ŞUBAT 2016 / Sayı: 12
14
ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU
24
PERİHAN SADIKOĞLU
28
BEYAZ PERDEYE GEÇEN DİJİTAL CENGAVERLER
EDiTO
KULTURA DERGİ 1 YAŞINDA İlk merhabamızın üzerinden tam bir yıl geçmişken sizi aynı heyecan ile selamlamanın keyfini yaşıyoruz. Bundan 1 yıl önce kendi ilgi alanlarını başkalarıyla paylaşmak isteyen bir grup hevesli insan tarafından temelleri atılan dergimiz artık 1 yaşında. O günden bugüne kadar aynı amatör ruh ile sizlerden gelen destek ve eleştiriler ile yolumuzu bularak rotamızı kaybetmeden yepyeni sayılarla karşınızda olabileceğimizi düşünmek bile şimdiden bizi heyecanlandırıyor. Kultura Dergi olarak biz de yazarken önümüzde yeni ufuklar açan, sanata ve gerek içinde yaşadığımız gerek farklı kültürlere açılan pencerelerimizi genişleterek daha uzun yıllar karşınızda olmayı umuyoruz.
Erdem Yaşar facebook.com/kulturadergi twitter.com/KulturaDergi
Bizim için bu özel ve anlamlı olan sayımızda bizi kırmayarak sorularımıza yanıt veren iki önemli oyuncuya da değinmek isterim. Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sergiledikleri oyun ile seyircinin beğenisini toplayan deneyimli oyuncular Zeyno Eracar ve Mert Asutay, bu ay dergimizin konuğu oldular. Yeni oyunlarından, Bakırköy Belediye Tiyatoları’ndan, oyunculuktan ve gelecek planlarından bahsettik. Bu ay dergimize konuk olmayı kabul eden bir diğer isim de Türkiye’nin ilk Mısırbilimcisi ve Mısır Kültür Derneği onur konuğu olan Perihan Sadıkoğlu oldu. Ocak ayında büyük Mimar Hürrem Şah’ın 12. yy.’da yapmış olduğu Divriği Ulu Cami’den ilham alarak oluşturduğu eserlerden oluşan sergisini açan Sadıkoğlu ile son eserlerini konuştuk. 8 Şubat’a kadar ziyaretçilere kapısı açık olan sergiyi kaçırmamanızı tavsiye ederim.
www.dipterafilm.com diptera@dipterafilm.com
Nice yeni sayılarımızda, uzun yıllar siz değerli dostlarımızla birlikte olabilmek umuduyla, keyifli okumalar...
0216 469 17 72 Marmara cad. Merve apt. 25/1 D:11 Kozyatağı, Kadıköy, İstanbul
Genel Yayın Yönetmeni: Erdem Yaşar Yazı İşleri Müdürü: Emir Bozkurt Editör: Emin Eren, Gülşan Karademir, Tuna Akşen
Görsel Yönetmen: Gülay Sağ İletişim: info@kulturadergi.com bulten@kulturadergi.com
iÇiNDEKiLER ŞUBAT 2016
16
24
28
ZEYNO ERACAR & MERT ASUTAY
PERİHAN SADIKOĞLU
BEYAZ PERDEYE GEÇEN DİJİTAL CENGAVERLER
Deneyimli oyuncular ile yeni tiyatro oyunlarını Yarın Başka Koruda’yı ve oyunculuğu konuştuk.
Mısırbilimci ve ressam Perihan Sadıkoğlu son sergisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Bilgisayar ve konsol oyunlarından sinemanın büyülü dünyasına atlayan kahramanlar dosya konumuzda.
4
10
24
14
28
HABERLER PERA FİLM’DE ÇEHOV’A ÖVGÜ
HABERLER YILIN EN KISA AYI İŞ SANAT İLE DOLU DOLU
HABERLER THE BEATLES, SPOTIFY’DA REKOR KIRDI
HABERLER 73. ALTIN KÜRE ÖDÜLLERi SAHiPLERiNi BULDU
6 8
HABERLER HOZIER BİLETLERİ SATIŞA ÇIKIYOR
16
RÖPORTAJ ZEYNO ERACAR & MERT ASUTAY
RÖPORTAJ PERİHAN SADIKOĞLU DOSYA KONUSU BEYAZ PERDEYE GEÇEN DİJİTAL CENGAVERLER
42 46
KİTAP SİNEMA KULTURA
3
BARIŞ MANÇO İLE 7’DEN 77’YE 140 farklı ülkeyi dolaşarak Ekvator’dan Kutuplara yaklaşık 800 bin km’den fazla yol giden, Türkiye’yi ve dünyayı karış karış gezerek, Türk Kültürünü dünya kültürü ile buluşturan, dünya kültürlerini ve dünyanın neresinde ne yaşanıyorsa Türkiye’ye tanıtan “Barış Manço ile 7’den 77’ye Programı” örneği olmayan bir televizyon efsanesidir. Bu efsane TV programının yayına girişinin 25’inci yılı nedeniyle programın yapımcısı ve yönetmeni Erkmen Sağlam dünyanın dört bir yanında çektiği fotoğraflarla ilk olarak “Milli Saraylar Müzesi Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde” bir sergi açmıştı. 7’den 77’ye ekibi bu kez, Deepart organizasyonu ile Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisini ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında sergilemeye başlıyor. Alt yazılı fotoğraflarıyla belgesel nitelikli “Erkmen Sağlam’ın Objektifinden Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisi” yurt içinde ve yurt dışında ülkemiz kültürünün tanıtımına bu sergiler aracılığıyla katkı sağlamayı sürdürecek. Adeta bir turne niteliği olan sergiler zincirinin ilk durağı Ankara Next Level Alışveriş merkezi olacak.
JULIO BASHMORE VE TODD EDWARDS İSTANBUL’DA
PERA FİLM’DE ÇEHOV’A ÖVGÜ
Pera Film, Şubat ayı boyunca Çehov’un tanınmış yapıtlarının film uyarlamalarından oluşan “Gökyüzü Işıldıyor: Çehov’a Övgü” adlı programı sunuyor. Programda Çehov’un yapıtları ağırlıklı olarak Sovyet ve Rus yönetmenlerin merceğinden sunuluyor. Pera Film’in, 29 Ocak tarihinden itibaren yer vereceği “Gökyüzü Işıldıyor: Çehov’a Övgü” başlıklı Çehov filmleri seçkisinde yer alan filmler 27 Şubat’a dek izlenebilecek. Seagull Films işbirliğiyle sunulan programda Rusya’nın en iyi çağdaş yönetmenlerinden Karen Şaknazarov, Andrei Konçalovski, Nikita Mikalkov gibi isimlerin yanı sıra, Nuri Bilge Ceylan’ın Çehov hikayelerinden esinlendiği “Kış Uykusu” ile Louis Malle’in hayata veda etmeden önceki son filmi 42. Sokakta Vanya da eşlik ediyor.
4
KULTURA
Red Bull Music Academy Nights, 2016 sezonuna Kaan Düzarat’ın ev sahipliğinde İngiliz house müzik prodüktörü Julio Bashmore ve New Jerseyli prodüktör Todd Edwards ile giriyor.Bashmore ve Edwards kendilerine has yorumlarıyla harmanladıkları müziklerini 5 Şubat 2016’da Babylon Bomonti’de elektronik ve house müzik tutkunlarına sunacak. Aynı gün 2016’da Montreal’de gerçekleşecek Red Bull Music Academy’ye başvuru dönemi kapsamında SAE Institute Istanbul’da efsane house ve garage prodüktörü Todd Edwards ile saat 19.00’da bir söyleşi gerçekleştirilecek.
SAHNE VE BELLEK
ÖZDEMİR ASAF’IN DİZELERİ KADIKÖY’DE Kadıköy Belediyesi’nin, ‘Yaşayan Sokaklar Projesi’ sürüyor. Kadıköy’de yaşayan sanatçıların yaşadıkları sokakların bilinirliğini artırmak amacıyla başlatılan proje ilk olarak usta şair Cemal Süreya ile başlamıştı. Cemal Süreya’nın Kadıköy’de yaşadığı evin bulunduğu sokak düzenlenmiş ve kaldırımlara şairin sevilen beş şiirinden dizeler yazılmıştı. Cemal Süreya’nın yaşadığı evin bulunduğu sokakta yapılan düzenlemelerden sonra ikinci çalışma Özdemir Asaf için, şairin Acıbadem’de yaşadığı evin bulunduğu sokağa yapılıyor. Şairin evinin önündeki kaldırım taşlarından bir bölümü üzerine Lavinia, Noktasız, Altro, Düello şiirlerinden dizeler yazılıyor.
42 Maslak ve SANATORIUM işbirliğiyle 28 Ocak Perşembe günü açılışı gerçekleşen Sıtkı Kösemen ‘Sahne ve Bellek’ Sergisi 4 Mart tarihine kadar Art!SPACE Gallery’de sanatseverleri bekliyor. Sanatçı, “Sahne ve Bellek” başlıklı fotoğraf serilerinde, şimdilerde terk edilmiş olan Ortaköy’deki Yahudi Erkek Öğrenci Yurdu’nun duvarlarında 70’li yıllardan kalmış pin-up manken posterleri ile bellek ve çevre ile ilintili düşünceleri, kim olduğumuz üzerindeki etkilerini keşfediyor.İstanbul’un çok kültürlü / sosyopolitik tarihi ile birlikte mükemmel harmonisine tanıklık etmek isteyenler; Sıtkı Kösemen’in ‘Sahne ve Bellek’ isimli sergisini 4 Mart tarihine kadar 42 Maslak Art!SPACE Gallery’de ziyaret edebilir.
20. ROXY MÜZİK GÜNLERİ Roxy Müzik Günleri, 20. yılında Rocco sponsorluğunda gençlerin yanında yer almaya devam ediyor. Yaratıcılığın eğlence ile buluştuğu gençlerin markası Rocco ile yepyeni yetenekleri geleceğe taşımaya devam eden Roxy Müzik Günleri, Türkiye’nin dört bir yanından müzisyenleri bir araya getiriyor. Rocco ile Roxy Müzik Günleri’nde katılımcılar, müzik dünyasının önemli isimlerinden oluşan jüri üyeleri; Aylin Aslım, Barış Akpolat, Bengi Ünsal, Hakan Tamar, Haluk Polat, Can Bonomo, Can Temiz, Kanat Atkaya, Koray Candemir, Murat Hasan, Ömer Ahunbay, Özge Fışkın, Sarp Dakni, Şafak Ongan, Taner Öngür, Tayfun Polat, Tibet Ağırtan ve Turgay Gülaydın tarafından değerlendirilecek.
KULTURA
5
RADYO’DAN VAZGEÇEMİYORUZ
SAN MARINO’YU SERHAT HACIPAŞALIOĞLU TEMSİL EDECEK
Eurovision tarihinde bir ilke imza atarak başka ülke adına yarışmaya katılan ilk Türk sanatçı olan Serhat Hacıpaşalıoğlu, şarkının 4 farklı dilde 4 farklı versiyonunun hazırlandığını duyurdu. Serhat San Marino yetkililerin kendisine nasıl teklif getirdiklerini açıkladı. “Son yaptığım Fransızca şarkı Je M’adore geçen sonbahardan beri Avrupa’da dans ve DJ listelerinde bir numara oldu. Ve medyada yer aldı. San Marino yetkilileri, kendi adına Avrupa’da yükselen bir yıldız arayışıyla menajerimle bağlantıya geçtiler. Ekim ayından beri konuşuyoruz. Sonunda kabul ettim.’’ sözleriyle süreci anlattı.
THE BEATLES, SPOTIFY’DA REKOR KIRDI
URYAD ve Nielsen tarafından her ay en az 5 bin hane ve 7500 birey ile yapılan “Radyo Dinleyici Ölçümü Araştırması”nın Aralık 2015 sonuçları açıklandı. Güncel sonuçlar radyo dinleme oranlarının Türkiye genelinde yaklaşık yüzde 70’ler civarında olduğunu gösteriyor. Yani sosyo-ekonomik statü grubundan bağımsız olarak her 10 kişiden en az 7’si radyodan vazgeçmiyor. Radyo dinleme oranları en çok AB SES grubunda görülüyor bu da özellikle reklam kampanyası planlamaları için oldukça önemli bir veri. AB SES grubu, toplum genelinin tüketim alışkanlarını etkilemesi bakımından reklamverenler nezdinde “trendsetter” grup olarak tanımlanıyor.
6
KULTURA
The Beatles, geçtiğimiz yılbaşı öncesinde müzikseverler ile buluştuğu Spotify platformunda rekor dinlenme rakamlarına ulaştı. Henüz 1 ay bile geçmemişken, 250 milyonun üzerinde dinlenme rakamına ulaşan The Beatles, Viral 50 listesinde de 38 şarkı ile egemenliğini kurmuş durumda. The Beatles dinleyen Spotify kullanıcılarının yüzde 79’u, grubun aktif olduğu yıllardan sonra doğdu. Grubu en çok, yüzde 32 oranı ile 25-34 yaş aralığındaki müzikseverler dinledi. Onları yüzde 25 ile 18-24, yüzde 16 ile 35-44, yüzde 11 ile 55+ ve yüzde 10 ile 45-54 yaş aralığındaki kullanıcılar takip ediyor. En düşük dinleme oranına sahip grup ise yüzde 5 ile 17 yaş ve altındaki çocuk ve gençler.
SANAT 7/24
D&R 2015’IN BİRİNCİLERİNİ AÇIKLADI
Türkiye’nin kültür ve eğlence dünyası D&R, kitap, müzik, film ve oyun alanında 2015 yılının en çok satanlarını açıkladı. D&R’in listesine göre yerli müzikte ‘Kayahan’ın En İyileri 1’ albümü birinci olurken yabancıda Taylor Swift’in ‘1989’ albümü liderliğe oturdu. 2015 yılının en çok satan kitabı Küçük Prens, en çok satan filmi ise Interstellar (Yıldızlararası) oldu. Oyun konsolunda en çok Fifa 16, bilgisayarda ise The Witcher 3 Wild Hunt oynandı. D&R’ın listesine göre 2015 yılında en çok satan eserlere bakınca tüketicilerin artık dünya ile paralel zevklere sahip olduğu ortaya çıktı.
Genç sanatçı ve tasarımcıları desteklemek amacıyla kurulmuş olan ARMAGGAN Art & Design Gallery, bu yıl dördüncü kez düzenlediği SANAT 7/24 sergisini 20 Ocak – 29 Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleştiriyor. “Sanat Her Zaman Her Yerde” başlığı altında açtığı sergiyle ARMAGGAN Art & Design Gallery, kavramsal özelliklerinin yanı sıra işlev yüklenen sanat eserlerine kapılarını açıyor. “Sanat gündelik yaşamın içindedir, insanidir ve gereklidir” çıkış noktasıyla kurgulanan sergi, bu mottoyu takip ederek 21 sanatçının eseriyle “Sanat eseri 7/24 yanımızda nasıl olur?”, “Sanat gündelik hayata nasıl dahil olur?” gibi sorulara yanıt arıyor.
FİLM NOIR Zekayı zorlayan, insanları düşünmeye sevk eden, onları yeni dünyalara sürükleyen, düşünceden düşünce doğuran her yaratıcı işin onu çok heyecanlandırdığını anlatan Mehmet Güreli, Film Noir dönemi üretimlerinin ona bu heyecanı yaşattığını söylüyor. Ressam yeni sergisinde bunu tuvaline yansıtıyor. Mehmet Güreli’nin resimlerinde, Film Noir detaylarını, bazen çizdiği karakterlerin gözlerinde, bazen ışıklar arasına saklanmış, bazen de yazılarda buluyoruz. Güreli’nin resimlerindeki kadınlar ve erkekler de kesinlikle bir karakteri temsil ediyor. Resimlerdeki karakterler bir Femme Fatale, bir dedektif ya da katil olabilir... Bir karakteri Femme Fatale bir kadın olarak hayal etmek onun zekasını ve çekiciliği kullanarak yapabileceklerine dair bir dolu macerayı da zihinlerde canlandırıyor. Her karakterin içinde bulunduğu atmosfer, etrafını saran renk ve resmin içindeki ışıklar karakter üzerine hayaller kurdurtuyor. İzleyici kendini ışık ve gölge oyunlarının gizemiyle birlikte bir Film Noir filminin içinde buluveriyor.
KULTURA
7
SHREK MÜZIKALİ İSTANBUL’DA Uluslararası turnesine İstanbul’da, Zorlu PSM’den başlayacak olan, Broadway’in dev prodüksiyonu, SHREK Müzikali 22 şov boyunca her yaştan hayranını misafir edecek. Müzikal, 10 konteynerlik dev seti, 60 kişilik kadrosu ve canlı orkestrasıyla müzikal tarihinin en renkli ve eğlenceli yapımlarından biri… Orijinal dilinde seyirci ile buluşacak olan müzikal, Türkçe üstyazı ile sahnelenecek. En İyi Kostüm dalında Tony Ödülü sahibi olan müzikal, sinemadan Broadway’e başarılı uyarlamasıyla eleştirmenlerden tam not alıyor. Uluslararası turne kapsamında ilk kez Türkiye’ye gelecek müzikal, yaklaşık 3 hafta boyunca, 7’den 70’e izleyenleriyle buluşacak.
TÜNEL 141 YAŞINDA 1875 yılında hizmete giren Karaköy-Beyoğlu Tüneli’nin 141’inci yılı 18 Ocak 2016 Pazartesi günü kutlamayla taçlandı. Yer altı metroları arasında ilk, dünyada ise ikinci metro olma özelliği taşıyan Karaköy ile Beyoğlu’nu en kısa yoldan birbirine bağlayan tarihi Karaköy Tüneli için, 18 Ocak 2016 Pazartesi günü saat 10:00-10.50 saatleri arasında yıl dönümü kutlaması yapılacak. Eski adıyla Galata-Pera arasında sefer yapan tünel metrosu günde ortalama 181 seferle 15 bin dolayında yolcu taşıyarak sıfır kaza riskiyle çalışıyor.
HOZIER BİLETLERİ SATIŞA ÇIKIYOR
“Take Me To Church” parçasıyla müzik kariyerinde hızlı bir çıkış yakalayan İrlandalı şarkıcı Hozier, 3 Mart Perşembe akşamı Off the Hook serisinin ikinci konseri için Pozitif deneyimiyle Volkswagen Arena’da performans sergilemeye hazırlanıyor. Hozier’in kendi adını taşıyan ilk albümünün Avrupa turnesi kapsamındaki son konserinin avantajlı biletleri için geri sayım başladı. Şarkılarında blues ve soul geleneğini indie rock çatısı altında, güçlü sözlerle birleştiren Hozier’in Volkswagen Arena’daki konseri öncesinde İngiliz müzisyen Rhodes sahne alacak. “Always” isimli şarkısının BBC Radio 1 tarafından keşfedilmesiyle ismini duyuran Rhodes, alternatif müziğin yeni nesil yükselen isimlerinden biri olarak gösteriliyor.
8
KULTURA
SEVGİLİLER GÜNÜ’NDE BUZDA AŞK
AÇ KAPIYI SEN GELDİN
Türkiye’nin en büyük açık hava doğal buz pisti UNIQ Winter Tales, 14 Şubat gecesi romantik ve eğlenceli anıları hafızalara kazımaya hazırlanıyor. Ay ışığının altında, kırmızıya bürünecek olan pistte unutulmayan aşk şarkıları çiftlere eşlik edecek. UNIQ Winter Tales, ormanın içindeki 1200 metrekarelik geniş alanıyla, en büyük hediyenin unutulmayacak bir anı olacağına inanan çiftleri bekliyor. Pist, sevgililer Günü’nü buz üstünde geçirmek isteyenler için saat 22.00’ye kadar açık olacak.
Seramik sanatçısı Şenay Akkurt’un“Aç Kapıyı Sen Geldin” adlı ilk kişisel sergisi, D’art Galler’de, 6-28 Şubat 2016 tarihleri arasında sanat severlerin beğenisine sunuluyor. Ziyaretçileri yaşamdaki kilitler, kapalı kapılar ve çözüm arayışındaki seçilmiş anahtarlar arasında süregelen bir yolculuğa çıkaracak sergide; tamamı elde şekillendirilmiş ve sadece birer adet üretilen eserler yer alıyor. Akkurt, çalışmalarıyla, günlük yaşam içinde sıradanlaştırdığımız sorulara ve çok yakınımızda hatta kendi içimizde olduğunu fark edemediğimiz yanıtlarına gönderme yapıyor.
FRIEND YENİDEN
Başrollerini Jennifer Aniston, Courteney Cox, Lisa Kudrow, Matt LeBlanc, Matthew Perry ve David Schwimmer’ın paylaştığı, üç kadın ve üç erkekten oluşan sıkı arkadaş grubunun komik deneyimlerini anlatan dizi, sadece Amerika’da değil, dünyanın her yerinde çok sayıda hayrana sahip. Dizinin Türkiye’deki hayranları, bu müjdeli haberi alınca anında Twitter’a akın etti. Duydukları heyecanı Twitter’daki diğer Friends hayranlarıyla, #FriendsReunion hashtagiyle paylaştı. Ünlü doksanlar sitcom’unun her yaştan hayranı olduğunu ve dizinin Türk hayranlarının nostaljiyi çok sevdiğini aşağıdaki Tweet’lerden kolayca anlamak mümkün.
KULTURA
9
YILIN EN KISA AYI İŞ SANAT İLE DOLU DOLU İş Sanat, klasik müziğin duayenlerinden dünya müziği yıldızlarına, yöresel ezgilerden şiirimizin usta kalemlerinin dizelerinin seslendirildiği dinletilere ve müzikli çocuk oyunlarına uzanan renkli programıyla şubat ayında da sanatseverlerin buluşma noktası olacak.
Kremerata Baltica eşliğinde efsane piyanist Martha Argerich İş Sanat’ta İş Sanat, özenle hazırladığı 16. sezon programı kapsamında klasik müzik dünyasının çınarlarından Arjantinli piyanist Martha Argerich’i sahnesinde konuk etmenin onurunu yaşıyor. Buenos Aires’in egzotik topraklarında dünyaya gelen ve beş yaşında piyano dersleri almaya başlayan Martha Argerich, 1964 yılında Varşova’daki Chopin piyano yarışmasını kazanarak dünya sanat çevrelerinin ilgisini çeken bir isim… 48. Grammy Ödülleri’nde Claudio Abbado yönetimindeki Mahler Chamber Orchestra ile gerçekleştirdiği Beethoven 2. ve 3. piyano konçertoları kaydıyla “Orkestra Eşliğinde En İyi Solo Performans” ödülüne layık görülen sanatçı, Gramophon, Choc, BBC Müzik Dergisi gibi prestijli ödüller ile klasik müziğin efsanevi yorumcuları arasındaki yerini almaya başardı. 19. ve 20. yüzyıl piyano literatürüne olan hâkimiyetiyle tanınan Martha Argerich, Bach’tan Beethoven’a, Schumann’dan Liszt’e, Debussy’den Ravel’e ve Bartók’a uzanan sınırsız bir vahada repertuvarın da sahibi… Argerich’in sıklıkla bir araya geldiği Letonyalı dünyaca ünlü keman virtüözü Gidon Kremer tarafından 1997 yılında kurulan topluluk Kremerata Baltica ise 50’den fazla ülkede, 1500’den fazla konser vererek tüm Asya, Avustralya, Kuzey-Güney Amerika ve Avrupa’yı turladı ve oda müziği alanında uluslararası bir markaya dönüştü. Başarısını 2001 yılında kaydettiği “After Mozart” CD’si Grammy ve ECHO Klasik ödülleriyle taçlandıran topluluğun Martha Argerich’e eşlik edeceği bu özel konser 5 Şubat, Cuma akşamı saat 20.30’da.
10
KULTURA
Çanakkale Zaferi Sunay Akın’ın öyküleri, Onur Akın’ın türküleriyle yâd edilecek Benzersiz kahramanlık hikâyeleri ile tarihimizin dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Savaşı’nın 100 yıllık öyküsü çok özel bir projeyle sahneye taşınıyor. Kendine özgü, akıcı anlatımıyla dinleyenleri etkileyen Sunay Akın, günümüzün en değerli özgün müzik yorumcularından Onur Akın, Nilüfer Sarıtaş ve Cihan Yıldız ile bir araya gelerek zaferin hiç bilinmeyen yönlerini aktaracak. Sunay Akın’ın duygu dolu anlatımına, Onur Akın’ın seslendireceği “bu topraklarda yüzlerce yıldır yaşayan halkların sözlü ve müzikli tarihi” olan türküler eşlik edecek. Sanatseverleri geçmişin değerli mirasıyla buluşturacak bu anlamlı proje 6 Şubat, Cumartesi akşamı saat 20.30’da gerçekleşecek.
Ödüllü piyanist Anna Vinnitskaya ve Cameristi Della Scala ile müzik dolu bir gece İş Sanat, kısa sürede uluslararası müzik dünyasının dikkat çeken yeteneklerinden biri olan ve Türkiye’deki klasik müzik izleyicisinin de beğeniyle takip ettiği Rus piyanist Anna Vinnitskaya’yı sahnesinde ağırlıyor. Müzikle iç içe yaşayan bir aileden gelen ve ilk piyano derslerini altı yaşındayken annesinden alan Vinnitskaya, sekiz yaşında orkestra ile ilk konserini, dokuz yaşında ise ilk resitalini verdi. 2007 yılında Brüksel’de düzenlenen Uluslararası Kraliçe Elizabeth Yarışması’nda birincilik ödülünü alan zarif piyanist, 2008 yılında Schleswig-Holstein Müzik Festivali’nde Leonard Bernstein Ödülü’nü aldı. Rachmaninov, Gubaidulina, Medtner ve Prokofiev eserlerini içeren ilk CD’si ile “Diapason d’Or” ve Classica Magazine’in “Choc du Mois” ödüllerine layık görülen sanatçıya gecede La Scala orkestrasının müzisyenleri tarafından 1982 yılında kurulan Cameristi Della Scala eşlik edecek. 18. yüzyıldan günümüze uzanan zengin bir repertuvara sahip olan topluluk, eserlere getirdiği canlı ve incelikli yorumla beğeni topluyor. Son yıllarda New York’taki Carnegie Hall, Paris’teki Salle Gaveau, Varşova Operası, Moskova’daki Tchaikovsky Hall, Buenos Aires’teki Coliseum olmak üzere birçok prestijli salonda sahne alan Cameristi Della Scala ve Anna Vinnitskaya Bach, Respighi, Rossini ve Bossi’den eserlerle 11 Şubat, Perşembe akşamı sanatseverlerle buluşacak.
KULTURA
11
Türk şiirinin usta kalemlerinden aşk dizeleri Bir şubat ayı klasiği haline gelen Aşk Şiirlerinden Seçmeler, şiir tutkunlarına romantik bir gece vadediyor. “Sende Ben İmkânsızlığı Seviyorum” başlıklı dinletiyi Atilla Birkiye hazırladı, Mehmet Birkiye sahneye uyguladı. Serdar Yalçın’ın piyanosu ve besteleri eşliğinde bir sanatçı lokali atmosferinde gerçekleşecek dinletide, modern şiirimizin ustalarından Ahmed Hâşim, Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oktay Rifat, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Özdemir Asaf, Attilâ İlhan, Arif Damar, Can Yücel, Ümit Yaşar Oğuzcan, Turgut Uyar, Edip Cansever ve Cemal Süreya’dan seçilmiş şiirler yer alıyor. Tilbe Saran, Hümay Güldağ, Metin Belgin ve Hakan Gerçek’in sesleriyle hayat vereceği dizeler, Sevgililer Günü’nün hemen ertesinde 15 Şubat, Pazartesi akşamı saat 20.30’da İş Sanat’ta yankılanacak.
Ünlü mezzo-soprano Anne Sofie von Otter ve Les Musiciens Du Louvre’dan barok ziyafeti Deutsche Grammophon etiketli çok sayıda kaydıyla International Record Critics’ Award, Grammy, Diaspason d’Or gibi saygın ödüllerin sahibi olan ve kendi kuşağının en iyileri arasında gösterilen Anne Sofie von Otter, The Guardian’ın klasik ve barok dönem repertuvarını en iyi icra eden topluluklar arasında gösterdiği Les Musicien du Louvre, Thibault Noally yönetiminde İş Sanat’a konuk oluyor. Sir Simon Rattle yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası, Alan Gilbert yönetimindeki Boston Senfoni Orkestrası, Christoph Eschenbach yönetimindeki Washington Ulusal Senfoni Orkestrası ve daha birçok orkestra ile aynı sahneyi paylaşan Anne Sofie von Otter, klasiklerden çağdaş eserlere uzanan zengin repertuvarıyla opera sahnelerinin aranan solistlerinden biri. Strauss’un Pembe Şövalye operasındaki Octavian rolü ile uluslararası ün kazanan mezzo-soprano, pop yıldızı Elvis Costello ve ünlü caz piyanisti Brad Mehldau ile gerçekleştirdiği işbirlikleri ile de dikkat çekiyor. Cecilia Bartoli, Anne Sofie von Otter, Philippe Jaroussky, Jennifer Larmore gibi ünlü müzisyenlerle düzenli olarak konserler veren Thibault Noally’nin şefliğini üstleneceği bu muhteşem kaçırmak istemeyenler 23 Şubat, Salı akşamını ajandalarına not edebilirler. 12 konseri KULTURA
Flamenko’nun prensi Miguel Poveda Türkiye’de ilk kez İş Sanat’ta İş Sanat’ın dünya müziği serisinin ilk konuğu, Flamenko’nun yakışıklı prensi Miguel Poveda oluyor. Barcelona’da doğup büyüyen ve 15 yaşında Katalonya’daki Flamenko kulüplerinde dans eden kız kardeşi Sonia Poveda’ya eşlik ederek şarkı söylemeye başlayan Miguel Poveda, Festival Nacional del Cante de las Minas’ın büyük ödülü La Lámpara Minera’yı kazanarak kariyerinde hızlı bir çıkış yakaladı. Bigas Lunas’ın La Teta y la Luna filmindeki rolü ve ilk solo albümü Viento del Este ile tanınırlığa ulaşan sanatçı, konserlerinin yanı sıra diskografisine sığdırdığı 11 albüm ile geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Bugüne kadar Enrique Morente, Carmen Linares, Paco de Lucia, Eva Yerbabuena, Tomatito gibi Flamenko devleriyle çok sayıda müzikal işbirliği gerçekleştiren sanatçı, Carnegie Hall, Lincoln Center, the Wiener Koncerthaus gibi saygın salonlarda performanslar sergiledi. Pedro Almodovar’ın Kırık Kucaklaşmalar (Broken Embraces) filminin çok beğenilen soundtrack’lerinde sesiyle yer alan Poveda’nın etkileyici performansını kaçırmak istemeyenler 26 Şubat, Cuma akşamı İş Sanat’ta buluşuyor.
Sahne Denilen Büyülü Kutu’dan çıkacak sürprizlere hazır olun İş Sanat’ın sevilen çocuk etkinliği Sahne Denilen Büyülü Kutu, şubat ayında bir kere daha miniklerle buluşuyor. Çocuklara müzikli bir oyunun sahnede her yönüyle nasıl hayat bulduğunu gözlemleyecekleri bir deneyim sunan oyun, minik sanatseverlerin sahne arkasında verilen büyük emeği ve perde arkasındaki görünmez kahramanları tanımalarını da sağlıyor. Sahnenin sır perdesinin aralandığı bu özel gösteride, şarkıların ve dansların yanı sıra sahnedeki büyülü kutudan çıkan sürprizler de yer alıyor. Murat Göksu’nun yazıp yönettiği bu sihirli oyunun kahramanlarına ise oyuncu Gökçen Gökçebağ, Zeynep Kızıltan, Hicran Akın, Didem Atasoy, Ahmet Baykara, Can Sıkyıldız hayat veriyor. İş Sanat, minik sanatseverleri 7 Şubat, Pazar günü saat 15.00’te Barış Büyükyıldırım’ın müzikleri ile renklenecek oyuna bekliyor.
Keloğlan Yine Macera Peşinde İş Sanat’ın şubat ayında minikler için programına aldığı bir diğer müzikli oyun ise Keloğlan… Zekâsı, şansı ve hazırcevaplığıyla yediden yetmişe herkesin sevdiği Keloğlan, kendini yine bir dizi maceranın içinde buluyor. Meddah, orta oyunu, Hacivat ve Karagöz gibi geleneksel Türk tiyatrosu öğeleri ile Anadolu’nun zengin tekerleme ve masal karakterlerinin bir araya geldiği oyunu deneyimli yönetmen Işıl Kasapoğlu yazdı ve sahneye uyarladı. Başrollerini Pamela Spence ve Serkan Keskin’in paylaştığı oyunun müzikleri Alper Maral’a, kostüm ve kukla tasarımları ise Karina Cheres’e ait. Geleneksel kültürümüzün saçsız masal kahramanının başından bu defa neler geçtiğini merak ediyorsanız, 28 Şubat, Pazar günü saat 15.00 için şimdiden biletlerinizi alın.
Genç yıldızlar Millî Reasürans’ta Parlayacak İş Sanat’ın genç müzisyenlere sahne deneyimi kazandırmak ve sanat hayatına attıkları ilk adımlarında destek olmak amacıyla Millî Reasürans’ta gerçekleştirdiği Parlayan Yıldızlar serisinin bu ayki konukları, klarnet sanatçısı Utku Çetin ve keman sanatçısı Irmak Ülke oluyor. 8 Şubat, Pazartesi akşamı saat 20.30’da ücretsiz olarak gerçekleşecek konserde Çetin, Rossini, Baermann, Weber, Widor ve Monti’den; Ülke ise Çaykovski, Ysaye ve Franck’tan eserler seslendirecek. KULTURA
13
Oscar ödüllerinin habercisi niteliğinde görülen Altın Küre ödülleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da Ocak ayında sahiplerini buldu. Bu yıl 73.’sü düzenlenen ödül töreni Kaliforniya’nın Beverly Hills kentinde gerçekleştirildi. Daha önce 2010 ve 2011’de de bu görevi üstlenen İngiliz komedyen Ricky Gervais’in sunuculuğunu üstlendiği törende ünlü isimler ödüllerine kavuştu. Son yıllarda Oscar’a sıkça aday gösterilip ödüle ulaşamamasıyla sosyal medyada sıkça gündeme gelen Leonardo Di Caprio, Altın
Altın Küre’de ödül alan isimler: En İyi Film (Drama): “The Revenant” (Diriliş) En İyi Film (Müzikal ve Komedi): “The Martian” (Marslı) En İyi Erkek Oyuncu (Drama): Leonardo DiCaprio, “The Revenant” (Diriliş) En İyi Kadın Oyuncu (Drama): Brie Larson, “Room” (Gizli Dünya) En İyi Erkek Oyuncu (Müzikal ve Komedi): Matt Damon, “The Martian” (Marslı) En İyi Kadın Oyuncu (Müzikal ve Komedi): Jennifer Lawrence, “Joy” En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Sylvester Stallone, “Creed” En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kate Winslet, 14
KULTURA
Küre’de şeytanın bacağını kırarak Oscar için de iddialı olduğunu bir kez daha gösterdi. Caprio’ya ödülü getiren The Revenant filmi, en iyi film, en iyi erkek oyuncu ve en iyi yönetmen dalında aldığı ödüllerle geceye damgasını vuran film oldu. Yabancı dilde en iyi film kategorisinde Mustang filmiyle aday olan Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven ise Fransa adına katıldığı ödül töreninden eli boş ayrılırken bu daldaki ödülü Yahudi soykırımını konu alan Macaristan yapımı Son of Saul filmi kazandı.
“Steve Jobs” En İyi Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu, “The Revenant” (Diriliş) En İyi Senraryo: Aaron Sorkin, “Steve Jobs” En İyi Animasyon Filmi: “Inside Out” En İyi Orijinal Müzik: Ennio Morricone, “The Hateful Eight” En İyi Orijinal Şarkı: Writing’s On The Wall, “Spectre” En İyi Yabancı Film: “Son of Saul”, (Macaristan) En İyi TV Dizisi (Drama): “Mr. Robot” En İyi Kadın Oyuncu (TV Dizisi-Drama): Taraji Henson, “Empire” En İyi Erkek Oyuncu (TV Dizisi-Drama): Jon Hamm, “Mad Man”
En İyi Tv Dizisi (Müzikal ve Komedi): “Mozart in the Jungle” En İyi Kadın Oyuncu (TV Dizisi-Müzikal ve Komedi): Rachel Bloom, “Crazy Ex-Girlfriend” En İyi Erkek Oyuncu (TV Dizisi-Müzikal ve Komedi): Gael García Bernal, “Mozart in the Jungle” En İyi TV Filmi ve Mini-Dizi: “Wolf Hall”
En İyi Kadın Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Lady Gaga, “American Horror Story: Hotel” En İyi Erkek Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Oscar Isaac, “Show Me a Hero” En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (TV Filmi ve MiniDizi): Maura Tierney, “The Affair” En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (TV Filmi ve MiniDizi): Christian Slater, “Mr. Robot”
KULTURA
15
Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda başarılı oyunlara imza atan deneyimli oyuncular Zeyno Eracar ve Mert Asutay ile Melih Cevdet Anday’ın kaleminden çıkan Yarın Başka Koruda oyununu ve oyunculuğu konuştuk.
Emir Bozkurt
16
KULTURA
KULTURA
17
Merhabalar, öncelikle bilmeyen okurlarımız için sizleri kısaca bir tanıyabilir miyiz? Mert Asutay: Merhabalar. 1968 İstanbul Bakırköy doğumluyum. Profesyonel yaşantıma 1978 senesinde çocuk tiyatrosu ile başladım. Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda 20 sezondur tiyatro hayatımı sürdürüyorum. Bunun yanı sıra seslendirme çalışmaları yapıyorum. Fırsat kaldıkça da dizi ve sinema projelerinde yer alıyorum. Zeyno Eracar: Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tiyatro bölümü mezunuyum. Sinema, televizyon, tiyatro oyunculuğu yanında seslendirme ve eğitmenlik yapıyorum. Gençlik yıllarınızda sizi oyunculuk yapmaya teşvik eden ilham kaynağı neydi? M.A: Beni tiyatroya teşvik eden tabii ki başta babamın tiyatro sanatçısı olmasıydı. Onun yanında ve o tiyatroda büyüdüm. O tiyatroda Muammer Karaca da bulunmaktaydı son yıllarında, onlar gerçekten benim için büyük ilham kaynağı olmuştur. O dünyanın bir parçası olmayı arzuladım. Olabildiysem ne mutlu. Z.E: Her şeyi anneme borçluyum. 18 yaşındayken elimden tutup “Gel bakalım, burası konservatuvar, içeri gir ve şansını dene.” dedi ve beni okula götürdü. Sonrasında geline nokta budur. Geçmişinizde birçok TV ve sinema eserinde de görev almanıza rağmen bildiğimiz kadarıyla tiyatrodan da hiç kopmadınız. Dizi süreleri bu kadar uzunken bunu nasıl mümkün kılabiliyorsunuz ve bundan sonraki yıllarda ağırlığı hangi tarafa vermeyi planlıyorsunuz. Z.E: İnsan hayatına pek çok şey sığdırabilir. Ama önceliklerini belirlemesi şart bence. Tiyatro benim hep önceliğim oldu, sonra diğerleri
18
KULTURA
geldi. Bakırköy BelediyeTiyatroları’na girmeden önce özel tiyatrolarda çalıştığım dönemlerde zaman zaman işsiz kaldığım sezonlar oldu. İnsan neye uğradığını şaşırıyor. Kendini işe yaramaz hissediyor. Sahne bizi parlatan, cesaretlendiren ve sınayan bir yer. Orada var olabilmek demek nefes almak demek. Düşe kalka büyümek demek. Çalıştığım diğer kurumlar, ilk önce tiyatronun geldiğini her zaman bildiler ve buna saygı gösteriler. Çünkü şu bir gerçek ki
sahnede pişen oyunculuk, televizyon yönetmenleri için de çok önemli. Son yıllarda televizyonda gerçekten işinde çok iyi olan, Zeynep Günay Tan, Volkan Kocatürk, Hilal Saral gibi, piyasayı titreten yönetmenlerle çalıştım. Bence büyük bir şans. Hiçbirinin hakkını ödeyemem. Her set bir oyunculuk sınavı gibi geçti ve geçmeye de devam ediyor. Zaten işinde star olmuş televizyon ve sinema yönetmenlerine baktığınız zaman cast’ının yüzde doksanının tiyatro oyuncularından
oluştuğunu görebilirsiniz. M.A: Aslında ben televizyona ara verip tiyatroya ağırlık verdim, özellikle son 15 senede. Sadece üç tane televizyon işi yaptım. Onlarla tiyatro oyunlarının saatlerini bir şekilde ayarladık ancak provam varken hiçbir şekilde bir diziyle anlaşmadım. Çünkü gerçekten çok zor oluyor ikisini bir arada yürütebilmek. Zamanlaması çok zor oluyor. Verimsiz ve çok stresli oluyorsunuz. O yüzden ben o işe pek girmedim. Çünkü dizi süreleri de artık iki saati geçti, gerçekten
yapılacak iş değil. Ben sanırım yine işin tiyatro tarafında olacağım. Sizce kariyerinizdeki en önemli kırılma noktası neydi, ya da böyle bir kırılma noktası oldu mu? M.A: Bilmiyorum belki olmuştur, hepimizin kariyerinde olur böyle kırılma noktaları ama ben çok farkında değilim o kırılma noktasının. Her oyunda üstüne bir şey koyabilmenizdir o kırılma noktaları ve tabii seyircinin bunu takdiridir. Seyircinin takdirinden
sonra tiyatronun bunu takdiridir. Dolayısıyla daha iyi roller oynamaya başlarsınız. Tabii maddi bir geri dönüşten bahsetmiyorum, sadece kariyer olarak, kişisel mutluluk olarak bunu söylüyorum. Ben farkında değilim o kırılmanın açıkcası. Z.E: Oyuncu katılaşmadan gelişmeli ve olgunlaşmalı. Kırılmalar bizim için çok önemli. Kırılabiliyor ve yenilenebiliyor olmak gerek. Yoksa her şeyi bir süre sonra aynı oynar, aynı tonlar, aynı durur ve aynı konuşursunuz. Sizi yöneten insanların sizi yönetmesine izin vermek, estirdikleri rüzgarı hissedebilmek gerek. Çok yoğun seslendirme yaptığım, artık piyasada ses olarak iyice tanındığım yıllarda bir gün telefonum çaldı. Arayan Uğur Yücel’in asistanıydı. O yıl Uğur Yücel bir dizi çekiyordu, şu anda adı aklımda değil. Diziye yeni bir kadın oyuncunun girdiğini ve toplamda 5 cümle konuştuğunu, Uğur Bey’in sesimi bu kadına çok uygun olduğunu düşündüğünü söyledi. Hiç unutmuyorum bir bayram günüydü. Çok memnun oldum ve çok heyecanlandım. “Elbette gelirim.” dedim. “Kendisi de kayıtta sizin yanınızda olmak istiyor.” dedi. İçimden şöyle düşündüm, “Adam tiyatro yapıyor, dizi çekiyor, yönetiyor oynuyor ve tek dinleneceği repo gününde bayram sabahı 5 cümle için kayda geliyor.” Neyse uzatmayayım, pek heyecanlı bir şekilde gittim, geldi Uğur Yücel tanıştık konuştuk ve başladık çalışmalara. Ben bir prova yaptım, sonra kayıt. Oldu dedi ama bir kere daha istedi. Yine yaptım yine oldu dedi ama bir kere daha. Bu arada düşünüyorum neyi beğenmiyor acaba diye. Sonra durdu ve dedi ki, her şey harika ama kendi sesiniz bu kadar güzelken ve doğalken neden kendi sesinizle değil de başka bir ses konuşmaya çalışıyorsunuz. Alın size bir değil pek çok kırılma ve aydınlanma noktası. İnsanların sizde kapılar pencereler açmasına izin vermek gerekiyor.
KULTURA
19
Size gelen projeleri değerlendirirken kriterleriniz neler oluyor? M.A: Tiyatroda zaten genellikle size verilen şeyleri oynamakla mükellefsinizdir. Dizilerde ise açıkcası bu ekonomik bir iştir. Yani tabii ki senaryo ve işin maddi şartları özellikle çok önemli. Neticede para kazanmak için yapıyoruz televizyon işini. Z.E: Değerlendirme aşamasında en önemli olan kim yazmış ve kim yönetiyor. Diğerleri daha sonradan geliyor. Kimler oynuyor. Fotoğrafın bütnünü görmeye çalışıyorum. Nasıl bir ekip olacağı çok önemli. Samimi pozitif yeni bir aile olmayı başarabilir miyiz? En sona en zor soruyu da tabii ki
20
KULTURA
kendime saklıyorum. Benden istenen bu yeni performans benden ne kadar çıkar ya da çıkar mı? Ama elbette ki hiçbir şey sorgulamadan elini tutup peşinden gidebileceğim insanlarım da var. İyi ki varlar. Bu sürüklenmeleri çok seviyorum. Biraz da şuan görev aldığınız oyundan bahsedelim mi? Melih Cevdet Anday’ın metinlerini tiyatral açıdan nasıl buluyorsunuz? Bu absürd dilin size de bir şeyler kattığını düşünüyor musunuz? Z.E: Sayın Melih Cevdet Anday ben konservatuvarda öğrenciyken bizlerle sohbet etmeye gelmişti. Çok keyifli bir gün geçirmiştik. Bu kadar kibar
görünüşlü bir beyefendi, bu kadar mütevazı bir adam nasıl oluyor da böyle uçuyor, uçuruyor diye düşünüyorum şimdi. Şu anda o güne dönebilseydim soracağım sorular ve cevapları kimbilir beni nerelere götürürdü. Bizim şu anda içinde kaybolduğumuz ve durup durup yeniden bulduğumuz bu metin, yaşamın gizemini içinde barındırıyor. İlk okumada anlamadığım, ikincisinde “Acaba mı?” dediğim, sonra sonra içine girdikçe sevdiğim ve emek harcadıkça aşık olduğum... Sabah kalkıp akşam yatana kadar geçen sürede pek çok şeye repliklerle cevap veriyorsam ve etrafımdakiler anlamsızca bakıyorsa, bu dil, bu metin bana bir şey katmış demektir. M.A: Oynadığımız metin çok kuvvetli bir metin. Zaten Melih Cevdet Anday’ın dili ve kalemi bu. Elbette bu dilin bir şeyler kattığını düşünüyoruz. Çok farklı bir perspektiften bakmaya başladık. Ben mantıklı bir adamımdır, düz mantıkla düşünmeye çalışırım her zaman. Bazen biraz daha pragmatik olabiliyorum ama bu metin hakikaten başka bir yönden hayata bakmamızı sağladı. Yaptıklarımızın, hayatın ne kadar absürd olduğunun farkına vardık. Çok ilginç bir çalışma oldu o yüzden. Yani Melih Cevdet Anday gerçekten çok iyi bir yazar, çok iyi bir kalem, çok büyük bir beyin. Oyunun prova ve hazırlık sürecinden bahsedelim mi biraz da? Seyirciyi nasıl bir oyun bekliyor? Z.E: Oyunun prova ve hazırlık sürevi benim en sevdiğim türden geçti. Yorucu ve keyifli. Çalışırken yorulmak, terleyip sahneden inmek benim vazgeçilmezlerim. Sahnede var olabilme çabasının üstüne bir de metnin zorluğu ve yönetmenin titizliği eklenince tadından yenmez oldu. Köşeye sıkışıp çıkış kapısını bulmak, yere düşüp sonunda kalkabilmek
beni güçlendiriyor. Seyirciyi ilginç bir oyun bekliyor. Biliyorsunuz seyirci profili değişkendir. Bu metin, yorum ve bunları destekleyen tüm görsellerin herkesin üzerinde çok uçlarda izler bırakacak bence. Kimi uçacak kimi düşecek, kimi bulacak kimi kaybolacak, kimi hiç anlamayacak, kimi de eve gidip bir de okumak gerek diyecek ve kimi de tekrar tekrar gelip her seferinde yeniden keşfetmeyi bekleyecek. Durum karışık yani. M.A: Yaklaşık 1.5 ay kadar sürdü prova. Yiğit sertdemir ile çok keyifli çalıştığımızı söyleyebilirim. Gerçekten çok parlak bir tiyatro adamı kendisi, çok zeki, çok iyi bir yönetmen. Ben çok keyifli çalıştım, arkadaşlarımla birlikte olmak çok keyifliydi. Seyirciyi gerçekten
eğlenceli ve enteresan bir oyun bekliyor. Farklı bir eğlence anlayışı tabii bu. İlk 5-10 dakika “Ne oluyoruz?” dedirtebilecek bir reji görüntüsü var karşılarında, çok alışık olmayan bir seyirci topluluğundan bahsediyorum tabii ki. Belki absürd tiyatroyu bilenler için o kadar farklı olmayabilir. Sonrasında ise kendilerini kaptırdıklarında gayet keyifli bir oyun oynuyoruz. Enteresan ve güzel bir iş bence. Biraz da oyunun yönetmeni Yiğit Sertdemir’den bahsedelim. Onunla çalışmak nasıldı? Biraz anlatabilir misiniz? M.A: Yiğit Sertdemir ile çalışmak çok keyifliydi çünkü o zaten kafasında oyunu sahneye koymuş. Reji olarak tuttuğu yol ve yapmak istediği belliydi. Biz ona
yardımcı olmaya çalıştık, o da bize yol açmaya çalıştı. Çok keyifliydi, ben çok rahat çalıştım. Z.E: Nereden başlasam, nasıl anlatsam... Uzun zamandır yollarımız kesişse de birlike çalışma fırsatını yakalasak diye düşündüğüm bir beyefendi kendileri. Çok çalışkan, titiz, iyi bir oyuncu, yazar ve yönetmen. İşine aşık ve saygılı. Tüm bu meziyetler bir araya gelince bunlardan faydalanmak gerekiyor. Oyuncusunu serbest bırakan, aramasına Müsaade eden, soran, sorgulayan ama tüm bu süreçte “cevapları bende var, haberin olsun” duygusunu hissettiren biri. Canı isterse kullanabileceği sihirli bir değneği var. Benim için yiğit hocayla çalışmak, böyle bir projede çalışmak etkileyici, iz bırakan ve çok keyifli oldu. Tabii bu soruyu bir de ona sormak gerek.
KULTURA
21
Peki dışarıdan bir gözle bakmak gerekirse size göre sahnede olmak mı yoksa yönetmen koltuğunda oturmak mı ortaya koyulan eserle ilgili size daha geniş alan bir alan bırakıyor ve daha özgün bir yorum ortaya çıkmasını sağlıyor? Sizce yönetmenin mi yoksa oyuncunun mu hareket alanı daha geniş? M.A: Tabii ki yönetmen koltuğunda oturmak daha geniş bir alan bırakıyor size. Oyuncu olarak siz neticede yazılmış bir rol kişisini canlandırmakla mükellefsiniz. Elbette oyuncunun da altını dolduracağı şeyler oluyor ancak, yine de yönetmenlik çok geniş bir alan. Biz yazılmış bir kişiyi oynamaya çalışıyoruz aslında, farklı bir kişi olamıyoruz. Tabii ki bizim de o kişide geliştirebildiğimiz kısımlar var, kendimizden bulduğumuz ve ortaya koyduğumuz. Ama yönetmen olmak daha geniş bir oyun alanı bence. Z.E: Bir oyunu yönetmek ve oynamak, yazmak ve yönetmek, yazmak ve oynamak ve yönetmek hepsi çok farklı dinamikler. Ben eğitimimi oynamak üzerine aldım ve bu alanda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Yönetmen ve oyuncu, aynı dili konuşmayı öğrendikleri andan itibaren sırtları yere gelmez. Her ikisinin de karşısındakine şans vermesi ve sabır göstermesi gerekiyor. En önemlisi birbirlerine inanmaları gerekiyor. Ben güvendiğim, inandığım yönetmenlerle çalışmayı, rejiye sırtımı dayamayı seven cinstenim. Bu birliktelik, bu uyum yakalandıktan sonra her iki tarafın da hareket alanı yeterince genişler zaten. Son dönemde Bakırköy Belediye Tiyatroları oldukça hareketli ve birçok başarılı eser ortaya koyuyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Bakırköy Belediye Tiyatroları’nı, böyle bir ekibin bir parçası olmanın ne gibi artı ya da eksileri var?
22
KULTURA
Z.E: Bakıyköy Belediye Tiyatroları yenilendi, yenileniyor, müthiş bir süreçten geçiyoruz. Birbirini seven ve çok çalışkan bir aileyiz. Orası benim evim. Oyundan saatler önce gittiğim, kahvemi demlediğim, oyunumu oynadığım, oyun biter bitmez koşarak ayrılmadığım bir yer. Sadece iş diye gitmediğim, özel bir mekan. Oradaki arkadaş, dost, meslektaşlarım sahnede soluğunu hissettiğim, terimizin, tükürüğümüzün birbirine karıştığı insanlar. Samimiyetin ve elele tutuşmanın keyfini yaşıyoruz. M.A: Ben Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda olmaktan her zaman gurur duydum. Bakırköy Belediye Tiyatroları benim 20 yılımı verdiğim bir kurum. Umuyorum ki her zaman Bakırköy Belediye Tiyatroları var olsun. Biz onun içinde de oluruz, takipçisi de oluruz, seyircisi de oluruz, çok önemli değil. Seyirci onu kaybetmesin, seyirci de onu kaybetmesin, sonra Bakırköy’de böyle bir tiyatroyu çok arar gerçekten. Böyle bir ekibin parçası olmak güzel bir şey. Çünkü genç, çok iyi ve iyi niyetli bir yönetim var. İnşallah daha da iyi olacak her şey. Bu yıl başka oyunlarda da izleme şansı yaklayabilecek mi seyircileriniz sizi? M.A: Bu yıl için zannetmiyorum, hayır. Yarın Başka Koruda oyunumuza gelirlerse bol bol hasret giderebiliriz tabi izleyicilerimizle. Z.E: Geçen sezonun sonunda çıkmış, galasını bu sezon başında yapmış olan tazecik bir oyunum daha var benim. Ben O İstanbul’u Çok Sevdim... Sadece benim için değil, tüm camia için çok değerli bir kalem, Sayın Özen Yula’nın yazıp yönettiği. Özen Hoca’nın kaleminden çıkan ve benim bedenimde can bulan “Mine”. Prova
sürecinde ve sonrasında çok sert rüzgarlar estirdi bana. O izleri ömür boyu taşıyacağım, hoca da bunu biliyor. Onu tanıma fırsatını bulduğum için çok şanslıyım. İnsanın elini tuttuktan sonra bırakmak istemeyeceği sevgili Özen Hoca’mın hakkını ödeyemem.
şehir dışına kaçmayı mı tercih edersiniz yoksa İstanbul’dan kopamayanlardan mısınız? İstanbul sizin için ne anlam ifade eder? Z.E: Ben yedi göbek İstanbulluyum. Nereye gidersem gideyim, coşarak, uçarak özlemle dönerim buraya. Başka bir yerde yaşamayı düşünemiyorum bile. M.A: Yalova’nın Çınarcık ilçesi benim için çok değerli. Aşağı yukarı doğup büyüdüğüm yer denilebilir, neredeyse bütün hayatımın yaz kısmı orada geçti, şimdi kışı da orada geçiyor. Yani şu anda Yarın Başka Koruda’da oynamasaydım sizinle bu röportajı Çınarcık’ta yapıyor olurdum ihtimalen. Çok mutlu oluyorum orada. İstanbul, hepimiz için ne anlam ifade ediyorsa benim için de onu ifade ediyor. Burada doğduk büyüdük, işimiz burada. Güzel bir yer ama dayanılır bir yer de değil artık. Her fırsatta kaçmaya çalışıyoruz.
“Melih Cevdet Anday’ın kalemi hayata başka bir yönden bakmamızı sağladı.” Biraz da işiniz dışında kalan zamanlarınızdan bahsedelim. Son dönemde hobileriniz nelerdir? Oyunculuk dışında vakit ayırabildiğiniz neler var? M.A: Oyunculuk dışında seslendirme yapıyorum, yerli dizi, reklam ve tanıtım dublajları yapıyorum. Fırsat olduğunda balık tutmayı severim. Arkadaşlarımla görüşmeyi severim, daha çok evimde vakit geçirmeyi tercih ediyorum artık. Z.E: Ne mutluyum ki şu anda oyunculuk dışında vakit ayırabildiğim bir şey yok. İşiniz gereği büyük bir zamanınızı İstanbul’da geçirmeniz gerekiyor. Boş zamanlarınızda ilk fırsatta
Son olarak 2016 ile ilgili başka ne gibi planlarınız var? Tiyatro’nun haricinde sevenleriniz sizleri nerelerde görebilecek bu yıl? M.A: Star TV’de yayınlanmaya başlayacak olan 46 adlı dizi ile anlaştım. Onun çekimlerine gidiyorum. Orada beni izleyebilirler. Başka ne gibi bir planım var diye soracak olursanız, derler ki, “Siz plan yaparken kader size kıs kıs gülermiş.” O yüzden plan yapmıyorum. Ne yaparsak yapalım zaten kuralları o koyuyor. Z.E: 2016, birkaç farklı kadın karakterle hızlı devam ediyor. Ama bir yenisi İKSV için yolda. Sürpriz.
KULTURA
23
Türkiye’nin ilk Mısırbilimcisi ve Mısır Kültür Derneği onur üyesi ressam Perihan Sadıkoğlu, 1999 yılından itibaren düzenlediği 11 kişisel resim sergisine bir yenisini daha ekliyor. Tasavvuf konulu “Cennetin Kapıları” adlı sergisini açan sanatçı, yeni sergisi ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Emir Bozkurt
Eray Evren
Merhabalar, öncelikle bilmeyen okuyucularımız için sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği Grafik Tasarım Bölümünü bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Master programına devam ettim. Daha sonra kendi grafik tasarım ofisimi kurup 6 sene boyunca bu işle meşgul oldum. 2002 yılında Peri Sanatevi’ni kurdum ve 2006 yılına kadar yönettim. 2003 yılında ise yeniden üniversiteye gitme kararı aldım ve 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümünü onur derecesiyle bitirdim. Master tezim olarak belirlediğim “Antik Mısır Sanatı ve Tarihsel Akıştan Günümüze Etkiler” adıyla yazmış
24
KULTURA
olduğum kitap, Türkiye’de Mısır bilimi alanında ilk akademik kitap oldu. 2007 yılında Türkiye’yi temsilen İskenderiye Bienaline katıldım. Hemen arkasından ise Mısır Kültür Ateşeliği’nin resmi açılışı benim resim sergimle oldu. 2008’de Antik Mısır kitabım ve bu konudaki çalışmalarım dolayısıyla Ankara’da Mısır Büyükelçiliğinin resmi konuğu oldum. 2010 yılında Beykent Üniversitesi Sinema ve TV doktora programına başladım. Fakat Türkiye’de Mısır bilimini kurma ve yaygınlaştırma çalışmalarım nedeniyle ileride tekrar devam ettirmek üzere eğitimime ara vermek zorunda kaldım. 1999’dan beri 12 kişisel ve 100’e yakın karma resim sergisiyle gerek Türkiye’de gerekse de uluslararası arenada yer aldım.
Bir Mısır bilimci olarak ressam olma kararını nasıl verdiniz? Bu süreç nasıl gelişti? Biz Türklerin Mısır’ı 500 sene yönetmesinden dolayı Mısır bilimini neden Türklerin değil Fransızların kurduğu ve benim ülkeme neden yardım etmediğim sorusuyla sık sık karşılaşmaya başladım. Kariyerim boyunca yaptığım çalışmaların uluslararası alanda yeterli görülmeyeceğini anladım ve o tarih itibariyle Mısır Başkonsolosu Wafa El Hadidi’nin özel isteğiyle Türkiye’de Mısır biliminin kurulması için çalışmalar başlattım ve yaptığım çalışmalarla Türkiye’nin ilk Mısır bilimcisi oldum. Mısır bilimi çalışmalarından dolayı İstanbul Kadın Ressamlar Derneği ve Mısır
Kültür Derneği’nin onur üyesi oldum. Mısır biliminin kurulması için yoğun çaba harcadım. Her alanda önemli kişileri bilgilendirmeye çalıştım. Mısır bilimci Salima İkram’ın önerisiyle sosyal medyada Mısır bilimi kitlesi oluşturmaya başladım. Aynı zamanda tüm dünyadaki Mısır bilimcilerle yine sosyal medya aracılığıyla bilgi alışverişinde bulundum. Türkiye’de de Mısır biliminin kurulması için Mısır sanatıyla ilgili çizimler, yağlı boya tablolar, yazılar, söyleşiler, röportajlar, dersler ve araştırmalar yaptım. Böylelikle dünyadaki Mısır biliminin kurulma sürecindeki gibi halkı resim sanatıyla bilgilendirmeyi amaçladım. Helenistik dönemde Yunanlılar ve Mısırlılar iç içe yaşamış oldukları gibi günümüzde de Türkiye’de Yunan, Mısır ve Türk araştırmacıların bir arada olduğu Mısır bilimi çatısının
kurulmasını gerektiğini belirttim. Helenistik dönem tabletlerinin aynı antik Mısır dilinin çözülmesine verdiği destek gibi bugünkü Mısır bilimine de katkıda bulunacağını düşündüm. “Neden biz Türkler Mısır bilimini Türkiye’de kurarak, Helenistik Dönem eserlerini incelemeyelim, yeni ve önemli buluşlara imza atmayalım?” diyerek çalışmaların öncüsü ve hızlandırıcısı oldum. Mısır kültürü sanatınızı nasıl etkiliyor? Yeni resimlere başlamadan önce konuyu iyice düşünmek ve o konu üzerinde araştırmalar yapmak çok önemli. Ben de resimlerime başlamadan önce detaylı bir düşünme ve araştırma sürecinden geçiyorum. Antik Mısır konulu resimlerim benim aslında master tezim için yapılan eser metinleriydi. Plastik sanatlarda iki türlü tez vardır. 1- Eser tezidir. Yani
seçilen konu ile ilgili resimler yapılır ve yapılan resimlerin bilimsel açıklamaları yapılır. 2- Tez araştırmaya dayalı araştırma yapılan konu çerçevesinde görüşler ve karşılaştırma yapılan tezdir. Tezime eser metni olarak başladım. Amacım Antik Mısır resim sanatını günümüz modern resim teknikleri ile yeni bir üslupla ve fırçayla resmetmek yeni bir yorum yapmaktı. Mısır gezisi izlenimlerimin sonucu olarak bazı ilginç küçük adetlerin günümüzde inandığımız bazı batıl inançlara benzediğini gözlemledim. Günümüz sanatına da konu, şekil ve üslup olarak Mısır sanatının etkileri olduğu tartışılmazdı. Bütün bu izlenimlerim sonucunda tez konumu sevdiğim konuda seçmeye, resmetmeye, araştırma konumu “Antik Mısır’ın Çağdaş Sanata uzantıları” olarak seçmeye karar verdim.
KULTURA
25
Daha önce farklı ülkelerde birçok sergiye imza atmış bir sanatçı olarak bu serginizi hangi yönüyle diğerlerinden ayırabilirsiniz? Yurtdışı ve Türkiye’de eserlerinizin gördüğü ilgiyi nasıl kıyaslarsınız? Bu sergim ile Türkiye’de yeni kapılar açmak istedim. Birinci kapı Tasavvuf kapısı yani Aşk kapısı. İkinci kapı, Mısır bilimi seminerleri kapısı. Üçüncü kapı ise çocuklar ve gençlerle yapılacak Mısırb ilimi workshop’larının kapısı. Ülkemizde ne yazık ki gerçek sanat eserinin nasıl olması gerektiği çok fazla bilinmiyor ve araştırılmıyor. Gerçek sanat eseri susar, renkleri, sembolleri ve anlamları konuşur. Eserdeki renkler izleyici ile duygusal bağ kurmalı onu heyecanlandırmalı ve seçilen konu onu merak ettirmelidir. Kısacası sergi, ziyaret sonrasında izleyicide derin izler bırakmalıdır. 12. kişisel sergim “Cennetin Kapıları”ndan çok olumlu izlenimler alıyorum. Ziyaretçilerimin yoğun ilgisi beni oldukça mutlu ediyor fakat şöyle de bir gerçek var ki yurtdışında sanatçılara çok daha özel bir tutumla yaklaşılıyor. Sanatçıyı yani bizleri nadide çiçekler olarak görüyorlar ve o çiçeği kırmamaya çalışıyorlar. Sanatçıların dehası hoş görülüyor. Hâlbuki sanatçıların yaratıcılığının toplumu ileriye götüren, yeni vizyonlar kazandıran özgün yaratımlar olduğu sürekli vurgulanmalı ve sanatçılar daha çok desteklenmelidir. Antik Mısır’da hayat ağacı adında nadir ağaç cinsi varmış, firavunlar korumaya çalışmış ama hayat ağaçlarını
26
KULTURA
ne yazık ki yaşatamamışlar. Sanatçılar da toplumumuzun hayat ağaçlarıdır, dilerim toplumumuz değerini anlar ve onları korumak için özel kanunlar çıkarırlar.
Yeni serginiz ve eserlerin yaratım süreci hakkında neler söylemek istersiniz? Divriği Ulu caminde taşa işlenen motifleri kağıda renkli kalemlerle yeni kompozisyon anlayışlarıyla aktardım. Kağıttan da tuvallere aktardım. Önce akrilik ile tabanını boyadım. Sonra tutkal malzemesini kullanarak desenin üzerine akrilikle devam ettim. Çalışmamı ise en
son yağlı boyanın canlılığı ve akışı ile sonlandırdım. Daha önce de kullandığım karışık tekniği yeni bir üslupla İslam sanatını yeniden yorumlamak ve yeni bir söz söylemek için kullandım. Amacım daha önce Mısır resimlerimle yapmış olduğum soyut figüratif resim anlayışını İslam sanatını modern resim ile buluşturmak için kullanmak oldu. Kısaca geleneksel İslam anlayışını modern resme taşıdım. Böylelikle modern resim öncesi, gerçekçi resimlerin empresyonizm, expresyonizm gibi resim akımları ile buluşması gibi bir tablo ortaya çıktı. Bu çalışmanızda Mısır kültürü ile Tasavvuf kültürü arasında dikkatinizi çeken en büyük benzerlikler ya da ayrımlar nedir? Mısır ile başlayan inançların derinine inme düşüncem tasavvuf ile devam etti. Mısır konusunu araştırırken, İslam Araştırma Merkezi’nde Mısır sanatının yapılma sebebini araştırdım. Böylelikle tek Tanrı inancının izlerini gördüm. İnsanlık tarihi boyunca insanoğlu tanrıya erişmenin yollarını aradı. Bu arayışta iyilik ve kötülük kavramı ile karşılaştı. Kötülüğü yenmek için kibrini, egosunu diğer deyişle nefsini yenmeye çalıştı. Bunun ilk izlerini Mısır’da görüyoruz ve İslam Tasavvuf’unda son buluyor. Tasavvuf insanın yaşam içinde tekrar yaratıcısı ile temas kurmasını sağlayan ahlak
bilimidir. Her birimiz ayrı program modülleriyiz. Ama ortak noktamız ilahi aşka yani yaratıcıya ulaşma isteğimizdir. Türklerin Müslüman olmasında Ahmet Yesevi gibi tasavvufçuların rolü çok büyüktür. Dolayısıyla Anadolu’da yaratılan eserlerin altında derin tasavvufi anlamlar vardır. Bu resim sergimle birlikte izleyiciyi tasavvuf yani ilahi aşk ile tanıştırmak istedim. Tesadüf hiçbir şey yoktur. Her şey ve herkes Tanrının programının parçasıdır. Dünyadaki yaşamamız Tanrının gölge oyunu gibidir. Hayatımıza giren ve çıkan herkes Tanrının isteğiyle hareket eder. Bizim kendi irademiz vardır. Tanrının bize verdiği esin yani ilham Muse’dur ve Musa’ kelimesinden gelir. Museum yani müze kelimesi Muse’den gelir. Tasavvuf inancıyla nakşeden, resim yapanlar Bismillahirrahmanirrahim (Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla) diye başlarlar. Yapan ve yaptıran Allah derler ve eserlerini imzalamazlar. Ebru resmi yapanlar, ebru duası ile başlarlar ve Allah’ım bu sanatım bende kibir oluşturmasın derler. Ebru resmini de tanrı ile irtibat kurma serüveninin yani
seyrü sülük’ün parçası olarak görürler. Çünkü tasavvuf ben değil, biz olabilme sanatıdır. Bu sanatın içinde ego, benlik duygusu olmamalıdır. Bildiğimiz kadarıyla serginizin adı da ilham kaynağı olarak belirlediğiniz Divriği Ulu Cami’den geliyor. Bu kararı nasıl aldınız, sizi etkileyen ne oldu? Sanatçılar yeni bir eserler yaratırken, konunun seçimini çok düşünerek, seçerler. Ben de önceki kişisel sergimde Mısır kültürünü anlatınca, bu konunun özel olmasını ve Türkiye’ye mesaj vermesini istedim. Günlerden bir gün televizyon izlerken, Cennetin Kapıları sözünü duydum ve bu isim bana ilham verdi. Tasavvuf resimlerini ilk kez 1800’lü yıllarda İsveçli ressam Ivan Agueli Mısır’a gidip, oradaki tasavvuf ehli ile kalarak, hal ediyor ve sonra tüm bunları resmediyor. Tasavvuf’u arkadaşlarının vasıtasıyla tüm dünyaya yayılmasını sağlıyor. Tasavvuf konulu “Cennetin Kapıları” adlı sergimi Büyük mimar, heykeltraş ve yontucu Hürrem Şah’ın 12. yy.’da
yapmış olduğu muhteşem eseri Divriği Ulu Cami’ni yeni bir yorumla anlatmak amacıyla, onun tasarlanmış tek örneğinden Kuzey Taç Kapısından yani Cennet Kapısından esinlenerek seçtim. Böylelikle 12. kişisel sergimin adını “Cennetin Kapıları” olarak seçerken “Çin’den Hitit’e ve Mısır’a kadar bütün antik kültürlerde lotus, yaradılışın, doğanın, ilahi karakterlerin ve bütün doğada ölümsüzlüğün simgesi anlatım ifadelerinden yararlandım. Divriği’deki camide hayat ağacı tasarımının temel ögesi olan büyük yapraklar, cennette adı geçen ağaçlar, hurma palmiyesi, nar, asma, akasya, lotus ağaçları kısacası cennet kapısındaki tüm ögeler son yağlıboya resimlerimin motiflerini oluşturdu. Hürrem Şah’ın cennet motiflerini dışavurumcu çizgiler ile tuvallerime aksettirdim. Tomurcuklar, genç filizlerden esinlenilen küçük bahçeler, küçük boyutlu bitkilere benzeyen yapraklar, tüm bu ögeler Hürrem Şah’ın eşi benzeri olmayan öbür dünya yorumlarından sonra tuvallerime renkli bir şiir ve müzik notaları tadında yansıtmaya çalıştım.
KULTURA
27
28
KULTURA
Hikayeleri ve karakterleriyle milyonları ekran başına toplamayı başaran oyunlar ile sinema filmlerinin artık birçok ortak yönü bulunuyor. Gerek olay örgüsü gerek yüksek aksiyonu ile sinema filmlerini aratmayan oyunlar, bir süredir yapımcıların da dikkatinden kaçmıyor olacak ki birçok karakter, bilgisayarlardan ve oyun konsollarından beyaz perdeye transfer oldu. İşte son yıllarda sinema dünyasının bilgisayarlardan seçtip bize sunduğu filmler... Erdem Yaşar
KULTURA
29
HITMAN İlk kez 2000 yılında hayatımıza giren ve takım elbiseli soğuk kanlı kiralık katil tiplemesinin en başarılı örneklerinden birini bize sunan Hitman serisi, 2015 yılına kadar birçok farklı platformda toplamda 7 oyunu tüketicilerin beğenisine sunarak bu alandaki istikrarını kanıtlamayı başarmış olan bir oyun. Oyuncuya sunduğu bol aksiyon ya da türlü sinsiliklerle hedefi öldürme gibi seçenekleri sayesinde geniş bir kesime hitap etmeyi başaran serinin 47 kod adlı kiralık katili beyaz perdeye ilk oyundan 7 sene sonra, 2007 yılında merhaba dedi. Senaryosunu Skip Woods’un yazdığı filmin yönetmen koltuğunda Xavier Gens yer alırken 47 karakterini de Timothy Olyphant canlandırıyor. Ayrıca Skip Wood 2015 yılında vizyona giren Hitman: Agent 47 filminin de senaristleri arasında yer alıyor.
30
KULTURA
MORTAL KOMBAT Dövüş oyunlarının atası diyebileceğimiz Mortal Kombat, 90’lı yıllarda çocuk olan herkesin hayatında önemli bir yere sahiptir. Neredeyse bütün dijital oyun platformlarına çıkmış onlarla farklı versiyonu ve her yeni versiyonu ile oyuna katılan yeni karakterler ile günümüze kadar oyuncuların ilgisini üzerinde tutmayı başaran oyun serisi, beyaz perdede de iki kez adından söz ettirmeye başardı. 1992 yılında birincisi piyasaya çıkan oyunun ilk fimi de 1995 yılında Paul Anderson yönetmenliğinde çekildi ve vizyona girdi. Devam filmi olan Mortal Kombat: Annihilation ise ilk filmden iki yıl sonra 1997 yılında vizyona girdi, yönetmen koltuğundaki isim ise John Leonetti oldu.
KULTURA
31
STREET FIGHTER Bir diğer efsanevi dövüş oyunu serisi olan Street Fighter, ilk kez 1987 yılında yayınlandı ve ilerleyen yıllarda kısa sürede Türkiye’de de bir Atari salonu fenomeni haline gelmeyi başardı. 1991 yılında çıkan Street Fighter II ile altın çağını yaşayan oyun serisi, müzikleriyle de hayranlarının gönlünde taht kurmayı başarmıştı ki bu durum film yapımcılarının dikkatinden kaçmadı. 1994 yılında Steven de Souza’nın yönetmenliğinde çekimleri tamamlanıp vizyona giren filmde Jean-Claude Van Damme ve müzik dünyasından tanıdığımız Kylie Minogue gibi ünlü isimler yer aldı.
32
KULTURA
FAR CRY
Cevat, Avni ve Faruk Yerli kardeşlerin sahibi olduğu Crytek tarafından 2004 yılında birincisi geliştirilen ve gördüğü ilgi sonrasında 2014 yılına kadar 3 yeni versiyonu daha piyasaya sürülen Far Cry, oyunculara sündüğü açık dünya deneyimi ve sunduğu geniş özgürlük alanı ile dikkat uyandıran oyunlar arasında yer aldı. Oyunun başarısı üzerinde 2007 yılında çekimlerine başlanan filmin yönetmen koltuğunda Uwe Boll yer alıyordu. Ancak 2008 yılında yayınlanan film, çoğunlukla olumsuz eleştiriler aldı umduğu ilgiyi göremedi.
KULTURA
33
TOMB RAIDER İlk kez yayınlandığı 1996 yılından itibaren oyuncuların gönlünde özel bir yere sahip olan Tomb Raider serisi, en uzun soluklu aksiyon oyunu serisilerinden birisi olarak anılıyor. Antik çağlardan kalma kurgu anıt mezarların keşfedildiği ve dikkat gerektiren bulmacaları ile hatırladığımız oyunun ana karakteri olan Lara Croft, 2001 yılında sinemaya da sıkı bir giriş yapmayı başarmıştı. Simon West’in yönetmen koltuğunda yer aldığı film, Angelina Jolie’nin de dünya çapında popüler olmasını sağlayan şöhretin büyük bir kısmını kazanmasını sağladı. İlk filmden sadece 2 sene sonra bu sefer Jan de Bont’un yönetmenliğinde çekilen Lara Croft Tomb Raider: The Cradle of Life filminde de yine Lara Croft karakterine Angelina Jolie hayat veren isim oldu.
34
KULTURA
DOOM Dünya çapında üne kavuştuğu 1993 yılında ve serinin ikinci oyunu ile 1994 yılında adından bir hayli söz ettiren Doom, ilk bakışta bir sinema filmi için ideal bir referans gibi görünmeyebilir. Çünkü oyunda konudan çok aksiyon ön plandaydı ve etraftaki yaratıklara ateş etmek üzerine odaklanmıştı. Ancak 2004 yılında yayınlanan Doom 3’ten sonra bu durum değişti ve oyunu baz alan bilim-kurgu türünde Doom filmi 2005 yılında vizyona girdi. Yönetmenliğini Andrzej Bartkowiak’ın üstlendiği filmde Dwayne Johnson ve Karl Urban yer alıyor.
KULTURA
35
MAX PAYNE
Özellikle ilk oyundaki hikaye örgüsüyle ve Matrix ile akıllara kazınmış olan “Bullet time” olarak adlandırılan yavaşlatılmış aksiyon sahneleriyle Max Payne üçlemesi oyun dünyasında önemli bir yere sahip. Özellikle geçişlerde sinematik görüntü yerine çizgi roman benzeri çizimler kullanması ve karakterimizin kabuslarını bile bize aktarmasıyla sıradanlığın dışına çıkmayı başaran bu oyun, John Moore yönetmenliğinde beyaz perdeye taşındı. Ancak, Mila Kunis, Ludacris, Mark Wahlberg ve Beau Bridges gibi isimlerin yer aldığı film oyunun başarısının gölgesinde kaldı.
36
KULTURA
SILENT HILL
Oyun dünyasının en uzun soluklu korku oyun serilerinden olan ve Japonların korku filmlerinde de neden bu kadar başarılı olduklarının bir kanıtı niteliğinde olan Silent Hill, birincisi yayınlandığı 1999 yılından 2012 yılına kadar birçok ödüle layık görüldü. Tabii ki bu başarı sinema sektörünün de dikkatinden kaçmadı. En dikkat çeken beyaz perde uygulamaları arasında 2006 yılında vizyona giren ve Christophe Gans’ın yönetmenlik görevini üstlendiği Silent Hill ve 2012 yılında vizyona giren yönetmenliğini Micheal Bassett’in üstlendiği Silent Hill: Revelations adlı filmler yer alıyor. Her iki filmde de yer alan Sean Bean ve Radha Mitchell’e ikinci filmde Adelaide Clemens, Kit Harrington ve Carrie-Anne Moss eşlik ediyor.
KULTURA
37
SUPER MARIO BROS
Dünya çapında büyük ihtimalle en çok bilinen oyun karakterlerinden olan ve yayınlanan birçok farklı versiyon ile en geniş oyun serilerinden birisi olan Super Mario da beyaz perdede izleyicilerin karşısına çıktı. 1993 yılında çekilen Super Mario Bros. filminin yönetmenlik görevini Annabel Jankel ve Rocky Morton üstlendi. Aklınıza klasik Super Mario oyunu geliyorsa filmin konusu hakkında kafa karışıklığına düşebilirsiniz, ama filmde de tahmin edebileceğiniz gibi Mario kardeşler prensesi kurtarmanın derdinde.
38
KULTURA
NEED FOR SPEED 1994 yılında sıradan bir araba yarışı oyunu olarak başlayan sonra modifikasyondan bol entrikalı hikaye kurgularına kadar uzanan önemli yeniliklerle kendisini sürekli geliştiren araba yarışı serisi Need for Speed, beyaz perdeye geçişini diğer oyunlara kıyasla bir hayli daha geç tamamladı. Scott Waugh yönetmenliğinde çekimleri tamamlanan film 2014 yılında vizyona girdi. Yapımcılar filmin gördüğü ilgiden memnun kalmış olacak ki filmin devamının da çekileceği sıkça gelen söylentiler arasında.
KULTURA
39
RESIDENT EVIL Japonya çıkışlı bir diğer korku aksiyon türündeki oyun serisi olan Resident Evil da 20 yıllık geçmişiyle en köklü oyun serileri arasında yer alıyor. Resident Evil, bu başarısını ve sürekliliğini beyaz perdeye de taşıyabilen bir seri olarak adını Guinness Rekorlar Kitabı’na “En çok sinema uyarlaması yapılan bilgisayar oyunu” olarak yazdırmayı başardı. 2002 ve 2012 yılları arasında toplam 5 adet filmi bulunan Resident Evil serisinde bu filmlerin üçünün yönetmenliğini Paul Anderson üstlenirken 2004 ve 2007’deki filmlerde yönetmen koltuğunda Alexander Witt ve Russell Mulcahy oturdu. 2017 yılında yeni filminin vizyona girmesi beklenen seride ise yönetmenin yine Paul Anderson gelen bilgiler arasında yer alıyor.
40
KULTURA
PRINCE OF PERSIA Bilgisayar oyunları söz konusu olduğunda nostalji ile eşdeğer sayılan Prince of Persia, 2 boyutlu dünyasını kırıp 3 boyutlu olarak tekrar karşımıza çıktığı 2000’li yıllarda sinema sektörünün de göz diktiği oyunlardan birisi. Prensimizin dünyayı yok etmeye çalışan kötü karakteri durdurmasını konu alan film, en beğenilen oyun uyarlaması filmler arasında gösteriliyor. Oyundaki atmosferi başarılı bir şekilde sinemaya da yansıtmayı başaran filmin yönetmenliğini üstlenen isim ise Mike Newell.
KULTURA
41
Aşkla Kal Kahraman Tazeoğlu Kitap genç bir dalgıç kızın hikayesini anlatıyor. “İnsan olmaktan yorulur bazen insan. Hayat yorar, aşk yorar, yalnızlık yorar, kalabalık yorar, gelen yorar, giden yorar... Sana sunulan hiçbir şeye alışma bu yüzden. Terk edenler yorar... Daha az güvenmeye, daha az sevmeye ve daha az inanmaya tecrübe diyorlar. Ama bu tecrübe değil, tecrübeyi doğru kullanamamaktır. Daha az güvenmek, güven sorunu yaratır. Gerektiği kadar güvenmelisin. Daha az sevmek yalnızlığı getirir. Hak ettiği kadar sevmelisin. Daha az inanmak inancını zedeler. Neye ne kadar inanman gerek, onu bilmelisin.” (Tanıtım bülteninden)
Altıncı Adam David Baldacci Baldacci TNT kanalında dizi olarak da yayınlanan muhteşem karakterleri Dedektif Kıng ve Maxwell’I yeni bir maceraya sürüklüyor. Altı adam, altı cinayet, altı müthiş ajanın çevresinde bir roman hikayesi dönüyor. “Edgar Roy, dünyanın bilinen en zeki insanıdır ve bir istihbarat programında çalışmaktadır. Duvar adı verilen sisteme göre, tüm istihbarat ajanslarından gelen veriler bir ekrana yansıtılır. Edgar Roy, bu ekrandan geçen milyonlarca görüntüyü birleştirip yorumlamakla yükümlü altıncı ve son analisttir. Böylece birbirinden bağımsız bilgiler bir anlam kazanacak, Amerika tekrar 11 Eylül gibi bir felaketle karşılaşmayacaktır. Fakat bir gün Edgar Roy’un evinin bahçesinde altı ceset bulunur ve Roy, seri katil olduğu iddiasıyla tutuklanır. Hüzünlü geçmişiyle birlikte içine kapanan Roy, dünyanın en korunaklı federal hapishanesine yerleştirilir ve Duvar işlevsiz kalır. Bundan sonra ardı ardına cinayetler işlenecek ve dünyanın kaderini zihninde tutan 6. Adam için amansız bir mücadele başlatılacaktır.”
Bana Öyle Bakma! Esra Erdal Salih yaşadığı bunalımdan kurtulmanın yollarını arıyordur. İntihar etmeye karar verir ama yeni tanıştığı Bay K sayesinde hayatı tamamen değişir. Başı beladan kurtulmayan Salih hayatta kalmak için kaçış planı yapıyor. Salih tüm bunlarla uğraşırken hayatına Belinda giriyor. Belinda, Salih’in hayata tutunması sağlıyor. Aksiyon ve aşkın bir arada olduğu hikayede bakalım Salih başına açtığı beladan nasıl kurtulacak? “Sevgilim? Soru işareti, çünkü orada mısın bilmiyorum. Orada mısın? Kiminlesin, üşüyor musun merak ediyorum. Bu havalar üşütüyor. Merak ediyorsan eğer ben de üşüyorum. Ama havalardan değil. Yokluğundan..”
42
KULTURA
Finneganın Vahı James Joyce Uzun yıllardır çevrilemeyen kitap, Umur Çelikay’ın tercümesiyle nihayet okunabilecek. Asıl adı Finnegans Wake olan roman Aylak Adam Yayınları tarafından üç kitapla bir seri olarak yayınlanacak. “Umarız bu cesur girişimimiz bizden sonra da yeni denemelere olanak sağlar ve onları cesaretlendirir. Biliyoruz ki bu kitabı Türkçeye aktaracak kişi sayısı kadar farklı versiyonu olacaktır. Bizler ilk olmanın kıvancını yaşarken, hem okurlarımıza hem de bizim bu girişimimizden güç alabileceklere sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz. Türkçenin sınırlarının ancak cesur seferlerle genişletilebileceğinin farkındayız. Sizler elinizdeki kitabın hazzını sürerken, bizler ikinci kitabı yayımlıyor olacağız.”(Aylak Adam Yayınları)
Vesselam Hatice Çolak Çayı, okumayı ve aşkı sevenler için güzel bir aşk hikayesi… Çay en kısa aşk şiiri idi. Dem tutmasını bilenlere... Kimse seçemiyor ki Ömrün kataloğundan kimi seveceğini. Kimse bilemiyor ki İmtihan’ı Yâr olanın vuslatına nice beklemeler düşeceğini. O yüzdendir şaşırıp kalmalarımız, bir kelimeye bin anlam yükleyip sevmelere yormalarımız. Ve sevmektendir bilesin, her yağmur damlasına, her ezan sonrasına, her namaz arasına yerleştirilen duaların ‘ona bişey olmasın’la bitmesi... Ama bilemedik işte, Çağın modasına uyan sevgilerin hava sahasında, nefessiz kalacağımızı. Aşk varda yok, yokta var etmiyorsa seni hangi cümleye yazsam eksik kalır VesseLÂm! (Tanıtım Bülteninden)
Ölüme Çeyrek Kala Işıl Alagöz Şirin En fazla ölümden mi korkuyorsun yoksa yaşayamadığından mı? Ölüme Çeyrek Kala, ölüm hipnozu ve 41 gerçek hayat hikâyesiyle, okurun yaşadıklarını, yaşattıklarını, öğrendiklerini, öğrettiklerini, sevdiklerini, sevenlerini, en çirkin, en güzel anlarını ve en önemlisi hayattan ne anladığını, ölümün ne anlattığını tekrar gözden geçirmesine sebep olacak. Okurken ölmeden önce ölmeyi, böylece ölümü tadan bir insan olarak hayatın gerçek lezzetini idrak etmeyi vaat eden bir kitap bu. Hayatın kendisi mucizelerle dolu bir mucize ve onu tatmak için sadece bir hakkımız var. Her şey bizim elimizde… tıpkı bu kitap gibi.
KULTURA
43
Düşlerimdeki Beyaz Üniforma Zeynep Güner Batımor “…Seni seven bu kalbim her şeyin üstesinden gelir, önemli olan senin bana güvenmen. Bunu böyle bilmeni istiyorum. Ben sana daha önce hayatında birileri oldu mu diye sormayacağım. Eh ne de olsa denizcisin… Geçmişin beni hiç ilgilendirmez; ama bir kıza söz verdiysen, onun duygularıyla asla oynamayacaksın. Onu bekletmeyeceksin... Geçmişteki hayatın ne olursa olsun önemli olan benimle olan hayatında yaşayacakların. Her şeyi affederim; ama ihaneti asla!
Lanetli Ev Ş.Serda Kayman “Dayanamayacağım.” diye düşündü. “Ellerim tutundukları yeri bırakacak ve boşluğa düşeceğim.” Korku, susuzluğunu bastırmaya başlamıştı. Aptallığına kızıyordu. Tırmanmak onun neyineydi. Titreyerek başını gökyüzüne çevirdi. Dolunay şimdi tam tepesindeydi. Yapmak zorundaydı, tek yol yukarısıydı. Tüm gücüyle kendini yukarı itti. Sonunda en tepeye vardığında nefes nefese kalmıştı. Sürünerek kendini toprağın üstüne bıraktı. Her yer bembeyazdı. Önce yorgunluktan görüşünün bulandığını düşündü. Ama hayır, gerçekti. Dolunayın altında, fosforlu beyaz parıldayan bir çiçek denizinin karşısında duruyordu.
Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet Murat Gülsoy Tanpınar’a, Atay’a, Atılgan’a selam veren; ama en çok Borges’le, Nerval’le konuşan, onların metinlerinin ve karakterlerinin arasında ustalıkla gezinen roman, sanki yalnızlıktan kurtulmak için edebiyat âleminin büyük ruhlarını içine alıyor. Parçaları birleştirmeyi seven, ipuçlarının peşinden gitmekten haz duyan meraklı okur kadar fantastik bir kurgunun büyüsüne kapılmak isteyen maceracı okur da Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’ten yararlanmak isteyecek...
44
KULTURA
Taşta Uyuyan Zaman Mazlum Çetinkaya Daha önce “Zeveban” adlı kitabını büyük bir beğeniyle okuduğum Mazlum Çetinkaya, bu ülkenin mateminin bir kıyısında daha özgün imgelerle fiyakalı şiirler yazıyor. Yer yer kentli ve lirik, yer yer asi ve epik dizeleriyle hem yaşadığı coğrafyanın hafızasının hem de yaşadığı zaman dilimindeki aşkların, ağıtların -şiirini çaldırmış zamanlarda- tutanakçısı oluyor... Yılmaz Odabaşı
Karayel Üşümesi Berna Durmaz Bir önceki kitabı Bir Fasit Daire’yle 2014 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan Berna Durmaz, yeni öykülerini topladığı Karayel Üşümesi’yle yeniden okurun karşısında. Durmaz, yaşamın içindeki çelişkileri, yanılgıların yol açtığı fantastik görünümleri kovalıyor. Küçük kasabaların, kenar mahallelerin nabzını tutuyor. Yakından kavradığı yaşamlara tanıklık ediyor. Kadınların, yoksul erkeklerin, çocukların dilini, kendi işlek, renkli, şiirli, masalsı diliyle harmanlayarak yazıyor öykülerini. Kendi öykü anlayışını bir adım ileriye taşımasını da biliyor. Severek okuyacaksınız.
Haydut Robert Walser Haydut, burjuva toplum düzenine uyum sağlamayı beceremeyen bir iflah olmazın hikâyesidir. Romanla aynı adı taşıyan kahramanı, kendini keşfetme yolculuğunda daldan dala konan bir bohemdir. Beş parasız bir avare, gönül çelen bir densizdir; uğruna kadınlar ölür.
KULTURA
45
5th Wave J.Blakeson’un yönetmenliğini üstlendiği filmde Chloe Grace Moretz, Nick Robinson, Alex Roe, Maika Monroe, Live Schreiber, Tony Revolori, Zackary Arthur, Maria Bello, gibi isimler rol alıyor. Bilimkurgu türündeki film, insane görünümünde olan uzaylıların saldırısından kurtulan genç bir kızın kaybolan kardeşini arama hikâyesini konu alıyor. Kardeşini bulmaya çalışan genç kıza, uzaylı olup olmadığı belli olmayan bir çocuk yardım edecektir. Örümcek Adam filmleriyle bilinen yapımcılar Tobey Maguire ve Graham King filmin yapımcıları arasında bulunuyor.
Annemin Yarası Ozan Açıktan’ın yönetmenliğini üstlendiği Türk yapımı dram filminde Ozan Güven, Meryem Uzerli, Okan Yalabık, Belçim Bilgin, Bora Akkaş gibi isimler rol alıyor. Film Bosnalı Salih’in anne ve babasını arama hikayesini konu ediniyor.
Hep Yek Ali Yorgancıoğlu yönetmenliğindeki filmde Fırat Tanış, Gürkan Uygun, İnan Ulaş Torun, Gökhan Yıkılkan, Denise Capezza, Tuna Orhan, Adem Yılmaz, Ferdi Sancar gibi isimler rol alıyor. Komedi filminin yapımcılığını ve dağıtıcılığını Roll Caption firması üstleniyor. Senaristliğini Alper Erze, Suat Özkani Bilal Kalyoncunun üslendiği film, Türkiye’nin ünlü kabadayılarından birinin şehvet ve şan düşkünü oğlu Cevat’ın hikayesini konu ediniyor. Cevat, uşusşararso aşanda üne sahip olan manken Camilla’ya aşık olur ve onu kaçırmaya karar verir. Kaçırmayı Cevat yerine Ziya Baba üstlenir. Ziya Camilla’yı kaçırır ve Camilla’yı bir paket içinde Cevat’a götürmesi için Şahin’e verir ama Şahin paketin içinde ne olduğunu bilmemektedir. Şahin İzmir’den İstanbul’a paketi götürürken, iki belalı Gürkan ve Altan ile karşıaşır ve paketi kaybeder. Şahin için hayatının en zor 48 saati başlamıştır.
46
KULTURA
Kötü Kedi Şerafettin Ayşe Ünal ve Mehmet Kurtuluş’un yönetmenliğini yaptığı, türk yapımı animasyon komedi filmi Kötü Kedi Şerafettin’in senaristliğini Levent Kazak ve Bülent Üstün yaptı. Film karakterlerine; Uğur Yücel, Demet Evgar, Ahmet Mümtaz Taylan, Yekta Kopan, Cezmi Baskın, Ayşen Gruda, Gökçe Akyok ve Okan Yakabık gibi isimler sesleriyle hayat veriyor. Film, çizgi roman serisi kahramanı olarak tanıdığımız Kötü Kedi Şerafettin ve mahallesindeki renkli karakterlerin maceralarını anlatıyor.
Aşkın Seçimi Nicholas Sparks’ın çok satan romanından uyarlanan filmin yönetmenliğini Ross Katz üsleniyor. Filmde Teresa Palmer, Benjamin Walker, Alexandra Daddario, Maggie Grace, Tom Welling, Tom Wilkinson, Anna Enger ve Brad James gibi isimler rol alıyor. Gabby uzun süredir birlikte olduğu kişiyle evlenmek üzere olan bir tıp öğrencisidir. Travis ise kadınların karşı koyamadığı ve ciddi bir ilişki yaşamanın rahat yaşam tarzını kısıtlayacağına inanan biridir. İkilinin komşu olmasıyla hayatları değişecektir.
Danimarkalı Kız Oscar ödüllü Tom Hooper’in yönetmenliğini üstlendiği film ABD, İngiltere ve Almanya ortak yapımı, dram ve romantik türünde. Filmde Eddie Redmayne, Alicia Vikander, Ben Whishaw, Amber Heard, Sebastian Koch, Matthias Schoenaerts, Adrian Schiller, Emerald Fennell gibi isimler rol alıyor. David Ebershoff’un aynı adı taşıyan kitabından uyarlanan film, Lili Elbe ve Gerda Wegener’in hayatından esinlenen bir aşk hikâyesi. Film Lili’nin transgender olma yolculuğunu ve Gerda ile olan evliliklerinin hikayesini beyaz perdeye taşıyor.
KULTURA
47
Deadpool Marvel Stüdyoları’nın yeni bir X-Men Spin off’u olan proje Tim Miller yönetmenliği üstleniyor. Senaryosu Rhett Reese ve Paul Wernick’e ait olan filmde Ryan Yeynolds, Morena Baccarin, Ed Skrein, Gina Carano, T.J.Miller, Jed Rees, Jaran Soni ve Kyle Rideout gibi isimler rol alıyor. Deadpool karakteri X-Men Origins: Wolverine’de karşılaşan Deadpoll’dan daha farklı bir yapıya sahip.
Mel-Un Senaryosu Zafer Kaya’ya ait olan Türk yapımı korku filminin yönetmen koltuğunda Mustafa Kara oturuyor. İçine cin giren genç kızın yaşadığı psişik ruh durumunun şeytani güçler tarafından yönetilmesini konu edinen filmde Zehra Özarslan Çelen, Ayşen Kurç, Fevzi Altunbulak, Harun Kızılaslan, Hülya Kocabıçak, Çağdaş Gerçekli, Münir Alabaz ve Melek Budak gibi isimler rol alıyor.
Saul’un Oğlu László Nemes yönetmenliğindeki filmde Geza Röhrig, Levente Molnar, Urs Rechn, Todd Charmont, Sandor Zsoter, Marcin Czarnik, Jerzy Walczak ve Uwe Lauer gibi isimler rol oluyor. Macaristan yapımı dram filmi, 1944 yılında Auschwitz’deki vahşet kampında Macar esir Saul Auslander’in hikayesini konu ediniyor. Saul, üst yetkililer tarafından öldürülmeden önce birkaç aylığına krematoryumda çalışması için seçilen komandolardan biridir. Krematoryumdayken bir gün yakın zamanda yakılacak olan bir çocuğun cesediyle karşılaşır. Çocuğun peşine dşen Saul, kampa yeni gelenler arasında kendi topraklarından insanların olduğundan da şüphelenmektedir. Kısa bir süre içerisinde çocuğun vahşice yakılmasını önlemek ve onu geleneklere uygun bir şekilde gömemilmek için maceraya atılacaktır.
48
KULTURA
Yüce Sezar! ABD, İngiltere yapımı komedi, müzikal ve dram türündeki filmin yönetmenliğini dört Oscar ödüllü yönetmenler Joel Coen ve Ethan Coen birlikte üstleniyor. Filmde George Clooney, Josh Brolin, Tilda Swinton, Scarlett Johansson, Channing Tatum, Ralph Fiennes, Francez McDormand, Clancy Brown gibi isimler rol alıyor. Film şirketleri için çalışan Eddie Mannix’in öyküsünü konu alan filmde, Mannix ekseninde Hollywood dünyasına mizahi bir bakış getiriyor.
Misconduct ABD yapımı gerilim ve dram türündeki filmin yönetmenliğini Shintaro Shimosawa yapıyor. Filmde Josh Duhamel, Anthony Hopkins, Al Pacino, Malin Akerman, Alice Eve, Julia Stiles, Byung-Hun Lee ve Glen Powell gibi isimler rol alıyor. Hısrlı genç bir avukat, büyük bir ilaç firmasının acımasız ve güçlü yöneticilerine karşı önemli bir dava üstlenir. Kısa bir zaman sonar kendini şantaj ve yolsuzluğa karışmış bir davanın içinde bulur.
Mısır Tanrıları Alex Proyas yönetmenliğindeki ABD yapımı fantastik, macera, aksiyon türündeki filmde Graed Butler, Brenton Thwaites, Rufus Sewell, Nikolaj Coster-Waldau, Geoffrey Rush, Courtney Eaton, Chadwick Boseman ve Elodie Yung gibi isimler rol alıyor. Set karanlığın acımasız tanrısı, Mısır tahtını devralır. Barışçıl ve varlıklı olan imparatorluğu yıkarak kargaşa ve çatışmaların olduğu bir ortam yaratır. Cesur birkaç isyancı Set’in karşısına çıkarlar. Sevgilisi tanrı tarafından tutsak edilen genç bir hırsız, Set’i tahtan indirmek ve yenmek için güçlü tanrı Horus’tan yardımını ister.
KULTURA
49
Ferhat Turna