Lahzadergisi sayı4

Page 1

Sanat tabiatı takIitten başka bir şey değiIdir. Seneca

lahzadergisi Aylık Fikir - Kültür Dergisi

ahza

Sayı 4

gerekli

Rüya

im

i

prensip

Saçma herkes

n şü ü d Sıfır

avrat böcek

2 kitap

enç

Sa

m

Kime Göre

biraz

konse ger

en çekt

Turşu

bulmay

Haymatlos

Absürd

pt

Nokta Şiir ç Çırp sanki ay mide

Kahve

A

a

Martı

hazımsız

k a c u Der b dost Fikir gi aralık

Anne

Sanat

tır

karış

reçe

mısınız

l

·

Haziran 2014


İçindekiler 1 · Editör’ den 2 · Üzüm 3 · Aşırı Yağmurlu Bir Günde... 4 · Utan(may)an 5 · Geceden Daha Yakışıklıyım 6 · Yalelli 7 · Bitmeyen Mısralar

9 · Eksik Biçim Kaftan 10 · Halüsinasyon 11 · Bilginin Ağırlığı 12 · Güneş Bir Çırak Gibi 13 · Tarafsız Propaganda 14 - 15 · lahza’ ya

Genel Yayın Yönetmeni ve İmtiyaz Sahibi Mehmet Emre Karamuk

Editör

Sema Aslan Vedat Ekin

Yayın Kurulu Sema Aslan Vedat Ekin Emirhan Ertürk Burak Uysal

Koordinatör Zafer Onur Keçe

Redaksiyon

Meryem Beyza Emen

Resim

İletişim ve Abone Servisi

Mehmet Çağlar

0545-909-09-00

Tasarım

twitter.com/LahzaDergi

Mehmet Emre Karamuk

Organizasyon ve Dağıtım İbrahim Taş İrem Sönmez

Tür; Yaygın Süreli.Ayda bir yayınlanır. Dergideki yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.İzin alınmadan içerik kullanılamaz. Tüm Hakları Saklıdır.

www.lahzadergisi.com

facebook.com/LahzaDergi

info@lahzadergisi.com


Editör’ den Bulduğum hiçbir fırsatı kaçırmam toprağa basmak için. Neden bu kadar hasretim toprağa? Ve toprağa düşen yağmur damlasının burnumda hissettiğim anısına. Bu yazıyı tahta kalemle yazıyorum mesela. Bıkmışım mekaniklerden. Bilgisayarımı sevmem, bir daktilom olsun isterdim. Sanki daktilo mekanik değilmiş gibi... Sözde türkü dinlerim, saz, erbane rahatlatır benim ruhumu ya da canlandırır. Piyano salon artistlerinin olsun. Ama Grinko çalsa, sabaha kadar dinlerim... Evimde televizyon olmasın ama internetten vazgeçemem, gündemden haberdar olmalıyım; Gamze mezuniyet balosunda ne giyecek acaba? Bakma öyle merak ediyorum sadece. Ben de insanım! Bir mum yakasım gelir bazen, elime eski bir kitap alıp şiir okuyasım. Bir de ahşap bir masam olsaydı keşke. Anı yaşardım belki, ama yok bir kahve yapıp, o manzarayı fotoğraflamasam rahat edemem... Saman kağıdı severiz biz, sadeliği, fakat kuşeye yazsaydık daha çok okunur muyduk ki? Toprak kokusu dedik, doğa önemli, doğayı arayan bir kaç insan kaldık? Evdeki gazeteleri, eski defterleri, geri dönüşüme götürürdüm eğer ağır olmasalardı... Hem nereye götüreceğimi bilmiyorum ki. Belki bir gün lazım olurlar... İki pantolonla üç yılımı geçiririm. Ama üç öğün atlayamam çorbayla... Demem o ki bakmayın siz bana, ruhum Ağustos böceği. Adımı ben koydum.

Sema Aslan

lahzadergisi · 1


Üzüm Elif

Kulaklarım uğulduyor. Saç diplerim hizaya durmuş sağ baştan sayıyorlar. Kafamın üzerinde adını hatırlayamadığım bir kuş dönüyor, ciğerlerime doluyor, yeni açmış akasya çiçeğinin şekerli kokusu. Ritmik şekilde uzuvlarını hareket ettiren bir kutunun içinde gibiyim. İzliyorum, dinliyorum, kokluyorum. Zihnim bütün kepenklerini kapatmış, kavgalarımı rafa kaldırmış. Üzerinde düşünmem gereken şeyler olduğunu hissediyorum, biliyorum. Ama uzaktalar, tanımlayamıyorum onları. Midemin üst kısmında bir ağrı var, kalbim boynuma doğru yükselmiş. Kanım, daha önemli işlerini yerine getirmek için olsa gerek, parmak uçlarımı es geçip devam etmiş yoluna. Kaldırım uzanıp gidiyor önümde. Aynı amaç uğruna bir araya gelmiş her bir mihenk taşı nasıl da iç içe, nasıl da sımsıkı tutunmuşlar birbirine. Ne büyük amaçlar uğruna bir araya geliyoruz bizler de. Ne yazık, kölesi oluyoruz hırslarımızın. İçimizdeki, diğerlerinden daha değerli, daha keşfedilmeye değer bir şeyler olduğu dürtüsüne mi yenik düşüyoruz? Aslen biz sandalyenin üstüne çıkmıyoruz da omuzlarımıza alıyoruz onu. Amaç da üzüm yemek olmaktan çıkıyor. İş bağcıyı dövmeye geliyor. Sonra bir bakıyoruz ne bağcı kalmış geriye, ne bağ, ne üzüm. Bir sen kalmışsın geriye onu da senden sayarsan...

lahzadergisi · 2


Aşırı Yağmurlu Bir Günde Ölmekte Olan İki Adamın Son Konuşmaları Burak Uysal

Gökyüzünün deliler gibi bağırdığı bir gecede, en kalabalık ormanında şehrin –zaten en kötü şeyleri en kalabalık ormanlar yaşar- ıslak çimenlerin üstünde yüzü koyun yatan iki ölümlüden Cevdet konuşuyordu heralde sesi onu andırıyordu: - Nerdeyim lan ben!? Burası neresi lan!? Ahmet Ağbi, uyan ağbi! - Sus ulan gerizekalı! Sus da edebinle öl… - Ağbi şerefsizler bizi karnımızdan vurmuş, yirmi dakkaya cehennemin dibini kan kusa kusa boylıycaz… - Cehennem mi, ne cehennemi ulan Cevdet!? - Cennet, cehennem, ahiret… Hiç duymadın mı ağbi? - Ne bileyim, din derslerini dinlemedim hiç. - Boşver ağbi, gidince görürüz nasıl bi’ yermiş. - Sürün Cevdet. İki metre ileride kaya var ona yaslanalım. - Ağbi bir şey sorucam? - Sor Allah’ın belası sor! - Hiç aşık oldun mu ağbi? -… - Ağbi? - Yağmur dinerse gözlerini sakın kapatma Cevdet. - Neden ağbi? - Öldü de gökyüzünü izlemeyi bıraktı, demesinler.

lahzadergisi · 3


Utan(may)an Meryem Beyza Emen

Gerinin gölgesinde Bir ay düşüyor Mumun dibine Yanıyor ve yakıyor Unutanlara yanarak hatırlatıyor Gerinin aslında ne kadar ileri olduğunu... Düşenin, masum bir gelecek olduğunu. Silah doluyor gözler Çin mali silahlar damlıyor Gözlerden yüreklere. Ve Ay’ın masumiyetine inat; Çin malı gelecek sunuluyor, Görmeyenlere. Bir deftere özgürlüğü sığdırabilir misin? Ya da bir hayata? Geriyken Ay kadar İIlerleyebilir misin ölüme Dörtnala, Bir tek harf ve ışık için. Ya da Unutanlara ibret olabilir misin? Titrek fakat muzaffer bir ibret.. *Bu şiir Buda as sharm foru rikht filmine ithafen yazılmıştır. Bir de Baktay’ın gariban özgürlüğüne.

lahzadergisi · 4


Geceden Daha Yakışıklıyım Vedat Ekin

Aynaya bakamıyorum artık en azından büyüdükten sonra hiç bakamadım. Herkes küçükken ya sarışındır ya da tatlı bir yüzü vardır. Bazıları ise hem sarışın hem tatlıdır. Sonra ben doğdum hiç bir bebeğe benzemiyordum, büyüdüm çocuk oldum ama hiç bir çocuğa benzemiyordum. Ama şanslıydım diğerlerinden sadece onlar uyuyunca. Geceleri onlar uyuyordu, herkes uyuyordu hatta bir kedim vardı benim tek gözü vardı onun bile uyuduğunu gördüm. Bense geceden daha yakışıklıydım. O çok karanlıktı, korkardı insanlar ondan. Herkes korkardı. Bense çocuktum sadece bebekler korkardı benden. Abim vardı parmaklarım ona benziyordu sadece sayı olarak. Annem bir melek olduğunu söylerdi babamsa ona şeytan derdi. Beni göstererek melekler ucube doğurur mu derdi. Her akşam kavga ederlerdi birisi çok hayalperest diğeri de aşırı realistti. Bense çocuktum. Annem söylerdi hep insanlar yaşlanınca ölürler. Ama ben çocukken her gün ölüyordum. İki tane de arkadaşım vardı. İkisinin de bebekken saçları sarıymış. Belki benim de saçlarım çıksaydı sarı olurdu kim bilir. İkisi gün geçtikçe geliştiler, boyları uzadı, kilo aldılar. Kemikleri hep kuvvetlendi onların, benimse her gün bir kemiğim eksiliyordu. Mahallenin en güzel kızlarıyla hep onlar takılırdı. Halı saha maçlarına gider, gelince de on numara fiyaka atarlardı. Bense bekliyordum hep, büyümeyi bekliyordum. Çünkü çocuktum ve çocukken her gün ölüyordum. Arkadaşlarım söylemişlerdi bana: Hangimiz hızlı yaşarsak o daha yakışıklı olur dediler ben çirkin kaldım. Hala bekliyorum tüm kemiklerim erimeden...

lahzadergisi · 5


Yalelli Bu çokça gam getiren yalelli Bu bahardaki kuşların mı sesi Yoksa kuşlar da mı biliyor hikayemi Sen misin yoksa bu kuşların ses vereni

Ersin Tunç

Nasıl oldu da böyle yaktı yine yüreğimi, Saçına sinmiş güneşin tirejleri İlk yola çıkışın geldi aklıma İlk gidişin Bir yetim gibi ardında dalıp kalmışım Sonra yıllar geçmiş Dalda bir kuş ağlıyor, sonra Ezanda bir ses daha düşmüş kulağıma Yokluğun nefesini fısıldadı sanki bana Orağı yok, çorak dillerin türküsü doldu ağzıma Seni ezgide, ezgiyi dilde, Dili bedenimde tutmaya çabalar gibi kapadım ağzımı Bir de gözüm önünde rüzgar götürmesin seni Sesimi, nefesimi, Sonra yıllarımı geri verin bana O ilk el ele gezdiğimiz zamanları istiyorum Yaldızlı kubbelere inen ayın şavkında Gezdiğimiz yerlerin mutluluk saniyelerini geri verin bana Aç kaldım yılların götürdüklerine Yoksa yoksulluktan ölür müyüm sanıyorlar Sorsalar bana, yoksulluktan değil Yoksun zayıflığından korkarım ben Bir de durmadan çalar ya gam getiren yalelli

lahzadergisi · 6

Aç kaldım yılların götürdüklerine Yoksa yoksulluktan ölür müyüm sanıyorlar Sorsalar bana, yoksulluktan değil Yoksun zayıflığından korkarım ben Bir de durmadan çalar ya gam getiren yalelli Ölümü istemek yol olur bana Bu dayanılmaz Bu yıkılmaz, yarsan yarılmaz Gecelerin, akşamlarında Hani özlemek gayet açık, Yokluğuna sarılıp yatmak var ya Yolların ipini çözüyor kaybolmaya Uzaklara gidip, uzun uzun sevgili hatırlamak istiyorum İyi iyi, uzun uzun ve yalın zarflarda Tüm ben cümlelerinin içinden sen geçiyorsun ya Darılır oldu bana nisanlar yağmurlar Ey bir başkasına benzetemediğim Tasvirleri eksik yarim Gece olunca dayansan gözlerimin aydınlığına Görünsen şöyle gönlüm görünce yıldızlara Bütün yokluklar kendinden utansa Benim hüznümü çarmıhta görse şu dünya Bu dem, bu yalnızlıkla bu yalelli de kaybolsa


Bitmeyen Mısralar Hamit Yatçı

Tüm şiirler tek mısrada gidişinle Gidişin sadece varlığının varlığı ya da yokluğu ile tanımlanan bir eylem değil. Dalından düşmemiş bir yaprağı sararıp hayattan koparırcasına düşürmendi sevgilim Bitiremediğin tüm sözcülerin notalanışıydı aslında. Ve gidenin kalanın yüreğinde bıraktığı tarifsiz bir depremden farksızdı. Sahi şimdi boyun mu eğdik ayrılığa, beraber bitiremediğimiz yollar bitiyor mu şimdi? Ne senden bir çaba aşka dair ne de benden bir tek adım artık. Saatlerin geçmesini istemediğimiz zamanlar geçmişe gömülü mü kalmalı? Güneşin doğmasını istemediğimiz geceleri, donmasını istediğimiz zamanları, yaşanan koskoca anıları kurumuş yaprak gibi sallıyor musun akıp giden zamana… Neredeyiz şimdi sevgilim? Kim kurtaracak bu uçurumdan bizi? Sen mi? Ben mi? Ya biz toparlayamazsak birbirimizi? Kayan yıldız misali kayıp gidecek miyiz birbirimizin tenha gecelerinden.

lahzadergisi · 7


lahzadergisi 路 8


Eksik Biçim Kaftan Mehmet Emre Karamuk

Peşrevin tutulsun! Sinsice değil ama dürüstlükten de eser değil, dibime çöküşün. Nasıl bir eda ile içeri girecek olsan anlarım ki çatlarım. Dudaklarımdan, dirseklerimden. Ne bir dayanak ne bir serçe parmak bal kalır eteklerimde... Bir kabadayı vardı mahallede. Ayakkabısının ucuyla öldüresiye döverdi çocukları. Senden cesurunu bir o zaman gördüm. Sigara ile edebiyatı birbirinden ayıramayan ben bu ağır abiyi de ayıramıyorum kafamdaki cesurluktan. Bi baygınlık misali uykumda bile kafamda hayalin, hatırlayamıyorum yüzünü. Bir hatırlasam da rahatlasam. Bi boka yarasan da uykum kaçmasa mesela. Yok mesela anlatamam derdimi derinden derine. Tutulur dilim konusamam. İçimden patlayacak şafak var sanki ama ağzımdan çıkmaz işte... Sözlük okutmaları lazımdı bizlere. Kelimeleri kalıp kalıp ellerimize aldık hep... Oysa sınırları vardı kalıpların... Kelimelerin ise ucunu göremezdik. Ne alakası var deme! Bizden imkansızı istediler. Bizden çok şey istediler. Anlayacağın aslında en cesuru kelimeler. Ne kavga ederler birbirleriyle ne hır gür... Ne olur ahfa kalsın aramızda bu dizeler. Ne kibirdir derdim ne buram buram çilek kokan egom. Bu kadarıyla olmaz... Şimdi dizi dizi geçen ömrümüzden seneler. Gün gelir yavaş gün gelir hızlı geçer hanemizden. İste yahut isteme geçer gider işte. Ne tutup atarsın kenara ne de dur soluklan diyebilirsin... Anlayacağın yine yetmez kelimelerin. Uzanmaz dilinin parmaklıklarından ellerin. Geçip gider zaman göremezsin. İşte onu sen hiç bilemessin... Bin nabba isterim Allah’tan ötesi için... Aydınlatsın yollarımızı. Yüzmek isterim ağzından çıkanların o masmavi serinliğinde... Velhasıl, ömrümde ne senin gibisine ne de bu ağzımdan çıkanlardan başkasına rastlayamadım kafamı yasladığım... Ana, baba, bacı, avrat, toprak, ata bunlar su döktü diplerimize de bizi biz etti, bizi onlar... Bir fidan aldılar dalımızdan toprağa bıraktılar. Bizler de yazdıklarımızı tohumlarımız belleyip ekelim dağ bayır demeden topraklara. Yeşertenler başkası olsun olmasın ama biz ekelim... Sarı ve siyah kombinini severim. Sarı ve siyahca ekelim. Biraz da mavice... En sevdiğim renklerdir bunlar. Her renge de renk demem mesela her kelimeyi ağzıma almadığım gibi... Oyuncaklarımı sarı-siyah ve siyah-kırmızıyı yakıştırırdım en çok. Bir manası yok işte öyle severim. Ama bazılarını hatırlayamıyorum. Unutuyorum... Mesela sen sen ol, resmini çek oyuncaklarının... Şimdi biraz soluklanayım...

lahzadergisi · 9


Halüsinasyon Hakan Başdinç

Buzdolabının en dibinde bulduğum bir bardağı anca dolduran şalgam...Kısa bir süre de olsa beni memleketime götürdün...Mavi bulvarın kanal kokusu... Sokaktaki elemanlar. Sıcaklığın havadan mı insanlardan mı olduğunu anlayamamam.Bilmiyorum da sanki bu gece ordaydım herşeyin başlangıcının ve bitişinin dürüstlük sevgi saygı olduğu yerdeydim.Havan suyun insanların hangi birini özleyim hangi birini anlatayim.Demem o ki kiminin tiksinip içmediği bi bardak şalgam alıp götürdü beni.Ee daha fazla birşey de bekleyemem bi bardak şalgamdan buna da şükür...

lahzadergisi · 10


Bilginin Ağırlığı Enes Buğra Tokel Bazı cümleler vardır. Ne atasözü ne de öylesine söylenmiş gelişi güzel bir laftır. Çoğunu küçüklüğümüzde komik bir araç olarak kullanırız. O sözlerden biri de: ‘’1 kilo pamuk mu daha ağırdır; yoksa 1 kilo demir mi?’’dir. Mantıksal olarak eşitlerdir fakat reel yani gerçekçi bir dünyada ikisini aynı kefeye koyamayız. Pamuk, 365 gün 6 saatlik bu dünyanın ancak 6 saatinde ağır olabilir. Geri kalan vakitte ise demir her koşulda ağırdır. Ama bu önerme (her önermede olduğu gibi) kendi içinde geçerliliğe sahiptir. Sözgelimi konu ağırlık değil kalabalık olsaydı, bu iki madde yer değiştirirdi. İşte bu önermeden yola çıkarak, entelektüel olma, bilgin olma sıfatlarına bir eleştiri getireceğiz. Hepimiz düşünmeyi çok seviyoruz buna kimsenin bir itirazı yok. Kendi içimizde her gün güzel sorular soruyor, muhteşem önermeler atıyoruz ortaya. Güzel kitaplar okuyoruz. Filmler izliyoruz. Birisi kapitalizm dediğinde ilk örneği Franz Kafka’nın Samsa’sından veriyoruz. Bir sıkıntımız olduğu zaman hemen Oğuz Atay’a ‘Tutunuyoruz’. Platon, Aristo, Kant, Foucault, Camus... Bunlar içimizde yaşıyor. Hemen her gün hal-hatır soruyoruz birbirimize. Fakat bunca şeyi bilmek ne işe yarıyor? Dünyayı bir nebze olsa da güzelleştirebiliyor muyuz? Tam da bu konuda üstat Rasim Özdenören’in bir paragrafına başvurmak isterim: ‘’Öte yandan, bir düşünce, dile getirilmemiş olmadıkça, yani konuşma suretiyle ortaya konulmadıkça, o düşüncenin bizatihi değeri bir hindinin ”düşüncesi”nden daha farklı ve daha değerli değildir. … Kaldı ki dile getirilmemiş bir düşüncenin, düşünce olup olmadığı da belli değildir. Daha da önemlisi öyle bir düşüncenin mevcut olup olmadığı da meçhuldür.” İşte tamda bu nokta çok önemli. Neyiz biz? Hindi gibi mi düşünüyoruz. Yoksa düşündüğümüz için varolan insanlar mıyız? Allah tabi ki bizi ikincilerden eylesin. Lakin konu bu olduğu zaman iş duadan öteye geçiyor. Harekete geçmek gerekiyor. Dergiler, fanzinler, kısa veya uzun metrajda filmler bunun için var. İnsanlar düşündüklerini karşısındakini aktarabilmek için bu tarz yollara başvurur. O sebepten bir makale yazar. Bir şiir yazar. Bir film çeker. İşte ‘Lahza’ dergisi de bu yüzden var. Öyle uzun uzadıya bir yazı yazmaya da gerek yok. Örneğin Meryem Beyza Emen gibi 3-4 mısrada her şeyi anlatabilirsiniz. ‘’İsrail gazetesine demeç veresim geliyor. Gazete oluyorum. Demeç oluyorum. İsrail olamıyorum.’’

Bildiklerinizi anlatmaz, aktarmazsanız hindi olursunuz. Evet düşünürsünüz fakat bir hindi kadar.

Dört mısrada bütün nefretinizi kusarsınız. Bir anda koca Ortadoğu’nun kalbi olursunuz. Lafın uzunluğu değil, ağırlığı önemlidir. Bildiklerinizi anlatmaz, aktarmazsanız hindi olursunuz. Evet düşünürsünüz fakat bir hindi kadar. Ömrünüz yılbaşına kadar kalır. Hatta yeni yılı göremezsiniz bile. Bildiğiniz onca şey, pamuk misali ‘kalabalık’tan başka bir işe yaramaz. He tabii o pamuklardan ancak kendinize yetecek kadar bir kazak örebilirsiniz. Fakat unutmayın beyler, öğrendiğimiz şeyleri, başkalarının gözünü kamaştırmak için değil, önünüzü aydınlatmak için kullanmalıyız.

lahzadergisi · 11


Güneş Bir Çırak Gibi Hakan Büyük

Sükûtun bozulduğu, nehirlerin ters aktığı, şehirlerin ceset yağmuruna döndüğü şu zor yüzyılda farkına varıldı mı bilmem ama bir edebiyat-sever kitle büyümesi başladı. Nedeni nedir diye sormanın lüzumu yok. Bu paragrafa başladığımda saydığım nedenlerden ötürü. Bir içe kapanma, kendini şiirde, romanda bulma telaşı hepimizde olduğundan fazla istek uyandırmaya başladı. Hatta neredeyse günler çuvala girse kitaplarla birlikte “ Beni de koyun o çuvala! ” demek geliyor insanın içinden. Eh, pek haksızda sayılmayız. Baktığımız her yerde, gördüğümüz her şeyde, duyduğumuz her histe, verdiğimiz her değerde bir yokluk fark ediyoruz. Etmiyor muyuz? Eee , bu kadar yokluğa çare olarak insan bir çiçek almak istiyor. Alıp, pencerenin başına koymak istiyor. Her gün ona karşı çay içmek, şiir okumak, arada bir suyunu verip oyalanmak istiyor. Yani istiyor derken, ben istiyorum. Sizi bilmem. Ama şehirlerin mazot kokulu kalabalıklığı beni fazlasıyla boğuyor. Ya intihar edeceksin ya da kendini çiçeğe, böceğe, şiire vereceksin. Cemal Süreya ne demişti “ Fazla şiirden öldü Edip Cansever ” Belki de fazla şiirden ölmek gerek. Ne denir ki... Eh, bakın nehirler yağmurlarla dolmaya başlıyor. Güneş şu cümleleri yazdığım vakitlerde ortalıktan kaybolmuş bir çırak gibi. Hani tam lazım olur ya, o da yoktur. İşte öyle. Sizin güneşiniz bol olsun, nefesiniz derin. Madem şairlerden, şiirlerden söz ettik. O halde Cemal Süreya’dan bir demetle veda edelim; Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

lahzadergisi · 12


Tarafsız Propaganda Ekrem Demir Diyoruz ki adalet elbet tecelli edecektir.Ya burada ya da öbür dünyada.Sahi adalet nedir? Kutsal kitapların hepsinde adalete ve adil olmaya ilişkin bölümler bulunur. Eski Yunanlı düşünür Platon’ a göre, adalet en yüce erdemlerden biri aynı zamanda da insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.Aristo’ nun hareket noktasını eşitlik kavramı oluşturur.Ona göre herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. Örneğin, günümüzde kişinin tükettiği herhangi bir maldan alınan katma değer vergisi adil bir vergi değildir. Çünki kişinin gelir düzeyini dikkate almaz. Buna karşılık,kişinin gelir düzeyi yükseldikçe artan gelir vergisi daha adil bir uygulamadır. Günümüzde ise diyorlar ki adalet hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir. Ne var ki, hukuk düzeni her zaman adil olmayabilir. Gaziantep’ te çocuk bir dilim baklava çaldığı i çin hırsızlıktan yargılanıyor. Acaba adaleti neden kendi elimiz ile ahirete bırakıyoruz.

Gerçek şu ki dünyada yolunda gitmeyen birşeyler var.Zulüm ve adaletsizlik , hoşgörüsüzlük... Sensörler ve çipler her hareketinizi izliyorsa bazı şeylerin yolunda gitmediğini söyleyebiliriz.Peki bu nasıl oldu kimleri suçlayalım ? Aynaya baktığınızda suçluluk duyuyorsanız gerçeği öğrenmiş olursunuz. Neden yaptığınızı biliyorum, neden korktuğunuzuda...Kim korkmaz ki? Savaş,terör,hastalıklar,sağduyunuzu ve cesaretinizi kaybetmenize neden olacak çok değişik nedenler ortaya çıkmıştı.Korku içinizi sardı ve o panik haliyle başkalarına sarıldınız. Size düzen ve barış vaadeti, karşılığında sessizlik ve emirlere itaat etmeniz istendi.Bu gün o sessizliğe bir son verelim.Gerçeklerin gücünü bildiğimiz sürece kainatı bile fethedebiliriz.

lahzadergisi · 13


lahza ‘ ya Fısıltılar

Yüreğinizden geçenlerin, herzaman kaleminizden kusursuzca dökülebilmesi dileğiyle...

lahzadergisi · 14

Papatya bahçesi güzeldir ama renkli menekşelerle daha da güzeldir.

Taşrada dergi çıkarmak estetik bir eylem yapmaktır.

Güzel mekanlar ve güzel insanlar lahza bir harika :)


Hava soğuk dergi sıcak lahza’ ya sonsuz başarılar...

Düşen yapraklar bana burayı gösterdi...

Biz sadece birbirinin sohbetini seven bir avuç yazarız.

Harika bir dergi ve harika bir kutlama.

Parmak uzatmadan parmak uzamaz inşaallah...

Farklılıklardan ne denli güzel ve yaratıcı bir şey çıktığını gösterdiniz. Teşekkürler :)

Okumadığım sayfalar olsun ve sabah okuyayım istiyorum.

Bu kadar görüş bu kadar bilgi bu kadar tecrübe ve gencecik yaşlar...

lahzadergisi · 15


Sayı 1

Sayı 2

Sayı 3

lahzadergisi · 16

Bütün sayılarım sizlere ulaşması için bizler ile info@lahzadergisi.com adresinden iletişime geçiniz.



Bizlere göndermek istediğiniz yazıları, resimleri vs. info@lahzadergisi.com adresinden gönderebilirsiniz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.