Yetersiz ve kalitesiz uyku, kalp hastalıklarını tetikliyor
1-31 Ekim Meme Kanseri
Farkındalık Ayı
3 yeni
Şehir Hastanesi Erken tanı laboratuvarı
hayat kurtaracak
Türk kadınının kalbi
alarm veriyor
Tıbbi cihaz satışında yeni düzenleme Türkiye sağlık turizminde liderlik yolunda!
Uyku Laboratuvarı
|
Gün Işığı Lambaları
Kızılötesi Lamba
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
Süt Pompaları
Bebek Telsizi
Beslenme
|
Ağırlık
Ateş Ölçerler
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
İMTİYAZ SAHİBİ İstmag Magazin Gazetecilik İç ve Diş Tic. Ltd. Şti. adına H. FERRUH IŞIK GENEL MÜDÜR MEHMET SÖZTUTAN mehmet.soztutan@img.com.tr Editor-in-Chief SİMGE GÜNDÜZ simge.gunduz@img.com.tr Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr GRAFİK TASARIM TAYFUN AYDIN tayfun.aydin@img.com.tr REKLAM KOORDİNATÖRÜ Recep ARSLANTAŞ recep.arslantas@img.com.tr Reklam Danışmanı Sedat KARADAYI sedat.karadayi@img.com.tr Zekai ŞİMŞEK zekai.simsek@img.com.tr SORUMLU MÜDÜR CÜNEYT AKTÜRK cuneyt.akturk@img.com.tr KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ EBRU PEKEL ebru.pekel@img.com.tr FOREIGN RELATIONS TARIK ORAL tarik.oral@img.com.tr MUHASEBE FİNANS MUSTAFA AKTAŞ muhasebe@img.com.tr ABONE İSMAİL ÖZÇELİK ismail.özcelik@img.com.tr BURSA BÖLGE ÖMER FARUK GÖRÜN fgorun@ihlas.net.tr Buttim Plaza D Blok Kat: 4 No:1267 BURSA Tel:+90 224 211 44 50 / Fax: 224 211 4481 Printing Matsis Matbaa Hizmetleri San. Tic. Ltd Şti Tevfikbey Mahallesi Dr. Ali Demir Cad. No:51 34290 Sefaköy -İstanbul/TURKEY Tel: 0 212 624 21 11 selman@matbasistemleri.com www.matbasistemleri.com ADRES Evren Mah. Bahar Cad. Polat İş Merkezi B-Blok - No:1 Kat:4 Güneşli - Bağcılar - İstanbul Tel.:+90.212 604 50 50 Faks:+90.212 604 50 51 www.medikalteknik.com.tr e-mail: info@medikalteknik.com.tr İMG - Medikal Teknik Dergisinde yer alan makalelerdeki fikirler yazarlarına aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu reklam verene aittir. İMG - Medikal Teknik Dergisi’nin bütün yayın haklarıİstmag Magazin Gazetecilik İç Ve Diş Tic. Ltd. ’ye aittir. Yazılar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. aygın süreli bir yayın olan Medikal Teknik Dergisi ayda bir yayınlanır.
simge.gunduz@img.com.tr
Sağlık için sağlıklı bilgi Dünya Sağlık Örgütü’nün son tahminlerine göre, 16 milyon insan zamanından önce kalp ve akciğer rahatsızlıkları, beyin kanaması, kanser ve diyabetten hayatını kaybediyor. Bununla birlikte, şişmanlık, şeker hastalığı, yaşlanan nüfus, stres, ruhsal sağlık bozuklukları, yetersiz beslenme, mikro-besin eksiklikleri ve hijyen gibi yıllardır bildiğimiz hastalıklar sağlığımızı tehdit ediyor. Bu sorunlara global çapta çözüm bulma çabası ise her geçen gün daha kritik hale geliyor. Bu global sağlık sorunlarına cevap vermek için medikal sektör hızla değişiyor. Bu değişim, uygulaması zor ve atılması gereken cesur adımları da beraberinde gerektiriyor. Bu sayede şirketler zamanında ve etkili bir teknoloji için yarışır hale geliyor. 2014’de global sağlık harcamalarının %77’sini gerçekleştiren gelişmiş pazarların, sağlık hizmetlerine en çok para harcayan kesim olması öngörülüyor. Gelişmekte olan pazarların payının ise 2014-2020 arası %23’den %32’ye çıkması bekleniyor. Bu değişimle beraber de medikal teknoloji satışlarının 2013’de 363,8 milyar dolarken 2020’de 513,5 milyar dolara çıkması tahminler arasında. Bu rakamlar da gösteriyor ki sağlık sektörü olarak geleceğe yatırım yapmalıyız. Yatırımlarımızı uzun vadede, İnovasyon, Ar-Ge, teknoloji ve küresel araştırmalar ekseninde neticelendirmeliyiz. Sağlık, yitirildiğinde önemini anladığımız bir terim olmaktan çıkmalı. Sağlığımıza da, yatırımlarımıza da uzun vadede özen göstermemiz gereken zamanlardan geçiyoruz. “Sağlık için sağlıklı bilgi” diyerek çıktığımız bu yolculuğa her ay özel olarak hazırlandığımız dosya konularımızla devam ediyoruz. Ekim ayında Kardiyoloji, Görüntüleme Teknikleri, Sağlık Turizmi ve Meme kanseri alanlarında yaptığımız araştırmalarla sizlerle buluştuk. Ayrıca doktor görüşlerimiz, röportajlar ve medikal alandaki son teknolojileri her zaman olduğu gibi sayfalarımıza taşıdık. Bir sonraki sayımızda yeni konularımızla görüşmek dileğiyle.
12
Türk kadınının kalbi alarm veriyor
Her yıl 1,4 milyon kadında görülüyor
23 32
Siemens Healthineers’tan cerrahiye özel görüntüleme çözümleri
Diyabet hastasıysanız EMG çektirmeyi ihmal etmeyin!
Sağlık turizminde 2023 hedefi 2 milyon hasta
80
34
59
100
Sağlık Hizmetleri Sektörü Turquality’den yararlanacak
Dünyanın ilk hibrid iklimlendirme sistemi
Türkiye Hematolojik kanser tedavisinde dünya ile yarışıyor!
108
102
Avrupa Kongresi’ne Türkiye’den 400 hekim katıldı
AKTÜEL
Kalbimize neler oluyor? Ülkemizin, kalp hastalıklarından kaynaklanan
ziyaretçilerine kapılarını açacak. Milli katılımı
Maalesef, bize bir şey olmaz mantığıyla, yapılan
ihracatçılarına başarılar diliyoruz.
ölümlerde ilk sıralarda yer alması oldukça üzücü.
İKMİB tarafından gerçekleştirilen fuarda Türk
hiçbir uyarıyı dikkate almayanlar hayatlarını
Medikal Teknik dergisinin Kasım 2016 sayısıyla
kalbimize ne kadar önem verdiğimizi acı
Kongresi olacak. Söz konusu kongre, 8-10 Aralık
tehlikeye atıyorlar. En önemli organımız olan tablolardan görebiliyoruz. Hastalanmadan önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Çok kıymetli
hocalarımızın uyarılarını dinlemeliyiz. Medikal Teknik dergisi ekibi olarak, 3-6 Kasım 2016
katılacağı etkinlikse, II. Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetim 2016 tarihlerinde Antalya’da yapılacak. Kongrenin sonuçlarını Aralık 2016 sayımızda bulabilirsiniz. Kasım 2016 sayımızda
görüşünceye kadar esen kalın.
tarihlerinde Antalya’da 14. Türk Kalp ve Damar
ederek, Medikal Teknik dergisinin Kasım 2016 sayısında sayfalarımıza taşıyacağız. Duyarlı
kuruluşlarımızın, toplumu bilinçlendirmeye yönelik etkinliklerini destekleyerek, yanlarında olduğumuzu
geçtiğimiz sayfalarımızda görebilirsiniz.
Medikal Teknik dergisi
ekibi olarak yine HEALTH TURKEY özel sayısıyla,
medikal sektörünün en önemli fuarlarından olan MEDICA
Uluslararası medikal ürünler ve ekipmanları fuarında olacağız.
14-17 Kasım 2016 tarihlerinde
6
Ekim 2016
Y
CM
MY
CY
K
hocalarımızın anlatımlarını yakından takip
edilecek olan MEDİCA fuarı, bu yıl
M
CMY
Cerrahisi Kongresinde olacağız. Çok değerli
Düsseldorf-Almanya’da organize
C
Recep Arslantaş Genel Koordinatör Recep.Arslantas@img.com.tr
Kardiyoloji
Türkiye kalp hastalıklarında dünya birincisi Yaşam tarzı, aşırı kilo, sigara, ailenin tıbbi geçmişi, yaş, yüksek tansiyon, diyabet, böbrek ve tiroid hastalıkları gibi bazı faktörler kalp sağlığını etkiliyor… Damar sağlığı için büyük tehdit… “LDL’nin yüksek düzeyde olması damar çeperinde aterom plaklarının birikmesine yol açabilir. Ateromlar hangi organın damarında birikirse o organda hastalıklar ortaya çıkacaktır. Kalbi besleyen atardamarlar tutulursa koroner arter hastalığına ve kalp krizine, beyin damarları tutulursa inmeye yol açar.” Bunlar varsa LDL kolesterol mutlaka düşük olmalı “Total kolesterol 200 mg/dl’nin altında, kötü huylu kolesterol 100 mg/dl altında, iyi kolesterol düzeyi ise 35 mg/dl’den yüksek olmalıdır. Kan kolesterol düzeyi 200, LDL 130’un üzerinde, HDL 35’in altında ise risk yüksektir. Özellikle bazı risk faktörleri LDL kolesterolün 100 mg/dl’nin altında olmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu faktörler şu şekilde sıralanabilir;
T
Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez
ürkiye, kalp hastalıklarından kaynaklanan ölümlerde dünyada ilk sırada yer alıyor. Avrupa’ya kıyasla ise daha genç yaşta bypass ameliyatlarının gerçekleştiği ülkemizde, HDL yani iyi kolesterolün düşük olması önemli bir problem oluşturuyor. Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez kalp sağlığını korumak için alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi. Yüksek kolesterolün etkileri yıllar sonra ortaya çıkıyor “İnsan vücudunda normal ölçülerde şeker olduğu gibi kolesterol de bulunmaktadır. Şekerin ani yükselmesi komaya neden olurken kolesterol yüksekliğinin sonuçları yıllar sonra ortaya çıkmaktadır. Kolesterol çeşitli besinlerle vücuda giren ve karaciğerde üretilen yağ benzeri bir maddedir. Bir yapı taşı olmakla birlikte çeşitli hormonların, aynı zamanda D vitamini ve safra üretimi için de gereklidir. Hücre zarlarının inşası ve bakımı için elzem olan kolesterol iyi huylu (HDL) ve kötü huylu (LDL) olmak üzere ikiye ayrılır. Kötü huylu olan kolesterol LDL, iyi huylu olan ise HDL olarak bilinmektedir.”
8
Ekim 2016
• Yüksek tansiyon • Şeker hastalığı • Fiziksel aktivite azlığı • Sigara kullanımı • Ailede yüksek tansiyon, kalp krizi ve felç öyküsü olması • Aşırı kilo • 40 yaş ve üzeri erkek • Menopoz sonrası kadın” Yüksek kolesterolün tek sorumlusu yanlış beslenme değil! “Sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam kolesterolün dengede olması için temel kurallar arasındadır. Doymuş yağ içeren bütün yiyecekler kolesterol içerir. Bu durumda ne kadar çok hayvansal gıda alınırsa kolesterol o kadar yüksek olur. Ancak kolesterolün tek sorumlusu olarak gıdalar görülmemelidir. Yaşam tarzı, aşırı kilo, sigara, ailenin tıbbi geçmişi, yaş, yüksek tansiyon, diyabet, böbrek ve tiroid hastalıkları gibi bazı faktörler de yüksek kolesterol için büyük risk oluşturabilir. Hiçbir şekilde dışarıdan kolesterol ihtiva eden yiyecekler tüketilmese bile vücudun günlük kolesterol imalatı 5,5 gr’dır.”
Kolesterolü kontrol altında tutmak mümkün “Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ile kan yağlarında hedeflenen değerlere çoğu zaman ulaşılamayabilir. Bu durumda hastaya ilaç tedavisi önerilmelidir. Ayrıca kolesterolü normal olan hastaların da kalp krizi geçirebileceği unutulmamalıdır. Amerikan Kardiyoloji Derneği’nin kılavuzlarına göre kolesterol düşüren “statin” türü ilaçlar sayısız faydalarının yanı sıra damar sertliğini ortaya çıkaran enflamasyonu önleyen antienflamatuar özelliğindedir. Bu sayede plak stabilizasyonu (ilerlemesinin önlenmesi) sağlandığı gibi kritik olmayan bir plağın yırtılarak ani kalp krizine neden olması da önlenir.”
İlaç tedavisi tek başına yeterli değil…
“Yüksek kolesterolü olan hastalar, kolesterol düşürücü
ilaç kullandıkları zaman kan kolesterol seviyeleri normale inince ilacı bırakabileceklerini düşünürler. Kolesterol
düşürücü ilaç bırakıldığında ise kan yağları yine
yükselir. Bu nedenle bu ilaçlar, diyabet ilaçları gibi
devamlı kullanılmalıdır. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte
olmalıdır. Diyet, kolesterolden fakir beslenme, kilo verme ve egzersiz olmazsa olmaz koşullardır. Bu koşullar olmadan uygulanacak statin tedavisi iyi bir çözüm
değildir.”
Kolesterole karşı 4 önemli ipucu
• Daha az hayvansal (doymuş) yağ tüketin. Alabildiğiniz en ince et dilimlerini satın alın. • Ette gözle görülebilen tüm yağları ve tavuğun derisini ayırın. • Şeker ve karbonhidrattan, özellikle mısır şurubu şerbeti içeren endüstriyel yiyeceklerden (sahte bal, reçel, hazır hamur işi tatlılar, bisküvi, pastane ürünü kekler, doğum günü pastaları, çikolata…) tüketmeyin. • Çoklu veya tekli doymamış yağlar açısından zengin yağları tercih edin. Yemek pişirirken altın standart olan zeytinyağını kullanın. Makul dozda tereyağı kullanılabilir.
Ekim 2016
9
Kardiyoloji
Yetersiz ve kalitesiz uyku, kalp hastalıklarını tetikliyor koroner arter hastalığı gelişimi üzerine etkisi olduğu gösterilmiştir” dedi.
5 saatten az uyuyanlarda hipertansiyon gelişimi artıyor
Normal
kişilerde
düzenlemelerde
mekanizmalardan
rol
uykunun
kardiyovasküler
oynayan
parasempatik
fizyolojik
aktivitenin
artışı, sempatik aktivitenin azalması gibi büyük değişikliklerden sorumlu olduğunu vurgulayan Prof.
Dr. Necla Özer; “Bu değişiklikler kan basıncında ve kalp hızında değişikliklere neden olmaktadır. Bu nedenle uyku fizyolojisindeki herhangi bir değişiklik kan basıncı ve kalp hızında değişikliklere sebep olur. Türk Kardiyoloji Derneği Saymanı Prof. Dr. Necla Özer
U
ykunun insan için önemli olan biyolojik gereksinimlerden biri olduğunu vurgulayan Türk Kardiyoloji Derneği Saymanı Prof. Dr. Necla Özer kaliteli ve yeterli bir uykunun sağlığımızda olumlu etkileri olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Özer; “Uyku insan bedeni ve ruhu için bir yenilenme, tamir, bakım ve onarım sürecidir. Biz uyurken vücudumuzda devreye giren binlerce süreç, sabaha kadar çalışarak bir önceki günün yıpranmalarını giderir, bozulmalarını düzeltir. Uyku iyi ve sağlıklı bir yaşamın en önemli anahtarlarından birisidir” dedi. Günde 7 saatten az ya da daha fazla uyuyanlar daha az yaşıyor Prof. Dr. Özer; “Ölüm ile uyku süresi arasında U şeklinde bir ilişki vardır. U şeklinde ilişki pratik olarak azının da fazlasının da zararlı olması anlamına gelmektedir. Günde 7-8 saat uyuyanlar en uzun yaşarken; 7-8 saatten daha az ve daha fazla uyuyanlar daha az yaşamaktadır. Bu durum kısa uyku süresinin kronik hastalıklar, kalp hastalıkları, şişmanlık, kolesterol yüksekliği, hipertansiyon, felç ile ilişkili olmasına bağlanmaktadır. Uyku süresinin az olması ve kalitesiz uykunun şişmanlık, diyabet, hipertansiyon ve
10
Ekim 2016
Yapılan bazı prospektif epidemiyolojik araştırmalardan 4500
erişkinin
katıldığı
NHANES
(ABD-Ulusal
Beslenme ve Sağlık Araştırması) araştırmasında 5 saatten az uyuyanlarda 7-8 saat uyuyanlara göre
hipertansiyon gelişiminin arttığı tespit edilmiştir.
Uyku sırasında nefes almadaki sorunlar da uykuyu dolayısıyla kardiyovasküler sistemi etkilemektedir.
Ayrıca gece ve vardiyalı çalışanlarda kronik uyku
kısıtlılığı, alışılagelen zamanın dışında yeme ve uyuma
olduğundan dolayı diyabet, obezite ve kardiyovasküler patolojilerde artış olduğu da gösterilmiştir” şeklinde konuştu.
Yetersiz uyku obezite ve diyabet gelişimi için de risk faktörü
Prof. Dr. Özer; “Yapılan araştırmalar hem süre, hem de kalite bakımından yetersiz bir uyku, şişmanlık
ve tip 2 diyabet gelişimi için bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Temelinde, glukoz toleransı ve insülin duyarlılığının azalması, kortizol ve ghrelin (iştah artırıcı) hormonunda artma, iştah azaltan leptin
hormonunda azalma gibi metabolik ve hormonal
değişikliklerle birlikte ortaya çıkan, açlık ve iştah artışı vardır. Ayrıca, kötü bir uykunun, şişmanlığa
neden olan genlerin aktivasyonu için uygun ortamı sağladığına dair kanıtlar da bulunmaktadır” dedi.
Kardiyoloji
Türk kadınının kalbi alarm veriyor 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde, AstraZeneca’nın desteğiyle başlayan “Artık Kalpler Susmasın” kampanyası Türkiye’de her yıl ortalama 100 bin kişinin ölümüne neden olan ani kalp krizine karşı (Akut Koroner Sendrom) toplumu bilinçlendirmeyi amaçlıyor.
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu
A
ni kalp krizi nedeniyle ölüm oranının Avrupa ortalamasına kıyasla daha yüksek olduğu Türkiye’de kalp krizi riskinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yapan Türk Kardiyoloji Derneği, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde bir basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’deki kalp krizi riskini masaya yatırdı. Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, derneğin bir önceki dönemde başkanlığını yürüten Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Necla Özer, AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Dr. Pelin Eriştiren İncesu ve ünlü şef Arda Türkmen’in katıldığı basın toplantısında ani kalp krizine (Akut Koroner Sendrom) dair toplumu bilinçlendirmeye yönelik olarak AstraZeneca’nın desteğiyle hayata geçirilen “Artık Kalpler Susmasın” sosyal sorumluluk kampanyasının tanıtımı gerçekleştirildi. Basın toplantısında değinilen verilere göre Türkiye, Avrupa genelinde kalp krizi nedeniyle en fazla kadının hayatını kaybettiği ülke durumunda. Kalp krizi ve koroner hastalıkların genellikle
12
Ekim 2016
Arda Türkmen
erkeklerde görüldüğü gibi yanlış bir kanı olsa da, Türkiye’de tam tersi bir durum söz konusu. Genellikle şişman olan, az hareket eden ve kolesterolü yüksek olan Türk kadınlarında kalp krizi risk faktörleri daha yüksek seviyede. Bu genel risk faktörlerinin yanı sıra, gebelik sırasında görülen yüksek tansiyon, gebelikte aşırı kilo alımı, bu kiloların 1 yıl içinde verilememesi, erken doğum ve depresyon şeklinde kadınlara özgü risk faktörleri de koroner hastalık riskini artırıyor. Ancak bu risk faktörlerinin genel risk faktörleri kadar iyi teşhis edilememesi, kadınlarda görülen kalp krizine bağlı ölümleri artırıyor. Önlem alınmazsa tarihte ilk kez, sonraki nesil bir öncekinden daha kısa yaşayabilir! Toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye’deki koroner kalp rahatsızlığına bağlı ölümlerin en sık ölüm nedenleri arasında olduğunun altını çizen Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu; “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre “iskemik kalp hastalığı” 2030 yılına kadar dünyadaki en önemli mortalite sebebi olacak.
Türkiye’de ani kalp krizi geçiren kişilerin bu kriz sebebiyle 1 yıl içinde ölüm oranı %32. Bu oran Avrupa ortalamasının bir hayli üstünde. Koroner kaynaklı ölümlerde Avrupa ülkeleri arasında erkeklerde ikinci, kadınlarda ise ilk sırada yer alıyoruz. Bu, ivedilikle çözmemiz gereken bir sorundur. Dünya sağlık örgütü’nün öngörülerine göre eğer önlem alınmazsa tarihte ilk kez bir sonraki nesil bir öncekinden daha kısa yaşama ihtimaline sahiptir. Sanayi devrimi ile dünyada sağlıksız yağ ve rafine şeker tüketimi artmış, lif alımı azalmış, sağlıksız pişirme teknikleri ve fast food türü besinlerin tüketimi artmıştır. Bunun yanısıra modern yaşamın getirdiği hareketsizlik ve stres gibi faktörlerin de olumsuz etkileri eklenmiştir. Bilim, tıp ve teknolojideki gelişmelerle insan ömrünün giderek uzaması beklenirken sişmanlık, şeker hastalığı ve kalp damar hastalıklarındaki önlenemez artış elde edilen kazanımları yok edecektir.” ifadelerini kullandı. Türkiye’de her yıl ani kalp krizine bağlı olarak 100 bin kişi hayatını kaybediyor… AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Dr. Pelin Eriştiren İncesu, Artık Kalpler Susmasın projesi hakkında şunları söyledi: “AstraZeneca olarak, Türkiye’de faaliyet göstermeye başladığımız ilk günden bu yana toplum sağlığının geliştirilmesine destek vermeyi kurumsal sorumluluklarımız ve önceliklerimiz arasında görüyoruz. Ülke çapında yürütülen çalışmalara rağmen Türkiye’de ani kalp krizine bağlı
ölüm oranı Avrupa ortalamasının bir hayli üstünde. Türkiye’de her yıl ani kalp krizine bağlı olarak 100 bin civarında ölüm meydana gelirken, böyle bir projenin parçası olmanın bizler için anlamı çok büyük. Bu projeyle sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigarasız bir hayat, daha önce kalp krizi geçirmiş kişilerin kriz sonrasında tedavilerine devam etmelerinin önemi ve bu davranışların kalp sağlığına katkıları konusunda daha bilinçli bir toplum yaratmaya bizler de destek olabilmeyi umuyoruz.” Arda Türkmen: “Ufak değişikliklerle kalbimizi korumamız mümkün” Kampanyanın yüzü Arda Türkmen ise kalp sağlığı ile ilgili; “Alışkanlıklarımızı biraz değiştirerek, kalp sağlığımızı koruyabileceğimizi hepimiz biliyoruz. Bunun için tek ihtiyacımız olan şey biraz gayret ve motivasyon. Mesleği gereği sürekli mutfakta yer alan biri olarak, bu değişimin mutfaktan başlayacağına inanıyorum. Ayrıca profesyonel olarak bisiklete biniyor ve yarışlara katılıyorum. Bu anlamlı projenin de herkesin hayatına olumlu bir değişim getirmesini diliyorum. Biz de bu değişimi gerçekleştirmek için, sosyal medyada yeni bir sağlık hareketi başlatıyoruz. Bizzat çekeceğim videolar ve sosyal medya hesaplarımdan yapacağım çağrılarla kalplerin artık susmaması için elimden geleni yapacağım.” İfadelerini kullandı.
Ekim 2016
13
RD Global
Biyomedikal çözümlerde yerli gururumuz
“RD Global”
RD Global Yönetim Kurulu Başkanı Raşit Dinç
RD Global’in hedefi 5 yıl içerisinde kendi branşlarında dünyada ilk 5’in içerisinde olabilmek… RD Global Embolizason, Trombektomi, Aspirasyon, Aterektomi, RF Ablasyon, Minimal İnvaziv ve Kalp Cerrahisi alanında gururla yerli medikal üretim yapıyor ve ürünlerini tüm dünyaya ihraç ediyor. Tedavinin bir parçasını değil tamamını ürettiklerini söyleyen RD Global’in Yönetim Kurulu başkanı Raşit Dinç ve Genel Müdür Yunus Emre Çakıroğlu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. RD Global’i tanıyabilir miyiz? Yunus Emre Çakıroğlu: “RD Global olarak endovasküler ve gi‘Türkiye’de rişimsel bilimlerle ilgili Tıbbütün hastanelere bi malzemeler üretiyoruz. ve hastalara Aynı zamanda kalp damar ulaşmak gibi cerrahisi ile ilgili de ürünbir amacımız ler üretiyoruz ve güçlü bir var’ Ar-Ge çalışması yapıyoruz. Sadece bu branşlarda değil farklı branşlarda da belli yatırımlar ve araştırmalar yapıyoruz. Türkiye Pazarında oldukça güçlü bir konuma sahibiz. Endovasküler pazarda, özellikle venöz pazarda yerli üretici olarak en güçlü oyuncuyuz. Biz aynı zamanda global yüzü olan bir firmayız. Avrupa’ya aktif olarak ihracat yapıyoruz. Aynı zamanda Latin Amerika, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Polonya, Portekiz, İskandinav Ülkeleri, Brezilya, Arjantin, İran, Azerbaycan ve diğer Türki Cumhuri-
yetlere aktif ihracat ve satış pazarlamamız mevcut. Medikal alanda dünyada bilinen bir markayız. Dünyada birçok bilimsel kongrelere katılıyoruz. Türkiye’de de aynı şekilde. Sürekli bilimsel olarak geliştirdiğimiz yayınlarımızla global kongrelerde sponsorluklarımız mevcut şu anda. Ankara’da 5 bin metrekare kapalı alanda üretim yapıyoruz. Ar-Ge tesisimiz de bu alanda bulunuyor. Aktif olarak Türkiye’de bütün hastanelere ve hastalara ulaşmak gibi bir amacımız var. Ama biz aslında tüm dünyaya ulaşmak istiyoruz. Düzenlediğimiz Endovasküler Eğitim Günleri’ne katılan 250 kişi bizim sahada aktif olan paydaşlarımız. Oldukça geniş bir kadroya sahibiz.” Geliştirmiş olduğunuz ve sunduğunuz medikal ürünlerinizi öğrenebilir miyiz? Yunus Emre Çakıroğlu: “Öncelikle Venöz ürünlerimizden bahsedelim. Bunlar bizim dünyaya yenilikçi olarak tanıttığımız Embolizasyon grubu ürünlerimiz. Varis tedavisinde kullandığımız, aslında diş çektirmekten daha kolay olan tedavilerimiz mevcut. Sadece bir iğne girişi ile damarın içeriden kapanmasına yönelik bir metodumuz var. Bu dünyada da çok yaygın olarak kullanılan, üzerine yabancı doktorların yayınlar yapmaya çalıştığı şuan da üzerinde aktif olarak çalıştığımız bir ürünümüz. Gene küçük varis paketlerimizde bir iğne yardımı ile beraber çok hızlı kapatma yaptığımız bir ürünümüz mevcut. Hemoroit tedavilerinde kullandığımız, yine bir iğne girişi ile ağrısız olarak gerçekleştirilen yöntemimiz var. Aslında artık hastaların da kendilerinin bulup talep ettikleri ürünlerden bahsediyoruz şu anda. Gene endovenöz anevrizmalarda kullandığımız endoleak dediğimiz kaçakları kapatmak üzere ki bunlar son derece riskli ameliyatlardır, embolizasyon ürünlerimiz var. Anjiyo sonrası kanama durumlarında kullanılan ürünlerimiz mevcut. Venöz tıkanıklarda pıhtı dediğimiz durumlarda kullanılan sistemlerimiz var. Bununla beraber arteriyel tıkanıklıklarda kullanılan son derece gelişmiş ürünlerimiz mevcut.” Raşit Dinç: “Akciğerde ‘Kanser tıkanıklık dediğimiz tedavisi ile hadise dünyada en çok ilgili ürettiğimiz ve görülen ikinci ölüm Ocak ayı itibariyle de sebebi. Bunun önlenmesi için ürettiğimiz piyasaya süreceğimiz ürün gruplarımız var. yeni bir ürün
grubumuz var’
16
Ekim 2016
Kardiyoloji
Damar içerisinde kanı tamamen süzen ve akciğere pıhtısız bir şekilde kanı gönderen bir sistem bu. Oldu ki hastada pıhtı attı. Hasta nefes alamıyor. Biz bu pozisyonda pıhtıyı açacak kateter sistemini bulduk. Onun haricinde yine trombektomi kısmında bir ürünümüz var. Bacağa pıhtı attı. Hastanın bacağı kesilecek. Burada da yine pıhtıyı çıkaracak kateter sistemlerimiz var. Beyne pıhtı attı hasta felç geçirecek. Eğer 6 saat içerisinde hasta kliniğe ulaşırsa bu pıhtıyı beyinden temizleyecek sistemlerimiz var. Bu durum toplumda yaygın olarak görülüyor. Eğer 6 saat içerisinde müdahale edilemezse bu hastalar ömür boyu felç kalıyor ve fizik tedavilerle hayatını idame ettirmek zorunda kalıyor. Bu ürünleri Avrupa’da üreten firma yok. Şuan bizim ürettiğimiz ürünlerle alakalı tek rakibimiz Amerikan bir firma. Onun dışında daha sertleşmiş plaklarla insanlar By-Pass oluyor. Niye By-Pass oluyorlar sorusuna gelecek olursak… %80 tıkalı ya da tamamen tıkalı bir damara sahip hasta. Aynısı bacak damarlarında da oluyor. Bunlarla alakalı da bizim aterektomi dediğimiz ürettiğimiz ürün gruplarımız var. Aterektomi ne işe yarar? Tamamen tıkalı damar ByPass işleminde damara ekstra bir damar koyarken, bizim ürettiğimiz bu yeni sistem tamamen tıkalı olan damarı tıraşlama yöntemiyle yani bir bıçak yardımıyla tamamen kazıyarak damardan alıp çıkartıyor. Yani By-Pass’a gerek kalmıyor. Onunla birlikte aynısını biz bacak damarlarında da kullanıyoruz. Bunların dışında bizim kanser tedavisi ile ilgili ürettiğimiz ve Ocak ayı itibariyle de piyasaya süreceğimiz ürün grubumuz var. Bu çok ciddi bir çalışma. Kanseri önleyen bir tedavi sistemi dünyada yok. Bizim kanser tedavisine yönelik çalışmalarımız özellikle karaciğer kanseri tedavisinde. Karaciğer vücudun laboratuvarı diyebileceğimiz en önemli organlarımızdan bir tanesi. Kişinin karaciğer kanserinden geri dönüşü pek kolay olmuyor. İnsanlara kemoterapi uygulanıyor ve hastanın saçının dökülmesi, cilt reaksiyonlarının görülmesi gibi sistemik etkileri olabiliriyor. Sadece karaciğere ne kadar kemoterapi verilirse verilsin diğer organlar da bundan et-
kileniyor. Bizim ürettiğimiz sistem direk içerisinde mikro kürecikler bulunan embolizan ajan. Karaciğer kanseri ile ilgili ilaç tedavisi yapılıyor. Direk bizim ilacımızla beraber bu karıştırılıyor. Bu karışımla tümör olan bölgeye giriliyor ve orada embolizasyon yapılıyor. 6 ay boyunca hastanın tekrar ilaç kullanmasına gerek kalmıyor. Ajanlar 6 ay boyunca kanser dokularına yapışıyor ve yapıştıktan sonra sürekli salınım yapıyor ve oradaki karaciğer kanser hücrelerinin tamamen iyileştiği görünüyor. Bu bizim çok önemli bir ürünümüz. Onunla beraber daha farklı ürün gruplarımız var. RF Ablasyon gibi. Genelde Türkiye’de üreticiler Çin ile ortak çalışıyor. Bizim ürettiğimiz ürünler tamamen tedaviye yönelik. Yani tedavinin bir parçası değil. Tedavinin tamamını biz üretiyoruz. Bizim burada yapmış olduğumuz işlemler tamamen inovatif damar cerrahisi ile alakalı ürün gruplarıdır. Bu ürün gruplarımız da dünyada ciddi bir pazara sahip. Türkiye’nin bu konuda en iyi firmasıyız diyebilirim. Şuan İngiltere kraliçesinin doktoru bizim ürünlerimizi kullanıyor. Geçen yıl TÜİK’ten söylediler, ilk defa medikal yerli bir ürün İngiliz hasta üzerinde kullanıldı. Bu bizim ürünümüz. İnsanlar vatanları için çalışıyor. Biz de vatanımız için çalışıyoruz. Hedefimiz 5 yıl sonra dünyada kendi branşımızda ilk 5’in içerisinde olabilmek. Bunu da başaracağımıza inanıyoruz.”
‘Bizim ürettiğimiz ürünler tamamen tedaviye yönelik. Yani tedavinin bir parçası değil. Tedavinin tamamını biz üretiyoruz.’
Ekim 2016
17
RD Global
RD Global Ürün Müdürü Nevzat Kavak
Bayii ağınız ve sunduğunuz çözüm önerilerinizi öğrenebilir miyiz? Raşit Dinç: “Biz il bazında ve hastane bazında bayilikler veriyoruz. Bizim proctor ekibimiz var. Proctor ekibimiz de doktor arkadaşlarımızdan ve sağlık ekibimizden oluşuyor. Bayilik anlaşmasını yapıyoruz. Anlaşma yaptığımız firmanın finansal gücü çok önemli. Bunun dışında teknik ekibin de iyi olması gerekiyor. Sistemimize katılan bayiiler mutlaka gerekli eğitimleri almak zorunda. Yaptığımız işlemler çok riskli. Bununla alakalı bayilere bayilik olana kadar bir ön sözleşme yapıyoruz ve eğitim veriyoruz. Bu eğitimden başarılı olarak geçenleri bayiimiz olarak sağlık bakanlığı sisteminde tanımlıyoruz. Tanımlamadan itibaren de bayii ameliyatlarına Ankara’dan ekibimizi göndererek sistem her anlamda oturana kadar destek veriyoruz. Türkiye’nin 81 ilinde aktif bir şekilde rol alıyoruz. Bayilerimiz çok önemli. Çünkü onlar bizi doktorlarımıza tanıtıyor. Türkiye endovasküler pazarının da %90’ına hâkimiz. Bunu dünyaya yaymayı hedefliyoruz. Bizim yaptığımız iş milli gücümüzü tüm dünyaya göstermek.”
Endovasküler Eğitim Günleri’nde ürün geliştirme ve Ar-Ge’den sorumlu RD Global Ürün Müdürü Dr. Nevzat Kavak ve Klinik Uzmanı Dr. Mert Meriç yeni ürün ve şekillerini nasıl belirledikleri ve geliştirdiklerine dair bilgileri bizlerle paylaştı…
18
Ekim 2016
Dr. Nevzat Kavak: “Şuan ürettiğimiz iki ürünümüzün dünyada muadili yok. Varis tedavisinde kullanılan dünyadaki bütün RF Ablasyon sistemleri cihaz bazlı. Biz ürünlerimiz cihaz bazlı olmayacak şekilde ürettik. Ve bunun dünyada başka bir örneği yok. Yine aynı şekilde hemoroit tedavisinde kullanılan ağrısız, hemoroidi damarla yok eden bir sistem de geliştirdik. Bunu Türkiye’de piyasaya sürdük ve yeni çalışmalarımız da halen devam ediyor. Bu tedavi yöntemimizin de aynı şekilde dünyada muadili ve benzeri yok. Dünya devlerine kafa tutabilecek ürünlerimiz mevcut. Avrupa’da ürünlerimizin satışı var. Türkiye’de üretilen ürünlerimizle Avrupa’da üretilen teknolojiler ile yarışır duruma geldik.” Dr. Mert Meriç: “Biz dünyada var olan teknolojilere yenilikler getirerek yarışıyoruz. Dünya piyasasında üretilen kateterlerin yanı sıra onlara yenilikler de ekliyoruz. Mesela bizim ürettiğimiz kateterler ışık sistemi sayesinde hem işlem konforu hem de işlem güvenliği sağlıyor. Bu anlamda yurt dışındaki kongrelerde de çok ciddi bir talep alıyoruz doktorlardan. Çünkü biz birebir de vakalara girdiğimiz için hekimler tarafından istenilenin neler olduğunu doğrudan anlayabiliyoruz. O yüzden de bu anlamda ışıklı kateter sistemimiz çok yenilikçi bir yaklaşım. Var olan sistemleri geliştiriyor ve yolumuza daha güçlü bir şekilde devam ediyoruz.” Dr. Nevzat Kavak: “Karından ve göğüsten inen atardamarda balonlaşma diye tabir ettiğimiz bir takım rahatsızlıklar var. Burada kullandığımız endovasküler stentler vardır. Bunların çeşitli komplikasyonları olabiliyor. Bu stentlerin konulduktan sonra kayması gibi yada balonun tekrar kan akımı ile dolması gibi. Oluşabilecek bu ana komplikasyonlar çok sıkıntılıdır. Burada bizim ürünümüz her iki komplikasyonun da gelişmesini engelleyecek şekilde önleyici tedavi yapıyor. Dünyadaki her iki komplikasyonu da önleyici bir mekanizma yok. Biz ürünümüzle komplikasyonları oluşmadan önlüyoruz. Onun haricinde ilaçlı balon tedavilerimiz var. Varis tedavisinde kullanılan yapıştırmayla kullanılan ürünlerimiz de mevcut.”
Kardiyoloji
Dr. Mert Meriç: ‘Sürekli yenilikleri arıyoruz, buluyoruz ve piyasaya sürüyoruz.’
RD Global Klinik Uzmanı Mert Meriç Dr. Mert Meriç: “Anevrizma kesesini doldurduğumuz ajanla ilgili biz buradaki tedavi yaklaşımını değiştirmeyi hedefliyoruz aslında. Burada yaşanan komplikasyonlar çok ciddi çünkü. Ve sonrasında yapılan ikinci müdahale oranları da gerçekten çok yüksek. Bunlar hem maliyetli, hem hasta sağlığını tehdit edecek komplikasyonlar. Ayrıca pratik de değil. Biz geliştirdiğimiz tedavi yöntemlerimizle ikinci müdahalenin önüne geçmek istiyoruz. Onun dışında yine Derin Ven Trombozu tedavilerimiz var. Burada da yine hali
hazırda bulunan sistemlerimiz ve kateterlerimiz mevcut. Biz aslında bunun venöz sistemde DVT tedavilerinde kullanılmasında öncü bir firmayız. Şimdi bu sistemin de ilerisine geçip, bunu daha pratik, daha kullanıma uygun bir şekilde kılavuz tel yardımıyla ilerletebileceğimiz yeni sistemler geliştiriyoruz. Çok yakın zamanda DVT kateterlerimizin o türleri de mevcut olacak. Yine traşlama gibi fonksiyonu olan yeni sistemler geliştiriyoruz. Sürekli yenilikleri arıyoruz, buluyoruz ve piyasaya sürüyoruz.
Dr. Nevzat Kavak: ‘Muasır medeniyetlere ulaşmak Ar-Ge satın alarak olmuyor. Bir şeyleri üretmek, katma değer sağlamak ve bunu satabilmek de son derece önemli.’ Dr. Nevzat Kavak: Biz dünya pazarında bir Türk firması olarak girişime başlarken 2-0, 3-0 mağlup başlıyoruz. Fakat RD Global olarak artık bunu aştığımızı düşünüyoruz. Geçen iki buçuk senede bu durumu 0-0’a getirdik diyebilirim. Yani ön yargıları yıktığımızı düşünüyorum. Yine de bu çok kolay olmuyor. Bir Türk firmasının önyargıları kırabilmesi hoşlarına da gitmiyor. Fakat biz bütün kongrelere büyük stant alanlarıyla ve yenilikçi ürünlerimizle gittiğimizde oldukça ilgi çekiyoruz. Her sene her kongreye ve fuara farklı ürünler ile gidiyoruz. Biz vakalara gidiyoruz. Hekimlerimizin yanında bulunuyoruz. Ürünün kullanımı ile ilgili hekime destek veriyoruz. Vaka tecrübelerimizden ötürü, vakalardaki eksiklikler, hekimlerin önerileri, bunların hepsini göz önünde bulunduruyoruz. Biz çok esnek, çok hızlı hareket edebilen bir firmayız. Çözüm odaklıyız. İşin mutfağından geliyoruz daha doğrusu. Her fikre değer veriyoruz.
Dr.
Mert Meriç: “Fikirleri çok hızlı aksiyoma dönüştürüyoruz. Üretim kapasitemiz de buna çok müsait. Ar-Ge’de çalışan arkadaşlarımız da gerçekten çok yetenekli. Yeni fikirlere açık genç bir ekibimiz var. Kafamızda yapılamayacak hiçbir şey yok. Elimizden geldiğince tecrübelerimizi sektöre aktarmayı hedefliyoruz.”
Ekim 2016
19
AKTÜEL
Türkiye 3 yeni Şehir Hastanesi’ne kavuşuyor Isparta, Eskişehir ve Tekirdağ Şehir Hastanelerinin yatırımını üstlenen Akfen İnşaat, Eskişehir Şehir Hastanesi için Garanti Bankası ve Türkiye İş Bankası ile 18 yıl vadeli 344 milyon Euro’luk bir proje finansmanı anlaşması imzaladı. 3 ay gibi çok kısa bir süre içerisinde tamamı Türkiye’den 2 bankadan sağlanan finansman kaynağıyla hayata geçecek projede, 1081 yatak kapasiteli hastanenin 2017 yılı sonunda Sağlık Bakanlığı’na teslim edilmesi hedefleniyor
S
ağlık Bakanlığı’nın Kamu-Özel İşbirliği (PPP) modeliyle, Türkiye’ye kazandırmak istediği enerji verimliliği yüksek, deprem izolatörlü, dijital özellikli “akıllı hastaneler” projesi olan Şehir Hastaneleri’nin yapımında aktif rol üstlenmeyi hedefleyen Akfen İnşaat, yap-işlet-devret alanındaki tecrübe ve know-how’ını sağlık sektörünün dönüşümünde değerlendirecek. Bugüne kadar Isparta, Tekirdağ ve Eskişehir olmak üzere 3 farklı şehir hastanesi projesinin Kamu-Özel İşbirliği (PPP) modeli ile yapımını üstlenen Akfen İnşaat, toplam 2 bin 316 yatak kapasitesine sahip bu 3 proje için 3 milyar TL yatırım yapacak. Akfen İnşaat, Eskişehir Şehir Hastanesi’nin inşası için Garanti Bankası ve Türkiye İş Bankası ile 344 milyon Euro düzeyinde bir proje finansmanı anlaşmasına imza attı.
20
Ekim 2016
Üç projenin toplam yatak kapasitesi: 2 bin 316 Eskişehir Şehir Hastanesi; genel hastane, onkoloji hastanesi ve kardiyovasküler cerrahi bölümleri haricinde sahip olacağı yüksek güvenlikli bölümü ile adli ve psikiyatri gibi özel güvenlik isteyen sağlık durumlarıyla ilgili ihtiyacı karşılayacak olmasıyla özel bir yere sahip. İnşasına yıl içinde başlanan proje, 333 bin metrekarelik alan üzerinde toplam 1081 yatak kapasitesi, 264 polikliniği ve sahip olacağı dünya standartlarındaki ileri teknoloji medikal ekipmanları ile bölgesinin sayılı hastaneleri arasında yer alacak. Hastanenin 2017 yılı sonuna kadar tamamlanarak Sağlık Bakanlığı’na teslim edilmesi hedefleniyor. Isparta Şehir Hastanesi ise toplam 167 polikliniği, 19 ameliyathanesi ve toplam 755 yatak kapasitesi ile bölgede sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine önemli bir katkı sunacak. 222 bin metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen hastane, aynı zamanda özel bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne sahip olacak. Akfen İnşaat, bu yılın sonuna kadar tamamlayacağı Isparta Şehir Hastanesi ile Türkiye’ye ilk şehir hastanelerinden birini kazandırmış olacak. Tekirdağ Şehir Hastanesi de 480 yataklık kapasitesi ile bölgenin en büyük hastaneleri arasında yer alacak.
1-31 Ekim Meme Kanseri
Farkındalık Ayı
Erken teşhis hayat kurtarır… 22
Ekim 2016
Her yıl 1,4 milyon kadında görülüyor Bu sorulara “Evet” diyorsanız, bir uzmana başvurun! Aşağıdaki soruların herhangi birine “evet” diyorsanız: • Sizin ya da aile bireylerinizden birinin genetik testleri yapılıp BRCA ya da diğer meme kanseri yatkınlığı genlerinden birinin hasarlı olduğu saptandı mı? • Size, birinci ya da ikinci derecede bir akrabanıza 45 yaşın altında iken meme kanseri tanısı konuldu mu? • Ailenizin aynı tarafından olan iki ya da daha çok akrabanızda tanı konulmuş meme kanseri olan var mı? • Herhangi bir akrabanızda iki memesi birden kanser olan var mı? • Birinci derece bir erkek akrabanızda meme kanseri olan var mı?
Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Sağlığı Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Metin Çakmakçı
K
anserden ölümlerin yüzde 14’ünden sorumlu olan meme kanserinde erken tanı hayat kurtarıyor. Meme kanserinin çok yaygın bir hastalık olduğuna dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Sağlığı Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Metin Çakmakçı, her yıl 1,4 milyon kadına meme kanseri tanısı konduğunu ve yeni doğmuş bir kız çocuğunun ömrü boyunca meme kanserine yakalanma riskinin yaklaşık yüzde 12 ile çok yüksek bir oran olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Çakmakçı meme kanserinden korunmak için sihirli bir formül olmadığını belirterek, en önemlisinin kadınların düzenli olarak kontrollerini yaptırması olduğunu söylüyor.
Aşağıdaki soruların en az ikisine birden “evet” diyorsanız: • Yaşınız 65 yaşın üzerinde mi? • Daha önceki mamografileriniz “meme dansitesi yüksek” olarak raporlandı mı? • Başka bir nedenle göğüs bölgesine çok sayıda radyolojik tetkik yapıldı mı ya da radyoterapi aldınız mı? • Geçmişte meme kanseri tedavisi gördünüz mü? • Daha önce size meme biyopsisi yapıldı mı ve kuşkulu bir sonuç raporlandı mı? • Akrabalarınızda birden çok yumurtalık kanseri olan var mı? Aşağıdaki soruların en az üçüne birden “evet” diyorsanız: • Akrabalarınız arasında pankreas kanseri olan var mı? • Akrabalarınız arasında prostat kanseri olan var mı? • Akrabalarınız arasında beyin kanseri olan var mı?
Ekim 2016
23
AKTÜEL
Kadın isterse her mücadeleyi kazanır!
M
eme kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekmek için 1-31 Ekim “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” kapsamında Biruni Üniversite Hastanesi’nde Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan Toprakbenli ve oyuncu İpek Tanrıyar’ın katılımlarıyla etkinlik düzenlendi. “Kadın İsterse Her Şey ile Mücadele Edebilir” sloganıyla gerçekleştirilen etkinlik kapsamında hastalar “Pembe Boks Eldiveni” ile fotoğraf çektirerek, düzenli kontrollerle meme kanseri ile mücadele edilebileceği mesajı verdi. Meme Kanserine Karşı Düzenli Kontrol Şart! Kadınların korkulu rüyası Meme Kanserinin görülme sıklığı dünyada ve ülkemizde her geçen gün giderek artış gösterdiğine dikkat çeken Biruni Üniversite Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç Dr. Alper Öztürk “dünyada yaklaşık 2 milyon kadını etkileyen hastalıkla mücadelenin ancak düzenli kontrol ile sağlanabileceğini” söyledi. “Meme sağlığı taramalarını ihmal etmeyin” Meme dokusunu oluşturan hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması meme kanserine yol açıyor. Vücuttaki bütün hücrelerin çekirdeğinde, hücrelerin normal büyümelerini ve sağlıklı olmalarını kontrol eden genler bulunmaktadır. Bu genler, hücrelerin normal bir şekilde çoğalmalarını kontrol etme görevini yerine getirirler. Bu genler çeşitli faktörlerle bozulma
24
Ekim 2016
gösterebiliyor. Şayet bu çoğalma belli bir sıralama ile meydana gelmezse, doku fazlalığı ortaya çıkar, bu doku fazlalığına tümör ismi verilir. Bu dokuda yer alan hücreler yayılma ve başka yerlere gitme eğilimi göstermesine kötü huylu tümör (kanser) adı veriliyor. 20 yaşından itibaren her kadının ayda 1 kez kendi eliyle meme muayenesini yapması gerekiyor. Ayrıca 40 yaşından sonra her kadının yılda 1 kez mamografi çektirmesi erken teşhis için büyük önem taşıyor.
Ekim Mem 31 e 1
ı Ay ık
seri Farkınd n al Ka
Belirtileri görmezden gelmeyin...
Acıbadem Maslak Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras
M
eme kanseri hiçbir kadının aklına bile getirmek istemediği bir sağlık sorunu... Kanser türü olarak kadınlarda en sık görülen meme kanseri, dünyada her yıl 1 milyon 700 binden fazla kadını etkiliyor. Ancak başımıza gelme ihtimalini yok sayarak, belirtileri gözden kaçırabiliyoruz! Aslında meme kanseri bazı sinyaller vererek geliyor. Bunları göz ardı etmek ise hayatımızı tehlikeye atmak dışında bir işe yaramıyor. Ülkemizde de durum çok farklı değil, zira her 8 kadından biri; hayatının bir döneminde meme kanserine yakalanıyor. Türk
İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından 2007’de yapılan diğer bir araştırmaya göre de, 100 bin kadından 22’si bu gerçekle yüz yüze geliyor. Bütün kanser türleri gibi; meme kanserinde de erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğunu belirten Acıbadem Maslak Hastanesi Meme Sağlığı Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras “Meme kanserinin erken tanısı için rutin kontroller asla ihmal edilmemeli. Ayrıca erken tanı için 20 yaşından sonra her kadın ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapmalı. Böylelikle meme kanseri ileri aşamalara ulaşmadan fark edilebiliyor” diyor. Tüm kanser türlerine bağlı ölümler arasında, meme kanserine bağlı ölümlerin akciğer kanserinden hemen sonra geldiğinin de altını çizen Prof. Dr. Cihan Uras erken tanı ve tedavi yöntemlerinin hayat kurtardığına dikkat çekiyor.
Bu belirtilere dikkat!
1- Memede kitle varlığı 2- Meme başı akıntısı 3- Meme başındaki şekil bozuklukları 4- Meme başı derisinde değişiklikler 5- Memede büyüme ya da şekil bozukluğu 6- Meme cildinde yara veya kızarıklık 7- Meme cildinde ödem, şişlik ve içe doğru çekintiler olması
Elle muayeneyi alışkanlık haline getirin!
Meme kanserinin görülme oranı her geçen yıl artsa da, ölüm oranları tam tersine düşüş gösteriyor. Bunun en önemli nedeni; son zamanlarda geliştirilen teşhis ve tedavi yöntemleri... Mamografik ve ultrasonografik tarama yöntemleri sayesinde meme kanseri erken teşhis ediliyor ve kişiye özel yaklaşımlar sayesinde tedavideki başarı oranları artıyor. Kadınların özellikle 40 yaşından sonra tarama periyodlarını sıklaştırmaları gerektiğini söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, ‘erken tanı’ için elle muayenenin alışkanlık haline getirilmesi gerektiğini vurgulayarak “20 yaşından sonra her kadın ayda bir kez kendini kontrol etmeli ve bu alışkanlık her genç kadına kazandırılmalı” diyor.
Ekim 2016
25
Meme Kanseri
Novartis Onkoloji’den ileri evre meme kanseri tedavisinde çığır açan tedavi! Novartis tarafından geliştirilen yeni bir etkin madde, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından HR+/HER2- ileri evre meme kanserlerine yönelik birinci basamak tedavi alanında “çığır açan tedavi” olarak nitelendiriliyor
F
DA’nın yaptığı değerlendirme; letrozol ile birlikte kullanıldığında bu maddenin, daha önce ileri evre hastalık için bir tedavi görmemiş postmenopozalHR+/ HER2- ileri evre meme kanserli kadınlar üzerindeki etkisini inceleyen Faz III MONALEESA-2 çalışmasının pozitif sonuçlarını temel alıyor.1 Araştırmanın sonuçları yakın zamanda gerçekleşecek bir tıp kongresinde sunularak; ABD, Avrupa ve diğer ülkelerde bu endikasyonun kullanımına yönelik yeni düzenlemelere temel oluşturacak. Novartis Onkoloji Türkiye Genel Müdürü Pınar Üstündağ, konuya dair; “Tedavideki gelişmelere rağmen ileri evre meme kanseri nedeniyle halen çok fazla kadın hayatını kaybediyor. Novartis’in bu çalışmasının FDA tarafından “çığır açan tedavi” olarak değerlendirilmesi, LEE011’in ileri evre meme kanseri hastalarına yeni umutlar vadedebileceğini gösteriyor. HR+/HER1- ileri evre meme kanseri ile
26
Ekim 2016
yaşayan kadınlara yeni tedavi seçeneklerini en kısa sürede sunmak için FDA ve ileri evre meme kanseri topluluklarıyla yakın işbirliği içerisinde çalışmaya devam edeceğiz.” İfadesini kullandı. İleri Evre Meme Kanseri Hakkında Erken evre meme kanserli hastaların yaklaşık üçte biri daha sonra metastatik hastalık gelişimine maruz kalıyor. Metastatik meme kanseri, hastalığın en ciddi biçimi olarak tanımlanıyor ve kanser; beyin, kemik ya da karaciğer gibi farklı organlara yayıldığında oluşuyor. İleri evre meme kanseri; metastatik meme kanseri (dördüncü evre) ve lokal olarak ilerlemiş meme kanserini (üçüncü evre) ifade ediyor.3 İleri evre meme kanserli kadınların sağ kalım oranları, hastalığın erken dönemine maruz kalan kadınlara kıyasla daha düşük. Üçüncü evre meme kanserinin beş yıllık göreceli sağ kalım oranı %72 iken, metastatik (dördüncü evre) meme kanserinin oranı yaklaşık %22 civarında.
Meme Kanseri
AVON, Meme Kanseri ile mücadeleyi “kafaya taktı” Meme Kanseri Farkındalık Ayı olan Ekim itibarıyla “Biz bu mücadeleyi kafaya taktık” yaklaşımını benimseyen AVON, kadınları pembe peruk ve saç aksesuarları ile konuya dikkat çekmeye çağırıyor
Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca kadının yaşamına güzellik katan AVON, Türkiye’nin kadın sağlığı konusunda en kapsamlı ve en uzun soluklu sosyal sorumluluk çalışması olan Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’ni 1996 yılından bu yana istikrarla sürdürüyor. Bu kapsamda bugüne kadar 4 milyon TL fon toplayan, 10 binin üzerinde kadına ücretsiz mamografi taraması ve 1.200 kişiye ek teşhis olanağı sağlayan AVON Türkiye, aynı zamanda defileler, sergiler, yürüyüşler, araştırmalarla meme kanserine ilişkin farkındalık yaratılması konusunda önemli destek sağlıyor. 2014 yılında projenin bilimsel ve toplumsal fayda etkisini artırma hedefiyle kanser konusunda en önde gelen sivil toplum kuruluşlarından olan Türk Kanser Derneği ile işbirliğine giden AVON, üç yıldır tarama, ek teşhis, çağrı merkezi desteği gibi imkânları bu işbirliği aracılığıyla sunuyor.
#kafayataktık hashtag’iyle sosyal medya pembeye boyanacak AVON, projenin 20’nci yılında projeye hem yeni bir enerji katmak hem de bilinirlik ve farkındalığını artırmak hedefiyle harekete geçti. Meme Kanseri Farkındalık Ayı olan Ekim itibariyle yeni bir sembol ve slogan oluşturuldu. “Meme Kanseri ile Mücadeleyi Kafaya Taktık” sloganı ve buna eşlik eden pembe peruk ve saç aksesuarlarıyla konuya ilişkin gündem yaratılması hedefleniyor. AVON bu kapsamda tüm kadınları saçlarına takacakları pembe aksesuarlarla çekecekleri fotoğrafları #kafayataktık hashtag’iyle sosyal medya hesaplarında paylaşmaya davet ediyor. AVON, herhangi bir aksesuar bulamayanlar için ise özel bir uygulama oluşturdu. Böylece kampanyayı desteklemek isteyenler mevcut fotoğrafları üzerinde oynayarak bu mücadeleyi kafaya taktıklarının simgesi olan pembe peruklu fotoğraflarını oluşturabiliyor.
Ekim 2016
27
(yağ, su, kas, kemik, kalori, BMI)
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
|
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
TURKEY
Radioldgy journal
Görüntüleme
Diyabet hastasıysanız EMG çektirmeyi ihmal etmeyin! “El ve ayaklardaki yanma ve uyuşukluk gibi belirtilerin diyabetin olumsuz bir nörolojik sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Yüksek şeker düzeyi sonucu oluşan ve diyabetik nöropati olarak bilinen sinir hasarlarında, bu gibi şikâyetler yaşanmakta, erken teşhis edilememesi halinde ileri safhalarda diyabet hastalarına ciddi problemler oluşturmaktadır.” diyor.
D
Nöroloji Uzmanı Dr Gülistan Halaç
iyabet hastalarının ortak sorunlarından biri de el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, iğnelenme, donma ve yanmadır. Birçok
diyabetlinin bu durumun bir hastalık habercisi olduğunun farkında olmadığını belirten Medistate Kavacık Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr Gülistan Halaç;
32
Ekim 2016
Diyabetlilerin yarısında Nöropati var Hiperglisemi, yani kan şekeri yüksekliği sonucu ortaya çıkan sinir hasarı olan diyabetik nöropatinin en bilinen şeklinin el, ayak ve bacaklardaki ağrı, dokunma ve sıcaklık duyularını beyne ileten sinirlerin hasar görmesi olduğunu belirten Halaç; “Nöropati gelişiminin erken safhalarda tespit edilerek kötüye gidişini engellemek için yılda 1 kez mutlaka EMG çekilmesi gerekir” diyor. Nöropati denilen sinir sıkışmasının diyabetlilerde yaşanan parmak çürüme ve kopmalarının en önemli nedeni olduğunun altını çizen Dr. Gülistan Halaç; “Diyabet hastalarının el ve ayak duyularının yılda bir kez EMG ile test edilmesiyle, nöropati gelişimi erken evrelerde saptanabilir ve zamanında müdahale edilerek daha kötüye gidişi engellenebilir. EMG sırasında sinirlerin bazı vücut alanlarında sıkıştığı saptanırsa, bu sinirler cerrahi işlemle basıdan kurtarılıp el ve ayaklara tekrar duyu kazandırılabilir.” şeklinde konuştu.
Görüntüleme
Diabetik Polinöropati ve EMG Diabetes Mellitus (DM) tanısı konulduğu anda hastaların %10’unda Nöropati bulunurken, DM tanısından 20 yıl sonrasında bu oran %50’ye çıkmaktadır. DM’da Nöropati Prevelansı %5 ile %60 arasında bildirilmektedir. Hastalarda Nöropati bulgu ve semptomları olmaksızın Elektronöromiyografi (EMG) incelemesinde saptanan sinir ileti anormallikleri katıldığında bu oran %100’e kadar çıkabilmektedir. En sık görülen Diyabetik Nöropati formu distal duyusal polinöropatidir. Mononöropatilerden ise en sık olarak Karpal Tünel Sendromu (KTS) görülür. Distal duyusal polinöropatide en erken duyu etkilenmesi ayak başparmağında ortaya çıkar ve yukarı ilerler. Her kişiye göre şikâyet değişebilmekle birlikte yanma, batma, iğnelenme, keçeleşme şeklinde ifade edilmektedir. Öyle ki hastanın şikâyeti olmasa bile yapılan EMG incelemesiyle saptanabilen duyusal sinir ileti bozuklukları diyabetik sinir hasarının erken göstergesidir ve Subklinik Nöropati’nin en sık görülen bulgusudur. DM polinöropati hastalarda erken fark edilmez ise zamanla ilerleyip, %44’ünde dizabilite, %74’ünde aktivitede kısmi kısıtlanmaya yol açmaktadır. Diyabetik Polinöropati’nin belirlenebilmesi için belirli aralıklarla nöroloji uzmanı tarafından muayene edilmeniz ve Elektronöromiyografi (EMG) ile sinir fonksiyonlarının kontrolü gerekir. DM’tik polinöropati tanısı için EMG
incelemesi kabaca iki kısımda yapılmaktadır. Birincisi sinir ileti incelemesidir. Bu testte kol (median ve ulnar sinirler) ve bacak (tibial, peroneal, sural sinirler) sinirlerinizin geçtiği cilt bölgesinden elektrik uyaran verilip, yine aynı sinirin ya cilt (duyu çalışması) yada kas üzerinden (motor çalışma) cevabı kayıt edilir. Elde edilen veriler laboratuvarın normal kişilerden oluşturulmuş olan standart verileriyle kıyaslanıp sinir iletiminde aksama (sinir ileti hızında azalma, aksiyon potansiyeli genliğinde düşme ve temporal dispersiyon gibi) olup olmadığı ve bunun hangi tip lifleri etkilediği tahmin edilir. Çoğu zaman DM’tik polinöropati tanısı için bu aşama yeterli olacaktır. Fakat elde edilen veriler yeterli değilse, benzer bulgulara yol açan diğer hastalıklardan ayırt etmek için ikinci kısma geçilir. Bu aşamada ise bir elektrot aracılığı ile kas değerlendirilir. EMG çektirmek için aç kalmanıza gerek yoktur. Sadece rahat, bol kıyafetlerin tercih edilmesini öneriyoruz.
Ekim 2016
33
Görüntüleme
Siemens Healthineers’tan cerrahiye özel görüntüleme çözümleri Acuson SC2000 Prime ultrason sistemi, mitral yetersizliğin güvenilir tanısı için gerçek zamanlı 3D kalp görüntülemeyi mümkün kılıyor düzgün bir şekilde kapanmamasıdır. Bu da kanın sol atriuma geri akmasına yol açar. Regurjitasyon olarak bilinen bu süreç, kalbin pompalama fonksiyonunun zarar görmesine neden olur. Bunu engellemek için, mitral kapağın onarılması veya bu yapılamıyorsa, kapağın değiştirilmesi gerekmektedir. Burada tanı, risk değerlendirmesi ve tedavi seçiminde medikal görüntüleme kilit rol oynamaktadır.
Siemens Healthineers, sağlık kuruluşlarındaki kapsamlı iş akışının bir parçası olarak kardiyoloji tedavisinin her aşamasında hasta görüntülemenin optimizasyonuna yardımcı olmaktadır. Bu yılki Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) Kongresinde odaklanılan konulardan biri, özellikle kompleks vakalarda minimal invazif girişimlere yönelik trend oldu. Minimal invazif girişimlerde tanı, tedavi ve hastalık sonrası bakım açısından medikal görüntüleme çok önemlidir. Günümüzde kalp hastalarının çoğu yapısal veya koroner kalp hastalığı tanısı konduğunda ileri bir yaşa ulaşmıştır ve bu da olası tedavi seçeneklerini büyük ölçüde etkilemektedir. Bu hassas hasta grupları için, örneğin genel anestezi ve rehabilitasyonun ve diyabet veya kalp yetmezliği gibi mevcut kronik hastalıkların genel riskleri düşünüldüğünde, açık kalp ameliyatı artık bir seçenek değildir. Bu kompleks vakalarda, minimal invazif yöntemlerle gerçekleştirilebilen düşük impaktlı prosedürler önemli bir tedavi yaklaşımını temsil eder. Yapısal kalp hastalıkları genellikle kalpteki yaşla bağlantılı, anatomik, morfolojik veya fonksiyonel değişikliklerle tetiklenir. Mitral kapak disfonksiyonu, yaşlıları etkileyen en yaygın yapısal kalp hastalıklarından biridir. Mitral kapakta en yaygın görülen fonksiyonel sorun, kapağın
34
Ekim 2016
Transözofageal ekokardiyografi (TEE) ile hassas tanı TEE kalbin gerçek zamanlı görüntülerinin alınmasını sağlar. Bir transözofageal prob, hastanın özafagusuna indirilir. Prob, yüksek frekanslı ultrason dalgaları kullanarak görüntüler üretir. Bu uygulama için Siemens Healthineers, en yeni iki teknolojiyi birleştiren Acuson SC2000 Prime’ı geliştirdi: Ultrason sistemi kalbin ve kan akımının 3D TEE tam hacim renkli Doppler görüntülerini üretebilir ve entegre eSie Valves analiz yazılımı da her bir kalp kapakçığının hassas ölçümlerinin saniyeler içerisinde yapılmasını sağlar. Bu da, kullanılabilecek medikal implantların seçilmesini kolaylaştırır. 3D ultrason görüntüleri aynı zamanda mitral kapak regürjitasyonunun kapsamının ve kalbin verilerinin ölçümünün bir bütün olarak analiz edilmesini sağlar. Bu bilgilere dayalı olarak, bir disiplinler arası kalp ekibi, en uygun tedavi yaklaşımı olarak cerrahi ya da minimal invazif girişim arasında karar verebilmektedir. Eski 3D TEE prosedürlerinde, birçok kalp atışını temsil eden görüntülerin, kalp fonksiyonunu ve kan akımını analiz edebilmek için bilgisayarla birbirine eklemlenmesi gerekiyordu. Bu yaklaşım, özellikle de kardiyak aritmiye sahip hastalarda yanlış yönlendirici sonuçlara yol açabiliyordu. Oysa Acuson SC2000 Prime’daki TEE ultrason probu ile kalbin 3D görüntüleri, eklemlenmeye gerek olmadan gerçek zamanlı kaydedilebilmektedir. Kronik total oklüzyonlar (CTO) gibi kompleks koroner kalp hastalıkları da bir baypas ameliyatı şeklindeki cerrahi seçenek ve minimal derecede
Görüntüleme
invazif perkütanöz koroner girişim (PCI) arasındaki tercihi kolaylaştırmak için görüntü destekli tanıyı gerekli kılmaktadır. Bilgisayarlı tomografi, koroner damarların etkilenen segmentlerini değerlendirmek için girişimden önce kullanılabilmektedir. Kardiyak BT ve MRG aracılığıyla vasküler oklüzyonlar için tedavi planlaması Siemens Healthineeers’ın özgün dual-source BT tarayıcıları, çok düşük radyasyon ve kontrast maddesi dozlarıyla BT görüntülemesini mümkün kılmaktadır. SOMATOM Force’un yüksek rotasyonel hızı ve bunun sonucu olarak tam kardiyak veri seti için sadece 66 milisaniyelik temporal çözünürlük; hastaların nefeslerini tutmalarını veya kalp atışlarını regüle etmek için beta blokerler gibi medikasyon almalarını gerektirmeden görüntülemeyi gerçekleştirir . Siemens Healthineers’ın dual-source BT’leri aynı zamanda enjekte edilmesi gereken iyot kontrast maddesinin hacmini büyük ölçüde düşürmektedir; böylece, özellikle böbrek yetmezliği olan daha yaşlı hastalarda, böbrekler üzerine ek yük bindirilmemiş olmaktadır. CT Coronary Analysis syngo yazılımı, taramadan sonra bir dakikadan kısa bir sürede koroner kalp
hastalığı ihtimalini eleyebilmekte veya eğer arterlerde daralma varsa, bu durum kantifiye ve karakterize edilebilmektedir. Bu şekilde, hassas tanılar gereksiz girişimi önlemeye yardımcı olabilmekte veya eğer girişim gerekiyorsa, bu tür uygulamalar önceden hassas bir şekilde planlanabilmekedir. Kalp kasında sirkülasyonu veya bir stenozun ilgililiğini değerlendirmek için MRG kullanılarak kalbin görselleştirilmesi de daha ileri tedavi için değerli bilgiler sunabilmektedir. Cardio Dot Engine yazılımı, sorunsuz ve sade bir çalışma akışı sağlamak için kalbin akslarını otomatik olarak konumlandırır. Bu da muayeneleri kolaylaştırmakta ve yeniden üretilebilir sonuçlar sağlamaktadır. MyoMaps MRG uygulaması da stenozun olası bir sonucu olan kalp kasında doku sıvısı birikmesini renkli göstergelerle tespit etmeye yardımcı olabilmektedir. Bu, özellikle tüm kalbe dağıtılan minimal doku lezyonlarını kapsayan kalp hastalıklarında fayda sağlamaktadır. Hipoperfüzyon nedeniyle risk altında olan kalp kası dokusu, bir MR perfüzyon muayenesi ve syngo.MR Perfusion yazılımı kullanılarak tespit edilebilmektedir. Kalp MRG’sinden elde edilen bilgiler, daha ileri seviye tedavi kararının temelini oluşturmaktadır.
Ekim 2016
35
Görüntüleme
Siemens Healthineers, intraoperatif görüntüleme alanındaki pek çok fırsattan en iyi şekilde yararlanmak için inovatif bir yaklaşım benimsemektedir. Örneğin, daha önceki BT ve MRG muayenelerinden alınan görüntüler, kardiyak kateterizasyon laboratuvarında üretilen görüntülerin üzerine bindirebilmektedir. Böylece doz buna uygun olarak azaltılabilmekte, BT veya MRG görüntülerinden alınan ek klinik bilgiler de müdahele sürecine yardımcı olmaktadır.
Tedavi sırasında doğrudan kontrol için kateterizasyon laboratuvarında görüntüleme Minimal invazif tedavi hem mitral kapak değiştirme hem de kardiyak kateterizasyon laboratuvarında koroner stenozları tedavi etmekte kullanılmaktadır. Girişimlerin giderek daha kompleks hale gelmesi, anatominin ve mitral kapak implantlarının veya koroner stentlerin hassas şekilde görselleştirmesini gerektirmektedir; bu da görüntüleme sistemlerinden beklentileri yükseltmektedir. Acuson SC2000 Prime’ın sağladığı gerçek zamanlı 3D ultrason görüntülemenin faydası, özellikle minimal invazif mitral kapak tedavisinde ortaya çıkmaktadır çünkü bu cihazın tam volüm renkli Doppler fonksiyonu, hasta henüz ameliyat masasındayken implantın yerleşiminin kontrol edilmesini sağlamaktadır. Koroner damar tedavisi için, Siemens Healthineers’ın tüm Artis C-kol sistemlerinde mevcut olan Clearstent ve Clearstent Live gibi yazılım uygulamaları, hem uygulama sırasında hem de sonrasında görselleştirmeye yardımcıdır. Görüntüleme statik görüntüler sağlayabilmekte veya Clearstent Live’da olduğu gibi, stentin açıklığını ve nasıl yerleştirildiğini görselleştirmeyi mümkün kılan gerçek zamanlı görüntüler sunabilmektedir. Bu, görünür stent işaretçileri aracılığıyla X-ray görüntülerini hizalayarak kalp hareketini kompanse etmeyi amaçlayan bir yazılım algoritması kullanılmaktadır. Diğer görüntüleme modaliteleri, tedavinin ilerleyişine bağlı olarak hem mitral kapak prosedürleri hem de koroner girişimler için kullanılabilmektedir. Bu, hasta için kalıcı ve olumlu bir sonuç sağlaması gereken tedavi sonrası bakım için de geçerlidir. Örneğin, eğer bir hastada başka göğüs ağrıları gelişirse syngo CT Coronary Analysis yazılımını kullanmak, arterlerin daha da daralmasına hızlı bir şekilde tanı koymaya yardımcı olmaktadır. 36
Ekim 2016
Görüntüleme
Diagnostik pazarına yön verecek Atellica Çözümü Siemens Healthineers’in Atellica Çözümü Pediatrik ve özel numune tüpleri dahil olmak üzere 30’dan fazla farklı tip numune tüpü işleyebiliyor
S
iemens Healthineers, pazardaki mevcut numune taşıma teknolojilerine göre 10 kat daha hızlı, patentli, çift yönlü manyetik numune taşıma teknolojisi ile yüksek esnekliğe sahip immünoassay ve klinik kimya çözümü olan Atellica™ Çözümü’nü1, Philadelphia’da 68. AACC Bilimsel Toplantısı ve Klinik Laboratuvar Fuarı’nda katılımcılarla tanıştırdı. Siemens Healthineers Laboratuvar Diagnostiği Başkanı Franz Walt; “Atellica Çözümü1, müşterilerimizin ihtiyaçlarına ve kapsamlı pazar trendleri araştırmalarımızın sonuçlarına göre tasarlandı. Sonuçta, kontrol ve basitliği esas alan ve bu sayede müşterilerimizin daha iyi iş sonuçları ve klinik sonuçlar elde etmeye odaklanmalarına ve operasyon yönetimine daha az zaman harcamalarına olanak tanıyan devrim yaratacak bir çözüm oluşturduk.” diye belirtti. Atellica Magline™ Taşıma teknolojisinin1 sağladığı hıza ek olarak, Atellica Çözümü1 çoklu kamera izleme sistemi1 ve rutin ve STAT numuneler için bağımsız kontrol ve akıllı örnek yönlendirme1 özelliği sunmaktadır. Atellica Çözümü1 artan test ihtiyaçlarına ve alan kısıtlamalarına hızla yanıt verebilecek benzersiz bir esneklik sağlamaktadır. Tek başına bağımsız bir sistem olarak
da kullanılabilen çözüm, 10 adet cihaza kadar bağlanabilemekte ve L-biçimli, U-biçimli ve lineer dahil olmak üzere 300’den fazla konfigürasyon ile oluşturulabilmektedir1. Aptio® Automation’a bağlanma özelliği sayesinde, çok sayıda farklı disiplini kapsayan bir çözüm sağlayabilmektedir. Pediatrik ve özel numune tipleri dahil olmak üzere 30’dan fazla farklı tipte numune tüpü işlenebilmektedir. Bunun yanı sıra farklı konfigürasyon ve lokasyonlarda aynı reaktiflerin kullanılabilmesi, laboratuvar operasyonlarını basitleştirmekte, envanter kontrolünü iyileştirmekte ve tutarlı test sonuçları elde etmeyi olanaklı kılmaktadır. Tek bir immünoassay analizörünün saatte 400’den fazla test işleyebilmesi2 özelliği sayesinde, pazardaki mevcut sistemler içerisinde metrekare başına düşen en yüksek
verimlilik sağlanmaktadır2. Atellica Çözümü1 bunların yanı sıra çalışma süresini en aza indirmek üzere takip ve kontrol için uzaktan erişim olanağı sağlamaktadır1 ve kanıtlanmış tanımlama teknolojilerinin kullanımıyla kapsamlı, genişleyebilen bir test menüsü1 sunmaktadır. Siemens Healthineers tarafından tasarlanan yeni Atellica ürün ailesinin ilk ürünü olan Atellica Çözümünü1 takiben yeni inovasyonlar için de Ar-Ge çalışmaları devam etmektedir. 1- Ürünler fda değerlendirmesi aşamasındadır. Ürünlerin satışı yapılmamaktadır. Listelenen her türlü özellik, geliştirme tasarım hedeflerinin bir parçasıdır. Gelecekteki mevcudiyeti garanti edilmemektedir. 2- Ivd pazarındaki önde gelen rakiplere kıyasla. 3- Test çeşitliliğine bağlıdır.
Ekim 2016
37
Görüntüleme
Kalp sağlığı kişiselleşiyor… Philips, Dünya Kalp Günü’nü “Kalbinin Sesi” projesi ile kutladı
Her bir Philips çalışanının kendine özgü kalp sesinden oluşturulan özel beste… “Kalbinin Sesi” projesi kapsamında Philips çalışanlarının kalp seslerini ayrı ayrı kaydedebilmek için özel bir mikrofon geliştirildi. Doktorların kullandığı steteskop cihazı modifiye edilerek cihazın içine mikrofon düzeneği kuruldu ve kayıtlar alındı. Kayıt edilen sesler her bir kişinin kalp ritmine göre ayrıştırıldı ve ritme en uygun enstrümanın sesine dönüştürüldü. Böylece müzikte duyulan her bir enstrüman sesinin aslında bir Philips çalışanının kendine özgü kalp sesinden oluşması sağlandı. Projeden bahseden Philips Türkiye CEO’su Haluk Karabatak; “Philips olarak her kalbin eşsiz olduğuna inanıyoruz. Dünya Kalp Gününde; kalbimizin hem bizim hem de sevdiklerimiz için ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istedik. Sağlıklı bir yaşam sürmeniz için kalbini ortaya koyan çalışanlarımızın kalbini dinledik. Müzisyen Aykut Gürel de bu kalp ses ve ritimlerini kullanarak özel bir beste hazırladı. Philips ailesi olarak sağlıklı bir yaşam sürmeniz için her zaman yanınızdayız. Philips olarak bu proje ile kalp sağlığı alanındaki yeni yaklaşımımız ‘Her Kalp Eşsizdir’ doğrultusunda kişiselleştirilmiş kalp sağlığına dikkat çekmek istiyoruz.” dedi ve şunları söyledi: Kardiyak hastalıklar ve bu hastalıklara yönelik tedaviler her bir hastaya göre değişiyor, kalp sağlığı kişiselleşiyor… 38
Ekim 2016
Haluk Karabatak; “Her yıl 17,5 milyondan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan kalp damar rahatsızlıkları, tüm dünyada 1 numaralı ölüm sebebi. Philips olarak Personal Health Bölümü’nde yer alan ürünlerimizle müşterilerimizin sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı oluyoruz. Çünkü sağlıklı yaşam, günlük hayatta akıllı tercihler yapmakla başlar. Sağlık Sistemlerindeki teknolojik ve inovatif yaklaşımımız ile sağlık hizmetlerini sürekli geliştirmek bizim en büyük hedefimiz. İşte biz bu yüzden, hem çalışanlarımızı hem de müşterilerimizi sağlığın tam da kalbine yerleştiriyoruz.” Philips’in insanların her geçen gün daha fazla bilinçlenmelerinden, sağlıkları ile her geçen gün daha fazla ilgilenmelerinden, değer odaklı sağlık sistemine geçişin artmasından ve sağlık alanında daha az maliyetli bakım ve dijitalleşmeye yönelik trendleri göz önünde bulundurarak geliştirdiği yeni kardiyoloji yaklaşımı kişiselleşmiş kalp sağlığının önemine dikkat çekiyor. Philips’in yaptığı araştırmalar ve dünya trendleri kalp sağlığının artık kişiselleştiğini gösteriyor. Kardiyak hastalıklar ve bu hastalıkların tedavileri her bir hastaya göre değişiklik gösteriyor. Kardiyoloji alanında proaktif ve önleyici bir anlayış benimsenmeli… Kardiyoloji alanında çalışan sağlık profesyonellerinin büyük bir çoğunluğu hastalarına kan basınçlarını düzenli olarak ölçmelerini tavsiye ediyor. Hastaların çoğunluğu bağlantılı sağlık teknolojileri kullandığını söylemelerine rağmen çok küçük bir kesim bu sağlık verisini doktorları ile paylaşıyor. Araştırmaya katılan kişilerin 3’te 1’inde kardiyoloji ile alakalı bir rahatsızlık olması ise sağlıkta bu alanın önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
AKTÜEL
Sağlık eğitiminde hedefe koşar adım!
S
ağlık eğitiminde sadece Türkiye’de değil dünyada da söz sahibi bir üniversite olma hedefiyle yola çıkan Acıbadem Üniversitesi, 2016-2017 akademik yılına Kerem Aydınlar Kampüsü Konferans Salonu’nda yapılan sade bir törenle ‘merhaba’ dedi. Acıbadem Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Ali Aydınlar törende yaptığı konuşmada; 25 yıllık Acıbadem kültürünü yükseköğretime taşıyan Acıbadem Üniversitesi’nin dünyanın sayılı üniversitelerinden biri haline gelmesini hedeflediklerini belirtti. Acıbadem Üniversitesi’nin akademik, sosyal imkânları ve güçlü akademik kadrosu ile dünya standartlarında eğitim veren bir üniversite olduğunu vurgulayan Mehmet Ali Aydınlar öğrencilere seslenerek; “Son iki yıldır sadece Acıbadem Üniversitesi öğrencileri Acıbadem Sağlık Grubu’nun modern, çok gelişmiş hastanelerinde staj ve uygulama yapma imkanları buluyor. Amacımız; sizlerin iyi birer meslek sahibi olmanızı sağlamak ve topluma iyi yetişmiş, nitelikli sağlık profesyonelleri kazandırmak. O halde sizler de çalışmalısınız, çok çalışmalısınız, daha çok çalışmalısınız” diye konuştu. ‘En iyi olma hedefine hızla ilerliyoruz’ Acıbadem Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Şahin
40
Ekim 2016
de, üniversitenin kuruluşunda çok büyük bir hedefle yola çıktıklarını ve ‘dünyanın en iyisi’ olma hedefine hızlı adımlarla ilerlediklerini vurguladı. Bu yıl öğrenci sayısının 3 bin 700’e ulaştığını belirten Prof. Dr. Ahmet Şahin; “Acıbadem Üniversitesi sağlığa odaklanmış bir üniversite. Hedefimiz Türkiye’de ve dünyada en iyisi olmak! En iyi sağlık profesyonelini, doktoru, hemşireyi, eczacıyı, sağlık teknisyenini yetiştirerek mesleğe hazırlamayı hedefliyoruz derken öğrencilere, Acıbadem Üniversitesi’nden en iyisi olarak yetişip iş hayatına atılacaksınız. Siz de hedeflerinizi hiçbir zaman küçük koymayın. Biz nasıl sağlık alanında dünyanın en iyi üniversitesi olmayı hedefliyorsak sizin de hedefleriniz buna paralel olmalı” mesajını verdi. Açılış Dersi “Tıp Biliminde Çığır Açan Gelişmeler ve Gelecek” Acıbadem Üniversitesi’nin 2016-2017 akademik yılının açılış dersini Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurdan Tözün verdi. Prof. Dr. Nurdan Tözün “Tıp Biliminde Çığır Açan Gelişmeler ve Gelecek” başlıklı sunumunda öğrencilere çiçek aşısından organ nakillerine geçmişten geleceğe yolumuzu aydınlatan çarpıcı buluşları anlattı.
Meme Kanseri
STOCKART, Türkiye Yolculuğuna Okan Üniversitesi Hastanesi ile başlıyor
S
imeks Tıbbi Sistemler A.Ş.’nin, yıllara dayanan tecrübesi ile başlattığı AR-GE çalışmalarının sonucu olarak ortaya çıkan ve yerli üretim olarak sağlık sektörüne gururla sunduğu “STOCKART Otomatik İlaç ve Tıbbi Malzeme Yönetim Sistemleri”, Türkiye’de ilk kez Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tuzla Hastanesi’ne kuruluyor. Simeks’in üretimden sorumlu iştiraki TriaTech Tıbbi Sistemler A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı, Elektronik ve Haberleşme Mühendisi Bahar Sunman; “STOCKART ürünleri validasyon amacıyla daha önce Anadolu Sağlık Merkezi Johns Hopkins Gebze Hastanesi’ne kurulmuştu ve oradaki kurulumumuz gelişerek devam edecek. Bunun yanı sıra Okan Üniversitesi’ne kurulacak sistem ise tüm hastane kurulumu olması sebebiyle bir ilk olacak” açıklamasını yaptı. Okan Sağlık Grubu ve Okan Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Alper Demirarslan, Okan Üniversitesi Hastanesi’nin teknolojik olarak global bakış açısı ile hareket eden, sağlıkta dünya teknolojisi arayanlar için alt yapısını başından itibaren öncü olacak şekilde planlayan bir hastane olduğunu vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti; “Amacımız insan sağlığını daima ön planda tutmak ve sağlık hizmetinde fark yaratmak. Bu yaklaşım ile kaliteli sağlık hizmeti sunumunda, önleyici ve tedavi edici sağlık hizmetlerinde hasta güvenliğini hep ön sırada tutuyoruz. Bunun için hastanemizde, hastaya ilacın güvenli ulaşmasını sağlayacak olan otomatik birim doz ilaç yönetim sistemi STOCKART’ı kullandık. Bu sistemde hastaya yanlış ilaç vermenin
42
Ekim 2016
önüne geçiliyor. Bildiğiniz gibi dünyadaki en tehlikeli şeylerden biri hastanede yatmaktır. Amerika’da ölüm nedenleri arasında ilk 10 arasında yer almaktadır. Biz de hastanede hastalarımızın güvende olmasını sağlayıcı tüm önlemleri aldık, tüm gerekliliklerini yerine getirdik ve hastalar için güvenli hastane ortamı yaratmayı hedefledik.” Simeks tarafından Okan Üniversitesi’nin yeni açılacak Tuzla Hastanesi’ne 30 Ağustos 2016 tarihinde, STOCKART Otomatik İlaç ve Tıbbi Malzeme Yönetim Sistemleri’nden; 20 set kapalı kabin sistemi, 4 set barkod kontrollü açık sistem, 15 set soğuk zincir yönetim modülünden oluşan teslimat gerçekleştirildi. Sistemlerin bütününün hastanenin bilgi yönetim sistemi ile entegre çalışması planlanıyor. Simeks, yapılacak bu kurulum ile hastane ilaç ve malzeme yönetiminde kağıtsız süreçlerin oluşmasını ve STOCKART çözümlerinin desteği ile dijital hastane kurgusunun tamamlanmasının hedeflendiğini açıkladı. Hastanelerin en büyük maliyet kalemlerinden biri olan İlaç ve Tıbbi Malzemelerin Yönetimi, uzun yıllardır hastanelerin birinci önceliğidir diyen Bahar Sunman; “Türkiye’nin 2023 yılı vizyonu doğrultusunda Simeks olarak biz de bu ürünleri yurt içinde üreterek, teknolojik ürünlerde yurt dışına bağımlılığı azaltmayı ve istihdamı artırmayı, fiyat avantajı ve kalite yaklaşımı ile müşteri memnuniyetini ve sadakatini arttırmayı böylelikle Türkiye’nin cazibe merkezi imajını daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz.” İfadelerini kullandı.
AKTÜEL
TİTCK başvurularında E-İMZA ve zaman damgası dönemi başladı Türkiye’de ilk kez E-GÜVEN tarafından üretilmeye başlanan elektronik imzanın, sağlık sektöründe önemli faydalar sağlayan kullanım alanlarına bir yenisi daha eklendi. 1 Ekim 2016 tarihi itibariyle Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na (TİTCK) gerçekleştirilecek başvuruların zaman damgalı olarak elektronik imzalanmış ve elektronik ortamda alınma zorunluluğu resmi olarak yürürlüğe girdi. E-GÜVEN 01.07.2016 tarihinde başlayan üç aylık test süresi boyunca TİTCK başvurusu yapan kurumların yüzde 60’ına e-imza ve zaman damgası tedarik etti. E-GÜVEN’in sunduğu e-imza ve zaman damgası çözümünün kamu, özel sektör ve meslek gruplarında olduğu gibi halkın doğrudan temas ettiği öncelikli alanlardan biri olan sağlık sektöründe verimlilik sağlamaya devam ettiğine değinen E-GÜVEN İş Geliştirme, Satış ve Pazarlama Direktörü Ayşegül Tüzün sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye genelinde e-imzanın sağlık sektöründe yaygınlaşması iş süreçlerinde iyileşme ve maliyet
tasarrufunu beraberinde getirerek vatandaşların sağlık hizmetlerine daha hızlı ve daha kaliteli bir şekilde ulaşmasını sağlıyor. Biz de E-GÜVEN olarak Türkiye’nin e-dönüşüm sürecinde sağlık sektöründeki önemli aşamalarında da pay sahibi olmaktan memnuniyet duyuyoruz.”
Medline’la Tek Tuşla Ambulans Dönemi Başlıyor özel şirketi olarak, akıllı telefonu olan herkesin
ücretsiz indirebileceği “Medline Acil Sağlık Mobil Uygulamasını”
kullanıcıların
Medline
Sağlık
hizmetine
sunuyor.
Hizmeti alabilmek için yapılması gereken şey öncelikle Acil
uygulamasının
indirilmesi.
İndirildiğinde ana sayfada görülen ambulans butonu
alt tarafta kayıt olduğunuz anda aktif hale geliyor. Kayıt ekranındaki adımları takip ederek üye olduktan
sonra artık ana sayfadaki ambulans butonu yani acil durumda basılmasını istenilen buton aktif hale
geliyor. Butona basıldığında ise acil çağrı, uygulama
vasıtasıyla 7/24 görevli Medline Alarm Merkezi’ne Yetişkin ya da yaşlı bireylerde sıklıkla karşılaşılan kalp, tansiyon gibi rahatsızlıklar, araç ya da ev kazaları, yaralanmalar, boğulma, yanma, travmatik düşüş ya da benzeri acil durumlarda ambulansın kişilere en kısa sürede ulaşması ve en doğru ilk müdahalenin uygulanabilmesi çok önemli. Dolayısıyla Medline da, acil sağlıkta Türkiye’nin ilk ve en tecrübeli
44
Ekim 2016
iletiliyor. Ekrandaki butona basılmasıyla gönderilen sinyal ile telefon ekranınızda da görülen son lokasyon bilgisi merkeze iletiliyor. Alarm merkezi, gelen acil
sinyalin, hangi üye tarafından, nereden geldiğini önünde açılan harita üzerinde görüyor. Hemen sinyal
gelen cihazı arayarak durum hakkında bilgi alınıyor ve olay yerine en yakın ekip yönlendiriliyor.
AKTÜEL
Tıbbi cihaz satışında yeni düzenleme Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğine göre, tıbbi cihazların dağıtım ve satışının yapıldığı satış merkezleri, içinde sağlık kurum ve kuruluşu bulunan bina ve bahçesi ile müştemilatında açılamayacak
T
ürkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) Tıbbi Cihaz Satış, Reklam ve Tanıtım Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre, merkezde satış ve tanıtım elemanı olarak çalışan kişinin görevine son verilmesi, istifası, satış ve tanıtım elemanı şartlarını herhangi bir şekilde kaybetmesi durumunun ortaya çıkmasından itibaren 5 iş günü içinde zorunlu olarak yeni bir satış ve tanıtım elemanı görevlendirilecek. Aynı şekilde görev yapan satış ve tanıtım elemanının vefatı halinde de zorunlu olarak 15 gün içerisinde satış merkezinin müdürlüğe bildirimde bulunması ve en geç bir ay içerisinde yeni bir satış ve tanıtım elemanı çalıştırması gerekiyor. Ayrıca, yapılan düzenleme kapsamında, sağlık meslek mensuplarına ve sağlık kurum ve kuruluşlarının bünyesinde tıbbi cihaz alanında çalışan teknik elemanlara yönelik yapılan simülasyon merkezleri ve kadavra merkezlerindeki eğitim faaliyetleri bilimsel ve eğitsel faaliyet olarak değerlendirilemeyecek. Öte yandan, muayenehaneler ile sadece tahlil
46
Ekim 2016
ve görüntüleme hizmeti veren laboratuvar tanı merkezleri, eczaneler, optisyenlik müesseseleri, işitme cihazı merkezleri, ısmarlama protez ve ortez merkezleri, diş protez laboratuvarları bulunan binalar hariç olmak üzere, içinde sağlık kurum ve kuruluşu bulunan bina ve bahçesi ile müştemilatında satış merkezi açılamayacak. Medikal malzeme satışını kimler yapacak? Yönetmelik kapsamında sadece il sağlık müdürlüklerinden ruhsat almış firmalar tarafından medikal malzeme satışı yapılabilecek. Ruhsat süreçleri tamamlanmayan firmaların Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Ulusal Bilgi Bankası (TİTUBB) ve Ürün Takip Sistemi (ÜTS ) kayıt bildirimleri reddedilecek. Tüketicilerin bu hususta hassas olması gerektiğinin altını çizen TİTCK Tıbbi Cihaz ve Kozmetik Ürünlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr. Ali Sait Septioğlu, vatandaşların, medikal malzeme satın aldıkları yerlerde, satış tanıtım elemanlarının, onların bu konudaki yetkinliğini gösteren yaka kartlarına dikkat etmeleri gerektiğini bildirdi.
Sağlık
Akdeniz Anemisi tedavisinde yeni ilaç molekülü geliştirildi! Türk bilim insanları, Akdeniz Anemisi ya da tıptaki adıyla Talasemi tedavisinde kullanılmak üzere yeni bir ilaç adayı molekül geliştirdi
T
ÜBİTAK Projesi kapsamında Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Belkıs Atasever Arslan ve Biyomühendislik Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Ahmet Can Timuçin ve Prof. Dr. Selim Çetiner 3 yıl süren araştırmaları sonucunda mikroalglerden yeni bir şelatör ilaç molekülü elde etti. Talasemi tedavisinde kullanılabilecek ilaç adayı molekülün ilaca dönüştürmek üzere Avrupa Patent başvurusu yapıldı. Bu patent ile dünyada Talasemi dışında demir yığılımı olan birçok hastalıkta kullanılabilecek ve ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayacak, düşük maliyetli ulusal ilaç üretiminin gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Akdeniz Anemisinin (Talasemi) ülkemizin de içerisinde bulunduğu Akdeniz bölgesinde, Orta Doğu, Hindistan, Uzak Doğu ve Afrika’da sıklıkla görülen kalıtsal bir hastalık olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Belkıs Atasever Arslan, “Dünyada her yıl 300 binden fazla çocuk bu hastalıkla dünyaya gelirken hastalığın çeşitli alt grupları bulunmaktadır” dedi.
48
Ekim 2016
Şelatör ilaçlar demir yığılımını önlüyor Hastalığın tedavisinde kullanılan şelatör ilacın demir yığılımını önlediğini belirten Arslan; “Özellikle beta talasemi majör hastalığında yaşam boyu düzenli kan transfüzyonu yapılması gerekmekte ancak bu vücutta demir yığılımına neden olmaktadır. Demir yığılımı, kalp yetmezliği, siroz ve endokrin anormalliklere yol açar ve Akdeniz anemisinde ana ölüm nedenlerinden biri demir yığılımıdır. Bu nedenle hastalar demiri uzaklaştıran şelatör ilaç tedavisi görmektedirler” diye konuştu.
Sağlık
Alzheimer yakını olanlar için en temel 10 öneri
Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Dr. Aydan Tandoğan Sarp
2
1 Eylül dünya Alzheimer günüydü. Bellek bozukluğu, zihinsel işlevlerde düşünme, konuşma ve yorumlamada zorluklar, davranış bozuklukları ile kendini gösteren “demans”ların en sık rastlanan tipi Alzheimer hastalığıdır. Beynin bellek ile ilgili bölümlerinde kesin bilemediğimiz bir nedenle zararlı proteinlerin birikmesi ve beraberinde iltihabi reaksiyonun gelişmesi sonucu geri dönüşümsüz hücre kaybı alzheimerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Dr. Aydan Tandoğan Sarp Alzheimer hastası yakınlarına bakım verenlere çok özel 10 öneride bulunuyor. • Alzheimer hastalarında hastanın bağımsız olarak günlük yapabildiği tüm işlevlerin korunması, günlük yapabildiği basit işlerin bulunması önemlidir. Yaşamının sadeleştirilmesi, odanın, kaldığı evin oda düzeninin değiştirilmemesi, dikkatini bozacak fazla eşyadan odanın arındırılması, yakınlarının fotoğraflarının odaya konulması yararlı olacaktır. • Bakım aşamasında düzenli iletişim kurmak, sevgi göstermek her zaman olduğu gibi işe yarar. Kızgınlık, huzursuzluk inatçılık durumlarında ikna etmeye çalışmak bazen boşa çaba olabilir. Bu durumda
50
Ekim 2016
ikna etmeye çalışmadan ikna olmuş gibi davranmak dikkatini başka yöne çekmek, bu amaçla sevdiği bir işi, müziği veya yemeği teklif etmek konuyu unutturmaya çalışmak yardımcı olabilir. Bazen de hastanın yazdığı senaryoya uyarak sonrasında konuyu dağıtabilirsiniz. • Giysiler de basitleştirilmeli, dolaptaki giyecek sayısı azaltılmalıdır. Günlük rahat giyebileceği kıyafetler sağlanmalıdır. Kendi başına giyinemiyorsa yardım gerekir. • Gece dolaşıyorsa koridor ve odanın hafif aydınlatılması yararlı olur. Ancak uyku bozukluğu varsa düzeltilmelidir. • Düzenli egzersiz uyku kalitesini arttırır. Yatmadan önce çay kahve verilmemesi, melisa rezene gibi rahatlatıcı bitki çaylarının verilmesi yardımcı olur. Hep aynı saatte yatırılmalı ve mutlaka pijama giydirilmelidir. Yatağın alçak olması, yataktan düşme ve zarar görme riskini azaltır. • Alzheimer hastalarında yetersiz beslenme hastalığı kötüleştirebilir. Özellikle sabahları yeme isteği daha iyi olduğundan sabah öğünü olabildiğince doyurucu seçilmelidir. Lifli gıdalarla bol sebze ve meyve ile beslenilmesine dikkat edilmelidir. • Sıvı eksiğinin olmaması için aldığı su miktarı kaydedilerek kontrol altında tutulmalıdır. • Evde acil durum telefonlarını ve ilkyardım çantasının olması, ilaçların ve zehirli maddelerin ulaşılamayacak yerlere kaldırılması prizlerin güvenli hale getirilmesi, kapıların özellikle geceleri kilitli tutulması da alınması gerekli önlemlerdendir. • Hastanın üzerinde ad-soyad telefon ve iletişim bilgileri içeren bileklik veya kartın üzerinde bulunması kaybolmalara çözüm getirebilir. • Bakım verenlerin hastalık süreci, seyri konusunda bilgilendirilmesi önemlidir. Hastaya bakmak güç ve yıpratıcı bir süreç olabilir. Hasta yakınlarının öncelikle kendi ruh ve fizik sağlığına dikkat etmesi gerekir. Aksi durumda tükenmişlik sendromu yaşayabilirler. Bakımı başka biri ile paylaşmak, kendine ve diğer sevdiklerine vakit ayırmak hasta yakınını tükenmişlikten koruyacaktır. Hastaya bakım veren yakını tahammülsüzlük, kolay sinirlenme, moralsizlik yakınmaları fark ettiğinde mutlaka bir hekime başvurmalıdır.
PHARMA
DISINFECTION
STERILISATION
El ve Cilt Antiseptikleri
HYGIENE
PLUS
Yer ve Yüzey Dezenfektanları Medikal ve Tıbbi Cihaz Yüzey Dezenfektanları Medikal ve Tıbbi Cihaz Yüzey Dezenfektanları (Alkolsüz) Endoskop ve Tıbbi Alet Dezenfektanları
SOLÜSYON/TOZ
Endoskop Tıbbi Alet Temizlik ve Bakım Ürünleri
SF
Dental Ürünler Otomatik Yıkama ve Dezenfeksiyon Makinesi Hemodiyaliz Cihaz Dezenfektanları DUVAR DİSPENSERLERİ
Aksesuarlar
KÜVET DOZAJ POMPALARI
KALİTE
GÜVENİLİRLİK
ÇEŞİTLİLİK
Üretici Firma: ACTO PHARMA HİJYEN SANAYİ TİCARET A.Ş. Akçaburgaz Mahallesi 3038 Sokak No:11 34522 Esenyurt / İSTANBUL www.actopharma.com info@actopharma.com Tel: 0 (212) 771 56 21 • Fax: 0 (212) 771 56 22
Sağlık
Tüp mide ameliyatında uluslararası başarı Türk doktorun 1000 ameliyatı ünlü bilim dergisine konu oldu
Ü
nlü Obezite ve Metabolik Cerrah Prof. Dr. Halil Coşkun’un obezite ameliyatlarında uyguladığı yöntemler, dünyanın sayılı akademik dergilerinden Surgical Endoscopy’ye konu oldu. Derginin Eylül sayısında sekiz sayfa yayımlanan bilimsel makalede, Prof. Dr. Halil Coşkun’un 586’sı kadın bin hasta üzerinde uyguladığı özel tekniklere yer verildi. Yaptığı ameliyatlarla uluslararası bir başarıya imza atan Prof. Dr. Halil Coşkun’un uygulamış olduğu teknikler bilim dünyasında da büyük bir başarı ile kabul gördü. Prof. Dr. Coşkun, tüp mide ameliyatlarında fibrin (doku) yapıştırıcı kullanımının klinik bulgularını ortaya koymayı amaçladığı bilimsel çalışması hakkında şu bilgileri verdi; “Vücut kitle indeksinin 40’ın üzerine çıktığı morbid obez hastalarda Laparoskopik Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide Ameliyatı) sonrası endişe duyulan ve korkulan komplikasyonlar stapler (kesi) hattında olan kaçaklar ve kanamalardır. Bu çalışmanın amacı; standart olarak yapılan tüp mide ameliyatında
52
Ekim 2016
fibrin (doku) yapıştırıcı kullanımının klinik bulgularını ortaya koymaktı. Fibrin (doku) yapıştırıcı kullanılarak yapılan standart tüp mide ameliyatı geçirmiş morbid obez hastalar çalışmaya dahil edildi. Ortalama yaşı 42.6 olan toplam bin hastaya (586 kadın (%58.6)) tüp mide ameliyatı uygulandı. Tüm ameliyatlarda fibrin (doku) yapıştırıcı kullanıldı. Ortalama ameliyat süresi 72 dakika ve ortalama hastanede yatış süresi 3.2 gün idi. Sadece 3 hastada (%0.3) kanama görüldü. Kaçak ve darlık hiçbir hastada gözlenmedi. Hastaneye tekrar başvuru oranı yüzde 0.5’te kaldı. Ölüm olayı hiç gerçekleşmedi. Bu retrospektif çalışma bariatrik cerrahların tüp mide ameliyatında ameliyat sonrası komplikasyonları azaltmak için standart ameliyat tekniği uygulamaları gerektiğini göstermektedir. Fibrin (doku) yapıştırıcı stapler (kesi) hattını güçlendirmek için güvenilir ve yararlı bir araçtır ve tüp mide ameliyatlarında kanama ve kaçak riskini azaltmaktadır.”
Biz Üretiyoruz, Medikal Firmalarımız Kazanıyor
MED İlaç ve Sağlık Ürünleri A.Ş.
INSUPORT Mini Diabet Çanta
Blefari�o Swap Mendil
Long Time Forte Sprey (Gecik rici) TTO Sıvı Sabun
Lubricant Gel Kayganlaş�rıcı (Sade-TTO-Şe�ali-Çilek Formlarında)
Organi�o Güneş Losyonu (30SPF - 50SPF - 50+Kids Formlarında)
TTO Ucux Krem
Blefari�o Göz Şampuanı 45 ml.
INSUPORT Diabet Çanta
İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
Blefari�o Jel 100 ml.
Organi�o Ekilmiş Saçlara Özel Şampuan
Kendi Markanızda Fason Ürünler Üretiyoruz
GlucoSwap Diabet Mendil
MEDİKAL SEKTÖRE ÖZEL
TTO Şampuan 400 ml.
TTO Gold Nail (Tırnak Solüsyonu)
Organi�o Nemlendirici Losyon
TTO Ağız (Oral) Sprey
TTO Beşi Bir Yerde Onarıcı Yüz Bakım Se
TTO İn m Köpük
Balmoil Yağ Banyosu
TTO Diş Macunu
Nemlendirici Yüz Kremi + BB Krem + Acnex Krem + Yüz Temizleme Jeli + Tonic
TTO Kil Maskesi
TTO Coldmax Solüsyon
TTO Terex Sprey
GMP Normlarındaki Üretim Tesislerimizde Sağlık Bakanlığı Mevzuatına Uygun
Kendi Markanızda Fason / Private Ürün Siparişleriniz İçin Lütfen Bizi Arayın ! Tel: 0312 223 83 03 - www.jeomed.com.tr
Sağlık
Sağlık çalışanları “Nefes” için buluştular Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Eğitim Araştırma Hastanesi, “Nefes İçin Buluşma” sloganıyla ilki gerçekleştirilen “Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilimleri Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Dal Hastaneleri Buluşması”na ev sahipliği yaptı
D
al hastanelerinin birbirlerinin daha iyi tanıması, bakanlık ve diğer ilgili kurumlarla çalışmalarında ortak işler üretmesi, ARGE’de uluslararası çalışma ve araştırmalarda neler yapılabileceğini planlaması için hekim ve hemşireleri bir araya getiren Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Dal Hastaneleri buluşmasının ilki, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde gerçekleştirildi. Toplantının bilimsel programında; “Etik ve Mesleki Değerler, Hekimlerin Ceza Hukukunda Sorumluluğu, İlaca Dirençli Tüberküloz Tedavisi ve Yeni İlaçlar, Parankimal Akciğer Hastalıkları: Farkındalığımız Neden Arttı?, Göğüs Hastalıklarında Palyatif Bakım, Akılcı Antibiyotik Kullanımı: Kinolonlarda direnç mekanizmaları” gibi önemli konu başlıkları yer aldı. Süreyyapaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yedikule Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir Suat Seren Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi işbirliğinde düzenlenen buluşmanın her 6 ayda bir yapılması planlanıyor. ‘4 dal hastanesi, 62 tıp fakültesiyle aynı sayıda uzman yetiştiriyor’ Sağlık Bilimleri Üniversitesi Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Zuhal Karakurt, 4 dal
54
Ekim 2016
hastanesinde bir yılda akademisyenlerin poliklinikte baktığı hasta sayısının 2 milyon olduğunu ve 55 bin yatan hastaya tedavi-bakım hizmeti verildiğini belirterek; “Hedefimiz sağlık bilgi turizmi. Sağlık Bakanlığı’nın bize yol açmasını istiyoruz. Biz de kapılarımızı yurtdışındaki doktorlara açalım. Ukrayna’dan, Rusya’dan tüberküloz konusunda çok hasta geliyor. Biz oraya gidelim, oradaki hekimleri eğitelim. Onlar da hastaları göndermesinler, nasıl bakacaklarını öğrensinler. Bilgi turizmi karşılıklı olabilir” dedi. Doç. Dr. Karakurt, 6 ayda bir gerçekleşecek buluşmaların 2 yıl süreceğini, söz konusu 4 dal hastanesinin bünyelerindeki pozitif konularda birbirine destek olacağını, negatif konuları da nasıl pozitife dönüştürebileceğini öğreneceğini dile getirdi. Etkinliğe, Bakanlığın ilgili bölümlerinin de katıldığını belirten Doç. Dr. Karakurt; “4 tane eğitim veren dal hastanesi ve bunun yanı sıra 62 üniversitede tıp fakültesi var. Onlarla neredeyse başa baş sayıda göğüs hastalıkları uzmanı yetiştiriyoruz. Her cerrahi hastanenin öne çıkan bir özelliği vardır. Süreyyapaşa yoğun bakım konusunda öne çıkar, Yedikule bronkoskopi yönünden iyidir, Suat Seren Hastanesi kanser hastası bakımından öndedir. Biz, birbirimizin iyi olan tarafları için de asistanlarımızı rotasyona yollayacağız.” diye konuştu.
ÜÇLÜ GÜÇLÜ ETKİ
CORIDERM
®
bariyer krem BAYİLİKLER VERİLECEKTİR
JEOMED tesislerinde üretilmiştir
HASTA BEZİ YANINDA CORİDERM BARİYER KREM
PATENTLİ FORMÜL
Tea Tree Oil; Güçlü Onarıcı Etki Sea Buckthorn Oil; Rahatlatıcı ve Onarıcı Etki St John’s Wort Oil; Yara İyileşmesine Yardımcı Etki
AKTÜEL
Türkiye Sağlık İstatistikleri 2015 yılı raporu
S
ağlık bakanlığı 2015 rakamlarıyla “Genel Sağlık İstatistikleri” raporunu açıkladı. Rapora göre enfeksiyon hastalıklarında vaka sayısı azalırken, sezaryen ile doğum oranı bu yıl da artış gösterdi. 112 Acil Sağlık Ambulans sayısı ise 2014 yılında 3.740 iken %13,3 artış göstererek 2015 yılında 4.237’ye ulaştı.
Yataklı tedavi kurumlarında cihaz sayıları 2014
2015 yılında enfeksiyon hastalıklarının insidansı, düşüş gösterdi AIDS insidansı 2014 yılında 100.000 nüfusta 0,16 iken 2015 yılında 0,15’e düştü. Kızamık insidansı ise 2014 yılında 100.000 nüfusta 0,7’den 0,43’e geriledi. 2014 yılında 100.000 canlı doğumda 15,2 olan anne ölüm oranı, 2015 yılında % 3,3 oranında azalarak 14,7 oldu. Bebek ölüm hızı ve beş yaş altı ölüm hızı 2014 yılına göre 2015 yılında da (sırasıyla binde 7,6 ve binde 9,7) değişmedi. Perinatal ölüm hızı 2014 yılında binde 8,1 iken % 4,9 azalarak binde 7,7 oldu. Neonatal ölüm hızı ise 2014 yılında binde 4,2 iken 2015 yılında binde 4,1 olarak % 2,4’lük düşüş gösterdi. Sezaryenin tüm doğumlar içindeki payı 2014 yılında % 51 iken 2015 yılında % 53 olup, bölgelere göre incelendiğinde en yüksek paya sahip bölge Akdeniz Bölgesi oldu.
6.829’dan 6.902’ye ve 132’den 156’ya yükseldi. 112
2015 yılında hastane sayısı 1.533 oldu 2014 yılında Sağlık Bakanlığı hastane sayısı 866 iken 2015 yılında 865 oldu. 2014 yılında 69 olan üniversite hastane sayısı 2015 yılında 70’e, 556 olan özel hastane sayısı 562’ye ulaştı. Sağlık Bakanlığı hastane yatağı sayısı 2014 yılında 123.690 iken 2015 yılında 122.331 oldu. Üniversite ve özel sektörün hastane yatağı sayıları 2014 yılında sırasıyla 36.670 ve 40.509 iken 2015 yılında 38.361 ve 43.645’e ulaştı.
oldu. Toplam hekim sayısı 2014 yılında 135.616 iken
56
Ekim 2016
yılına göre artış gösterdi
Yataklı tedavi kurumlarında MR cihaz sayısı 2014
yılında 757’den 2015 yılında 794’e, BT cihaz sayısı
1.071’den 1.119’a çıktı. Aile Hekimliği Birimi, Aile Sağlığı Merkezi ve KETEM sayıları 2014 yılına
göre 2015 yılında sırasıyla 21.384’ten 21.696’ya, Acil Sağlık Ambulans sayısı 2014 yılında 3.740 iken %13,3 artış göstererek 2015 yılında 4.237’ye ulaştı
2014 yılına göre 2015 yılında toplam hekime müracaat sayısı arttı 2014
yılında
toplam
hekime
müracaat
sayısı
643.992.030 iken 2015 yılında 660.099.447’ye
ulaştı. 2015 yılında başvuruların % 33’lük kısmı birinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlara
yapılırken geriye kalan % 67’lik kısım ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yapıldı. 2014 yılında kişi
başı hekime müracaat sayısı 8,3 iken 2015 yılında 8,4 oldu. Kişi başı hekime müracaat sayısının en yüksek olduğu bölge Batı Marmara, yatak doluluk oranının en yüksek olduğu bölge ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 yılında 141.259 oldu. Toplam sağlık personeli
sayısı incelendiğinde ise 2014 yılında 760.332’dan 2015 yılında 787.352’ye yükseldi. 2014 yılında
100.000 kişiye düşen uzman hekim sayısı 97 iken 2015 yılında 99’a ulaştı. 100.000 kişiye düşen hemşire ve ebe sayısı (2014 yılında 251 iken 2015
yılında 261) başta olmak üzere tüm unvanlarda 2014 yılına göre artış gözlendi.
DİYABETLİLERE ÖZEL MEDİKAL ÜRÜNLERDE BAYİLİKLER VERİLECEKTİR !
INSUPORT Mini İnsülin Taşıma Çantası
INSUPORT İnsülin Taşıma Çantası
GlucoSwap Dezenfektan Mendil
SEK YÜK ARJI M KÂR KSEK K YÜ NLİ İ K ET
TTO Thermal Diş Macunu
TTO Ucux Uçuk Kremi
Talepleriniz için: info@jeomed.com Adres: Çamlıca Mah. 147. Sk. Dimas İş Mrk. No:4/K Gimat - Yenimahalle - ANKARA Tel: +90 (312) 223 83 03 - Faks: +90(312) 212 30 03 web: www.jeomed.com İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
İLAÇ ve SAĞLIK ÜRÜNLERİ A.Ş.
Sağlık Turizmi
58
Ekim 2016
Sağlık turizminde 2023 hedefi 2 milyon hasta Sağlık turizminde önemli yatırımlara imza atan, Medical Park, Liv Hospital ve VM Medical Park hastanelerini çatısı altında toplayanı MLP Care de her yıl yabancı hasta sayısını artırarak büyümesini sürdürüyor belirten MLP Care Uluslararası Hasta Merkezi Direktörü Murat Ercan, Türkiye’de son dönemde yaşanan olumsuz olayların hasta oranında bir düşüşe neden olmadığına dikkat çekti. Rusya pazarı hareketlendi Rusya’nın Türkiye’yi uzun yıllardır deniz-güneş turizminin yanı sıra sağlık turizmi için de tercih ettiğini belirten Ercan; “Coğrafi yakınlık, uygun fiyat politikaları ve Türkiye’nin tıptaki gelişmeleri yakından takip ederek hızlıca hayata geçirmesi sağlık turizminin gelişmesinde çok etkili oldu. 2015 yılının ilk 5 ayında 30 bin yabancı hastaya hizmet verdik. Bu yıl aynı dönemde 29 bin hastayı ağırladık. Yılsonu itibariyle uluslararası hasta sayısında toplamda yüzde 5’lik bir artış bekliyoruz ve bu sayede hedefimize ulaşmış olacağız” diye konuştu. Hedef 2 milyon yabancı hasta MLP Care Uluslararası Hasta Merkezi Direktörü Murat Ercan
T
ürkiye, sağlık turizmindeki iddiasını sürdürüyor. Birçok ülkeyle kıyaslandığında daha uygun fiyatlarla yapılan başarılı operasyonlar sayesinde her yıl yurtdışından gelen hasta sayısı katlanarak artıyor. Sağlık sektörünün lider kuruluşlarından MLP Care Grubu da sağlık turizminde yoluna büyüyerek devam ediyor. Uluslararası hastalarını grup bünyesinde yer alan Medical Park, Liv Hospital ve VM Medical Park’ın 17 şehirdeki 27 hastanesinde ağırlayan MLP Care, geçen yıl 70 bin hastayı tedavi etti. Ağırlıklı olarak Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Türki Cumhuriyetleri’nden gelen hastalar MLP Care’i tercih etti. Ağırladıkları hasta sayısının her yıl arttığını
Avrupa’nın birçok ülkesinde ve ABD’de çok yüksek rakamlara mal olan tedavilerin Türkiye’de daha uygun fiyatlarla yapılıyor ve başarılı sonuçlar elde ediliyor. Bütün bu konular göz önüne alındığında Türkiye’nin sağlık turizminde büyüme yolunda önünde bir engel bulunmadığını ifade eden Ercan; “Türkiye’nin 2023 hedeflerinde sağlık turizminde 2 milyon uluslararası hastaya ve 20 milyar dolar gelire ulaşmak var. Bu hedeflerin yakalanacağına inancımız tam” diyor.
Ekim 2016
59
Sağlık Turizmi
Türkiye sağlık turizminde liderlik yolunda! Medikal turizm, geriatri, termal turizm ve engelli turizmini kapsayan sağlık turizmi alanında Türkiye’yi seçmek birçok avantaj demektir! Sağlık turizmi için Türkiye’yi tercih eden turist, ileri teknoloji cihazlar aracılığıyla deneyimli hekimlerden tedavi almayı garantiler. Tedavi göreceği sağlık merkezleri yakın tesislerde konaklama olanağı bulan ziyaretçiler, Türkiye’nin dört mevsim eşsiz doğasının ve her eğlence-dinlence tercihine olanak sağlayan şehir hayatının tanını çıkarır. Türkiye’de sağlık turizminin dört ana kategorisinde kaliteli servis, ileri teknoloji ve rekabetçi fiyatlarla hizmet verilir.
“Hedef Sağlık, İstikamet İstanbul” Türkiye turizminin referans kuruluşu TÜRSAB tarafında uygulanan “Hedef Sağlık İstikamet İstanbul” Projesi ile hem acentaların süreç içerisindeki etkinliğini arttırıyor, hem de acentalar ve sağlık hizmeti veren kuruluşlar arasında rekabetçi ve sürekli gelişime açık bir işbirliği kuruluyor.Bu proje aracılığıyla Türkiye’ye sağlık turizmi amacıyla konuk olan her turist, kendisi için en kaliteli ve en uygun sağlık hizmetlerinden faydalanmayı garantilemiş oluyor. 8500 turizm ve seyahat acentasının üye olduğu TÜRSAB, her projesi gibi “Hedef Sağlık İstikamet İstanbul” Projesiyle de Türkiye turizmini bir adam daha ileri taşıyor.
Sağlığın rotasını keşfedin! Plastik ve estetik cerrahi, saç ektirme, göz ameliyatları, tüp bebek, açık kalp ameliyatı, deri hastalıkları, check up, kanser tedavileri, kulak burun boğaz, diyaliz ve kalp ve damar cerrahisi, jinekoloji, beyin cerrahisi, ortopedi, diş, spa, fizik tedavi ve rehabilitasyon gibi hemen her dal için gelen yabancı hastalar gerek düşük maliyet, gerekse yüksek kalite ve teknoloji standartları nedeniyle Türk sağlık kuruluşlarını tercih ediyor.
Göz Hastalıkları Dünyaya açılan penceremiz olan gözlerimizin daha sağlıklı olması için birçok hastane uluslararası belgeleri, uzman cerrah kadrosu, son teknoloji cerrahi donanımı ve yüksek standartları ile her gelir düzeyine hizmet verebiliyor. Göz sağlığı konusunda liderliğe oynayan İstanbul hastaneleri her ay dünyanın dört bir yanından binlerce kişiyi ağırlıyor ve sağlığına kavuşturuyor.
Uygulanan tedavi yöntemleri Katarakt ameliyatı Glokom ameliyatı Şaşılık ameliyatı Excimer ameliyatı Kornea nakli Göz estetiği (oküloplasti) Retina hastalıkları tedavileri Sarı nokta hastalığı tedavileri Çocuk göz sağlığı
60
Ekim 2016
Sağlık Turizmi
Plastik ve Estetik Cerrahi her geçen gün gelişiyor! Sağlık turizmi alanında en çok tercih edildiği alanlardan biri plastik ve estetik cerrahi. En iyi hizmeti en uygun koşullarda almak isteyenlerin istikameti bu alanda da Türkiye oluyor. Türkiye’deki plastik cerrahi dalı ve bu alandaki hekimler cerrahideki yetenek ve başarıyla dünya çapında biliniyor. Bu da medikal turistlerin Türkiye’yi tercih etmesindeki en büyük etkenler arasında yer alıyor.
Estetik ve Plastik cerrahi alanındaki popüler uygulamalar Estetik burun cerrahisi – Rinoplasti, Yüz germe cerrahisi – Face-lift, Göz kapağı estetiği – Blefaroplasti, Kepçe kulak estetiği – Otoplasti, Estetik meme operasyonları, Vücut şekillendirme operasyonları, Medikal cilt bakımları, PRP – Kök Hücre Destekli Cilt Yenileme, Zayıflama ve selülit tedavileri
Saç ekiminde cazibe merkezi… Türkiye’de sağlık turizminin en hızlı yükseliş gösterdiği alanların başında saç ekimi geliyor. Her 5000’i aşkın kişi dünyanın çeşitli ülkelerinden saç ekimi operasyonu için geliyor. Deneyimli uzmanlar ve birçok ülkeye kıyasla uygun fiyatlar Türkiye’nin bu konudaki en önemli avantajı. Stres, çevre koşulları yanlış beslenme ve genetik gibi birçok nedenle dökülen saçlar, ülkemizde bu konuda uzmanlaşan birçok sağlık tesisinde başarılı saç ekimi operasyonlarıyla yeni bir görünüme kavuşuyor.
Diş tedavisinde uygulanan en gelişmiş yöntemler Türkiye’de! Özellikle orta yaş sonrasında başlayan diş sorunları gerek sağlık gerekse maddi anlamda günümüz insanına özellikle Avrupa’da büyük bir yük. Birçok diş tedavi giderinin sigortalar tarafından karşılanmaması, hastaların bu tedavileri kendi olanaklarıyla yaptırmalarını gerektiriyor. Türkiye gerek diş konusunda uzman klinikleri gerekse Avrupa fiyatlarının neredeyse dörtte birine denk gelen ücretlerle medikal turistlere alternatifsiz bir destinasyon halini almış durumda.
Diş tedavisinde gelişen yöntemler İmplant, Estetik diş operasyonlar, Ağız, diş çene cerrahisi, Ortodonti Periodontoloji, 3D çene ve diş tomografisi, Total diş bakımı
Organ nakli tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok önemli… Organ nakli bugün bütün dünyada en önemli ve en zorlu tıp alanlarının başında geliyor. Gerek kadavra organlarının yetersizliği gerekse yaşlanan nüfus, organ naklinin öneminin giderek artmasına neden oluyor. Dünyada organ nakli konusunda birçok operasyonla öncülüğü üstlenen Türk cerrahları, Türkiye’yi bu alanda da sağlık turizmi ile birleştirmeyi başarabilen nadir bölgelerden biri olarak öne çıkarıyor. Türkiye çapında 59 hastanede Böbrek Nakli Merkezi, 34 hastanede Karaciğer Nakli Merkezi, 16 hastanede ise Kalp-Akciğer Nakli Merkezini ruhsatlandırılarak hizmete girmiştir. 2011 yılında Akdeniz Üniversite’sinde yapılan ilk kol ve yüz nakli ülkemizin tıp alanında aldığı yolun somut bir kanıtı olmuştur. Bu başarı ülkemizde olduğu kadar dünyada da büyük ses getirmiştir.
Ekim 2016
61
Sağlık Turizmi
Tüp Bebek Tedavisi Türkiye’deki sağlık turizminde tüp bebek (IVF) ve kısırlık tedavileri yüzde 20 gibi önemli yayın sahibi. Günümüzde 100 çiftten 20’sinde görülen infertilite (kısırlık) yaş ilerledikçe sıklığı artan bir durumdur. Uzun süreli bu tedavinin her aşaması uzman kadrolar ve en son tıbbi teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Tüp Bebek tedavisinde gelişmiş uygulamalar IVF – ICSI – Blastokist transferi, Sperm seçiminde IMSI, Endometrial Ko-kültür, Asisted hatching, Sperm kriyoprezervasyonu, Blastokist ve oosit vitrifikasyonu, Preimplantasyon genetik tanı, Mikrodissektion TESE, Embriyo kriyoprezervasyonu, Kontrollü ovarian hiperstimulasyon ve intrauterin insemilasyon, Ovülasyon indiksiyonu, İnfertilite cerrahisi, Tanısal laporoskopi-histeroskopi
Geriatri ve engelsiz turizm Bugün Avrupa’da yaşayan yaşlılar 25 yıl önceki akranlarından çok daha fazla tatil yapıyor. Bu da Goethe’nin “insan yaşlanınca yaşamaya istekli olduğunu göstermeli” sözünün özellikle Avrupa’da daha iyi anlaşıldığını gösteriyor ve yaşlılık tanımının bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ediyor! İstanbul, tüm konukları ve herkesin hissettiği yaşta olduğu anlayışıyla ağırlıyor. Türkiye, geriatri turizmindeki alt yapısı ve gelişimiyle, yaş, yaşlılık ve engel kavramlarına bu yüzyılın olanakları ve felsefesiyle yaklaştığını kanıtlıyor. Ne demişti Margaret Thatcher? “Hayat 65 yaşında başlar!”
Sudan gelen sağlık… İnsanlık için hayat anlamına gelen suyun her hali Türkiye’de… Tarihi Türk hamamları, kaplıcalar, çamur uygulamaları, içme kürü, solunum kürü, deniz kürleri ve daha birçok alanda suyla gelen iyilik… Türkiye’nin tamamı şifalı sularla kaplı. Türkiye’deki 80’in üzerinde termal tesis dünyanın dört bir yanından turistin ilk tercihi. Birçoğu tarihle iç içe giren tesislerden taşan sular, size iyilik ve mutluluk vaat ediyor!
Suyla gelen alternatif tedaviler Kaplıca tedavileri ve fizyoterapiler Deniz suyunda tedavi (Talossoterapiler) Su ile tedavi (Hidroterapi) İçme kürleri, Kaplıca suyunda tedavi (Balneoterapi) Çamur tedavisi (Peloidoterapi) İklim tedavisi (Klimaterapi)
Rotanız Türkiye’ye!
62
Ekim 2016
Turizm; dünyanın en hızlı gelişen sektörlerinden biri konumunda bulunuyor. Öyle ki 1950’li yıllarda uluslararası seyahat eden kişi sayısı 25 milyon kişi seviyesinde iken 2015 yılında bu sayı, 1 milyar 184 milyona ulaştı. Turizm sektörü ile ilgili tüm projeksiyonlar sektördeki büyümenin önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğini gösteriyor. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün (UNWTO) öngörüsüne göre 2030 yılında seyahat sayısı 1,8 milyara ulaşacak.
Sağlık Turizmi
Bayındır Sağlık Grubu ile TÜRSAB’dan Sağlık Turizmi alanında iş birliği Türkiye’de sağlık turizminin gelişmesi yönünde çalışmalarını sürdüren Türkiye İş Bankası iştiraklerinden Bayındır Sağlık Grubu, turizm sektörünün gelişimine katkıda bulunan meslek birliği TÜRSAB ile sağlık hizmetleri konusunda iş birliği yaptı. İki grubun güç birliği kapsamında; Bayındır Sağlık Grubu yurt dışından gelecek hastalara ve TÜRSAB üyelerine sağlık hizmeti sunacak…
İ
ş birliği ile ilgili konuşan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Türkiye’nin coğrafi konumu, doğal güzellikleri, sahip olduğu tam donanımlı hastaneler ve uygun fiyatlı tıbbı hizmetleriyle sağlık turizmi açısından avantajlı konumda olduğuna dikkat çekerek; “Türkiye sağlık turizminin parlayan yıldızı. Bu alanda çok önemli ve değerli çalışmalar yapılıyor. Aynı zamanda sağlık turizmi özellikle de bugünlerde Türkiye için önemli bir gelir kaynağı. Bayındır Sağlık Grubu ile imza attığımız bu anlaşma sağlık turizminin
64
Ekim 2016
daha da ilerlemesi ve altyapı organizasyonlarının daha düzenli hale gelmesi açısından önemli katkılar sağlayacak” dedi. Türkiye İş Bankası iştiraki olan Bayındır Sağlık Grubu’nun, uzun yıllardır sağlık turizminin sıhatlı, güvenilir ve katma değerli gelişmesi için çalışmalarını aralıksız sürdürdüğünü hatırlatan Bayındır Sağlık Grubu Genel Müdürü Sezai Sevgin ise; “Sağlık turizmi alanında yıllardan bu yana biriktirilmiş tecrübemiz ve modern tıbbı yakından takip eden ihtisaslaşmış nitelikli kadrolarımızla hizmet vermekteyiz. Bu kapsamda TÜRSAB ile yaptığımız işbirliğine büyük önem veriyoruz. Yaptığımız işbirliği ile ülkemizin bu konudaki potansiyelinin tanıtımına katkı sağlamak bizim için ayrı bir kıvanç vesilesi. Bu iş birliği, sağlık turizminin organizasyon altyapısının iyileşmesini, belli bir standarda gelmesini sağlayacak ve verdiğimiz hizmetlerin kalitesi ve rekabet gücü daha da artacak. TÜRSAB ailesine hizmet vermekten de büyük mutluluk duyacağız” dedi.
Sağlık
Sağlık hurafeleri! Sağlığımız için uyguladığımız fakat doğru bildiğimiz yanlışlar neler? Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Yrd. Doç.Dr.Halit Yerebakan günlük hayatta hem kendimiz hem de sevdiklerimizin sağlığı için uyguladığımız ama aslında yanlış olan hatta bazen de zarar veren davranışları sizler için sıraladı; Akşam 20.00’den sonra yemek yemek kilo almanıza sebep olur ve yedikleriniz yağ olarak depolanır. Hurafedir; Geç yemek yemek uyku düzenizi bozar. Reflü problemine sebep olabilir, akşam yediğiniz yemek direkt yağa dönüşmez. Ancak akşam yemek yiyenler genelde Yağlı ve ağır gıdalar aldıkları için kilo alıyorlar. Hafif ve sağlıklı yediğiniz takdirde kaçta yediğiniz önemi yoktur. Zayıflama ve az yemek midenizi küçültür. Hurafedir; Midenin küçülmesi yalnızca ameliyat ile olur... Yağlanmaya (bedensel yağ oranınızın artmasına) sebep olan yediğiniz yağlı besinlerdir. Hurafedir; Sağlıklı yağlar beslenmenizin %30 unda olmalıdır. Ancak trans ve satüre yağlardan uzak durum. Saçları kestirmek, saçların daha hızlı uzamasına ve daha gür çıkmasına yardımcı olur. Hurafedir; Yapılan araştırmalara göre kesilen saçlar daha hızlı ya da gür uzamıyor. Kıl genetiği değişmiyor. Saçlarınızı bakım yaparak gürleştirebilirsiniz. Çok yakından televizyon izlemek, gözlerin bozulmasına sebep olur. Hurafedir; Televizyonu yakından ya da uzaktan izlemenin görme bozukluğuna sebep olduğunu gösteren herhangi bir bulgu bulunmamıştır. Günde 4 saat uyku bana yetiyor diyorsanız, sizin için yeterlidir. Ayrıca, hafta sonları eksik kalan uykularınızı fazla uyuyarak tamamlayabilirsiniz. Hurafedir; Uyku sonradan telefi edilemez. İdeal uyku 6-7 saattir. Erişkinlerin bebeklere göre daha fazla sayıda kemikleri vardır? Hurafedir; Bebeklerde yetişkinlere
göre daha fazla kemik vardır. Bebek büyüdükçe bazı kemikler birbirine kaynar ve sayı azalır. Hamilelik süresince iki kişi için yemek yemeli ve bu sebeple bebeğinizin iyi gelişmesi için her gün en az 1000 kalori fazladan almak gerekir. Hurafedir; Anne adayı sağlıklı ve dengeli beslendiği takdirde hamileliğin 20.haftasına kadar ek bir enerji alımına gerek duymaz. Bu nedenle “İki kişilik beslenmeliyim” gibi düşünüp ihtiyacınızdan yemek fazla yemeyin. Anne karnında bebek ne kadar büyük ise o kadar sağlıklıdır. Hurafedir; Bebeklerin normal doğum kilosu 2.800 ile 3.500 olmalıdır. Daha yüksek kilolar bebeğin ileri yaşlarda kalp büyümesi, şeker hastalığı gibi sağlık sorunlarına yol açar... Şekerli yiyecekler çocukları hiperaktif yapar. Hurafedir; Şeker bedeni bir enerji kaynağı olarak besler, ancak çocukları hiperaktif yapmaz. Hiper Tansiyon (Yüksek Tansiyon) hastalığı ilaç ile tamamen tedavi edilebilir. Hurafedir; İlaçlar tansiyonu kontrol altında tutar ancak tamamen iyileşmesine sebep olmaz. Hamileyken saçlarınızı boyamak bebeğinize zarar verir. Hurafedir; Hamileyken saçlarınızı boyamak bebeğinize zarar vermez. Gastroözafageal reflü (reflü hastalığı) mide asitinin çok fazla olmasından kaynaklanır. Hurafedir. Mide içeriğinin, özofagusa geri kaçması sonucunda oluşur. Hapşırdığınızda kalp atışınız durur. Hurafedir; Hapşırırken karın içi basınç arttığı için hava ciğerlerden güçlü bir basınçla çıkar. Aynı şekilde kalbe giden damarlarda kan basıncı artar ve kalbin gevşedikten sonraki dinlenme süresi milisaniye ölçeğinde uzar. Yani kalp çok çok kısa bir süreliğine duruyormuş gibi olur, ancak bu kalbin durması değil dinlenme süresinin uzamasıdır. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Yrd. Doç.Dr.Halit Yerebakan
Ekim 2016
65
anti aging cilt bakım cihazları
|
yüz temizleme fırcaları
peeling uygulamak için mikrodermabrazyon cihazları
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
|
El masaj Aletleri
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
AKTÜEL
Çocuk romatizmasında erken teşhis ve tedavi çok önemli! Milli Sporcular, oyuncular, sanatçılar ve hekimler romatizmalı çocuklarla “daha sağlıklı bir gelecek için” buluştu! olarak geçiyor. Tekrarlayan yüksek ateş, el, ayak ve dizlerde görülen şişlikler, eklem ağrıları çocukluk romatizmasının en önemli belirtileridir. Erken teşhis ve tedavi edilmemesi halinde bu hastalıklar çocukta kalıcı hastalıklara sebep olurken romatizmal hastalıklar daha çok kız çocuklarında görülüyor.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Çocuk Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur
Ç
ocuklarda görülen romatizmal hastalıklara dikkat çekmek amacıyla Çocuk Romatoloji Derneği tarafından düzenlenen toplantının katılımcıları arasında; İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Çocuk Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur ve Ekibi, Milli Basketbolcu Hakan Yörükoğlu, Teknik Direktör Abdullah Avcı, Çocuk Oyuncu Rüzgar Christina Boyle, Oyuncu Aslıhan Güner, Oyuncu Melis Babadağ, Pop-rock Grubu Gripin, Selen Görgüzel ve Selda Topal, romatizma hastası çocuklar ve yakınları da vardı. Basın toplantısının hemen ardından, çocuklarla sporcular arasında minyatür kale ve minyatür basket potası ile kısa paslaşma etkinliği düzenlendi. Romatizmal hastalıklar erişkinlerdeki kadar sık olmasa da çocuklarda da görülüyor ve romatizmalı çocukların yüzde 30’unun hastalığı erişkinlikte de devam ediyor. Çocukluk çağı romatizmaların kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte çoğunluğu genetik
68
Ekim 2016
Romatizmal hastalıklar kız çocuklarında daha çok görülüyor Yaşlılara özgü bir hastalık olarak bilinen romatizma, çocukları da etkiliyor. Romatizmalı çocukların karşılaştığı hareket kısıtlılığının çocuklar ve aileler için üzüntü kaynağı olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Çocuk Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur şunları söyledi: “Türkiye’deki çocuklar arasında romatizmal hastalıkların görülme sıklığı konusunda net bir istatistik olmasa da, kronik çocuk hastalıkları arasında ilk üçte yer alan romatizma yenidoğan döneminden başlayarak erişkinliğe dek çocukluk çağının her döneminde ortaya çıkabiliyor ve kız çocukları romatizmal hastalıklara daha çok yakalanıyor. Çocuk polikliniklerine gelen hastaların yaklaşık yüzde 20’sinde eklem ağrısı ve eklem şişliği gibi romatizmal şikâyetler bulunuyor.
Romatizma yeni doğan döneminden başlayarak erişkinliğe dek çocukluk çağının her döneminde ortaya çıkabiliyor. Çocuklarda en yaygın olarak 4 ila 10 yaş arasında ortaya çıkıyor.” Büyüme ağrılarıyla karıştırılmamalı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur romatizmal ağrılarla büyüme ağrılarının farkını şöyle anlattı: “Romatizma ağrılarının, 6-10 yaş aralığındaki çocuklarda görülen büyüme ağrılarıyla karıştırılmaması gerekir. Büyüme ağrılarına hiçbir zaman eklemlerde şişlik ve kızarıklık eşlik etmez. Sabahları oluşan bacak ağrıları daha ciddi romatizmal nedenlerden kaynaklanabilir ancak gece ağrıları çoğunlukla mekanik kaynaklıdır. Bu nedenle ayırıcı tanıyı ancak hekimler yapabilir. Ağrılar sabah saatlerinde oluyorsa mutlaka hekime başvurulmalı.” Romatizmal hastalıklar tedavi edilmezse kalıcı sakatlıklara neden olabilir Özellikle eklemlerde olmak üzere vücudun hareket sisteminin herhangi bir yerinde ağrı, hareket kısıtlılığı veya şişmeye neden olan, hatta bazen iç organları da etkileyebilen hastalıkların, romatizmal hastalıklar olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Özgür Kasapçopur şöyle devam etti: “Çocukluk çağında ortaya çıkan romatizmalar çocukların günlük yaşam içindeki hareketliliğini engelliyor. Romatizmalı çocuklar istedikleri gibi hareket edemeyip, koşup oynayamayınca, bu sorun kendileri ve aileleri için önemli bir sorun ve aynı zamanda psikolojik bir yük haline geliyor. Tedavinin mümkün olduğunca erken başlaması olası sakatlıkların önlenmesi açısından çok önemli. Ancak bazen bu ağrılar büyüme ağrılarıyla karıştırıldığı için önemsenmeyerek tanıda gecikmeler yaşanabiliyor. Tedavi edilmeyen romatizmal
hastalıkların birçoğu çocuklarda kalıcı hareket sistemi bozukluklarına yol açabiliyor. Ayrıca romatizmal hastalıklarda iç organ tutulumu da olabilir ve düzenli tedavi edilmemesi kalıcı iç organ hasarlarıyla sonuçlanabilir. Romatizma, farklı hastalıkların oluşma riskini de artırabiliyor. Özellikle kalp, göz, akciğer, böbrek ve sindirim sistemi sorunları bunların başında geliyor. Düzenli tedavi edilmeyen çocuklarda kalıcı sakatlıklar meydana gelebiliyor.”
Ekim 2016
69
Sağlık
Sonbaharda çocuğunuzu hastalıklardan doğru beslenmeyle koruyun Demiri pekmezden, çinkoyu köfteden alın…
O
kulların açılmasıyla birlikte özellikle okul çağındaki çocuklarda görülen hastalıklar da artıyor. Bu durumu önlemek için çocukların bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Birçok ebeveyn dışarıdan vitamin ve bağışıklık sistemi güçlendirici ürünlerle Medical Park Gaziosmanpaşa çocuklarının savunma Hastanesi Uzman Diyetisyen Duygu Çetin sistemini destekliyor. Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Uzman Diyetisyen Duygu Çetin, sonbahar aylarında bağışıklığımızı güçlendirmek, hastalıklara yakalanma sıklığını azaltmak ve yakalansak dahi kolay atlatabilmek için sağlıklı ve dengeli beslenmenin şart olduğunu vurguluyor. Meyvesiz olmaz... “Kışın vazgeçilmezi meyvelerden portakal ve mandalinanın yanı sıra çocukların limon tüketilmesi de gerekir. Günde en az 1 portakal ya da 2 mandalina tüketilmesini çocuğa günlük ihtiyacı olan C vitaminini sağlar. Ayrıca evde hazırlayacağınız bir limonatayla çocuğunuza hem çok seveceği bir içecek verebilir hem de zengin C vitamini içeriğiyle onu enfeksiyonlara karşı koruyabilirsiniz. Elma ve kivi de bağışıklığı güçlendirmede etkili meyvelerdir. Elma hem çiğ hem de zencefil ve zerdeçalla haşlanarak tüketilebilir.” Selenyum ve demir çocuğunuza güç verir! “Antioksidan diye adlandırdığımız A,C,E,D vitaminleri, demir ve selenyumu yeterli miktarda alabilmesi için gerekli gıdaları uygun miktarda tüketilmesi de gerekir. Selenyum; mantar, dana ve kuzu ciğeri, karides, somon ve ton balığında bulunur. Ülkemizde en yaygın sağlık sorunlarından biri de demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliği anemisi hem demir alımının yetersiz kaldığı hem de demir kaybının olduğu durumlarda ortaya çıkabilir. Demir ise et, pekmez, ciğer, yumurta, kuru üzüm, bakliyat ve bazı yeşil sebzelerde bulunur.”
70
Ekim 2016
Bir köfte bile yeter... “Çinko mineralinin de güçlü savunma mekanizmasında önemli rolü vardır. Bu nedenle son yıllarda çinko preparatları çok satanlar listesinde yer almaktadır. Oysaki çocuğunuz, her gün tükettiği gıdalardan vücudu için gerekli olan çinkoyu alabilir. Örneğin; 100 gr ette (3 köfte) 9 mg, pişmiş nohutun 100 gramında 1.4 mg çinko bulunur. 1-3 yaş arasındaki bir çocuğun 3 mg çinkoya ihtiyacı olduğuna göre, sadece 1 köfte bile çinko ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilir.”
Vitaminleri doğal yoldan alın
“Sebze ve meyveler içerdikleri vitaminler yoluyla, özellikle de D ve C vitaminleriyle bağışıklığımızı güçlendirir. A vitamini sarı renkli ve koyu yeşil sebze ve meyvelerden bulunur. Karotenler ise A vitamini öncüsü sayılır. Greyfurt, havuç, kuru kayısı, Trabzon hurması, kırmızı lahana, pancar, kırmızı turp, yaban mersini ve böğürtlende bol miktarda karoten içerir. C vitamini ise vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlayarak savunma sistemini güçlendirir. Yeşil biber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, kuşburnu gibi besinlerde bol miktarda C vitamini vardır.” Kış aylarında mutlaka tüketilmesi geren sağlık deposu sebzeler “Brokoli, lahana, kereviz, pazı, turp, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerin özellikle kış aylarında mutlaka tüketilmesi gerekir. Soğan ve sarımsağın da bağışıklığı güçlendirici ve antimikrobiyal etkileri olduğu için sebzeler bunlarla birlikte pişirilerek tüketilebilir. Ispanak, içerdiği C, E ve B grubu vitaminler ve demir, magnezyum, fosfor, iyot mineralleri sayesinde bağışıklığı kuvvetlendirdiği gibi bizi soğuk algınlığına karşı da korur. Bağırsakları yumuşattığı için kabızlığı da önler. Vücut direncini artıran pırasanın, böbrek taşlarının oluşumunu engelleyici ve kanserden koruyucu özelliği vardır. Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten) kaynağıdır. Bu özelliğiyle görme gücü, kılcal damar sisteminin, adrenal bezin ve tiroid bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir. Yaprakları vitamin ( A,C,K ), demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir. Çocuğunuzun kahvaltısına ekleyeceğiniz bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.”
AKTÜEL
Birleşmiş Milletler sağlık hizmetleri raporu Sağlık araştırmaları dergisi The Lancet’in son raporuna göre, BM’in sağlık alanında ulaşmayı hedeflediği kaliteyi yakalamak için yapılması gereken çok iş var. Ülkelerdeki sağlık sektörü hizmetlerini en iyiden kötüye doğru sıralayan rapora göre, en iyi sağlık hizmetleri İzlanda’da. Türkiye ise 103. sırada.
B
irleşmiş Milletlerin sağlık alanında dünya genelinde ulaşmayı hedeflediği kalite çıtası her ülke için farklı seviyede. Ancak İngiltere merkezli sağlık araştırmaları dergisi The Lancet’nin son raporuna göre genel olarak kat edilmesi gereken yol bir hayli uzun. Tüm dünyada çocuk ölümlerinin önüne geçme konusunda ilerleme var, yoksulluğun tetiklediği sağlık sorunlarında da ise gerileme söz konusu. Ancak, aşırı alkol tüketimi, obezite ve eşler arasında şiddet alanlarında yükseliş gözleniyor.
Sağlıkta en iyi ülke İzlanda, en kötü ise orta Afrika
HIV, verem ve çocuklarda obezitede hiçbir ülke hedefe ulaşamadı Olumlu taraftan bakıldığında ülkelerin yaklaşık üçte ikisi BM’nin 2030 hedeflerini tutturuyor. Ancak HIV, tüberküloz ve çocuklukta aşırı kilo gibi sorunlarda hiçbir ülke henüz hedeflenen seviyeye ulaşamadı. En önemli gelişme doğum sırasında anne ve bebeğin ölmesinin önüne geçilmesi konusunda kaydedildi. Yetersiz beslenme nedeniyle çocuk ölümlerinde de ciddi azalma görülüyor.
Finlandiya, İspanya, Hollanda, Kanada ve Avustralya
72
Ekim 2016
Cumhuriyeti
Ülkelerdeki sağlık sektörü hizmetlerini en iyiden kötüye
doğru sıralayan rapora göre, en iyi sağlık hizmetleri İzlanda’da. En kötüsü ise iç savaşın pençesindeki
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde. Avrupa, Kuzey Amerika, Asya’nın bazı bölümler ve Avustralya’da sağlık sektörü
iyi işliyor. Afrika’da ise sağlık hizmeti kötü durumda. İzlanda’yı,
Singapur,
İsveç,
Andorra,
İngiltere,
izliyor.
ABD 28, Türkiye 103. sırada
Listenin son sıralarında Somali, Güney Sudan, Nijer,
Çad, Kongo, Burundi, Mali, Afganistan ve Sirra Leone yer alıyor. Süper güç ABD ise ‘görece olarak
kötü’ notunu alarak 28. sırada. Türkiye’nin sağlık hizmetlerinde kalite sıralamasındaki yeri ise 103.
Röportaj
Probiyotikler hastalıklara karşı direncimizi arttırıyor! Enfeksiyon hastalıklarına karşı korunmanın yolu bağışıklık sistemini güçlendirmekten geçiriyor…
Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Metehan Özen
Okulların açılması ile birlikte artış eğilimi gösteren salgın hastalıkların kontrol altına alınmasında probiyotik kullanımının büyük önem taşıdığını söyleyen Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Metehan Özen ile bağışıklık sistemini güçlendirmede en etkili çözümlerden biri olan probiyotikler üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Probiyotiklerin hayatımızdaki yeri ve önemi nedir? “Probiyotik tanımını yeterli miktarda alındığında insanda faydalı sağlık etkisi gösteren bakteriler olarak kullanabiliriz. Faydalı olması için probiyotikleri kesinlikle yeterli miktarda almak gerekiyor. Probiyotik olmadan önce ne yapıyorduk derseniz, fermentasyon yapıyorduk. Eskiden buzdolabı olmadığı için her şeyi fermente ediyorduk, kurutuyorduk. Bu işlem ise zaten bakterilerle ve mayalarla oluyordu. Biz bu vesile ile doğal, probiyotik bakımından zengin ürünler kullanıyorduk. Fakat zamanla bu geleneklerimizi unuttuk. Dolaba koyduğumuz ürünlerin içine raf ömrü uzasın diye mecburen koruyucu maddeler konuluyor.
76
Ekim 2016
Hatırlarsanız, eskiden evde yoğurt yaptığımız zaman üç, dört gün içinde ekşir ve sulanırdı. Bu yüzden doğal probiyotiklerden zengin ürünler çok fazla kalmadı diyebiliriz. Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı probiyotikleri almak durumundayız. Probiyotiklerle ilgili ilk çalışmalar ishal tedavisinde başladığı için Türkiye’de hekimler ve halk arasında probiyotiklerin ishal için kullanımı popüler oldu. Ancak son on yılda probiyotiklerin bağışıklık sistemini aktive ettiği, yani vücudun savunma sistemini desteklediği ön plana çıktı. İshal olduğunuzda kötü mikroplarla savaşıyorlar ve bağırsağa denge getiriyorlar. Düzenli olarak uzun süre kullandığınızda ise bağırsaktaki mukozal hücrelere dokunup, bazı ayarlamalar yaparak kabızlık şikayetine iyi geliyorlar. Bizim insanımız iki, üç gün probiyotik kullanıp hemen iyi olacağını zannediyor. Probiyotikler öyle kısa süreli alınacak bir ilaç değil. Fayda sağlaması için düzenli olarak uzun vadede kullanılması gerekiyor. Yurt dışında sıklıkla kullanılmasının sebebi halkın bu konuda bilinçli olması ve sağlıklı yaşamak için düzenli probiyot desteği almasıdır.”
Bağırsağınız sağlıklı değilse mutlu değilsinizdir! Probiyotikler bağırsak rahatsızlıkları için ön plana çıkıyor. Fakat birçok sağlık problemine de iyi geldiğini biliyoruz. Bunlardan bahsedebilir misiniz? “Mesela tüm dünyada en sık doktor ziyaretinin sebebi solunum yolu virüsleri yüzünden üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Önümüz kış, yani salgınların başlayacağını söyleyebiliriz. Çalışmalar gösteriyor ki kaliteli ürünler kullanıldığın üç ayda probiyotik verilen hastalarda %25 ile %35 oranında enfeksiyon riski azalıyor. Ayrıca, enfeksiyon süresini 10 günden, 5 ile 7 güne düşürüyor. 3 ay boyunca düzenli kullanım enfeksiyonlarda, özellikle kişinin ihtiyacı varsa yani florası bozuksa daha da çok etkili oluyor.
Floranız bozuksa, iyi beslenmiyorsanız, stresliyseniz, vajenden doğmadıysanız, anne sütü yeterli almadıysanız, çok antibiyotik kullandıysanız probiyotikler çok daha fazla etkili oluyor. Maalesef dünyada antibiyotiği en çok kullanan ülke olduğumuz için, probiyotiklerin hayatımızdaki yeri ve önemi çok daha fazla olmalıdır.” Antibiyotik kullanımının sağlığımız üzerindeki olumsuz etkileri neler? “Antibiyotikler ülkemizde hem halk alışkanlığı hem de hekimlerimizin alışkanlığı. Sağlık çalışanları gelen hastalara antibiyotik yazmadığında hasta yakınları bazen mutsuz oluyorlar. Antibiyotikler eczanelerde önceleri reçetesiz satılabiliyordu fakat bu uygulama en sonunda kaldırıldı. Kullanım sayısının azalmasını bekliyoruz. Ben probiyotikleri en çok antibiyotik alan vakalarda kullanıyorum. Bizim ileride hastalıklarımız artacak. Nereden biliyorsunuz diye soracak olursanız, 2000 öncesi İstanbul’da yapılan çalışmalarla, günümüzdeki verileri karşılaştırdığımızda, çocuklarda gıda alerjisi vb. hastalıkların yaklaşık 10 kat arttığını görüyoruz.”
Annelere çocuklarda probiyotik kullanımı için ne tavsiye ediyorsunuz? “Son yıllarda gıda endüstrisindeki gelişmeler neticesinde; içeceklere, bazı yiyeceklere ve bebek mamalarına probiyotikler ilave edilerek, besinlerin zenginleştirildiği görülüyor. Ancak, bu gıdalarda hangi miktarda ve hangi türlerde probiyotik bakteriler bulunduğunu tam bilmediğimiz ve üretiminden sonraki dönemde içindeki bakteri konsantrasyonları azaldığı için akut hastalık durumlarında tedavi amaçlı kullanımları henüz önerilmiyor. Bununla birlikte sadece eczanelerde satılan ve içeriğinde probiyotik içeren saşe, tablet ve sıvı formunda bulunan ürünler de mevcut. Bu yüzden tedavi amaçlı kullanımlar için mutlaka uzman bir doktora başvurulması gerekiyor. Probiyotikler, çocuklarda ishal başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde yardımcı oluyorlar. Bu yüzden doğru ve etkili probiyotik kullanımı büyük önem taşıyor. Saşe, kapsül ve sıvı şeklindeki probiyotiklerin hangisinin ishal için faydalı olabileceğini öğrenmek için mutlaka doktorlar tarafından bir yönlendirmeye ihtiyaç var. Ebeveynler güvenli ve etki alanı belli olan probiyotikleri doktor kontrolünde çocuklarına vererek ishalin tedavisinde ve kış aylarında sık gördükleri solunum yolları enfeksiyonlarından korunmada fayda sağlayabilirler.”
Ekim 2016
77
AKTÜEL
Dünyanın ilk hibrid iklimlendirme sistemi Dünyanın önde gelen teknoloji devlerinden Mitsubishi Electric, bir ilke imza atarak hibrid sistemleri iklimlendirme sektörüne kazandırdı
K
üresel ölçekte öncü bir yeşil şirket olma yolunda ilerleyen Mitsubishi Electric, dünyada ilk ve tek olan “Hybrid City Multi Sistemler” ile düşük karbon salımlı çevreci uygulamalarının kapsama alanını genişletiyor. Geleceği şekillendirecek teknolojiler ve yenilenebilir çözümler geliştirme misyonuyla hareket eden marka, “Hybrid City Multi (HVRF) Sistemler” ile daha iyi bir dünya için karbon salımını azaltıyor ve bu amaçla oluşturulan yeni yönetmeliklere de uyum sağlıyor. Geleneksel ısıtma ve soğutma teknolojilerinin geldiği son nokta olan “Hybrid City Multi (HVRF) Sistemler”, ısı geri kazanımlı eş zamanlı ısıtma ve soğutma gerçekleştirmek için rakipsiz iki borulu teknolojisini ve suyun yaratıcı birleşimini kullanarak optimum konfor ve verim sunuyor. Sistem, yüksek enerji tasarrufu ve ideal konforun yanı sıra kolay ve düşük maliyetli montaj avantajı da sağlıyor.
80
Ekim 2016
Farklı ihtiyaçlara, aynı anda, ideal iklimlendirme… Farklı talepler için bile eşzamanlı olarak en ideal iklimlendirmeyi sağlayabilen bu yeni teknoloji, Mitsubishi Electric’e özgü iki borulu sistem sayesinde, tek bir sisteme bağlı iç ünitelerin aynı anda bir kısmında ısıtma yapılırken diğer kısmında soğutma yapılmasına olanak tanıyor. Geleneksel sistemlerin aksine, bu geçişlerin yapılması sırasında sistemin durmasına gerek kalmıyor. Böylece sistemin çalışma modunun değiştirilmesinden kaynaklanabilecek ısıtma ve soğutma kesintilerinin ve buna bağlı oluşabilecek kullanıcı memnuniyetsizliğin önüne geçilmiş oluyor. HVRF Sistemler’in sunduğu modern ısıtma ve soğutma çözümleri; ofis binaları, oteller, sağlık merkezleri, hastaneler, okullar, apartmanlar, alışveriş merkezleri ve diğer ticari binalar için rahatlıkla kullanılabiliyor. Bu yeni inovatif teknoloji; toplantı odaları, çalışma alanları, sistem odaları gibi tüm yıl boyunca eşzamanlı ısıtma ve soğutmaya gereksinim duyan mekanların ihtiyacını ısı geri kazanım teknolojisi ile verimli bir şekilde karşılıyor. Muayenehaneler, hasta odaları ve personel odaları gibi farklı odaların farklı iklimlendirme ihtiyaçlarına aynı anda cevap vererek maksimum konfor sağlıyor. Sistemin bağımsız ayar ve eşzamanlı ısıtma-soğutma yapabilme özelliği, örneğin bir otelde misafirlere klimanın çalışma modunu kendi istekleri doğrultuda seçebilme özgürlüğü de tanıyor. Kusursuz iklimlendirme ile konaklama boyunca konforlu ve sorunsuz bir ortam yaratıyor.
Yüksek enerji tasarrufu Tek bir sisteme bağlı iç ünitelerde, aynı anda hem ısıtma hem de soğutma gereksinimi olması durumunda, bir Mitsubishi Electric teknolojisi olan iki borulu ısı geri kazanım çalışması ile daha fazla enerji tasarrufu sağlanıyor. Soğutma yapan iç ünitenin atık enerjisi dış üniteden atılmak yerine, Hybrid Akış Kontrol ünitesi (HBC) sayesinde ısıtma yapan iç üniteye aktarılıyor ve bu sayede sistem verimi maksimize ediliyor. Kolay ve düşük maliyetli montaj Hybrid City Multi (HVRF) Sistemler, basitleştirilmiş iki borulu tasarımı ile uygulamacılara ve mekanik taahhütçü firmalara kolay, hızlı ve düşük maliyetli montaj avantajı sunuyor. Mitsubishi Electric’in rakipsiz iki borulu ısı geri kazanım sisteminde, geleneksel dört borulu sulu sistemlere göre çok daha az boru ve bağlantı malzemesi kullanılıyor. HVRF Sistemler’de, chiller ve kazan sistemlerinde olduğu gibi ilave sirkülasyon pompası, akümülasyon tankı, kontrol ve otomasyon panosu gibi ekipmanların kullanılmasına ihtiyaç duyulmuyor. Bu sistemde vanalar, pompalar ve ısı değiştirgeçlerinin tamamı HBC ünite içlerinde yer alıyor. Bu sayede yatırım maliyetlerinde ciddi bir tasarruf sağlanıyor. Özel bir mekanik oda için alan ayrılmasına ve çatıda büyük hacimler kaplayacak soğutma gruplarına gerek kalmadan, çeşitli mekanlara dağıtılabilecek Hybrid VRF dış üniteler kullanılması yoluyla görsel ve işlevsel bir yerleşim yapılması da mümkün kılınıyor. Sistem yapısı gereği şartlandırılacak ortamlarda soğutucu akışkan bulunmaması, gaz kaçak kontrolünü ve bunun için gerekli diğer ekipmanlara olan ihtiyacı tamamen ortadan kaldırıyor. Bu özellik de yine çok önemli bir maliyet avantajı sağlıyor.
Sistem ekipmanları farklı ihtiyaçlar için tasarlandı HVRF Sistem dış ünite, aynı anda ısıtma ve soğutma yapabilen, inverter kompresöre sahip, ısı geri kazanımlı bir ünite olarak dikkat çekiyor. 22,4 kW56,0 kW aralığında yedi farklı kapasite ile tüm projelere kusursuz uyum sağlıyor. Dünyada ilk ve tek olan HVRF Sistem’in en önemli parçası olan Hybrid Akış Kontrol Ünitesi (HBC: Hybrid Branch Controller) ise dış ünite ile iç üniteler arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Soğutucu akışkan ve su arasındaki ısı transferini, Mitsubishi Electric tarafından geliştirilen ve sektörde ilk ve tek olan teknoloji ile gerçekleştiriyor. Aynı sistemdeki iç üniteler arasında ısı geri kazanımı yaparak eşzamanlı ısıtma ve soğutmaya olanak sağlıyor. Tek bir noktadan kontrol HVRF Sistem’in ekipmanları içinde; gösterişli, şık ve kolay kullanım özelliğine sahip bireysel kumanda seçeneklerine ek olarak, genişleme kumandalarıyla birlikte kullanımında maksimum 200 adet iç ünitenin kontrol edilebileceği merkezi kumanda alternatifleri bulunuyor. Bu kumandalar sayesinde, birbirlerinden bağımsız konumlara yerleştirilebilen sistemlerin tek bir noktadan izlenmesine ve kontrol edilebilmesine olanak sağlanıyor.
Ekim 2016
81
|
(NEM ALMA CİHAZLARI)
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Nebulizatörler
Ateş Ölçerler
TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ www.nabiztip.com
AKTÜEL
Enfeksiyon çıkmazı… Gizli katil : (HAI’s) Mikroplar için Saklanacak Delik Problemi Başladı!
E
nfeksiyonlarla ortaya çıkan etkiler sağlık alanında her daim tehdit olmuş ve olmaya da devam ediyor. ECDC kaynaklarına göre Avrupa’da yılda 37.000 insanın ölüm nedeninin enfeksiyon olduğu ve her yıl ayrıca 110.000 ölüme katkıda bulunduğu belirtiliyor. Ayrıca sağlık hizmeti ile ilişkili enfeksiyonların sadece %20-30 gibi bir bölümünün yoğun hijyen ve kontrol programları ile önlenebildiği belirtiliyor. UV Dezenfeksiyon Robotu(UV-DR) özellikle hasta odaları, tuvalet/banyo, ameliyathaneler, laboratuvar ve ilaç üretimi gibi temiz odaların dezenfeksiyonu için geliştirilmiş bir robot. UV-DR Robotu, Blue Ocean Robotics ve Odense Üniversite Hastanesi işbirliği ile Danimarka’ da geliştirildi ve klinik testleri tamamlandı. Geliştirilen robot Münih Automatica’ da sağlık alanında ödül alan tek robot olma başarısını da yakaladı. Robot iki ana kısımdan oluşuyor. Akıllı navigasyon sistemi ile çalışan robotik platform ve üst bölümde bulunan UV lambalar ve biyolojik atık tespiti için kullanılan RCPD kamera. Ayrıca görevini yerine getirmesi için çeşitli algılayıcı ve görüntüleme ekipmanları ile donatılmış durumda. Robot otonom şekilde hastane içinde dolaşarak dezenfekte edilmek istenen odaya giriyor ve odanın içinde dolaşarak enfeksiyonları etkisiz hale getiriyor. UV-DR robot ekibi merkezi bir trafik kontrol istasyonundan kontrol ediliyor. Dezenfekte edilecek bölgeye sistem tarafından yönlendirilen robotlar kendiliğinden harekete geçiyor, koridorlarda ilerliyor, asansörü çağırarak istediği katı tuşluyor, inmek istediği kata
84
Ekim 2016
gelince asansörden inerek sessizce gizli katillerin yanına ulaşıyor. Yaşam formlarının son 10 dakikaları içinde olduklarından habersiz olan bu mikroskobik yaratıklar için UV-DR ortamlarını bir mezbahaya dönüştürerek MIRSA, Clostridium Difficile formlarının da aralarında bulunduğu enfeksiyonları %99 oranında etkisiz hale getiriyor. Kullanılan UV teknolojisi pratik olarak mobilitesi olmadığından dolayı kısıtlı olarak dezenfeksiyon için ameliyathane ve laboratuvarlarda zaten kullanılan bir yöntem. Bu nedenle yeni bir akreditasyon gerektirecek yeni bir teknoloji değil. Yenilik unsurunun, enfeksiyonların etkisiz hale getirilmesi insan sağlığının korunması korelasyonunun sağlandığı dalga boylarında UV ışınımının robot teknolojisi ile mobil hale dönüştürülmesi olduğunu söyleyebiliriz. Örneklerle biraz teknik... UVC’ nin bakteri ve virüsten mantar ve spora kadar çeşitli mikroorganizmalar üzerindeki etkilerini gösteren geniş bir veri tabanı bulunuyor. Standart süreli kullanımda efektif dozajdaki UVC ışınımı belirli bir popülasyonun %90’ ının etkisiz hale getiriyor. Efektif doz H , UVC gücü x zaman/ışınlanan alan(Ws/ m2) olarak belirleniyor. Örneğin, Aspergullis Niger gibi standart mantarlarda 1320 Ws/m2 doz gerekirken, E. Coli için 30Ws/m2 doza ihtiyaç duyuluyor. Mers-CoV virüsü tek iplikli bir RNA virüsü ve bu kategoridekilerle birlikte 15-400Ws/m2 aralığında dozaja ihtiyaç duyuluyor. İyi bilinen RNA virüslerin dozajları; Poliovirus 110wS/m2, Newcastle disease 15Ws/m2 ve SARS 226Ws/m2 . SARS ile yaklaşık aynı yüksek alanda bulunan MERS için de %90 etkisizleştirmeye ulaşmak için gerçekçi zamanı hesaplayabiliyoruz. Gerçekleştirdiğimiz ışınım simülasyonuna dayanarak robotun tüm Mers-CoV virüslerini robottan 1 metre mesafe içinde 10 saniyede %90 oranında etkisiz hale getirdiğini söyleyebiliyoruz. UVC ışığı RNA ve DNA kökleri tarafından absorbe ediliyor ve bunun neticesinde bir fitokimyasal füzyona neden oluyor ne nihayetinde çoğalmaya engel olan bir ortam oluşturuyor. Robot bu doğrultuda MersCoV virüsü üzerinde de yüksek etkili dezenfeksiyon gerçekleştirebiliyor.
Sağlık
İleri yaş hamilelikte avantaj ve dezavantajlar
alı k
la
rı
D ve
m Uzman ı P o ğu ro f.
t Göçme me h A r.
Kadın Ha st
n
G
erek ülkemizde gerekse yurt dışında evlilik ve annelik yaşı sürekli olarak ileriye ertelenmektedir. Bu ertelemenin nedenleri arasında öncelikle; mesleki kariyerini tamamlama isteği, ekonomik güven sağlama kaygısı veya psikolojik olarak anneliğe hazır olmaya çalışmak sayılabilir. İlerleyen yaşla birlikte yaşanabilecek gebelik sorunlarıyla ilgili merak edilen sorularımızı Emsey Hospital’dan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Göçmen yanıtladı… Geç anne olmanın avantaj ve dezavantajlarını öğrenebilir miyiz? “Yaş ilerledikçe gebelik şansı azalmaktadır. Otuz yaş altında herhangi bir ayda gebe kalabilme şansı % 20 iken, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca % 5 civarındadır. Yaşlanan kadın ile birlikte “yumurta kalitesi” düşer, bu da sperm tarafından döllenme kabiliyetlerinin azalmasına neden olur. Bu yumurtaların döllenmesi durumunda genetik bozukluklar açısından daha fazla risk söz konusudur. Örneğin, Down Sendromu (21. kromozomun iki yerine üç tane olması, mongol bebek) yaşlı kadınların çocuklarında daha sık görülür. Ayrıca kırk yaşına gelene kadar birçok kadının başından doğurganlığını etkileyebilecek, kadınlık organları ile ilgili tüpleri tıkayabilen iltihaplar, dış gebelik, apandisit, endometriosis, miyom ya da değişik nedenlere bağlı cerrahi müdahaleler geçebilmektedir. Ancak üreme sağlığı açısından
86
Ekim 2016
kadınların biyolojik yaşı kronolojik yaşından daha önemlidir. Bazen 45 yaşındaki bir kadın düzenli olarak yumurta üretirken çok daha genç olan bir kadın erken olarak menopoz dönemine girmiş olabilir. İleri yaşlarda çocuk sahibi olan çiftlerin hayata bakışları, beklentileri olumlu yönde artıyor gibi gözükmektedir. İleriye yönelik plan ve programları, kendilerini olumlu yönde motive etmeleri, daha aktif bir hayat tarzına sahip olmalarını sağlayabilmektedir.” eç yaşta anne olmaya karar veren anneler için G önerileriniz var mı? En çok nelere dikkat edilmesi gerekli? (hem psikolojik hem de fiziksel anlamda) “Öncelikle gebelik meydana geldiğinde oluşabilecek tıbbi problemler olup olmadığı araştırılmalıdır. İleri yaşlarda; gebelikte ciddi bir sorun olan tansiyon yükselmesi (hipertansiyon), gebelik şekeri, erken doğum, anne karnında bebek kaybı, peripartum kardiyomiyopati (doğum öncesi ve sonrası dönemde gelişebilen kalp yetmezliği ), doğum sonrası kanamalar, plasental anormallikler, erken doğum, ölü doğum gibi istenmeyen olaylar da daha sık yaşanmaktadır. Anne yaşının artmasıyla birlikte gebelikte yaşanabilecek diğer sistemik hastalıklara yakalanma ihtimali de artmaktadır. Özellikle 40 yaş üzeri yaş grubundaki kadınların bilmeleri gereken önemli bir konu da genetik problemi bulunan bebek taşıma ihtimalinin genç yaştaki kadınlara göre daha fazla olduğudur. Bu grup hastaların gebe kalmadan önce belli testleri yaptırıp bir uzman hekim kontrolünden geçmeleri, gerekli tedaviyi görerek gebelik planı yapmaları yaşanabilecek olumsuzlukları çok düşük seviyeye indirecektir. Ama tüm bunlar anne adayını korkutmamalıdır. Tecrübeli hekimler tarafından dikkatli bir takip ve yerinde müdahaleler ile bu riskler minimal düzeye indirilebilir.”
D
Yanlış beslenme ve kabızlık anal fissür nedeni olabilir! Özellikle uzun süre kabızlık sorunu yaşayan kişilerde sık görülebilen anal bölge çatlakları yani anal fissür, tuvalet kabuslarına ve sosyal yaşamdan soyutlanmaya neden olabiliyor. Bu durumda vakit kaybedilmeden Memorial Ankara Hastanesi doktora başvurularak Proktoloji Ünitesi’nden gerekli önlemlerin Prof. Dr. Bülent Menteş alınması daha ciddi tabloların önüne geçilmesini sağlayabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Proktoloji Ünitesi’nden Prof. Dr. Bülent Menteş, anal fissür ve tedavisi hakkındaki bilgilerini paylaşıyor… Ağrı kasılmaya, kasılma da yırtığın büyümesine yol açıyor “Anal kanal derisi (anoderm) üzerinde gelişen yırtıklara anal fissür adı verilmektedir. Bu yırtıklar, dışkılama sırasında yırtılır tarzda ya da küçük bir cam parçası çıkarır gibi şiddetli ağrı ve acıya neden olmaktadır. Bazen ağrıya küçük kanamalar da eşlik eder. Bu sıkıntılar nedeniyle dışkılama, hasta için adeta kabusa dönüşmektedir. Şiddetli ağrı, anal kanaldaki kas yapısında refleks bir kasılmaya yol açmaktadır. Kasılma olunca çatlak daha fazla yırtılmakta, bu durum da daha çok kasılmaya neden olarak bir kısır döngüyle sonuçlanmaktadır.” Akut çatlaklar kronikleşmeden önlem alınmalı “Kesin nedeni tam olarak ortaya konmuş olmasa da genellikle kabızlık, düzensiz dışkılama, nadiren ishal atakları ve altta yatabilen başka faktörler anal fissüre yol açabilmektedir. Bebekler dahil pek çok
bireyde zorlanmayla yüzeyel, geçici, akut çatlaklar oluşabilmektedir. Ancak bu tablonun uzaması veya yerleşmesi, daha derin, inatçı ve kronik anal fissürle sonuçlanmaktadır.” Tedavide hasta için en uygun yöntem seçilmeli “Anal fissürlerde tedavi stratejisi, fissürün özellikleri ve birtakım basınç ölçümleriyle kararlaştırılmalıdır. Bu kapsamda nitratlı kremler, botoks uygulaması ve cerrahi gibi yöntemlerden hasta için en etkili ve güvenli yöntem belirlenmelidir. Ameliyat kaçınılmaz olduğunda ise sfinkterotominin basınç ayarlı (spasmcontrolled veya pressure-controlled) yöntemle yapılması gerekir. Bu şekilde uygulandığında tedavi başarısızlığı riski ya da olası gaz kaçırma komplikasyonu ortadan kalkmaktadır.” Anal fissür iltihabi bağırsak hastalıklarının habercisi olabilir “Anal fissürlerin başarıyla tedavi edilmesi için, ilk etapta doğru tanı koyulması gerekmektedir. Tanının beraberinde hastalığının türünün sınıflandırılması ve olası ek rahatsızlıkların ayıklanması da önem taşımaktadır. Çünkü bazı hastalarda anal fissür buzdağının suyun üstünde görünen kısmı olabilmektedir. Bu sorun bazen iltihabi bağırsak hastalıkları, kadınlarda rektosel gibi daha önemli hastalıklara da işaret edebilmektedir. Akut fissürlerde ayrıntılı diyet önerileri, sıcak banyolar, gerekirse gliseriltrinitrat (GTN) krem uygulaması ile tedavi sağlanabilmektedir. Kronik anal fissürlerde GTN krem veya botoks enjeksiyonu ile uygun vakalarda ameliyatsız tedavi şansı da olabilmektedir. Bu hastalığın kronik vakalarının ameliyatsız tedavisinde botoks uygulaması önemli oranda başarı sağlayabilmektedir.”
Akut makat çatlaklarının kronikleşmemesi için alınması gereken önlemler Posadan zengin gıdalarla beslenilmelidir. Doğru porsiyonlarda salata, sebze, meyve ve zeytinyağı tüketilmelidir. Her gün düzenli ve rahat tuvalete gidebilmek için kabızlığa neden olan yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Kısa süreli olarak ağrı kesici pomadlar ve sıcak su banyoları yapılmalıdır. Gün içinde bol su içilmelidir. Makat bölgesi temizliğine çok önem verilmeli, sık sık duş alınmalıdır.
Ekim 2016
87
Sağlık
Kas - iskelet sistemi rahatsızlıklarında tamamlayıcı tedavi yöntemi: Osteopati yeniden kas-iskelet hareket koordinasyonu sağlamak suretiyle Osteopat rahatsızlıkları oluşturan nedenleri ortadan kaldırır” açıklamasında bulundu.
K
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Suat Dülger ve Osteopat Çağlar Türetken
as-iskelet sisteminin etkinliği üzerinde duran tamamlayıcı bir tıp metodu olan Osteopati, vücut dokularının fonksiyonlarını anatomi, fizyoloji, patoloji, nöroloji, beslenme fizyolojisi temelinde semptomdan çok sebebe yönelik tedavi eden çağdaş modern bir tedaviler sistemidir. Osteopatinin uygulama alanları ve yöntemine dair açıklamalarda bulunan Anadolu Sağlık Merkezi’nden Suat Dülger ve Osteopat Çağlar Türetken; “Osteopati elle uygulanan bir tamamlayıcı tedavi yöntemidir. Özellikle ağrılarda uygulanır; ağrının kaynağı tespit edilerek sorun giderilmeye çalışılır. Osteopat vücuttaki yumuşak dokularda gerginlik artışlarını ve ona bağlı eklem fonksiyon bozukluklarını tespit eder, rahatsız olan eklemi yeniden dengeleyerek iyileşmesini sağlar. Yani sadece semptomatik değil, sebebe yönelik tedavi eder. Ağrıya veya fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir işlevini engelleyen zinciri ortadan kaldırmak ve
88
Ekim 2016
Osteopati’nin kullanıldığı alanlar: • Omurga ve kas-iskelet sistemi hareket ve fonksiyon bozuklukları. • Omurga ve kemik eklem sisteminin akut ve kronik ağrı sendromları. • Omurga disk kaymaları. • Kuyruk sokumu problemleri,boyun bölgesi sinir hassasiyetleri,siyatik sinir ağrıları,bel fıtığına bağlı ağrılar. • Eklem sertliği ve dejenerasyonu. • Migren, gerilim tipi baş ağrıları. • Duruş bozuklukları • Ayaktan ameliyat sonrası rehabilitasyon. • Kaza sonrası ağrı sendromları. • Spastisite, serebral palsi (Beyin felci) gibi nöromüsküler problemler • Psikolojiye bağlı kas iskelet sistemi ağrıları, anksiyete, depresyon. • Kronik nörolojik hastalıklarda (Alzheimer hastalığı ve Multipl Skleroz) destekleyici amaçlı. • Uyku bozuklukları. • Sindirim sistemi, üriner sistem, ürogenital, solunum ve dolaşım sistemleri fonksiyonel bozuklukları. • İç organlar-kas iskelet sistemi fonksiyon bozukluklarına bağlı rahatsızlıklar. • Hamile kadınlarda ağrı sendromları. • Hormonal denge bozukluklarında destekleyici amaçlı.
Sağlık
Hamileler grip aşısı yaptırabilir mi? Bebeğe grip aşısı yapılamaz... “Bebeğin korunması çok önemlidir çünkü onlarda grip en ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Üstelik altıncı ayına kadar bebeklere grip aşısı yapılamaz. (Bu nedenle evdeki diğer aile bireyleri de aşılanmalıdır.) Ayrıca bir önceki yıl aşı yaptırmış olsanız bile her yıl yeni etkenler ortaya çıkacağından aşıyı yinelemelisiniz. Aşı ölü virüslerden elde edildiği için, gebeliğin hangi ayında olduğunuza bakmaksızın aşıyı yaptırmanızda sakınca yoktur.”
H
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen
avalar soğudu. Grip sezonu başlamak üzere. Özellikle hamilelerin bu dönemde çok dikkatli olması gerekiyor. Peki hamileler grip aşısı yaptırmalı mı? Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, hamilelerin aşıyla ilgili en çok merak ettiği sorularımızı cevapladı… Sizin ve bebeğinizin hayatını kurtarabilir! “Hamileler grip aşısı olabilir. Grip aşısı olmanız sadece güvenli değil, sizin ya da bebeğinizin hayatını kurtarabilir. Çünkü gebelik esnasında gribe yakalanırsanız, daha ciddi komplikasyonlara açık olursunuz. Bunlardan en çok endişe ettirecek olanı zatürredir ve hayati tehlike yaratabileceği gibi erken doğuma da sebep olabilir. Doğum sonrası lohusalık döneminde de benzer risklere maruz kalabilirsiniz. Gebelikte yaptırdığınız grip aşısı, doğumdan sonra da bebeğinizi bir süre korur. Gebelik esnasında sizden aldığı antikorlar onu doğum sonrasında da bir süre koruyacaktır.”
Ekim ayında aşınızı yaptırın! “Ekim ve Kasım ayı, grip mevsimi henüz başlamadığı için, aşı olmanız için en uygun aylardır. Çünkü grip mevsimi henüz başlamamıştır. Aşı yapıldıktan sonra vücudun bağışıklık kazanması için gereken süre yaklaşık 2 haftadır. Ancak uygun zamanı kaçırdıysanız bile aşınızı yaptırın çünkü grip sezonu Mayıs ayına kadar devam eder.” Bunları unutmayın… Hastaysanız, kırgınlık ve ateşiniz varsa aşı olmak için belirtilerin geçmesini bekleyin. - Daha önce aşı nedeniyle alerjik reaksiyonlar yaşadıysanız, aşı yaptırmayın. - Yumurtaya karşı alerjisi olanlar, aşı sonrası benzer sorunlar yaşayabilir. Bu yüzden bir süre yumurtadan kaçınmak gerekebilir.
Ekim 2016
89
AKTÜEL
Sağlık çalışanlarının %54’ü kesici-delici alet yaralanmalarına maruz kalıyor! Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu’nun hazırladığı anket çalışmasına göre tüm sağlık çalışanları risk altında ve her 2 sağlık çalışanından biri çalışma hayatı boyunca en az 1 kez kesici-delici alet yaralanması ile karşı karşıya kalıyor
H
asta ve sağlık çalışanı güvenliğinin önemine dikkat çekerek ulusal sağlık standartlarını daha iyi bir noktaya taşımak amacıyla çalışmalar yürüten Hasta ve Sağlık Çalışanı Güvenliği Platformu, sağlık çalışanlarının maruz kaldığı kesicidelici alet yaralanmaları hakkında güncel veriler elde etmek amacıyla bir anket çalışması gerçekleştirdi. 1050 sağlık çalışanının katıldığı anket çalışmasının sonuçları, Ankara’da gerçekleştirilen basın toplantısında, Platformu destekleyen derneklerden Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) ve Türk Hastane İnfeksiyonları ve Kontrolü Derneği’ni (HİDER) temsilen Platform Yöneticisi Prof. Dr. Serhat Ünal, Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’ni (TMC) temsilen T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kılıç, yine Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’ni temsilen Prof. Dr. Arzu Sayıner ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği’ni (KLİMUD) temsilen Dr. Neşe Göl’ün katılımıyla basın mensupları ile paylaşıldı. Acil Tıp Derneği, Acil Hemşireleri Derneği, Türk Biyokimya Derneği, Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği, Araştırmacı Tıp Teknolojileri Üreticileri Derneği gibi dernekler tarafından da desteklenen Hasta ve Sağlık
90
Ekim 2016
Çalışanı Güvenliği Platformu’nun anket çalışması Türkiye’deki sağlık çalışanlarının maruz kaldığı kesicidelici alet yaralanması rakamlarına ışık tutacak bir ön çalışma niteliğinde. Anketin sonuçlarına göre; sağlık çalışanlarının %54’ü çalışma hayatı boyunca mesleki uygulamalar sırasında en az 1 kez yaralanmaya maruz kalıyor. Sağlık çalışanlarının ve hastaların güvenliğini ciddi bir şekilde etkileyebilecek bu yaralanmaların ise sadece %20’sinin tamamı bildiriliyor. Yaralanmaya en çok maruz kalan meslek grubu hemşireler… Yine anket sonuçlarına göre; yüzde 61’lik bir çoğunlukla yaralanmaya en çok maruz kalan meslek grubu hemşireler olurken; en sık yaralanma nedeninin ise %42 ile enjektör iğnesi batması olduğu sonucu ortaya çıktı. Doktorların kesici-delici alet yaralanmalarına maruz kalma sıklığı ise yüzde 53. Anket; yaralanmaların bildirim sıklıklarına ve yaralanma sonrası test ve profilaksi (%20) sıklıklarına bakıldığında daha fazla eğitim, farkındalık ve raporlamaya ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Ayrıca yine anket çıktılarından çıkan sonuçlara göre; eğitimler tek başına yaralanmayı azaltmaya, tedbirlerin alınmasına ve raporlamaya etki etmiyor. Son olarak anket; sağlık çalışanlarının büyük bir bölümünün yaralanmaları ciddi oranlarda önleyebilecek güvenlik donanımlı tıbbi cihazlardan haberdar olsa da 10 çalışandan yalnızca 3’ünün bu cihazları kullanma imkânına sahip olduğunu ortaya koyuyor.
AKTÜEL
M
alpraktis davaları, hastanın tedavisi esnasında kendisine bakan hekimin hata, ihmal, bilgi ve beceri eksikliği nedeniyle veya tıbbi standartın altında kalan uygulaması nedeniyle zarara uğradığını iddia eden hasta tarafından, ilgili hekime karşı açılan ve sonucunda ilgili hekimin cezai, hukuki ve idari sorumluluğunu ile buna bağlı yaptırımları doğurabilen davalardır. Bu tip durumlara ilişkin olarak serbest, kamu veya özel sağlık kurumlarında çalışan tüm hekimlerin mesleki faaliyetleri esnasında oluşan hasta durumlarına ilişkin kendilerinden talep edilebilecek zararlara karşı “Tıbbi Kötü Uygulama İlişkin Mali Sorumluluk Sigortası” yaptırmaları 31.07.2010 tarihi itibari ile zorunlu hale getirilmiştir. Malpraktis uygulamalarında karşımıza kusur ve sorumluluk olarak iki önemli kavram ortaya çıkmaktadır. Ayrıca hekimin davranışı ile hastada oluşan zarar arasında bir sebep-sonuç ilişkisi oluşması ve bu oluşan illiyet bağının da hastanın malvarlığında veya şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen bir zarara sebep oluşturması gerekmektedir. Hasta tarafından oluştuğu iddia edilen maddi veya manevi zarar ile hekim kusuru arasında bir ilişki yok ise veya başka bir davranış ile bu ilişki kesilmişse; malpraktisten bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca bu tazminat taleplerinin vekalet akdine dayalı taleplerden olmalarından kaynaklı beş yıllık zamanaşımına tabi olduklarını da belirtmek önem arz etmektedir. Hukuki kapsamda dava dilekçesi hekime tebliğ edildiğinde, yasal yükümlülüklere ilişkin süreler de işlemeye başlar. Hasta tarafından aleyhinde tazminat davası açılan hekimin, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davaya kanuni cevap süresi iki haftadır. Hekim savunmasının yapıcı olabilmesi için çalışılan sağlık kurumunun tuttuğu tüm belge ve raporlara başvurulması gerekmekte olup, ayrıca sigorta şirketinin de bu raporlar ve ilgili hekimin verecek olduğu detaylı bir yazılı beyan ile de konuya ilişkin bilgilendirilmesi tavsiye edilmektedir. Adli Tıp Kurumu raporu malpraktis davalarında davanın seyrini etkileyecek en önemli donedir. Maddi tazminata hükmedilebilmesi için uğranılan maddi zararın somut olarak ispatı gerekmektedir. Uğranılan maddi zarar somut olarak ispat edilemiyorsa, maddi tazminata hükmedilmeyecektir. Ayrıca; manevi tazminat taleplerinde dikkat edilmesi gereken husus hastanın zenginleşme aracı olarak manevi tazminat istemiyor olması gerekmektedir. Bu sebeple manevi tazminata ilişkin yapılacak hekim savunmasında da
buna dikkat edilmesi ve davacının da sosyal ve ekonomik durumunun doğru bir şekilde araştırılması ve tespit edilmesi önem arz etmektedir. Hekim sorumluluğu sigortasına ilişkin olarak belirtmek gerekir ki, sigortalar geçmişe etkili koruma sağlamaktadır. Sözleşmenin yapıldığı tarihten on yıl geriye doğru bir koruma süresi öngörülmüştür. Ancak bu on yıllık süre hiç bir halde 30 Temmuz 2009’dan öncesini kapsamayacaktır. Sigortalının meslek etkinliğine son vermesi halinde yalnızca “son sigorta dönemi içindeki” etkinlikler için iki senelik ek bir sigorta koruması öngörülmüştür. Öte yandan; gerek ceza, gerek tazminat ve gerekse disiplin sorumluluğu konusunda; kamuda çalışan hekimler ile özel sektörde çalışan hekimler arasında hem yargı yetkisi, hem soruşturma ve kovuşturma usulü ve hem de sorumluluk açısından oldukça ciddi farklılıklar söz konusudur. Kamuda çalışan hekimlerinin sorumluluklarında davanın doğrudan muhatabı idare, yani Sağlık Bakanlığı’dır. Davanın kaybedilmesi halinde, idarenin (Sağlık Bakanlığı) kusur nispetince personel olarak çalıştırdığı doktora rücu hakkı bulunduğundan dava, ilgili sağlık personeline (doktor ve diğer sağlık personeli) ihbar edilmekte ve bu suretle doktorların davaya davalı idare yanında müdahil olarak katılması sağlanmaktadır. Süre tebliğden itibaren 30 gündür. Hastanın ayrıca savcılığa suç duyurusunda bulunması halinde savcılık tarafından konuya ilişkin inceleme başlatılmaktadır. Savcılığın incelemesi neticesinde, iddianame düzenlenerek ceza yargılaması süreci başlatılabilir. Ülkemizin zor koşullarında tüm yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında hareket eden hekimlerin, üstlendikleri sorumluluğun yükünü büyük bir oranda kendi mesleki sorumlulukları altında taşıdıkları bir gerçektir. Bu kapsamda hekimler, mesleklerinin doğası gereği çok önemli risk faktörleriyle de karşı karşıyadırlar. Hekimin söz konusu riskleri hastanın risk-fayda oranında minimize ederek hukuki ve cezai sorumlulukla karşılaşmaması için daha ayrıntılı bilgilendirilmesi ve hukuki açıdan çok daha güçlü şekilde desteklenmesi gerekmektir.
Ekim 2016
91
Av. Onur Alper
Mal Praktis davalarında hekim sorumluluğu
Sağlık
Türkiye’de 600.000 aile Alzheimer hastalığı ile mücadele ediyor! Dünyada 47 milyon Alzheimer hastası var. Bu rakamın 2030’da 76 milyon, 2050’de ise 135.5 milyon olması bekleniyor
T
ürkiye nüfusu içinde şu an toplam nüfusun %8,7’sini oluşturan 65 yaş üstü nüfus hızla artıyor. Buna karşın diğer yaş grupları bu hızda bir artış göstermiyor. Bu nedenle demans hastalarının sayısında hızlı bir artış izleniyor. Türkiye Alzheimer Derneği, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeniyle düzenlediği basın toplantısında Türkiye’de 600.000 ailenin bu hastalıkla mücadele ettiğini belirtti. Her 3 saniyede 1 kişi demans hastası oluyor Her 3 saniyede 1 kişinin demans hastası olduğunu ve bunların 3’te ikisinin Alzheimer’a yakalandığını vurgulayan Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu; “Türkiye Alzheimer Derneği olarak kuruluş amacımız, toplumun demans ve Alzheimer hakkındaki bilinç ve bilgisini artırmak, ayrıca hasta ve hasta yakınlarına destek vermektir. Uzun yıllardır Alzheimer’s Disease International’ın (ADI) ve Alzheimer Europe’ın (AE) üyesi olan derneğimiz, Alzheimer hastalarına destek olmak amaçlı faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürmektedir. Bu doğrultuda bu sene Konya Şubesi Gündüz Yaşam Evi’ni ve Mersin Şubesi Yatılı ve Gündüzlü Yaşam Evleri’ni açarak hasta ve hasta yakınlarına sunduğumuz desteği
92
Ekim 2016
artırdığımız için son derece mutluyuz.” Alzheimer kadınları daha çok etkiliyor Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu; “Elde edilen yeni verilere göre 65 yaşından sonra her 6 kadından 1’i Alzheimer hastası olurken, erkeklerde bu oran 11’de 1 olarak gözlenmekte. Mevcut hastaların 2/3’ü de maalesef kadın. 60 yaşından sonra bir kadının Alzheimer olma riski, kadınlarda çok korkulan meme kanseri olma riskinden 2 kat daha fazla. Bu konuda; hormonal ve biyolojik faktörler, yaşam süresi, iş alanları, eğitim düzeyi, kalp hastalıklarının görülme sıklığı, strese duyarlılık, sık depresyon ve uyku bozukluklarının etkili olabileceği öne sürülüyor.” Yaşlılıkta koku algısının azalması, demans ile ilişkili olabilir! Alzheimer tanısı konusunda gelinen son aşamalara değinen Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Barış Topçular; “Yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular, bilişsel bozukluk ve Alzheimer hastalığını saptamada koku tanıma testinin etkili olduğunu gösteriyor. Bu nedenle ileri yaşlarda kokuları tanıma ve ayırt etmede bozulmalar, Alzheimer hastalığının erken habercisi olabilir.
Sağlık
Araştırmalarda koku tanıma testi, bilişsel bozukluk ve demans tanısı için kullanılan iki biyolojik belirteç ile karşılaştırılmıştır. Bulgular bilişsel bozukluk ve demansı saptamada koku tanıma bozukluğunun, MR kullanarak ölçülen entorhinal korteks kalınlığı kadar, hatta daha da iyi bir belirteç olduğunu göstermiştir. Buna karşın koku testi beyinde amiloid plakları gösteren Amiloid PET kadar etkin bulunmamıştır. Ancak, PET incelemeleri koku tanıma testine kıyasla son derece maliyetli ve uygulanması zordur.” dedi. Tıbbın önündeki en önemli zorluk: Alzheimer… Tam aşılardan umut kesilmişken, yaşanan yeni gelişmelerde Alzheimer tedavisindeki tablonun bir kez daha değiştiğini belirten tedavi alanındaki gelişmeleri anlattığı konuşmasında; “1906 yılında Alzheimer hastalığını tarif eden Alman nöropsikiyatr Alois Alzheimer, hastalıkta beyinde amiloid plaklar ve nörofibriler yumaklar adı verilen istenmeyen birikimlerin olduğunu yazmıştı. Son 10-15 yıl ise beyinde biriken amiloid maddesini temizleyen aşı çalışmalarının heyecanı ile geçti. Tüm hararetine rağmen bu çalışmalar ya başarısız sonlanmış ya da çok sınırlı olarak etkili çıkmış ve bu stratejiden yavaş yavaş umut kesilmişti. Tam bu sırada geçtiğimiz haftalarda Nature dergisinde erken dönemdeki Alzheimer hastalarının beyninde biriken amiloid maddesini doz ile ilişkili olacak şekilde temizleyen “Aduconumab” adlı molekülün verileri yayınlandı. Bu verilere göre bu molekül diğer aşılar gibi beyinden amiloid maddesini temizliyor ama onlardan farklı olarak ilk defa hastalarda gidişatı da yavaşlatıyor. Bazı
yan etkiler izlense de bunların bu çalışmada kabul edilebilir yan etkiler olduğu söylenebilir. Önümüzdeki yıllarda bu molekülün ikinci aşama verilerini heyecanla bekleyeceğiz.” İfadelerini kullandı. Alzheimer hastalığı ve inflamasyon Alzheimer hastalığında beyin hücrelerinin ölümünün yanı sıra, çok erken evrelerden itibaren inflamasyonun da eşlik ettiğini belirten Doç. Dr. Başar Bilgiç, son dönemde Alzheimer hastalığı tedavisinde inflamasyonu azaltan ilaçların da denendiğini belirterek; “Şimdilik erken dönemdeki çalışmaları yapılan ve kanser hastalarında kullanılan bir sentetik kannaboid ve nadir görülen bir kansızlık nedeni olan orak hücreli anemi tedavisi için geliştirilen bir molekül Alzheimer hastalığında deneniyor. Bu yaklaşımın yararlı olup olmayacağını, bu moleküllerin hastalardaki kullanımı ile öğreneceğiz. Alzheimer hastalığında kandaki beyaz küre hücrelerini uyaran sargramostim isimli etken maddenin de etkili olabileceğine dair ön veriler mevcut. Bu ilacın etkinliği de hastalarda denenmekte ve bununla ilgili cevabı önümüzdeki yıllarda alacağız.” dedi.
Ekim 2016
93
AKTÜEL
Over kanseri birinci basamak tedavisinde MSB0010718C Faz III’e start verildi! Merck ve Pfizer, over kanserinde birinci basamakta MSB0010718C’nin değerlendirildiği Faz III çalışma ile daha önce tedavi uygulanmamış kadınlarda progresyonsuz sağkalım süresini uzatmayı amaçlıyor
M
erck ve Pfizer, daha önceden tedavi almamış lokal ileri veya metastatik evredeki (evre III ve IV) epitelyal over kanseri hastalarında, platin temelli kemoterapiye karşın MSB0010718C artı platin temelli kemoterapi kombinasyonu ve platin bazlı kemoterapi rejimi sonrası MSB0010718C idame tedavisinin etkililiğinin ve güvenliliğinin araştırıldığı JAVELIN Ovarian 100 Faz III çalışmasını duyurdu. JAVELIN Ovarian 100, bu agresif hastalığa yönelik olarak, birinci basamaktaki standart tedaviye bağışıklık kontrol noktası (checkpoint) inhibitörünün eklenmesini değerlendiren ilk Faz III çalışmadır. Merck Biopharma Global Klinik Geliştirme Başkanı Dr. Alise Reicin; “Devam etmekte olan önceki bir çalışmada MSB0010718C*, tekrarlayan veya tedaviye dirençli over kanseri hastalarında ümit verici tümör yanıt oranları gösterdi. Geçmişe bakıldığında over kanseri, düşük sağkalım oranlarına sahip ilerlemiş bir hastalık olarak bilinmektedir. MSB0010718C’nin bu hastalığın doğal seyrini değiştirebileceğini ve sağkalım oranını mevcut beş yıllık tahminin ötesine taşıyabileceğini ümit ediyoruz.” diye konuştu. JAVELIN Ovarian 100, daha önce tedavi görmemiş lokal ileri veya metastatik over kanseri (Evre III veya Evre IV) hastalarının dahil edildiği, açık etiketli,
94
Ekim 2016
uluslararası, çok merkezli, randomize (1:1:1) bir Faz III çalışmasıdır. Çalışma, tek başına uygulanan platin bazlı kemoterapiye karşılık MSB0010718C ve platin bazlı kemoterapinin beraber kullanıldığı ikili birinci basamak tedavinin potansiyel progresyonsuz sağkalım açısından üstünlüğünü değerlendirmek üzere tasarlanmıştır. Çalışmaya, eş zamanlı olarak MSB0010718C ve kemoterapi veya kemoterapi sonrası MSB0010718C veya tek başına kemoterapi alacak şekilde randomize edilecek yaklaşık 950 hasta alınması planlanmıştır. Pfizer Küresel Ürün Geliştirme Bölümünde Erken Gelişim, Translasyonel ve İmmüno-Onkoloji, Onkoloji Başkanı Dr. Chris Boshoff ise “Over kanseri hastalarının ilave tedavi seçeneklerine ihtiyacı var. Yumurtalık kanserinde MSB0010718C kullanımına yönelik başlatılan iki çalışmayla beraber, bu çalışmalardan sonuç elde etmeyi ve tedavisi zor olan bu kanserde çığır açmaya devam etmeyi umuyoruz.” dedi. Over kanserinde güçlü bir temel oluşturmayı hedefleyen bu işbirliği kapsamında, MSB0010718C’ye yönelik JAVELIN klinik gelişim programı; 15’ten fazla tümör türü için dahil edilmiş 2 bin 200 hastayı içeriyor.
AKTÜEL
Yedi yıllık mücadele sonunda GSK zatürre aşısının fiyatını düşürdü Uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), ilaç firması GlaxoSmithKline’ın (GSK) zatürre aşısının fiyatını aşağı çekme kararını memnuniyetle karşılarken Pfizer’den, GSK’nın attığı umut vadeden adımı örnek almasını talep etti
M
SF yaklaşık yedi yıldır zatürre aşısının tek üreticileri olan GSK ve Pfizer ile görüşmelerde bulunuyor, insani yardım kuruluşlarının ve gelişmekte olan ülkelerin zatürre aşısını uygun fiyatlarla temin edebilmesi için kapsamlı bir mücadele yürütüyordu. Bu nedenle GSK’nın zatürre aşısının fiyatını düşürmesi, MSF gibi tıbbi insani yardım kuruluşlarının ulaşabildiği zor durumdaki çocukların ölümcül hastalıklara karşı korunabilmesi açısından çok önemli bir adım olarak görülüyor. GSK’nın aldığı kararın Pfizer’e örnek olacağını umut ettiklerini söyleyen MSF Uluslararası Başkanı Joanne Liu, bir sonraki aşamada her iki firmanın da aşı fiyatlarını bu kez gelişmekte olan ülkeler için aşağı çekeceğine dair umutlu olduklarını belirtti. GSK’nın acil tıbbi yardıma ihtiyacı olan çocuklar için çok önemli bir girişimde bulunduğunu vurgulayan Liu, konuyla ilgili olarak şunları söyledi; “Çocukları ölümcül bir hastalık olan zatürreden koruyabilmek için dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren ekiplerimiz, GSK’nın fiyat indirimi sayesinde çalışmalarını artıracak ve daha fazla sayıda çocuğa
ulaşabilecek. Şimdi GSK’nın bu doğrultudaki çabalarını artırarak, kaynak sıkıntısı çektikleri için çocukları zatürreye karşı gerektiği gibi koruyamayan ve yüksek maliyeti nedeniyle PCV aşısını standart bağışıklama programlarına dahil edemeyen gelişmekte olan ülkeler için de aşı fiyatlarını aşağı çekmesini ümid ediyoruz.” Aşı fiyatları piyasadaki en ucuz aşıdan 20 kat fazla Dünya çapında çocuk ölümlerinin ardındaki en önemli ölümcül hastalıklar arasında başı çeken zatürre, her yıl yaklaşık 1 milyon çocuğun hayatını kaybetmesine neden oluyor. Aşıyla önlenebilen bu hastalığın ölümcül etkilerine sıklıkla tanık olan MSF’nin sağlık ekipleri, özellikle çatışmalardan ve doğal afetlerden etkilenen bölgelerdeki çocukların zatürre riskine daha açık olduğunu her fırsatta vurguluyor. Bugüne kadar hiçbir insani yardım kuruluşu (MSF dahil) zatürre aşılarını düşük fiyatlar üzerinden satın alamadı. Hatta MSF, bu yılın başında Yunanistan’daki mülteci çocukları aşılamak için Pfizer’a doz başına 60 euro (68.10 dolar) ödemek zorunda kaldı. Bu rakam, piyasadaki en düşük aşı fiyatının tam 20 katına eşdeğer. GSK zatürre aşısını doz başına 3.05 dolara düşürdü 19 Eylül’de aldığı kararla insani yardım kuruluşları için zatürre aşısının fiyatını çocuk başına 9 dolara (doz başına 3.05 dolara) düşüren GSK, çocukların hastalıktan korunması için yardım kuruluşlarının önündeki kritik engellerden birini kaldırmış oldu.
Ekim 2016
95
Bilim Teknik
Nobel Tıp Ödülü’nün sahibini Yoshinori Ohsumi oldu İsveç’in başkenti Stockholm’da bulunan Nobel Komitesi, 2016 Nobel Tıp Ödülü’nü Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’nin kazandığını duyurdu. Bilim insanı, hücre yapısıyla ilgili çalışmalarından dolayı bu ödüle layık görüldü. Ohsumi, yaklaşık 1 milyon dolar değerindeki ödülün de sahibi oldu. Geçen yıl ödül, parazitler ve sıtma konusunda araştırma yapan 3 bilim insanına verilmişti.İrlandalı bilim insanı William Campbell ve Japon araştırmacı Satoshi Omura parazitlerin yol açtığı hastalıkların tedavisi için geliştirdikleri ilaçtan dolayı Nobel’e layık görülmüştü. Çinli bilim insanı Youyou Tu da sıtma hastalığına karşı geliştirdiği ilaçla 2015 Nobel Tıp Ödülünün sahibi olmuştu.
Fobiler artık sanal gerçeklikle yenilecek Yenilikçi teknolojiler, sanal ve artırılmış gerçeklik, sağlık ve güvenlik sistemleri alanında faaliyet gösteren İdeasis firması, TÜBİTAK KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı tarafından desteklenen Basit Fobilerde Sanal Gerçeklik Teknolojisi Uygulamaları ile Tedaviye Yardımcı Araç Geliştirme Projesi kapsamında yürütülen çalışmaları ürüne dönüştürdü. Fobilerin tedavisinde uygulanan “maruz bırakma/alıştırma” yönteminden hareket edilen projede, kişinin korkusu olan duruma alıştırılması hedefleniyor. Bu yöntemde, kişi korktuğu durumla veya nesneyle/olayla yüzleşerek buna alışıyor ve zamanla daha az korkmaya veya hiç korkmamaya başlıyor.
Dünyanın en dayanıklı hayvanının sırrı çözüldü Sonuçları Nature Communications dergisinde yayımlanan ve Tokyo Üniversitesi’nden bir ekip tarafından yürütülen araştırmada, radyasyona, dondurucu soğuğa ve kaynatılmaya dayanan su ayısının, DNA yapısını battaniye gibi sararak koruyan bir protein keşfedildi. Profesör Takekazu Kunieda ve meslektaşlarının, “Dsup” adı verilen bu proteini üreten insan hücreleri geliştirdiği, niteliği değiştirilmiş insan hücrelerini radyasyona maruz bıraktığı ve Dsup proteininin, DNA’nın çok daha az zarar görmesini sağladığının gözlemlendiği kaydedildi. Bilim adamları, olağanüstü çevre koşullarında yaşayabilen bu organizmanın genlerinin, gelecekte yaşam türlerinin radyasyondan ve x ışınlarından korunması için kullanılabileceğini belirtiyor.
Hava kirliliğine neden olan zerrecikler beyne kadar ulaşabiliyor! Lancaster Üniversitesi’nde yapılan araştırma, kirliliğe neden olan zerreciklerin beyin dokusuna kadar ulaştığına dair bulguları gözler önüne serdi. Bilim dünyasında “şoke edici” olarak tanımlanan çalışma, hava kirliliğinin insan sağlığına etkilerini yeniden gündeme getirdi. Beyin dokusunda rastlanan demir oksit zerreciklerinin, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara neden olduğu sanılıyor. Çalışma, “Proceedings of the National Academy of Sciences” (PNAS) dergisinde yayımlandı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de yıl başında yayımladığı raporunda hava kirliliğinin her yıl üç milyon kişinin erken ölümüne yol açtığı uyarısında bulunmuştu.
Dirençli bakterilere karşı tıp dünyası çaresiz kalabilir Dünyada dirençli bakterilerin her yıl 700 bin kişinin ölümüne neden olduğu tahmin ediliyor. Bakterilerin tedavilere tamamen direnç geliştirilmesiyle tıp biliminin karanlık çağlara sürüklenebileceğinden kaygı duyuluyor. Bu sorun, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantılarında da gündemdeydi. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke, dirençli bakterilere karşı işbirliği kararı aldı. Dünya Sağlık Örgütü doktorlara, uygulanabilir bir önlem olarak, reçetelerinde antibiyotiğe daha az yer vermeleri tavsiyesinde bulunuyor.
96
Ekim 2016
history
AKTÜEL
Erken tanı laboratuvarı hayat kurtaracak Türkiye’nin mutasyon haritası çıkarılacak “Bireye Özgü Ailesel Kanser Sendromlarını Taramaya Yönelik İleri Düzey Genetik Analiz Laboratuvarı Projesi” ile önleyici tedavinin dışında başka kazanımlar da elde edilecek. Proje sayesinde elde edilen verilerle Türkiye’nin ‘mutasyon haritası’ çıkarılacak. Proje kapsamında, Ümraniye Eğitim Araştırma ve Göztepe Eğitim Araştırma Hastanelerine meme ve kolon kanseri sebebiyle başvuran bütün hastalar, GLAB tarama ağına dâhil ediliyor. Klinisyenler bu ağ üzerinden hastalarla iletişime geçiyor ve mevcut bilgilere göre hastaların profilleri inceleniyor.
K
olon ve meme kanseri vakalarında erken tanı için önemli bir girişim başlatıldı. ‘Genetik Dizilenme Testi’ uygulaması sayesinde kolon ve meme kanserinde yüksek risk taşıyan kişiler önceden belirlenebilecek. Erken tanı sayesinde kanserle mücadele tedavi ve başarı şansı yükselecek. Genetik Dizilenme Testi ile önleyici tedavi mümkün olacak İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi Genomik Laboratuvar’da yürütülen projede, genetik faktörler nedeniyle ortaya çıkan ve toplumda sıkça görülen kolon ve meme kanserine yakalananlar ve yakınları için ‘Genetik Dizilenme Testi’ uygulanacak. Test sonucunda söz konusu kanser türleri için yüksek risk taşıyan bireyler önceden belirlenebilecek. Böylece, erken tanı ve önleyici tedaviyle kişilerin kanseri yenmesi kolaylaşacak. Kritik genlere bakılıyor İTÜ GLAB’dan yapılan açıklamada; “Test sayesinde, halka kolon ve meme kanserinde önleyici tedavi sunabileceğiz. Çalışmalarımız kapsamında bugüne dek 4000 kanser hastasından kan alındı ve 300 hastanın ‘Genetik Dizilenme Testi’ tamamlandı. Test sürecinde, risk grubuna giren kişilerin bu hastalıklar yönünden kritik genlerine bakılıyor ve bu genlerin mutasyon durumunu inceleniyor” denildi.
98
Ekim 2016
AKTÜEL
Sağlık Hizmetleri Sektörü Turquality’den yararlanacak
Ekonomi Bakanlığı Serbest Bölgeler Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürü Uğur Öztürk
E
konomi Bakanlığı tarafından yürütülen 2023 Hizmet İhracatı Stratejisi Projesi kapsamında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Elektrik Elektronik ve Hizmet İhracatçıları Birliği (TET) çalışmalarını sürdürüyor. Bu amaçla 2023 Ulusal Hizmet İhracatı Strateji Belgesi oluşturulması için sektör paydaşlarının katıldığı bir dizi çalıştay başlatan TET, altıncısı olan “Sağlık Hizmetleri İhracat Stratejisi Çalıştayı”nı 5 Ekim’de gerçekleştirdi. Sağlık Hizmetleri Turquality Kapsamında Sağlık hizmetleri ihracatında hızlı büyüme için Turquality programından sağlık kurumlarının da yararlanacağını aynı zamanda farklı hizmet sektörlerinin de Turquality programına alınacağını belirten Ekonomi Bakanlığı Serbest Bölgeler Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürü Uğur Öztürk, sağlık hizmetleri ihracatında hedeflenen yıllık yüzde 25 büyümeyle 2023 hedeflerine ulaşılacağını belirtti. Dünya Sağlık Hizmetleri Ticareti 2015 itibari ile 100 milyar dolar Açılış konuşmalarını TET Başkan Yardımcısı Dr. Güven Uçkan’ın ve Ekonomi Bakanlığı Serbest Bölgeler
100
Ekim 2016
Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürü Uğur Öztürk’ün yaptığı Sağlık Hizmetleri İhracat Stratejisi Çalıştay programına sağlık ve hizmet sektöründen önemli isimler katıldı. Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de hızla büyüyen sağlık hizmet sektörünün potansiyelinin altını çizen TET Başkan Yardımcısı Dr. Güven Uçkan; “Sağlık hizmetleri tüm dünyada yükselen bir trend olarak hızla büyümeye devam ediyor. 2005 yılında dünya sağlık hizmetleri ticareti 50 milyar dolar seviyelerindeyken 2015 yılı itibariyle bu miktar yaklaşık 100 milyar dolara ulaşmıştır. Sağlık turizmi sektöründe büyük potansiyele sahip olan ülkemize 2005 yılında sağlık turizmi amacıyla gelen kişi sayısı 220 bin kişiyken 2015 yılında bu rakam 360 bin kişi düzeyine çıkmıştır. Değer olarak baktığımızda ise 2005 yılında sağlık hizmetlerinden 343 milyon dolar gelir elde edilirken 2015 yılında 640 milyon dolar seviyelerinde gelir elde edilmiştir. Sağlık Bakanlığımızın 2011 yılı strateji belgesine göre Sağlık Turizminde 2023 senesine gelindiğinde yılda 2 milyon hastaya hizmet verme hedefi belirlenmiş ve yıllık ortalama yüzde 25 büyüme oranıyla 2023 yılına gelindiğinde toplamda 20 milyar dolar gelir elde edilmesi öngörülüyor” dedi. Türkiye’nin GSMH’da hizmet sektörünün yüzde 60’lık paya sahip olduğunu vurgulayan Öztürk, kamu ve özel sektör işbirliği ile hizmet sektörünün gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasını hedeflediklerini ve bu amaç için devlet yardım programlarının uygulandığını söyledi.
Kongre
Avrupa Kongresi’ne Türkiye’den 400 hekim katıldı İngiltere’de ExCeL London Uluslararası Kongre Merkezi’nde 3-7 Eylül 2016 tarihleri arasında düzenlenen European Respiratory Society (ERS) 2016 Kongresi, dünyada göğüs hastalıkları alanında en büyük ve en seçkin platformlardan biri olarak kabul ediliyor
E
xCeL London Uluslararası Kongre Merkezi’nde düzenlenen 5 günlük kongre, dünyada göğüs hastalıkları alanında en büyük ve en seçkin platformlardan biri sayılıyor. Dünyanın değişik ülkelerinden yaklaşık 21 bin kişinin katıldığı kongrede göğüs hastalıkları ve solunum yolları sorunları alanında tıbbın en yeni metotları konuşuldu. Birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye’den de Türk Toraks Derneği, kongre merkezinde bir stant açarak katılımcıları bilgilendirdi. World Village içerisindeki Türk Toraks Derneği standını ziyaret eden Londra Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri S. Aytuğ Göksu da dernek yöneticileriyle bir süre sohbet etti, Türk
102
Ekim 2016
Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu ile Londra’da yaşayan Türk yurttaşları ile ilgili olarak bilgi alışverişinde bulundu. Kongre hakkında bilgi veren Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu, Kongreye Türkiye’den çok sayıda katılım olmasının kendilerini onurlandırdığını söyledi. Prof. Dr. Kalyoncu; “Türkiye’den 22 hekim oturum başkanı, 10 hekim de konuşmacı olarak kongreye katkı verdi. Türkiye’den 126’sı tematik poster, 57’si tartışmalı poster ve 9’u da sözel sunum olmak üzere toplam 192 bildiri bilimsel programda yer aldı. Türkiye, bildiri sayısında kongrede ikinci sırada yer aldı” dedi.
Kongre
14. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Günleri Sempozyumu İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün düzenlediği 14. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Günleri Sempozyumu’nda bu yıl onkolojide immunoterapi, nanoteknoloji, yeni moleküler teknolojik yaklaşımlar ve onkolojik çalışmalarda kullanılan istatistiksel kavram ve yöntemleri tartışarak detaylı bir şekilde ele alınacak. 7. Onkoloji Enstitüsü Çalıştayı” da sempozyum kapsamında 23 – 24 Aralık 2016 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nde ele alınacak.
VII. Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi
Her 2 yılda bir düzenlenen Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi’nin VII. si bu yıl 24-27 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya Sueno Otel‘de yapılacak. Türk Akciğer Kanser Derneği (TAKD) ve Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) tarafından ortaklaşa düzenlenen bu kongrede, daha önceki yıllarda olduğu gibi, yine büyük bir katılımla bilimsel açıdan zengin bir etkinlik gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Kongrenin bu yılki teması “Bildiklerimiz ve yapaBildiklerimiz” olarak belirlendi. Bu amaçla, kongre boyunca erken tanıdan başlayarak tüm evrelerde akciğer kanserlerine yaklaşımlarda güncel ve yeni bilgiler edinileceği gibi bu bilgilerin ne kadarını günlük uygulamalara aktarabileceği de tartışacak.
İstanbul Bilim Üniversitesi 8. Onkoloji Günleri
İstanbul Bilim Üniversitesinin gelenekselleşmiş Onkoloji Günleri Toplantı’larının sekizincisi bu yıl 18-20 Kasım’da Abant’ da yapılacak. Bugüne değin farklı sistem kanserlerinin incelendiği ve son gelişmelerin gözden geçirildiği kongrede bu yıl Prostat ve Böbrek Kanseri tartışılacak. Onkoloji ve Üroloji alanında eğitim almakta olan hekimler, uzmanlar ve genç akademisyenlerin katılacağı onkoloji günleri bilimsel ve çağdaş konularıyla sağlık sektörünü bir araya getirmeye hazırlanıyor.
104
Ekim 2016
Uluslararası Katılımlı
II.Tıbbi Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi 8-10 Aralık 2016
SUSESİ LUXURY RESORT BELEK / ANTALYA
SAĞLIK YÖNETİMİNDE BÜYÜK BULUŞMA Satınalma, finans, bilgi işlem ve üst düzey yöneticilerle, sektöre ürün ve hizmet sağlayıcılar, etkin ve sürdürülebilir kaynak yönetimi için bir araya geliyor...
www.tibbitedarikkongresi.org
Tüm sağlık yöneticileri davetlidir
AKTÜEL
Hematologlar Kordon Kanı İçin Buluştu Avrupa’nın en güçlü Aile Biyobankası FamiCord Group’un Türkiye’deki iş ortağı Yaşam Kordon Kanı Bankası ve Türk Pediatrik Hemotoloji Derneği iş birliğiyle Kordon Kanı konulu bir sempozyum gerçekleştirildi. İzmir’de düzenlenen toplantıya katılan FamiCord Group Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Tomasz Baran, Türkiye’de yılda 6 bin seviyelerinde olan kordon kanı saklama oranını yılda 10 bin seviyelerine yükselmesini amaçladıklarını, Yaşam Bankası olarak bu alandaki tüm bilinçlendirme eğitimlerine destek verdiklerini ifade etti. Kordon Kanı konusunda sadece Avrupa’da değil tüm dünyada bilincin arttığını belirten Tomasz Baran, “Göbek Kordonu yalnızca hastalıkların tedavisinde değil, gelecekte çok farklı gelişmelerin kaynağı olmak adına da çok değerli. Bu saf kök hücre kaynağı sadece doğum anında alınabildiği için ailelerin bu konuda bilinçli olması ve doğacak kordon kanını ve kordon dokusunu saklayıp saklamama konusunda karar
vermesi çok önemli ” dedi. Tomasz Baran, Türkiye’de yılda 6 bin seviyelerinde olan kordon kanı saklama oranını yılda 10 bin seviyelerine yükselmesini amaçladıklarını, Yaşam Bankası olarak bu alandaki tüm bilinçlendirme eğitimlerine destek verdiklerini belirtti.
“Güçlü kızlar, güçlü yarınlar” diyenler Dünya Kız Çocukları Günü Konferansı’nda buluştu Konferansı, Türkiye ve dünyadan önde gelen isimlerin katılımı ve katkılarıyla kız çocuklarının güçlenmesi
konusunun tartışıldığı bir platforma dönüştü. Konferans, Kadın Hakları ve Temsili konusunda 40’ın üzerinde
ülkede yaptığı çalışmalarla tanınan İngiliz gazeteci Lesley Abdela, CNN International’da kadın hakları üzerine yaptığı programlarla dikkati çeken Becky Anderson, ailelerin ve toplulukların güçlendirilmesine yönelik ulusal ve uluslararası alanda söz sahibi olan Harvard Graduate
School of Education eski yardımcı dekanı Richard Rowe,
uğradığı asit saldırısıyla kadına yönelik şiddetin küresel
106
Kız çocuklarına karşı ayrımcılığın önlenmesi amacıyla her
anlamda önemli bir sembolü olan Monica Singh, cinsel
gerçekleşen konferans, Türkiye’de kız çocuklarının eğitim
Child Network’un kurucusu Zimbabveli cinsiyet aktivisti
hayatında yarattığı farkı ortaya koymayı hedefliyor.
şarkısıyla tanınan UN Women Gençlik Şampiyonu Tennille
çekmek amacıyla düzenlenen Dünya Kız Çocukları Günü
aktör Murat Yıldırım gibi öne çıkan konukları ağırladı.
yıl 11 Ekim’de kutlanan ‘Dünya Kız Çocukları Günü’nde
istismara maruz kalan Zimbabveli gençler için çalışan Girl
konusunda yaşadığı sorunları ve eğitimin kız çocuklarının
Betty Makoni, cinsiyet eşitliği üzerine yazdığı “I’m a Girl”
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve eğitimin önemine dikkat
Amor, UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi Tuba Büyüküstün,
Ekim 2016
Kongre
Türkiye Hematolojik kanser tedavisinde dünya ile yarışıyor! Hematolojik Onkoloji Derneği tarafından 3’ncüsü düzenlenen, Hematolojik Onkoloji Kongresi, 21-25 Eylül tarihleri arasında K.K.T.C.‘de yapıldı. Kongre’de lenf bezi, kan ve kemik iliği kanseri gibi hematolojik kanserlerdeki son gelişmeler, alanında uzman bilim adamları tarafından tartışıldı
T
ürkiye’nin alanında uzman ve saygın hematologlarını bir araya getiren 3. Hematolojik Onkoloji Kongresi, 21-25 Eylül tarihleri arasında K.K.T.C. Acapulco Hotel ve Kongre Merkezi’nde yapıldı. Türkiye genelinden yaklaşık 450 bilim insanının katılımı ile gerçekleşen Kongre’de ayrıca Hematoloji Üniversitesi kapsamında lösemiye dönüşme ihtimali olan kemik iliği bozukluklarını ele alan Miyeloproliferatif Hastalıklar Fakültesi, ana sempozyum içerisinde de “Hayata Tutunma Öyküleri” Yarışma Oturumu ve Ödül Töreni yapıldı. Kansere rağmen uzun ve kaliteli yaşamın sırrı 3. Hematolojik Onkoloji Kongresi’nde masaya yatırıldı! Basın toplantısında kongre bilimsel içeriği ve etkinlikleri hakkında bilgi veren Hematolojik Onkoloji Derneği Kurucu Başkanı ve Dünya Aferez Birliği Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş; “Kanla ilgili kanser türlerine odaklanan hematolojik onkoloji alanında; özellikle lenfoma, myeloma ve lösemi gibi lenf bezi,
108
Ekim 2016
kan ve kemik iliği kanserlerinde hedef tedaviler ve immünoterapi çalışmaları artarak devam ediyor. Bunun dışında kişilerin kanser tedavisi sonrası iyilik hali elde edildikten sonra kendisinden alınan kök hücrelerin dondurulup saklanması ve yüksek doz kemoterapi gördükten sonra bu kök hücrelerin kişiye geri verilmesi olarak tanımlanabilecek otolog kök hücre nakli ve amacı bağışıklık sistemini uyarmak olan immünmodulatuar ajanların otolog kök hücre nakli sonrası “idame tedavi”de kullanımı kongrede tartışıldı. Tümör aşısı gelecek vadediyor, buna şüphe yok ama her derde deva değil. Seçilmiş hastalarda klinik çalışmalar çerçevesinde yürütülmeli ama umut tacirliği yapılmamalı, hastalara doğru mesajlar verilmeli. Ön araştırma sonuçlarına göre hastalarda rutin kullanıma dair veriler bulunmuyor. Zamana ihtiyaç var, beklemek lazım” dedi.
Kanserin çağın hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Fevzi Altuntaş; “ Kanser, tüm dünyada kalp-damar hastalıklarından sonra 2. ölüm nedeni. Ancak, son 10 yılda kanser gelişim süreci hakkında müthiş bir bilgi birikimine sahip olmayı başardık.
AKTÜEL
Hematolojik kanserlerin yönetimi konusunda kesinlikle gelişmiş dünya ülkelerini yakaladık ve gelecek planlarımızda Türk Hematoloji bilimini bir üst basamağa taşımak ve innovatif yapıya kavuşturmak en önemli hedefimiz” ifadelerini kullandı. İmmünoterapi sayesinde kanser hastalığı da şeker ve hipertansiyon gibi kronik ve tedavi edilebilir bir hastalık olacak… Prof. Dr. Çağırgan; “Günümüzde büyük ilerleme kaydeden hedefe yönelik tedavi immünoterapi sayesinde kanser hastalığının şeker veya hipertansiyon gibi kronik tedavi edilebilir bir hastalık haline dönüştürmesi çok yakın bir gelecekte mümkün olacak. İmmünoterapi hastalara, hasta yakınlarına ve biz hekimlere umut olmaya devam ediyor. Özellikle myeloma, lenfoma ve lösemilerde umut vaat eden sonuçlar alınmakta. Ancak, maliyet önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Ülke sağlık sistemleri göreceli olarak gözlenme sıklığı yüksek olan hematolojik kanserlerin tedavisinde bu ajanların rutin kullanımının yükünü hissedeceklerdir. Yüksek gelirli ülkeler ilaç maliyetinde indirim için pazarlık etme yolları ararlarken, bizim gibi orta gelirli ülkeler maliyeti yüksek bulacaklardır. Ama inanıyorum ki sağlık sistemimiz bu sorunu aşmanın yolunu mutlaka bulacaktır” dedi. Multiple Myeloma’da yeni standart tedavi, ölüm riskini yüzde 61 oranında azaltıyor… Hematolojik Onkoloji Derneği II. Başkanı Prof. Dr. Sevgi Kalayoğlu Beşışık; “Bir çeşit kan kanseri tipi olan multiple myeloma tedavisinde son 10 yılda önemli gelişmeler oldu. Tümörün üzerindeki molekülü tanıyan bir ilaç olan Daratumumab‘ın kullanıldığı çalışma sonuçlarına göre tedaviye yanıt oranlarının iki kat arttığı bildirilmiştir.
110
Ekim 2016
İlacın hastalığın ilerlemesini ve hastalığa bağlı ölüm riskini yüzde 61 oranında azalttığı yayınlanmıştır. Bir diğer önemli gelişme ise kök hücre nakli sonrası hastalık yönünde tedavinin sürdürülmesi ve bu amaca yönelik verilen lenalidomid idame tedavisi ile sağ kalımı uzatması olmuştur. Nitekim ortanca 80 ay süreli izlem sürecinde ölüm riskinde yüzde 26 azalma ve ortanca tahmini sağkalımda 2.5 yıl artış gözlenmiştir. Ancak kendi kök hücreleri ile yapılan nakil tipi otolog kök hücre naklinin halen myeloma tedavisinde mutlaka yer alması gereken bir tedavi olarak kaldığı belirlenmiştir” dedi. Ülkemizde son 15 yılda kök hücre nakli sayısı Avrupa’ya göre 10 kattan fazla arttı… Toplantıda, ülkemizin Ulusal Kemik İliği Bankası TÜRKÖK’ün kurulmasının kök hücre naklinde yarattığı büyük etkiye dikkat çeken Doç. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz; “2015 yılında 24’ü pediatrik ve 53’ü erişkin olmak üzere toplam 77 merkezde 3.593 kök hücre nakli gerçekleştirildi. Son 15 yılda Avrupa’daki nakil sayısı yüzde 80 artarken, ülkemizdeki artış yüzde 860 ile 10 kattan fazla oldu. TÜRKÖK Projesi öncesinde ülkemizin 2 merkezine kayıtlı kök hücre vericisi havuzu 20.000’di ve 2015 yılında bu merkezlerden Türk hastalara gerçekleşen nakil sayısı 6’ydı. Nisan 2015’te TÜRKÖK kuruldu. Temmuz 2016 sonu itibariyle 16 ayda donör havuzu 127’bine ulaştı. Bu sürede TÜRKÖK havuzundan Türk hastalara 127 nakil yapıldı. TÜRKÖK’te, taramadan nakile geçen süre 100 gün iken, yurtdışı bankalarında bu süre 200 gün yani 2 katı. TÜRKÖK bekleme süresini yüzde 50 azalttı. Ayrıca yurtdışı kemik iliği bankalarından yararlanmanın maliyeti 35 bin Avro iken, TÜRKÖK bu maliyeti 7 kat azaltarak 5 bine düşürdü” dedi.