Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir.... Leonardo Da Vinci
lahzadergisi
Aylık Fikir-Kültür Dergisi
Sayı 2
·
Nisan 2014
İçindekiler
1· 2· 3· 4· 5· 6· 7·
Lahza DemişKafamın İçindeki Adamın Günlüğünden Duygularımdaki - meli - malı Garip İmplant Sonunda Haymatlos Çeviriler
8-9-10-11 · 12 · 13 · 14-15 · 16 ·
Röportaj İstanbul’ un En Güzel... Ölüm 8.Gün Cennet’ i Beklerken
Genel Yayın Yönetmeni ve İmtiyaz Sahibi Mehmet Emre Karamuk
Editör
Sema Aslan Vedat Ekin
Yayın Kurulu
Emirhan Ertürk Sema Aslan Meryem Beyza Emen Zafer Onur Keçe
Redaksiyon
Emirhan Ertürk Sıdıka Erkoç
Resim
Mehmet Çağlar-Faruk Bali
Tasarım
Tür; Yaygın Süreli.Ayda bir yayınlanır. Dergideki yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.İzin alınmadan içerik kullanılamaz. Tüm Hakları Saklıdır.
Mehmet Emre Karamuk
İletişim ve Abone Servisi 0545-909-09-00
twitter.com/LahzaDergi facebook.com/LahzaDergi
info@lahzadergisi.com
Lahza demişken... Zamandan konuşalım biraz. Zamane gençliğinden, yaşlılığından, meşgalesinden... Her neyse işte.. Bir günün saatleri için 24 altın benzetmesi yapılır sık sık. Özellikle en iyi okulu kazanıp, en iyi işi yapabilme hayalini zihinlerimize çakan bazı kişisel gelişim kitaplarında rastlarsınız bu ifadeye. Ne aşağılayıcı bir indirgeme... Zamane meşgalemizi açıkladı ama bize? 24 altın.Vaktimiz nakit oldu... Saatlerimizin değeri de maddi. Aşklarımızın, sevgilerimizin, merhametimizin olduğu gibi saatlerimizin değeri de enflasyonla ilişik “Günde 8 saat uyuyoruz (yalan), bir insanın ortalama ömrü 60 yıl ise..” muhabbetine hiç girmeyeceğim. Hoş girsem de çıkamam? Matematik yaparak kazandığım okulu, 3 kere 6 işlemini yapmayı unutmuş ve körelmiş olarak bitireceğim inşallah. Neyse o başka konu. Evet ortalama ömür meselesi.Ben biliyorum ki benim ömrümü belirleyecek olan istatistikler değil. Ne zaman öleceğimi bilmiyorum, kimse bilmiyor. Peki kaçımız yarın ölecek gibi yaşıyor? Bu ne demek yahu? “Yarın ölecek gibi yaşamak” da ne? Bunun orijinali “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” dır. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışma kısmında sıkıntı yok da. Ya yarın ölürsek? Anne babalarımızı düşünelim, arkalarına baktıklarında koca bir ömür, yaptıkları en güzel şey bizleri okutmak. Allah razı olsun. Okuduk da, bize hacı amca okuyamazsınız dememişti ki, adam olamazsınız demişti... Olabildik mi? Utandı mı hacı amca? Yoo dostum gülüyor bıyık altından amca hepimize, “ben demiştim” diye... Zaman 24 altın oldu bizim için, en kıza sürede en iyi parayı kazanan, en iyi zamane insanı da olabiliyor. Adam olmaya ayıracak vaktimiz yok. Geçmişin ıstırabı, geleceğin kaygısı... Hani o ‘otantik yaşamak’ı yapamıyoruz. Ne yazık ki ıstırap ve kaygılarımızda bizden değil. ‘Zamanın ruhu’nu taşıyorlar. Globalleşen dünyada zamanın 24 altın eden ruhu hepimizi çepeçevre sarmış durumda. Uyuyoruz, izliyoruz, çalışıyoruz, harcıyoruz.... Yazık ediyoruz. Lahza demişken... Ömür bir lahza? Gelip geçtiğinin farkında dahi olamayacağımız bir an. Farkında olanlar kurtuluşa erenler...
Sema Aslan
lahzadergisi · 1
Kafamın İçindeki Adamın Günlüğünden Burak Uysal
Benim kim olduğumu bilmenize gerek yok. Herkes gibi yaşıyorum. Yeryüzüne yalnız geldim ve yalnız çürüyeceğimi hepimiz biliyoruz. Kendimi tanımayı çalışmayı bir süre önce bıraktım. Başkalarından dinliyorum kendimi. Zaten başkalarını tanımak daha kolay geliyor. Çünkü, onlar da kendilerini tanımıyorlar. Sadece tanıdıklarını zannediyorlar. Kendilerini tanımayan insanları tanımaya çalışmak ve tanıyabilmek, etkili bir kitle imha silahı olmalı. Başım çok ağrıyor. Bir sigara yakıyorum. Yaslandığım duvar sırtıma buzul çöküntüler bırakıyor ve üstümdeki siyah ceket beyaz enkaz altında kalıyor. İnsanlar donuk yüzleriyle önümden geçiyorlar. O kadar soğuk bakışları var ki yüzlerini paslı kafalarından ayırsam ve çerçeveletip sokaktaki duvarlara assam yüzyıl boyunca o sokağın içini karartabilir gibi geliyor. Tabii polisler beni yakalayıp ellerimi kuyruk sokumumda kavuşturup soğuk metal halkaları bileklerimden kilitlemezse. Başka bir yerde yaşasam bunları hisseder miyim diye düşünüyorum. Ama şu an neredeyim ben bile bilmiyorum. Köşedeki içki dükkanından iki bira alıp sahildeki banka gidiyorum. Bir bira sadece midenizi meşgul eder. Ama iki bira gözlerinizin kepenklerini indirmesini sağlamak için idealdir, nerede olursanız olun! Sıcaklık sadece bir veri olarak kalır alkollü bedenin yanında. Baş ağrımı doğduğumdan beri yenemedim ve doktorları da hiç sevemedim. Sonuçta yeryüzündeki ve yeraltındaki her meslek para kazandırır, bu dünyanın acı gerçeğidir ve bir insanın hayatı paraya emanet edilemez. Ayrıca parayı yiyemezsiniz, parayı içemezsiniz veya parayı soluyamazsınız. Para gerçek değildir. Hem para kendi içinde bir paradokstur. Parayı taşımak için bir cüzdana sahip olmanız gerekir ve bir cüzdanı ancak parayla temin edebilirsiniz. Düşünceler, kelimelerin katmanlar ve ışıkyıllarınca üstündedir. Düşündüğüm hiçbir şeyi ifade edemiyorum bu yüzden gerçekten bir dost edinemeyeceğimi biliyorum. Ben Tanrı’ya inanmaktan vazgeçtim. Çünkü bizi buraya acı çekmemiz için gönderdi. İfade edemediğim düşüncelerim yüzünden başımın ağrısı bitmek bilmiyor. Sadece zaman zaman paydos ediyor. Belki birkaç dakika, bir hafta veya iki ay. İnsanlar ve kişisel gelişim uzmanları küçük şeylerle mutlu olmaktan bahsediyor. Ama ben daha küçük şeyler yüzünden mutsuz olabiliyorum. Aslında mutsuz olmak bile başarıdır. Ne kadar mutsuzsanız o kadar başarılısınız. Ne kadar çöktüyseniz o kadar puan! Rekor! Çünkü mutsuzluğun da arafı vardır. Mutsuz değilken mutlu olamamak... Aslında bütün duygular gereksiz, bütün hisler. Nefret, hırs, öfke, aşk, şehvet... Ölünce hepsi yok olacak. Mutluluk eğriniz ne kadar dış bukeylik gösteriyor umrumda değil çünkü, zaman geçiyor ve hepimiz sıfıra yaklaşıyoruz. Hiçbirinizin benden farkı kalmayacak. Her canlı ölecek. Henüz doğmamış olanlar bile! Sigaramı yere atıp kumda gömüyorum. Birazdan güneşi tam karşımda bulacağım. Bütün öfkesiyle dünyayı yok etmeye çalışacak. Güneşin böyle hissettiğini biliyorum ve onu anlayabiliyorum. İnsanlar buradayken dünya dayanılmaz bir yer. Ama bu saatlerde sahilde benden başka kimse olmaz. Güneş ve ben birbirimize bakarak birbirimizi anlamaya çalışırız. Deniz ise sakindir bu vakitlerde. Gecenin yorgunluğunu atmaya çalışır, kumsala hafif dokunuşlar yaparak. Gözlerim de nihayet mesaisini sonlandırır. Burada güneş, ben ve deniz? Hepimiz yalnızız.
lahzadergisi · 2
Duygularımdaki - meli - malı Muhammed Selvi
Kendimize sürekli söyleriz şunu yapmalıyız, bunu yapmalıyız. Şartlandırırız her şeyi gündelik yaşamda. Velakin duyguların –meli, malısı bir başka olmalı. İçinde sadece sen olmalısın ve sadece seni anlatmalı kelimeler. Sıradan olmamalı yazılanlar. Ama, yazıların da bir anlamı olmalı değil mi? Tutarken düşlerimin bir ucundan... Mesela öyle bir yazmalıyım ki sadece sen anla. Yalnız sen duy adına adadığım sessizlikleri... Bir tek ben dokunmalıyım lale kokan saçlarına. Kırlangıç misali süzülmeli gözlerinden tane tane yaşlar. Ve masmavi olmalı gökyüzü, gülüşlerinden çaldığı masum ışıltıyla... Mesela yabancı olmalıyız yabancılara. Kimse duymamalı kalp atışlarını, kimse hissetmemeli ritimlerini gözlerinin. Otururken dalgaların karşısına içimizi ürperten saatlerde, rüzgarın ihtirasıyla savaşmalıyız. O, var gücüyle titretirken yanaklarını, sıkıca sarılmalıyım sana. Çığlıklarını duymalıyız yosunların dalgalar yürüdükçe üstlerine. Dinledikçe gözlerini, dokundukça gözlerine ve öptükçe gözlerinden... Yavaş yavaş yaşamalıyız her anı. Bir meltemle titremeli ipeğimsi saçların. Kuru yapraklar savrulmalı bir sağa bir sola, biz de şaşkın şaşkın izlemeliyiz dolunayı gün ağarırken. Meltemin etkisiyle yayılmalı kokun sahile... Saatlerce yürümeliyiz mesela el ele tutuşup. O yol benim, bu yol senin, uzattıkça uzatmalıyız, bütün sokaklara bırakmalıyız gülüşlerimizi. Ve saçlarını okşayarak uyutmalıyım seni gecenin sen kokan saatlerinde. Ve... Uyanmalıyım sesinle, güneş zorla girerken perdenin aralıklarından...
lahzadergisi · 3
Garip
Meryem Beyza Emen Yüreğime anlattığım hikaye En fazla acıtandı. Hissediyordum. Ama anlatmalıydım, gerekliydi. Olmalıydı, yaşamalıydım. Bir duadan öteye gecebilmeliydim. “Duadan baska yapabilecek sey yok.” Diyenlere inat.Öyle gerçekti ki hikaye; Mide bulandıracak kadar.Gerçek ve yalnız. Acınmalardan öteye gitmeyi hatırlatıyordu. Kaybedilenin kutsal,kazanılanın bolca Mermi, şarap ve sarı dişli kahkaha olduğunu Tükürüyordu insanlığın yüzüne.Biz insanlıktık evet! Tek derdimiz kağıt, kadın, makamdı. Çekişmekten ellerimizin yerini unuttuk.Biziz evet insanlığız! Biz koca bir utanmaz. Oyle hüzünlüydü ki hikaye İçinde ağlayan çocuklar, yetimler, insan oldugunu unutanlar var. Nefes almak zordu ama ihtiyacti.Derin bir nefes, namaz, Allah. Aslanin pencesindeydi bebekler ve hepsinin en korktugu aslandi. Çünkü büyüktü aslan Hem buyuk,hem gaddar,hem hayvan... Oyle yasamaya uzakti ki hikaye Acliktan nefesi kokuyordu. Cope atilan bayat ekmege muhtacti. Ya da en sevilmeyen yemege. Oluyordu hikaye. Acliktan sona kosuyordu. Oysa ben;acikamiyordum bile. Oyle mucizeviydi ki hikaye Yagmurla dolu. Cocuklarin kucagindaki bombalari sondurmeye calisiyordu; Bilim adamlari sonmeyen bomba icatlariyla ugrasirken. Bagiriyordu yagmur;La Ilahe Illallah Sesleniyordu yagmur Suphesiz biz sana apacik bir zafer verecegiz. Umuda kosturuyordu. Vahsete inat, siyaha inat. Yuregime anlattigim iste bu hikaye Bir varolusa dokunmakti.Varoluyordum Ama hep yalniz Hep tek Hep garip...
lahzadergisi · 4
İmplant Vedat Ekin
Karşınızdaki uzun uzadıya dizilen yolu iyi izleyin paşalarım. Gözlerinizin gördüğü o keskin viraj var ya tam da onun arkasındayım. Pardon ya sizin o virajları görme duyularınız yoktu. Hani o ihalesini alıp da parasını faize yatırdığınız o virajdan bahsediyorum. Siz şimdi duymazsınız da sesimi, ama sorun değil paşalarım tepenize kadar geleceğim. Bu üslubumu saygısızca görmeyin efendim bir duysanız daha neler neler diyeceğim. Kusura bakmayın geleceğinize kusmaya geliyorum. Yoksul Mehmed’in hakkını, evde kalmış Kezban’ın bekaretini, yetim Ömer’in ekmeğini almaya geliyorum. Kusura bakmayın ama temelinize çomak sokmaya geliyorum. Korkmayın sakın paşalarım sizin için de geliyorum. Güneş görmeyen karanlık odalarınızı aydınlatmaya geliyorum. Kalemlerinizi kırıp evraklarınızı yırtmaya içinizdeki şeytanı götünüzden çıkarmaya geliyorum. Evet imam efendi üç koyunu bölüşemeyen iki kardeşin o üçüncü koyununu senden almaya geliyorum... Kusura bakmayın ağalarım, paşalarım, takım elbiseli parlak abilerim ağzınıza sıçmaya geliyorum...
lahzadergisi · 5
Sonunda Haymatlos Mehmet Emre Karamuk
Şöyle yersiz, kabına sığmayan bir tipsen. Kuralları hem çiğnemiyor, hem de çok hoşnut değilsen. Kuralsız bir yaşam, belirsiz bir adres tam senlikse, yahut böyle olmasını istiyorsan. Buna gezgincilik, kaçkınlık ne dersen de! Bir parça haymatlossun sen. Yahut içinde taşıyorsun. Bunlar sadece tasvir. Kulağa hoş gelse de gelmese de bu haymatlosun kazandığı liberal anlamıdır. Bilen biliyor, haymatlosu çok tartıştık. Öyle ki iyi bir kavram mı, kötü bir kavram mı ilk önce anlayamadık bile. Bu kavramla savaş psikolojisi üzerine yaptığımız bir çalışmada, sürgün edilen, ülkelerinden kovulan insanlardan bahsederken yakınlık kurduk. “Vatansız kalanlar”. Bu haymatlosun tanımı. Sözlük anlamını bilmiyorum. Kimisine zulüm! Kimisine özgürlük! Kimisine olmazsa olmaz gelir. Çeşitli nedenlerden dolayı ülkesinden ayrılmış ama bunu bir yaşam tarzı haline getirip hayatı boyunca geri dönmeyen insanlarda bu statüdelerdir. Geri dönmemeleri mecburiyetten değil. Özgürlüklerini en dorukta yaşadıklarına inandıkları hayatlarını bu şekilde sürdürmek isterler. Haymatlos özgürdür! Hayatını birkaç medeniyetle sürdürmek isteyen ve bu şekilde ömrünü geçirendir... Bunu özgürlük olarak görenlerin neler yaptığını anlatmaya hayal gücü mü yeter? Bazen ülkelerinden çıkar çıkmaz mevcut rejim onları vatandaşlıklarından atar. Neden atıldıkları uzak bir konu. Belki bir kaç suç işlemiş, tehdit oluşturmuşlardır. Bilmiyorum. Sonuçta vatansızdırlar. Haymatlos zulümdür! Öldürülmeme lütfunda bulunulmuş, ülkelerinden etnik ayrım, dini inanç ve savaşın verdiği anlamsız bahaneler, kaçamak sebeplerle yurttlarından binbir işkenceyle kovulan, yersiz yurtsuz kalan insanları tanımlar bize. Onlar birinin kucak açmasını bekler. Ekmek, su, ana bekler. İlerisini göremeden yürürler öyle. Haymatlos olmazsa olmazdır! Bu haymatlos terimsel ifadeden ileriye gitmiyor aklımda. Bir uyruk ve vatan kabul etmezler. Bu yüzden olmazsa olmazdır onlar için. Kendini vatansız olarak tanımlamaz kişi. Her toprak parçası vatanıdır. Uyruksuz değiller elbette ama olmazsa olmazcılar, hiçbir uyruğu kabul etmezler. Zulümler sonucu vatansız kalan insanların hayatları, tarihin mercek altına alması ve üzerinde durması gereken bir konuyken kenara bir rafa kaldırılmış. Kovulan kavimler, ırk ve dini kimliklerinden ötürü yurtlarından ayrılanlar, sürgün edilenler, katliamdan kaçanlar... İnsanda suç mu arıyoruz? Aklınıza ne gelirse işte. Beter olmuş hayatlarını savaş sonrasında nasıl sürdürdüler, kaç toprak geçtiler, kaç su içtiler kim bilir. Ve ne zaman, nerede öldüler? Günümüz rejiminden hareketle haymatlos insanlarına devletin hiç bir kurumu ve kuruluşunda, hiçbir yardım, hiçbir hizmet yoktu. Ama bazı ülkelerde Türkiye de dahil, onları yabancı statüsünde gördü. Bunu yasa ile de onadı. Her ülkesinden çıkan da haymatlos olmaz elbette. Herhangi bir iç olaydan ötürü ülkesinden kaçmış, mülteci konumundaki insanlar, ülkelerindeki karısıklık giderilince, memleketlerine dönecek olurlarsa haymatlos denmez bu insanlara. Geçmişte Nasyonal Sosyalist Partisi zamanı Almanya’sından katliamdan kaçan yahut göçen insanlar için Anadolu kucak açmış. Yine İspanya tarihin en büyük göçlerinden birini yaşarken, Anadolu’ya hakim olan Osmanlı İmparatorluğu göç eden insanlara kapılarını sonuna kadar açmıştır.
lahzadergisi · 6
Henry Van Dyke’dan Çeviri
Merve Yalçın
Zaman Zaman bekleyen için Çok yavaştır.
Tek Dünya
Korkan için çok hızlı, Hüzünlü için çok uzun, Sevinçli için çok kısa; Fakat Âşık için, Zaman yoktur.
İçinde yaşadığımız dünyalar ikidir Ben olan dünya ve benim yaptığım dünya. Kalpten yaşadığımız dünyalar tektir, Ben olan dünya, benım yaptığımın meyvesi; Ve çiçekten ve meyveden olan bu dünyaların altında, Yaşayan tek kökler sevdiğim dünyaya aittir.
Katrina’nın Güneş Saati Saatler uçar, Çiçekler ölür: Yeni günler, Yeni yönler: Her şey geçer! Aşk kalır.
Dört Şey İnsanın öğrenmesi gereken dört şey vardır Eğer kulaklarını iyi açarsa; Aklını karıştırmadan düşünmeli berrakça Kardeşini sevmeli içtenlikle; Her daim davranmalı dürüstçe; Tanrı’ ya Cennet’ e inanmalı kuşkusuzca
lahzadergisi · 7
Ben Kafamı Koyup Bu Güzelliği Seyrediyorum Röportaj
Hazırlayan : Vedat Ekin
Bedensel ve zihinsel engellerin aşılmasının yanı sıra hepimizin ruhundaki engelleri de aşabileceği ,güzel insanlarla dolu Yaşam Parkta Sayın Mehmet Yaşar hocamız ile bir söyleşi yaptık.BizLERİ bu sohbet esnasında çok samimi ve sempatik bir şekilde ağırlayan hocamıza ve engelliler kulubü dostlarımıza sonsuz teşekkür ederiz. Yine hocamızında desteğiyle bundan sonra bir takım ortak çalışmalarda gerçekleştireceğiz.Şimdi sizleri bu samimi sohbetle yalnız bırakmak isteriz...
Mehmet Yaşar --Hocam önce bize kendinizden bahseder misiniz? İsmim Mehmet Yaşar. Samsun, Çarşamba doğumluyum.Fatsa kökenliyim.1978 yılında ortaokul 2.sınıftan ayrılarak Almanya’ya gittim.Burada 86 yılında geçirdiğim trafik kazası sonucu yaşamımın geri kalan kısmını bedensel engelli olarak tekerlekli sandalyede sürdürüyorum.Benim en büyük şanslarımdan birtanesi kazayı yurt dışında geçirmiş olmam. 8 ay boyunca Mükemmel denilebilecek bir rehabilitasyon geçirdim. Sonrasında rehabilitasyon merkezinden ayrıldıgımda kendimi sağlam bir insandan daha sağlam hissediyordum.Daha zinde daha atik daha pratik daha üretken her alanda daha daha iyi denilebilecek bir şekle getirdiler.Nasıl yaptılar hiç bilmiyorum.Ama oldu bir şekilde.Bu tarz rehabilitasyonların Türkiye’de olmasını çok çok arzuluyorum ama maalesef şuan bu durum söz konusu değil. Rehabilitasyon zamanlarından sonra ilk önce tekerlekli sandalye basketboluna katıldım..90 da basketbolda almanya 2.liginde oynamaya başladım.Daha sonra dans çalışmlarına başladım.Dans ta 92 de takımımla beraber avrupa şampiyonu oldum.93 de hayatımda bir değişiklik istedim ve Türkiye’ ye geldim evim vardı zaten bir araba aldım buraya yerleştim.Uyum sağlamada çok zorlandım.Geri döneceğimi düşünürken eşim sebiha ile tanıştım. Eşimin öğretmen olmasından dolayı türkiyede kaldık.Almanya’ya her 6 ayda bir giriş çıkış yaptık.Türkiye’de ilk zamanlar uyum sürecim pek iyi gitmiyordu. Burada farklı bir algı vardı.Almanya’da bu konudaki dürüstlük ve disiplin konusundaki alışkanlığımdan ötürü oraya daha bir bağlıydım.Uzun yıllar engellilere destek sürecim maddiyatın ilerisine gitmedi.Burada arabam ile destek olmaya çalıştım sürekli.
lahzadergisi · 8
-- Bulunduğunuz Bu Kurumla Nasıl Tanıştınız? 2005 yılında ilk defa samsun sakatlar derneğinin yönetim kuruluna girdim.ilk defa tekerlekli sandalyeli birisi yönetimdeydi.Kısa bir süre sonra neredeyse başkandan daha aktif olmaya başladım.İlk başta çalışmalarımdan çok memnundular.Ama daha sonra benden bir spor kulubu kurmamı istediler.Amisos 55 spor kulbuunu kurdum.Spor kulupleri genellikle bir rant üzerine kuruluydu burada 3-4 tane vardı.Takım sporunun dısına çıkmıyorlardı.Bu sebepten sporcuların uzerındeki hakimiyetleri daha fazlaydı.Bense bireysel spor yapmaya çalıştım.2008 yılında samsunda bireysel spor yapan sayısı sıfırdı!Bugun 2014 yılında samsunda bedensel engelli spor yapan 5 tane milli var.Ankara’daki sampiyonadan sonra bir arkadaşı daha göndereceğiz bu sayede bu sayı 6ya yukselecek.5 tanesi amisos dan çıktı ve bu bizim için bir gurur kaynağı güzellik. Daha kurulusumuzun ilk yılında biz 13 madalya aldık.1 milli sporcu verdik.2 yılımızdada başarılı bir grafik çizdik.Ben bu işi gönüllülük esasına dayanarak yaptım.Burada rant yok çıkar yok.bireysel bir spor.sporcuyu alıyoruz yetiştiriyoruz.milli takıma gönderiyoruz genelde.Ama oraya gittikten sonra aramızda ki bağlar kopuyor.2010 yılında kulubumuz sıkıntıdaydı.Atakum beledıye baskanımızla bır gorusme sonrasında atakumda devam etmeye karar verdik çalışmalarımıza. Atakumda bu sefer spordan ziyade engellileri evden çıkarmamız gerekiyor onları rehabilite etmemiz gerekiyor dedim.Onların insani değerlerinin yasatmamız gerekiyor.Spor ikinci plana atıp sosyal faaliyete basladık.En uygun faaliyet olarak takı tasarımını uygun görduk ve çalısmalarımıza basladık.Kurslarımız oldu.suana kadar 9 defa kurs yaptık.Ve arkadaşlarımızdan okadar gelişenler olduki bizi çok memnun etti bu. Kurslarımız genelde halk eğitim destekli.Bizde kendi imkanlarımızla projelerle vs sertifikalar veriyoruz.kendilerine iş yeri açabilecek arkadaslar var suan ve bu cok ıyı.Yne burada ağır engelli olan arkadaşlarımız içinde neler yapabileceğini dusunduk.Ve ahşap boyama kursu yağlı boyama kursları baslattık ve bu alanda da istediklerimiz oluyor.yakında bir sergi açmayı dusunuyoruz.onlarda üretme mutlulugunu yasıyor. Okutma yazma kursumuz zihinsel engelliler için devam ediyor.Sanatsal olarak ebru sanatını birkaç aydan beri yapıyoruz.Kızlarımızın müzik sevdasınıda unutmayarak bir dans kursumuzda var, onlar çeşitli organızasyonlarda yer alıyorlar.2008 de basladıgımız bu kurulusta suan badmintonda olmak üzere 6 tane dalda kurs duzenleyen bir kurumuz.Desteklerini bizden hiç esirgemeyen atakum belediyesine çok tesekkur ediyoruz.Dernek ve spor kulupleri sayısı 10 uzerınde ama bizim farkımız buyuk.bizim sıfır bütçemiz var.Bulundugumuz yer yasam park ve donanımı yüksek bir yer... Arkadaşlarımız için elimizden gelen herseyı yapıyoruz.diğer bir çalışmamızda şu, aile ve sosyal politikalar kuruluşu ile iş birliğimiz var. Bulundugumuz yer 6500 metre kare atakum belediyesine ait...bunu oka projesi kapsamında yaptı.Buranın temeli atılırken engelliler parık olarak adlandırıldı.biz buna karsı çıktık böle bir isim ötekileştirmeden ileriye gitmiyor diye.herkesin yeri olsun dedik ve dikkate aldılar ve bir hafta sonra buranın tabelası yaşam park olarak değişmşti.ve bizi memnun ettiler. Bizim amacımız engelli engelsiz insanaları kaynastırmak.çünki buraya hergun topluma hizmet dersi adı altında üniversiteliler geliyor.ve bazı arkadaslar gercekten sempatikler.bizim engelli arkadaslarımızın üzerinde etki bırakıyorlar..onlarla sinemaya giden sahile gidenler var. beni almanyada mutlu edende buydu.akşam 8de tv izlerken fizyoterapistim gelirdi yemğee gidiyorum hadi gidelim derdi.insanların içine sokmak için bir ugras vardı. Zaman zaman hemsırelerle beraber çıkıp diskoya gidenler bile olurdu..bunlar insanı rahatlatıyor cesaretlendiriyor.
lahzadergisi · 9
--Buraya gelen arkadasların devamsızlıgından şikayetçi misiniz?
Bizim en buyuk sorunlarımızdan birtanesi o.Biz isterizki cıvıl cıvıl olsun insanlar kalabalık içerisinde şen şakrak olsun isteriz.Bu üniversiteli arkadaşlarla çok yakın olmuŞtuk.Onların aracılıgıyla güzel günlerimiz oldu. Bazı üniversiteli arkadaşlarımız geldiğinde çok güzel sohbetler oluyor.Sempatiklikleri bizleri etkiliyor.Daha sonra gorusemıyoruz.Buda bizi haliyle üzüyor.Bizim bu arkadaşlarla etkileşimde olmamız arkadaşlarımızın hayata tutunması anlamında çok önemli bir yeri var...Devamlılık olmayınca biz daha kırılıyoruz.Acaba bizde mi bir yanlış oldu kötü mü davrandık diye düşünüyoruz.Hata yaptığımızı düşünüyoruz bazen.Kaynaştırmayı çok seviyorum. Başarıyorumda.Ama Türkiye geneli iletişim kurmakta bir zorlanma var.Avrupada bu konuda daha iyiler.Engelliler ve normal halk kaynaşması daha başarılı.
--Gördüğümüz kadarıyla buradaki arkadaşlarla iletişiminiz iyi görünüyor.Bu konuda neler söylersiniz? İlk önce şunu söyleyeyim.Bir camiayı iyi yönetmek istiyorsanız iyi bir başkan olmak istiyorsanız ilk başta iyi bir gözlemci olmanız gerekiyor.Şimdi engel grupları hakkında bile bir tecrübem var.Kaza geçireli 28 yıl oldu.Ve bu zaman zarfında çok şeylerle karşılaştım.Engel gruplarını bile artık ortalama bir davranış statüsüne sokabiliyorum. Mesela işitme engelliler çok agresif olabiliyorlar.Maçlarına gittiğimizde de bunu goruyoruz(gülüyor).Bu çocukluktan kaynaklıyor.Birşeyleri anlatmak söylemek istiyor ve bunu yapamaya yapamaya artık bir hırçınlaşma dize geliyor.Bu engel grubu genelde hırçın olur işte.Bunu normal karşılamak gerekir.Görme engelliler genelde çok daha farklıdır.Karşılarındaki iletişimde bulunduğu insanın davranışları ve hareketleri hakkında bir bilgileri bulunmuyor engellerinden ötürü.Bu yüzden kendi kafalarında tasarladıkları haliyle karşılarındakini canlandırıyorlar kafalarında.Bazen nerede durulacağını anlayamıyor olabiliyorlar.Sıkıldınız mı farkedemiyorlar.Biliyorsunuz
--Rehabilitasyon sürecinde bu kadar düzelebileceğinizi umuyor muydunuz? Burada zaman akışı cok cok onemli.Benım tekrar yuruyebılme umudum cok fazlaydı.İnanılmaz dercede .Bana dediler aylarca kalacaksın bende aylar sonra buradan yuruyerek cıkacagıma ınanıyordum. Neden bıraksınlarki benı yurumeden...Buradan çıktıktan sonra bendeki farkındalık arttı.daha önce tekerlekli sandalyelerin benim için bir anlamı olup olmadıgını bile dusundum....Ben neden zamanımı kahvehanede gecırmısım dedim.Hayıflanmalarım cok fazlaydı..İlk defa bu sekılde sokağa cıktıgım gunu hatırlıyorum benı yozgatlı bir hemşire alışverişi için yanında durmamı istemişti...Yardımcı olmamı istemişti.ben sana nasıl yardımcı olabılırım dedim yani. Sonra olsun yanımda durman bile yeterli kendımı guvende hıssetmem için demişti.kasım ayıydı soğuktu ama boncuk boncuk terliyordum.Sanki insanların hepsi bana bakıyordu.kompleksim coktu.Ama zaman zaman geçti.Yemeğe gittik sahile gittik derken yavaş yavaş bizi bi şekilde toplumla iç içe gelmemize yardımcı oldular...
lahzadergisi · 10
--Sonradan engelli olmuş arkadaşları bu rehabiliteye çeken devlet mi ?Yoksa iradeleri mi? Devlet...İnsanlar hayatlarında pencereler açmalıdır.Bi pencere acın kadına saygılı olun.Bir pencere açın engellilere saygı.Bir pencere daha hayvanlara....Hayatınızda kaç tane pencere acarsınız sız okadar zengınsınız..Bazı insanlar vardı kördür...Hiç bişey yok.Bunu bir şeklide destekleyen devlettir. Ben kafamı koyup bu güzelliği seyrediyorum...
---Klişe ama genç nesilden neler beklersiniz desek? Dünya artık cok kucuk.Şilideki deprem iki dakika sonra haberdarız.İletişim çok kolay.Bunun arasında bizim insanlık anlayısımız hangi tarafa dogru gıdıyor dersek, rant ve cıkar.Kapitalist bir sistem mevcut.Bu sistemde en acımasız hali.sistem bunun uzerınde suanda... Önceden daha cok denge vardı bence.Herkes sahip oldugu durumun reklamını en ıyı sekılde yapmaya calısıyordu. Şimdi öyle değil.Kimkimi daha çok ezerse iyidir. Bu sistem ezici bir sistem..İnsanlıgı savunmamız gerekirken goruslerin sayesınde insanların birbirini kotulemesi var. Anlayısın degısmeesı gerekıyor. Bu anlayısın içerisinde bize biraz öncede söylediğim gibi sosyal sorumlulukları adı altında değil ama bizimle beraber olmalarını bilmek yalnız olmadıgımızı bilmek bunu göstermeleri güzel.İdeoloji ve irade önemli tabiki...
lahzadergisi · 11
İstanbul’ un En Güzel Ağabeyi Vedat Ekin
Masası hep belliydi sanki, o köşe onun için yapılmış, o masa oraya onun için konulmuştu. Hiç de kimse oturmazdı yerine, zaten manzarası da yoktu ya masanın, merdiven altıydı. Bir tek Arif abi oturur oraya o yokken de sıçanlar sıçar masanın altına. Böyle parlak abilerin böyle yerlere takılması eşitliğe inancımı arttırıyor. Adamın hası derler ya işte o adam Arif abi olmalı. Sarhoşken bile mütevaziydi, sarhoşken de adam gibi adamdı. yerinde belki de tüm İstanbulun en güzel abisi oturuyordu. Ne zaman yapsam rakı servisini kaçta çıkıyon evlat diye sorar 12’de çıktığımı bildiği halde. Yine de 12’de çıkıyorum ben abi diyorum her seferinde. Yine benden erkencisin derdi, her gün geçerdi bu diyalog ve bir kere de benden erken çıkmadı o meyhaneden. Saat onda gelir her gün, ama kaçta çıktığını hiç bilmiyorum. Çok güzel parlak bir kadillak vardı Arif abinin her akşam onunla gelir ertesi sabah bir delikanlı gelir alırdı arabayı, her seferinde de farklı farklı kişilere aldırırdı arabayı. Bir keresinde lafa tuttu beni. Elindeki rakıyla suyu karıştırdı bunu ben içersem içki, alim içerse ayran olur evlat. İçki içeni sevmezler sen ayran içmeye bak. Ayyaşa kız da vermezler, alime 40 cariye hediye ederler. Sen alim olmaya bak. Arif abi bu nasihatini söylerken Tara geldi aklıma. Benim bir kadınım var Arif abi 40 cariyeye bedel dedim. Arif abinin tebessümüyle karşılaştım yine. Eline bir büyük alıp bardağına damlatırken elini omuzuma koyup kaç kişi adam olabildi ki, sen adamlığa devam et evlat dedi. Dışarıda kıyamet koparcasına yağmur yağıyordu.Tara’ yla buluşacaktık daha.Muhtemelen iki arka sokaktaki kafede beni bekliyordu...
Devam Edecek...
lahzadergisi · 12
Fotoğrag:Emrah Çakar
Ölüm
Faruk Bali Her dakikada altmış kez ölüm Her salisede bin can çekiş Mazlumum ben acı sayarım Yoktur benden alası alışkını Hayatım sensizlik, beynim bedenim sen Olasızlıklara ket vurmuş bedenim Yok olan bir hüzün resmi Ben onsuz vardım, onsuz yaşadım Ben onsuz kaldım, onsuz ölüyorum O habersiz O uyuyor şimdi...
lahzadergisi · 13
Cennet’ i Beklerken Vedat Ekin
Geceydim sanki hep, Sense geceye ışık saçan güneşim . Sen çıkınca, kamaşırdı hep gözlerim. Kapatırdım, Göremedim seni… Cesaret dağıtırdım geceleri, Sense cesaretime çökerdin. Sen gündüz oldun hep, bense geceydim, Karanlıktım. O kadar parlaktın ki ,kamaştı hep gözlerim. Göremedim seni, Kayboldum ışığında Ya da Aydınlatamadın hiç beni... Anlamsız bir karanlıktım ben, Gece dediler sonra bana Sen aydınlatınca karanlığı. Ve hep gece oldum sonra... Kapkaranlık bir cehennemim ben, Kendi karanlığında hapsolmuş, Solmuş bir fidan gibiydim Sen çıkana dek. Şimdiyse cennet bahçesinde bir çiçek. Ve Kapkaranlık bir cehennemim ben , Cennetini bekleyen...
lahzadergisi · 14
Katkılarından Dolayı Teşekkür Ederiz.
ahza
Bizlere göndermek istediğiniz yazıları, resimleri vs. info@lahzadergisi.com adresinden gönderebilirsiniz.