marketing Tarih: Ağustos 2012 Sayı: 10
europe & anatolia
ezberbozacısı
Barracuda mısın sen?
revizyon
Genç reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 1
transformatör
Hangi Reklam;
m
.. . r ı d
l k e R
a
ı r ı t a y m
İçindekiler
marketing europe & anatolia Sayı: 10 Tarih: Ağustos 2012
Kısa Kısa
İmtiyaz Sahibi Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. e-mail: eksantrik@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşler Müdürü Elvin Ekşioğlu e-mail: elvin@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.
Röportaj
ezberbozacısı
Haber ve Fotoğraflar Agency Europe & Anatolia Katkıda Bulunanlar Oğuzhan Akay Kağan İşmen Argun Albayrak Ali Erdem Ekşioğlu Seval Duban
02 - 11
21
Reklam Dünyası
revizyon
Danışman Abdullah Ekşioğlu
12 -19
23 - 25
27
Röportaj
28 - 33
İlan Rezervasyon Melis Deniz Yayın Türü Süreli Yayın
transformatör
Yönetim Yeri Agency Europe & Anatolia Merkez Mh. Perihan Sk. Cansu Ap. No:120/5 Şişli - İstanbul - Tr. Tel: +90 555 233 24 41 e-mail: meadergi@gmail.com marketing europe & anatolia Agency Europe & Anatolia tarafından Süreli yayınlanan bir e-dergidir. Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki görüşler ve hukuki sorumluluk yazarlara aittir. Bu derginin yayınlanma sürecinde hiçbir ağaç zarar görmemiştir.
35
Kampanyalar
Gezi
40 - 47
Reklam Arası Sinema
Kültür –Sanat
37- 39
48
50 - 51
Nostalji
52
mobil: m-mea.eksantrik.com http://www.facebook.com/meadergi Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur. marketing europe & anatolia / 1
Kısa Kısa
Anadolu Cam’a ‘Ay Yıldız’lı 10 ödül... Ambalaj Sanayicileri Derneği tarafından, ambalaj endüstrisinin gelişmesinin hedeflendiği ve bu yıl üçüncüsü düzenlenen ‘Ambalaj Ay Yıldızları Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Şişecam Topluluğu Cam Ambalaj Grubu şirketi Anadolu Cam, 2 kategoride 11 ürünle başvurduğu yarışmada 10 ödüle layık görüldü. Dünya Ambalaj Örgütü’ne (WPO/World Packaging Organization) akredite olan Ambalaj Ay Yıldızları Yarışması’na 12 farklı kategoride 170 ambalaj başvurusu yapıldı. Seçici Kurul tarafından yapılan değerlendirmede, Anadolu Cam’a
RYD Genel Kurulu...
Reklam Yaratıcıları Derneğinin olağan genel kurul toplantısı gerçekleştirildi. Divan Kurulu Başkanlığını Metin Karaşahin’in üstlendiği genel kurul toplantısı eski başkan İlyas Başsoy’un konuşmasından sonra Cahit Işık’ın başkanlığında tek aday olan yönetim kurulu oylandı. Oylamalar sonucunda Cahit Işık başkanlığında toplanan yeni yönetim kurulu üyeleri: Uğur Batı, Ergin Gedik, Hakan Kurnaz, Ferhat Meşhur, Deniz Mukan, Serap PAşalı, Murat Şam, Fatih Güner, Hakan Dağ, Erhan Ali Yılmaz, Ersel Serdarlı, Çağrı Çankaya ve Erdem Mermer’den oluştu. http://youtu.be/yFpXGq0jTwU?hd=1 2 / marketing europe & anatolia
altısı İçecek Ambalajı, dördü de Gıda Ambalajı kategorisinde olmak üzere toplamda 10 ödül verildi. Anadolu Cam’ın içecek ambalajı kategorisinde, ödül alan ürünleri; Binboğa Özel Üretim Votka Şişesi, Doğanay Limonata Şişesi, Doğanay Şalgam Suyu Şişesi, Sırma Shorle Şişesi, Sırma Su Şişesi, Svarovsky Votka Şişesi olarak sıralandı. Balderesi Bal Kavanozu, Doğanay Sirke Şişesi, Ofea Sprey Zeytin Yağı Şişesi ve Tamek Reçel Kavanozu ürünlerinin de gıda ambalajı kategorisinde ödüle layık görüldüğü açıklandı. Oybirliğiyle karar veren Seçici Kurul üyeleri, ilk aşamada ‘Yetkinlik 2012 Ödülü’ne layık görülen 127 ambalajı belirledi. İkinci aşamada ise bu ambalajlar arasında yeniden değerlendirme yapılarak, kendi kategorileri içerisinde altın, gümüş ve bronz ödüller alacak ürünleri seçti. . Yarışma kuralları kapsamında, ‘Yetkinlik 2012 Ödülü’ne layık görülen ambalajlar, World Packaging OrganizationWPO’nun düzenlediği WorldStar Yarışması da dahil uluslararası yarışmalara katılma hakkını da elde etti.
Bilgi, TBWA işbirliği... İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Bölümü, TBWA\ İSTANBUL ile ortaklaşa yürütülen ve kuramsal bilgi ile uygulamayı birarada sunan yeni bir ders programını hayata geçirdi. Reklamcılık Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri, teorik bilgileri pratikte uygulamayı, araştırma süreçlerine hakim olmayı ve çözüm üretme becerilerini geliştirmeyi amaçlayan “Ad Field” isimli bu yeni ders ile birlikte mezuniyet öncesi iş yaşamına adım atma şansı yakaladılar. Üniversite ve ajansın ortaklaşa çalışmaları ile oluşturulan ders kapsamında BİLGİ’li öğrencilerin tamamı ajansın portföyünde yer alan Türkiye’nin en köklü ve en büyük markaları ile çalışarak projeler ürettiler ve başarılı bulunan öğrencilerden 15’i staj yapma hakkı kazandı.
Kısa Kısa
2014’te, 80 milyar süt... Tetra Pak, dünyadaki süt ürünleri endüstrisi ile ilgili her sene gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre şu anda dünyada 70 milyar litre olan süt tüketim miktarının 2014’te 80 milyar litreye çıkması bekleniyor. Tetra Pak’ın hazırladığı 5. Süt Ürünleri Endeksi 10 milyar litrelik süt tüketim artışının kaynağı olarak da gelişmekte olan ülkelerdeki 2,7 milyar tüketiciyi gösteriyor. Dünyanın önde gelen gıda işleme ve ambalajlama şirketi Tetra Pak’ın yaptırdığı yeni araştırmaya göre refah seviyesi, alım gücü ve ambalajlı süt ürünlerine olan talepte beklenen artış nedeniyle süt tüketimi önümüzdeki iki yılda 10 milyar litre artacak. Araştırmaya göre bu artışın kaynağını da gelişmekte olan ülkelerdeki 2,7 milyar düşük gelirli tüketici olacak.
Fikrim artık işim...
İstanbul Ticaret Odası (İTO), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) İstanbul Kadın Girişimciler Kurulu ve Coca-Cola ortaklığı ile hayata geçirilen “Fikrim Artık İşim” Programı’nın ilk etabı tamamlandı. KOSGEB Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi’ni başarıyla bitiren 58 kadın girişimci adayı, sertifikalarını İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dursun Topçu, TOBB İstanbul Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Hatice Dinçbal Kal, Coca-Cola Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölümü Başkanı Galya Frayman Molinas ve KOSGEB İstanbul İkitelli Hizmet Merkezi Müdürü Selahattin Kaya’nın katıldığı törenle aldılar.
Garanti Bankası’ndan dünyada bir ilk... Garanti Bankası Windows 8 için finans uygulaması geliştiren ilk banka oldu. Garanti müşterisi olsun ya da olmasın herkesin kullanabileceği uygulamayla, anlık piyasa haberleri, grafikler, güncel Garanti kampanyaları ve ürünleriyle ilgili bilgi alınabiliyor. Windows 8’in yeni dokunmatik ve bileşenli yapısına göre geliştirilen uygulamayla, bankanın şube ve ATM’leri harita üzerinde aranabiliyor, kredi ve kredi kartı başvurusu yapılabiliyor, İnternet Şubesi’ne ulaşılabiliyor. Uygulama Türkiye, Ortadoğu ve Afrika bölgesinde Windows 8 için geliştirilen ilk uygulama olma özelliğini de taşıyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Didem Dinçer Başer, “Garanti Bankası olarak amacımız, yeni çıkan her türlü teknolojiyi bankacılık hizmetlerine entegre edip, müşterilerimizin hayatını kolaylaştırmak... Ürün ve hizmetlerimizi geliştirirken teknolojideki son trendleri ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Merakla beklenen Windows 8 işletim sistemi için hızlı hareket edip, ilk finans uygulamasını geliştirdik. Microsoft gibi alanında öncü markalarla işbirliği yaparak, müşterilerimize yenilikçi hizmetler ulaştırmaya devam
edeceğiz.” dedi. Microsoft Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Tolgar Elverici ise proje hakkında, “Günümüzde finans kuruluşları ve özellikle bankalar müşterilerine daha fazla yaklaşmak, yakın durmak zorunda. İşte bu noktada Microsoft söz konusu kuruluşlara, müşterilerine geleceğin deneyimini yaşatabilecekleri platform ve çözümler sunarak, onları bir adım öteye taşıyor. Türk finans sektöründeki birçok teknolojik ilke imza atan ve teknolojiyi hızla müşterilerinin hizmetine sunan Garanti Bankası, bu alanda yine bir ilki gerçekleştirdi. En son teknolojiyi ihtiyaçlarına en uygun şekilde kullanmalarını sağlayan Garanti’yi, bu alandaki öncü yaklaşımı için bir kez daha kutlamak isteriz.” dedi. marketing europe & anatolia / 3
Kısa Kısa
Türk Telekom 2012-2/4...
Avea 2012-2/4...
Türk Telekom Grubu 2012 2. çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı. 2012 yılı 2. çeyrek finansal döneminde Türk Telekom Grubu konsolide yatırım tutarı birinci çeyrek dönemine göre yüzde 67 artarak 677 milyon TL olarak gerçekleşti. Yılın ilk çeyreğinde gerçekleştirilen 405 milyon TL yatırım ile yılın ilk 6 ayında 1 milyar 81 milyon TL’lik yatırım rakamına ulaşıldı. 81 ilde fiber dönüşümüne hız veren Türk Telekom Grubu’nun bu yatırımları ile 1,26 milyon hane fiber kapsamına alındı. Teknoloji, altyapı ve mobil yatırımlarının yanı sıra istihdama yatırımda da hız kesmeyen Türk Telekom Grubu çalışan sayısı, altı ayda 1.323 kişi artış göstererek 36.209’a ulaştı. Türk Telekom Grubu CEO’su Hakam Kanafani,Türk Telekom Grubu 2012 yılının ikinci çeyreğinde de güçlü operasyonel ve finansal performansını sürdürdü. Grup gelirleri yıldan yıla yüzde 7 büyüyerek 3,2 milyar TL’ye çıkarken FAVÖK marjı yüzde 40 olarak gerçekleşti.
Avea 2012 yılı ilk yarıyılında da istikrarlı büyümesini sürdürdü. Açıklanan finansal sonuçlarına göre, Avea’nın mobil internet kullanıcı sayısı 2 katı bir artış ile 2 milyondan 4 milyon 250 bin’e çıkarken, toplam mobil internet geliri ise; bir önceki yılın aynı dönemine göre %97 artışla 171,7 milyon TL’ye ulaştı. 2010 yılında 11,5 milyon olan müşteri sayısı 2012 yılının ilk yarısında yüzde 13’lük artışla 13 milyona ulaşırken; 2012 Haziran sonunda 8. yılını kutlayan Avea, yüzde 44 faturalı müşteri tabanı ile bu dönemde de ‘en yüksek faturalı müşteri oranına sahip şirket’ unvanını 6. yılına taşıdı. Avea CEO’su Erkan Akdemir, 2012 yılı ilk 6 ayın yanı sıra son üç yılın sonuçlarının da değerlendirildiği toplantıda “Avea çalışıyor ve aldığımız sonuçlar da bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. 8. yılında; 2012 yılı ilk yarıyıl gelirlerimizi 1 milyar 643 milyon TL’ye çıkardık” dedi.
Turkcell 2012-2/4...
LG 2012-2/4...
Turkcell, 2012 yılı ikinci çeyrek finansal ve operasyonel sonuçlarını açıkladı. Turkcell Grup gelirleri, %37 oranında büyüyen grup şirketleri ve Türkiye’de yıllık %6 büyüyen mobil ses gelirlerinin katkısıyla 2,56 milyar TL olarak gerçekleşti. Konsolide gelirlerini yıllık bazda %13 oranında büyüten Turkcell, böylece son üç çeyrek üstüste çift haneli gelir artışı sağlamış oldu. Grup AVFÖK’ü, bir önceki yıla kıyasla %8 büyüyerek 779 milyon TL’ye yükselirken, 2012 ikinci çeyrek net karı 534 milyon TL oldu. Turkcell’in 2012 ilk yarıyıl gelirleri de %13 artışla 4,9 milyar TL oldu ve tüm yarıyıl gelirleri içerisinde en yüksek seviyeye ulaştı. Turkcell’in faturalı abone sayısı bir önceki çeyreğe göre 600 bin artışla 12,6 milyona ulaşırken toplam abone sayısı bir önceki çeyreğe 200 bin artışla 34.7 milyon oldu. Abone başı aylık ortalama kullanım yıllık %14 artışla 250 dakikaya yükselirken, Abone Başı Aylık Geliri (ARPU) ise mobil internet gelirlerindeki artışın da etkisiyle bir önceki yıla göre %6 oranında artarak 20,7 TL oldu.
LG Electronics (LG) 2012 yılının ikinci çeyrek sonuçlarını açıkladı. Şirket, bir önceki yılın aynı dönemine göre net karını yüzde 46 oranında artırdı. 2012’in ilk çeyrek dönemine göre gelir yüzde 5.2 oranında artış gösterirken, cep telefonu satışlarındaki ve IT ürünlerindeki talep azalması nedeniyle, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 10.6 düşüş gösterdi ve 11.16 milyar dolar olarak gerçekleşti. Devam eden ekonomik durgunluğa karşın, LG’nin faaliyet karı, önceki çeyrek dönemlerine göre önemli ölçüde artış gösterirken ev eğlencesi ve beyaz eşya alanında şirketin elde ettiği başarı, mobil taraftaki düşüşün etkisini azalttı. Premium ürünlerin pazara sunulması, gelişmekte olan ülkelere odaklanılması ve maliyetlerdeki agresif düşüş 2012’nin 2. çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre net karda yüzde 46 artışa neden olarak rakamın 138.02 milyon dolara ulaşmasını sağladı. Faaliyet karı ise ikiye katlanarak 302.95 milyon dolar oldu.
4 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
Pepsi 2012-2/4...
İSO 500’te, Boydak...
PepsiCo’nun 2012 yılı ikinci çeyrek sonuçlarını açıklayan Indra Nooyi şunları söyledi: “Bu yıl, şirketimizin uzun vadeli büyümesini daha iyi bir pozisyona taşıyabilmek için beş kritik alanda performansımızı iyileştirmeye ve hedeflediğimiz rakamlara ulaşmaya odaklanıyoruz. Bu alanlar, markalarımızın gücünü artırma, inovasyon, uygulama, verimlilik ve nakit getirilerimizi ileri taşıyabilmektir. Çalışanlarımızın yoğun çalışmaları ve kararlılığı sayesinde, yılın ikinci çeyreğinde, tıpkı ilk çeyrekte olduğu gibi, beklentilerimize paralel sonuçlar elde ettik, bir yandan da stratejik önceliklerimizde ilerlemeler kaydettik.” Nooyi’nin aktardığı verilerle PepsiCo 2012 yılının ikinci çeyreğinde şu sonuçlara ulaşıldı:Temel hisse başına kazancı (EPS) 1.12 $ oldu.Net gelir artışı, bulunduğu dört sektörün her birindeki organik gelir artışının desteğiyle, organik bazda yüzde 5 oldu.Hem global içecek ve yiyecek operasyonlarımızın gelireri organik bazda artış gösterdi.
2011 yılı ISO 500 listesinde Boytaş Mobilya 79’uncu sıraya yükselirken, İstikbal Mobilya listede 244’üncü, Merkez Çelik ise 153’üncü sırada yer aldı. HES Kablo ise bu yıl listedeki yerini 10 basamak birden yükseltti. 2010 yılında 69’uncu sırada yer alan HES Kablo 2011 yılına ait İSO 500 listesinde 59’uncu sıraya tırmandı. Boyteks ise 25 sıra birden atlayarak listedeki yerini 275’ten 250’nci sıraya yükseldi. Boyçelik de bu yıl 274’üncü sırada yer aldı.
İSO 500’te, Penti...
İSO 500’te, Pakpen...
Penti, İSO’nun hazırladığı “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” sıralamasında ilk 500’e girdi. Geçtiğimiz yıl ikinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu sıralamasında ilk 10’da yer alan Penti bu yıl ilk 500’ün içinde 496. olarak yerini aldı. Penti Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo bu başarının sırrını şöyle anlatıyor: “Tüketim taleplerini iyi okuduk, üretim ve pazarlama imkanlarımızı buna göre yeniden yapılandırdık. Yeni teknikler, yeni ürünler denedik. Modern üretim tesislerimizle hem yurtiçinde hem yurtdışında tüketicilerimize hitap ettik. Yine başarımızın en önemli bir diğer nedeni de üretimde büyük ölçekli üretim yapmaya devam ederken aynı zamanda küçük siparişleri de karşılama esnekliğimizi devam ettirdik.”
Yapı sektörünün kuruluşlarından biri olan Pakpen Şirketler Grubu, İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 Sanayi Kuruluşu sıralamasında, 2011 verilerine göre 226. sırada yer aldı. Pakpen, 2015 yılına kadar yılda ortalama yüzde 40 büyüyerek, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları sıralamasında üst sıralara yükselmeyi hedefliyor. Yapı sektöründe pencereden bahçe aksesuarına, dış cepheden kapıya, borudan yalıtım ürünlerine kadar bir bina için gerekli olan A’dan Z’ye tüm enstrümanları üreten tek firma olan Pakpen Şirketler Grubu, Türkiye’nin en büyük 226. sanayi kuruluşu oldu. Pakpen Şirketler Grubu, İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu sıralamasında 2011 yılında 2010 yılına oranla üretimden satışlarını %37 oranında artırarak, 12 basamak yükseldi.
ISO 500 listesi ile ilgili bir değerlendirme yapan Boydak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak, Türkiye’nin lokomotifi olan şirketler arasında yer almaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getirdi. Boydak, “Boydak Holding’e bağlı şirketler olarak ISO 500 listesinde 6 ayrı şirketimizle yer alıyoruz. Ancak bizi asıl sevindiren her yıl şirketlerimizin performansının bir önceki yıla göre daha da yükseliş göstermesi ve faaliyet gösterdiği alanlardaki başarılarını daha da arttırmaları.
marketing europe & anatolia / 5
Kısa Kısa
Nestle’de bayrak değişimi... Nestlé Çikolata ve Şekerleme Grubu Genel Müdürü Devrim Cöbek, Nestlé’nin İsviçre’deki merkezine ‘Uluslararası Gümrüksüz Alanlardaki Ticari Faaliyetler’ Genel Müdürü olarak atandı. Devrim Cöbek’ten boşalan Çikolata ve Şekerleme İş Birimi Genel Müdürlüğü görevine ise Nestlé Türkiye Satış Direktörü Oben Akyol geçecek. Yaklaşık 17 yıldır Nestlé’de faklı pozisyonlarda görev alan Nestlé Çikolata ve Şekerleme Grubu Genel Müdürü Devrim Cöbek, Nestlé’nin İsviçre’nin Vevey şehrinde bulunan merkezindeki Nestlé International Travel Retail “Uluslararası Gümrüksüz Alanlardaki Ticari Faaliyetler” biriminin yeni genel müdürü olarak atandı.
Ağaoğlu, Carlton’u aldı... Ağaoğlu Şirketler Grubu, hissedarı olduğu İstanbul Yeniköy’deki Carlton Arazisi hisselerinin tamamını Yeniköy Turizm İşletmeleri ve Yatırım A.Ş.’den satın aldı. Daha önce Toprak Holding’in sahibi olduğu arazi TMSF’ye devredilmişti. Carlton arazisinin alımı ile ilgili olarak Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, son dönemlerde inşaat ve enerji alanında yaptıkları yatırımlara turizm alanında da bir yenisini daha eklemiş olmaktan çok mutlu olduklarını ifade etti. Grubun turizmle ilgili yatırımlarının hız kesmeden devam edeceğini belirten Ağaoğlu, “İstanbul, dünyanın kültür başkenti olduğu kadar aynı zamanda turizm başkenti olma yolunda da hızla yol alıyor. Bu nedenle İstanbul’da turizme yönelik yapılan yatırımları çok önemsiyoruz. Ağaoğlu olarak, inşaat ve enerji alanında yaptığımız yatırımların yanı sıra turizm alanında da büyümeye devam edeceğiz.”
TUİD’den örnek çalışma..
Goodyear’a Türk müdür...
Türk işadamları, Ukrayna’da Odessa’nın en büyük ikinci yetimhanesi olan Solnisko Kimsesizler Yurdu’nun onarımını gerçekleşti. Türk-Ukrayna İşadamları Derneği’nin (TUİD) liderliğinde yapılan projeyle uygun şartlar altında barınma şansı bulamayan terk edilmiş Ukraynalı 110 çocuk güvenli ve konforlu bir yetimhaneye kavuştu. Projeye imza atan TUİD önümüzdeki dönemde de benzer projeleri hayata geçirmeyi hedefliyor. Ukrayna’da 700 Türk firması faaliyet gösterirken, Türk işadamlarının burada yaklaşık 1.5 milyar dolarlık
Nisan 2010’dan bu yana Goodyear Lastikleri T.A.Ş.’nin Genel Müdürlüğü’nü üstlenen Andreas Niegsch, görevini Emin Özkan’a devrediyor. Özkan, Goodyear’ın Türkiye’deki ilk Türk Genel Müdürü olarak 30 Temmuz 2012 itibariyle yeni görevine başlayacak. 1987 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olan Emin Özkan, kariyerine Koç Grubu’nun genel merkezinde finans bölümünde başlamış ve Procter&Gamble ve Gillette’te marka müdürlüğü ve genel müdürlük görevlerinde bulunmuştur. Burada, hem Türkiye’yi hem de Doğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Hindistan/Pakistan bölgelerini kapsayacak şekilde sorumluluklar üstlenmiştir. Emin Özkan, 2009 yılından bu yana Türkiye’de Yıldız Holding’in Çikolata Bölümü Grup Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
yatırımları bulunuyor. Proje ile ilgili değerlendirmelerde bulunan TUİD Yönetim Kurulu Başkanı Cem Murat Aytaç ise, Türkiye’nin bilinirliğini artırmada Türk iş adamlarına büyük sorumluluk düştüğünü söyledi. 8 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
Türkiye’deki Muhafazakarlık... BBDO reklam ajansı, 2012 yılı boyunca Türk kültürünü ve kültürün belirlediği davranışları incelediği araştırma dizisinin “Muhafazakarlık” başlıklı araştırması 13 ilde toplumun farklı kesimlerinden gelen 250 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan “Türkiye’deki Muhafazakarlık” araştırma sonuçları açıklandı. Türkiye’de Muhafazakar Olmak : Ne diyoruz, ne yapıyoruz? Son dönemde kamuoyunun en hararetli konusu muhafazakarlık tartışması, ya da popüler söylemiyle Türkiye’nin daha dindar olup olmadığı. Türkiye’de kendisini “dindar” olarak tanımlayanların oranı 2000 yılından bu yana değişmedi ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında hayli yüksek olan %81 oranını koruyor. Benzer bir şekilde Ipsos KMG tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen Türkiye’yi Anlama Kılavuzu araştırmasının 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı 2007 ile 2011 arasında %72’den %66’ya gerilemiş durumda. Bu ve buna benzer araştırma sonuçları da eklendiğinde, Türkiye gittikçe daha İslami bir rejime mi geçecek tartışması gündeme oturuyor. Gündelik gözlemlerin ve vurgulanan eğilimlerin tersine, dindarlığın önemli göstergesi olan dini pratiklerin uygulanmasında ise negatif bir değişim gözleniyor. 2003’ten 2007’ye, %31,6 olan düzenli namaz kılma oranı %29,3’e; düzenli oruç tutma oranı ise %65’ten %50’ye gerilemiş durumda. Ancak kılınan namaz, tutulan oruç gibi somut sayılarda gözlenen bu eğilim, kişilere düşünceleri sorulduğunda bambaşka bir tablo çiziyor. Katılımcılar, yükselen oranlarda (2003’te %21,5; 2007’de %24,8) muhafazakar olduklarını söylüyorlar. Yani Türk toplumu, sorulduğunda kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlarken, dini pratiklerin uygulaması konusunda gittikçe daha az takipçi oluyor. Tezat teşkil eden bu tutum, bizlere muhafazakarlık tartışmasının, din ve dini uygulamalardan çok kişilerin düşünce yapısı ve toplumun kendini nasıl gördüğü ya da görmesi gerektiği ile ilgili bir konu olduğunu düşündürtüyor. Kelimenin kökü bize muhafazakarlığın fiziksel bir uğraşıdan ya da bireysel bir baskıdan çok kişilerin belleğini, hatıralarını yönetmek isteyen bir ideoloji olduğuna işaret etmekte. Nitekim, sadece müslüman/islamcıların değil laik/ seküler, Türkçü/milliyetçi ve sol/sosyalist grupların da vurguladıkları, belledikleri ve herkese de belletmek istedikleri idealize edilmiş bir geçmiş hayali var. (Ipsos’un 2012 tarihli araştırmasına göre en güçlü eğilimlerimiz arasında geçmişe özlem %71 ile ilk sıralarda yer alıyor). Zaten bu hatırlatma dürtüsü muhafazakârlığı salt bir dünya görüşü olmaktan ayrıştıran asıl nokta. Muhafazakar düşünce o “ideal” geçmişi hatırlamak ve tebliğ etmenin yanı sıra, herkesin
hatırladığı eşsiz versiyon haline getirmek istiyor. Çoğu zaman da yaratılan ideal tasavvura uymayan versiyonlar şiddetle reddediliyor. İslami muhafazakârların, padişahları içki içerken gösteriyor diye; milliyetçi muhafazakarların, Türklüğünden aldığı güç ile değil de teknik üstünlük ve savaş hilesi ile galip geliniyor diye bir TV dizisine gösterdikleri tepki, muhafazakar düşüncenin alternatif tasavvurlara karşı ne derece tahammülsüz olduğunu gösteriyor. Üstelik bu sadece İslamcı ve milliyetçi muhafazakarlık için geçerli değil; cumhuriyetin ilk döneminde yaşanan her şeyi olumlayan, cumhuriyetçi muhafazakarlık ve SSCB döneminde çekilen acıları gösteren film ve kitapları lanetleyen sosyalist muhafazakarlık tavır yaklaşım olarak ayrışmıyor ve farklı tasavvurları aynı dayatmacı, ezberletici tavırla bizlere belletmeye çalışıyor. Özetle Türkiye’de muhafazakarlık, belli bir kampa özgü olmaktan ziyade toplumun neyi nasıl hatırlayacağını yönetmek isteyen, kendi geçmiş tasavvurunu topluma belletmeye çalışan bir söylemdir. Muhafazakarlığımızın Kökünde Aile Var Türk toplumu için aile korunması gereken ve güven duyulan yegane kurum olarak öne çıkmakta. Nitekim sayısal araştırmalar da bulguyu sürekli olarak yinelemekte; 2011 verilerine göre Türkiye, kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülke (Türkiye’de %15 olan bu oran İskandinav ülkelerinde %70’lere varıyor) ama kimseye güvenmediğini söyleyen Türk toplumunun neredeyse her ferdi (%93) ailesine tamamen güveniyor. Diğer toplumsal kurumlar bu denkleme katıldığında ailenin önemi daha da artmaktadır. Araştırmalara göre Türk toplumu sırasıyla millet (%10), devlet (%19), din (%22) ve ailenin (%46) korunması gerektiğini düşünüyor. Muhafazakarlaştığı, gittikçe daha dindar hale geldiği söylenen bir toplumun, korunması gereken unsurlarda aileyi, dinin önüne, üstelikte oransal olarak iki kat önüne alması oldukça şaşırtıcıdır. Gerçekten de Türk toplumu için en kutsal olan kurum ailedir; din, millet ve devlet ancak aileden sonra gelir. Türk toplumu için sosyal dayanışma ağları ve örgütlenmeler kriz anlarında güvenilemeyecek kadar zayıf; “devlet”, “millet” ve hatta ”din” gibi soyut kavramlar “aile” gibi kanlı canlı ve somut bir gerçeğe kıyasla uzak kalıyor. Bu nedenle, 20 yıldır istikrarlı bir şekilde evlilik kurumuna, aile olmaya inancımızı koruyor, Avrupa’da çoktan kabul edilmeye başlanan kadının evlenmeden çocuk sahibi olmasına şiddetle karşı çıkıyoruz (Avrupa’da bu durumu onaylayanların oranı %47 iken ülkemizde sadece %7). Bir katılımcımız bu konuya olan şiddetli reddini şu kelimelerle anlatmaktadır: “Sonuçta aile kavramı diye bir şey var değil mi? Herkes böyle yaparsa aile diye bir şey kalmaz. Yani toplumu bozacak şeyler yapmayacaksın, bence toplum açısından da insan açısından da. (…) Aileye olan vurgumuz öyle güçlü ki onu dışarıdan gelebilecek her türlü müdahaleden koruyoruz. Ne de olsa kol kırılır, yen içinde kalır. Ailenin sınırları içinde olan sadece aileyi ilgilendirir ve dış dünyada gerçekleşenler aileyi etkilemedikçe önemsizdir.destekliyoruz.
marketing europe & anatolia / 11
Rek
Röportaj
klam yatırımdır... Art Grup Başkanı
Özgür Sağlam Reklamcılık anlayışı dediğimiz zaman Türk’e özgün bir reklamcılık anlayışından bahsetmek çok mümkün değil. Reklamcılık evrensel bir meslek neticede ve bu evrensel mesleğin pazarlama birimi ile paralel bir yapısı var. Röportaj Abdullah Ekşioğlu - Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı- lay değil. Bizim gibi bağımsız ajansların nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıkçası tabi bunun tek perspektiften bakışı yok. Gerek reklamveren tarafı, gerek reklam ajansları tarafı, ben bizim tarafımızdan cevaplamayı uygun görüyorum. Açıkçası ölçek olarak bu sektörde bizim bu sene yirmialtıncı senemiz, orta ölçekli anılan bir ajansız. Her zaman ilk yirmide yerimiz oldu, yatırımla kıyaslandığında. Lokaller arasında da hep ilk üçte dörtte olmayı başardık. Reklamcılık anlayışı dediğimiz zaman Türk’e özgün bir reklamcılık anlayışından bahsetmek çok mümkün değil. Reklamcılık evrensel bir meslek neticede ve bu evrensel mesleğin pazarlama birimi ile paralel bir yapısı var. Bunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere var. O açıdan da hala gelişmekte olan bir pazar. Yatırım olarak bakıldığında kişi başı gelirle çok ilgili olduğu için, bu gelişmenin de ülkenin ekonomisi ve kişi başı gelir arttıkça da gelişeceğini düşündüğüm bir pazar. Yabancı oyuncuların 90’ların başından itibaren ülkemizde var olması, uluslararası markaların bu pazara yıllar öncesi gelmiş olmaları, gümrük sınırlarının kaldırılmış olması reklam sektörünün gelişiminde temel kilometre taşları. Global manada baktığımızda lokal oyuncuların devamlılığı da çok ko-
gözünden bakıldığında çünkü evrensel manadaki oyun global şirketlerin oynadığı bir oyun bu pazar. Bakıldığında da lokallerin onlarla rekabeti olarak algılanabilir. Kimi zaman rakip değiliz, yaptığımız işin uzmanlığı anlamımda kimi zaman da ölçek anlamımda rakibiz. Bu rekabet bakış açısına göre değişen bir şey. Bizler, bilgimizi, birikimimizi lokal know-how’ımızı gerek ulusal gerek uluslararası markalarda kullanıyoruz. Ben reklam ajansında tek bir modelin olmadığına inanan bir yapıdayım. Bugün de dünyada bu böyle şekilleniyor. Uzmanlıklar daha derinleşiyor. Geçmişte genel cerrahi gibi, genel cerrah vardı her şeye o bakardı. Bu gün öyle değil. Reklam içinde de kendi alanında kategorik olarak da uzmanlaşmalar başladı. Bunun daha da artacağına inanıyorum. Rekabet böyle farklılaşacak. Danışmanlık statüsü, yeni gelişmekte olan bir anlayış. Reklam ajanslarının dışında danışmanların varlığı, konularda yardımcı. Açıkçası artık reklamverenler kendi alanlarında daha bilgi sahibi olan tecrübe sahibi olan insanları kendi yanlarına danışman alıp, reklamı yönetmesini bekliyorlar açıkçası bunlarda bizim daha nitelikli iş yapmamız için fırsat. Sektörün büyümesi ve gelişmesi adına marketing europe & anatolia / 13
Röportaj ren ilk ajansız. - Bu yurtdışındaki operasyonu biraz açar mısınız? 2008 yılında Arnavutluk’ta başladık. Arnavutluk’ta 3 sene Art Grup olarak faaliyet gösterdik. Ardında 2009’un başında Azerbaycan ofisimizi açtık. Bugün hali hazırda Azerbaycan ofisimizde 10 kişilik bir kadroyla GSM’de önemli bir markamız var ve banka, sigorta şirketleri değişik reklamverenlerle işimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Gelirlerimizin önemli bir bölümü yurtdışı operasyonumuzdan sağlanıyor. Reklam bilgimizi açıkçası know-how olarak bu pazarda kullanma şansına sahibiz. Art Grup’u vizyonunda gelişme olan ülkelerde reklamcılık ihtiyacını karşılayacak
fırsat olarak görüyorum. Bu mekanizmaların doğru ve sağlıklı ve doğru bir rekabeti yaratır şekilde kurgulanması gerektiğine inanıyorum. Yapıların büyüklüğü küçüklüğü burada belirleyici bir yandan öğreniyoruz. Hala öğrenmenize devam ediyoruz. Çünkü teknolojinin gelişimi ile de mecralar farklılaşıyor. Micro processor hızı her onsekiz ayda bir iki katına çıkınca açıkçası mecra de-
Mecra değişmesi de reklamın tüketim biçimini değiştiriyor konvansiyonel mecraların yaşamsal süreleri farklılaşıyor.
Bizi diğer ajanslardan ayıran temel özellik nelerdir diye bakacak olursak; ğişiyor. Mecra değişmesi de reklamın çok temelde yaptığımız iş aynı gibi götüketim biçimini değiştiriyor konvan- zükse de Art Grup özelinde sevgili ortasiyonel mecraların yaşamsal süreleri ğım Fehmi Özkan’ın 2006’da aramıza farklılaşıyor. Yeni mecralar oluşuyor. katılmasıyla iyice farklılaşan pazarlama Bütün bunlara uyum sağlayan bir sek- alanındaki uzmanlığını reklamverenleri tör olmak durumundayız ki hem global ile paylaşabilen bir ajans durumundamarkalara hem yerel markaların global yız. Pazarlama stratejilerinin kurgupazarlardaki rekabet şansına fırsat ve- laması, marka yapılandırmaları, bir relim, onları yönetebilelim. Gelişmesini markanın 360 derece ihtiyacını karşısürdürmeye devam edecek bir pazardır layacak stratejiden, ürüne her anlamda benim için reklamcılık ve böyle de iler- oturup konuşulabilecek bir ajans yapıleyecek diye düşünüyorum. mız var. Bunun dışında Türkiye’deki di- Art Grup’u diğer ajanslardan ayıran ğer ajanslardan da ayrıldığımız önemli özellikler nelerdir? bir nokta yurtdışında operasyon sürdü14 / marketing europe & anatolia
bilgiyi taşıyacak ajans olarak görüyoruz kendimizi. İnşallah gelecek yıllarda ülke sayısını artırmak niyetindeyiz. Temelde ayrıldığımız yer diyebilirim. Başta söylediğim gibi pazarlama bilgimiz ve gücümüz ardında bu bilginin stratejiye yansıması ve uluslararası pazarlarda reklamcılık faaliyetlerinde bulunabilmek bizim gibi lokal bir ajans için ayrıştırıcı önemli bir rekabet şansı. - Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir? Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu, yaptığı işin, reklamcı bacağından bakıp söylüyorum, reklamcının sorunu olarak konumlayacak olursam, belki reklamveren bunu farklı tarif ediyor olabilir, sunduğu fikre yaptığı işe inanmak ve onu iyi anlatabilmek. İyi anlatamadığınız sürece değerini de kendi koyma şansınız yok. Sizin yaptığınız işin değeri, bir başka yapı tarafından konulmamalı. Neticede bir ürün oluşturulurken nasıl fabrikasından bir çıkış fiyatı oluyor. Çünkü o ürünün bir oluşum maliyeti var, üstüne eklenen diğer maliyetler var, bizim de fikrimizin bir ederi var mutlaka, bu ederin son yıllarda iyi savunulmadığını düşünüyorum. Dediğim gibi birinci sıradaki sorunu kendi yarattığı fikrin
Röportaj değerini biçememesi. Rekabet karşısında geri durup bir bedelle karşılığını koymaması, bunun sonucunda da operasyonların sürdürülmesindeki sıkıntılar. Bunu aşmanın yolu yaptığımız işe saygı duyup önce ürettiğimiz değerin farkına varıp onun da bedellendirilmesi söz konusu olduğunda taviz vermeden bir duruş sergileyebilmek. Aksi takdirde tabii ki buna bedel biçmeye çalışan, almaya çalışan her zaman pazarlık hakkına sahip. O fiyatlara çalışıp çalışmamak, o bedelle bu fikirleri paylaşıp paylaşamamak da bizim elimizdeki güç olmalı diye düşünüyorum. Bu gücün karar vericiliğini başkalarına vermememiz gerekir. Sektörün zaafiyete uğradığı noktanın bu olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız iş az sayıda insanla yapılabilir gibi gözükse de birikim, bilgi, ajansların bunca yıllık birikimi kolay oluşan değerler değil. Bu değerlerin çarçur edilmemesine özen göstermeliyiz. Hem insan kaynağından, hem yaptığımız işin insan kaynağının ürettiği değerin, çünkü değerli beyinler sayesinde çıkan fikirler, bunlar ne kadar değerli kullanabilir ve korunabilirse o fikrin de kalitesi o kadar yukarı çıkıyor. Buradan taviz vermeye başlandığında açıkçası hammaddeden çalmış gibi oluyor. Ürettiğimiz mamulün kalitesi tartışılır oluyor. Açıkçası reklamcının da en değerli sermayesi de netice beyni. Nitelikli beyinlerin ürettiği nitelikli işler bu pazarın gelişmesini de sağlayacak ürünler açıkçası. Bunun kıymeti söz konusu olduğunda da bunlar tartışılabilir korunarak ama saygı duyulur hale getirilmesi lazım. Saygınlığını bu noktada yitirdiğini düşünüyorum. - Uygulamacıların, yaratıcı reklamcılar ile haksız rekabet yapması konusunda ne düşünüyorsunuz? Açıkçası bu bir eğitim sürecidir. Böyle teklifler gelebilir. Bizim üçüncü parti olarak birlikte çalıştığımız yapımevle-
rine, üreticilere, matbaalara onların buradaki cevabı belirleyicidir. Onlar işlerini ajans dışında yapmaya kalktığında reklamveren bir iş sonucu mutlaka ki alır. Aldığı iş sonucu bizim yapılarımıza göre daha ekonomik de olabilir. Ama stratejik manada doğru iş yapılmış mıdır, bu her zaman tartışılır. “Reklamım olsun da nasıl olursa olsun” bakış açısı varsa buna söyleyecek hiçbir şey yok. Bunun toplamda daha pahalıya mal olduğuna ben inanıyorum. Çünkü sanayici tarafından bakıldığında fabrikaya yatırım yapmak, yatırım kelimesini kullanıyorum, ekipmana yatırım yapmak, kaldı ki
Konu iletişim ve entegre pazarlama iletişimine geldiğinde “harcama” diyoruz kelime olarak. Bunun değişmesi lazım.
insan kaynağına yatırım yapmak “yatırım” olarak geçiyor. Konu iletişim ve entegre pazarlama iletişimine geldiğinde “harcama” diyoruz kelime olarak. Bunun değişmesi lazım. Bunun değiştiği noktada kimin doğru muhatap, hangi iş kimle yapılır, reklam ajanslarının varlığı nedir, ne işe yararlar, bir markaya nasıl katkıda bulanabilirler bunların hepsinin çok net anlaşılmış olacağını düşünüyorum. Tabi reklamveren profilinde kobi ağırlıklı bir ülke olduğumuz için büyük potansiyelin de gelecekte orada olduğu için kobilerin bu konudaki eğitiminde toplam sektörün bir sorumluluğu var diye düşünüyorum. Bunları kısa dönemli fırsatlar olarak görmeyip uzun vadeli, kendi geleceğini de kurgulayan yolda doğru yönlendirmeler yapılmasının sorumluluğu bireyler ve kurumlar olarak hepimize düşüyor. Önümüze bir fırsat geçti bunu değerlendirelim de ne olursa olsun bakış açısından kurtulmamız gerekiyor. Uluslararası platformlarda bunun doğrusu zaman içinde şöyle
marketing europe & anatolia / 15
Röportaj
bulunmuş. Kısa devre yapılması durumunda alınması gereken gerçek indirimlere ulaşamamış oluyorsunuz. Reklam ajansı ile çalışmıyorsanız medya size bu indirimleri vermiyor. Vermediği zaman siz mecbur kalıyorsunuz gidip bir reklam ajansıyla çalışıp sonra doğru yolla medyaya ulaşmaya. Bu kurgular zaman içinde yerine oturacaktır diye düşünüyorum. Bunlar tamamen pazarın oluşumu ile ilgili. Bizim pazarımız tabiî ki oluştu. Bu evreleri biraz daha ilerledik, geçtik ama krizler sayesinde bazen başa dönebiliyoruz. Ekonomik imkânsızlıklar adı altında tarif ediliyor o da. Daha ucuza çözebilir miyim diye bazen fiyatlandırmaları belirleyebilmek çok kolay olmuyor. Çünkü görece bir iş yapıyoruz. Hangi fikir hangi fikirden daha pahalıdır derseniz, onu uzmanları tarafından sizi geleceğe taşıyabilecek fikir ya da sadece bir atımlık fikir olarak bakıp değerlendirebilmek lazım. Bunları da ölçebilmek kolay değil reklamverenin bunu ölçmesini beklemek de her zaman çok kolay değil. Çünkü reklamveren daha üretim tandanslı olan reklamveren olduğu için reklam tecrübesi bunları ölçmek için yeterli olamayabiliyor. Sıkıntı da zaten bu nokta oluyor. - Böyle bir rekabet varsa nasıl engellenebilir? Rekabet engellenmeli midir? Az önce 16 / marketing europe & anatolia
Artık datasız bir yaşam mümkün değildir. Her şeyin ölçümlenmesi mümkün. Sadece bugün bir mecra açık o da outdoor. bahsettiğim sebeplerle haksızlık boyutuna gelip zarar vermeye başlıyorsa, tabii ki engellenmelidir. Ama bugünün dünyasında da haksız rekabete yol açabilecek konuların kuralları oluşmuş vaziyette. Bazılarında fikir haklarında özellikle kayıt altına alınmış vaziyette. Oyunculuk, seslendirme gibi alanlar çok iyi çözümlendi, kontratlar çerçevesinde çalışılıyor. Ama eser sahipliği konusu hala tartışılıyor. Bunlar da zaman içinde evrensel normlara oturduğunda bu sıkıntı kökünden çözülmüş olacak diye düşünüyorum. - Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalıdır? İyi bir planlama ile kurulmalıdır. Yapılan işin hedef kitlesine giderken ki mecrasının seçimi. Artık datasız bir yaşam mümkün değildir. Her şeyin ölçümlenmesi mümkün. Sadece bugün bir mecra açık o da outdoor. Outdoor dışındaki bütün mecraların hesap verebilirliği uzun zamandır var. Günümüz
yeni mecrası dijitalin de her adımı en hesap verebilen mecra diyebiliriz. Bu manada çok rahat ölçümlenebildiği için, reklamveren de tercihini ölçebildiği alana yapmasıyla kendini farklılaştırabilir. Rekabet gücünü getirebiliyor açıkçası. O anlamda hedef kitleyi bugün çok detaylı tarif edebiliyoruz. O hedef kitlenin tüketim alışkanlıklarını araştırmalarla biliyoruz, bu tüketim alışkanlıklarını çözdükten sonra da burada mecra tüketim alışkanlıklarını da bilebiliyoruz. Yapmak istediğimiz yatırımda, bu planlama üzerine iyi optimize edilmiş bir medya planı ile adım atıp yürürsek de sağlıklı sonuç alıyoruz açıkçası. Sapmalar olmuyor mu mutlaka ki bu sosyolojik manada değişikliklerden olabilir, coğrafik manada değişikliklerden olabilir. Bunları bilebilirsek tüketici markasına nereden yaklaşıyor, markasıyla nasıl bir bağ kuruyor. Bunların hepsini bu araştırmalarla çözmek mümkün. Araştırmaya gereğinden az önem veriliyor diye düşünüyorum ülkemizde. Globaller için bunu söylemiyorum ama lokal markaların araştırmaya olan yatırımlarının daha fazlalaştırmaları gerekiyor ki bu alanda daha rahat etsinler. - Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden beslenir? Açıkçası yaptığımız meslek evrensel bir meslek. Ürün daha hizmet her neyse konumuz çalıştığımız, onlara yeni fikirler sunmak bugün biraz popülerlikten geçiyor. Popüler işler daha fazla belki gündemde kalabiliyor. Bu yöntemlerden bir tanesi. Beslenmeye geldiğinizde de yaşamda tükettiğimiz her şeyin bir şekilde içinden geçiliyor olması lazım. Tabiî ki çok okumak, çok izlemek, sosyal ortamları iyi takip edebilmek, sosyal mecranın dinamiklerine hakim olabilmek ve aslolan tüketicimiz ve hedef kitlemizse bu hedef kitlenin tüketim alışkanlıklarını her manada bilebilmek. Çalıştığımız ürün fmcg olabilir ya da otomotiv olabilir, banka olabilir, telekom olabilir
Röportaj bunlara göre farklılık gösterebilir. Ama temelde onların yaşam eğrilerindeki tüketim alışkanlıklarını iyi irdeleyebilirsek onlara ulaşmak bu manada kolay. Buraya giden yolda da beslenmek, yaratıcının kendini beslemesi dediğim gibi sadece yaşadığı coğrafya değil. Yaptığı seyahatlerle, katıldığı seminerlerle, görüştüğü farklı uzmanlık alanlarıyla beslenmesini sürdürecektir. Ama salt ofisde geçen hayatla beslenmek mümkün değildir. O kabın bir şekilde dolması gerekir. Bunun da sineması, tiyatrosu mecraları, mecraların tüketilmesi gibi alanlar var. Ama işin başı çok okumak, açıkçası bol izlemek mümkün olduğunca, bu tiyatro eseri de olabilir, DVD’de olabilir, mümkünse seyahat etmek bu yoğun tempo içinde yapılabilecek insanın en güzel beslendiği alanlardır diye düşünüyorum. - Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir? Yaratıcı bölüm için baktığımızda tasarım alanında üniversiteler çok net beslendiğimiz alanlar. Ben, geçmişte de eğitmenlik yaptığım için o kaynakları hala aktif bir şekille tutmaya çalışıyorum. Üniversite bölüm hocalarımızla diyaloglarımız sürüyor. Eski vakıf başkanıyım, vakıfta kurduğumuz önemli bir havuz var. Zaman zaman o havuzdan gerek staj, gerek staj sonrası insan kaynağı ihtiyacında faydalanabiliyoruz. Müşteri ilişkileri diye baktığımızda zaman zaman çok tıkandıysak da ilanlar aracıyla ulaşıyoruz. Ama gerçek şudur ki referanslardır bizim sektörü var eden, insan kaynağını taşıtan ve yaşatan. Orada ihtiyacımız durumunda çalışanlarımızın tanıdıkları üstünde gittiğimiz bir yol oluyor. Bunun tek bir kuralı yok açıkçası. Bazen sizin gündeminizde yokken iyi bir başvuru alabiliyorsunuz. O da olabiliyor. İdeal biz bu yirmi beş yıl içinde çok şeyi denedik, lokal ajans olarak sürdürülebilirliği çok kolay değil. Kendi insan kaynağını kendisinin
yetiştirmesi, ideali budur. Yani kendi normlarınızda bir eğitim verip, o eğitim sonucunda aldığınız verimli öğrencileri sektöre yetiştirip elinizde tutmak. Rekabet ortamında bunu sürdürülebilir kılmak çok kolay değil. Bunu dediğim ideal dünya olarak ben tarif ediyorum. Uzun yıllar biz bunu denedik, yaptık da hali hazır da bu yatırımımızı yapıyoruz, en azından yetiştirdiğimiz insanın iki, ikibuçuk yıl bizde olmasını sağlıyoruz. Bu devinim bizim ötemizde reklamverenin ajans ilişkisinden de kaynaklanıyor. Uzun yıllar biz sektörümüz hakkında kendi ajansımızı da içeren araştırmalar örgütledik. Dört yıl öncesine kadar şunu söylüyordu. Geçtiğimiz kriz döneminde sadece yapılmadı araştırma. 2.5 yıldan 2.7 yıla çıktı reklamveren reklam ajansı
2.5 yıldan 2.7 yıla çıktı reklamveren reklam ajansı ilişkisi. İlişki burada bu kadar kısayken sizin insan kaynağına daha uzun soluklu bir ömür biçebilmemiz kolay değil.
ilişkisi. İlişki burada bu kadar kısayken sizin insan kaynağına daha uzun soluklu bir ömür biçebilmemiz kolay değil. Ama yine de burada gururla söylüyorum ki bizim bünyemizde 20 yıllık, 15 yıllık, on yıllık, sekiz yıllık elemanlarımız halen var, bunlar bizim için gurur kaynağımız açıkçası ideal dünyada keşke bu ilişkiler hep uzun birliktelikler olarak sürse. Ama kişinin kendini geliştirmesi anlamında da bu çok imkanlı bir şey değil. Onun da farklı ortamlar görüp, farklı deneyimler yaşayıp sonunda kendisiyle ilgili kararlar vermesi gerekiyor. Bazen kendi başına bir yapı oluşturma tercihi de olabiliyor. Genç yetenekli bir insanın illa her zaman bir yapıya bağlı olarak çalışacak diye zorunluluğu yok. Kendi müteşebbis ruhuyla girişimde bulunmak da tercih olabiliyor. Bunların hepsi tercih meselesidir. Bir yerden sonra kişilerin kendi bireysel kararlarıyla alacakları meseledir. Ama sektörün gelişimi olarak baktığımızda insan kaynağını ajansların yetiştirmesidir aslolan. Bu yetişen insanlar doğru ortamlarda başladılarsa güzel bir kariyer oluştururlar açıkçası. Bugün de gururla söyleyebiliriz ki 25 senedir bu sektöre çok sayı-
marketing europe & anatolia / 17
Röportaj
da insan kaynağı yetiştirme şansımız oldu. Bugün birçoğu bizimle olmasa da çok güzel noktalarda başarılı yöneticilikler yapıyorlar. Reklam ajansı tarafından reklamveren tarafına geçenler oldu. Reklam ajansında kariyerine devam edenler oldu. Global yapılarda çalışanlar oldu. Dünyada başka noktalarda hizmet verenler oldu. O anlamda ben hala her ajansın kendi dinamiğinde kendi insan kaynağını yetiştirmek için bir çaba göstermesi gerektiğine inananlardanım. - Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Aslında yetişmiş ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Cümlesi biraz tehlikeli bir cümle; üniversite eğitimine tam manasıyla hayat pratiği katmadan yetiştirmek mümkün değil. İşin teorisinde tabii ki mümkün. Bugün rahat iyi doygun eğitim veren üniversitelerimiz var. Meslek anlamında mesleğimizi besleyen, sonraki kısmı reklam ajanslarının kendi sorumluluğu. Üniversite süreciyle bitmiyor eğitim. Sadece uygulama değil, uygulama dışında da imkanı olan ajanslar, görgüyü artırabilmek, bilgi bikrimini artırabilmek anlamında eğitim desteğini sürdürmesi gerekiyor. Globaller buna daha fazla yatırım yapıyor. Ama biz lokaller bu konuda bu rekabet şartları 18 / marketing europe & anatolia
Yerli firmaları ayırmak lazım. Bir holdinglere bağlı anonim şirketler diye bakmak lazım, bir de büyümekte olan kobilere bakmak lazım. altında yatırım yapmamız çok mümkün olmuyor. Sadece kendi birikimlerimizi onlarla belli dönemlerde paylaşarak, aktararak gelişimlerini sağlıyoruz diyelim. - Yabancı networke giren reklam ajansları yerli müşterilere doğru hizmet verebiliyorlar mı? Tek bir cevabı yok bu sorunun. Verebilenleri de var veremeyenleri de. Portföylerine baktığınızda global ajansların bazıları yüzde seksen network müşterisiyle yaşar yüzde yirmidir içindeki lokal müşteri sayısı. Bazısının da network müşterisinin yüzde yirmidir, yüzde seksen lokal hizmet verir. Ben doğrunun ikinci söylediğim taraf olduğunu düşünüyorum. Tüm network müşterilerine hizmet veren lokalde çok az müşterisi olan bir networku çok benimsemiyorum. Aksine uluslararası bilgisini buranın lokal müşterilerine aktarabilen ajansı ben
daha değerli buluyorum. Bu anlamda da rekabet, toplamda yirmiyse uluslararası ajansların Türkiye’deki varlığı, networkler altında bu yirmi içinde belki yarısı bunu başarıyor, yarısı başaramıyor diyebilirim. Başarmak başaramamak değil benim tercihim dediğim o bilgi birikiminin networkler tarafından lokal müşterilere kavuşturulması. Bu bir rekabet avantajıdır aynı zamanda bu rekabet güçlerinin de desteklenmesidir öyle görüyorum. - Yerli firmalar reklam bütçelerini hazırlamada ne kadar bilinçli? Yerli firmaları ayırmak lazım. Bir holdinglere bağlı anonim şirketler diye bakmak lazım, bir de büyümekte olan kobilere bakmak lazım. Departmanlaşmış bir pazarlama birimi olan, pazarlama birimi olduğu için yıllık bir planda reklam bütçesini tarif edebilen, markasının ihtiyaçlarını tanımlayabilen bir yapı var. Bir de üretimden geldiği için malı üretmiş “hah şimdi bunu satmamız lazım, satış için ne lazım, galiba pazarlama desteği lazım, tamam şimdi pazarlama desteği lazım, bizim reklama da çıkmamız lazım” bakış açısı sağlıklı bir planı getirmiyor doğal olarak ve bilinçli bir bütçe de oluşmuyor. Tamamen pazarın şartlarının, rekabetin, distribüsyon ağının onları ittirmesiyle, zorunluluktan kaynaklanan bir yatırım olarak algılayan bir grup var. Bir de dediğim gibi bunun kurumsal alt yapısını kurmuşlar. Ama rekabet güzel bir şey sonunda, bunlar da göre göre doğrusunu buluyorlar. Birinci ikinci adımdan sonra belki yanlış adımlar bunlar ama hiç önemli değil, mühim olan adım atılması. Deneyim kazanıyorlar yanlışlar da yapsalar doğruyu bir şekilde buluyorlar. Çünkü bu ülkeden daha çok sayıda marka çıkacak. Bu markalar içinde büyük bir potansiyel var. Ben reklam sektörü adına bu potansiyeli yadsınmaz olarak görüyorum. Meslektaşlarımız ne kadar ilkeli davranır, bu konuda
Röportaj henüz tecrübe yaşamamış insanlara yanlış tecrübeler yaşatmazlarsa onların cesaretini kırmamış oluruz. Böylelikle gelecek nesilde düzgün yatırım yapan nitelikli reklamverenlerimiz olur. Geçici karlar peşinde olmamalıyız. Karşı taraftaki kurumun ya da yapının bilgisizliğini kendi avantajımıza kullanmamalıyız diye düşünüyorum. Bu bir ilkedir, açıkçası bu bir etik duruştur. Bu etik koddur. Bunu yaptığımız sürece hem kendi adımıza hem sektör adına bindiğimiz dalı kesmemek adına da faydalı bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum. - Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç talepler neler? Kurumsal yapılarda sürprizli bir taleple karşılaşmayız. Kurumsal yapı reklam ajansından isteklerinin ne olacağının çok netlikle bilincindedir. Ama küçük yapılardaki müşterilerde bazen tanım tarif karmaşaları olabiliyor. Meslek grupları içinde bizim hizmet alanımıza girmeyen konuların da bizlerden talep edildiği noktalar olabiliyor. Çok sürpriz örnekler açıkçası bugün aktaramayacağım ama geçmişde yaşadığımız olmuştur. Uz-
manlığımız olmayan işlerin de bizden talep edilmesi yaşadığımız örnekler içindedir. Ben buna gelişim süreci olarak bakıyorum. Kendi aramızda espri konusu olsa da bir süre sonra onlarla paylaşıp birlikte eğlendiğimiz zamanlar oluyor, olmuyor değil açıkçası. Bu da işin keyif veren tarafı bizim mesleğimiz adına. - Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Bütün bunların dışında benim eklemek istediğim az önce cümleler arasında geçti. Reklama bir yatırım olarak bakıl-
Bugünün en önemli meselesi dünyada sürdürülebilirliktir. Tekil ve bireysel çıkarlarımızdan öte sektörel çıkarları da ön planda tutan bir bakış açısıyla hizmet veremeye devam etmeliyiz ki, geleceğimiz daha güvenli olsun.
dığı sürece bu sektörün gelişimi mümkün. Sevgili reklamverenlerin markaları, hizmet ürettikleri ürünleri adına açıkçası gelişmeleri, bunları uluslararası platformlara taşıyabilmeleri bugünün ortamında çok daha mümkün. O anlamda onlar üzerlerine düşen görevi, nitelikli hizmet üretmek nitelikli ürün üretmekle yerine getirilerse, biz ve bizim gibi reklam bilinci oluşmuş reklam ajanslarında da iletişimin evrensel kurallarını bilen yapılarda da onların marka olma yolundaki süreçlerinde yardım edebilecek destekleri her zaman olacaktır diye düşünüyorum. Bizlerin yüksek bilinçle davranması, reklam sektörünün pazarında sağlıklı gelişimi, doğal olarak da toplam iklimi olumlu etkileyecektir. Bugünün en önemli meselesi dünyada sürdürülebilirliktir. Tekil ve bireysel çıkarlarımızdan öte sektörel çıkarları da ön planda tutan bir bakış açısıyla hizmet veremeye devam etmeliyiz ki, geleceğimiz daha güvenli olsun. Aksi takdirde sektörün geleceği de tartışılır açıkçası. O anlamda sadece globallerden oluşan bir pazar sanırım herkesin de arzu ettiği bir pazar olmaz.
marketing europe & anatolia / 19
Köşe Oğuzhan Akay
( ezberbozacısı)
Peter Pan’a mektuplar - 8 Barracuda mısın sen? Bir akvaryumu camla ortadan ikiye bölmüşler. Olmuş iki akvaryum. Sonra birine yırtıcı barracuda balığını koymuşlar. Diğerine de zavallı dubar balığını. Barracuda denilen, okyanuslarda yaşayan, köpek balığından bile tehlikeli, insanı bir lokmada değil, küçük küçük parçalara bölerek yiyen bir balık. Barracuda, dubarı gördüğünde ağzının suları akarak ona doğru hamle yapmış. Ama kafasını cama vurmuş. Birkaç deneme sonra, baktı ki bu iş olmayacak, kendisini yaralayacak, vaz geçmiş. Araştırmacılar daha sonra aradaki cam engeli kaldırmışlar. Barracuda engel kalktığı halde dubara hiç saldırmamış. Yani sınırlarını öğrenmiş, haddini bilmiş. Şimdi gelelim bu öykünün bizimle ilgili bölümüne. Aslında kendimizi barracuda balığına benzetebiliriz. Sözgelimi reklamcı olmaya heves edebilir, karar veririz, reklamcıların yaşamını, kazançlarını duyduğumuz kadarıyla iştahımız kabarır ve hemen bunu gerçekleştirmek isteriz. İlk denemelerimizde başarısız olabiliriz. Belki daha sonraki denemelerde de…Ama bir gün o arzuladığımız şeye ulaşacak gücümüz ve olanağımız olduğu halde, engeller ortadan kalkmış da olsa, sadece umutlarımızı yitirdiğimiz ve hayal kırıklığına uğradığımız için vaz geçeriz.
Aradaki cam engel belki de çoktan kalktı. Dubara saldırmak için ne bekliyorsun? Hevesinin yerine gelmesini mi? Hayatını değiştirmek için harekete geçmeye ne dersin? Tamam dersin. Ama tamam demekle kalma, kafanı da değiştir. Uygulamaya geç. Şimdi bu yazının reklamla, reklamcılıkla ne ilgisi var diye düşünüyorsun sanırım Peter. Çok ilgisi var. Bırakalım reklamcı olmanı, belki de reklamcısın. Yaratıcılık için önüne konan engellerden, kısıtlamalardan söz etme. Çünkü bu da senin bir çözüm bulman için fırsattır. Öte yandan yaratıcı düşüncenin, sadece işinle değil tüm yaşamınla ilgili olduğunu da unutma. Bunu bir yaşam tarzı haline getirmediğin sürece, ara sıra yaratıcı olamazsın. Tesadüfen bir kez olabilirsin belki. Lafı hatırla: ‘Kör bir domuz da avını tesadüfen bir kez yakalayabilir.” . Çünkü gecenin karanlığında tozu dumana katarak koşan tavşan, kör domuzun yakınında yaşadığı ağaca çarpmıştır. Böylece domuz da onu avlamıştır. Ee, yaratıcı olmak için kör domuz gibi bekleyecek misin?
Ben iyi ve büyük fikirler bulurum diye inanmadığın, kendinle yarışmadığın, çalışmadığın, düşünmediğin sürece, fikirler bulmana imkan yok. Zihnini neye hazırlarsan, onu maddeleştirirsin. Ben derslerimde, bir soru işareti olarak Çünkü nereye özgeçmiş göndersen, başvursan, görüşsen, başladığımız eğitimi bir nokta gibi bitirmemizi sağlayan sonuç alamamışsındır. travmayı yok etmeye çalışıyorum biraz da. Bir çeşit terapi diyebiliriz buna. İşe yaradığını biliyorum. Ne kötü değil mi? Çocukken öğretmeniniz çok kötü resim yaptığını ya da müzik kulağının olmadığını söyledi diyelim. Başta inanmayarak bakanlar, direnenler bile sonra bunun Resim yapmayı sevdiğin halde bundan etkilenip resmi bı- işe yaradığını görüp kendilerini yeniden keşfediyor, en karakırsın veya yalnızken bile şarkı söylemez olursun. Çünkü tılımcı öğrencilerin arasına giriyorlar. Teneke Trampet’ten umutların kırılmıştır. Ben basketbol oynayamam, ben iyi Kaptan Kanca’ya çeşitli filmler var ki, içimizdeki çocuğu yüzemem, ben güzel konuşamam, ben romantik olamam, bulmaya adanmıştır. Çünkü sınırsız merak ve hayranlık ben problem çözemem, ben tek başıma yaşayamam, artık duygusu, hayal gücü, fütürsuzluk, yaratıcılığı tetikler. Ötesi bir şeyleri düzeltmek için çok geç vb.. gibi başka engeller bilgiyi kullanmayı, süzmeyi, biçimlemeyi ve onu en yarade konmuş olabilir hayatında. Konulan sınırlar seni engel- tıcı formda yeniden üretmeyi içerir. Bunlarsa öğrenilecek ler hep. Tıpkı o barracuda gibi. Seninki hangisi? Düşün şeyler. Yani bu işin daha kolay yönü. Aslolan ilkini kabulbir. Nerde yanlış yaptın? İşe başvururken mi, görüşürken lenmek. mi? Ya da elde ettiğin stajı sonuçlandıramayarak mı? Seni anlamadılar mı? Bu yazıda saldırı yok gördüğün gibi Peter. Saldırıyı senden bekliyorum. Barracuda olacaksan eğer!
marketing europe & anatolia / 21
Reklam Dünyası
Teşekkürler Anne 2. reklam filmi... Teşekkürler Anne kampanyası ile tüm dünyadaki sporcu annelerini onurlandıran Procter&Gamble (P&G), kampanyanın “Çocuklar” adlı ikinci reklam filmini yayına soktu. “2000’lerin en iyi yönetmeni” seçilen Daniel Kleinman tarafından çekilen filmde Olimpiyat sporcuları, annelerinin gözünden farklı bir bakış açısıyla sunuluyor. P&G ayrıca sporcuları ve annelerini özel anne filmlerinde bir araya getiriyor. P&G, reklam filmi için Adweek tarafından “2000’lerin en iyileri” ödülleri kapsamında en iyi yönetmen seçilen Daniel Kleinman ile çalıştı. Kleinman’ın anlattığı öyküde, Olimpiyat sporcuları, annelerinin gözünden farklı bir bakış açısıyla sergileniyor. Reklam filminde 16 ülkeden 245 çocuğun yer aldığı yedi farklı Olimpiyat oyunu konu ediliyor. Sporcuların arkasındaki en büyük güç olan anneleri kutlayan ve bugüne kadar yaptıkları tüm fedakarlıklar için annelere teşekkür eden “Teşekkürler Anne” kampanyası
kapsamında reklam filmleri dışında P&G sporcuların ve annelerinin hayatlarından kesitler sunmak için, milli atlet Nevin Yanıt ve annesi Semire Yanıt ile milli güreşçi Rıza Kayaalp ve annesi Sevgi Kayaalp’in filmlerinin de aralarında bulunduğu 70’ten fazla kısa film yayınlayacak. Filmlerin amacı, her bir harika sporcunun arkasında daha da harika bir anne bulunduğunu herkese hatırlatmak. P&G’nin çektiği diğer filmde ise Milli Güreşçi Rıza Kayaalp, annesi Sevgi Kayaalp ile aynı filmde oynuyor. Türkiye’ye önemli başarılar getiren Milli Güreşçi Rıza Kayaalp, filmde annesi Sevgi Kayaalp’e “Annem şampiyon olmamı çok istiyordu; hem onun hayallerini gerçekleştirdim hem de kendi hayallerimi gerçekleştirdim ve gerçekleştirmeye devam ediyorum” diyerek teşekkür ediyor. http://www.facebook.com/pgturkiye
Dettol reklam yıldızını buldu... Dettol, “Ellerinize Sağlık” sosyal sorumluluk projesi kapsamında 6 adımda doğru el yıkamayı öğreteceği yeni reklam yıldızını Facebook’ta buldu. Pek çok eğlenceli videonun yüklendiği Dettol Türkiye Facebook sayfasında, kullanıcı oyları ile finale kalan 10 video arasından Ceyda Düvenci’nin de yer aldığı jüri, Şebnem Küçükvar’ı, Dettol’ün yeni yıldızı yaptı. Yarışmanın galibi Şebnem Küçükvar’ın, çekimlerdeki performansı, ünlü oyuncu Ceyda Düvenci’den de tam not aldı. Çocuklara doğru el yıkamayı öğreten ”Ellerinize Sağlık” projesi, tüm hızıyla devam ediyor. 6 adımda el yıkama videolarını Dettol Türkiye Facebook sayfasına ekleyen minikler, hem doğru el yıkamayı öğreniyor, hem eğleniyor, hem de sürpriz hediyeler kazanıyor. http://www.facebook.com/DettolTurkiye/app_198642086924226
marketing europe & anatolia / 23
Reklam Dünyası
Yaşaroğlu’ndan sinirli Penguen... Daikin reklamlarından tanıdığımız “Eskimo” karakteri bu kez de ünlü karikatürist Erdil Yaşaroğlu’nun çizgisiyle hayat buldu. Erdil Yaşaroğlu’nun kaleminden Daikin “Eskimo”su ve arkadaşı “Sinirli Penguen”in Türkiye maceraları animasyon filmleri serisiyle ekranlara taşınıyor. Daikin’in “Eskimo”sunun Türkiye’ye gelmesiyle başlayan maceralarını, Temmuz ayından itibaren televizyonda animasyon film serileriyle takip etmek mümkün olacak. Daikin’i Türk insanına tanıtmak için ülkemize gelen, çok sevimli, işinde uzman olan ve maalesef Daikin’den başka kelime bilmeyen “Eskimo”ya bu macerasında, Erdil Yaşaroğlu’nun Daikin’e özel oluşturduğu, Eskimo ile ta-
mamen ayrı kutupta ve sıcaktan bunaldığı için sürekli sinirli gezen “Sinirli Penguen” eşlik ediyor. Türk insanını çok iyi tanıyan “Sinirli Penguen”, “Eskimo”ya yardımcı oluyor... İlk kez böyle bir çalışmaya imza attığını belirten Erdil Yaşaroğlu, “Farklı, zorlayıcı ama çok eğlenceli bir çalışma oldu. Eğlenceli olmasında hem birlikte çalıştığım arkadaşlarımın hem de Eskimo’yla Sinirli Penguen’in çok etkisi var. Biz onları çok sevdik, umarım izleyenler de severler.” dedi.
Bingo, Saray’da... Kaya’nın sarayda sultan kıyafetleriyle ekranlarda olacağı reklam filmi atmosferi ve mesajlarıyla dikkat çekecek. Hazal Kaya’nın reklam filminde giydiği ihtişamlı Osmanlı saray kadını kıyafeti, gösterişli mücevherleri ve Osmanlı mutfağı konseptiyle set kuruldu.
Astronot kıyafetiyle dikkatleri üzerine toplayan Hazal Kaya “Bingo Zamane Anneleri ve Kızları 2” reklam filmi serisinin yeni filminde bir Osmanlı sultanı olarak karşımıza çıkacak. Türkiye’nin gözde oyuncularından Hazal Kaya, yeni Bingo reklam filmiyle çok yakında ekranlarda olacak. “Seni Anlayan O” sloganıyla tüketicisi ile buluşan Bingo’nun, “Nar Lekesinde Bile Etkili” konseptli reklam filmi sonrası, Hazal 24 / marketing europe & anatolia
Reklam Dünyası
Cheetos’tan “İstanbul KuşAtması”... Cheetos’un Angry Birds kampanyası için hazırlanan oyunun tasarımında kullanılan renkler ve modellerle birebir aynı dekorlarla çekilen “İstanbul KuşAtması” videosunda Angry Birds kuşları Anadolu yakasından Avrupa yakasına fırlatıldı. Orjinal Angry Birds müziğinin alaturkaya çevrildiği videoda kuşlar İstanbul semalarında tıpkı birer İstanbul Beyefendisi gibi uçtular. Çekilen fırlatma görüntülerinden oluşturulan video Vimeo. com ve Youtube.com video paylaşım sitelerine yüklendi. 204 blogda yayınlanan video ile 114 bin 749 tekil kişiye ulaşıldı. Cheetos’un Angry Birds kampanyası için özel hazırlanan Angry Birds oyununu tanıtmak amacıyla oyunun birebir tasarlanmış gerçek videosu İstanbul’da çekildi. “İstanbul KuşAtması” isimli video filmi için İstanbul’un iki yakasına dev Angry Birds oyun seti kuruldu. Anadolu yakasına 7 metre uzunluğunda, oyundaki sapanın birebir aynısı kuruldu ve sapanın fırlatma lastikleri 60 metre uzunluğundaki Bungee Jumping iplerinden oluşturuldu. Tasarlanan dev Angry Birds kuşları da Avrupa yakasında kurulan dev platformlardaki dev domuzcukları vurdu.
marketing europe & anatolia / 25
CV’leriniz sektörle ücretsiz olarak
dergimizde buluşacak. Sektöre yeni girmek isteyen stajyer adayları
ya da tecrübesini değerlendirecek yeni bir adres arayan yaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri temsilcileri, grafikerler
ve diğer arkadaşlar CV’lerinizi meadergicv@gmail.com adresine bekliyoruz.
Köşe Kağan İşmen / k.ismen@farkyeri.com
Genç reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 1 Ben de 20-21 yaşlarımda girdim bu sektöre. 23-24 yıldır da hayatımı bu sektörde reklam düşünerek, yazarak, yaratıcı gruplar, ajanslar yöneterek geçirdim. Üyelerden aidat toplayan adam olarak işe girdiğim Reklam Yazarları Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı olduğumda 29 yaşındaydım. 2 dönem Y.K. Başkanlığı’nı, 1 dönem Disiplin Kurulu Başkanlığı’nı yaptığım dernekte, 10 yıla yakın birçok kademede görev aldım. Bir dönem Reklamcılar Derneği Y.Kurulu’nda çalıştım. 8 yıl Bilgi Ünv. Reklamcılık Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptım. Birçok sektörel yarışmanın jürisinde yer aldım, bazılarına başkanlık yaptım. Türkiye’nin birçok üniversitesine konuk oldum. Bu zaman içinde, çoğu uluslararası 10’dan fazla reklam ajansında çalıştım. Çalıştığım ajansların neredeyse tamamı, Türkiye’nin en iyi ajanslarıydı. Birkaç istisna hariç, her ajans değiştirişim transferle oldu. Hem Türkiye’de, hem de yurtdışında birçok ödül kazandım. İyi kazandım! Son 6-7 senedir de, hayal ettiğimiz ajansı oluşturmak, bu sektörde de mutlu olmanın mümkün olduğunu kendimize kanıtlamak için çalışıyorum, çalışıyoruz. Eğer böyle bir kariyer seni heyecanlandırıyorsa, lütfen yazdıklarımı iyi oku, üzerinde düşün. Öncebak bakalım, nereye geliyorsun ya da geldin? Sektörünü tanı, kime hizmet ediyorsun bil. Unutma ki, sektörümüz Kapitalist sistemin çarklarının dönmesinde hayati bir görevde. Önce bununla bir yüzleş. İçinde yer almayı tercih ediyorsan ya da artık olan olmuşsa, pozisyonunu buna göre belirle. Mutlu olmanın koşulu bu. İletişim büyük bir hazine. Onun etkisini hızla keşfet. Dünya iletişim üzerinde dönüyor. Bu işi yapacaksan, bunun parçası ol. Önce resmin bütününü gör. Yaptığımız iş ne, etkileri ne? Bunu iş için değil, kendin için anla. Hayatta çok lazım olacak. Futbolla ya da modayla ilgilendiğin kadar, sektörünle de ilgilen. Bu sektörün Ali Şen’i kim, Süleyman Seba’sı kim, Faruk Süren’i kim bil. Eli Acıman’ı, Ersin Salman’ı, Atilla Aksoy’u tanı. Madem yapacaksın, öyleyse işin hobin olsun. Yoksa çekilmez!
( reviz
yon )
Öğrenci misin? Staj mı yapmak istiyorsun? Sektörü mutlaka araştır, anla, hayat görüşüne, yaratıcılık anlayışına en uygun ajansları seç, onlara başvur. Sebebini yaz, anlat. Başvuru için özel çalış. İlk işin bu olsun. Kendini iyi tanıt. Yaratıcılığını göster. Staja kabul edildiğinde zamanını baştan konuş. Asla kendini sömürtme. Anlaştığınız zaman dışında ücretsiz çalışma. Ama bunu yapabilmek için, stajında gerçekten işe yara. İş gelmiyorsa, iş yarat. Sürekli üret. Ama önce ihtiyacı iyi anla. Sonra mümkünse vazgeçilmez ol. O zaman hak ettiğini gönül rahatlığıyla isteyebilirsin. İste! İşe yeni mi başladın? Seni işe başlatanın, işe yaramak, üretmek olduğunu unutma. Dünyayla bağını sağlam tut. Senin için dışarda bir sürü şans, ajans olabilir. Sınırsız düşün. İnisiyatif sende olsun. Çaba gösterirsen olur. Şansın yaver gitmedi, istemediğin bir ajansta mısın? Seni dönüştürmeye çalıştıkları kadar, sen de onları dönüştürmeye çalış. Doğrularını koru. Omurganı dik tut. Eğer işinde iyiysen, sorun olmaz. Olsa da sorun değil. İşsiz kalmayı, kovulmayı büyütme. Herkes işsiz kalabilir, herkes kovulabilir. Ben de kovuldum. Ben de işsiz kaldım. Yeter ki dik dur. İyi isen, üretiyorsan, işsiz kalmazsın. Hayat görüşünle çatışan işleri reddet. Buna hakkın var. Bu ülkede zorunlu askerliği bile reddedenlerin olduğunu unutma. Bildiğin doğrudan güç al. Bilmek için de gerçekten uğraş. Seni değerli kılan bilgin sonuçta. Her ajans senin için bir gözlemevi. Doğruları süz, yanlışları ayıkla. Hayal kurmayı, idealler geliştirmeyi bırakma. Ve onların peşinden git. Her hayal bir strateji gibidir. Üzerinde çalışırsan, çalışır. Çalıştın, yaşadın, gördün, idealize ettiğin bir ajans kalmadı mı? Korkma, kendi ajansını kur. Süzdüğün doğruları uygula, yanlışları ajansından içeri sokma. Ama bunu sakın cahil cesareti ile yapma. Ajans kurmak ciddi bir deneyim ister. Olmadan, anlamadan, resmin tamamını görmeden bunu yapma, üzülürsün.Her şeyi tek başına yapamazsın. Kendine yol arkadaşları seç. Mümkünse bunu en başlarda yap. Yol arkadaşlarınla uzun yıllar geçir, onları iyi tanı. Gerçek yoldaşlıklar kur. Ortak akıl her zaman en iyisidir, unutma. Devam edecek…
marketing europe & anatolia / 27
Röportaj
Daha gidilecek ço Concept Başkan Yardımcısı Nazmiye Sabuncuoğlu... Türkiye’de reklamcılık, reklam ajansları, reklamveren, kuşkusuz değişti. Özellikle son 10 yıldır reklam ajanslarında çok önemli gelişmelerin olduğu tartışma götürmez. Ancak bir çok değişmeyen şey de var. Örneğin, reklamın bir ‘yatırım değil harcama’ olduğu anlayışı hâlâ devam ediyor denilebilir. Röportaj Elvin Ekşioğlu - Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı- ne, hizmetin şekline , ambalajına, fiyanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de reklamcılık, reklam ajansları, reklamveren, kuşkusuz değişti. Özellikle son 10 yıldır reklam ajanslarında çok önemli gelişmelerin olduğu tartışma götürmez. Ancak bir çok değişmeyen şey de var. Örneğin, reklamın bir ‘yatırım değil harcama’ olduğu anlayışı hâlâ devam ediyor denilebilir. Bu durum, reklamcılığı değişken piyasa koşullarından ‘fazlasıyla etkilenen’ bir konuma getirdi. Ama sektör krizlerden çok fazla etkilense de, ayakta kalma gücüyle her badireyi atlatmayı da başardı. Önce 1994′deki krizle büyük bir darbe yiyen sektör, 2000 krizi ile girdiği sıkıntılı günlerden ancak son dönemde çıkmayı başarabilmiş durumda. Krizlerden fazlasıyla etkilenen ajanslar gerek reklam, gerekse de prodüksiyon bütçelerini kaliteyi olumsuz etkileyecek kadar azaltmış, bu da reklam ajansı anlayışını marka sahipleri ve yöneticileri nezdinde karşılıklı güven anlamında oldukça etkilemiştir. 3. kuşak yöneticilerin başa geçmesi ve rekabetin her alanda iyice artması ile birlikte reklam ajansından beklentiler de artmaya başladı. Reklam ajansları artık sadece reklam yapan değil, markanın yolculuğundaki karar aşamalarında yer alan, ürünün içeriği28 / marketing europe & anatolia
tına kadar fikir veren, danışılan, marka uzmanı yapılar olmak durumunda. En azından Concept olarak bizler hizmet verdiğimiz her markanın yol haritasını marka yöneticileri ile belirliyor, onlarla birlikte sahada yer alıp, reklam yapmaya değer, fark yaratacak ürün ve hizmet geliştirmeye oldukça çaba harcıyoruz. - Concept’i diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir? Bu soruyu biraz uzun cevaplayacağım… Hem çok fazla ayrışan özelliğimiz olduğu için, hem de bunların bizim gerçekten çok önem verdiğimiz konular olması nedeniyle… • En önemli prensibimiz kalitede tutarlılık! Biz bugünlere markalarımızla birlikte büyüyerek ulaştık. Sektörde yaşanan tüm krizlere rağmen yıllar içerisinde dengeli büyümeyi sürdürdük. Kararlı ve azimli bir şekilde yol aldık. Tutarlılık asla vazgeçmediğimiz bir değer. Yıllarca yaptığımız her projeye, en önemli işimiz olarak bakmak ve bu durumu tutarlı sürdürmek başarıyı getirdi. İş kalitesine çok önem verdik, hem akıl, hem yaratıcılık hem de prodüksiyon olarak. İş kalitesinden bizi çalmaya zorlayan her türlü tuzağı geçtik, yılmadık, pes etmedik. • Dinamik ve iddiası olan markalar ile
ok yol var...
Röportaj sağlayabiliyor, markalarımız için ticari başarı kazanabiliyoruz. • Yerel pazarın nabzını iyi tutabilmek! Pazarlama dünyasındaki globalleşme hayatın bir gerçeği olsa da lokal aksiyon ve bu konuda yetenekli olmak artık eskisinden çok daha büyük bir değer taşıyor. Biz bugünlere bir yandan global pazarlama yöntemlerini çok iyi takip ederken, diğer yandan ve en önemlisi lokal pazarın nabzını çok iyi tutarak geldik. Uzmanlığımızla ikisinin iyi bir karmasını yapabilmek, başarılı olmanın en önemli sırrı. • Başarısı ölçülebilir kampanyalar! Concept’in iletişim anlayışına göre “etkin bir strateji”; ölçülebilir, değer katan, hedefe odaklanmış bir bütünden oluş-
çalışmak ! Bu yolculukta en az bizim kadar hırslı ve en az bizim kadar heyecanlı markalarla birlikte çalışmayı tercih ediyoruz. Bu durum ise markalarımızla aynı amacı hedefleyen uyumlu ve ahenkli bir çalışma ortamı yaratıyor. İş kalitemizden taviz vermeden kendimizi aşan, tüketici nezdinde ses getiren, sattıran ve kalabalıktan ayrışan kampanyalara imza atmak konusunda ciddi bir azmimiz ve hiç yok olmayan hırsımız var. Bu hedeflere ulaşmak için de ruhu genç, dinamik, agresif hedefleri olan, iddialı markalarla çalışmak gerekiyor. Böylece yaptığınız iş diğerlerinin arasından sıyrılıyor ve fark ediliyor. • Akılda kalan reklam ile ticari başarı! Marka portföyümüzde lider adayı güçlü 30 / marketing europe & anatolia
Pazarlama dünyasındaki globalleşme hayatın bir gerçeği olsa da lokal aksiyon ve bu konuda yetenekli olmak artık eskisinden çok daha büyük bir değer taşıyor. markalar var. Bizim portföyümüzde bulunan hiçbir markanın reklam yatırımı rekabetin üstünde değil. O yüzden yaptığımız her işin ciddi sorumluluğunu taşıyoruz ve rekabetten üstün olabilmek için attığımız her adımın sonuçlarının dalga efekti yaratmasına yoğun çalışıyoruz. Aslında bu sayede, rekabetten ciddi bir şekilde ayrışıp akılda kalmayı
maktadır. Sadece gelen briefi analiz edip klasik çözümler bulmak değil, birlikte çalıştığımız markanın gerçekten içinde bulunduğu durumu ve yüzeyin derinliklerindeki gerçekleri ortaya çıkarabilmek analiz etmek için ilgili uzmanlık birimlerini devreye sokarız. Pazarı hedef kitleleri ve şirketin ticari hedeflerini derinlemesine analiz ederiz. Tüm bu faktörlerin tamamının birbirinden etkilendiğini ve iletişim planını da bu zincirin vazgeçilmez bir halkası olduğunu daima hatırlarız. Bu yüzden büyük resmin varlığından her zaman haberdarızdır. İyi stratejinin sadece iyi fikirlerden ibaret olmadığının, iyi fikirlerin uzmanlıkla filtreden geçirilerek uygulanabilir ve aritmetiksel olarak ölçülebilir olmak ile doğru orantılı olduğunun da farkındayız ve tüm markalarımızla bu mantık çerçevesinde çalışırız. • “Gerçekten” bir iş ortağı olabilmek! Türkiye ‘deki bugünkü rekabet ortamında ajans olarak rakipsiz olduğumuzu düşünüyoruz. Sektörde küçük ölçekli ajansların sahip olmadığı bilgi, deneyim, zengin marka portföyü, kendini ispatlamışlık, güvenilirlik normlarına sahibiz. Ekibimizin nerdeyse tamamının sahip olduğu uluslararası büyük ajans
Röportaj deneyimi sayesinde hizmet kalitesini global ajanslar seviyesinde tutarken bu tip ajansların hantallık ya da odaklanma güçlüğü gibi kritik zaaflara neden olabilecek yönlerini orta büyüklükte olmanın verdiği esneklik ve hızlı hareket kabiliyeti sayesinde bertaraf edebiliyoruz. Dolayısı ile biz, markanın gerçek iş ortağı olmayı başarabilen bir iletişim ajansıyız... • 13 yılda 150’ye yakın ödül ! Bu vizyonla kuruluşumuzdan bu yana ayrışan yaratıcılığımızla, kaliteli işlere imza atmayı başarıp, sadece 13 yıl içerisinde aldığımız 150’ye yakın ulusal ve uluslararası ödülle Türkiye’nin en yaratıcı ilk 5 ajansından biriyiz. Son 3 yıldır Kristal Elmada tutarlı bir şekilde büyük ödülü alıyoruz. Aynı zamanda hizmet verdiğimiz markalara yaptığımız her işle ticari anlamda da kazandırabilmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Gelecekte de bu konumlandırmamızda tutarlı, kararlı ve ödün vermeden yürüyecek azim ve iddiadayız.
Dünya reklamcılığına baktığımızda Türk reklamcılığının hâlâ gidecek çok yolu olduğunu söylemek gerek. Günümüzde Türk televizyonlarında seyrettiğimiz reklamların çoğu gerçek tüketici içgörüsünden uzak, markayla özdeşleşmeyen, samimiyetsiz, marka farklılaşması konusunda yeterince çabası olmayan çalışmalar...
- Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir? Dünya reklamcılığına baktığımızda Türk reklamcılığının hâlâ gidecek çok yolu olduğunu söylemek gerek. Günümüzde Türk televizyonlarında seyrettiğimiz reklamların çoğu gerçek tüketici içgörüsünden uzak, markayla özdeşleşmeyen, samimiyetsiz, marka farklılaşması konusunda yeterince çabası olmayan çalışmalar. Bunların bir çoğu, hızlı ve kesin çözüm sağlamak adına meşhur yüzleri kullanmayı, ya da reklam müziğini ön plana çıkarmayı tercih ediyor. Meşhur yüzlerin kullanıldığı reklam kampanyaları, yaratıcılık ve marka samimiyeti konusunda ciddi birer tehdit. Dolayısıyla bu tür kampanyaların son 3-5 yıl içerisinde bu kadar artmış olması, aslına bakarsanız günümüzdeki en büyük reklamcılık sorunu olan yaratıcılık eksikliğine işaret ediyor. - Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?
marketing europe & anatolia / 31
Röportaj - Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden beslenir? Gerçek reklam, gerçek tüketici içgörüsünden çıkar, bu da gerçek hayatın içinden… dolayısıyla bir reklamcı en çok hayatın kendisinden beslenir. Hayatın içinde etrafında olan bitenin farkında olarak, görerek beslenir. Dünyada benzer konularda yapılmış işler reklamcıya ilham verir, ufkunu açar, kendi standartlarının çıtasını yükseltmesine yardımcı olur. Yarışmaların da oldukça besleyici olduğunu söyleyebilirim, özellikle de Cannes reklam festivali, tüm rekleamcılar için en büyük beslenme kaynağıdır. Her sene ajansımızı temsilen 5 kişi 1 hafta Cannes’a gider ve her gün çe-
Bu çok önemli bir denge… Salt yaratıcılık üzerine kurgulanmış, sadece ses getirmeyi, üzerinde çokça konuşturmayı hedefleyen reklam yapmak, marka başarısı için asla yeterli değildir. Sektördeki onlarca rakibin içinden sıyrılıp bir markanın hedef kitlesine ulaşabilmesi ve bu kitlenin kalbine ve aklına aynı anda ve aynı etkiyle dokunabilmesi gerçekten de oldukça kritik bir aritmetik işidir. Bu nedenle, doğru hedef kitlenin belirlenmesi esas ve önceliklidir. Belirlenen hedef kitlenin gerçek iç görüsüne ulaşıp, stratejik olarak belirlenen yol doğrultusunda uygun marka tavrı ile yaratıcılığı bir arada ve uyum içinde ortaya koymak gerekir. 32 / marketing europe & anatolia
Bizim sektörümüz eleman sağlama konusunda görünmez kuvvetli bir istihbarat ağına sahiptir. Diğer sektörlerde olduğu gibi head-hunter firmaları hizmet veremez bir türlü reklam sektörüne.
şitli seminer ve eğitimlere girer. Çok büyük kazanımlarla, heyecanla ve istekle döneriz oradan. Bu da işlerimize hemen yansır. Hatta bunları sadece kendimize saklamaz, ilham aldığımız ve dünya reklamcılığının gidiş hatını belli eden örnekleri bir sunumla markalarımızla da paylaşırız ki onlar da bizlerle aynı heyecana kapılsınlar, böylece işlerimizi birlikte daha da ileri götürebilelim diye… - Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir? Bizim sektörümüz eleman sağlama konusunda görünmez kuvvetli bir istihbarat ağına sahiptir. Diğer sektörlerde olduğu gibi head-hunter firmaları hizmet veremez bir türlü reklam sektörüne. Concept’te hem kreatif hem de yönetim, marka ekibi açısından oldukça kuvvetli bir ekip çalışıyor şu an. Bizim işimizde en önem verdiğimiz ve yatırım yaptığımız kısımdır çalışanlar… Ekibimizin memnuniyeti ve ajansımızın sektördeki imajı sayesinde eleman bulmakta zorlanmayız. Çalışılmak istenen bir ajans olduğumuz için ihtiyaç duyduğumuz bir pozisyon olduğunda bunu sadece kendi ekibimize duyurmamız genelde hep yeterli olmuştur.
Röportaj - Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Maalesef karşılayamıyorlar… Halen sektörümüzde çalışan kişilerin bir çoğu reklamcılık dışı bölümlerden mezun olmuş insanlar. - Yerli firmalar reklam bütçelerini hazırlamada ne kadar bilinçli? Yerli firmalar son dönemde kurumsallaşma alanında önemli çaba gösteriyorlar. Bu çabalar, özellikle pazarlama alanında çalışan ekiplerin reklama bakışını da oldukça ileri götürmüş durumda. Bir zamanlar yaşanan sıkıntıların gün geçtikçe azalıyor olduğunu görmekten mutlu oluyoruz. - Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç
Yerli firmalar son dönemde kurumsallaşma alanında önemli çaba gösteriyorlar. Bu çabalar, özellikle pazarlama alanında çalışan ekiplerin reklama bakışını da oldukça ileri götürmüş durumda.
talepler neler? Bizim bugüne kadar markalarımızdan gelen bizi şaşırtan talepler pek olmadı, bizim için imkansız diye bir şey olmadığı için olsa gerek. Ama eminim bizim onları şaşırtan istek ve taleplerimiz olmuştur. Mesela; Anadolu’da yaygın bir markamız hakkında daha fazla bilgi alabilmek ve hissedebilmek adına, bir haftasonu ajanstan 30 farklı kişi, 30 farklı şehre günü birlik giderek markayı yerinde kendi gözlerimiz ile görerek, oradaki kişilerle yüz yüze görüşerek derinlemesine bilgi alarak dönmüşlüğümüz vardır. “Tüm şubelerinizi 1 günde gezmek istiyoruz” demek tabiî ki markamızın bir ajanstan duymayı pek de beklemediği, ilginç bir talep olsa gerek ….
marketing europe & anatolia / 33
Köşe Argün Albayrak / argun@uckisiler.com
(transformatör)
Hangi Reklam; İnsan algısı çok karmaşık bir mekanizma değil. Muhtesem ancak ‘davranışsal özellikleri’ son derece yalın. Beynimizde kendi uyaranlarımız var ve bu uyaranlar sayesindeyaşamımızda etkin olan öncelikleri bir sıraya koyuyoruz ve ona göre tepkilerimiz oluşuyor. İşte reklam ilminin derinlikliklerinde de bu basit formül var... Basit ama anlamlı bir görsel-veya ‘çat diye kafaya kazınacak bir söz’ veya marka ismi... hep bunun için.
köşke mi çekilecek? Başabakan kim olacak? – Aziz Yıldırım ve transferler – UEFA. Altun aşağu, borsa yukarı, euro sağa, dolar sola... 2B-bu tapular kimlere kaça gidecek- köprüler tek şerit, Eyüp; ‘ONE LOVE’ gozel-bira istemezük dedi. Kapıda bira satıı... Madonnanın kaslı kıçı, Ajda inşaat vinç kulesiyle seyircinin üstünden uçtu. Kuzey çok üzüldü- Kardo sizce yaşar mı? – gettiiiii mematiiiiii... Fatmagülü kim.... ! Yalan dünya, batsın bu dünya.... tiranay da tirinay, lüm lüm ley....
Markaların toplum üzerinde çok çok etkin olabilmek adına atmak zorunda kaldığı taklalar hep bu yüzden ! Algılarda İşte bunlar sadece bir çırpıda aklıma gelenler, daha binlercesi mevcut. kalıcı ve pozitif bir yere sahip olmak için... Tüm bu toplumsal iletişim ve etkileşim bombardımanı içinde bir de markalar var... Rengarenk, hiç bir şey olmamış gibi mutlu, pozitif bla bla... Ama oradaki tehlike bir başka; paylaşmaya çalıştığım gibi – insanların algı aritmetiği içinde ‘markaların iletişimleri’ ister istemez çok gerilerde kalıyor. Algılarda yer edebilmek ancak çok sık –doğru yayılmış/planlanmış frekans ve çok net ‘satış önermeli Hayır diyenler olabilir; O zaman hepimizin yaşadığı şu kü- iletişimden’ geçiyor. Ha, bir de çok kallavi bütçelerden.... Yani;‘100 değil, 99.9 TL’ mantığı veya GSM’cilerle – Bançük örnek yararlı olabilir.: kacıların – sıcak para odaklı – 25 sn’yi geçmeyen iletişimGündüz berbat sıcaktı ve 5 yıldır her gününüzü birlikte leri buna en iyi örnek... geçirdiğiniz sevgilinizden ayrıldınız. Eve geldiniz, depresyona beş kala ve sıkıntıdan açtınız televizyonu ! Ha- Böylesi bir ortamda – marka değeri / jenerasyonlar araberlerde kazalar ölümler, sonra reklamlarda çok yakışıklı sında kurduğu emosyonel bağ ne olacak... Olmayacak veya güzel bir insanoğlu... Bunlar sizi harekete geçirir mi tabii ki ! Çünkü orada-reklamvari süslerle toplumu galeya? Gözyaşı döker veya ‘ah hemen almalıyım’ der misiniz? na geitren, altı boş siyasi kavgalar var. Dünyanın direttiği Yoksa ‘depresyona iki kala televizyonu kapatıp, müzik mi olmadık saf tutmaların neresinde olduğunuz gerçeği var... Anlaşamayan toplumlar, toplum için topluluklar, topluluklar koyarsınız... ? içinde bizimle ‘top gibi’ oynayanlar var... Gelelim konumuza; tabii bu son derece bireysel bir durum... Diyebilirsiniz ki; bir marka milyonlara sesleniyor, bir Kitabımda; Zaman ‘gerçek reklamın ve reklamcıların’ şahlanma dönemi zamanı demiştim. Haklıyım; eminim ! Çünkü kişiyi kaybetti çok mu? Çok haklısınız ama... Aması var: bu zor ve karmaşık kaos içinde insanların tek ihtiyaç duyTürkiye’de ve dünyada son on yıl-markaların ikinci, üçün- duğu şey ‘DEĞER KATACAK TAZE FİKİR-TAZE ÜRÜN’... cü plana düştüğü bir dönem olarak tarihe geçti. Dünya de- YANİ YARATICI BİR İLETİŞİM. ğişiyor ve bu değişim ağırlıklı bizim coğrafyamızda fena biçimde hissediliyor. Ortadoğudaki kızgın güneşi bombalar Yoksa tüm değerler gibi bizlerde tasfiye olacağız. Bıraktıdaha da ısıtıyor, Arapların baharı bitmek bilmiyor, Avrupa ğımız miraslar da büyük bir itinayla hayatları mahveden fave ABD krizle boğuşuyor ama karşısında da kuvvetli bir izlere gidecek. Çocuklar yine gariban... Ne yapsak hepsini ‘Mimar Sinan Camiisinin önüne mi koysak... Bu ara marka Çin, Rusya, İran ittifakı görüyor... değeri çok iyi ! Biz mi ? Başlıyorum: 4+4+4 – bozuk süt – oluum bak git – Düşen uçak ama herşey havada – TOKİ’yi su bastı. Mil- Markalar size söylüyorum, Reklamcılar siz anlayın ! leti sinir... PKK –KCK-Ergenekon-Balyoz-çekiç-tornavidahavanda su... Recep Tayyip kansermiş-bırakacak mıDedik ya; İnsan algısı o kadar da karmaşık değil. Örneğin İnsan; olayın bir reklam unsuru mu yoksa-toplumsal bir olay mı yoksa bireysel bir gündelik konu mu olduğunu çok ayırt etmiyor. Onun ayırt ettiği şey; ne-ne süre ile algısında birinci sıraya yükselmiş, ne derece bir etki oluşturulmuş gibi temel bir anlatımla açıklanabilir.
marketing europe & anatolia / 35
Kampanyalar
Pepsi, Ramazan Sofrası...
Pepsi’li ilk reklam filminde yaptığı dans ile adından hayli söz ettiren Azra Akın, bu kez Ramazan kampanyası için kamera karşısına geçti ve iftar sofrasını kendi elleriyle kurdu. Yalova “Su Düşen Şelalesi”nde gerçekleştirilen çekimler için suyun içerisinde bir Pepsi İftar sofrası hazırlandı. Yönetmenliğini Umut Aral’ın yaptığı Pepsi reklam çekimlerinde kendi elleriyle Ramazan sofrası kuran Azra Akın’ın özellikle böreklere dokunmamak için epey zorlandığı görüldü. Azra Akın, “Pepsi Yaşatır Seni” sloganıyla çekilen yeni reklam filmi buluşmasını şöyle anlattı: “Aile bambaşka” “Her reklam filmi çekiminde ayrıca heyecanlanıyorum fakat bu seferki bir aile buluşması, aile sofrası oldu. Çok sıcak ve çok içten bir ortamda keyifle rol oynadım ” Yalova’da gerçekleştirilen Pepsi reklam çekimlerine Yalova halkı da büyük ilgi gösterdi. Azra Akın da bu ilgiyi karşılıksız bırakmayarak onlarla sohbet etti ve minik hayranlarıyla da resim çektirmeyi ihmal etmedi. Reklam filminde ailesini canlandıran tüm oyuncu arkadaşlarıyla da sıcak ve samimi diyaloglar kuran Akın, yaşlı rol arkadaşının başörtüsünü düzelterek kendisine yardımcı oldu.
Reklam Künyesi: Reklamveren: PepsiCo Reklamveren Temsilcisi: Ceren Onbulak, Gözde Kütük, Merve Erdinç Reklam Ajansı: Alametifarika Yaratıcı ekip: Emrah Karpuzcu, Kenan Ünsal, Ozan Özüm Özbey, Oğuzhan Atlıman. Özgür Öztürk, Can Çelikbilek, Seden Padır,Taner Ardalı, Erkul Yazgan, Zeynep Ordu, Sertuğ Alptekin, Berkay Tahmaz, Çağrı Ark Yönetmen: Umut Aral Prodüksiyon Şirketi: Atlantik Film Postproduksiyon Şirketi: Filimişleri Müzik: Jingle House Kullanılan Mecralar: TV, sinema,POP marketing europe & anatolia / 37
Kampanyalar
Bir bardak çay ailedir... Çaykur’un Müslüm Gürses’le başladığı reklam filmi serisi, “Evet, Bir Bardak Daha Çay İstiyorum” kitabının yazarı ve Türkiye dostu Katharine Branning ile devam ediyor. Müslüm Gürses’le iftara konuk olan Katherine Branning, iftar sonrası yapılan çay sohbetinde aile bireylerini hoş bir dille anlatıyor. Türk ailesinin temel yapıtaşları olan gelin, görümce ve kayınvalide ilişkisine yaptığı göndermeler ile Branning evin damadı ve çocukları için de Türk halkının çok seveceği cümleler kullanıyor. Reklamın Künyesi Reklamveren: Çaykur Reklamveren Yetkilisi: Yavuz Sütlüoğlu Reklam Ajansı: M.A.R.K.A. Ajans Başkanı: Hulusi Derici Kreatif Ekip: Zeynel Özer, Doğan Mirdoğan, Ruhi Topçuoğlu Müşteri İlişkileri: İlkay Ünlü, Beril Mardin, Efe Aksoy Ajans Prodüktörü: Sarper Soyuret Prodüksiyon Şirketi: Kala Yönetmen: Kıvanç Baruönü Müzik: Jingle House
Profilo, LowFrost buzdolapları... Profilo Dayanıklı Ev Aletleri’nin, LowFrost buzdolaplarını 829 TL’den sunduğu kampanyası için hazırlanan reklam filmi yayına girdi. Profilo Dayanıklı Ev Aletleri, LowFrost buzdolabı kampanyasını reklam filmi ile duyuruyor. Profilo LowFrost buzdolaplarının 829 TL’den başlayan fiyatlarla sunulduğu mesajı veriliyor. Reklam Filmi Künye: Reklamveren:Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu, Elif Birim Kayaman Ajans: Rafineri Marka: Profilo Dayanıklı Ev Aletleri Adı: Temmuz Buzdolabı Satış Filmi – LowFrost Süre/ Boyut: 22” Yaratıcı Yönetmen: Ufuk Uslu, Orkun Demirelli, Ayşe Bali Metin Yazarı: Setenay Ozcan Yıldırım Sanat Yönetmeni: Öznur Söylem Marka Tanıtımı: Gökhan Öziş, Rida Kıraşı, Melis Şenol Stratejik planlama: Canan Pehlivanoglu, Can Çalışkan Ajans prodüktörü: Selen Tezol Jingle: Jingle Jackson - Emre Irmak
38 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
Shell AutoGas uzmanları... Otomobilinizin performansı yeteri kadar yüksek değilse, nedeni kullandığınız otogaz olabilir. İşte bu fikirden hareketle hayata geçirilen Shell’in yeni reklam filmi, Shell AutoGas ile birlikte sahip olunan kalite ve uzmanlığın altını çiziyor. Tüketicilere Shell AutoGas’la çıkacakları tüm yolculuklarda içlerinin %100 rahat olabileceği mesajı veriliyor. Reklam Künyesi: Reklamveren: Shell & Turcas A.Ş Reklamveren Yetkilisi: Ahmet Başaranoğlu, Sevcan Kahraman Reklam Ajansı: JWT Londra & Manajans / JWT Prodüksiyon Sirketi: Karma Film Yönetmen: Daniel Borjesson Müzik: Ömer Özgür (Jingle Jungle)
Meslek Avcısı... ALICE BBDO’nun Mercedes-Benz Türk için Happy Digital ile birlikte hayata geçirdiği Meslek Avcısı uygulamasında, kullanıcılar Mercedes Atego’yla birlikte yapılabilecek meslekleri bulmacanın içinden bulmaya çalışacak. Bulmacanın içinde gizlenmiş en fazla mesleği en kısa sürede bulan oyuncular, Mercedes’ten hediyeler kazanacaklar. İnternette hoş vakit geçirirken aynı zamanda bilgi dağarcığınızı da artırabileceğiniz bu kolay oynanabilir oyun, ayrıca son derece cazip ödüller içeriyor. Meslek Avcısı uygulamasını App store’dan indirerek veya www.meslekavcisi.com’a girerek oynayabilirsiniz. Reklam Künyesi: Marka: Mercedes-Benz Türk Marka temsilcisi: Başak Demiryumruk Dikici, Sema Töre Ürün: Atego kamyon Dijital Ajans: Happy Digital Reklam ajansı: Alice BBDO Müşteri ilişkileri grubu: Aslı Önal, Aylin Tüzüner Stratejik Planlama: Mehmet Aksu Yaratıcı grup: Ali Burak Erkan, Cem Öztürk, Zeynep Yalçınkaya, Umut Pehlivanoğlu, Aylin Çelik
marketing europe & anatolia / 39
Mas
Gezi
sal diyarı Osaka... Japonca adını oluşturan kanji karakterler “güneş” ve “köken” anlamına geldiği için Japonya “Doğan Güneşin Ülkesi” diye anılıyor. Üç binden fazla adası bulunan Japonya’ nın yüzölçümünün % 97’ sini bu adalar oluşturuyor. Depremleriyle sürekli gündeme gelen bu ülkenin en yüksek dağı olan Fuji ise bir yanardağ.
Fotoğraflar ve yazı Seval Duban Vize istemeyen bir ülke daha; Japonya Kardeşimin Osaka’ ya gideceğini duyunca hemen “beni de götüüüürrrrr” diye zırlamaya başlayınca kıyamayıp beni de aldı yanına. Japonya oldum olası çok merak ettiğim bir ülkedir. Hele bir de Universal Studios işin içinde olunca daha da cazip hale geliyor. Japonca adını oluşturan kanji karakterler “güneş” ve “köken” anlamına geldiği için Japonya “Doğan Güneşin Ülkesi” diye anılıyor. Üç binden fazla adası bulunan Japonya’ nın yüzölçümünün % 97’ sini bu adalar oluşturuyor. Depremleriyle sürekli gündeme gelen bu ülkenin en yüksek dağı olan Fuji ise bir yanardağ. Sanki felaketler ülkesi. Güneşin ülkesi değil de felaketler ülkesi. O kadar felakete rağmen süreçler içerisinde can kaybı olmaması hayranlık uyandırıyor. Ülkenin başkenti Tokyo. Fakat ben Osaka’ ya gittiğim için oradan, daha çok da Universal Studios’ dan bahsedeceğim. Aslında Japonya hakkında çok fazla yazacak şey var ama sizi sıkmak istemiyorum şimdi. Çok enteresan gelenekleri olan bir toplum. Şogunları, geyşaları, sanat anlayışlarıyla çok renkli bir toplum. Yıllar boyunca farklı farklı dönemlerde çok ilginç yaşantılara ve kültürlere sahip olmuş Japonya. Benim en çok ilgimi çeken dönem ise Heian dönemi, 900’ lü yıllar. Bir za-
manlar “Yastıkname” adında bir kitap okumuştum. Sarayda imparatoriçenin nedimeliğini yapan Sei Şonagon, hep başucunda tuttuğu “defterine” aklına esen her şeyi yazmış: Tanık olduğu küçük, sıradan olayları, anılarını, önemli bulduğu konulardaki fikirlerini; hoşuna giden gitmeyen, muhteşem ya da moral bozucu bulduğu, kalp atışını hızlandıran ya da asabını bozan, “gıcık” ya da hayran olduğu şeyleri... O dönemler Japonya’ da kadınların egemen olduğu dönemlermiş. Bu ayrıntı nedense hep örtbas edilip yazılmış. Tüm kararları kadınlar verirmiş. Belki de o yüzden nesiller boyu o dönemden hep övgüyle sözedilmiş. Vaktiniz olduğunda “Yastıkname” yi okumanızı tavsiye ederim. Çok eğlenceli ve güzel bir kitap. Gelelim konumuza. Ne diyorduk Osaka. Osaka, Japonya’nın en büyük adası olan Honşu’nun Kansai Bölgesi’ndeki Osaka Körfezi’ne dökülen Yodo Nehri’nin döküldüğü yerde bulunan Japonya’nın Tokyo’dan sonraki en büyük şehri. Demiş vikipedi Osaka için. 12 saatlik uçuşun ardından Osaka’ ya vardık. Yol çok uzun olduğu için can sıkıcı olabiliyor tabii. Fakat uçaktan aşağıyı seyretmek bir süreliğine eğlenceli olabiliyor. Osaka’ ya gittiğimizde öğleden sonraydı. Otele yerleştikten sonra kısa bir tur attık şehirde yürüyerek. Osaka marketing europe & anatolia / 41
Gezi
pırıl pırıl, tertemiz bir şehir. Binalar son derece modern fakat bazı sokaklarda filmlerde görmeye alışık olduğumuz Japon mimarisine özgün evler de var. Bazı sokaklar dar olduğu için otopark sorunan son derece teknolojik çözüm üretmişler. Kat otoparkı. Ama bizim bildiğimiz cinsten değil. Asansörlü katlı
42 / marketing europe & anatolia
Sanırım gelen turistlere biraz Japonya kültürü bulaştırmak istemişler. Hemen çakma kimonomu giyip kelp çayımı hazırladım.
otopark. Teknolojinin ileri olduğu ülkelerde çözümler de son derece teknolojik oluyor demek. Sokaklarda bir başka güzel şey ise sıcak kahve bulabilme imkanı. Plazalarda ve metrolarda görmeye alışık olduğumuz kola otomatlarından Osaka sokaklarında bolca var. Fakat bunlardan sıcak kahve almanız da mümkün. Japon halkı pek ki bir küçük olduğu için bazı araçları da kendileri gibi küçük üretmişler. Etrafta minicik tek kişilik otomobiller görmek mümkün. Sokaklarda aylak aylak dolaştıktan sonra otelimize geri döndük. Odaya girip de etrafa alıcı gözle bakınca yatağın üzerindeki kimono dikkatimi çekti. Ama bu biraz çakma kimono olmuş. Sanırım gelen turistlere biraz Japonya kültürü bulaştırmak istemişler. Hemen çakma kimonomu giyip kelp çayımı hazırladım. Kelp bir çeşit yosun. Ondan çay yapıyorlar ve Japonya’ da çok meşhur. Hemen her yemeğin yanında kasede geliyor. Tadı deniz suyu gibi. Cape Town’ da bolca görmüştüm bu yosunlardan. Hatta alıp eve getir-
Gezi
miştim ama annem pis kokuyorlar diye çöpe atmıştı. Ülke teknolojinin çok ileri olduğu bir yer olunca bu hayat stantardını da arttırıyor sanırım. Klozetler de bile bir sürü düğme, sıcak soğuk su var. Sanırım bunlarda iç ve dış yıkama mevcut. Kelp çayımı da içtikten sonra hemen yatıp uyudum. Çünkü yarın büyük gün. Universal Studios’ a gideceğim. 2001 yılında açılan U.S.’ da 9 tane aktivite parkı var. 2014’ te onuncu park eklenecek ve orası da Harry Potter etkinlik alanı olacak. Etkinlik alanlarının dışında show yapılan parkların sayısı da 10’ u buluyor. U.S. aslında izlediğimiz bir çok filmin platformunun bulunduğu bir eğlence parkı. Bir çok filmin simüle edildiği bir park. 1 saatlik yolculuğun ardından bu muhteşem parka vardık. Hafta sonu olması sebebiyle park girişi oldukça kalabalıktı, tabii buna Noel arefesi olması da etkendir muhtemelen. Bizde sıraya girip giriş biletimizi aldıktan sonra parka giriş yaptık. Ben çocuklar gibi şendim. Hayranı olduğum Elmo’ yu kapı girişinde görünce daha bir mutlu oldum. Park girişinde çizgi filmlerde gördüğünüz kahramanlar karşılıyor sizi. Benim
Parkın içindeki binalar ve ortam gerçekten çok çok güzel. Harika görünüşlü binalar, restaurantlar, nehir, oyun parkları. şansıma ağaçkakan Woody düşerken kardeşiminkine Betty Boo düştü. Kardeşimi çok beğenmiş olacak ki epey bir süre esir aldı. Parkın en ürkütücü etkinliği roller coaster sanırım. Hemen hemen tüm parkın üzerinden dolaşıyor. Bu sayede parkın büyük bir kısmını görmüş oluyorsunuz tepeden. Parkın içindeki binalar ve ortam gerçekten çok çok güzel. Harika görünüşlü binalar, restaurantlar, nehir, oyun parkları. Burada bir çok filmin simülasyonu da yapılıyor. Örneğin örümcek adam. Sinema gibi bir yere giriyorsunuz. Sonra bir arabaya biniyor ve gözlüğünüzü takıyorsunuz. İşte herşey ondan sonra başlıyor. Örümcek adamın buz adam ve profesör ahtapotla savaştığı oyunun içindesiniz. Profesör ahtapot sizin içinde olduğunuz arabayı gökdelenin üzerinde aşağı fırlatıyor ve siz serbest düşme yapıyorsunuz. İnanılmaz ürkütücü. O
sırada örümcek adam sizi havada yakalıyor. Tam sizi yere indirecekken buz adam çıkıyor sahneye. Örümcek adam buz adama sağlam bir yumruk sallıyor, buz adam parçalara ayrılıyor ve siz o buz taneciklerini üzerinizde hissediyorsunuz. Son derece adrenalin salgılatan bir simülasyon. Zaman zaman insan kendini kaybedik ciyaklayabiliyor. Fakat içeride görüntü alamıyorsunuz. Fotoğraf ve kamera yasak. Serbest olsa da pek kimsenin çekebileceğini sanmıyorum. Kalp atışlarımızın düzene girmesi için biraz etrafta turluyoruz. Askerlerin dansını izliyoruz. Normale döndükten sonra Back to the Future filminin setine giriyoruz. Burada da yine bir arabaya binip gözlük takıyorsunuz ve olay ondan sonra başlıyor. Fakat Örümcek adamdan sonra arabaya binerken korkar oldum. Hafif stres içersindeyken başladı simülasyon. Son hızla uzayda yolculuk yapıp yıldızlar arasında süzüldük. Fakat ben orada kendimi tutamayıp ciyaklamaya başladım. Uzayda roketleyince hafif tırsıyor insan. Sonra doktor Emmett ve Marty ile karşılaşıp seyehata devam ettik fakat ben de film koptuğu için gerisini pek hatırlamıyorum. Sonunda bir daha arabaya binmeyeceğim diye söylene söylene çıktım dışarı. Tekrardan sakinleşmek için turladık. Pembe Panter’ in mekanında takılıp kahvemizi içtik. Orada dolanırken bir arkadaşım aklıma geldi. Pembe Panter isteyen oğluna oyuncak almaya giden arkadaşım oyuncakçıya gidip, Pembe Panter’ı alıyor ve kasiyer’ e gidip “bunun erkek için olanından yok mu ?” diye soruyor. Konuyu anlayamayan kasiyer hayretler içerisinde bakarken, arkadaşım “bunun mavisi yok mu” diye soruyor. Sonra da sabit duran en güzel arabaları gezdik. Sonra sıra geldi Jaws parkına. Neyse ki bunda kapalı bir şeye binmimarketing europe & anatolia / 43
Gezi
yorsunuz. Bu sefer bir tekneye bindik ve gölde dolaşmaya başladık. Aheste aheste gölde dolanırken dibimizden dev bir köpek balığı teknenin yanından yukarı fırladı. Tekne o kadar çok sallandı ki deniz delisi olan ben acayip korktum. Offfff yaaaa, nedir benim çektiğim diye söylenmeye başlamıştım ki kapalı bir mekana daldı tekne. Arkamızdan da Jaws. Eğlenmeye mi geldik eziyete mi diye sorgularken tekrar dışarı çıktık. Ohhh be diyordum ki, Jaws bizi mideye indirmek üzereyken biri dişlerinin arasına elektrik kabolarını sokuşurdu. O sırada etraf yanık ve duman koktu. Gerçekten Jaws’ ın saldırı anını yaşadım. Oradan zor attım kendimi ve bir daha etkinlik parkına girmemeye karar verdim. Sakinleşip kendime gelmek için nehir kenarında yürüyüş yaptım. Hatta dolanırken Kızılderili’ ye bile denk geldim. Mim Kemal Öke’ nin Kaderle Dans kitabını okuduktan sonra onları daha çok sever oldum. Sokaklarda dolanırken Terminatör filminin hatıra eşyalarının satıldığı bir mağazaya denk geldik. Oradan metal bir plaka alıyorsunuz sonra onu bir kutuya atıyorsunuz. Makina onu işliyor ve üzerinde bir logo ile size geri veriyor. Onları aldıktan sonra kardeşim baktı ki orada 44 / marketing europe & anatolia
Tekne o kadar çok sallandı ki deniz delisi olan ben acayip korktum. Offfff yaaaa, nedir benim çektiğim diye söylenmeye başlamıştım ki kapalı bir mekana daldı tekne.
da etkinlik var, girelim dedi. Ben “hayııııııııırrrrrr”, diyerek etrafta tutunacak yer aradım. Ama kardeşim “sen istedin buraya gelmeyi” diyerek beni zorla içeri soktu. Şu an bu satırları yazarken bile o stresi yaşıyorum. Ve biz yine bir arabaya oturduk. Allahım bitmedi bu araba çilem. Orada da Kyle ile Terminatör arasında geçen çatışmada zor kurtardık paçayı. Bir savaş alanının içerisinde o heyecanı yaşattılar sağolsunlar. Zor bela kendimi dışarı attıktan sonra Route 49 filminin setine gittik. Çok şükür ki burada araba yok. Normal bir platforma binip yürüyerek bir fabrika sahasına giriyorsunuz. Sonra olanlar oluyor. Yangın, patlamalar, duman.... O sırada yangından etkilenen platform aşağı düşüyor, üzerinde siz varken. Neyse ki dibi bulmadan havada asılı kalıyor. İhfaiye geliyor, ortalık karışıyor sonra da çok şükür diyerek oradan çıkıyorsunuz. Tabii bunları yaşarken ömrünüzden ömür gidiyor. Ben bu günlü bu kadar yeter diyerekten otele dönmek istiyorum. Otele gidip duş alıp temizlendikten sonra dışarı çıkıp yemek yedik. Ama ne yediğimizden çok emin deği-
Gezi dünyam aydınlandı. Haagen Dazs buraya da el atmış. Dondurmalarını bulmak mümkün. Fakat buradakilerin şeker oranı çok düşük, tatlısı insanı kesmiyor. Yine şeker ihtiyacımı karşılayamadan otele dönüp uyumak zorunda kaldım. Ertesi gün yine Universal S.’ Ye gideceğiz. Sabah kalkıp otelde kahvaltımızı ettik. Tabii ki de kahvaltı da hayal kırıklığı. Neyse ki domates, salatalık ve omlet var. Peyniri çok seven biri olarak bu ülkede süt ürünü tüketilmiyor olmasını kınadım. Kahvaltı büfesinde beyaz peynir görünümlü kare kare kesilmiş kütleleri görünce çok sevinmiştim. “amanın peynir var burada” diyerekten. Alıp da lim. Çünkü restaurantdakilerin hiç biri İngilizce bilmiyor ve menüler kanji karakterleriyle yazılmış. Yemeklerin tadı tatlı, ekşi, tuzlu. Alışık olduğumuz damak tadına ters ama çok lezzetli. Fakat restaurantların çoğunda tatlı yok.Osaka yemekleriyle de ün yapmış bir şehir. Yemekten sonra da nehir kenarında dolaşıp yaşadığım stresi atmaya çalıştım. Şehir içinde çok fazla köprü var. Yodo Nehri bir çok kola ayrılmış denize dökülmeden. Bu nehirler sayesinde de şehir çok güzel bir görüntüye sahip. Noel yaklaştığı için heryerde ışıklı süslemeler var. Caddelerde dolanırken Mercedes bayiinde çok eski bir model gördük. Kaç yılına ait olduğu bilmiyorum. Fakat sanıyorum oldukça eski bir tasarım. Aracın ön kısmında hemen hemen hiç bir şey yok. Motor ön kısımda konumlanmış. İlginç bir model. Yemekten sonra tatlı yiyememenin verdiği üzüntüyle sokaklarda dolaşırken açık bir market bulup, “oleeeyyyy” diyerek daldım içeri. Hemen rafları karıştırıp tatlı bir şeyler aramaya başladım. Fakat yine kanji karakterleri yüzünden aradığımı bulamadım. Neyse ki dolaplardan birinde dondurma buldum da
Peyniri çok seven biri olarak bu ülkede süt ürünü tüketilmiyor olmasını kınadım. Sanırım süt ürünü tüketmedikleri için hepsinin bi lokmacık boyu var. Bir de bacakları 8 şeklinde.
tadına bakınca peynir değil, pirinç lapası olduğu farkedince şok yaşadım. Suratımdaki ifade korkunçtu. Sanırım süt ürünü tüketmedikleri için hepsinin bi lokmacık boyu var. Bir de bacakları 8 şeklinde. Bir başka gözlem daha, kadınlar burada çok yüksek topuklu ayakkabılar giyiyorlar fakat, 2 -3 numara büyük ayakkabıları. Yürürken lap lap ses çıkarıyor ayaklarından. Neden böyle giyindiklerini hala merak etmekteyim. Tatminsiz kahvaltıdan sonra yine Uni-
marketing europe & anatolia / 45
Gezi
versal S.’ ye doğru yola çıktık. Yine kalabalık olan gişelerden geçip parka attık kendimizi. Park içerisinde en görkemli etkinlik alanlarından biri de Jurassic Park. Bunda raylar üzerinde giden bir araç var. Yaklaşık 20 kişi biniyor. Fakat binenler oradan yağmurluk satın alıp öyle biniyor. Biz ne alaka olduğunu çözemeyip, almadık yağmurluk. Bir de heyecanlı olur diye gidip en öne oturduk araçta. Jurassic Park bence buradaki en eğlenceli etkinliklerden biri. Önce parkın içinde gezip etrafında dolaşan otobur dinazorları görüyorsunuz. Sonra park alanına doğru ilerliyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki etobur olanlar kilitli oldukları yerden kaçmış, size saldırmaya çalışıyorlar. Çok heyecanlı. Sonra karanlık tünellerden geçiyorsunuz. Gerçekten çok ürkütücü. Epey bir zaman heyecanla dolandıktan sonra, raylarda giderken karşıdan kocaman bir dinazor çıkıyor. Sonra üzerinize saldırıyor. Tam ağzını açıyor, araç içine giriyor ve sonrasında da araç serbest düşmeyle mideye iniyor. Fakat o karanlığın sonunda mide değil su var. Araç suyun içine girip de sırılsıklam olunca neden yağmurluk giydiklerini anladık. 46 / marketing europe & anatolia
Jurassic Park etkinlik alanında mangalda pişmiş kocaman butlar satılıyor. Hem çok kocaman hem de çok lezzetli.
Hava soğuk olduğu için üşümeye başladım. Acilen üzerimdeki lerin kuruması gerekiyordu. O yüzden en yakındaki tuvaletleri bulup el kurutma makinalarına kolumu bacağımı, kafamı sokup bir nebze de olsa kuruttum. Jurassic Park etkinlik alanında mangalda pişmiş kocaman butlar satılıyor. Hem çok kocaman hem de çok lezzetli. Sapını peçeteye sarıp tutuşturuveriyorlar elinize. Hangi hayvan olduğunu bilemiyorum ama son derece lezzetliydi. O kadar ıslandıktan sonra bari bir de Su Dünyası filminin etkinlik alanına gidelim. Burada herhangi bir atraksiyon yok. Amfi gibi bir yerde oturup izliyorsunuz sadece. Adamlar oraya film seti gibi yer kurmuşlar orada filmin bir kısmını yeniden canlandırıyorlar. Ama şov Japonca olduğu için hiç bir şey anlamıyoruz. Adamlar birbirleriyle çatışıyorla. Jet skilerden yapılma araçları var, onlarla suyun içinde birbirlerini kovalıyorlar, silahlar patlıyor, bombalar atılıyor ve siz bu karmaşanın içinde yer alıyorsunuz. İnsan çok derece tırsıyor. Ne oluyoruz yaaa, demeketen alamıyorsunuz kendinizi. Eğlence
Gezi
yerinden çok stres yeri burası. Tabii bu adamlar suda cirit atarken sizi de ıslatıyorlar hafiften. Eğlence parkının son günü çok sulu geçti. Atraksiyonlu parklar bitince dolaşmadığımız yerleri gezip şovları izlmeye başladık. Park içerisinde çeşitli oyun alanları da mevcut. İsteseniz oralarada da vakit geçirebiliyorsunuz. Mekan içerisinde kocaman bir gölün içerisinde de hava karardıktan sonra Peter Pan şovu var. Biz de göl kenarındaki yerimizi alıp izlemeye karar verdik. Çok güzel, ışıl ışıl bir alan kurmuşlar göl içine. Kocaman bir de yelkenli var. Tabii yine bir şey anlamadan şovu izledik. Havalarda uçan Wendy, Peter Pan gerçekten çok güzeldi. Ama burada bir süre sonra ortalık karıştı ve iş macera ve aksiyona dönüştü. Yine patlamalar çatlamalar ve dumanlar. Ve nihayet bugün de bitti. Akşamları park ışıkların da etkisiyle bir masal diyarına dönüyor. Parkı dolaşmayı bitirip otelimize geri döndük. Ertesi gün şehri dolaşıp alış veriş yaptık. Eskiden bazı yerlerde 1 milyoncular vardı. Çin’ den gelen her türlü eşya sa-
Ve nihayet bugün de bitti. Akşamları park ışıkların da etkisiyle bir masal diyarına dönüyor.
tılırdı, 1 milyona. Osaka’ da da 100 yenciler var. Her şey 100 yen. 100 yen, 1 dolara denk geliyor. Burada araba tentesinde tutun da Japon yapıştırıcısına kadar her şey var. Ülke enteresan olunca satılan şeyler de enteresan oluyor. Alış veriş faslını bitirip şehrin sokaklarını dolaşalım dedik. Burada dikkat çeken bir başka şey de metro duraklarında çok fazla kafe ve barın olması. Japon halkı, hisli, gururlu, her şeyi içine atan hassas toplum. Kimse kimseyle bir şey paylaşmıyor. Kimse sorunları konuşmuyor. Sonradan bakmışlar ki alkol alınca içlerini döküyorlar. Demişler ki bari toplu taşımaların olduğu yerler kafe barlar yapalım. İnsanlar iş çıkışı orada sosyalleşsinler. Bu zihniyetle bir çok yere kafe bar açılmasını desteklemişler. Şimdi insanlar iş çıkışında oralarda takılıp kanka oluyorlar. İçip, dertleşip sosyalleşiyorlar. Bizim burada olsa nasıl olurdu diye sorup eğlenebiliyor insan. Biz de bu mekanlardan birinde sosyalleşip otelimize geri döndük. Ertesi gün biraz daha şehir gezisinden sonra evimize geri döndük.
marketing europe & anatolia / 47
Sinema Ali Erdem Ekşioğlu
The Dark Knight Rises...
( reklam arası sinema)
Batman filmlerinin ünlü yönetmeni Christopher Nolan’ın yazdığı ve yönettiği film 27 Temmuz Cuma günü Türk seyircisiyle buluştu. Christopher Nolan’ın yanında yine
Şu ana kadar işlenen çoğu Batman filmindeki ölümcül düşmanlar Batman’i ya kurnazlıklarıyla ya ordularıyla ya da büyük silahlarıyla yenmeye çalıştı ama teke tek
Batman filmlerinde yazarlık yapan Jonathan Nolan ve David S. Goyer görev aldı. Warner Bros. Pictures, DC Entartainment, Legendary Pictures ve Syncopy şirketlerinin prodüksiyonunu yaptığı film 250 milyon dolara mal oldu. Film teknik ekibi dışında kamera önünde güçlü oyuncu kadrosuyla da ilgi çekiyor. Oscarlı oyuncu Christian Bale (Bruce Wayne-Batman), “Leon” (Stansfield) ve “The Fifth Element” (JeanBaptiste Emanuel Zong) filmlerinin yıldızı Gary Oldman (Commissioner Gordon), ünlü Oyuncu Anne Hathaway (Selina-Catwomen), tecrübeli oyuncu Morgan Freeman (Fox), iki oscarlı başarılı oyuncu Michael Caine ve Tom Hardy (Bane) filmin yıldızları arasında yer aldı. Film Amerika, İngiltere ve Hindistan’ın farklı yerlerin çekildi.
dövüşte ona karşı durabilecek kimse yoktu, Bane hem zekası hem de gücüyle Batman’e daha denk bir düşman. Film ayrıca insanların umutsuzken bir umut damlası için yapabileceklerinin sınırı olmadığını da gösteriyor. Bu umut damlasına ulaşınca ise daha zafere çok yol olsa da sanki çoktan kazanmış gibi sevindiklerini ve bunun bazılarını daha zayıf bazılarını ise daha güçlü kıldığını gösteriyor.
Film klasik bir Batman hikayesine sadık kalarak işlenip bazı temel duygu ve içgüdüler üzerine kurulmuş. Film kendini kapatan bir insanın ne kadar yüksekte olursa olsun düşüşe geçebileceğini ve kendini ispatlamadıkça ona inanan insanların bile ona yardım edemeyeceğini gösteriyor. Christopher Nolan’ın çektiği son Batman filmi olduğu için serideki bütün açıklıklar ve merak uyandıran sorular da cevaplanıyor. Filmi diğer Batman filmlerinden ayıran başka bir etken ise kötü adamın Batman’i teke tek dövüşte de alt edebilecek olması.
48 / marketing europe & anatolia
Batman, The Dark Knight karakter olarak çok gösteriş meraklısı ya da övgüye ihtiyaç duyan bir kahraman değil. Daha çok insanların onun varlığından güven duymasını onu örnek almalarını ondan ilham almalarını isteyen bir karakter. Bruce Wayne ise insanlara ve dünyaya yardım etmeye kendini adamış ve bunu yaparken de biraz gösteriş yapmanın bir zararı olmadığını düşünen bir karaktere sahip. Yani Batman ve Bruce Wayne ne kadar aynı kişi olsalar da farklı olan şey sadece kıyafetleri değil. Batman kostümü, Bruce Wayne in giydiği bir kıyafetten daha çok kendi başına başka bir karakter. Film IMAX seçeneği ile sinemalara girdi. 2 saat 44 dakika süren aksiyon-gerilim filmini kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Kültür - Sanat
Marilyn Monroe sergisi... İtalya’nın köklü moda evi Salvatore Ferragamo, sanatın ve modanın kalbi olan Floransa’da bulunan kendi müzesinde, popüler kültür ikonu Marilyn Monroe’yu “Marilyn” adlı sergisiyle ölümsüzleştiriyor. Moda dünyasında sadece koleksiyonlarıyla değil sanata olan bağlılığıyla da dikkat çeken Salvatore Ferragamo, efsanevi yıldız Marilyn Monroe’ya ithafen gerçekleştirdiği “Marilyn” adlı sergisiyle son günlerde adından sıkça söz ettiriyor. 28 Ocak 2013 tarihine kadar Floransa Salvatore Ferragamo Müzesi’nde sanat severler ve Marilyn Monroe tutkunlarıyla buluşacak olan sergi, 7 ay süreyle ziyaretçilerine nostalji yaşatacak. Eşsiz serginin küratörlüğünü Steffano Ricci ve Sergio Risaliti gerçekleştirerek müzenin mistik atmosferini ortaya çıkardı. Marilyn Monroe’nun tutkunu olduğu markanın, özel hayatı ve filmlerinde giydiği 30 kült modeli tasarlanan cam fanuslarda sergiledi.
Medya Okulu 2012...
Yenikapı fotoğrafları...
Medya Derneği’nin düzenlediği “Medya Okulu 2012” eğitim programının notları kitaplaştırıldı. Gazete, televizyon, radyo, dergi, haber ajansı, internet gibi medyanın farklı alanlarında görev almış 27 ismin mesleki deneyimlerini paylaştığı eğitim programının notlarından oluşan kitap, medya sektörünü daha yakından tanımak isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı niteliğinde. Gazeteciliğe Giriş, Haber Yazma Teknikleri, Söyleşi / Röportaj Teknikleri, Son Dakika ve İnternet Haberciliği, Tematik Radyoculuk, Genel Yayın Yönetmenliği, Televizyon Programcılığı, Felaket Zamanlarında Gazetecilik, Ankara Gazeteciliği, Dış Haberler, Ekonomi Haberciliği, Yazı İşleri, Adliye Muhabirliği, Spor Muhabirliği, Magazin Muhabirliği, Araştırmacı-Soruşturmacı Gazetecilik, Gazeteciler için Sosyal Medya Araçları, Yurttaş Gazeteciliği, Gazeteciler için Mobil Teknolojiler, Görüntü ve Kamera Teknikleri, Sayfa Tasarımı, Dergicilik, Fotoğraf. Medya Okulu 2012 kitabının elektronik versiyonu www.medyadernegi.org adresinden ücretsiz indirebilirsiniz
Yenikapı’da başlayan Marmaray ve Metro projeleri inşaat alanında ortaya çıkan Theodosius Limanı kalıntıları son yılların en dikkat çekici arkeolojik buluntuları olarak kabul ediliyor. İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi ekibi tarafından yürütülen kazıda, Theodosius Limanı buluntularının ortaya çıkarıldığı ilk anlarda, kazı alanında çalışan arkeologlar tarafından çekilen fotoğrafların yer aldığı ‘Yenikapı’nın Eski Gemileri’ sergisi Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor. Günümüzden yaklaşık 1000-1500 yıl öncesine ait kalıntıların, gün yüzüne çıkarıldığı ilk anlarda çekilen, fotoğraflarından oluşan sergide; İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivinden seçilen toplam 31 adet fotoğraf, 12 batığın bire bir ölçekli foto-mozaik çıktısı ve biri 3 boyutlu olmak üzere toplam 4 adet liman ve batık illüstrasyonu yer alıyor. Ayrıca sergide, kazı bölgesindeki araştırmanın uzmanlar tarafından aktarıldığı, bir video belgesel yayınlanıyor.
50 / marketing europe & anatolia
Kültür - Sanat
Doğaya Özen Göster...
Romantik Asiler...
Dünya Çevre Günü kapsamında yürütülen “Kendinize Gösterdiğiniz Özeni Doğaya da Gösterin” kampanyası kapsamında “#doğayaozengoster” hashtag’iyle Twitter’da “trending topic” olan projenin daha önce hiçbir yerde sergilenmeyen fotoğraflardan oluşan sergisi 28 Temmuz – 06 Ağustos tarihleri arasında İstanbul Optimum Outlet’te ziyaretçilerle buluşuyor. “Doğaya Özen Göster” isimli sergide, bu sosyal sorumluluk projesine Mehmet Turgut’un objektifinin karşısına geçerek destek veren 10 ismin fotoğrafları yer alıyor. Bu isimler; Deniz Akkaya, Levent Yüksel, Nefise Karatay, Elif Dağdeviren, Oben Budak, Bedük, Gülşen, Nazlı Tolga, Muazzez İlmiye Çığ ve bu proje için bizzat kamera karşısına geçen Mehmet Turgut.
Kendilerini ‘Romantik Asiler’ olarak tanımlayan, müzisyen/ DJ kimliğiyle tanınan Arkın (Mercan Dede) ve ressam Carlito Dalceggio’nun 1 Eylül - 5 Ekim tarihleri arasında yeniden sanatseverlerle buluşacak. Sanatçılar, Borusan Müzik Evi’nde herkesi içsel bir devrime ve aydınlanmaya davet etti. Daha önce defalarca müzik ve resmi bütünsel bir performansa dönüştüren projelerde yan yana çalışan ikili, “Revolution Revelation” adlı sergide ilk kez iki görsel sanatçı olarak bir araya geldi. Arkın ve Carlito, sergiye aklı değil gönlü karıştırdıklarını söylüyor. “Revolution Revelation” sergisinde “revolution” temasını Carlito Dalceggio, “revelation” temasını ise Arkın (Mercan Dede) temsil ediyor. “Revolution” yani “devrim” yeni bir bilinç düzeyine ulaşmak için egodan kurtulmaya, kabuklardan ve maskelerden sıyrılmaya bir davet niteliği taşıyor. “Revelation” yani “perdelerin kalkması” ise bunu izleyen ve tamamlayıcısı olan içsel dönüşümü tarif ediyor.
Kalemin Dilinden... Dilinden’ sergisi 2-10 Ağustos tarihlerinde Binbirdirek Sarnıcı’nda Avea’nın katkılarıyla sanatseverlerle buluşacak Avea’nın bir kültür hizmeti olarak sunduğu “Kalemin Dilinden” Hat Sergisi, 2-10 Ağustos tarihlerinde Binbirdirek Sarnıcı’nda ücretsiz olarak 09.00 - 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. Hattat Mahmut Şahin’in eserlerinden oluşan “Kalemin Dilinden” Hat Sergisi, kültürümüzün en büyük değerlerinden biri olan hat sanatının, hayatımızdaki, geleneğimizdeki, iç dünyamızdaki yerini çarpıcı örneklerle anlatıyor. Avea bu Harfleri, okuma aracı olmaktan öteye taşıyarak birer güsergiyle kültürel mirasımızı yaşatmayı ve gelecek nesillere zellik anıtı haline getiren, hat sanatının çarpıcı yönlerini, aktarmayı hedefliyor. güzelliklerini ve anlamını gözler önüne seren ‘Kalemin
marketing europe & anatolia / 51
Nostalji
52 / marketing europe & anatolia