Merhaba… Garip günler yaşamakta yine insanlık…Bir yanda bir doğa olayın yine devlet ihmalleri sonucu bir felakete dönüşmesi, öte yanda televizyonlarda toplumsal sorumluluk sahibi olması beklenen mahlukların insanlık dışı ulumaları… Van’da insanlar öldü, burada da anlaşılan o ki insanlık! Yinede bu kışkırtmalara Türkiye Halkları kulak asmadı ve insanlık dersi verdi bu mahluklara. Kardeş kokusuna, sıcağına en çok ihtiyaç duyduğu anda kardeşi, yine kucakladı kardeşini. Tabi bunca felaketi üst üste yaşasa da büyük insanlık yinede büyük işler başarabilmekte. Wallstreet’te başlayan isyan dalgası tüm dünyayı sarsmakta ve ‘finans yolunu’ , ‘direniş yoluna’ çevirenler haykırmakta; Biz %99’uz! Öte yandan tabi ülkemize özgü durumlarda söz konusu; depremi, ölümleri fırsat bilen AKP Zahit Akman’ı kurtardı. Evet tam manasıyla kurtardı. Önce savcıların soruşturmayı başlatması geciktirildi, sonra savcılar görevden alındı ve nihayet Zahit kuşlar gibi hür… Birazda kendimizden bahsedecek olursak eğer; öncelikle guruluyuz çünkü önümüze koyduğumuz sürede fanzinimizi çıkartıyoruz! Kitap-film tanıtımları, kendimizce derlediğimiz haberler, sonra gaipten haberler ve yazılarla bizim açımızdan dolu bir sayı oldu. Şimdilik sözlerimizi bitirirken Wallstreet’i ‘yol’ edenlere bizden selam:
BARĐKATLAR CADDELERĐ KAPATIR,
EVET. YOLLARIDA AÇAR, AMA!
ÜLKEDEN VE DÜNYADAN 13 Ekim Rutkay Aziz Altın Portakal Film Festivali’nde sanatçı duyarlılığı adına tarihe not düştü! 16 Ekim Tarık Akan Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı ödülden sonra; ‘12 Eylül 1980 ülkemde karanlığın başladığı an. Ama 2011 Silivri, Ergenekon, Balyoz, Gök, Adalet, gençlik... Lütfen 2011 AK mı kara mı siz verin’ açıklaması yaptı.
23 Ekim Deniz Feneri hırsızlığının baş sorumlularından Zahit Akman serbest bırakıldı. Van’da 7.2 şiddetinde deprem oldu. Bir çok kamu binası çöktü devlet yine aciz durumda. Yıllarca toplanan deprem vergilerinin nereye gittiğini neden acil ihtiyaçların sağlanmasında sıkıntı olduğunu hiçbir devlet yetkilisi açıklayamıyor. 28 Ekim Beşir Atalay potansiyelimizi görmek istedik diyerek binlerce insanı nasıl ölüme terk ettiklerini açıkladı.
15 Ekim Dünyanın Dört biryanında milyonlar insanca yaşam insanca düzen için haykırdı.
20 Ekim Kaddafi Libya’da NATO saldırıları ardından sağ olarak yakalanıp insanlık dışı bir şekilde katledildi.
21 Ekim ETA (Bask Ülkesi ve Özgürlük) 42 yıldan sonra silahlı mücadeleyi bıraktığını açıkladı; Bağımsızlık ve sosyalizme kadar durmak yok!
YERLEŞMEKLE DE BİTMİYOR Kİ BE KARDEŞİM!!! Onlarca ay gözlerini karartıp çalıştın,çalıştın,çalıştın. Ne olacağını bilmeden, önüne koyulan tarihe koştun, koşturuldun. Önüne sorular konuldu çözdün, hedefler konuldu aştın. Sınav sonrasının güzel olacağını umut ederek çalıştın,çalıştın,çalıştın. Ne harcadığın emeği gözün gördü, ne bu süreçte dökülen paraları,ne de kazanmak uğruna vazgeçmek zorunda kaldığın onca şeyi… Ve gün geldi çattı,sınava girdin. Başlangıçta müthiş bir rahatlamaydı hissettiğin değil mi? Geçmişti artık, bitmişti. Öğretmen olmak istiyordun,tercihini yaptın, geldin üniversitene yerleştin. Hadi bakalım hayırlı olsun. Ama gel gör ki kardeşim iş yerleşmekle bitmiyor. Ben sana anlatayım da sonrasında karşılaşınca şaşırma. Bir kere kapıda giriş ücreti istiyorlar arkadaşım. Paran varsa geleceksin diyor kalantor amcalar. Sen müşteriden farksızsın burada. Hadi güç bela onu da verdin,geldin. Hoş geldin. Senin şimdi büyük umutların da vardır,her yerde profesörler,doçentler ,ellerinde kitaplarla koşuşturan öğrenciler, devasa labaratuvarlar… Bilimsel eğitimse aradığın, çokta fazla karşılaşabileceğini söyleyemem. Genellikle hocalarının bilimsellikten anladığı (illa ki orjinallerinden istenen) eğitim ve öğretim materyalleri olacaktır, kimse senin bunu temin edip edemeyeceğini önemsemez. Ders saati dışında seni toplantı bahanesiyle çağırıp kendi kitabının tanıtımını yapacak ve gelmeyeni de yok yazacaktır. Sonra, aldırıp kendi kitabını, sınavlarda seni o kitaptan sorumlu tutacaktır. Aslına bakarsan öğretmenlik adına öğreneceğini sen ne onların “staj” adını verdikleri ‘ öğrenciye bilinçli işkence’ çalışmasında öğreneceksin ne de formasyon derslerinde. Stajdan bahsedeyim biraz sana.Böyle bir zorunluluğun olacak. Seni oraya ‘öğretmenlik öğretmeye(?)’ götürecekler görünürde! Aslını söyleyeyim mi ben sana? Oturtacaklar bir köşeye ve orada unutacaklar seni. Sen ancak anlatarak öğrenirsin arkadaşım, yalnızca anlatarak!!! Yaşaman gerek.Karşına oturtup bir öğrenciyi “öğretmen” gerek. O zaman öğretmenliğin ne demek olduğunu anlayacaksın. O zaman staj dediğin şey amacına ulaşmış olur. Đşte üniversitemizin bilimselliği!!! Sosyal ortam mı aradığın? Onu da söyleyeyim. Bir çok topluluğumuz var.Öğrenci kayıt ücretleriyle ayakta duran. Yapacakları çalışmalar için kendilerine yer bulamayan. Okulun topluluğu olup okulun imkanlarını kullanamayan. Yapacakları etkinlikler için para talep edilen.Burda da durum bu. Aklında bulunsun,kendi imkanını kendin yaratmak zorunda kalırsın burada. Ha birde unutmadan mükemmel(!) bir yemekhanemiz var. Tam ortasından bir paravanla ikiye ayrılmış! Etli yemek diye önümüze sunulan tabaktan ne yediğimizi bile bilemediğimiz… Đşte budur eğitim fakültesi ve bileşenleri… Öğrenci merkezli eğitim diye adlandırılıp öğrencinin nerede olduğu bile belli olmayan, öğrenciye daha da önemlisi öğretmen adaylarına biçilen değerin ne olduğunu açıkça gösteren!!! Farkına var, farkına var ki ele geçirilmiş bir eğitim(!) kurumunda nasıl tutunabileceğini ve tüm bunları nasıl değiştirebileceğini bir düşün. Değiştirmek mi istiyorsun? Çözümün kendinden yani bizden başkasının elinde olmadığının farkına varacaksın!
Wallstreet Wallstreet karışmı karı mış mı duydunuz mu! WALL STREET ĐŞGAL EDĐLDĐ ! – AMERĐKA EKONOMĐK SORUNLARLA BAŞ GÖSTEREN PRTOTESTOLARLA UĞRAŞIYOR ! – AMERĐKALILAR DÜZENE KARŞI ĐSYAN ETTĐ ! … Bu başlıkları bir süre önce medyada gördük ve çok düşündük neden “ özgürlükler ülkesi “ karıştı acaba ? Bir “bahar” mı bu hani Tunus Libya Mısır … gibi ? Ne bu wall street neresi ? diye …Wall street dünya kapitalizminin devi ABD nin kapitalist devlerinin konuşlandığı New York City de Manhatton un bir caddesi… Peki neden burası ? Dünya’nın dört bir yanında sömürü düzenin işleten uluslararası tekeller burada odaklanmış ve dünya kapitalizminin sinir merkezi haline getirmiş burayı… Ne güzel işte adamlar gelişiyor diyorsunuz sanırım yok hayır öyle değil… Sadece %1’e varan bir kesim sınırsız zenginleşirken, geri kalan %99 bu düzenin kurbanı haline geliyor. Bu yüzde 1’lik kesim Amerika zenginliğinin %60’ını yönetiyor. Kısacası yüz kişi bir pasta yapıp yüze bölüyor bunun 60 ını bir kişi yiyor. Hayır doymuyor da …Peki kim bu Wallstreet eylemcileri ? Nasıl toplandılar ? Yine haberlerde bir eylem olduğunda hangi örgüt sorularıyla boğuşma geleneğimiz var bizim, onlarda ise “ Niye örgüt yok !” çıkışları. Her birinin eşit söze sahip olduğu uzlaşmaya dayalı karar mekanizması olan bir meclisleri var. Kısacası toplumun dört bir kesiminden gelen insanlar tabii çoğunluğu dışlanan adaletsizlikten payını alan işsiz yada çalışıp geçinemeyenler… ‘Dertleri neymiş abi anlamadım ben’ diyenler size de şöyle açıklayalım; sermaye sahiplerinin, finans kurumlarının halkın payına el koyduğunu düşünüyorlar ve toplumsal sorunlara (sivil ölümleri, işkence, metalaştırma, bireycilik …) vurgu yapıyorlar. Toplumsal adaletsizliğin kaldırılması genel savunuları. ‘Eee yani ne yapıyorlar?’, ‘Đşgal edip nereye kadar’ mı diyorsunuz ? Toplumun dört bir yanından insan gelerek kendi demokratik mücadelesini veriyor ve kökeni ortak başlığı farklı sorunlara baş kaldırıyor. Brooklyn köprüsünde 700 göstericinin tuzağa düşürülüp gözaltına alınmasıyla, sendikal destek ve kamuoyu desteği toplamasıyla genel sorunlara lokal bir bölgede isyan (tahrir meydanındaki gibi) büyüdü. Bu tarz bir başkaldırı tanıdık geliyor mu ? ( bkz. Ankara Tekel Đşçileri Grevi…) Bugün öyle bir hal aldı ki bu eylem oraya gidemeyen insanlar şehrin ülkenin bir yanından meydana yiyecek siparişi veriyor… ‘Ne olacak?’ derseniz daha süreceği, toplumsal dayanışmanın artacağı ve dünyanın odağında olmasını söylemek için kahin olmak gerekmez diyoruz. Peki şaşırdınız mı bu olanlara? Amerika da bile bir başkaldırı? Dünyaya yayılan bir başkaldırı? Biz hiç şaşırmadık neden mi? Yaklaşık 150 yıl önce KARL MARX tüm bu krizlerin açıklamasını gerçekleştirmişti zaten. Yine Karl Marx ve Friedrich Engels o meşhur kitaba başlarken bugün biraz değiştirebileceğimiz bir cümle kullanıyorlardı; Bugün tüm dünyada bir hayalet dolaşıyor: KOMÜNĐZM HAYALETĐ…
TEK YOL BARIŞ Kan, yıkım, intikam ve sayılar… Son iki haftada olanları özetlemek için yeterli gelebilecek sözcükler bunlar. Peki ya 30 yıl süren bir savaşın özeti nedir ya da olabilir mi? Belki yine kan, yıkım, intikam ve sayılar, belki daha fazlası, belki de sadece ve sadece gözyaşı anaların gözlerinden dökülen gözyaşı… Kuşkusuz 30 yıldır yaşanılanların anlatısı, özeti hiçbir dilde mümkün değildir. 30 yıllık bir kör dövüşü kan ifade edebilir ölen binlerce genci evet binlerce genç o tarafı bu tarafı yok bu işin kan aynı renk her zaman anaların gözyaşı aynı renk bir tek ağıtlar farklı dillerden fakat onların bile manası aynı… Veya bu savaş yıkımı ifade edebilir; yakılan onca köy, yıkılan hayatlar, patlayan bombalar ve ölen insanlar… Yâda intikamı görebiliriz belki; doğru ya her seferinde birileri misliyle ödeteceğiz diye naralar atarken olan hep bu toprakların çocuklarına olmakta… Evet, sayılar aslında 30 yıllık savaşın anlamı sayılardır belki de. Sizden şu kadar, bizden bu kadar toplamda şu kadar, şu kadar bomba, şu kadar köy, şu kadar insan, şu kadar milyar dolar… Göğsünün orta yerinde kalp yerine bir çöp torbası taşıyan mahlûkların yaptığı hesaplar… Ama yine de bu savaşı en iyi gözyaşı ifade etmekte. Binlerce ananın, binlerce ana kuzusunu kara toprağın altına gömerken döktüğü gözyaşı. Birileri gencecik bedenlerden oy, para, menfaat istismarı yapmaya çalışırken ve ağızlarında salyalar ile en kutsal saydıkları değerleri ‘ölüm’ kelimeleriyle kirletirken anaların döktüğü gözyaşı bunca çıkarcılığın ve azgınlığın arasında saf ve gerçek tek şey olan anaların gözyaşı… Son iki haftada birçok gelişme yaşandı ülkemizde, önce çatışmalarla gelen ölüm haberleri, sonra Van’da meydana gelen deprem dağladı yüreklerimizi. Ama en çok acının ne demek olduğunu bilmeyen, insanları rakamlardan başka bir şey olarak görmeyen, belki de hayatında hiç sahiden biri için üzülüp gözyaşı dökmemiş insan bozuntularının ekranlarda, sanal ortamda, ülkenin sokaklarında ve hatta deprem bölgesine yaptıkları yardımlarda gösterdikleri gerçek benlikleri ( ki bir çok filozof insanı düşünebilen sosyal bir hayvan olarak tanımlarken bu şahıslar düşünmeyi unutup hayvan olmaktalar) dağladı yüreklerimizi. Her şeye rağmen yine de Türkiye halkları tüm bu ulumalara karşı gerekeni yapmayı bildi. Kardeş kokusuna, sıcağına en çok ihtiyaç duyduğu anda kardeşi, yine kucakladı kardeşini. Bir selam ve kardeş kokusu gönderdi evi ocağı yıkılan kardeşlerine, bir ders verdi yıkılan yüreklere. Aslında Van’da olanlar dünden belliydi birazda. 17 Ağustos depreminden, Elazığ’dan deneyimliydi devlet yetkilileri güya… Devletin deneyimi üniversitenin, hastanelerin, okulların ve kamu binalarının yıkılmasıyla belli oldu. Bir doğa olayı yine olağan felakete dönüştü devletin ihmalleriyle. Ve sorular sorular en önemlisi sorular. Deprem vergisinin hatırlayanınız var mı? Peki ya nere gittiğini yada daha doğrusu kimlere peşkeş çekildiğini hatırlayanınız var mı? Peki Zahid Akman’ı tanıyanınız var
mı? Ya da deniz fenerini bileniniz var mı? Peki Zahid nasıl kurtarılırmış öğrenmeyeniniz var mı? Aslında AKP bu işi çok iyi yapıyor. Yani oluşan bir gündemi kullanarak kimseye çaktırmadan kendi gemisini yürütüyor. Bir yandan türbanı kullandı, bir yandan ölen insanların bedenlerini… Aslında bu ve buna benzer zihniyetler hep ölümleri kullandı, gencecik bedenlerin üzerinden kan siyaseti yapıldı. Ve aslında bize tekrar tekrar yaşatılan bu acılara karşı durduğumuz yeri değiştirmek gerekiyor. Hayır, önerdiğimiz basitçe bir Kürt gibi düşünün değil, bizim önerimiz bir ana gibi düşünün canınızın sizden alındığını düşünün ve her ölüm karşısında adını, yurdunu sormadan gözyaşı dökün… Çünkü bizler bu topraklar üzerinde ‘ne Mehmet ölsün, ne Memed ölsün’ diye haykırmadıkça bu kan deryası durmayacak. Bizler birilerinin karşına geçip ‘biz öldükçe vatan sağ olmayacak, biz yaşamazsak vatan sağ olmayacak’ demedikçe bu savaş durmayacak ve birileri ‘misliyle’ derken bizler karşılarına geçip ‘Bugüne kadar yaşanan bir acıyı acılar yaşatarak ödetebilen bir fani çıkmadı. Siz de ödetemezsiniz. Çünkü kimse ödetemez: Bir acı bir acıyı, bir ölüm bir ölümü götürmez, telafi etmez, hafifletmez. Sonuç hep iki acı olur, iki ölüm olur. Bu hesapta dört işlem yoktur. Tek işlem vardır: Toplama. Acılar ve ölümler çarpılmaz, bölünmez, çıkarılmazlar. Ve tektirler, kıyaslanamazlar.’ Demedikçe bu kan deryası hepimizi boğacak! Söylenmeyen tek söz, denenmeyen tek yol BARIŞ kaldı. Şimdi yapılması gereken Demokratik bir ülkede eşit, özgür ve bir arada yaşamayı savunmak. Artık yapılması gereken haykırmak; TEK YOL BARIŞ, ONE WAY OF PEACE, UN CAMINO DE LA PAZ, UNA VIA DELLA PACE, Ένας τρόπος για να ΕΙΡΗΝΗΣ, UN CHEMIN DE LA PAIX, Ré YEK HAŞĐTĐ!
AY / Moon 28 EKĐM / 3 KASIM Cuma14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Cumartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Pazar 14.30 - 16.45 - 19.00 Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Salı 14.30 - 16.45 19.00 Çarşamba 19.00 - 21.15 Perşembe 19.00
ĐMKANSIZIN ŞARKISI / Noruwei No Mori 11 / 17 KASIM Cuma14.00 - 16.30 - 19.00 - 21.30 Cumartesi 14.00 - 16.30 - 19.00 - 21.15 Pazar 14.00 - 16.30 - 19.00 Pazartesi 14.00 - 16.30 - 19.00 Salı 14.00 - 16.30 - 19.00 Çarşamba 19.00 - 21.30
Tam: 4.5 TL
Öğrenci: 3.5 TL
Salon: 75. Yıl Amfisi
GAYİPTEN HABERLER
TARĐHTE 15 GÜN 20 Ekim 1789 Fransa'da Versailles'teki ekmek ayaklanmasının başını kadınlar çekiyor. 1935 Milliyetçi hükümete karşı Mao Zedung'un başlattığı ve bir yıl süren 6.000 millik Uzun Yürüyüş sona erdi. 21 Ekim 1972 Profesör Mümtaz Soysal Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca, ‘Anayasaya Giriş’ adlı ders kitabında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. 1999 Öğretim üyesi ve gazeteci yazar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı bombalı saldırıda öldürüldü.
22 Ekim 1997 Kültür Bakanlığı, ''Oscar''a gidecek film olarak ''Eşkıya''yı seçti. 24 Ekim 1974 Amerikalı sivil haklar savunucusu Martin Luther King'e, Nobel Barış Ödülü verildi. 25 Ekim Ekim 1917 BÜYÜK SOSYALĐST EKĐM DEVRĐMĐ Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Rusya'da yönetimi tamamen ele geçirdi. 26 Ekim 1982 Yılmaz Güney vatandaşlıktan çıkarıldı.
* DEĞĐRMEN MARKETTE 40 KRŞ’A ÜNĐVERSĐTE GAZETESĐ FĐYATINDAN SATILMAKTADIR!
ALTERNATİF FİLM - THE DOORS (1991) 1991 yapımı olan filmin yönetmenliğini Oliver Stone yapmıştır.FĐlmin senaryosu Randall Jahnson ve Oliver Stone’a aittir. Başrol oyuncuları Val Kilmer (Jim Morrison),Meg Ryan (Pamela Courson) ve Kyle Maclachlan (Ray Manzarek) dır. Filmde 1960’lı yılların önemli rock gruplarından olan The Doors’un kuruluşundan grubun beyni olan Jim Morrison’un ölümüne kadar geçen süreyi anlatmaktadır. The Doors, Jim Morrison üstünden anlatılır. Filmde Jim Morrison’un çoçukluğunda yaşadığı olayların kişiliği üzerindeki etkisi iyi bir şekilde anlatılmıştır. Bu filmi izlemek 1960’lı yıllarda kitleleri harekete geçiren The Doors grubunu tanımanın iyi bir yoludur.Filmi izledikden sonra The Doors şarkılarını daha farklı duygu ve düşüncelerle dinliyeceğinizi düşünüyorum.Ayrıca filmin başrollerinden Val Kilmer’in Jim Morrison ‘a olan benzerliğide dikkat çekicidir.Đyi seyirler…
ALTERNATİF KİTAP – TÜTÜN ’TÜTÜN’ romanının yazarı, Bulgar DĐMĐTIR DĐMOV’dur.Eser iki ciltten oluşmaktadır.Eserin konusu 2. Dünya Savaşı’dır ve Nazilerin siyasal ve ekonomik yayılmacılığının zamanla açık bir işgale dönüşümü anlatılır. Eserin birinci cildinde, tütün tröstünün Nazilerle işbirliği yaparak ülkede önemli siyasi ve ekonomik bir güç haline gelmesi anlatılır.Tütün tröstüyle Bulgar işçilerinin çatışan çıkar ve özlemleri,tütün tröstünün yayılmacılık uğruna başvurduğu entrikalar,sahtekarlıklar ve iki yüzlülükler,tütün işçilerinin günlük yaşamı ve partizan mücadelesinin örgütlenme süreci dile getirilir. Đkinci ciltte ise,‘’VATAN CEPHESĐ’’ etrafında birleşen partizanların Nazilere ve Bulgar işbirlikçilerine karşı kazandığı zafer anlatılır.
‘’TÜTÜN’’ romanında, birbiriyle çatışan sınıfın özlemleri iki kardeşin farklı saflarda yer alması üzerinden hikaye edilir.Bulgaristan’ın en büyük tütün tröstünün patronu ile partizan olan diğer kardeşin sosyal yaşantıları,dünya görüşleri arasındaki zıtlık sergilenir.
* Depremlerle sarsılan hayatlarımızda en çok ihtiyaç duyduğumuz ey; duydu umuz şey; DAYANIŞMA DAYANI MA