lahzadergisi Fikir - Kültür Dergisi
Üvercinka Özel Sayısı Aralık 2014 ( Sayı-5 )
Afrika hariç değil...
İçindekiler 1 · Editör 2 · Kısacası 3 · Eylül ve Lale 4 · Tablodan Gülüşler 5 · Mumdan Işıklar
Editör’ den 6-7 · Hangimiz Günahkar 8 · Paullo Cuelho 9 · Mavi 10 · Uzaksın 11 · Yüreğimin Peygamberi
Cemal Abimiz janti adamdı.Giyinmeyi adabı çok iyi bilirdi.Cemal Abimiz sigarayı çok içerdi.Mesela bizde içen yok.Cemal Abimiz aslında muhasebeciydi onu edebiyatçı yaptılar.Tomris’le yan sandalyede otururken Cemal Abimiz titrerdi.Titreyincede edebiyatı tüttürürdü... Masaları da masaydı ha... Kimler yoktu ki (!) Bizde koyduk bir masa Cemal Abimiz ziyaretimize geldi.Kendisi içeride, sizleri bekliyor.Biz keza beklemeyin gelen gidenimiz pek olmaz dedik.Gelecek olsalardı gelirlerdi. Halbuki biz kimlere, kimlere başvurmadık ki dedik. Hiçbiri yüzümüze bakmıyordu Hiç kimse elimizden tutmuyordu Ben hiç böylesini görmemiştim Vurdun kanıma girdin kabulümsün. Vay Atilla Abi, sende hosgeldin buyur Cemal Abide içerde...
Genel Yayın Yönetmeni ve İmtiyaz Sahibi Mehmet Emre Karamuk
Editör
Sema Aslan Vedat Ekin
Yayın Kurulu Sema Aslan Vedat Ekin Emirhan Ertürk
Redaksiyon
Burak Uysal Zafer Onur Keçe
Tasarım
Mehmet Emre Karamuk
twitter.com/LahzaDergi facebook.com/LahzaDergi
Yaygın süreli yayındır.Dergideki yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.İzin alınmadan içerik kullanılamaz.Tüm hakları saklıdır.
İletişim ve Abone Servisi 0545-909-09-00
www.lahzadergisi.com
info@lahzadergisi.com
lahzadergisi · 1
Kısacası
Eylül ve Lale Gülşen F. Çelik
Burak Uysal
Bir meyhaneden çıktım, daha doğrusu kovuldum. Yaşım tutmuyormuş. Bir bayırın tam ortasındaki meyhane. İsmini bilmiyorum. Bir bayırın eteğinde işte. Her şey bayırın eteklerinde burada. İlk defa bir bayırın eteğinde aşık olmuştum, ikinci defa da. Sonra da tövbe ettim zaten. Aha şimdi de içkiye tövbe ettim. Lanet olsun bütün meyhanelere, zaten bütün içkilerin tadı bok gibi! Eve de gidemem şimdi. Annem kızar geç vakit, meyhane kokusu üstümde. Eliflerin evinin önünden de geçemem. Beni yanlış anlar kızcağız. Bizim raconda kızlar bu saatte rahatsız edilmez. Ben de deniz fenerine yürüdüm o zaman. Bayırları inerek. Bu şehirde bütün sistem bayırlar üstüne zaten. Bütün bayırları inersin, deniz çıkar karşına. Ben de bayıraşırı bir mahallede yaşıyorum. Bana da bu yakışırdı. Hiç sevgilim olmadı benim. Elif’i seviyorum ama, çok seviyorum. Aynı okuldayız ama sınıflarımız farklı. Sarılınca kafası göğsüme narin bir baskı uyguluyor. Gerçi hiç sarılmadı ama; hesap ettim çok hayal de ettim, sarılsa kesin öyle olur. Kalp atışlarımı da duyar belki. Mevsimlerden kış ama çok rüzgar yok. Ben de okula buradan giderim artık dedim. Anneme de haber verdim aradım, “Samilerde kalıcam bu gece, merak etme” dedim. Sami en yakın arkadaşım. Hastalanıp okula gidemeyince Elif’e göz kulak oluyor sağ olsun. Küçükken denizdeki parıltının deniz fenerinden olduğunu sanırdım. İlk kez buraya gelip deniz fenerinin çalışmadığını ve dolunayı karşımda görünce çaktım davayı. Ama bilirdim pamuk şekerin şerefsizliğini ilk kazığı pembe yumak halindeki o lanet şekerden yiyince erken olgunlaştım ben. Bakmayın on beş yaşında olduğuma. Açtım bir Neşet Baba, tam havası şimdi. O Gönüldağı’nı söylerken kendimi Eliflerin evinin olduğu bayırda hayal ediyorum. Hatta arabaları önümde, kırmızı Broadway güneşten kaportası gri damgalı.Her neyse. Hava aydınlanalı oldu biraz. Yüzümü yıkadım denizde. Yürüdüm küçük bayırların üstünden. Kediler başlamış mesaisine. Sabah ezanından da geçti bayağı. Elif’i bekledim o bayırda, okula birlikte gideriz diye ama gelmedi.
lahzadergisi · 2
Elimde zifir ve muhafazakar bir yalnızlık Donuk hayatın içler acısı bakışı Ürperti seferinde baş dönmesi Sırdan kentler, karıncalar ve dertler Elimde katran karası yarın telaşı Hayal paham umutsuz Asılı göklerin güneşi penceremde Gölgeler hareketsiz Elimde ince bir sızı Sırtımda kanatlarımın acısı Bu sefer de darbe yedim Allahsız, kitapsız sen sancısı Kirpiklerimde,doğmadan ölen Çocuk gözyaşı Turnalar yanıyor seher vakti Gök-yüzümde İçimin kırıkları avluda asılı Yazamadığım masalın, siliniyor Her zerresi Selam vermeden geçiyor üzerimden bulut Dağlar yanıyor karşı kıyıda Çayım soğuyor tahta masanın üzerinde Kaburgamda ölü kelebeklerin son nefesi
Neyi bekliyorum yazmak için son cümleyi? Boğazımda umudumun pençesi Kan ve düş Yarınımın ertesi Acı su boğazımda İnancım soldu pencere önünde Boyanırken gölgelendi alam-ı sema Gün başlamadan saklı kaldı hayat raflarında Taştan köprülerde yalınayak Yollar kayboldu yanarak Sözler dil yarası, bir matem gözümün karası Akasyalar öldü Avuç içlerimde bir hicran yarası Tutup kanatlarımdan koparırken sen Sırtımda kaldı acımın sancısı Gözlerimde bir tutam katran Kirpiklerime düştü karası Unutulmuş semtin surları içinde Kanatsız kaldım Kan-adım.
lahzadergisi · 3
Mumdan Işıklar Mehmet Zahit Bal
Tablodan Gülüşler Gülhan Tuğba Çelik
Düşler tanrısı inmiş kırmızı kiremitlere. Çok bulutlu yağmurlar çalmış gelirken. Güvercinler saklamış yumurtaları, gün değmesin diye. Mavi tişörtlü balkonlarda, bol kilimli adamlar varmış. Bir de asfalttan yapılma ağaçlarda yeşil yapraklı yollar. Büyücü kadın çadırından çıkıp üç kere yere, üç kere göğe bakmış. Sonra üç düğüm atmış bir koyunun üstünde, dualar okuyarak. Salvador Dali tablolarının altında rabıta yapan kadınlar oturmuş. Tablodan tek anladıklarını kırılmış bir yumurtaymış. Dali’nin kimseyle sevişemediğini bilmiyorlarmış. Rüzgârlı bahçeler en çok sıcak güllere yakışmış. Su getiren kızlar uçmuş çeşme başlarına. Abiler balkondan gözlerle dikilmiş arkalarında. Üst kattaki kız baba demiş. Ev bir anda uçmuş göğe. Küçük kızlar da abla dermiş bir zamanlar. Ama artık çıldırmış bir ölümmüş odalarda yürüyen. Yürüye yürüye bitmezmiş yol dediğin. Bir arpa çuvalının neye benzediğini unutmuş masallar. Çocuk sesleri ve gülüşler götürmüş göğü sonra. Çok gülen adamların gözlerinden geçmiş kadınlar. Bir sakız düşmüş gökten damla damla. Bankalar girmiş araya. O borç senin, bu borç benim demişler. Sonra vazgeçip hepsini köşede ağlayan kadına vermişler. Al şu göğü ve yağmuru. Güz geliyor Morpheus.
lahzadergisi · 6
Yastık altı yapardı analarımız.Biriktirme hastalağından gayri, dem vuramam ötekileştirmelere. Yağmurlar çok konu oldu şiirlerine oysaki. Ben ise hiç yağmur altında yürümemiş olabilir miyim hatırlamıyorum. Saçmalama oyunu oynardık küçelerde. Taştan odalar yapar, evcilik oynardık sanki büyük olmak marifetmişcesine. Ben korkardım baba olmaktan, sen ise açık yürekliydin bana sahra çölünün kumlarından. Babilde kıskanmış bendeki yüksek ayarlı külçesiz altınlardan. Nemrutun belası bir topal sinek tarafından. Özgürlüğe kanat çırpışı ve anavatınında kahvaltılarda mermi yiyen çocukların çırpınışı evrende acı uğultular. Körler sağırlar birbirini tamamlar oldu modern zamanın eşsiz ülkelerindeki kodoman amcalar.Konuların dağınık oluşu, saçımı her sabah tarak sürmememden öteye geçmemiştir eminim. Burnundan nefes alış verişin amerikayı vuran kasırganın dengi. Mübalağa ediyorum cumhuriyet şairlerinden sivri divitlerle ve örnek göstermelik sorular soruyorum aklımda ki ensest semptomlarla. Atomlarıda parçalamana gerek yok, beni sevmesen yeter. Aldırış etmeme sanatını pek iyi kullandığını söylemek mümkün. Elektrikler giderse söveceğim adam edinson, gelirse aydınlık Rabbimden dualar ederim bethoven senfonisini background ederek. Mumlar masalardan eksik olmaz gören romantik salkım çiçeklerden bir kuple sanar, oysaki dahili uzuvlar orkestra şefliğine bürünüp klasik müzikler patlatır. Bedduların sonu hüsran. İki göz yaşı dökmemişgiller kapital yavşaklık sendromu geçirir. Peygamber nasibini alır kıblesi şaşar.Tropikal meyveler süsler sofralarımı. El sürmeden son kadehler tokuşur 9 şamdanlı kaselerin zarifliği ile göz bebeklerimız patlar acilde alırız soluklarımızı.Yusuf belirir perde arkasından eller kan gölü adeta. sonra bakmışsın ki bembeyaz kesilir yüzler, ovalar kırmızıya boyanmazsa ayıp eder. Rabıta yapmadım hiç ben kamili mürşidimin hayali ile süslemedim hûlyalarımı. doğallıktan söz etmişse freud başımın üstünde yeri vardır. Oysa ki nekrofili rahatsızlıklar belirmiş gibiydi tozlu raflarda. Caiz görmeler neyse de günahı da bilmeli kafir. Şiyir yazardım kareli defterlerimin arka sayfalarına.9 yaşında, anneme gösterirdim. Sonra yanlarına oklar saplanmış kalpler işlerdim bol soru işaretli. Septik olmayı oldum olası hep sevmişimdir. Annemide öyle. Babam hakeza.. lahzadergisi · 7
Hangimiz Günahkar Vedat Ekin
Bankta oturmuş kitap okurken gözüme ilişti temmuz ayının herhangi bir günüydü tam hatırlamıyorum. Yanında kağıt bardakta kahvesi duruyordu ve ortalama her kırk saniyede bir denizden esen rüzgarla saçları dalgalanıyordu.Sadece izliyordum onu kendisine otuz santim mesafeden.Acaba beni hiç fark etmeyecek mi diye düşünüyordum bir yandan.Bunları düşünürken hayallere dalmıştım sadece yüzünün sol tarafını görerek. Dönüp bana neden şu kahvemi benimle paylaşmıyorsun demişti gülümseyerek. Yanaklarında ki gamzelerin içinde kaybolmuştum o an.Dilim dönmüyordu artık kalbim yerinden çıkacak gibiydi.Tekrar gülümsedi gözlerime bakarak bana kim olduğumu sormuştu -Sen dedim Anlamadım dedi hafif bi şaşkınlıkla ve kitabı kapatmıştı -Evet dedim ben senim -gözlerinden akan yaş bana mı yoksa on dakika önce kaybettiğin ruhuna mı diye sormuştu bana meraklı gözlerle kahvesi orada durmuş soğumaya yüz tutmuştu kimin umurunda ki zaten. -Ne sana ağlarım ne vazgeçtiğim ruhuma dökülecekse gözyaşlarım bil ki bir tanesi benim içinse diğeri bizim için akıyor yine o güzel tebessüm vardı yüzünde ve elini yüzüme getirerek baş parmağıyla silmişti gözümde ki yaşları. O an hayatımın ya sonuydu ya da geri kalan ikincisi yarısı. Film şeridini bende görebiliyordum artık sanki ölecekmişim gibi.Boğazım kurumuş nefes almakta zorlanıyordum. Heyecanım haddini aşmıştı tüm bunlar olurken ah lanet olası bu makineler geminin o acıklı sesiyle irkilmiştim hayal dünyamdan.Evet işte şimdi gözümden yaşlar benim için akıyordu.Kendisinin oturduğu yerde soğumuş kahvesi ve bir not vardı.Tüm heyecanım kaçmış notu almıştım elime kahvesine tükürerek -Sen hiç uyanma çocuk hep hayalinde kalayım Bana tek hatırası bu olmuştu.Ve gidenler yine iz bırakmıştı geride... El bebek gül bebek büyüttüğüm oğlum Emre’ nin benimle paylaştığı ilk duygusal anısıydı bu ve gerçekten iz bırakmıştı giden her kimse.Bir yandan seviniyordum oğlum büyüdü de aşık oluyor artık diye bir yandan üzülüyordum onu böyle hep dalgın görünce. Aradan tam bir hafta geçti Emre her sabah kalkar sahile gidip bir kahve alıyor aynı bankta oturuyor saatler sonra kahveye tükürüp ordan kalkıyor hatta bazen bankta birileri olunca karakolluk oluyordu. Nihayetinde üniversite sınavlarını atlattıktan sonra bunları yaşıyordu bu da beni sevindiren farklı bir noktaydı.
lahzadergisi · 8
Emre’nin kırk yaşında bir de annesi vardı yemin billah ona tek sevgim oğlumun anası olmasıydı. Çekilmez bir kadındı evlenirken de sevmedim hala da sevmiyorum yedi seceresini de sevmezdim... Gece saat on gibiydi herkesten gizlediğim beni hayata bağlayan ikinci bir kişi yani müjde’nin yanındaydım çocukken de onu seviyordum yemin billah hala seviyorum.Bak sana ne anlatacağım dedi ve başladı oturur oturmaz: Sahilde kitap okuyordum geçen gün bir delikanlı geldi oturdu yanıma oturduğu gibi dalıp gitti hayallere zaten.Hiç konuşmadı çok masum ve çok tatlıydı gözleri seni o kadar çok hatırlatıyordu ki bana az daha baksaydım gözlerine nefessizlikten ölebilirdim... Müjde bunları anlatırken başımdan kaynar sular dökülüyordu sanki.Elim ayağım birbirine karışmış ve ilk defa bu kadar çaresizdim. Emre’ye bunları unutması için bin dereden su getiriyordum artık bir an önce onu evlendirmekte buluyordum tek çareyi. Ben bu düşünceler içerisinde çırpınırken sabaha eşim hayata veda etmişti.Ölüme sevinilmez ama yemin billah hiç üzülmedim. Aradan tam bir hafta geçmişti Emre 60 yaşına kadar hayatında bir hayır işlemeyen bu saatten sonra hayır işlesek ne değişecek mantığı yaşayan ayyaş meyhane dedelerine dönmüştü tek farkı bizim oğlan barda içerdi. Müjde ile o gece bizde içmelere çıkmıştık barları önce kontrol eder sonra içeri giriyordum Emre orda mı korkusu ile.
Nihayetinde oturmuştuk köşedeki masaya Müjde’nin elini tutmuş ona sevgimi anlatırken yanı masada ki yarım litre biradan da bir yudum almıştım.Korku ve sevinç bir aradaydı ikisini de iliklerime kadar hissediyordum. Emre’nin kafamda dikilmesiyle beraber alnımdaki ter damlasının bira bardağına düşmesi bir oldu. Tek kelime etmedi bardağıma tükürüp gitmişti oğlum.Ondan sonra da bulamadım onu hiç bir yerde zaten iki hafta sonra mahkeme kağıdıyla beraber hiç haz etmediğim kara haberci sarı şapkalı adam gelmişti kapıya -Postan var şurayı imzala söylemese anlamayacağım sanki ibne herif diye geçirdim içimden. Emre velayetimden ayrılmak istiyordu artık ne yapalım mahkemenin yolunu tutmak kaldı bana. Hakim bey Emre’nin ifadesini okuduktan sonra: -Bunlar doğru mu diyerek sormuştu bana -doğru efendim -ekleyeceğin bir şey var mı -var sayın hakim bey diyerek başladım konuşmaya -ben 17 yaşında Müjde diye bir kıza aşık oldum biz çok sevdik birbirimizi hala da öyle.Her güzel olayda bir pislik çıkar ya 20 yaşındaydım mahallede silah sesleri ile uyandım o gün düştük bir kan davasının içine babamın ölümüne zerre üzüldüysem şerefsizim ya kan davası o ne olacaktı kimi öldürecektim ben.Neyse sayın hakim uzatmadan diyeyim verdiler babamın kanına karşılık bir genç kız evlen bununla dediler.Çocuk evliliğin bereketi ya hakim bey Emre de bizim bereketimiz oldu ama Müjde hakikatli kız çıktı hiç vaz geçmedi sevdamızdan.Şimdi ben size soruyorum hakim bey suçlu müjde mi sevdadan vazgeçmediği için ya da ben miyim evlendiğim için hangimiz masum hangimiz günahkar boş ver sayın hakim benim babamı kim öldürdü.. lahzadergisi · 9
Paulo Coelho Çev. Öznur Uçan
“Doğmanın bir zamanı, ölmenin bir zamanı var; Tohum ekmenin bir zamanı, ekileni toplamanın bir zamanı var; Öldürmenin bir zamanı, iyileştirmenin bir zamanı var; Yıkmanın bir zamanı, inşa etmenin bir zamanı var; Ağlamanın bir zamanı, gülmenin bir zamanı var; Yas tutmanın bir zamanı, dans etmenin bir zamanı var; Taş atmanın bir zamanı, taş toplamanın bir zamanı var; Sarılmanın bir zamanı, ayrılmanın bir zamanı var; Kazanmanın bir zamanı, kaybetmenin bir zamanı var; Elinde tutmanın bir zamanı, atmanın bir zamanı var; Koparmanın bir zamanı, dikmenin bir zamanı var; Susmanın bir zamanı, konuşmanın bir zamanı var; Sevmenin bir zamanı, nefretin bir zamanı var; Savaşın bir zamanı, barışın bir zamanı var.” “İnsan sevdiği için sevilir. Sevmek için nedene gerek yoktur.” “Eğer düşeceksem yüksek bir yerden düşmeliyim.” “Gözyaşları yazılması gereken kelimelerdir.” “Bir hayale ulaşmayı imkansız kılan tek bir şey vardır; başarısız olma korkusu.”
lahzadergisi · 10
Mavi Elif Kalın
Yabani otları eliyle yana yatırarak; aradaki, incecik, kırmızı, yoğun çilek kokulu meyveleri ayıklıyordu.Güneş tenini yakıyordu ama halinden memnundu.Sıcağın insan salgılarını bu denli yoğunlaştırdığı, havanın ağırlaşıp kalabalıklar arasında bulunmanın imkansız olduğu bu mevsimde yalnızlığı onun için bir lükstü.Bir çam ağacının dibine oturmuştu.Az ilersinde yeni nesillerin yerinin rezerve edildiği, üç kişilik bir mezarlık vardı.Bu tepenin en güzel yeriydi burası.Mavinin de yeşilin de her tonu gözlerine doluyordu insanın.Bu civardaki insanlar sahip oldukları arazilerin en yüksek, en güzel yerini ölülerine ayırmayı adet edinmişlerdi.Yaşarken edemedikleri teşekkür, dileyemedikleri özürdü bu.Belki de kendi en derin uykularını mavi yeşil bir battaniye altında uyumayı garanti etmek istemişlerdi.Halbuki battaniyenin altındaki yorgan her zaman kahverenginin tonundaydı, içi de pamuk yerine böcekle doluydu. Ayaklarında gezinen örümceği fark etti.Eline aldı, gülümseyerek kenara bıraktı.Gemide çalıştığı zamanlar gelmişti aklına.Bir vakit bir örümcekle ahbablık etmişti; boynuna ip bağlayıp, beslemişti onu,bütün sırlarını anlatmıştı.Sonra, isteyerek mi yanlışlıkla mı oldu hala idrakında değildi, örümceğin bir kafası kalmıştı ipte. Ayağa kaltı.Denizden kalma hantal yürüyüşüyle her an bir şeyleri devirecekmiş ya da devrilecekmişcesine ilerliyordu.Az önce üzerinden indirdiği örümceğin üzerine bastı. Ayağının altına yapışanla sırtına yapışan aynıydı sanki.Duraksamaksızın devam etti yoluna,varacağı bir yer varmışcassına...
lahzadergisi · 11
Uzaksın Ersin Tunç
Uzaksın Belki üzgün, belki kırılmışsın Belki fecri bekledin, uykusuzsun Salaşta, Bir barakada deryana kırılan, Damlayan karanlığını izledin Belki de ağladın... Yaşamak istedin Sevginin coşkusu bir yana, Mutluluk bir yana, Sen ortada, O karşında, yüzü yüzünde. Her şeye rağmen sevmesini bekledin Uzaksın Belki hıncahınç, kötümsersin. Belki de umut ediyorsun Daha çok seveceksin..
Yüreğimin Peygamberi Ahmet Fatih Kılıç
Uzaksın Dağılmaya müsait bir yerdesin Biliyorum kızacaksın, Hatta o olsa ne yapardı, deyip bi sigara içeceksin Ah edip biraz bekleyeceksin Sonra Başka bir an gelecek aklına Biraz daha seveceksin Olsun ne oluyorsa olsun diyecek Biraz daha üzüleceksin...
Sonra mı Uzaksın işte Zaman isteyecek, unutmayı bekleyeceksin Ama hiçbir şey değişmeyecek işte Zaman geçtikçe, zamanın geçmesine, alışmış olacaksın...
lahzadergisi · 12
İntihar güzeldir, senin yöntemini sevdim dedi Oysa mutlu olurduk belki demiştim Sildirip geçmişin izlerini Beyaz uçurtmalarla göğe bırakırdık aziz umutlarımızı Çay yaparız, birkaç boynu bükük sigara eşlik eder dansımıza Demine ekleyip çayın kaybederiz acıları demiştim oysa Sonra ellerini tutardım Ve bağışlardım bütün günahlarımı Diyarbakır’da konteynıra Çiçeklerin solmadığı bir bahar veremezdim sana belki Ama tertemiz bir gökyüzü dizerdim Bütün dizeleri koynuna dizerdim Bütün dizelerin boynundan geldiğine inanırdım zaten Evet intihar güzeldir Sende güzelsin Sen de güzelsin, defalarca bıkmadan tekrarlasamda bıkmam Fakat benim yöntemim nedir Ben yarını bile düşünmem Gocunmam senin açtığın yaradan ben Ama sen diyorsan Yadırgamam, yanlışlamam Evet! İntihar güzeldir Ve benim yöntemim sensin…
lahzadergisi · 13
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil
Artist milletizdir. Bizde defaten ölünür Ve kalkılır ki sofralardan Hamdüsenalarla palalarla El yıkanmadan Ağız misvaklanmadan Zinhar vurulmaz ha Ne dosta ne düşmana A.Cahit Zarifoğlu
Dünyamın güzeli martılar Sizden nasıl da yok yere korkmuşum Kaşık Ada’nın orda! Dalın üstüme dalın Vurun beni, urun Denizanası kokan gagalarınızla! Ah sizden ben nasıl da yok yere korkmuşum! Bilmiyordum ki çünkü Ben hem balığım hem kuşum Ben ama hala anlayamıyorum ki Bunca zaman niye sizden ayrı oturmuşum Can Yücel
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajında akşamüstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil
Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Birçok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil