Koraj
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Uygulama Birimi Dergisi Sayı:7
e-Dergi
Ko
raj o K
raj Ko
Koraj
raj
Kora j
raj o K
Koraj
aj r o K
ARVAK Erdost Çalış Eli Acıman Elif Çiftçioğlu “Açık havanın püf noktaları”
“Reklam ekip işidir ve ciddiyet ister.”
“Daima işinizi cidiye alın, kendinizi değil.”
“İşini iyi yapan kazanıyor, diploma unutuluyor.”1
İçindekiler 4 8 12 14 18 20 22 2
Sunuş Reklamcılık bugünlerde yeni medya ve dijital ile yatıp kalkmakta ama geleneksel medya seçeneklerindeki gelişim çizgisi de yakın takibi gerektiriyor. Açıkhava (outdoor) uygulamaları bu manada son derece hareketli, dinamik, yeniliklere açık bir alan. Açıkhava reklamcılarının mesleki birliği olan ARVAK (Açıkhava Reklamcıları Vakfı) 2011 yılındaki kuruluşundan bu yana sektörü temsil ediyor; ayrıca A Awards ödülleri kapsamında üniversiteli gençlerin yaratıcı fikirlerini de değerlendiriyor. ARVAK Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Tezcan bizleri kırmadı, Kocaeli İletişim Reklamcılık Bölümü’nün konuğu olarak öğrencilerimizle çok verimli, çok zevkli bir sohbet gerçekleştirdi. Dergimizin bu sayısının ilk konuğu da Tezcan oldu. Sohbetin başlıklarını sayfalarımızda bulacaksınız. Diğer konuklarımız arasında ödüllü genç reklamcı Erdost Çalış ve yerel reklamcılığı temsilen Eskişehirli reklamcı Elif Çiftçioğlu var. Çalış ve Çiftçioğlu ile yapılan bilgilendirici, öğretici, özendirici söyleşileri özellikle öğrencilerimizin okumasını öneririm. Yine okulumuza gelerek konuğumuz olan dergi yayıncılığının deneyimli isimlerinden Aslı Didari’nin bu alana ilişkin önemli paylaşımları da okunmalı, basın reklamcılığı açısından değerlendirilmeli. Dergimizin diğer bölümlerini ise yine yazarlarımızın derlediği sektöre ilişkin haber, inceleme, etkinlik, yayınları içeren sayfalar oluşturmakta. Koraj E-Dergi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Kocaeli İletişim’den selamlar.
Künye
Kocaeli Üniversitesi Adına Sahibi: Prof. Dr. Sadettin HÜLAGÜ 5187 Sayılı Kanuna Göre Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Prof. Dr. İlyas AKHİSAR Genel Yayın Danışmanı: Prof. Dr. Cem PEKMAN Editör: Arş. Gör. Aysel TAPAN
/Koraj.Dergi
Yazı İşleri:
Batuhan COŞKUNDENİZ Selen DEMİRLİ Selenay KASAP Gülşah YILMAZ Yaren GÜNEŞ Mehmet AKYOL İlve Şevval KILIÇ
Görsel Tasarım Editörü: Kaan SEMERCİ
/KorajDergi 3
ARVAK ve Açık Havanın Dilin “Markanın tüketiciye dokunan her davranışı medyadır” demiş Lee Clow. Eskiden medya dediğimizde akla televizyon, radyo, gazete gelirdi. Halbuki şimdi aklımıza bile gelmeyen birçok şey mecra olarak kullanılıyor. Artık her şeyi her noktayı mecra olarak kullanabiliyoruz. Her mecranın kendine ait dili var. Birinde yaptığınız diğerinde çalışmaz. Açık havanında kendine ait bir dili var. O dili doğru konuşmayı öğrenmek gerek. ARVAK Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Tezcan ve Yarışma Koordinatörü Coya Yaes, bizlere Açık Hava Reklamcılığının dilinden konuşmayı anlattı ve bizleri yarışma hakkında bilgilendirdi. İşte sohbet tadında anlattıklarıyla açık hava:
Ölçümlenmeyen Mecra Mecra Değildir Açık havanın ölçümlenmesi çok zor bir iştir. Türkiye’de açık havanın ölçümlenmesi için altı yıl çalışıldı. Neden ölçümlenmesi gerektiğine gelince, reklam veren bize bir bütçe veriyor ve bunun karşılığında bizden bir geri dönüş bekliyor. Mesela ürünün daha fazla satılmasını ya da markanın daha fazla bilinmesini istiyor. Ölçülenmeyen bir mecrada bunun hesabını veremeyiz. Hatta reklamcıların bu konuyla ilgili şöyle bir sözü vardır: “Ölçümlenmeyen mecra mecra değildir.” 4
Açık Havadaysanız Mesaj Sizi Bulur İnsanlar reklam izlemek istemiyor bu yüzden ya reklamı atlıyorlar ya da reklam gelmesini engelleyen programlar yüklüyorlar yani reklam izlemek yerine, tam zıttı, izlememek için çaba harcıyorlar. Ama açık havada böyle bir şans yok. Açık havaya çıktığınızda, nerdeyseniz mesaj sizi buluyor ve söylemek istediği mesajı iletiyor. Dolayısıyla açık hava reklamlarının görülmemesi çok uzak bir ihtimal.
ni Anlamak
Sadece renk körlerinin görebildiği pano.(Essencius/Coca Cola Life-Danimarka) 5 Saniyeniz ve 7 kelimeniz Var! Açık havada üç saniyeniz hadi en fazlasını söyleyelim beş saniyeniz var. Beş saniye içerisinde söylemek istediğinizi karşı tarafa ilettiniz ilettiniz, iletemediniz geçmiş olsun. Reklam verenin parasını çöpe attınız. Onun
için mümkün olduğunca açık havanın dilini anlayarak reklam yapmalısınız. Beş saniye içinde hepsinin okunuyor olması lazım marka ve ürün buna dahil. Beş saniye içerisinde kendimizi tam olarak anlatmak için kullanmamız gereken maksimum yedi kelimeye sahibiz. Yedi kelimeyi geçtiğimiz anda mesaj yarım kalır.
Deadpool için hazırlanış biraz uçuk açık hava kampanyası 5
Açık Havanın Püf Noktaları Açık hava reklamı dediğimiz zaman unutulmaması gereken belli bir mesafeden okunuyor olmasıdır. Bu gerekliliğin yanında tek görsel olmalı, minimum sözle kendimizi anlatabiliyor olmalıyız ve ürün de görünmek zorunda! Baktığınız zaman insan en önemli görsel faktörlerden bir tanesi. Doğamız gereği bizler iki şeye bakmadan duramayız. Bunlardan biri saat, saat kaç olursa olsun, kaç dakika önce bakmış olursak olalım yeniden bakarız. Bir diğeri ise insan yüzü. İnsan yüzü gördüğümüz zaman mutlaka bakarız.
Bir mesajınız var, mesajı hazırladınız peki derdimiz ne? Cevap basit: İnsanların bunu okuyup algılaması lazım. Onun için yalın, basit ve okunaklı olmalı. Yoksa istediğiniz kadar rengarenk şey kullanın dikkati çekemezsiniz. Çok enteresan bir durum daha var. Sizler de fark etmişsinizdir yapılan dergi ilanlarında, billboardlarda marka logosu sağ alt köşededir. Halbuki, açık hava reklamlarında en çok görülen yerler sağ üst köşe ya da üst ortadır. Çünkü şöyle bir yanılgı var; önce mesaj, sonra görsel en son da logo. Bu durum böyle olmamalı. Mesajın sahibi kim ise onun öncelikle görünmesi gerekir.
New York’ta aniden beliren gizemli Oreo kapısı (Agency&Carat/Oreo) Açık Havada Farklı Uygulamalar Eğer mesajınızı güçlendirmiyorsa böyle şeyler yapmayın. Ama yapıyorsanız gerçekten çok etkileyici bir fikriniz varsa kullanın. Mesela İstanbul’da dört tane billboardın yan yana gelmesinden oluşan kentboard denilen bir uygulama var. Ve on tane kentboard kullanıp 250 tane billboard kullanmaktan daha etkili noktaya gelen markalar.
6
Markanın şöhretine katkıda bulunan her şey reklamdır: Alex Bogusky Eğer reklamdan bahsediyorsak açık hava mecrasının söyleyecek çok sözü var. Önemli olan çok şey anlatmak değil. Az sözle çok şey anlatabilmek. Buradaki önemli nokta ise yanlış anlamaya imkan vermeyecek şekilde adeta süzgeçten geçmiş gibi öz, kısa, net ama bir o kadar da etkili şekilde söylemek.
Yarışmacılar İçin Son Hatırlatmalar Reklam hazırlarken de yarışmaya hazırlanırken de iknayı yaratacak olan şey fikir. O fikri bulun ve onu söyleyin. Mecra size o reklamın mesajını iletmek için yardımcı olacak. Hiçbir şekilde bunun etrafını süslemeye çalışmayın önce fikri bulun. Fikirden yola çıktığınızda hangi mecranın yaratıcı şekilde kullanılması gerektiği zaten aklınıza gelecek. Ondan sonrası sizin ve grubunuzun yeteneğine kalmış. Yarışmada karşınızda reklamı son derece iyi bilen bir jüri var. On beş on altı insanın hepsi son derece yetkili ve büyük ajansların kreatifleri, medya planlamacıları, halkla ilişkiler uzmanları, açık hava uzmanları. Dolayısıyla ne yapmak istediğinizi anlayabilen insanlar. Zaten iyi bir fikirse anında yakalarlar. Zaten bunun için oradalar. Fikrin uygulanabilirliği temel koşul o yüzden
fikrinizi açık hava üniteleri üzerinde gösterin. Bunu göstermek sizin doğru yolda olup olmadığınızı fark etmenizi de sağlar. Açık havanın dilini doğru konuşmaya ve ben neden etkilenirim diye düşünmeye çalışın. Bol video ve fotoğraf olursa sizi anlamamız daha kolay olur. Son olarak tarihleri kaçırmayın: 23 Mart 2018 Cuma: Kampanya teslimi için son gün 30 Mart 2018 Perşembe: Jüri toplantısı 03 Nisan 2018 Pazartesi: Short list açıklanması (ilk 5 ekip) 18 Nisan 2018 Cuma: Short liste kalan ilk 5 ekibin jüriye canlı sunumu 14 Mayıs 2018 Pazartesi: Rahmi Koç Müzesi’nde yapılacak A Awards Ödül töreninde jüri tarafından belirlenen ilk 3 ekibe ödül verilmesi
7
Röportaj KRİSTAL ELMADA 4 ÖDÜL HEYECANI Art direktör Erdost Çalış, bu sene Kristal Elma Reklam Ödülleri yarışmasında “Mikro felaketler”, “Sen bitti demeden bitmez”, “Gree klima Urfa”, “Gree Klima Kars” reklam afişleri ile dört ödül alarak büyük bir başarıya imza attı. Erdost Çalış ile reklam camiasını ve gündemi değerlendirdik.
-Bir üniversite mezunu olmanın mesleğinizde size göre olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir? Alaylı olarak adlandırılan ve mesleğe uzun yıllar emek veren insanlarla farklarınız nelerdir? Art direktörler açısından bakınca görselliğin ve tasarım temelini öğrenmiş olarak başlıyorsun sonuçta. Kendini geliştirmen ve dünyayı yakalaman daha kolay oluyor bu yüzden. Bu yüzden aramızdaki en büyük fark bu ama tabi ki sonuç olarak kendini geliştirmek önemli. -Reklam dünyasında bir şeyler değiştirme fırsatınız olsaydı neleri değiştirirdiniz? Benim tavsiyem müşteriler için olacak daha çok. İyi reklamcılara güvenin asla pişman olmazsınız. -Reklamcı olacak arkadaşlarımıza bir tavsiyeniz var mı? Reklamcı olmaktan vazgeçmeyin bu mesleği yapın. Ancak çoğu zaman çok çalışacaksınız buna da hazırlıklı olun.
8
-Sizlerin de beğenerek takip ettiğiniz reklam şirketleri veya reklamcılar var mı? Droga5, Pentegram, Segmeister and Walsh’ı severek takip ediyorum. -Reklamcı olmayı tercih etmenizin özel bir sebebi var mıydı? Yeni şeyler yaratmak ve üretmek üzerine eğitim aldım ve bunun doğrultusunda hızlı ve eğlenceli üretimine katkı sağlayacağım reklamcılık sektörü vardı. O yüzden buradayız. Türkiye’de sanat yapıyor olabilseydik belki işler başka bir boyutta olurdu. -Reklamcı olmak isteyen gençler nasıl bir yol izlemeli? Açıkçası bu iş mutfakta öğreniliyor. İşinizi, geleceğinizi ciddiye alın ve yaz aylarında staj yapmayı ihmal etmeyin.
-Reklam camiasında en büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir? Büyük reklam kampanyalarını mekân bağımsız olarak sahil kasabasında yaşayarak yapmak. -Artık reklam şirketleri reklam ajansları tek yönlü çalışan almak yerine çift yönlü eleman bulmaya çalışıyorlar. Siz art direktör olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz? Tasarladığınız reklamların metin yazarlığını siz mi yapıyorsunuz yoksa yanınızda çalışan metin yazarı var mı? Ben metin yazarı bir arkadaşımla beraber çalışıyorum. Tek başına yapmak bu iş için zor olur. Multi disiplin olarak projeleri ele almak daha doğru bir yoldur. Bir yeri kaçırdığınız zaman işi mükemmelleştirmek için boşluğu dolduracak biri lazım. -Piyasada yaratıcılığa ne kadar imkan veriliyor? Piyasada yaratıcı iş yapabilirsiniz ama satabilir misiniz o konuda bir şey söyleyemem. Çok iyi uçuk kaçık bir iş yaptığınızda size yapma demeyeceklerdir sonuçta. -Siz neden art direktörlüğe yöneldiniz? Almış olduğum eğitimim bu yöndeydi. O yüzden reklamcılığın bu koluna yöneldim.
-Yabancı reklamları hali hazırda kopyalayıp sunmak mı tercih ediliyor? Markalar bazen küresel reklamların uyarlanmasını tercih ediyorlar çoğunlukla otomotiv firmaları bunlar bütçe açısından mantıklı. Tercih edilen bir durum değildir. Çünkü her ülkenin kendine has kültürel yapısı var. Arap emirlikleri için hazırlanmış bir reklamı Kuzey Avrupa’da yayınlayıp sonuç beklemek ne kadar doğru? -Artık incelediğimiz reklamlara baktığımızda reklamlar geçmişe göre daha basitleşmiş duruyor. Peki Siz art direktör olarak tasarladığınız reklamları sanat için mi yapıyorsunuz yoksa daha çok para için mi yapıyorsunuz? Yaptığımız işleri para için yapıyoruz. Mesleki tatmin anlamında geri dönüşü yüksek bir iş. Her işi sanat eserine dönüştürmek isterim. Mümkün olmadığı durumlar oluyor. -Art direktör olarak güncel reklamları yaratıcı buluyor musunuz? Her dönemde olduğu gibi bu zamanda yaratıcı işler var. 2017 senesinde sosyal konulara eğilen çok güzel kampanyalar yapıldı. Mesela New York’da bulunan ‘’korkusuz kız’’ işi müthişti ve çok ilgi gördü. Gerçekten çok beğendim.
“Staj yapıp geleceğinizi ciddiye alın!”
9
-Peki almış olduğunuz ödüllerle ilgili duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Ödüle layık bir iş yapmış olmak haliyle keyif veriyor bizlere. Emekleriniz karşılığını alıyorsunuz sonuçta. Ödüllerde beceri yetenek ve düşünce kadar da şans faktörü de var işin içinde. Almış olduğumuz ödüller reklamcıları iyi reklamcı, kötü reklamcı diye ayırmaz ancak reklamcıları biraz yaratıcılık konusunda ayırır. Bizler de böyle ödülleri kazandığımızda dediğim gibi keyif alıyoruz ve bir sonraki proje için motivasyon kazanıyoruz. İyi bir reklamcı olmak için böyle ödüllü yarışmalar kilit noktası olabiliyor.
-Erdost bey Kristal Elma’da bu sene dört önemli ödül aldınız. Bu ödüllerin hazırlanışı proje aşamasından biraz bize bahseder misiniz? Bana göre diğer yapılan projelerden, işlerden farklı bir yanı yok ödül alan işlerin. Ama tabi ki bazı fikirlerin büyüsü ayrı olabiliyor. Büyüsüne kapıldığın fikrin uygulamasını da incelikle yaparak oluşturuyorsun.
Lokal İstanbul’un Eau Thermale Avène için hazırladığı Erdost Çalış imzalı ilan serisi
10
Erdost Çalış imzalı “Sen bitti demeden bitmez” reklam filmi
Erdost Çalış imzalı Green Klima Urfa reklam filmi
11
ADHERE Buluşması Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü tarafından bu yıl 11’incisi düzenlenen ADhere Reklamcılık Günleri 18 – 19 Kasım 2017’de Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü Garanti Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Türkiye’nin büyük reklam ajanslarından çeşitli konuşmacıların katıldığı etkinlikte reklam dünyasının günümüzdeki durumu ve gençlerin okul sıralarından reklam ajanslarına giderken nasıl bir yol izlemesi gerektiği konuşuldu.
Havas İstanbul Ceo’su: Erol Batislam Etkinliğin ilk konuşmacısı olan Erol Batislam reklam dünyasının günümüzdeki durumuyla ilgili görüşlerini katılımcılara aktardı. Batislam konuşmasını diğer konuşmalara göre çok daha kısa gerçekleştirdi ve insanların mutlu olabilmesi için öncelikle ne yaptığını, nasıl yaptığını ve kiminle yaptığını sevmeye çalışması gerektiğini belirtti. ‘’Günümüzde reklam dünyasında çok 12
rekabet var. Açıkçası siz gençlerin yerinde olmak istemezdim. Sektörde şu anda 500 kişilik ihtiyaç varsa siz her sene 5000 kişi olarak geliyorsunuz. Bu durumda kendinizi öne çıkarmanız gerekli. Kendinizi öne çıkarabilmeniz için kendi süper gücünüzü bulmanız lazım. Süper gücünüz hem basit hem akılda kalıcı olmalıdır.’’ diyerek sözlerini noktaladı.
Tribal Worldwide İstanbul Kurucusu: Arda Erdik Tribal Worldwide kurucusu Arda Erdik konuşmasını seyircilerin sorduğu sorular üzerinden gerçekleştirdi. -Netflix’e hazırladığınız kampanya gerçekten çok başarılıydı. Bu kampanyada Sadettin Teksoy’la görüşürken ne tepki aldınız? Kampanyayı hepiniz biliyorsunuz Stranger Things isimli bir dizinin tanıtımı ve dizinin konusu canavarlar. Türkiye’nin tek canavar uzmanı da Sadettin Teksoy olduğu için bu kampanyamız gayet hoşuna gitti ve olumlu karşıladı. -Şu ana kadar yaptığınız kampanyalarda yaşadığınız en büyük kriz neydi? Aslında pek aklıma gelmiyor zaten yaptığımız reklamlarda da şu ana kadar kimseyi incitmedik ama şöyle komik bir durum
BBDO Kreatif Direktörü: Erdinç Mutlu
Erdinç Mutlu konuşmasının başında çalışma saatlerinin çok yoğun olduğunu yaptığı işlerden olumsuz sonuçlarda alabildiğini ancak olumlu sonuçlar aldığında yaşadığı keyfi seyircilere aktardı. Reklamcılıkta bu işi gerçekten isteyen ve katlanabilecek kişilerin tutunabildiğini: ‘’Bu iş delilik sizlerde birer delisiniz’’ diye işten ayrılan bir stajyeri pekte haksız bulmamıştım.’’ sözüyle seyircilere aktardıktan sonra kendi değimiyle bu ‘’deliliğe’’ ilk adımı nasıl attığını dinleyenlere ‘’O sıralar üniversite son sınıftım ve şu sıralar hepinizin bildiği o sıralar pek bilinmeyen TBWA İstanbul’da bir iş görüşmesine gittim ve bana sordukları her soruya bilmiyorum sevmem gibi olumsuz cevaplar verdim. Eve geldiğimde kendime etmediğim hakaret kalmadı neden bu kadar dürüst oldum diye günlerce kendime sordum. Birkaç gün sonra ajans beni arayıp
gerçekleşti. Şok için hazırladığımız reklam kampanyasında Şok’ taki müşteri başka bir ajansın gerçekleştiği Bim reklamında kasiyerdi. Prodüksyon şirketlerinden kaynaklanan bir hata ama reklam yayımlandıktan sonra müşterimiz çıldırmıştı. Bizde müşteriye izleyicide Bim’in kasiyeri de Şoktan alışveriş yapıyor algısı yaratacak aslında bu bizim için avantaj diyerek işin içinden sıyrılmıştık. -Shell’ in Selin bebek reklamı kampanyasını nasıl oluşturdunuz? Müşteri bize ilk geldiğinde gerçek bir hikâyeyi reklam yapmamızı istedi. Reklam da gerçekleşen olayda 2 -3 yıl öncesinde gerçekten yaşanan bir durumdu. Bu hikâyenin gerçek olması insanların daha fazla ilgisini çekti. -Reklamcılıktaki başarınızı neye bağlıyorsunuz? Aslında çok basit hep kendime şu soruyu soruyorum ‘’Ben bunu izler miydim?’’.
kabul edildin dediklerinde yaşadığım şoku hayal bile edemezsiniz. Ajansa gidip neden beni aldınız diye sorduğumda ‘’çünkü dürüsttün diğerleri senin kadar dürüst olamadı’’ cevabını verdiklerin de aslında işin dışardan göründüğü gibi olmadığını oradaki insanlarında bizler gibi olduğunu anladım. TBWA ’da ki deneyimimden sonra pek çok ajansta çalıştım. Memnun olmadığım hiçbir yerde kalmadım. Çünkü bu iş bir ekip işi ve ekip içerisinde mutlu değilseniz bu kesinlikle işinize yansıyor.’’ sözleriyle anlattı. Konuşmasının sonunda da stajyerlere ne gözle baktığını şu sözlerle anlattı ‘’Ben eskiden olduğu gibi bir stajyerden veya yeni işe girmiş birinden mucize beklemiyorum ajansımda öyle. Hepimiz bu işin deneyimlemeden yapılamayacağının farkındayız.’’ 13
Öğrencinin Perspektifinde ERKEKLER DE AĞLAR “Erkekler ağlamaz!” Bu lafa bir yerden aşinalığınız var değil mi? Hatta Nilüfer’in aynı isimle bir şarkısı bile var. AXE sponsorluğundaki Can Bonomo’nun “Erkekler de Ağlar’ isimli müzik videosu, Manajans/JWT’nin orataya çıkardığı bir sosyal medya reklam kampanyası. Bu reklam filmi, “Find Your Magic” kampanyası imzasını taşıyor. AXE, yıllardır sürdürdüğü konumlandırmasını daha fazla kişiye ulaşabilmek amacıyla değiştirmeyi düşünmüş diyebiliriz. Marka, kaslı ve “mükemmel” erkek stereotipini ortadan kaldırarak ve belli bir stereotipe ait olmayan kendine güvenen erkeklerin markası
olmaya geçiş yapmayı hedefliyor gibi görünüyor. Sonuçta dünya değişir markalar da değişmek zorunda kalırlar. AXE bu yeni konumlandırmasına bir kampanya ile başlangıç yapıyor yani; “Find Your Magic” AXE markasının demek istediği çok açık “kendi büyünü bul.” Bu kampanya ilk önce Amerika’dan yola çıkıyor. İlk yola çıkan yabancı reklam filminde, kim kaslara ihtiyaç duyabilir ki sizi siz yapanı bulduğunuzda ve geliştirdiğinizde gibi mesajlar içeriyor. Türkiye’de ise “Find Your Magic” kapsamında şuan konu edindiğimiz “Erkekler de ağlar” reklam filmi ortaya çıkıyor.
Reklam filmi boyunca siyah beyaz çekimlerde, arkada Can Bonomo’nun şarkısıyla kasap, boksör, balet, aktör gibi farklı mesleklerden erkekler gözyaşlarını saklama gereği duymadan özgürce ağlıyorlar. Farklı mesleklerden bireylerin temsil edilmesiyle daha fazla kişinin reklam anlatısıyla özdeşlik hissetmesi amaçlanmış diyebiliriz. Bir de reklamın siyah beyaz çekimleriyle erkeklerin hüzünleri pişmanlıkları ve karanlık olan içlerinde yaşadıkları yalnızlık vurgulanmış gibi. Reklam filminde, erkekler arasında pek yaygın olmayan baletlik mesleğinin gösterilmesiyle hegemonik erkeklik düşüncesinin dışladığı
farklı erkeklere ve onların mesleklerine dikkat çekilmiş. Bu kampanya, sosyal medya platformlarında #erkeklerağlar etiketiyle destekleniyor. Verilere bakıcak olursak; dijital ortamda ilk 36 saat içinde 4,6 milyonu aşkın tıklamasıyla dikkatleri üstüne çektiği belli. AXE-Erkekler de Ağlar reklam filminin analizini yaptığımız bu sayımızda, Kocaeli Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Görevlisi İren Dicle DEVECİ ile toplumsal cinsiyet üzerine mesajlar içeren bu reklam filmini hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
14
en -Reklamlarda ki toplumsal cinsiyet stratejisinin etkilerini olumlu veya olumsuz yönleri nelerdir? Toplumsal cinsiyet dediğimiz alan aslında bizim gündelik hayatımızdan genelimize dolayısıyla medyaya yansıyan çok önemli bir kimlik biçimimiz. Reklamlar, ister istemez mal satmaya yönelik bir alan olduğu için toplumun genel yargılarını yansıtırlar. Bizde büyük oranda reklamlarda toplumsal cinsiyet anlamında ataerkil yapının izdüşümünü görürüz. Reklam bize bu anlamda çok devrimci bir şey sunmaz. Çünkü toplumun en geneline kendi ürününü yansıtmaya çalışan bir metindir. Dolayısıyla biz var olan cinsiyetçi rejimi yani; kadınları daha çok ikinci plana atan ama erkeği de belirleyen rejimi, reklam metinlerinde diğer medya metinlerinde olduğu gibi çoklukla görürüz. Ama reklam, biraz daha ilgi çekmeye daha çabuk söylemek istediği şeyi söylemeye yönelik olduğu için bazen etik ilkelerin çok dışına çıkan temsillere de rastlayabiliyoruz. Reklamın büyük oranda stratejisi nasıl daha eşitlikçi bir temsil yaparım değil nasıl müşterimi memnun edebilirimdir. Bu yüzden toplumsal cinsiyetçiliğe yönelik olumlu ya da olumsuz mesajlar vermek ilk etapta reklamın derdi olmaz. Ama tabi bir reklamcı var olan ataerkil yapıya ve cinsiyetçi rejime olumsuz tavırla yaklaşmıyorsa bunu yeniden yaratıyordur. Dolayısıyla “Bizim yaptığımız şey sadece bir reklam biz cinsiyetçi değiliz sadece reklam yapıyoruz” demek aslında medya mensubunun kendi sorumluluğunu almaması anlamına geliyor. Siz eğer cinsiyetçi bir şeyler yapıyorsanız o zihniyeti yeniden canlandırıyorsunuzdur ve bunda sorumluluğunuz vardır; her ne kadar işiniz başka bir şey olsa da. Reklamda ki cinsiyetçi tavırların olumsuz yönlerine örnek vermek
çok daha kolay. Örneğin; biz reklamlarda eğer kadın bedeninin sürekli bir cinsel obje olarak görürsek, kadının toplumsal yerinin yalnızca erkeğe hizmet etmek olduğunu, kadının hayatta ki başarısını güzelliğiyle ölçüldüğünü görürsek o zaman toplumda ki kadın anlayışı da bu şekilde gelişir. Benzer şeyler erkekler için de geçerli. Erkeğin tek becerisinin daha iyi bir ev, daha iyi bir araba almak olduğunu görürsek veya erkek evine daha çok para getirmediğinde kıymetsiz varlıklar olduğunu görürsek insanı duyguları olmayan erkekler yaratırız kafamızda. Olumlu yönler ise; biz aslında bu kadar basit varlıklar değiliz insan olarak. Bizim sadece güzelliğimizle ya da ne tükettiğimizle ölçülmez kıymetimiz. Bizler olduğumuz gibi güzel, etnik ilkelere ne kadar bağlı kaldığımızla kıymetli, hayatta yaptığımız güzellik ve başarılarla önemli olan varlıklarız. Belki bu gerçekçi temsile reklam ve diğer medya unsurları katkı sağlayabilir. Bunun haricinde çoğulcu bir temsil çok önemlidir. Örneğin biz reklamlarda yalnızca manken gibi kadınları görüyoruz. Sadece böyle kadınları gördüğümüz zaman dünya böyle kadınlardan ibaret sanıyoruz. Ve bizde o kadınlar gibi olmaya çalışıyoruz. Eğer biz reklamlarda farklı güzellik biçimlerine sahip kadınları daha çok görürsek, kendimizi daha çok görmüş oluruz. Farklı ırklardan, farklı kilolardan, farklı göz renklerinden kadınların bir araya gelip “Biz olduğumuz gibi güzeliz” mesajını içeren çok nadirde olsa reklamlar var. Mesela bunlar olumlu mesajlar. Ama tabi tüketim kültürü bu olumlu mesajları kamuya hizmet için değil de ilgi çekmek için verir. Genel olarak bakarsan reklamcının da belki daha insani sorumluluklarını gözeterek iyi reklam yapma imkanı olduğunu bilmesi önemlidir düşüncesindeyim.
15
-Kadınların reklamlarda ki toplumsal cinsiyetçi rolleri yerine farklı roller getirilmesi ne kadar başarılı olabilir, markanın imajına nasıl bir etki yaratır? Kadınlar, gördüğümüz gibi genel olarak çıplaklığıyla veya güzelliğiyle ön planda olabiliyor. Örnek verecek olursak; kimi reklamlar var kadın park yeri için saçını savuruyor veya son kalan keki alabilmek için etkileyici bir bakış atıyor. Yani kadınlara güzel olursan her şeyi elde edebilirsin, güzel olmazsan hiçbir şeyi elde edemezsin mesajı veriliyor. Ya da bir anne rolü olarak doyurmakla, bütün ev işleriyle ilgilenmekle bütün sorumluluğa sahip olarak gösteriliyor. Veya çalışan kadının toplumda artmasıyla birlikte belli çalışan kadın imgelerini de görüyoruz. Yine de toplumda ki genel kadın imajı bir şekilde yansıtılıyor. Mesela işten çıkmış eve takım elbiseyle gelen kadın çamaşır yıkamaya gayret ediyor. Örneğin; vitamin reklamlarında görüyoruz, kadın çalışıyor ama aynı zamanda çocuğuyla top oynamak veya üç çeşit yemek yetiştirmek zorunda. Evet, çalışan kadın ama aynı zamanda bir süper anne görevinde. Şimdi bu rolleri aşan bir reklam bize ne verebilir? Büyük oranda marka biraz daha üst sınıf, kendi toplumsal konumunun bilincinde kadın tüketiciye sesleniyorsa o zaman biraz daha sen özelsin mesajını vermeye çalışır. Ama bunu insanı olarak yapmıyor. Sen ne kadar özelsin bu parfümü al daha da özel olacaksın
16
gibi bir kandırmaya çıkıyor. Dolayısıyla biz bugün tüketim kültürü içerisinde eşitlikçi, insana insan gibi kıymet veren veya basmakalıp tipleri aşan temsilleri ancak o tüketici grubuna satmaya çalışırken görüyoruz. Oysa ki bu o kadar da zor değil. Bize gerçek insanlığımızı hatırlatan daha gerçekçi, daha farklı toplumsal kesimleri ve insan tiplerini betimleyen reklamlar elbette daha fazla insana seslenecek. Ama tabi ki daha fazla satacağına garanti veremeyiz. Bu biraz sıkıntılı. Çünkü genel mantık bu değil. Sonuçta reklamcı var olmayan bir toplum yapısını topluma dayatmıyor. Toplumda zaten kadına bu şekilde bakılıyor. Toplumun yapısı daha eşitlikçi bir yapıya gittiğinde reklamlar da buna uyum sağlayacak. Belki de bu değişimde tuzu olması gerekenler toplum olarak biziz, yani izler kitle. Toplumun kendisi zaten bu eşitlikçi sisteme gidebilir. Ama onun yanında bir metin yazarı, bir yönetmen yaptığı şeylerle ufak da olsa değişimler yaratabilir, ya da tam tersine var olan o yakındığımız sistemi yeniden normalleştirip medyaya aktarabilir. O yüzden, ‘Kitle bu kitle cinsiyetçi, bizde o cinsiyetçiliği devam ettiriyoruz.’ dediğimizde, aklanmış olmuyoruz. Reklamcı bir ürünün reklamını yapmakla yükümlüdür. Doğrudur, kamuya hizmet ettiğini düşünmez ama vicdana ne kadar hasar verdiğinin değerlendirmesini yaparak belki doğru ya da yanlış stratejiyi denetleyebilir.
-Televizyon reklamlarında kadınların ve erkeklerin geleneksel ve stereoptik rollerinden farklı roller ile yansımaya başlamasını sağlayan faktörler nelerdir? Onların daha iyi, daha güçlü tüketici olmaya başlamaları yüzündendir. Bazen toplumda var olan yargılara ters düşen reklam stratejileri ilgi çekmek veya tartışma yaratmak içinde kullanılabilir. Örneğin; Biscolata reklamları bir dönem bunun çok önemli bir örneğiydi. Çünkü biz kadın bedeninin cinsel obje olarak sömürülmesine çok alışkınız ama erkek bedeninin dişil arzuya sunulması, erkek çıplaklığının bir beğeni nesnesi olarak kullanılması, bizim toplumumuzda çok alışık olduğumuz bir şey değil. Biscolata’nın ilk yakışıklı, kaslı erkek bedenlerinin olduğu reklamlar ortaya çıktığında çok tartışma yarattı. Kimi kadınlar “Sonunda bizim de zevkimize göre güzel şeyler var” dedi kimileri ise bunu ahlaksızlık olarak yorumladı. Bu reklamlar çok ciddi ilgi çekti. Markanın yerleşiklik kazanmasına ciddi katkılar sağladı. Bunu yaparken reklamcının toplumsal cinsiyet eşitliğini düşünerek ortaya çıkardığını sanmıyorum. Orada konumlandırdığı tüketici büyük oranda kendini bilen, çalışan, ekonomik bağımsızlığı olan dolayısıyla kendini toplum yaşamında güçlü gören tüketici kadınlardı. O yüzden o kadının ilgisini çekip, onu güldürüp, onun hoşuna gidebilecek bir şeyler yapmak o marka için iyi bir stratejiydi. Bir yanıyla da alışılmadık bir şeylerin toplumda bir tartışma
yaratacağı dolayısıyla reklamın ilgi çekeceği, dilden dile başka mecralara sıçrayacağı bilinen bir şeydi ve çok başarılı oldu bu konuda. Bu reklam bir yanıyla dikkat çekiyordu erkek tüketici üzerinde çıplak erkekleri reklamlarında oynatan markanın ürününü almam düşüncesi vardı. Bir süre sonra buna alışıldı o kısımlar geçti ve marka ürünleriyle pazarda çok ciddi tutundu. Dolayısıyla bazen reklamcı bu tarz farklı şekillerde göstermeyi kamuya iyilik olsun ya da eşitlik olsun diye yapmıyor. Ama bunlar bizim evet bu şekilde olsaydı da dünya yıkılmıyormuş diye düşünmemizi sağlıyor. Biz mesela toplum olarak heteroseksist bir yapıdayız dolayısıyla biz reklamlarda hiç toplumsal cinsiyet açısından en yadırganan kesimleri örneğin LGBT bireyleri görmeyiz. Çünkü toplum buna alışık değil. Ama batıda kimi ülkeler de tüketim kültürü, LGBT bireylerin toplumda daha fazla güç kazanmasıyla bu bireylere yönelik tüketim faaliyetlerini arttırdı. Mesela ilk trans bireylerle ilgili moda dergilerinin çıkması toplumsal yapı içinde çok devrimci bir şey olarak düşünüldü. Çünkü yok sayılan bir toplumsal grubun artık varlığı kabul ediliyordu. Bu çok önemli ve güzeldi. Ama sonra artık trans kadınlar, toplumda eşit olmakla vb. değil hangi markayı tüketirlerse daha modern olurlarla, yalnızca bir tüketici olarak konumlandırılmaya başladı. Tüketim kültürü böyledir. Toplumda var olan yenilikçi, eşitlikçi yanları kendi bünyesine çevirir.
Her şey kanun, her şey kural, her şey garip, Bıkmadın mı dik durmaktan, göz yaşlarını silip silip? Sırtında bir yük var, gözün dalıyor İçindeki çocuk senin yerine ağlıyor Erkekler de ağlar, sev göz yaşını Küçükken ağlardın, unuttun mu masum, uslu? Erkekler de ağlar, katlanamaz hüzüne İndir maskeni bak yaşların, yakışıyor yüzüne Herkes farklı, herkes renkli, herkes soluk, Güçlü güçsüz herkes ağlar, için için, oluk oluk Dalmışsın uzaklara, gözlerin donuk Bekliyor ağlamanı içindeki çocuk Gözyaşların seni sen yapıyor, Erkekler de ağlar kardeşim silme yaşını. 17
Reklam Kütüphanesi Kenneth Roman
Reklam Dünyasının Kralı David Ogilvy
D
ünyanın en ünlü reklamcısı David Ogilvy’nin geçmişinde İskoç kökenler, yarım bırakılmış Oxford eğitimi, Paris’te şef olarak geçirilen yıllar ve sonrasında kapı kapı dolaşıp ocak satma macerası var. Ogilvy ayrıca, Washington’da gizlice İngiliz ajanı olarak çalıştı ve bir dönem Pennsylvania’daki Amiş kasabasında çiftçi olarak yaşadı. Madison Bulvarı’na bu tuhaf geçmişi ile donanmış şekilde gelişinden sonraki birkaç yıl içinde, tarihteki en etkili reklam kampanyalarından bazılarını yarattı. Kendi çapında bir ilk olan bu biyografide, Kenneth Roman Ogilvy’nin sıradışı hayat ve kariyer öyküsünü, reklam devinin yanında çalışmış olmaktan ileri gelen tecrübesine ve yaptığı yüzlerce röportaj ile geniş çaplı araştırmadan derlediği yeni bilgilere dayanarak anlatıyor. Kenneth Roman, Ogilvy’nin efsanevi mesleki girişimlerinden temel dersler çıkarıyor ve bu derslerin modern reklamcılık dünyası profesyonelleri için geçerliliğini gözler önüne seriyor.
18
Crispin Porter + Bogusky
H
Hoopla
oopla, Crispin Porter + Bogusky reklamcılığının nasıl bir şey olduğunu öğrenmek isteyenlere,neredeyse ajansın koridorlarında gezinip yapılan işleri görme düzeyinde bir okuma ve seyretme deneyimi sunuyor. 10 sene önce kimsenin adını bile bilmediği buMiami kökenli ajansın hiper yaratıcı işleri, reklam dünyası tarafından yakından izleniyor ama bu kitaptan işlerin ardındaki yaklaşımı bir bütün olarak kendi ağızlarından ilk kez dinliyoruz.
Uğur Batı’dan Reklamın Dili Kitap, reklamcılığı ilk olarak kavramsal olarak inceliyor. Reklamın tüm unsurlarını, ideal biçimleriyle ve örneklerle okuyucuya anlatmayı amaçlıyor. Reklamın Dili’nde yazar, reklamı reklam yapan görsel ve sözel metinler, grafik & tasarım, başlık, slogan ve gövde metin gibi unsurları; reklam dilinin sosyopsikolojik boyutunu ifade eden mizah, star stratejisi, korku, cinsellik gibi duygusal mesaj biçimlerinin kullanımını örneklerle açıklıyor. Reklamlarda kullanılan cümle yapıları, kelime türlerinin kullanım ağırlıkları, reklamcıların iletileri farklı amaçlara göre nasıl yapılandırdıkları gösteriliyor. Kariyerinde reklam yazarlığı, yaratıcı yönetmenlik, marka uzmanlığı ve öğretim üyeliği gibi reklamcılığın neredeyse tüm taraflarında bulunmuş olan Uğur Batı, kitabında reklam yazarlarına, tasarımcılara, reklam yaratıcılarına, marka uzmanlarına ve diğer tüm reklam profesyonellerinin yanı sıra iletişim öğrencilerine de sesleniyor.
19
Duayen Reklamcılar E
İLKLERİN VE İLKELERİN ÖNCÜSÜ BAY ACIMAN
li Acıman (Bay Acıman) 1919’da İstanbul’da dünyaya merhaba demiştir. Ailesi orta halli Yahudi kökenli Eli Acıman, genç yaşında İngiltere’de eğitime gitmiştir. İngiltere’den sonra babasının mesleği olan iplikçiliğe yönelmeyip de isminin ve işlerinin efsane olacağı reklamcılığa yönelir. Ancak vermiş olduğu bu karar, öyle planlanmış veya altyapısı oluşturulmuş bir şekilde olmamış daha çok spontane gelişmiştir. İngiltere’den döndüğü sırada, Moiz Acıman(abisi) , Eli Acıman için iş bulmuştur. Bulmuş olduğu bu işle, abisin Mahmutpaşa’dan dükkan komşusu olan o dönemin ünlü Yahudi kökenli işadamı ve modacısı Vitali Hakko’nun ürettiği şapkaların reklâmını yapmaya başlamıştır.
Birlikten doğan ajans: FAAL AJANS Bu ayrılıktan sonra Bay Acıman, 1946 yılında Türkiye’nin başlıca iş adamlarından Vehbi Koç ile tanışarak Koç şirketlerinin reklam işlerini almaya başlamış ve geniş bir iş potansiyeli bulmuştur. Böylece gelişmeye başlayan firma, 1957 yılında Eli Acıman, Arif Erdemir ve Nesim Matan’ın her biri ellişer bin lira ve eşit şartlarda ortaklıklarını ile şirketleştirerek “Faal Ajans” adını alır. Eli Acıman ABD’ye gidip 3 yıl kalmıştır. 1960 yılında ABD’den döndükten sonra ajansın işleri çok büyümüş ve 1965 yılında iyice gelişen iş olanaklarının da etkisiyle Acıman, Erdemir ve Matan ayrılırlar.
20
Efsane olma yolundaki ilk projesi sahne alıyor Bay Acıman’ın yapmış olduğu ilk reklamı Vitali Hakko’nun ünlü “şen şapka” reklamıydı. II. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, Türkiye’de “savaş ekonomisinin” sona ermiştir ve ekonomimiz toparlandı. Ve ilk şirketi açılıyor 1944 yılında BAY Acıman, Vitali Hakko ile birlikte “Faal Reklam Acentası’nı kurdular. Ancak işler zamanla umulduğu gibi gitmedi ve Vitali Hakko kısa bir süre sonra bu ortaklıktan ayrıldı.
Türk reklamcıların mektebi MANAJANS kuruluyor Eli Acıman “Manajans”, Arif Erdemir’de “Yeni Ajans” adıyla hayatlarına devam ettiler. Bu ayrılık ile beraber Acıman ve Erdemir müşterilerini de ikiye bölmüştür. İkili ayrılıktan sonrada kurulan her iki firma da müşteri portföylerine yeni isimleri ekleyerek bugün Türkiye’nin en büyük reklamcılık kuruluşu haline gelmiştir. Bay Acıman, sektörün en önemli kuruluşu olan Reklamcılar Derneği’nin
de kurulmasında en önden bayrak çeken insanlardan biriydi. Bay Acıman’da öncülük ettiği Reklamcılar Derneği’nin ilk başkanı ve onursal başkanı olmuştur. 1990 yılında Avrupa Reklam Ajanslar Birliği tarafından altın madalya alarak hem kendini hem de ülkemizi onurlandırmıştır. TÜSİAD’a uzun yıllar emek veren Bay Acıman, 1970 sonrası yıllarda İstanbul’da vergi rekortmenleri listesine de girmiştir.
Ve bir pencere kapanıyor 2004 yılında Hürriyet Gazetesi tarafından düzenlenmiş yarışmada Eli ACIMAN’a “Hürriyet Özel Ödülü” verilmiştir. Eli ACIMAN, yaşından dolayı mesleğinden çekilme kararı alıp reklam
ajansının genel yönetimini de kızı olan Linda ACIMAN’a bırakmıştır. 13 Ocak 2011 tarihinde 92 yaşındayken vefat etti.
Unutulmayacak bir hayat unutulmayacak bir miras 92 yıllık hayatında ülkemize bir çok eser vermiş Türkiye’de reklam camiasına imzasını bırakmıştır. Bay Acıman Türkiye’de ilkleri gerçekleştirmenin ötesinde ilkeleri ile de Türk reklamcılığına önemli katkılarda bulundu. Reklam camiası içindeki herkes Bay Acıman’ ı işini ciddiye alan, dürüst, eğlenceli ve yardımsever olarak tanıyor. Bay Acıman’ ın hafızalara kazılan çok önemli ve güzel sözlerini de size aktarmak isterim. Bunlardan birkaçı şöyledir:
“Kendinizi değil, işinizi ciddiye alın” “Meşgul olduğun konunun dostu ol” “Baloya giden, dans eder” “Çok öpüşen treni kaçırır” “Sunum, kolay yutulur olsun” Ölümünün ardından onursal başkanı olduğu Reklamcılar Derneği tarafından mirasına sahip çıkılan Bay Acıman için hazırlanan “Acıman: Her Başlangıçta Eli Var” belgeseli de mutlaka bilinmesi gereken bir belgeseldir. 21
Röportaj ELİF ÇİFTÇİOĞLU KİMDİR? Elif Çiftçioğlu, 1984 yılında Eskişehir’de dünyaya geldi. Eğitimini Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamlayan Çiftçioğlu, mezun olduktan sonra İstanbul’da yaklaşık 7 yıl çeşitli ajanslarda stratejist olarak çalıştı. Şu an Eskişehir’de ACT reklam ajansı çatısı altındaki F5 Dijital’de marka müdürü olarak görev yapıyor.
“Sabret, öğren, işini iyi yap” İşini iyi yapan kazanıyor, diploma bir süre sonra unutuluyor. İlk yıllarda sabırlı olmak, işi öğrenmek ve iyi yapmaya çalışmaktan başka yol yok…Şimdiden bir reklamcı gibi dünyada neler olduğunu takip etmeniz, her gün değişen dijital mecralara vakıf olmanız gerekiyor.” Eskişehir ACT reklam ajansı çatısı altındaki F5 Dijital’de marka müdürü olan Elif Çiftçioğlu, kasım sayımızda bizlere dijital reklamın günümüz şartlarındaki büyük değişim ve dönüşümünü ve sektördeki genel trendleri anlattı. -En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir? Çalıştığım ajansta yarışmalara katılıp ödül almak için uğraşıyoruz. Bu sıralarda bizi en çok meşgul eden şey bu. -Reklamcı olmayı tercih etmenizin özel bir sebebi var mıydı? Aslında üniversiteye girerken henüz kendimizi tanımıyoruz. Sınav ve test odaklı eğitim sistemimiz de buna pek müsaade etmiyor. O yüzden ben de diğer milyonlarca genç gibi önce bir bölüme yerleşip daha sonra mesleği tanıdım. Sonra reklamcılığı çok sevdim tabii. 22
-Reklamcı olduktan sonra hiç pişman olduğunuz oldu mu? Zaman zaman oldum tabii. Özellikle ilk yıllarda. Çünkü sektörde düzenli bir gelire sahip olmak için biraz zaman geçmesi gerekiyor. Arkadan gelen binlerce genç var ve patronlar ‘bu şartlar sana uymazsa gidebilirsin’ diyebiliyor. İlk yıllarda sabırlı olmak ve işi öğrenmek ve iyi yapmaya çalışmaktan başka yol yok yani. -Sizlerin de beğenerek takip ettiğiniz reklam şirketleri veya reklamcılar var mı? Alametifarika ve TBWA’i beğeniyorum.
-Bir üniversite mezunu olmanın mesleğinizde size göre olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir? Alaylı olarak adlandırılan ve mesleğe uzun yıllar emek veren insanlarla farklarınız nelerdir? Önce şu ayrımı yapmamız gerekiyor. Her diplomalı bir olmadığı gibi her alaylı da bir değil. Öğrenciliğini mesleğe ilgi duymadan tamamlamış birinin iş hayatında diplomasının faydasını göreceğini zannetmiyorum. Öğrenciyken proje ödevlerine ne kadar katıldı, yarışmalara katıldı mı, staj yaptı mı kısacası kendini hayata ne kadar hazırladı, önemli olan bu. -Reklam dünyasında bir şeyler değiştirme fırsatınız olsaydı neleri değiştirirdiniz? Reklam dünyasında tek değiştirilmesi gereken şey çalışma saatleri. Uzun çalışma saatleri herkesi törpülüyor. Yaratıcılığı bitiriyor ve sıradan işler yapmamıza neden oluyor.
-Reklamcı olmak isteyen gençler nasıl bir yol izlemeli? Öncelikle kendini keşfetmeli. Tasarıma mı yatkın, reklam fotoğrafçısı mı olmak istiyor, Stratejist mi yoksa metin yazarı mı… Bunun için de bol bol reklamcılıkla ilgili siteleri takip etmesi ve ilgisini çeken şeyin ne olduğunu bulması lazım. Daha sonra proje ödevleri ve yarışmalarda bu özelliğini kullanarak deneyim kazanabilir. Staj yaparken de seçtiği branşın iş hayatındaki yerini deneyimlemiş olur. Böylece iş başvurusu yaparken ne istediğini bilen ve bunun için hazırlanmış birisi olur.
-Siz dijital reklamcı olarak reklam dünyasının dijitale bakış açısını nasıl yorumluyorsunuz? Dijital dönüşüm her sektörü değiştirdi. Reklam dünyası da bu değişime en hızlı ayak uydurmak zorunda olan hatta öncü olması gereken bir sektör. Bu nedenle önce butik dijital ajanslar kuruldu. Küçük ekiple hızlı çözüm üreten ajanslar müşteriye sosyal medyayı anlatma görevini de üstlenmiş oldu. Daha sonra dijital mecralar da çeşitlendi ve kendi içinde reklam modellerini de çeşitlendirdiler. Bu da bizleri daha yaratıcı olmaya itti. Çünkü kullanıcı ister gazetede ister TV’de olsun reklamdan kaçar. Sosyal medya bize kullanıcıyı yakalamak için daha özgür bir alan tanıdı. Mobil cihaz kullanımının artması, internete erişimin yaygınlaşması ve bizim bu kitleye reklam izletme zorunluluğumuz işleri daha yaratıcı yapmamızı sağladı.
-Siz neden dijital reklamcılığa yöneldiniz? 2008’de henüz dijital reklamcılık çok yeniydi. Ben de Youth Republic’te stratejist olarak çalışıyordum. Bütün gün dünyayı takip edip hangi ülkede hangi marka ne yapmış öğreniyorduk. Sürekli yeni şeyler denemek ve daha farklı ne yapabiliriz diye düşünmek benim için çok çekiciydi. Şöyle düşünün; dün “gopro” diye bir şey çıktı ve çalıştığınız marka için su altında bir reklam çekmenin maliyeti üçte bir azaldı. Artık hayal gücümüzü su altında da çalıştırmamız gerekiyor. Bugün 360 derece video çeken makinalar ucuzladı, Facebook ve Youtube bu teknolojiyi destekledi ve biz şimdi bunla nasıl bir iş çıkarabilirizi düşünüyoruz. Dijital reklamcılık bu nedenle heyecanlı.
-Reklamcı olacak arkadaşlarımıza bir tavsiyeniz var mı? Genç arkadaşlarıma tavsiyem öğrenciyken de aslında reklamcı olduklarını düşünmeleri. Şimdiden bir reklamcı gibi dünyada neler olduğunu takip etmeniz, her gün değişen dijital mecralara vakıf olmanız gerekiyor. Bir de mutlaka yazlarınızı staj yaparak değerlendirin.
23
Kurallarını Kendi Yazan Yay Reklamcılık alanında yüksek lisans yapmış olan Aslı Didari, şu anda İstanbul Üniversitesi Gazatecilik Bölümü’nde doktorasını tamamlıyor. Kendisini matbaacılık alanında geliştirmek istediği için bir sene matbaada müşteri temsilciliği yaparak reklam verenin tarafına geçen Didari, bizlere bu tecrübesini şöyle açıkladı; “Reklam alanla reklam verenin dünyasını tanıdım, benim için güzel bir deneyimdi.”
Sektörün başında dergisinin tanımını yaparken ki halinden tutun günümüzdeki geldiği noktaya kadar olan konumunu aşamalı bir şekilde gösterdiği kolajında en önemli fotoğrafın ortadaki olduğunu söylüyor. “Gerçek yayıncılık o fotoğraf demek. Düşünceli, endişeli ve stresli”
Aslı Didari Kendi Gözünden Sektörel Yayıncılığı şöyle tanımlıyor: -Belirli bir sektöre hitap eden sürekli yayınlardır -Sahibi sektörden bağımsız kişiler olabilir -Bu işi yapmak için sektörün içeriğine pek fazla hakim olmanız gerekmez, danışmanlardan destek alınarak ilerlenebilir -Hedef kitlesi halk değil konunun profesyonelleridir -Amacı kesinlikle kardır, işletme mantığı ile hareket eder. 24
Sektörel Dergiyi Diğer Dergilerden Ayıran Ne? Dergileri birbirinden ayıran özellikler hedef kitleleri, dağıtım şekilleri, haber mantaliteleri ve yönetimidir. Sektörel yayında tekstil konusunda bir yayın çıkaracaksanız muhataplarınız tekstil dünyasına ürün veren insanlar yani üreticilerdir. Derginin içeriğini bu yöneticilere göre oluşturursunuz. Yayının yaşayabilmesi için üreticiye ürün verenlerden reklam almalısınız. Böylece dergiyi çıkartabilirsiniz.”
yınlar Dergiler Orkestraya Benzer “Eğer bu dergileri bir orkestraya benzetecek olursak, tüketici dergilerinde orkestra; şık giyimli ve ahenkle çalan insanlardan oluşur. Dergiler herkesin keyif alarak dinlediği, bir kere daha gelmek isteyecekleri orkestralardır. Sektörel yayınlarda orkestranın başında onları yöneten biri vardır. İnsanlar yorulmalarına rağmen güzel müzik yapabilmek için uğraşıyorlardır, ama orkestranın eksikliği nedeniyle çok fazla verim alamıyordur. Kurumsal dergilerde ise durum çok daha kötüdür. Herkes gergin bir şekilde elindeki enstrümanı çalmaya çalışır. Ortada bir tane değil birden fazla şef vardır ve hepsi orkestraya hükmeder. Kısacası insanların bir daha gelmek istemeyecekleri bir orkestradır.” -Sizce bu dönemde bu söyledikleriniz ne kadar mümkün veya gerçekleşiyor? Eğitimle ilgili bir çaba var ama benim açıkladığım şekilde genel bir çaba yok. Belki gündeme belki akıllara gelmiyor. Sonuçta kanun yapıcılar veya kredi sağlayıcılar vs. onlara bir proje götürülmesi ve hatırlatılması lazım ki ortaya çıkabilsinler. -Dergi çıkarmanın başında olanlar için ne gibi önerileriniz var? Öncelikle çıktığınız yoldan vazgeçmeyeceksiniz. Enerjinizi yoğunlaştırma işi. İstemezseniz ve yoğunlaşmazsanız o dergiyi çıkartamazsınız. Ne kadar donanımlı ve iyi olursanız olun istemezseniz yapamazsınız. En kötüsünü yapın ama ortaya bir iş çıkartın.
-Çalıştığınız dergi sektöründe sizi en çok kızdıran veya istemediğiniz nasıl durumlarla karşılaşıyorsunuz ve bunu nasıl değiştirmek istiyorsunuz? Her şeyin bir mantığı var. Mantıklı açıklandıktan sonra hiçbir şey batmıyor ama matbaanın yayını zamanında verememesi ve dağıtım firmasından geri dönüşlerin uzaması gibi aksilikler beni rahatsız ediyor. Onun dışında herkes üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Bir aksilik olsa bile eğer bir çaba varsa onu saygıyla kabul ediyorum. Bilinçli yapılmış veya ihmal edilmiş bir şey varsa insan ister istemez üzülüyor. -Dergicilik sektöründe bir şeyleri değiştirme fırsatınız olsaydı bunlar neler olurdu? Dergicilik sektöründe bütün çalışanlara eğitim verilmesini ve bunun zorunlu olmasını isterdim. Çünkü bunlar branşlaşma ile ilgili şeyler. Eğitimin dışında yayıncılıkta da devlet desteğinin olmasını çok isterdim. Kağıt önemli bir malzeme ve bunda kdv oranının düşmesini isterdim. İş-kur pek çok alanda istihdam için projeler yapıyor ve eğitim verdikten sonra işe yerleştiriyor. Aynı mantıkla gazetecilik mezunu arkadaşların spitoral yayınlarda çalıştırılmasını ve bir dönem onların sigortalarının ya da maaşlarının devlet tarafından ödenmesini isterdim.
25