*Anlat覺lan senin hikayendir!
Merhaba… Öncelikle bir müjde ile daha doğrusu do rusu bir zaferle söze başlayalım. ba layalım. Hopa’nın yiğit yi it eşkıyaları e kıyaları 6 ay tutuklu tutuklu kaldıktan sonra 9 aralık günü binlerce kişinin ki inin saatlerce süren bekleyişinin bekleyi inin ardından özgürlüğüne özgürlü üne kavuştu kavu tular lar. . Bizde bu tular dışında ında bir sayımızda bu güzel habere epeyce bir yer verdik tabi. Bunun dı müjde de bizden; fanzinimiz bu sayıda sayfa sayısını arttırdı. arttırdı. Bununla birlikte yepyeni ve eğlenceli e lenceli bölümlerde bu artışla artı la beraber fanzinimizde yer buldu. İşinize inize çok yarayacağını yarayaca ını düşündü dü ündüğümüz ündü ümüz yeni bölümler var; öncelikle öğrenci renci bütçesine uygun yemek tarifleri vermeye bu sayı itibari ile başlamı ba lamış lamı bulunuyoruz. Geçen Geçen sayıda yayınladığımız yayınladı ımız mektubun devamı da tesadüfen yine bize rast geldi, bunu da yayınlıyoruz yine bu sayımızda. Kısacası bir birinden güzel ve ilginç yazılarıyla yine dolu bir sayı sizi bekliyor. Aman kaçırmayın Bİ B HABER’siz kalmayın!
Yazılarınızı Bizle Bizle paylaşın; payla ın; bihaberfanzin@hotmail.com
HABERLER BİZ KAZANDIK! EŞKIYALAR KAZANDI! 31 Mayıs’ da Hopa’da AKP mitingini protesto eden halka polisin saldırması sonucu metin lokumcu hayatını kaybetmiş, bunun üzerine Ankara’da düzenlenen protesto yürüyüşünde polis saldırmış ve arbede yaşanmıştı. Ve arkadaşlarımız AKP’nin savcısı ve polisinin işbirliği ile hapsedilmişlerdi. 9 Aralık günü gerçekleşen ilk duruşmada binlerce devrimci yürekte adliyenin önünde onlarla birlikte saatlerce bekledi. Sonuç olarak ise kazanan direnenler ve eşkıyalar oldu. AKP dikensiz gül bahçesi ararken bir şeyi unuttu;, Metin Hocanın ve arkadaşlarımızın gösterdiği bir şeyi; bu memlekette DEVRĐMCĐLER VAR! TUTUKLU HUKUK HUKUSUZ TUTUK Cihan Kırmızıgül Suçu: bir eylemin olduğu sırada otobüs durağında boynunda puşisi ile beklemek. Sonuç: 22 aydır tutuklu. Cihan 9 Aralık 2011’de yedinci kez hakim karşısına çıktı ve "delilleri karatma ve kaçma şüphesi sebebiyle" yedinci defa tutuksuz yargılanma talebi reddedildi. SİNEMA ATÖLYESİ Sinema atölyemiz kuruluyor. Đlgilenenlerbihaberfanzin@hotmail.com adresinden iletişime geçebilirler.
GAYİPTEN HABERLER
HER FAKİR ASKER DOĞAR! Satıyoruuuuuuuuuz satıyoruuuuuz saaaat-tık! Mutluluklar, yâre kavuşmalar, doğacak çocuklar, anne kokusu, hepsinin bedeli: 30 000 lira Đsyan hakkımız var zannettik önceleri.Konuştuk amansızca. Ama eğer söz hakkımız bile yoksa bu düzende, hiç bizim olmuyorsa top neden koruyalım oyunu, oyuncuları, neden bu mecburi hakemlik? Hem de topun hep kötü oynasa da muhtarın oğlunda kalacağını bile bile. Kurallarını onun belirlediği, o oyundan para kazansın diye oluşturulan bir oyunda neden onun dostunu dost onun düşmanını düşman bilmeliydik anlamadık. Sonra yıllar geçti üstünden, muhtarın oğlu büyüdü. O okudu kağıt üstünde. Belki de hiç okumadığı için böyle gösterildi. Ama okuma fırsatımızın bile eşit olmayışına bakılmadan sırf okula gittiği için, gidebildiği için daha kısa yaşadı birilerinin hesaplarının bedellerini. Ve bu düzen yıllarca sürerken gün gelir çatar: 30 Kasım 2011. Artık içimiz rahat, o uzun uzun askerliği yapıp uzun uykulara dalma riskini daha kolay alacağız. Sonunda karar çıkmış. Oyunun sahipleri oyundan çekilmiş. 30000 lirayı da geride kalan yâre, anneye, çocuklara bırakacaklarmış. Bu oyun için öldük diye. Eee ne kaldı ki söylenecek geriye; ‘’Ne Mutlu Fakirim Diyene’’ Maden ocağında da, asker ocağında da ölmek kader. Ve kaderler sadece fakirlere yazılıyor. Bu kader ya işçi babayı alıyor ya parası olmadığı için askere giden oğlunu. Đşte şimdi sormak lazım bir ömrün bedeli 30 000 mi oluyor. Acaba 50 000 ile memur 100 000 ile başbakan da olabilecek mi bunlar. Ama bu halk başkalarının silah satma, toprak alma, ucuz işgücü bulma çıkarlarının bedeli olan bir hayatın para ile kıyaslanamayacağını biliyor. Ve o çocuğu o oyunun kurallarını belirler hale getirene kadar da bunu anlatacak.
ÜNİVERSİTEYE DE YERLEŞTİN DÜŞÜNDÜN MÜ? NEREDE KALACAKSIN? Üniversiteye mi yerleştin arkadaşım? Peki nerede kalacağını düşündün mü hiç? Hoş geldin yazılarıyla kucaklar açılmış seni mi bekliyor olacaktı sence? Sınavı kazandın diye rezervasyonun yapılmadı hiçbir yerde. Senin aynı zamanda barınmandan da sorumlu devlet bu ayrıntıyı sana bırakıyor. Đlk aşamada karşılaşabileceğin en büyük problem bu olacak. Burada sorulması gereken soru şu: Bunu nasıl halledeceksin? Dört seçenek var önünde. Ya ev tutacaksın, ya devlet yurduna gideceksin(tabi ki yerleşebilirsen) , ya cemaat yurduna gideceksin ya da cemaat evine. Devlet yurduna yerleşebilirsen ya da ev tutabilirsen ne mutlu sana. Diğer türlü sana istemediğin bir yaşam şekli dikte edilecek. Paran varsa devlet yurdunda rahatça kalabilirsin. Devlet insanlar için kurulduğundan öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılayabilmek için elinden gelenin fazlasını yapıyor. Bunu yurdun içine girdiğinde göreceğin şu tabeladan da anlayabilirsin.
YURT ÜCRETĐNĐ YATIRDINIZ MI? Ha bir de yemekhaneye girdiğinde bu farkındalığın pekişecektir. Yurt yönetmeliği senin bir birey olduğunu varsayarak hazırlanmıştır. Bu yüzden yurda son giriş saati 23:30 dur. Yurt çalışanlarının da çoğu kadın-erkek eşitliğini savunduğundan saat 00:00 dan sonra kadınların kaldığı bloğa zincir vurulup erkek bloğunun kapısı açık bırakılacaktır. Ve yurda giriş-çıkış konusu olsun,izin alma problemi olsun yurt yönetmeliği gereğince uygulanan kuralları erkekler için esnettikçe kadınlar için sıkacaklardır. Odana girdiğinde öğrenciler için ne kadar rahat bir ortam hazırladıklarını göreceksin. Büyüklüğü 30 m2 ‘yi aşmayan odalara sekiz yatak, sekiz dolap,bir masa,iki sandalye ve sekiz insanı sığdırmış olduklarını göreceksin.Yeni insanlarla tanışmak isteyip katları gezdiğinde belki karşına göz kapakları şiş, tüyleri yeni çıkmaya başlamış,belki badem bıyıklı bir sürü kişi çıkacak. Çünkü yurt yönetimi tesadüfen(!) onları aynı kata yerleştirmiş olacak. Onlardan uzak dursan iyi edersin. Birkaç insani özellik gösterirsen sülük gibi yapışırlar kurtulman zor olur,canın sıkılır. Boşver bence,düz geç hiç bulaşma. Benim söyleyeceklerim bu kadar arkadaşım. Haydi kendine iyi bak…
HASRETİN ZAMAN AŞIMI OLUR MU? Bundan 18 yıl önceydi.Binlerce insan içlerinden ise 35 tane can… Sivas katliamı toplumsal belleğimizin en mahrem yerinde saklı. Tıpkı Çorum gibi, Maraş gibi.. Hatırladıkça içimizi yakan, ama unutmamak içinde sürekli hatırlanan bir gün. Peki ne olmuştu Sivas'ta? 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından Sivas' ta bir şenlik düzenlendi.Aziz Nesin’in içinde bulunduğu pek çok şair , ozan , fikir insanı dönemin valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak kente geldi. Kültür merkezinde başlayan etkinliğe çeşitli camilerden çıkan bir grup ellerinde taşlar ve sopalarla geldiler. Đlk aşamada polis bir sorun çıkmadan kalabalığı uzaklaştırdı. Ardından binlerce kişiden oluşan gerici güruh, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı.Otelde kentin dışından gelmiş 150 kişi vardı. Dışarıdaki güvenlik sayısı ise kalabalığı durduramayacak kadar azdı. Otelde bunu fark edenler telefonla Sivas Valisi'ni,emniyet müdürünü ve diğer yetkilileri arayarak önlemlerin arttırılmasını istediler. Bununla da yetinmediler,dönemin başbakanını, başbakan yardımcısını , parti liderlerini ve milletvekillerini aradılar. Ancak ulaşılan her yetkili "korkmayın önlem alındı " cevabını veriyordu. Madımakta insanlar 8 saat boyunca etrafa saldıran kalabalığı izledi.Onca aramadan, yardım talebinden sonra sadece ek olarak 71 güvenlik görevlisi gönderilerek olay durdurulmaya çalışıldı! Sonuç? Madımak oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Katliam önlenebilir miydi? Esasında 2 Temmuzdan 15 gün önce "Müslüman kamuoyuna " başlıklı ve altında "Müslümanların" imzasını taşıyan bir bildiri yayınlanmış ve adeta "cihad" çağrısı yapılmıştır. Ancak hiç bir yetkili bu çağrıyı dikkate almamıştır! Bu da yetmezmiş gibi dönemin Başbakanı Tansu Çiller olayların ardından "Halkımız zarar görmemiştir.’’ diyerek hem yapılan katliama nasıl onay verdiğini hem de onca ölen cana rağmen onları nasıl da ötekileştirdiğini gözler önüne sermiştir. "Unutmak tekrar yanmaktır !" Geçmiş insanların geleceğinin yol haritasıdır.Eğer ki bir toplumun geçmişi yoksa, toplumsal belleği ne kadar zayıfsa, o toplum o kadar geleceksizleşmeye ya da geleceğini başkalarının çizmesine mahkumdur. Sivas bizim geçmişimizdir.Onca ölüm , acı, özlem, öfke bu günümüzün pusulasıdır.Bu yüzdendir ki hala unutulmaz ve hala yeni Sivaslar olmasın diye unutturulmaz.Çünkü bize ait o geçmişi silersek yeniden yanarız! Bütün bunları birileri biliyor olmalı ki katliamdan sonra bu gün bile hala yakalanamayan sorumlular var. Yakalananların ise çeşitli sebeplerle cezası ya hafifletildi yada kaldırıldı. (Nitekim o dönem sorumluların avukatlığını yapanlar ve bu gün AKP kadrolarında yükselişe geçen isimler o dönem iyi savunma yapmış olmalılar(!)). Peki ya bu gün? Bugün bu davaya bir de zaman aşımı dendi. Peki düşünmek gerek o zaman, bu gün hala bir sevgiliye anneye babaya duyulan özlem sevgi zaman aşımına uğrar mı yada "zamanla" geçer mi?
DEV-EŞKIYA, EŞKIYA-GENÇ - MELİH PEKDEMİR* Ellerinde kitaplar dillerinde isyanlar: Geldiler. Namı diğer bizim eşkıyalar. Bizim gençler... Dimdik inançlarıyla ve isyanlarıyla karşılarına çıktılar. Meydanlara çıktılar. Meydan okudular. Ve altı ay sonra, altı ay meydanlardan yoksun kaldıktan sonra... Yine karşılarına çıktılar, yargılayanları yargıladılar, yine meydan okudular. Anladık ve sevindik: Onlar bu memleketin Kardelen çiçekleridirler. Ellerinde kitaplar dillerinde isyanlar geldiler, yine gelirler. Ve bundan sonra da hep böyle gelecekler. Çünkü onlar gelecek. Çünkü sosyalizm gelecek. Hem isim (istikbal) olarak, hem fiil/eylem (gelmek) olarak... Sosyalizme gidilmeyecek. Şu kardelen çiçeklerinin yarattığı baharlarda sosyalizm gelecek. Çünkü gelecek şimdi delifişek bir kuşağın tahayyülünde; geleceğin nüvesini zihinlerinde ve bedenlerinde ve inançlarında ve bilgilerinde üretenlerin ellerinde şekilleniyor, şekillenecek. Çünkü “Değişim” diyenlere gülüyorlar. “Şike yapıyorsunuz! Asıl biz değiştireceğiz, işte bunun için de önce vahşi düzeninizi başınıza çalacağız” diyorlar. “Yeni” diyenlere aldırmıyorlar. “Yenilediğiniz köhne dünyanız için değil başka bir dünya için varız, bunu da biz yaratacağız” diyorlar. Biliyorlar: Solculuk adına şike yapmak oportünistliktir. Bunun panzehiri ise devrimcilik. Şimdi oportünist çeteler de solculukta şike yapmıyor mu? “Majestelerinin muhalefeti” diye bir laf var ya.... İktidarın çıkarlarına hizmet eden anlamında... Şimdi bizde de akepenin “solcusu”, cemaatin “sosyalisti” dahi var ya... Görevleri devrimcilere muhalefet etmek, onların karşısına geçip solculuk cakası satmak ve hatta solculuk dersi vermek olanlar... İşte bunlara inat yeni bir devrimci kuşak yetişiyor. Yaşasın! Devrimci bir genç kuşak yetişiyor: Solculuğu sosyalistlik, komünistlik mertebesine dek çıkaran ve bunu devrimcilik tarzıyla yeniden üreten bir kuşak. Daha dün Ankara’daki Hopa davası mahkemesinde söylediklerine kulak verin, ne demek istediğimi anlarsınız: Onlar sadece eylemci değil onlar bilhassa bilinçli birer devrimci. Bu yüzden neo-liberalizme, emperyalizme karşı olmak ile AKP’ye karşı
olmanın bir ve aynı şey olduğunu söylüyorlar. Söylemesinler mi? Şikeye ortak mı olsunlar? Aman devrimcilik yapmasınlar mı? AKP’ye itiraz ettiklerinde, maazallah Ergenekon filan mı olurlar? Yahu dalga mı geçiyorsunuz, adam mı seçiyorsunuz! İşte Kabe’niz AB’de de kriz oldu; demokrasi takkesi düştü diktatörlük keli göründü. AB müesses nizamı, başta Almanya ve Fransa, demokrasinin beşiği dedikleri Yunanistan’da referandumu engellemedi mi? Demokrasi, neo-liberalizmlerinde belli bir noktadan sonra lüks sayılmadı mı? Yunanistan ve İtalya’da duyun-u umumiye başladı. Bu ülkeleri artık Kemal Dervişler yönetmiyor mu? Merkel “barış tehlikeye girdi” demişti, yani sınıf barışı. Onlar da sınıf savaşı alevlenecek diye korkmuyorlar mı? Evet,AKP ve oportünist şike çeteleri de işte bundan korkuyor. Bu AKP dokuz yıldır iktidarda değil mi? AKP eliyle batılılaşma yani “muasır medeniyet seviyesi” dedikleri şey şimdi neo-liberalizme geldi dayandı... Ve gençlerimiz işte buna isyan ediyorlar: Sizin bu vahşi düzeninizde fabrikalarda köle, üniversitelerde molla olmak istemiyoruz, derelerimizi HES’ler kurutmasın balıklar yüzsün istiyoruz. Ama Türkiye’de de bir oligarşi, sadece 100 aile, ülkemizin yüzde 30’unu cukkalıyor. Yağma yok! Böyle diyebildikleri ve bu amaçla eyleyebildikleri için de onlara “terörist” diyorlar. Mahkemede asıl söylediklerini televizyonlar, ana akım gazeteler vermedi elbette. Onları şimdilik bizler okuduk. Bunlar arasında gençlerimizde birisi “kamu malına zarar vermekle” suçlanmaktaydı. Şöyle dedi: “Kamu malına zarar verdiğimi iddia ediyorlar, kafamı cama çarptılar cam kırıldı, eğer ortada bir zarar verme durumu söz konusuysa kamu malı bana zarar verdi!” Hakikaten, özelleştirme şampiyonları, bizim gençler karşısında apışıp kalmış, kamusalcı dahi kesilmişti! Çünkü devlet de özelleştirmecilerin devleti, geçmişte olduğu gibi... Oysa şimdi devrimci geçmişi, devrimci gelecekle birleştiriyor dev-eşkiyalar, eşkıyagençler: “bir elinde kitapları türküleriyle geldiler / dalga dalga aydınlık, dalga dalga aydınlık oldular/ yürüdüler karanlığın karanlığın üstüne/ meydanları zapt ettiler meydanları zapt ettiler yine.”
* BirGün gazetesi yazarı
Yazılarınızı Bizle paylaşın; payla ın; bihaberfanzin@hotmail.com
ÖĞRENCİ YEMEKLERİ - MENEMEN Menemenin Girdileri: -3 adet suni denge bozucu yumurta(menemenin dengesini sağlayıcıdır aynı zamanda) -5 adet utanmış Tayyip kırmızısı domates(o kırmızıyı en son gören Tayyip’ in küçükken bezini değiştiren komşu teyzeymiş. Tonu yakalamak zor olabilir.) -1 adet orta yolcularla yatıp orta boylu kalkmış soğan -3 tane cemaat yeşili, fetonun uçağının bıraktığı iz gibi ince biber Üretim Süreci Önce Đran’ daki tartışmalara konu olan dünya gibi düz tavamızı ocağa koyuyoruz. Đçine nedense en ucuzu yeşil şirketli sarı renkli orkide olan sıvı yağımızdan 2 yemek kaşığı koyup yağın kızmasını bekliyoruz. Daha sonra küçük ve küp küp doğradığımız soğanları, tuz ve gönlümüzce baharatları ekliyoruz. Daha sonra Emine Bedel diliyle pembeleştiğini hiç görmediğimiz için anneanne söylemiyle ölen soğanlarımızın yanına doğradığımız biberleri de ekliyoruz. Yalnız çok dikkat edelim cemaat yeşili biberlerimiz tavaya düştüğü anda yağlardan kendinizi korumanız gerekebilir. Ardından da kabuklarını soyup doğradığımız domatesleri ekleyip karıştırıp ağzını kapatıyoruz.3-4 dakika sonra yumurtaları kırıp karıştırarak yumurtaların içinde pişmesiyle ocağı ve tavanın kapağını kapatalım 1 dakika sonra ürün hazır. Menemenin tüm emekçilerine hakkını verip ‘’Emeğine Sağlık’’ demeyi unutmayalım.
Yazılarınızı Bizle paylaşın; payla ın; bihaberfanzin@hotmail.com
MEKTUP Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımızın ayağına takılan mektubu hatırlayacaksınız. Tesadüf bu ki yine aynı kişiye ait ikinci bir mektup, başka bir arkadaşımızın yolda yürürken kafasına düşmüştür. Biz bu ikinci mektubu da yayınlamanın faydalı olacağını düşünüyoruz.
Anacığım; Son mektubumdan bugüne çok zaman geçtiğinin farkındayım. Bu mektup elinize ne zaman ulaşır bilmiyorum. Geçen süre içinde başımdan epey olay geçti. Bunların hepsini bir seferde anlatmam mümkün değil. Hava kararıncaya kadar vaktim var, çünkü hala elektrik faturamı ödeyemedim. Anlatmak istediğim şeylerden en ilginci rektör beyin beni yanına çağırması. Sabah okula geç kalmıştım. Koşarak derse giderken, ismimin panoya asıldığını ve rektör beyle görüşmem gerektiği ilanını gördüm. Garip bir olayla karşılaşacağımı bildiğimden tedirgin olmuştum. Sonrasında bu gelişme okulumuzda yaşanan bazı gelişmeleri anlamamızı sağladı. Rektör beyin odasına girdiğimde onu gözleri dolmuş bir şekilde gördüm. Bana çocukluğundan beri hep bir mektup arkadaşının olsun istediğini ama hiç olmadığını, çok yalnız olduğunu söyledi. Ailelere yollamış oldukları mektupları belki biri cevap yazar da arkadaş edinirim diye yolladığını söyledi. Bu sebeple babamın cevap olarak yolladığı mektup çok hoşuna gitmiş, mektup eline geçtiğinde Arşimet gibi buldum diye odasından fırlamış. O halini görsen çok üzülürdün. Rektör beye ait bir diğer bilgi ise; küçüklüğünden beri hep bir yöneten olmayı istemesi. Fakat ekonomik sıkıntıları yüzünden bunu başaramamış. Ben okulumuzun her yerine yerleştirmiş olduğu kameraları küçüklükten gelen bu sanat sevgisine bağladım. Asıl ilginç olanı polis teşkilatının kameralara ve videolara olan ilgisi. Nerde üç kişi bir araya gelse sanatsever polis teşkilatı elinde kamerayla Youtube’a koydukları klipler için en uygun görüntüleri yakalamaya çalışıyor. Aslında rektörlükle polis teşkilatı bir sinema atölyesi kurarsa ne güzel olur. Zaten bir tek bu konuda işbirliği yapmıyorlar. Bence çok önemli bir açık kapanmış olur. Biraz da kendimden bahsedeyim. Geçen mektubumda bahsettiğim işten ayrıldım. Bu ekonomik sıkıntılarımın artmasına sebep oldu. Zaten az olan giderlerimi daha da azaltmam gerekiyor. Bazı çözüm yolları buldum. Mesela ulaşım sorununu yürüyerek, beslenme sorunumu beslenmeyerek çözüyorum, ısınma sorunumu da ekmek alma bahanesiyle fırın fırın gezerek ve ayaklarımı bol bol halıya sürterek gideriyorum. Aslında bunlar bir sorun değil ihtiyaç. Benim içinse büyük bir sorun oluşturuyorlar. Mektubumu sonlandırmam gerekiyor. Mektubumu yazarken seni ne kadar özlediğimi fark ettim anacığım. Sevgi ve özlemle…
Yazılarınızı Yazılarınızı Bizle paylaşın; payla ın; bihaberfanzin@hotmail.com
SOL KANAT Futbol sadece futbol mudur? Ve ya soruyu farklı şekilde sorarsak; bu gün futbol oynayanlar futbolcu ise Socrates nedir? Bu sayıda sol kanattan bindirme yapan dostumuz; Socrates Brasilieiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira ya da kısa ve en bilindik adıyla Socrates! Günümüz futbolcularına inat Socrates bir başkadır muhakkak. Onunla dünyanın ilk tanışıklığı 1982 yılındaki dünya kupasıydı. Televizyonları başındaki herkese bir balet futbol oynasaydı nasıl oynardı tadında hayran bakışlara büründüren Sokrates asla bildiğimiz o klasik "önümüzdeki maçlara bakacağız" futbolcularından değildi. Ayak bilekleriyle gözümüzün pasını sildiği yıllarda aynı zamanda tıp öğrenimi için okulda dirsek çürüten Socrates doktor unvanını hayatının her alanında kullanabileceği bir unvana dönüştürmüştü. Aynı üniversitede felsefe doktorasını da yapan Socrates artık doktor,filozof ve futbolcu olarak sıradan bir masal olmayacağını gösteriyordu herkese. Kuşkusuz onu bizim için önemli kılan pek çok konu var. Bunlara örnek vermek gerekirse; Socrates’in Küba milli takımının başına geçeceği konuşulduğu günlerde “Kübalı bir işçiyle aynı ücret alırım. Kendimi bir Kübalı gibi hissetmeliyim, onlarla ne alıyorsa ben de aynısını almalıyım.” diyordu. Zira ’üç idolüm var: Che , Fidel ve John Lennon’ diyen bir adamada bu sözlerden başkası yakışmazdı. Birde onu bize en iyi anlatacak olan elbette ki ‘Corinthians Demokrasisi’dir! Corinthians forması giydiği yıllarda Corinthians Demokrasi Hareketi’ni örgütlemiştir. Amaçları futbolcular üzerindeki otoriter baskıyı kırmak ve tüm ülke yönetiminin de demokratikleşmesine katkıda bulunmaktır. Corinthians’da bunu başarmışlardır da. Yemek saatleri, antrenman saatleri ve benzeri basit konularda bile kulüp yönetiminin baskıcı tutumunu kırmışlardır. Bundan böyle, maçtan bir iki gün önce otele kapanıp kalmak yoktur ve takımla ilgili tüm kararlar ortaklaşa alınmaya başlanmıştır… Ne yazık ki bu futbol sihirbazını izlemek bize nasip olmadı. Yeşil sahaların filozofu geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrıldı. Takım elbiseli eş değerleri Pele ve Platini’ye bakarsak o, onların giydiği takım elbiselere hiç girmemiştir. O Kapitalizmin futbol şarlatanlarından olmamıştı. Gerçektir onun ücretsiz tedavi ettiği insanlar. Ve o giderken bize kalan; kirli sakalı, demokrasi anlayışı, biraz sigara ve birazda alkol… GÜLE GÜLE FĐLOZOF… BĐZĐM ĐÇĐN
FUTBOLU BU KADAR GÜZEL KILDIĞIN ĐÇĐN SAĞOL!
KOCA YÜREKLİ KÜÇÜK ÇOCUK Türkiye ve Dünya tarihine kara bir leke olarak geçen 12 Eylül faşist cuntası, 31 yıl önce bugün idam edilen 17 yaşındaki ERDAL EREN’ in adıyla da lanetlenmeye devam ediyor. Peki kimdir Erdal Eren? 12 Eylül döneminde asılan, işkence gören, katledilen sayısız gençten sadece biridir. Özgür bir dünya, başka bir yaşamın kavgasındaydı Erdal Eren. Elleri kanlı, ağızları salyalı sözde devlet yetkilileri tarafından yaşı büyütülerek katledilen, büyümesine izin verilmemiş ama bizim yüreklerimizde büyüyen güzel çocuk, bir devrimcidir. Erdal Eren’i idam sehpasına götüren süreç, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’ in 30 Ocak 1980’de dönemin MHP’li bakanı C.Gökçek’in koruması S. Ezendemir tarafından öldürülmesiyle başladı. Olayın duyulmasının ardından S.Suner’ in öldürüldüğü yerde protestolar yapıldı. Gösteriye müdahale eden askerlerle göstericiler arasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge ölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı. 2 Şubatta gözaltına alınan Erdal Eren, Z. Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandıktan sonra ‘jet hızıyla’ yapılan göstermelik yargılamanın ardından 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi.17 yaşındaki bir devrimciden ne kadar korkulduğunu kanıtlayan bu süreçte Erdal’ın ne yaşına bakıldı ne de (sonradan tutmaya fırsat bulduğu) avukatının sunduğu delil ve tanıklara. Dünyanın her yerinde idama karşı tepkiler yükseldi, imzalar toplandı ama karar mahkeme öncesinden verildiği için yargıçlara sadece emri uygulamak düştü. Bugün darbeyle hesaplaşacağını söyleyerek gözyaşı dökme şovları yapabilen AKP, 12 Eylül darbesinin ardından öldürülen, katledilen, işkence gören, fişlenen körpecik bedenlerin 1 numaralı faili Kenan Evren’i bırakın cezalandırmayı bir onun maaşına zam yapmıştır. “Asmayalım da besleyelim mi? “ zihniyetiyle hareket eden kan emicilerin eli kanlı cuntası, sırf birini öldürmek adına her türlü entrikayı çevirmiş, kağıtlar üstünde Erdal’ın yaşı büyütülmüş, kilitli kapılar arkasında bir hafta içinde yargılanmış ve idam edilmiştir Erdal. Erdal Eren’i, biz sevenleri ve mücadele arkadaşları unutmayacağız, unutturmayacağız. 12 Eylül’ün ürünü olan hiç kimse ,hiçbir yapı 12 Eylül’le hesaplaşamaz.12 Eylül’le asıl hesaplaşacak olanlar 12 Eylül faşist darbesinin yok etmeye, ezmeye çalıştığı bizler olacağız.
ALTERNATİF FİLM - GOOD BYE LENİN! (2003) Wolfgang Becker’in yönetmenliğini üstlendiği Alman yapımı sinema filmi. Başrollerini Daniel Brühl ve Katrin Sass’in paylaştığı film, Berlin Duvarı’nın olduğu yıllardan yıkılışına kadar olan zaman dilimini anne-oğul ilişkisi (Christiane- Alex) içerisinde anlatmaktadır. Doğu Almanya’da yaşamakta olan Alex’in hayatı annesinin aniden komaya girmesiyle altüst olur. 8 ay gibi uzun bir süre komada kalan, hayatını sosyalizme ve sosyalizmin güzelleşmesine adamış olan Christiane, dışarıda olup biten bütün her şeyden habersizdir. Christiane komadayken inandığı sosyalizm denemesi çökmüştür. Alex, annesinin bunu kaldıramayacağını düşünür ve ona yapay bir dünya oluşturur. Film bu eksende yer yer hüzünlü yer yer komik olaylar örgüsüyle gelişir. Filmde sosyalizme inanan insanların yaşadığı hayal kırıklığı ve kapitalizmin insanlar üzerindeki vahşi etkisi çarpıcı bir biçimde işlenmiştir.
ALTERNATİF KİTAP – DEĞİŞİM Gregor Samsa bir sabah rüyasından uyanınca, kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Đşe geç kaldığı için, çalıştığı şirketin müdürü eve gelir. Gregor’un anne ve babası, müdürü oğullarının hasta olduğuna inandırmaya çalıştıkları sırada, Gregor sürünerek kapıyı açar ve işe geç kaldığı için müdürden özür dilemeye başlar. Gregor’u bu halde gören müdür, evden koşar adım uzaklaşır. Gregor’un ailesi, oğullarının başına geleni komşulardan gizlemeye çalışırlar. Gregor’un durumu, ailesi için çekilmez hale gelir. Đşe gidemediği için ailesinin maddi durumu gittikçe kötüye gitmektedir. Gregor’un annesi, babası ve kız kardeşi bu yüzden iş bulup çalışmaya başlarlar. Ayrıca, evlerinin bir bölümünü de üç gence kiraya verirler. Đşlerin yolunda gittiği sırada, kiracılar Gregor’u görür ve bunun üzerine evden ayrılırlar. Artık ailesi Gregor’dan nefret etmektedir. Hizmetçi, bir gün Gregor’un ailesine müjdeyi verir. Gregor ölmüştür. Cesedi bir çöp tenekesine atarlar. Hepsi çalıştıkları yerlere mektup yazarak istifa ettiklerini bildirirler. Artık anne ve baba dinlenmeye karar vermişlerdir ve evlenmek için kızlarına iyi bir koca bulmanın gerekli olduğunu düşünmektedirler. Kafka bu hikayede, kapitalizmin toplumsal ilişkilerde ve insanların yaşamında ortaya çıkardığı olumsuzlukları dile getirmiştir. Đnsanların maddiyata dayalı ilişkiler kurmaları, paranın insani değerlerin önüne geçmesi ve aile kurumunun yozlaşması eserin içeriği oluşturan konulardır. Đlk kez 1915 yılında yayınlanan kitap Franz Kafka’nın en popüler kitaplarındandır.
Tarihte 15 gün 14 Aralık 1977 - Hikayeci ve romancı Oğuz Atay, 43 yaşında öldü. 16 Aralık 1770 - Beethoven doğdu. 17 Aralık 1830 - Güney Amerikalı direnişçi Simon Bolivar öldü. 18 Aralık 1865 - ABD'de kölelik kaldırıldı. 1878 Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin doğdu. 20 Aralık 1915 - Türk yazar ve şair Aziz Nesin doğdu. 1993 - Türk tiyatro ve sinema oyuncusu Hulusi Kentmen öldü. 2007 - Türk tiyatro ve sinema oyuncusu Savaş Dinçel vefat etti. 21 Aralık 1925 - Sovyet sinema yönetmeni Sergey Eisenstein'ın Potemkin Zırhlısı adlı filmi gösterime girdi. 24 Aralık 1982 - Fransız şair Louis Aragon vefat etti. 25 Aralık 1977 - Komedyen Charlie Chaplin öldü.
BĐZĐM BÜYÜK ÇARESĐZLĐĞĐMĐZ 9 - 15 ARALIK Cuma 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Cumartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Pazar 14.30 - 16.45 - 19.00 Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Salı 14.30 - 16.45 - 19.00 Çarşamba Çar amba 14.30 – ( toplantı ) - 21.15 Perşembe Per embe 14.30 - 16.45 - 19.00
Tam: 4.5 TL
Öğrenci: 3.5 TL
Salon: 75. Yıl Amfisi