marketing europe & anatolia Sayı:012

Page 1

marketing Tarih: Ekim 2012 Sayı: 12

europe & anatolia

ezberbozacısı

Hayatı yenilemek gerek!

revizyon

Genç Reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 2

transformatör

AKP Kurultayı ve reklam değeri:

sı a rk di... a m me k ür t et T r 0 a 0 1 alm 1W



İçindekiler

marketing europe & anatolia Sayı: 12 Tarih: Ekim 2012

Kısa Kısa

İmtiyaz Sahibi Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. e-mail: eksantrik@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşler Müdürü Elvin Ekşioğlu e-mail: elvin@eksantrik.com P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.

Röportaj

ezberbozacısı

Haber ve Fotoğraflar Agency Europe & Anatolia Katkıda Bulunanlar Oğuzhan Akay Kağan İşmen Argun Albayrak Ali Erdem Ekşioğlu Seval Duban

02 - 11

17

Reklam Dünyası

revizyon

Danışman Abdullah Ekşioğlu

12 -15

19

21

Röportaj

22 - 25

İlan Rezervasyon Melis Deniz Yayın Türü Süreli Yayın

transformatör

Yönetim Yeri Agency Europe & Anatolia Merkez Mh. Perihan Sk. Cansu Ap. No:120/5 Şişli - İstanbul - Tr. Tel: +90 555 233 24 41 e-mail: meadergi@gmail.com marketing europe & anatolia Agency Europe & Anatolia tarafından Süreli yayınlanan bir e-dergidir. Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki görüşler ve hukuki sorumluluk yazarlara aittir. Bu derginin yayınlanma sürecinde hiçbir ağaç zarar görmemiştir.

27

Kampanyalar

Gezi

36 - 43

Reklam Arası Sinema

Kültür –Sanat

29 - 35

44

46 - 47

Nostalji

48

mobil: m-mea.eksantrik.com http://www.facebook.com/meadergi Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur. marketing europe & anatolia / 1


Kısa Kısa

Tetra Pak’ın Türkiye’deki 40. yılı...

Tetra Pak Türkiye’ye gelişinin 40. yılını, İzmir’de bulunan fabrikasında gerçekleştirdiği 25 milyon Euro’luk yeni yatırımla kutluyor. Dünyada gıda işleme ve paketleme çözümlerinin önde gelen şirketlerinden Tetra Pak, Türkiye’yi ihracatta bölgesel üs olarak daha önemli bir konuma getirme kararı aldı. Müşterilerine daha yenilikçi ve esnek çözümler

sunan ve kapasitesini 6 milyar adede çıkaran Tetra Pak yeni yatırımla birlikte aralarında Tetra Gemina® Aseptik ve Tetra Prisma® Aseptik ürünlerinin de yer aldığı inovatif paketler üretecek. Dünyanın gıda işleme ve paketleme çözümleri lideri Tetra Pak, Türkiye’deki faaliyetlerini 40 yıldır aralıksız sürdürüyor. Türkiye’ye gelişinin 40. yılını yeni yatırımlarla kutlayan Tetra Pak, İzmir’de bulunan paketleme malzemesi fabrikasında yeni bir laminatör makinesini hizmete soktu. Yeni VT laminatör, Türkiye ve Kafkaslar’daki müşterilere inovatif ambalajların daha kısa sürelerde teslim edilmesini ve Ortadoğu bölgesine de ihraç edilmesini sağlayarak üretim kapasitesini yüzde 20 oranında artıracak. Bu artışın önemli bir bölümü bölgedeki ülkelere ihraç edilecek. Üretime 2013 yılının Ocak ayında başlayacak yeni laminatör, üretim kapasitesini 5 milyar paketten yaklaşık 6 milyar pakete çıkaracak. Yeni yatırım, başta Tetra Prisma® Aseptik, Tetra Gemina® Aseptik ve Tetra Brik® Aseptik Helicap 23 paketler olmak üzere her tür ve boydaki Tetra Pak paketini lamine edebilme özelliğine sahip.

Türk Telekom’un “3D vizyonu”... Türk Telekom’un yeni Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, Türk Telekom’un “3D vizyonu” olarak adlandırdığı bakış açısını “Dijital yaşam dönüşümü”, “Değer odaklı mükemmel müşteri hizmetleri ” ve “Dünyaya açılım ve bölgesel büyüme” olarak açıkladı. Türk Telekom Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, Türk Telekom’un yeni döneme 3D vizyonu ile girdiğini ifade ederek “Teknolojik altyapımızı hayatın her alanına dokunan çözümler ile destekleyerek Türkiye’nin dijital dönüşümüne katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bu hedefi bölgesel büyüme ve mükemmel hizmet anlayışı ile tamamlayacağız” şeklinde konuştu. Dijital çözümlerin günlük hayatın parçası olduğunu belirten Tahsin Yılmaz “Türkiye’nin teknolojik altyapısını sağlayan şirket olarak geleceği biz şekillendirmek istiyoruz. Eğitim2 / marketing europe & anatolia

de, sağlıkta, eğlence ve enerji alanları dahil olmak üzere birçok alanda değer katacak teknolojilerin geliştirilmesinde öncülük edeceğiz” dedi. Yılmaz “Türk Telekom, yaptığı yatırımlar ile Türkiye’nin iletişim altyapısını en ileri teknolojilere hazır hale getirdi. Şimdi zaman, bu altyapı üzerinden yaşamı dönüştürme zamanı, hayatın her alanında çözümler üreterek dijital şehirler kurma zamanı. Hayatı kolaylaştıracak çözümler ile yaşamımızdaki dijital dönüşümü gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu dönüşümü desteklemek için hedefimizi sürdürülebilir yatırım ve teknoloji eko-sistemi olarak belirledik” diye konuştu. Türk Telekom’un bölgenin iletişim ve veri köprüsü olduğunu vurgulayan Tahsin Yılmaz, şirketin büyümesini destekleyecek satın almalar ile bölgede büyüme için de fırsat kollayacaklarının altını çizdi ve “Akıllı büyüme stratejimizle bölgede gücümüzü artırmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde bölgesel bağlantı merkezi olma yönündeki çalışmalarımızı güçlendirecek işbirliklerine ve yatırımlara odaklanacağız.


Kısa Kısa

Enerji zirvesi... Atlantik Konseyi’nin bu yıl 15-16 Kasım tarihlerinde düzenleyeceği Enerji ve Ekonomi Zirvesi’ne, dünyanın enerji ve ekonomi politikalarına yön veren liderler ve özel sektör temsilcileri katılıyor. Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve Teknoloji Bakanı Philipp Rösler, Irak Kürdistan Bölgesi Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami, Birleşik Arap Emirlikleri Enerji Bakanı Muhammed Bin Dhaen Al Hamli, ABD eski Milli Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brzezinki ve Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Fatih Birol’un da aralarında bulundugu üst düzey katılımcıların yer alacağı zirve, dünyanın gözünü İstanbul’a çevirecek. Geçen yıl Atlantik Konseyi Enerji ve Ekonomi Zirvesi (Atlantic Council Energy & Economic Summit) artık her yıl kıtalararası bir köprü niteliği taşıyan İstanbul’da düzenlenecek.

WEBIT 2012...

Teknoloji çağının en yenilikçi şirketleri, sektöre yön veren en güvenilir araştırma ve danışmanlık firmaları, iletişim dünyasının liderleri ve ünlü CEO’lar, dijital dünyada EMEA’nın yükselen yıldızı İstanbul’da bir araya geliyor. 10-11 Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek Webit 2012, dijital, telekomünikasyon ve inovasyon dünyasının öncü isimleri ile yatırımcı ve girişimcileri İstanbul’da buluşturuyor. Google, eBay, Unilever, BBC, Coca-Cola, Microsoft, Facebook, Yahoo! gibi birçok markanın üst düzey yöneticilerini bir araya getiren Webit, bu yıl İstanbul’da 60 ülkeden toplam 6000 delegeyi ağırlayacak.

Sberbank, DenizBank satın aldı... Sberbank of Russia (“Sberbank”) DenizBank A.Ş. (“DenizBank”) hisselerinin %99.85’ini satın alma işlemini tamamladı. 8 Haziran 2012’de Sberbank’ın DenizBank hissedarları Dexia NV/SA ve Dexia Participation Belgique SA (hepsi birlikte “Dexia”) ile satın alma görüşmelerine başlama haberinin ardından geldi. Sberbank’ın stratejisinin uygulanmasında büyük bir adımı temsil eden bu satış işlemi, hızla büyüyen Türk bankacılık sektörüne girişine de olanak veriyor. Satın alma fiyatı 6,469 milyon TL (bugünkü kurlarla yaklaşık 2,790 milyon euro). Yıl sonuna kadar Sberbank Dexia’ya, 1 Ocak 2012 ile 28 Eylül 2012 tarihleri arasında DenizBank’ın net aktif değerindeki artışa göre, kapanış sonrası söz konusu olabilecek birtakım düzeltmelere tabi ve azami 433 milyon TL ile sınırlı olmak üzere ilave bir tutar daha ödeyecektir. 30 Haziran 2012 itibariyle BDDK konsolide finansal tablolarına göre, 47,906 milyon TL aktife, 34,082 milyon TL kredi hacmine (leasing ver faktoring alacakları dahil olmak üzere), 30,001 milyon TL müşteri mevduatına ve 5,036 milyon TL öz kaynağa (14 Milyon TL’lik azınlık his-

sesi hariç) sahip olan DenizBank; konsolide aktif bazında Türkiye’nin 6. büyük özel bankası ve 9. büyük bankası konumunda. DenizBank 2012’nin ilk altı ayında 334 milyon TL net kar elde etti. Bu satın alma işleminde, Deutsche Bank, Rothschild ve Sberbank CIB (eski adıyla Troika Dialog) Sberbank’a finansal danışmanlık hizmeti sundu. Linklaters LLP ve Taboglu, Sberbank’ın hukuk danışmanlığını yaptı. KPMG, Sberbank adına finansal ve vergisel incelemeleri yürüttü. Barclays ve J.P. Morgan ise Sberbank’ın İcra Kurulu’na bu işlemle ilgili uygunluk görüşü sundu. marketing europe & anatolia / 3


Kısa Kısa

Dardanel, Alaaddin Adworks’de...

Dardanel, yeni yapılanma sürecinde reklam çalışmalarını tek bir çatı altında toplama kararı alarak Eylül ayından itibaren ton balığındaki markası Dardanel için de reklam şirketi Alaaddin Adworks ile çalışmaya başladı. Faaliyet gösterdikleri alanlarda her zaman lider marka olmak hedefiyle hareket ettiklerini belirten Dardanel Satış ve Pazarlama Direktörü Özgür Zeybek; “Alaaddin Adworks ile bir yıldır Mister No ve Dardenia markalarında süregelen işbirliğimizi, tüm grup markalarını tek bir çatı altında toplayarak sürdürmeye karar verdik. Yeni markalarımız Mister No ve Dardenia ‘nın, Alaaddin Adworks ile elde ettiği başarı grafiğini, yıllardır konserve ton balığı pazarının lider markası Dardanel ile de sürdüreceğimize ve başarılı iletişim kampanyaları gerçekleştireceğimize inanıyoruz.” dedi.

Excel, Karaca Home’un iletişim ajansı oldu...

Porselen sektöründe Türkiye’nin köklü firmalarından Karaca’nın yeni ev tekstili markası Karaca Home’un iletişim çalışmalarını Excel İletişim Danışmanlığı üstlendi. Ev tekstili sektörüne iddialı bir giriş yapan Karaca Home’un stratejik iletişim danışmanı Excel İletişim oldu. Fleishman-Hillard’ın Türkiye temsilcisi olan Excel İletişim, Karaca Home’un iletişim faaliyetlerinin danışmanlığı, planlaması ve uygulamasını yürütecek.

Tadım’a yeni atama..

Arzum, Proximity’de...

Türkiye kuruyemiş pazarında 41 yıldır hizmet veren Tadım’ın yeni Pazarlama Müdürü Bahar Zinler oldu. Marmara Üniversitesi Ekonometri Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında Kent Gıda’da İstatistik ve Raporlama Yöneticisi olarak kariyerine başlayan Zinler, daha sonra Cadbury Türkiye’ye geçerek, Tüketici ve Pazar Araştırmaları Müdürü, Kıdemli Ürün Müdürü ve Avrupa Bölgesi Şeker Kategorisi İnovasyon Müdürü pozisyonlarında çalışmıştır. Tadım Pazarlama Müdürlüğü görevinden önce Kraft Foods’ta Pazarlama Müdürü- İnovasyon olarak görev yapan Zinler evli ve bir erkek çocuk sahibidir. Çok iyi derecede İngilizce bilen Bahar Zinler, başarılı kariyer hayatını Tadım Pazarlama Müdürü olarak sürdürmektedir.

Küçük ev aletlerine getirdiği devrim niteliğindeki yenilikler, sunduğu pratik çözümler ve geliştirdiği teknolojilerle adından sürekli söz ettiren Arzum, sosyal medya konusunda uzman Proximity İstanbul ile yeni bir işbirliği başlattı. Küçük ev aletlerinde sektörün lideri olan Arzum’un Facebook ve Twitter sayfaları bundan sonra Proximity İstanbul tarafından yönetilecek. Gıda Hazırlama, Pişirme, Kızartma, İçecek Hazırlama, Ütü, Temizlik, Kişisel Bakım, Bebek Bakımı ve Diğer Ürünler kategorilerinde 250 farklı ürün çeşidine sahip olan Arzum’un sosyal medyada yer alan sayfalarının yönetimi Proximity İstanbul tarafından gerçekleştirilecek.

4 / marketing europe & anatolia


Kısa Kısa

Mercedes-Benz A-Serisi artık Türkiye’de...

Business Cup 2012...

Mercedes-Benz Türk, kompakt sınıftaki iddialı oyuncusu yeni A-Serisi’ni, Maslak Re-Fresh The Venue’de, “Yeni bir neslin kalp atışları... Duyuyor musun?” sloganı ile basın lansmanı yaptı. MercedesBenz Türk Direktörler Kurulu Başkanı Wolf-Dieter Kurz ve Otomobil Pazarlama ve Satış Müdürü Şükrü Bekdikhan’ın yeni A-Serisi’ni basın mensuplarına tanıttı. Mercedes-Benz, tasarımı ve dinamik ruhu A-Serisi’nin, daha ilk bakışta göze çarpan en belirgin özelliklerini oluşturuyor. A-Serisi’nin sportif dış tasarımı ve yüksek kaliteyi yansıtan iç tasarımı ile kendine özgü karakteri, Mercedes-Benz’in yeni tasarım stratejisini yansıtıyor. Yeni A-Serisi, çok sayıda farklı seçenekle kişiselleştirilebilen temel teknik özelliklerin yanı sıra, müşterinin kişisel zevklerine hitap edecek 3 farklı tasarım konsepti ile sunuyor; “Urban”, “Style” ve “AMG Sport”.

Türkiye ve Kıbrıs’ın en büyük halı saha ligi olma özelliğini taşıyan iddaa Rakipbul Ligi’nin organizatörü Fairplay Organizasyon, sadece şirket çalışanlarından oluşan 80 takımın katılacağı, stresten uzak, centilmence ve eğlence dolu yepyeni bir futbol organizasyonu gerçekleştiriyor. Fairplay Organizasyon tarafından Ekim-Aralık ve NisanHaziran dönemlerinde olmak üzere yılda 2 kez organize edilecek turnuvanın önümüzdeki ilk etkinliği, 7 Ekim’de start alacak. 7 Ekim–2 Aralık tarihleri arasındaki 9 haftalık süreçte pazar günleri saat 10.00-18.00 saatleri arasında oynanacak. Business Cup 2012’nin il etaplarının şampiyonlarının belirlenmesinin ardından 8-9 Aralık tarihlerinde Türkiye Finalleri gerçekleştirilecek. Business Cup 2012, İstanbul, Ankara, Bursa ve İzmir’de 20’şer şirket takımının katılımı ile düzenlenecek. Business Cup Futbol Ligi’nde yer alan katılımcı şirketler, en az 2 aylık sigortalı çalışanlarını oynatabilecekler

Sosyal Medya Derneği...

BEYOFF Off Road...

Teknoloji ve internetin hızlı ve etkileyici değişimini, medyanın sosyal hayata etkilerini uluslararası boyutta takip edebilmek, sosyal medyayı kolektif, bağımsız ve açık sözlü tarzıyla kullanabilmek için kısa adı USMED olan Uluslararası Sosyal Medya Derneği İstanbul’da kuruldu. Genel Sekreter Salih Çaktı Türkiye özelinden başlayarak tüm dünyada sosyal medya kazanımlarının artmasını, sosyal medya çalışanlarının teknik yönden desteklenmesi ve gelişiminin sağlanması, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, sosyal medyanın diğer işkollarıyla entegrasyonun başarılı bir şekilde planlanması ve USMED’i Türkiye’nin dünya çapında sembol sivil toplum kuruluşlarından biri haline getirmeyi hedeflediklerini ve sosyal medyaya emek veren, ilgi duyan, sosyal medya alanında çalışmalar yapmak isteyen kişi ve kuruluşları USMED’e davet ettiklerini belirtiyor.USMED hakkında detaylı bilgi www.usmed.org.tr adresinden edinilebilir.

Şehirin karmaşasından sıkılan insanların hafta sonları soluklanmasını sağlayan ve doğaya kaçışını kolaylaştıran Off Road araçları bir çok kişinin hobisi haline geldi. BEYOFF Off Road Kulübü sezonun ikinci yarışını 6 ve 7 Ekim tarihlerinde Riva’ da düzenliyor. Tüm Türkiye’ den Off road severlerin katılımıyla gerçekleşen bu yarışlarda farklı şehirlerde yaşayıp da aynı hobiyi paylaşan bir çok kişiyi de bir araya getirip kaynaştırıyor. Bu yarışı diğerlerinden farklı kılan bir diğer özellik ise bayanlar etabı. İlk kez BEYOFF Off Road Kulübü tarafından düzenlenen bayanlar klasmanı son derece ilgi uyandırıyor ve son derece çekişmeli sahnelere tanık oluyor. 5 yıldır geleneksel olarak düzenlenen BEYOFF Off Road oyunlarının hazırlıkları tam gaz sürüyor. Üstelik yine geleneği bozmadan ve daha çok bayanın yarışmayıcıyı konuk etmei planlıyor. marketing europe & anatolia / 5




Kısa Kısa

100 Türk markası 1 Walmart etmedi...

Brand Finance’in yeni araştırma sonuçlarına göre, son 5 yılda ilk 100 Türk markasının toplam değeri, beş yıllık ortalamada 28 milyar dolar çıktı. Burada en dikkat çekici nokta ise 100 Türk markasının, Brand Finance’in Mart ayında açıkladığı “Dünyanın En Değerli 500 Markası” listesinde 38.3 milyar dolarlık pay ile 5. sırada yer alan WalMart’ın marka değerine bile erişememiş olması. Brand Finance, bu kez 2012 yılındaki tüm araştırma verilerinden derlediği “Türkiye’nin En Değerli Markaları 2012” sonuçlarını açıkladı. Araştırma, Türkiye’nin marka stratejisiyle ilgili sorunlarını ortaya koyarken, farklı sektörlere yeniden devinim kazandırarak Türkiye’nin geleceğine yönelik rotasını bir kez daha çizdi. 100 Türk markası 1 Walmart etmiyor Son 5 yılda ilk 100 Türk markasının toplam değeri beş yıllık ortalamada 28 milyar dolar çıktı. Burada en dikkat çekici nokta ise 100 Türk markasının, Brand Finance’in Mart ayında açıkladığı “Dünyanın En Değerli 500 Markası” listesinde 38.3 milyar dolarlık pay ile 5. sırada yer alan WalMart’ın marka değerine bile erişememiş olması. Aynı araştırmada geçen yıla oranla bazı düşüşlere de dikkat çekiliyor: Geçen yıl 100 Türk markasının toplam değeri 33 milyar dolar iken, bu yıl kur farkı nedeniyle bu rakam 27 milyar dolara düştü. Değeri 1 milyar doların üzerinde olan marka sayısı geçen yıl 12 iken bu sene 10’a geriledi. İlk Üçte Kanatlanan Bir Marka 8 / marketing europe & anatolia

150’yi aşkın firma üzerinde yapılan araştırmada veriler ilk 100’e giren firma üzerinden değerlendirildi. Araştırma sonuçları, 2012 yılında Türkiye’nin en değerli markasını Türk Telekom olarak belirledi. Böylece Türk Telekom, dördüncü kez Türkiye’nin en değerli markası seçildi. Bu yıl büyük bir başarıyla ikinci sıraya yerleşen marka ise Türk Hava Yolları (THY) oldu. Üçüncü sırada Akbank yer aldı. İlk üçü takip eden markaların ise sırasıyla; Türkiye İş Bankası, Turkcell, Anadolu Efes, Garanti, Arçelik, Yapı Kredi Bankası ve OMV Petrol Ofisi olduğu belirtildi. Çözüm: Turquality marka yönetim üssüne dönüşmeli Basın toplantısında olumlu gelişmelerin yanı sıra marka sahiplerinin karşılaştığı ortak sektörel sorunlar ve eksikler de masaya yatırıldı. Toplantıda konuşan Brand Finance Türkiye Direktörü Muhterem İlgüner, araştırma verilerini dikkate alarak sektörlerin geleceğine yönelik çizdikleri yol haritasında marka değerinin yükseltilmesi konusuna en büyük vurguyu yaptıklarını ifade ederek bu yönde devlet politikalarının da geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Toplantıda, “10 yılda 10 dünya markası” sloganıyla yola çıkan Turquality’nin küresel bir marka yaratması yönünde beklentiler de dile getirildi. İlgüner, “Karar vericilerin politika üreticilerin üzerinde düşünmesi gereken bir tablo bu. Çünkü temel bir ikilemle karşı karşıyayız. Hizmet sektöründe çok değerli markalarımız var ama bir türlü kendi coğrafyamız dışına çıkamıyor, marka değeri oluşturamıyoruz. Bu değeri neler oluşturur, bu değeri nasıl yüceltiriz? Bunları hesap etmeliyiz. Türkiye’nin kendi markalarını değerli kılabilecek ülke stratejilerini geliştirmesi ve o yolda hangi iş kollarının ülke için cazibe ve rekabet anlayışı vadettiğini hesap ederek bu kolları destek ve teşvik programına dâhil etmesi gerekir. Turquality’den beklentimiz budur. Ülke bazında bu sorunu nasıl çözeceğimizin kararını verip bu yolda ilerlemeli ve sloganımızı belirlemeliyiz: Ölçebilirsem kontrol ederim. Kontrol edebilirsem yüceltirim.” Diğer yandan Türkiye’nin ithalat ve ihracat dengesizliğini ortadan kaldırmak gerektiğini belirten İlgüner, pazarlama ve tüketiciyle doğrudan ilintili ve marka gibi fiziki olmayan varlıkların payı arttıkça, bu dengesizliğin de Türkiye’nin lehine giderileceğini söyledi.




Kısa Kısa

Kadınlar takdir edilmek istiyor... Bingo, yeni ürünü Bingo Dynamic Bulaşık Deterjanı’nı 2000 Türk kadını ile yaptığı araştırma sonuçları ile üretti. Bingo Dynamic 2000 Türk kadını ile yaptığı araştırma sonuçlarındaki “Anlaşılmıyorum” yanıtı karşısında yeni ürününü “Seni Anlayan O” sloganıyla kadınlara sundu. Hayat Kimya Ev Temizlik Ürünleri Kategori Pazarlama Müdürü Gülhan Eğilmez, Türkiye ev bakım sektöründeki gelişmeler, kadınların bulaşık deterjanından beklentiler, Bingo markasının yenilenen imajı, sloganı ve yeni ürün serisi ile ilgili açıklamalar yaptı. Bingo’nun marka imajını 25’inci yılında kadının istediği yönde değiştirdiğini belirten Eğilmez, “Bingo Dynamic olarak GFK ile 500 kadınla bire bir evlerde görüşerek; TNS ile de 1500 kadının katılımı ile anket düzenleyerek 2000 kadınla yaptığımız anket sonuçları bize hem kadınların temizlik anlayışları hem de kullandığı ürünlerin kendini nasıl hissettirdiği açısından ilginç sonuçlar verdi” diye konuştu. Anketler ile temizlik anlayışları ve “Seni anlayan kim?..” konulu araştırmalar yaptırdıklarını belirten Eğilmez, yanıtları şöyle anlattı: “Kocam beni anlamıyor” “Seni en çok kim anlar?” ve “Seni en az kim anlıyor?” soruları için ise ilginç bir profil ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Seni en çok kim anlar sorusuna kadınların yüzde 40 “komşum-arkadaşım”, yüzde 20’si kuzen-abla gibi eş yaşlarda akraba, yüzde 15’i ise annem diye yanıt verdi. Ancak bu rakamlarda en ilginç sonuç “Seni kim anlamıyor?” sorusuydu. Kadınların yüzde 48’i kocam yanıtını verirken, yüzde 20’si babam-ağabeyim, yüzde 23’ü ise ergen düzeyindeki çocuğum diye yanıt verdi.” Kadınlar çalışmaktan memnun Eğilmez şu bilgileri verdi: “2000 kadın üzerindeki “Seni kim anlar” araştırmamızda ayrıca Türk kadınının kendisini nasıl tanımladığını ve nasıl bir hayali olduğunu da araştırdık. Ankete katılan 700 çalışan kadının yüzde 70’inin çalışmaktan mutlu olduğu yanıtını aldık. Çoğunluk çalışmayan kadının evde köreldiği, kendini bıraktığı, sıkıntıdan sürekli temizlik yaptığı ifade ediliyor. Ankete katılanların yüzde 50’si çalışıyor olmanın kadına toplumda bir yer ve saygı sağladığına yönelik soruya “evet yanıtı” verdi. Çalışan kadınların yüzde 30’u ise çalışmaktan mutlu olmadıklarını belirtirken, buna gerekçe olarak hem iş hem de ev sorumluluğunun altında ezildiklerini belirttiler.” Eşler ile iletişim kopuyor

Ankete katılan 1000 ev kadının ise bir Aile’nin tüm işlerini üstlendiğinin ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Ev kadını ise çalışan kadınların tam aksine, Ailede tüm işleri birinci derecede üstleniyor. Bu yöndeki soruya ev kadınlarının yüzde 75’i “evet” yanıtı veriyor. Özellikle yaşı ileri kadın ev işlerini tek başına üstlenmekten yılmış durumdalar ve hayatı, sorumlulukları eşit paylaşmak en büyük hayalleri. Evli kadınların yüzde 50’den fazlası “Eşi ile iletişimi sorulduğunda “az” yanıtını veriyor. Pek çok hanımın hayatında “eşi çok yakın değil”. Özellikle ileri yaş grubunun eşleri ile iletişimleri çok zayıflamış durumda ve bu durumdan mutsuzlar.” “Seni en çok kim anlar?” ve “Seni en az kim anlıyor?” soruları için ise ilginç bir profil ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Seni en çok kim anlar sorusuna kadınların yüzde 40 “komşum-arkadaşım”, yüzde 20’si kuzen-abla gibi eş yaşlarda akraba, yüzde 15’i ise annem diye yanıt verdi. Ancak bu rakamlarda en ilginç sonuç “Seni kim anlamıyor?” sorusuydu. Kadınların yüzde 48’i kocam yanıtını verirken, yüzde 20’si babam-ağabeyim, yüzde 23’ü ise ergen düzeyindeki çocuğum diye yanıt verdi.” Kadınlar takdir edilmek istiyor Ev kadınlarının yüzde 50’sinden fazlası için temizlik ve yemek konusunda takdir edilme ihtiyacı olduğunun görüldüğünü belirten Eğilmez, “Kadınların yüzde 60’ı yemek konusunda çocuklarının takdirini önemsiyor. Bu oranda eş yüzde 30 düzeyinde.Temizlik konusunda ise kadınların yüzde 65’i için arkadaş-komşu takdiri çok önemli.Yüzde 30’u ise anne-kayınvalide gibi aile büyüklerinin takdirini önemsiyor.” Dedi. Kadınların hayali bile başkası için… Kadınların hayallerinin temelini ise çocukları oluşturduğunu belirten Eğilmez, “Hayalleri genelde başkalarının üzerine, çocuğun okuyup iş güç sahibi olması gibi. Kendilerini ilgilendiren hayalleri olsa da pek çoğu bunları gerçekleştirecek imkanları olduğunu düşünmemekteler, biraz kaderci, kabullenici bir yanları var” dedi. Anket sonuçlarına göre Türk kadınının hayalleri için verdiği yanıtlar şöyle: Eşi ile hayatın yükünü eşit paylaşma Yüzde 20 Ev sahibi olma Yüzde 40 Para için eşinin “eline bakmama”/bir işlerinin olması ya da iş hayatına geri dönme Yüzde 30 Dünyayı, farklı ülkeleri gezme Yüzde 10 Kadınlarla yapılan anketin sonucunda kadının kendini tarif ettiği kişilik ile hayal ettiği kişiliğin birbirinden çok farklı olduğunun ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Araştırmanın sonucunda kadının, özgür, her istediğini yapabilen, ekonomik olarak bağımsız, kendine güvenen, başkaları tarafından dinlenen, fikirlerine önem verilen, toplumda söz sahibi, hem iyi bir kariyer sahibi hem aile sahibi olmak istedikleri ortaya çıkıyor. Ancak kendilerini tarif etmelerini istediğimizde ortaya çıkan profil çok farklı. Kadınlar, istekleri başkalarının isteğine bağlı, hayalleri bile genelde başkalarının üzerine olan, hayatını çocuklarına adanmış, ekonomik olarak bağımlı olarak karşımıza çıkıyor” dedi. marketing europe & anatolia / 11


YaĹ&#x;ama t


Röportaj

tasarım katmalı... Üç Kişiler Ajans Başkanı Argun Albayrak Herkes reklamvari jargon üretimi ile populer gündem yaratma peşinde... Bu, toplum bireyleri üzerinde ‘algısal’ bir ağırlık yaratıyor ve marka değerini direkt etkiliyor. Tabii ajansların işlerini, başarılarını ve stratejik planlarını da... Röportaj Elvin Ekşioğlu - Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı- elemanlarız. Ajansı kapatıp, gidip tüm nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye gibi... Bir günü bir gününü tutmuyor. Zaman zaman güneşli, çoğu zaman küçük ABD gibi satış çığırtkanlığı içinde. Populist, gündelik, etik rekabetten uzak ve malesef ilmi değil, bireysel ‘beğenilerin’ ekseninde ilerliyor. Marka yaratma sorumluluğunun uzun vadeli bir yolculuk olduğunu bilen ama gerek ülke politikalarından ve gerekse mutedik dalgalı dünya hallerinden dolayı ‘depresif’... İşini yapan reklamcıları suçlamak değil bu. Patronları suçlamak hiç değil. Siyaset gündemne bir bakın. Herkes reklamvari jargon üretimi ile populer gündem yaratma peşinde... Bu, toplum bireyleri üzerinde ‘algısal’ bir ağırlık yaratıyor ve marka değerini direkt etkiliyor. Tabii ajansların işlerini, başarılarını ve stratejik planlarını da... İyi ajanslar var, iyi reklamcılar var, iyi rakamlar ve muhteşem bir pazar var. Bunu reklamverenlerle birlikte reklamcılar domine ediyor. Ama herşey var ‘ekmek yapamıyoruz ya’... burası düşündürücü. daha doğrusu üzücü ! - Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir? Ajans olmamak. En başta bu. Biz çalıştığımız markaların 3.partisi değiliz. Onlarla birlikte o masada oturan maaşlı

günü onlarla, ofislerinde geçirdiğimiz çok oluyor. Yaratıcı değiliz. Çünkü o kavrama bakış açımız son derece stratejik, 3 ay sonra olacakları birebir ve rakamlarla verebilen, stratejik boşlukları o verilere ve rekabete göre doldururuz ve onu bulduğumuzda ‘eksiksiz, estetik, özgün farklılık sağlar ve çok hızlı hareket ederiz’... Duygusalız. Bireysel anlamda kırıcı olmadan, iş adına savaşabilen ve sesini yükselten bir duygu durumumuz var. Bu da bizi ‘onlar gözünde iyi birer çalışma arkadaşı’ yapıyor... O olmadan, iş aşkı olamıyor ! AŞ hiç olmuyor... - Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir? Siyasete bağlı çok bilinmeyenli gündem trafiği... İşe ‘para,para,para’ diyen çakma napolyonlar ve tabii ki ‘özgün ve yeni model kurgulayabilmekteki eksiklik. Çünkü o yoksa ‘tekrara düşer, yabancılaşır ve anlamınızı yitirirsiniz. - Uygulamacıların, yaratıcı reklamcılar ile haksız rekabet yapması konusunda ne düşünüyorsunuz? Uygulamacılardan kasıt sanırım matbaalar, dijital baskıcılar vd. gibi yerlerin tasarım işine soyunması ve o hizmetleri de vermesi... Vallahi, biz alıştık onlara. Bunları çakma Rolex’le afili kulüplerde marketing europe & anatolia / 13


Röportaj

eller havaya yapanlara benzetiyorum. Bu işin ilmi derinliğiyle alakası olmayan ve sonuçta ‘marka yolcuğuna’ çıkmayanların tercihi... - Böyle bir rekabet varsa nasıl engellenebilir? Engellenmesin, zamanla insanlar kendi kendilerine gerçekleri görsünler bence... Korsan DVD, CD, Kitap, çakma rolex, armani. belinde ‘kurusıkı ile dolaşan, marka adlarıyla parfümlerin doldurulduğu ve talep gördüğü bir dönemdeyiz. Hele bazı siteler bunlara peşin fiyatına 12 taksitle verirse... Sonumuz gulyabani ! - Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalıdır? Bu önemli bir konu. Taktiklerini uzun uzun anlatmak, deşifre etmek lazım. Ancak en önemli cevap sanırım şu. Ar14 / marketing europe & anatolia

Korsan DVD, CD, Kitap, çakma rolex, armani. belinde ‘kurusıkı ile dolaşan, marka adlarıyla parfümlerin doldurulduğu ve talep gördüğü bir dönemdeyiz. Hele bazı siteler bunlara peşin fiyatına 12 taksitle verirse... tık genel hedef kitle tanımı diye bir şey yok. Düşünce klanları ve yerel kanallar var. Bu bir anlamda sizin onlara TV kutusundan çıkıp dokunmanızı gerektiriyor ve öyle olduğunda sıcak pazarlama yanında ‘marka değerini’ de daha kuvvetli bir biçimde ‘enjekte etmenizi sağlıyor.

- Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden beslenir? Bu, garip bir süreç. İyi reklamcı ‘yaşamının doğal akışına’ tasarım katmalı. o gözle hayatı görmeli. İçindeki korkuları, tehlikeleri, güzellikleri yaşamalı. Gündelik sorunlar içinde ‘yapabileceğiniz bir şey yoksa’, onun çözümü için yaratıcı bir yol ararsınız değil mi? İşte yaşamda kafa yorduğunuz her konu ve bulduğunuz yöntemler, işinizde de karşınıza çıkar ve ‘siz bunları kaleme alırsınız’. Yaratıcılık bence böyle birşey. Dikkat edin, aslında en yaratıcı diye gözümüzün önüne konanlar, aslında ‘gündelik hayatın için durum komedilerinin, hallerinin kurgulanarak bize sunulması değil mi? Aslında kısaca şu çok önemli. Dün gece bir dostumla akşam sofrası muhabbeti yapıyorduk. ATLANTİS Yapım Erdal ile... Bana dedi ki; Bir insanın


Röportaj başarması için, o insanın bir ‘hikayesi olmalı’... İşte yaratıcılık da bu... Geldiğin yollarda, bulduğun her çözüm sadece sana özgü bir ‘yaratıcı tarzdır’... Yani tavsiyem; ne yaşarsan yaşa. Ama sonunda geldiğin yerde ‘anlatacak bir hikayen’ olsun... - Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir? Bilkent, Anadolu Eskişehir, Dokuz Eylül. Bu üniversitelerin yetişdirdiği insanları seviyoruz. Yani mutlaka diğer okullarda da muhteşem yetenekler vardır ama önceliğimizi koyarken bunlara nedense ayrı bir önem veriyoruz. Okullu reklamcılar en büyük kaynağımız. - Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Fazlasıyla... Ama asıl okul ‘iş hayatının gerçekleri’. O yetenekleri mahveden malesef bizim sektörel komplekslerimiz.... - Yabancı networke giren reklam ajansları yerli müşterilere doğru hiz-

met verebiliyorlar mı? Yerli müşteri? Ben çok göremiyorum... Gördüklerimde pazarda büyük rekabet yapabilmek için global devlerle boğuşmak zorunda ki - bu da bütçelerin baş tacı olduğu bir ülkede imkansız....Ama ajanslara ayrı başlık açmak lazım. ‘başarı hikayesi’ sahibi olmak, yerel müşteri ile mümkün. Kristallerle olmuyor bu iş. Küresel rekabetin piyonu isen, uygulamacıdan öte gidemezsin. Para kazanır mısın? Tabii ki... Hikayen olur mu; HAYIR ! Reklam bilmeden, reklam bütçesi yapılamaz ki - reklam bütçesi bir gider

Kristallerle olmuyor bu iş. Küresel rekabetin piyonu isen, uygulamacıdan öte gidemezsin. Para kazanır mısın? Tabii ki... Hikayen olur mu; HAYIR !

kalemi değildir. Gelir kalemidir. Böyle bakılırsa ve reklam vizyonu doğru inşa edilirse ancak ‘gerçek büyüme sağlanır’... yani böyle bir bilinç yok. Ama aslında herkes biliyor. Okulda öğrendik. HAVUZ Problemi... Bir yerden mutlaka gidecek ama bu havuz dolacak... Hedef, ticaret, rekabet niye var ! - Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç talepler neler? Her talep ilginç. Düz gibi görünse de, onu ilginç ve özgün bir hale getirmek bizim işimiz. - Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Bir teşekkür eklemek istiyorum. Çünkü sistem, doğru söyleyeni dokuz köyden sopayla kovalıyor. Ama sizinle konuşmak güzel, çünkü bu mecranın içtenliğini biliyorum ve korkmadan konuşabiliyorum. Kısacası; Bildiğinizi okumaya devam... stay hungry, stay foolish !

marketing europe & anatolia / 15



Köşe Oğuzhan Akay

( ezberbozacısı)

Peter Pan’a mektuplar - 10 Hayatı yenilemek gerek!

Bazen düşünüyorum Peter Pan. Bu mektupları kim okuyor diye? Sen de diyeceksin ki, “Ne yani benden başka kimin okumasını bekliyorsun ki?”. Doğru, kime ne sana yazılan mektuplardan? Nasıl olsa herkes, her şeyi çözmüş, öğrenmiş diyeceğim de, kazın ayağı pek öyle değil. Kazın ayağını öğrenmek epey zaman alabiliyor. Eğer birinden görüp öğrenmediysen, okuyup uygulamadıysan nafile. İran ve doğu edebiyatının önemli şair ve yazarlarından Şirazlı Sadi, ölümsüz Gülistan adlı yapıtında şöyle demiş: “Yeteneksizi terbiye etmek, kubbede ceviz durdurmak gibidir.”. Yani neymiş? Ceviz durmazmış. Demek ki önce yetenek olacak. Bu yeteneği merak, heves, gözlem gücü, deneme casareti besleyecek diyerek ben Sadi’yi tamamlayayım. Böylece ceviz bir anda dört köşeye kavuşsun. Keyfi yerine gelsin. Euripides de şunu demiş öte yandan: “Yazar olmak istiyorsanız yazın”. Yarım heves üç kalasla bu iş olmaz. Okulda teknikler öğretilir. İş ise uygulamadır, pratiktir. Dört köşeli yeteneğin yoksa, ağzınla kuş tutsan, gözlerinden kıvılcımlar da çıksa nafiledir. Okumadan alim olunmayacağı da açık. Euripides şimdi yaşasaydı, ‘azmak istiyorsanız azın’ mı derdi acaba? Şaka bir yana, o kadar çok kişi gördüm ki, yazar olmak istiyor ama yazmıyor. Bekliyor. Neyi mi? Belki de bir sekreteri olsun da ‘Yaz kızım’ demeyi. Belki emekliliği. Belki filmlerden, kitaplardan öğrendikleri ilhamı bekliyorlar... İlham da Godot gibi, gelmiyor... Çünkü çağırmadan gelmez. Öte yandan, çok da kabahat bulamıyorum böylelerine. Türk eğitim sistemi insanlara bırakın yazmayı, yorumda bulunmayı, analiz yapmayı, oğretmeyi, ezbere alıştırıyor. Ezbere alışanın fikri olmaz. Yaratıcılık eğitimi, vardır. Yoktur diyene kulak asma. Yapılması gereken bu eğitimdir. Ama okulla, ama sonradan okuyarak, kurslarla, stajlarla, bizzat arabanın (tamircireklamcı misali) altına uzanarak vb.. Yoktur diyenler, çocuklara bunu yaptırmadıkları gibi, soru işareti olarak girdikleri okullardan nokta olarak mezun edilmelerine de neden oluyorlar. Böylece artık ne verirsen kabule hazır bireyler yetişiyor. Kitlesel düşünce odaklı bireyler. Bağımsız fikir geliştiremeyenler... Niye böyle oluyor? Çünkü öyle bir eğitim sistemi var ki, kendi aklı fikriyle yazmanın kötü ve nafile olduğunu, hazır lopçuluğu öğretiyor, dikte ediyor. Soruların bile yanıtları belli. Onun dışına çıkarsan yandın. Sınıfta kalırsın. İşte bu yüzden uzaya bizler gidemiyoruz. Başkaları gidiyor. Biz onları izliyoruz. Bütün o bilginin, deneyimin, hayallerin, merakın çok uza-

ğındayız. Şöyle bir laf var mıydı acaba? ‘Asansörü icat etmeyen bir millet yükselemez.’. Komik tabii. Biz, icat etmediğimiz nesneleri nasıl bozacağımızı düşünüyoruz. İstanbul’da Marmara Forum’daki ‘A human adventure’ adlı uzay sergisini gezerken geldi bu son söylediklerim aklıma. Nasıl bütün bir insanlık macerasının dışında olduğumuz, özellikle de... Hani şu aya gidilmedi, Hollywood’da çekildi o, geyiği var ya. Diyelim ki öyle olsun. Oralara kadar gitmişler ve dönmüşler işte, Ay’a inmeseler de, inseler de. Üstelik bilgisayar bile yokken... Buna ne diyeceksiniz? Şu anda da Mars’ta ‘Curiosity’ yani Merak adlı araçla yaşam var mıydı çok eskiden yok muydu, ya da yaşanabilecek şartlar oluşturulabilir mi, o araştırılıyor. İnsansız uzay aracının adı Merak. Yani yeteneğe köşe yaptığımız özelliklerden biri. Tabii dışında kaldığımız tek insanlık macerası değil bu. Oturup ağlayacak değiliz, böyle oldu diye. Eğitimde yaratıcılığı nasıl geliştirebiliriz, yetenekleri nasıl besleyebiliriz, farklılıkları nasıl benimseyebiliriz, onları öğretmemiz gerek hızla. Sadece yüksek öğretimde değil, ilkokuldan itibaren...Diyeceksin ki Peter Pan, yaratıcılık ve yetenek bu ülkede değer bulmaz, boşuna uğraşmaya ne gerek. Varsın ülkede değer bulmasın! Senin mutlu olman, hayatına değer ve sevinç katman, yeni insanlık maceralarına katılman için önemli bu. Bunu yaparak, bireysel başarılara imza atan Türkler var artık biliyorsun. Sorun genlerde değil kısacası; yaşam, düşünce, eğitim biçiminde. Sadi’nin lafına dönersek, dört köşeli yeteneksizi terbiye etmekle de uğraşmak zaman kaybı kanımca. Hevesi, merakı, cesareti, görme gücü olan o kadar çok kişi, kılavuz ve yardım bekliyor ki... Onlarla başlayıp, örnekler, rol modeller çıkarmak lazım. Ben kendi adıma çalışırken ve okuturken bunu yapıyorum. Bir iki kişinin bile kendi farkındalığını sağlamak, ona fener olmak, yol göstermek büyük kazanç. Reklamcılık sektöründe olan ve yaratıcılığı, yeteneği beslemeyen kişilerden ve işyerlerinden uzak dur Peter Pan. Öyle bir yerdeysen de hemen ayrıl. Kapattığın o kapı, kafanda başka kapılar açacaktır. Sonra da başka fırsat kapıları. İnan ki, hayata her gün yeni bir gözle bakmak, hayal kurmak, ideallerin peşinden amatör hırsla ama profesyonel hazırlıklarla koşmak, fikir bulmak, buluş yapmak her şeyden değerli. Bir kez tadını alırsan bırakamayacaksın. Uyuşturucu değil canlandırıcı, iz takip edici değil iz bırakıcı, doğrulayıcı değil doğrulatıcı olmak, bırakılacak bir şey değil zaten. Başkasını bırak, kendini oynat şu hayat oyununda. Yeteneğinle, yaratıcılığınla... Hayatını yenilemen gerek!

marketing europe & anatolia / 17



Reklam Dünyası

James Franco Galaxy Note 10.1’in yeni yüzü oldu... Oyuncu, yönetmen, yapımcı ve yazar James Franco; Samsung’un çoklu görev özelliğine sahip tablet bilgisayarının tanıtım videosunu da kendisi çekerek, olağanüstü yeteneklerini ortaya koymuş oldu. Videoda Franco, bir yandan kendi evinde dolaşırken diğer yandan yemek yapıyor, videolar çekiyor ve bazı problemleri Galaxy Note 10.1 sayesinde kolaylıkla çözerken görülüyor.

Aktör, senarist, film yapımcısı ve yönetmenlik gibi birçok işle ilgilenen James Franco, bilgi erişimini ve çoklu işlevselliği kolaylaştıracak ve hızlandıracak şekilde tasarlanan Galaxy Note 10.’in yeni reklam yüzü oldu. Dünyanın teknoloji lideri Samsung Electronics aynı anda birden çok iş yapabilmeyi sağlayan Galaxy Note 10.1’in yeni yüzü olarak yine hareketli ve çok yönlü yaşamı ile dikkat çeken James Franco’yu seçti.

Autoshow 2012...

Molfix reklamları...

Bu yıl 2- 11 Kasım 2012 tarihleri arasında T Ü YA P ’ t a düzenlenecek olan İstanbul Autoshow 2012’nin farklı konsepti ve içeriği pek çok mecrada yayınlanmaya başlayan reklamlarıyla da fark yaratıyor. Türkiye otomotiv sektörünün en önemli buluşması Autoshow 2012 için O&M reklam ajansı tarafından yürütülen kampanya iki ayrı aşamadan oluşuyor. İlk aşamada “Otomobil Meraklıları TÜYAP’ta” mesajı ile geniş kitlelere ulaşan Autoshow, kampanyanın ikinci aşamasında da “Autoshow’da güç gösterisi” konseptini işliyor. Autoshow reklam kampanyaları, bu yıl ailece ziyaret edilebilecek bir içeriğe ve mekana kavuşan Autoshow 2012’nin hedeflenen geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacak bir planlama ve takvimle sürdürülüyor.

Molfix’in neşeli reklam filmleri, 21 milyon 584 bin izleyici sayısıyla en çok izlenen Türk reklam filmleri sıralamasında ilk 10’a 3 farklı reklam filmi ile yer aldı. Bebek ürünlerine yönelik hazırlanan reklam filmleri internette izlenme rekorları kırmaya devam ediyor. Youtube’un en çok tıklanan reklam filmleri sıralamasına göre Türkiye’deki ünlülerin oynadığı reklamlar yerine bebek ürünleri için hazırlanan neşeli kareler tıklanma rekoru kırıyor. Youtube’da en çok izlenen Türk reklam filmleri sıralamasında ilk 10’da Molfix’in 3 reklam filmi yer alıyor. Molfix’in reklam filmleri, hem Türkiye’den hem de yurtdışından izlenerek, çocukların yanı sıra büyükler tarafından da eğlenceli bulunuyor. www.facebook.com.tr/molfix marketing europe & anatolia / 19


CV’leriniz sektörle ücretsiz olarak

dergimizde buluşacak. Sektöre yeni girmek isteyen stajyer adayları

ya da tecrübesini değerlendirecek yeni bir adres arayan yaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri temsilcileri, grafikerler

ve diğer arkadaşlar CV’lerinizi meadergicv@gmail.com adresine bekliyoruz.


Köşe Kağan İşmen / k.ismen@farkyeri.com

Genç Reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 2 İlk yazıyla aramıza sektörel sorunlar girdi, aradan 1 ay geçti. Önce küçük bir test yapıp toparlayalım. Bu yazı serisini takip edenler, samimiyetle lütfen şu soruyu cevaplasınlar: Kaçınız ilk yazı hakkında düşündü ve aklına yatanları uygulamaya koydu? Cevap da, değerlendirme de sizde. Kendi notunuzu kendiniz verin. İş hayatının üniversiteyle arasındaki fark da bu zaten. Bugün yirmili yaşlarda olsaydım ve sıfırdan kendime bir kariyer planı yapsaydım, nasıl para kazanırım diye değil, nasıl mutlu olurum diye düşünürdüm. Çalışma koşullarımızı belirlemekte sayısız engelle karşılaştığımız günümüzde, aslında ideali belki de hiç çalışmamak ama, bu mümkün olamıyorsa, unutmayın ki aslolan mutlu olabilmek. Bu yüzden iş hayatını ciddiye alın. Mutlu olabilmenin en temel koşullarından biri sonuçta. İnanmadığın bir iş yaparsan, mutlu olman zor. Belki sadece anlık yanılsamalar yaşar, mutlu, başarılı olduğunu sanırsın, hepsi o. İlla bu sistem içinde yer alacaksan, kimin için çalışacaksın, buna karar vermen çok önemli. Soru basit, aslında cevabı da basit. Her çalışma, bir taraf olmaktır. Kimin için ter dökersen, maaşını o verir. Doğayı seviyorsan mesela, doğayı katleden bir şirket için çalışma! Böyle bir şirkette başarılı olsan ne olur ki, başardığın şeyin, yaradığı işe bak. Sevdiğin bir şeyin katli. Bu örneği çoğaltmayı ev ödevi kabul et. Ne yapamayacağını bilirsen, ne yapabileceğini daha kolay bulursun. Aynı şekilde her ajans da bir değildir. Geleceğin ve mutluluğun bu karardan geçiyor, unutma! Staj konusunu her seferinde konuşacağız sanırım. Her staj karşılıklı bir deneyim. Birlikte öğreniyoruz. İşte bu yüzden öğrenciliği bırakma! Öğrenciliği bırakan, öğrenmeyi de bırakır, bunu hep hatırla. Bu yüzden lütfen hayatının sonuna kadar öğrenci kal. Staj, aldığın eğitiminin bir sağlaması. Ne biliyorsun, ne öğrenmişsin, bildiklerinin gerçek hayattaki karşılıkları neler, bunları test edeceğin alandır staj, boşlama! Tam tersi, her zamankinden daha fazla asıl. Ne yüksek lisans yapmışlar gördük ki, aslında hiç yoktular. Ne mezun olmamışlar gördük ki, aslında çoktan olmuşlar. Üniversitelerin verdikleri eğitim kalitesi arasında ciddi farklılıklar var.

( reviz

yon )

Bazı üniversitelerin mezunları sektörün gerçeklerinden bi’ haberken, bazıları daha mezun olmadan durumu kavrıyorlar. Aldıkları eğitimin hakkını veriyorlar. Benim gözümde en talihsiz stajyer profili, olmadan olduğunu düşünenler. Altı bomboş bir özgüvenden daha kötüsünü düşünemiyorum. En büyük erdem, insanın kendini bilmesiyse, kendini küçük düşürme. Kendini iyi tart. Tartamıyorsan yardım al. Samimiyetin en büyük yardımcın olacaktır bu konuda. Öğrenmeye ve öğretene saygın olmazsa, ortada bir öğreti de olmaz. Öğretisini değerli bulmadığın bir ajansta zaten staj yapma. Yok yapıyorsan da hakkını ver. Yolun başında seni var edenin, öncelikli olarak karakteristik özelliklerin olduğunu unutma. İşi bilmeyen biri başka nasıl değerlendirilebilir ki? Pozitif yönlerini öne çıkar. Negatif yönlerini hiç olmazsa fark et. Yapamayacağın şeyler için söz verme. Sözünü yerine getirememek, en büyük zafiyettir. Kimse böyle biriyle çalışmaz, referans da olmaz. Referanslar önemlidir. Ve unutma ki, bu sektörde zaten öğreten, öğretmeye istekli ajans sayısı çok az. Onlar da birbirini çok iyi tanır. Hiç bir staj sır olarak kalmaz. Bilgi paylaşılır. Kariyerini riske atma. Her şeyin başı sonuçta ne istediğini bilmek. Bunu ne kadar önce bulursan, rekabette o kadar öne geçersin. Bir şeylere kafa yoracaksan, önce buna yor. Ne istediğini bilmeden yola çıkmak, geçici körlük gibidir, önüne çıkan fırsatları göremezsin. Körlemesine yola çıkma. İletişim sektöründeysen, ilk öğreneceğin şey strateji olsun. İş için değil, kendin için. Çünkü asıl önce senin bir stratejiye ihtiyacın var! Nerdesin? Ne biliyorsun? Başkaları nerede? Başaran nasıl başarıyor? Sen nasıl başarabilirsin? Bunların cevabını bilmeden yola çıkarsan, işin şansa kalmış demektir. Ben daha bugüne kadar ne istediğini bilen ve bu uğurda, inatla direnen bir stajyer görmedim. Eleştirmek için değil, fark yaratabileceğiniz yeri işaret etmek için söylüyorum. Bunu mutlaka düşün. Ve asla umutsuzluğa kapılma. Sen başarabileceğine inanmazsan, kimse sana inanmaz. Anahtar sende. Ne istediğini biliyorsan, bir staj hayatını değiştirebilir.

marketing europe & anatolia / 21


Röportaj

İletişim müşteriyi Pozitif PR Ajans Başkanı Serap Şahin Durak... Elbetteki her ajans, kendi iletişim tarzını ortaya koymak üzere yola çıkıyor, bu yolculukta da kendi “doğru”larıyla hizmet vermeyi hedefliyor. Tüm bunlar için ajans yöneticilerinin hem ajans hem müşteri tarafında tecrübesinin olması, en önemli kriterlerden biri. Röportaj Elvin Ekşioğlu - Türkiye’deki iletişim hizmetleri ajansı anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Elbetteki her ajans, kendi iletişim tarzını ortaya koymak üzere yola çıkıyor, bu yolculukta da kendi “doğru”larıyla hizmet vermeyi hedefliyor. Tüm bunlar için ajans yöneticilerinin hem ajans hem müşteri tarafında tecrübesinin olması, en önemli kriterlerden biri. Bu deneyim ve gözlemler; ajansların kendi müşterilerine hizmet verirken çok değerli bilgiler olabiliyor. Müşteriyi anlamak ve kendini/hizmetlerini müşteriye iyi anlatabilmek çok önemli. Burada uzlaştığınızda, ilerleyişinizde sıkıntı yaşamıyorsunuz. Müşteri aldığı hizmetten, siz de gerçekleşen projelerden memnun kalıyorsunuz. Ancak bu ikilinin herhangi birindeki aksaklık, her iki tarafı da başarısızlığa yöneltebiliyor. Ajansın, vereceği hizmetleri belirlemesi, müşterinin de işini kolaylaştırıyor. Burada bir karmaşa olduğu anda mutlaka iletişime de yansıyor. Bu yüzden her “ajans” kendini iletişim ajansı olarak konumlamadan önce düşünmeli, “ben iletişimin hangi alanında hizmet vereceğim” diye. Bunun belirlenmediği ve “her alanında hizmet verebiliriz” düşüncesindeki yapılarda, genelde aksayan bir ayak oluyor. Her işte olduğu gibi iletişim 22 / marketing europe & anatolia

alanında da her dalda hizmet vermek mümkün değil, daha da önemlisi sağlıklı değil. Bu nedenle iletişim ajanslarının, ana faaliyet konularının yanındaki hizmetleri, işin profesyonelleri ile yapacakları iş ortaklıkları aracılığıyla vermeleri, çok daha verimli sonuçlar almalarını sağlayacaktır. Bizim yapımızda bunun çözümü şöyle: Grubumuzda “birbirinden bağımsız”; bir tam hizmet reklam ajansı, bir halkla ilişkiler şirketi ve bir dijital iletişim ajansı bulunuyor. Elbette ki ortak müşterilerimiz de bağımsız müşterilerimiz de var ve ortak müşterilerimize birlikte hizmet veriyoruz. Ama burada hiçbir zaman bir ajans diğerinin sınırını ihlal etmiyor. Verilen hizmetlere kendi aramızda bizim duyduğumuz saygı, müşterilerimiz için de referans oluyor ve onlar da hizmet alanlarımıza aynı saygıyı gösteriyor. Böylece hem ajans hem de müşteri tarafında bir algının yerleşmesine destek oluyoruz. - Müşteriler, iletişim hizmetleri ajanslarından neler bekliyor? Müşteriler iletişim ajanslarından öncelikle ve klasik bir hizmet olarak, medya ilişkileri hizmeti bekliyor. Ancak günümüzde artık klasik medya ilişkilerinin yanında online medya ilişkileri, online pr vb. gibi hizmetler de talep edilmeye


i anlamakt覺r...


Röportaj

başlandı. Bunun yanında da ajansların kendi hizmetlerini, iletişim sektöründeki değişim ve gelişimlere göre revize ederek, yeniden yapılandırması gerekiyor. Müşteriler eskiden doğrudan dile getirmediklerini şimdi çok açıkça söylüyor: “Satışıma ne kadar katkısı olacak, pazarlama çalışmalarımı ne kadar destekleyecek?” Bu soruları yanıtlayabilmek için ana faaliyet alanınız olan stratejik planlama ve medya ilişkileri hizmetlerinizin yanına farklı alanlar da eklemeniz gerekiyor. Bu ilave hizmetler, yine iletişime dayalı farklı pazarlama uygulamaları olabilir. - Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir? Bir önceki sorunuzda belirttiğim taleplerden doğmuş bir hizmet olarak verdiğimiz pazarlama ve satış çalışmalarını destekleyen uygulamalar, bizi konvansiyonel iletişim ajanslarından biraz daha farklı bir noktaya konumlandırıyor. Markanın/kurumun hedef kitlesinin doğru belirlenmesinin ardından, potansiyel müşteri olabilecek sektör ve kurumların 24 / marketing europe & anatolia

Çalışan ihtiyacımızı genelde, bize farklı zamanlarda ulaşan genel başvurulardan karşılıyoruz. tespit edilmesi, bu çalışmanın temelini oluşturuyor. Ardından müşteri marka/ kurum ile belirlenen potansiyel kitlenin, nasıl bir araya getirileceği üzerine çalışıyor ve bu konuda alternatifler yaratmaya çalışıyoruz. Bu alternatifler birebir tanıştırmalar da olabiliyor, çeşitli STK’lar ve üyeleri ile bir araya getirmeler de olabiliyor. Ya da tamamen müşteriye özgü özel formüller üzerine de düşünüyor ve medya yansımalarını nasıl destekleyeceğimizi belirliyoruz. -Yabancı şirket ortaklı iletişim hizmetleri ajanslarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Elbette ki farklı iş disiplinleri, farklı iletişim metotları gibi başlıkları düşündüğümüzde yabancı şirket ortaklığı, yararlı bir model.

Tek kritik nokta; global kuralların yerele ne kadar uygulanabildiği ile ilgili. Yerelin dinamikleri her zaman daha farklı olduğu için, yabancı şirket kurallarının geçerliliğinin sınırlı olduğu konular muhakkak oluyor ve bunların da alternatif kurallarının olması, iletişimin sağlıklı yürütülmesi açısından önemli. -İletişim hizmetlerinin müşterileriniz tarafından doğru algılandığını düşünüyor musunuz? İletişim hizmetleri artık çoğu kurum tarafından doğru algılanıyor. Ancak zaman zaman hangi hizmeti, hangi ajanstan isteyeceğini bilmeyen müşterilerle sıkıntı yalıyoruz. Bazı markalar iletişim ajanslarından reklam-tanıtım hizmetleri de bekleyebiliyor. Bunun yanında iletişim hizmetinin gerekliliği konusunda tereddüt yaşayan müşteriler var, burada da bize hem kendimiz hem sektörümüz için müşteriyi/reklamvereni eğitmek gibi bir misyon yükleniyor. - İnsan kaynaklarındaki eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir? Çalışan ihtiyacımızı genelde, bize farklı zamanlarda ulaşan genel başvurulardan karşılıyoruz. Bu konuda yoğun mail gönderimi olduğu için, bizim ihtiyacımız olmadığı dönemlerde çevremiz ve müşterilerimiz ile de bu başvuruları paylaşmaya gayret ediyoruz. - Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman ihtiyacını karşılayabiliyor mu? Üniversiteler sektöre sayıca çok fazla alternatif sunuyor evet ama bu mezunların ne kadarı iletişim sektöründe çalışmayı tercih ediyor ve ne kadarı başarılı oluyor, bu tartışılması gereken bir konu. Benim bu konudaki fikrim; öğrencilerin, bir dönem Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin de uyguladığı üniversiteye giriş sınavının yanında “mülakat” ile alınması yöntemi. En azından istekliler ve iletişim sektöründe çalışıp çalışmayacağı bir ön elemeden geçmiş kişiler, bu eğitimi alır. Fazla mezuniyet de mezun olup başka


Röportaj

sektörlerde çalışmak da önlenmiş olur. Bu birinci aşama. Üniversiteye girdikten sonra ise, iyi bir eğitim içeriği konusu başlıyor. Eğitim içeriğinde, mutlaka temel ekonomi, kültür,Türk dili, İngilizce, psikoloji, sosyoloji, tarih, iktisat, istatistik, teknoloji vb. bilgileri içeren derslerin yer alması, bunların üzerine spesifik iletişim derslerinin olması çok önemli. Bunun sonrası da öğrenimi süresince yapacağı stajlar, part time çalışmalar, katılacağı kurs ve seminerler üzerinden, öğrenciye kalıyor. Üniversiteler, maalesef bu içerikte bir eğitimi verseler bile sektörle işbirlikleri az ya da sınırlı olduğu için mezun olan öğrenciler gereken donanımı kendi imkanları ile edinebiliyorlar. Bu da biz sektör çalışanlarına ne derece kolaylık sağlıyor, tartışılır. Üniversitelerin, yönetmeliklerinde, sektörle daha yakın olabilmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmaları, özel sektörün de üniversiteler ile işbirlikleri için biraz daha yakın durması, çözümlerden biri olabilir. Ancak tüm bunların temelinde, istekli, gündemi takip eden, gerçekten saygılı ve ilgili öğrencilerin varlığı olmalı. - Çalışma hayatınızda yaşadığınız en ilginç olay nedir? Farklı birçok durumla karşı karşıya

En ilginç, hatta en can sıkıcı durumlardan biri; “yayınların ismi ve st/cm listesi verip, bunlar kaça olur” tutumu. kalıyoruz ama son dönemde en ilginç, hatta en can sıkıcı durumlardan biri; bize neredeyse “yayınların ismi ve st/ cm listesi verip, bunlar kaça olur” tutumu. Halkla ilişkilerin temel faaliyet alanı olan medya ilişkileri konusunda ajansların çalışma prensibi; aylık hizmet bedeli üzerinden bu ilişkileri kurma, sürdürme, takip etmeye dayanıyor biliyorsunuz. Ama bir müşteri adayımızda, “ ….. Gazetesi ekonomi sayfasında çeyrek sayfa, ….Dergisi’nde tam sayfa, ….TV Programı’nda konukluk” vb. listeyle kar-

şılaştık ve bu haberlerin yayınlanmasının bedelini sordular. Bunun hizmet anlayışımıza uygun olmadığını belirtmemize rağmen, başka bir iletişim ajansından böyle bir teklif aldıklarını belirterek ikna olmadılar. Biz kendileri ile çalışmadık, başka bir ajansla da çalıştılar mı bilemiyorum ama müşteride böyle bir algı yaratan ajansların varlığı, etik değerlerimizi ciddi bir tehlike altında bırakıyor. -Sizin eklemek isteğiniz bir şey var mı? Yanlış anımsamıyorsam, TÜHİD ve TOBB’un 2009’da ortaklaşa düzenlediği bir toplantıda, medya mensupları ve iletişim uzmanları arasındaki ilişkileri tartışıyorduk. Orada paylaşılan bir örneğin Türkiye’de uygulanabilirliği üzerine hala düşünüyorum. Sanırım İsveç’teki bir uygulama örneğiydi. Gazetelerde “basın toplantısı” sonrası yayınlanan haberlerin kenarında “bu bir davetli haberdir” ibaresinin yayınlanmaya başladığını öğrendik. Türkiye’de uygulanabilir bir uygulama olabileceğini pek sanmıyorum ama yine de medya ve okuyucular arasındaki etiğe katkı sağlayacağına inanıyorum. Bir de eskiden olanı sunar yansımaları beklerdik, şimdi ne kadar “manipüle” ediyorsak o kadar başarılıyız. Bu da hiç etik değil aslında ama gündem, yeni gelişmeler vs. mecburen bizleri de buna yönlendiriyor, memnun muyuz ve doğru mu? - Hayır

marketing europe & anatolia /25



Köşe Argün Albayrak / argun@uckisiler.com

(transformatör)

AKP Kurultayı ve reklam değeri: Reklamın topluma dönük beklentileri, neden yapıldığı vs. yi herkes biliyor, sorun yok. Dolayısıyla ‘siyasetin’ de bu süreçlerde reklam yapmaları olmazsa olmaz. Ona da tamam. İşte bunların en son örneği sanırım AKP Büyük kurultayıdır. Şiirlerle şarkılarla süslenmiş, uluslararası davetlileri ile tüm Türkiye’yi kucaklamak iddiasıyla yola çıkan (2023-2071) bir kurultay...

Dünün ‘terörist başına eşdeğer ve medyanın da pompalaması ile bugün adam sıfatıyla kasımkasım kasılan Barzani de orada... Hem orada hem de kürsüde. Adam hayatı boyunca seslenemeyeceği bir kitleye-hem de Türkiye’nin ANKARA’sında sesleniyor...

Reklamın dış sesi olarak sahneye hakim olan büyük hitabet ustası ise Recep Tayyip Erdoğan... En ince ayrıntısına kadar özenle düşünülmüş, medyanın dahi önceden kurgulandığı ve ona göre düzenlemelerin, kamera yerleşimlerinin düzenlendiği bu kurultay, Türkiye için önemli bir ‘siyasi sürecin transformasyonu olmadı’...

Sanırım bu da, oradaki insanların ‘memleket’den ne anladıklarını anlatıyor. Biraz önce tanımlamaya gayret ettiğim milli eğitim mağdurlarını, şehit gazi aile ve yakınlarını, memleket sevdalılarını düşünüyorum da; benim içim yandıysa, onlar ne hale gelmiştir.

Neden mi? İşte rakamlar: Türkiye’dek oy dağılımları dışında, bir kaç rakam verelim. Okula çocuğunu bu yaşta bu şartlarda okula göndermek istemeyen ailelerin sayısı ortalama 3.000.000. Bu birey olarak hesaplandığında ‘algısal etki alanı’ ortalama 12.000.000 kişi demektir. Ortalama 6500 şehit, 4500 gazi var... Bunun da etki alanı ortalama 800.000 artan, 8.000.000 kişiye tekabul eder.

(o konuşurken en ufak bir tepki yok. En ufak...)

Harcanan para; milyon dolar...Gözlerim dolar. Millet donar, umutlar solar ! Yazının reklamcıya reklam değeri yok ! Kusura bakmayın, içimiz kan ağlarken tutup da ‘herkesin hedef kitleleri alanına giren insanlarımızı’ es geçemezdim. Not: 5.000.000.000 dolar borç vereceğinize.... Her neyse... Yorulduk değil mi?

Oy dağılımlarından sonra direkt ortaya ‘ÖTEKİ TARAF’ dedikleri insan sayısı çıkıyor. Ortalama 38.000.000 insan... CIA’in iddia ettiği 6.000.000 ‘yok olmuş’ kişiyi saymaksak, bu rakam Türkiye’nin tam %50’si demektir.

marketing europe & anatolia / 27



Kampanyalar

Hayal değil... Royal...

Antimikrobiyal Royal’de barınamayan Bakti, kavuşamasa da Royal’e aşıktır. Ve aşkı için kavgaya da, savaşmaya da… Ama karşısında bu kez Survivor Hasan vardır. Kılıçlar çekilir ve savaş başlar. Bakti, dövüşü kaybederken gözlerini açar. Meğer her şey rüyadır. Halı aşkı hariç. İşte bu aşkın sözleri: Aşk senin neyine Bi bak şu haline Aşk için savaşma Boşuna uğraşma Hadi git yoluna Hayat olsa kolay Halı aşkı Royal Hayal değil ... Royal... Reklam Filmi Künyesi: Reklamveren: Royal Halı Yönetmen: Ezel Akay Yapım: Contact Film/Ümit Özçorlu-Figer Ermek Özçorlu Beste: Jingle House/Ö. Ahunbay Güfte: Oğuzhan Akay

Şarkıcı: Göksel Oyuncu: Hasan Yalnızoğlu Koreograf ve Bakti Dublörü: Tuncer Karataş Y.Yönetmen: O. Akay Yaratıcı grup: Deniz Akyıldız, Gülçin Kağnıcı, Erdal Güngör, Utku Sobay M. Direktörü: Gaye Ayık Medya: More Media - More Digital - Özge Akay Mecra: TV, 33”-16”-10” marketing europe & anatolia / 29


Kampanyalar

Wow wow değil, vay vay vay... Mavi, Adriana Lima’nın başrolde yer aldığı yeni reklam filmi “Çok mu Çok Modayız”la New York’ta çekildi. Senaryosunu Ali Taran’ın yazdığı filmde; Lima, New York Mavi mağazasında şık jean ve üstleriyle verdiği seksi pozlarla “Vay vay vay” dedirtiyor. Son iki reklam filminin galasını televizyondan önce Facebook üzerinde gerçekleştiren Mavi, Adriana Lima’lı kampanyası için hazırladığı dijital oyunla, yine bir ilke imza attı. Facebook uygulamasıyla sadece birkaç saat içinde 100.000 tıklamaya ulaşan yeni reklam filmini, Mavi hayranlarının beğenisine açtı. Reklam Filmi Künyesi Marka: Mavi Reklam Kampanyası: Çok mu Çok Modayız! Reklam Ajansı: Ali Taran Reklamın Yıldızı: Adriana Lima Yönetmen: Cemal Alpan Görüntü Yönetmeni: Simon Coull Stil Editörü: Erin Turon Müzik: Jingle House / Ömer Ahunbay Filmin süresi: 37”

Ouu, Dacia mı o?”

Dacia, Yalan Dünya dizisinin sivri dilli karakteri Nurhayat’ı canlandıran Gupse Özay’la çektiği reklam filmlerine devam ediyor. Yeni reklam filminde Nurhayat’ı bir Dacia yetkili satıcısında Duster modelini incelerken görüyoruz. Pahalı olmayan hiçbir şeyi satın almamasıyla tanınan Nur-

30 / marketing europe & anatolia

hayat, girdiği yetkili satıcıda Duster’ı “yüksek sesinden” taviz vermeden inceliyor, eleştiriyor; fakat uygun fiyatlı ürünleri tasvip etmemesine rağmen Dacia modellerinin üstünlüğünü kabul etmişe benziyor. Yine de “İlk araba kalbe vurulmuş bir mühürdür” ve “Bagajı da salonum kadarmış kıız” diyerek Duster modelini öven Nurhayat, reklam filminin sonunda “Yalnız o fiyat biraz düşük, onu biraz yükseltin” diyerek Nurhayatlığını yapmaktan da geri kalmıyor! Reklam Filmi Künyesi Reklamveren: Dacia Reklamveren Yetkilisi: Özlem Ünlü, Pınar Krand Reklam Ajansı: Publicis Yorum Kreatif Grup: Cevdet Kızılay, Zafer Külünk, Erkut Terliksiz Müşteri İlişkileri: Yeşim Uzuner, Sinan Bilsel, Alp Sayınlı, Mine Hatapkapulu Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina Medya Planlama ve Satın Alma: OMD Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze Bayındır Kullanılan Mecra: TV, Gazete, Outdoor, Internet, POP Yönetmen: Yalçın Kılıç Prodüksiyon Şirket: Soda Film


Kampanyalar

Yeni Molped ile hep daha iyiye... Molped’in “Yeni Molped ile hep daha iyiye” reklam filmi, ünlü ve sempatik şarkıcı Pamela Spence’nin At, jeep, helikopter ve jet gibi araçların yer aldığı Molped’in yenilenme sürecini anlatan reklam filmi, Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde çölde çekildi. Hazırlıkları 3 hafta süren reklam filminin yönetmenliğini Umur Turagay yaptı. Vietnam Kreatif Ajans Başkanı Tibet Sanlıman tarafından planlanan, görüntü yönetmenliğini Yon Thomas’ın yaptığı reklam filminin yaratıcı yönetmenliğini Gürkan Günaydın üstlendi. Reklam Filmi Künyesi: Reklamveren: Hayat Kimya Reklamveren Temsilcisi: Melek Soklangıç Dinçer, Gülser Golbazi Karlı, Elçin Bayraktaroğlu Reklam Ajansı: Vietnam Yaratıcı Yönetmen: Gürkan Günaydın Metin Yazarı: Gaye Basmacı Sanat Yönetmeni: Umut Kısa Müşteri İlişkileri: Ceren Gül Ajans Prodüktörü: Cengiz Karadeniz Yönetmen: Umur Turagay

Yapım Şirketi: Moonlighting Görüntü Yönetmeni: Yon Thomas Kostüm Tasarım: Violet Benhabib Post Prodüksiyon: Sinefekt Fotoğraf: Şenol Altun Dublaj Sanatçısı: Pamela Spence Müzik: Gaipten Sesler

Reklam değil rakam...

Ekranların sevilen yüzü ünlü komedyen Ata Demirer’in rol aldığı “Reklam Değil Rakam” sloganlı yeni reklam filmi, Avea’nın artan çekim kalitesi ve kapsama yatırımını yine eğlenceli bir şekilde gözler önüne seriyor. Filmde, “Avea Çalışıyor” serisinden tanıdığımız Ata Demirer’in hayat verdiği ve tüketicinin büyük beğenisini kazanan “Kepçe Operatörü Kemal” karakterine oyuncu İpek Özkök eşlik ediyor. TBWA İstanbul Reklam Ajansı tarafından yaratılan yeni reklam filminin yönetmenliğini ise Uygar Kutlu üstleniyor.

Reklam Künyesi: Reklamveren: Avea Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL Kreatif Direktör: Emre Kaplan Yaratıcı Ekip: Ali Erkmen, Ali Şener, Kerim Gürsel Marka Direktörü: Dilek Uçarlı Marka Yöneticisi: Ekin Kutevu Marka Temsilcisi: Zeynep Kahvecioğlu Stratejik Planlama Ajans Başkan Yar: Toygun Yılmazer Stratejik Planlama Direktörü: Tuğyan Çelik Stratejik Planlama: Nisan Danışman Ajans Prodüktörü: Ceyda Kayaçetin Schulte Ajans Prodüksiyon Asistanı: Onur Bilge Prodüksiyon Şirketi: Autonomy Yönetmen: Uygar Kutlu Post Prodüksiyon: Sinefekt Müzik: Emre Irmak Medya Ajansı: People Communications Kullanılan Mecralar: Televizyon, Açıkhava, İnternet

marketing europe & anatolia / 31


Kampanyalar

Güle güle yiyin... Ülker’in 65. Yılı için 3 yıl önce hazırlanan Ülker’le Mutlu Bir An ana platformunun çikolata ayağı olan, Ülker Mutlu Bir An “Güle Güle Yiyin” kampanyası yayına girdi. Yönetmeni Bahadır Karataş olan filmin müziği ise oldukça tanıdık. Michel Telo’nun Ai Se Eu Te Pego, ya da ülkemizde bilinen adıyla Nossa Nossa. Reklam Filmi Künyesi Reklamveren: ÜLKER Reklamveren yetkilisi: Aslı Özen Turhan,Pazarlama Müdürü; Canan Berkem, Marka Yöneticisi Reklam Ajansı: GREY İSTANBUL

Yaratıcı Yönetmen: Engin Kafadar, Ergin Binyıldız Yaratıcı Grup Direktörü: Erdinç Mutlu Yaratıcı Grup: Kadir Özdemir, Merve Selamet, Ozan Çelebi, Önder Bayraktar, Yağız Aksu Yönetmen: Bahadır Karataş Ajans Prodüktörü: Onur Mis, Selim İpek Produksiyon Şirketi: Filmpark Reklam Ajansı Müşteri İ.:Elsa Altaras Nasi, Selen Yaslı Medya Ajansı: Medyavest Medya Ajansı Müşteri İ.: Burçak Akkan, Ayçin Tektaş

Bi’kahve... Yeni tanıtım kampanyasında ‘Bi’kahve’ konseptini kullanan NESCAFÉ 3’ü1 Arada için çok keyifli ve eğlenceli bir reklam filmi çekildi. Puplicis Yorum tarafından geliştirilen, yapımcılığını Böcek Yapım’ın üstlendiği reklam filminin yönetmenliğini ise Eralp Vardar yaptı. Cihangir’de gerçekleşen çekimler sırasında Sarp Apak ve Öner Erkan’nın enerjisine yetişmek için sık sık Bi’ Kahve molası verildi. Kampanya Künyesi Reklamveren: Nescafé Reklamveren Yetkilisi: Burçin Alev Ekşi, Bentürk İybar, Elif Yonca

32 / marketing europe & anatolia

Reklam Ajansı: Publicis Yorum Kreatif Grup: Cevdet Kızılay, Selma Harman, Ali Bozkurt Müşteri İlişkileri: Özlem Öğüt, Seda Çaykara, Gözde Gülşen, Ceysun Giritli Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina, Can Besceli Medya Planlama ve Satın Alma: Mindshare Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze Bayındır Kullanılan Mecra: TV Yönetmen: Eralp Vardar Prodüksiyon Şirketi: Böcek Yapım


Kampanyalar

İstikbal halı ile stresinizi azaltın... Mehmet İkbal’in yönetmenliğinde çekilen İstikbal reklam filminde ayaklarını sehpaya uzatmış, elinde kumanda keyifli bir şekilde televizyon izleyen adama inat, işten eve gelip bir de ev işleriyle uğraştığı için çileden çıkan bir kadının hikayesi anlatılıyor.Filmin devamında, mutfaktan salona geçip, halının üzerine bastığı anda sakinleştiği görülen, salondan mutfağa dönerken gerilen kadının yüz ifadesi ve söylemleri; StressFree’nin negatif enerjiyi alan ve stresi azaltmaya yardımcı özelliklerini çok iyi özetliyor. Reklam Filmi Künyesi Reklamveren Yetkilileri: Murtaza Durmuş, Mehmet Emin Çakıcı, Fadime Güner Reklam Ajansı: Atlantis iletişim Hizmetleri Yaratıcı Ekip: Müge Bulut, Mert Yarapsan, Ayşegül Yadigar Müşteri İlişkileri: Dilek Yılmaz, Ahmet Erdem Ajans Prodüktörü: Handan Polatoğulları Güldür Müzik: Özgür Buldum Prodüksiyon Şirketi: Montaj Yapım Yönetmen: Mehmet İkbal Kullanılan Mecralar: Televizyon, radyo, gazete ve dergi ilanı, açıkhava

Mutluluğu sen tasarla... Fa’nın Facebook üzerinden, 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirdiği “Mutluluğu Sen Tasarla” yarışması sonuçlandı. Aplikasyonda yer alan sembolleri ve kendi yaratıcılıklarını kullanarak yetenek ve hayallerini ortaya koyan katılımcılar, birbirinden ilginç Fa ambalajları tasarladı. 11 bin 198 tasarımın paylaşıldığı yarışmada en çok oyu toplayan tasarımlar arasından son değerlendirmeyi uzman isimlerden oluşan jüri yaptı. Değerlendirme sonucunda Emre Özerden birinciliği kazanırken, İrem Çağırgan ikinci, Duygu Yegül ise üçüncü oldu. Tasarımlar 27 Eylül 2012 tarihinde Migros raflarında satışa sunulacak. Kampanya Künyesi Reklamveren: Schwarzkopf&Henkel - FA Reklamveren Yetkilisi: Mehnaz Ece Seltün Reklam Ajansı: Über Ajans Yaratıcı Yönetmen: Hande Arslan Proje Ekibi: Kadirhan Karahan, Çağatay Çan Müşteri ilişkileri: Mehmet Yıldırım Kullanılan Mecra: Facebook

marketing europe & anatolia / 33


Kampanyalar

Her alışveriş bir aşk... “Her alışveriş bir aşk” sloganıyla modaseverlerin hislerine tercüman olan Markafoni’nin yeni iletişim kampanyası; televizyon reklam filmi, basın ilanları, internet iletişimi ve radyo jingle’ı ile geniş kitlelere sesleniyor. Yönetmenliğini Doğan Tanyer’in üstlendiği reklam filminin müzikleri ise Emre Irmak’a ait. Kampanya Künyesi Reklamveren: Markafoni Reklamveren yetkilisi: Seda Sicimoğlu, Deniz Kuran Reklam Ajansı: Y&R/Reklamevi Kreatif Direktör: Ergin Köylüceli Yaratıcı Ekip: Ozan Çelebi, Özlem Küçükyılmaz, Erhan Dursun, Ömer Onsun Müşteri İ.: Burcu Kurtuluş, Tuba Çağan, Eda Altaras Atay Prodüksiyon: Orhan Özkırım, Berna Öztürk Prodüksiyon şirketi: Neverland Yönetmen: Doğan Tanyer Post prodüksiyon: Mojo Medya Ajansı: Universal McCann Müzik: Emre Irmak Kullanılan Mecra: Basın, TV, internet, radyo

Türkiye’nin canı... Leo Burnett İstanbul, WWF-Türkiye’nin 2011 yılından itibaren yürüttüğü “Türkiye’nin Canı” kampanyasının ikinci aşaması için yeni bir reklam filmi hazırladı. WWF Türkiye’ye gönüllü iletişim desteği sunan Leo Burnett İstanbul, Türkiye’de nesli tehlike altında olan 134 türün teker teker kaybolmasına dikkat çekmek amacıyla hazırladığı reklam filminde gerçek kayıp ilanlarını kullandı. Belgrad Ormanı’nda çekimi gerçekleştirilen filmin yönetmenliğini projeye gönüllü olarak destek veren Oğulcan Akay üstlendi. Seslendirmeyi ise yine gönüllü olarak; dizi, film ve tiyatro oyuncusu Halit Ergenç yaptı. Leo Burnett “Türkiye’nin Canı” kampanyası dahilinde dergi ve gazete ilanları hazırladı ve aynı zamanda şehrin belirli bölgelerine gerçek kayıp ilanları astı. Kampanya Künyesi: Reklamveren: WWF Türkiye Reklamveren Temsilcisi: Berivan Dural, Pınar İman, Ece Ünver Reklam Ajansı: Leo Burnett Kreatif Direktör: Emrah Akay, Oktar Akın Yaratıcı Ekip: Yağız Aksu, Yasemin Macun,

34 / marketing europe & anatolia

Ahmet Söğütoğlu, Tunç Ersöz Müşteri İlişkileri: Esra Aydoğan, Sena Akyürekli, Ezgi Pedal Ajans Prodüktörü: Sevinç Öktem, Didem Tosya


Kampanyalar

Türkiye Finans kurumsal reklamları... Kurumsal kimliğini yenilen ve bu kapsamda iletişim çalışmalarına ağırlık veren Türkiye Finans, faaliyetlerini ardarda yayınladığı reklam kampanyalarıyla destekliyor. Haziran ayından bugüne 9 yeni reklam filmi yayına sokan Türkiye Finans, bugünlerde ekranlarda dönmeye başlayan yeni imaj filmi ile büyük beğeni kazanıyor. Sürekli iletişim planını benimseyen Türkiye Finans yılsonunda toplam 12 reklam filmi yayınlamış olmayı hedefliyor. Renklerin doğal olmasına özen gösterilen ve reklam estetiği

yerine, sinema estetiği tercih edilen filmlerde steril, idealize bir yaşam tarzından çok, hayatın içinden bir anlatım tercih ediliyor. Naif bir yaklaşımın sergilendiği reklamlarda profesyonel bir kast yerine, amatör oyuncular ve gerçek kişiler rol alıyor. Yılsonuna kadar toplamda 12 reklam filmini yayına sokmuş olacak Türkiye Finans, önümüzdeki günlerde de reklam filmleriyle katılım bankacılığı prensiplerini aktarmaya devam edecek.

Finansman Ürünleri ve Happy Card Kampanyası Reklamveren: Türkiye Finans Katılım Bankası Reklamveren Yetkilisi: Çiğdem Belgutay Reklam Ajansı: Manual Effect Reklam Yazarı: Manual Effect Yönetmen: Doğan Tanyer (Finansman Ürünleri) Yapım Şirketi: Neverland Film / Sinefekt Prodüktör: Ayşin Batman, Türker Akkuş Medya Planlama: MindShare

Reklam Filmi Künyeleri Reklamveren: Türkiye Finans Katılım Bankası Reklamveren Yetkilisi: Çiğdem Belgutay Reklam Ajansı: Manual Effect ReklamYazarı: Manual Effect Yapım Şirketi: POW Film Müzisyen: Oliver Thiede Yönetmen: Thorsten Herken Prodüktör: Tolga Doğru

marketing europe & anatolia / 35


İsviçre güzel


Gezi

l ama hayat yok... İsviçre, güzel olmasına güzel de ülke de hayat yok. Saat 18:00’ de her yer kapanıyor. Sokaklarda kimsecikler kalmıyor. Olanlar da genelde 60 yaşın üzerinde. Biz biraz geç saatte dışarı çıktığımız için hemen hemen her yer kapalıydı. O yüzden boş sokaklarda dolanıp, mağazalara bakındık.

Fotoğraflar ve yazı Seval Duban İsviçre’ ye ilk kez 1995 yılında 1 aylık eğitim için gitmiştim. 1 ay boyunca altını üstüne getirene kadar gezmiştim. Zaten bi’ lokmacık ülke olunca gezmesi kolay oluyor. O zaman hayran olmuştum bu ülkeye. Pırıl pırıl sokakları, güler yüzlü insanlarıyla muhteşem bir ülke olarak kalmıştı anılarımda. Geçtiğimiz yıl, uzun bir aradan sonra tekrar gitme şansım oldu İsviçre’ ye. Ama bu sefer gezmek için. Resmi adıyla İsviçre Konfederasyonu, Orta Avrupa’da Alp Dağlarında yer alan ve denize kıyısı bulunmayan bir ülke. Kuzeyinde Almanya, batısında Fransa, güneyinde İtalya ve doğusunda Avusturya ile Lihtenştayn’a komşu olan ve tarihsel olarak bir konfederasyon olan ülke 1848 yılından beri bir federasyondur. Bankacılık ve finans sektörlerinde çok güçlü bir ekonomiye sahip olan İsviçre uzun süredir siyasi ve askeri tarafsızlık geleneğine sahiptir. Bu nedenlerden ötürü birçok uluslararası örgüte evsahipliği yapmaktadır diyor vikipedi. Ülkede Almanca ve Fransızca olmak üzere 2 dil konuşuluyor. Ama Almanca bizim bildiğimiz, bize okullarda öğretilen Almanca değil. Bizim bildiğimiz Almancaya orada Hochdeutsch deniyor. Alman kantonları Almanca, Fransız kantonları da Fransızca konuşuyor. 1995 yılında gittiğimde bazı kantonlarda hala kadınların seçme ve seçilme hakkı yok-

tu. Bu bilgi çok ilginç gelmişti bana. Eğitim için gittiğimde Zürih’ e 20 km uzaklıktaki Uster’ de kalmıştım. Şirkette ki Türkiye sorumlusu abi hata içi Uster’ de hafta sonu da Lozan’ da kalıyor. Hafta sonu Uster’ de kalması mümkün değildi, çünkü sadece 5 günlük vergi ödüyordu. Hafta sonu Lozan’ a geçmek zorundaydı. Bu da çok enteresan gelmişti bana. Ama o abi sayesinde İsviçre’ nin tüm alplerini gezmiştim. Gelelim gezimize :) İsviçre’ ya vardığımızda akşam saatleriydi. Kış olduğu için de hava erken kararıyor tabii. Eşyalamızı otele bırakıp kendimizi dışarı attık. İlk dikkatimizi çeken belediye binası oldu. Tarihi bir bina ve oldukça da bakımlı. İsviçre genel anlamda çok temiz bir ülke. Sokaklar pırıl pırıl. Asfaltlar dümdüz. Bu ülkede arabanızın pek arızalanması mümkün değil:) Yollarda bırakın çukuru, pürüz bile yok. İsviçre, güzel olmasına güzel de ülke de hayat yok. Saat 18:00’ de her yer kapanıyor. Sokaklarda kimsecikler kalmıyor. Olanlar da genelde 60 yaşın üzerinde. Biz biraz geç saatte dışarı çıktığımız için hemen hemen her yer kapalıydı. O yüzden boş sokaklarda dolanıp, mağazalara bakındık. Mağazaları renkli renkli oyuncaklar süslüyordu. Noel yaklaştığı için bir çok mağaza vitrini özel tasarım yaptırmışmarketing europe & anatolia / 37


Gezi Teneke oyuncakların yanı sıra bir sürü de ahşap oyuncaklar var vitrinlerde. Hele de bazıları o kadar güzel ki, insan bakmaya doyamıyor. Tabii bir de yiyecek ve içecek mağazaları var. İsviçre’ de hem çok fazla şarap üretiliyor hem de tüketiliyor. Müstakil evlerin çoğunda şarap mahseni var. İlk gittiğimde kaldığım otel Migros’ un üzerindeydi. Her akşam iş çıkışı Migros’ tan bir şişe şarap alıp öyle çıkardım odaya. Bazıları bizim Şirince şarapları gibi hafif ve tatlıydı. Şarap satan mağazalarda vitrinlerini çok cici süslemişler. Sanıyorum gezdiğimiz bu sokak sadece oyuncakçı. Ama sokağın adını hatırlamıyorum. O akşam en çok o sokaklarda vakit geçirdik. Gerçi çocuklar beni tı. Ben küçük bir çocukken tenekeden yapılmış bir yolcu otobüsüm vardı. Çok severdim onunla oynamayı. Yerde sürüklerken çıkan metalik ses beni büyülerdi. Buradaki vitrinlerde ona benzeyen teneke oyuncaklar görünce eski günler geldi aklıma. Ama artık o oyuncakların alüminyumdan yapıldığını biliyorum.

38 / marketing europe & anatolia

Ben küçük bir çocukken tenekeden yapılmış bir yolcu otobüsüm vardı. Çok severdim onunla oynamayı.

beklemekten sıkıldılar ama hiç seslerini çıkarmadılar. Oyuncakçıları geçtikten sonra sıra geldi mağazalara. Mağazalarında ilginç tasarımları insanları şaşırtmaya devam ediyor. Bir de masal gibi vitrinler var ki, tasarımcılarını kutlamak gerek. Minnacık bir vitrine komple sahne yapmış adam-


Gezi

lar. Sonra benim takıntım olan kapılara geldi sıra. Mağaza vitrinlerine camekan içinde kapılar yapmışlar. Hepsi farklı bir konsept. Bi’ lokmacık malzemelerle şahane dekorlar yapmış adamlar. Ne hoş bir iş:) Ben bu vitrinlere saatlerce bakınca akşam saat epey bir geç oldu. Herşey gibi burada restauranlarda kapandı. Açık olanlar sadece Türklerin işlettiği kebapçılar ve Mc Donald’s. Biz Mc Donald’s’ a gitmeye karar verdik. Kasaya gidip İngilizce ne istediğimizi söyledik. Ama kasiyer ingilizce bilmediği için bizi anlamadı. Bir de o sırada aramızda geyik yapıyorduk ki, çocuk Türkçe konuşmaya başladı. Sonra sohbet muhabbet derken bizim siparişler hazırlandı ve yemeğimizi yedik. Bizim buradakilerle orada kullanılan malzemeler çok farklı. Burada et yerine soya küspesi yiyiyoruz, orada ise bildiğin et yiyiyorsun. Arada çok fiyat farkı var ama sonuçta değer. Yemeği de yedikten sonra bize epey ağırlık çöktü, gidip otele yatalım

Kocaman melek heykelleri asılıydı sokaklarda. Hele bir tanesi vardı ki beni çok güldürdü. Borazan çalan melek. dedik. Dışarı çıkınca keskin soğuk bizi kendimize getirdi ve dolaşmaya karar verdik. Ara sokaklarda dolanırken nehir üzerinde bir köprü geçtik ve ıssız bir bölgeye geldik. Ama binaların çoğu kırmızı neon lamba ile aydınlatılmıştı. Hiç bir anlam veremeden yürümeye devam ettik. Sonra üzerinde Moulin Rouge yazan bir bina dikkatimi çekti. İsmi biraz ipucu veriyordu aslında. Sonra yaklaşıp bakınca oranın bir gece kulübü öğrendik. Ama bildiğimiz masum gece kulüplerinden değil. Biraz daha dolanınca farkettik ki genelevle-

rin olduğu sokaktayız. Sokaklar soğuk hava yüzünden bomboş, evlerin hiç birinde de hayat yok. Sokağın ıssızlığı ve bulunduğumuz ortam bizi biraz tırstırdı tabii. Hemen topuklayıp pradan çıkmaya çalıştık. Hızlı adımlarla yürürken dört yol ağzına geldik. Sola doğru yürürsek geldiğimiz caddeye geri döneriz deyip adım attım ki bir zenci travestiyle burun buruna geldim. Aslında tam da öyle değil. Benim burnum onun göbeğine geldi. Korku filmi gibiydi. Neye uğradığımı şaşırdım. O kadar korktum ki kalp atışlarım sokakta yankılanıyor sandım. Tabii sadece ben değil bizim çocuklarda tırstı. Teyzeyi geçip de rahatlaşınca bastık kahkahayı. Aklımız gitmişti resmen. Tekrardan normal insanların yaşadığı sokaklara geri döndük. Buradaki sokaklar noel sebebiyle panayır yerine benziyordu. Kocaman melek heykelleri asılıydı sokaklarda. Hele bir tanesi vardı ki beni çok güldürdü. Borazan çalan melek. Ne alak olduğunu anlatayım. Eskiden Şehnaz Tango diye bir dizi vardı. marketing europe & anatolia / 39


Gezi

Şehnaz’ ın da hiç evlenmemiş 50 yaşlarında bir karşı komşusu vardı. Sonra o evlendi ve düğünün ertesi günü Şehnaz gecenin nasıl geçtiğini sordu. Teyze o akşam ilk kez şarap içmiş ve sızmış. Şehnaz’ a “sanırım gerdeğe girdik, melekler borazan çalıyordu” demişti. Nedense aklıma o geldi. Tamam, şimdi gevezeliği bırakıp geziyi anlatmaya devam ediyorum. Sokak aralarında dolanırken Çarşı’ nın da izine rastlamak bizi şaşırttı. Çarşı’ nın çocukları belli ki her yerde. Beşiktaş’ ın epey fanatiği varmış demek ki. Issız sokaklarda dolanırken dikkatimi çeken bir başka şey ise Barış Manço’ nun da aralarında olduğu bir duvar resmiydi. Ne hoş sürpriz. Moda’ da bile yok böyle şey. Basel, İsviçre’ nin en eski yerleşim yerlerinden biri. Dolayısıyla da eski ve tarihi binaların sayısı çok. Hepsi de bakımlı ve güzel. Bu eski şehrin içinden Ren (Rhein) nehri geçiyor ve şehri büyük Basel ve küçük Basel olarak ikiye ayırıyor. Bu iki bölgeyi de birbirine bağlayan 5 tane köprü Bunlar arasında tam ortada bulunan Rheinbrücke (Ren köprüsü) 1225 yılında yapımına başlanmış ve 1244’te kullanıma açılmış. Sonrasında da bir40 / marketing europe & anatolia

Sokak aralarında dolanırken Çarşı’ nın da izine rastlamak bizi şaşırttı. Issız sokaklarda dolanırken dikkatimi çeken bir başka şey ise Barış Manço’ nun da aralarında olduğu bir duvar resmiydi. Ne hoş sürpriz. Moda’ da bile yok böyle şey.

çok süreçten geçerek şimdiki halini almış. Bizim bu köprüye vardığımızda saat gece yarısını çoktan geçmişti. gecenin sessizliğinde, buz gibi havada köprünün yanında dolanmak çok ürkütücüydü. Ama bir o kadar da heyecanlı. Bir film karesinin içinde gibi hissediyor insan kendini. Zaten ürkütücü olan ortam insanı geriyorken bir de duvarda gördüğüm kabartma bir heykel iyice kanımı dondurdu. Halat çeken bir adam. Sırtında yarık


Gezi akşam hava 9 dereceydi. Sabah ezanının okunmasına yakın otele gidip uyuduk. Ertesi gün dandik kahvaltımızı edip yola çıktık. Kahvaltıda kahve, meyvali yoğurt, kruvasan ve jambon vardı. Bu adamların haline acıyorum gerçekten. Aç geziyorlar valla. Gelecekler bizim memlekete onlara bir Van kahvaltısı hazırlayacaksın, dipleri düşecek. Belki de o yüzden yüzyıllar boyunca tüm milletler bizim ülkeye göz dikmiş olabilir. Daha önceden İsviçre’ yi gezdiğimiz için bu sefer çok takılmayalım dedik. O yüzden kendimizi doğanın kollarına atalım dedik. Bunun için de Rheinfall şelalesine gitmeye karar verdik. Kanton Schaffhausen ile Kanton Züvar. Çıplak. Sanki vücudu kanıyor gibi. Ne amaçla yapıldı, neyi tasvir ediyor bilmiyorum ama oldukça ürkütücüydü o ortamda. Sonrasında fırsat bulup da kurcalayamadım, ne olduğunu. Gergin ve şaşkın bir halde nehrin kenarında dolanmayı bırakıp yolumuza devam ettik. Köprünün hemen çıkışında bir yapı dikkatimizi çekti. Üzerinde 4 tane ölçüm aleti vardı. Bir tanesi barometre, biri termometre, biri de higrometreydi. Ama dördüncüsünü hatırlamıyorum. Termometreye bakılırsa o

Daha önceden İsviçre’ yi gezdiğimiz için bu sefer çok takılmayalım dedik. O yüzden kendimizi doğanın kollarına atalım dedik. Bunun için de Rheinfall şelalesine gitmeye karar verdik.

rih arasında kalan, ortalama 23 metre yüksekliğinde ve 150 metre genişliğindeki kayalardan oluşan bu muazzam şelaleden, saniyede 700 metreküp su akıyormuş. En fazla akım 1965 senesinde, saniyede bin 250 metreküple, en az akım ise 1921 senesinde, saniyede 95 metreküple ölçülmüş. İsviçre’nin, dünyanın gelişmiş demokrasilerinden biri olduğunun en iyi göstergelerinden biri de yine bu şelale ile ilgili. Rheinfall üzerine bir hidroelektrik santrali kurulması kararı 1948 yılında

marketing europe & anatolia / 41


Gezi

onaylanıyor. Onaydan dört yıl sonra, yani 1952’de inşaata başlanması planlanırken, Emil Egli liderliğinde 150 bin İsviçre vatandaşının imzasını taşıyan bir dilekçe tüm bunların önüne geçiyor. Bu protesto o kadar ses getiriyor ki, bugün dahi Rheinfall üzerinde küçücük bir enerji ünitesi var sadece. Şelale ekonomiye en büyük katkısını turizm yoluyla yapıyor. Biz de bu şelaleye gitmek için Almanya’ dan geçmek zorunda kaldık. Çünkü otoban o şekilde. Almanya’ dan geçiyor sonra tekrar İsviçre’ ye giriyorsunuz. Almanya’ ya giriş yaparken bizi polis çevirdi. Pasaportlarımızı kontrol edecek diye korkarken bagajımızı aramak istediğini söyledi. Derin bir ohhh çekerek bagajımızı açtık. Kontrol yapıldı ve yolumuza devam ettik. Şelaleye vardığımızda hayal kırıklığına uğradık çünkü hiç kimsecikler yoktu. E tabii, millet deli değil ki, bu soğukta sı42 / marketing europe & anatolia

Rhein şelalesini izleyebilmeniz için şelalenin üzerine doğru bir asma yol yapmışlar. Oraya inmek için 300 tane kadar basamak iniyorsunuz. O basamakları inerken yanınızda minik geyik veya ceylanlara rastlıyorsunuz. cacık evinden çıkıp buaralar gelsin. Biz de bu sakin ortamda dolanıp, temiz havayı soluduk, şelalenin sesini dinledik, kurumuş yaprakların üzerinde dolanıp hışırtılarını dinledik. Bir nevi terapi oldu bize. Terapimizi yaptıktan sonra da restaurantta oturup mis gibi bir kahve içtik. Benim afyon ancak o zaman patladı.

Belli ki buralar kışın ölü yerler. Ben önceden gittiğimde yaz sonuydu. O zaman her yer cıvıl cıvıldı. Hatta bir de düğün törenine denk gelmiştik. Rhein şelalesini izleyebilmeniz için şelalenin üzerine doğru bir asma yol yapmışlar. Oraya inmek için 300 tane kadar basamak iniyorsunuz. O basamakları inerken yanınızda minik geyik veya ceylanlara rastlıyorsunuz. Merdivenlerden indikten sonra bir platforma geliyorsunuz. Şiddetle akan şelalenin serpintileri sizi hafifçe ıslatıyor. Fakat görüntü muhteşem. Üzerinize doğru hızla akan bir nehrin içine girecekmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Fakat kışın sular donduğu için suyun debisi çok az. O yüzden o manzarayı görmek mümkün değil. Burası için uygun mevsim, yaz. Rheinfall şelalesini de gezdikten sonra rotamızı başka bir ülkeye çevirmek için yola çıkıyoruz. Sırada Lihtenştayn var.


Gezi

marketing europe & anatolia / 43


Sinema Ali Erdem Ekşioğlu

Taken 2...

Oliver Megaton un yönettiği Taken 2 filmi 5. Ekim de Türk seyircisiyle buluşacak. Daha önce Transporter 3 (Taşıyıcı 3)’ün yönetmenliğini yapan Oliver Megaton 6 Ağustos

( reklam arası sinema) İlk film eski bir CIA ajanı olan Bryan Mills’in kızı Kim (Maggie Grace)’in Fransa’da Rus Mafyası tarafından kaçırılmasıyla başlar. Bu durumu öğrenen Bryan Mills

1965 yani Hiroşima’ya atılan atom bombasının üstünden tam 20 yıl sonra doğdu. Başarılı yönetmen “Megaton” ismini de buradan almıştır.

eski mesleğinden kalma yetenekleriyle kızını kurtarmak için Rus Mafyasının peşine düşer. Rus mafyasını alt edip kızını kurtarmasına rağmen mafya babasının oğlu intikam için fırsat aramaktadır. Mills, ailesi ile birlikte Filmin yazarlığını ise The Fifth Element (Beşinci İstanbul’a tatile gelmişken onu ve karısını kaçırır. Mills Element), Leon , Le Grand Blue (Derinlik Sarhoslugu) gibi artık alışmaya başladığı bu durumdan çıkış için yollar klasik filmlerin yazar ve yönetmenliğini yapan Luc Besson düşünmektedir. Ama mafya intikam almaya kararlıdır. ve Karete Kid, Lethal Weopen 3 (Cehennem Silahı 3)’ün yazarı Robert Mark Kamen yaptı. Film müthiş bir polisiye-aksiyon filmi olmanın yanında dünyaya bir de ders veriyor. Karakterlerimizin başına Film ülkemizde büyük ilgi göreceğe benziyor. Çünkü gelen bu olaylar zincirin başlangıcı iki genç kızın filmin büyük bir bölümü İstanbul'da çekildi. Bu yıl yine kendilerine ve yabancılara fazla güvenmesine dayanıyor. James Bond gibi bir Holywood filmine ev sahipliği yapan Eski bir CIA ajanının kızı olmasına rağmen babasına ülkemizde sinema ne kadar gelişmese bile Holywood’un yalan söyleyen ve gittiği yerde çok dikkatsiz davranan son zamanda İstanbul için artan ilgisi belki Türk Kim’in bu hataları onun hayatını veya özgürlüğünü sinemasını da uyandırabilir. elinden alabilecek sonuçlar doğuruyor. Film kamera arkası gibi önünde de inanılmaz bir kadroya sahip. Başrolde Schindler's List (Schindler’in Listesi (Oskar Schindler), Batman Beggins (Ducard) gibi filmlerde rol alan Liam Neeson (Bryan Mills) ve ünlü oyuncu Famke Janssen (Lenore) yer alıyor. Bu isimler dışında filmin kadrosu birçok başarılı oyuncudan oluşuyor. Filmin yapımı stüdyoya 80.000.000,- USD'ye maloldu.

44 / marketing europe & anatolia

Film bunun dışında harika dövüş sahneleri ve heyecanlı kovalamaları ile de muhteşem bir görsel şölen sunuyor seyircilere. Luc Besson, Liam Nesson, Taken ve aksiyon severlerin kesinlikle izlemesi gerektiğini düşünüyor ve zevkli bir 91 dakika diliyorum.



Kültür - Sanat

40. Pirelli takvimi çekimleri... arasında bu yıl Sonia Braga, Marisa Monte, Isabeli Fontana, Elisa Sednaoui, Hanaa Ben Abdesslem, Liya Kebede, Karlie Kloss, Kyleigh Kuhn, Petra Nemcova ve Summer Rayne Oakes yer alıyor. Kamera karşısına hamile olarak geçen Adriana Lima ise Pirelli Takvimi’ndeki ilk hamile model olarak dikkatleri üzerine çekiyor.

Her yıl merakla beklenen Pirelli Takvimi, bu yıl da dünyanın en güzel modellerini “Afgan Kızı” fotoğrafıyla ünlü Steve Mccurry’nin karelerinde bir araya getirdi. Bu yıl 40’ıncı kez hayranlarıyla buluşacak olan Pirelli Takvimi’nin Brezilya’nın kalbi Rio de Janerio kentinde gerçekleştirilen çekim arkası görüntüleri gün ışığına çıktı. Her yıl dünyanın en yetenekli fotoğrafçılarıyla en güzel modellerini bir araya getiren Pirelli Takvimi’ne poz verenler

Van Gogh, Ankara’da...

Avea Escape to Music...

16 Ekim-03 Ocak tarihleri arasında da Ankara Cer Modern’de sanatseverlerle buluşacak olan sergide, Vincent Van Gogh’un en ünlü eserleri, izleyiciyi ışık, renk ve ses senfonisinin içine alacak. Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, 100’üncü kuruluş yıldönümünü dünyanın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Van Gogh’un eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir formatta sunan etkileyici bir sergiyle kutluyor. Sanat, bilim ve teknolojiyi yenilikçi bir şekilde harmanlayan ve bu özelliğiyle Abdi İbrahim’in 100 yıllık bakış açısını yansıtan sergi, izleyiciyi alışılageldik müze kavramının ötesine geçirerek, Van Gogh’un en ünlü eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir formatta, resmin hikayesinin içinde bir yolculuğa çıkarıyor.

Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Sharon Van Etten, 12 Ekim’de Maçka KüçükÇiftlik Parkı’nda vereceği konser ile müzikseverlerle buluşuyor. 2009 yılında Espers’dan Greg Weeks’in öncülüğünde “Because I was in love” albümüyle müzikal kariyerine başlayan Sharon Van Etten, özellikle “Woman’s Prison” filminde seslendirdiği “Coming Home” şarkısıyla dikkatleri üzerine çekti. The National ve Beirut gibi isimlerle birlikte sahne alan Sharon Van Etten’in ertesi yıl çıkardığı ikinci stüdyo albümü “Epic”de yer alan “Love More” kaydı Bon Iver ve The National Grubu tarafından yorumlandı. Geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan son stüdyo albümü olan “Tramp” ile eleştirmenlerden tam not alan Sharon Van Etten’ın prodüktörlüğünü The National Grubu’ndan Aaron Dessner yaparken, “Serpent” adlı şarkıda da sanatçıya eşlik etti.

46 / marketing europe & anatolia


Kültür - Sanat

Ne çekersen, onu biçersin!... Bu yıl 60. yılını kutlayan sektörün öncü firması GÜBRETAŞ, yeni bir projeyi daha hayata geçiriyor: Bu Toprağın Renkleri adlı Basın Fotoğraf Yarışması başladı. Başvurular, 30 Nisan 2013 tarihine kadar devam edecek. Fotoğrafçılardan

bir projeye daha imza atıyor. 60 yılı geride bırakan şirket, “Bu Toprağın Renkleri” isimli Basın Fotoğraf Yarışması’nı başlattı. Yarışmanın jürisinde özellikle basın fotoğrafçılığı konusunda tecrübeli isimler yer alıyor. Abdurrahman Antakyalı, Coşkun Aral, Garbis Özatay, İsmail Küçük, Sabahattin Kayış, Selahattin Sevi ve Yakup Güler’den oluşan yarışma jürisi, sonuçları 6-10 Mayıs 2013 tarihleri arasında değerlendirerek, sonuçlar 14 Mayıs 2013’teki Dünya Çiftçi Günü’nde açıklanacak. Yarışmadan fotoğrafların yer aldığı bir sergi de düzenlenecek. Yerel ve ulusal basında görev yapan tüm medya mensuplarına açık olan yarışmanın bu yılki ana teması “Anadolu Topraklarında Tarım” olarak belirlendi. Katılımcılar,

oluşan jürinin de- Türkiye’nin farklı bölgelerinden üretim, hasat, ekim, dikim, ğerlendirmesinde gübreleme gibi tarımsal faaliyetler ile bu alandaki insanları dereceye girenlere toplam 11 bin TL para ödülü dağıtıla- en iyi fotoğraf karesinde buluşturmaya çalışacak. cak. Başvuru ve yarışmayla ilgili detaylar Tarım sektöründeki sosyal sorumluluk projeleriylerine bir www.butopraginrenkleri.org adresinde. yenisini ekleyen GÜBRETAŞ (Gübre Fabrikaları T.A.Ş.),

Ten ve Tin... Geçen yıl birbirinden değerli sanat etkinlikleriyle izleyicilerin beğenisini kazanan Siemens Sanat, bu yıl da “Ten ve Tin” başlıklı sergiyle sezon açılışı yapıyor. Ona B. ve Monali Meher’in yapıtlarının yer alacağı serginin küratörlüğünü Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün gerçekleştiriyor. Sergilenen yapıtlarda, birbirine içkin olan ve aynı zamanda birbirinden ayrışan “ten ve tin” kavramlarına vurgu yapılıyor. Sergide yer alan sanatçılardan Monali Meher seyirlik olandan muaf bedenin soluğunun peşine düşerken,

Ona B. ise bedenin içkinlik kaynağına, dış sınırlarına, yani “ten”in peşine düşerek, görünenle görünmeyenin ikili bir “ambivalante” bütünlüğünü sunuyor... Küratörlüğünü Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün’ ün yaptığı, Ona B. ve Monali Meher’in yapıtlarının yer aldığı “Ten ve Tin” sergisi, 26 Eylül - 16 Kasım 2012 tarihleri arasında haftanın her günü 10.00 - 19.00 saatleri arasında Siemens Sanat’ta ziyaret edilebilecek.“Ten ve Tin” sergisi HollandaTürkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yıl kutlamaları kapsamında yer almaktadır.

marketing europe & anatolia / 47


Nostalji

48 / marketing europe & anatolia




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.