marketing Tarih: Haziran 2012 Sayı: 8
europe & anatolia
ezberbozacısı
Yapıma aykırı...
revizyon
Kristal Elma bir yanılsamadır!
transformatör
Burası farklı bir mecra...
a m . ş . . a r l i rka r işid a M abı s r i b
İçindekiler
marketing europe & anatolia Sayı: 08 Tarih: Haziran 2012
Kısa Kısa
İmtiyaz Sahibi Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. e-mail: eksantrik@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşler Müdürü Elvin Ekşioğlu e-mail: elvin@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.
Röportaj
ezberbozacısı
Haber ve Fotoğraflar Agency Europe & Anatolia Katkıda Bulunanlar Oğuzhan Akay Kağan İşmen Argun Albayrak Ali Erdem Ekşioğlu Seval Duban Seler Cebecioğlu
02 - 11
19
Reklam Dünyası
revizyon
Danışman Abdullah Ekşioğlu
12 -17
21 - 23
25
Röportaj
26 - 29
İlan Rezervasyon Melis Deniz Yayın Türü Süreli Yayın Yönetim Yeri Agency Europe & Anatolia Feneryolu Mah. Kızıltoprak İstasyon Cd. Gül Ap. B Blok No: 30 D:11 Kadıköy - İstanbul - Tr. Tel: +90 216 414 49 98 e-mail: meadergi@gmail.com
transformatör
31
Kampanyalar
Gezi
33 - 39
40 - 45
marketing europe & anatolia Agency Europe & Anatolia tarafından Süreli yayınlanan bir e-dergidir. Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki görüşler ve hukuki sorumluluk yazarlara aittir. Bu derginin yayınlanma sürecinde hiçbir ağaç zarar görmemiştir.
Reklam Arası Sinema
Kültür –Sanat
46
48 - 49
Nostalji
50
http://www.facebook.com/meadergi Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur. marketing europe & anatolia / 1
Kısa Kısa
RYD’de 3-5 etkinlikleri başladı...
Cumartesi 3-5 Etkinlikleri önemli isimleri ağırlayarak yeni sezonuna başladı. Üç haftadır Hulusi Derici, Oğuzhan Akay ve Bülent Fidan’ın katıldığı etkinlikler anneler günü
Hitler’li reklam filmi ile ilgili soruları da yanıtladı. 28 Nisan’da Bir Reklamcıdan Tüyolar isimli kitabın yazarı ve yönetim kurulu üyesi Bülent Fidan’la buluşan 3-5 takipçileri hem sektör üzerine önemli bir sohbete katılmış oldu hem de Bülent Fidan’a yeni kitabını imzalatma şansı yakaladı. Onursal Başkan Oğuzhan Akay ise 5 Mayıs’ta katıldığı 3-5 Etkinliğinde sektörün geçmişten günümüze ne kadar değiştiğini ve bu değişimin sektör çalışanlarını nasıl etkilediğini anlattı. Ortaköy Patika’da gerçekleştirilen 3-5 Etkinlikleri Uğur Batı’yı ağırlayarak kaldığı yerden konukları ile sektörü buluşturmaya devam edecek.
ve 19 Mayıs tatili nedeniyle iki haftalık aradan sonra devam ediyor. RYD’nin sektör tarafından heyecanla beklenen 3-5 Etkinlikleri 21 Nisan 2012’de Hulusi Derici ile başladı. Reklam sektöründeki önemli dengelere dokunan ve reklamda kelimelerin önemini vurgulayan Derici, en son hazırladığı
KVK’nin İletişimi Lobby’de...
Genç Reklamcılar...
Lobby İletişim ve Etkinlik Danışmanlığı; mobil iletişim ürünleri satış ve satış sonrası hizmet sektöründe Türkiye’nin lider firması KVK’ya iletişim danışmanlığı hizmeti vermeye başladı. KVK, Lobby’den kurumsal iletişim, medya ilişkileri, pazarlama iletişimi ve etkinlik yönetimi alanlarında hizmet alacak. İletişim danışmanlığı sektöründe 1992 yılından bu yana faaliyet gösteren Lobby İletişim ve Etkinlik Danışmanlığı, medya iletişiminde KVK dışında, Anadolu Sigorta, Anadolu Hayat Emeklilik, Arçelik, Audi, Avon, Aygaz, CMS, Coface Türkiye, Doğuş Holding, Doğuş Gayrimenkul, Doğuş Otomotiv, Efes Pilsen, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı, Koç Holding, Koçtaş, Koç Üniversitesi, Limak Holding Şirketler Grubu, Mercer, Migros Türk T.A.Ş, Nike Türkiye, Porsche, Ramsey, SEAT, Şişecam, TÜVTURK, Urak, Volkswagen Binek Araç, Volkswagen Ticari Araç, Şölen Çikolata; etkinlik alanında Türkiye İş Bankası ve lobi faaliyetlerinde ise Eczacıbaşı, Kanyon ve Türkiye İş Bankası’na danışmanlık veriyor.
Üniversitelerarası Reklam Yarışması’nın bu yıl sponsorluğunu Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E. A. Hastanesi (BRSHH) ve AMATEM işbirliğinde, Liba İlaç üstlendi. Türkiye’de reklam, pazarlama ve iletişim alanında eğitim gören yüksekokul ve fakülte öğrencilerinin katıldığı 15.Üniversitelerarası Reklam Yarışması’nda “Madde Bağımlılığında Toplumsal Farkındalık Yaratma” konusu işlendi. Reklam Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanan takım öğrencilerine birer “iPad” hediye edildi. 30 Üniversite’den 73 takımın katıldığı 15. Üniversitelerarası Reklam Yarışması’nda ilk beşe giren takımların isimleri ise şöyle; Birinci; Karadeniz Teknik Üniversitesi / Ajans ILLEGAL İkinci; Ankara Üniversitesi / Ajans Animi Üçüncü; Anadolu Üniversitesi / Ajans Creatif Nar Dördüncü; Akdeniz Üniversitesi / Ajans Binbir Fikir Beşinci; Akdeniz Üniversitesi / Ajans Retro
2 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
Dahası Moremedia’da... 1 mart 2012’de faaliyete başlayan Moremedia, medya planlama ve satınalma sektörüne iş sonuçları odaklı yaklaşımıyla farklılık getirerek müşteri portföyüne hergün yeni markalar ekliyor. Ajans başkanlığını 15 yılın üstünde medya deneyimi sahibi, Universal McCann ve Zenith bünyesinde kendi sektörlerinde lider onlarca firmaya hizmet vermiş, hem yurtiçi hem de yurtdışı pazarlarda birçok kampanya yürütmüş, Özge Akay’ın üstlendiği Moremedia’nin yönetim direktörü ise 10 yıllık sektör deneyimine sahip Alper Magriso. Dünya standartlarında kalitede, şeffaf, ölçülebilir ve iş sonuçlarına odaklı süreç yönetimi için, sektörün kabul ettiği tüm araçları kullanan Moremedia bünyesinde hizmet almaya başlayan markalar ise şöyle; Penti, Royal Halı, Pierre Cardin Hali, Polisan Boya ve Polisan Holding, Little Caesars, Nurus Mobilya, İntersport, Yaşar Faktoring, Gulf Oil, Sixth Rent A Car.
Polisan borsada... Polisan Holding hisselerinin borsada işlem görmeye başlaması nedeniyle İMKB’de düzenlenen “Gong Töreni”ne, Polisan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Necmettin Bitlis, Polisan Holding CEO’ su Erol Mizrahi, Polisan Holding Yönetim Kurulu Üyeleri Ahmet Bitlis ve Emin Bitlis , İMKB Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Kemal Yılmaz ve Holding’in üst yönetiminin yanı sıra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Yönetimi ve DenizYatırım Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Cafer Bakırhan katıldı. Polisan Holding hisseleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda “POLHO” koduyla ve 832,5 Milyon TL piyasa değeri ile işlem görmeye başladı.Son 1 yıldaki halka arzlar arasında yerli yatırımcıların büyük ilgisi sonucu bireyselde 4,9, toplamda 4,3 katı talep gören Polisan Holding, böylece son 1 yılın en yüksek yerli yatırımcı talebinin toplandığı halka arzını gerçekleştirmiş oldu.
QR Kod, SMS servisinin yerini alır mı?... Cep telefonlarının çıkış noktasında belki ilk başlarda fazla kullanılmayan SMS servisi zamanla çok fazla kullanılır oldu. Operatörlerin özellikle gençleri hedefleyen SMS bazlı tarifeleri, SMS kullanımı trafiğini oldukça arttırdı. Ama şimdi tüm pazarlama ezberlerini bozan QR Kodumuz var. SMS hala tek mobil pazarlama aracı olarak görülse de, son zamanlarda QR Kodlar metin gönderme konusunda SMS’e rakip oldular. Bir dergide, panoda veya otobüs durağında görülen her QR Kod; kullanıcının merakı ve isteği ile beraber okutuluyor. Bir numaraya SMS göndermek ile reklam metni zorla okutulurken, QR Kodlar ile tüketicinin kendi isteği doğrultusunda bir iletişim sağlanıyor. QR Kodlar fiziksel pazarlamanın yenilikçi yüzü olarak markalar, işletmeler, tüketiciler için almak veya vermek istedikleri bilginin oldukça hızlı ve kolay elde edilmesini sağlıyor. Önümüzdeki dönemlerde görünen o ki QR Kodlar mobil pazarlamada daha da fazla kullanılacak. 2012 yılında QR Kodların bir mobil sitesiye bağlanmasıyla çok daha fazla reklam fırsatının yaratılacağı belir-
tiyor. QR Kod kurgulu stratejik reklam çalışmaları yapması gerektiğini vurguluyor. QR Kodların kullanımının artmasına rağmen QR Kod ve SMS kanalı birbiri ile bağlı ilerlemeli. Markaların ve pazarlamacıların, QR kod okuyan smart cihazı bulunmayan müşterilerinide unutmamaları gerekiyor. QR kodları markanıza yada ürünüze dair anahtar kelimeler ile SMS ‘e bağlayabilirsiniz. Kullanıcı QR kod üzerinde yer alan anahtar kelimeyi ilgili SMS servis numarasına gönderdiğinde, QR kodun arkasındaki her türlü bilgi ve interaktivite link olarak kullanıcıya ulaşır. Her kullanıcının farklı bir yol ile tüketim yaptığı ve farklı ortamları tercih ettiğini düşünürsek QR kod ve SMS’i, birlikte kullanmak tüm potansiyel müşterilerinize ulaşmanızı sağlar. marketing europe & anatolia / 3
Kısa Kısa
Denizbank 2012-1/4...
Vakıfbank 2012-1/4...
DenizBank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş, ” 2012 yılının ilk çeyreğinde 11.000 kişilik çalışan kadromuzla, gerek istihdam gerekse finansman desteğimizle ekonomiye katkı sağlamaya devam ettik ve risk anlayışımızdan ödün vermeden kârlı ve istikrarlı büyümemizi sürdürdük.” dedi Ateş, Grubun konsolide olarak geçen senenin aynı dönemine göre; Aktiflerini % 31 oranında büyüterek 47 milyar 634 milyon TL’ye yükselttiğini, Özkaynaklarını % 28 oranıyla sektör ortalamasının çok üzerinde büyüterek 4 milyar 876 milyon TL’ye çıkardığını, Müşteri mevduatını % 43 artırarak sektörün yaklaşık dört katı kadar büyüdüğünü ve 29 milyar 952 milyon TL’ye ulaştırdığını, Nakit kredilerini % 27’lik bir artış ile 32 milyar 485 milyon TL’ye, gayri nakdi kredilerini ise % 16’lık artış ile 10 milyar 375 milyon TL’ye yükselttiğini,Net kârını ise bir önceki çeyreğe göre %21’lik artış ile 180 milyon TL olarak gerçekleştirdiğini söyledi.
2012 yılı ilk çeyrek konsolide olmayan finansal sonuçlarını değerlendiren VakıfBank Genel Müdürü Süleyman Kalkan, 2012 yılına özellikle ticari bankacılık alanında hızlı girdiklerini ve banka tarihindeki en yüksek çeyreksel kar rakamına ulaştıklarını ifade etti. VakıfBank’ın aktif büyüklüğü %24,1’lik artışla 94,6 milyar TL’ye, nakdi kredileri ise %28,2 artışla 60,2 milyar TL’ye yükseldi. Kalkan, 2012 yılına özellikle ticari bankacılık alanında hızlı girdiklerini ve banka tarihindeki en yüksek çeyreksel kar rakamına ulaştıklarını ifade etti. Kalkan sözlerine şöyle devam etti: “Rekor karlılık sayesinde %17.5 ortalama özkaynak karlılığına ulaştığımız yılın ilk çeyreğinde kaynak yapımızda da önemli gelişmeler yaşandı. Kaynak çeşitliliğimizin artırılması ve ana fonlama kaynağımız olan mevduata kıyasla daha uzun vadeli kaynak temin edilmesi amacıyla, gerek yurt içi gerekse yurt dışı sermaye piyasalarında yatırımcıların yüksek talebiyle karşılanan bono ve tahvil ihraçlarını gerçekleştirdik.”
Koç Holding 2012-1/4...
Henkel 2012-1/4..
Koç Holding, 2012 yılının ilk çeyreğinde konsolide bazda toplam satış gelirlerini %27 artırarak 19,315 milyon TL’ye yükseltirken, 1,106 milyon TL vergi öncesi kar ve 538 milyon TL azınlık payı sonrası net kar elde etti. Koç Holding CEO’su Turgay Durak, “Avrupa ekonomilerinin durumu ve global konjonktüre ilişkin belirsizlikler son dönemde yüksek oranda artış kaydetti. Böyle bir dönemde Koç Topluluğu olarak kısa vadede risk yönetimine, tasarruf tedbirlerine ve verimlilik odaklı büyüme stratejilerine ağırlık veriyoruz. Temkinli risk ve bütçe yönetimi ile yılın kalan döneminde ekonomik faaliyetlerin hız kazanmasını bekliyoruz” dedi. Turgay Durak, bunun yanı sıra dünyada da Türkiye’nin adını ön plana çıkaracak büyüme stratejileri ve yatırım fırsatlarını değerlendirdiklerini vurgularken, “Amacımız sektörel ve coğrafi çeşitleme ile riskleri asgari düzeye indirerek dünya çapında güçlü şirketler ve markalar yaratmak. Bu hedefler doğrultusunda önemli adımlar atıyoruz” dedi.
Türk Henkel Yürütme Kurulu Başkanı Hasan Alemdar, ekonomik zorluklara rağmen 2011 yılında başarılı bir büyüme performansı sergileyen Henkel’in, 2012 yılında hem küresel ölçekte, hem de Türkiye’de büyümeye devam edeceğini açıkladı. Alemdar, “2011 yılında satışlarımızı yaklaşık yüzde 28 oranında artırarak yaklaşık 360 milyon euro ciro elde ettik. Bu performans, önümüzdeki dönem büyüme hedeflerimize de ulaşacağımızı gösteriyor” dedi. 2011 yılı mali sonuçlarına göre, Henkel’in satışları yüzde 3,4 oranında artarak, 15 milyar 605 milyon euro seviyesine ulaştı. Organik büyüme, bu oranın da üzerine çıkarak yüzde 5,9 olarak gerçekleşti. Türkiye’nin de içinde yer aldığı yükselen pazarlarda güçlü bir performans yakalandı ve çift haneli büyüme rakamlarına ulaşıldı. Henkel, bu pazarlardaki organik büyümesini yüzde 10,8 seviyesine taşıdı.
4 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
TURQUALITY VI. Muhtar Kent’i ağırladı... Dünyanın devlet destekli ilk ve tek markalaşma programı olan TURQUALITY® kapsamında düzenlenen Vizyon Seminerleri’nin altıncısı, bu kez Türkiye’nin yetiştirdiği tartışmasız en başarılı profesyonel yöneticilerin başında gelen The Coca-Cola Company Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Muhtar Kent’i ağırladı. VI. Vizyon Semineri’nin açılışında konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, küresel krizin etkisiyle dünya genelinde rekabetin gün geçtikçe zorlaştığını, Türk markalarının ise ayakta kalabilmesi için üretimde maliyet ve fiyat avantajı yaratmasının yanında, “küresel marka olmaya” ihtiyaç duyduğunu söyledi. Çağlayan’ın ardından, VI. Vizyon Semineri’nin konuğu olan The Coca-Cola Company Yönetim Kurulu Başkanı Muhtar Kent, Tüketici taleplerinin ve seçeneklerinin giderek arttığı bir dünyada yaşadığımızı ifade eden Kent, bu nedenle markaların tüketici tercihlerini daima ön planda tutması gerektiğine işaret etti. Kent, “Dünyanın her köşesinde, insanlar, hayatlarının her yönü ile ilgili daha fazla seçenek arıyor. Dijital teknoloji ve sosyal medya, 10 yıl önce söylense gülüp geçeceğimiz bir sonuca taşıdı bizi: markaların sahibi biz değiliz, tüketicilerimiz” dedi. İyi bir markanın, “tutulan söz” anlamına geldiğini belirten Kent, başarılı markaların yıllar içinde sözlerini tutarak güven inşa ettiğini söyledi. Kent, “Sürdürülebilirlik, ortak bir değer haline dönüştü; iş
Tukaş, AliceBBDO’da... Tukaş’ın yeni creative reklam ajansı Alice BBDO Tukaş, markasına yönelik yaratıcı reklam alanındaki tüm çalışmalarını Alice BBDO ekibi ile yürütecek. 2011 yılında markasını yeniden konumlandıran, kurumsal yüzünü, logosunu ve ürün ambalajlarının tasarımını yenileyen Tukaş, markasına yönelik yaratıcı reklam alanındaki tüm çalışmalarını bundan böyle Alice BBDO ekibi ile yürütecek. Tarıma dayalı gıda sektörünün önde gelen kuruluşlarından biri olan Tukaş; “kontrollü tarım sistemi” ile mevsiminde üretip, tüketicilere “her mevsim taze” sunduğu ürünleriyle günün her öğününde 50 yıldır sofralarda “lezzet sihirbazı” olarak yer alıyor.
dünyasının ve toplumun ihtiyaçları bir araya geldi. Ben buna Altın Üçgen diyorum; iş dünyasının, hükümetin ve sivil toplumun bir arada yeni çalışma şekli bu. İş dünyası burada kritik rol oynuyor, oynayacak. Yaptığımız bu tür çalışmalar, ürünlerimizi tüketen toplumların geleceğe sağlıklı bir şekilde bakmasını, yani sürdürülebilirliğini sağlıyor. Bunun sonucunda da markalarımızın sürdürülebilirliği artıyor” değerlendirmesinde bulundu. “Türkiye gerçeği herkesin gözünün önünde. Bu markanın altında, İstanbul var, Antalya var, Ege var, Kapalıçarşı, Kapadokya, Efes var. Ülkemize yılda gelen 30 milyon turist var. Bütün dünyada hayranları olan bir mutfak var. Artık dünyaca takip edilen televizyon dizileri var. Türkiye bir ekonomik güç olmanın ötesinde bir edebiyat, müzik ve spor ülkesi olarak da giderek öne çıkıyor. Uluslararası arenada hak ettiği yeri alıyor. Her gittiğim ve dolaştığım yerde Türkiye’ye karşı saygı ve hayranlığın arttığını büyük bir sevinç ile izliyorum. Ben dünya için de, Türkiye için de çok iyimserim. Türkiye’yi daha da güzel günlerin beklediğini düşünüyorum.”
Citroén, Sosyopath’i seçti...
Çevreci araçları ve sektörüne getirdiği yenilikleriyle tanınan, Fransız otomotiv devi Citroën, yeni sosyal medya ajansı olarak Sosyopath ile anlaştı. Citroën, sosyal medya, online, viral kampanya ve 360 derece online hizmet ve çözümler sunan Sosyopath ile anlaştı. Sosyopath’den sosyal medya danışmanlığı, kampanya yönetimi, dijital istihbarat, kriz yönetimi ve viral pazarlama konusunda anlaşan Citroën, otomotiv sektöründeki üstünlüğünü sosyal mecralara da yaymayı planlıyor. Citroën’in yeni sosyal medya ajansı Sosyopath’in müşterileri aralarında Mastercard, Knorr, Faber-Castell, Tat, Pastavilla ve Komili gibi sektörün lideri markalar bulunuyor.
marketing europe & anatolia / 5
Kısa Kısa
Contactplus’a yeni müşteri...
1995 yılında, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sigarasız Bir Dünya İçin Elele” sloganı paralelinde, “gönüllü birliktelik” esasına dayalı olarak kurulan Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi (SSUK), halkla ilişkiler hizmetini Contactplus’tan almaya başladı. SSUK, Contactplus tarafından yürütülecek çalışmalar aracılığıyla, faaliyetlerini daha geniş bir kesime duyurmayı amaçlıyor. Bugün 50’ye yakın müşterisinin 60’tan fazla markasına halkla ilişkiler, medya ve pazarlama iletişimi hizmetleri vermekte olan Contactplus’ın müşteri portföyünde bilişim, finans, turizm, gıda, inşaat, tekstil, sağlık ve eğitim gibi farklı sektörlerden müşterilerin yanı sıra ülkemizin önde gelen pek çok internet girişimi de yer alıyor.
Coca-Cola’dan buzlu çay... Coca-Cola, dünya genelinde 4 kıtada, 20 ülkede aynı anda pazara sunduğu yeni buzlu çay markası FUSE TEA’yi tanıttı. CocaCola’nın içecek pazarındaki uzmanlığını, son on yılda hacmi 12 kat büyüyen buzlu çay pazarına taşıdığı FUSE TEA ile hedef, pazarın önemli oyuncularından biri olmak. FUSE TEA’nin dünya çapında bir milyar dolarlık bir marka olmasını hedefleyen Coca-Cola, böylelikle değeri milyar doları geçen 16 markasına bir yenisini ekleyecek. Coca-Cola, tüm dünyada buzlu çay kategorisine son 10 yılda yaptığı yatırımın eş değerini 2012 yılında yapacak. Coca-Cola, FUSE TEA ile Türkiye’de alkolsüz içecek pazarında ilk iki sırayı paylaşan Coca-Cola ve Fanta markalarına, bir yeni lider marka ekleyerek buzlu çay pazarının büyümesine katkı sağlayan ana oyunculardan biri olmayı hedefliyor.
Shopping Fest başlıyor...
Sağlamsa Lassa...
9 Haziran – 29 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek alışveriş festivali “İstanbul Shopping Fest” kapılarını bu yıl Trump Towers Mall’da açıyor. Festivalin açılış günü 9 Haziran 2012 gecesi saat 02.00’ye kadar açık olacak Trump Towers Mall’da birbirinden farklı birçok sürpriz ziyaretçilerini bekliyor. 09 Haziran gecesi yurtdışından gelen özel grupların sahne şovuyla başlayacak olan gece, Trump Towers Mall’da düzenlenecek özel bir açılış partisi ile İstanbul’a merhaba diyecek. Trump Towers Mall’da “Shopping
Lassa, “Sağlamsa Lassa” konulu dijital ilanı iki uluslararası ödüle birden layık görüldü. Bu yıl 18’incisi düzenlenen uluslararası “The Communicator Awards”a ‘Interactive’ kategorisinde katılan Lassa, ‘Entertainment’ ve ‘Corporate Image’ dallarında ‘Award of Distinction’ almaya hak kazandı. Daha önce de performans lastiği Phenoma için düzenlenen Phenoma Challenge yarışmasının internet sitesi www.phenoma.com.tr ‘Web Marketing Association’ tarafından verilen Web Awards’da (Uluslararası Web Sitesi Ödülleri) otomobil ve mobil kategorilerinde ‘Mükemmellik Standardı Ödülü’ne layık görülen Lassa, bu yeni başarısıyla dijital platformda bir kez daha övgü topladı. Lassa’nın ödül kazanan dijital ilan çalışmasında, farklı takımların taraftarlarından meydana gelen iki grup “Sağlamsa Lassa” diyerek karşılıklı şekilde tezahürat yapıyor. Dijital ilan çalışması http://www.keyfruit.net/demo/Lassa/Iddaa/
Fest” tam 20 gün boyunca alışveriş tutkunlarına çeşitli sürprizler yaşatmaya devam edecek. 9 Haziran gecesi 02.00’ye kadar açık olacak Trump Towers Mall, festival boyunca saat 23.00’a kadar hizmet verecek. 8 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
Avrupa hangi Türkiye’yi tanıyor... BBDO, Avrupa ve Amerikalının Aklını Okudu; Türklere Özgü Davranışları Onların Gözünden Yorumlattı. Türk markası olmak ve Türk imgesi Köklü tarih ve uzun yıllara yayılan ilişkiler çerçevesinde oluşan Türk imajı, daha markalar iletişime başlamadan, onları bir yere oturtur, isteseler de istemeseler de onlara bir kimlik kazandırır. Bu nedenle, Türkiye’den çıkan her markanın, Türk imgesinin Avrupa ve Amerika’dan nasıl görüldüğünü öğrenmesi ve bu imajı kendi yararına kullanması gerekmektedir. Biz bu imajı ayrıntılı bir şekilde görebilmek için aramıza yerleşen “yabancıların” gözlerinden bakmaya karar verdik. Türkiye’nin aklını, Avrupalıların gözünden, yani aynadaki aksinden okuduk’’dedi. Avrupa Türkiye’ye muhtaç Avrupalı olmak, Türk olmak gibi çeşitli kimlik soruları üzerine kafa yoran Amerikalı Antropolog Marshall Sahlins. Türk imgesinin Avrupa kavramının ve Avrupa birliğinin oluşmasındaki önemli etmenlerden birisi olduğunu iddia eder. Sahlins’e göre Avrupa kimliği Türklere karşı tek bilektek yürek olmak ihtiyacından doğmuştur. Başka bir deyişle Avrupalılar, Viyana kapılarına dayanan Türk ilerleyişi karşısında şaşkınlık ve korku içinde konuşurken Türkler hakkında konuşup, Türk imgesini oluştururken aslında Avrupa fikrini de oluşturmuşlardır. Bu durum, Türkiye ve Avrupa’yı birbirinin varlığı için zorunlu kılmakta, her ne kadar taraflar birbirini çok iyi tanımasa da, onları birbirine kopmaz bir bağ ile bağlamaktadır. Avrupa hangi Türkiye’yi tanıyor? Avrupalıların Türklerle en yoğun ilişkisi, Türklerin en geniş sınırlarına ulaştığı 16. yüzyılda gerçekleşmiştir. Bu çok eskiye dayanan hukuk boyunca da Türkleri kah atları üstünde yakıp yıkan, talan eden bir cani; kah geri kalmış ve yıkılmayı bekleyen hasta bir adam olarak tanımıştır. Bugün bile bu algının izleri pek çok konuşmada kendini yeniden gösterir, kah Türk savaşçı genlerine sahip olur, kah Avrupa birliği normlarına uyamayacak kadar baskıcı ve totaliter. Ancak Avrupalılar için tek algı bu değildir. Muhteşem yüzyılı takiben geçen süreçte Türkiye Avrupa’nın hasta adamı
olmuş ve ekonomik ve siyasi olarak eskiye ait ve zayıf olan olarak tanımlanmıştır. Bu algıda halen etkisini korumakta, kah Avrupa birliği uyum sürecinde Türkiye’nin hukuk sistemi çağ dışılıkla ilişkilendirilmekte, kah ekonominin büyüme sancıları kırılganlık ve risk olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, Avrupalıların gözünde tek bir Türk algısı değil, birbiri ile çelişen yer yer yarışan iki ayrı Türkiye algısı bulunmaktadır. Modern Türk markası neden olmaz? Modern Türk markası olmaz çünkü yüzyıllar boyunca çeşitli kültürlerin harmanlanarak oluşturduğu bugünkü Türk imgesini tarihselliğinden soyutlamak mümkün değildir. Otantik Türk markası olur mu? Otantik Türk markası da olmaz çünkü yüzyıllar boyunca geniş bir coğrafyada kültürlerin harmanlanmasıyla oluşan Türk imgesinin otantikliği hep havada kalmaktadır. Ne otantik olur, ne modern; bir Türk markası ancak Türk olur! Türkiye ne sadece plajları veya antik tarihiyle var olabilecek, el değmemiş otantik bir ülke, ne de tüm geçmişi ve kendine has kültürü yok sayılarak, sadece New York ya da Syndey gibi gökdelenleri ve iş merkezleri üzerinden pazarlanabilecek bir ülke. Kendi ürününü, en yeni ve en modern, ya da otantik özünden kopmuş bir şekilde tanıtmaya çalışan Türk markası, ya en hafifinden samimiyetsizlik, ya da en ağırından taklitçilik suçlamasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla Avrupa pazarında başarılı olmayı hedefleyen bir Türk markasının aynı anda birden fazla özelliği taşıyan ve anlatan ürün veya hizmet olmaya odaklanması gerekmektedir. Dahası, bir miktar belirsizlik taşıyan özelliklerin bu birleşimi mutlaka keyifli bir deneyim üretmelidir. Bir Türk markası için Avrupa’da yapılacak iletişimde gösterilmesi gereken, tüketicinin modernlikten veya otantiklikten birini seçmek zorunda olmadığı, otantikliğin ve modernliğin eş zamanlı sunulduğu ürün veya hizmetlerin yarattığı mutluluk ve keyiftir. Türk Otantik mirasını çağdaş bir anlayış ile sunan Rıfat Özbeğin yastık tasarımlarını ve Hiref’in ürünlerini bu keyifli birlikteliğin en güzel örnekleri arasında sayabiliriz. marketing europe & anatolia / 11
MarkalaĹ&#x;ma
Röportaj
a bir sabır işidir... Reklamverenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Ahmet Pura Markalaşma bir sabır işi, yatırım işi. Yörede güçlenen marka bölgeye, bölgede güçlenen ülkeye sıçrar. Ülkede güçlü olan, bu kez yakın coğrafyada / komşu ülkelerde aktifleşir. Zincirin son halkası küresel marka haline gelmektir. Demek ki; küresel marka olmanın formülünde, bölgede sağlıklı büyümek yer alıyor. Röportaj Elvin Ekşioğlu - RVD Başkanı olarak değerlendir- me ihtiyacını doğuracaktır. diğinizde Türk markalarının uluslar arası pazardaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Markalaşma bir sabır işi, yatırım işi. Yörede güçlenen marka bölgeye, bölgede güçlenen ülkeye sıçrar. Ülkede güçlü olan, bu kez yakın coğrafyada / komşu ülkelerde aktifleşir. Zincirin son halkası küresel marka haline gelmektir. Demek ki; küresel marka olmanın formülünde, bölgede sağlıklı büyümek yer alıyor. Uluslararası pazarlarda artan rekabet koşullarında, markaların tercih edilir bir konuma gelebilmesi için tüketiciyi çok iyi tanımak en önemli şart. Tüketicilerin ürün hakkında olumlu bir imaja sahip olmaları ürünün tercih edilmesinde önemli bir unsur. Türk ürünlerinin markalaşması için, firmaların yurtdışında kalıcı ve doğru bir imaj yaratması gerekmekte. Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılan araştırma neticesinde, geçtiğimiz yıl sonu itibariyle yaklaşık 120 bin marka başvurusuyla Türkiye’nin, Fransa’yı geride bırakarak ilk kez Avrupa birincisi olduğu bilgisi verildi. Markada başvuru sayısı geçen yıl önceki yıla göre %44 artmış. Yerelde marka olma bilincinin yerleşiyor olması, söz konusu yerel markaların yakın gelecekte küreselleş-
Halihazırda sergilenen ihracat rakamları da bir anlamda, Türk markalarının uluslararası pazarlardaki durumu konusunda fikir veriyor. Örneğin TÜİK İhracat Miktar Endeksi verilerine göre; 2012 yılı Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat miktar endeksi %18,1 arttı, ithalat miktar endeksi ise %0,8 azaldı. Bu rakamlar, hem yerelde hem de küresel anlamda markalarımızın başarı yolunda olduğunun göstergesi. Artış istikrarlı ve marka güvenirliği sürdürülebilir olursa Türk markalarının uluslar arası pazarda birer yıldız olmaları sürpriz olmayacaktır. - Uluslararası alanda yeni pazarlara girmek için marka ve artı değer üretmeyi mi? Yoksa Çin örneğinde olduğu gibi maliyet ve fiyat rekabeti yapmayı mı daha doğru ve uygulanabilir buluyorsunuz? Dünyadaki ekonomik ve teknoloji odaklı değişimin hızı arttıkça yeni platformlarda yeni tarifler ile arayış sonsuza kadar devam edecektir diye düşünüyorum. Önümüzdeki beş yıl markalar adına geçtiğimiz on yıldan daha hızlı bir değişim içinde olacak. Çünkü teknoloji dünyanın devinim hızını daha da arttırıyor. Bu hız arttıkça müşterinin beklentileri ve algısı üzerindeki değişim artıyor. marketing europe & anatolia / 13
Röportaj tanım dediğinizi duyar gibiyim. Ancak, günümüzün küreselleşen dünyasında sosyal sorumluluk konularının markalar açısından bir gereklilik haline geldiği düşünülürse bu tanımın ayakları yere basmaktadır diyebiliriz. Başka bir ifade ile günümüzde artık ekonomik değer, fiziki varlıklardan çok, fikrî sermaye ile ölçülmeye başlamış, ‘marka’ olabilmek için çoğu gerek şart yok olmuştur. Öte yandan cümleler ve tanımlamalar da çok ama çok kısalıyor. Günümüzde en büyük pazarlama başarıları sunulan markanın temel ve güçlü ama ‘kısa’ vaad açıklamaları ile geliyor. Daha kısa ve net tanımlar ön plana çıkıyor. 140 kelime ile derdimizi anlatabilmek
Bunun sonucu olarak markalar yepyeni anlamlar kazanıyor. Günümüzde yalnız mal ve hizmetler değil; insanlar, yerler ve fikirler de ‘marka’ olarak ortaya çıkıyor. Ekonomik platformdaki ‘yeni normal’ kavramı ile birlikte markaların finansal ortamdaki beklentileri yeniden tanımlandı. Kısa zaman süreçlerinde daha iyi ve daha zor olanı, daha rekabetçi ortamlarda gerçekleştirmek zorunda kalıyorlar. Bu değişimin tetikçisi; birçok konuda ‘dinleyici’ konumdayken artık ‘karar veren’ – ve hatta kural koyan – konumuna erişmiş; bilfiil ‘Müşteri’lerimiz… Artık açık açık dijital platformlardan markalar adına konuşur, beğenir veya eleştirir konuma gelindi. Çoğu markalar bu ‘yeni’ kanala ayak uydurmakta zorlanıyor veya tereddüt içinde olanları seyrediyorlar. Marka öz niteliklerinde ‘şeffaflık‘ benzeri tanımlar varsa, bu tanımı ne için koyduklarını hatırlamaya 14 / marketing europe & anatolia
Çoğu markalar bu ‘yeni’ kanala ayak uydurmakta zorlanıyor veya tereddüt içinde olanları seyrediyorlar. Marka öz niteliklerinde ‘şeffaflık‘ benzeri tanımlar varsa, bu tanımı ne için koyduklarını hatırlamaya çalışıyorlar. çalışıyorlar. Bütün bu gelişmelerin, markaları alışılagelmiş olduğu üzere kurumların sadece ‘parmak izi’ konumlarından çıkardığını ve tüketici ile duygusal bir bağ kuramadan yaşamına devam etmesini iyiden iyiye zorlaştırdığını düşünüyorum… Örneğin David Ogilvy “Markalar artık yaşam kumaşının bir parçasıdır.” diyor. Ne kadar soyut ve bir o kadar doğru bir
adına tüm dünyanın gösterdiği çaba, ister istemez markaları da etkiliyor. Ne olduğunuz, ne sattığınız, nasıl bir algı yaratmayı arzu ettiğinizi gayet kısa ve net anlatmak zorundasınız. Ortalığı kızıştırmak adına yapılan ( teasing ) çalışmalarının yavaş yavaş azalmasının nedenini de belki bu gerçeğin altında aramak gerekiyor. Artık marka vaadlerinizi şimdi, hemen ve öz bir şekilde sunmanız gerekiyor. ‘Uzun lafın kısasını‘ herkes almak ve algılamak istiyor. Yöneticilerin günümüzün en zor işlerden birini yaptığı bir çağda yaşıyoruz. Bu rekabet ortamında, yeni teknolojinin tehdit ettiği bir markanın dönüşümünü sağlamak kadar zor bir görev yoktur diye düşünüyorum. Çünkü dünyanın her tarafından rekabet için bilenmiş bir ordu üzerlerine geliyor. Bu ortamda markaların geleceği için başarı; yalnızca bilançoya bakmakla kalmayıp, nereye gitmeniz gerektiğini bilmenizden geçiyor. Çünkü artık, nereye gittiğinizi bilmezseniz kimse sizi takip etmiyor. Ancak ahşaptan oyulmuş bir gemi başı süsünün gemiyi yönettiği kadar markanızı yönetebiliyorsunuz. ‘Günümüzde marka kalmak ‘ artık çok zor bir zanaat…
Röportaj - Türk Malı marka değeri oluşturma konusunda RVD’nin çalışmaları ve sizin görüşleriniz nelerdir? Reklamverenler Derneği olarak KOSGEB işbirliğiyle çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Bölgesel markaların temsilcileriyle sıkça temas ediyoruz. - İç pazarı değerlendirdiğinizde Türkiye ekonomisi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Türkiye ekonomisinin, bazı verilere bakıldığında sağlıklı olduğunun söyleyebiliriz. TOBB raporunda: 2011 yılının 3. çeyreğinde, dünya genelinde % 9.6 gibi bir oranla en hızlı büyüyen ekonomilerde 1. olduğumuz görülüyor. Yine istihdamın kriz öncesine göre artan ülkelerde %12.8 ile Şili’den sonra ikinci durumdayız. Ve global bazda, 17. ekonomi olmamız önemli bir gösterge. İç pazarı değerlendirirken, hükümet,ve çeşitli kurumların yanında ekonomiye yön veren önemli şirketlerin tahminlerini burada irdelemekte yarar var. 2012 büyümesinin % 2-3 İşsizlik oranının %10 civarında Enflasyon %8 civarında Dolar kuru 1.82-1.85 bandında İhracat 150 milyar Dolar İthalat 250 milyar Dolar gibi ortalama tahminler olduğunu söyleyebiliriz. Bu koşullarda, içeride olumsuz düşünecek bir durum olmadığını, dünyada ise ikinci bir dip olasılığının zayıf olduğu varsayımından, akılcı stratejilerle 2011 den daha iyi bir yıl olacağını düşünüyorum. - Türk ekonomisini güven ve istikrar bakımından değerlendirebilir misiniz? Yabancı yatırımcılar açısından bakıldığında görünen tablo nedir? Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya’yı birbirine bağlayan coğrafi konumuyla, yabancı yatırımcılar için önemli fırsatlar sunan bir ülke konumundadır. Buna ek olarak Türkiye, sahip olduğu ilgi çekici unsurlarla yabancı yatırımla-
ra açık bir ülke olma yolunda. Büyüyen iç piyasa, deneyimli ve dinamik özel sektör, kalifiye olmakla birlikte düşük maliyetli iş gücü, AB ülkeleriyle Gümrük Birliği üyeliği bu unsurlardan sadece bazıları.
Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya’yı birbirine bağlayan coğrafi konumuyla, yabancı yatırımcılar için önemli fırsatlar sunan bir ülke konumundadır.
- Ekonomide sürdürülebilir bir gelişmenin sağlanabilmesi için yasama ve yürütmeye tavsiyeleriniz nelerdir? Yasama ve yürütmeye öneri konusunda kendimizi yetkin görmemekle birlikte bazı uygulamaların tümünü düşünüp daha dingin bir şekilde devreye sokulmasının sağlıklı olacağını düşünüyorum. AB uyum yasaları doğrultusunda, bazı konuları “biz onlardan da önce yaparız” heyecanı veya aynı konuda çelişki yaratacak yönetmelikler yürürlüğe girmesi tüm ticaret yaşamına med-cezir etkisi yapmakta ve şaşkına çevirici bir etki oluşmaktadır. Bu durumda da sağlıklı gelişme yerine sağlıksız ortamlar yaratılmaktadır.
marketing europe & anatolia / 15
Röportaj
Sizce uluslar arası rekabette Türkiye’nin önümüzdeki 20 yıl içerisinde en avantajlı olduğu alanlar nelerdir? Uluslararası rekabet için, ulusların içinde yaşamak gerekiyor. Bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Önümüzdeki 20 yıl biraz iddialı olacak ama önümüzdeki 10 yıl içinde, enerji, bilişim, sağlık, turizm ve gıda gibi sektörler bazı araştırmalarda en avantajlı alanlar olarak görülüyor. - Türkiye’nin uluslar arası pazardaki dezavantajları nelerdir? Prof. Stephane Garelli’ye, 2 yıl önce ülkemize geldiğinde, Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yeri soruluyor. Yanıt: Gelişmekte olan” yeni ekonomi” ile “ klasik ekonomi”nin tam arasındasınız. Dünyanın her yerinde ve kabul görmek üzere yaratılmışsınız, genç nüfusunuz çok önemli bir gücünüz! Tehdit olarak ise; yurtdışına açılmak 16 / marketing europe & anatolia
Dezavantajları avantaja dönüştürmek için markaların kendisine sorması gereken 5 önemli soru var: Şimdi hangi noktadayız? Niçin bu noktadayız? Nereye gidiyoruz? Nasıl gidiyoruz ? Vardık mı ? deyince hala Avrupa’nın aklımıza gelen ilk alternatif olmasını ve genç nüfusun %25’e varan işsizlik oranını gösteriyor. “Avrupa yerine, Güney Bloğuna uzanın, düşünün ama çok da düşünüp güzel fikirlerinizi öldürmeyin, gençlere iş imkanı verin.” diyor Bölgedeki temel sorunların mali ve insan olmak üzere kaynağa ulaşmak
(kredi ve nitelikli profesyonelller), kurumsallaşmak (birinci jenerasyonun hakimiyetinden çıkıp profesyonelleşmek ) olarak tanımlandığını görüyoruz. Buna önemli bir diğer boyutu da eklemekte yarar var. Planlama. Modern pazarlamanın kurucusu dersek haksızlık etmeyeceğimiz Philip Kotler, Hemen kar getireni değil, stratejik olarak doğru olanı yapın diyor. Dezavantajları avantaja dönüştürmek için markaların kendisine sorması gereken 5 önemli soru var: Şimdi hangi noktadayız ? Niçin bu noktadayız ? Nereye gidiyoruz ? Nasıl gidiyoruz ? Vardık mı ? - RVD olarak reklamverenler, reklam ajansları ve reklam mecraları arasındaki ilişkiyi değerlendirir misiniz? Reklamverenler Derneği olarak, ilgili tüm kurumlar ve mecralara, pazarı sağlıklı büyütmek adına çağrılar yapıyoruz. Zira, ülkemizin orta vadede reklam yatırımlarını %100 oranında arttırma potansiyeli vardır. II.Reklam Sempozyumu’nun açılış konuşmasında yaptığımız çağrıyı yinelemekte yarar görüyorum. 1. Reklam ve reklam yatırımları ile ilgili tüm çelişkileri ortadan kaldıracak ve kurumlar arası iletişimi yüksek seviyede tutacak, Reklam ve Tanıtım Konseyi kuruluşunu önerdik ve resmi girişimde bulunduk. 2. Tüm mecra ölçümlerinin tek çatı altında yapılanmasının pratik bir verimlilik sağlayan ve süratle sistemi çalıştıracak yöntemin oluşturulmasını önerdik. Bu konuda da olumlu sinyaller var. 3. Kaliteli, yaratıcılığı yüksek ve tüketiciye saygınlığı arttıran bir ortamın yaratılması ve doğal olarak, denetiminin yapılması konusunda Reklam Özdenetim Kurulu ve Reklam Kurulu ilişkilerinin en yüksek seviyeye ulaşması sektörümüzün tüm paydaşları adına önemli bir gelişme olacaktır. Sektörün en önemli paydaşlarından olan reklamveren, reklamcı ve mecralar
Röportaj cephesinde, kısır çekişmelerden arınmış, ortak çıkarlar adına emek veren bir işbirliği çalışması yaptık. Karşılıklı iyi niyetin kabul gördüğü, çıkar çatışmasına dönüşmediği bu ilişki neticesinde sektörü yarınlara hazırlama çabalarımız sürüyor. - 2012 yılını ulusal ve uluslararası pazar açısından değerlendirebilir misiniz? Global ekonomiye ve oyuncularına baktığımızda, yapısal bir değişim olgusu görüyoruz. Sanki starlar figüran, figüranlar star konumuna gelecekler gibi görünüyor. Prof. Stephane Garelli’nin çizdiği 2050 yılı dünya düzeni resmine baktığımızda: 1. Büyük pazarlar rekabeti domine edecek; örneğin, 2050 yılında Çin’de çalışan sayısı dünyadaki tüm çalışanların iki katı olacak, 2. Nüfus artışı dengeleri
Ancak dünyanın bu değişim tablosu değerlendirildiğinde, bugünlerden strateji oluşturanlar başarıyı yakalar ve sürdürürler kanısındayım. 2000 / 2050 yılları itibariyle anakaralar nüfus gelişimine baktığımızda, Avrupa %14 azalırken, Afrika %126 çoğalıyor. Asya, 5 milyar 222 milyona ulaşıyor, dünya nüfusu %46 artıyor.
etkileyecek; 2050 yılında 5 büyük ülkenin Hindistan, Çin, Pakistan, Bangladeş ve ABD’nin toplam nüfusu, dünya nüfusunun %50’sini oluşturacak, 3. Küçük ülkeler tehlike içinde olacak. Sonuç olarak, sorunuz 2012 ulusal ve uluslararası pazarların değerlendirmesiydi. Ancak dünyanın bu değişim tablosu değerlendirildiğinde, bugünlerden strateji oluşturanlar başarıyı yakalar ve sürdürürler kanısındayım. 2000 / 2050 yılları itibariyle anakaralar nüfus gelişimine baktığımızda, Avrupa %14 azalırken, Afrika %126 çoğalıyor. Asya, 5 milyar 222 milyona ulaşıyor, dünya nüfusu %46 artıyor. Son Davos toplantısında, dünya devlerinin temsilcileri büyüme modellerini yeni milyarlarca tüketici bulmaya monte etmişler. Açıkçası, “nüfus nerde refah orada” gibi bir dünya gerçeğine kilitleniyoruz.
marketing europe & anatolia / 17
Köşe Oğuzhan Akay
( ezberbozacısı)
Peter Pan’a mektuplar - 6 Yapıma aykırı... Hayaliye adlı bir ülkede; masal bu ya, deneyimli ve şirket sahibi yapımcı, ajansın yolladığı senaryonun bütçesini hazırlama görevini freelance yapımcısına vermiş. O da tutmuş kadro, araç-gereç, ulaşım, yemek vb.’ye % 65, filmin yapımına ise % 35 ayırmış. Ortaya da filmin kalitesini düşüren, garip bir bütçe çıkmış. Tabii böyle bir bütçe analizini kimse yapmadığı için de bu sistem hep geçerli olmuş. Atmasyon sistemi... Komşu ülke Bayramiye’deki başka bir yapım şirketi, x şirketinden panther vb. kiralayıp y platosuna diğer malzemelerle götürme işini, kast için seçtiği kamyoncu rolündeki şoföre yaptırmış. Buradan bütçeye bir artı sağlamış. Ama bu adam, o kamyona bu malzemeleri nasıl sığdırır, nasıl yükler sorularının yanıtı, işle karşı karşıya kalındığı zaman verilememiş. Zaman kaybedilmiş... Hayaliye’deki yapım şirketi, filmde rol alacak oyuncuların sete gelişini kendisi organize etmediği için film zamanında başlayamamış. Oysa o oyuncuları sabah erken saatte evlerinden almak her şeyi garantilemenin en ucuz yoluymuş... RedOne kamerayla film çekimine kalkışanyeni yetme bir başka firma, aslında böyle çekilen filmin de telesineden geçmesi gerektiğini bilmediği ya da işine gelmediği için film yanlış renklerle yayına girmiş. Bu da ajansa filmin özelliği olarak sunulmuş... Yapımcıdan gerekli bütçe desteğini alamayan usta bir yönetmenden sözgelimi yokluktan dolayı kamerasını konuşturması, mucize yaratması beklenmiş. Ortaya ucuz etin yahnisi çıkmış. Film de bir türlü toparlanamamış, yönetmen bunalıma girmiş... Kurakbul adlı ülkede, başka bir yapım firması da aslında hiç kullanmadığı kadroları ve araçgereçleri bütçesinde varmış gibi göstermiş. Post işlemleri için yanlış tercihler yapmış. Veya anlaşmalı olduğu yere yaptırmak istemiş. Daha kısa sürede bitirebileceği bir işi, aynı sonucu alabileceği bir kurgu yöntemini, yetersiz kişilerle ve yaban ellerde daha uzun sürelerde yapmış. Bütçe yükselmiş, işin kalitesi yükselmemiş... Yapım şirketinin az para verdiği yapım amirleri, işin maliyetlerini yüksek göstererek kişisel çıkar sağlamış, daha büyük zararlara yol açmış...
Stajyer ücretine yapım şirketlerinde çalıştırılan, o paraları da zamanında ödenmeyen çocukların verdiği zararlar da bir başka kanayan yara olmuş Nebula ülkesinde. Bazı Hayaliye ülkesi ajanslarında ise yapımcılarla işbirliği yapan yaratıcılar, işi erbabına değil ahbabına verir olmuş hep. Bu da piyasayı tıkamış. Hatta bazen ülkenin ünlü yönetmenine gelen senaryolar, elini öptürdüğü ajanslara gitmiş. Müşteriler de o ünlü yönetmene şıpın işi film çektirdikleri için pek mutlu olmuşlar. Bunların hiç olmadığı Kristalya’da, son noktayı ben koyarım edasında olan, ne var ki işin yapım sürecinden haberi olmayan yaratıcılar, yapımcı ve yönetmenlerden hesapta olmayan, fuzuli revizyonlar isteyerek zararlara yol açmışlar. Fuzuli revizyonlarla ilgili istekleri bazen öyle bir hal almış ki onların, mekanı nasıl değiştiririz diye, bitmiş filme su katacak hale bile gelmiş. Malum, digital teknoloji her şeye kadir ya, o hesap. Smoke’ta ya da AF’de halledemez misiniz siz bunu gibi sorular sormuşlar... Oysa PPM denen şey, filmin yapımı öncesinde yapılan toplantı, tam da her şeyi yapmadan önce konuşmak ve kesinleştirmek içinmiş... Çekilmesi ve oynatılması halinde yayında tepkilere neden olabilecek plan/durum/oyunculuk ayrıntılarına yapılan yapımcı/yönetmen uyarılarına bazı ajansların kulak tıkaması da yaygın olarak çok konuşulur olmuş. Bazı post prodüksiyon firmalarındaki teknisyenler, iş bilmez yaratıcılarla epey dalga geçer olmuş... Iphone kullanan ve instagramda fotoğraf çekenlerden neredeyse yönetmen icat edilme düzeyine gelinmiş. Buna da ciddi yapım firmaları haklı olarak bozulmaktaymış. Bir film çekiminde ise müşteri şaryoyla tanışmak istemiş. Şaryo o sırada meşgulmüş. Çünkü üstünde bir kamera ve görüntü yönetmeni varmış, sırtı ağrıyormuş. Ülkeler değişiyormuş da hepsi işin detaylarıymış... Yapımıza aykırıymış. Daha neler var da, ne desem loş! Etik, kütük olmuş. Yatılmış kalkılmış, herkes hayatta kalmış, Sanki Binbirgece hikayesi...
marketing europe & anatolia / 19
Reklam Dünyası
Pantene yeni yüz... Dünyanın stil ikonlarından biri haline gelen oyuncu ve müzik yorumcusu Zooey Deschanel Pantene Ailesine katıldı. Altın Küre ve Grammy Ödülleri’ne aday gösterilmesiyle dikkatleri üzerine çeken Deschanel, markanın ABD’de başlatacağı yeni reklam kampanyasının yüzü olacak. Markanın tanıtım faaliyetlerinde ve TV reklamlarında yer alan Zooey Deschanel, Pantene Ailesi’ne katılmış olmaktan duyduğu mutluluğu şu sözlerle ifade etti: “Pantene Ailesi’nin bir üyesi olduğum için çok heyecanlıyım. Beni tanıyanlar, saçlarıma ne kadar özen gösterdiğimi bilir. Saç modelimi ve rengini değiştirmeyi severim. Beni sürekli farklı modelde saçlarla görebilirsiniz. Küçüklüğümden beri bir gün ‘Pantene kızı’ olmayı hayal etmiştim. Ürünlerini kullandığım ve memnun kaldığım bir marka olan Pantene’i temsil edeceğim için çok heyecanlıyım.” Deschanel, kendisine büyük ün kazandıran indie müzik grubu She & Him’deki performansının yanı sıra 500 Days of Summer ve Elf filmlerindeki performansıyla da beğeni topladı. Son olarak da FOX televizyonunun büyük ses getiren dizisi New Girl’de başrolde canlandırdığı komik ve sevimli Jess karakteriyle izleyicilerin gönlünde taht kurdu.
Yaşam başlı başına sanattır... Bay İnşaat’ın 42 Maslak Projesi için hazırlanan tasarım iş makinelerinin ödüllü açık hava reklamları Türkiye’nin en yaratıcı açık hava reklamlarının yarıştığı MediaCat Out of Home Awards’da En İyi Araç Giydirme kategorisinde birincilik, En İyi Ortam Uygulaması kategorisinde başarı belgesi ve En İyi Açıkhava Reklamı kategorisinde de büyük ödüle değer görüldü. Sanata duyarlılığı ile bilinen Tuğçe Kazaz’ın 42 Maslak Sanat Sosyal Sorumluluk Projeleri’nde yer alacağını belirten Bay İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Erol Özmandıracı “Sanat projenin ana konsepti. Bu nedenle her aşamasında, her çalışmasında sanat olacak. Doğru yolda olduğumuzu aldığımız ödüllerle birlikte bir kez daha anladık. Sanatı yaşatan çalışmalarımızla sektörde ses getirmeye devam edeceğiz” dedi. “Yaşam başlı başına sanattır” konseptinden hayat bulan ve sanatı her adımında bulunduran 42 Maslak projesinin şantiyesinde objektifler karşısına geçen Tuğçe Kazaz, ödül alan reklamlardaki iş makineleri ile 70 metreye çıkarak poz vermişti. marketing europe & anatolia / 21
Reklam Dünyası
Ürün yerleştirme sempozyumu... Ali Saydam, Yrd. Doç. Dr. Fatoş Karahasan, Turan Başartan gibi duayen reklamcılar; pazarlama iletişimi açısından Türkiye’de ürün yerleştirmeyi değerlendirdiler. Arçelik, Unilever, Mercedes-Benz pazarlama direktörleri; ürün yerleştirmeyi markaları açısından uyguladıkları örnekleri ve değerlendirmelerini aktardılar. Türkiye İhracatçılar Meclisi Yönetim Kurulu üyesi Sayın Bülent Aymen; ihracatçılar açısından ürün yerleştirmenin yarattığı fırsatları paylaştı. Yurt dışına ihrac edilen dizilerimizle birlikte marka ve ürünlerimizin de bu süreçte değerlendirilmesinin yaratacağı pozitif algıya dikkat çektiler. Ekonomi Bakanlığı Markalaşma ve Ar-Ge Daire Başkanı Sayın Bünyamin Kutlu ; Turquality kapsamındaki markalarımız açısından ürün yerleştirmenin markalara olası katTürkiye’de ilk defa düzenlenen sempozyumda ürün yer- kıları ve yurt dışındaki yapımlarda yer alacak markalara leştirme; değişen ve gelişen pazarlama iletişimi faaliyetleri devlet tarafından sunulan fırsatları paylaştı. açısından her yönüyle ele alındı. Sempozyum, dünya ça- Ürün Yerleştirmenin sosyal medyada uygulama örnekleri, pında uzman yabancı kuruluşlar, RTÜK, TRT, TİM, Ekono- dijital entegrasyon tekniği ve ürün yerleştirmenin ölçümmi Bakanlığı, medya kuruluşları, yapım şirketleri, reklam lenmesi sempozyumda dikkat çeken diğer konulardı. ajansları, akademisyenler ve Kadir Has Üniversitesi’nin Sempozyum değerlendirmesinde 1 Nisan 2011 tarihi ile katılımlarıyla gerçekleşti . başlayan uygulamanın kamuoyunca algılanmasının daha RTÜK Başkanı Sayın Prof. Dr. Davut Dursun, RTÜK Baş- kreatif uygulamaların gerçekleşmesine sağlayacağı katkıkanvekili Sayın Taha Yücel, RTÜK üyeleri Sayın N. Hülya ya dikkat çekildi. Bu anlamda ürün yerleştirme konusunda Alp, Sayın Süleyman Demirkan , İzleme ve Değerlendirme kamuoyunu bilgilendirmek için kamu spotu hazırlanmasıDaire Başkanı Sayın Nurulllah Öztürk ve RTÜK Uzmanla- nın önemi paylaşıldı. rı sempozyuma 2 gün boyunca katıldılar ve ilgililerin soru- Ürün yerleştirmenin geleneksel reklamdan farklılığından larını yanıtladırlar. dolayı ve birden çok disipline bir arada ihtiyaç duyulmaRTÜK uygulamalarda; yapıtın doğallığının bozulmama- sı sebebiyle bu anlamda odaklı hizmet veren ajansların sına dikkat çekti ve abartılı uygulamaların sakıncalarını önemine dikkat çekildi. İletişim fakültelerinde bu konuda paylaştı. dersler verilerek sektöre istihdam yaratılabileceği değerYurt dışından gelen uzmanlar; ABD, Avrupa örnekleri ve lendirildi. uygulamalarını, çalışma şekil ve süreçlerini paylaştılar. Waldner TV Ajans Başkanı Andreas Waldner, ABD’den UPP Ajans Başkanı Gary Mezzatesta, Branded Marketing Group Ajans Başkanı Alison E. McManus ve TNT (USA) Turner Broadcasting Director Amy Sue Elliott; “Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa uygulamaları” “yasaları” ve “Dünya ekonomisinde ürün yerleştirmenin yeri” konularında sunumlar yaptılar. Kanal D, Show Tv, ATV ve Fox Tv yöneticileri Türkiye’deki 1 yıllık uygulama süreçlerini değerlendirdiler. RİAK Başkanı Bahar Soysal Özpınar; Radyolarda uygulama biçimlerini, TRT Reklam ve Tasarım Dairesi Başkanı Altan Bahadır; kamu yayıncılığı açısından konuya yaklaşımlarını dile getirdi. 22 / marketing europe & anatolia
Reklam Dünyası
Reklam yatırımlarında TV ilk sıra... Reklam yatırımlarında TV ilk sırada olmaya devam edecek. Deloitte tarafından hazırlanan “Televizyon Reklamcılığının Geleceği” isimli raporda, dünyada etkili olan reklam mecraları, tüketici beklentileri ve öne çıkan trendler anlatılıyor. Televizyonun, önümüzdeki beş yıl boyunca reklam planlamalarında öncelikli mecra olmayı sürdüreceği belirtilen raporda, dünyada IPTV platformu üzerinde hedefe yönelik, adreslenebilir ve etkileşimli “gelişmiş” olarak niteleyeceğimiz reklamcılığın ise henüz emekleme aşamasında bir pazar olduğu söyleniyor. ABD’de 200 milyon doların altında pazar hacmine sahip gelişmiş reklamcılığın, tahminlere göre 2011 yılında 60 milyar dolara ulaşan ABD televizyon pazarının geri kalanıyla kıyaslandığında çok ufak bir paya sahip olduğu görülüyor. Bu durumun kısa vadede kabul edilebilir bir risk olduğu ancak uzun vadede kaçırılmayacak bir fırsat olacağı ifade ediliyor. Doğrusal olmayan veya internet üzerinden televizyon izleme alışkanlığının ise önümüzdeki üç yıl boyunca çok hızlı olmasa da istikrarlı bir şekilde artması öngörülüyor. İnternet ikinci büyük mecra olacak Türkiye’de televizyon reklamcılığının baskın mecra olarak ön plana çıktığını ifade eden Deloitte Türkiye Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon Endüstri Lideri ve Ortağı Tolga Yaveroğlu, televizyonun %55 ile reklam yatırımlarından en yüksek payı aldığını söylüyor. Yaveroğlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Türkiye’de reklamcılık gelirlerinin 2010 yılında kriz etkilerinin toparlanmasıyla %31, 2011’de ise güçlü büyümesini sürdürerek %20’lik büyüme ile 4,3 milyar TL’ye eriştiğini görüyoruz. Bundan on yıl önce televizyon ve basılı yayınlar yaklaşık %40’ar pay alarak reklam pastasının çoğunu oluştururken; bugün basılı mecra payı %25 seviyelerine düşmüş ve televizyon açık ara lider konumuna yükselmiştir. Öte yandan bu süre zarfında internet reklamları yıldan yıla toplam içindeki payını artırarak 2011 itibariyle %8 seviyesine yükselmiştir.” Yaveroğlu aynı zamanda gelişmiş Avrupa ve Amerika ülkelerinde internetin mecralar içindeki payının daha yüksek olduğunu ve yakın zamanda birçok ülkede ikincilik pozisyonunu basılı medyanın elinden almasının beklendiğini de
ifade ediyor. Gelişmiş reklamcılık şirketlere fırsatlar sunuyor Gelişmiş reklamcılık aynı zamanda yayıncılara, fırsatları ve güçlükleri beraberinde getiriyor. Televizyon içeriğinin, kablo ve uyduda olduğu gibi IP üzerinden de eşit derecede kaliteli yayın yapılabilmesi için geleneksel platformlardaki gibi açık bir şekilde paraya dönüştürülmesi gerekiyor. Reklamcılar, ajanslar ve yayıncılar mevcut durumdan nispeten memnun görünseler de distribütörler ve teknoloji şirketleri değişimin bir fırsat taşıdığını düşünüyorlar. 2020 yılına kadar IPTV %5 ila %10’luk bir paya ulaşacak Raporda IPTV ile kablolu televizyonun doğrusal olmayan VOD hizmetlerinin 2020 yılına kadar %5 ila %10’luk bir paya ulaşabileceği öngörülüyor. Bu da gelişmiş platformların sınırlı bir kitleye sahip olacağı anlamına geliyor. Ancak IPTV reklamverenler için kolay hedefleme ve takip edebilme gibi artı değerler kattığından reklam pastasının büyütülmesi hedefleniyor. Tüketiciler en çok canlı yayınları seyrediyor Tüketici beklentilerine de yer verilen raporda, her ülkede canlı olarak ev TV sisteminin, izleyiciler tarafından en çok tercih edilen format şeklini oluşturduğu, ABD’de %57, Almanya’da %69, İngiltere’de %74 ve Fransa’da %83 oranında tercih edildiği görülüyor. Ayrıca 2016 yılında Avrupa’da yalnızca 2,58 milyon kişinin son teknoloji hizmet platformlarını birincil hizmetleri için kullanmaları öngörülüyor. Özetle; Doğrusal olmayan veya son teknoloji platformlar üzerinden TV izleme alışkanlığının önümüzdeki üç yıl boyunca çok hızlı olmasa da istikrarlı bir şekilde artması bekleniyor, Hedefe yönelik, adreslenebilir ve etkileşimli reklamcılık deneysel bir aşamadan geçiyor ve genel kabulün elde edilmesine yönelik bir dizi güçlük ile yüzleşiyor, Bu güçlükler arasında geleneksel televizyon reklamcılığına ve mevcut hedefleme ile bölümlendirme biçimlerine karşı net bir rekabet avantajının oluşturulması yer alıyor. Verilerin kullanılması konusunda tüketicilerin ve düzenleme kurumlarının onayını almaksa bir engel, Marka harcaması sıkı bir şekilde doğrusal televizyon reklamlarına ve geniş kitlelere ulaşılmasındaki eşsiz becerilerine odaklanıyor, Ancak daha uzun vadede (beş yılın üzerinde) daha hızlı IP sunulması doğrusal olmayan izleme ve gelişmiş reklamcılık için daha fazla ölçek oluşturabiliyor.
marketing europe & anatolia / 23
CV’leriniz sektörle ücretsiz olarak
dergimizde buluşacak. Sektöre yeni girmek isteyen stajyer adayları
ya da tecrübesini değerlendirecek yeni bir adres arayan yaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri temsilcileri, grafikerler
ve diğer arkadaşlar CV’lerinizi meadergicv@gmail.com adresine bekliyoruz.
Köşe
( reviz
Kağan İşmen / k.ismen@farkyeri.com
Kristal Elma bir yanılsamadır! Bizler iletişimin profesyonelleriyiz. İşimiz sorun çözmek. Bunun için de önce sorunu net bir şekilde ortaya koyar, araştırmalarla anlar, sonra da bu sorunu çözmenin yollarını buluruz. Öyleyse gelin, sektörümüz için önemli bir sorunu burada hep birlikte masaya yatıralım. Diyelim ki Reklamcılar Derneği müşterimiz! Bize bir sorunla geldi. Dedi ki: “Ben 24 yıldır bir yarışma yapıyorum. Özellikle son 10 yıl içinde, her Kristal Elma sonrası tartışmalar yaşanıyor. Öyle ki, bu artık kanıksandı. Sektörün önemli bir kısmı, ödül dağılımını adaletli bulmuyor. Bazı ajanslar protesto ederek, bazı ajanslar sessiz sedasız bu yarışmadan çekildi. Eskiden, tartışma götürmez bir biçimde, bu yarışmada en iyi seçilen iş, gerçekten sektördeki en iyi iş olurdu. Buna da herkes ikna olurdu. Ama artık Kristal Elma’da seçilen en iyi iş, sektörün en iyi işi olmuyor. Çünkü birçok kez, en iyi işler yarışmaya bile katılmıyor! Eskiden sektörün tümüne hitap eden Kristal Elma, artık temsiliyet sorunu yaşıyor. Sektörün tamamını temsil etmiyor. Eskiden rekabet de yoktu. Ama artık var. Hatta sektörün önemli bir kısmı, bir başka yarışmayı artık Kristal Elma’nın yerine koymuş durumda. Bu yeni yarışmayı daha saygın buluyorlar. RD Kristal Elma’ya eski saygınlığını kazandırmak istiyor. Eskisi gibi tüm sektörü temsil etmesini istiyor!” Müşterimiz bize sorunu bu şekilde ortaya koysaydı ne yapardık? Hemen araştırmaya başlardık değil mi? Öyleyse biraz araştıralım bu işi! Yıllardır itirazlar nerelere geliyormuş bir bakalım. Karşımıza çıkan en büyük sorun; jüri seçimi ve jürinin seçimleri. Peki nasıl seçiliyor bu jüri? RD Yönetim Kurulu, kimseye danışmadan bir jüri başkanı seçiyor. Kimi uygun görürlerse o. Sonra bu jüri başkanı da, tek karar verici olarak, kendi jürisini oluşturuyor! Üstelik, bu jüri üyeleri, nedense hep aynı ajanslardan çıkıyor. Derneğin yönetimini paylaşanlar, Kristal Elma jüriliğini de paylaşıyor. Bir nevi bazı ajansların jüri üyeliği kontenjanı oluşuyor. Bu ajanslarda ustalar birkaç tur döndükten sonra, artık gençlerini jüriye göndermeye başlıyor. Buna karşın, sektördeki birçok ustanın varlıkları görmezden geliniyor. Ve sonuç: her yıl aynı ajanslar jüride çoğunluğu elinde tutuyor ve yine bu aynı ajanslar, Kristal Elma’da dağıtılan ödüllerin % 75-80’ini alıyor. Aslında görüldüğü gibi sorun birkaç cümleyle özetlenecek kadar basit.
yon )
Jüride değilsen, katılmamak en mantıklısı. Çünkü daha yarışmaya parayı yatırdığın gün belli ki, eğer jüride bulunan ajanslardan biri değilsen, bahanesiz ve kemiksiz, ödüllerin sadece % 25’lik bir kısmı için yarışıyorsun! % 75’in her yıl sahibi var. Jüriye demir atmış 10 civarı ajans %75. Geri kalan 30, 40, 50 ajans %25. Kristal Elma adaleti işte bu. Peki bu sorun nasıl çözülür? Çok basit. Eskisi gibi jüriyi yine sektör seçer. Daha önce jüri üyeliği yapmış dostlar ve ajanslar biraz dinlendirilir (onlara da yazık). Jürinin seçimleri şeffaflaşır. Kim kime oy vermiş, kristalelma.org’da yayınlanır. Çözüm çok, yerimiz dar. Dernek dilerse, projelendirir paylaşırız kendileriyle. Bilerek ya da bilmeyerek, bunun hiçbir önemi yok, ne yazık ki Kristal Elma’nın gerçekliği budur. Hazır buraya kadar gelmişken, bir konu daha var ki, değinmeden geçersek, çok önemli bir tespiti de atlamış oluruz! Kristal Elma’da ödüllerin % 75-80’ini kazanan 10 civarı ajans, bu sektörün % 50-60 arası iş yükünü domine ediyor. Daha doğrusu yıllar içinde, domine etmeyi başardılar. Nasıl demeyin? Kristal Elma satıyor! Krsital Elma gerçeğini henüz fark edememiş birçok Reklamveren, ne yazık ki hala Reklam Ajansı’nı seçerken, Kristal Elma’da kazanılan ödülleri ciddiye alıyor. Bugün mecralarda gördüğümüz işlerin 10 tanesinden 9’u yaratıcılıktan yoksunsa (buna kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum), bunun sorumluluğunun büyük kısmı, bu 10 civarı ajansındır! Bu işlerin önemli bir kısmını onlar yapıyor. Hem ödüllerin %75-80’ini al, hem sektörün %50-60’ını domine et, hem de sektörün yaratıcılık düzeyi 10’da 1 olsun! Sektörümüzün durumu bu. Hayalet işlerin ne zararı var diyenleri bu konuda düşünmeye davet ediyorum. Kendimizi kandırıyoruz. Daha bir ay önce, sırf Kristal’de ödül kazanmak uğruna, bazı ajansların hayalet işler için onlarca fotoğraf prodüksiyonu yapması ve emelleri uğruna, sektör emekçilerini (prodüktörler, fotoğraf sanatçıları, modeller) sömürmesi de işin ne boyutlara geldiğini görmemiz açısından önemli. Resmin bütününe baktığımızda, durum çok açık! Krsital Elma bir yanılsamadır! Hayalet bir yarışmadır! Bu sorun, Rekabet Kurulu bu işe el atmadan, kendi aramızda derhal çözülmeli. Yoksa Kristal Elma da Taban Fiyat Listesi gibi bir sona sürüklenebilir. Gelin bunu birlikte düzeltelim. Kristal Elma’ya, hep birlikte revizyon verelim!
marketing europe & anatolia / 25
Röportaj
Önce bizim için do Graphxajans Necdet Alkandemir... Sık sık çılgınlıklarla gündeme gelen bir profilimiz var, bunun dışında ülkedeki yapı, yarısı yabancı ortaklı büyük fabriklar tadında. Dünya reklamcılığındaki sıralamayla ilgili tahminler de fazla iyimser diye düşünüyorum. Anadolu’da ciddi bir kıpırdanma kendini var etme hareketi var, ümit ediyorum iyi sonuçlanır. Röportaj Elvin Ekşioğlu - Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı- se saygılı ve adil yaklaşıyoruz, biz innı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sık sık çılgınlıklarla gündeme gelen bir profilimiz var, bunun dışında ülkedeki yapı, yarısı yabancı ortaklı büyük fabriklar tadında. Dünya reklamcılığındaki sıralamayla ilgili tahminler de fazla iyimser diye düşünüyorum. Anadolu’da ciddi bir kıpırdanma kendini var etme hareketi var, ümit ediyorum iyi sonuçlanır. Reklam verenin gözündeki algı önemli ki bununla ilgili de çok iyimser değilim. Ama mesleğin hareketli yapısı hala bizi gözde bir iş yapıyormuşuz gibi algılatıyor . - Graphxajans’i diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir? Graphx, mesleki kalite odaklı çalışmaya özen gösterir, her işimizi önce kendimiz için doğru, gerçek, güzel ve özgün yapmaya uğraşıyoruz. Bazen müşterilerin beğenisi bile bizim beğenimizden erken gerçekleşebiliyor. İşimizi bir sömürüye, kandırmacaya, göz boyamaya yaklaşmadan yapmaya çalışıyoruz. Uzun yıllardır bir arada çalıştığımız bir kadro var, bu hem söylemimizin ispatı hem de en özgün yanımız. Bir de çevremizdeki herkese herşeye saygıyla yaklaşıyoruz; İnsanların markalarına, bütçelerine, özlemlerine, eski reklamcılara, gençlere, ustalara, herke26 / marketing europe & anatolia
san tarafımızı besledikçe, insani yaratıcılığımız da besleniyor heralde. - Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir? Kişisel egoların mesleği nitelikli gerçekleştirme kaygısının önüne geçmesi. Yardımlaşmama... Reklamcı sorunu değil insani meseleler yani. - Antalya’da reklam ajansı hizmeti vermenin İstanbul Ajanslarından farklı olarak zorlukları ya da avantajları nelerdir? Hiçbir farkı yok. Bu bir seçim, ben işimi burada yapmayı seçtim. İstanbulda olsaydım orada da buradaki kadar tercih edilir olurdum. Dünyanın en güzel şehrinde yapmayı seçtim mesele bu. Bütçelerden vs şikayet eden meslekdaşlarım olabilir, yaşam kalitesine baktığımızda buradaki reklamcı daha ilerde, değilse kendisinde bir sorun var demektir. Ben yaşadığım şehirde bu işi yapmaktan çok mutluyum, İstanbul’u seçseydim orada da mutlu olurdum. - Uygulamacıların, yaratıcı reklamcılar ile haksız rekabet yapması konusunda ne düşünüyorsunuz? Reklamveren düşünsün diyorum. Yaratıcı işlerin hayatın her alanında sıradan olana ezici üstünlüğü ortada, karlılığı da ortada. Ne yapabiliriz. Adam marka
oğru olmalı...
Röportaj
yaratmak ve büyütmek değil de, sadece kısa vadede rahat uyumak istiyorsa, iyi uykular. Yaratıcı insanlar bu dolduruşa gelip “uygulamacı” safına geçmesin yeter. Asıl üzücü olan bu... Yaşamın her alanında olduğu gibi bizim meslekte de dik durmak gerekiyor. - Böyle bir rekabet varsa nasıl engellenebilir? Tabii ki bıkıp usanmadan ikna ve anlatmaya çalışarak. Ama sakın! biz ikna olmamalıyız. Genelde böyle sonuçlanıyor. - Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalıdır? İşleri ajansa değil de sokağa test ettirirseniz dengeyi kurmak kolay. Bir de yaratıcılığın kendimize taktığımız değil, başkalarının bize taktığı zaman güzel bir sıfat olduğunu unutmamak var. Müşteriyi iyi “çok iyi” dinlemek ve anla28 / marketing europe & anatolia
mak var. Bizim işimiz zihinsel beyinsel bir iş ama hala omurilik soğanımızla yani alışkanlıklarımızla yapmaya çalışıyoruz. Buna son verirsek hem yaratıcı hem anlaşılır olmak kolay. - Bir reklamcı yaratım öncesinde ne-
İşleri ajansa değil de sokağa test ettirirseniz dengeyi kurmak kolay. Bir de yaratıcılığın kendimize taktığımız değil, başkalarının bize taktığı zaman güzel bir sıfat olduğunu unutmamak var. Müşteriyi iyi “çok iyi” dinlemek ve anlamak var.
lerden beslenir? Önce ürünün içinden sonra bütün geçmişinden! Kendi kişilik yapısından. 3 Reklamcıyla tanışın ve 1 reklam izleyin, hangisinin fikri olduğunu tahmin edersiniz. - Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir? En önemli kaynak kendi yapımız. Bugün çalışanların çoğu Graphx’le daha öğrenciyken tanıştı. - Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Hayır ama böyle bir misyonları da yok zaten. Sektörün üniversiteleri bu doğrultuda beslemesi, modifiye etmesi gibi bir görevi var. Ama bunu anlatabildiğimiz bir sektör de yok. Ben üniversiteden bol bol besleniyorum, sebebi; çocuklara, karşılaştıkları engellere, sorunlarına vakit ayırıyorum. Etrafınıza bir bakın snob işadamlarının hepsinin
Röportaj ömrü eleman aramakla geçiyor. Hazır mak istemeyenler var. “Yaratıcı reklam di. Reklamın ortaya bir güç koymayı da yetişmiş eleman! zorunludur ama tek başına ve tek tek- gerektirdiği bir türlü sindirelemedi sanıBu tavuğun omlet çıkarmasını bekle- rarla bir hiçtir” algısı bir türlü yerleşme- yorum. mek kadar talihsiz bir durum. - Müşterilerin ajanstan beklentileri - Yabancı networke giren reklam konusunda karşılaştığınız en ilginç ajansları yerli müşterilere doğru hiztalepler neler? met verebiliyorlar mı? Bir müşterimiz ortağımı gece yarısı araBu yabancı-yerli zıtlığıyla değil de işlerin yıp, “Çocuğumu özel okula mı, devlet yoğunlaşmasıyla anlatılması gereken okuluna mıyazdırayım” diye sormuştu. bir durum sanırım. Kurumsal çapınız Ortağımın o dönem çocuğu yok, neden meridyen olursa daha az bütçesi olan böyle birşeyi kendisine sorduğunu söykimseye vakit ayıramazsınız. Özellikle lediğinde, şu cevabı almış; Reklamcım günümüzde kurumlar, markalar bir dosdeğil misin? ya olmak istemiyor. Bu da son dönem- Sizin eklemek istediğiniz bir şey de duyduğumuza benzer ajans bunavar mı? lımlarını beraberinde getiriyor. Agresif bir reklamcı olsaydım daha - Yerli firmalar reklam bütçelerini hamanşetlik cevaplar verebilirdim üzgüzırlamada ne kadar bilinçli? nüm. Yine de bu güzel fırsat için teşekYerli firmalar ya da yerel diyelim, bütkür ederim. Herkese, daha yavaş, hıza çe hazırlamamak konusunda bilinçli esir olmayan, yaratıcı ve hitap ettiği davranıyor. O bütçenin kabul edilebilir, toplumdan sorumlu bir mesleki yaşam zorunlu bir kalem olduğuna hala inandiliyorum.
“Yaratıcı reklam zorunludur ama tek başına ve tek tekrarla bir hiçtir” algısı bir türlü yerleşmedi. Reklamın ortaya bir güç koymayı da gerektirdiği bir türlü sindirelemedi sanıyorum.
marketing europe & anatolia / 29
Köşe Argün Albayrak / argun@uckisiler.com
(transformatör)
Burası farklı bir mecra... Marketin Europe& Anatolia: Burası farklı bir mecra... Samimi, gayretleri-niyetleri iyi olan, kelimeleri kullanırken diyet yapmayan bir pazarlama reklam mecrası... Burada iki kelam etme hakkı buluyorsan; Okuyucu için taze, yeni bakış açıları verecek, düşündürtecek ve belki tetikleyeceksin. Çünkü bir doğru var ki; artık devir üretmeden tüketenleri boğuyor, alt kimliklere savuruyor atıyor... Bir varmış, hiç yokmuş... Geçen yakın zaman içinde, Kambur zaman içinde, Develer ‘Tellal’, pireler berber iken ‘Türkiyemin reklam, pazarlama, medya ve iletişim sektörlerinin - 80’li yıllar sonrasında insanlar üzerindeki ‘masum’ yıkımını kaleme aldım. Adı ‘Etiketin Arka Yüzü’... Duayen sıfatlı, akademik traşlı bir çok taciz yağmuruna tutuldum. Mutlu oldum. Huzur duydum... Bizim iş, kitabımda da paylaştığım üzere – kendi içinde ‘insani bir sorumluluk’ duygusu taşır. Konulara bakış açınız da, bunu paylaştığınız insanlara karşı da duygusal ve sosyal bir toplumsal sorumluluk içerir. Yaratıcı hırs güzeldir, hoştur ama ‘o hırsın içine bireysel alter-egolar’ ve para mefhumu yapıştı mı; Vay halimize !
den ‘iş yapıp para kazanmak, Obez bir ruh ile kendi kuyusunu kazmaktır’. Bu tip çalışmaları yapıyoruz. Yabancı pazarlama duayenlerinin ‘bizi hiç ilgilendirmeyen’ çeviri kitapları yerine – bu toplumun kendisini anlamaya çalışıyoruz. TUIK ve DPT rakamlarının arasından analizler yapıyoruz. Gerçeklerin altındaki gerçekleri okumaya çalışıyoruz. Toplumun; borçlanarak satın almaya çalıştığı ama faizlerin faizleri ile borçlandırılarak yok edildiği bu dönemde – ‘DEĞER’ kavramını geliştirmeye, populist olmayan ve uzun vadede gelişecek ‘değerler’ aşılamaya özen gösteriyoruz... Yani aslında yaptığımız; Ayvazovski’nin yüksek dalgalı azgın denizlerinesakin bir ‘su damlası’ damlatmak gibi... İlk damla bizden gelsin de, sonra bir sağnağa dönüşüp ardından güneşler açar mı, bilemeyiz !
Bu bir ajans ilanı değil. Bu; hepimizin üst düzeyde katılımına ihtiyaç duyan ‘bir memleket sevdası’... Siyasi değil, sosyolojik bir gerçek. Dünya artık çok hızlı ve o hızın içinde ‘kendimize ait’ bir düşünce ve marka bilincini insanlarımıza aşılamaz isek, yok olacağız... Dijital dünya, yeni düşünce sistemleri ve global masallar, yerini yavaş yavaş sıkılganMarka ismi vermeyeceğim. Geçenlerde yaptığımız bir lıklara, otantik ve organik düşünce biçimlerine doğru itiyor. sunum esnasında; toplumun satın alma alışkanlıkları ve Avrupa depresyonda...ABD Ruh obezitesi içinde. buna parelel olarak markaların yaptıkları ‘iletişime’ dair ABD RH -... somut yaklaşımlar-örnekler ve memleket hikayelerinden Ya Türkiye ! Durmak yok, yola devam... değil mi? Değil, hiç bahsediyorduk. değil... Bazıları için durum ‘Yıldız’lı Pekiyi olsa da; GerçekKalktık ayağa ve marka sahiplerine bir fotoğraf gösterdik. ler çoktan sınıfta kaldı. Fotoğrafta; ‘Pazartesi sabahı 08: 30’ da ve çok çok yoğun bir biçimde tıkanmış bir köprü trafiği vardı.... Ve dedik ki; Bir ülke de; medya, marka ve reklam sektörü – toplum üzerindeki etkisi itibariyle bir nev-i ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi bu fotoğraf geçen hafta çekildi ! düşünülebilir. Onları bir arada tutan tek değer ise; ‘topluSonra geçtik ikinci slayta... O fotoğrafta da ‘Pazartesi sa- mun değer yargılarını koruyup kollamaktır’... bahı 08:30’da çekilmiş bir fotoğraf vardı ama köprüde taş çatlasın 10 araç vardı... Yani trafik rahat mı rahat. Pazar Bundan sonra ki yazılarımda; İşte bu gerçekleri – somut sabahı 10 gibi... Bayram Mayram da değil ! UFO Saldırısı sonuçları ile sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Böyle bir ‘sorumluluğun hakkını vermeye’ çalışacağım ! da olmamış... Marka yetkilileri durur mu? Bir mutand çevikliğinde atladı- Sizce yararı olur mu ? Bence mümkün... lar ! Nasıl olur? Ooov...shit. Olmaz böyle iş... Hadi cnm... Haydi, Perfectly You ! Saçmalamayın fln ! Not: THY 2011 yılı zararını açıkladı. 1.000.000.000 USD. Biz de kalkıp dedik ki: Haklısınız aslında, olmaz ! Biz sade- Selam Sana Barcelona ve Kobe... ve diğerleri. Ve son dakika haberi – THY’nin 104 adet uçağı bugün sefer yapmace ilk resimden ‘kredi borcu olan araçları’ kaldırdık. dı. Grev yüzünden... İşte ‘çıplak gerçeğe’ örnek böyle olur... Gerçekleri görme-
marketing europe & anatolia / 31
Kampanyalar
Fruttare, Esmersoy’a yakıştı...
Reklam filminde markanın yüzü olan güzel sunucu Burcu İlk kez bir dondurma markası için ekran karşısına geçen BurEsmersoy’u sıcak bir yaz gününde Fruttare Çilekli yerken cu Esmersoy, sportif, doğal ve fit duruşuyla reklam filminde görüyoruz. Fruttare’nin gerçek meyve parçacıkları içeren yapısından gelen ferahlatıcı ve düşük kalorili içeriğini anlatıyor. Sıcak bir yaz gününde Fruttare yiyerek ferahlayan Burcu Esmersoy’un yer aldığı reklam filmi, eğlenceli ve dinamik yapısıyla da dikkat çekiyor. Reklam filminde Esmersoy’u çilek tarlasında, sıcak bir yaz gününde ve deniz kenarında Fruttare Çilekli’nin ferahlatıcı ve doğal etkisiyle serinlerken görüyoruz. Esmersoy, Fruttare Ananaslı’nın reklam filminde de yer alacak ve Fruttare Ananaslı’nın gerçek ananas parçalarıyla hazırlanan içeriğinden gelen ferahlatıcı ve düşük kalorili tadını, çekilen reklam filminde yine bir sahil kıyısında tanıtacak. Reklam Filmi Künyesi: Reklamın başlığı: Fruttare Çilek Reklamveren: Unilever Reklamveren yetkilisi: Nuno Silva, Orçun Doğan, Selin Özdemir Reklam ajansı: Lowe İstanbul Yaratıcı yönetmen: Barış Çolak Yapım şirketi: Mojo Fx Medya ajansı: Mindshare Medya planlamacı: Mindshare Kullanılan mecralar: TV, Dijital
marketing europe & anatolia / 33
Kampanyalar
İş’te her şey bu kadar basit... Ofis mobilyası sektörünün markası Nurus’un, çalışan verimliliğini artıran uluslarası tasarım ödüllü ofis koltuğu MeToo’nun yer aldığı reklam filmi televizyonlarda yayınlanmaya başladı. “İşte her şey bu kadar basit” sloganıyla, iş hayatının neredeyse tamamının bir sandalyenin üzerinde geçtiği gerçeğinden yola çıkarak tasarlanan reklam filminde işte geçen bir günün hikayesi anlatılıyor. Reklam Filmi Künyesi: Reklam Veren: Nurus Genel Müdürü Güran Gökyay, Nurus Pazarlama Müdürü Zeynep Yavaş Reklam Ajansı: Hep Yapım: Garp Film Yönetmen: Ufuk Aksoy Yapım Sorumlusu: Gökçe Deniz Balkan Görüntü Yönetmeni: Ahmet Akay Montaj: Ufuk Aksoy Müzik&Ses: İnanç Sanver Müşteri Direktörü: Ceyhun Özdemir Müşteri Temsilcisi: Nil Demircioğlu Yaratıcı Ekip: Ozan Akkoyun, Aslı Sevim, Ali Algür Kreatif Direktör: Barış Akbaş
Teknosa satış danışmanları... Teknosa’nın yeni reklam yüzleri Türk sinemasının ünlü yönetmeni Sinan Çetin ve efsanevi futbolcu Sergen Yalçın oldu. Teknosa’nın yeni reklam kampanyasında, Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan 3 binden fazla uzman satış danışmanı Türkiye’de alanlarında uzman isimler tarafından temsil ediliyor. Reklam Filmi Künyesi: Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL Kreatif Grup Ajans Başkan Yardımcısı: İlkay Gürpınar Kreatif Group Head: Evren Doğrar Yaratıcı Ekip: Mustafa Gülsen, Sanlı Kayabölen Marka Direktörü: Ela Bilgisel Marka Yöneticisi: Seda Şeker Stratejik Planlama Direktörü: Tuğyan Çelik Stratejik Planlama: Nisan Danışman Ajans Prodüktörü: Zeynep Gencebay Ajans Prodüksiyon Asistanı: Alev Cihan Prodüksiyon Şirketi: PLATO Film Yönetmen: Sinan Çetin Post Prodüksiyon: Plato Post Medya Ajansı: Mediacom
34 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
Performans isteyen Aygaz’a geliyor... “Performans isteyen Aygaz’a geliyor” sloganlı yeni reklam kampanyası ile Aygaz, reklam filmi eğlenceli bir dille anlatmaya çalışıyor. Kampanya kapsamında, Türkiye’nin her yerinde bulunan 800’ü aşkın Aygaz otogaz bayisine tüketicilerin kolayca ulaşmasını sağlayacak teknolojik yeni uygulamaların duyurusu da yapılıyor. Reklam Filmi Künyesi: Reklamveren: AYGAZ Aygaz Pazarlama Direktörü: Ercüment Polat Aygaz Otogaz Pazarlama Müdürü: Burcu Cihan Işık Aygaz Otogaz Pazarlama Sorumlusu: Aycan Gündüz Varol Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL Kreatif Grup Ajans Başkan Yardımcısı: İlkay Gürpınar Kreatif Direktör: Emre Kaplan Yaratıcı Ekip: Kerim Gürsel, Gamze İçhedef Marka Grubu Ajans Başkan Yardımcısı: Burcu Özdemir Kayımtu Marka Direktörü: Aslı Ceren Aksak Marka Yöneticisi: Perihan Bozok Marka Temsilcisi: Müge Bozkurt
Stratejik Planlama Ajans Başkan Yardımcısı: Toygun Yılmazer Stratejik Planlama Yöneticisi: Deniz Özkılıç Stratejik Planlama: Maral Bezircioğlu Ajans Prodüktörü: Zeynep Gencebay Ajans Prodüksiyon Asistanı: Ceyhun Sevil Prodüksiyon Şirketi: Soda Film Yönetmen: Gürkan Kurtkaya Post Prodüksiyon: 1000Volt Müzik: Stok müzik Medya Ajansı: Universal McCann Kullanılan Mecralar: Televizyon, Basın, Outdoor, Radyo
Ouu, Dacia mı o?... Dacia, yeni reklam kampayasını Yalan Dünya dizisinin sivri dilli karakteri Nurhayat’ı canlandıran Gupse Özay tanıtıyor. Reklam filmi serisinde, pek çok özelliği bir arada sunan ve uygun fiyatıyla dikkat çeken Dacia Duster’ı, Nurhayat çok beğenmesine rağmen otomobili satın aldıktan sonra bile onun uygun fiyatını eleştirmekten geri durmuyor. Reklam Filmi Künyesi: Reklamveren: Dacia Reklamveren Yetkilisi: Özlem Ünlü, Pınar Krand Reklam Ajansı: Publicis Yorum Kreatif Grup: Cevdet Kızılay, Zafer Külünk, Erkut Terliksiz Müşteri İlişkileri: Yeşim Uzuner, Sinan Bilsel, Alp Sayınlı, Mine Hatapkapulu Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina Medya Planlama ve Satın Alma: OMD Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze Bayındır Kullanılan Mecra: TV, Gazete, Outdoor, Internet, POP Yönetmen: Yalçın Kılıç Prodüksiyon Şirket: Soda Film
marketing europe & anatolia / 35
Kampanyalar
Ivana Sert Daikin Reklamında... Dünyanın klima uzmanı Daikin, 2011 yılında Türkiye’nin önemli ısıtma soğutma firması Airfel’i satın alarak Türkiye’ye yaptığı güçlü yatırımdan sonra reklam kampanyasıyla da dikkatleri çekiyor. Bir teaser ve iki filmden oluşacak kampanyanın ilk filminde ünlü manken Ivana Sert de Eskimo karakteri ile birlikte kamera karşısına geçti. Reklam senaryosunda kaprisli bir yıldızı canlandıran Ivana Sert, elindeki dondurmanın erimesinden şikayet ederken Daikin’in Eskimosu kaprisli yıldızı kurtarıyor.. Reklam Filmi Künyesi: Yapım şirketi: Traffic Film Yönetmen: Özer Feyzioğlu Post Production: Filimişleri Reklam Ajansı: Alametifarika Alametifarika Ekibi: Emrah Karpuzcu, Kenan Ünsal, Melda Doyduk, Kerem Çar, Çağrı Ark, Berkay Tahmaz, Sertuğ Alptekin, Başar Sarıkaya Müzik: Nil Karaibrahimgil Müzik Düzenleme: Jingle House Medya Ajansı: Cereyan Medya Mecralar: Tv, Radyo, Basın, Açıkhava
Toprağa Hayat Veren Marka... ları içinde yer alan bir oda göze çarpıyor. Reklamda E.C.A. estetiğine ve teknolojisine yapılan vurgu dikkat çekerken, markanın geçmişinden aldığı miras her ürün grubuna yansıyor. E.C.A. SEREL’in sponsorluğunu üstlendiği programlar dahil olmak üzere, pek çok mecrada yer alacak reklam filmleri ile E.C.A. ve SEREL 2012 yılı yeni koleksiyonlarının iletişim faaliyetlerini sürdürecek. Reklam Filmi Künyesi:
Banyo ve seramik alanında 60 yıllık deneyimini gösteren E.C.A. SEREL, iki yeni reklam filmi ile dikkat çekiyor. 2012 yılı ürün ve marka iletişimini “Suya Yön Veren Teknoloji” ve “Toprağa Hayat Veren Marka” konsepti ile gerçekleştirecek olan marka, yeni koleksiyonları ile banyolara yepyeni bir dokunuş getiriyor. İki günde VSG stüdyolarında çekimi gerçekleşen reklam filmlerinde, gizemli bir kadının dokunuşu ile E.C.A. SEREL banyolarına dönüşen eski bir sanat atölyesi ve su damlacık36 / marketing europe & anatolia
Reklamveren: E.C.A. SEREL Reklamveren Temsilcisi: Hakan Ürün, Ebru Ağva Reklam Ajansı: Creative Point Reklam Hizmetleri A.Ş. Müşteri Direktörü: Aylin Aykaç Yönetmen: Çağatay Karaçizmeli Görüntü Yönetmeni: Feza Caldıran Prodüksiyon: Nis Prodüksiyon Yapımcı: Filiz Emre 3D Animasyon ve Efektler: Efekturk Post Produksiyon: Efekturk Medya Ajansı: People Communication Kullanılan Mecralar: TV, İnternet Özgün Müzik: Dr.Jingle Uluğ Aydeniz
Kampanyalar
Aç bak neler olacak!... First kilitli paketlerin reklamın da İstanbul’un en hareketli mekânlarında ve en kalabalık sokaklarında kaykay yapan, dans eden ya da şarkı söyleyen gençlerin hareketli yaşamlarından kareler görüyoruz. First’ün yeni kilitli paketleri, her anlarında gençlerin tüm hareketliliğine uyum sağlıyor. Reklam filmi, First’ün yıl boyunca devam edecek yeni iletişim sloganı “Aç bak neler olacak!” ile sona eriyor. Reklam Filmi Künyesi Reklamın başlığı: Aç Bak Neler Olacak Reklamveren: Kraft Foods Turkey Reklamveren yetkilisi: Bahar Uçanlar/Cenk Tüter/Serhan Selek/Melis Duran Reklam ajansı: Güzel Sanatlar Saatchi&Saatchi Yaratıcı yönetmen: Emrah Akay Yaratıcı grup: Öykü Berberoğlu, Özgür Onur, Selen Sarı, Selen Çatılı Müşteri ilişkileri grubu: Feride Tüzün, Aygül Yazgan, Sezin Özçelik Stratejik planlama: Yelda Aktuna, Zeynep Yağcı Yıldızlı, Tuğay İlyasoğlu
Ajans prodüktörü: Olgun Arun Yapım şirketi: PTT Yönetmen: Bertan Başaran Medya ajansı: Mindshare Medya planlamacı: Mindshare Kullanılan mecralar: TV, Internet
Şekerbank İmaj filmi...
Concept Reklam Ajansı tarafından hazırlanan yeni kampanya filmi, Şekerbank’ın 58 yıldır hizmet verdiği üretenlerin ailelerini ve “işten döneni bekleyiş” hikayelerini ön plana çıkarıyor. Çekimlerinin tamamı Kırklareli’de yapılan “Bekleyenler” filminin yönetmenleri dünyaca ünlü reklam film yönetmenleri Augusto Giménez Zapiola ve Martin Romanella. Ön prodüksiyon aşaması üç hafta süren filmin çekimlerinde birçok ailenin bekleyiş halleri anlatıldı. Kasting seçimlerinde oyuncudan çok gerçek kişilere yer verildi. Çekimler için özel stüdyolar değil, Kırklareli’ndeki gerçek mekanlar seçildi. Fil-
min müziği, birçok başarılı film ve reklam müziğine imza atmış olan Rahman Altın tarafından yapıldı. Reklam Filmi Künyesi Reklamveren: Şekerbank Reklamveren Temsilcisi: Şekerbank Kurumsal İletişim Reklam Ajansı: Concept Kreatif Direktör: Kerem Özkut, Can Pehlivanlı Yaratıcı Grup: Ertuğ Tuğalan, Dilek Altınyuva Sebatlı, Namık Ergin Stratejik Planlama Direktörü: İsmail Seval Stratejik Planlamacı: Necdet Emir Demirtaş Ajans Prodüktörü: Levent Köstepen Marka Grup Direktörü: Arda Görgün Marka Direktörü: Merve Eryelkovan Marka Yöneticisi: Fabienne Filippucci Medya Planlama: Universal McCann Yönetmen: Augusto Zapiola- Martin Romanella Görüntü Yönetmeni: John Perez Müzik: Rahman Altın Prodüksiyon Şirketi: Edcommercials Kullanılan Mecralar: TV , Sinema
marketing europe & anatolia / 37
Kampanyalar
Şans totemi...
Renault Ticari Araçlar reklamında, ticari araçlar futbol dünyasının “şans totemleri”ne benzetiliyor. Reklam filminde, Renault ticari aracından inen ana karakter, tam aracın arka kapısını kapatacağı sırada tuttuğu takımın gol attığını fark ediyor. Bu durumun araçla bir ilgisi olup olmadığını denemek üzere hareketini tekrarlayan karakter, Renault ticari aracının tuttu-
ğu takım için “şans totemi” olduğunu ve golün Renault aracı sayesinde atıldığını fark ediyor. Maçı izleyenler de bunun farkına varınca tüm karakterlerin “şans totemi” araca dokunmaya başladığını görüyoruz. Reklam Filmi Künyesi Reklamın Başlığı: Renault Profesyonel / Uğur Reklamveren: Renault MAİS Reklamveren Yetkilisi: Özlem Ünlü, Pınar Krand Reklam Ajansı: Publicis Yorum Yaratıcı Yönetmen: Cevdet Kızılay Yaratıcı Grup: Şölen Yücel, Ceren Gültekin Müşteri İlişkileri Grubu: Yeşim Uzuner, Sinan Bilsel, Mine Hatapkapulu, Alp Sayınlı Stratejik Planlama: Selda Sedes, Yusuf Muslubaş, Dilek Çağlıaltuncu Ajans Prodüktörü: Arzu Köksal, Gamze Bayındır Yapım Şirketi: Autonomy Film Production Medya Ajansı: OMD Medya Planlama: Aslı Akbulut, Çağlayan Çamsarı, Ece Yücetin Kullanılan Mecralar: TV, basın, internet, radyo
Rexona Merve Boluğur’u terletti... Deodorant kullanımı konusunda bilinci artırma misyonuyla hareket eden Rexona’nın bu yılki iletişim çalışmaları kapsamında çekilen reklam filminde ünlü oyuncu Merve Boluğur rol aldı. Güney Afrika’da yapılan çekimlerin son derece keyifli geçtiğini söyleyen Merve Boluğur, “Reklamda oynadığım karakter aslında içimizden biri, her lisede ve üniversitede görebileceğiniz bir genç kız. Bu karakter, stresi, heyecanı, aşkı yaşıyor ve bu duyguları onu terletiyor. Kullandığı ürün sayesinde ter kokusu ile baş ediyor ve kendine olan güvenini koruyor” diyerek reklamı özetledi. Reklam Filmi Künyesi Reklamın başlığı: Herkes terler ama ter kokusunu Rexona önler! Reklamveren: Rexona / Unilever Reklamveren yetkilisi: Eda Kırali/Ercan Solmaz /Handem Çelenkler Reklam ajansı: LOWE MENA Yaratıcı yönetmen: Sergio Joffre Yaratıcı direktör: Nizar Swailem Müşteri ilişkileri grubu: Ceyda Coşkun
38 / marketing europe & anatolia
Stratejik planlama: Suna Mağara Ajans prodüktörü: N/A Yapım şirketi: Moonlighting Film Production Services Medya ajansı: Mindshare Medya planlamacı: Gizem Doğruol Kullanılan mecralar: TV – Dijital
Kampanyalar
Hepsiburada.com’un çaylağı...
TBWA\ISTANBUL tarafından hazırlanan reklam kampanyası hepsiburada.com deposunda geçen komik hikayeler üzerine kurulu. Depoda yıllardır çalışan, disiplinin temsilcisi Nurşin Hanım ve işe yeni başlayan Çaylak adında iki karakterimiz var. Nurşin Hanım, bu devasa deponun sistemine alışkın, hızlı bir çalışan iken, Çaylak deponun karşısında hayrete düşmüş, ne yapacağını bilemeyen bir karakter olarak ekrana geliyor.
Hal böyle olunca, iki karakterin arasında komik hikayeler ortaya çıkıyor. Kampanya Çaylak’ın maceraları üzerine kurulu. Farklı departmanlarda geçen hikayelerde hepsiburada.com alışveriş sitesinin büyüklüğünün ve ürün çeşitliliğinin altı çiziliyor. Reklam Filmi Künyesi: Reklamveren: Hepsiburada.com Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL Kreatif Grup: İlkay Gürpınar, Zeynep Karakaşoğlu Levent Yalgın, Erçin Sadıkoğlu, Çağrı Saka Marka Grubu: Burcu Özdemir Kayımtu, Ayşe Şenünver, Melis İnceer, Ceren Aşkın Reklamveren Temsilcisi: Nurçin Özkan Koçoğlu, Gülşah Yüzer Ajans Prodüksiyon: Övünç Hitay, Ceyhun Sevil Prodüksiyon Şirketi: Anima Yönetmen: Mehmet Kurtuluş Post Prodüksiyon: Anima Müzik: Emre Irmak Medya Ajansı: Mindshare Kullanılan Mecralar: TV, Radyo, Gazete, Dergi, Dijital
Sevimli yaramazın otomobil tutkusu... Leo Burnett İstanbul’un imza attığı Fiat Linea lansman kampanyası İstanbul’un farklı semtlerinde iki günde çekildi. Reklam filminin prodüksiyonu Jaguar Projects tarafından gerçekleştirildi. Reklam filminin yönetmenliğini doğal oyunculuk almaktaki başarısıyla ünlü, Cannes Lions’ta iki altın, Clio Ödülleri’nde üç altın, Circula de Creativos ve Lapiz de Platino’da Grand Prix ödülleri bulunan Arjantinli yönetmen Augusto Gimenez Zapiola yaptı. Reklam Filmi Künyesi: Reklam Veren: FIAT Reklam Veren Temsilcisi: Özgür Süslü, Melike Güleli, Aslı Başağa Reklam Ajansı: Leo Burnett Yönetici Kreatif Direktör: İdil Akoğlu Kreatif Direktör: Oktar Akın Reklam Yazarı: Selçuk Akyüz Sanat Yönetmeni: Evren Dinler Müşteri İlişkileri: Goncafem Başçelik, Melissa Ruacan, Mert Moğol, Nazlı Kaya Stratejik Planlama: Özgün Özkalay, Seren Pala Ajans Prodüktörü: Sevinç Metuçin Öktem, Didem Tosya
Yönetmen: Augusto Gimenez Zapiola Yapım Şirketi: Jaguar Projects Post Prodüksiyon: 1000Volt
marketing europe & anatolia / 39
P覺r覺l p覺r覺l bir
Gezi
r ülke, Singapur... Singapur’ da ilk sabah aşırı nemli ve sıcak bir havaya günaydın dedik. Kahvaltı sonrasında şehri dolaşmaya çıktık. Singapur pırıl pırıl bir ülke. Her yer yemyeşil ve tertemiz. Fotoğraflar ve yazı Seval Duban Vize istemeyen bir ülke daha; Singapur. İstanbul Singapur arası yaklaşık 12 saat sürüyor. Bu kadar uzun zaman boyunca sıkılmamak için 9 saatini uyuyarak geçiriyorum. Geri kalan zamanda da uçağın içinde dolaşıp etrafı kurcalıyorum. Kokpit oldukça karmaşık ama eğlenceli. Bu gezide uçakların yakıtlarını kanatlarında depoladıklarını öğreniyorum. Gezelim, öğrenelim . Uçaktan aşağıya baktığımızda Malezya’ nın içinden kıvrıla kıvrıla akan nehirleri görebiliyorsunuz. Ama nehirler o kadar çamurlu ki, nehir değil toprak yol sanıyorsunuz. Tabii Malezya’ yı görmek demek Singapur’a yaklaşıyoruz demek. 12 saatlik yolculuğun ardından nihayet akşam saatlerinde Changi Havaalanına varıyoruz. Changi Havaalanı denizin üzerinde bir platformda bulunuyor. Bu platform muhtemelen irili ufaklı bir çok adadan sadece biri. Singapur, iki ayrı köprü ile Malezya’ ya bağlantılı küçük bir şehir devleti. Tropikal iklime sahip olan bu ülkede akşam saatlerinde sürekli yağmur yağıyor. Tabii bizi de bu durumda yağmur karşıladı ve otele kadar da bize eşlik etti. Otelimiz Orange Grove Road üzerindeki Shangri La Hotel. Hotel hakikaten isminin hakkını veriyordu, cennet gibi gerçekten. Hemen eşyaları otele bıra-
kıp bir şeyler yemek için dışarı çıktık. Sonra da saat geç olduğu için otele gidip uyuduk. Singapur’da ilk sabah aşırı nemli ve sıcak bir havaya günaydın dedik. Kahvaltı sonrasında şehri dolaşmaya çıktık. Singapur pırıl pırıl bir ülke. Her yer yemyeşil ve tertemiz. O kadar yağmur yağıyor fakat pantolonlarınızın paçası hiç kirlenmiyor. İnanılmaz özen gösteriyorlar temizliğe. Hatta öyle ki, inşaatlardan çıkan kamyonlar asfalta çıkarken sığ bir havuzun içinden geçip lastiklerini yıkıyorlar sonra asfalta çıkıyorlar. Bizim memlekette aksırıp tıksırıp sokaklara balgam atan abiler aklıma gelince çok çok imrendim bu ülkeye. Umarım bizim memleketin de bu hale geldiğini görmek nasip olur. Kırmızı kar yağar yine de bu olmaz. Neyse geyiği ve memleket meselelerini bırakıp konuya dönelim. Hava çok sıcak ve nemli olduğu için uzun süre sokaklarda dolaşmak insanın enerjisini bitiriyor. Geçenlerde bir tane karikatür görmüştüm. İki tane bedevi çölde dolanıyorlar. Birinin elinde Sibirya Kurdunun tasması var onu gezdiriyor çölde. Diğeri soruyor, nasıl bir köpek bu. Sahibi cevap veriyor, çok güzel ama sadece 2 hafta yaşıyorlar. Biz de o misal olmadan hemen bir alış veriş merkezine attık kendimizi. Oralarda morg gibi, acayip soğuk. Neyse ki yemekleri görünce hava durumunu unutup yememarketing europe & anatolia / 41
Gezi ğin keyfini çıkarıyoruz. Singapur, ada devlet olduğu için ülkede deniz ürünü çok. Benim de en sevdiğim yiyecek türü. Tek sorun sonra protein alerjisi oluyorum. Yemekten sonra otele gidip hazırlandık ve Singapur’ un çılgın eğlene merkezi olan Clarke Quay’ e doğru yola çıktık. Burada irili ufaklı yüzlerce bar ve gece kulübü var. Kocaman bir yerleşim yeri üzeri tente ile kapalı ve muson yağmurlarından bu sayede korunuyor. Bu alanda gerçekten çok değişik yerler var. En çarpıcılarından biri hastane konsepti olandı mesela. Hastane şeklinde bir gece kulübü, servis yapan mini etekli hemşireler. İçkiler serum şişesinde geliyor falan. Acayip eğlenceli bir yer. Tüm bu mekanlara göz gezdirip sonra da en baba mekana gidiyoruz; Ministry of Sound. Ministry of Sound gece kulübü olayında son nokta. Yanlız içeri girerken şort ve terlikli tipleri kabul etmiyorlar. Bizim bir arkadaşın üzerinde kapri şort ve ayakkabı vardı, onu almadılar. Biz de dışarda minik bir operasyonla, başka bir arkadaşın çoraplarını ona giydirip kapriyle bacak arasını kapattık. Netice de amele bir görüntü ile arkadaş bardan içeri girebildi.
Hastane şeklinde bir gece kulübü, servis yapan mini etekli hemşireler. İçkiler serum şişesinde geliyor falan. Acayip eğlenceli bir yer.
Ministry of Sound’ un olduğu bina 5 veya 6 katlı bir mekan. İçeride bir sürü bölmeler var. İster loca kapatabiliyorsunuz isterseniz de konsept parti düzenleyebiliyorsunuz. Biz girilebilen yerelere girip bi kolaçan ettik. Bazı yerlerde ise özel partiler olduğu için içeri giremedik. Netice de çok güzel müzik yapan çılgın bir yer. Ama bazı yerlerde kimin eli kimin cebinde olduğu anlaşılmadığı için biz herkesin dans ettiği pisti tercih ettik. Ortada dönen yuvarlak bir platform var ve isteyen oraya çıkıp dans ediyor falan filan. Biz de içkilerimizi alıp hem içtik hem dans ettik. Yanlız burada alkolü fazla kaçırıp herkesi güzel görmek çok sakat bir durum. Hani derler ya çirkin kadın yok az votka var diye. Burada çirkin kadına değil travestiye denk gelme olasılığı çok çok yüksek. Bir arkadaşımız o akşman öyle bir hata yapınca çok gülüp eğlendik. Neyse ki bardan dışarı çıkmadan arkadaşı uyardık da sonu kötü olmadı. Çılgın bir Ministry of Sound gecesinden sonra otelimize dönüp sızmışız. Bugünkü rotamız Sentosa. Bu kadar sıcak bir yere gelip de denize girmeden
42 / marketing europe & anatolia
Gezi olmaz diyerekten Singapur’ un meşhur adası Sentosa’ ya gitmeye karar verdik. Serin bir taksi yolculuğundan sonra cennetin bir köşesi olan Sentosa’ ya vardık. Kendi yönetimini ilan edene kadar İngiltere yönetiminde olan Singapur’ da trafik İngiltere’ deki gibi işliyor, direksiyon da sağda. Adaya ister karayoluyla isterseniz de teleferik ile gidebiliyorsunuz. Biz giderken taksiyi dönüşte de teleferiği seçtik. Adaya gelir gelmez hemen kendimizi sahile attık. Sahil palmiye ağaçlarının, beyaz incecik kumun ve mis gibi tropikal çiçeklerin koktuğu muhteşem bir yer. İlk önce serinlemek için oturup birer bu gibi Bacardi Breezer içtik sonra da mayolarımızı giyip plaja indik. Fakat Siloso plajının kıyısı bizi hayal kırıklığına uğrattı. Malezya’ dan akıp gelen nehirler sahildeki deniz suyunu kahverengine dönüştürmüş. Denizi kir-
letmekle de kalmamış, sahile timsahları da taşımış. Biraz şaşkın biraz da tırsak bakışlarla denizden uzaklaşıp havuza girmeye karar verdik. Havuz çok şık bir otelin havuzu ama dışarıdan gelen ziyaretçilere de açık. Yemyeşil çimenleri içinde güneşlenip, kocaman tropikal ağaçların altında şekerleme yapabiliyorsunuz. Harika bir yer. Havuz ise 2 ayrı bölümden oluşuyor; biri normal havuz diğeri ise jakuzi tarzı. Jakuzinin dışında bir otomat var, ona basıyorsunuz, yakla-
Singapur’ da trafik İngiltere’ deki gibi işliyor, direksiyon da sağda. Adaya ister karayoluyla isterseniz de teleferik ile gidebiliyorsunuz. Biz giderken taksiyi dönüşte de teleferiği seçtik.
şık 5 dakika boyunca çalıyor. Ben de jakuzide basınçlı su fışkırtan menfezin önüne oturmuş sohbet ediyordum ki bizim arkadaşların otomata basmasıyla havuza fırlamam bir oldu. O kadar basınçlıymış ki su beni kaydıraktan kayar gibi savurdu. Gülerken boğulacaktım neredeyse. Sentosa Singapur’ un en güney noktası. Adanın sağ tarafında tersaneler var. Singapur’un önde gelen endüstri dallarından biri de gemi yapımcılığı. Aynı zamanda bakım onarım da yapıyorlar. Türkiye’ den de buraya yük getirip sonra bakım yaptıran çok fazla gemi var. İşçilik ve maliyet çok düşük olduğu için Türk firmaları da bakım onarım için burayı seçiyorlarmış. Havuz sefasını da bitirdikten sonra yavaş yavaş toparlanıp dönmeye karar verdik. Fakat ben ada dev akvaryum olduğunu duyunca illa ki gezmek istedim. Arkadaşlar girmek istemeyince ben tek başıma Singapore Underwater World
marketing europe & anatolia / 43
Gezi
denen akvaryumu gezdim. Akvaryum bizim Turkuazoo’ nun çok çok kocaman olanı ama içinde çok daha fazla çeşit balık ve yaratık var. Benim boyumdan büyük yengeçler acayip ürkütücüydü. Yüzlerce çeşit deniz anası, fosforlu pembe ampul şeklinde dolaşan deniz canlısı, deniz tavşanları ve daha bir sürü çeşit canlı. Benim gibi deniz delisi birisi kendini burada cennette sanıyor. Ben akvaryumdan çıktığımda hava çoktan kararmıştı. Ben kendimi kaybedip 4 saat kalmışım içerde. Otele dönmek için teleferiğe doğru yürürken bir de baktık ki yüzlerce insan sıra bekliyor. Teleferiği beklememeye karar verip taksi aramak için yola doğru yürürken bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı ve biz sırılsıklam olduk. İnanılmaz eğlenceli bir ortam oldu. Ayaklarımızın altında incecik deniz kumu, tepemize şarıl şarıl yağmur yağıyor. Hoplayıp zıplayıp şarkılar söyleyip deliler gibi eğlendik. Sonra yağmur dindi ve taksiye binip otele döndük. Bugün de alış veriş ve şehir gezisi günü ilan ettik. İlk iş oğluşun verdiği siparişlerin temini. PSP alınacak. Clarke Quay’ de gece kulüplerinin haricinde elektronik eşya satan mağazalar da var. Mağaza değil de plazalar desek daha doğru olur. 44 / marketing europe & anatolia
Clarke Quay son derece güzel binalarıyla da dikkat çeken bir yer. Rengarek çerçeveleriyle sokağa renk katan binalar, mimarisiyle sokağa güzellik katan binaları burada sıkça görmek mümkün.
Singapur, elektronik aletlerin çok ucuz olduğu bir ülke. Biz de Türkçe’ de bilen VJ’ in dükkanına girip sipariş PSP’ yi alıyoruz. VJ lakaplı adam Tahtakale piyasasıyla son derece içli dışlı bir abi. Biz alışveriş yaptığımız sırada Tahtakale esnafından bir abi geldi ve siparişlerini aldı, üstelik de Türkçe konuşarak. Tahtakale’ li abi VJ’ ye 5 – 6 tane kredi kartı bırakmış. Abi malzemeyi alıp gidiyor. VJ’ de ödemeleri düzenli olarak bu kredi kartlarından alıyor. İlginç bir alış veriş yöntemi. Clarke Quay son derece güzel binalarıyla da dikkat çeken bir yer. Rengarek çerçeveleriyle sokağa renk katan binalar, mimarisiyle sokağa güzellik katan binaları burada sıkça görmek mümkün. Hele bir itfaiye binası var ki, görüntüsü pek güzel, masal evi gibi. Elektronik alış verişini bitirdikten sonra biraz da giyim alış verişi için mağaları gezdik. Giyim eşyası Singapur’ da İstanbul’ a kıyasla pahalı sayılır. Ama indirime giren yerlerde uygun fiyata giysi bulmak mümkün. Giyim tarzları bize çok benziyor. O yüzden dolaşırken kendinizi Bağdat Caddesi’ nde gibi hissediyorsunuz. Alış veriş olayını bitirip de ayaklarımıza kara sular inince soluğu food court de-
Gezi sarkan çiçeklerin süslediği sokaklar insanın içine huzur veriyor adeta. İşte bu ülke de yaşayabilirim diye düşündüm o an. Mahalleleri bitirdikten sonra da bir markete girip dondurma alayım dedim ki, meyve reyonunu görünce dondurmayı unuttum. Bir sürü çeşit renkli renkli meyvaları görünce dayanamayıp çoğundan biraz biraz aldım. Hele bir Thai elması var ki sormayın. Üzerinde soğan zarı gibi incecik bir zar, şekli kocaman bir çilek ama tadı en sulusundan elma. Bir de kumquat var çok sevdiğim. Bi lokmacık mandalina kadar ama tadı çok hoş. Aldığım kumquatların çekirdeklerini bir saksıya ektim sonradan. 5 tanesi filizlenip 12 santim kadar büyüdü ama sonra kurudular. Büyümediklerine çok
nen meydanda alıyoruz. Bu meydanların etrafı kapalı fakat üstü açık. Buralarda irili ufaklı yüzlerce dükkan var. Hepsinin tezgahı açık, sen yemeği seçiyorsun onlar pişirip servis yapıyorlar. Deniz ürünleri gerçekten nefis. Tabii onlara eşlik eden yöresel biralarda var. Yöresel biranın adı Tiger. Kocaman şişlerde olması da ayrı bir güzel. Bu nemli ve sıcak havada ilaç gibi geliyor soğuk bira. Deniz ürünlerini pişirirken baharat kullanmadıkları için tadları muhteşem hepsinin. Hele de ızgara pişirilen jumbo karidesler mükemmel. Bir de hindistancevizi çok meşhur tabii. Hindistancevizi suyu içmeden olmaz diyerekten kocaman, buz gibi bir hindistancevizini de mideye indirdikten sonra overload olmuş bir şekilde otele döndük. Ertesi günün akşamı İstanbul’ a döneceğimiz için plan yapmadık, öyle otel civarında takılmaya karar verdik. Ben kahvaltıdan sonra tek başıma etraftaki mahalleleri gezmeye çıktım. Ara sokaklara girip etrafı gezdim. Yemyeşil bahçeler içindeki evler, duvarlardan
Yöresel biranın adı Tiger. Kocaman şişelerde olması da ayrı bir güzel. Bu nemli ve sıcak havada ilaç gibi geliyor soğuk bira.
üzüldüm. Şimdi gördüğüm her kumquat ağacı bana Singapur’ u hatırlatıyor. Market alış verişini de yaptıktan sonra eve dönüş yolu için tekrar Changi Havaalanına gittik. Uzuuuun bir yolculuktan sonra memlekete döndük ve ben keşke dönmeseydik dedim. Singapur gerçekten yaşanılası bir ülke. Bir gün yurtdışında yaşamaya karar verirsem orası muhtemelen Singapur olacak.
marketing europe & anatolia / 45
Sinema Ali Erdem Ekşioğlu
Snow White and the Huntsman...
( reklam arası sinema)
Evan Daugherty, Johne Lee Hancock ve Hossein Amini yazdığı ve Rupert Sanders’ın yönettiği Pamuk Prenses ve Avcı filmi bu kez de yetişkinlere güzel bir Pamuk Prenses hikayesi sunuyor. Başarılı oyuncu kadrosuna sahip filmde Kristen Stewart (Snow White(Pamuk Prenses)), Chris Hemsworth (The Huntsman (Avcı)) ve Charlize Theron (Ravenna) rolünde karşımıza çıkıyor. Çekimleri 82 gün süren film Hollywood filmlerinden alışık olduğumuz gibi Panavision sistemi ile filme çekilmiş. Ana hikâyeden pek şaşmadan yapılan film yine de hikâyeyi daha ilginç ve mantıklı bir hale getirmiş. Güzel savaş sahneleriyle izleyiciye görsel bir şölen yaratan film aynı zamanda hikâyesi sayesinde izleyiciyi drama ve komediyle de buluşturuyor. Orta çağ dönemlerinde geçen filmin kasaba, şato, hapishane ya da orman dekorları masalımsı havasını korurken gerçekçiliğinden de ödün vermiyor. Colleen Artwood kostüm tasarımcısı olarak özgün, hikâyeye uygun ve destekleyici kostümlerle göz doldururken, karakter makyajları köylüden krala kadar kusursuzluğuyla dikkat çekiyor. Filmin neredeyse tamamı İngiltere’nin farklı bölgelerinde çekilmiş. Görsel efektler filmde çok öne çıkmasa da doğru yerlerde ve başarıyla kullanılmış. Masaldaki yaratıklar, orijinale uygun bir şekilde, filmde de işlenmiş. Temellerini klasik Pamuk Prenses hikâyesinden alan film, bize küçük sürprizler de sunuyor. Büyük bir krallığın prensesi olan Alacakaranlık filminde Bella rolündeki Kristen Stewart’ın oynadığı Snow White’ın annesinin ölümü ve babasının bir savaş esirinin güzelliğine dayanamayarak onunla evlenmesiyle başlayan olaylar zinciri, Snow White’ın Ravenna ile amansız çatışmasıyla şekilleniyor. Bu çatışmada Snow White’a yakın zamanda The Avengers ve Thor filmlerinde Thor’u canlandıran Chris Hemsworth’un oynadığı Avcı (The Huntsman) ve Sam Claflin’in canlandırdığı William da ona yardım ediyor.
46 / marketing europe & anatolia
Kültür - Sanat
Bosch Çevre Çocuk Tiyatrosu... larından Yalvaç Ural’ın kaleme aldığı “La Fonten Orman Mahkemesinde” adlı oyun bu sezonda da minik seyircileri ile buluşuyor. La Fonten Orman Mahkemesinde adlı oyun 2-3, 9-10, 6-17, 23-24 Haziran tarihlerinde saat 12.00’da Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak sahnelenecek. Bosch Çevre Çocuk Tiyatrosu, Sırasıyla, Mersin, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adana, Antep, Antakya, Kayseri, Niğde, Nevşehir ve Aksaray illerini ziyaret etti.
Bosch Çevre Çocuk Tiyatrosu eğitim ve öğretim yılının son temsillerini İstanbul’da gerçekleştiriyor. Sahnelere ilk kez 2008 yılında “merhaba” diyen Bosch Çevre Çocuk Tiyatrosu, tiyatro aracılığıyla çocuklara, çevre bilinci ve hayvan sevgisi aşılamaya devam ediyor. 2010 yılında Sadri Alışık Kültür Merkezi işbirliğiyle, çocuklara çevre bilinci, hayvan ve doğa sevgisi aşılamak hedefiyle hazırlanan, Türk Çocuk Edebiyatı’nın en önemli yazar-
Kato ve 42 Maslak... Bay İnşaat’ın 42 Maslak projesi dünyaca ünlü ressam ve minyatür sanatçısı Günseli Kato’nun fırçası ile Harvey Nichols İstanbul Mağazası’nın vitrininde yorumlandı. Günseli Kato’nun canlı performansı ile yorumlanan proje, ilk olma özelliğini de taşıyor. Kanyon Alışveriş Merkezi’ndeki Harvey Nichols İstanbul Mağazası’nda 1 ay süresince sergilenecek olan eserin yapım aşaması görüntüleri de vitrinde yer alacak. Türkiye’nin sanat konseptiyle inşa edilen ilk projesi Bay İnşaat - 42 Maslak’ın kulelerini yorumlayan Günseli Kato, Harvey Nichols İstanbul mağazasının vitrininde kurulan şantiye dekorunda farklı bir çalışmaya imza attı. Beton zemin üzerine 42 Maslak Kuleleri’ni resmeden ve aynı anda basın ile de sohbetini sürdüren sanatçı canlı performansının ardından eserini mağaza ziyaretçilerinin beğenisine sundu.
48 / marketing europe & anatolia
120 çalışma...
İstanbul Modern, yeni sergisinde çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinden Burhan Doğançay’ın 50 yıllık çalışmalarından oluşan kapsamlı bir sergi sunuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, sanatçının 14 ayrı dönemini ve dünyanın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarında bulunan 120 çalışmasını izleyiciyle buluşturuyor. Yıldız Holding’in sponsorluğunda gerçekleşen sergi, Doğançay’ın yarım yüzyıllık sanatsal birikimini aktarıyor. 23 Mayıs - 23 Eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Modern Süreli Sergiler Salonu’nda yer alan serginin küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu yapıyor.
Kültür - Sanat
Heybeliada’da sergi...
İSFest Konserleri...
Adalar Müzesi, Marmara Denizi’nde hala farklı canlıların yaşamlarını sürdürdüğünü göstermek ve bu doğal hayatın özenle korunması gerektiği bilincini yaygınlaştırmak için 17 Haziran’da deniz yaşamını anlatan sergisini ziyarete açıyor. Sualtı fotoğrafçısı ve dalış eğitmeni Ateş Evirgen ile dalgıç Serço Ekşiyan’ın küratörlüğünü üstlendiği sergi, Adalar’ın çevresinde yapılan dalışlarda çekilen fotoğraflar ve videolardan oluşuyor. Sergi, seksen renkli denizaltı fotoğrafının yanı sıra, deniz kirliliğini gösteren ve uzmanlar, Adalılar ile Adalı balıkçılarla yapılan görüşmelerden oluşan videolardan
9-29 Haziran tarihleri arasında ikincisi düzenlenecek olan İstanbul Shopping Fest (ISF) eğlenceye hız kesmeden devam edecek. Sultanahmet Meydanı’nda 15 Haziran Cuma akşamı 19.00’da Dj performansıyla başlayacak olan etkinlik, Klasik Türk sanatlarından Ebru’nun ilk kez profesyonel bir tasarım ile sahneye çıktığı Hüsnü Şenlendirici ve Suyun Rüyası grubunun Ebru gösterisi, Kum Sanatı gösterisi ve Su Güneş Mıhladız dans gösterileriyle yükselecek. Seyirciler, ünlü ebru sanatçıları Ebruzen Hikmet Barutçugil ve Reza Hammatirad’ın sihirli dokunuşlarıyla tablo haline gelen ebruyu, Hüsnü Şenlendirici’nin eşlik ettiği
oluşuyor. Ayrıca, müzenin kalıcı bölümleri içerisinde İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin katkıları ile Marmara Denizi’nde kirlenme, yok olan türler, kabuklular, Adalar’ın oluşumundan bu yana canlılar anlatılıyor. www.adalarmuzesi.org
canlı orkestra müziği eşliğinde izleme olanağı bulacaklar. Nancy Ajram ise 27 Haziran Çarşamba akşamı İSF kapsamında, Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde bir konser verecek.
Bir reklam insanının manifestosu...
Reklam ve tüketimin dünyaya armağan ettiği ‘RUH OBEZİTESİ’ gerçeği ve bu çılgınlığın girdabında ‘tüm değerlerini’ unutmuş bir Türkiye... O; Reklam ve medya dünyası içinde yaşamak zorunda kaldığı gidişata ‘DUR YOLCU’ diyebilen ender ‘reklam insanlarından’...
Tüm geçmişin, bilimin, değerlerin üstünden kısa bir uçuş yapıp, sonra da hayata iniş yapanlardan değil! Markaların, medyanın, film ve müzik endüstrisinin ve tüketim çılgınlığının kuşattığı dünyaya söyleyecek çok şeyi var... Dünyanın artık kan ile dolan barajlarının taşmaya başladığı şu günlerde; bir “dertleşme” diyebileceğimiz Etiketin Arka Yüzü’nü kaleme aldı... Mesleki kariyerinde sayısız “başarı”lar elde etmiş, ödüller almış, sosyal yardımlarıyla tanınan ve talihsiz bir kaç kazaya papuç bırakmadan sağlam adımlarla hayatın karşısında durmuş bu “reklam insanı”nın anektodlarını okumak, bir hayli ilginç ve uyandırıcı olacak. Etiketin Arka Yüzü aykırı bir reklam insanının manifestosu... marketing europe & anatolia / 49
Nostalji
50 / marketing europe & anatolia