Robotik
cerrahi dönemi Tıbbın gören gözü
radyoloji
“Osteoporoz”
riskini en aza indirin
İMTİYAZ SAHİBİ İstmag Magazin Gazetecilik İç ve Diş Tic. Ltd. Şti. adına H. FERRUH IŞIK GENEL MÜDÜR MEHMET SÖZTUTAN mehmet.soztutan@img.com.tr Editor-in-Chief SİMGE GÜNDÜZ simge.gunduz@img.com.tr Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr GRAFİK TASARIM TAYFUN AYDIN tayfun.aydin@img.com.tr REKLAM KOORDİNATÖRÜ Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr Reklam Danışmanı Sedat KARADAYI sedat.karadayi@img.com.tr Zekai ŞİMŞEK zekai.simsek@img.com.tr SORUMLU MÜDÜR CÜNEYT AKTÜRK cuneyt.akturk@img.com.tr KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ EBRU PEKEL ebru.pekel@img.com.tr FOREIGN RELATIONS TARIK ORAL tarik.oral@img.com.tr MUHASEBE FİNANS MUSTAFA AKTAŞ muhasebe@img.com.tr ABONE İSMAİL ÖZÇELİK ismail.özcelik@img.com.tr BURSA BÖLGE ÖMER FARUK GÖRÜN fgorun@ihlas.net.tr Buttim Plaza D Blok Kat: 4 No:1267 BURSA Tel:+90 224 211 44 50 / Fax: 224 211 4481
CTP • BASKI İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlas Plaza No: 11 A/41 Yenibosna - Bahçelievler / İSTANBUL +212 454 30 00 ADRES Evren Mah. Bahar Cad. Polat İş Merkezi B-Blok - No:1 Kat:4 Güneşli - Bağcılar - İstanbul Tel.:+90.212 604 50 50 Faks:+90.212 604 50 51 www.medikalteknik.com.tr e-mail: info@medikalteknik.com.tr İMG - Medikal Teknik Dergisinde yer alan makalelerdeki fikirler yazarlarına aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu reklam verene aittir. İMG - Medikal Teknik Dergisi’nin bütün yayın haklarıİstmag Magazin Gazetecilik İç Ve Diş Tic. Ltd. ’ye aittir. Yazılar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. aygın süreli bir yayın olan Medikal Teknik Dergisi ayda bir yayınlanır.
simge.gunduz@img.com.tr
Sağlıkta teknoloji, rekabeti arttırıyor Günümüzde sağlık sektöründe yaşanan önemli teknolojik gelişmeler tıbbi cihaz sektörünün hızla gelişmesini sağlıyor. Hastalıkların teşhis ve tedavisinde tıbbi cihazların tıp bilimine sağladığı katkı, tıbbi gelişmelerin yönünü belirliyor. Günümüz koşullarında hastaların tedavi tercihlerini önemli ölçüde etkileyen tıbbi cihazlar, bu teknolojiye sahip olan ve olmayan sağlık kuruluşları arasında da rekabet çıtasını yükseltmeye devam ediyor. Ülkelerde sağlık harcamaları ve yatırımlarına ayrılan bütçe payının yüksek olması, sağlık hizmetlerinde ileri teknolojili tıbbi cihaz ve alet kullanımına olanak sağlıyor. Bu sayede hem sağlık harcamaları azalıyor hem de tıbbi cihaz sektöründe yer alan firmalar için büyüme fırsatları oluşuyor. Tıbbi cihaz üretiminde yenilikçi teknolojilerin üretimini benimseyen ve inovasyon yapan firmaları destekleyen ülkelerin, sağlık hizmetlerinde kalite ve verimliliği artıyor. Türkiye, bilişim teknolojisine yatkın ve bunu kullanmaya hevesli genç, kalabalık ve dinamik bir nüfusa sahip. Yeni teknolojilerin tasarlanması açısından tıbbi cihaz ve aletlerle ilgili olarak yetişmiş insan gücü olarak da son derece avantajlı. Yerli üretimin devlet tarafından ciddi oranda desteklendiği bir ortamda Türkiye’nin medikal sektörde gelişeceğine dair inancımız sonsuz. Medikal cihazlar, ürünler, sarf malzemeleri, hastane mobilyaları, cerrahi ekipmanlar, ortopedik ürünler, ilaç ve yazılım ürünlerinin sergilendiği ve senede bir kez düzenlenen Medica Fuarı’ nda Health Turkey özel ekimizle Kasım ayında ülkemizi Almanya’da temsil edeceğiz. 2015 yılında 72 ülkeden 5750 katılımcı yer aldığı, fuar 123.456 yerli ve yabancı profesyonel tarafından ziyaret edildi. Bu yıl katılımın daha da yüksek olması bekleniyor. Sağlık sektöründe dünyada düzenlenen en büyük etkinlik konumunda olan Medica Fuarı’nde Türk Sağlık Sektörünün kalbi Health Turkey ekimiz ile atacak. Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle.
6
Minimal İnvaziv Kalp Cerrahisi
Akciğerini koru, akciğer kanseri olma!
12 16
TÜRKRAD 2016’ya Siemens Healthineers syngo.via yazılımı ile damga vurdu
Türkiye’de 20 bin kişi böbrek bekliyor
Sağlık sektörü büyüyor
36
42
24
56
Kulak-Burun-Boğaz alanında gelişen en son tanı ve tedavi yöntemleri
Okan Üniversitesi ve GE’den Türkiye’de Sağlık Endüstrisinin Gelişimi için Yüksek Teknolojili İşbirliği Sağlıkta inovasyonun yeni adı: Siemens Healthineers
40
62
Afrika’nın Gözü “Yeryüzü Doktorları”
Kongre Kongre Kongre Kongre Kongre Kongre Kongre Kongre Kongre Kongrelerdeyiz! AKTÜEL
Hekimlerimizin, bilim insanlarımızın gruplar halinde
Derneğinin başlatmış olduğu sosyal sorumluluk
doyasıya seyretmenin mutluluğunu yaşayan bir
projenin amacının “Aort” denen büyük atardamarın
de hekimlerimizin, hocalarımızın standımızı ziyaret
hakkında, halkımızı bilgilendirmek ve hastalık riski
temsil etmiş olan, Medikal Teknik dergisini
Teknik dergisi olarak, “İçimizdeki Balon” sosyal
kongre alanlarında oluşturdukları manzarayı
projesinin sloganı “İçimizdeki Balon”. Söz konusu
ekip olarak kendimizi çok şanslı buluyoruz. Hele bir
karın bölgesinde yer alan kısmının balonlaşması
ederek, yıllardır başarıyla Türk medikal sektörünü
taşıyan kişilere farkındalık sağlamak. Biz de Medikal
beğenmeleri bizlere ayrı bir mutluluk, güzel bir
sorumluk projesini destekliyoruz.
motivasyon sağlıyor. 3-6 Kasım 2016 tarihlerinde Titanic Deluxe Otel Belek, Antalya’da düzenlenen
Aralık 2016 sayımızda
görüşünceye kadar esen kalın.
uluslararası katılımlı, Türk Kalp ve Damar
Cerrahisi derneği 14. Kongresi; 2.600’a yakın hekim, hemşire ve perfüzyonist’in katılımı ile oldukça başarılı geçti.
Sektörümüzün önemli bir başka kongresi; 37.
Ulusal Radyoloji TÜRKRAD 2016 kongresi, Türk Radyoloji Derneği tarafından, 1-5 Kasım 2016 tarihlerinde Suena Deluxe Hotel Antalya’da gerçekleşti. 1.000’i aşkın katılımcı ve
146 konuşmacının yer aldığı kongre bilimsel ve sosyal
içeriği yüksek bir ortamda
geçti. Stantla katılım gösteren firmaların da kongreye renk
kattıklarını gözlemledik. Medikal Teknik ekibi olarak önümüzdeki günlerde kongre katılımlarımız devam edecek.
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi
4
Kasım 2016
Recep Arslantaş Genel Koordinatör Recep.Arslantas@img.com.tr
AKTÜEL
Minimal İnvaziv Kalp Cerrahisi Kalp hastalıklarının tedavisinde Minimal İnvaziv ve Robotik Yöntemler; Hasta Odaklı Tedavi Planlaması
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Op. Dr. Murat Sargın
T
eknolojik aletler gibi, insan eliyle yapılan işlerde “küçülüyor”. Minimal invaziv cerrahi, yapılması gereken ameliyatı yıllardır yapılan cerrahi kesilere göre daha küçük kesilerle yapmak demek. Cerrahinin birçok branşı gibi kalp cerrahisinde de kesiler küçülüyor. Kalp hastalıklarının tedavisinde küçük kesi veya minimal invaziv yöntemlerin kullanılması ilk olarak 1990’lı yılların sonuna doğru gerçekleştirildi. Küçük kesilerle uygulanan teknikler ilk olarak bypass operasyonlarında kullanılsa da erken dönemde bu tekniğin daha çok kapak ameliyatlarında uygulanması yaygın hale geldi. Minimal İnvaziv Kalp Cerrahisi daha ufak kesi, daha kısa yoğun bakım ve daha erken eve dönüş sağlıyor. En önemlisi de hasta ameliyattan korkutuğu için eksik tedaviler yerine tam tedavi olma şansını kaçırmıyor. Bazen hastalar kalp ameliyatlarından korktukları için, bazen de kardiyologlar hastayı büyük bir ameliyat, uzun bir yoğun bakım stresine sokmamak için stent yada ilaç tedavilerini tercih ederler. Düşünce olarak anlaşılabilir olsa da tıbbın gerçekleri ile örtüşmeyen böyle durumlarla karşılaşabiliyorduk. Son yıllarda kalp cerrahisinde de ameliyatların daha
6
Kasım 2016
ufak kesilerle yapılabiliyor olması bu “anlaşılabilir” korkuların üstesinden gelmeye başladı. Estetik olarak hastayı daha mutlu ediyor olmasından çok daha önemlisi, hasta ve kardiyolog dostlarımız ameliyat korkusunu, büyük kesi korkusunu yenmek ve daha az etkili ya da uzun dönem başarısı daha düşük olacak seçeneklere yönelmektense, gerekli cerrahi tedaviye şans vermeye başladılar. Küçük kesi ile yapılan ameliyatlar sonrası yine hastaları bir gün yoğun bakımda tutuyoruz ancak serviste geçirdikleri gün sayısı yani hastane yatış süreleri 2-3 gün daha kısalaşıyor. Sonrasında normal kesi ile yapılan ameliyatlarda 1 ayı bulan nekahat süresi küçük kesi ile yaplan ameliyatlarda 1 hafta kadar sürüyor. Böylece hasta çok daha çabuk günlük hayatına sağlıklı bir dönüş yapabiliyor. Kalp kapak hastalıklarının tedavisinde 2000’li yılların başından itibaren kateter yöntemi ile yapılan işlemler de kullanılmaya başlandı. Özellikle Avrupa’da birçok merkezde küçük kesi ile veya kateter ile yapılan kalp kapak ameliyatları sayısı hızlı bir artış gösterdi. Örneğin şu an Almanya’da kalp kapak girişimlerinin yarısından fazlası küçük kesi veya kateter yöntemleri ile uygulanmakta. Amerika’da da benzer oranlar söz konusu. Kalp operasyonlarında robotik teknolojinin kullanılmaya başlanması ise yine 2000’li yılların başlarında gerçekleşti. Bu yöntem ile kalp kapak operasyonları, koroner bypass işlemleri, kalp tümörlerine yönelik yapılan operasyonlar, nabız düzensizliklerinin tedavisi ve doğuştan gelen bazı kalp anormalliklerinin düzeltilmesi gerçekleştirilebilmekte. Ülkemizde de genel olarak bu tarzda küçük kesi veya robotik yöntemle uygulanan tedavilerin sayısında hızlı bir artış gözlemlenmekte.
Örneğin şu an Avrupa’da en fazla robotik kalp ameliyatlarının yapıldığı ülke Türkiye. Aslında bu yöntemlerin ana hedefi sadece kozmetik açıdan bir fayda sağlamak değil, klasik operasyonlar ile kıyaslandığında bu yöntemlerin en önemli artısı hastanın daha erken dönemde normal yaşantısına veya iş ortamına dönmesine olanak sağlayabilmesi. Bunun yanında ameliyat sırasında veya sonrasında görülen bazı tıbbi avantajları da mümkün olabilmekte. Bu nedenle şu an için kalp hastalıklarının tedavisinde küçük kesi, robotik yöntemler hastalara sunabileceğimiz ciddi birer alternatif oluşturmakta. Tabi ki uygun olan durumlarda. Her hasta ve kalp ameliyatı için bu yöntemler uygun olamayabiliyor. Küçük yerine normal kesi gerekebiliyor. Elbette her hasta, her kalp hastalığı bu minimal invaziv yöntemlerle yapılmak için uygun değildir. Hangi durumlarda uygun olduğuna ameliyatı gerçekleştirecek kalp damar cerrahı doğru şekilde karar verecektir. Cerrah da, eğer yapılacak operasyon minimal invaziv yöntemlerle yapılmak için uygunsa bu yöntemi tercih eder.
Bu yöntemlerin her biri kendi içinde teknik farklılıklar içermekte ve her birinin ayrı ayrı çok faydalı olacağı hasta grupları mevcut. Bu nedenle genel olarak kalp hastalığını tedavi ederken en iyi yöntem şudur demektense, tüm yöntemleri birbirinin tamamlayıcısı olarak görmek daha doğru. Buna göre hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutularak her bir hastaya en uygun tedavi yöntemini özel olarak belirlemek gerekiyor. Yani hasta odakli tedavi planlaması yapmak en saglıklısı. Hastalarımızın “ben küçük kesi” istiyorum demelerini anlamak çok mümkün. Ama hastalarında doktorun kendileri için en iyi olabilecek kesi ve yöntemi yapacaklarından emin olmaları gerekiyor. Minimal invaziv kalp cerrahisi bazen özel cerrahi aletler gerektirir. Bu aletler, kalbe ve ameliyat yapacağımız alana ulaşmamızı ve ameliyatımızı yapmamızı kolaylaştırırlar. Aynı şekilde protez kapak olarak kullandığımız kapaklarda daha hızlı daha kolay takılabilir teknoloji ile geliyorlar.
Kasım 2016
7
AKTÜEL
Karın Anadamarı Balonlaşması (Abdominal Aort Anevrizması )
T
ürk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği, bilimsel ve mesleki bir sivil toplum kuruluşu olarak cerrahi kalp ve damar hastalıkları hakkında toplumu aydınlatmayı hedefliyor. Bu bağlamda özellikle ölümcül durumlara yol açabilecek hastalıklarla ilgili toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla bir sosyal sorumluluk projesi başlattı. Bu projenin amacı ise “aort” denen büyük atardamarın karın bölgesinde yer alan kısmının balonlaşması hakkında halkı bilgilendirmek ve bu hastalık için risk taşıyan kişilerde farkındalık sağlayabilmek. İçinizdeki balon nedir? Tüm vücuda kan akımını sağlayan ana damara aort damarı denir. Bu damarın karın içerisindeki bölümünde meydana gelen balonlaşma ise “abdominal aort anevrizması” olarak adlandırılmaktadır. Abdominal aort anevrizması vücudunuzun en büyük atar damarı olan aortun bir hastalığıdır. Aort kalpten aldığı kanı tüm vücuda dağıtan en büyük atar damardır. “Abdominal aort” ise bu damarın karın içerisinde seyreden kısmına verilen isimdir. “Karın anadamarı balonlaşması” da diyebileceğimiz bu durum, abdominal aort duvarının zayıflaması ve genişlemesi sonucu oluşur. Büyük çoğunluğunda sebep damar duvarındaki esnekliği
8
Kasım 2016
sağlayan maddelerin yaşla birlikte azalmasıdır. Altmış beş yaş üzeri nüfusta her 65 erkek bireyden birinde bu hastalığın mevcut olduğu düşünülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre dört-beş kat daha fazla görülmektedir. Risk altında mısınız? • Yaşınız 65’in üzerinde ve erkekseniz, • Sigara kullanıyorsanız, • Ailenizde bu hastalığa sahip bireyler bulunuyorsa • Kalbinizi veya kan damarlarınızı ilgilendiren bir hastalığınız mevcutsa, Abdominal aort anevrizması açısından risk altında olduğunuzu söylenebilir. Nasıl tedavi edilir? Tedavide yaklaşım anevrizmanın büyüklüğüne bağlı olarak değişmektedir. Bazı bireylerde anevrizmanın tamiri için cerrahi işlemler gerekirken bazılarında ise anevrizmanın belli aralıklarla takibi önerilmektedir. Abdominal aort anevrizması tamiri için 2 yöntem mevcuttur; Geleneksel “açık” cerrahi yöntem: Doktorunuz size ameliyat olmayı önerdiyse, karın bölgesinden yapılacak bir kesi ile aort damarının balonlaşma gösteren bölgesi çıkarılacak ve kan akımı yapay bir damar ile sağlanacaktır. Bu yöntemde yapay damar aort damarına dikilmektedir. Endovasküler (kapalı) yöntem: Bu yöntem için uygun olduğunuz takdirde, doktorunuz kasık bölgesinden kan damarlarına girişim yaparak yapay damarı buradan ilerletecek ve bunu anevrizmanın olduğu bölgede açarak işlemi tamamlayacaktır. Bu yöntemde yapay damar dikilmemekte, aort damarının içine yerleştirilmektedir. Tedavi sonrası; uygulanmış olan yönteme göre değişmekle beraber hastalar yaklaşık 2-4 gün sonra evlerine gönderilmektedir. Yaklaşık 2-6 hafta içerisinde normal yaşam aktivitesine dönmektedirler.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
AKTÜEL
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Karaciğer Nakli Merkezi hizmete açıldı!
Y
editepe Üniversitesi Hastanesi Karaciğer Nakli Merkezi, Doç. Dr. Onur Yaprak başkanlığında hizmet vermeye başladı. Bu merkezde görev alan uzman kadrosunun deneyimi, Türkiye’de canlı vericili karaciğer nakillerinin ilk başlamış olduğu 1990’lı yıllara uzanmakta olup, yaklaşık 750 vaka ve dünya standartlarındaki başarı oranlarına sahip. 3-9 Kasım’da kutlanan Organ ve Doku Bağışı Haftası kapsamında düzenlenen basın toplantısında söz alan Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Hastane Başhekimi Prof. Dr. Faruk Yencilek, ülkemizde organ nakli yapan çok iyi yetişmiş uzmanların olduğunu belirterek; “Hastalarımıza tüm gelişmiş ülkelerde uygulanan tedavi protokollerinin aynısı uygulanıyor. Organ nakli gerekliliği olan tüm hastalarımız Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nin deneyimli ekip ve merkezinde sağlıklarına kavuşabilecekler dedi. Organ bağışının önemine vurgu yapan Yencilek; Türkiye’de organ bağışı hakkında önemli veriler paylaştı. 2015 yılında Türkiye genelinde 1969 adet beyin ölümü saptandığının ve bunların 470 tanesinin yakınlarının organ bağışında bulunduğuna değinerek, sözlerine şöyle devam etti; “2015 yılında: 3204 böbrek nakli (2534 canlıdan 670 kadavra) , 1216 karaciğer nakli (871 canlıdan, 345 kadavradan)
10
Kasım 2016
89 kalp, 30 akciğer, 7 pankreas, 6 ince bağırsak nakli yapıldı. 2016 Nisan ayı itibari ile Türkiye’de organ nakli bekleyen toplam: 25.798 hastamız var. Bu hastalarımız için zamanında organ bulunamazsa hepsini ne yazık ki kaybedebiliriz.” Başhekim Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Halit Yerebakan’ da; “Ülkemizde her yıl binlerce kişi organ nakli için sıra beklerken hayatını kaybediyor. Farkındalık artsa da organ bağışı oranları hâlâ yetersiz. Son yıllarda organ nakli hakkında verilen eğitimler ve teşvik edici tanıtımlar, farkındalığı artırsa da hem hasta, hem de verici için cevaplanması gereken sayısız soru, gündemdeki yerini koruyor.” dedi. Böbrek: 22.579 kişi böbrek, 2.274 kişi karaciğer, 672 kişi kalp, 271 kişi pankreas, 2 kişi ince bağırsak alanında organ beklemekte.
1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı
Unutma! Erken Teşhiş Hayat Kurtarır: “Akciğerlerini Koru” Her yıl dünya genelinde 1,59 milyon Akciğer Kanseri sebebiyle hayatını kaydediyor…
AKTÜEL
Akciğerini koru, akciğer kanseri olma!
K
asım ayı ‘Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı’nda Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Toraks Derneği, Türk Akciğer Kanseri Derneği ve İmmüno-Onkoloji Derneği biraraya gelerek; en ölümcül kanser olan akciğer kanserinin önlenmesi, akciğer kanserinden korunma, erken tanı ve etkili tedavi konusunda bilinç oluşturmak amacıyla, “Akciğerini Koru, Akciğer Kanseri Olma!” sloganıyla, ünlü oyuncuların da desteğiyle Akciğer Kanseri Farkındalık Kampanyası başlattı. Her yıl 30.000 yeni tanı konuluyor Akciğer kanseri tüm dünyada en sık görülen ve kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kanser türüdür. Akciğer kanseri ülkemizde de en sık görülen ve ölüme neden olan kanserler arasındadır. Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’nın 2012 yılı verilerine göre erkeklerde en sık; kadınlarda ise beşinci sıklıkta görülen kanser türüdür ve her yıl yaklaşık 30,000 yeni akciğer kanseri tanısı konulduğu tahmin edilmektedir. Erkeklerde tüm kanserlerin %21.8’ini, kadınlarda ise %4.9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de akciğer kanserine bağlı mortalite verileri değerlendirildiğinde, kanser, kardiyovasküler sistem hastalıklarının ardından en sık ikinci ölüm nedenini oluşturmaktadır. En sık erkeklerde görülüyor Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) akciğer kanserinin 2012 yılında toplam 1.8 milyon yeni olgu ile tüm kanserlerin %12.9’unu meydana getirdiğini bildirmiştir. Akciğer kanseri tüm dünyada, yıllık 1.2 milyon yeni olgu, tüm kanserler içinde %16.7 oranıyla erkeklerde en sık rastlanan kanser olma özelliği taşımaktadır. Kadınlarda beklenen insidans hızları genellikle daha düşüktür, yıllık 583,000 yeni olgu, tüm kanserler içinde %8 oranında görülmektedir. Akciğer kanseri sadece yaygın olarak görülen bir kanser olması yönüyle değil, neden olduğu
12
Kasım 2016
mortalite yükü nedeniyle de oldukça önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bilinen ve kanıtlanan en büyük neden tütün ürünleri Tütün ve Tütün Ürünleri, Akciğer kanseri gelişiminde kanıtlanmış en önemli risk faktörüdür. Akciğer kanserlerinin %90’ı sigara nedeniyle oluşur. Küresel Yetişkin Tütün Araştırması (KYTA) sonuçlarına göre, tütün kullanımında 2008 (%31.2; 16 milyon) ile 2012 (%27.1; 14.8 milyon) yılları arasında anlamlı azalma olmuştur. Aynı dönemde nargile kullanımında da önemli azalma olmuştur (%2.3’den %0.8’e). Sigara ve tütün ürünleriyle mücadele aksatılmadan sürdürülmeli ve daha kesin önlemler almaktan kaçınılmamalıdır. Bu mücadele ciddi bir şekilde devam edecek olursa, ülkemizde sigaraya bağlı hastalıkların ve akciğer kanserinin azaldığını görmek gelecekte mümkün olacaktır. Elektronik sigaranın, sigaradan kurtulmada etkili olamayacağı ve kanserojen maddeler içerdiği bilinmelidir. Erken tanı çok önemli Erken evrede tespit edilenlerin beş yıl sağkalım olasılığı %70’ler civarındadır. Bu nedenle, akciğer kanserinin, henüz şikayete sebep olmadığı, kişinin doktora başvurma ihtiyacı duymadığı “çok erken” dönemde yakalanabilmesi için bilim dünyası ciddi çaba sarf etmektedir. Yılda bir tekrarlanan akciğer grafisi ve/veya balgam tahlillerinin, akciğer kanserinden ölümleri engellemede veya azaltmada ya da geç dönemde yakalanmasını azaltmada bir rolünün olmadığı bilinmektedir. Sigarayı bırakma programları ile birlikte uygulanacak erken evrede yakalama amaçlı tarama programlarının daha iyi sonuç vermesi beklenmektedir. Düşük doz bilgisayarlı tomografi ile akciğer kanseri taraması sadece ABD’de ve Kanada’da yüksek riskli sağlıklı kişiler için tarama
programları içine alınmıştır. Türkiye’de ise tarama programları içinde akciğer kanseri yer almamakta ve bu konuda risk grubunun belirlenmesi ve maliyet-etkililik çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Akciğer kanserinde yeni tedaviler umut veriyor Küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) tedavisi hastalığın evresine göre değişim göstermektedir. Evre I ve Evre II’de ana tedavi yöntemi cerrahidir. Bu evrede cerrahiye uygun bulunmayan hastalar radyoterapi ile tedavi edilmektedir. Lokal ileri evre olarak adlandırılan evre III hastalıkta ise, ana tedavi yöntemi eşzamanlı kemoradyoterapi verilmesidir. Seçilmiş evre III hastalarda tedaviye cerrahi eklenebilir. Evre IV hastalıkta ana tedavi yöntemi sistemik tedavidir ve tedavi seçimi histolojik alt tip ve tümörde saptanan mutasyonlara göre kişiselleştirilir. Seçilmiş Evre IV vakalarda sistemik tedavi ile birlikte gerektiğinde palyatif amaçlı da olsa radyoterapi ya da cerrahi tedavi uygulanabilir. İleri evre KHDAK’li hastaların tedavisinde ise temel amaç sağkalımı uzatmak ve hayat kalitesini artırmaktır. İleri evre KHDAK’nde başlangıç tedavi seçeneğini etkileyen başlıca faktörler; hastaların genel durumu ve performansı, eşlik eden hastalıkları, hastalığın lokalizasyonu, yaygınlığı, metastaza ait semptomların varlığı, skuamöz veya nonskuamöz histoloji, hedeflenebilir mutasyonunun varlığıdır (EGFR, ALK, ROS1 vs.). “Kişiye özel tedavi” yapılabilmesinin önündeki en önemli engel yeterli kalitede doku örneği alınmamasıdır. Tedavi öncesinde immünohistokimya ve moleküler incelemelere yetecek kadar doku alınmalıdır. Yeni bir tedavi modalitesi olan ve immün sistemin tümöre karşı olan toleransını önleyen immünoonkolojik tedavi yaklaşımının sağkalım süresi ve yan etki profili açısından kemoterapiye üstün olduğu gösterilmiştir. Bu tedavilere yanıt veren hastalarda kemoterapilerden farklı olarak, yanıt uzun süreli olabilmektedir. İmmüno onkoloji kansere karşı kişinin kendi savunma hücreleri ile mücadele etmesi olarak özetlenebilir. Bağışıklık sistemi (immün sistem) insan vücudunu izlemekte, onu bakteriyal ve viral infeksiyonlar gibi dış tehditlerin yanı sıra normal hücrelerden türemiş, kanser gibi anormal hücrelere karşı korumaktadır. Küçük hücreli akciğer kanseri genellikle metastatik hastalık olarak tanı almaktadır. Çok erken evre hastalık ve tanı dışında, KHDAK tedavisinden farklı olarak, tedavide cerrahinin yeri yoktur. Ana tedavi yöntemi evre I-III hastalıkta kemoterapi ve radyoterapidir; evre IV’te ise sistemik kemoterapi ve gerektiğinde radyoterapidir.
Kasım 2016
13
AKTÜEL
3 haftadan fazla süren öksürük Akciğer Kanseri’nin habercisi olabilir MedAmerikan Tıp Merkezi uzmanı Doç. Dr. Benan N. Çağlayan; “3 haftayı geçen öksürük, öksürüğe balgam eklenmesi, birlikte kan tükürme veya öksürüğün şiddetinde değişiklik olması durumunda hastanın gecikmeden hekime başvurmalıdır” özellikle ev yapım malzemesi olarak kullanılan taş, toprak, çimentoda doğal olarak bulunan, radon gazı, bazı metal buharlarına maruz kalmak ve ülkemizin özellikle belirli bölgelerinde önemli bir halk sağlığı sorunu olan asbest gibi faktörler de akciğer kanserine neden olabilecek riskli durumlar. Akciğer kanserinde erken tanı yaşam kurtarıyor. Tüm kanserlerde olduğu gibi akciğer kanserinde de erken tanı yaşamsal öneme sahip. Erken dönemde tanı konulan kanser olgularında uygulanan cerrahi ve diğer tedaviler ile yüz güldürücü sonuçlar alınıyor.”
M
MedAmerikan Tıp Merkezi uzmanı Doç. Dr. Benan N. Çağlayan
edAmerikan Tıp Merkezi uzmanlarından Doç. Dr. Benan N. Çağlayan; Akciğer kanseri belirtileri, nedenleri ve tedavi yöntemleriyle ilgili şu bilgileri veriyor; “Erkeklerde kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer alan akciğer kanseri için en önemli risk faktörü tütün kullanımı. Tütün kullanmayanlarda çok daha seyrek rastlanılan akciğer kanseri sıklığının sigara ile savaşta başarı kazanıldıkça azalması bekleniyor. Kendisi içmediği halde bulunduğu ortamda sigara içilen, yani pasif içici olarak adlandırılan bireylerde akciğer kanseri gelişme sıklığı, hiç sigara içmeyen ve pasif içiciliği olmayan bireylere göre daha yüksek. Sigara dışında genetik yatkınlık, günlük yaşamda karşılaşılan ve
14
Kasım 2016
Erken tanı için nelere dikkat edilmelidir? “Akciğer kanserinin belirtileri öksürük, balgam çıkarma, kan tükürme, nefes darlığı, sırt veya göğüs ağrısı, kilo kaybı, ses kısıklığı olabilir. Akciğer kanserine yakalanan hastaların büyük çoğunluğu sigara içen bireyler olduklarından öksürük, balgam çıkarma, hırıltılı solunum gibi şikâyetler hasta tarafından genellikle sigaraya bağlanmaktadır. Bu durum hastalık belirtilerinin ihmal edilmesi ve teşhisin gecikmesi ile sonuçlanır. Gecikmeye yol açmamak için 3 haftayı geçen öksürük varlığında, önceden var olan öksürüğün karakterinin değişmesi durumunda (öksürüğe balgam eklenmesi, birlikte kan tükürme veya öksürüğün şiddetinde değişiklik olması gibi) hastanın gecikmeden hekime başvurması gerekir. Bunun dışında 40 yaşın üzerinde sigara kullanan bireyler düzenli sağlık kontrolleri yaptırmalıdır.” Akciğer kanserinde tanı nasıl konulur? • Klinik şüphe varlığında hekim kararıyla akciğer grafisi ve akciğerin bilgisayarlı tomografisi incelenir. • Gerekli durumlarda bronşa uygulanan bronkoskopi adı verilen endoskopik yöntemle biyopsi yapılarak tanıya ulaşılır.
• Bronkoskopi ile ulaşılamayacak bölgeler için konunun uzmanı hekim farklı biyopsi yöntemlerini önerecektir.
yanı sıra birçok olguda tanı amaçlı da kullanılabilir.
Akciğer kanserinin tedavisi nasıldır? “Akciğer kanseri başlıca iki grupta ele alınır. Bu gruplar küçük hücreli kanser ve küçük hücreli olmayan kanserlerdir. Biyopsi ile bu ayrımın yapılması çok önemlidir. Çünkü bu iki grupta tedavi yöntemleri farklılıklar gösterir. Tedavi yöntemi üzerine etkili bir diğer faktör de tanı konulduktan sonra hastalığın evresini doğru olarak belirleyebilmektir. Hastalığın evresi; akciğerdeki asıl tümörün bulunduğu yer, tümörün boyutu, göğüs içerisindeki lenf bezlerine yayılım ve akciğer dışı organlara yayılım gibi faktörlerle belirlenir. Evreyi belirleyecek farklı girişimler, farklı görüntüleme yöntemleri vardır. Örneğin kısaca EBUS denilen endobronşiyal ultrasonografi yöntemi, son yıllarda bu konuda çığır açmış bir yöntem olarak bilinir. Bu yöntemle bronkoskopik olarak bronşlara girilir, buradan ultrasonografi yapılarak lenf bezleri görülür ve lenf bezlerinin içerisinden numune alınarak inceleme yapılır. Bu yöntem evrelemenin
gözetilerek tedavi şekline karar verilir. Bu tedavi cerrahi
Tüm bu işlemler sonucunda akciğer kanserinin tipi, hastalığın evresi ve hastanın performansı gibi faktörler girişim, kemoterapi ya da radyoterapi olabilir. Birçok hastada ise bu modalitelerin kombinasyonu tercih edilir. Günümüzde erken tanı olanaklarının artmış olması, gelişen teknolojiyle birlikte cerrahi tekniklerin gelişmesi, radyoterapi alanında çok üstün cihazların kullanıma girmesi ve kemoterapi uygulamalarında daha etkin ilaçların kullanılması ve bunun da ötesinde kanser hücrelerinin genetik özelliklerine göre hedefe yönelik tedavi olanaklarının kullanılmasıyla, akciğer kanserinin tedavisinde eskiye göre daha yüz güldürücü sonuçlar alınabilmektedir. Ancak yukarıdaki tüm bilgilerin ötesinde, en önemli noktanın kanserden korunmak olduğu gerçeği düşünüldüğünde, tütün kullanımı ile mücadele bu hastalıkla insanoğlunun savaşındaki en önemli kilometre taşıdır.”
Kasım 2016
15
AKTÜEL
Türkiye’de 20 bin kişi böbrek bekliyor binlerce kişinin hayatını kaybettiğini belirtti. Prof. Dr. Alper Demirbaş, “Organ nakli sadece bir ameliyat değil. Kronik organ hastalıkları sadece hastayı değil ailesini ve çevresini de ilgilendirir, yaşam düzenlerini altüst eder. Verici ister canlı ister kadavra olsun, tıp dışında işin içine hukuk, etik, felsefe, sosyoloji, ekonomi, eğitim yani tümüyle hayat girer. Bu nedenle ülkemizde organ nakli ve bağışı sorununun çözümü için tüm bu alanların dikkate alınması ve bu alanlara ilişkin de çalışılması gerekir” şeklinde konuştu.
Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş
D
ünyada olduğu gibi ülkemizde de organ naklinde birinci sorunun organ bağışlarının azlığı. 2-8 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş, “Organ nakli ve bağışı ne yazık ki Türkiye’de istenilen oranlara ulaşmayan, hatta yaklaşamayan bir alan” diyerek bunun sonucu olarak her yıl, her yaştan
16
Kasım 2016
Her 10 kişiden 1’i böbrek hastası Türkiye’de böbrek rahatsızlığında hızlı bir artış var. Her 10 kişiden 1’i böbrek hastası. Kronik böbrek yetmezliği böbrek işlevlerinin ilerleyici şekilde, geriye dönüşü olmaksızın kaybedildiği yaygın görülen bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bu hastalık tüm organ ve sistemleri etkiliyor ve yaşamı tehdit ediyor. Önemli ölçüde iş gücü ve yaşam kalitesi kaybına neden oluyor. Sıklığı, kompleks tedavileri ve yüksek ekonomik giderleri nedeniyle bu durum ülkemiz için ciddi bir halk sağlığı sorunu. Ülkemizde 70 bin kronik böbrek yetmezliği yaşayan hastanın olduğu tahmin ediliyor ve her yıl bu sayıya 8-10 bin hasta ekleniyor. Ana tedavi yöntemi diyaliz değil böbrek nakli “Diyaliz, kronik böbrek yetmezliğinde hiçbir zaman ana tedavi yöntemi olarak görülmüyor. Diyaliz, böbrek nakline kadar geçen sürede hastayı yaşatmak için uygulanır. Kalp yetmezliği, kronik karaciğer hastalığı ve kronik böbrek hastalığında nakil en seçkin ve hayat kurtarıcı yöntemdir. Canlıdan yapılan organ bağışlarında alıcının iyileşmesi pahasına normal ve sağlıklı bir insana majör bir cerrahi girişim yapılması ‘önce zarar verme’ ilkesine ters düşen bir durum olarak algılanabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki, bir gün sizin de çocuğunuz, anne-babanız, yakınlarınız ya da siz organ bağışına ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu nedenle vefat edenlerden nakil sayısını artırmak ve daha çok sayıda hayat kurtarmak için herkesin organlarını bağışlamasını öneriyoruz” diyen Prof. Dr. Alper Demirbaş organ bulunamadığı için çok sayıda hastanın hayatını kaybettiğini, bir kısmınınsa diyalizle yaşamak zorunda kaldığını söyledi.
Kasım 2016
17
Uyku Laboratuvarı
|
Gün Işığı Lambaları
Kızılötesi Lamba
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
Süt Pompaları
Bebek Telsizi
Beslenme
|
Ağırlık
Ateş Ölçerler
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
AKTÜEL
Türk tasarımcı kalp krizini önceden haber veren akıllı tişört geliştirdi Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) iş birliğinde bu yıl ilki düzenlenen Türkiye Tasarım Haftası, endüstriyel tasarım, moda ve görsel iletişim tasarımında uluslararası pek çok ismi buluştururken, konferanslar, dünyaca ünlü sergiler, Ar-Ge ve inovasyon odaklı tasarımlar ile geleceğe ışık tuttu
T
İM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Türkiye’nin ekonomik ve kültürel geleceği için önemli bir kilometre taşı niteliği taşıyan etkinliğimiz, geleceğin trendlerine yön vermemize katkı sağlayacak. TİM olarak Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve marka alanlarında bilinç geliştirici faaliyetlerimiz sürecek. Bu kapsamda Türkiye Tasarım Haftası’nı her yıl gerçekleştireceğiz. Tasarım, dünyada katma değer sağlayan en önemli unsurlardan biri. Etkinliğimizin de desteğiyle tüm tasarımcılarımızın medeniyetimize ve ekonomimize ilham verici katkılar yapacağına inanıyoruz. Böylece yüksek katma değer yaratarak, küresel arenada rekabet gücü sağlayabiliriz” dedi.
20
Kasım 2016
Etkinlikte “Tasarım ve Teknoloji” konulu konferans veren ezratuba markasının kurucusu Ezra Çetin, insan sağlığına maksimum faydayı sağlamak amacıyla TÜBİTAK MARTEK desteğiyle Türkiye’de bir ilk olarak tasarladıkları akıllı tişörtlere yönelik bilgi verdi. Kalp krizi gibi hayati risk oluşturan hastalıkların bir hafta öncesinden anlaşılmasını sağlayan akıllı tişörtlerin, 2017 yılında satışına başlanacağını açıklayan Ezra Çetin; “Çeşitli renk alternatifleri ile altı tişört kadınlar, iki tişört erkekler için tasarladık. Günlük hayatta ve spor yaparken giyilen tişörtlerin içindeki incecik yaprak gibi kumaşlar aracılığıyla vücudun her bölgesinin kontrolü sağlanıyor. Herhangi bir bölgede ters giden bir durum var ise, sistem aracılığıyla bunun haberini alabiliyoruz. Su altında da kullanılabilen tişörtlerimiz makul bir fiyat ile satılacak. Ürünü yakın gelecekte çocuklar için de tasarlayacağız. Ayrıca 20 renk ve 60 desenin bir arada kullanılmasına imkân sağlayan çanta da tasarladık. Kullanıcılar, çantaya yüklenen aplikasyonlar aracılığıyla, sistemde var olan renk ve desene uygun çantayı kendileri için tasarlayabilecekler” dedi.
14 – 17 NOVEMBER 2016 DÜSSELDORF GERMANY
Dünyada kalp rahatsızlıklarının erken teşhisinde kullanılan yöntem ilk kez Türkiye’de uygulanıyor
E
czacıbaşı-Monrol Nükleer Ürünler’in Ankara Üniversitesi ile beraber 2013 yılında kurulumuna başlanan Radyofarmasötik Üretim ve AR-GE tesisi (RÜAG) çalışmalarının ilk sonuçlarını almaya başladı. Mayıs ayında tamamlanır tamamlanmaz görüntüleme alanında birçok başarılı projeye imza atan AR-GE tesisinde kalp rahatsızlıklarının erken teşhisinde kullanılacak yeni bir yöntem geliştirildi. Keşfedilen yöntemde radyoaktif amonyak ve oksijen vücuda enjekte ediliyor ve kalp kanlanması görüntülenebiliyor. Böylece anjiyoda görüntülenemeyen damar tıkanıklıkları dahi izlenebiliyor. Radyoaktif izotoplar kullanılarak gerçekleştirilen bu yeni yöntem, damar tıkanıklığı riski yüksek olan tansiyon ve diyabet hastaları için de büyük önem taşıyor. Bu yöntem sayesinde herhangi bir komplikasyon yaşanmadan önce taramalar yapılabilecek ve hücresel düzeyde gözlenebilen bir tıkanıklık olması durumunda da anjiyo ile hızlıca müdahale edilebilecek. Ayrıca bu yöntem ile anjiyo işlemine gerek olup olmadığı da kolayca tespit edilebilecek. Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. N. Özlem KÜÇÜK yapılan çalışmalarla ilgili olarak şu bilgileri verdi; “Üniversitemiz bünyesinde kurulmuş olan Radyofarmasötik Üretim Araştırma ve Gelişim Tesisi’nde (RÜAG) Türkiye’de ilk kez radyoaktif amonyak ve oksijen üretilmeye başlandı. Dünyada sayılı merkezde üretilen bu radyoaktif ajanlar sırasıyla 10 ve 2 dakika gibi çok kısa yarı ömre sahipler. Bu nedenle ancak kısa yarı ömürlü radyoaktif maddelerin üretilebildiği hastanelerde görüntüleme amacıyla kullanılabilirler. Radyoaktif amonyak ve oksijen ile hücresel düzeyde kalp görüntülemesi yapılarak, kalp kasına giden kan akımı miktarı invaziv bir yöntem kullanılmaksızın ölçülebilmektedir. Bu yöntem iki aşamada uygulanmaktadır. Birinci aşamada ilaçla kan akımı düzeyi maksimuma çıkarılarak radyoaktif madde damar yolu ile enjekte edilmekte, ikinci aşamada ise ek hiç bir ilaç uygulamadan istirahat halinde radyoaktif madde enjeksiyonu yapılarak görüntü alınmaktadır. Böylece kalbe giden kan akımı miktarı stress ve istirahat halinde değerlendirilmektedir. Bu yöntem ile yüksek tansiyon ve diabet gibi kalp damarlarında hasar oluşturan hastalık durumunda ve koroner arter hastalarında daha kalp kasındaki hasar diğer yöntemler ile tesbit edilemediği dönemde kan akımındaki azalma gösterilerek hastaya uygulanacak en uygun tedavi yaklaşımı belirlenebilir.”
www.medica-tradefair.com
WORLD FORUM FOR MEDICINE MEDICA, her yıl Kasım ayında dünyanın her tarafından gelen uzmanlara eşsiz bir deneyim yaşatıyor. Tıp sanayinin dünya forumu, yaklaşık 5.000 katılımcının geniş ürün yelpazesini sunuyor. MEDICA’dan ve uzmanlık alanınıza yönelik özel ürünlerinden yararlanın.
BE PART OF IT!
CME EDUCATION CONFERENCE
TECH FORUM
Bilimin ve tıp tekniğinin birleşimi
www.medica.de/MEC2
Politik, bilimsel ve teknik konular
www.medica.de/MTF2
Yara bakımının ABC’si
www.medica.de/MWCF2
T5 - Tıbbi kariyer portalı
www.medica.de/MCF2 Ayrıntılı bilgi için: Düsseldorf Fuarları Türkiye Temsilciliği tezulaş fuar danışmanlık hizmetleri ltd. şti. Bağdat Cad. 181/6 34730 Çiftehavuzlar – Kadıköy / İSTANBUL Tel: +90 (216) 385 66 33 _ Fax: +90 (216) 385 74 00 info@tezulas-fuar.com _ www.tezulas-fuar.com
AKTÜEL
40 yaş üzerindeki her erkeği ilgilendiriyor… Ürolojik hastalıklar içerisinde ilk sıralarda yer alan iyi huylu prostat büyümesinde ve prostat kanserinde erken teşhis büyük önem taşıyor başvurmaları gerektiğinin altını çizen Altuğ, “Bu şikayetler, vücutta kademeli olarak geliştiği için, hasta bu durumlara uyum sağlayabiliyor. Bazen de hasta, yaşının ilerlediği için bu kadar da rahatsızlık alabileceğini düşünerek durumu kabulleniyor’ diyor. Bu nedenlerle kişinin doktora gitmekten kaçındığını ancak geciktikçe hastalık derecesinin yükselebileceğini belirten Altuğ, bu durumun bir dönem sonra tıkanmalara, sonda takılmaya ve böbrek yetmezliğine kadar gidebildiğini belirtiyor.
A
Acıbadem Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Uğur Altuğ
cıbadem Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Uğur Altuğ, erkeklerin prostat muayenesine çekinceli yaklaştığını belirterek, gerek iyi huylu prostat büyümesinde gerekse prostat kanserinde tedaviye geç kalındığında istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabildiğini vurguluyor. İleri yaştaki erkeklerin hemen hepsinde iyi huylu prostat büyümesi görüldüğünü söyleyen Doç Dr. Mustafa Uğur Altuğ, bu rahatsızlıkla beraber ortaya çıkan sorunları şöyle anlatıyor; “Genellikle hastaların en büyük sıkıntısı idrara çıkma konusunda oluyor. Hasta, gece idrara kalkıyor, idrar yapamama ya da tutamama, kaçırma gibi sıkıntılar yaşayabiliyor. Tuvalete gittiğinde idrar yapmada zorluk, sık idrara çıkma, idrar akımında zayıflamalar, zaman zaman idrarın kesilip yeniden başlaması ve yanma, sızlama gibi şikayetler söz konusu oluyor. Bu durumun ilerlemesi ise, tıkanıklar ve idrar yolu iltihapları, kanamalar, mesanede taş oluşumu ile sonuçlanabiliyor.” “Yaş ilerledi, olur bu kadar” demeyin Bu yönde şikayetleri olan hastaların, mutlaka doktora
22
Kasım 2016
İlk evrelerde şikâyete yol açmıyor “Özellikle erken dönemde hiçbir şikayete yol açmayan prostat kanserinin büyük bir kısmı, prostatın dış kısmından yani idrar yolundan uzak olan kesimden kaynaklanıyor. Hasta şikayetin oluşmasını beklerse, hastalık daha ilerlemiş, bazen çok gecikmiş hatta iş işten geçmiş olabiliyor. Ürologlar olarak bizim tavsiyemiz, 40’lı yaşlarda, hiçbir şikayet olmasa da her erkeğin yılda bir defa prostat muayenesi yaptırması. Ayrıca PSA (Prostat Spesifik Antijen) kan tahlillerinin de yaptırılması gerekiyor.” diyen Altuğ erkeklerde en sık görülen rahatsızlıklardan biri olan prostat kanseri konusunda uyarıyor. Erken teşhis tedavi başarısını artırıyor Bütün kanserler gibi prostat kanseri de, ne kadar erken teşhis edilirse, tedavide o kadar başarılı olunuyor. Prostat kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olmasına dikkat çeken Doç. Dr. Mustafa Uğur Altuğ; “Patolojide teyit edilmişse, hastalıktan tamamen kurtulma ya da çok uzun süreler hastalıksız yaşama mümkün. Bunun için erken teşhisi ve uygun tedavinin yapılmasını tavsiye ediyoruz. Erken evre prostat kanserinin tedavisinde açık, laporoskopik ve ya robotik ameliyatlar uygulayabiliyoruz.” diyor. 40 yaşın altındaki erkeklerde de bu rahatsızlığa rastlanabiliyor. Özellikle ailede, birinci derece akrabalarda prostat kanseri varsa, düzenli muayene daha fazla önem taşıyor. Birkaç akrabada varsa, risk daha da artıyor.
AKTÜEL
Sağlık sektörü büyüyor Yaşlanan nüfus, iş modellerinin değişimi, sağlığa erişimin artması ve teknolojik gelişmeler sağlık sektöründe büyümeyi tetikliyor
K
amu, özel ve üniversitelerden sağlık sektörünün ileri gelenleri ile ilgili Sivil Toplum Kuruluşu temsilcilerinin bir araya geldiği TÜSAP Sağlık Vizyon Toplantılarının ilki olan Sağlık Teknolojileri toplantısı gerçekleşti. Sağlıkta teknoloji kullanımının geleceğinin masaya yatırıldığı, TÜSAP (Türkiye Sağlık Platformu) çatısı altında düzenlenen toplantıya başta Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş olmak üzere Bakanlık yetkilileri, sağlık sektör sivil toplum örgütleri başkanları, üniversite yetkilileri ve destek ortağı firmaların üst düzey yetkilileri katıldı. Global rekabette sağlık teknolojilerinin değerlendirilerek, sağlık teknolojilerinde Ar-Ge ve yerelleşme politikalarının konuşulduğu toplantıda sürdürülebilir sağlık teknolojilerinin sektörün geleceğinde nasıl bir rol oynayacağı gündeme alındı.
24
Kasım 2016
Siemens Healthcare, Vodafone ve EY firmalarının katkıları ile gerçekleşen Vizyon Toplantısında sağlık sektörü için önümüzdeki 5 yılın büyüme yılı olduğu şeklinde genel kanaat belirten katılımcılar, bu büyümede üretimde yerelleşmenin, iş modellerinin gelişmesinin,
uluslar
arası
pazarlarda
hizmet
sunumunun ve teknolojinin sağlık sistemine entegre edilmesinin etkili olacağı konusunda görüş belirtti. Sağlık sektörünün dünyada gıda ve tarımdan sonra en büyük ikinci sektör olduğunu vurgulayan Volitan Consulting CEO’su ve TÜSAP Yürütme Kurulu Üyesi Ufuk Eren, 2030 yılında dünyada GSMH’ye bulaşıcı olmayan sağlık harcamalarının ekonomiye maliyetinin 47 trilyon dolar olarak hesaplandığını söyledi.
Araştırmaların Amerika’nın aynı yıl sağlığa ayırdığı payın GSMH’nin yüzde 25’i, Türkiye’nin ise yüzde 10,4 olacağının öngörüldüğünü; 2050 yılında ise Amerika’nın GSMH’nin yüzde 37’sini, Türkiye’nin ise yüzde 15,3’ünü sağlıya harcayacağını belirtti. Sağlık hizmetlerinin günümüzde teknoloji, inovasyon ve dijital dünyaya açılan kurumsal bir hizmet ağına dönüştüğünün altını çizen TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı ve Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın, insan kaynakları, ekonomi, hukuk, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi birçok alana nüfus eden bir yapıya sahip olduğunu ifade etti. Kamu, üniversite ve özel sektör açısından geleceğe yönelik beklentilerin tartışıldığı Vizyon Toplantısında, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, 10. Kalkınma planına değinerek Sağlık Bakanlığının üç ana görevinin sağlık endüstrisinde yerelleşme, sağlık turizminin geliştirilmesi ve sağlıkta yaşam kültürünün teşvik ve ülkede yaygınlaştırılması olduğunu söyledi. Sağlık Endüstrilerinde Yapısal Dönüşüm Programında, Kamunun Yönlendirme Kapasitesinin Güçlendirilmesi; Ar-Ge ve Yenilik Alanının Geliştirilmesi; İş ve Girişim Ekosisteminin Geliştirilmesi ve Üretim ve İhracatın Desteklenmesi konu başlıklarını açan Prof. Dr. Eyüp Gümüş, sağlık turizminde önümüzdeki iki yılda mevzuatın geliştirilmesi, fiyat politikaları ile kalite ve akreditasyon konularında çalışmalar yapılacağına değindi. Sağlık endüstrisinde yatırım, üretim ile ihracatın
artırılması ve teknolojinin geliştirilmesi alanlarında Sağlık Bakanlığı ve Ekonomi Koordinasyon Kurulunun da onayı ile büyük hacimli alımlarda altyapı çalışmaları yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Eyüp Gümüş, plazma ürünlerin üretimi, aşı, tıbbi cihaz ve tıbbi sarf malzemelerinin üretiminin yerlileştirilmesi konusunda yol haritaların belirlendiğini sözlerine ekledi.
Kasım 2016
25
AKTÜEL
Robotik cerrahi dönemi Robotik cerrahi, göğüs cerrahisinde pek çok hastalıkta güvenle uygulanabiliyor
K
Liv Hospital Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Yuncu
anserden ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer alan akciğer kanseri; erken evrelerde başarı sağlanarak tedavi edilebilen bir kanser türüdür. Akciğerin cerrahi hastalıklarında ve akciğer kanserinde özellikle robotik cerrahinin (robot yardımı ile yapılan kapalı ameliyatlar) açık ve video yardımlı/ kapalı ameliyatlara belirgin teknik üstünlüğü nedeni ile ABD ve Avrupa’da giderek artan oranda kullanıldığını söyleyen Liv Hospital Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Yuncu akciğerin cerrahi hastalıklarında robotik cerrahi ile ilgili merak edilenleri anlatıyor. Robotik cerrahinin, açık ve diğer kapalı ameliyatlardan farkı nedir?
26
Kasım 2016
“Akciğerin cerrahi hastalıklarında ve akciğer kanserinde özellikle robotik cerrahi veya robotyardımlı cerrahi, cerrahların pek çok kompleks işlemi, geleneksel yöntemlere göre daha hassas, daha esneklikle, daha kontrollü ve güvenli yapmasını sağlar. Akciğer kanserlerinde lenf bezlerinin temizlenmesi, video yardımlı ameliyatlardan daha başarılı şekilde yapıldığından, onkolojik bir üstünlük sağlar. Robotik cerrahi, minimal invaziv cerrahi denilen, küçük kesiler yoluyla yapılan kapalı ameliyatlar grubundadır. Göğüs cerrahisinde video yardımlı veya torakoskopik olarak adlandırdığımız kapalı ameliyatların uygun hastalarda açık ameliyatlara üstünlüğü kanıtlanmıştır. Da Vinci Robotu 2000 yılında Amerika’da FDA tarafından onaylandıktan sonra, çeşitli branşlarda, çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere ABD ve Avrupa hastanelerinde hızla yayılmıştır. Robotik cerrahi sistem, bir kamera kolu ve cerrahi aletlerin tutturulduğu mekanik kolları içerir. Cerrah, ameliyat masasının yanında bir bilgisayar konsolunda otururken, kolları kontrol ederek ameliyatı yapar. Konsol, cerraha, cerrahi alanın yüksek çözünürlükte, büyütülmüş, 3 boyutlu görüntüsünü verir. Cerrah, ameliyat sırasında asiste eden diğer ameliyat ekibini konsol başından yönetir.” Avantajları nelerdir? “Robotik sistemi kullanan cerrahlar, geleneksel yöntemler ile karşılaştırıldığında, operasyon sırasında daha yüksek bir hassasiyet, esneklik ve kontrol ile cerrahi alanın daha iyi görüntüsü avantajına sahip olurlar. Robotik sistemde kullanılan aletler, göğüs içinde el bileğinin sahip olduğu hareket esnekliğini cerraha sağlarlar. Robotik cerrahi sistemini kullanan cerrahlar, diğer yöntemler ile zor veya imkânsız olabilecek hassas ve karmaşık işlemleri yapabilirler. Robotik cerrahi ile sağlanan minimal invaziv cerrahinin faydaları şunlardır: Daha az komplikasyon oranı (örneğin yara yeri enfeksiyonu), daha az ağrı, daha az kan kaybı, daha çabuk iyileşme, daha küçük ve daha az fark edilebilen kesi izleri.”
Riskleri var mı? “Robotik cerrahide geleneksel yöntemlerdeki benzer komplikasyonlar daha düşük oranlarda görülmektedir. Robot ekipmanları göğüs boşluğu içerisinde çevre dokulara en az zararı vererek, komplikasyon oranının azalmasını sağlar. Her hastada uygulanabilir mi? “Robotik cerrahi her hasta için bir seçenek olmayabilir. Cerrah, robotik cerrahinin o hastada uygun olup olmadığını, yararları ve risklerini, diğer yöntemlerle karşılaştırarak (açık cerrahi ve videoyardımlı cerrahi ile) hastaya anlatır.”
Hangi hastalıklarda tercih edilmelidir? “Robotik
cerrahi,
göğüs
cerrahisinde
pek
çok
hastalıkta güvenle uygulanabilir. Özellikle erken evre
“akciğer kanserleri”, göğüs boşluğunda her iki akciğer arasında
bulunan
“mediasten”
tümörleri ve kistleri, “timoma”, göğüs
“Miyastenia
cerrahi
denilen
bölgenin
“diyafragma hastalıkları”,
Gravis”(
hastalıklarında
timektomi),
Robotik
gibi
cerrahi
güvenle uygulanmaktadır. Akciğer kanserlerinde lenf
bezlerinin temizlenmesi, videoyardımlı ameliyatlardan daha başarılı şekilde yapıldığından, onkolojik bir üstünlük sağlar.”
Kasım 2016
27
AKTÜEL
Tarihte ilk defa bir AİDS hastası HIV virüsünden tamamen temizlendi! Oxford, Cambridge, İmperial College London, University College London ve King’s College London’ın ortak çalışmaları sonucu tarihte ilk defa bir AİDS hastası HIV virüsünden tamamen arındırıldı…
İngiltere’nin saygın üniversitelerinden Oxford, Cambridge, İmperial Collage ve Londra Üniversitesi’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırmada 44 yaşındaki AİDS hastası bir adamın taşıdığı HIV virüsü, vücudunun tüm hücrelerinden temizlendi. Araştırmacılar, tedavi sonrasında söz konusu adama kan testi yaptıklarını, test sonuçlarında da HIV virüsüne rastlanmadığını belirttiler. Latent (uyuyan) HTV virüsünü bile hücrelerden çıkardıklarını söyleyen araştırma ekibinin başındaki Profesör Mark Samuels, tıp dünyasında çığır açacak bir gelişmenin eşiğinde olduklarını kaydederek; “Bu AİDS tedavisinde bugüne kadar yapılmış en ciddi çalışma. İlk test sonuçlarına göre hastanın vücudunda HIV’ye rastlamadık. Ama kesin bir şey söylemek için henüz erken. Emin 28
Kasım 2016
olabilmemiz için biraz daha zaman geçmesi lazım” ifadelerini kullandı. Önce aşı tedavisi İngiltere Ulusal Sağlık Servisi’nin (NHS) de destek verdiği araştırmaya göre; hastaya ilk önce özel geliştirilmiş bir aşı veriliyor. Söz konusu aşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve hastanın HIV’ye karşı direnç kazanmasını sağlıyor. Daha sonra ise Vorinostal adlı bir ilaç verilip HIV pozitif kişilerin hücrelerinde bulunan “uyuyan” HIV virüsünün hücrelerden dışarı çıkması amaçlanıyor. Sonuçların kesinleşmesi için 5 yıla ihtiyaç duyulduğunu söyleyen araştırma ekibinden Profesör Sarah Vidler; “Uyuyan HIV hücrelerini bile yok etmeyi başardık. Kesin sonuçlar için çalışmalarımız devam ediyor” dedi.
Biz Üretiyoruz, Medikal Firmalarımız Kazanıyor
MED İlaç ve Sağlık Ürünleri A.Ş.
INSUPORT Mini Diabet Çanta
Blefari�o Swap Mendil
Long Time Forte Sprey (Gecik rici) TTO Sıvı Sabun
Lubricant Gel Kayganlaş�rıcı (Sade-TTO-Şe�ali-Çilek Formlarında)
Organi�o Güneş Losyonu (30SPF - 50SPF - 50+Kids Formlarında)
TTO Ucux Krem
Blefari�o Göz Şampuanı 45 ml.
INSUPORT Diabet Çanta
İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
Blefari�o Jel 100 ml.
Organi�o Ekilmiş Saçlara Özel Şampuan
Kendi Markanızda Fason Ürünler Üretiyoruz
GlucoSwap Diabet Mendil
MEDİKAL SEKTÖRE ÖZEL
TTO Şampuan 400 ml.
TTO Gold Nail (Tırnak Solüsyonu)
Organi�o Nemlendirici Losyon
TTO Ağız (Oral) Sprey
TTO Beşi Bir Yerde Onarıcı Yüz Bakım Se
TTO İn m Köpük
Balmoil Yağ Banyosu
TTO Diş Macunu
Nemlendirici Yüz Kremi + BB Krem + Acnex Krem + Yüz Temizleme Jeli + Tonic
TTO Kil Maskesi
TTO Coldmax Solüsyon
TTO Terex Sprey
GMP Normlarındaki Üretim Tesislerimizde Sağlık Bakanlığı Mevzuatına Uygun
Kendi Markanızda Fason / Private Ürün Siparişleriniz İçin Lütfen Bizi Arayın ! Tel: 0312 223 83 03 - www.jeomed.com.tr
AKTÜEL
Kanserli hücrelerin sesini duyan Foto-Akustik Mikroskop Boğaziçili fizikçi hastalıkları ses ile teşhis edebilecek mikroskop geliştirdi
M
edikal biyofizik ve biyo-görüntüleme alanlarında öncü çalışmalara imza atan Doç. Dr. Burçin Ünlü, konu hakkında şu açıklamayı yaptı: “Biz lazer ile sıcaklığı artırarak dokuda ses dalgaları oluşmasını sağlıyoruz. Bir başka deyişle ışığı sese dönüştürüyoruz. Işığı dokuya gönderdiğinizde ışık dokuda düz bir çizgi halinde gidemiyor ve dağılıyor. Ancak ses dalgası doku üzerinde daha uzun mesafeler kat edebiliyor. Bu nedenle sesi kullanmak mikroskopta daha derinlikli sonuçlar almamızı sağlıyor. Ayrıca herhangi bir boyama veya işaretlemeye de gerek kalmıyor. Biz bu yöntemle Türkiye’de bu alanda çalışan tek ve öncü grup olarak dünyada kimsenin kullanmadığı özel lazerler kullanıyoruz. Bilkent Üniversitesi’nden birlikte çalıştığımız bir ekiple birlikte tamamen yerli fiber lazerli foto-akustik mikroskop teknolojisi geliştirdik’’. Ünlü, Foto-Akustik Mikroskop’un hangi alanlarda kullanılacağı hakkında da şu bilgileri verdi; ‘’Herhangi bir yerimize çimdik atıldığında irkiliriz. Biz bu çalışmada biyolojik dokulara yani normal veya kanserli hücrelere dokunuyor, çimdik atıyor ve bir anlamda bu dokulara çığlık attırıyoruz. Bildiğiniz gibi, insan kulağı normal sesleri frekans olarak duyabilir ancak dokuların ve hücrelerin sesini duymanız imkânsızdır. Biz dokunun sesini duyabilmek için özel bir mikroskop geliştirdik. Geliştirdiğimiz mikroskopta kısa atımlarla enerji gönderen bir lazer var. Lazeri gönderdiğimiz doku, lazer etkisiyle oluşan ani sıcaklık
30
Kasım 2016
artışı nedeniyle genişliyor ve işte tam bu anda bir ses dalgası oluşuyor. Oluşan bu ses dalgası ile biz kanserli hücre ile kanserli olmayan hücrenin sesini duymak ve ikisini birbirinden ayırt etmek istiyoruz.” Foto-Akustik Mikroskop teknolojisini Türkiye’de geliştiren tek grup olduklarını belirten Ünlü, hali hazırda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden doktorlarla yürüttükleri bu çalışmaya ilişkin makalenin kısa bir süre sonra Nature Scientific Reports dergisinde yayımlanmasını beklediklerini söyledi. Radyoretapide X ışınları yerine proton dönemi Doç. Dr. Burçin Ünlü, ekibi ile ayrıca Foto-Akustik Mikroskop teknolojisinde uyguladıkları yöntemin bir benzerini yeni bir radyoterapi yönteminde denemek üzere çalışmalara başladıklarını aktardı. Radyoterapi tedavisinde bugüne dek kullanılmaya devam eden X ışınları yerine kanserli hücrelere proton gönderilmesini ve diğer sağlıklı hücrelerin zarar görmemesini sağlayan bu yeni tedavi yöntemi dünyada sadece 50 civarı merkezde hastalar üzerinde uygulanıyor. Ünlü, geliştirmekte oldukları bu proje kapsamında X ışınları yerine kullanılan protonların kanserli dokuyu nasıl etkilediğini ölçmek üzere akustik görüntüleme teknolojisinden yararlanacaklarını kaydetti.
ÜÇLÜ GÜÇLÜ ETKİ
CORIDERM
®
bariyer krem BAYİLİKLER VERİLECEKTİR
JEOMED tesislerinde üretilmiştir
HASTA BEZİ YANINDA CORİDERM BARİYER KREM
PATENTLİ FORMÜL
Tea Tree Oil; Güçlü Onarıcı Etki Sea Buckthorn Oil; Rahatlatıcı ve Onarıcı Etki St John’s Wort Oil; Yara İyileşmesine Yardımcı Etki
AKTÜEL
Artık çalışan kalbe de bypass yapılabiliyor Kalp damar hastalıkları tedavisinde son zamanlarda uygulanan çalışan kalpte by pass ameliyatları hasta konforu açısından çok önemli avantajlar sağlıyor
N
Liv Hospital Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Özkara
ormalde bypass ameliyatları sırasında kalp durduruluyor, akciğerler söndürülüyor, bu sırada da kalp akciğer pompası denen sisteme bağlanarak operasyon gerçekleştiriliyor. Çalışan kalpte bypass yönteminde ise, kalp akciğer pompası kullanılmıyor. Damarın olduğu bölge sabitlenerek bypass ameliyatı gerçekleştiriliyor. Kalp durdurulmadığı için çalışan kalpte bypass’ta emboli riskinin daha düşük olduğunu ve akciğer, böbrek gibi hayati organların operasyondan daha az etkilendiğini söyleyen Liv Hospital Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Özkara çalışan kalpte bypass’la ilgili merak edilenleri anlattıyor. Çalışan kalpte bypass nedir? “Normalde bypass ameliyatları kalp durdurularak ve akciğerler söndürülerek yapılır. Bu esnada vücut kalp akciğer pompası denen bir sisteme bağlanır ve operasyon gerçekleştirilir. Kalp ameliyatları 30 senenin üzerinde bu şekilde güvenle yapılıyor. Ancak
32
Kasım 2016
bu yöntemle bazı komplikasyonların oluşma riskleri artıyor. Çalışan kalpte bypass yöntemi ise, kalp akciğer pompası kullanılmadan bypass ameliyatlarının gerçekleştirildiği bir yöntemidir. Durdurulmuş kalpte bypass yapmak teknik olarak daha kolay bir yöntemdir. Çalışan bir kalpte bypass gerçekleştirmek özel stabilizatörlerin yardımıyla gerçekleştirilir. Damarın olduğu bölge sabitlenir ve bypass ameliyatı yapılır. Ancak atan kalpte bypass tecrübeli bir ekip tarafından klasik bir bypassta olduğu gibi yüksek başarı oranlarında yapılabilir. Kalbi durdurmadan bypass yöntemi, özellikle kalp gücü zayıflamış yüksek riskli hasta grubu için tercih edilen bir yöntem olarak gündeme girmiştir. Ancak kalp ameliyatının yüksek riskli olduğu bu hastalarda başarılı sonuçlar alınınca, standart bypass ameliyatlarında da başarılı bir şekilde uygulanabileceği düşünülmüştür. Günümüzde özellikle tecrübeli ekipler tarafından sıklıkla tercih ediliyor. Her hastaya uygulanabilir mi? “Bypass ameliyatı olacak her hastaya teorik olarak uygulanabilir. Ancak bazı durumlarda ameliyat sırasında kalp akciğer pompası kullanma zorunluluğu doğabilir. Bypass ameliyatı ile birlikte hastanın aort kapağı, mitral kapağı ya da aort damarına müdahale edilecekse kalp akciğer pompasının kullanımı gereklidir. Atan kalpte bypass ameliyatları gerek anestezi gerekse cerrahlar için özel kurallar gerektiren bir ameliyattır ve bu konuda tecrübeli ekipler tarafından uygulandığında başarı oranları oldukça yüksektir.” Çalışan kalpte bypassın avantajları nelerdir? • Kalp durdurulmadığı ve aort damarı manipule edilmediği için bu ameliyatlarda emboli riski daha düşüktür. • Beyin, akciğer ve böbrek gibi hayati organlar operasyondan daha az etkilenir. • Kanama sorunları bu hastalarda daha az görülür. • Hastalar daha hızlı bir şekilde toparlayabilir ve hastanede daha az kalabilir.
DİYABETLİLERE ÖZEL MEDİKAL ÜRÜNLERDE BAYİLİKLER VERİLECEKTİR !
INSUPORT Mini İnsülin Taşıma Çantası
INSUPORT İnsülin Taşıma Çantası
GlucoSwap Dezenfektan Mendil
SEK YÜK ARJI M KÂR KSEK K YÜ NLİ İ K ET
TTO Thermal Diş Macunu
TTO Ucux Uçuk Kremi
Talepleriniz için: info@jeomed.com Adres: Çamlıca Mah. 147. Sk. Dimas İş Mrk. No:4/K Gimat - Yenimahalle - ANKARA Tel: +90 (312) 223 83 03 - Faks: +90(312) 212 30 03 web: www.jeomed.com İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
TURKEY
Radioldgy journal
AKTÜEL
Okan Üniversitesi ve GE’den Türkiye’de Sağlık Endüstrisinin Gelişimi için Yüksek Teknolojili İşbirliği Scan) teknolojisi bulunan Signa Explorer MR cihazı ile de birçok nöroloji hastasının en büyük şikayeti olan yüksek ses problemine çözüm bulunacak. Okan Üniversitesi, GE Sağlık ile işbirliğinin sağladığı katkıyı değerlendirdi. Okan Sağlık Genel Müdürü Alper Tunga Demirarslan; “Okan Üniversitesi olarak sağlık sektörüne ilk adımımızı bu yıl Eylül ayında hizmete geçmesini planladığımız Eğitim ve Araştırma Hastanemiz ile atacağız. Bu yatırım sürecinde hastalarımızın doğru tanıya en hızlı ve konforlu şekilde ulaşmaları amacıyla, yüksek teknolojideki cihazlara odaklandık. Geniş ve üst düzey teknolojili cihaz portföyü ile GE Sağlık, bu alanda ihtiyaçlarımızı en etkin şekilde belirleyerek iş ortağımız oldu. Deneyimi ve teknolojisi ile öne çıkan GE ile işbirliği yapmış olmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz” dedi.
GE Sağlık Türkiye Genel Müdürü Yelda Ulu Colin
G
eneral Electric, yeni eğitim ve araştırma hastanesi açarak sağlık sektörüne ilk adımı atan Okan Üniversitesi ile gerçekleştirdiği işbirliği kapsamında, hastaneyi yenilikçi teknoloji ve cihazları ile donatacak. Ameliyathane, Yoğun bakım, Yeni Doğan Kliniği, Radyoloji, Nükleer Tıp ve Acil Servis gibi hastanenin yüzde 85’ini kapsayan birimlerine 2016 Temmuz ayında 43 adet GE Sağlık cihazı kurulacak. GE’nin geniş cihaz portföyü ile bir referans merkezi haline gelecek hastane, Türkiye’de GE tarafından ilk kez sağlık sektörünün hizmetine sunulacak cihazlarla Ar-Ge çalışmalarına olanak sağlayacak. Hastanenin Nükleer Tıp birimine kurulacak olan PETCT (Discovery IQ 4-Ring cihazı) Türkiye bölgesinde kurulan ilk 4-Ring cihaz olacak ve kısa sürede yüksek görüntü kalitesine sahip çekimler yapılarak hastalara daha konforlu bir hizmet sunulacak. Sessiz MR (Silent
36
Kasım 2016
GE Sağlık Türkiye Genel Müdürü Yelda Ulu Colin; “GE Sağlık olarak, kuruluşumuzdan beri tanı ve teşhiste en önemli unsurlardan biri olan görüntü kalitesini artırmayı hedefleyen öncü teknolojiler geliştiriyoruz. Okan Üniversitesi ile gerçekleşen anlaşma kapsamında sunduğumuz geniş ekipman portföyü sayesinde hastane aynı zamanda GE ekipmanları için bir referans merkezi olacak. Bunun yanı sıra, Türkiye’de ilk kez bu hastanede sağlık sektörüne sunacağımız cihazlar ile de Ar-Ge çalışmalarına katkı sağlamış oluyoruz. Okan Üniversitesi eğitim ve araştırma hastanesinde GE ekipmanlarının tercih edilmesinden ve ülkemizin sağlık sektörünün gelişimine katkı sağlamaktan gurur duyuyoruz” dedi.
GE ekipmanları; onkoloji, cerrahi, yoğun bakım, kadın-doğum, yeni doğan yoğun bakım, nükleer tıp hizmetleri, kardiyoloji, görüntüleme hizmetleri gibi birçok alanda tanı koymayı mümkün kılmayı hedefliyor. Ayrıca X-Ray cihazlarında (CT, Mamografi ve Röntgenler) düşük doz uygulamaları ile hasta sağlığını koruyor, yüksek görüntü kalitesi sağlayarak
klinik mükemmellik sunuyor. GE yeni Sessiz MR teknolojisi sayesinde nöroloji uygulamalarında hastaların en çok şikayet ettiği gürültü problemini de önlüyor. Ayrıca, MR cihazındaki ileri yazılımlar sayesinde hastane hemen her türlü çekim talebine karşılık verebiliyor olacak. İşbirliği ile GE, cihazlar için uzun süreli bakım ve onarım hizmeti de sunacak.
Kasım 2016
37
AKTÜEL
Tıbbın gören gözü radyoloji
X
Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Tamer KAYA
ışınlarının bulunduğu günden bugüne yaygın olarak kullanılan röntgen yanı sıra, bilgisayarlı tomografi, ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi sayesinde vücudun bütünlüğünü bozmadan vücudun derinliklerindeki tüm dokuların çok ince detayına kadar görüntülemesi sağlanabilmektedir. Modern tıpta görüntüleme vazgeçilmez bir araçtır. Radyoloji “tıbbın gören gözü” olmanın yanı sıra ve aynı zamanda şifa sağlayan elidir. Kanserden inmeye kadar pek çok hastalık ve sorun radyolojik tetkiklerle teşhis edilmekte ve yine girişimsel radyoloji ile tedavi de edilebilmektedir. Tıbbın gören gözü olmasına karşın, Radyoloji tıbbın görünmeyen yüzüdür. Radyologlar sağlık sektörünün gizli kahramanlarıdır. Radyoloji, teknolojiyi en çok kullanan ve bu nedenle gelişen teknoloji ile dev gibi büyüyen bir bölümdür. Radyolojide dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok önemli işler başarılmakta ancak ne yazık ki yapılan bu çalışmalar yeterince tanıtılamamaktadır. PET BT tetkiklerini Radyoloji uzmanı da raporlayabilecek Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu, PET-BT işleminin raporlama aşamasında, Nükleer Tıp ve Radyoloji uzmanlarının birlikte onaylama şartının
38
Kasım 2016
aranmasının uygun olduğu kararını almıştır. Yaklaşık 10 yıldır kullanımda olan PET BT aygıtlarında teknolojik yenilikler gittikçe artmış ve görüntüler tüm vücudun BT görüntüleri ile birlikte verilmektedir. Bu durumda PET BT aygıtlarında elde edilen görüntülerinin radyoloji uzmanlarının tarafından görülmesi ve raporlanması, gereksiz tetkikleri önleyecek, hastaların ek radyasyon dozuna maruz kalmalarının önüne geçecek, diğer yandan ülke ekonomisine de katkıda bulunacaktır. İleri ülkelerde PET BT tetkiklerini radyoloji ve nükleer tıp uzmanları birlikte görmekte, raporlar iki imzalı olarak çıkmaktadır. Bu alanda Sağlık bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu çok yerinde bir karar almış bulunmaktadır. Türkiye MR uygulaması sıklığında birinci sırada Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’nin “Avrupa Birliği Sağlık İstatistikleri ve Türkiye” raporuna göre Türkiye’nin manyetik rezonans görüntüleme (MR) uygulaması sıklığında birinci, bilgisayarlı görüntüleme (BT)’de ise Fransa’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. OECD’nin raporunun Türkiye’nin sıra başı olduğunu net olarak göstermektedir. Son beş yılda ise ülkemiz ilk sırada yer almaktadır. Bu sonuca halkın beklentilerinin neden olduğu, sürecin bunun üzerine şekillendiği düşünülmektedir. Hastalar kendilerine görüntüleme tetkiki yapılmadığı zaman hiçbir şey yapılmadığı hissine kapılmaktadır. MR’ın zararı da, yan etkisi de yoktur. MR çektirmeden hastaneden çıkmanın yanlış olduğu hissi vardır. Vatandaşın tatmin olarak ayrılmasının tek yolu o hizmetin verilmesidir. Hekim bununla mücadele edemiyor, yani gerekmiyorsa bile, hekim istemese de vatandaşın zoruyla bu noktaya geliniyor. Sadece gerektiği zaman yapılırsa ne gibi avantajları olduğu, her şeyin MR üzerinden kurgulanmaması gerektiği, bu tetkiklerin gerekli olmadığı zaman yapılmasının hastalara bir maliyeti olduğunun anlatılması gerekir. Hastalarımız, kendilerini muayene eden doktorlarının muayeneye daha çok zaman ayırmaları durumunda bundan çok daha fazla fayda göreceklerini bilmeliler.
Hızlıca MR ile sonuç vermek klinisyenler için de kolay bir çözüm oluyor. Klinik hekimlik, görüntüleme yöntemlerinin cazibesi nedeniyle ihmal ediliyor. Bunlar hiçbir klinik rahatsızlığa neden olmadığı halde fazladan gereksiz araştırmaya gidilebilmesine neden olabiliyor. Bu da hem fazla bir mali külfet getirdiği gibi, gereksiz bir sürü ameliyat ya da işlemin yapılmasına yol açabiliyor. Bu sadece bize özgü bir sorun değil, Amerika’da da özellikle kas-iskelet sistemi MR’larında bir tendon veya kas üzerinde bir görüntü sinyali çıkabiliyor ve bunun üzerine bunun ameliyat edilmesi düşüncesi ortaya çıkabiliyor. Yani, gereksiz MR’larda bir sürü gereksiz tedaviye de kapı açılmış oluyor. Radyasyon riski iyi analiz edilmeli Radyolojik tetkiklerin sağlığa olumsuz yansımaları hep tartışılan bir konu, ancak bu yöntemlerin sağlıkta vazgeçilmez riskleri ve yararları ile oranlandığında önemsiz düzeydedir. X ışınları ve cep telefonlarında kullanılan enerjiler aynı gruba girmektedir. Her ne kadar aynı enerji seviyesine ve aynı fiziksel özelliklere sahip olmasa da ikisi de aynı gruba girmektedir ve bir zararı olmadığını söylemek kesinlikle mümkün değildir. Ama ne kadar zararlı olduğunu belirlemek çok önemli. X ışınları ilk bulunduğunda Röntgen ve çalışanları cihazları çok cazip bulmuşlar, hiçbir koruma önlemi olmadan bu cihazlarla sürekli, uzun süre deneyler yapmışlardır. X ışınına ilk maruz kalan kişilerin yaşamlarında ciddi sağlık problemleri ve hatta ölümleri bu yüzden olmuştur. Daha sonra 1920’li
yıllarda dünya radyasyondan korunma komiteleri oluşturulmuş, zararları net olarak ortaya konulmuştur. Günümüzde radyoloji çalışanları, ne kadar radyasyon alacağını bilmektedir. Devamlı kendisinin ve hastasının alacağı radyasyon dozu dikkate alınarak çalışmaya girilmelidir. Hastaların korunması noktasında, radyasyonun dozu ile orantılı olarak vücuda zarar getireceği prensibi dikkate alınmalıdır. Ancak radyasyonun dozdan bağımsız zararları da vardır. Tek bir diş röntgeni bile çektirdiğinizde, dozu çok az olmakla birlikte bir şeyin tetiklenme riskinden bahsedilebiliyor. Onun için gerekmedikçe kesinlikle radyolojik yöntemlerin kullanılması yanlıştır. Günümüzde ultrason ve MR’ın bilinen hiçbir yan etkisi bulunmamaktadır. Röntgen, bilgisayarlı tomografi, anjiografi ve momografi, X ışını kullanılarak yapılan yöntemlerdir. Fakat, bunlar içinde en yüksek doz bilgisayarlı tomografide alınmaktadır. Tarama amaçlı tomografi yapmak gerçekten bir topluma gereksiz doz vermektedir. Ortalıkta hiçbir şey yokken, bir hastalığın belirtisi yokken ya da daha önce bilinen bir hastalığı takip amacı yokken, gereksiz yere sadece bende bir şey var mı diye tarama amaçlı tomografi yapmak yanlıştır. Diğer yandan gerçekten gereklilik söz konusu ise tomografinin yerine göre MR ve Ultrasonografi gibi bilinen, radyasyon riski olmayan yöntemlere göre çok başarılı olduğu alanlar vardır ve bu amaçlarla kullanılmalıdır. Tıpta radyasyon dozu görecelidir. Eğer gerekli ise tomografi kullanmaktan çekinilmemelidir.
Kasım 2016
39
AKTÜEL
Sağlıkta inovasyonun yeni adı: Siemens Healthineers Siemens Healthineers Türkiye’de her gün 200 bin kişinin hayatına dokunuyor!
Siemens Healthcare Sağlık AŞ. Genel Müdürü Şevket On
S
iemens, bu yıl Türkiye’deki 160. yılını kutluyor. Osmanlı İmparatorluğu’na 1. Dünya Savaşı sırasında temin edilen X-ray cihazlarından Cumhuriyet döneminde, 1924’te Vakıf Gureba Hastanesi’ne kurulan cihazlara ve bugün Türkiye’nin ilk PET-MR cihazının kurulumuna kadar her noktada Siemens Healthineers’ın imzası var. Görüntüleme alanında Türkiye’de 10 yılı aşkın süredir pazar lideri konumunda. Enerji ve kaynak-verimli teknolojilerde dünyanın en büyük üreticilerinden biri olan Siemens, yeniden yapılanma sürecinde sağlık hizmetlerini “Siemens Healthineers Türkiye” adı altında sürdürüyor. Hasta başı hizmetler, laboratuvar diagnostiği, diagnostik görüntüleme, ultrason ve ileri tedaviler alanlarında hizmet veren Siemens Healthineers Türkiye,
40
Kasım 2016
servis hizmetlerinde de sektörde fark yaratan çözümler sunuyor. Ar-Ge’ye de yılda 1 milyar Euro’dan fazla yatırım yapan Siemens Healthineers, global anlamda her yıl 1.474 buluşa imza atıyor. Yeniden yapılanmanın ve yenilenen markanın getirdiği taze ruhla Siemens Healthineers’in gelecek vizyonu hakkında bilgi veren Siemens Healthcare Sağlık AŞ. Genel Müdürü Şevket On “Siemens’te geçtiğimiz yıl yaşanan yeniden yapılanma sürecinde sağlık hizmetleri ayrı bir operasyon olarak faaliyet göstermeye başladı. Bu yeni yapının özellikle sağlık sektöründe çok önemli olan hız ve esneklik açısından çok olumlu bir gelişme olduğunu, Ar-Ge çalışmalarını ve verimliliği de olumlu etkilediğini düşünüyoruz. Siemens Healthineers, insan sağlığını iyileştirmeye yönelik inovasyonların adresi olarak dikkat çekiyor. Siemens Healthineers Türkiye olarak da daha yüksek kalite, daha düşük işletme maliyetleri ve daha etkin medikal çıktılar hedefiyle geliştirilen ürünlerimizle sadece Türkiye’de her gün 200 bin kişinin hayatını etkiliyoruz. Hedefimiz, 2023’te bu sayıyı 300 bine çıkarmak ” dedi. Türkiye’de sağlık turizmi gelişiyor Türkiye’de sağlık hizmetlerinin sunumunda 2000’li yılların başından beri dönüşüm yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı Şehir Hastaneleri projeleriyle, 36 şehir hastanesi kuruluyor. Türkiye, sunduğu sağlık hizmetleriyle de sağlık turizmi açısından önemli bir ülke haline geliyor. 2023 yılına kadar, sağlık çözümlerinden yararlanmak üzere 2 milyon turistin Türkiye’ye gelmesi hedefleniyor. Siemens Healthcare Sağlık AŞ. Genel Müdürü Şevket On, bu alanda en önemli gelişmelerden biri olarak PPP (kamu-özel sektör işbirliği) kapsamındaki Sağlık Bakanlığı Şehir Hastaneleri projelerini işaret ediyor. Siemens de bu projelerde hem sağlık çözümleriyle hem de finansman ve bina teknolojileri çözümleriyle rol alıyor.
Eğitime büyük destek Sürdürülebilirliğin sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir süreç olduğuna inanan Siemens Healthineers, eğitime de büyük önem veriyor ve Türkiye’de birçok üniversiteyle gerek sponsorluklar gerekse özel projeler aracılığıyla işbirliği yapıyor. Siemens Healthineers klinik anlamda da sağlık personelinin eğitimine katkıda bulunarak, bu alanda sektörde ilk ve tek akademi olan Siemens Sağlık Akademi hizmetini bünyesinde barındırıyor. Şirket ayrıca kanserde erken teşhisin önemi gibi farkındalık yaratan sosyal sorumluluk projeleriyle de öne çıkıyor. Siemens Healthineers Türkiye, Akademik Performansa göre Üniversitelerin Sıralaması (URAP) listesinde,
Türkiye’de Tıp Fakültesi bulunan ilk 11 üniversitenin 5’i ile işbirliği projeleri yürütüyor. Şehir Hastaneleri projeleri Ülkemizde sağlık hizmetlerinde 2000’li yılların başından beri yaşanan dönüşümün en büyük göstergelerinden biri olan PPP (kamu-özel işbirliği) Siemens Healthineers ile Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen “Şehir Hastaneleri” projesi. Siemens de bu projelerde hem sağlık çözümleriyle hem de finansman ve bina teknolojileri çözümleriyle rol alıyor. Siemens Healthineers ise şehir hastanelerine sadece ürün temini değil, ekipman ve klinik operasyon desteği de sunuyor.
Kasım 2016
41
AKTÜEL
TÜRKRAD 2016’ya Siemens Healthineers syngo.via yazılımı ile damga vurdu Siemens Healthineers Türkiye, 1-6 Kasım tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 37. Ulusal Radyoloji Kongresi TÜRKRAD 2016’da, görüntüleme çözümlerini tanıttı
R
adyoloji alanında Türkiye’nin en büyük etkinliği olan Ulusal Radyoloji Kongresi’nin otuz yedincisi (TÜRKRAD2016) 1-6 Kasım tarihlerinde BelekAntalya’da düzenlendi. Sağlık teknolojilerinde 120 yılı aşkın deneyime sahip bulunan Siemens Healthineers da TÜRKRAD 2016’da hem teknolojik yeniliklerini hem de üstün hizmet kalitesini sergiledi. Radyoloji alanında MR, tomografi, anjiyografi, röntgen, mamografi ve ultrason cihazlarında pazarın ulaştığı son noktayı ve tüm bunları bağlayan IT altyapısına yönelik yenilikçi çözümlerini TÜRKRAD 2016’da tanıtan Siemens Healthineers Türkiye, sıra dışı standıyla da büyük ilgi gördü. Özellikle düşük radyasyon dozu, yüksek zamansal çözünürlük, hasta konforu üzerine çalışmalar ve geliştirmeler yapan Siemens Healthineers; “Radyolojideki Eviniz: Güvenli ve Rahat” sloganıyla kongre boyunca tıp dünyasından katılımcılarla bir araya geldi. Siemens Healthineers standındaki en dikkat çekici
42
Kasım 2016
çözümlerden biri, syngo.via yazılımı oldu. İstemci sunucu teknolojisi üzerine kurulan, çoklu-modaliteli okuma çözümü syngo.via onkoloji, kardiyoloji, nöroloji ve nükleer tıp için moleküler görüntüleme uygulamalarından oluşan bir paket sunuyor. Gerçek anlamda hibrit okuma deneyimi sunmak üzere Siemens Healthineers tarafından özel olarak tasarlanan syngo. via’daki gelişmiş kantifikasyon araçları sayesinde, görüntüleme sistemlerinden her yerde ve her an yeniden üretilebilir sonuçlar alınabiliyor. syngo. via’daki İstemci-sunucu mimarisi, olgu hazırlığından okuma ve paylaşmaya kadar her noktada entegre iş akışını destekleyerek görüntülere erişimde yeni bir standart belirliyor. Tıp dünyasının yoğun ilgi gösterdiği TÜRKRAD 2016’ya Siemens Healthineers Türkiye ekibi tam kadro katıldı. Katılımcıların sorularını yanıtlamak ve yenilikleri tanıtmak üzere kongre’de bulunan ekibin lideri, Siemens Healthineers Türkiye Genel Müdürü Şevket On oldu.
Şevket On, TÜRKRAD 2016 hakkında şunları söyledi; “Siemens markasıyla 1. Dünya Savaşı sırasında X-ray cihazlarımızla verdiğimiz desteği, 1924’te Cumhuriyet’in ilk X-ray’lerini Vakıf Gureba Hastanesi’ne kurarak sürdürdük. O zamandan bu yana, sürekli yeniliklerle ülkemize hizmet etmeye devam ediyoruz. Bugün Türkiye’nin ilk PET-MR cihazının kurulumuna kadar her noktada Siemens Healthineers’ın imzası var. Kısacası, değişmez hizmet kalitemizi, köklü deneyimimizi ve yenilikçi yaklaşımımızı sunmaya devam ediyoruz. TÜRKRAD
2016’nın da bu birikimimizi paylaşma anlamında önemli bir fırsat olduğuna inanıyorum. Böylesine köklü, kapsamlı ve etkili bir etkinliği ülkemize kazandıran
Türk
Radyoloji
Derneğine
özellikle
teşekkür etmek istiyorum. Teknoloji ve tıbbın el ele vermesiyle, ülkemizi ve insanlarımızı çok daha sağlıklı günlerin beklediğinden eminim.”
Ayrıca standı ziyaret edenlere kulaklık hediye ederek Siemens’in Türkiye’de 160 yıldır verdiği mesajı yineledi: “Sizi dinliyoruz.”
Kasım 2016
43
AKTÜEL
Çocuklarda radyasyondan korunma
R
TRD Görüntüleme Fiziği ve Güvenliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Orhan OYAR
adyasyon dalga ya da parçacıklar biçiminde yayılabilen ve aktarılabilen bir enerjidir. Radyasyon güneşten topraktan, taştan, oturduğumuz yapılardan ve bu yapılarda kullanılan elemanlardan salınan gazlarlardan doğal olarak ortaya çıkabilirken tıbbi ve endüstriyel olarak insanoğlunun kendi eli ile de yapay olarak üretilebilmektedir. Dalga şeklinde yayılan ve adına elektromanyetik denilen radyasyonlar bir tarafında zararlı X-ışınlarından diğer tarafında radyo, televizyon ve hatta cep telefonlarının dalgalarına kadar uzanan geniş bir yelpazeyi oluşturmaktadır. Evlerimizde kullandığımız mikrodalga fırınlar, saç kurutma makinaları; ultraviyole, infraruj ışımalar, hatta güneş ışınları bile elektromanyetik birer radyasyon olarak sınıflandırılmaktadır. Bu elektromanyetik radyasyonların X-ışınları tarafı olan ve çarptığı atomlardan elektron kopararak iyonlaştırıcı etkiye sahip iyonizan radyasyonlar canlı varlıklar üzerinde zararlı etkilere neden olabilmektedir. İyonlaştırıcı etkiye sahip olmayan ancak içlerinde baz istasyonları, cep telefonlarının da bulunduğu non-iyonizan elektromanyetik radyasyonların da son zamanlarda yapılan çalışmalarla canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratabileceği belirtilmekte ve kontrollü olarak kullanılmaları tavsiye edilmektedir. Bir tıp adamı ve radyoloji ile uğraşan bir hekim olarak özellikle tıbbi uygulamalardan kaynaklanabilecek iyonizan radyasyon uygulamaları hakkında sizleri bilgilendirmek isterim. Radyolojide özellikle tanı amaçlı kullandığımız röntgen, mamografi, bilgisayarlı tomografi (BT) gibi cihazlar X-ışınları kullanarak görüntüler oluştururlar. Bizlerin bu şekilde elde edilmiş görüntülere bakarak tanı koymaya çalışır hastalıkları
44
Kasım 2016
teşhis ederiz. Bu türden cihazları kullanarak görüntü elde ederken tüm hastalarımız için dikkatli olmamız bir zorunluluk olmakla birlikte çocuklarda çok daha hassas davranmalıyız. Çünkü çocukların hücreleri daha hızlı bölünüp çoğaldığından ve organları daha az farklılaştığından radyasyona erişkinlerden daha duyarlıdır. Erişkinlere verilen dozlarla yapılan çekimlerde erişkinlere göre daha yüksek organ dozlarına maruz kalırlar. Ayrıca önlerinde muhtemelen erişkinlerden daha uzun bir yaşam süresi bulunduğundan, hayatı boyunca iyonizan radyasyona bağlı istenmeyen kanser gelişim riski 2 ila 5 kez daha yüksektir. Bu nedenlerle çocukları gerek iyonizan gerekse non-iyonizan radyasyon uygulamalarından ve bunları yayan cihazlardan uzak tutmalıyız. Çocukları tetkik ederken radyolojik görüntüleme yöntemlerinden iyonlaştırıcı radyasyon içermeyen ultrasonografi ve/veya manyetik rezonans görüntüleme gibi yöntemleri tercih etmeliyiz. Bilmeliyiz ki en az doz hiç verilmeyen dozdur. Ancak bazı durumlarda röntgen, BT gibi iyonlaştırıcı radyasyon uygulamalarını yapmak mutlak gereklilik olabilir. Böyle durumlarda, incelemeyi isteyen klinisyen ile radyologun bir araya gelip bu uygulamanın radyasyon riski ile tanısal yararlılığını düşünmeleri; tetkikten sağlayabilecekleri tanısal yararlılık, alınacak dozun yaratabileceği sorunların üzerinde geliyorsa böyle bir uygulamaya karar vermeleri, çekim sırasında da mümkün olabilecek en az dozla yeterli kalitede filmleri elde etmeye çalışmalıdırlar. BT çekimlerinde maruz kalınacak dozlar, röntgen çekimlerinden alınabilecek dozlardan birkaç yüz kez fazla olabileceğinden özellikle bilgisayarlı tomografi çekimlerine karar vermeden önce iki kez düşünülmelidir.
AKTÜEL
“Osteoporoz” riskini en aza indirin Uzmanlar kemik erimesine karşı uyarıyor Dünya Osteoporoz Günü’nde daima “Kemiklerinizi Sevin” diyoruz. Kemikleri severek aslında geleceğimizi korumak mümkün. Bu yılki konsept koruma. Koruma o kadar önemli ki osteoporozda 2017 ve 2018 boyunca yani 3 yıllık süreçte devamlı korumadan söz edilecek. Bu sadece primer koruma değil sekonder ve tersiyer evrede yani kırıktan sonraki dönemde de korumaya devam etmemiz gerekiyor.” dedi.
T
üm dünyada 200 milyon kadın, kemiklerde zayıflamaya ve kırık riskinin artmasına sebep olan “osteoporoz” yani kemik erimesiyle savaşıyor. “Dünya Osteoporoz Günü” kapsamında Sifar İlaçları “Osteoporozun Non-Farmakolojik Yaklaşımında Besin Destekleri” konulu seminerde alanında uzman Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hekimlerini ile bir toplantı gerçekleştirdi. Kemiklerinizi sevin! Osteoporoz düşük kemik kütlesi ve kemik dokunun mikro mimarisinin bozulması sonucunda kemik kırılganlığında ve kırık riskinde artışla sonuçlanan yıllar içerisinde ilerleyen bir kemik hastalığıdır. Bu yıllardır bildiğimiz bir “Osteoporoz” tanımdır ve halen geçerlidir. Türkiye Osteoporoz Derneği Eski Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Ülkü Akarırmak; “Osteoporoz dünya genelinde 200 milyon kişiyi etkilediği saptanmış ciddi bir hastalıktır. Bizim ülkemizde de büyük ölçüde yaşlanan nüfusta osteoporoz varlığının arttığı bilinmektedir. Genel olarak denilir ki 3 kadın ve 5 erkekten birinde 50 yaşından sonra osteoporoza bağlı bir kırık beklenmektedir. Geçirilmiş bir kırık bizim için çok önemli çünkü geçirilmiş her kırık yeni bir kırık riskini %86 gibi çok büyük bir oranda attırır. 2050 yılı için yapılan projeksiyonda kalça kırığı görülme riskinin erkeklerde %310 kadınlarda %240 gibi artması beklenmektedir. Bunun nedeni dünya nüfusunun giderek yaşlanmasıdır. Sorunun ne denli büyük olduğu ortaya çıkmaktadır. 20 Ekim
46
Kasım 2016
Daha güçlü kemikler için K2 vitamini önemli K2 vitamininin kemik-eklem sağlığının ve kalp-damar sağlığının korunmasında en etkili vitaminlerin başında geldiğini belirten Biyokimya Profesörü Dr. Luca Tiano;“K2 vitamini eksikliğini gıdalarla karşılamak mümkün değil, bu nedenle dışardan takviyelerle alınması gerekiyor. Yalnızca kemikler üzerinde değil kalp-damar sağlığı üzerinde de etkili olan K2 vitamini eksikliğinde gıdalarla veya takviyelerle alınan kalsiyum, damar duvarlarında birikerek damar sertliği oluşumuna sebep oluyor. Osteoporoza karşı savaş açmak için kadınlarda menopoz öncesi dönemde, erkeklerde ise 50 yaşından itibaren K2 vitaminin kullanılmasını tavsiye ediyoruz.” dedi. Besin destek ürünleri alanının en önemli buluşlarından biri olarak kabul edilen New Life Mena K2 gıda takviyesini pazara kazandırdıklarına dikkat çeken Sifar İlaçları Genel Müdürü Sinan Müderrisoğlu; “Yaklaşık 6 sene önce Mena K2’yi piyasaya sunduğumuzda Türkiye’deki K2 vitamini bilinci yok denecek kadar azdı. Geride bıraktığımız zaman zarfında K2 vitaminiyle ilgili bilincin arttığını fakat istediğimiz seviyeye yükselmediğini gözlemledik. Hedefimiz kalsiyumun kemiklerdeki emilimini artırmak ve aynı zamanda damarlardaki kalsiyum birikimini engelleyen K2 vitamini hakkında bilinç oluşturmak. Özellikle kalsiyum takviyesi kullanan bir bireyin K2 vitamini almasında fayda var.” İfadelerini kullandı.
Sağlık
Sonbaharın korkulan üçlüsü: “Grip, farenjit ve sinüzit” çocukların yaşam kalitesini bozan bu hastalıklar hakkındaki görüşlerini paylaşıyor.
Emsey Hospital KBB, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Suat Turgut
Ü
st solunum yollarının enfeksiyon hastalıkları olan grip, farenjit ve sinüzit hastalıkları birbirinden keskin çizgilerle ayrılmıyor ve
birbirini tetikleyebiliyor. Havaların soğuduğu sonbahar ve özellikle de kış aylarında üşütme ile birlikte daha
sık karşılaşılan bu hastalıklar, çocukları sokakta veya okulda ele geçirebiliyor. Emsey Hospital’dan KBB,
Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Suat Turgut; boğaz iltihaplanması, ateş, halsizlik gibi belirtilerle
Gribal enfeksiyon farenjitin (yutak iltihabı) eşlik etmesiyle şikayetleri artırıyor “Grip veya gribal enfeksiyon adı verilen klinik tablo, burun ve geniz iltihabı olan nezleyle başlar. Yaşadığımız ortamda bulunan, keşfedilmiş 200’ü aşkın virüs tarafından hastalık oluşur. Bulaşma çoğunlukla tensel temas ve damlacık yoluyla, özellikle de el temasıyla olur. Hasta kişilerden veya virüs bulaşmış eşya ve nesnelerden elle alınan mikroplar, ağız ve burundan vücuda girer. Ağız veya burun yoluyla vücuda giren virüsler, öncelikle genze yerleşerek çoğalır. Bu dönemde, genizde yanma ve boğazda rahatsızlık (farenjit) olur. Ardından, burunda tıkanıklık ve sulu akıntı görülür. Akıntı giderek koyulaşır, günler içinde sarı yeşil hal alır ve bir hafta içinde düzelir. Nezle(nazofarenjit) denilen bu durum, vücut direnci iyi olan çocuklar tarafından çabuk atlatılır. Çocukta genellikle ateş yoktur. Burun tıkanıklığı, hapşırık, gözlerde sulanma dışında pek problem yoktur. Burunda oluşan sarı yeşil akıntı, virüslere bağlı normal bir durumdur. Bu dönemde istirahat edilmesi, burun akıntılarının temizlenmesi, vücut sürekli burun akıntısı ile su kaybettiği için sıvı alımının artırılması ve sağlıklı beslenmeyle herhangi bir ilaca gerek duymadan hastalık iyileşir.”
Doğru ilaç ve alınacak hijyen önlemleriyle hastalık tedavi edilebiliyor “Vücut direnci düşerse, virüsler genizden aşağıya iner ve kana karışır. Böylece hastalık, burun bölgesinden tüm vücuda yayılır. Yukarıda sayılan şikayetlere halsizlik, düşük ateş, adalelerde yaygın ağrı gibi tüm vücudu etkileyen semptomlar eklenir. Bu tabloya artık grip veya gribal enfeksiyon adı verilir. Vücut halsiz düşer, çocuk yataktan kalkmak istemez. Bu nedenle bu hastalığa paçavra hastalığı da denir.
48
Kasım 2016
AKTÜEL
Uzun süren grip ve nezle sinüzite neden olabilir
Hastalık bu şekilde sistemik hale gelince, destekleyici ilaç tedavileri ve istirahat hastalığın kolay atlatılmasını sağlar. Hastalığı başkalarına bulaştırmamak için, burun temizliğinde kağıt mendil ve su kullanmak, el yıkamayı artırmak önemlidir. Kişilerle ve ev halkıyla el temasından sakınmak gerekir.” Uzun süren grip ve nezle sinüzite neden oluyor “Grip ve nezlenin uzun sürmesi ile enfeksiyon ajanları burun çevresinde, göz altında ve kaş üstünde bulunan sinüs boşluklarına yayılarak, sinüzit adı verilen hastalığa yol açar. Sinüzit belirtileri iltihaplanan 50
Kasım 2016
sinüse bağlı olarak, yüzde kaş üstünde veya burun kökünde baş ağrısı, burun tıkanıklığı, genizden akıntı, ağız kokusu ve öksürük olarak kendini gösterir. Bunlardan en az ikisi varsa, sinüzit teşhisi konur. Hastalık bu dönemde tedavi edilmezse, kronik bir hal alabilir. Bu belirtilerden biri ortaya çıkınca, KBB hekimine başvurup ilaç tedavisine başlanmalıdır. Hastalıklardan korunma, tedaviden önce gelir. Enfeksiyon hastalıklarına yakalanmamak için kişisel hijyene, yeterli uyku ve beslenmeye dikkat edilmeli; hasta bireylerle yakın ve tensel temastan kaçınmalı, el ve burun temizliğine özen gösterilmelidir.”
AKTÜEL
Tüp bebekte tedavisinde devlet desteği
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen
S
on yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yardımcı üreme tekniklerine başvuran çiftlerin sayısı artıyor. İnsanların bilinçlenmesi, doğru bilgiye ulaşım kolaylığı ve teknik gelişmeler sayesinde pek çok çift için kısırlık artık bir kader değil. Bu bağlamda tüp bebek tedavilerinde SGK’nın karşıladığı uygulama sayısı 2’den 3’e çıkarıldı. 11 Eylül 2014 tarihinden itibaren tüp bebekte devlet desteği artık 3 deneme için geçerli olmaya başladı. Ancak devlet katkısı için belli koşullar gerekli. Devlet katkısı için gerekli koşullar hakkında Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, bilgi verdi; • Çiftin resmi nikâhı olmalı, • Kadın 23 yaşından büyük, 39 yaşından küçük olmalı ve 40 yaşından gün almamış olmalı, • Son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç
52
Kasım 2016
alınmamış olduğunu yetkili sağlık kurulları tarafından belgelenmeli, • En az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi olup, 900 gün genel sağlık sigortası prim gün sayısının olması gerekli, Bu şartların hepsi gerçekleşmişse, en fazla 3 deneme ile sınırlı olmak kaydıyla tedavi masraflarını Sosyal Güvenlik Kurumu karşılıyor. Tedavide kullanılan ilaçlardan, katılım payı alınıyor. Uygulama özel tüp bebek merkezlerinde de geçerli Ayrıca bu şartlara sahip olup, tüp bebek dışındaki yöntemlerden faydalanamayacaklarını belgeleyen çiftler, SGK anlaşmalı özel tüp bebek merkezlerinde de devlet desteğinden faydalanabiliyorlar. Ancak uygulamanın yapıldığı tıbbi merkezin SGK ile sözleşmesi bulunmalı.
AKTÜEL
Sabancı Üniversitesinden tıp alanında dünyada bir ilk! Genetik ve ölümcül hastalığa karşı otofaji temelli tedavi yöntemi geliştirildi
O
Dr. Devrim Gözüaçık- Öznur Bayraktar
tofaji, tıp, genetik ve moleküler hücre biyolojisinde yeni ve yükselmekte olan bir alandır. Geçen 10 yıl içinde genişleyerek en önemli temel ve klinik araştırma sahalarını kapsamıştır. Otofaji, vücudun geri dönüştürme mekanizması gibi işleyerek hücrelerdeki bozulan ve hastalıklı proteinlerin ve mitokondri gibi yapıların temizlenmesini sağlıyor. Bu mekanizma sayesinde vücut kanser, Alzheimer, Parkinson ve diyabet gibi hastalıkları önleyebiliyor, mikroplarla savaşıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Otofaji’nin sağlık insan sağlığı açısından taşıdığı önemin anlaşılması ve otofaji ile ilgili ilaç araştırmalarının hızlanması nedeniyle, 2016 yılı Nobel Tıp Ödülü, konu hakkındaki
54
Kasım 2016
ilk araştırmaları başlatan Japon Profesör Yoshinori Ohsumi’ye İsveç’te 10 Aralık tarihindeki yapılacak törenle verilecek. Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Devrim Gözüaçık’ın yönetiminde, Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik Programı doktora öğrencisi Öznur Bayraktar, beyin, kas ve kemik tutulumuyla giden, sakatlık ve bunamaya sebep olan, kalıtsal ve ölümcül bir hastalığın (IBMPFD, İnkluzyon cisimi miyopatisi, kemik Paget’s hastalığı ve bunama sendromu) oluşum mekanizmasını keşfetti. Araştırma ekibi aynı zamanda bu hastalığın bazı türlerinin tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem olarak, bu yılın Nobel Tıp Ödülü konusu da olan “Otofaji” temelinde bir tedavi yöntemi önerdi. Bu önemli buluşun, IBMPFD hastalığının yanında, ALS, Parkinson, Hungtinton, Lewy Cisimi Hastalığı ve Machado-Joseph Hastalığı gibi hastalıkların daha iyi anlaşılmasına, kişiselleştirilmiş tanı ile daha etkili bir tedavi edilmesine yol açması bekleniyor. Çalışma şu an klinik öncesi aşamada ve hastalara uygulanması için ayrıntılı klinik çalışmalar yapılması gerekiyor. Dr. Devrim Gözüaçık’ın yönetimdeki araştırmacı ekip; Öznur Bayraktar, Özlem Oral, Nur Kocatürk, Yunus Akkoç, Karin Eberhart, Ali Koşar’dan oluşuyor. Ekibin çalışmayı detaylı olarak ortaya koydukları makaleleri uluslararası bir bilim dergisi olan PLOS ONE Ekim 2016 sayısında yayınlandı.
Röportaj
Kulak-Burun-Boğaz alanında gelişen en son tanı ve tedavi yöntemleri Tıbbın her alanında olduğu gibi KBB’de de her gün yeni teknolojiler, yeni operasyon yöntemleri kullanıma açılıyor
T
Medilife Beylikdüzü hastanesi Op. Dr. Cenk Evren
ıp eğitimimi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tamamlayan ve 2009-2011 yılları arasında Zonguldak Bülent Ecevit üniversitesinde yardımcı doçent olarak görev yapan Op. Dr. Cenk Evren İstanbul’da özel Medilife Beylikdüzü hastanesinde hizmet veriyor. Yaklaşık 45 adet yerli ve yabancı literatüre girmiş basılı makale yayını olan Evren’in çocuk ve erişkin yaşta hastaların hem klinik hem de cerrahi problemleri ile ilgileniyor. Çocuklarda en çok geniz eti, bademcik, kulağa ventilasyon tüpü takılması, erişkinlerde ise estetik burun ameliyatı, horlama ve uyku apnesi cerrahisi en operasyonları en modern cihazları kullanarak yaptığını belirten Cenk Evren ile KBB alanında gelişen tedavi yöntemlerini konuştuk... Bademcik ve geniz eti ameliyatları teknolojinin gelişmesiyle artık çok kolay bir şekilde gerçekleştiriliyor. Peki, hangi durumda bu ameliyat gerçekleştirilmelidir? “Geniz eti ve bademcik üst solunum yollarının hemen girişinde bulunan lenfoid yapıda organlardır. Bağışıklık sisteminin bir parçası olarak işlev görürler.
56
Kasım 2016
İlaç tedavileriyle sonuç alınamayan tekrarlayıcı ve müzmin iltihaplarda bademcik ameliyatı gerekir. Bir yılda 8–10 kez, iki yılda, her yıl 5–7 kez bademcik iltihabı, bademcik apsesi, iltihaba bağlı havale geçirme, sık iltihaplı olsun ya da olmasın aşırı bademcik-geniz eti büyüklüğüne bağlı uykuda nefes alma problemleri (apne), katı gıda yemekte zorlanma, kanser şüphesinde de bademcik ameliyatı yapılmalıdır.” Bademcik ameliyatında aileyi neler bekler? “Operasyon genel anestezi altında yapılır. Ameliyat yaklaşık 20–30 dakika sürecektir. Ancak genel anestezinin başlama ve sona erme süreleri de eklendiğinde ameliyathanede geçen toplam süre 1–1,5 saate kadar çıkabilir. Bademcikler ağız içinden alınır. Dışarıdan boyuna herhangi bir kesi yapılmaz. Genellikle hastanede toplam kalış süresi 5–10 saat arasında olmaktadır. Ameliyat sonrası 1 hafta kadar katı, kuru, sıcak yiyeceklerden uzak durulmalıdır. 2 hafta süreyle spor, egzersiz yapılmamalıdır. Ameliyat sonrası ağrı, ağızdan alınacak ağrı kesici şuruplarla geçebilecek kadardır.” Bu ameliyatlarda hangi yöntemler kullanıyor? “Ameliyatlarda ülkemizde halen çok yaygın olarak klasik soğuk bıçak tonsillektomi uygulanmaktadır. Bu yöntem bademciğin disektör denilen bir aletle keserek ya da çekerek çevre dokulardan ayrılmasıdır. Kliniğimizde yapılan bademcik operasyonlarında son yıllarda Thermal Welding yöntemini kullanıyoruz. Thermal Welding yöntemi operasyon sırasında ısı enerjisi ile ameliyat alanında kanama kontrolünü sağlamakla birlikte daha sonraki dönemde de doku iyileşmesini hızlandırmakta. Ayrıca çevre doku hasarını da en aza indiriyor. Bu sayede hem ameliyat ve anestezi süresi azalmakta, hem de ameliyat sonrası ağrı çok daha az olmakta. Ayrıca ameliyat sonrası kanama ihtimali bu yöntemde normal klasik yönteme göre çok daha azdır.” Sonbahar geldi. Hastalıklar ve şikâyetler arttı. KBB alanında kış aylarında en çok hangi rahatsızlık ön plana çıkıyor? Bu hastalıklardan korunmak adına hangi önerilerde bulunursunuz?
AKTÜEL
“Hastalıklar havaların soğuması; okul, AVM, otobüs gibi toplu yaşam alanlarında daha çok kalınmasına bağlı olarak gittikçe artar. Bunların içinde en sık gördüklerimiz bademcik, anjin, sinüzit ve özellikle çocuklarda orta kulak iltihabıdır. Bu hastalıklardan korunmak amacıyla kişisel hijyene çok önem verilmeli ve ellerimizi bol bol yıkamalıyız. Özellikle ileri yaşlı hastalarımız grip aşısı vurulabilirler. Düzenli spor yapılıp mutlaka bol su içilmeli. Toplu taşıtlar, sinema, tiyatro gibi kalabalık yerlerde havalandırmanın iyi olmasına dikkat edilmeli. Sigara içilmemeli. Sadece kış aylarına özel değil her mevsim taze sebze ve meyve ağırlıklı beslenme, sağlık açısından çok önemlidir. Portakal, mandalina, greyfurt gibi C vitamininden zengin meyveler ara öğünlerde alınmalıdır. Uyku saatlerimize de dikkat etmeliyiz.” KBB alanında gelişen en son tanı ve tedavi yöntemlerini öğrenebilir miyiz? • Bademcik ameliyatlarında “Thermal Welding” adlı cihazla neredeyse operasyon esnasında hiç kanama olmamakta ve ameliyat sonrası çok daha rahat geçmekte. • Estetik burun ameliyatlarında “piezo cerrahisi” ile artık kemikleri çekiçle kırmadan ses titreşimleri ile kesip törpüleyebiliyoruz. Böylece hem operasyon daha kolay olmakta, hem de hastalarımızın en büyük problemlerinden olan operasyon sonrası morluk ve ödem çok daha az görülmekte. • Sinüslerin tıkalı ya da daralmış boşalma kanallarının balon yardımı ile herhangi bir doku kesip çıkartmadan genişletilerek fonksiyonlarının sağlanması olan Balon Sinoplasti tekniğinin son yıllarda kullanımı artmaktadır. Ayrıca gelişen görüntüleme teknikleriyle ameliyat esnasında navigasyon kullanıp ameliyat başarısını arttırabiliyor, komplikasyonları ortadan kaldırabiliyoruz.
58
Kasım 2016
• Yüz sinirini, ses teli sinirini ameliyat esnasında tespit eden sinir monitörleriyle artık tükürük bezi ve guatr tümörlerinde daha güvenle ameliyat yapabiliyoruz. • Baş-boyun kanserlerinde tümör baskılayıcı gen tedavisi ve radyoterapinin birlikte uygulanmasının başarıyı arttırdığı bildirilmekte. Cerrahi tedavide ise özellikle gırtlak kanserlerinde organ koruma çabasının en yüksek olduğu cerrahilerin uygulanması amaçlanıyor. Ülkemizde belli merkezlerde robotik cerrahi ile bu tümörler başarılı bir şekilde ameliyat edilebiliyor. • Çınlama tedavisinde son yıllarda kullanılmaya başlanılan “manyetik stimülasyon” tedavisi de yeni bir yöntem olarak kabul görmeye başlamıştır. Son olarak okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesajınız var mıdır? “Bana hastalarımızla bu değerli buluşma fırsatını verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sağlıklı beslenme, düzenli spor ve düzenli uyku öneriyorum.”
(yağ, su, kas, kemik, kalori, BMI)
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
|
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
AKTÜEL
Afrika’nın Gözü “Yeryüzü Doktorları” Yeryüzü doktorları 2006 yılından beri göz hastalıklarıyla mücadele ettiği Afrika’da 16.244 muayene, 5000 civarında gözlük dağıtımı ve 2099 ameliyat gerçekleştirdi kaybolması durumudur. Tek tedavi yolu cerrahi operasyondur. İklimsel ve beslenme koşullarının etkisiyle Afrika’da çok genç denebilecek 4550’li yaşlarda katarakta sık olarak rastlanabiliyor. Bu durum önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Elinden bir çocuk tarafından tutularak çekilip götürülen insanlara sıklıkla rastlayabiliyorsunuz. Tam verimli olunacak bir yaşta insanın görmemeye başlaması o kişi ve de geçindirmesi gereken ailesi için tam bir trajedi oluyor.”
Y
Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Yahyahan Güney
eryüzü Doktorları bugün Türkiye, İngiltere, Pakistan, Somali, Kenya, Kongo DC ve Gazze ofisleriyle, 40’tan fazla ülkede faaliyet gösteren uluslararası bir sağlık yardımı kuruluşudur. Gözlerini aç projesi ile düzenli aralıklarla Nijer, Kenya, Gine, Somali, Yemen, Tanzanya, Sudan, Moritanya, Lübnan gibi ülkelerde öncelik katarakt ameliyatlarına verilmek üzere göz hastalıkları kampları düzenleyen Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Yahyahan Güney ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Gözlerini Aç Projesi’nden bahsedebilir misiniz? “Yeryüzü Doktorları’nın göz sağlığı projeleri, dünyanın en yaygın önlenebilir körlük nedeni olan Katarakt ile mücadele ve tedavisi amacıyla 2006 yıllarında Afrika merkezli olarak başlatılmıştır. Katarakt, gözdeki lens tabakasının şeffaflığını kaybederek matlaşması ve sertleşmesi sonucu görme keskinliğinin giderek
62
Kasım 2016
Ne zamandır Afrika’da göz ameliyatları ve muayeneler gerçekleştiriyorsunuz? “2006 yılından bu yana Afrika’da göz ameliyatları ve muayeneler gerçekleştiriyoruz.” Bu yıl proje kapsamında hangi ülkelere gidiyorsunuz? “Bu sene Somali ve Uganda’da göz ameliyatları için hazırlıklar yaptık, önümüzdeki haftalarda ameliyatlarımızı gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Gelecek yıllarda da yine Afrika ve Afganistan gibi bölgelerde göz projelerimizi devam ettirmeyi planlıyoruz.” Göz kampları kapsamında neler yapıyorsunuz? “Göz ameliyatlarının gerçekleştirilmesinde değişik çalışma modelleri var. Özellikle yerel uzmanı olmayan bölgelerde kısa süreli gönüllü sağlık kampları organize ederek ameliyatların gerçekleştirilmesi en geleneksek modellerden biri. Bu şekilde yaptığımız projelerde yerel partnerlerimiz gönüllü sağlık ekiplerinin gidişinden önce gerekli duyuruları ve ön muayeneleri gerçekleştiriyorlar. Yerel uzmana sahip bölgelerde ise ameliyatların yerel ekiplerce gerçekleştirilebileceği kısa süreli kamplar veya sürekli çalışan merkezler organize etmek ve bunları desteklemek diğer önemli çalışma modellerinden biri. Bu çalışma şeklinde muayene ve ameliyatların tamamına yakını yerel ekiplerce gerçekleştiriliyor,
Türkiye’den giden gönüllü sayımız azalıyor ve çalışan yerel ekiplere katılsalar da ana görevleri muayene ve ameliyat yapmaktan çok yapılan işin denetimi oluyor. Bu modellerde daha az sayıda gönüllümüze katkı sunma imkânı tanımış oluyoruz ancak maliyetler ciddi anlamda düşüyor, neredeyse aynı maliyetle 2, hatta bazen 3 ameliyat gerçekleşebiliyor. Görüleceği üzere, her bölgede oranın şartlarına uygun modelleri yakalamak hem uygulanabilirlik hem de kaynakların daha etkin şekilde sahaya yansıtılması ve dolayısıyla daha fazla ihtiyaç sahibine ulaşmış olmak anlamında çok önem arz ediyor.”
proje bazlı gönüllülükle birlikte medya, tanıtım, ofis çalışmaları ve kaynak geliştirme gibi alanlarda da gönüllülük taleplerini alıyor ve bize destek sunabilecekleri çalışmalara yönlendiriyoruz. Başından sonuna kadar tüm bu süreci, derneğimizde profesyonel olarak çalışan arkadaşlarımız yönetiyor.”
Göz projeleri kapsamında şimdiye kadar kaç kişiyi ameliyat ettiniz, kaç kişi muayene oldu ve gözlük sahibi oldu? “Bugüne kadar göz hastalıklarının tedavisine yönelik projelerimiz kapsamında 16.244 muayene, 5000 civarında gözlük dağıtımı ve 2099 ameliyat gerçekleştirdik.”
Tedavi ettiğiniz vakalar içinde unutamadığınız bir anınız oldu mu? “Evet, oldu. Gözleri tamamen görmediği için dışarıya çıkamayan ve hatta doktora bile gidemeyen bir kişi Yeryüzü Doktorları’nın geldiğini ameliyat ve muayene yapacağını duymuş. Sonrasında komşusuna beni oraya götürseniz acaba gözlerim açılır mı diye sormuş. Bu hasta ile karşılaşmak onu muayene ve tedavi etmek bu hikâyeyi dinlemek benim için unutulmaz bir andı. Zannediyorum bir doktor için bu şekilde gerçekten ihtiyaç sahibi bir insana faydalı olabilmekten daha güzel bir an yoktur.”
Proje ekiplerinizi nasıl belirliyorsunuz? Gönüllülük sisteminizden bahseder misiniz? “Yeryüzü Doktorları’nın bugün 15.000’e yakın gönüllüsü mevcut. Gönüllü profilimizin büyük çoğunluğunu ise sağlık meslek grubundan kişiler oluşturuyor. Bize gönüllü olarak katılmak isteyen kişiler, web sitemiz üzerinde bulunan gönüllü formunu doldurabiliyorlar. Biz de, ihtiyaç durumuna göre, yapılacak projenin içeriğine uygun meslek gruplarındaki gönüllülerimizi arayarak proje hakkında bilgilendiriyoruz. Proje kapsamında talep edilen gönüllülük çerçevesi üzerinde karşılıklı mutabakat sağlayıp uygulamaya geçiyoruz. Bahsettiğimiz bu
Gittiğiniz bölgelerde karşılaştığınız zorluklar neler oluyor? “Göz projelerimizde karşılaştığımız en önemli zorluklarımız gidilen ülkelerdeki ameliyathanelerin teknik ekipmanların yetersiz ve fiziksel durumlarının kötü olmasıdır. Tabii her türlü olumsuz koşullara göre kendimizi hazırlamış olsak da elimizden geldiğince öncelikle bu olumsuz ameliyathane ortamlarını düzeltmeye çalışıyoruz. Örneğin Afrika’da bir hastanenin ameliyathanesi uzun süre hiç açılıp kullanılmadığı için duvar ve yer fayansları kalın bir toz ve kum tabakası ile görünmeyecek şekilde kaplıydı.
Kasım 2016
63
AKTÜEL
Öncelikle tüm ekip hastane personeliyle beraber ameliyathaneyi kova ve paspaslarla yıkayıp temizlemiş ve nispeten ameliyata hazır hale getirmiştik. Başka bir hastanede ise ameliyathanenin hemen kapısının yanında kullanılan bir tuvalet vardı. Bu, steril ortamın sağlaması adına kabul edilemez bir durumdu. Tabii katarakt kampı boyunca bu tuvaleti kullanıma kapattırmış idik. Ama şunu memnuniyetle ifade etmeliyim ki bu olumsuz koşullara rağmen özellikle Afrika insanında ciddi bir enfeksiyon bulgusuna rastlamadık. Basit dar spektrumlu bir antimikrobiyal tedavi bile son derece etkili ve başarılı oluyor. Bu durum, gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımına bağlı dirençli mikroorganizmalar sorunu olmadığını gösteriyor. Bu çok iyi bir şey, Afrika’da bunu bozmamak lazım. Diğer yandan, bu cerrahi kamplarımız gittiğimiz hastanenin personeli için de bir eğitim fırsatı sunuyor. Hastanın ameliyata hazırlanması, ameliyatı ve servis bakımları süreçleri beraberce yapılıyor. Doktor ve hemşirelerle sürekli diyalog kuruluyor ve bilgi paylaşımları yapılıyor. Hastalar için kullandığımız tüm materyal ve tedavi edici ekipman ve ilaçlar tarafımızca ücretsiz olarak bu muhtaç insanların sağlığı için kullanılıyor. Ancak kısıtlı süreler zarfında gittiğimiz için yoğun bir çalışma temposuyla, günlük mesai saatlerini çok aşan bir tempoyla çalışıyoruz. Hastanenin çalışanları, rutinlerinin üstüne çıkan bu tempoya bazen adapte olamayabiliyorlar. Göz ameliyatları teknolojik malzeme gerektirdiği için ameliyat mikroskobu gibi ağır malzemeleri yanımızda taşımak zorunda kalmamız ve ülke gümrüğünden geçirme sırasında malzemelerimiz için vergi engeli çıkarılması gibi zorluklar da yaşayabiliyoruz zaman zaman. Önceden ilgili makamlarca yapılan yazışmalarla hazırlanmış malzeme listelerini sunup bunların ticari bir amaçla değil muhtaç ülke insanları için yardım malzemeleri olduğunu anlatmak bazen zor olabiliyor. Ama yine 64
Kasım 2016
de Afrika için bu durumu yadırgamamak lazım, çünkü bu ülkelerin en önemli gelir kalemleri gümrük vergileri.” Çalışmalarınızı düzenli olarak sürdürüyorsunuz. Bu kapsamda gittiğiniz bölgelerde insanların size yaklaşımı nasıl? Yeryüzü Doktorları’nı tanıyorlar mı? “Bu proje sadece bir ameliyat projesi olarak görülmemeli. Ücretsiz yapılan göz ameliyatları halk arasında çok olumlu etkiler oluşturuyor. İmkânsızlık nedeniyle ameliyat olamayanlar bu ücretsiz kampları bekliyor oluyorlar. Medya mutlaka bu faaliyetlerimizi haberlerinde yer veriyor. Afrika’da özellikle radyo çok dinleniyor. Hastalara ücretsiz göz ameliyatları yapıldığı anonsları buradan yapılıyor. Bizim gözlemlerimize göre orada hatırı sayılır bir yankı buluyor. Yeri gelmişken, övgüyle bahsetmem gereken bir durum da büyükelçiliklerimizin duyarlı yaklaşımlarıdır. Candan bir ilgi ve sahiplenmeyle bizlere destek olma gayretleri gerçekten takdire şayan. Bu ülkelerde her kademede ciddi ağırlığımız olduğunu hissettiren büyükelçiliklerimiz bizlere de gurur veriyor. Şunu ifade etmeliyim ki temel motivasyonumuz bir karşılık beklemeksizin yeryüzüne iyilik sunmaktır. Sonuçta ülkemiz ile diğer ülkeler arasında sıcak bir bağ kurulmasına da biraz da olsa katkımız olduğunu düşünüyorum. Bu uğurda yola çıkan tüm gönüllülerimiz, bağışçılarımız ve TİKA başta olmak üzere bizlere destek veren herkese şükranlarımı sunuyorum.” Gözlerini Aç Projesi’ne nasıl destek olunabilir? “Web sitemiz üzerinden veya yine bu adreste bulunan banka hesap numaralarımız üzerinden istenilen miktarda derneğimize bağış yapılabilir.”
Sağlık
Boğaziçi Üniversitesi ağrısız ve hızlı Kolonoskopi için robot geliştiriyor Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği ve Biyomedikal Mühendisliği, kolonoskopi işleminin süresini yarıya indirmeyi ve işlem sonrasında hastanın ağrılarını azaltmayı hedefleyen yeni bir medikal cihaz geliştirmek için TÜBİTAK destekli bir projeye başladı
D
ünya çapında her yıl yaklaşık bir milyon kolon kanseri / kolorektal kanser (KRK) tanısı konulurken, 500.000 hasta KRK nedeniyle yaşamlarını yitiriyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın 2007-2008 yıllarında on iki ildeki kanser kayıt merkezi verilerine göre KRK görülme sıklığı açısından tüm kanserler içinde % 7,8 ile kadınlarda üçüncü ve % 7,5 ile erkeklerde dördüncü sırada yer alıyor. Kolon kanserinin teşhis ve tedavisinde yaygın metotlardan biri olan Kolonoskopi uygulamasında Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilmekte olan yenilikçi bir cihazla ilk kez yerli robot teknolojisi kullanılacak. Kanser teşhisinde daha hızlı ilerlenecek Bütün dünyada aynı şekilde uygulanan kolonoskopi işlemiyle ilgili Boğaziçi Üniversitesi’nden tıp dünyasını rahatlatacak yeni bir yaklaşım geliyor. Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Evren Samur ve ekibi acısız ve kısa sürede gerçekleşen robotik bir kolonoskopi cihazı geliştirmeyi hedefliyor. Samur klasik kolonoskopi işleminin dezavantajlarını şu şekilde özetliyor; “Rutin bir işlem olduğu için hasta sayısı çok oluyor. Fakat
66
Kasım 2016
işlem uzun sürüyor. Bir endoskopistin tek günde bakabileceği hasta sayısı 8-10 civarında. Türkiye’de de bu prosedürün Sağlık Bakanlığı tarafından rutin olarak yapılması istendiği için şu an kapasite karşılanamıyor. Bu süre düşürülürse daha fazla hastaya daha hızlı bakılabilecek ve kanser teşhisinde hızlı ilerlenebilecek”. Yeni projede ince, uzun, esnek ve sabit uzunluktaki cihaz geride bırakılıp yerine havayla şişen balon sistemi getiriliyor. Şişerken bağırsağın şeklini alarak ilerlemesi planlanan cihazla hasta rahatsızlığının önüne geçilecek. Cihazın ilginç yanı ise robotik olarak tasarlanmış olması. Bu plan dâhilinde endoskopistin hastanın başında olmak yerine, daha rahat bir yerde oturarak uzaktan kumandayla cihazı kontrol etmesi düşünülmüş. Tasarım, kolonoskopi alanında dünyada ilk robotik cihaz olacak. Acısız ve kısa kolonoskopi Yrd. Doç. Dr. Evren Samur; “Böyle bir talep hekimlerden geldi. İşlem süresi uzun, el-göz koordinasyonu zordu. Daha doktoramı yaparken kolonoskopiyi robotik hale getirmemizle ilgili bir öneri gelmişti. Bunun üzerine çalışan araştırma grupları var; ama klinik olarak kanıtlanmış ve ürüne dönüşmüş bir kolonoskopi robotu dünyada yok.” Bu yıl Haziran ayı itibariyle TÜBİTAK’tan 1003 projesi olarak yaklaşık 2 milyon TL ile desteklenmeye başlayan yeni endoskopi cihazı geliştirme çalışmalarının üç yıl içinde tamamlanması düşünülüyor. Projede araştırmanın tamamı Makina Mühendisliği Bölümü ve Yaşam Bilimleri Enstitüsü’nün altyapısı kullanılarak Boğaziçi Üniversitesi tarafından yürütülüyor. Medikal anlamda bilimsel danışmanlık rolü ve projenin son yılında gerçekleşecek testlerin sorumluluğunu ise Acıbadem Üniversitesi üstleniyor. Balon sisteminin üretiminde Simeks Medikal adlı firma projeye destek oluyor.
AKTÜEL
Sedef hastalığı bulaşıcı değildir! Dünyada yaklaşık 125 milyon insan sedef hastalığıyla mücadele ediyor
29 Ekim Dünya Sedef Günü nedeni ile Psoriasis Derneği tarafından 25 Ekim’de Shangri-La Bosphorus İstanbul Otel’ de düzenlenen basın toplantısında hasta gözünden sedef hastalığı değerlendirilirken, konuşmacı hekimler tarafından güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verilirdi. Toplumda yanlış algı nedeni ile hasta ve hasta yakınlarının yaşadıkları sosyolojik ve psikolojik sorunlar gündeme getirildi, özellikle sedef hastalığının bulaşıcı olmadığına dikkat çekildi. • Sedef hastalığı sosyal izolasyona yol açan “damgalama” sonucu psikolojik sorunlara neden oluyor. • Toplumda sadece bir deri sorunu olarak bilinen sedef hastalığı aslında kronik bir bağışıklık sistemi hastalığı. Sedef hastalığı belirtileri yalnız deriyle sınırlı değil. • Hastaların yüzde 60’ı yılın ortalama 26 günü hastalığı nedeni ile işe gidemiyor. • Ekvator çizgisinden uzaklaştıkça sedefin görülme oranı artıyor. Herhangi bir yaşta görülebilse de; 30-39 ve 50-69 yaşları arasında hastalık pik yapıyor. Dünya’ da yaklaşık 125 milyon psoriasis hastası olduğu tahmin ediliyor. Sedef hastalığı Ülkemizde yaklaşık bir milyondan fazla kişiyi etkiliyor Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer; “Sedef hastalarının sosyal hayatını etkileyen en büyük sorun, sedef hastalığının bulaşıcı zannedilmesidir. Mayıs 2014’de Stockholm’de düzenlenen 67. Dünya Sağlık Örgütü toplantısında sedef hastalığı bulaşıcı olmayan bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Sedef hastalığı, hastaların fiziksel olarak yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp, aynı zamanda sosyal yaşamlarında da birçok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Gündelik ve iş hayatlarında çevrelerindeki insanlar ve hatta kimi zaman aileleri tarafından dışlanan ve ‘Damgalanma’ sorunu yaşayan sedef hastaları psikolojik olarak büyük sorunlarla karşılaşmaktadır.’’ dedi. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Serap Öztürkcan, hastalığın nedenleri ve tedavi süreci hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Öztürkcan; ‘’Sedef hastalığının nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bağışıklık sisteminin normal çalışmamasıyla ilgili olduğu bilinmektedir. Bağışıklık sistemindeki bu bozukluk, derideki hücrelerin hızla çoğalmasına neden olur. Çoğalan bu hücreler, deri yüzeyinde birikmeye başlar. Tetikleyici faktörler arasında fiziksel travma, stres, enfeksiyonlar ve ilaçlar yer alır. Sedef hastalığı bulaşıcı değildir. Hastalığın kesin tedavisi olmasa da, kontrol altına alınması ve normal yaşantıya devam edilmesi, yaşam kalitesi yüksek bir yaşam sürdürülmesi mümkündür. Sedef hastalığı uzman dermatologlar tarafından uygulanacak uygun tedaviler ile kontrol altına alınabilmektedir.’’ dedi.
68
Kasım 2016
|
(NEM ALMA CİHAZLARI)
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Nebulizatörler
Ateş Ölçerler
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
72
Kasım 2016
Uluslararası Katılımlı
II.Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi 8-10 Aralık 2016
SUSESİ LUXURY RESORT BELEK / ANTALYA
SAĞLIK YÖNETİMİNDE BÜYÜK BULUŞMA Satınalma, finans, bilgi işlem ve üst düzey yöneticilerle, sektöre ürün ve hizmet sağlayıcılar, etkin ve sürdürülebilir kaynak yönetimi için bir araya geliyor...
www.tibbitedarikkongresi.org
Tüm sağlık yöneticileri davetlidir
AKTÜEL
18. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından Antalya’da düzenlenen “18. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi” kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan TİHUD Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, gribin önemine dikkat çekerek gribin bir soğuk algınlığı olmadığını, öldürücü bir hastalık olduğunu söyledi. Prof. Dr. Ünal, Kış aylarında sıkça görülen gribin bazı kronik hastalıkları bulunanlar, kanser tedavisi görenler ve gebeler için öldürücü olabileceğini belirtti. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler; Türk toplumunda üç kişiden birinde kardiyovasküler hastalık var. 2005 yılında 17 milyon insan dünyada bu hastalıklardan ölmüş. Yapılan çalışmalar ve bulunan yeni moleküllere rağmen, kılavuzlarla halkı bilinçlendirme çabalarına rağmen 2020 yılında bu rakamın 20 milyona çıkması bekleniyor. Hakikaten çığ gibi toplumumuzu tehdit eden en büyük hastalıklar, kardiyovasküler hastalıklardır” dedi.
34. Zeynep Kamil Jineko – Patoloji Kongresi 33. Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi “Anneler Yaşasın – Yaşasın Anneler” temalı 34. Zeynep Kamil Jineko – Patoloji Kongresi 14-15 Ekim 2016 tarihlerinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Kampüsü İstanbul’ da Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği İstanbul Anadolu Şubesi tarafından düzenlendi. 34. Zeynep Kamil Jineko – Patoloji Kongresi kapsamında özellikle anne ölümleri ve sezaryen oranlarının ülkemizdeki durumu konuşuldu. Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Araştırma ve Eğitim Hastanesi Başhekimi, Prof. Dr. Ateş Karateke hem devam ettirdikleri “Anneler Yaşasın, Yaşasın Anneler” projesini hem de Türkiye’nin sezeryan ve anne ölümleri açısından güncel durumunu paylaştı. Türkiye’de 1990 yılında 100 binde yaklaşık 97 olan anne ölümlerinin, ciddi bir çalışma ile 2015 yılında 100 binde 13 -14 seviyesine indirildiğini belirten Prof. Dr. Ateş Karateke, bu çalışmanın dünyaca örnek bir ‘anne ölümü azaltılışı’ olduğuna dikkat çekti.
74
Kasım 2016
Türk Nefroloji Derneği tarafından Antalya Belek’te yapılan 33. Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Siren Sezer, sağlıklı bir yaşam için tuz tüketiminin ayarlanması gerektiğini söyledi. Günde 5 ile 6 gram arasında, yani 1 çay kaşığı kadar tuz önerdiklerini belirten Prof. Dr. Sezer; “Türk toplumu maalesef bunun çok daha fazlasını kullanıyor. 16-17 gramlara kadar çıkan tuz tüketimi, son yıllardaki birtakım önlemlerle 14 grama kadar indi” dedi.
Sürekli unutuyorsanız dikkat!
B
u belirtilere sahipseniz hemen bir uzmana başvurmanız gerekiyor. Medistate Kavacık Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Tülay Alışkan Oral; “ Her unutkanlık Alzheimer belirtisi değildir, ancak unutkanlık ile beraber beceri kaybı da görülüyor ve kişilik özellikleri değişim gösteriyorsa daha dikkatli olmak gerekir” diyor. Alzheimer hastalığı kimlerde ve ne sıklıkta görülür? Dr. Tülay Alışkan Oral; “Demans, hafıza ve diğer zihinsel fonksiyonlarda ilerleyici bozulma ile ortaya çıkan, entellektüel kapasitenin kaybı durumudur. Beyin hücrelerinin programlanandan daha erken ölmesiyle sonuçlanır. Demansın; beyin ya da beyin dışı olmak üzere, tedavi edilebilen ya da edilemeyen birçok nedeni vardır. Alzheimer hastalığı demans çeşitlerinden yalnızca biridir ama en sık görülen tipidir. Alzheimer hastalığı 65 yaş üzerindeki insanlarda %10, 85 yaş üzerinde ise %50 oranında görülür” diyerek, diğer demans nedenlerini de şu şekilde sıraladı; • Beyin damar hastalıkları, • İlerleyici beyin hastalıkları, • Genetik nedenler, • Travma, • Tümör, enfeksiyon • Beyin dışı hastalıklar ( Şeker hastalığı, vitamin b12 eksikliği, guatr hastalıkları, vb) Alzheimer hastalarının bakımında nelere dikkat edilmelidir? Alzheimer hastaları için, ilaç tedavisinin yanı sıra özenli bir bakımın da öneminin büyük olduğuna vurgu yapan Medistate Kavacık Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Tülay Alışkan Oral; “yemek yeme, giyinme, tuvalete gitme veya yıkanma gibi günlük yaşam aktiviteleri, hastalığın ilerlemesiyle birlikte kötüleşebilir ve hasta gittikçe daha çok bakıma muhtaç duruma gelebilir. Duygusal açıdan da hastaya destek vermek ve boş zamanlarında oyalanması için çeşitli uğraşlar yaratarak, yaşama bağlanmasını sağlamak önemlidir.” şeklinde konuştu.
Medistate Kavacık Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Tülay Alışkan Oral
Kasım 2016
75
AKTÜEL
37. Ulusal Radyoloji Kongresi Türk Radyoloji Derneği (TRD) tarafından düzenlenen “37. Ulusal Radyoloji Kongresi”, 1-5 Kasım 2016 tarihleri arasında Sueno Kongre Merkezi Belek-Antalya’da gerçekleştirildi. 37. Ulusal Radyoloji Kongresi, yüksek düzeyli ve merak uyandıracak bir bilimsel programla düzenlendi. 1000’i aşkın katılımcının takip ettiği kongrede, radyolojideki bilimsel son gelişmelerin ve güncel uygulamaların sunulması, karşılaşılan sorunlara çözümler üretilmesi hedefleniyor. Bilimsel programda yer alan konular alanlarında uzman olan değerli ulusal ve uluslararası bilim insanlarının katılımıyla tartışıldı. 97 oturum başkanı olmak üzere 146 konuşmacının yer aldığı kongrede, paralel olarak devam eden 5 salonda 63 oturum düzenlendi. Ayrıca her gün 5 adet Çalıştay Toplantısı gerçekleştirildi.
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği 14. Kongresi Uluslararası Katılımlı, Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği 14. Kongresi, Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği tarafından 3-6 Kasım 2016 tarihleri arasında Titanic Deluxe Otel Belek, Antalya’da düzenleniyor. Kongre bu yıl 2600’e yakın hekim, hemşire ve perfüzyonist katılımı ile düzenleniyor. Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Derneği, Fleboloji Derneği, Türk Kardiyoloji Derneği, Cleveland Klinik, European Vascular Course, European Venous Course, Azerbaycan Urek ve Damar Cerrahisi Cemiyeti’nin bilimsel katkılarıyla program daha güçlü olarak gerçekleştirildi. Yoğun olarak devam eden bilimsel
76
Kasım 2016
programda toplamda 198 ayrı başlıkta 39 farklı
kurs seansı, 12 adet uydu sempozyum yer aldı. Kongrede, Kalp ve damar cerrahisindeki çok önemli ve ilgi çeken konuların yanı sıra, olgular eşliğinde sık karşılaşılan problemlere ve hastalıklara yaklaşım ile
birlikte tıptaki yeni gelişmeler gözden geçirildi. Son gelişmelere ilişkin konferanslar, dünyadaki kalp ve
damar cerrahisindeki son gelişmeler, programın ana başlıklarını oluşturuyor. Kongrede konularında söz sahibi Türkiye ve yurtdışından 219 konuşmacı ve 152 oturum başkanı görev aldı.
26-30
AKTÜEL
32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi
Türk Kardiyoloji Derneği’nin (TKD) 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi bu yıl 20-23 Ekim 2016 tarihleri arasında, Antalya Belek’te gerçekleştirildi. Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC), Amerikan Kardiyoloji Koleji (ACC), Avrupa Kalp Yetersizliği Birliği (HFA), Avrupa Aritmi Birliği (EHRA) gibi uluslararası dernekler, ülkemizden Türk Kalp Damar Cerrahisi Derneği, Türk Pediyatrik Kardiyoloji
Derneği, Türki Cumhuriyetler, Balkanlardan ve dünyanın birçok ülkesinden gelen kardiyologlar Türk Kardiyoloji Derneği’nin 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi için Antalya’da buluştu. Kardiyoloji konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde bilim insanlarının katıldığı Türk Kardiyoloji Derneği’nin 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi’nin basın toplantısı Türk Kardiyoloji Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türk Kardiyoloji Derneği eski Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu ile Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu üyeleri; Prof. Dr. Adnan Abacı, Prof. Dr. Engin Bozkurt, Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, Prof. Dr. Necla Özer, Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu, Prof. Dr. Ömer Göktekin ve Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantıda kalpdamar sağlığı ile ilgili güncel gelişmeler, ülkemizdeki mevcut durum yeni araştırma sonuçları ve yeni tedavi yöntemleri paylaşıldı.
42. Ulusal Hematoloji Kongresi
Türk Hematoloji Derneği (THD) tarafından düzenlenen 42. Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya’da yapıldı. Antalya’da 800’ü aşkın katılımcı ile düzenlenen 42. Ulusal Hematoloji Kongresi’nde; 17 bilimsel oturum ve 13 uydu sempozyumda, 47 oturum başkanının moderatörlüğünde, 66 konuşmacı sunumlarını gerçekleştirdi. 12 sözlü sunu oturumunda, 60 sözlü bildiri ve 10 ekranda 60 sözel tartışmalı poster ve kalan kısmı poster sunumu olacak şekilde toplam 368 bildiri yer aldı. Türk Hematoloji Derneği (THD) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir; “Anemiye
78
Kasım 2016
ikinci bir bulgu eklendiğinde ölüm oranını artırıyor. Kronik böbrek hastalığında anemi çok büyük bir risk faktörü. Anemiyi iyileştirince hastanın yaşam süresini uzatmış oluyorsunuz” dedi. Kongrede konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Prof. Dr. Güner Hayri Özsan ise, Hodgkin lenfomanın özellikle erken evrede yakalandığı takdirde standart kemoterapiler ile büyük oranda şifanın elde edildiği bir hastalık olduğunu vurgulayarak, yeni bir ilacın geliştirildiğini ancak bu ilacın bir sihirli değnek özelliği taşımadığını belirtti.