif medyanın çalışma alanı olarak yeni olduğunu ama pratik bir medya faaliyeti olarak hiç yeni olmadığını söyledik. Hatta ilk medya faaliyetlerinin 1840’lı yıllar ve sonrasından itibaren Türkiye’deki alternatif medyanın tarihi olarak da kabul
edildiğini belirttik. Alternatif medya üzerine çalışan akademisyenlerle bizzat sahada bu mecrada çalışan insanlar arasındaki bağın kopuk olduğu söylenir. Benim düşünceme göre de gerçekten öyle bir durum söz konusu. Biz kendi çalışmalarımızda sahada çalışanlarla bir araya gelip kavramlarımızı ortaklaştırmaya çalışıyoruz. Daha çok onların hangi kavram için ne kullandıklarını anlamaya çalışıyoruz, kendi kullandığımız kavramları onlara anlatmaya çalışıyoruz.
MEDYA ÇALIŞMALARI VE PERSPEKTİFLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER Medya çalışmaları alanında genelde üç perspektiften konular ele alınır. Birinci perspektifte kurum olarak yani şirketler bakımından medyaya bakılır ve analizi yapılmaya çalışılır. Örneğin; Doğan Yayın Holding gibi ya da Turkuaz Grubu gibi kurumları baz alarak onun toplumla ilişkisini, siyasetle olan ilişkisini ele almak aynı zamanda değerlendirmektir. İkinci perspektifte, medyanın ürettiği içeriğe ve üretim sürecine bakılır. Kitleyle buluştuğunda yine toplumla medya içeriği arasındaki ilişkileri ele alan bir perspektiftir.Üçüncü perspektif ise izleyici araştırmaları olarak adlandırılır. Bu da izleyicinin yani medyanın hitap ettiği kitlenin
çalışmalarına baktığımızda izleyicinin kendisi üretilen medya içeriğini nasıl tüketiyor? , günlük hayatındaki yeri ve önemi ne?, medyayla nasıl bir ilişki kuruyor?, kendi kimliğini belirlemesinde medyanın rolü ne? gibi kısaca medyanın rolünü anlamaya çalışan bir sistemdir ve onun içerisinde de bir etki araştırması vardır. Bir de daha eleştirel perspektiften yapılan araştırmalarda da medyanın rolü çalışmaları vardır. Daha kültürel anlamda bir çalışma alanıdır. Medya çalışmaları akademik alanda bu söylediğim araştırma perspektifleri etrafında ele alınır.
KURUM OLMAYAN BİR KURUMDAN SÖZ EDİYORUZ Alternatif medyanın kurum kimliği büyük medyayla karşılaştırıldığında oradaki kurum ilişkileri, çalışan ve işveren arasındaki ilişki, beyaz yakalıların(çalışanların) mavi yakalılarla olan ilişkisi, beyaz yakalıların kendi aralarındaki ilişki, içerideki organizasyon yapısı, hiyerarşik yapı gibi çerçevelerindedir. Alternatif medyanın perspektifi bu ilişki yapısını ters döndüren,
dönüştüren, hiyerarşik yapılar yerine anti hiyerarşiyi öne çıkartan, kişiler arası ilişkiyi öne çıkartan, dayanışmacı, paylaşımcı ilişkilere referans veren kurumsal bir yapı. Hatta anti kurumsal yani bildiğimiz anlamda kurumsal değil. Varolan kurumsal anlayışı tersine çeviren kurum olmayan bir kurumdan söz ediyoruz.
13
Kora e-Dergi
ANA AKIM MEDYAYA ALTERNATİF OLUNMASI GEREKMİYOR Medyanın ürettiği içeriğin, sadece büyük medyanın ürettiği içeriğe alternatif olması değil bizzat tabanın sesi olmasıdır.Tabanın sesi dendiğinde de kişinin kendisinin medya haline gelmesi düşünülüyor. Medya tükettiğimiz bir araç değil aynı zamanda kullanıcının ürettiği içerik olarak adlandırılır. İçeriği de bu araçlarla ürettiğimizde ve sosyal medya hesaplarını kullandığımızda kendimiz bizzat medya haline gelebiliyoruz. Kendimiz radyo kanalı açabiliyoruz, televizyon kanalı açabiliyoruz. Yeni medya dünyasında üretilen içeriğe baktığımızda siz sadece kendi içeriğinizi üretirken illaki ana akım medyaya alternatif olsun diye mi üretiyorsunuz yoksa kendi yaşamınızda kendi baktığınız perspektiften kendiniz için anlamlı şeyler mi üretiyorsunuz? Bu düşünülünce yine alternatif
çatısına giriyor ama bunun illaki ana akım medyanın ürettiği metne alternatif olması gerekmiyor.Bir yandan üreten bir yandan tüketen bir kavram oluşturuluyor. Herhangi bir yerde check-in yaptığınızda o yerin reklamını yapmış oluyorsunuz. Bir yandan da o check-in yapılan yerde kendi arkadaşlarınızla yaptığınız sohbeti ya da yediğiniz, içtiğiniz şeyleri paylaştığınızda check-in yapılan mekanı içselleştiriyorsunuz ve kendi kullanıcı perspektifinizden yeni bir şey üretiyorsunuz. Bu yeni ürettiğiniz şeyi paylaşıyorsunuz. Bazen medyada tüketicisiniz bazen de fikir üreterek, tartışma üreterek, tartışmalara yorum yaparak üretici konumundasınız. Alternatif Medya, izleyiciyle medya arasındaki ilişkiyi pasif bir ilişki olarak kurgulamıyor.
SATIŞ AMAÇLI İKNA PERSPEKTİFİ Genelde reklamcılık alanında "Ana Akım Reklamcılığı" öğretilir. En basit haliyle satış amaçlı ikna perspektifi diyelim. Ticari şirketlerin ürettiği ticari malların serbest pazarda tüketiciye ulaştırılmasında iknayı öne çıkartan ve tüketiciyi satın alma davranışına yönelten ilişkiler malzemesi olarak düşünülebilir. Tabii bu marketing ve reklamcılık birleştiğinde söz konusu.
REKLAM BAŞKA BİR DÜNYA Alternatif medya perspektifinde reklam mantığı başka bir dünya. Daha yenilikçi daha demokratik bir dünya. Sosyal reklamcılığa değinmek istiyorum. Peki, Sosyal Reklamcılık nedir? Sosyal reklamcılık toplumsal bir fayda amaçlı üretilen ürünler, bu ürünler ve hizmetlerin insanlara ulaştırılması ve insanların ikna edilerek farklı davranışlar benimsemeleri olarak özetleyebiliriz.
SADECE ALTERNATİF REKLAM DEĞİL ALTERNATİF DÜNYA Alternatif mecralarla birlikte alternatif reklamlardan da konuşacaksak alternatif ekonomiden ve alternatif sosyal insan ilişkilerinden de bahsetmek gerekiyor. Alternatif reklamcılık meselesi dayanışmayla, paylaşım kültürüyle oluşmaya başlıyor. Birtakım ürünler üretiyorsun diyelim bu ürünleri üreten kuruluşlar
başka bir yere ait kuruluşlarsa ve o üründen elde edilen gelir kar amaçlı değilse sosyal amaç için kullanılacaksa yine kendini tanıtmak için reklama ihtiyacı var. Ama bu sefer o reklam kar amaçlı bildiğimiz ana akım medyası değil, herkesin birbiriyle yardımlaştığı birbirlerine alan açtığı medyadır.
ANA AKIM MEDYAYA ZIT DEĞİLDİR Bazı alternatif işler kendini ana akımda da gösterebiliyor. Alternatif medya, ana akım medyaya zıttır gibi bir görüş doğru değil. Konu bazlı ya da olay bazlı baktığımızda birbirleriyle iç içe olabiliyorlar. Üretilen ilişkiler tamamen dayanışmacı, tanıtım ve reklam faaliyetleri ağırlıklı olarak alternatif mecralardır.
PARA KENDİNİ PARA OLARAK ÜRETMİYOR Alternatif reklamcılık çerçevesinde bildiğimiz reklam ajansları gibi alternatif reklam ajansları var. Örneğin sen bir logo tasarlatacaksın aldığın ya da verdiğin parayı başka şeylerde kullanıyorsun. Yani yine bir ekonomi dönüyor ama o ekonomi bankalar sistemine dayanmıyor. Banka faizi işlenmiyor, uluslararası finans merkezinde olmadığı için para kendini para olarak üretmiyor. Takası kolaylaştırmak için bir birim olarak çalışıyor.
14
Kora e-Dergi
BİTCOİN YAPISI TÜRKİYE’DE YOK Henüz Türkiye’de herhangi bir alternatif medya, reklam karşılığında bitcoin kabul etmiyor. Ya da herhangi bir reklam ajansı bitcoin karşılığında logo tasarlamıyor. Ama yakında bunları da duymaya başlayacağız.
KORKUNÇ BİR PİYASA Alternatif reklamcılık meselesi ilginç aslında. Reklamcı olmak isteyenler için tek hayat ana akım medyanın yarattığı dünya değil. Piyasa, korkunç bir piyasa diye bir genelleme yapıyorum. O yüzden alternatif bir hayatın peşinde olan insanlar için bu mecraların “kariyer” perspektifini sunacağını düşünüyorum.
15
Kora
Hazırlayan : A
e-Dergi
Nostaljik Reklamla
ŞİMDİ NOSTALJİK REKLAMLAR
Geçen sayıda Tv reklamlarının hayatımıza ilk girdiği zamana dönüş yapıp, bu reklamlarla ilgili bildiklerimi sizinle paylaşmıştım. Bu sayımızda dünya için 40’lar dönemindeki, ülkemiz içinse 70’ler dönemindeki reklamlara göz atacağız.
40’larda Reklamlar... Bu dönemde reklamları animasyon, stop motion, ürünün nasıl kullanılacağını anlatan veya kullanan kişinin ürün ile ilgili fikirlerini anlattığı bir şekilde görüyoruz. Reklamın önemli noktalarından biri olan jingle ise daha o dönemden yerini belirlemiş. Özellikle animasyon reklamlarda görüntü ve jingle birbirini tam manasıyla bütünlüyor. Reklam süreleri ise bugünün reklamlarıyla karşılaştırdığımızda daha uzun. Bugünün şartlarına göre o zaman-
16
lar insanlara reklamları izletmek daha kolay olsa gerek. Animasyon reklamlarla ilgili birkaç örneği paylaşmak istiyorum. Jingleların sözlerinde, gerek ürünü nereden alıp nasıl kullanacağınız gerekse ürünün adının akılda kalmasını sağlayan tekrarlar yer almakta ayrıca oldukça hareketli. Stop motion ve diğer reklamlar ilgili birkaç örnek daha verip gözleri Türkiye’ye çevirmek isiyorum.
E Z Pop Popcorn: https://www.youtube.com/watch?v=v8N6BRvL6ZM Esso Extra Gasoline Classic: https://www.youtube.com/watch?v=Jb3fj98xuOA Pepsodent Toothpaste: https://www.youtube.com/watch?v=E17x9KX_EX0 Bank of America Instant Money: https://www.youtube.com/watch?v=lYOpJ02b7mo Ajax Cleanser: https://www.youtube.com/watch?v=R41MQj1M3Nc Gillette Razor Blue Blades: https://www.youtube.com/watch?v=6VplJr4Lbhk Lucky Strike sigaralarının stop motiona güzel bir örneği: https://www.youtube.com/watch?v=_U7rDAVEim8 Sigara öldüren bir şey değil de adeta dans için yaratılmış bir ürün gibi! Remington Electric Shaver ile gücü ve hassasiyeti deneyerek öğreniyoruz! https://www.youtube.com/watch?v=q8ErXI1MM8c
Aslı ÖZÜLKÜ
ar
Kora e-Dergi
Türkiye’de 70’ler... Belki de dönemin siyasal durumundan kaynaklı olarak daha çok banka reklamlarının yer aldığını görmekteyiz. Bu reklamlarda genelde bankaların başarısından ya da gerçekleştirildiği ilklerden bahsedilmekte. Bunun dışında Merbolin reklamı özellikle “Merhaba usta boyacı” ile başlayan jingleı ile akıllarda yer etmiş gibi duruyor. Bu aynı jingleı kullanıp çekilen 5 farklı Merbolin reklamını da izlemeden geçmeyelim. İşte linkler: 1. https://www.youtube.com/watch?v=jv0kCynnJSw 2. https://www.youtube.com/watch?v=RYcljvMmMaI 3. https://www.youtube.com/watch?v=9DGz14M_NtM 4. https://www.youtube.com/watch?v=tZVDDmWRGeM 5. https://www.youtube.com/watch?v=5WeaOumXgiU Ve son olarak efsanevi Jill Çorapları’nın dönemine göre yüksek bütçeyle çekilmiş reklam filmini hatırlayalım: https://www.youtube.com/watch?v=w5M1bg7qkTs Jill reklamıyla ilgili belki bir kısmı rivayet ola ki belki de bir kısmı gerçek olan bilgiyi daha şuraya bırakıp bu sayı için sözlerimi noktalıyorum. Esen kalın...
Jill Rivayetleri... * Reklam filminde 600 figüran rol almış (2000 olduğu da rivayet edilmiş) * Figüranların ve mahallle sakinlerinin haricinde sadece iki profesyonel kadın oyuncu kullanılmış onlar da repliği olduğu için. * Profesyonel kadın oyuncular Serpil Yalvaç ve Bedia Ener. İkisi de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda görevliymiş. * Pencerelerden balkonlardan görünen genç kız ve kadınlar ise figüran değil mahalle sakinleriymiş. * Film İstanbul Cihangir ''Havyar''sokakta çekilmiş. * Polisler gerçek polismiş. * Bando ise İstanbul İtfaiye Bandosu imiş ve film çekildikten sonra bando kaldırılmış. * Reklamın çekileceği sokak uzun uzun aranmış bulununca da komşuların kapıları tek tek çalınıp durum anlatılmış. * Çekim 8.30 başlamış saat 15.00 gibi bitmiş. * Filmin dış sesini Halit Kıvanç seslendirmiş.
17
Kora
Hazırlayan
Reklamcılık Kütüphanesi e-Dergi
Kolektif
Reklamı Anlamlandırmak ‘’Eleştirel bir bakış açısı ile değerlendirmeye başladığımız reklam metinlerinin ancak toplumsal ve psikolojik olarak çözümlenmesiyle reklamın içine yedirilen derin toplumsal yapı ortaya çıkarılır. Reklam, ideolojinin alanı olarak toplumsal ve kültürel yapıyı etkiler, dönüştürür ve yeniden üretir. Anlamlandırma sistemleri dış dünyanın duyumlar yoluyla insanın zihninde çizdiği imajlarla başlar. Bu çalışma da Reklamı Anlamlandırmak amacı ile reklamı farklı kavramlar bağlamında irdelemeyi amaçlamıştır.’’ diyen ve bu doğrultuda bu çalışmada yer alan değerli akademisyenler hukuk, kültür, ikna, etik, algı, toplumsal cinsiyet, yeni medya, marka, küreselleşme ve anti ütopya kavramları ve reklam olgusunu ele almışlar. Alev Aslan, Pınar Aslan, Cihan Becan, Şerare Genç, Oğuz Göksu, Derya Gül, Abdullah Özkan, Fatih Özkoyuncu ve Burcu Zeybek’ten oluşan güçlü yazar kadrosuyla reklam ve reklamcılığın bilimsel yönünü konu alıyor.
18
Jack Foster
Fikir Nasıl Bulunur? ‘’Bazı insanlar nasıl bu kadar yaratıcı olabiliyor?’’ sorusuna genellikle tanrı vergisi deyip işin içinden çıkmaya çalışırız. Jack Foster’in 1996’da yazdığı bu kitap yaratıcılığın herkeste bulunan bir yetenek olduğunu savunuyor. Yapılması gereken tek şey yaşımız ilerledikçe sosyal norm ve kalıplara feda ettiğimiz yaratıcılığımızı tekrar harekete geçirmek. Bu kitap ‘’Parlak fikirlere ve bunları cesurca ifade edebilme yeteneğine nasıl kavuşuruz?’’ sorusunun cevabını veriyor. Kitaptan bir alıntıyla bitirelim: ‘’İnsanoğlu, birkaç dakika havasız yaşayabilir. Susuz iki hafta, besinsiz iki ay dayanabilir ve yeni bir fikri olmadan yıllarca, ta ölene kadar yaşayabilir.’’
n : Eda Baş
Kora e-Dergi
Howard Luck Gossage
Reklamdan Nefret Eden Reklamcı ‘’İnsanlar reklamları okumazlar, izlemezler ve dinlemezler. İnsanlar ilgilerini çeken şeyleri okurlar, izlerler ve dinlerler. Bu da bazen reklam olur.’’ sözüyle reklamcılık tarihine damga vuran Howard Luck Gossage, ünlü bir metin yazarıydı. 36 yaşında kendi deyimiyle yapabileceği başka bir iş olmadığı için girdiği reklamcılığı hep eleştirmiştir, ancak bu eleştirisi reklamcılığın kendine değil, yapılış şeklinedir. Kendi sektörüne en ağır tenkitlerde bulunduğu bu kitabı, MediaCat aracılığıyla okurlarıyla buluşuyor.
David Ogilvy
Bir Reklamcının İtirafları Ogilvy&Mather reklam ajansının kurucusu efsane reklamcı Ogilvy, sektöre yön veren başlıca isimlerden kabul edilir. Adına birçok kitap da yazılan dehanın, reklamcılığa başlamadan önce satış yaptığı ve işin mutfağından geldiği için çok başarılı olduğu bilinmekte. Ogilvy’nin düşüncelerini ve tecrübelerini reklamcılıkla ilgilenen herkesle paylaşmak istediğini belirten Reklamcılık Vakfı, dünyanın her yerindeki Ogilvylerin güçlü kültürünün ve değişmeyen değerinin temelinde bu kitaptaki düşüncelerin yattığı görüşünde olduğunu belirtiyor.
19
Kora
Hazırlayan : Süley
e-Dergi
Sinema
Wag The Dog
Adı seçimlerden hemen önce dramatik bir biçimde seks skandalına karışan ABD Başkanı, dikkatleri başka yöne çekmek için bir reklamcı ve Hollywood yapımcısıyla birlikte, Arnavutluk’la ABD arasında bir savaş kurgular…
Wag the Dog Türkçeye Başkanın Adamları olarak çevrilmiş. 1997 yapımlı film Barry Levinson’un yönetmen koltuğunda oturduğu yapımcılığını Robert De Niro’nun üstlendiği, senaryosunu ise Hilary Henkin ve David Mamet’in yazdığı politik mizah tarzında bir film. Ancak siyasetin içine işlemiş olan reklam, kurgu ve iletişim çalışmaları dolayısıyla ilgimizi cezbediyor. Seçimlere çok az bir süre kala dönemin başkanı ve diğer rakipleri arasında kıyasıya bir rekabet sürmektedir. Ancak tam da rekabetin en kızıştığı anda bir skandal patlak verir. Bir kadın ortaya çıkar ve başkanın kendisini taciz ettiğini söyler. Söylentilere verecek cevap bulamayan başkan her şeyi sarayın yönetimine bırakarak iş için Çin’e geziye gider. Film de tam olarak burada başlar. Beyaz Saray’ın başkanı bu durumdan nasıl kurtaracaktır? Sırf bu durumdan kurtulmak için Arnavutluk ile kurgusal bir savaş oluşturmak ve başkanı kahraman ilan etmek aklınıza gelir miydi? Bu soru etrafında ilerleyen film hakkında daha fazla ‘spoiler’ vermeden gerisini izleyerek görmenizi tavsiye ediyorum.
20
Kora
eyman ORTATEPE
e-Dergi
Günümüz kapitalist düzenine vurgu yapan film, sistemi çarpıcı bir şekilde eleştiriyor. Medyanın insanları manipüle etme gücünün nelere yol açabileceğini, medyadan aldığımız verilerin doğru olmadığını sorgulatırken eğlendiren filmde Robert de Niro’nun
oyunculuğu göz dolduruyor. Sözlerimi burada bitirirken filmi izlemeyenlerin en kısa zamanda izlemesini diliyor ve filmin fragmanını paylaşıyorum. https://www.youtube.com/watch?v=CNo0BicRM8k
“
Bir köpek kuyruğunu neden sallar? Çünkü köpek kuyruğundan daha akıllıdır. Eğer kuyruk daha akıllı olsaydı, kuyruk köpeği sallardı. 21
Hazırlayan : Büşra Ekş
Öğrencinin Perspektifinden Türk Hava Yolları Sunar:
Gotham ve Metropolis T
şuz ne fayda” sloganıyla dikkatleri çekerek Türkiye’yi arka plana atmadığını başarılı bir şekilde söylüyordu bize. “Avrupa’nın deniz üzerine inşa edilen ilk hava limanı Ordu-Giresun, Türk Hava Yolları’nın ilk seferiyle ulaşıma açıldı.” mesajını veren “Vazgeçme” isimli reklam filminde “Hayallerine ulaşmak için hiçbir engel tanımayan Türkiye, memleketin her köşesine kolayca ulaşsın diye” sloganıyla önceki cümlede söylediğimiz politikasına başarılı bir şekilde devam ediyor ve dikkatleri çekiyordu. Biz bundan sonraki hamlesini merakla beklerken, “Gotham’a ve Metropolis’e Türk Hava Yolları ile uçun!” diyen reklam filmleri izlemek bizi şaşırttı.
H
gazetesiyle beraber bizi şehrini ziyaret etmek üzere davet ettiğini görüyoruz. Ve aynı durumu, diğer reklam filminde Metropolis’in en zenginlerinden ve LexCorp’un sahibi olan Lex Luthor’u canlandıran Jesse Eisenberg’ün önünde ince belli çay bardağıyla bizi ağırlamak için sabırsızlandığını söylediğini görüyoruz. Bu durum filmin hayranlarını o kadar sevindirdi ki geçtiğimiz günlerde bazı yolcular THY Çağrı Merkezi’ni arayarak Gotham’a ve Metropolis’e bilet almak istedi ve bu durum THY’nin Çağrı Merkezi çalışanlarına “Metropolis ve Gotham isimli iki şehrin kurgu olduğunu, 25 Mart’ta çıkacak olan film için böyle bir reklam filminin çekildiği ve arayanların bu konuda bilgilendirilmesi gerektiğini” söylemesiyle son buldu. THY Çağrı Merkezi’ni arayanların bu iki şehrin kurgu olduğunu bildiklerini ancak yine de reklam filmi üzerine şanslarını denediklerine dair şüphe yok.
ürk Hava Yolları’nın son üç yılda çıkan reklam filmlerini incelediğimizde gözümüze bazı şeyler çarpmıştı. Türk Hava Yolları’nın; “Avrupa’nın En İyi Hava Yolu Şirketi” olduğunu iddia ettiği, “Legends on Board” isimli, ünlü basketbolcu Kobe Bryant’ın ve ünlü futbolcu Lionel Messi’nin oynadığı reklam filmini çoğumuz hatırlarız. Dünya çapında reklam filmleri çeken Türk Hava Yolları, ismindeki “Türk” kelimesinin farkında olduğunu göstermek istercesine “Hayal Edince” isimli reklam filmiyle “Türkiye’de uçmadığımız tek bir yer kalsa, Dünya’da en çok noktaya uçmu-
atırlatmakta fayda gördüğümüz şey aslında Gotham’ın ve Metropolis’in var olmadığı, daha doğrusu ABD’nin en büyük ve en çok tanınan çizgi roman şirketlerinden biri olan DC Comics’te var olan ABD şehirleri olduğudur. DC Comics’in çizgi romanlarından uyarlanan ve yaklaşık yarım milyon dolarlık bütçeyle çekilen “Batman v Superman: Adaletin Şafağı” filminin bütün dünyada 25 Mart’ta sinemalarda vizyona girmesi sebebiyle bu konuyla ilgili reklam filmi çeken Türk Hava Yolları, filmin hayranlarının yüzünü güldürerek bir hava yolu şirketinin de onlar için bir şeyler yapabileceğini gösterdi. Reklam filmlerinin birinde Gotham’ın en zengin ailesine mensup ve Wayne Enterprises’in sahibi olan Bruce Wayne’i canlandıran Ben Affleck’in, Bruce Wayne olarak bir Türk Hava Yolları uçağının içindeyken önünde Türk kahvesi ve
22
şi, Enes Can Kayabaşı
T
daki kabin içi eğlence sistemlerinde izlenecek olması, ilk kez bir Batman filminde ürün yerleştirilmesi yapılması, Batmobile gibi kurgusal bir karaktere ait aracın ilk kez Türkiye’ye gelecek olması gibi birçok ilk barınıyor. Ancak en büyük ilk THY’nin ana sponsorluğunu yaptığı filmde Batman ve Superman karakterlerinin beyaz perdede ilk kez bir araya gelecek olması, ki ana sponsor bu durumu başarı olarak sayıyor.
T
bulunduğu sahnede olması zekice ve yerinde bir hareket olmuş. “Çelik Adam” ve “Batman v Superman: Adaletin Şafağı” filmlerinin yönetmenliğini yapan Zack Snyder’in bu evrende daha pek çok film yapmak istediğini biliyor ve gelecek diğer filmleri de bekliyorken şunları da merak etmeden duramıyoruz: THY’nin DC Comics evrenine girmesi geçici mi olacak kalıcı mı?
HY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı filmin New York ve Londra galalarında Türk Hava Yolları’nın resmi sponsor olarak yer alacağını ve Batman’in kullandığı araç olan Batmobile’ı Türkiye’ye getireceklerini ve sergileyeceklerini belirtti. Bu reklam filmleri sayesinde THY’nin Warner Bros. İle yapılan anlaşmada filmin sinemalardan sonra ilk gösteriminin uçaklar-
HY’nin reklam filmiyle yetinmeyip, sinema filminde Gal Gadot’ın canlandırdığı Diana Prince karakterinin bindiği uçaktaki THY logosunun bize göz kırptığını görüyoruz. Filmde THY’ye yapılan göndermenin Amy Adams’ın canlandırdığı Lois Lane karakterinin uçakta “ekonomi class”a binmek istemediğini direttiği sahnede değil de Diana Prince’in “business class”ta
23
Hazırlaya
Röportaj TİYATRODAN REKLAMA YOLCULUK:
HALİL ERGÜN
Türk tiyatrosunun ve sinemasının önemli isimlerinden biri olan Halil Ergün, Özel Seymen Koleji tarafından düzenlenen söyleşiye katıldı. Öğrenciler ile keyifli dakikalar geçiren Halil Ergün, bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul etti.
-Öncelikle röportaj için teşekkür ediyorum. “Halil Ergün” ismi şu an sanat dünyasında duayen isimlerden birisi. Böylesine uzun ve başarılı bir hikaye nasıl başladı? Ben eğitim yıllarıma paralel tiyatroyla ilgilendim. Yani o zamanlar “Tiyatrocu olacağım” düşüncesiyle açıklanan bir şey değildi. Ben bir taşra çocuğuydum ve kafamda da bir sürü soru vardı. Büyük kentlere yatılı, lise okumaya geldim. O zaman edebiyat hocalarıyla tiyatro kolunda; okul aile birliği toplantıları, yılsonu müsamerelerinde bulundum. Fakülteye geldiğim zaman da yarı profesyonel bir tiyatro vardı. Bir tiyatro da oynadığınızda bir süre sonra düşünce dünyanız, felsefi dünyanız, her anlamda gelişme gösteriyor. Ben şeyi fark ettim, oyunculuğun insanın kendini ifade etmesinin güzel bir yolu olduğunu gördüm. Üniversite yıllarımda böyle geçti. O zamanın ortamında tiyatro çok müthiş bir olaydı. İstanbul’da 45 tane sahne filan vardı. Özel tiyatrolar, amatör tiyatrolar, turneler… Müthiş bir toplumsal ortam vardı. Halk oyuncularında “Teneke” adlı oyunla profesyonel oldum. Orada birkaç oyundan sonra Vasıf Öngören’le tanıştım. Vasıf Öngören, o zaman Almanya’da bulunmuş ve “Brechtian Tiyatro”yu, o günkü estetik görüşü ülkemize getiren insandı. Ve “Ankara Birlik Sahnesi”ni açmaya karar verdik. Büyük bir olay oldu Ankara Birlik sah-
nesi. Çünkü toplumsal tiyatro, halk tiyatrosu, ulusal tiyatro konuları çok konuşuluyordu. Daha çok slogan üstüne slogan yapılan didaktik anlayışta bir tiyatroydu. Salonda mitingler yapılıyordu zaman zaman. Vasıf’ın düşünceleri, bana başka bir ufuk açtı. Bertolt Brecht’in savunduğu dünya anlayışını okuduk, işledik. Bizim ilk oyunumuz “Asiye Nasıl Kurtuldu” bir Yeşilçam hikayesi aslında. Göstermeci tiyatro dediğimiz, aynı bilinebilir bir tiyatroyu başka bir türlü göstererek sunmuştuk. O zaman kıyamet koptu Türkiye’de. Devlet kademesinden parlamentoya kadar tartışılıyordu, “Asiye Nasıl Kurtuldu” diye. Çünkü Vasıf’ın yazdığı ve sahneye koyduğu oyun, ayrı bir dekor anlayışı, ayrı bir oyunculuk anlayışıydı. Bir yerde de bu bir tartışmacı tiyatro. Olay da şuydu; önceki tiyatro çalışmalarımız da toplumsal tiyatro anlayışındaydı fakat bunda biraz Katarsis’in, biraz arınmanın, duygusallığın insan üzerinde ilüzyon etkisi bıraktığı bir tiyatro anlayışıydı. İnsanların edilgin değil etkin bir biçimde zihinsel bir tat almalarını sağlayan bir estetikti. Yani insanların görüşleri, karanlık bir salonun ışında hapsedilmiş olmasın istedik.
-Oyuncuların çok fazla aktif olduğu bir sistemden mi bahsediyoruz? Sadece o da değil. Biz her sahneyi, saniye saniye tartışarak giriyorduk. Çünkü her an rolden kayabilir, her an duygularını yönlendiremeyebilir, her an tavrını kaybedebilirsin. Mesela çıkıp “kabadayı” oynuyorum. Ben kabadayı değilim, kibar bir adamım. Orada ne yapabilirsin, kabadayıyı en iyi şekilde göstermen gerekiyor. Jestlerinle, sosyal tavrınla, bilincin ve bilginle ayakta olman gerekiyor. Tabi bu da derin bir tartışma.
24
Bertolt Brecht’in bir oyunu vardı, İngiliz emperyalizminin işgali sırasında orada bulunan bir yabancıyı anlatır. Onu almaları, değiştirmeleri ve kendi adamı haline getirmelerinden bahseder. Bu oyuna adapte olabilmek için hep ek çalışma yaptık. Bertolt Brecht tiyatrolarında ek çalışma sıradan bir şeydir. Böyle hazırlanıyorduk işte.
an : Ali Öz
-Bu başarılı kariyer ödüllerle taçlandırıldı. Bize o dönemlerden bahsedebilir misiniz? Neler yaşadınız, nasıl bir histi? Ödül tabiî ki iyi bir şey. Her insanın övgü alması ona elbette iyi hissettirecektir. Ama bütünüyle de seni sarıp sarmalamasına izin vermemen gerekir. O da şımarıklık olur. Çünkü oyunculukta, başlangıçtan ölünceye kadar kendini geliştirmen gerekiyor. Şımarıklık
buna engel olur. Ben mesela bir film projesi olsun, bir hafta önceden heyecanlanmaya başlıyorum. Geçen gençlerin çektiği bir kısa filme katıldım. Heyecanla titreyerek gittim. Tabi bu bizim mesleğimiz. Bu meslektede heyecanını kaybetmemen gerekiyor.
-2006, yılında Yaprak dökümü hikayesi başlıyor. Ali Rıza Tekin karakteri uzun yıllar üzerinizden düşmedi ve bu rolü hakkıyla yaptığınızı düşünüyorum. Nasıl oluyor da bir sanatçı rolüyle bu kadar bütünleşebiliyor? Bütün bunlar dünya anlayışıyla çok bağlantılı. O sizin; bir şeyi, bir eşyayı açıklama yönteminizdir. İnsan ilişkilerini, toplumsal katmanları, sınıfsal geçişleri algılamanızla alakalıdır. Çünkü sınıfsallık çok mühim bir konu. Yine kabadayıdan örnek vereceğim. Varoş kabadayısıyla, burjuva kabadayısını aynı kefeye koyamazsınız. Bunları ancak gözlemlerle elde edebilirsiniz. Ben oynayacağım karakterin önce hangi sınıfsal katmandan geldiğine, hangi kültürel kuşatmalardan etkilenebileceğine bakıyorum. O sınıfsal yapının
başka sınıfsal yapılarla olan çatışmalarını gözlemliyorum. Tabi ki olabildiği kadar çünkü bir de bunu göstermesi var. Şimdi mesela ben hep baba oynadım. “Baba Evi”ndeki baba bir Antep eşrafının babasıdır, buralarda tutunmaya çalışır. “Büyük Yalan”ın babası, Egeli bir toprak sahibinin oğludur; İzmir pavyonlarının ve gece hayatının burjuvasıdır. Kıyafetinden, yürüyüşüne kadar fark eder. Bunu her karaktere göre yansıtman gerekir.
25
-Bu duruma, oyunculuğun yapı taşı diyebilir miyiz? Benim için öyle. Geçen bir oyuncu arkadaşım, “Ben senaryoyu elime alıyorum, çiziyorum bazı yazanları” diyor. Ben bir senaryonun altını hiç çizmedim. Önce hikayeyi okurum ve yorumlamaya çalışırım. Kesin karar vermem çünkü kararı verecek olan yönetmendir. Sonra bana verilen rol konusunda kafamı yormaya başlarım. Kafama karakterle ilgili belirli izler, lekeler atarım. Toplumsal kesiti, sınıfsallığı, nereden
geldiği, yaşı, fiziksel durumları vb. ile ilgili kafamda esnek bir tablo oluştururum. Yönetmenle karşı karşıya geldiğimde, onun dünyası için kafamda belirlediğim tablodan uygun özellikleri seçerim. Bir de işin içine mekan giriyor. Bulunduğun konum, eşyalar, ışık bunlar da senin karakterinin oluşumunu etkiler. Sen evinde senaryoyu okuduğun zaman karakteri kemikleştirirsen, o kadar da başarılı olamazsın.
-Reklam sektörüne de el atmışsınız. Ford ve Nish Adalar reklamlarında sesinizi duyuyoruz. Nasıl oldu bu? Daha doğrusu çok kaliteli bir sesiniz var, neden daha çok görmüyoruz sizi reklamlarda? Teklif gelince yapıyoruz tabiki de. Oynamamın sebebi reklamlardan iyi para alıyor olmam. Tiyatrodaki ilk zamanlarda beni konuşturmadılar. Abdurrahman Palay, Cüneyt Türel, Kamran Usluer gibi isimler konuşturmuştu beni. İlk kez, çok samimi arkadaşım olan Bilge Olgaç ile konuşmuştum. O bile çok heyecan vericiydi. Dublaj olduğu zaman kendi filmini izleyip kendine yabancılaşıyorsun. Başka başka adamlar
seslendiriyor seni, sen yoksun. İçimde ukde kaldı o zamandan. Sonra Yaprak Dökümü zamanında tanıtımında benim sesim vardı. Yapan adamlar sesimi beğendiler ve reklam teklifleri getirmeye başladılar. İyi projeler gelirse reddedebileceğimi sanmıyorum doğrusu. Sevdim ben de reklam işini tabi. Yapmasam olur ama yaparsam da çok iyi olur.
-Yeni nesil diziler ve reklamların ilişkisi nedir sizce? Sanırım reklam süresine, kanunen bir çözüm buldular. 20 dakikaya yakın reklam arası var. Seyircilerimiz zaten dizilere teslim olmuş durumda. Reklam için verilen arada, dizinin hiçbir saniyesini kaçırmamak için bütün reklamları izliyor zaten. Pazar günü
26
bir şeyle karşılaştım. Dizi ilk önce özet verdi. Sonra bölümü oynadı, bitti. Reklamlar girdi ve sonra tekrar dizi baştan başladı. Korkunç bir şey. Tutundurmanın böylesini görmedim. Biraz ayıp olmaya başladığını düşünüyorum.