İMTİYAZ SAHİBİ İstmag Magazin Gazetecilik İç ve Diş Tic. Ltd. Şti. adına H. FERRUH IŞIK GENEL MÜDÜR MEHMET SÖZTUTAN mehmet.soztutan@img.com.tr EDİTÖR GÖKÇE PAZARLIKLI gökce.pazarlikli@img.com.tr REKLAM KOORDİNATÖRÜ AHMET ERASLAN ahmet.eraslan@img.com.tr
Editörden
Çocuklarınız; sizin çocuklarınız değil! Çocuğu olanlar bilir; anne ve baba her zaman çocuğu için en iyisini ve en doğrusunu istemekle kalmaz, çocuğunun da en iyisi ve en doğrusu olması için durmadan çabalar… Hamilelikten itibaren anne baba olmanın verdiği sorumlulukla beraber kişisel gelişim kitapları, çocuk bakımı, beslenmesi, psikolojisi kitapları; eğitici TV programları, dergiler, bilimsel yayınlar, videolar, internette bulduğumuz her türlü bilgiyle hızlı bir araştırma ve geliştirme evresine gireriz. Ve o evre hiç bitmez!.. Beslenmesi, sağlığı, zekâ gelişimi, kas ve kemik gelişimi, öğrenmesi gerekenler, ahlaki gelişimi, sosyal gelişimi, dil ve iletişim becerileri derken onu geliştirmek uğruna biz bilgiyle dolarız. Dolarız ama uygulamada ne derece başarılı olabiliriz orası tartışılır. Buraya kadar her şey çok güzel ancak; bu çabalar kişisel egolar, takıntılar, zaaflar, kompleksler ve toplumun bizi zorladığı ebeveyn yarışıyla harmanlanınca; bazı ailelerde ipler kopar, ölçü şaşar. Çocuklar yarış atı, aileler ise birer yarış bağımlısı olur çıkarlar. Çocuklarının özellikleri, ilgi alanları, karakteri, yapısı, istekleri gözlerinden kaçar. Tek gördükleri birincilik kürsüsüdür. İşte zaaflarımızın tuzağına düşmeden, çocuğumuzu ve özelliklerini iyi tanıyarak, onu dinleyerek, ne istediğini anlamaya çalışarak eğitirsek; gerçekten sevdiği dala yönelecek, ona göre meslek seçecek, kendi hayatını yönlendirecektir. İnsan sadece sevdiği şeyi yaparken mutlu olur. Bırakın istediği mesleği seçsin, yolunu kendi çizsin; siz sadece ona uygun önerilerde bulunun, özelliklerini geliştirmesine yardımcı olun, potansiyelini görün ve destekleyin. Bunları neden mi anlattım? Beni çok etkileyen genç bir bilim insanı, kendi deyimiyle bilim emekçisi; Canan Dağdeviren ile yaptığım röportaj beni derinden etkiledi. Bilim dünyasının alkışladığı bu pırıl pırıl genç kız otuz yaşına basmadan iki önemli medikal cihaz geliştirerek, tarihe adını yazdırdı. “Çalışmaları dünyanın takip ettiği bu pırıl pırıl insanın annesi ve babası olmak nasıl bir duygudur?” diye düşünmeden edemedim. Acaba neler yapmışlardı da böylesine başarılı bir evlat yetiştirmişlerdi? İşte bu soruların cevabı bu ayki röportajımızda… Tüm aileler bu röportajı okumalı ve çocuklarının ilgi alanlarına, tercihlerine saygı göstermeliler. Çünkü; Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever. Halil Cibran gökce.pazarlikli@img.com.tr
GRAFİK TASARIM Tayfun AYDIN tayfun.aydin@img.com.tr SORUMLU MÜDÜR CÜNEYT AKTÜRK cuneyt.akturk@img.com.tr KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ EBRU PEKEL ebru.pekel@img.com.tr DIŞ İLİŞKİLER HAKAN KURT hakan.kurt@ihlasfuar.com MUHASEBE FİNANS MUSTAFA AKTAŞ muhasebe@img.com.tr ABONE İSMAİL ÖZÇELİK ismail.özcelik@img.com.tr
Printing Matsis Matbaa Hizmetleri San. Tic. Ltd Şti Tevfikbey Mahallesi Dr. Ali Demir Cad. No:51 34290 Sefaköy -İstanbul/TURKEY Tel: 0 212 624 21 11 selman@matbasistemleri.com www.matbasistemleri.com
ADRES Evren Mah. Bahar Cad. Polat İş Merkezi B-Blok - No:1 Kat:4 Güneşli - Bağcılar - İstanbul Tel.:+90.212 604 50 50 Faks:+90.212 604 50 51 www.medikalteknik.com.tr e-mail: info@medikalteknik.com.tr İMG - Medikal Teknik Dergisinde yer alan makalelerdeki fikirler yazarlarına aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu reklam verene aittir. İMG - Medikal Teknik Dergisi’nin bütün yayın haklarıİstmag Magazin Gazetecilik İç Ve Diş Tic. Ltd. ’ye aittir. Yazılar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. aygın süreli bir yayın olan Medikal Teknik Dergisi ayda bir yayınlanır.
Bilim
Güncel
Etkinlik Sağlıklı Yaşam
ındex
Hastane
Ağrı tedavisinde yeni umut Wellcome Image Awards 2015 Winners
Sık seyahat edenler dikkat! Üniversite tercihlerinde sağlıkla ilgili alanlar öne çıkıyor
TÜRKRAD2015 Ekim’de Antalya’da düzenlenecek “Prenatal tanının en önemli aracı ultrasondur” Sağlık turizminde popüleriz Fıtık eden teknoloji Sismik İzolatör Teknolojisi Cerrahi operasyonlar simülasyon ortamına aktarılacak.
ACTO ........................ ÖN KAPAK
HAKER MEDİKAL.............. 45- 61
MULTİKAN........................ 73-77
ABONE FORMU ....................112
HIGHTEX............................... 99
OTAMED................................ 11
ACTO GMBH ..........................83
İHLAS ARMUTLU TATİL KÖYÜ. 111
OTAMED.............................. 2-3
AKTİF KİMYA......................... 89
İHLAS KOLEJİ.................. 95-109
PRESTİJ........................... 66-67
ANESMED.............. ÖN KAPAK İÇİ
İHLAS PAZARLAMA............... 107
SAUDI LAB EXPO.................... 97
ANESMED............................... 1
İHLAS VAKFI......................... 93
SCA HİJYEN........................... 17
AYDERSAN....................... 47- 63
İNKJET MAGAZINE................. 91
SELPAK................... ARKA KAPAK
DOPA................................... 15
İSTEM.................................. 23
SLEEP WELL......................... 101
EARNET............. ARKA KAPAK İÇİ
KURUMSAL AMBALAJ............ 103
TARTI................................... 51
EMS......................................19
LAMİNANT OFİS..................... 81
TRİMPEKS.................... 39-42-43
FOMY (SEBAT KİMYA)............. 65
MEDİKAL TEKNİK................... 79
TURKUAZ.............................. 57
FORTİS ORTOPEDİ.................. 27
MEDİKAR.............................. 49
TÜRKİYE HASTANESİ.............. 59
FTS TURİZM..................... 55-71
MERCEDES.............................. 9
UZTECH................................ 13
GAZİ KİMYA.......................... 29
MES MEDİKAL........................ 33
VARİTEKS............................ 4-5
GAZİ LABORATUVAR............... 31
MES MEDİKAL........................ 35
VOLİ TURİZM....................... 105
Hastane
Dev sağlık yatırımları devam ediyor Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampüsü uluslararası proje finansman anlaşması imza törenine katıldı.
D
ünyanın en büyük hastane yatırımları arasında 3 bin 566 yatak sayısı ile dünyanın en büyük hastane yatırımları arasında gösterilen Etlik Entegre Sağlık Kampüsü proje finansman imza törenine Bakan Müezzinoğlu’nun yanı sıra, yatırımcı şirket Ankara Etlik Sağlık Yatırım Aş Ceo’su ve Türkerler Holding Yönetim Kurulu üyesi Serhat İnanç, Astaldi Türkiye Müdürü Tommasa Sabato ve çok sayıda davetli katıldı. Törende konuşan Bakan Müezzinoğlu, Türkiye’nin çok daha önemli başarılara ve 2023 vizyonuyla ilgili hedeflerine kararlı şekilde yürüyeceğini kaydetti. “876 milyon Euro ‘luk bir finansmana imza atıldı” Türkiye’nin son bir buçuk yılda atlattığı üç kritik seçime dikkat çeken Bakan Müezzinoğlu, “Bugün geldiğimiz noktada yaklaşık 876 milyon Euro’luk bir finansmana imza atıldı. Son 1 buçuk yıldır üç seçimi atlattığı süreçte Türkiye ve bu gibi yatırımlar, yaklaşık 900 milyon Euro’luk bir finansmanı dünya finansörleri güvenilir bulup da Türkiye’de bu imzayı atabiliyorlarsa, Türkiye’nin yönetimde yakaladığı istikrarın bir başarısıdır. Hemen bölgemizde, komşularımız bir miktar
8
Temmuz 2015
borçlarını ödemek için finansman bulabilmek için aylardır ne durumda olduğunu ve hala imza atmakta bir miktar devleti yönetebilme adına finansman bulmakta zorlandığı bir noktada Türkiye bu gün 18 yıl vadeli ve milyar Euro’luk burada bu koşullarda imza altına alınabiliyorsa Türkiye’nin gerek ekonomisi gerekse yönetimindeki istikrarın yakaladığı bir başarıdır” şeklinde konuştu. Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz 10-15 yıl öncesi koşullarda Türkiye’nin bu tür koşullarda yaşadığı soru işaretlerinin
ve yaşadığı faiz yükselmeleri, enflasyon ve geleceğe ait umut kaygılarının bu gün hiç olmadığını her halükarda güvenilir bir yolculukla ilgili Türkiye’nin yol haritasının belli olduğunu gören bir anlayışı burada görüyoruz. Çünkü paranın aradığı en önemli kriter güven kriteridir. Bu güven kriterinin Türkiye’de bugünkü koşullarda bile sağlıklı bir şekilde devam ediyor olması Türkiye’nin sandık iradesin, demokrasinin geldiği nokta adına da önemli bir başarıdır. İnanıyorum ki Türkiye çizdiği istikrarlı yönetim anlayışı ile çok daha önemli başarılara ve 2023 vizyonu ile ilgili hedeflerine yürüyecektir.”
Yatırım
Dünyada bir ilk! Hacettepe Üniversitesi’nde cerrahi operasyonlar simülasyon ortamına aktarılacak.
Doç. Dr. Emre Huri
H
acettepe Üniversitesi Teknokent’te kurulacak olan “Sanal Tıp Sağlık Eğitim Merkezi” üniversite - sanayi işbirliği ile, tıp eğitimini dijital ortama taşıyacak. Hacettepe Üniversitesi İleri Düzey Sağlık Teknolojileri Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Emre Huri, iki yıl önce kurdukları Uluslararası Sağlık Eğitim Merkezi’ni bilgi teknolojileri ile çok daha ileri seviyelere taşımayı hedeflediklerini söyledi. Sanal Tıp Fakülteleri kurulacak Mevcut tıp bilgi birikiminin tamamını zaman içerisinde dijital ortama aktarmayı hedeflediklerini vurgulayan Huri, “İleride bir sanal tıp fakültesi ya da sanal hastane gibi dijital bir ortam yaratmayı amaçlıyoruz. Pilot olmak için kursları bitirmeniz yetmiyor, aynı zamanda aylarca süren simülasyon eğitimlerine katılmanız gerekiyor. Pilot adayları havada motor durmasından yangına kadar birçok senaryoya karşı eğitiliyor. Pilotlara benzer şekilde biz de tıp alanında yaptığımız tüm eğitim çalışmalarını adım adım simülasyon modellerine dönüştüreceğiz. Sanal gerçeklik projesi tamamlandığında
10
Temmuz 2015
3D gözlüklerle örneğin eğitim alan kişiler bir arada, sanal kadavra veya hasta modelinde cerrahi işlemleri yapabilecek.”dedi. Teknokent’te “Hacettepe Kadavra Eğitim Masası” (HAKEM) geliştirildi Huri, merkez kapsamında tıp öğrencilerini ve tüm sağlık profesyonellerini daha iyi eğitmek ve medikal cihazları daha efektif hale getirmek için çalıştıklarını anlattı. Sadece sanal değil gerçek anlamda da projeler ürettiklerini dile getiren Huri, şöyle konuştu:
“Bu kapsamda yine dünyada ilk defa Hacettepe Teknokent bünyesinde TÜBİTAK 1507 kapsamında yapılan bir projeyle x-ray gibi ışınlarıyla çalışılmaya olanak veren kadavra masası ürettik ve patent başvurusunu yaptık.” Tıp üzerine çalışan bir üniversitede araştırma ve hasta bakımı gibi konu başlıkları alanında eğitimin şart olduğunu ifade eden Huri, geliştirdikleri kadavra masasına “Hacettepe Kadavra Eğitim Masası” (HAKEM) adı verileceğini sözlerine ekledi.
AKTÜEL
Türkiye organ naklinde lider! Türkiye’nin son 10 yılda organ naklinde yakalamış olduğu uluslararası başarı, yurt dışında da birçok organizasyona öncülük yapmasına sebep oluyor.
2
014 yılı sonu itibariyle Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış 136 organ nakli merkezinde; 69 böbrek, 41 karaciğer, 14 kalp, 6 akciğer, 6 pankreas ve 37 adet de göz bankası merkezi bulunması sağlık alanında gelişmekte olan çok sayıda ülkenin Türkiye’yi model olarak almasına sebep oluyor. International Transplant Network (ITN) 2. toplantısına Güney ve Orta Afrika ülkelerinin yanı sıra 10 farklı ülkeden Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve organ nakli profesyonelleri de katıldı. Toplantıda proje sahibi olarak Organ Nakli Koordinatörleri Derneği (ONKOD) Başkanı Dr. Melih Azap açılış konuşmasında katılımcı ülkelere proje hakkında bilgi verdi. Toplantıda Türkiye’de sadece 2014 yılında 2 bin 924 böbrek, bin 212 karaciğer, 78 kalp, 33 akciğer, 10 pankreas ve 3 bin 592 kornea olmak üzere 8 bine yakın organ ve doku nakli yapıldığı açıklandı. Birçok Avrupa ülkesinin toplamından daha fazla sayıda böbrek ve karaciğer naklinin yüksek sağ kalım
12
Temmuz 2015
oranlarıyla ve çok daha başarılı sonuçlarla yapıldığı vurgulandı. Türkiye’nin koordinasyonu ile yapılan projenin amacı; katılımcı ülkeleri organ, doku, hücre bağışı ve nakli alanlarını, bilimsel etkinlikler, sağlık personeli eğitimi, toplumsal farkındalık, yasal düzenlemeler ve bilgi değişimi zemininde yapılandırarak geliştirmek ve güçlendirmek için uzun dönemli ve sürdürülebilir bir işbirliği ağı oluşturmak. Dr. Melih Azap, “Bugün özellikle Amerika ve Avrupa’dan transplantasyon cerrahları Türkiye’deki organ nakli merkezlerinde canlı nakilleri öğrenmek ve deneyimlerini arttırmak üzere eğitime gelmektedirler” dedi. Azap konuşmasını şöyle sürdürdü: “Doğu Avrupa ve Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’daki gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri içine alacak şekilde yapılandırılan ‘Gelişmekte olan ülkeler için Uluslararası Organ Nakli Ağı Projesi’nin kapsamında bulunan ülkelerde organ, doku ve hücre nakline ilişkin klinik
uygulamalar sınırlıdır. Ülkemizde bu hizmetlerin tamamının en son teknolojik imkanlarla, en başarılı şekilde uygulanması ve bölgedeki en ekonomik koşullarda sunuluyor olması bir cazibe oluşturmaktadır. Bu noktada organ nakli hizmetlerinin tanıtılması ve işbirliği içinde gelişmekte olan ülkeler ile paylaşmak mevcut kapasitemizin kullanımı açısından önemlidir” dedi. “Karşılık beklemeden yardım eden tek ülke” Ülkesi adına söz alan Kenya Sağlık Bakanlığı temsilcisi Dr. Abdalla Awadh Salım, Türkiye’nin başta sağlık olmak üzere birçok alanda ülkesine destek olduğundan söz etti. Geçmişte ülkelerine yardıma gelen yabancı ülkelerin Kenya’nın yeraltı zenginliklerini kullanım hakkı başta olmak üzere kendi çıkarları için çalıştıklarını ifade eden Salım, Türkiye’nin hiçbir karşılık beklemeden kendilerine yardımda bulunması başta hastane ekipmanları ve ambulanslar olmak üzere sağlık
AKTÜEL
alanında da yardımlarını sayesinde birçok hastanın hayatının kurtulduğunu belirtti. Salım, özellikle anne ve çocuk sağlığı konusunda sağlanan desteğin çok önemli olduğunun altını çizdi. “Somali’ye diyaliz hizmeti verebilen tek hastaneyi Türkiye kazandırdı” Ülkesi adına söz alan Somali sağlık bakanlığı yetkilisi Dr. Osman Abdi Omar, böbrek yetmezliği sorunu yaşayan hastaların diyaliz dışında bir seçeneklerinin olmadığını
14
Temmuz 2015
söyledi. Diyalizin de sadece Türkiye’nin açtığı Somali Türkiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılabildiğini henüz ülkesinde nakil yapılamadığını vurgulayan Omar, maddi durumu iyi olan çok sınırlı sayıda hastanın yurt dışında kendi imkanlarıyla nakil olduğunu belirtti. Diğer birçok hastanın ise bırakın nakil olmayı; diyaliz şanslarının bile sınırlı olmasından dolayı hayatını kaybettiğini vurgulayan Omar, nakil için gerekli şartları oluşturmaya çalıştıklarını, yetiştirilmek üzere yurt dışına doktorları göndermek istediklerini
ve ilk nakilleri Türkiye’nin de desteği ile Somali Türkiye Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapmak istediklerini iletti. Türkiye Organ Nakli Vakfı’nın koordinasyonu ile 5 yıl sürecek “Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Uluslararası Organ Nakli Ağı Projesi” (International Transplant Network for Developing Countries) çerçevesinde, 70 ülkeden yetkililer 5 ayrı çalıştayda Türkiye’de bir araya gelecek.
Yatırım
Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi Abdibio’nun temeli atıldı Törene katılan Bakan Müezzinoğlu “Biyoteknoloji çok geç kaldığımız ama asla vazgeçmememiz gereken alanlardan biridir. Özellikle son 50 yılda Dünya Biyoteknoloji konuşurken ne yazık ki biz yeni yeni konuşmaya başladık.” dedi.
T
örende bir konuşma yapan Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut Kutsal sorumluluğu çok büyük bir iş yaptıklarını belirterek “Abdi İbrahim olarak 103 yıldır tıbba ve insanlığa hizmet etmek üzere öncü, cesur ve yenilikçi bir yaklaşımla her zaman daha iyiye ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Kutsal ve sorumluluğu çok büyük bir iş yapıyoruz. Hayatı iyileştirmek dünyayı iyileştirmek işte bizim işimiz bu aslında. İnsanları iyileştirerek hem onları hem de onları sevenleri mutlu ediyoruz. Bunun içinde dünyayı yakından takip ediyor ülkemize ve insanlarımıza faydalı olabilmek için var gücümüzle çalışıyoruz” dedi. Barut’un konuşmasının ardından kürsüye gelen Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğ-
16
Temmuz 2015
lu, “Sağlık bugün dünya insanlığının en çok önemsediği birinci öncelikli konu başlığı. Dünyanın her köşesinde yaklaşık 7 milyara varan dünya nüfusunun birinci önceliği sağlıklı olabilmek. Sağlıklı olabilmek için de koşullarının her geçen gün iyileştirilmesini bekleyen bir insanlık var. Bilim süreçlerine baktığımız da özellikle insan sağlığıyla ilgili her dakika yeni buluşlar ve yeni gelişmeler var. Bu anlamda ilaç sektörü de, ilaç sanayi de insanlığın sağlığı için ve insanlığın geleceğe umut ve güvenle bakması için önemli bir sektör. Türkiye’de de bu sektörün önemli dinamiklerinden biri yüz yılı aşkın kurumsallaşmış bir yapıya kavuşan Abdi İbrahim. Abdi İbrahim’in bugün geldiği bu noktada yarınlara ait olan vizyonunu tak-
dir etmek bu ülkenin yöneticileri olarak bizim görevimizdir” diye konuştu. “Biyoteknoloji geç kaldığımız bir alan” Biyoteknoloji alanında Türkiye’nin geç kaldığını ancak asla vazgeçemeyeceklerini belirten Bakan Müezzinoğlu “Biyoteknoloji çok geç kaldığımız ama asla vazgeçmememiz gereken alanlardan biridir. Özellikle son 50 yılda Dünya Biyoteknoloji konuşurken ne yazık ki biz yeni yeni konuşmaya başladık. Son yüz yıla baktığımızda dünya inovasyon, katma değer, Arge kelimelerini yoğun bir şekilde kullanırken biz farklı kelimelerin çatışma ve mücadelesiyle bir süreci geride bıraktık.
Yatırım
Sağlık Bakanlığı olarak biz bu dönemde Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığını kurduk ve Bioteknoloji Enstitüsü’nü kurduk. Bioteknoloji Enstitüsü’nün kurmuş olmanın mutlumu olsak üzülsek mi diye de içimde buruk bir yapı var. O yasayı geçtiğimiz 2014 yılı Kasım ayında çıkardık. Ama 2014 Kasım ayında çıkardığımızda dünya son 50 yıldır Biyoteknoloji konuşuyor. Biz de yeni kurmuş olmanın mutluluğunu yaşayabilirsek yaşayalım diyoruz. Geri kalmış olmanın geç kalmış olmanın hüznünü yaşamaktansa geleceğe daha çok umut ve güvenle bakan tüm dinamiklerimizi devreye sokan bir anlayışla inanıyorum ki bu alandaki açığımızı hızla kapatacağız” diye konuştu. “Biyoteknolojik ilaçları ülkemizde üretme imkânına kavuşacağız” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, tesisin tamamlandığında cari açığın düşürülmesine de katkı sağlayacağını belirterek “100 milyon dolarlık yatırım ile hayata geçecek olan bu tesis tamamlandığında büyük oranda ithal ettiğimiz biyoteknolojik ilaçlar ülkemizde üretme imkânına kavuşacağız. Ümit ediyorum ki bu tesiste üretilecek olan ilaçlar, ülkemizde
18
Temmuz 2015
kullanılmanın yanı sıra yurt dışına da ihraç edilecek ve cari açığımızın düşürülmesine önemli bir katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu. “İnsanlığın gelişmesine yeni teknolojiler yön verecek” Bakan Işık “İnsanlığın geleceğine günümüzde henüz gelişme aşamasında olan biyoteknoloji gibi yeni teknolojilerin yön vereceği düşünülüyor. Biyoteknoloji alanında ilk olarak 1917 yılında başlayan çalışmalar günümüzde moleküler düzeyde yapılan araştırmalarla önemli ölçüde yaygınlaşmıştır. Biyoteknoloji; gıda sürdürülebilirliği su kalitesinin arttırılması yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması hayvan ve insan sağlığının korunması gibi küresel ölçekteki sorunlarla mücadelede anahtar niteliğindedir. Nüfus artışı, yaşlanma, kaynakların tükenmesi gibi sorunlar nedeniyle biyoteknoloji uygulamaları her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Örneğin ABD’nin 2011 yılında biyoteknoloji alanında yaptığı kamu harcaması yaklaşık 18 milyar dolara ulaşmıştır. 2012 yılında 304 milyar dolar olan küresel biyoteknoloji pazarının bu tesis bittiğinde 408 milyar dolara çıkacağı öngörülüyor. Biyoteknoloji yeni tanı teknikleri ile yeni aşılar dahil olmak üzere yeni ilaçların
üretimi arayışının sürekliliği nedeniyle sağlık alanında önemli bir yere sahiptir. 2000 yılında dünya ilaç pazarının yüzde 10’una sahip biyoteknolojik ürünlerin payı günümüzde yüzde 20’lere çıkmıştır. Ülkemizde ise biyoteknoljik ürünlerin toplam pazar büyüklüğü 2014’de 2,6 milyar TL’ye ulaşmış olup bu rakam dünyadaki örneklerine benzer şekilde toplam ilaç pazarının yaklaşık yüzde 20’sine karşılık gelmektedir.2014 yılında 4,7 milyar dolarlık ilaç ithal eden Türkiye her 1 kilogram biyoteknolojik ilaca 1 milyon dolar ödemiştir. Rakamlar ithalata bağımlı bir biyoteknoljik ilaç tedarik modelinin Türkiye için sürdürülebilir olmadığını açıkça göstermektedir. Bu çerçevede bakanlık olarak ilaç sektöründe etkinliğimizi arttırmak amacıyla Sağlık Bakanlığımızla iş birliği yaparak 2015-2018 dönemleri için Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi’ni hazırladık. Belirlediğimiz yol haritası ve ilaç sanayiini uluslararası rekabet gücüne sahip, dünya ticaretinden daha fazla pay alan küresel bir oyuncu haline getirmeyi hedefliyoruz. Yine ülkemizde biyoteknoloji alanında çalışmaların sürdürülebilir ve etkili bir yapıya kavuşturulmasını sağlamak üzere Bakanlık olarak Türkiye Biyoteknoloji Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı hazırladık.” dedi.
Sağlıkta Kadın
İlknur hemşire Avrupa ameliyathane hemşiresi H.E.R.O. ödülü aldı Koruma çözümlerinde dünya çapında bir lider olan Ansell, birinci Ansell Cares Avrupa Ameliyathane Hemşireleri H.E.R.O. Hizmet Ödülünü kazananları duyurdu.
A
nsell ve Avrupa Ameliyathane Hemşireleri Birliği (EORNA) tarafından ortaklaşa düzenlenen 2015 ödülü; hasta bakımında olağanüstü becerileri olan, kaliteli hizmet veren, personel eğitimi ve gelişimine derinden bağlı perioperatif hemşirelerine verildi. Ödül törenleri beş ayrı Avrupa ülkesinde, kazanan hemşirelerin çalıştıkları hastanelerde gerçekleştirildi. Ansell, EMEA ve APAC Bölgesi CCO’su (Chief Commercial Officer) Peter Dobbelsteijn, bu konuda şunları söyledi: “Bize 20 Avrupa ülkesinden 150 aday bildirildi ve etkileyici bir uzmanlık, insani beceri ve liderlik rolü çeşitliliği ile karşılaştık. 71 ülkeden insanlar, hemşire kahramanları için 156.000’in üzerinde oy verip haberlerin yayılmasına yardımcı olarak bu ödüllere gerçekten uluslararası bir nitelik kazandırdı. Pozitif sağlık hizmeti sonuçları elde edilmesinde perioperatif hemşirelerin oynadığı anahtar rolü bizimle birlikte kutladıkları için kendilerine teşekkür etmek istiyoruz.” Perioperatif hemşireleri aday olarak göstermeleri ve seçilenlere internet üzerinden oy vermeleri için uzman hemşireler, doktorlar ve cerrahlar davet edildi. En fazla oy verilen 5 aday, H.E.R.O. ödülünü aldı ve bu kişilere,
20
Temmuz 2015
2500 Avro değerindeki Ansell bağışının cerrahiyle ilgili hangi hayır kurumuna yapılmasını istediklerini belirtme imkânı tanındı. Kazanan hemşireler; • İlknur Yayla, Türkiye, Acıbadem Kozyatağı Hastanesi - Friends of African Nursing (FoAN) hayır kurumunu seçti. • Mateja Stare, Slovenya, Ljubljana Üniversitesi Tıp Merkezi - bağışını Médecins sans Frontières (Avusturya) ve Operation Smile (Birleşik Krallık) arasında böldü. • Enrique Cosme Pereira, İspanya, Innova Ocular Clínicas Oculsur - Lifebox hayır kurumuna bağış yapmayı seçti. • Irina Lampinen, Estonya, Tartu Üniversitesi Hastanesi - Chaîne de l’Espoir- Keten van Hoop (Belçika) seçimini yaptı. • Sandra Morton, İrlanda, St James’s Hastanesi - Friends of African Nursing (FoAN) hayır kurumunu seçti. Avrupa’da yılın ‘kahraman’ hemşireleri arasına giren İlknur Yayla, yarışmaya katılmaya hak kazanan ilk Türk hemşiresi oldu. İlknur Yayla, Ansell Avrupa H.E.R.O. Hemşirelik Hizmet Ödülü adaylık kriterlerine uyan ve bugüne kadar Türkiye’den seçilen tek ve ilk H.E.R.O.
hemşiresi oldu. 29 yıldır hemşirelik yapıyor 7-10 Mayıs 2015 tarihlerinde Roma’da gerçekleştirilen 7. EORNA Kongresi’nde “Cerrahi Hemşirelerinin Güvenli Cerrahi Uygulama Yaklaşımları”, “Türkiye’nin Farklı Coğrafi Bölgelerindeki Cerrahi Vaka İptalleri” ve “Konsinye Malzeme: Nerede ve Nasıl?” konularındaki çalışmalarıyla EORNA delegeleri tarafından yılın hemşiresi için aday gösterilen İlknur Yayla şunları söyledi: “29 yıldır hemşire olarak görev yapıyorum. Beyin cerrahi başta olmak üzere birçok cerrahi branşta görev yaptım. 2015 yılında Acıbadem Üniversitesi Cerrahi Hemşireliği Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamlayarak ‘Uzman Hemşire’ unvanı aldım. Ameliyathane sorumlu hemşireliği, hemşirelik hizmetleri müdürlüğü, ameliyathane hizmetleri koordinatörlüğü ve en son 2012 yılından bugüne kadar da mevcut görevlerime ilaveten grubun 17 hastanesinin ameliyathane ve merkezi sterilizasyon üniteleri koordinatörlüğünü yürütmekteyim. Türkiye’yi böyle bir yarışmada temsil etmekten ve ödülü ülkeme kazandırmaktan gurur duydum” diye konuştu.
Eğitime sürdürülebilir katkı Hasta bakım kalitesini iyileştirmeye katkıda bulunmayı hedefleyen Ansell, bu alanda hemşire ve sağlık profesyonellerine yönelik düzenli olarak eğitim programları gerçekleştirmek üzere Ansell Cares’i kurdu. EORNA önderliğinde ve Ansell Cares desteği ile gerçekleştirilen 2015 Ansell Avrupa H.E.R.O. Hemşire Hizmeti Ödülü, hemşirelerin ve sağlık profesyonellerinin eğitimine katkıda bulunmayı, zor bir alanda sofistike işler ürettiği kabul gören kişileri onurlandırmayı hedefliyor. H.E.R.O. Hemşire Hizmeti Ödülü ilk olarak 2013 yılında Amerika’da başlamıştır. H.E.R.O. hemşire adayları nasıl seçiliyor? HERO Hemşiresi kendi ve meslektaşlarının eğitim ve gelişimini destekleyen, eğitime önem veren, çalışan ve öğrenci hemşireler için rol model olan kişi olarak tanımlanıyor. Avrupa HERO Hemşire Hizmeti Ödülü’ne aday gösterilen kişilerin; aktif olarak ameliyathane hemşiresi olarak çalışması, en az 18 yaşını doldurmuş ve hemşirelik diplomasına sahip olması gerekiyor. Belirtilen kriterlerle birlikte aynı zamanda kendi ve meslektaşlarının eğitim ve gelişimini destekleyen, hasta bakım kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar ve araştırmalar yapan, güncel literatürü takip edip uygulayan, literatür oluşturmaya destek veren, hemşirelik bilimi kanıtlarını kullanan, hasta güvenliği kurallarına uyan kişiler EORNA üyesi ülkelerin delegeleri, hemşireler ve hastalar tarafından aday gösterilebiliyor. Aday olarak gösterilen kişiler EORNA tarafından oylamaya sunuluyor ve en çok oy alan kişiler ülke temsilcisi olarak seçiliyor. Adaylar, EORNA ile ortaklaşa değerlendirildi.
Ansell Healthcare, Ansell Cares eğitim programından spesifik kurslar ile EORNA’nın Eğitim Akreditasyon Kurulunu (ACE) desteklediğini açıkladı. EORNA Başkanı Caroline Higgins, şu açıklamayı yaptı: “Bu ödül, olağanüstü bir inisiyatif ve son derece olumlu tepkiler aldı. Mesleğimize büyük katkılarda bulunan ve takdir görmeyi hak eden bu özel meslektaşlarımıza teşekkür etme fırsatını yakalamış olmaktan memnuniyet duyuyoruz.”
Temmuz 2015
21
Güncel
Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı Yüksek Planlama Kurulu (YPK), (2015-2018) Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nı kabul etti.
K
urulun konuya ilişkin kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının koordinatörlüğünde üniversiteler, iş dünyası, kamu kurum ve kuruluşlarının katılımlarıyla hazırlanan Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve
Eylem Planı’nın vizyonu, biyoteknoloji alanında teknolojik bilgi düzeyini ve katma değerli üretimi artırarak dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almak olarak belirlendi. Planda, biyoteknoloji Ar-Ge ve yenilik sisteminin geliştirilmesi ve temel 3 ana dalı olan sağlık, endüstriyel ve tarımsal biyoteknoloji alanında
genel amaç, hedef ve eylemler yer aldı. Biyoteknoloji alanda Ar-Ge ve yenilik ekosistemi kapasitesini geliştirerek, Türkiye’yi teknoloji geliştirebilen, yenilikçi, katma değeri yüksek ve küresel rekabete uygun ürünler üretebilen çekim merkezi haline getirmeyi amaçlayan eylem planı, hukuki ve idari düzenlemeleri yapmayı, teknolojik alt yapıyı, üretim kapasitesini, sağlık, endüstriyel ve tarımsal biyoteknoloji sektörlerini geliştirmeyi hedefliyor. Söz konusu hedeflere ilişkin 25 eylem yer alıyor. Eylem planının izlenmesi, değerlendirilmesi ve gerekli görüldüğü hallerde eylemlerin revize edilmesi görevlerine sahip bir yönlendirme kurulu oluşturulacak. Planda yer alan eylemlerden bazıları şöyle: - Ulusal Biyoteknoloji Çalışma Grubu oluşturulacak. - Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Enstitüsü kurulacak. - Ulusal biyomateryal ve hücre bankası kurulumuna yönelik ihtiyaç analizi yapılacak. - Endüstriyel ve tarımsal biyoteknoloji alanında Ar-Ge ve teknoloji transferinde bulunan firmalar desteklenecek. - Yaşam bilimleri ve biyoteknoloji konusunda gelişim alanları tespit edilecek ve sektörün gereksinimlere cevap verebilecek nitelikte insan gücü yetiştirilecek. - Sağlık Bakanlığı bünyesinde bir biyoetik kurulu kurulacak. - Endüstriyel biyoteknoloji alanında yapılan ArGe sonucu ortaya çıkan ürünlerin ticarileşmesi teşvik edilecek ve desteklenecek. - Biyogüvenlik kanunu yeni gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenecek. - Türkiye’ye ithal edilen GDO ve bunlardan elde edilen ürünlerin herhangi bir sanayi ürününde kullanımına ilişkin izleme ve denetim sistemi kurulacak. - Tarımsal biyoteknolojide Ar-Ge amaçlı uygulama çalışmaları yapmak üzere bilim insanlarına ‘özel kontrollü alanlar’ belirlenecek.
22
Temmuz 2015
AKTÜEL
“Prenatal tanının en önemli aracı ultrasondur” Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği tarafından ekim ayında gerçekleştirilecek olan Ultrason Kursu’nun başkanı Prof. Dr. Recep Has ile artık gelenekselleşen kursun bu yılki içeriği ve katılımcıları nelerin beklediği konularına değinen bir röportaj yaptık. incelemek için icat edilmiş gibidir. Fetusu boydan boya ayrıntılarıyla incelemek mümkün. Ancak tarihi çok eski sayılmaz. 1970’li yıllarda ilk kullanılan “A mode” cihazlar hiç kullanışlı değilken 1980’li yıllardan itibaren yaygınlaşan “B mode” yani gerçek zamanlı hareketli Ultrason teknolojisi çok işe yarar bir görüntüleme yöntemi oldu. Bu gün ise artık yüksek çözünürlüklü, görüntü kalitesi çok iyi Ultrason cihazları ve renkli Doppler, 3 boyutlu Ultrason teknolojileri var. Artık fetusun anatomisini incelemek ve sağlığını değerlendirmek çok daha kolay.
• Sayın Recep Has, sizi tanıyabilir miyiz? • İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda öğretim üyesiyim. 1997 yılından beri perinatoloji alanında çalışıyorum. Kurulduğu yıl Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği’ne üye oldum, halen yönetim kurulundayım. • Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği tarafından 29-31 Ekim 2015 tarihleri arasında Harbiye Askeri Müze’de bir Ultrason Kursu gerçekleştirilecek. Bu kursa kimler katılacak? Hangi konu başlıkları işlenecek? • Bu kurs 1998 yılından beri 2 yılda bir düzenleniyor ve Kadın Hastalıkları ve Doğum uzman ve asistanlarının yanı sıra Radyoloji uzmanlarının katılımıyla yapılıyor. Her zaman olduğu gibi, yine fetuslarda görülebilen her türlü yapısal anomalilerin sistemik olarak anlatıldığı bir kurs olacak. Doppler ve üç boyutlu ultrasonografi teknikleri anlatılacak. Fetal MR konusunda da dünyaca ünlü konuşmacılar var programımızda. Kromozom anomalilerinin ultrasonla tanısı ve fetal büyüme ve iyilik halinin değerlendirilmesi gibi konular da ele alınacak. 24
Temmuz 2015
Ayrıca yeni gelişen ve anne kanında fetal DNA aracılığıyla kromozom hastalıklarının taranması gibi konulara da yer vereceğiz. Prenatal tanı bir bütün olarak ele alınacak. Prenatal tanının en önemli aracı Ultrason olduğu için, ağırlıklı olarak ultrason eğitimi üzerinde duracağız. Kursa derneğimizin üyeleri ve yan dal uzmanlık öğrencilerinin tamamı ücretsiz olarak katılabilecek. Bu nedenle onlardan yıl boyunca karşılaştıkları ilginç olguları getirip sunmalarını bekliyoruz. • Kurs sırasında hangi yöntemler kullanılacak? Sosyal medya paylaşımları, online uygulamalar, canlı bağlantılar gibi yeni eklemeler var mı? • Özellikle çok sayıda eğitici ile hasta üzerinde pratik uygulamalar yapılacak. Konuşmaları kayda alıp derneğimiz web sitesinde yer vermeyi planlıyoruz. Belki bazı konuşmalar uluslararası canlı bağlantı ile sunulacak. • Teknoloji günden güne değişiyor, gelişiyor. Keşfinden bugüne Ultrason cihazlarının teknolojik gelişimi nasıl oldu? Bu alandaki yenilikler nelerdir? • Aslında ultrasonografi cihazı tam da fetusları
• Yeniliklerin takibi ve bu yenilikler konusunda bilgilenme doktorlar ve sağlık çalışanları açısından neden önemlidir? • Aslına bakılırsa koskoca insanlık tarihinde modern tıbbın geçmişi çok eski sayılmaz, en fazla100-150 yıllıktır. Kan grupları 1901’de, penisilin 1928’de bulunmuştur. İlk modern sezaryen 1881 yılında yapılmış, ilk gebe muayenesi 1901 yılında önerilmiştir. Down Sendromu’nun trizomi 21 denilen kromozom hastalığı olduğu bile ilk kez 1958 yılında yapılan kromozom analiziyle ortaya koyulmuştur. Bu sayede ortalama yaşam süresi 1900 yılında 35 iken şimdi iki katına çıkmıştır. Doğum hekimliği açısından bakıldığında son yüz yılda anne ve bebek ölümlerinin azaltılmasında çok büyük bir başarı elde edilmiştir. Bunda istenmeyen gebeliklerin önlenmesi, gebelik takibi, prenatal tanı, sezaryen ve modern yeni doğan ünitelerinin rolü çok büyüktür. Az önce belirttiğimiz gibi prenatal tanının esasını oluşturan ultrasonografinin geçmişi bile neresinden baksanız otuz yıldır. Anne kanından fetal DNA ile kromozom hastalıklarının tanısı ise daha 2011 yılında koyulmaya başlanmıştır. Yani tıpta her şey yenidir. Modern tıp yenilik ve teknoloji demektir. İnsan yaşamı söz konusu olduğunda yeniliklerden bir adım bile geri kalmak kabul edilemez.
• Son günlerde görüntüleme teknikleri ile ilgili radyasyon tartışması var. Ultrasonun herhangi bir zararlı etkisi var mı? Uygulayan uzmanın nelere dikkat etmesi gerekir? • Ultrasonografi ses dalgalarıyla çalışan bir sistemdir. Duyulabilen ses dalgalarının ötesindeki ses dalgaları kullanılır. Radyasyonla hiç ilgisi yoktur. Dolayısıyla bebeklere zarar vermez. Bunun istisnası çok erken dönem gebeliklerdir. Embriyo döneminde bebeğe çok uzun süreli ve aynı noktaya Doppler uygulanması halinde dokularda ısı artışına neden olabilir ve termal etkiyle teorik olarak zarar verebilir. Ancak bütün cihazlarda termal indeks göstergeleri vardır ve sınırları bellidir. Uygulayıcılar buna göre davranır. Zaten erken gebelik döneminde uzun süreli Doppler uygulanması hemen hiçbir zaman gerekmez ve yapılmaz. Anne karnında bebekler su içerisinde olduğu için ve ses dalgaları da suda mükemmel iletildiğinden bu teknoloji bebeklerin görüntülenmesinde çok başarılıdır.
Ultrasonografi gerçekten bebekler için icat edilmiş gibidir. • Dernek olarak gelecekte gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yeni projeler var mı? • Gebelik ve doğumla ilgilenen hekimler olarak mesleğimizin varoluş sebebi anne sağlığını tehlikeye sokmadan sağlıklı bebeklerin dünyaya gelmesini sağlamaktır. Derneğimizin nihai amacı da toplumumuzda “anne ve bebek ölümlerini” en düşük düzeye indirmektir. Bunun için öncelikle mesleki eğitime katkıda bulunmaya çalışıyoruz. İki yılda bir dönüşümlü olarak düzenlediğimiz kurs ve kongreler bu amaca yönelik. Ayrıca bölgesel toplantılar ve diğer, eğitim faaliyetlerini sürdürüyoruz ve bunlara devam edeceğiz. Mesleki uygulamalardaki kalitenin artması ve standardizasyon sağlanması için kılavuzlar hazırlamayı planlıyoruz. Bu faaliyetleri yaparken daima diğer bilim dalları, ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve kamu kurumlaryla işbirliği içerisinde olmaya çalışacağız. Ülkemizde
2013 yılından itibaren perinatoloji yan dal uzmanlığı var. Özellikle bu alanda eğitim gören arkadaşlarımızın uluslararası standartlarda yetişmelerini sağlamak için elimizden geleni yapacağız. Bu nedenle onların faaliyetlerimize katılmalarına özel önem veriyoruz. Toplantılarımıza aktif olarak katılmalarını, katkıda bulunmalarını istiyoruz. • Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? • Maternal Fetal Tıp ve prenatal tanıyla ilgili bütün meslektaşlarımızı kursa bekliyoruz. Bilgi paylaştıkça çoğalır. MT: Zaman ayırıp, sorularımızı cevapladığınız için teşekkürlerimizi sunar, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz.
Temmuz 2015
25
MINT
Made in Turkey Türk Malı işitme cihazları 40 ülkede satılıyor bilgisini verdi. Kulak arkası için geliştirilen Earnet Elite ve Earnet Royal’in, tere, toza ve suya dayanıklı olduğunu vurgulayan Mehmet Emin Ağaç, yeni ürünler hakkında şu bilgileri verdi:
İ
şitme cihazları üreten Türk firması Ear Technic, birbiri ardına ürettiği teknolojik cihazlar ile 2015 yılında sektöre büyük hareketlilik getirdi. 17 yıl önce İstanbul İkitelli’de üretime başlayan ve 2008 de Çorlu’ya taşınan Ear Technic, bugün Almanya’dan Çin’e kadar uzanan bölgenin tek işitme cihazı üreticisi olma unvanına sahip. Her yıl üretmiş olduğu inovatif ürünlerle işitme cihazı sektörüne yön veren firmalar arasına girmeyi başaran Ear Technic büyümeye devam ediyor. Sesi doğallaştıran sistemi geliştirdi Ear Technic Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Ağaç, firmanın başarısını “Dünyada var olan teknolojinin peşinden gitmek yerine, işitme sorunu olanların ihtiyaçlarını dikkate alarak sektörde hep yeni kulvarlar açtık” sözleriyle özetledi. Geçtiğimiz yıllarda NANO serisi ile dünyanın en küçük işitme cihazını üreten ve çınlamaya çare bulan firmanın sektöründe yine bir ilke imza attığını ifade eden Ear Technic Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Ağaç, akıllı teknoloji ile naturel ve dinamik ses sağlayan işitme cihazları ürettiklerini açıkladı. Ağaç, “Talepleri dikkate alıyoruz. Ear Technic, işitme sektöründe beklentinin de ötesinde hizmet veren yepyeni teknolojik 2 ürün olan Earnet Elite ve Earnet Royal’ i geliştirdi. Geçmişteki sorunların çözümüne ek olarak, günümüzde yaşanan iletişim sorunlarına karşı yeni özelikler ile donatılan yeni cihazlarımız yüzlerce kişi üzerinde test edildi ve yüzde 95 oranında müşteri memnuniyeti elde edildi”
26
Temmuz 2015
Elite: (mikrofonik ses yerine) doğal sesi duyma imkânı sağlıyor “32 kanal sistemli işitme cihazı Earnet ELITE serisi ile sesi 100’e bölüp, düşük, orta ve yüksek olmak üzere 3 gruba ayırarak ses hakimiyetini sağlıyoruz. Evrende bütün sesler analog olup doğaldır, dijitale dönüştürülen ses ise rakamlar ile sınırlanır sonsuz ses akışı değişir ve gerçek zamanlı ses iletimi sağlanmaz. Çünkü sesin dijitalleşmesi için bir prosedüre tabi tutulması gerekir. Elite serisinde 2006 yılından beri üzerinde çalışma yaptığımız ve 3.000’in üzerinde kullanıcı üzerinde test edilerek memnuniyeti %95lerde çıkan algoritmamızı daha da geliştirerek Elit serisine uyarladık. Royal: aşırı gürültülü ortamda çalışanlar için Kanal içi ve kulak arkası modellerden
oluşan Earnet Royal 16 kanal ve 32 bantla (kompresyonla) çalışan çok kanallı bir cihaz. Aşırı gürültü ile gelen sinyali 16 parçaya bölüyor ve etkisiz hale getiriyor ‘’Daha akılı bir teknoloji’’ sloganıyla piyasaya sürülen Royal serisi sayesinde gürültüye rağmen insan sesini en üst seviyede algılamak mümkün. Yüksek sesleri kontrol altına alarak ihtiyaca göre dizayn eden bir sisteme sahip. Aşırı gürültülü ortamda çalışanları yüksek sesin etkisinden kurtarıyor.” Talebe göre teknoloji Mehmet Emin Ağaç, “Ear Technic olarak duyma ve işitmeyi ayırmak istiyoruz. İşitme spontane duyulan her şeydir. Duymak ise duymak istenilen her şeyi kapsar. Biz duyma cihazı satıyoruz. Türkiye’de akustik bilimi olmadığı için, bu ayrışma bugüne kadar malesef gerçekleştirilememiş. Nitekim gözlük kullanıcıları gibi işitme cihazı kullanan kişiler de hasta değil kullanıcıdır. Biz bu farkı topluma anlatmaya çalışıyoruz. Var olan teknolojinin peşinden gitmiyoruz. İnsan talepleri ve ihtiyaçlarına göre teknoloji geliştiriyoruz” diye konuştu.
Yeni!
Bölgesel sağlık haritası Tıbbi kaynaklar, sosyal medya ve arama motorlarından gelen bilgileri harmanlayarak, bölgede görülen hastalıklara işaret eden yeni uygulama bulaşıcı hastalıklardan korunmak konusunda yol gösterici olmayı hedefliyor.
J
ohnson & Johnson’ın alt kuruluşu McNeil Consumer Healthcare, “Healthyday” adını verdiği yeni bir mobil sağlık uygulaması geliştirdi. Kitle kaynaklı verileri kullanan bu uygulama, alerji, soğuk algınlığı, grip ve diğer hastalıklara olan eğilimlerin haritasını çıkarıyor. Daha önce Sickweather adıyla piyasaya sürülen sağlık uygulamasından faydalanılarak geliştirilen uygulama, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağları içeren birçok farklı kaynakta yazılan mesajları semantik olarak taradıktan sonra, geliştirilen özel bir algoritmayla bu mesajları lokasyon bazında değerlendiriyor. Değerlendirme sonucunda belirlenen hastalıkları ise haritalara yerleştirerek, dünya çapında bir hastalık haritası çıkarıyor. Bu hastalıkları gerçek zamanlı ve harita üzerinden size bildiren uygulama, yakınınızda oluşan ve sağlığınız için tehdit unsuru olabilecek hastalıkları, bildirimler yoluyla aktarıyor. “30 Second Solutions / 30 Saniyede Çözüm” başlığıyla öneriler veren uygulama, bu yönüyle Sickweather’ dan ayrılıyor. Özellikle kış mevsiminde yakalanması muhtemel hastalıklarla ilgili erkenden önlem alınmasını sağlaması sebebiyle, bu uygulamanın ülkemizde de son derece popüler olacağı düşünülüyor. Ayrıca Healthyday’ e kendinizde farkettiğiniz belirtileri girerek içeriğe katkıda bulunabilmeniz
28
Temmuz 2015
de mümkün. Bölgesel salgınları da takip edilebileceğiniz uygulamanın bir benzeri olan Care4Today de, Johnson & Johnson’ın bir başka alt kuruluşu olan Janssen tarafından geliştirildi. Bu üç uygulama sayesinde, herhangi bir salgın başladığında hızlıca bilgi almanız ve
hastalığa karşı kendinizi korumak için harekete geçmeniz mümkün. Yaşadığınız şehri otomatik olarak algılayarak bölgedeki yaygın hastalıklara dikkat çeken bu uygulamalar, mevsim değişiklikleri, aşırı sıcak ya da soğuk hava ile meydana çıkabilecek hastalıkların tespiti için son derece faydalı gözüküyor.
Yatırım
“Türkiye sağlık teknolojisi üretemiyor” “Sadece sağlık alanında değil, diğer alanlarda da ileri teknoloji üretme konusunda sıkıntımız var!” var. Ancak, ileri teknoloji üretme konusunda bir sıkıntımız var. Sadece sağlık alanında değil, diğer alanlarda da bu sıkıntı var. Devlet de bu işin farkında; konvansiyonel sanayiden biraz kurtulmak lazım. Daha pahalı şeyler satmak lazım; ileri teknoloji üretmek lazım. Bunun için atılımlar yapılıyor, teknoparklar geliştiriliyor. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da bu amaçla kuruldu” dedi.
T
ürkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı görevine getirilen, Erciyes Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. H. Fahrettin Keleştemur, Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti. Keleştemur, “Konvansiyonel sanayiden uzaklaşmamız lazım” dedi.
İleri teknoloji üretme sıkıntısı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, “Türkiye’nin son 10-15 yıl içinde geldiği bir nokta var; Türkiye, sürekli gelişen bir ülke. Milli gelirimiz de gittikçe artıyor. Belli bir sanayileşme ve teknolojik gelişme var. Üniversitelerin sayısı artıyor. Son gelinen noktada 10 bin dolar civarında bir milli gelirimiz
Sağlık alanında teknoloji çok önemli Prof. Dr. Keleştemur, “Sağlık alanı önemli bir alan çünkü sağlık alanında dışa bağımlılığımız çok fazla. İlaç üretim konusunda, sağlık teknolojileri üretimi konusunda ciddi olarak dışa bağımlılığımız var ve önemli boyutlarda sağlık teknolojisi üretemiyoruz. Hele hele ilaç konusunda son derece sıkıntılı bir ülkeyiz” diyerek sözlerine devam etti; “Kayseri’de aşı merkezi kurduk, KKKA aşısı ürettik ve insan deneyleri başladı, kök hücre merkezi kurduk. Bunun yanında ilaç araştırma merkezi de yakında açılacak. Burada kurduğumuz küçük örneği İstanbul’da ana merkez olmak üzere diğer merkezlerden de kuracağız. Sağlık alanında daha üstün teknolojiler üretilmesi ile ilgili merkezler Türkiye’nin geleceği için önemli.” Eleştirilere açık olmak Rektörlük görevine geldiği günden beri basın mensupları ile yakın ilişki içinde olduğunu anlatan Keleştemur; “Ben rektörlüğüm süresince yaptığımız işleri eleştirenlere de teşekkür ediyorum. Eleştiriler olmazsa göremediğimiz şeyleri görme imkânımız olmazdı.”dedi. Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Metin Kösedağ ise Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur’a yeni görevinde başarılar diledi.
30
Temmuz 2015
Sağlık Turizmi
Sağlık turizminde popüleriz
Türkiye dünyanın estetik operasyon üssü mü oluyor? Hızla büyüyen ve globalleşen dünyada sınırlar gitgide ortadan kalkıyor. Sınırların kalkması ile birlikte turizm ve özellikle de sağlık turizmi gün geçtikçe hayatımızda daha büyük bir yer ediniyor. Avantajlı konumu, uygun coğrafi ve doğal kaynakları, zengin potansiyeli ile Türkiye bu gelişmeden payını alan önemli ülkelerden biri haline geldi. Estetik cerrahi alanında hasta trafiğini ve profilini yakından inceleme fırsatı bulan önemli departmanlardan birinde Uluslararası Hasta Koordinatörü olarak görev yapan Dr. Ulaş Utku Şekerci konuyla ilgili deneyimlerini ve gözlemlerini bizimle paylaşarak, bir takım önemli saptamalarını dile getirdi. “Sağlık turizminde en çok tercih edilen ülkelerden biriyiz. Bunun pek çok sebebi var. Küreselleşen yapının ortaya çıkarttığı ve popülaritesi artan alanlardan biri; sağlık turizmi için, özellikle estetik cerrahi alanında hizmet almak isteyen uluslararası hastaların arzını doğru ve hızlı şekilde değerlendiriyor ve etkin bir hizmet sağlıyoruz. Farklı pek çok ülkeden ziyaretçilerimiz var” dedi. Estetik cerrahi her gün daha fazla insanın başvurduğu; popülaritesi gittikçe artan bir alan. Bu alanda hizmet veren ciddi kuruluşların başarılı operasyonlar karşılığında bekledikleri ücretler dünya ortalaması düşünülünce çok hesaplı, verilen hizmetse oldukça nitelikli ve kaliteli. Bu etmenler düşünülünce yabancıların bu konuda
32
Temmuz 2015
Türkiye’yi tercih etmeleri hiç de şaşırtıcı değil. Coğrafi konum ve maliyet önemli Sınır ötesi hastaların Estetik International Sağlık Grubu’nun teknik ve uzman kadrosu sayesinde memnun şekilde ülkelerine döndüklerini ifade eden Dr. Şekerci, “Ülkemiz coğrafi olarak diğer ülkelere nazaran farklı bir konumda, ulaşım kolaylığımız var. Ayrıca sağlık turizmi yapan diğer ülkelere nazaran maliyetler açısından da çok uygun bir ülkeyiz. Kliniklerimize gelen sınır ötesi hastalar için yapılandırdığımız birimler ve oluşturduğumuz politikalar, yabancı hastaların kolaylıkla tedavi olmasına imkân sağlıyor” diye konuştu. Türkiye’nin tanıtımına katkı “Yurtdışından gelen hastanın, havaalanında
karşılanmasından, kliniklere nakline, tedavi sırasında ve sonrasındaki prosedürlerden, eve dönüş yolundaki her aşamada, profesyonel bir şekilde hizmet veriyoruz” diye konuşan Dr. Ulaş Utku Şekerci: “Zaten sınır ötesi hastamız, kendi ülkesinden farklı bir ülkeye geldiği için, doğal olarak bazı talepleri ve farklı beklentileri oluyor. Tüm bu süreci baştan sona, hastanın memnuniyetle geçirmesini sağlıyoruz, tüm süreç eksiksiz bir şekilde tamamlanmaya çabalanıyor. Sağlık turizmi aynı zamanda ülkemizin tanıtımı için de son derece önemli bir mecra. Estetik cerrahi alanında özellikle Ortadoğu’dan, Avrupa’dan, Amerika ve Afrika’dan gelen hastalarımız var, bu şekilde ülkemizin tanıtımına da katkı sağladığımız için son derece mutluyuz” açıklamalarında bulundu.
Bilim
Ağrı tedavisinde yeni umut; Koni kabuklu deniz salyangozunun zehrinde saklı sürprizler
Y
avaş ve miskin oluşlarıyla bilinen salyangozların tembel görünüşleri sizi yanıltmasın. Bazı türleri inanılmaz derecede güçlü bir zehir gibi karanlık sırlar barındırıyor. Yeni bir araştırmanın sonuçları dünyanın en güçlü zehre sahip hayvanları arasında yer alan Queensland koni kabuklu deniz salyangozunun birçok derde deva olabileceğini ortaya çıkarttı. Avustralya Queensland Üniversitesi’nden araştırmacılar Queensland koni kabuklu salyangozunun bir türünün zehrinin derinliklerinde saklanmış binlerce yeni peptit
34
Temmuz 2015
toksini tespit ettiler. Bu ve diğer benzer araştırmaların sonuçlarına göre; bu hayvanın zehrinde bulunan maddeler kanser ve ağrı tedavisinde çığır açacak türden. Queensland Üniversitesi Moleküler Biyoloji Bilimi Enstitüsü’nden Profesör Paul Alewood koni salyangozunun zehrinin yepyeni ilaç ve tedavi araştırmaları için önemli bir kaynak olduğunun ispatlandığını açıkladı. Geçmişte birçok farklı kaynakta aranan bazı önemli toksinlerin bu ilginç deniz salyangozunun zehrinde saptanmasının ve bu hayvanın kimyasalların karmaşık bir
kokteyli konumundaki zehir içeriğinin deşifre edilmesinin önemli bir tespit olduğunu da vurguladı. Çalışmaya konu olan Avustralya’nın doğu kıyılarında bulunan Conus episcopatus; 700 farklı deniz koni salyangozu türünden biri. Çalışma sırasında araştırmacılar zehirde gizlenmiş çeşitli protein dizilimlerinin yapısını, aktivitesini ve kompozisyonunu tam olarak ölçen ve analiz eden yeni bir metot kullandılar. Bu sayede araştırmacılar bir minik deniz salyangozu tarafından yüksek seviyede üretilen peptit adı verilen mini proteinleri keşfettiler. Tespit edilen proteinler yeni nesil ağrı tedavileri için ve özellikle kanser hastaları için yeni bir umut olacak ve tıp endüstrisinde büyük bir açığı kapatacak. Minik ama öldürücü derecede zehirli koni kabuklu deniz salyangozu ailesinin diğer üyeleri üzerinde yoğunlaşan yeni araştırmaların da başladığı açıklandı. Bu ilginç familyanın ilaç endüstrisine ve yeni tedavilere ışık tutacak farklı içerikler barındırdığı sanılıyor. Yeni başlayan araştırmalar bu araştırmada da kullanılan yeni yöntemler yardımıyla titizlikle yapılıyor. Zehirli hayvan türleri üzerinde daha önce yapılan araştırmaların bu yeni metotlar denenerek, yenileneceği ve daha olumlu sonuçlara ulaşılacağına kesin gözüyle bakıldığı açıklandı. Yeni metot hücrelerden protein emilimi gibi alanlarda yapılacak araştırmalarda da kullanılacak.
AKTÜEL
BASF’tan ilaç teknolojileri alanında inovatif çözümler BASF’nin düzenlediği İlaç Teknolojileri Konferansı’nda sektörün önde gelen firmaları, bürokrasi ve STK temsilcileri bir araya geldi gerçekleştirdik. Sorularımıza samimiyetle cevap veren Klatt bu yıl İstanbul’da düzenlenen İlaç Teknolojileri Konferansı’nın Avrupa’da 2015 yılı içerisinde gerçekleştirdikleri en büyük etkinlik olduğunu söyledi ve Türkiye’nin BASF için ne kadar önemli olduğunu belirtti.
(Soldan Sağa): BASF Avrupa İlaç Bileşenleri ve Hizmetleri Direktörü Dr. Martin J. Klatt – İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Oğul Araman – BASF Beslenme & Sağlık Satış ve Endüstri Bölümü Müdürü Tanju Cepheli
D
ünyanın lider kimya şirketi BASF’nin düzenlediği İlaç Teknolojileri Konferansı 28 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirildi. İlaç sektörüne yönelik gelişmelerin ve inovasyonların paylaşıldığı İlaç Teknolojileri Konferansı, bürokrasi ve akademi dünyasından alanında önemli çalışmalarda bulunmuş kişileri bir araya getirdi. Sektöre dair önemli gelişmelerin paylaşıldığı konferansın açılışı, BASF Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Başkanı ve BASF Türkiye CEO’su Volker Hammes tarafından gerçekleştirildi. BASF Avrupa İlaç Bileşenleri ve Hizmetleri Direktörü Dr. Martin J. Klatt, konferansta BASF’nin ilaç sektörüne yönelik sunduğu çözümleri ve inovasyonları anlattı. Klatt, BASF’nin ilaç etken maddelerini güvenli ve en yüksek kalite standardıyla sektörün hizmetine sunduklarını söyledi. BASF’nin bilgi birikimi ve uzun yıllara dayanan tecrübesi ile müşteri ihtiyacına yönelik özel ilaç hammaddelerini
36
Temmuz 2015
yüksek gizlilik ilkesiyle ürettiğini ifade eden Klatt, fonksiyonel ve inovatif yardımcı maddeler ile katı oral dozaj maddeler için bağlayıcılara, kaplamalara, dağıtıcılara ve çözündürücülere odaklandıklarını da sözlerine ekledi. BASF’nin polimerizasyon teknikleri hakkında bilgi veren Dr.Martin J. Klatt, BASF’nin sağladığı çözümler sayesinde müşterilerinin, rekabetçi jenerik ilaç pazarında rakiplerinin önüne geçebildiklerini aktardı. BASF Avrupa İlaç Bileşenleri ve Hizmetleri Direktörü Dr. Martin J. Klatt; “Vizyonumuz ve amacımız doğrultusunda kaliteli ve güvenilir bir ilaç tedarikçisi olmak bizim en başından beri en büyük amacımız.” BASF Avrupa İlaç Bileşenleri ve Hizmetleri Direktörü Dr. Martin J. Klatt ile Türkiye’deki ilaç sektörüne dair gelişmeleri, ilaç alanındaki inovatif çözümlerini ve firma faaliyetlerini görüştüğümüz keyifli bir röportaj
Dünyanin lider kimya şirketi BASF olarak, Türk ilaç sektörüne yönelik gelişmeler ve inovasyonlar hakkında bilgi verir misiniz? “Türkiye’de ilaç sektörü devletten önemli destekler alıyor. Devletin 2023 vizyonu çerçevesinde sektöre verdiği önemli desteklerden BASF olarak oldukça memnunuz ve çalışmalarımızı bu doğrultuda geliştirmeye devam edeceğiz. Fakat Türkiye’de gelecek vadede jenerik ilaçların yine en önemli rolü oynamaya devam edeceğini düşünüyorum. Gelecek bizim için önemli. Katma değeri yüksek olan ürünlerde araştırma geliştirme faaliyetleri yürüterek, üretimlerimizle bu faaliyetlerimizi geliştirmek istiyoruz.” Türkiye biyokimyasal ilaç yatırımlarında önemli bir atağa geçti. Firma olarak biyokimyasal ilaçlara yatırım yapmayı düşünüyor musunuz? “Biyokimyasallar ilaç sektöründe daha yeni gelişmeye başladı. İlk biyo ilacın çıkmasının uzun bir süre alacağını düşünüyorum. Her türlü ilaç tüketimi için üniversitelerle işbirliği yapıyoruz. Müşterilerimize Biyokimyasal alanında da yaptığımız çalışmalar doğrultusunda da çözüm sunmayı elbette ki istiyoruz.” Ürünlerinizi ilaç sektörüne nasıl ulaştırıyorsunuz. Tedarik stratejileriniz neler? “Vizyonumuz ve amacımız doğrultusunda kaliteli ve güvenilir bir ilaç tedarikçisi olmak bizim en başından beri en büyük isteğimiz. Bu doğrultuda oluşturduğumuz küresel bir tedarik ağımız var.
(Soldan Sağa): BASF İlaç Hammaddeleri Teknik Pazar Geliştirme Müdürü Norman Richardson- BASF Avrupa İlaç Bileşenleri ve Hizmetleri Direktörü Dr. Martin J. Klatt - BASF Beslenme & Sağlık Satış ve Endüstri Bölümü Müdürü Tanju Cepheli - BASF Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Başkanı ve BASF Türk CEO’su Volker Hammes – BASF Ülke Müdürü Buğra Kavuncu Türkiye’de bölgesel bir iş merkezimiz var. Bu merkezden ticaret ve tedarik anlamında tüm hizmetlerimizi en iyi şekilde yönetiyoruz.” BASF ilaç sektöründe farklı bir ürün kategorisine girmeyi düşünüyor mu? Şuan üzerinde çalıştığınız farklı çalışmalar var mı? “Basf ilaç sektöründe her zaman büyümek istiyor. Mevcut portföyümüzle müşterilerimize ve BASF’a katma değer katabileceğimizi düşünüyoruz. Ama ne yazık ki firma ihlalleri gereği gelecek planlarımız, yatırımlarımız ve satın almalarla ilgili yorum yapamıyoruz.” Distribütörlük yaptığınız ülkelerde bu sektöre dair herhangi bir sosyal sorumluluk faaliyeti yürütüyor musunuz? “BASF’in küresel bir etik değerler stratejisi var. Bu etik değerler, davranış kuralları ve yasallık bizim DNA’mızın bir parçası. Bu doğrultuda her çalışanımıza kendi iş alanlarında eğitimler veriyoruz. Aynı etik değerler çalışanlarımızın güvenliği için de geçerli. Hiçbir şekilde iş faaliyetlerimiz
sırasında iş kazası olsun istemiyoruz. Güvenlik ve iş alanındaki hassasiyetimizi kendi sosyal güvenlik faaliyetlerimiz olarak görüyoruz. Her çalışanımızı evine emniyetli ve sağlıklı bir şekilde göndermek bizim için çok önemli. Faaliyet gösterdiğimiz her ülkede de bu çalışmaları uyguluyor ve iş güvenliği konusunda tüm önlemlerimizi alıyoruz. BASF 170’in üzerinde ülkede faaliyet gösteriyor. Bu yüzden ister İstanbul’da olsun ister Şanghay’da ya da Newyork’ta her çalışanımıza eşit muamele gösteriyoruz. BASF çalışanlarına tıbbı tedavi hizmeti sağlayan ilk kimyasal şirket. 150 yıl önce tedavi hizmeti sunmaya başladı kendi çalışanlarına. Sosyal sorumluluğa giren her şey bizim için çok önemlidir.” BASF bir ülkede faaliyet göstermeye başlamadan önce o ülkede hangi kriterleri arıyor? “Öncelikle faaliyet göstereceğimiz ülkenin stratejik olarak önemli bir pazar olup olmadığına bakıyoruz. Gireceğimiz bu pazarda başarılı olabilmek için neye ihtiyacımız var onu
değerlendiriyoruz. Oradaki müşterilerimize nasıl katma değer sağlayabileceğimizi planlıyoruz.” Türkiye’deki ilaç sektörü ile ilgili görüşleriniz nelerdir? “Türkiye İlaç sektörünün Avrupa’da ki altıncı büyük pazarı. Türkiye’deki faaliyetlerimizi geliştirmek ve müşterilerimize destek vermek istiyoruz. İlaç sektörünün Türkiye içerisinde büyümesine katkı sağlamaya çalışıyoruz.” Son olarak sektöre ve bizlere vermek istediğiniz mesajlar nelerdir? “Ekibim adına konuşacak olursam İstanbul’da olmak bizim için büyük bir onur. İstanbul’da düzenlediğimiz İlaç Teknolojileri Konferansı Avrupa’da 2015 yılı içerisinde gerçekleştirdiğimiz en büyük etkinliktir. Türkiye’nin BASF için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bu aslında. Bu heyecan verici şehirde bulunmak bizim için büyük mutluluk.”
Temmuz 2015
37
AKTÜEL
Sağlık Sektörüne yön verenler buluştu Hastane projelerine, proje planlama, finansman, satış, servis ve eğitim hizmetleri ile bütünsel çözümler sunan ACENDIS, geride bıraktığı 20 başarılı yılı, Esma Sultan Yalısı’nda gerçekleştirilen özel bir davetle kutladı.
A
çılış konuşmasını OHSAD (Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği) Başkanı Dr. Reşat Bahat’ın yaptığı gecede, yurt içi ve yurt dışındaki hastanelerin yöneticileri, akademisyenler ve doktorlar bir araya geldi. Organizasyonda, 10. yılını dolduran ACENDIS çalışanları ile çözüm paydaşlarına teşekkür plaketi verildi. 1995 yılında Almanya’nın Hannover şehrinde kurulan, Türkiye’deki ilk projesine 1997 yılında imza atan ACENDIS, konusunda uzman 200 çalışanı ile bu güne kadar Türkiye’nin yanı sıra, Türki Cumhuriyetler, Balkanlar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak ve Afrika’da, aralarında zincir hastanelerin de bulunduğu 146 sağlık kuruluşunun yaklaşık 300 milyon Euro değerindeki medikal cihaz ihtiyacını karşıladı. ACENDIS, dünyanın önde gelen firmalarının distribitörlüğü ve kendi markası olan medikal cihazlar ile birlikte bugün bünyesinde 3 binin üzerinde ürün bulunduruyor. Temelleri Almanya’da atılan ve sektöründe dünya markası olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Türk girişimi ACENDIS, kuruluşunun 20. Yılını Esma Sultan Yalısı’nda gerçekleştirilen ve Işın Karaca’nın sahne performansı ile renk kattığı gala gecesiyle kutladı. Geceye aralarında Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozkurt, Medical Park Hastaneleri Yönetim Kurulu Üyesi Adem Elbaşı, Acıbadem Proje Yönetimi Genel Müdürü Sedat Artukoğlu, Liv Hospital Genel Müdürü Meri İsoroti, Medical Park Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Danışmanı Levent Öztürk, Philips Sağlık Türkiye Genel Müdürü Esen Tümer, Siemens Grup Müdürü Ertan
38
Temmuz 2015
Cömert’in de olduğu çok sayıda davetli katıldı. Sağlık sektörünü buluşturan organizasyonda Türkiye’nin yanı sıra, İsviçre, Azerbaycan, Almanya, Bosna Hersek, Cibuti, Hong Kong, Malta, Makedonya, Gana, Nijerya, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki hastanelerin yöneticileri de yer aldı. ACENDIS’in kurucusu Hasan Şahin, yaptığı 20.yıl konuşmasında, bu özel gecede kendileriyle birlikte olan tüm konuklara teşekkür ederken, OFM Antalya hastanesinin Başhekimi Dr. Ahmet Arslantaş’ın ACENDIS için kaleme aldığı Mihenk Taşı yazısını davetlilerle paylaştı. Galada, Sağlık Gönüllüleri Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanı Oğuz Engiz de, Şahin’e süpriz bir ödül vererek, derneğe destekleri için teşekkürlerini dile getirdi. ACENDIS, 20.Yılın anısına çalışanlarına ve çözüm ortaklarına teşekkür plaketi verdi! ACENDIS’in 20. Yıl Gala Gecesi’nde gerçekleştirilen plaket töreninde, firmanın Türkiye’deki yapılanmasında ve bugünlere gelmesinde önemli katkısı olan Delta Trade Company’nin kurucu ortağı Hüseyin Şahin’e, ACENDIS’in bu başarılı yürüyüşünde işbirliği yaptığı ve beraber birçok başarılı projeye imza attığı iş ortakları; Richard Wolf Endoskopi Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Sayın Doktor Aykut Sümer’e, Schiller Türkiye Genel Müdürü Mervan Köylüer’e teşekkür plaketi verildi. Gecede ayrıca ACENDIS’e 10 yıl ve üzeri hizmet eden; ACENDIS Kurucu Ortağı ve Finans Direktörü Erdoğan Odabaşı, ACENDIS Türkiye Kurucu Ortaklarından ve Projeler
Direktörü Kemal Durukan, ACENDIS Satış ve Pazarlama Müdürü Ali Türkoğlu, Dijital Teknoloji Servisi Genel Müdürü Hasan Sevgili, ACENDIS Türkiye Genel Müdürü Gürkan Köroğlu, Delta Trade Company Satış Müdürü Hüseyin Demirdoğan, Dijital Teknoloji Servis Müdürü Cem Sevgili, Medek Medikal Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Deniz Taşkın, Richard Wolf Endoskopi Bölge Müdürü Ayhan Şahin, Richard Wolf Endoskopi Bölge Müdürü İlker Akgül, ACENDIS Germany Proje Müdürü Karina Roth, Dijital Teknoloji Servis Koordinatörü Derya Özer, Delta Trade Company Ankara Bölgesi Teknik Servis Müdürü Feridun Madran, Delta Trade Company Proje Koordinatörü Yaşar Akko, Delta Trade Company Türkiye Proje Direktörü Okan Özdemir, Schiller Türkiye Satış Koordinatörü Zeynep Gündoğan, Schiller Türkiye İç Anadolu Bölgesi Müdürü Şule Yahşi, Schiller Türkiye Finans Koordinatörü Kahraman Gündoğan plaketlerini ACENDIS’in kurucusu Hasan Şahin’den aldılar. Ayrıca ACENDIS’in Marka Yönetim Danışmanı Markam Sen’in kurucusu ve Genel Koordinatörü Nagihan Ünüvar ile, 20. Yıl organizasyonunda birlikte çalışılan Mimoza Organizasyon adına Duygu Kuzu ve Nota Ajans adına Nur Öztürk’e de birer teşekkür plaketi verildi. Sunuculuğunu Ayça Varlıer’in yaptığı, Işın Karaca ile Emir Ersoy orkestrasının sahne aldığı organizasyonun sonunda tüm ACENDIS ailesi, 20. Yıl anısına objektiflere poz verdi.
pM-N01
HEAVY DUTY
VA
Teknolojisi*
İlacın solunum yollarındaki birikim yerini belirleyen en önemli unsur “partikül çapı”dır ** Yapılan klinik çalışmalar; küçük partikül çapının, havayollarına daha fazla penetre olduğunu ve daha iyi bronkodilatasyon sağladığını göstermiştir.
Heavy Duty nebulizatör, etkin tedavi için ideal partikül çapı sağlar. * VA Teknolojisi: Kullanıcı ihtiyacına göre ilaç akış hızının ayarlanmasını sağlayan bir sistemdir. ** Clay MM, Pavia D, Clarke SW. The effect of aerosol particle size on bronchodilatation with nebulised terbutaline in asthmatic subjects. Thorax 1986;41: 364-8.
www.plusmed-health.com T (+90 212) 319 50 00 | info@trimpeks.com
Güncel
Sıcak, beyin hücrelerini tahrip ediyor! Bozyazı ilçe sağlık müdürü Dr. Acı, sıcakların artmasıyla birlikte meydana gelebilecek sıcak krampları, sıcak bitkinliği, güneş ve sıcak çarpması gibi olumsuzluklara karşı uyardı. normal olan vücut ısısının 40-41 d e r e c e y e kadar yükselebileceğini ifade ederek, “Vücut ısısının yükselmesi hücrelerde, özellikle de beyin hücrelerinde tahribat yaparak ısı ayarlama merkezinin fonksiyonunun bozulmasına neden olur” dedi.
M
ersin’in Bozyazı İlçe Sağlık Müdürü Dr. Ahmet Hakan Acı, sıcak havalarda vücut ısısının 40-41 dereceye kadar yükselebileceğini belirterek, bu durumun hücrelerde, özellikle de beyin hücrelerinde tahribat yaparak ısı ayarlama merkezinin fonksiyonunun bozulmasına neden olduğu uyarısında bulundu ve halkı dikkatli olmaya çağırdı. Bozyazı Sağlık Müdürü Dr. Acı, bir açıklama yaparak, hava sıcaklıklarının artmasıyla meydana gelebilecek güneş ve sıcak çarpması, sıcak bitkinliği gibi olumsuzluklarla Ramazan ayında beslenmede dikkat edilmesi gereken önlemlere ilişkin bilgi verdi. Vatandaşları sıcaklar ve Ramazan’da beslenme konusunda uyararak, önerilerde bulunan Dr. Acı, sıcak havalarda ve nem oranının arttığı durumlarda 37 dereceye kadar
40
Temmuz 2015
“Hastayı hemen serin bir yere alarak su veya vantilatörle soğutun” Aşırı sıcağa maruz kalan kişilerde sıcak krampları, sıcak bitkinliği, güneş ve sıcak çarpması oluşabildiğini dile getiren Acı, “Kişilerde görülen çok yüksek ateş (40-41 derece), terleyememe, komaya kadar giden sinir sistemi bozuklukları, halsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, bulantı, nabız hızlanması, cildin kuruması ilk belirtilerdir. Algılama ve koordinasyon yeteneğinin azalması, görme netliğinin bozulması, göz çukurlarının belirginleşmesi, bilincin kaybolması ise ileri belirtilerdir. Bu gibi durumlarda ilk yardım olarak, hasta hemen serin ve hava akımı olan bir yere alınmalı, sıkı giysileri gevşetilmeli, hastanın solunumu kontrol edilmeli, hasta su veya vantilatörle soğutulmaya çalışılmalı, ateşi 39 dereceye düşünceye kadar soğutma işlemine devam edilmeli ve mutlaka vakit geçirmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır” diye konuştu. Günde 10-12 bardak sıvı tüketmek şart Her bireyin aşırı sıcağın zararlı etkilerinden korunmak için korunma tedbirlerini bilmesi ve yaşantısına uygulaması gerektiğinin altını çizen Acı, özellikle zorunlu olmadıkça sıcaklığın arttığı 10.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamasını istedi. Acı, “Ayrıca, kapalı alanların havalandırması iyi yapılmalı, günlük 10-12 su bardağı sıvı tüketilmeli, geniş kenarlıklı şapka,
kaliteli güneş gözlüğü takılmalı ve cildi koruma amaçlı da 30 koruyucu faktörlü güneş kremleri kullanılmalı. Açık renk kıyafetler giyilmeli, kapalı alanlarda ve araç içlerinde çocuklar ve hayvanlar bırakılmamalı. Yağlı ve ağır yiyeceklerden de kaçınılmalı. Bağda, bahçede çalışan kişiler ise mümkün olduğunca erken saatlerde kalkarak işlerini yapmalı” ifadelerini kullandı. “Bir kişilik oruç tutup iki kişilik iftar yapmayın” Ramazan ayının sıcaklarla birleşmesiyle beslenmede dikkat edilmesi gerekenler konusunda önerilerde de bulunan Dr. Acı, “Bir kişilik oruç tutup iki kişilik iftar yapmayın” diyerek vatandaşları uyardı. Ramazan ayında beslenmenin önemine dikkat çeken Acı, şunları söyledi: “Ramazan sıhhattir, ancak yeterli miktarda sıvı tüketilmemesi, az veya aşırı derecede besin tüketilmesi sağlığımızın bozulmasına neden olur. Bilinçli davranarak yeterli ve dengeli beslenirsek sağlıklı bir şekilde orucumuzu tutar, görevimizi ifa ederiz. Ramazan ayında sağlığımızın bozulmasını istemiyorsak, yaz döneminde olduğumuz için sıvı ihtiyacımız su, süt, ayran, taze sıkılmış meyve suları, limonata gibi içeceklerle karşılanmalı. İftara çorba veya peynir, domates gibi kahvaltılıklarla başlanılmalı, porsiyonlar küçültülerek ve yavaş yavaş beslenilmeli, bol kalorili besinler değil, daha rahat sindirilebilen besinler tercih edilmeli. Mutlaka sahura kalkılmalı. İftar ile sahur arasında bir ara öğün yapılmalı ve sütlü tatlılar tercih edilmeli, kızartmalardan ise uzak durulmalı.” Acı, herkesi yeterli ve dengeli beslenmeye, iftardan sonra düzenli fiziksel aktivite yapmaya ve sıcakların zararlı etkilerinden korunmak için de korunma tedbirlerini uygulamaya davet etti.
Real Fuzzy Teknolojisi* ile rahat, Hareket Sensörü ile doğru, Tek tuşla ölçme özelliği ile kolay ölçüm sağlar.
ESH
ONAYLI
pM-KO2
* Patentli “Real Fuzzy Teknolojisi” doğru ölçüm için gereken kaf sıkılığını otomatik olarak ayarlar ve bu sayede yanlış kaf sıkılığı seviyesinden kaynaklanan yanlış ölçümleri önler.
www.plusmed-health.com T (+90 212) 319 50 00 | info@trimpeks.com
Etkinlik
SIGN İstanbul 2015’e hazır mısınız? SIGN İstanbul fuarı kapsamında gerçekleşecek 3D Print Show’da gözlerinize inanamayacaksınız.
B
u yıl mayıs ayında Londra’da başlayıp sırasıyla California, Paris ve Dubai ile devam edecek olan “3D Print Show Global Serisi” nin İstanbul ayağı SIGN İstanbul 2015 fuarı olacak. İFO Fuarcılık tarafından 10-13 Eylül tarihlerinde 17.’si gerçekleştirilecek SIGN İstanbul 2015, 3D Print Show özel bölümü 11. Salonda açılacak. Başta medikal olmak üzere pek çok sektörde çığır açan 3 boyutlu baskı teknolojisinde gelinen son noktanın sergileneceği özel bölümün fuara damga vurması bekleniyor. Bu yeni teknoloji sayesinde artık kulak, parmak, böbrek gibi yapay organların, çeşitli protezlerin ya da işitme cihazlarının 3 boyutlu çıktısı elde edilebiliyor. İlk olarak geçen yılki organizasyonda 3 boyutlu yazıcı teknolojilerine geniş yer veren SIGN İstanbul, ziyaretçi ve katılımcılarından gördüğü yoğun ilgi üzerine, bu sene bir salonunu sadece 3D baskıya ayırdı. “Alanında Avrasya’nın her yıl düzenlenen en büyük ticari organizasyonu” olarak kabul edilen SIGN İstanbul 2015; başta medikal, moda, mimari, gastronomi, mobilya, dekorasyon ve bijuteri olmak üzere hemen her sektörde kolay ve ekonomik yoldan üretime imkân veren, ayrıca bireysel kullanımlar için de seçenekler sunan 3D yazıcı teknolojilerini merak edenler için bulunmaz bir fırsat sunuyor.
42
Temmuz 2015
Tarsus Group tarafından global ölçekte organize edilen “3D Print Show” etkinliğinin California’dan önce İstanbul’daki yeni durağı olan SIGN İstanbul, 3 boyutlu yazıcıların ve baskı teknolojilerinin yanı sıra tanıtım sektörüne yönelik en yeni ürün, uygulama, makine ve ekipmanlara yer verecek. SIGN İstanbul’ u başta endüstriyel reklam üreticileri, dijital baskı merkezleri, mimarlar, matbaacılar ve tekstil sektörü olmak üzere 21 bin profesyonelin ziyaret etmesi bekleniyor.
BIRAKIN UYUSUN... Dokunmak yok, Gözyaşı yok,
Sadece 1 saniyede ölçüm sn.
1 2 3 4 * Nesne Sıcaklığı: Biberon, banyo suyu v.b. sıcaklığı
5
T (+90 212) 319 50 00 | info@trimpeks.com
Güncel
Cep telefonunu elinden bırakamayanlar; DİKKAT! Teknoloji bağımlılığı madde bağımlığı kadar tehlikeli huzursuz hissediyor, paylaştığı bir görsel veya bir yorum yeteri kadar beğeni almadığında duygusal çöküş yaşayabiliyor. Günlük hayatınızda sosyal medya hesaplarınızı, gelişmeleri kaçırıyorum korkusuyla sürekli takip etme ihtiyacı duyuyorsanız ve özelikle sosyal medyayı iş saatlerinden çalarak kullanıyorsanız yüksek ihtimalle fomo sendromuna yakalanmış olabilirsiniz.
Nörolog Dr. Mehmet Yavuz
G
ündelik hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen sosyal medya insanlarda farklı sorunlara neden oluyor. Teknolojiye duyulan bağımlılık “fomo” adında bir fobiyi ortaya çıkardı. Sosyal medyanın insanlarda oluşturduğu bağımlılık, zaman içinde gündemdeki gelişmeleri kaçırma korkusuna dönüşüyor. Nörolog Dr. Mehmet Yavuz Son günlerde birçok insanın hayatını etkileyen bu sorunla ilgili bilgilerini Medikal Teknik okuyucularıyla paylaştı. ‘Fomo Sendromu’na yakalandığınızı nasıl anlarsınız? Sosyal medya ve akıllı telefonlar günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. İnsanlar artık birçok şeyi gerçekte değil sanal ortamda yaşamayı tercih ediyorlar. Ancak buna bağlı olarak çeşitli hastalıklar ortaya çıkıyor. Birçok insanın uykusuz kalmasına, sürekli sosyal hesaplarını kontrol etmesine neden olan bu fobi kaygı bozukluğuna neden oluyor. Fomo hastalığında kişi internet ve sosyal medyada çok fazla zaman harcıyor, sanal dünya ile bağlantıları kesildiğinde kendini
44
Temmuz 2015
‘Fomo Sendromu’ndan nasıl kurtulursunuz? Sosyal ağlarda geçirilen zaman iş yaşantınızı, eşiniz ve çocuklarınızla olan ilişkinizi hatta ruhsal sağlığınızı olumsuz yönde etkilemeye başladıysa önlem almanızın zamanı gelmiş demektir. Aslında bu rahatsızlıktan kurtulmak kişinin
kendi elindedir. Kişi öncelikle bunun sanal bir ortam olduğunun farkına varmalıdır. Sosyal ağlar olmadan kendini çok eksik hissedenler ilk olarak internet ya da sosyal medyada geçirdiği zamanı belli bir saat aralığında tutulmalı ve bu süreyi aşmamaya dikkat edilmelidir. Gerekirse bu konuda çevredeki insanlardan yardım istemmesi faydalı olur. Çevreyle iletişim kurmaya çaba göstererek gerçek yaşamdaki sosyal aktiviteleri arttırmak gereklidir. Bir arkadaşla buluşmak, hobiler edinmek, sinemaya ya da tiyatroya gitmek, dışarı çıkıp yürüyüş yapmak gibi sosyal faaliyetler ‘Fomo Sendromu’nu atlatmak için doğru adımlar olacaktır. Hasta tüm bu çabalara rağmen hala bu bağımlılıktan kurtulamıyorsa bir uzmandan yardım alabilir.
Hastane
Sismik İzolatör Teknolojisi; Hastanelerde hayat kurtaracak sistem
İ
stanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü Kazım Gökhan Elgin, İSMEP projesi kapsamında depreme karşı yeniden yapılmakta olan Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi’nin sismik izolatör sistemini anlattı. Elgin “İzolatörler binaya gelecek deprem yükünün büyük bir kısmını izolatör katına alacak ve üst katlara yansıyacak deprem etkisini oldukça düşürecek. Böylelikle deprem anında ameliyatlar dahil hastanedeki hizmetler kesintisiz devam edebilecek” dedi. İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü Kazım Gökhan Elgin, İSMEP projesi kapsamında yeniden inşa edilen Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi inşaat alanında soruları yanıtladı. Olgay Orçun Korkut’un sunduğu Ajans Yeni Gün programında canlı yayınlanan röportajda İPKB Direktörü Elgin, hastanede montajına başlanan sismik izolatör sistemini yerinde göstererek, bu teknolojinin tedavi gören hastalara sağlayacağı hayati faydaları izleyicilere anlattı. Peki Okmeydanı Hastanesi’nin yanı sıra Göztepe ve Kartal Eğitim Araştırma Hastanelerinin yapımında da kullanılacak bu sistem nedir ve avantajları nelerdir?
zamanda da günümüz şartname binaları genelde deprem sonrası kullanılamaz hale gelir. Fakat geçmişteki depremlerden edinilen tecrübeler maddi hasarında oldukça fazla olduğunu hatta iş kesilmesi riskinin de çok önemli bir parametre olduğunu göstermiştir. Maddi kayıplar işyerindeki ekipmanların hasarı mevcut ve stoktaki ürünlerin hasarı, üretimin durması ve siparişlerin yetiştirilememesi şeklinde olur. Konu hastane olunca ve içerisinde çok değerli teknolojik cihazlar, yatırımlar olunca deprem sırasında oluşabilecek zararın önlenmesinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca böyle kritik bir durumda hastanelere olan ihtiyaç artacağı için hastanelerin hizmetlerine devam edebilecek durumda kalmaları büyük önem taşır. Taban İzolasyon Sistemi sayesinde aşağıdaki yararlar sağlanır: • Can güvenliği sağlanması • Yapısal hasarların önlenmesi • Yapısal olmayan hasarların önlenmesi • İş kesilme riskinin önlenmesi • Deprem sonrası fonksiyon kaybının önlenmesi • Pazardaki payın korunması • Araştırma ve Geliştirme projelerinin korunması • Tarihi bina ve değerlerin korunması Taban İzolasyon Sisteminin
Sismik izolatör teknolojisi nedir? Sismik izolasyon deprem hasar potansiyelini düşürmek için kullanılan basit yapısal bir dizayn yaklaşımıdır. Birçok taban izolasyonlu bina; depremleri tahmin edildiği gibi başarıyla atlatmıştır (Kobe, Northridge depremleri). Sismik izolasyon yapının depreme dayanma kapasitesini arttırmak yerine, binaların periyodunu uzatarak binaya gelen sismik enerjiyi azaltma esasına dayanan depreme dayanıklı bir dizayn yaklaşımıdır. Bu teknolojinin doğru uygulamaları büyük depremler sırasında bile binaların elastik davranmasını sağlar. Şaşırtıcı olanda bu yaklaşım prensibinin hayli basit olmasıdır. Hastanelerde can da, mal da önemli Günümüzde bina dizayn ve inşaat şartnameleri yalnızca can güvenliğini göz önüne alır. Aynı
46
Temmuz 2015
uygulandığı binalarda aşağıdaki sonuçlar elde edilir: • Elastik davranış • Yapıya gelen kuvvetler azalır • Kat ivmeleri küçülür • Katlar arası deplasmanlar küçülür, hemen hemen bütün katlar yaklaşık aynı deplasmanı yapar yani rölatif kat deplasmanları sıfıra yaklaşır. • Yapılan bir araştırmaya göre Taban izolasyonlu bina Richter ölçeğine göre 8 büyüklüğündeki bir depremi sanki Richter ölçeğine göre 5,5 büyüklüğündeki deprem gibi hisseder. • Taban izolasyon sistemi uygulanacak yeni binalarda bina toplam maliyetini projeye bağlı olarak arttıracaktır. Fakat bina fonksiyonunun önemini (hastaneler, polis istasyonları, okullar, v.b.) ve muhteviyatının değerini hesaplarsak (bilgi işlem merkezleri, hastaneler, laboratuvarlar, yarı iletken fabrikaları, v.b.) bu oran deprem sonrası hasarlar ve fonksiyon kaybı düşünüldüğünde çok komik kalacaktır. Örneğin: 17 Ocak 1995 Kobe depreminden sonra Japonya’da Taban İzolasyonlu Binaların talebinde bir patlama olmuştur. 1995 ‘e kadar 80 binaya uygulanmışken günümüzde 800 kadar binaya uygulanmıştır. Bu talebin artmasında Kobe’de bulunan iki taban izolasyonlu binanın depremde sırasındaki mükemmel davranışı da etkili olmuştur.
Etkinlik
‘BİYOİNFORMATİK’ kursu ERÜ Genom ve Kök Hücre Merkezi’nde ‘Yoğunlaştırılmış Biyoinformatik Kursu’ düzenlendi
E
rciyes Üniversitesi ERÜ Genom ve Kök Hücre Merkezi Konferans Salonu’nda 4 gün boyunca devam eden ‘Yoğunlaştırılmış Biyoinformatik Kursu düzenlendi. Genom ve Kök Hücre Araştırma Merkezi’nin çalışmaları hakkında bilgi veren Genom ve Kök Hücre Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Bugün Genom kök hücre merkezinin yeni bir aktivitesiyle birlikteyiz. Bildiğiniz gibi Genom Kök Hücre Merkezi
48
Temmuz 2015
bundan 2 buçuk yıl önce kuruldu. Kompakt bir araştırma merkezi olup Türkiye’nin en büyük araştırma merkezlerinden biridir. Devam eden 120’nin üzerinde araştırmamız var. Bu araştırmalar çok farklı kaynaklardan grantini aldı. Kök hücre merkezi araştırmaların yanında eğitime de önem vermektedir. İki tane anabilim dalı kurduk; bunlardan biri Kök Hücre Anabilim Dalı ve şu anda Kök Hücre Anabilim Dalı’nda 22 adet öğrenci eğitim görüyor; ayrıca master eğitimi veriyoruz. Yine aynı şekilde
Biyoinformatik Anabilim Dalı kurduk. 2015 yılının Şubat ayı içerisinde biyoinformatik Anabilim Dalı’na öğrenci almaya başlayacağız. Biz şunu biliyoruz ki; genomlar çok kompakt, araştırmaları da kompakt ve parametreye dayanıyor. Bu parametreleri, farklı verileri değerlendirip anlamlı hale getirmek çok önemli, burada devreye biyoinformatik giriyor” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Yusuf Özkul düzenlenen kurs ile ilgili olarak şunları söyledi; “Biyoinformatik kursuna Farklı üniversite ve farklı kentlerden 130 civarında öğrenci katılıyor. Yaklaşık 4 gün boyunca biyoinformatik temel konularını tartışılıyor ve biyoinformatiğin temel değerlendirmeleri, web kullanımları araştırılıyor. Bölümümüzde şu anda 200 civarında stajyerimiz bulunmaktadır. Bunlarda Türkiye’nin her üniversitesinden buraya geliyorlar. Genom Kök Hücre bölümünde 250 öğrenci var. Bu öğrenciler bilim aşkıyla buraya gelip burada çalışmak istiyorlar. Türkiye’nin geleceği açısından bunu çok değerli buluyorum, bu çocuklar bizim gençlerimiz ve biz bayrağı onlara teslim edeceğiz. Kursun gerçekleştirilmesinde görev alan herkese teşekkür ediyorum” dedi.
Bilim
Kadınlar, kırmızı etten uzak durun! Çin’de yapılan bir araştırmaya göre günlük 120 gramın üzerinde kırmızı et tüketen kadınlarda meme kanserine yakalanma riski yüzde 10 artıyor
B
reast Cancer Research and Treatment adlı dergide yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, günlük kırmızı et tüketimi 120 gramın üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme riski yüzde 10 artıyor. Araştırmada pastırma, sucuk, salam, sosis gibi işlem görmüş et ürünlerinin de kadınlardaki meme kanseri riskini kırmızı ete göre yüzde 8 daha fazla artırdığı ortaya kondu. “Meme kanserinin kırmızı etle bağlantısı olduğu ispatlandı” diyen İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cüneyt Ulutin, “Daha evvel hep kırmızı etin kalın bağırsak kanserinde etken olduğunu bilir ve bunu söylerdik ama meme kanserinde bunu es geçerdik. Ancak yaklaşık 150 bin kişi üzerinde yapılan ve geçtiğimiz aylarda yayınlanan çalışmada, kırmızı et tüketiminin normalin üzerinde olduğu grupta meme kanseri riski arttı. Buradaki en büyük etken hem kırmızı etin tüketim miktarı hem de tüketenlerin yaşları” dedi. 150 bin hasta üzerinde yapıldı “Bu araştırmanın çok önemli olmasının bir diğer nedeni 150 bin hasta üzerinde gerçekleştirilen ileriye dönük
50
Temmuz 2015
olarak yapılmış 150 çalışmadan oluşması” diyen Prof. Dr. Cüneyt Ulutin, “Bu çok önemli bir araştırma, çünkü kesin konuşabiliyoruz. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda geçmişe yönelik bin hasta, 500 hastaya bakılırdı. Bu araştırmada ise yaklaşık 150 bin kişi üzerinde gerçekleştirilen ileriye dönük olarak yapılmış 150 çalışma var. Tıpta bizim pratik uygulamalarımızı değiştirdiğine inandığımız kanıt düzeyi 5 olarak nitelendirdiğimiz meta analizler vardır. İşte bu araştırma da bir meta analiz haline getirilmiş. Bu demektir ki artık bu tıbbi pratiğimizi değiştireceğiz. Diyetisyenler de, radyasyon onkologları da mutlaka değiştirecekler” ifadelerini kullandı.
bunlar tüketildiğinde kadınlardaki meme kanseri görülme riski yüzde 10 daha artıyor. Yüzde 10 insan hayatı söz konusuysa çok önemli bir oran. Üstelik değiştirilebilir bir konu. Kırmızı etin bir de tipleri önemli. Kıyma ya da parça et olarak aldığımız kırmızı et dışında ülke olarak pastırmayı, sucuğu, salamı ve sosisi de seviyoruz. Bunlara biz tıp dilinde işlem görmüş gıdalar diyoruz. İşte işlem görmüş bu kırmızı etli gıdalarda 50 gramın üzerinde günlük tüketim olursa bayanlarda yüzde 8 meme kanseri riski artıyor. Yüzde 10 kırmızı et ve yüzde 8 işlem görmüş etin kanser riski oranını topladığınızda birdenbire yüzde 18 oranında meme kanseri artışı görüyoruz.”
4 orta boy köfte kanseri tetikliyor Günlük 120 gram et tüketiminin büyük bir hamburger köftesi, bir dilim biftek ya da orta boy 4 tane köfteye denk geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Ulutin, sözlerine şöyle devam etti: “Büyük bir hamburger köftesi, bir dilim biftek ya da orta boy 4 tane köfte,
Menopoz döneminde yağlı yemekler de riski arttırıyor. Yağdan zengin beslenmenin de menopoz dönemindeki kadınlar için meme kanseri riskini artırdığını hatırlatan Prof. Dr. Ulutin, “Yağdan zengin beslenmenin özellikle menopoz sonrası meme kanserini artırdığını söylemiştik. Bunun nedeni de kadınlık hormonu olan östrojenin yağ dokusunda birikmesi ve daha sonra hedef organı olan memeye giderek oradaki tümörü uyarmasıdır. Bu yüzden menopoz sonrasında yani 50-55 yaş sonrasında da kırmızı et tüketimine dikkat etmek gerekiyor” dedi.
THY kabin amiri Selda Durmaz hayatını kaybetti Sinek ısıran kabin amirinden acı haber TÜRK Hava Yolları (THY) Kabin Amiri Selda Durmaz, Nijerya’da yatı görevinde sivrisinek ısırması sonucu sıtma virüsüne yakalanmıştı. İstanbul’a dönen Durmaz tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. THY Kabin Amiri Selda Durmaz, Lagos uçuşundan sonra İstanbul’a dönerek yüksek ateş şikayetiyle bir hastaneye gitti. İddiaya göre, hastane Durmaz’a iki kez grip teşhisi koydu. Grip ilaçlarını almasına rağmen bir türlü ateşi düşmeyen Selda Durmaz son olarak THY sağlık birimine başvurdu. Burada Durmaz’a sıtma teşhisi konuldu. Bunun üzerine kabin amiri Durmaz, Bahçelievler’de özel bir hastanede tedavi altına alındı. Bir süredir hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedavi gören Selda Durmaz, hayatını kaybetti. Acı haberi alan yakınları ve meslektaşları hastaneye akın etti.
Sık seyahat edenler dikkat! Yurt dışı seyahatlerinde virüs kapmamak ve sağlık problemleri yaşamamak için neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? THY kabin görevlisinin Afrika’da sivrisinek ısırığı sonucu vefatı hepimizi üzdü ve sık seyahat edenleri endişelendirdi. Tur Operatörleri Platformu konuyla ilgili bir yazı yayınlayarak, seyahatler sırasında sağlık sorunları yaşamamak için alınması gereken önlemlerle ilgili uyarılarda bulundu. “Her musibette bir hayır vardır”, Belki bu acı olay gezginlerin önlem almasını sağlar diyerek alınması gereken küçük önlemleri sıralayalım;
Örneğin; Gelişmekte olan ülkelerde ağzı açık su içmeyin. Buz, dondurma, süt ve süt ürünleri, salata ve az pişmiş yiyeceklerden sakının. Kalabalık ve sürümü fazla olan mekanları tercih edin. İshal olursanız bol su için. Peru, Bolivya, Tibet gibi yüksek ülkelerde oksijen azlığından kaynaklanan aşırı yorgunluk veya denge kaybı olabilir. Vücudunuzun alışması için ara yükseklikteki bir yerde bir gün geçirin. Bol aspirin alıp kanınızı önceden sulandırın.
52
Temmuz 2015
Sağlık Bakanlığı, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’ne bağlı Seyahat Sağlığı Merkezlerinde ücretsiz olarak aşılar yapılmakta ve koruyucu ilaçlar verilmektedir. Örneğin İstanbul’da Karaköy sahilindeki “Seyahat Sağlık Merkezi”ne giderek ÜCRETSİZ sarıhumma ve diğer aşıları yaptırıp, sarı renkli uluslararası geçerliliği olan karneden almak gerekir. (tel: 0212 – 244 25 94) Bazen bir ihmal, bir bilgisizlik hem kendimizin, hem de gezi arkadaşlarımızın bir seyahatini zor duruma düşürebilir. Seyahat hastalıkları hakkında özet bilgi vermek gerekirse;
Sıtma: Sıtma yılda iki milyona yakın can alıcı ölümcül bir mikrobik hastalıktır. Afrika,
Asya, Orta Amerika gibi dünyanın belli bölgelerinde bulunur. Hastalık, “anofel” yani dişi sivrisineklerle bulaşır, kuluçka dönemi bir veya iki aydır. İki veya üç gün aralarla gelen üşüme, titreme, terleme ve sıtma nöbetlerine neden olur. Yüksek ateş görülür. Sıtmanın henüz bir aşısı yoktur. Riskli bölgelere seyahat edenler sıtmaya karşı ancak ilaçla korunabilmektedirler. Bu ilaçların ciddi yan etkileri vardır. Ayrıca her sıtma türünü engellemez. Türkiye’de rastlanan sıtma türü birinci tür ve ölüme neden olmaz. Ben de ciddî bir sıtma rahatsızlığı geçirdim. Geç teşhis edildiği için ölümden döndüm. Türkiye’de sıtmayı yalnız İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Sıtma Savaş birimi parmaktan kan alarak kısa sürede tespit edebilmektedir. Sarıhumma: Afrika ve Güney Amerika’da görülür.
Aedes cinsi sivrisineğin sokmasıyla bulaşan mikrop birkaç günlük kuluçka döneminin ardından çıkan halsizlik, ateş, sarılık ile kendini gösterir. Hastalığın tedavisi yoktur ve vakaların %5’i ölümle sonuçlanır. Sarıhumma aşıyla önlenebilen hastalıklardandır. Uluslararası seyahatlerde sadece “sarıhumma aşısı” Afrika ülkelerine girişte zorunlu tutulmaktadır. Karaköy sahilindeki “Seyahat Sağlık Merkezi”ne giderek ÜCRETSİZ sarı humma aşısı ve diğer aşıları olup sarı renkli uluslararası geçerliliği olan karneden almak gerekir. (tel: 0212 – 244 25 94) Hepatit A (Sarılık): Bu hastalık da kirli gıda veya sularla bulaşır. Az gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı fazladır. Hastalık 3-6 haftalık bir kuluçka dönemini takiben ateş, hâlsizlik, bulantı ve sarılıkla ortaya çıkar. Vakaların ancak binde altısı ölümle sonuçlanır. Bazılarımız bu hastalığa dirençlidir. Bir doz aşı iki hafta sonra %90 koruyuculuk sağlar, etkisi bir yıl kadar sürer. Hepatit B (Sarılık): Cinsel temas, ortak kullanılan iğne, tıraş bıçağı, diş fırçası, yakın temas en önemli bulaşma yollarıdır. Az gelişmiş ülkelerde en sık görülen bulaşma yolu cinsel temasla gerçekleşir. Hepatit (B) aşıyla önlenebilen hastalıklardandır. Menenjit: Hastalık, genellikle 20 yaş altı insanlarda fakat her yaştan insana bulaşan salgınlar hâlinde ortaya çıkar. Hac mevsimi sırasında dünyanın dört bir tarafından gelen hacı adaylarının oluşturduğu kalabalık, menenjit salgınları için uygun bir ortam oluşturduğundan, hacı adaylarının menenjit aşısı yaptırmaları gereklidir. Hastalık anî
başlayan ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, şuur bozukluğu ve komayla seyreder ve çoğu zaman “sağırlık” gibi ciddi izler bırakır. Ölüm riski de fazladır. Kolera: Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın bazı ülkelerinde dar alanlarda salgınlar hâlinde görülür ve koleraya yakalanma riski beş milyonda bir olarak tespit edilmiştir. Bulaşma az pişmiş veya çiğ gıdalar ile kirli su sayesinde olur. Sıklıkla, bir su ürünü olan midyeler aracılığıyla bulaşır. Kolera aşısı, yan etkisinin fazla ve koruyucu etkisinin az olması nedeniyle önerilmez. Ancak çok riskli bir bölgede, çok uzun süre kalınacaksa aşı uygulanması yararlı olabilir. Turist İshali: En sık karşılaşılan mikrobik seyahat hastalığıdır. Bu hastalığa gezginlerde sık rastlanır ve hastalık su ve gıdalarla bulaşır. Turist ishalinden korunmanın en emin yolu pişmemiş gıdalardan uzak durmak, meyveleri soyarak yemek ve mümkün olduğu kadar su kaybını önlemek için su içilmelidir. İki gün içinde önlenemezse muhakkak hastaneye gitmek gerekir. Dizanteriye benzer. Tifo: Hastalık su ve gıdalar aracılığıyla insandan insana bulaşır. Bu nedenle pişmemiş gıdalar ve kirli sulardan uzak durmak en önemli korunma yoludur. Tifo aşısı %70 koruyuculuk sağlar. Derin Ven Trombozları: Özellikle uzun yolculuklar sırasında hareketsiz kalma sonucu bacak damarlarında oluşan pıhtının neden olduğu bacak ağrıları ve şişliktir. Pıhtı yerinden koparak akciğer damarlarını tıkarsa ölümcül sonuçlar doğurabilir. Derin ven trombozları özellikle uzun uçak yolculukları
gibi hareket kabiliyetinin kısıtlandığı yolculuklar sırasında daha çok görülür. Dar uçak koltuklarının bu hastalığa neden olduğu bilindiğinden hastalığın adı “Ekonomi Klas Sendromu” olarak anılmaktadır. Derin ven trombozuna bağlı rahatsızlıklar bir tablet aspirinle bile engellenebilir. Böcek Isırmaları: hem taşıdıkları mikrobik hastalıklar riski, hem zehirlenmeler, hem de alerjik reaksiyonlarla sık karşılaşılan seyahat hastalıklarındandır. Pirelerle bulaşan hastalıklar için uygun giysiler, sivrisineklerle bulaşan hastalıklar için uygun cibinlik, sinek kovucu kremler veya hastalıktan koruyucu ilaçlar “hayat kurtarıcı” olabilir. Keneler ise uygun cımbızlarla çıkarılmalıdır. Yılan Isırığında Ne Yapmalısınız? Sakin olmaya çalışın; panik işleri kötüye götürür. Isırılma anını not ediniz ki belirtileri gözlemlensin. Isırığa bakın; eğer yara iki farklı delik halinde ise zehirli bir sürüngen olabilir. Asla filmlerden esinlenip ısırığı emmeyin, üzerine buz koymayın. Isırığı hareketsiz tutun; zehrin yavaş hareket etmesi için ısırığı kalp hizasından aşağıda tutmak gerekir. Bandajlamayı düşünebilirsiniz; geniş bir kumaş bulun, kumaşı ısırığın üzerinden sarın ve sabit kalacak şekilde yara üzerinde tutun. Panzehir bulabileceğiniz en yakın yere en kısa zamanda ulaşın. Cem Polatoğlu Tur Operatörleri Platformu dönem sözcüsü
Temmuz 2015
53
AKTÜEL
Lokman Hekim Hastaneleri Turkcell Sağlıkmetre’yi seçti Mobil sağlık teknolojileri ile kronik hastalıklar uzaktan takip ediliyor
A
nkara’nın köklü hastanelerinden Lokman Hekim Hastaneleri, Turkcell’in mobil sağlık alanında hayata geçirdiği ve diyabet kontrolünde yüzde 41’e varan başarı sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmış olan Sağlıkmetre çözümünü tercih etti. İşbirliği kapsamında Lokman Hekim Hastaneleri, kronik hastalarını takip etmek için Turkcell’in Sağlıkmetre çözümünü kullanırken, Turkcell de Lokman Hekim Hastanelerinin uzman kadrosunun ihtiyaçları doğrultusunda Sağlıkmetre çözümüne yeni özellikler eklemeye devam edecek. Kronik hastalıkların uzaktan takip edilmesini sağlayarak hastaların yaşam kalitesini yükseltirken, doktorların da hastalarını her an ve hızlı şekilde takip edebilmelerini sağlayarak kontrolü artırmalarına yardımcı olan Sağlıkmetre, artık Lokman Hekim Hastaneleri’nin kendi alanında uzman hekimlerinin hastalarını uzaktan takip edebilmelerini de sağlayacak. Diyabet kontrolünde, takip edilen hastalarda ilk 3 ayda %41’e varan başarı sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmış olan Sağlıkmetre, sağlık alanındaki verimliliği artırması açısından da önemli bir çözüm. Hastaların evlerinde kendi kendine yaptıkları ölçümlerin, güvenli bir bağlantı üzerinden ve sadece kendi doktorlarının görebileceği bir sisteme iletilmesini sağlayan Turkcell’in Sağlıkmetre’si mobil sağlık alanında yepyeni bir dönemi başlatıyor.
54
Temmuz 2015
Hastane
Hastaneler dijitalleşiyor Bursa Mustafa Kemal Paşa Devlet Hastanesi dijital hastane formatını kısmen uygulamaya başladı.
B
ursa Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı hastanelerin dijitalleştirilmesi çalışmaları devam ediyor. Bu bağlamda bağışçı Sanko Holding İsko Dokuma İşletmeleri tarafından Mustafa Kemal Paşa Devlet Hastanesine bağışlanan, diş ünitelerini dijitalleştiren sistem hekimlere ve hastalara kolaylıklar sunarken ve kağıt israfının da önüne geçiyor. Sistemin dokunmatik ekranında hastalara uygulanacak tedaviler bizzat gösterilerek anlatılıp hastaların rahatlamaları sağlanırken hastaların kurumdaki diş ile ilgili tedavi geçmişini görülebiliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde hizmete sokulan bu sistemle diş hekimleri herhangi bir yardıma ihtiyaç duymadan dokunmatik ekranlar üzerinden radyolojik tetkik istemi de yaparak daha hızlı hizmet sunumu gerçekleştiriyorlar.
56
Temmuz 2015
Konu ile ilgili açıklama yapan hastane yöneticisi Gürol Şen, yeni hizmet binasında hasta ve çalışanların konforunu arttırıcı uygulamalar eklemeye devam edeceklerini müjdeledi.
Hekim ve hastaların son derece memnun oldukları sistem için, bağışçı Sanko Holding İsko Dokuma İşletmelerine teşekkür etti.
Yatırım
Adana’da gezici dijital mamografi cihazı hizmeti Adana Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı, meme kanserinde erken teşhiste önemli rol oynayacak Gezici Dijital Mamografi Cihazı’nın açılışını yaptı.
B
üyükşehir Belediyesi’nin sağlık hizmetlerini her geçen gün geliştirdiğini ve ulaşılamayan her yere ulaşmayı hedeflediklerini söyleyen Başkan Hüseyin Sözlü, “Bu cihaz, anında sonuç vererek, erken tanı ve teşhiste önemli bir görevi yerine getirecek” dedi. En ücra köylerdeki kadınlarımıza ulaşacağız Kadınların ihmalden dolayı büyük bedeller ödediği bir konuda bu açığı kapatmak üzere Büyükşehir Belediyesi olarak önemli bir hizmeti yerine getirmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Başkan Hüseyin Sözlü, “Gezici dijital mamografi cihazını bugün hizmete sokuyoruz. Hem gezici hem de dijital olan bu cihaz, anında sonuç alınması özelliği ile önemli bir görevi yerine getirecek. Erken teşhis olmadığı
58
Temmuz 2015
ti sunmak için bugüne kadar canla başla çalıştıklarını söyleyen Karayandı, şu bilgileri aktardı: “Sağlık Daire Başkanlığı olarak bir şey değiştikten sonra sağlık konusunda da herşeyi değiştirmek için elimizden ne geliyorsa yaptık. Son olarak gezici dijital mamografi cihazımızı hizmete açarak, kadınların korkulu rüyası olan meme kanseri için tarama yapmaya başlıyoruz. Bu cihazla özellikle hastaneye ulaşması güç olan taşra bölgelerinde hizmet vermeyi amaçlıyoruz. 40 ila 60 yaş arasındaki kadınlara hizmet verecek gezici dijital mamografi cihazımız, mamografi çekimi ve uzman sağlık personelinin yerinde muayene yaparak meme kanserinde erken teşhis ve tanı için hizmet verecek. Cihazın dijital özelliği sayesinde görüntüler anında online olarak merkezimize ulaşacak ve dakikalar içerisinde raporlanarak sonuç hastaya iletilebilecek. Ücretsiz olarak vereceğimiz bu hizmetle şehrimizi meme kanserinde erken teşhis ve tanı konusunda marka şehir yapmayı planlıyoruz. Yine çok yakın zamanda açmayı planladığımız evde sağlık hizmeti projemiz ile de dijital mamografi cihazımızı entegre edip daha kapsamlı sağlık hizmetini halkımıza sunmayı istemekteyiz.” için kadınlarımızın hayatını kaybetmesine ya da ağır bedeller ödenmesine neden olan meme kanserinin erken teşhisinde, hiçbir maddi beklenti içerisinde olmadan en ücra köylerimize kadar gezici bir şekilde hizmet vereceğiz. Bu anlamda toplumda kadımıza pozitif ayrımcılığı sağlık hizmeti açısından da vermenin farkındalığını yaşayacağız. İnşallah aracımız hizmete girdikten sonra istatistiki sonuçlarını da pozitif olarak göreceğiz. Sağlık Daire Başkanlığının değerli çalışanlarını ve Daire Başkanı Fatih Karayandı’yı tebrik ediyorum” diye konuştu. Sonuçlar anında raporlanacak Sağlık İşleri Daire Başkanı Op.Dr. Fatih Karayandı ise, yeni hizmete girecek cihazı tanıtarak, hizmet hakkında detaylı bilgi verdi. Adanalılara sağlık konusunda azami hizme-
Her 8 kadından biri meme kanseri Projenin hayata geçirilmesi sırasında destek veren Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarından Onkoloji Uzmanı Doç. Dr Berna Bozkurt Duman ise, meme kanserinin en çok karşılaşılan kanser tiplerinin başında olduğunu vurgulayarak, “Meme kanseri, her 8 kadından birinde görülen ve erken teşhiste tedavi edilebilen bir kanserdir. Ancak toplumda ölüm sıralamasında akciğer kanserinden sonra ikinci sırada geliyor. Bu rakama bakıldığında meme kanserinde erken tanının önemi çok açık. Büyükşehir Belediyesi’nin bu hizmeti ile erken tanıda önemli bir ilerleme kaydedileceğini ve özellikle taşraya ulaşmada etkili olacağını düşünüyorum. Bu sayede birçok insanın hayatına yaşam katılacağına inanıyorum” dedi.
Etkinlik
TÜRKRAD2015 Ekim’de Antalya’da düzenlenecek 36. Ulusal Radyoloji Kongresi 21-25 Ekim 2015 tarihlerinde Antalya Kaya Palazzo Otel’de gerçekleştirilecek. üzerinden daha sonra izleyebileceğiz. Bu portalda geçen yılın konuşmaları da yer alacak. Önemli bir hatırlatma olarak bildiğiniz gibi “Yeni Tüzüğümüz” Olağanüstü Genel Kurul’da kabul edildi. Bu değişiklikle ilk defa kongremiz esnasında Seçimli Genel Kurulumuzu yaparak bir sonraki yönetimimizi kongremizde yapacağımız seçimle belirlemiş olacağız. Kongre düzenleme kurulu adına saygılarımla. Dr. Abdulhakim Coşkun Türk Radyoloji Derneği Başkanı”
ü
rk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdulhakim Coşkun kongre ile ilgili olarak bir açıklama ve davet yazısı yayınladı; “Değerli Meslektaşlarım, Türk Radyoloji Derneği’nin Saygıdeğer Üyeleri, Öncelikle sizleri 21-25 Ekim 2015 tarihlerinde Antalya, Kaya Palazzo Otel’de gerçekleştireceğimiz TÜRKRAD2015; 36. Ulusal Radyoloji Kongresi’ne davet etmekten dolayı memnuniyetimi belirtir, saygıyla selamlarım. Kongrelerimiz hepimizin heyecanla beklediği, bilimsel ve sosyal katkısı yüksek olan özel anlarımız. Kongremizin bu yılki ana temasını oldukça ilgi çeken “İleri Görüntüleme Teknikleri” olarak belirledik. Disiplinimizle ilgili en son gelişmeleri gözden geçirme ve öğrenme imkânı bulacağız. Bu yılki Kongremiz sizlerin de beğeneceğinizi umduğumuz bir çok önemli yenilikle birlikte gelecek. İlk defa bu yıl -daha sonra devamını arzu ettiğimiz- uluslararası eşzamanlı ortak bir kongre birlikteliğimiz olacak. Avrupa Acil
60
Temmuz 2015
Radyoloji Derneği (European Society of Emergency Radiology; ESER), bu yılki “Avrupa Acil Radyoloji Kongresi-2015”ni programımız içinde birlikte “Joint Meeting” olarak gerçekleştirme kararını aldı. 22-23 Ekimde iki gün sürecek bu ortak kongre boyunca isteyen üyelerimiz ek katılım ücreti ödemeden bu alanda yetkin uluslararası konuşmacıları dinlerken, dernekler arası işbirliğimizi de geliştireceğiz. Buna ilave olarak kongremizde iki sürpriz kursumuz yer alacak. Sözlü bildiri ve posterlerin seçiminde ve sunumunda önemli değişikliğe gidiyoruz. Geçtiğimiz yıl başlattığımız uluslararası katılımı artırarak devam ettirmek istiyoruz. Ana salonlarımızın birinde yine ilk defa tüm konuşmalar İngilizce olarak sunulacak. Geçtiğimiz yıldaki gibi ana salonlarımızdaki sunumların simultane Türkçe, İngilizce ve Rusça tercümelerine devam edeceğiz. Kongre boyunca yapılacak tüm konuşmaları kısa sürede devreye alacağımız web portali
Kongre’de ele alınacak olan ana konulardan bazıları şöyle; Kas İskelet Kursu, Nöroradyoloji Kursu, Abdomen, Kas İskelet Radyolojisi, Genitoüriner Radyoloji, Girişimsel Radyoloji, Toraks, Pediyatrik Radyoloji, Ultrasonografi, Olgularla Öğrenelim; Girişimsel Radyoloji, Olgularla Öğrenelim; Kardiyovasküler, Olgularla Öğrenelim; Kas-İskelet, Olgularla Öğrenelim; Ultrasonografi, Olgularla Öğrenelim; Bilişim Çalıştayı, Transplant Radyolojisi, Türk- Kore Ortak Sempozyumu, Moleküler Görüntüleme Fiziği Ve Radyasyondan Korunma, MRI vb…
Sağlık Turizmi
BUSAT Başkanı Doç. Dr. Sedat Demir
“Bursa sağlık turizminde dünya markası olabilir”
D
ünyada hızla büyüyen sağlık turizmi alanında Bursa modelini oluşturmak için atağa kalkan Bursa Sağlık Turizmi Derneği, yerel yönetimlerin desteğini alarak Türkiye’nin 2023 hedeflerinde yer alan 2 milyon yabancı hasta ve 20 milyar dolar gelirden ciddi bir payı Bursa’ya kazandırmayı amaçlıyor. Türkiye, son yıllarda sağlık turizminin en gözde destinasyonları arasında hızla yerini alıyor. Bursa Sağlık Turizmi Derneği Başkanı Doç. Dr. Sedat Demir’e göre bazı alanlarda Avrupa’nın pek çok ülkesine göre daha ucuz olan Türkiye tercihlerde üst sıralarda. Uygun maliyet, turizm avantajı, kaliteli hizmet ve teknolojik alt yapı tercihlerin önde gelen sebepleri olarak gösteriliyor. Demir, dünyada en popüler sağlık turizmi destinasyonları arasında Türkiye ile birlikte Güney Kore, Hindistan, Meksika, Tayland, İsrail, Malezya, Singapur gibi ülkeler geldiğini söyledi. Yerel yönetimlerin desteği şart Bursa Sağlık Turizmi Derneği’nin yönetim kurulu üyelerine yönelik iftar yemeğinde konuşan Doç. Dr. Sedat Demir, Türkiye’de her yıl hızla artan sağlık turizmi pastasından ciddi oranda pay alabilmek için Bursa modeli oluşturmak istediklerini söyledi. BUSAT Başkanı Doç. Dr. Sedat Demir, “Bursa, medikal turizm, termal turizm ve medikal SPA ile birlikte yaşlı ve engelli turizm için uygun alanlara sahip. Yıldırım ilçesi hem alan
62
Temmuz 2015
olarak hem de yer altı kaynakları bakımından merkezde önemli bir potansiyeli bünyesinde barındırıyor. Aynı şekilde Orhangazi, İznik, Mustafakemalpaşa ve dağ bölgesi de sağlık turizmi için önemli bölgeler arasında yer alıyor” diye kaydetti. BUSAT’ın yeni dönem hedefinin sağlık turizmi alanında yerel yönetimlerin önemli desteğini almak olduğunu ifade eden Demir, “Hedefimiz sağlık turizmi alanında Bursa modelini hayata geçirmektir. Yerel yönetimlerin ve özel yatırımcıların desteğiyle Türkiye’nin 2023 hedefinde yer alan 2 milyon yabancı hasta ve 20 milyar dolar gelirden önemli bir oranı Bursa’ya kazandırmayı amaçlıyoruz” dedi. “AB ve ABD’nin önündeyiz”
Bursa’nın en önemli gelir kaynaklarından birisi olması beklenen sağlık turizmi alanında ciddi oranda güçlü yanları olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Sedat Demir, “Sağlık hizmetlerinden faydalanmak adına kentimize gelen yabancı turistlere sunacağımız kültür turizmi, inanç turizmi, deniz ve doğa turizmi ile birlikte sağlıkkaplıca turizmi imkânlarımız bulunmaktadır. Bu avantajlarımızı sağlık turizmi alanında fırsata dönüştürmeliyiz. Bununla beraber hem sağlık fiyatlarında hem de hastaya anında müdahalede Avrupa’nın hatta ABD’nin çok önündeyiz. Ayrıca sağlık turizmiyle ilgili çeşitli yasal düzenleme ve devlet desteğinin yanı sıra kentimizdeki yerel yöneticilerimiz de bu konuda oldukça istekli olmaları bizi heyecanlandırıyor” diye konuştu.
Sağlıklı Yaşam
İyi bir uyku, hastalıktan korur! Uyku, sağlıklı bir yaşam için en az düzenli beslenme ve fiziksel aktivite kadar önemli!
Y
etersiz ve düzensiz uykunun bağışıklık sistemini güçsüz düşürerek hastalıklara zemin hazırladığını vurgulayan Dr. Sinan Akkurt, sağlıklı bir yaşam için uykunun en az düzenli beslenme ve fiziksel aktivite kadar önemli olduğunu belirtti. Uykuyu bir bakım-onarım sürecine benzeten Dr. Sinan Akkurt, “İyi bir uyku kendini yenileyip tamir etmiş bir zihin ve beden demektir.” dedi. İyi bir uykunun göstergeleri arasında sabahları fazla zorlanmadan kalkabilmek, dinç uyanmak, iştahlı kahvaltı, gün içinde uyuklamamak, masa başında uyuyakalmamak ve konsantrasyonu sıralayan Dr. Sinan Akkurt, en sık karşılaştıkları şikayetin uykusuzluk problemi olmasına karşın 6 saatten az uyumak kadar 8,5 saatten fazla uyumanın da sağlıksız olduğuna dikkat çekti. Sanılanın aksine az uyumanın ne kadar enerjik olunduğunun bir göstergesi olmadığına işaret eden Dr. Akkurt, “Fazla uyumaktan şikayet edenlere pek rastlamıyoruz ama fazla uyumak da sağlıklı değil. Yetişkinler için günde 6-8 arası uyumak idealdir.” dedi. “Kanserden koruyan melatonin hormonu yalnızca gece karanlıkta uyunduğunda salgılanır” Ekstra durumlar haricinde hafta sonları dahil olmak üzere her gün aynı saatte ve özellikle karanlıkta uyumayı tavsiye eden Dr. Akkurt, “Karanlıkta uyuyun ve çocuklarınızı da karanlıkta uyumaya alıştırın. Çünkü karanlıkta uyumak vücudun dengesini sağlar. Kanserden koruyan melatonin hormonu yalnızca gece karanlıkta
64
Temmuz 2015
uyunduğunda salgılanır.” şeklinde konuştu. İyi uykunun bağışıklık sistemini desteklediğini, sosyal iletişimi güçlendirdiğini, verimlilik ve konsantrasyonu artırdığını kaydeden Dr. Akkurt, yatak odasında hiçbir elektronik cihaz ve doğal taş bulundurulmaması gerektiğini belirtti. Uykusuzluk sorunu çekenler için 10 pratik öneri: Uykusuzluk sorununun farklı hastalıkların işareti olabileceğini, bu nedenle kronik uykusuzluk durumunda doktora başvurulması gerektiğini kaydeden Dr. Akkurt, diğer durumlar için uykuya dalmayı kolaylaştırıcı 10 pratik önerisini şöyle sıraladı: - Uyku saatinize 4-5 saat kala çay, kahve, kola gibi kafeinli içecekleri, 3 saat kala yemek yemeyi kesin. - Yatak odanızı gün içinde havalandırın. Pamuklu pijama ve nevresim kullanın.
- Yatakta o gün başınıza gelen olumlu ya da olumsuz olayları düşünmeyin. Gevşeyin ve sadece uykuya odaklanın. O saatin uyku saati olduğunu, plan yapma saati olmadığını aklınızdan çıkarmayın. - Uyumadan önce ılık/sıcak bir duş alın. - Mümkünse masaj yaptırın. - Uykunuzun gelmesi için telefonla oynamayın. Odada telefon ya da herhangi bir elektronik aleti çalışır durumda bulundurmayın. Koyun saymayın. - Gün içinde şekerleme yapmayın, her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin. - Odanızın karanlık olması uykuya dalmanızı kolaylaştırır. Işığı yeterince önleyemiyorsanız uyku gözlüğü kullanın. - Uyumadan bir saat önce süt, ayran, papatya çayı, melisa çayı içebilirsiniz. Muz, badem, keten tohumu, bal, kayısı, kavun yiyebilirsiniz. - Sigarayı bırakın, bırakamıyorsanız azaltın.
Wellcome Image Awards 14 yıldır düzenlenen yarışma; medikal görüntüleme alanında dünya çapında en önemli kaynaktır. Wellcome Images medikal ve sosyal tarihten çağdaş sağlık hizmetlerine, biyomedikal bilimine ve klinik tıbba yayılan geniş temalara hitap eden medikal görüntülemenin önde gelen kaynağıdır. 200.000’den fazla görüntü taslağını, kitabı, arşivleri, tabloları, röntgen görüntülerini, klinik fotoğrafları, tarayıcı elektron mikrograf görüntülerini kapsayan bir değerlendirme sürecinden geçer.
Wellcome Image Awards 2015 Winners Binlerce aday arasından seçilerek, bu yıl on dördüncüsü dağıtılan dünyaca ünlü Wellcome Görüntü Ödülleri’ne layık görülen fotoğraflardan ilginç olanları yayınlamaktaki amacımız; bilim insanlarına, fotoğraf meraklılarına ve eğitimcilere ışık tutmak... Tıp alanında da kullanılan görüntüleme tekniklerinin özelliklerini anlamak, çıplak gözle göremediğimiz; mikron boyutunda, nano boyutta nesneleri, dokuları, canlıları tanımak için ya da bedenimizde, farklı canlıların bedeninde yer alan o harika yapıyı yakından tanımak için bu ödüllü bilimsel fotoğraflara bir göz atınız. Son teknoloji ürünü farklı teknikler kullanılarak elde edilen görüntüler çok özel ve çok başarılı… Geraldine Thompson, CMFT. ‘Pediatrik İnteraktif Çoklu Algı Ünitesi’ Ciddi sağlık problemleri yaşayan çocukların bu acı veren süreçlerde güçsüz düşen minik bedenleri gibi moralleri de günden güne biter ve tedavi için çok önemli olan psikolojileri bozulur. Bu zorlu süreçleri yaşayan bitkin ailelerin ve doktorların işini kolaylaştırmak ve çocukların moralini düzeltmek isteyen teknisyenler hastanelere böyle renkli bölümler ekleyerek, çocukları neşelendirmeye çalışıyorlar. Bu ‘Pediatrik İnteraktif Çoklu Algı Ünitesi’ sancılı hastane prosedürlerinden sıkılmış gergin çocukları sakinleştirmek için tasarlanmıştır. Ünite Baloncuk tüpü, fiber optik ışıklar, aynalar, güneş projektörü olan ünite çocukların ilgisini çekecek sesler de çıkartmaktadır. Teknik: Fotoğraf
68
Temmuz 2015
N. Dieckmann & N. Lawrence, University of Cambridge Doğal katil hücresi, immünolojik sinaps Doğal katil bağışıklık sistemi hücresi (soldaki), hedeflediği hastalık riski taşıyan (sağdaki daha koyu renk olan) hücreye saldırıyor. Enfekte hücreleri tespit eden ve yok eden bu doğal katil bağışıklık hücreleri hedefledikleri hücreyi yok etmek için toksik maddeler salgılar ve sistemi hastalıklardan korurlar. Bu toksik içerikleri bünyelerinde muhafaza eden bu savaşçı doğal katil hücreleri bu nedenle her zaman silahlı ve hazırlıklıdırlar. Teknik: 3D SIM (yüksek çözünürlüklü 3 boyutlu mikroskop) görüntüsü
Pamuk Kurdu (Anthonomus grandis), Pamuk kurdu, pamuk bitkisiyle beslenir ve yumurtalarını pamuğun içine bırakır. Yumurtalar 20 günde yetişkin olurlar. Bu minik kurt kısa sürede tarladaki mahsulün tamamını yok edebilir. Teknik: Tarayıcı elektron mikroskobu dijital görüntüsü SEM ve LM kompozit görüntüsü
Temmuz 2015
69
Luis de la Torre-Ubieta, Geschwind Laboratory, UCLA Fare Beyni, koronal görünüm Ön ve arka şeklinde ayıran bir dikey eksenle ikiye bölünmüş fare beyninin bir bölümünün koronal görüntüsü. Bu görüntüyü oluştururken; dokuların derinliğine inmek için beyin dokusu optik açıdan transparan bir hale getirildi. Sonrasında eş odaklı mikroskop kullanılarak, beyinde yeşil florasan protein (GFP) açığa çıkaran nöronların alt kümesi görüntülendi. 751 mikrometre kalınlığındaki doku parçasının her 5,3 mikrometrelik bölümünde görüntü alınarak, birleştirildi ve bu görüntü ortaya çıktı. Nöronlar derinliğine göre kırmızı, protakal rengi, sarı, mor, mavi, ve yeşil (en dipte) renklerle gösterilmiştir. Teknik: Eş odaklı Mikroskop Prof. M. Hausser, Sarah Rieubland & Arnd Roth, UCL Farenin beyin zarındaki purkinje nöronunda yer alan dendritik ağaç Dendritik ağaçlar nöronlara gelen verilerin büyük bölümünü sağlayan nöronların minik alıcılarıdır. Bağımsız nöronların kişiliğini tanımlamamıza yardımcı olan detaylı dallanmış bir yapıları vardır. Dendritler pasif alıcılar olarak kalmak yerine aldıkları sinyalleri aktif olarak dönüştürerek; nöronların bilgisayımsal gücünü ciddi seviyede arttırırlar. Beyin zarı beyinciğin bir bölümünü şekillendirir. Beyinciğin dikkat ve hareket koordinasyonu kontrolünde payı vardır. Bu purkinje hücresi yama tekniği ile görünür bir markörle dolduruldu. cell was filled with a visual marker using the patch-clamp technique. It was then imaged using a focused ion beam scanning electron microscope which allows neurones and neural circuits to be reconstructed in high resolution. This image is 110 micrometres wide and 141 micrometres high. Teknik: Dijital tarayıcı elektron mikrograf SEM görüntüsü
70
Temmuz 2015
Khuloud T. Al-Jamal, Serene Tay & Michael Cicirko Beyin astrosit hücresi karbon nano iğneleri tutuyor (Yeşil renkli)Bir astrosit hücresinin karbon nano tüpleri (kahverengi) tutma anındaki renklendirilmiş tarayıcı elektron mikroskop görüntüsü. Karbon nano tüpler; silindirik nano yapıda karbon alotroplarıdır. Teknik: Dijital tarayıcı elektron mikrograf SEM görüntüsü
72
Andrew Polaszek, Natural History Museum Parazit Yaban Arısı (Wallaceaphytis kikiae) Minicik bir sinek olan parazit yaban arısının üstten çekilmiş Ayrımsal Etkileşim Kontrast (DIC) mikrograf görüntüsü. En etkili haşereyle mücadele gizli biyolojik ajanlarından olan bu böcek, bitkilere ve ağaçlara dadanan haşere artışını kontrol altında tutmaya yardımcı olur. Dişi yaban arısı yumurtalarını bitki parazitlerinin içine yayar ve böylece bitki parazitleri larvalar tarafından öldürülür. Teknik: Işıklı Mikroskop LM görüntüsü Temmuz 2015
Dr Flavio Dell’Acqua Sağlıklı Yetişkin insan beyni EMAR traktografi görüntüsü Canlı yetişkin insan beyninin sağ ve sol olarak iki bölüme ayrılacak şekilde dikey eksenle sanal olarak kesilmiş sajital görüntüsü. Kafanın ön kısmı görüntünün soluna doğru bakmakta. Beyin dokusunun nöral bölgelerindeki veya yollarındaki bilgi; dokulardaki su moleküllerinin hareketlerini takip eden (DTI) difüzyon tensör görüntülemesine benzer bir tür EMAR görüntüleme tekniği ile tespit edilmiş. Bu teknik nöro anatomi çalışmalarında beyin atlasını çıkartmak amacıyla kullanılır. Teknik: EMAR görüntüsü (MRI)
Gregory Szeto, Adelaide Tovar, Jeffrey Wyckoff, Koch Institute, copyright MIT Fare akciğerinin ilaç salımı yapan depoları İlaç taşıyan (kırmızı ve pembe) mikro partiküllerle dolu fare akciğerinin konfokal (eş odaklı) mikrograf görüntüsü. Mikropartiküller ise florasan takip boyası ile doldurulmuştur. Uygulamadan bir hafta sonra bile hala görüntülenebilmektedir. Mavi renkli hücre çekirdeği ve yeşil renkli hücre zarı şekerleri de görülebilmektedir. Görüntünün sağ tarafında yer alana farenin sağ akciğeri dört bölümden oluşur ancak sol akciğer tek parçadan oluşmaktadır. Akciğerlerin üst kısmı görüntüde de üst tarafta yer alır. Bu tip çalışmalar verilen ilaçların yan etkilerini gözlemlemek amacıyla yapılır. Teknik: Konfokal (eş odaklı) mikrograf görüntüsü
Michael Frank, Royal Veterinary College Hamile bir atın rahmi Cenin çıkmış ancak göbek bağıyla hala anne rahmine bağlı haldeyken; dişi atın rahim görüntüsü; rahmin iç yüzeyinde muhteşem kan damar sistemi gözlenebilir. Teknik: Fotoğraf 74
Temmuz 2015
Sağlıklı Yaşam
Fıtık eden teknoloji Uzmanlar, elimizden bir saniye bile düşürmediğimiz cep telefonlarının oluşturduğu tehlikenin her geçen gün arttığını söylüyor
İ
lerleyen teknolojiyle birlikte cep telefonları, tablet bilgisayarlar gibi birçok mobil cihaz, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Uzun süre bilgisayar ve cep telefonu kullanımı, saatlerce vücudun ve başın öne eğik pozisyonda tutulduğu işlerle uğraşmanın sonucu baş ağrısı, boyun ağrısı, omuz ve kollarda ağrı oluşmakta ve bu tip ağrılardan şikayetçi olanların sayısı her geçen gün artmakta. Günümüzde teknolojik cihazları yoğun olarak
76
Temmuz 2015
kullanmaktan dolayı boyun ve omurga rahatsızlıklarının artış gösterdiğini vurgulayan Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, özellikle gençlerin bu cihazları ellerinden düşürmemelerinin duruş bozukluklarına ve hatta kamburluğa sebep olabileceğine dikkat çekiyor. Sürekli aşağıya bakmayın Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr Ali Şahabettinoğlu, baş öne eğik pozisyonda uzun süre kalınmasının omurga üzerinde baskıyı artırıp, omurgaya aşırı yük binmesine neden olarak, bel disklerinde hasara yol açabileceğini söyledi. Aynı riskin sürekli aşağı bakmayı gerektiren işlerle uzun süre uğraşanlar için de mevcut olduğunu anlatan Şehabettinoğlu boyun ağrıları kollara ve ellere vuruyorsa boyun fıtığı olabileceğine dikkat çekti. Bu durumda hemen bir fizik tedavi uzmanına gidip muayene olunmasını tavsiye eden Şehabettinoğlu günlük hayatımızda sık kullandığımız mobil cihazların gerekli tedbirler alınarak, doğru şekilde kullanılması durumunda sağlıklı ve ağrısız bir hayat sürdürülebileceğini de sözlerine ekledi.
Yarım saatte bir ara verilmeli Özellikle bilgisayar, tablet ve cep telefonlarını kullanırken ve otururken 30 dakikada bir birkaç dakika ara vermenin ve 20-30 metre yürümenin koruyucu olarak önemli olduğunu ifade eden Ali Şahabettinoğlu, dünyada çok yaygın olan Manipülasyon Tedavisi’nin Türkiye’de birkaç uzman doktor tarafından bilinip uygulandığını vurguladı. Manipülasyon Tedavisi’nin (elle tedavi) hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-6, ileri vakalarda ise 8-10 seans sürdüğünü ifade eden Uzm. Dr. Ali Şahabettinoğlu, tedavilerin 3-5 gün aralıklarla uygulandığını da belirtti. Ameliyat oranı çok düşük Bu tedavi sırasında rahatsızlığın olduğu bel ve boyun bölgesine ellerle bir takım bastırma, germe ve döndürme gibi teknikler uygulanıyor. Manipülasyon (elle tedavi) ile hastanın yüzde 98 oranında iyileştiğini, sadece yüzde 1-2 oranında ise ameliyat gerektiğini belirten Uzm. Dr Ali Şahabettinoğlu, ameliyatın boyun fıtığında, ellerde-kollarda ilerleyen kas gücü kaybı ya da ameliyatsız tedaviye cevap verilmemesi durumunda, bel fıtığında ise ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrarbüyük abdest kaçırma şikâyeti olan ya da ameliyatsız tedaviye cevap vermeyen çok az sayıdaki hastada gerektiğinin altını çizdi.
Etkinlik
TV’ler gitgide incelirken, karşısında oturan insanlar şişmanlıyor! Beslenme alışkanlıklarımızdaki değişiklik (yüksek enerji ve kalorili besinler, şekerli içecekler vs.) ve hareketsizlik nedeniyle fazla kilolar artık herkesin problemi… “Seneler içinde televizyonlar incelirken karşısında oturan bizler şişmanlıyoruz” diyen Tunçman “Yapılan bir araştırmaya göre televizyon önünde hareketsiz geçirilen zamanın fazlalığı ile çocuklarda görülen şişmanlık doğru orantılı. Artık yürümüyoruz, iş/alışveriş merkezlerine gittiğimizde kapıya en yakın yere park etmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Tunçman “Hal böyle olunca da, zaman içinde besinlerle aldığımız ile gün içinde tükettiğimiz enerji farkı artıyor ve şişmanlıyoruz. Başka hastalıklara veya verilen ilaçlara bağlı olarak gelişen şişmanlık, bu genellemenin dışında tabii ki ama zaten genel toplumda bunun oranının yiyerek şişmanlayanlara göre sayısı çok fazla değil” diyerek, beslenmeye dayalı şişmanlığa işaret etti.
S
ANKO Üniversitesi ve Şehitkamil Belediyesi işbirliği ile düzenlenen halka açık konferansta Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölümü’nden MD, PhD Gürol Tunçman, “Şişmanlıkla Gelen Hastalıklar” konusunda değerli bilgiler verdi. Farkındalık oluşturmak amacıyla halka açık konferanslar düzenleyen SANKO Üniversitesi, her ay alanında kariyer yapmış, uluslararası başarıları olan bir Türk akademisyeni konuk ediyor. Rektör Prof. Dr. Ahmet Sınav konferansın açılışında yaptığı konuşmada, üniversitelerin üç ana görevi bulunduğunu belirterek, “İlk görevi eğitim, üst düzey eğitim. İkinci görevi; yeni bilgiler üretmek için bilimsel araştırmalar yapar. Üçüncü görevi ise o bilgileri halkın hizmetine sunar, farkındalık yaratmaya çalışır” dedi.
78
Temmuz 2015
Gürol Tunçman, MD, PhD ise tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şişmanlığın giderek artan bir sağlık problemi olduğuna dikkati çekti. Tunçman, Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre Türkiye’de 2010 yılında 18 yaş üstü nüfusun yüzde 20,4’ü şişman iken, 4 yıl gibi kısa bir sürede bu oranın yüzde 22,9’a çıktığını bildirdi. “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın ‘Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010’ çalışma raporuna göre kilolu insanların toplam nüfusa oranı yüzde 30,3, bölgelere ayrılarak bakıldığında Güneydoğu Anadolu’da yüzde 22,9” diyen Tunçman, bu artışın temel sebeplerini “Beslenme alışkanlıklarımızdaki değişiklik (yüksek enerji ve kalorili besinler, şekerli içecekler vs.) ve hareketsizlik” olarak sıraladı.
“Beden Kitle İndeksi” (BKİ) Şişmanlığın ölçüsünün “Beden Kitle İndeksi” (BKİ) olduğuna vurgu yapan Tunçman, sözlerini şöyle sürdürdü: “BKİ çok kolay hesaplanır; kilonuzu, metre cinsinden boyunuzun karesine bölüyorsunuz (kg/m2). Buna göre elde ettiğiniz sayı size BKİ’nizi veriyor. Yaptığınız hesaba göre BKİ 18.5-24.9 arasında ise normal kilolusunuz. Hafif toplu ya da fazla kilolu aralığı 25-29.9. 30 ve üzeri değişik derecelerde olmak üzere şişman olarak kabul ediliyor. Hepimizin kendi BKİ’ni bilmemiz önemli. Çünkü şişmanlık önlenebilir bir ölüm sebebidir ve derecesine göre ömrü 2-10 yıl azaltabilmektedir. Tüketemediğimiz enerji karaciğerde glikojen olarak depolandığı gibi vücudumuzda da yağ olarak depolanıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalardan biliyoruz ki, aslında yağ dokusu sadece bir depo değil, hormonlar salgılayan bir organ gibi de çalışıyor ve hormonların büyük bir kısmının miktarı genişleyen yağ kitlesiyle beraber artıyor. Bu artan hormonlardan birisi de yağ asidi bağlayıcı protein ailesinden olan aP2.
Etkinlik Adipokin Harvard Üniversitesi’nde yanında çalıştığım Prof. Dr. Hotamışlıgil’in laboratuvarında yirmi yıldır bu adipokin üzerine araştırmalar yapılıyor. Yaklaşık 10 bin kişinin kanında yaptığımız bir çalışmada bu adipokin seviyesinin BKİ ile orantılı olarak arttığını saptadık. Daha da ilginci, bazı insanlarda bu proteinin DNA kodunda olan spesifik bir değişikliğin (polimorfizm), bu adipokinin yağ dokusundaki miktarını azalttığını gördük.” Beslenme ve Epidemiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Eric Rimm ile ortaklaşa yaptıkları bir başka çalışmaya değinen Tunçman, şu bilgileri paylaştı: Prof. Dr. Gokhan Hotamışlıgil “Bu çalışma sonucu aP2’si az olan insanlarla normal olanları karşılaştırdığımızda çok önemli şeyler bulduk. Polimorfizmi olan insanlarda kalp krizi gibi kardiyovasküler hadise görülme olasılığı daha düşük. Bu polimorfik insan şişman olsa bile kalp hastalığı görülme şansı daha az. Böylece insanlarda yağ dokusundan salınan, şişmanlık ve onunla birlikte gelişen diyabet ve kalp hastalıklarında önemli rolü olan bir adipokin bulmuş olduk. aP2’yi daha çok anlayabilmek için benim de içinde olduğum bir grup araştırmacı Prof. Dr. Gokhan Hotamışlıgil’in önderliğinde yoğun olarak çalışıyoruz. Araştırmalar sonucu elde edeceğimiz bilgileri insanların faydalanabileceği hale dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de sağlık verileri incelendiğinde kişileri hekime götüren başlıca sağlık sorunları
80
Temmuz 2015
olarak kalp hastalıkları, tansiyon yüksekliği, solunum sistemi hastalıkları, seker hastalığı ve kanser karsımıza çıkmaktadır. Bu hastalıkların ortak paydasında şişmanlığı bulmak şaşırtıcı değil. Şişmanlık sonucu vücudumuzda hücre ve buna bağlı olarak da metabolizma düzeyinde zaman içinde meydana gelip biriken değişiklikler saydığımız sağlık sorunlarına zemin hazırlayabilecek kapasitededir. Bu nedenle, sağlıklı bir toplum olmak istiyorsak atılacak ilk ve önemli adımlardan birisi şişmanlığın kendi
başına bir hastalık olduğunu görmektir.” Sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Tunçman’a, konferansın bitiminde Prof. Dr. Sınav tarafından hediye takdim edildi.
Etkinlik
Jinekolojik kanserlerde yeni tedavi “Jinekolojik kanserlerde tümörün damarını büzmek işe yarıyor” “Serviks kanserinde kemoterapiye, tümör damar gelişimini önleyen bir ajan olan Bevacizumabın eklenmesi genel sağ kalımı 13 aydan 17 aya uzatmakta. Bevacizumab alan kolda hastalıksız sağ kalımda benzer şekilde 6 aydan 8,3 aya çıktı. Bu çalışma sonucu ile Bevacizumabın kemoterapiye eklenmesi ABD’de FDA tarafından Ağustos 2014’de, Avrupa’da da EMA tarafından Nisan 2015’de onaylandı. Kolorektal kanser, meme kanseri, küçük hücreli dışı akciğer kanseri, böbrek kanseri ve beyin tümörü gibi birçok kanserde
A
ntalya’da yapılan 2. İmmuno Onkoloji ve Hedefe Yönelik Tedaviler Kongresi’ne gönderilen araştırmalar ağırlıklı olarak jinekolojik kanserler konusundaki çalışmalardan oluşuyordu. Kongrenin ardından bir konuşma yapan kongre bilimsel sekreteri ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Karabulut, kadın kanserlerinde tümörün damarını büzme yönteminin tedavide işe yaradığını anlattı. Erken dönemde serviks (rahim ağzı) kanserine yakalanan kadınların beş yıllık sağ kalımlarının yüzde 90’ın üzende olduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Karabulut, buna rağmen kadınlar arasındaki en ölümcül kanserin serviks kanseri olduğunu söyledi. Serviks kanserinin özellikle gelişmekte olan ülkelerde sıklığını sürdürmekte olduğunu ifade eden Karabulut, “Over (yumurtalık) kanserinde ise erken tanı yapmak güç ve her dört hastadan üçü tanı anında ileri evrede oluyor. Beş yıllık genel sağ kalım oranı yüzde 50’nin altında” diye konuştu. Prof. Dr. Bülent Karabulut konuyla ilgili açıklamalarına şöyle devam etti:
82
Temmuz 2015
onaylı olan Bevacizumab, tümör gelişimi ve yayılmasıyla ilişkili bir protein olan vasküler endotelyal büyüme faktörünün VEGF’e yönelik bir tedavi. VEGF inhibisyonu ile tümörün damarlanması, tümöre giden kanlanma azalmakta ve tedavi başarısı artmaktadır. Jinekolojik kanserlerin çoğunda yüksek VEGF konsantrasyonu ile kötü prognoz arasında bir ilişki olduğu gösterildiğinden serviks kanserinde elde edilen bu yüz güldürücü sonuçların diğer jinekolojik kanserlerde de elde edilmesi mümkün görünmekte.”
Röportaj
Bilim emekçisi Canan Dağdeviren Dünyayı sarsan buluşlarına rağmen mütevazı tavırları ve sade hayat felsefesiyle bizden biri…
G
eçen ay medyada geniş yer bulan bir haber içimizi gururla doldurmuş, bir Türk kızı; Canan Dağdeviren gencecik yaşına rağmen iki önemli medikal cihaz geliştirmeyi başararak, dünyanın önemli bilim insanları arasına girmişti. Kısa sürede böylesine büyük başarılara imza atan bu özel insan Türkiye’nin adını ve Türk insanının zekâsını tüm dünyaya duyurdu. Canan’ın haberi ajanslara ilk düştüğünde resmine baktım ve boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini hissettim. Hani İstiklal Marşı okunurken, törenlerde, vatan şiirlerini dinlerken ağlamaklı oluruz ya; hissettiğim aynı yoğunlukta bir gurur ve milli duygu bombardımanıydı. Çocuğunun ilk müsameresine gitmiş bir anne gibi; dokunsalar ağlayacaktım adeta. O aydınlık ve sağlıklı yüz; sanki benim kızımdı, kardeşimdi, kanımdandı. İşte böyle yakın, candan, içten biri Canan Dağdeviren; bizden biri… Projelerine gömülüp, sadece bilimle meşgul olan ve kapılarını dünyaya kapatan türden bir bilim insanı değil; hayatımızı kurtarmaya adadığı hayatı hiç de öyle soluk ve sıkıcı değil. O sadece ne istediğini çok iyi biliyor ve hedefine doğru emin adımlarla ilerliyor.
84
Temmuz 2015
Yolu kesildiğinde alternatif yollar buluyor, tökezlemiyor, yorulmuyor. Peki, Canan Dağdeviren’in başarısının sırrı nedir? Böyle özel bir insan nasıl yetişir? Bu noktaya gelebilmek için nelerden fedakârlık etmek gerekir? Cevapları hep beraber öğrenelim. Bu zorlu başarı öyküsünün okuyan herkese ışık tutması dileklerimizle... Canan Hanım merhabalar, Türkiye’de sizi medyaya yansıyan geliştirmiş olduğunuz iki adet tıbbi cihaz (PZT MEH ve cilt kanserini teşhis eden cihaz) sayesinde tanıdık. Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi Üyeliği’ne seçilen ilk Türk sizsiniz ve Forbes dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine girdiniz. Başarılarınız saymakla bitmiyor. Öncelikle kendinizi tanıtmanızı istesek neler söylersiniz? 4 Mayıs 1985’te İstanbul’da doğdum. Üniversiteye kadar Kocaeli’ de yaşıyordum. 1999 Körfez depreminde okulum hasar gördüğü için, Adana Seyhan ÇEAŞ Anadolu Lisesi’ne misafir öğrenci olarak gönderildim, İngilizce hazırlık sınıfını orada okudum; keyifli
bir yıldı. Şu an kullandığım İngilizceyi orada inşa ettim. Ben ailemin en büyük çocuğuyum; 2 erkek kardeşim var. Caner benden 2 yaş küçük. Bilgisayar Mühendisi; bir bankada müfettiş olarak çalışıyor. Emre, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi, aramızda 10 yaş var. İleride birlikte ortak çalışmalar yapmayı planlıyoruz. Haziran 2007’ de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği’nden mezun oldum. Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı’nda yüksek lisans eğitimimi 2009’da tamamladım. Yüksek lisans için Sabancı Üniversitesi’ne başvuru yaptığım 2007 yılında, sadece bir öğrenciye tam burs verilmişti; o bursu da ben almıştım. 2009’da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright Doktora Bursu’ nu kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’ de (UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım. Doktora süresince fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren, esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir veya giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yaptım. Ben, insan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim. PZT MEH adı verilen pilsiz çalışan kalp çipi ve cilt kanserini teşhis eden cihaz geliştirdiniz. Bu iki önemli buluş nasıl ve ne kadar sürede ortaya çıktı? Projelerin seçilmesi ve çalışmaların hangi alana yöneleceği fikri nasıl ortaya çıktı? Doktora süresince yapmış olduğum projelerden biri olan ‘giyilebilir kalp pili’ (PZT MEH) benim çocukluk hayalim. Dedem 28 yaşında iken kalp yetmezliği nedeniyle vefat etmiş, ben bunu 5 yaşımdayken öğrendim ve 5 yaşında bir çocukken, hayal yaşımı 28 olarak belirledim.
28 yaşıma gelene kadar kalp sorunları yaşayan hastalar için bir şey yapmak istedim ve kendi çapımda bir şey yaptım. Belki çok ufak bir adım şu an itibariyle ama inanıyorum ki ileride birçok uygulama alanı ile karşımıza çıkacak. Manevi açıdan böyle bir önemi var: kendi hayalimi gerçekleştirdim ve aynı zamanda hayalleri olan ama sorgulanan gençlere örnek oldum. Bilimsel açıdan önemini ise şöyle özetleyebilirim: ‘Giyilebilir kalp pili’; kalbin, akciğerin ve diyaframın hareketi ile elektrik enerjisi üreten, bu enerjiyi depolayan esnek ve ultra ince piezo elektrik entegre aleti anlatmakta. İnsan vücuduyla uyumlu plastik bir yüzeye tutturulan bu malzeme; saç telinden yüz kat daha ince olup, kâğıt gibi katlanıp bükülebiliyor. Arizona Üniversitesi Sarver Kalp Merkezi ile yürütülen ortak çalışma ile yapılan esnek alet, kalp boyutları insana yakın olan koyun, dana, domuz üzerinde denendi ve başarılı oldu. Ayrıca, canlı metabolizmasıyla uyumunu kanıtlamak amacıyla yapılan kontrol deneyinde, fare kas hücrelerinin alet üzerinde sorunsuz büyüyebildiği görüldü. 20 milyon kere katlanıp büküldüğünde dahi mekanik olarak sağlamlığını koruyabilen alet, 3,8 Voltluk pile enerji depolayabiliyor. Bu teknoloji, günümüzde kullanılan boyutça büyük, maliyetli ve kalp ile herhangi mekanik yakınlığı bulunması mümkün olmayan teknoloji için yeni kapılar açıyor. Tamamen esnek, kâğıt gibi katlanabilir- bükülebilir alet, kıvrımlı hatlara sahip organlar ile sıkı kontak kurabiliyor. Bu sayede enerji verimliliği yüksek ve organların hareketini sınırlamayan bir sistem oluşturulmuş oluyor. Günümüzde kullanılan kalp pillerinin 5 ile 7 yıl arasında ömürleri var ve pilin işlevini yitirmesi durumunda bütün mekanizmanın riskli bir ameliyatla değiştirilmesi gerekiyor. Fakat tasarladığımız bu alet ile kalbiniz, akciğeriniz veya diyaframınız, kalp pili için gereken enerjiyi kendisi üretiyor. Giyilebilir olması, gerçekten de vücut ile uyumlu olması anlamına geliyor. Alışılmışın dışında bir tasarım bu. Kalın, kıvrımsız, esnek olmayan bir elektronik alet, esnek ve yumuşak olan biyolojik sistemler üzerine problem çıkartmadan ‘giyilebiliyor’. Vücut / deri mekanik özelliklerini tespit eden cihazım ise, annemin fikriydi. Kullandığı yüz kremlerinin ise yarayıp yaramadığını tespit eden bir alet olup olmadığını sormuştu. Ben
de sadece annemi değil, deri hastalıklarına yakalanma riski olanları da memnun eden bir alet tasarladım. Klinik deneyler, Arizona’da deri kanseri taşıyan hastalar üzerinde yapıldı, harika sonuçlar alındı ve çalışmam gecen ay itibariyle çok prestijli bir dergi olan Nature Materials’ ta yayınlandı. Bu projelerde kimlerden destek aldınız? Ekibiniz var mıydı? Doktora hocam, Prof. John Rogers ve ailemin desteğini aldım. Tabii, benimle çalışan bir öğrenci ekibi de vardı. Bilim insanı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Sizi teşvik eden, yönlendiren olaylar ve kişilerden bahseder misiniz? Küçük yaşta bilime olan merakım, dedemin vefatını öğrenmem ile ivmelendi diyebilirim. Mesela, küçükken bir çakıl taşını parçalayarak içerisindeki atomları bulmaya çalışıyordum (üstelik herkesin bunun imkânsız olduğunu söylemesine rağmen) Atom mikroskobuyla tanışınca yaptığım şeyin imkânsız olduğunu iyice anladım, ama bu şekilde ailemin ilgi alanımı fark etmesini sağlamış oldum. Memleketimizdeki her genç gibi ben de üniversite sınavına girdim. Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum; fakat karar veremiyordum. İşte tam bu dönemde; Kocaeli kitap fuarında Erdal İnönü ile tanıştık. Çocuklarla sohbet etmeyi seven biriydi sanıyorum; çünkü anne ve babamdan çok ben ve kardeşim Caner ile sohbet etmeyi tercih etmişti. Nerede okuduğumuzu ve ne olmak istediğimizi sormuştu. Tabii, ben de bu imkânı kaçırmayıp, Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof.
İnönü’ye kafamdaki soruları sormuştum. Bana, Anılar ve Düşünceler (1.cilt) isimli kitabını imzalayıp vermişti ve ‘Kitabi okuyunca, eğitim alacağın dala karar vereceğine inanıyorum’ demişti. Caner’de de 2. cildi mevcut. Henüz bebek olan Emre’nin adına da 3.cildini imzalamıştı. Belki o sırada olayı tam kavrayamamıştım ama kitabı okumamla birlikte, hayatım derin bir şekilde değişti. ABD’ye gitmeden önce Türkiye’de medikal teknoloji alanında çalışmalarınız oldu mu? Sabancı Üniversitesi, hem öğreten hem de öğrenen bir birey olmayı yaşadığım bir üniversiteydi, çok mutluydum. Hayalimdeki aletleri yapabiliyordum; fakat istediğim gibi vücut ile entegre edebilmem mümkün değildi. Esnek giyilebilir aletler üzerinde çalışan araştırmacıları araştırmaya başladım ve Prof. John A. Rogers’ı buldum. Genç yaşta başarılı bir kariyer elde etmeyi başardınız. Bu kolay olmadı sanırız. Ne gibi zorluklar ve mücadeleler yaşadınız? Böyle bir kariyer için nelerden fedakârlık ettiniz? Tüm öğrenim hayatım boyunca burslu okudum, maddi açıdan pek bir sorunum yoktu ama manevi açıdan vardı. Yapmak istediğim projeyi Türkiye’de yapabilecek bir kurum bulamamıştım. Kendime bir strateji belirlemeye karar verdim ve lisans dönemi sırasında yaz dönemlerinde üst sınıflardan ders alıp, dönem içindeki ders yükümü azaltarak ulusal ve uluslararası konferanslara katıldım. Konferanslardaki konu yelpazem çok genişti ve bazı hocalarım;
Temmuz 2015
85
Röportaj
X: “Emin misin? Kadın fizikçi mi olurmuş, senden fizikçi olmaz.” C: “Aylardır üzerinde çalıştığım proje çalışıyor.” X: “Tek başına mı yaptın? Kim yardım etti?”
‘Sen daha ne yapacağına karar verememişsin, başarıya ulaşman neredeyse imkânsız, işin zor.’ diyorlardı. Fakat odaklanabilmem için farklı insanlarla tanışıp farklı konuları nasıl birleştirdiklerini görmem gerekiyordu, çünkü benim yapmak istediğim proje sadece fizik değil, malzeme, elektronik, tıp ve kimyayı da kapsıyordu. Konferanslara katılabilmek için maddi destek bulmam çok güç olmuştu; çünkü daha önce öğrencilerin üniversitelerden böyle bir talebi olmamıştı. Bir örnek vermek gerekirse: Doktora hocamla tanıştığım Amerika’daki bir konferans için Türkiye’den seyahat bursu alamamıştım ama araştırmış ve Amerika’dan seyahat bursu almayı başarmıştım. Kısacası insanlara kendimi anlatmam kolay olmamıştı; sınırları, çerçeveleri yıkmak zordu. Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü gerçekten de çok zorlu bir program, fakat çok değerli hocalarım olduğu için şanslıydım. Kaliteli bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Aldığım karma eğitimin verdiği üretkenlik, esneklik ve aynı probleme farklı açılardan bakabilme kabiliyetinin bana çok şey kattığını düşünüyorum. Özellikle kazandığım analitik düşünme gücü, deney yapabilme ve tasarlama kabiliyeti Hacettepe Üniversitesi’nde kazandığım niteliklerdir. Devlet üniversitesinde tecrübe ettiğim maddi destek eksikliğini, Sabancı Üniversitesi’nde neredeyse hiç yaşamadım. Hem öğreten hem de öğrenen bir birey olmayı deneyimledim, çok mutluydum. Hayalimdeki aletleri
86
Temmuz 2015
yapabiliyordum fakat istediğim gibi insan vücuduna entegre edebilmem mümkün değildi. Esnek giyilebilir aletler üzerinde çalışan Prof. John A. Rogers’ı buldum. Hatta kendisiyle 2008 yılında Boston, ABD’de yapılan bir konferansta yüz yüze tanıştık, sunumunu dinledim ve kendi sunumuma davet ettim. Yine önyargıların ve eleştirilerin tersine, gideceğim okulu değil, çalışacağım hocayı seçmiştim. Daha sonra, doktora eğitimim için burs arayışına başladım. Direk hocadan da burs alabilirdim fakat akademik olarak özgür olmak finansal açıdan da özgür olmayı gerektiriyordu. Özellikle de doktoranın ilk seneleri için, kendini ispat edene kadar… 2009’da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright Doktora Bursu’nu kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’de (UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım. Tahmin ettiğim gibi doktora hocam, Prof. John A. Rogers, farklı bir konu üzerinde çalışmamı istiyordu ve yapmak istediğim şeyi grubunda önceden yapmış biri yoktu. Aslına bakarsanız hayalimdeki konsept henüz hiç kimse tarafından yapılmamıştı. Rogers, beni kararlı görünce ve maddi özgürlüğüm de olunca, istediğim projeye başlamama izin verdi. 5 yıl sürecek kişisel savaşım böylece başlamıştı. Kadın olmak bilime hizmet ederken de zordu. Bu konuda birkaç örnek vermek isterim: C: “Öğretmenim, tahtadaki çarpma işlemini tamamladım.” X: “Hesap makinesi mi kullandın?” (Aynı işlemi, ‘erkek’ bir arkadaşım benden sonra çözdü ve kocaman bir ‘aferin’ aldı.) C: “Fizik eğitimi almayı düşünüyorum.”
C: “Doktora hocamla yaptığım toplantı harika geçti.” X: “Gerçekten mi? Sen bayan olduğun için hoca sana iyi davranıyor.” Geçmiş ve gelecek tüm eleştirilere yaptığım ve yapacağım bilimsel çalışmalar ile cevap veriyorum. Hiçbir ayrım gözetmeksizin, yaptığım işleri insanlığa hizmet olarak sunuyorum. Bilimin olanca ateşiyle herkesi kucaklıyorum, bilhassa da X’ leri… Nasıl bir yapınız var? Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Sizi bulunduğunuz noktaya getiren en önemli kişilik özelliğiniz nedir? İnançlı, inatçı ve çalışkanımdır. Bir de yaptığım her işte tutarlıyımdır. Başarımın nedeni yaşamayı ciddiye almamdır. Hayallerimin peşinden tutkuyla koşuyorum, az zamanda çok şey yapabilmek için çalışıyorum. Yaptığım işe olan inancım ve insanlığa verdiğim / vereceğim hizmet motivasyon kaynağımdır. İddialı ve inatçı olmam da yapacaklarıma ivme katıyor. Akademik kariyerimin yanında sevgileri yarına bırakmadığım sosyal bir hayatım var. Gençlere ve bilim alanında kariyer yapmak isteyenlere önerileriniz nelerdir? Hangi konularda kendilerini geliştirmeliler? Nasıl bir alt yapı oluşturmalılar? En başta pes etmemelerini öneriyorum, tutkuyla, aşkla hayal ettikleri şeye sarılmalarını istiyorum. Soru sormalarını, hayal kurmalarını, plan yapmalarını, literatürü taramalarını, mümkün olduğunca kendilerinden farklı insanlarla iletişim içinde olmalarını tavsiye ederim. En çok bilgiyi farklı insanlardan öğrenir, olaylara farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazanırız. Kendimizi bizden daha iyi tanıyacak biri yok; o nedenle kendilerine de soru sorup hayattan ne istediklerini sorgulamalarını isterim, hepimiz ara sıra kendimizle baş başa kalmalıyız. Şartlar el verdiği kadar alanlarında iyi hocalarla
temasa geçmeleri iyi bir strateji olur. Eğer sevdiğiniz işi yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz çok düşük. Ve asla kendilerini başkalarıyla kıyaslamamalarını öneririm. Model alabilirsiniz, şevk duyabilirsiniz, ama ileri gidip karşılaştırma yaparsanız mutlu olamazsınız -ki farklı olan iki insanı karşılaştırmak bence mantıklı değil. Buradan anne ve babalara, çocukları destekleyen büyüklere de bir ricamı iletmek isterim; Gençlere, bizlere güvensinler. Hayatımızı kendi kendimize şekillendirmemize izin versinler, sınırlardan ziyade bize yeni ufuklar çizsinler. Sıradaki projeniz ne olacak? Su an, Parkinson ve farklı beyin hastalıklarıyla mücadele eden hastalara yardımcı olabilmesi için iğne seklinde bir pil tasarlıyorum; henüz yapım aşamasında. Gerçekten çok büyük bir inançla üzerinde çalışıyorum, zor olduğunu biliyorum fakat imkânsız olmadığının da farkında olduğum için motivasyonumu sağlam tutuyorum. Gelecekle ilgili hedefleriniz ve planlarınız nelerdir? Hedefim az zamanda çok iş yapmak. Ölmeden yaptığım aletlerden birinin bir hastaya derman olduğunu görmek istiyorum. İnsan ayırt etmeden, bilimin birleştirici gücünü bir kez daha tecrübe etmeyi şiddetle istiyorum. Eklemek istediğiniz son bir mesajınız var mı? Bana hayattaki en hakiki mürşidin ilim ve fen olduğunu öğreten ulu önder Atatürk’e, benim ben olmamda değerli katkıları olan sevgili annem Mine’ye ve babam Cavit’e, ilham kaynağım olan erken yaşta kaybettiğim Hüseyin dedeme, hocalarıma, öğrencilerime, arkadaşlarıma teşekkür ederim. Ayrıca maddi ve manevi sponsorlarım; Niyazi dedem, İpek nenem, amcalarım Nihat, Nahit, yengelerim Fatoş, Elif, dayım Murat ve teyzem Fatma’ya sevgilerimi gönderiyorum. Sosyal medyadan teşekkür ve iyi dilek mesajlarıyla bana ulaşan güzel ülkemin güzel insanlarına sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Bundan sonraki projelerinizde başarılar diler; insan hayatına katkılarınız ve göğsümüzü kabartan başarılarınız için en içten teşekkürlerimizi sunarız.
Temmuz 2015
87
Sağlık sektörü popüler
Son yıllarda üniversite tercihlerinde sağlıkla ilgili alanlar öne çıkıyor etmek diğer işlere benzemiyor. Bu alanı gönüllerinden geçiriyorlarsa Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi 172 senedir olduğu gibi bugün de burada ve tüm adayları bekliyor” diye konuştu.
T
ürkiye’nin ilk sağlık üniversitesi olan Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu, sağlık alanındaki bölümleri seçmeyi düşünen adaylara tavsiyelerde bulundu. Sağlık eğitiminin kolay olmadığını belirten Kazancıoğlu, özellikle bu alanda topluma hizmet etmekten mutluluk duyacak adaylara ihtiyaç olduğunu söyledi. Her dönem güncelliğini koruyan meslek dallarına sahip olması, istihdamının kolaylığı ve ihtiyacın hiçbir zaman eksilmemesi nedenleriyle öne çıkan sağlık alanları 2015-2016 EğitimÖğretim dönemi öncesinde de popülerliğini koruyor. Türkiye’nin ilk sağlık üniversitesi olan Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nde rektörlük görevine atanan Prof. Dr. Rümeyza
88
Temmuz 2015
Kazancıoğlu, yeni dönemdeki hedeflerini açıkladı. Üniversite tercih günlerinde sağlık alanındaki bölümleri seçmeyi düşünen adaylara da tavsiyelerde bulunan Rümeyza Kazancıoğlu, sağlık eğitiminin kolay olmadığını ve bu nedenle öğrencileri sıkı bir çalışma temposunun beklediğini söyledi. Sağlık alanında topluma hizmet etmekten mutluluk duyacak adaylara ihtiyaç duyulduğunu belirten Kazancıoğlu, “Sağlık eğitimi kolay değil ve insan sağlığı yerine konulamayacak bir kavram. Dolayısıyla hepimizi çok sıkı bir çalışma bekliyor. Adaylarımız sağlık alanını gerçekten istedikleri için tercih etmeliler. Çünkü bunu bir iş gibi değil, yaşam biçimi olarak görmek gerekiyor. Sağlıkta hizmet
“Türkiye’nin sağlıkçılarını yetiştiriyoruz” Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi olarak Türkiye’nin sağlıkçılarını yetiştirdiklerini belirten Kazancıoğlu, “En iyi bildiğimiz işi en iyi şekilde yaparak Türkiye’nin sağlıkçılarını yetiştiriyoruz. Şimdiye kadar 2000’nin üzerinde öğrenciye ulaştık. Gelecek öğrencileri, alanlarında tecrübeli akademisyenler ve iyi bir çalışma ortamı bekliyor. Teknik altyapısı gelişmiş uygulama laboratuvarlarımızda en iyi mesleki donanımı edinecekler. Burayı kendi yuvaları gibi benimseyen öğrencilerimiz, kapıdan girdikleri andan itibaren akademisyenlerimizden de destek alarak akıllarından geçen ve araştırmak istedikleri konulara yöneliyor” ifadelerini kullandı. Bu sene açılan yeni programlarla 20 bölüme ulaştıklarını belirten Rümeyza Kazancıoğlu, ÖSYM kılavuzundaki bursların yanı sıra ilk 2000’e giren öğrencilere değişik oranlarda burslar verildiğini söyledi. Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’ne ilk tercihinde yer veren adaylara yönelik de bursları olduğunu belirten Kazancıoğlu, başlangıçta burs alamayan öğrencilere ise ilerleyen yıllarda performanslarına bağlı olarak başarı bursu verdiklerini ifade etti. 40 üniversite ile işbirliği Şimdiye kadar 40 farklı üniversite ile ikili anlaşma imzaladıklarını belirten Rümeyza Kazancıoğlu, “Şimdiye kadar yaptığımız anlaşmaların içinde en çarpıcısı Johns Hopkins Üniversitesi ile geliştirdiğimiz ortak müfredat çalışması oldu. Bunun dışında Sheffield ve Aachen üniversiteleri başta olmak üzere Almanya ve İngiltere’deki önde gelen üniversitelerle ortak çalışmalara imza attık. Ayrıca öğrencilerimiz Erasmus, Mevlana ve Farabi programlarının yanı sıra uluslararası tıp programımızdan da yararlanarak dünyanın değişik ülkelerine gidebiliyorlar” dedi.
Tatiliniz kabusa dönmesin
En çok kadınlarda ve genç kızlarda görülen skolyoz ve kifoz gibi omurga bozuklukları, yaz aylarında bikini- mayo giymek isteyen kadınların kabusu haline geliyor. Şikâyetler yaz aylarında artıyor Dr. Çağatay Öztürk, “Hastalarımın çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. İlk şikâyetleri fiziksel görünüm, şiddetli bel ve sırt ağrıları oluyor. Kadınlar ve genç kızların birçoğu sağlıklarına kavuşmak isterken bir yandan da fiziksel görünümünün düzelmesini istiyor. Özellikle yaz aylarında artan hasta şikâyetlerinin çoğu fiziksel görünümünden duyulan rahatsızlıklar” diyor.
O
rtopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Çağatay Öztürk, “Hastalarımın birçoğu kadın ve ilk şikâyetleri fiziksel görünüm, şiddetli bel ve sırt ağrıları oluyor. Özellikle yaz aylarında artan hasta şikâyetlerinden birçoğunu fiziksel görünümünden duyulan rahatsızlıklar oluşturuyor” diyor. Eşit olmayan omuz hizası, kambur bir görünümle ilk fiziksel belirtilerini gösteren skolyoz ve kifoz hastalıkları, yaz aylarında kadınların kabusu haline geliyor. Fiziksel görünümünden şikayetçi olan kadınlar ve genç kızlar, sağlıklı bir bedene kavuşmanın yanı sıra
90
Temmuz 2015
düzgün bir fiziksel görünüme de sahip olmak istiyor. Özellikle yaz ayları geldiğinde şikâyetler daha da artıyor. Denizde, plajda bikini ve mayo giymek isteyen omurga bozukluğu olan kadınların psikolojisi tatil döneminde daha da bozuluyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Çağatay Öztürk, omurga ameliyatlarının eskisi gibi riskler taşımadığını belirterek, hastaların çok beklemeden tedavi olmaları gerektiğini vurguluyor.
Ameliyattan korkmayın Felç gibi riskleri olduğu düşünülen omurga ameliyatlarından kaçınan hastalar, hastalıkları ilerledikçe daha büyük risklerle karşılaşıyor. Felç riskinin neredeyse ortadan kalktığı skolyoz ameliyatları hastayı hem sağlığına kavuşturuyor, hem de fiziksel görünümü büyük oranda düzeltiyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Çağatay Öztürk, “Hastaların birçoğu ameliyattan çekiniyor. Felç riski, ameliyat korkusu, ameliyat sonrası iyileşme sürecinin uzunluğu gibi birçok faktörü gözlerinde büyüterek, zamanında yapılması gereken kontrollerini aksatıyor ve ameliyatı erteliyor. Hâlbuki ertelenen ameliyatlar daha büyük sorunlara yol açıyor ve yaşam kalitesini düşürüyor. Hastalara önerim bedenlerini iyi tanımaları ve süreklilik arz eden şikâyetlerinde hemen uzmana başvurmaları, gerekli görülüyorsa da ameliyattan kaçmamaları” diyor.
Sağlıklı Yaşam
Tedavi olsun; çamurdan olsun! “Çamurdan tedavi mi olur?” demeyin. Zengin toprak ve kil içeriği ile doğal kaplıca suları bir araya gelerek; Türkiye’nin dört bir yanındaki çamur banyosu tesisleri şifa dağıtıyor. dengeleyerek, regl dönemi öncesi sendromu (PMS) adı verilen dönemin ve regl döneminin rahatsızlıklarını ve negatif etkilerini hafifletir. İltihap kurutur Yorgunluk, aşırı zorlanma veya bazı hastalıklar (artrit, romatizma) nedeniyle oluşan kas ve kemik sorunlarını giderir. İltihap kurutucu etkisiyle çamur banyosu bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Stresi azaltır. Bu nedenle özellikle sporcular veya efor gerektiren ağır işlerde çalışanlar için çok faydalıdır Çamur Banyosunun Faydaları:
T
ürkiye çamur banyosu açısından oldukça avantajlı bir coğrafi bölgede yer almakta. Farklı bölgelerde çeşitli etkilere sahip kıymetli içerikleriyle kaplıcalar, ılıcalar, doğal kaynak suları, toprağın içeriğindeki alüvyonlar, mineraller, her derde deva içerikler; suların yol boyunca temas ettiği dağlardan, nehirlerden taşınarak; özel karışımlar oluşturuyor. Bu özel çamurlarla ve doğal kaplıca sularıyla hazırlanan çamur banyosu, sadece cildi güzelleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda birçok hastalığa da çare olabiliyor. Günümüzde yan etkisi bulunmayan çamur banyolarından yararlanan ve bunu alışkanlık haline getiren pek çok insan bulunmakta. Çamur banyosu nedir? Çeşitli içeriklere sahip ılık çamurun vücuda uygulanması ve etkisini göstermesi için belirli bir süre tutulması şeklinde uygulanan bakım kürüdür. Yüz bölgesine uygulanan bazı özel çamur maskeleri de olmasına rağmen, çamur banyosu genellikle boyun bölgesine kadar vücudu çamurda tutmak suretiyle gerçekleştirilir. Sonrasında herhangi bir şampuan, sabun, krem kullanılmadan soğuk suyla yıkanması gerekir. Çamurun farklı ve
92
Temmuz 2015
çeşitli içerikleri olabilir: Örneğin içeriğinde radyoaktif elementler ve kükürt bulunan çamurun romatizmaya, cilt hastalıklarına, ciğer ve dalak rahatsızlıklarına, sindirim ve sinir sistemlerine iyi geldiği biliniyor. Volkanik kül ve çeşitli mineraller içeren bazı çamurlarla yapılan çamur banyoları da cildi onarıp, güzelleştiriyor. Çamur banyoları çeşitli vitamin ve doğal antibiyotik içerenlerini de barındırıyor. Neye yarar? Çamur hafif ağrı ve acıları iyileştirir, kan dolaşımını hızlandırır, kasları rahatlatır, organizmayı güçlendirir, stres atmayı sağlar, cildi derinlemesine temizler, arındırır, bakım yapar, yumuşatır.
Sırt, kol, bacak ağrılarına iyi gelir.dalyan_ mudbath005 Krampları ve adale spazmlarını çözer. Varislere iyi gelir. Vücut hormonlarını dengeler. Vücuttaki ödemi, toksinlerin atılımını hızlandırır. Kan dolaşımını arttırır. Bağ dokusunu güçlendirir. Hücrelerin madde değişimini düzenler. Selülit tedavisinde etkilidir. Bazı alerji türlerine iyi gelir. Lokal fazlalığı (yağ tabakalarını) giderir, inceltir. Cildin yaşlanmasını önler. Cildi nemlendirir, doğallaştırır, besler. Cildin gözeneklerini temizler. Yorgunluğa iyi gelir. Keyif ve rahatlık verir.
Bilimsel araştırmalar ışığında çamur banyolarının faydaları;
Nerede yaptırabiliriz? Ülkemizde birçok noktada birbirinden kıymetli içeriklere sahip çamur banyosu hizmeti sunuluyor. Türkiye’de en çok tercih edilen çamur banyosu adresleri;
Hücreleri yeniler: Kolajen üretimini artıran bir antioksidan olduğu için cildin yaşlanma sürecini yavaşlatır. Yaşlanma etkilerini iyileştirir. Sıkılaştırır: Cilt üzerinde bulunan ölü hücre ve diğer pisliklerin atılmasını sağladığı için sıkılaştırıcı etkisi vardır. Hormonları dengeler: Hormonları
Dalyan – Muğla Karahayıt – Denizli Kestanbol Ezine/Çanakkale Hüdai – Sandıklı/Afyonkarahisar Sart – Salihli/Manisa Kepekler – Susurluk/Balıkesir Dalyan- Muğla Çamur Banyoları:
Sağlıklı Yaşam Köyceğiz Gölü’nü denize bağlayan, Dalyan Kanalı kenarındaki Dalyan Çamur Banyoları yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Yörede, Ali Rıza Çavuş Girmesi olarak bilinen Dalyan Çamur Banyoları’ nı günde ortalama 500 kadar turist ziyaret ediyor. Kaunos Antik Kenti, Kaya mezarları ve Caretta caretta cinsi kaplumbağaları ile ünlü Dalyan Kanalı, şimdi çamur banyolarıyla da isim yapmaya başladı. Dalyan Çamur Banyoları, yaz kış 39 derecedeki kükürtlü şifalı suyunun yanı sıra Kelopatra’nın güzellik için çamur banyosu yaptığı söylencesi ile de özellikle yabancı turistlerin uğrak merkezi haline geldi. Ege Üniversitesi-Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nca yapılan tahliller sonucu insan sağlığına zararlı hiç bir maddenin bulunmadığına dair rapor verilen Dalyan Çamur Banyoları’ndaki suyun ve bu su ile kaplıcalardaki çamurun içerdiği minerallerin, mafsal romatizması , siyatik ve kireçlenmeye iyi geldiği konusunda bilimsel veriler mevcut. Çamur banyolarının ayrıca, insan vücudundaki kan dolaşımını da hızlandırdığı, o nedenle yöreye gelen turistlerce tercih edildiği belirtiliyor. Dalyan Çamur Banyoları’nı günde ortalama 500, 8 aylık sürede de 120-150 bin kişi ziyaret ediyor. Köyceğiz Gölü ve Dalyan Kanalı’nı ziyaret eden turist sayısı ise yılda 700 bin kişiyi buluyor. Muğla ve ilçelerine gelen yerli ve yabancı turistler, Bodrum, Marmaris ve Fethiye gibi turizm merkezlerinden Kaunos ve Dalyan Kanalı’na düzenlenen mavi yolculuk adıyla bilinen tekne turlarıyla Köyceğiz ile Dalyan yöresine geliyor. Yöreye gelen turistlerin uğrak yerlerini Antik Kaunos Kenti, Kaya Mezarları, kaplıcalar ve İztuzu sahilleri oluşturuyor. Köyceğiz Gölü ve Dalyan Kanalı kıyısında, 4 ayrı yerde kaplıca bulunuyor. Bu kaplıcaların adları ise şöyle: Ali Rıza Çavuş Girmesi (Dalyan Çamur Banyosu ), Sultaniye Kaplıcaları, Delibey Girmesi, Gel Girme Kaplıcaları/ Kaynak: MuğlaDEVRİM Gazetesi Karahayıt – Denizli Çamur Banyosu: Pamukkale’ye 5 km uzaklıkta, Termik otellerin kurulduğu bir belde Karahayıt Büyüklü’de yer alan; başta romatizmal hastalıklar olmak üzere, nefes darlığı, cilt hastalıkları ve çeşitli eklem rahatsızlıklarına iyi gelen çamur banyosu Denizli’nin turizm gelirlerinin ana kaynağı durumunda. Bu bölgede çıkan termal suya kırmızı su deniyor. Kırmızı suyun içindeki demir iyonunun etkisiyle Pamukkale travertenlerinin aksine kırmızı travertenler oluşuyor. Karahayıt
94
Temmuz 2015
Beldesi’ndeki çamur banyolarına gelen vatandaşlar, günün büyük bölümünde çamur ve kırmızı su dolu havuzlara girerek baştan aşağı çamura bulanıyor. Yüzleri hariç bütün vücutlarını çamurla kaplayan vatandaşlar, saatlerce çamurun içinde kalıyor. Çamur havuzunda termal sulardan elde edilen çamur, vücudun gerekli bölgelerine uygulanır. Eklem ağrılarını azaltır, romatizmal hastalıklarda, kireçlenme, selüloit, çatlak tedavisinde etkilidir. Kırışıklıkları giderir, siğilleri iyileştirir, cildi yumuşatır, gözenekleri açar, selüloit ve çatlaklarda toparlama etkisi vardır, antiseptik tesiri ile akne ve sivilceleri yok eder, kırışıklıkları giderir. Ayrıca kırmızı su ve termal çamurun; böbrek taşı, kalp, damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma, siyatik, kireçlenme, kadın ve deri hastalıkları, bel ve boyun fıtığı, sindirim, mide, bağırsak, karaciğer, safra yolları, diyabet, egzama gibi sorunlara iyi geldiği, vücut direncini arttırdığı, metabolizma bozuklukları tedavisinde de son derece şifalı olduğu kanıtlanmıştır. Kestanbol Ezine Kaplıcası ve Çamur banyosu: Banyo, çamur banyosu, inhalasyon ve serpinti kürleri yoluyla faydalanılabilen kaplıcanın, iltihaplı kadın hastalıkları, romatizma, siyatik, kireçlenme, bazı kemik tüberkülozları, küçük çocuklardaki lenf bezleri şişkinlikleri, üst solunum yollarının spazmodik astmatiform sendromları ve serpinti (serosol) tarzında ve antibiyotikler yaparak üst solunum yolları ve akciğer hastalıklarında etkili olduğu saptanmıştır. Çanakkale’ye 65 kilometre uzaklıkta olan Kestanbolu Kaplıcası,
yurdumuzun tarihi en eski kaplıcalarından biridir. Kaplıcanın yanında bulunduğu antik kent, tarihte ilk kez Antigones tarafından yapılmış, sonra Büyük İskender tarafından büyütülerek güzelleştirilmiş ve Troa adını almıştır. Sodyum klorürlü ‘tuzlu’ sular grubunda incelenen Kestanbolu Kaplıcası’nda çamur suyu= Sodyum klorürlü, demirli, karbondiok-sitli ve radonludur. Isısı 68°C, radyoaktivitesi 40.03 eman, pH değeri 5.68’dir. Çamur banyosu ve inhalasyon uygulamalarıyla tanınan Kestanbolu Kaplıcası, bu yörenin en önemli sularından biri olarak kabul edilmektedir. Yakınında bulunan radyoaktif çamur platformları dikkate alındığında, uygulamaların zenginliği daha net anlaşılabilir. Sandıklı Hüdai Kaplıcaları: Bu kaplıcaları diğer kaplıcalardan ayıran en önemli özelliği, ünü tüm dünyaya yayılmış olan çamur banyolarıdır. Bu mucizevi çamur banyoları 500 metre devam eden jeolojik bir çatlağın farklı yerlerinde kaynayıp 68 derecelik sıcaklığa ulaşan şifalı su ile özel şekilde hazırlanan toprağın karışımından oluşur. 2000 yıllık şifalı suların ve çamurun vücuda etkileri ve faydaları şaşırtıcı orandadır. Romatoid artrit, ankilozan spondilit gibi inflamatuvar romatizmal hastalıkların, osteoartrit gibi noninflamatuvar eklem hastalıklarının; miyozit, tendinit, travma, fibromiyalji sendromu gibi yumuşak doku hastalıklarının tedavisinde tamamlayıcı tedavi unsuru olarak; ortopedik operasyonlar, beyin ve sinirle alakalı cerrahi
Sağlıklı Yaşam
vermek ve birçok hastalıklara yüzyıllardan beri şifa kaynağı olarak kullanılan kaplıcalarımız Cenevizlilerden beri tespit edilmiştir. Termal suyun ve Türkiye’de tek olan mor termal çamurun Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı faydaları ve özellikleri:
müdahaleler sonrası uzun süreli hareketsiz kalma sonrası yapılan mobilizasyon çalışmalarında; nörolojik rahatsızlıkların kronik dönemlerinde rehabilitasyon amacıyla; stres bozukluğu, nörovejetatif, distoniler gibi genel stres bozukluklarında ve spor yaralanmalarında destekleyici / tamamlayıcı tedavi unsuru olarak kullanılabilir niteliktedir. Salihli Sart Çamur Kaplıcaları: Sart Kaplıcaları romatizma, nevralji, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarının tedavisinde yararlı olmaktadır. Sart Kaplıcaları Dünyanın en eski kaplıcalarından biri olup, Lydia Krallığından beri işletildiği söylenmektedir. Tedavisine yardımcı olunan hastalıklar; cilt/deri
96
Temmuz 2015
hastalıkları, kırık ve çıkık, cinsel rahatsızlıklar, kireçlenme, mide ülseri, egzama, bel fıtığı, ortopedik rahatsızlıklar, böbrek taşlarının dökülmesi, romatizmal hastalıklar, siyatik, ruhen ve bedenen görülen yorgunluklar, kadın hastalıkları, nevralji, nefrit, limbo, ameliyat sonrası rehabilitasyon, lumbago, kas ve eklem sistemindeki rahatsızlıklardır. Kepekler – Susurluk Çamur Kaplıcaları: Romatizma, kireçlenme, bel fıtığı, siyatik, çocuk felci, nevralji, lumbago, hemeroid, nevrit, polinevrit, kırık-çıkık sonrası hareketsizlik, cilt hastalıkları, sedef, leke, akne, mide, bağırsak, böbrek, idrar yollarındaki hastalıkları kilo
- Depresyon tedavisinde - Lumbago, nefrit, nevralji gibi romatizmal hastalıkların tedavisinde - Kas ve iskelet sisteminin ağrılı durumlarında - Ameliyat sonrası, pots – operatif hücre gelişiminde - Ağrı giderme ve fonksiyonları iyileştirmede - Cilt hastalıklarında - Beslenme eksikliğinin giderilmesinde - Bağırsak ve safra kesesi fonksiyonlarının artırılmasında - Çeşitli adale ve kemik rahatsızlıkları (bel ve boyun fıtığı) - Eklem ve eklem dışı kireçlenmeler - Muhtelif böbrek ve idrar yolları rahatsızlıkları - Mide, bağırsak ve safra kesesi rahatsızlıkları - Akne ve çeşitli deri rahatsızlıkları azaltıcı, saçları ve tırnakları güçlendirici ve parlaklık verici etki - İnme sonrası rehabilitasyonda - Spastik özürlü (celebral palsy), çocuk felci (Polio) geçirmiş hastaların rehabilitasyonunda - Anemi (kansızlık) tedavisinde - Bünyesel zayıflıkların giderilmesinde, demir oranının düzenlenip organizmanın güçlendirilmesinde - Gut hastalığı ve buna bağlı sinir ve adale ağrılarının tedavisinde - Obezite sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklarda - İltihabi kadın hastalıkları ve kısırlıkta - Kas romatizması, fibromiyalji (kulunç), nevraljide - Stres ve buna bağlı rahatsızlıklarda (asabiyet, uykusuzluk, fiziksel ve ruhsal yorgunluklar) - Balneolojik tedavilerde - Kan dolaşımını düzenlemede - Vücutta biriken ürik asitlerin vücuttan atılmasında - Hormonsal sisteminin uyarılmasında, erkeklerde cinsel dinamizm bozukluklarında ve kısırlık problemlerinde iyi neticeler verir - Çeşitli ameliyatlar sonrasında oluşan tutukluk sertliklerin giderilmesinde, kırıkların biran önce kaynamasında etkilidir
AKTÜEL
Kadınlar Dikkat! Portakal suyu ve siyah çay yumurtalık kanserine karşı koruyor…
D
oç. Dr. Hakan Çoksüer, kadınların büyük risk altında olduğu yumurtalık kanserine karşı siyah çay ve portakal suyu tüketerek önlem alabileceklerini belirtti. Çoksüer, en sık görülen yumurtalık kanseri türlerinden olan epitelyumyal over kanseri riskinin, siyah çay ve portakal suyu tüketimi ile azalabileceğini; günde bir kaç bardak siyah çayla kanser riskinin yüzde 31’lere varan bir oranla düştüğünü açıkladı. Diyarbakır Veni Vidi Hastanesi’nde görevli Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer konuyla ilgili olarak şunları söyledi; “Siyah çay ve narenciye tüketimi over kanseri riskini düşürebilir. Over kanseri kadınlarda ölümcül bir kanser çeşidi olup, epitelyal over kanserinde overi kaplayan dış tabakada kanser başlamaktadır. İngiltere East Anglia Üniversitesi’nde yeni yapılan bir çalışmanın sonuçları; çayda, narenciye meyvelerinde ve sularında bulunan flavonol ve flavonon içeren gıdaların tüketilmesiyle kadınlarda en önemli ölüm nedenleri arasında beşinci sırada yer alan epitelyal over kanser riskinin azaldığını göstermiştir. Çayda, elma ve üzümde flavonol bulunmaktayken narenciye meyveleri ve sularında flavononlar bulunmaktadır. Araştırmacılar flavonoid içeren bitkilerin
98
Temmuz 2015
kanser-inflamasyon yolağının regülasyonunda ve hücresel sinyal yolaklarında anahtar rolü olduğunu ifade etmekte ve bitkilerde bulunan flavonoidin over kanser riskini azalttığını savunmaktadır. Günde bir kaç bardak siyah çay tüketimi over kanser riskinde yüzde 31 azalma sağlamaktadır” dedi. “Çay ve portakal suyunu fazla tüketen kadınlarda risk daha az” Doç. Dr. Çoksüer, 30 yıllık bir süreyi kapsayan ve 171 bin 940 kadının beslenme alışkanlıklarının incelendiği araştırmada, flavonoid (flavonol ve flavonon) içeren gıdaları yüksek oranda tüketen kadınların, diğer kadınlara göre yumurtalık kanseri riskinin az olduğunun gözlemlendiğini bildirdi. Doç. Dr. Çoksüer, flavonoid açısından en zengin gıdaların yüzde 54 oranıyla portakal ve yüzde 31 oranıyla çay olduğunu ifade ederek, kanser riskini azaltan bu gıdalarla sınırlı kalınmamasını, beslenmeye çok dikkat edilmesi
gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Çoksüer, “Flavonoid alımı ve over kanser riski arasındaki ilişkiyi daha detaylı incelemek amacıyla araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen 30 yılı aşkın bir süreyi kapsayan Nurses’ Health Çalışması, 171 bin 940 kadının diyet alışkanlıklarını incelediler. Çalışmanın sonuçları yüksek miktarda flavonol ve flavonon alan katılımcıların epitelyal over kanser riskinin daha az miktarda alanlara göre düşük olduğunu göstermiştir. Flavonollerin ana besin kaynaklarının siyah çay (yüzde 31), soğan (yüzde 20) ve elma olduğunu, %54 ile ana flavonon kaynağının ise portakal suyu olduğu görülmüştür. Bu bileşiklerin ana kaynakları olarak öne çıkan çay, narenciye meyveleri ve suları ise beslenme alışkanlıklarımızda zaten bulunmaktadır, bu durum gıda alımındaki basit değişiklerin over kanser riskini azaltılmasında etkili olabileceğini gösterir. Siyah çay tüketimi gibi flavonol ve flavononların fazla tüketimi over kanser riskini azalmasıyla ilişkili olabilir fakat daha fazla prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır” şeklinde konuştu.
6.Uluslararası Teknik Tekstiller ve Nonwoven Fuar› 6 thInternational Technical Textile & Nonwoven Trade Fair
11 -13 Eylül 2015 11 -13 September 2015 TÜYAP FAIR CONVENTION AND CONGRESS CENTER BEYLİKDÜZÜ / İSTANBUL
al
www.hightex2015.com
Teknik Yakuplu Merkez Mah. Osmanlı Caddesi Güney Konakları B-Blok No:1 Kat 3 D.6 34524 Beylikdüzü - İSTANBUL Tel.: +90 212 876 75 06 Fax: +90 212 876 06 81 www.teknikfuarcilik.com e-mail: info@teknikfuarcilik.com
“Bu Fuar 5174 sayılı Kanun gereğince TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) denetiminde düzenlenmektedir”.
“This Fair is organized with the audit of TOBB (The Union of Chambers and Commodity Exchanges of Turkey) in accordance with the Law No.5174”
AKTÜEL
Kabızlık sorun olmaktan çıkıyor ‘İçimizi Döküyoruz’ adlı toplantıda bir araya gelen Cüneyt Özdemir, Doğa Rutkay, Dolunay Soysert, Oylum Talu ve Prof. Dr. Levent Erdem, kabızlık problemi ve yenilikçi tedavi yöntemleri hakkında konuştular.
İ
stanbul Bilim Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı ve Florence Nightingale Hastanesi doktoru Prof. Dr. Levent Erdem’in kabızlık problemi ve çözümleriyle ilgili bilgiler verdiği toplantı, Cüneyt Özdemir ve Doğa Rutkay’ın eğlenceli sohbetiyle renklendi. Kabızlık tedavisinde yeni bir dönem açan DulcoSoft’un tanıtıldığı toplantıya Dolunay Soysert Ankara’dan, Oylum Talu ise İzmir’den canlı bağlantı yaparak katıldı. Kabızlık çözülmezse ciddi sorunlara yol açabilir Türkiye’nin kabızlık probleminin dünyada en sık görüldüğü ülkeler arasında olduğunu belirten Prof. Dr. Levent Erdem, “Kabızlık, dikkate alınması gereken ve tedavi edilmezse
100
Temmuz 2015
ciddi sağlık sorunlarına yol açan bir durumdur. Hastalıklar, tedavi için kullanılan ilaçlar, duygusal stres gibi pek çok sebebi bulunan kabızlık yaygın görülen problemlerden biridir. Erişkinlerde %40’a varan oranlarda kabızlık görülebilmektedir.” şeklinde konuştu. Yeni ve pratik çözüm DulcoSoft’un kabızlık tedavisinde yüksek oranda iyileşme sağladığının araştırmalarla kanıtlandığını ifade eden Prof. Dr. Levent Erdem, “Boehringer Ingelheim tarafından geliştirilen DulcoSoft, kabızlık tedavisinde Avrupa’da uzmanlar tarafından en çok tercih edilen Makrogol molekülünü içeriyor. DulcoSoft, kabızlıkta doğal ve yumuşak rahatlama sağlıyor, aromasız solüsyon sıcak-
soğuk içeceklere karıştırılıp içilebiliyor. Yoğun günlük yaşantısı içinde, kabızlığa doğal bir çözüm arayan hastalara öneriyorum. Dulcosoft, şeker hastaları, hamileler, emziren anneler, yaşlılar ve 2 yaş üstü çocuklar tarafından da rahatlıkla kullanılabilmektedir.” şeklinde konuştu. Toplantıda öne çıkan başlıklar: Kabızlık (konstipasyon) nedir? Dışkının kuru ve sert olması, barsak boşaltımının güç ve seyrek olması olarak tanımlanabilir. Kabızlık nasıl oluşur? Kabızlık, barsak hareketlerinin yavaşlaması
AKTÜEL
ve barsaktaki dışkının sıvı içeriğinin emilerek dışkının kurumasıyla başlar, kuruma sonucunda dışkının barsak içindeki hareketi daha da güçleşir. Sonuçta, dışkı kuru ve katı bir hal alır, seyrek ve zorlanmalı dışkılama, karın ağrısı gibi şikayetler ortaya çıkar. Kabızlığın nedenleri nelerdir? Kabızlığın farklı sebepleri olmakla birlikte, önemli bir kısmı kişinin tuvalet alışkanlığı ve psikolojik durumuyla ilgilidir. Üzüntü, heyecan gibi hallerde ortaya çıkabilir. Kişinin beslenme alışkanlığı da kabızlık yapabilir. Posasız gıdalarla beslenme ve yeterli sıvı tüketmeme kabızlığa neden olur. Yine hareketsizlik de önemli bir kabızlık etkenidir. Tiroid bezinin yeterli çalışmaması, şeker hastalığı ve -depresyon gibi bazı psikolojik durumlarda ve bazı ilaçların yan etkisi olarak kabızlık görülebilir. Ayrıca basur gibi yapısal hastalıklar da kabızlığa yol açabilir. Kimlerde görülür? Kabızlık her yaşta görülebilmesine rağmen, ileri yaşlarda ve kadınlarda daha sıktır. Çocuklarda da sıklıkla görülür. Gebelik dönemi de kabızlığın sık görüldüğü bir yaşam dilimidir. Ülkemizde 2 gebeden 1’inde görülmektedir. Kabızlıktan korunmak için
102
Temmuz 2015
yapılması gerekenler: Posalı yiyecekler yiyin ve düzenli beslenin: Tam tahıllı ekmek, bol meyve ve sebze ile kabuklu yemişleri tercih edin; hazır-rafine besinlerden kaçının. Her yemekte en az 1-2 bardak su için, günde toplam 8 bardak sıvı tüketmeye gayret edin. Sabah aç karnına ve yatarken bir bardak ılık
su içilmesi kabızlığa iyi gelir. Hareketli bir yaşam sürün: Her gün hareket etmeyi ihmal etmeyin. Özellikle karın kaslarının çalıştırılması da kabızlığın önlenmesinde önemlidir. Her gün aynı saatte ve düzenli tuvalete gitme, tuvalette belli bir süre bekleme barsakların belli bir düzen kazanması açısından çok önemlidir.
Güncel
“Aşılar çocuklarımıza zarar veriyor!” tartışması Ordu’da Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayyayla’nın ‘Otizme yol açıyor’ diyerek ikiz bebeklerine aşı yaptırmaması tıp dünyasında yeni bir tartışma başlattı oluşan beyin ve sinir sistemi görmektedir. Cıva, özellikle zar yapısındaki proteinlere bağlanarak hücre zarlarının işlevlerini bozar, akıcılığı kaybolan zar sertleşerek hücrenin çabuk yaşlanmasına neden olur. Cıva, nörotübül yapısını sağlayan tubulin adlı yapıyı tahrip eder.”
O
rdu’da yeni doğan ikiz bebeklerine aşı yaptırmadığı için Aile Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü tarafından mahkemeye verilen cumhuriyet savcısı Hüseyin Ayyayla’nın hukuk zaferi, tıp dünyasında yeni bir tartışma başlattı. Yeni doğan çocuklara yapılan aşıların otizm hastalığını tetiklediğini iddia ederek ikiz bebeklerine aşı yaptırmayan savcı Hüseyin Ayyayla’nın 8 sayfalık savunması aşıyı tartışmalı hale getirdi. Savcı Hüseyin Ayyayla, ABD başta olmak üzere İngiltere ve Danimarka gibi AB ülkelerinde cıvanın aşılardan çıkarıldığını, ancak Türkiye’de aşıda bulunan cıvanın otizme yol açtığını ileri süren herkesin tıp dünyası tarafından ‘aşı düşmanı’ ilan edildiğini vurguladı. Aşıya cıva konuldu, otizm arttı 1920’li yıllarda piyasaya çıkan timerosalın (cıva) 1940’lı yıllardan itibaren de aşılarda kullanılmaya başlandığını hatırlatan savcı Ayyayla, otizmin bir hastalık olarak tarif edildiği yılların, aşıların içerisine timerosal konulmaya başlandıktan hemen sonraki döneme denk geldiğine dikkat çekti. Savcı Ayyayla, savunmasında, “Akut cıva zehirlenmesi ölüme yol açarken, kronik cıva
104
Temmuz 2015
zehirlenmesi kalp hastalığı, otizm, konuşma bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, havale gibi çok sayıda hastalığı neden olmaktadır. Bu rahatsızlıkların tamamı otizmde de görülmektedir” dedi. “Aşı yapılan çocuğun beyin ve sinir sistemi tahrip oluyor!” Savcı Hüseyin Ayyayla, savunmasında şu bilgilere yer verdi: “1980’li yılların ortalarında sadece karma (difteri-tetanos-boğmaca), çocuk felci ve kızamık aşıları uygulanıyordu ve bunlardan sadece karma aşı cıva (timerosal) içeriyordu. İki yaşına kadar 4 kez aşılanan çocuk ortalama 4x25=100 mcg timerosal alıyordu. 1990’lı yılların başında menenjit (HİB) ve sarılık (Hipatit B) aşıları da rutin aşılar arasına katıldı. Bu şekilde iki yaşındaki bir çocuğun enjeksiyon yoluyla aldığı cıva miktarı 100 mcg’den 237.5 mcg oranına yükselmiş oldu. Çoklu dozlarla yapılan karma aşılarda ise tehlike daha da büyüktür. Çünkü aşı şişesi iyice çalkalanmadı ise şişenin sonunda kalan bölümü alan çocuklardaki cıva miktarı daha da yükselmektedir. Cıva bileşiklerinin yağda erime özellikleri fazladır. Cıvadan en büyük zararı hücrelerinin büyük bölümü yağdan
“Çocuklar aşıdan uzak tutulmalı” Savcı Ayyayla, önemli bir konuya da parmak basarak, savunmasında şu görüşlere yer verdi: “Aşılar dışında almış olduğumuz gıdaların bir kısmı yolu ile de vücudumuza cıva girmektedir. Ağızdan alınan cıva sağlıklı gıdalar yiyen ve bağırsaktaki faydalı mikrop düzeni normal olan kişilerde kana geçmeden dışkı yolu ile dışarıya atılabilir. Buna karşılık aşılar iğne yolu ile yapıldığı için aşıların içerisinde bulunan ve aşının raf ömrünü uzatmak için kullanılan, insan sağlığı için çok büyük zararları yanında hiç bir faydası bulunmayan cıva doğrudan kana geçmektedir. Aşı olan bir bebek doğduğu günden itibaren cıva ile tanışmaktadır. Beyin gelişiminin çok hızlı olduğu hayatın ilk aylarında ağır bir metalin (cıva-alüminyum) ya da başka bir toksinin beyin üzerindeki hasarının çok daha fazla olduğu açıktır. Bu nedenle yeni doğan bebeklerin beyinleri üzerinde doğdukları andan itibaren büyük hasarlara neden olan ve içerisinde cıva (timerosal) ve alüminyum bulunan aşılardan uzak durulmalıdır.” “Genetiği değiştirilmiş mikroplarla aşı hazırlanıyor” Savcı Ayyayla’nın savunmasında diğer bilgiler şöyle: “Aşılardaki bir başka sorun da aşı mikroplarının patentlenme sorunudur. Bilindiği üzere ilaç firmaları patentleriyle para kazanırlar. Doğal bakteri ve virüslerin patentlerini ise alamazlar. Bu yüzden genetiği değiştirilmiş mikroplarla aşı hazırlarlar. Bu aşıların uzun vadeli zararları hakkında, aşı olmamızı şiddetle tavsiye eden tüm hekimler
Güncel dahil hiç kimsenin yeteri kadar bilgisi yoktur. Buradan da anlaşılacağı üzere aşıların insan sağlığı üzerinde yararlarından fazla zararları ortadadır.” “Aşıya cıva yerine alüminyum konulması otizmi daha da arttırdı” “ABD’de aşılardan timerosal (cıva) çıkarıldı. Peki yerine ne koydular dersiniz? Tabi ki cıvadan hiç de masum olmayan ağır metal içeren alüminyum, cıva yerine aşıların raf ömrünü uzatmak üzere koruyucu olarak eklenmiştir. Aşılardan Timerosalin çıkarılıp bunun yerine alüminyumun konulmasından sonra otizmde herhangi bir azalma söz konusu olmamış aksine otizm hastalığı artmaya devam etmiştir. Bu durumu fırsat bilen aşı firmaları ise ‘cıva otizm yapmıyor, cıva otizme neden olsaydı aşılardan cıva çıkarıldıktan sonra otizm sona ererdi’ şeklinde yorumlar yaparak cıvanın masumiyetini ifade etmeye çalışlarsa da durum bu şekilde değildir. Aşılardaki timerosalin yerini alüminyum almış ve otizmde hiç bir gerileme olmamış aksine otizm artmaya devam etmiştir” “Kobayların beyni tahrip oldu” “Hayvanlar üzerinde yapılan bir deney sonunda; alüminyumun 6 mitokondriyal enzimin fonksiyonlarını azalttığı tespit edilmiştir. Tek bir alüminyum enjeksiyonunun bile beyin hücrelerinde iki yıla kadar aşırı aktivasyona yol açtığı saptanmıştır. İnsan vücudundaki en önemli alüminyum kaynağı aşılardır. Alüminyumun tek bir dozunun bile beyin hücrelerinde iki yıla kadar aşırı aktivasyona yol açtığı, bununda çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna (DEHAB) neden olduğu açıktır.” “Büyük oğlumda hiperaktivite bozukluğu oluştu” “Bu bağlamda 09/11/2003 doğumlu olan büyük oğlum Mahir Erdem Ayyayla 7 yaşından itibaren dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı nedeniyle yaklaşık 5 yıldır Strattera ve Rileptit isimli antidepresan iki ilaç kullanmaktadır. Birçok ailede çocuklarının çok hareketli olduğu, çocukların yerlerinde duramadıkları şikayetlerinde bulunulmaktadır. Bu şikayetlerin en önemli kaynaklarından biri aşılar içerisindeki alüminyumdur.” “Hekimler aşıları tavsiye ediyor ancak muhtemel riskleri
106
Temmuz 2015
anlatmıyor” Hüseyin Ayyayla savunmasında, çocuklara şiddetle aşı yapmalarını öneren hekimlerin, hasta hakları yönetmeliğinin 15’inci maddesi uyarınca tüm anne-babaları çocuklarına yaptıracakları aşı ile ilgili olarak, bu aşının içerdiği maddeler ve muhtemel risklerinin ne olduğu hususlarında bilgilendirme yükümlülükleri olduğunu vurguladı. Ayyayla, şöyle devam etti; “Hiçbir anne-babaya aşıların içeriği ve muhtemel riskleri hakkında bilgi verilmemektedir. Aşı yaptıran her çocukla ilgili olarak döner sermayeden alınacak maddi menfaatin hesabı yapılarak anne-babaların çocuklarına zorunlu olarak aşı yaptırmaları gerektiği noktasında baskılar yapılmaktadır. İzah ettiğimiz nedenlerle velisi bulunduğumuz Muhsin ve Nergis Ayyayla bebeklere aşı yaptırmak istemiyoruz.” Mahkeme talebi reddetti Ordu Aile Mahkemesi’nde geçen 12 Haziran’da görülen duruşmaya katılan savcı Hüseyin Ayyayla “Biz eşimle aşının risklerinden dolayı çocuklarımıza aşı yaptırmak istemiyoruz. Buna ilişkin yazılı beyanlarımızı sunduk. Yazılı beyanlarımızı tekrar ediyoruz, aşı içerisinde sağlığa zararlı maddeler olduğunu, bu durumun çocuklarımıza ileriki dönemde zarar vermemesi için aşı yapılmasını istemiyoruz” diyerek Aile
ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nün ikiz bebeklere uygulanması talep edilen sağlık tedbiri talebinin reddedilmesini istedi. Bunun üzerine Mahkeme, Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nün talebini reddetti. Savcı Hüseyin Ayyayla yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın Türkiye’de yeni doğan bebeklerine aşı yaptırmak istemeyen aileler için emsal olacağını ifade etti. Ordu Tabipler Odası Başkanı ve Ordu Üniversitesi (ODÜ) Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özgür Enginyurt, bu aşıların güvenirliliğinin yapılması gerektiğinin yıllarca süren bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıktığını bildirirken şöyle dedi: “Eğer bilime inanıyorsak aşı bu yüzden önemli. Herhangi bir kişi çocuğunu aşılatmadığında benim çocuğumda dahil olmak üzere hepsini risk altına atıyor. Çünkü bizler en sık bulaşıcı hastalıklara karşı aşı yaparız. Aşıyla korunabilecek hastalıklarıda aşıyla korunmanın faydaları aşının yan etkilerinden daha iyidir, daha faydalıdır. Aşıların yan etkileri her geçen yıl gittikçe azaltılmıştır, yok denecek kadar azdır. Birçok aşının yan etkisi yoktur artık. Aşılanmayan bir çocuk sürekli hastalık potansiyelidir.” Bu yazıda geçen ifadeler ve iddialar Medikal Teknik dergisine değil; adı geçen şahıslara aittir.
Bilim
Tekrarlayan ağız yaralarının kaynağı;
bağışıklık sistemi!
Birçoğumuzda zaman zaman rastlanan aft ve uçukların masum olmadığı konusunda uzmanlar uyarıyor.
A
ft ve uçukların en büyük nedeninin bağışıklık sistemindeki aksaklıklar olduğunu ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Duraksoy, “Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki; ağzımızdaki tekrarlayan yaralar, geçmeyen uçuklar bağışıklığımızın bozulduğunun en önemli aynasıdır. Çeşitli tedaviler deneriz, ağız gargaraları kullanırız ama bunlardan bir türlü kurtulamayız. Yaşam kalitemiz düşer çünkü rahatlıkla ne yemek yiyebiliriz ne de içebiliriz. Aslında çözümü ve tedavisi basittir ancak bunun için doğru testlerin yapılması ve tanı konulması gerekir” dedi. Tekrarlayan aft ve uçukların akla hemen Behçet hastalığını getirdiğini belirten Uzman Dr. Ülkü Duraksoy, tek nedenin bu olamayacağını belirtti ve kişiye özel, farklı testlerle bu yaraların kaynağının tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Duraksoy, şu önemli bilgileri paylaştı: “Kişiye özel mini bir araştırma yaptığımızda, kişinin neden sıkça ağız yarası veya uçuk çıkardığını ya da neden sıkça mantar enfeksiyonuna yakalandığını hemen buluruz. Genelde biz hekimleri bu konuda sürükleyen çok net araştırma basamakları maalesef bulunmamaktadır. Tekrarlayan ağız yaraları deyince akla hep Behçet Hastalığı gelir.
108
Temmuz 2015
Bunu da mutlaka araştırmak gerekir ama bu, hastalarımızı uzun, bunaltıcı bir seri test silsilesine sokmak demektir. Oysa Behçet hastalığından çok daha sıklıkla görülen, ağız yaralarına neden olan ve taranması gereken başka durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi B vitamini eksikliğinin tespit edilmesidir. Kişide B vitamini eksikliğine neden olan tiroid hastalıklarının özellikle Hashimato ve otoimmun tiroidlerinin olup olmadığının araştırılması gerekir. B 12 vitamin kaybına neden olan mide mikrobunun da olup olmadığını araştırmak gerekir. Bunlara bağlı herhangi bir nedenden kaynaklanıyorsa, tedavi çok basittir. Eğer bunlarla alakalı bir durum değilse o zaman Behçet taramasına gitmek gerekir.” “Mide mikrobu testi atlanmamalı” Pek çok rahatsızlık gibi tekrarlayan ağız yaralarının
da nedenlerinden biri olan mide mikrobunun mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Ülkü Duraksoy, “Helikobakter Pylori dediğimiz mide mikrobu gastrit ve ülser yapan tüm mide ve on iki parmak barsağını tutabilir. Bu mikrop sadece bu bölgeyi etkilemez, tüm sindirim kanalını etkiler ve aşırı Gaz ve dışkılama değişikliklerine de yol açar. Vitamin emilim bölgelerini de etkilediği için unutkanlık, halsizlik, yorgunluk ve sinirliliğe hatta Depresyona da yol açabilir. Kişi bazen hiç mide ağrısı çekmez, sadece gaz yakınması veya ishal ya da kabızlık ve gaz yakınması şikayetleri yaşar. Bazen ise sadece unutkanlık ve ağız yaraları ile kendini gösterir. Bu mikrop Türkiye’de yüzde 80-93 oranlarında pozitift sonuçlar veriyor ama herkeste hastalık yapmıyor. Kişinin tedavisi sırasında tüm bağışıklık sisteminin elden geçirilmesi ve kişiye özel değerlendirme çok önemlidir. Bu değerlendirmede; kişinin yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalıklar, tüm Aile ve yakın akraba ağacındaki hastalıklar değerlendirilmeli. Kişinin yaşam şekli değişikliği varsa o ele alınmalı. Uyku düzeni ve horlaması, burun tıkanıklığı var mı sorulmalıdır. Su içme miktarı ve ne tip suyu tükettiği ile güneşlenmesi veya güneşlenmemesi hatta güneşlenme şekli sorulmalıdır. Beslenme şekli sorgulanmalı; hangi gıdaları çok sevdiği, hangi tip eti ve yağı tükettiği, nasıl tükettiği ve ne sıklıkta beslendiği gibi konular da irdelenmelidir. Hastaya bu denli titizlikle yaklaşılmaz ise basit bir ağız yarası veya uçuk dediğimiz hastalık beyine giden kanalların üzerinde veya gözümüzde çıkar ki çok ciddi sonuçlara götürür. Herpes ensefalit, yüz felci gibi durumlara dahi neden olabilir” şeklinde konuştu.
Güncel
Muş’ta kök hücre bağışçılarının sayısı 200’e ulaştı Antalya’da tedavi gören 10 aylık Azra bebek için Muş’ta kök hücre bağışında yoğun katılım sağlandı. 2014 yılında Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokolle kan ihtiyacının yanı sıra kök hücre ve ilik nakli ihtiyacını da karşıladıklarını belirten Kızılay Kan Bağış Merkezi Müdürü Dr Kenan Şeker’in konuyla ilgili açıklaması şöyle; “Kızılay ailesi olarak 2014 yılında Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız protokolden sonra ülkemizin sadece kan ihtiyacını değil, kemik iliği nakli bekleyenler için kemik iliği ihtiyacını da karşılıyoruz. İlk olarak 2014 yılının Ağustos ayında Kızılay olarak ülkemizin ihtiyacını karşılamaya başladık. Biz daha çok büyük merkezlerdeki kan merkezlerinde bu ihtiyaçları karşıladık. 2015 yılından itibaren bütün Türkiye’deki Kızılay noktalarında ülkemizdeki kemik iliği ihtiyacını da karşılıyoruz. Türkiye’de 450’si çocuk olmak üzere yaklaşık olarak 950 kişinin kök hücre ihtiyacı var ve her geçen gün bu ihtiyaç artmakta. Biz Muş’ta 2015 yılının Mart ayı itibarı ile kök hücre faaliyetlerini başlattık. Şu ana kadar üç ay içerisinde yaklaşık olarak 200 kök hücresi bağışçısı topladık. Biz bu rakamı yılsonu itibarı ile yaklaşık 900 donöre çıkartmayı planlıyoruz” dedi.
M
uş’ta Kızılay Kan Bağış Merkezi Ramazan ayı dolayısıyla kurduğu çadırda kök hücre bağış çalışmalarını da sürdürüyor. Üç aydır devam eden çalışmalar kapsamında yaklaşık 200 kişiden kök hücre alındığı belirtilirken, Antalya’da tedavi gören Hemofagositik lenfohistiositoz (HLH) hastası olan 10 aylık Azra Şanlı isimi bebeğe uygun kök hücre için sosyal medyada kampanya başlatıldı. 2014 yılından itibaren Türk Kızılay’ının başlattığı kök hücre bağış kampanyası yaklaşık üç aydır Muş’ta da devam ediyor. Ramazan ayı dolayısıyla Atatürk Çocuk Parkı’nda stant kuran Kızılay Kan Bağış Merkezi, 3 ayda 200 kişinin kök hücre bağışçısı olduğunu açıkladı. Türk Kızılayı Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda Muş Şube Başkanı Cengiz Koç, “Bu çalışmalar yaklaşık 3 aydır yapılıyor. Çalışmalar ışığında yaklaşık 200 vatandaşımız
110
Temmuz 2015
bu duyarlılığı göstermiştir, kampanya devam edecektir. Kızılay gerek şube gerekse kan hizmetleri bu ve benzeri her türlü çalışmaya gerekli katkıları sağlayacaklardır” dedi. Antalya’da HLH hastası Azra Şanlı isimli bebek için Muş’ta kök hücre bağışı ile ilgili sosyal medyada kampanya başlatıldığını ve bu kampanyayı desteklediğini ifade eden Koç, “Bugün Azra bebeğin Antalya’da hasta olması bizim Muş’ta olmamız önemli değil. Farklı insani duygularla herkesin bu projeye katkı sağlaması destek sağlaması gerekmektedir. Muş’ta da bu ilgiyi görüyoruz. Aracı kurumlarımız, arkadaşlarımız, hocalarımız bu projeyi destekliyorlar. Kök hücre bankacılığının daha da gelişmesi için vatandaşların daha fazla aktif destek ve katkılarını bekliyoruz” dedi. “Kızılay hem kök hücre hem de ilik nakli ihtiyacını karşılıyor”
Azra bebek için Malatya’da ikamet eden arkadaşları HakanBurcu Şanlı çiftinin 10 aylık bebeği Azra Şanlı için Malatya’da başlatılan bağış kampanyasını Muş’ta da başlatan Muhammed Burak Güler’in, sosyal medya üzerinden yaptığı çağrıya vatandaşlar ilgi göstermeye başladı. Kendisi de kök hücre bağışçısı olan Güler, “HLH hastaları için buraya kök hücre bağışçısı olmak için geldim. Eğer olur da bir donör olmak için uygun bir eşleşme olursa Malatya’dan bildiğimiz bir hastamız var; Azra isminde 10 aylık bir bebek. Çok az ömrü kaldığı söyleniyor. Azra ve Azra nezdinde nice HLH hastasına belki de deva olabilmek için buraya gelip ben ve arkadaşlarım kök hücre için kan vereceğim. Bir başka hastanın umudu biz iken bundan habersiz geziyor olabiliriz” şeklinde konuştu.
Hayatını yaşa! Hassas mesaneler için özel olarak geliştirilmiş süper emici Selpak Mesane Pedi. İdrar kaçırma durumunda konforlu yapısıyla her an yanınızda.
Dışarıdan Belli Olmaz Cilde Dost
Ultra Emici Kokuyu Hapseder