ORTAK ZEMÝN Üç Aylýk Kültür Ve Düþünce Dergisi YIL: 2 SAYI: 4 Nisan - Mayýs - Haziran 2008 Fiyatý: 2.50 YTL ISSN: 1307- 6558 Sahibi ve Yazý Ýþleri Müdürü Ýbrahim KORKUT Genel Yayýn Yönetmeni Selami YÜKSEL Yayýn Kurulu Hasan HALHALLI Ahmet ÇELÝK Muhammed YASÝN M. Emin KORKUT Selami GÖRGÜN Ramazan KURT Ahmet PAYAM x
“
Hukuk Danýþmaný Av. Süphan ERKAN Reklâm ve Abone Enver YALÇIN Yayýn Türü Bölgesel & Süreli Yayýn Grafik & Tasarým Performans AJANS www.performansajans.com Baský ve Tarih Nokta ofset Matbaacýlýk 0.342 215 27 20-21 Mayýs 2008 Ýrtibat adresi Þekeroðlu Mh. Eskisaray Cad. Þekerci Durdu Ýþ Haný Kat:1 No: 115 Þahinbey / Gaziantep Tel ve Faks:342 338 61 88 info@ortakzemin.com Posta Çeki Hesabý Ýbrahim korkut Hesap No: 544 97 32
Yazýlarýn Tüm Sorumluluðu Yazarlarýna Aittir. Yayýn Kurulu Yazýlar Üzerinde Deðiþiklik yapabilir.
EDÝTÖR’DEN editor@ortakzemin.com Rahman ve Rahim Allah'ýn adý ile… Merhum M. Akif'in “Dünya uyanýkken uyumak maskaralýktýr.” sözlerinde ifade ettiði üzere uyanýk kalma ve dahi uyandýrma adýna çýktýðýmýz þu düþünce yolculuðunda yeni bir sayý ve dopdolu bir içerikle yeniden karþýnýzdayýz. Hayatýn anlamsýzlaþtýrýldýðý, insanýn deðersizleþtirildiði, kültürümüzün yozlaþtýrýldýðý ve pozitivist bir ahlak anlayýþýnýn yerleþtirilmeye çalýþýldýðý bir zaman ve zeminde, dik durmanýn çok zor olduðunun bilincindeyiz. Fakat çürüyen deðerler karþýsýnda her þeye hakkýný kameti nispetinde vermek gerektiðinin de farkýndayýz. Bu aþamada hayatý ve insaný yaratýlýþ gayesine uygun olarak anlamlandýrmak durumundayýz. Ýnsana gereken deðeri vermek ve her þeye yeterince ve yerli yerince yani adaletle muamelede bulunmak, Ýslami ve insani bir sorumluluk olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu sorumluluðun gereði olarak; bu sayýmýzda kapak dosyasý bölümünde “Adalet” konusunu etraflýca ele aldýk. Adaletin þahsi ve toplumsal önemine vurgu yaptýk. Umarýz istifade edilir. Gündem sayfalarýnda ise, Osman Tunç'un “ Son Peygamberden Gelen Son Mesaj” ve Mustafa Altunkaya'nýn “Adalet ve Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed(as)” baþlýklý yazýlarýný bulabilirsiniz. Ayrýca Akif Akto'nun “Kiþilik Oluþumu ve Din” baþlýklý yazýsýný “Bir Dizi Yazý” bölümünde yayýnladýk. “Toplum ve Aile” sayfasýnda Prof. Dr. M. Zeki Aydýn hocamýzýn “Çocuða iyi bir benlik kazandýrýlmalýdýr.” baþlýklý yazýsýný, “Ýz Býrakanlar” da “Muhammed Hamidullah' ýn hayatýný, “Ýslam Dünyasý” bölümünde ise Ortadoðu Tarihi kapsamýnda “Ürdün” yazýlarýný istifadenize sunuyoruz. Yine “Düþünce-Deneme-Yorum” sayfalarýnda zevkle okuyacaðýnýz yazýlarýn yaný sýra “Hak&Hukuk” köþesinde Mehmet Alkýþ'ýn “Ýnsan Haklarýnda Referans Kim Olacak” baþlýklý yazýsýný göreceksiniz. Biliþim köþemizde ise “Eski Bilgisayarýnýzý Satarken Hangi Gizli Bilgilerinizi Hediye Ediyorsunuz?” baþlýðý altýnda önemli bir konuya deðiniliyor. Burada okurlarýmýza bir hususu tekrar hatýrlatma ihtiyacý duyuyorum. Ortak Zemin Dergisi; bir fikir panayýrý oluþturma çabasý içerisinde olmakla beraber, yeni yeteneklerin ortaya çýkmasý ve okuyucu kitleyi bu yeteneklerle tanýþtýrma, ayný zamanda farklý düþüncelerin kendini ifade etme imkâný bulmalarýný saðlama amacýndadýr. Yaptýðýmýz bu çalýþmalarýn okuma faaliyetinin dumura uðradýðý bir dönemde, Yüce Rabbimize hesap verirken, kendimizi savunma adýna ileri sürülen bir mazeret olmasýný umuyoruz. Duanýz ve desteðiniz ile yola devam diyoruz…
Dergimize ulmaþmanýn en kolay yolu abone olmaktýr. Abonelik için :
www.ortakzemin.com
Peygamberler gönderilmeden insanlar akýl yoluyla Allah'ý bulabilirler miydi? Ya da yukarý da iþaret ettiðimiz hayati sorulara cevaplar bulabilirler miydi? Hiçbir þeyden etkilenmemiþ “saf akýl”, evrende cereyan eden olaylarýn kendi kendine olamayacaðý, eserin eser sahibine iþaret edeceðine, sanatýn sanatkârýný göstereceði hikmetinden hareketle evrenin de baþýboþ ve sahipsiz olmayacaðý sonucuna varabilir. OSMAN TUNÇ
DEÐER TÜKETEN BÝR MEDENÝYET(!) VE BÝR HALKIN YOK OLUÞU Ýnsanlýk tarihinin kapkara, utanç verici sayfalarýna geçmesi gereken keþiflerden biri Amerika Kýtasýnýn keþfidir. Keþifle birlikte kýtada Ortaçað zihniyetiyle baþlatýlan “cadý avýný!” sadece derisi kýzýl insanlarýn avý olarak görmemek lazým. Ýnsanla birlikte, onur, barýþseverlik, kahramanlýk, dostluk, misafirperverlik, cesaret, yardýmseverlik, saygý, saygýnlýk, diðer gamlýk, ihtiyaç eksenli tüketim, doðayla dost ve iletiþim içinde olma hali gibi insani deðerlerin avý baþlamýþtýr aslýnda.
DÜÞÜNCE-DENEME-YORUM
GÜNDEM
41 - DEÐER TÜKETEN BÝR MEDENÝYET (!) VE BÝR HALKIN YOK OLUÞU ÝBRAHÝM TAÞ
04 - SON PEYGAMBERLE GELEN SON MESAJ OSMAN TUNÇ 07 - ADALET VE ÖZGÜRLÜK PEYGAMBERÝ HZ. MUHAMMED (S.A.V) MUSTAFA ALTUNKAYA
KAPAK DOSYASI 11 - KAVRAMSAL AÇIDAN VE KUR’ AN’ A GÖRE ADALET 12 - ADALET ÜZERÝNE DÜÞÜNCELER
EROL ERKAN
SÜPHAN ERKAN 15 - MÜSAVATSIZ ADALET ÖNCE ADALET DEÐÝL M. ARÝF YÜKSELEN 16 - ALLAH’ IN ADL ÝSMÝ VE KAÝNATTA KÝ ADALET KANUNU GÜLÞEN GAZEL 18 - HZ. ADALET TAHA SAÝD 19 - SUSANMIÞ ADALET ÞEYMA KALKANDELEN 21 - ADALET YERYÜZÜNÜN IÞIÐIDIR RAMAZAN ÇETÝN 22 - ADALET VE ZULÜM KAVRAMLARI SELAMÝ GÖRGÜN 23 - ADALET - ÝNSAN VE KAÝNAT MUSTAFA ÇEKÝCÝ 25 - ADÝL OLMAYI ENGELLEYEN NEDENLER VE ÇÖZÜMLERÝ M.SAÝD ÇELÝK 27 - ADALETÝ MAHZA VE ADALETÝ ÝZAFÝYE SELAMÝ YÜKSEL 29 - MÜSLÜMANLARIN GERÝLEMESÝYLE KAYBOLAN ADALET ÝBRAHÝM SERÝN
BÝR DÝZÝ YAZI
ÝÇÝNDEKÝLER
ÝÇÝNDEKÝLER 2
SON PEYGAMBERLE GELEN SON MESAJ
ÝÇÝNDEKÝLER
44 - ÝNSANIN KADÝM SERÜVENÝ ORHAN OCAÐ 45 - KUÞLARIN UÐURLADIÐI ADAM GÜLÝSTAN ÇOBAN 46 - ASHAB-U’S-SUFFE NESÝM SÖNMEZ
ASHÂB-U'S-SUFFE
49 - RABBE ÝTAAT - NÝMETE ÞÜKÜR
Suffe'de sadece, kimsesiz sahabeler deðil, zaman zaman, Sevgili Peygamberimizi görmek 51 - YAÐMUR - YAÐ NUR için gelen ve kalacak baþka yeri olmayan ÝSMAÝL KAÇMAZ misafirler de kalýyordu. Bunun yanýnda evlenip evbark sahibi olanlar da Suffe'den ayrýlýyorlardý. Bunun için, Ehl-i Suffe'nin sayýsý daima ayný kalmamýþtýr. Kaynaklarýn bildirdiðine göre Suffe 52 - EL MEMLEKETU'L ÜRDÜNÝYETU'L HAÞÝMÝYE: ÜRDÜN Ashabýnýn sayýsý, 10–30–70–90–400 arasýnda CUMA KARAN deðiþmektedir. ADEM ÖZKAN
ÝSLAM DÜNYASI HAK & HUKUK
NESÝM SÖNMEZ
55 -ÝNSAN HAKLARINDA REFERANS KÝM OLACAK ? MEHMET ALKIÞ
ÖYKÜ
57 - HAYAT PSÝKOLOJÝKTÝR NECDET AÇIKGÖZ
KÜLTÜR & SANAT 58 - TAÞIYLA TOPRAÐIYLA MÜBAREK ÞEHÝR : URFA HASAN HALHALLI
ÞÝÝR
ORTADOÐU TARÝHÝ-1 EL MEMLEKETU'L ÜRDÜNÝYETU'L HAÞÝMÝYE
ÜRDÜN
61- ÞÝÝR NEYE YARAR NÝZAR KABBANÝ
31 - KÝÞÝLÝK OLUÞUMU VE DÝN AKÝF AKTO
TOPLUM VE AÝLE 35 - ÇOCUÐA ÝYÝ BÝR BENLÝK KAZANDIRILMALIDIR PROF. DR. MEHMET ZEKÝ AYDIN
ÝZ BIRAKANLAR 37 - PROF. DR. MUHAMMED HAMÝDULLAH MUHAMMED HAMÝDULLAH AÐIRAKÇA
61 - YASEMENLER ÇÝÇEK AÇTIÐI ZAMAN - 1 M. AKÝF KARLIGÜL Bundan 60–70 sene önce ne isminden, ne coðrafyasýndan ve dahi ne de milletinden MAHMUT VÝLDAN bahsedilmeyen Ürdün'ü yakýndan tanýmak için Ortadoðu yakýn tarihini bilmenin lüzumu kadar, Kuran'da çokça geçen ve ibretlik kýssalarý anlatýlan Ad ve Semud kavimlerinin eski medeniyetlerini, eski tarihlerini bilmek de bir o kadar gereklidir. Yani Ürdün tarihin eski ile yeni 63 - ESKÝ BÝLGÝSAYARINIZI SATARKEN HANGÝ GÝZLÝ yüzünün bir araya geldiði bir kavþak noktasýdýr. Bu kavþak BÝLGÝLERÝNÝZÝ HEDÝYE EDÝYORSUNUZ noktasýnýn dünü ve bugününü tarihin puslu aynasýndan DUYGU HAMUT sizlere bu satýrlarda özetlemeye çalýþalým.
62 - EY ÇOCUK !
BÝLÝÞÝM
CUMA KARAN
3
4
SON PEYGAMBERLE GELEN SON MESAJ
OSMAN TUNÇ
Bu dünya memleketine uðrayan her bir yolcunun kafasýný kurcalayan, beynini zonklatan bir hadise vardýr. Yaradýlýþ hikmeti hadisesi! Niçin dünya yaratýldý? Ýnsanlar dünyaya neden gönderildi? Biteviye sürüp giden bu akýþ nereyedir? Evrenin sonu ne olacaktýr? Yaþadýklarýmýz, duyumsadýklarýmýz, gördüklerimiz “gerçek” midir yoksa aldatýcý bir hayal midir? Yaradýlýþ gününden bu yana insan aklýný kurcalayan sorulardýr bunlar. Bunlara daha baþka sorularda ekleyebilirsiniz. Ýnsan aklýnýn bu sorulara vereceði cevaplar yetersiz olduðu gibi kendi içinde tutarlýlýk da arz etmiyor. Aklýn ürünü olan felsefi yaklaþýmlar birbirini tutmadýðý gibi birbirleriyle çeliþebiliyor da. Ýþte insanlarý muhatap olduklarý bu çetin sorulara, verecekleri doðru ve kesin cevaplarla rahatlatacak… Onlara mutlu yaþam yollarýný gösterecek… Her türlü yanlýþlardan ve sapkýnlýklardan onlarý koruyacak peygamberlerin gönderilmesi bir zaruretti. Her ne kadar kelam tartýþmalarýnda “saf akl”ýn Allah'ý bulmada yeterli olduðu savý ileri sürülmüþ ise de, peygamberlerin gönderilmemesi halinde insanýn
sorumlu tutulamayacaðý görüþü naslarla pekiþtirilmiþtir. Ýnsani hayat peygamberlerle baþlamýþtýr. Hz. Âdem'in peygamber olduðu göz önünde tutulacak olursa, insanoðlunun ta baþýndan beri bir yol göstericiye olan gereksinimi ortaya çýkýyor. Peygamberler gönderilmeden insanlar akýl yoluyla Allah'ý bulabilirler miydi? Ya da yukarýda iþaret ettiðimiz hayati sorulara cevaplar bulabilirler miydi? Hiçbir þeyden etkilenmemiþ “saf akýl”, evrende cereyan eden olaylarýn kendi kendine olamayacaðý, eserin eser sahibine iþaret edeceðine, sanatýn sanatkârýný göstereceði hikmetinden hareketle evrenin de baþýboþ ve sahipsiz olmayacaðý sonucuna varabilir. Bunun içindir ki bir kýsým Ýslam âlimleri, uzun süre kendilerine peygamber gönderilmeyen toplumlarýn, baþka bir deyimle “fetret” dönemlerinde yaþayan insanlarýn akýl yoluyla Allah'ý bulmalarýnýn ve O'na iman etmelerinin zaruretini belirtmiþlerdir. Nitekim Kur'an-ý Kerim, insanlarýn nazarlarýný gece ve gündüzün deðiþmesine, dört mevsimin birbirini takip etmesine, yaðmurun yaðýþýna, gök gürlemesine, bulutlarýn hareketine, güneþin, ayýn ve yýldýzlarýn belli
”Göklerin ve yerin yaratýlmasýnda, gece ve gündüzün deðiþmesinde, insanlarýn faydasýna olan þeylerle denizde yüzen gemilerde, Allah'ýn gökten su indirip onunla yeryüzünün ölümünden sonra dirilmesinde, yer yüzünde her türlü canlýya yaymasýnda, rüzgârý ve yerle gök arasýnda emre hazýr olan bulutlarý çeþitli yönlere çevirmesinde, aklýný kullanan için muhakkak ki ibretler vardýr.”(1) “Göklerin ve yerin yaratýlmasý, dillerinizin ve renklerinizin deðiþik olmasý, o'nun varlýðýný gösteren delillerdendir. Þüphesiz ki bunda, bilenler için nice deliler vardýr.” “Gece uyumanýz ve gündüzün o'nun lütfundan rýzýk aramanýz o'nun varlýðýný gösteren delillerdendir. M u h a k ka k k i b u n d a dinleyenler için deliller vardýr.” “ Size korku ve ümit vermek için þimþeði göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yer yüzüne hayat vermesi, o'nun varlýðýný gösteren delillerdendir. Þüphesiz ki bunda aklýný kullananlar için ibretler vardýr.” “Göðün ve yerin o'nun emriyle ayakta durmasý, o'nun varlýðýný gösteren delillerdendir.” (2) Buna raðmen bu konuda güçlü olan görüþ, kendilerine peygamber gönderilmeyen kavimlerin hesaba çekilmeyeceði ve sorumlu tutulamayacaklarý k a n a a t i d i r. “ K e n d i l e r i n e p e y g a m b e r gönderilmeyinceye kadar hiçbir kavime azap çektirmeyiz.”(3) ayeti bu görüþü savunanlarýn dayandýðý açýk bir nastýr.
Demek ki insanlar sürekli olarak uyarýlmaya, ikaz edilmeye muhtaçtýrlar. Peygamberlerin gelmediði dönemler insanlýðýn karanlýk dönemleridir. Ýnsanlýðý cehalet karanlýðýndan ve küfür bataklýðýndan kurtaran el Peygamber elidir. Peygamberlerin dinlenmediði, ilahi vahyin göz ardý edildiði devirler nasipsiz devirlerdir. Bu devirler maddi ve manevi yýkýmlarla doludur. Nuh peygamber dönemindeki tufan Ad ve Semud kavminin baþýna gelenler, Þuayb ve Salih kavminin uðradýðý belalar: ve daha birçok kavmin yüz yüze geldiði çekilmez ýzdýraplar, tarifi bile kasvet ve dehþet veren belalar tarihin bize naklettiði gerçeklerin bir bölümüdür.
Her peygamber belli bir topluluða Peygamberl gönderilmiþtir. Ne var ki son peygamber olan Hz. erin gelmediði Muhammed (sav) belli bir topluluða deðil tüm insanlýða gönderilmiþtir. Sadece Arap dönemler insanlýðýn karanlýk yarým adasý insanlarýna deðil, nerede bir insan dönemleridir. Ýnsanlýðý cehalet topluluðu varsa hepsini uþatacak biçimde karanlýðýndan ve küfür bataklýðýndan ktopyekûn bir insanlýk âlemine gönderilmiþtir. kurtaran el Peygamber elidir. Onun getirdiði son mesajýn muhataplarý Peygamberlerin dinlenmediði, ilahi vahyin arasýnda cinlerde vardýr. Son mesajla gelen göz ardý edildiði devirler nasipsiz peygamber sadece belli bir bölgenin devirlerdir. Bu devirler maddi ve deðil yalnýzca insanlarýna Asya kýtasý insanlarýna da deðil, manevi yýkýmlarla doludur. bir insan topluluðu nerede varsa
Her peygamberin gönderildiði toplumun kendine özgü ayrý bir özelliði vardýr. Her peygamber ayrý bir topluluða gönderilmiþtir. Ayný asýr da birbirinin ç a ð d a þ ý o l a n p e y g a m b e r l e r d e v a r d ý r. Peygamberlerin bu denli sýk gönderilmesinin nedeni, insanlarýn sýk sýk hidayet yolunu býrakarak dalalete küfür yoluna sapmýþ olmalarýndandýr.
hepsini birden kuþatacak, yedi kýtayý içine alan topyekûn bir insanlýk âlemine gönderilmiþtir. Bu yönüyle getirdiði son mesaj evrensel bir mesajdýr. “Eðer istersen gel, saadet asrýna ve Arap yarým adasýna gideriz. Hayalen olsun onu vazife baþýnda görüp ziyaret ederiz. Ýþte bak! Fiziki ve ahlaki güzellikte ayrýcalýklý bir konumda bulunan bir zatý görüyoruz ki, elinde mucizeli bir kitap, dilinde gerçekleri tanýtýcý bir hitap… Bütün insanoðullarýna, belki cinlere ve insanlara ve meleklere, belki bütün varlýklara karþý ezeli bir hutbeyi teblið ediyor. Evrenin, çözümü oldukça güç problemlerinden olan yaradýlýþ sýrrýný çözüp izah ederek ve içinde kâinatýn sýrrýnýn bulunduðu kapalý týlsýmý açýp ortaya koyarak, bütün mevcudattan sorulan, bütün akýllarý hayret içinde meþgul eden üç büyük ve çözümü güç
GÜNDEM
GÜNDEM
bir düzen içinde seyretmelerine, daha doðrusu tüm kevni olaylara çevirmektedir. Bu yolla akýl sahiplerini düþünmeye, araþtýrmaya ve ders almaya çaðýrmaktadýr.
5
06
Ýnsanlýða son ilahi mesajý getiren son peygamberin geliþinden önceki insanlýk manzarasýna bir göz atalým. Dünyanýn hiçbir tarafýnda gerçek anlamda “vahdet”, yani Allah'ýn birliði düþüncesi kalmamýþtý. Allah'ýn varlýðýný kabul ile birlikte insanlar ona þirk koþuyorlardý. Eski dinler yavaþ yavaþ otoritelerini kaybetmiþ, asli gayelerinden uzaklaþmýþlardýr. Semavi kitaplar yer yer tahrip edilip deðiþtirilmekteydi. Uzun zamandýr peygamber gelmemiþti. Ýnsanlýk bir anlamda “fetret dönemi” geçiriyordu. Semavi dinlerde durum böyle olduðu gibi arzi, yani insan aklýnýn uydurduðu ve ortaya koyduðu dinler de iflas noktasýna gelmiþ, eski itibarlarýný yitirmiþlerdi. Çin'de Konfüçyüs'ün kurduðu din, karýþýklýk içinde yýkýlýþ aþamasýndaydý. Konfüçyüs'ün kurduðu sosyal düzen çözülüyordu. Hindistan da Budizm, Ýran da mazdeizm insanlarý tatmin edemiyordu. Hýristiyanlýk ve Yahudilik gibi iki semavi din yapýlan tahripler sonucu itibarýný yitirmiþti. Cansýz varlýklardan, taþlardan, daðlardan tutunda bitkilere, hayvanlara ve insanlara kadar uzanan ve insanda olgunluk noktasýna eriþen hayat dediðimiz vahdet tecellisi anlaþýlmaz ve içinden zor çýkýlýr bir karmaþýklýða ve çýkmaza girmiþti. Her þey birbirine yabancý idi. Deðerler yýkýlmýþ, kýymetler yok olmuþtu. Dünya çapýnda bir devrimin, yeniden bir var oluþun, yeni baþtan yoðuruluþun tüm koþullarý mevcuttu. Dað, taþ, bitki ve insan, kýsacasý bütün bir varlýk bu zaruretin aðýrlýðýný, bu gereksinimin önemini derinden hissediyordu. Putlarýn yüzüstü devrileceði, zulmün son bulacaðý, kölelerin, ezilenlerin, baský altýnda olanlarýn özgürlüklerine kavuþacaklarý… Adaletin, eþitliðin, kardeþliðin, sevginin ve barýþýn egemen olacaðý günler yaklaþýyordu.
“Ýþte bak: þu geniþ yarým adada, vahþi ve adetlerine oldukça baðlý ve inatçý insanlarý, ne çabuk kötü ve vahþi adetlerini söküp atarak onlarý güzel ahlakla donatýp bütün dünyaya eðitici ve tüm medeni toplumlara üstad eyledi. Bak! Görünürdeki bir tasalluta bedel, akýllarý, ruhlarý, kalpleri, nefisleri fethederek etkisi altýna alýyor. Kalplerin sevgilisi, akýllarýn muallimi, nefislerin terbiyecisi ve ruhlarýn sultaný oldu.”
Adalet ve Özgürlük Peygamberi Muhammed (S.A.V)
S.Çelebi
Mustafa Altunkaya* “Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir toplumda büyük bir hâkim büyük bir gayretle ancak sürekli olarak kaldýrabilir. Hâlbuki bak! Bu zat, çok sayýda büyük adetleri, hem de inatçý, baðnaz olan büyük kavimlerden, görünürde küçük bir kuvvetle, az bir gayretle az bir zamanda kaldýrýp yerlerine, kanlarýna ve damarlarýna karýþmýþ derecede sabit bir þekilde yüksek seciyeleri oturtup yerleþtiriyor. Bunun gibi daha pek çok icraatý yapýyor. Ýþte þu “saadet asrý”ný görmeyenlere Arap yarým adasýný gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer feylesofu alsýnlar oraya gitsinler. Yüz sene çalýþsýnlar. O zatýn, o zamana oranla bir senede yaptýðýnýn yüzde birini acaba yapabilirler mi?”(5) Evet Hz. Muhammed'in(s.a.v) yaptýðý devrim ve getirdiði yeni ve eskimez düzen lokal sýnýrlarý aþarak evrenselleþmiþtir. Ýnsanlýk Onun getirmiþ olduðu düzene bugün her günkünden daha çok muhtaçtýr. Çaðýmýzýn bunalýmlý toplumlarý için gerçek Ýslam düzeni bir kurtuluþ sýðýnaðýdýr. Çaðýmýz bunalýmlar çaðýdýr. Dünya insanlýðý geçirdiði bunalýma çare arayýþlarý içindedir. Bir baþka deyiþle çaðýmýz akýl çaðýdýr. Vahye teslim olmayan akýl ne yazýk ki beþeri mutlu edememiþtir. Ýçine düþtüðü çýkmazdan kurtulmak için vahye teslim olmak zorundadýr. Baþka çýkýþ yolu da kalmamýþtýr.
ozerkdiyanet@hotmail.com
K
uvvet ve sermayenin iktidarý ile iman ve ilkelerin iktidarý daima çatýþan iki söylem ve yöntemdir. Birinde kuvvet odaklý bir itaat, diðerinde iman ve ilkeler odaklý bir itaat vardýr. Peygamber (asm)'in amacý kuvvet ve servete ulaþarak inancý ve ilkeleri yaymak deðil, iman ve ilkeleri yücelten bir paradigmayý ve toplumu inþa etmektir. Nitekim kuvvet ve servet, ilkeleri müteakiben kendiliðinden gelecektir. Bu itibarla servet ve iktidar ne pahasýna olursa olsun talep edilmez. Karþýlýðýnda aðýr bedel ödenmeyen iktidarý da kimse teslim etmez.
Dipnotlar 1- Bakara suresi. 164. 2- Rum suresi 22-25 3- Ýsra suresi, 15 4- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s 236, Envar Neþriyat 1991 (metin sadeleþtirilmiþtir.) 5- a.g.e, s 237- 238
Övgülerin ve 'esma'nýn en güzeli, yeryüzünü insan ve soyuna tahsis eden ve insanýn saadetini temin edecek ilkeleri vaz' eden, elçisini yaðmur gibi rahmet olarak gönderen Allah'a aittir. Selamlarýn en güzeli ise, örnekliðiyle semavî ilkeleri yer küreye ait bir ahlakî modele dönüþtüren, sýnýr tanýmaz davasý ile hiyerarþiye ve ayrýmcýlýða karþý evrensel insanlýk ailesini inþa eden, hukuk-ahlak-düþünce normlarýný uygarlýk tarihine armaðan eden özgürlük ve adalet peygamberi Muhammed'e aittir. Allah'ýn elçisi peygamberlikten önce bile güvenirliði, adaleti ve özgürlükçülüðü ile anýlmýþtýr. Hacerü'l-Esved' krizinde kanlý çatýþmaya neden olabilecek bir krizi adaletle çözmüþ, Hýlfu'l-Fudul adý verilen erdemliler buluþmasýnda zulme uðrayanlarýn hak ve özgürlüklerini savunmuþtur. Kurtuluþ Tevhid, Adalet ve Baðlý Deðerlerin Birlikte Tahakkukuna Baðlýdýr. Yer kürenin 14 milyar yýllýk tarihi içinde insanýn altý bin yýllýk kýsa tarihine bakarsak, Âdem soyunun her zaman o ulvi sözcük: KURTULUÞ' un özlemiyle yandýðýný görürüz. O halde insanýn kurtuluþu nasýldýr ve ne iledir? Sorusuna cevap bulmak gerekir. Ýki boyutlu kurtuluþun (zihni & fiziki) nasýl olacaðý sorusuna Felsefe ve Dinler Tarihi'nde birbirinden farklý cevaplar bulunabilir. Sevgi, ahlak, bilgi ve yasa ile kurtuluþun olacaðýný söyleyenler bu deðerleri özümseyerek “cennet ”e veya “ mutlu son”a eriþilebileceðini ileri sürmüþ ve bunlardan herhangi birini bayraklaþtýrmýþlardýr. Günümüzün bu defakto kavramlarý bütün uluslararasý metinler, sözleþme ve konseptlerde yer almaktadýr.
Peygamberin geliþi ile son mesajýn okunuþu: Zulüm ve haksýzlýk altýnda inleyenlerin, her türlü özgürlükleri ellerinden alýnmýþ kölelerin ve mazlumlarýn kurtuluþ müjdesi olacaktý. Son peygamberin son mesajý ile gelen devrim tüm dünya müstekbirlerinin statükolarýný temelinden sallýyordu. Önce Mekke aristokratlarýnýn þirke dayalý dünyalarýný ve bunun üzerine bina etmiþ olduklarý hâkimiyet son bulacaktýr. Çaðlar boyu taklit ede geldikleri atalar dini bir anda hallaç pamuðu gibi daðýlýyordu. Köklü deðiþimler getiren ödünsüz bir devrimdi bu.
Dogdu ol saatte ol sultan-i din Nur'a gark oldu semâvât u zemin
* Özerk Diyanet Evkaf Sendikasý Genel Baþkaný
Evet, ahlak fevkalade önemlidir, hatta Selef'e göre hüsn-ü hulk (amel-i salih) akidenin/inancýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. Nitekim vahiy, son elçinin olmazsa olmazýný (status qua non) bildiriyor: òãíöÙÚ ó òÞá õõÎ ìáóÚóáóßä ?öÅæó "Þüphesiz ki sen büyük/yüce bir ahlâk üzeresin".(1)Muhabbet/sevgi de onsuz olmazlardandýr: Sevgiyi infak ederek paylaþmadýðýnýz sürece iyi olamazsýnýz”(2) veya bir nebevi hadiste:ÇæÈ ÇÍÊ ìÊÍ... Birbirinizi sevmedikçe
GÜNDEM
GÜNDEM
sorular olan: “Necisin” “Nereden geliyorsun?” “Nereye gidiyorsun?” sorularýna herkesçe kabul edilen ikna edici cevaplar veriyor”.(4)
07
8
Evet... Daha baþka vasýflarý yanýnda affediciliði, tevazusu, hikmet ve güzel öðütle daveti, ayrýmcýlýða, zulme ve istibdada karþý duruþu, cömertliði, ikramý, ihtiyaç sahiplerini gözetmesi, dürüstlüðü, ahde vefasý, ciddiyeti ve henüz peygamber olmadan önce bile kamuoyunun “güvenilen kiþi” ünvanýný ona layýk görmesi ve daha yýðýnlarca örnek davranýþýyla o, en güzel bir numunedir, adalet ve hürriyet peygamberidir O… Mevlidinin sene-i devriyesinde ona baðlýlýðýmýzý arz ediyor, gönüller dolusu salat ve selam ile bey'atýmýzý tazeliyoruz. "Selamun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yub'asu hayye” Doðduðu gün, vefat ettiði ve tekrar diriltileceði gün ona selâm olsun. Dipnotlar: 1- Kalem–4 2- Ali Ýmran–92. ayette geçen harfi cerr'i min-i ba'diye deðil min-i beyaniye olarak alýndýðýnda sevgiyi paylaþmak manasý çýkarýlabilir. Dolayýsýyla iyiliðe eriþmenin þartý “sevgi”dir denilir. Sevginin ileri boyutu ise “ihlâs” olarak karþýmýza çýkar. Helekennas hadisi de bu anlamý destekler: Sahiheyn ve Sünen. 3- Araf–157 Peygamber onlarý zincirlerden kurtarýr (özgürleþtirir). 4- Maide–42 ve sayýsýz ayetler
iman etmiþ olamazsýnýz, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” buyrulmuþtur. Bilgi, adalet ve iman da böyledir. Lakin filhakika çoðunlukla ihmal edilen veya saklanan özgürlük ve adalet kavramlarý geçmiþte olduðu gibi bugün de dini söylemlerde ihmal edilmektedir. “Mevlid-i Þerif” veya Türkçesiyle “Kutlu Doðum” programlarýnda Hz. Peygamber'in hep sevgi, merhamet, tevazu ve fedakârlýðý gündem yapýlmakta onun kurtarýcý, özgürleþtirici(3) ve adalet(4) ile hükmedici yönüne neredeyse hiç deðinilmemektedir. Adalet ve özgürlüðün “dinî gündem” olmasý kimi çevreler tarafýndan arzu edilmiyor olabilir. Adalet ayaðý sakat olanlarýn bu sözcükten pek hoþlanmayacaklarý da muhakkak. Ancak, bu noksanlýðýn veya bilinçli yapýlýyorsa hatalý tutumun farkýnda olan az sayýda da olsa sivil kuruluþlardan Özerk Diyanet Evkaf Sendikasý'nýn Kutlu Doðum etkinlikleri çerçevesinde düzenlediði konferans ve panellerde dinin ve peygamberin adalet ve hürriyet boyutunun afiþe edilip anlatýlmasý yüreklere bir ferahlýk vermiþtir. Ýman ve hakikati bilmeden hatta adil olmadan kurtuluþun imkânsýz olduðunu bildiren ayetler, ahlak/ameli salih, bilgi, iman, adalet veya sevginin zayýf da olsa her Müslüman'da olmasýný gerekli kýlmaktadýr. O halde olgun/mütekâmil bir inancýn varlýðý, bunlardan herhangi birinin olmasýna deðil, farklý seviyelerde de olsa bu deðerlerin hepsinin mevcudiyetine baðlýdýr. Hak, adalet, hürriyet gibi
kavramlara sýðýnan evrensel insanlýk ailesine her zaman bekleye durduðu imameti/önderliði, iþte tevhid elçileri ve onlarýn sonuncusu Muhammed Mustafa (sav) armaðan etmiþtir. Gerek yakýn tarihte gerekse Ýslam tarihinin birçok dönemlerinde, din ve peygamberin adalet/hürriyet nokta-i nazarýndan vaz'ý yapýlmamýþtýr. Söz gelimi her Müslüman'ýn ezberinde imanýn þartlarý altýdýr, bu þartlardan biri de kadere imandýr. Kuran-ý Kerim'de kadere iman ile ilgili ayet yok iken kader, imanýn þartlarý arasýnda sayýlýrken hakkýnda yüzlerce ayet bulunan adalet bahsinden söz edilmemesi enteresan deðil midir? Doðrusu Emevi sultanlarýndan birinin tarihe geçen þu sözleri bu ilginç durumu açýklar niteliktedir: “Benim zulüm yaptýðýmý söyleyip iktidarýmdan þikâyet edenler günah iþliyorlar. Allah'ýn takdirine isyan ediyorlar. Allah benim nasýl idare edeceðimi bilmiyor muydu? Bildiði halde beni size sultan yaptýðýna göre demek ki böyle takdir etti. Siz benden þikâyet etmekle Allah'ýn takdirine karþý geliyorsunuz”. Bu türden iktidarlarýn zulüm ve israflarýný meþrulaþtýran ve adaleti rafa kaldýran bir kader anlayýþýnýn, daha sonralarý Kelamî yaklaþýmlara da girdiði söylenebilir. Kurtuluþ'un yolu olarak önerilen kavramlar içinde ADALET, selef ulemasý tarafýndan vazgeçilmez kabul edilmiþtir. Onlardan bazýlarý adalete o denli sahip çýkmýþlar ki onu imanýn
GÜNDEM
GÜNDEM
þartlarýndan saydýklarý için genellikle otorite merkezlerinden uzak noktalara sürülmüþ, tecrit
9
KAPAK DOSYASI: ADALET
Erol ERKAN
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 10
KAVRAMSAL ACIDAN VE KUR'AN'A GORE ADALET
Þüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi Ve insanlar arasýnda hükmettiðinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor Bununla Allah, size ne güzel öðüt veriyor! Doðrusu Allah, iþitendir, görendir. (NÝSA/58)
erolerkan@mynet.com
11
Düzenli ve dengeli davranma, her þeyin ve herkese hakkýnýn verilmesini öngören ahlaki bir ilke, haksýzlýklardan uzaklaþarak orta yolu tutma, bir þeyi yerli yerine koyma, insaf ve eþitlik anlamlarýna gelen adalet, öncelikle insanlarýn birbirlerine nasýl davranacaklarýný öngören kurallarý göz önüne alma ve uygulamayý, yani “haklar” ve “görevler”i kapsar. Toplum örgütlenmesinde mallarýn, haklarýn ve görevlerin veya þereflerin aritmetik bölüþülmesine adaletin yerine getirilmesi denir. Adalet herkesin yeteneðine ve toplumda oynadýðý role uygun olarak daðýtýldýðý zaman doðru daðýtýlmýþ kabul edilir. Ayný zamanda neyin doðru neyin yanlýþ olduðunu karara baðlamak da adalet olarak adlandýrýlýr. Bu, ya haksýzlýða uðrayanýn zararýný telafi etmek ya da haksýzlýk yapaný cezalandýrmak suretiyle yerine getirilir. Adalet, toplumsal yaþamýn merkezinde duran ahlaki bir standarttýr ve genel olarak toplum kuramýnda ve toplumsal eylemlerde önde gelen bir rol oynadýðý düþünülür ve bu yüzden sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi, toplumsal politika, psikoloji ve elbette hukuk gibi sosyal bilimin tüm dallarýnda bu kavram enine boyuna incelenmiþtir. Bu kavramý tartýþanlardan biri olan Platon, adaletin tesisi için “kanun yönetimi”nden çok “bilgelerin yönetimi”nden yana olduðunu belirtir. Çünkü kanun herkes için en soylu ve en adil olaný anlayamaz ve böylelikle iyiyi uygulayamaz. Platon Devlet'te insanýn tabiatýna mükemmelen uygulanabilen bir adalet kavramý geliþtirilir. Bu adalet, aklýn kullanýlmasýyla keþfedilebilir. Stoacýlar için, Platon için olduðu gibi adalet, akýlla bulunabilen ve yürürlükteki kanun ve örfün üzerinde bir þeydir. Akýl sahibi bir varlýk olarak insan, kendi tabiatý hakkýnda düþünmekle nasýl davranacaðýný anlayabilir. Evet, insan akýllý bir varlýktýr ve böylelikle doðru ile yanlýþý anlayýp
ayýrt edebilir. Ama bu insanýn sadece bir yönüdür. Ýnsan ayný zamanda bencil, hýrslý bir varlýktýr. Dolayýsýyla akýl tek baþýna adaletin saðlanmasý için yeterli deðildir. Zira adaleti tesis etmekle yükümlü kiþi veya zümrenin kendi istek ve tutkusu adaletin önüne geçebilir. Nitekim Kur'an da buna, kiþi veya gruplarý adaletten saptýran temel faktör olarak iþaret etmiþtir.(Nisa/135) Bediüzzaman da “Ýnsandaki kuvve-i þeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sâni tarafýndan tahdit edilmediðinden ve insanýn cüz-ü ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek için bu kuvveler baþýboþ býrakýldýðýndan, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalýþmalarýnýn semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtýr. Lâkin her ferdin aklý, adaleti idrakten aciz olduðundan, küllî bir akla ihtiyaç vardýr ki, fertler, o küllî akýldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akýl da ancak kanun þeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak …” sözleriyle bu duruma açýklýk getirmiþ ve Kur'an'i doktrinlere iþaret etmiþtir. Adalet kavramý görece bir anlama sahiptir. Çeþitli din ve hukuk sistemlerinde farklý etimolojik ve ýstýlahi tanýmý yapýlabilir. Kur'an'i terminolojide adaletin salt hukuki olmaktan öte, daha geniþ anlamda kullanýldýðýný tespit etmek mümkündür. Ýslam toplumlarýnda adalet terimi, insanýn Allah, toplum, canlý varlýklar, maddi tabiat ve diðer insanlarla iliþkilerinin mahiyetini ve dayanacaðý temel ilkelerin doðru tespiti için belirleyici bir kriter
olarak tanýmlanýr. Ýslâm'da adalet, hukuk önünde herkese eþit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklýlýklarýndan dolayý insanlara farklý davranmamak demektir. Ýslâm bu anlamda her ferdin ve her toplumun karþýlýklý olarak iþlerinde deðiþmez bir ölçü þeklinde yerini almýþ, istek ve heveslere yer vermemiþtir. Ýslam'da herhangi bir kiþi veya hâkim zümrenin dokunulmazlýðý söz konusu deðildir. Ýslâm hukuku önünde hiç kimsenin bir ayrýcalýðý veya imtiyaz hakký yoktur. Ýslam'da kanunlarýn hâkim bir zümre tarafýndan kendi istek ve tutkularýna göre keyfi olarak belirlendiði ve gerektiðinde bu kanunlarýn kendi lehlerine deðiþtirilebildiði bir adalet anlayýþý söz konusu deðildir. Son tahlilde Kur'an'a göre bütün ilahi öðretiler insanlar arasý iliþkilerde adaleti tesis etmeye yöneliktir. Adil olmayan bir iliþki ve tutum, taným gereði Allah'ýn rýzasýna ve Ýslam'a uygun deðildir. Ýslam, sosyal, ahlaki ve entelektüel nitelikleri yanýnda hukuk alanýnda da, kendisinin getirdiði temel iliþki ve kurallar toplamýnýn adaleti ifade ettiðini savunur.
Av. SÜPHAN ERKAN
sipanerkan@hotmail.com
12
Yeryüzü tarihi, Ýnsan-insan ve insan-evren iliþkisinde insanýn bu iliþkinin etkin öznesi olmasý dolayýsý ile adalet kavramýný ve karþýtýný üretmiþ bir prosesi de ifade eder. Tam burada adaletin her mutlak veya soyut deðer gibi karþýtýyla anlaþýlabilir olduðunu da tespit edelim. Zulüm olmazsa adalet anlaþýlabilir bir deðer olabilir miydi? Diye de soralým. Adalet'in anlaþýlabilirliði sorunsalý üzerinden yukarýda kýsaca yaptýðýmýz analiz kavramýnýn anlamýný keþfetmekte þüphesiz yeterli deðildir. Ancak bu analizin adaletin anlaþýlmasýnda hareket noktasý olabilecek sonuçlarý þunlardýr. Adalet, bir baþýna algýlanmasý güç, muðlâk bir soyut deðerdir. Adalet, yaþadýðý gerçeklik alaný (evren) içinde etkin özne olarak insanýn geliþtirdiði iliþkiler aðý ile þekillenen ve anlaþýlabilen bir sorunsaldýr.
Adl nedir? Bir þeyi yerine, konumuna koymaktýr. Zulm nedir? Yerli yerince koymamaktýr. Adalet nedir? Mesela aðaçlarý sulamaktýr. Zulm nedir? Dikene su vermektir. Kale yerine, þahý sürmek oyunu kaybetmek demektir. Þah yerine fili sürmek, fili koymak bile bilgisizliktir. (Mevlana, Mesnevi 6.Cilt Tirmid Padiþahý) “Adalet” kavramýnýn bir “deðer” olarak ifade ettiði anlamý, ele almaya teþebbüs ettiðimde, zihnimde beliren þeyin nedense bir “kuþatýlamazlýk ve belirsizlik” hali olduðunu fark ettim. Bu durumu, gerekçelendirmeye çalýþtýðýmda, öncelikle kavramýn, gerçeklikle temasýný kurmadan anlaþýlamayacaðý sonucuna ulaþtým. Çünkü ölçülemeyen ve özellikle insan denilen akýl ve irade sahibi tek varlýðýn vicdanýnda huzur ya da huzursuzluk uyandýrmayan bir gerçeklik alaný (evren) olmaksýzýn adalet anlaþýlmaz bir rüya olmaktan öteye gitmezdi. Bu cümleden olarak her insanýn sahip olduðu statü ve roller üzerinden çevresiyle bir iliþki kurduðunu, adalet kavramýnýn da bu noktada tezahür ettiðini söyleyebiliriz. Diðer deyiþle, adalet, insanýn merkezinde olduðu iliþkiler aðý üzerinden tanýmlanabilen bir deðer ve hükümdür. Bu baðlamda insansýz ve iliþkisiz adaletin kalbin
Adalete iliþkin hüküm kurduran zemin, insanýn çevresiyle kurduðu iliþki ve bunun devamýnda geliþen olay ya da olaylar dizisidir. Adalet, pek çok deðer gibi karþýtýyla anlaþýlabilirdir. Adalet, insanýn etkin özne olduðu bir gerçeklik alaný içinde þekillendiðine göre, bu durum beraberinde adaleti, insanýn tercih ve davranýþlarýyla özdeþ ve bir arada deðerlendirmeyi gerektirir. Bu açýdan adalet, insanýn rol aldýðý olaylarýn ve insan davranýþlarýnýn deðiþmeyen kodu, vazgeçilmez unsurudur. Adalet -ya da köken olarak adl- kavramýnýn sözlük anlamýna bakýldýðýnda, kavramýn hemen her sözlükte karþýlýðý olarak "bir þeyi yerli yerince yapmak" , "doðruluðu tartýþýlmayan akla ve vicdana uygun davranýþ" , "herkese layýk olduðu muameleyi yapmak" , "zulüm etmemek" , "hakkaniyete uygun davranmak" gibi tanýmlarýn yer aldýðýný görürüz. Bu durum genel algý ve tanýmlama eðiliminin de adalet ve insan davranýþý arasýnda özdeþlik veya iç içelik olduðunu ortaya koyar. Bu genel geçer tanýmlamalarýn iþaret ettiði üzere adalet kavramýnýn "ölçülülük" , "eþitlik" ve "hak edene hak ettiðini vermek" gibi unsurlarý taþýdýðý açýklýkla görülebilir.
B u r a y a ka d a r s o y u t d ü z l e m d e b a z ý mülahazalar ortaya koyduk. Þimdi bir deðer olarak adaletin, davranýþ ve olaya içkin doðasý gereði, somut (müþahhas) örnek üzerinden bir anlamlandýrma yapabiliriz.
olduklarý ilke ya da ilkeler manzumesi olduðu, hatta bundan öte yukarýda serdettiðimiz mülahazalarý tamamlayacak þekilde, adaletin, ilkeye, kurala uygun davranmak pratiði olduðu netlikle söylenebilir.
Örneðin; borç alma bir insan davranýþýdýr. Bu davranýþ, bir baþkasýnýn (malik) egemenlik alanýnda olan maddi bir varlýðý (malý veya parayý) , onun (malikin) rýzasý ile iade etmek üzere yapýlan karþýlýklý bir anlaþmadýr ayný zamanda. Borçlu, yapýlan anlaþma gereði, bu borcu, alacaklýsýna iade ettiðinde hak yerini bulmuþ olur. Adaletin bu basit örnek üzerinden açýk anlamý, borcun alacaklýnýn rýzasýna uygun olarak alacaklýya iade edilmesidir. Yine doðruluk, söze sadakat (ahde vefa) , hak sahibine hakkýný vermek gibi adalet kavramýný oluþturan önemli unsurlar bu örnekte somut olarak görülebilir. Keza, iþverenin iþçiye emeðinin karþýlýðý olarak ücretini vermesi, kamu hizmetlerinden yararlanmada, herkese eþit muamele yapýlmasý, eþlerin birbirlerine karþý, evlilik akdinden doðan karþýlýklý hak ve yükümlülüklere uygun davranmasý, yöneticilerin, güç sahiplerinin ve ebeveynlerin söz sahibi olduklarý konularda, hakkaniyet sýnýrlarýna uygun olarak þartlarýn gerektirdiði en uygun davranýþ biçimini icra etmeleri, ihlal edilen haklar için ihlal edene yaptýrým uygulanmasý, suçluya davranýþýnýn mukabili, istihkaký olan cezanýn uygulanmasý ve hatta genel algýlamamýzýn aksine olarak kiþinin kendisi ile kurduðu iliþki anlamýnda bile olsa temizliðe önem vermesi, çalýþkan olmasý, beden ve ruhuna zarar verici tüketim biçimlerinden uzak durmasý ve benzeri örnekler, adaletin sýnýrsýz denebilecek çokluktaki somut tezahür biçimlerinden sadece bir kaçýdýr.
Adalet'in insanýn davranýþ alanýný düzenleyen ve davranýþa özdeþ karakteri göz önüne alýndýðýnda, adaletin bireysel ve toplumsal anlamý ile inþasý için ihtiyaç duyulan temel düzenek ya da deðiþkenin ne olabileceði konusunda farklý teoriler ve uygulamalar vardýr. Aslýnda bu sorunsala iliþkin yaklaþýmlar indirgeyicilik riski taþýmakla birlikte, iki temel ayrýmla anlamlandýrýlabilir. Birincisi: Adaletin tesisi için mutlak surette devlet organizasyonunun güvencesinde bir hukuk sistemi olacaktýr. Adalet, devletin tekelinde bir insanlýk ideali olup bu çerçevede deðerlendirilmelidir. Ýkincisi: Adalet, temelini semavi dinlerde bulan ahlakýn, bireyin iç dünyasýna ve davranýþlarýna nizam veren ilkeleri ile inþa edilebilir, anlaþýlabilir bir deðer ve idealdir.
Bu çerçevede, en genel anlamý ile insan davranýþý, adalet terazisinin ölçüsüne konu olan bir "durum"u ifade eder. Bir deðer, ilke veya kavram olarak adalet, insan davranýþýna, dolayýsýyla insana ve topluma düzen veren en temel bir dinamik olduðu gibi diðer deyiþle bireysel ve toplumsal anlamýyla saðlýklý bir iþleyiþtir. Tabiatiyle, adaletin insan davranýþýnda etkinliði oranýnda, insanlýðýn her boyutuyla huzur katsayýsýnýn artacaðý, adil davranýþ ile insanýn mutluluðu arasýnda doðru orantý olduðu da sabýk cümlenin cümlesindendir. Teoride insanlýk ve hatta evren için, adaletin yaþamsal önemi olduðu konusunda tüm din, felsefe ve ideolojilerin düþüncesi ortaktýr: "Adalet, zorunludur, vazgeçilmez ve mutlak iyidir." Hemen her yaklaþým biçiminin iþtirak ettiði bir yargýnýn da: Adaletin aslýnda genel anlamý ile insanlarýn çýkarlarýna dokunsa bile uymak durumunda
Birinci yaklaþýma iliþkin olarak kýsaca þunlar söylenebilir: Modern devlet sistemleri bir açýdan, en üstün gücü elinde bulunduran yegâne meþru otorite olarak devletin pozitif hukuku iþler kýlacaðý ve bu suretle adaleti saðlayacaðý kabulüne dayanýr. Modern siyasal teoride, bu ortak kabul "hukuk devleti" kavramý ile kavramsallaþtýrýlmýþtýr. Bu insanlýðýn geliþme düzeyi ile paralel olarak varýlmýþ bir sonuç, amaçsal bir nedendir. Ancak, adaletin, insanlýðýn çok önemli bir geliþim aþamasý olmakla birlikte, "hukuk devleti" , "hukukun egemenliði" ve benzeri anayasal süreçlerin ürünü olan kavram ve ilkelerin, salt siyasal yönetimin konusu haline getirilmesi, kurumsal bir fonksiyona indirgenmesi, modern zamanlara özgü ciddi bir sorun gibi durmaktadýr. Zira belirttiðimiz gibi adalet, her insan davranýþýna içkin olup insan davranýþýna yön veren, referans olan ideal ilkeler demektir. Devlet organizasyonunun (veya yöneticilerin davranýþlarýnýn) pozitif hukuk sistemine uygun olmasý da mezkûr ideal adalet tanýmý ile uyumlu görünmektedir. Ancak adaletin bir baþýna bu "durum"a indirgenmesi eksikliktir. Yaþadýðýmýz dünyada, toplumda, adaletin tezahür düzeyi kaygý vericidir. Ýlkenin deðil, ilkesizliðin, kuralýn deðil kuralsýzlýðýn hâkim olduðu bir dünyada yaþadýðýmýz genel kabuldür. Yatay anlamý ile insanlarýn birbirleri ile kurduklarý iliþkilerden, yöneten, yönetilen iliþkisi biçiminde beliren siyasi, iktisadi ve her türden sosyal iliþki biçimine kadar adalet yitik bir deðer gibidir. Bu anlamda, adaletin inþasýna iliþkin yukarýda deðindiðimiz iki temel yaklaþým biçiminden birincisinin yani adaleti salt devletin bir fonksiyonuna indirgeyen yaklaþýmýn adalet idealine
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
ADALET ÜZERÝNE DÜÞÜNCELER
olmasa bile aklýn kabul edemeyeceði bir varsayým olduðu söylenebilir. Ýnsan aklýna ve davranýþlarýna konu olan adaletin, bu anlamýyla yeryüzünde tek bir insan yaþasaydý dahi bir sorunsal ve gerçeklik olarak varlýðý, yine kaçýnýlmaz olurdu. Ýnsanýn varolduðu noktada adaletin anlaþýlabilir, anlamlandýrýlabilir hale geldiðini söylemek de mümkün.
13
türetmiþtir. Sonuç: Yasa var. Adalet yok. Devlet var. Nizam yok. Ekmek var. Açlýk çok. Modern tecrübenin adaleti ve özgürlüðü bayraklaþtýran ancak zulmü ve kaosu netice veren pratiðinin tashihe ihtiyacý vardýr. Kuþkusuz modernleþme ve modern devlet tecrübesinin, adaleti kurumsallaþtýrmýþ ve bir hukuk sistemi olarak inþa etmiþ olmasýnýn insanlýk adýna sayýsýz faydasý vardýr. Ancak bu faydalarýn küresel anomiyi ve zulmün hegemonyasýný izale edemediði de açýktýr.
Zulmün egemen olduðu dünyamýzda ise adaletin yeniden inþasý için insanlýk tarihine nizam veren dinlerin her insan tekinin ve tüm insanlýðýn geliþimine katký sunacaðý tartýþmasýz olan iyiye ve kötüye dair bilgisine, ahlak öðretisine bugün fazlasý ile ihtiyaç vardýr. Dinin ve dinlerin dolayýsý ile ahlakýn yükseliþi, daha adil bir dünya için tek seçenek olarak Adaletin inþasý için ahlak temelinde Ýnsanýn durmaktadýr. Karþýlýk bulmasý zor bir bireyi ve toplumsalý inþayý hedefleyen tercihleri söz talep olsa da devlet sistemleri, ikinci yaklaþýma iliþkin ise þunlar konusu olduðunda, özgürleþtirdikleri yanýlgýsý ile dinden s ö y l e n e b i l i r : A d a l e t, i n s a n aslýnda, ahlaki olanýn temel uzaklaþtýrdýklarý ve maddenin, davranýþlarýný, yasalarýn olduðu, adaletin de tam bu ç ý ka r ý n, t e n s e l o l a n ý n v e öngördüðü bir çerçeveyle vasattan türediði söylenebilir. bencilliðin esaretine mahkûm sýnýrlamak deðildir sadece. Kaldý ettikleri insana, özgürlüðünü ki bunun yeterli olmayacaðý açýk Ýnsanlar ve topluluklar, modern ya da iade etmeli ve bu suretle bir bilgidir. Ýnsanýn tercihlerinin, güçlü devletlerin olmadýðý dönemlerde adaleti yeniden inþa davranýþlarýnýn saikýný oluþturan kökenini sistematik olarak semavi etmelidirler. Bu noktada, bu nedenler, insanýn hayata bakýþ dinlerde bulan ahlak ile davranýþlarýna talebe direnen devlet denen açýsýyla, inançlarý ve deðerleri ile anlam ve biçim vermekte idiler. Bir "leviathan"lara inat, adil bir iliþkilidir. Ýnsanýn, davranýþlarýnda baþka ifade ile önceleri, semavi dinin dünya için insan odaklý sivil kendisini ahlaki açýdan sorumlu iyi ve kötüye dair bilgisi, insanlarýn t o p l u m ö r g ü t l e n m e l e r i n i n, hissetmediði, yine ahlaki sýnýrlar yaþamýnýn merkezindeki dünyada ve ülkemizde gitgide içinde hareket etme duyarlýlýðý kurucu bir öðe idi. etkinlik kazanan çalýþmalarýnýn kalýcý taþýmadýðý bir durumun nasýl kaotik bir ve yapýcý deðiþimlerin habercisi toplumsal ortam oluþturduðu varsayým olduklarýný da vurgulamak gerekir. olarak deðil, bir gerçeklik olarak modern Kýsacasý, beklenen adalet, modernleþme tecrübeyle sabittir. tecrübesine ahlak aþýsý yapýlmasý ile ahlaka muti Ýnsanýn tercihleri söz konusu olduðunda, devlet ve bireylerle dönecektir. Yaþayýþça ahlakýn aslýnda, ahlaki olanýn temel olduðu, adaletin de buyruðu ise Müslüman için de, Hýristiyan için de, tam bu vasattan türediði söylenebilir. Ýnsanlar ve Musevi için de, Budist ve diðer din tabileri için de topluluklar, modern ya da güçlü devletlerin aynýdýr. Zulmetmeyeceksin örneðin. Haram olmadýðý dönemlerde kökenini sistematik olarak yemeyeceksin. Dürüst olacaksýn. Bencil semavi dinlerde bulan ahlak ile davranýþlarýna davranmayacaksýn. vs. vs. Bunlarý hayatýn gayesi anlam ve biçim vermekte idiler. Bir baþka ifade ile ittihaz eden iman sahiplerinin daha adil bir dünyayý önceleri, semavi dinin iyi ve kötüye dair bilgisi, inþa edecekleri açýktýr. Hakim trend, azalan sekülerlik insanlarýn yaþamýnýn merkezindeki kurucu bir öðe artan dindarlýk ve ahlak olmalý. Kaldý ki yaþlý idi. Modern devletlerin yeryüzünün tümünde etkin dünyamýzýn yaþadýðý eðilim de bu deðil midir þimdi? hale geldikleri, genel anlamý ile dini olanýn yaþamýn Özellikle sekülerleþmiþ dünyamýzda, temel kodu olmaktan çýktýðý modern zamanlarda, adaletin kaynaðýný oluþturan ahlakýn insan gayet ciddi adalet buhranlarý yaþayan insanlýðýn yaþamýndaki etkinlik katsayýsý dibe vurmuþtur. Bu da ve Müslümanlarýn, adalet için (ve daha pek çok beraberinde, kuralý, yasayý, hukuku araçsallaþtýran, deðer için) tavizsiz tek kurtuluþ adacýðý olan ahlaka alternatif olarak çýkarýný mutlaklaþtýran her rol Ýslam'ýn çaðrýsýna þimdi her zamankinden daha ve statüde bireyleri, cemaat ve cemiyetleri fazla ihtiyacý vardýr.
MÜSAVATSIZ ADALET, ÖNCE ADALET DEÐÝL M. Arif YÜKSELEN KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 14
ulaþmamýz için yetersiz olduðu açýklýkla söylenebilir. Üstelik egemen bakýþ açýsýnýn (veya paradigmanýn ) bu yaklaþýmý, bireyi ve ahlaký hatta bir açýdan toplumsalý ihmal ediþiyle pek çok soruna kaynaklýk etmiþtir. Birinci yaklaþýmýn ahlaktan arýndýrýlmýþ seküler doðasýný içselleþtirmiþ uygulayýcýlarý olan ve iyi modeller olarak sunulan modern devletler, her yaþtan bireyin, ailelerin anomisini aþamamakta, hatta yabancý düþmanlýðý dâhil baþka devletler ve halklar için yeni-sömürgecilik denebilecek marazi siyasetleri üretebilmektedirler. Bu da adaletin, adaleti arayan ve ona mutlak surette ihtiyaç duyan insanýn algýsýnda, gitgide gündem dýþýna taþýnan farazi ve felsefi içerikli bir mitolojiye dönüþmesine yol açmaktadýr. Bu algý ise genelleþtiði oranda yaþadýðýmýzdan çok daha ileri boyutta, kaosa götürücü büyük bir tehlike arz edebilir.
Çaðýmýzda yükselen deðer olan “insan haklarý” kavramý içerisinde bugün önemle üzerinde durulan bir husus da “ayrýmcýlýk yasaðý” dýr. Ülkemizin de taraf olduðu Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesinde, “Bu Sözleþmede tanýnan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ýrk, dil, din, siyasal veya diðer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azýnlýða mensupluk, ser vet, doðum veya herhangi baþka bir durum bakýmýndan hiçbir ayrýmcýlýk yapýlmadan saðlanýr” (md.14) þeklinde ifadesini bulan ayrýmcýlýk yasaðý, tanýnan haklarýn adil olarak daðýtýmý için asgari bir standart oluþturmaktadýr. Ýslam Hukukunda da, vahiy kaynaklý ve insana yaratýlýþtan Allah tarafýndan bahþedilen ve bunlarý almak hiç kimsenin yetkisinde olmayan, insanýn temel haklarýnýn ( yaþam hakký, iþkence ve kötü muameleye uðramama hakký, kiþi özgürlüðü ve güvenliði hakký, adil yargýlanma hakký, din ve vicdan özgürlüðü, düþünceyi ifade özgürlüðü, örgütlenme özgürlüðü hukuk önünde eþitlik gibi) “benzer durumdaki” kiþiler arasýnda, “ farklý muamele” edilmeyecek þekilde kullanýlmasýnýn temini, adaletin saðlanmasý açýsýndan çok önemlidir. Ýslam dini, sadece kendi tabileri için deðil, tüm insanlýk için adaleti saðlama amacýný gütmektedir. Adaleti mülkün temeli gören ve en önemli deðer olarak kabul eden bir inanç sisteminin, yaratýlýþtan insana
bahþedilen temel insani haklarý, fertlerin kullanmasýnda, bunlar arasýnda tam bir adaletle davranacaðý/davranmasý gerektiði açýktýr. Bu baðlamda, insanlara insan olmalarý hasebiyle bahþedilen temel insani haklarýn, Devlet olarak nitelediðimiz hizmet aygýtý tarafýndan korunmasý ve fertlerin yararlanmasýnýn ayrýmsýz olarak temini önem kazanmaktadýr. Yoksa bu himaye ve yararlanmayý bir kýsým insanlara sunmak, fakat bir kýsým insanlarýn ise bunlardan faydalanmasýný engellemek, görünüþte adalet iken hakikatte z u l ü m d ü r. B e d i ü z z a m a n Hazretlerinin de ifade ettiði gibi “müsavatsýz adalet önce adalet deðil”dir. Çünkü kanunlarý bir kýsým insanlara faydalanmasý için sunmak, bir kýsmýna ise bunlarý vermemek, bir kýsým insanlarýn diðerlerine “haþere” nazarýyla bakmasýný ve imtiyazlý/kendisini toplumun üstünde gören seçkin/zorba bir grubun oluþmasýný sonuç verir. Hâlbuki Ý s l a m i n a n ç s i s t e m i n d e, takvadan baþka imtiyaz sebebi yoktur. Said-i Nursi Hazretlerinin belirttiði gibi “ Ýzzet ve þerefin mikyasý/ölçüsü de yalnýz Ýslamiyet'tir” Bunlar ise, insaný kibirlenmeye ve baþkalarýnýn haklarýný engellemeye deðil, alçakgönüllülüðe ve adalete hizmete sevk eden hususlardýr. Hz.Peygamber (asm.)ýn, soylu bir kabileden olup, hýrsýzlýk yaptýðý için had ceza tatbik edilecek bir kadýn aracý olmaya
çalýþan bir sahabeyi azarlamýþ ve “Allah'a yemin olsun ki, kýzým Fatýma bile olsaydý elini ke s e r d i m, s i z d e n ö n c e k i kavimleri helak eden þey, soylu birisi suç iþlediðinde ufak bir ceza ile geçiþtirilmesi, halktan birisi suç iþlediðinde ise en katý þekilde cezanýn tatbik edilmesi idi” demiþtir. Y i n e H z. A l i ' n i n d e v l e t baþkanlýðý döneminde, sýradan bir Yahudi ile ayný mahkemede muhakeme olunmasý, her hususta ayrýmsýz bir adaleti emreden, tüm yaratýlmýþlara eþit mesafede ve rahmetiyle kuþatarak bakan Ýlahi adaletin somut olaylar ile yansýmasýdýr. Ayrýmsýz bir þekilde tatbikinden dolayý, bu sebeple, Ýslam'ýn adaleti için “Þeriatýn kestiði parmak acýmaz” sözü darbý mesel olmuþtur. Görülen o ki, insan haklarý hukukunda da, önemli bir yer tutan ve özellikle 11 Eylül olaylarýndan sonra, dünyamýzýn içine itildiði, dini temelli kamplaþma ve çatýþmalarýn/ayrýmcýlýðýn körüklendiði ve Ýslami fobinin oluþturulduðu bir ortamda, Ýslam'ýn ayrýmsýz ve adil hayat görüþüne ve þefkatlý bakýþýna her zamandan daha fazla ihtiyaç bulunmaktadýr. Her inanç, etnik köken sahibinin bundan dolayý horlanmadýðý, aþaðýlanmadýðý, herkesin kendisini birinci sýnýf vatandaþ olarak hissettiði, adil ve yaþanýlýr bir dünyada yaþayabilmek ümidiyle…
15
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
ALLAH'IN ADL ÝSMÝ VE KÂÝNATTAKÝ ADALET KANUNU GÜLÞEN GAZEL
16
17
Allah'ýn güzel isimlerinden biri olan ve bazý âlimlerce ismi azamdan sayýlan Adl ismi; her þeyi hassas ölçülerle yerli yerince yapan, yarattýðý hiçbir varlýkta ve yaptýðý hiçbir iþte israfa yer vermeyen sýnýrsýz adalet sahibi anlamlarýna gelmektedir. Bu öyle bir adalettir ki yaratýlan tüm varlýklardaki müthiþ denge ve yaratýlýþtaki eþsiz ölçü bu adaletin göstergeleridir. Nitekim yeryüzü bu hassas denge ile ayakta durmakta, varlýklar bu ince mizan ile yaratýcýlarýnýn Adl ismini âleme duyurmaktadýr… Kâinat, her an dolup boþalan nice memleketleri, devamlý yýkýlýp yapýlan nice þehirleri ve sürekli hayat ve ölüm arasýnda gidip gelen nice âlemleri içinde barýndýran büyük bir saray gibidir. Bu sarayda, insaný hayrete düþürecek öyle müthiþ bir denge ve mizan göze çarpmaktadýr ki bu denge ve mizan, her þeyi ayný anda gören, ayný anda kontrol eden ve adalet terazileriyle her þeyi ölçüp tartarak varlýk sahasýna gönderen Allah'ýn Adl ismini cihana ilan etmektedir. Zira ne israf vardýr kâinat âleminde ne de noksanlýk. Eðer varlýklar adalet terazisiyle tartýlmasaydý, kendi yumurtasýný yiyen denizdeki bir tek balýðýn dünyaya getirdiði yüz bin yumurta balýk olacaktý ve nihayetinde balýklardan görünmez hale gelecek olan denizlerden faydalanabilmek insanlar için imkânsýzlaþacaktý. Keza havadaki yüzde yirmi bir oranýndaki oksijen, ölçüyü þaþýrýp birazcýk daha fazla olsaydý yeryüzündeki tüm varlýklar yanacak; birazcýk daha az olsaydý bu kez de tüm canlýlar nefes alamayacak, hepsi birden boðularak yaþamlarýndan olacaklardý. Ayný þekilde, canlý bir bedenin hücrelerinden, kandaki alyuvar ve akyuvarlarýn sayýsýna; atomlarýn hareketlerinden, varlýklarýn oluþumlarýna ve deðiþimlerine; denizlerde yaratýlan milyarlarca varlýktan çoðunun bir gaye için öldürülmelerine; bitki ve hayvanlarýn doðum ve ölümlerine; aydýnlýk ve karanlýðýn, soðuðun ve sýcaðýn bir ölçü dairesinde deðiþmelerine ve çarpýþmalarýna kadar her þey o kadar ince bir denge ve o kadar hassas bir ölçü ile meydana gelmektedir ki; hiçbir yerde ve hiçbir þeyde israf ve noksanlýk görülmediði gibi varlýklarda görünen bu müthiþ denge ve düzen, adalet terazilerinin sahibi olan eþsiz bir yaratýcýnýn varlýðýný gözler önüne sermektedir… Güneþin ve güneþin etrafýnda dönen gezegenlerin dengeleri ve takip ettikleri yörüngenin ince ayarý da adil bir yaratýcýnýn kâinatta iþleyen adalet kanunu ispat etmektedir. Dünyanýn senelik hýzý ve bu hýzýn ölçüsünün hiç deðiþmemesi, daima sabit kalmasý yine Rabbimizin Adl isminin adalet tecellisinin göstergelerinden biridir. Eðer dünyanýn hýzý birazcýk artsaydý veya azalsaydý içindeki varlýklarý uzaya fýrlatýp daðýtacak, yaþamlarýna son verecekti… Görüyoruz ki Allah'ýn Adl isminin tecellisinden gelen adalet kanunu, tüm varlýklarýn denge ve düzenlerini
saðlamakla birlikte modern bilimin de tasdik ettiði gibi her þeyin mükemmel bir ölçü ile yapýldýðýný akýllara ispat etmektedir. Her yýl yeryüzüne düþen yaðmur miktarý bile ölçü iledir… “… O Rahman'ýn yarattýðýnda hiçbir mizansýzlýk göremezsin, þimdi gözünü çevir bir bak, hiçbir çatlak görebilir misin?” (1) Her þeyi adalet terazileriyle tartýp müthiþ bir ölçüyle yaratan Allah (c.c.) insanlardan da ölçülü davranmalarýný istemekte ve onlara, karþýdaki kim olursa olsun insanlar arasýnda adaletle hüküm vermelerini emretmektedir. “Ey iman edenler! Allah için hakký ayakta tutun, adaletle þahitlik eden kimseler olun. Bir topluluða duyduðunuz kin sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin! Adaletli olun.” (2) Bu noktada adalet, Ýslam dininin en büyük müeyyidelerinden biridir. Cenab-ý Hak adaletle hüküm verenleri ve ölçülü davrananlarý cennetle ödüllendireceðini müjdelerken Resul-i Ekrem Aleyhissalatu vesselam da hadislerinden birinde, hiçbir gölgenin olmadýðý kýyamet gününde Allah'ýn arþýnýn gölgesinde gölgelenecek yedi kýsým insaný saymýþ ve bunlardan ilkinin, halkýna adaletle davranan adil yöneticiler olduðunu haber vermiþtir. Allah (c.c.), kâinatta adalet kanununu sarsan ölçüsüz hiçbir iþ yapmadýðý gibi kullarýnýn da adaleti sarsacak ölçüsüz davranýþlardan kaçýnmalarýný ýsrarla emir buyurmaktadýr. Buna binaen Rahman suresinin 7–9. ayetlerinde arka arkaya dört kez mizaný zikrederek insanlar için, hayatýn her anýnda ve her alanýnda ölçülü olabilmenin önemini vurgulamaktadýr. “Göðü yükseltti ve mizaný yerleþtirdi. Mizanda taþkýnlýk yapýp sýnýrý aþmayýn. Tartýyý adaletle yapýn, tartýyý noksan tutmayýn.” O halde kâinattaki sayýsýz varlýklarýn hep bir aðýzdan terennüm ettikleri adalet armonisine insanlýk âlemi de iþtirak etmeli, ahengi bozacak davranýþlardan alabildiðine sakýnmalýdýr. Dolayýsýyla Adl isminin en büyük tecellisi olan adaleti hayatýna esas edinmeli; adalet timsali Ömerleri (r.a.) andýrýrcasýna ölçülü bir hayat yaþamalýdýr. Neticede Cenab-ý Hakk'ýn rýzasýna eriþebilmenin ve Arþ-ý a'la'nýn gölgesinde gölgelenecek bahtiyarlar grubuna dâhil olabilmenin þevkiyle, çevresine misk kokulu adalet rayihalarý yaymalý; zulüm ve haksýzlýk karanlýklarýna saplanan insanlarýn yollarýna bir nebze de olsa ýþýk tutmaya çalýþmalýdýr…
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
Hz. ADALET Taha SAÝD haksar27@hotmail.com
18 Adalet, haklýya hakkýný teslim etmektir. Adil olmak, aklý kullanmaktýr. Haklýyý, haksýzý; zalimi, mazlumu ayýrt ederken þahsî kaygýlarýmýzý ve arzularýmýzý karýþtýrmadan aklýmýzý kullanarak vardýðýmýz doðruyu vicdan süzgecinden geçirip korkusuzca zalimi mazlumu ayýrt etmek ve sonra da mazlum, fikrimizin neresinde olursa olsun arkasýnda durmaktýr. Adalet beþerin aklý, izaný, görüþü kadar olmamalý. Çünkü haklýyý haksýzý ayýrt ederken adalet terazimizin, bizden yana gözüne zaman ve zemine göre siyasi ve ekonomik kaygýlarýmýz bulaþmýþ olabilmekte ve -bizce- adalet adýný verdiðimiz sonuç, sadece bizi memnun etmekte. Toplumlarýn geneli tarafýndan hak kabul edilenler de gerçek adaletin sonucu olamamaktadýr. Ekserisi zalim olan bir toplumda haklýlar zalimlerin kendileridirler. Adalet, ancak bize eþit uzaklýkta, merhametle bakabilen ve kýymet veren bir makamý tanýmakla tam anlamýyla tecelli edebilir. Bu tecellinin elbette ki bir de ahiret boyutu söz konusu. Asýl adaletin gözler önüne serileceði yer “Mahkeme-i Kübra”. “Eþittir” dünya hayatýnýn ceza için yetersiz kaldýðý suçlarýn sevk olunduðu ilahi adli birim. Gerçek adil olan ve bu konuda adaleti hiçbir varlýðýn etkisiyle deðiþmeyen, mutlak adalet ve insaný sýfatlandýrmak gayesiyle içini doldurmaya çalýþtýðýmýz “Adil” kavramýnýn ezelî ve ebedî sahibi olan Allah (c.c)'ýn isimlerinin kâinattaki tecellileri ile adalet kavramýnýn kapýsý çalýnabilir ancak. Bu noktada tüm esma-i ilahi de birbiriyle alakadar. Mesela merhamet ancak Rahman isminin tecellisiyle doldurur hayatýmýzý. Hakk ismi ise adaletin neticesidir. Ve diðerleri… ADL O'nun sýfatý olmakla anlam bulur ve anlaþýlabilir. Ölçü nedir anlamak için, kusursuz bir kalemle çizilmiþ olan kâinattaki mizana bir göz gezdirmemiz yeterli olsa gerek. O'nun ifadesiyle gözünüz yorulup tekrar size dönecektir. Galiba bakmayý býrakýp inanmaya ve O'nun isimlerinden istifade etmeye çalýþmalý.
Baþka bir deyiþle O'nun isimlerini anlayýnca “Adil” olur insan. Adil olmak O'nunla olmakla mümkün O ADÝL olaný anlamak ve O'nun ismine tecelligah olmakla mümkün. Adaletimiz ancak ADL isminin mihengiyle doðru tartar ve vicdanýmýzýn sesiyle ahenkli olur. Beþer için bu mümkün deðil de diyemeyiz bence. Ýþte Adalet denince aklýmýza hemencecik geliveren büyük halife Hz. Ömer. Onu anmadan adalet kavramýný zihnimizde bir yerlere koymaya çalýþmak hem biraz beyhude uðraþ hem de ona biraz adaletsizlik olur sanýrým. Ýþte ilahi adaletin yeryüzünde bir beþer libasýnda tecellisi. Onu adaletle anmamýza sebep, adalet duyuþunu ilahi tecellinin ve esmanýn þulelerinden ve kaynaklardan almýþ olmasýdýr ancak. Allah ondan razý olsun. Bir de demeden geçmeyelim ki en önemlisi adaletin doðrudan bize bakan tarafý elbette. Kendi þahsi hayatýmýzda ve derunî âlemimizdeki adaleti tartmalýyýz önce. Kendimize karþý adil miyiz acaba? Bize emanet olan nefsi iki âlemde gerçek anlamda memnun ve mesrur edebilecek formülü bulduk mu yoksa gözümüzü kapatýp ona yaptýðýmýz zulümleri ya da diðer adýyla adaletsizlikleri görmezden mi geliyoruz? Kalbimiz zulumat içinde mi yoksa? Düþünmekten korktuðumuz, karanlýklar içindeki istikbalimizi görmemek için devekuþu misali baþýmýz kumda mý yoksa? Baþýmýz kumdaysa ölçüyü görmek ve anlamak için ya hepten kuma girmeli –ki bu her þey için çok geç demek- ya da doðrulmalý kâinata dosdoðru bakmalý ve istikbalimizi ilahi isimlerin tecelli þuleleriyle aydýnlatmalý, anlamlý kýlmalýyýz. Adil olaný tanýmak onun esmasýndan istifade ile adalet ölçümüzü yeniden tartmak ve onun kullarýna –ki baþta kendimize- adil muamele etmek ve adil muameleyi tavsiye edebilmek duasýyla…
SUSANMIÞ ADALET ÞEYMA KALKANDELEN
Adalet, adl'den, doðru olmak, doðru davranmak, ayný düzeyde yapmak, her þeyin ve herkesin hakkýný vermek manasýnda mastar isimdir. Ahlak, fýkýh ve hadis alanlarýnda birbirine yakýn anlamlarda kullanýlan bir terimdir. Ýslam'da adalet, hukuk önünde herkese eþit davranmak, kültür, bilgi ve mevkii farklýlýklarýndan dolayý, insanlara baþka baþka davranmamaktýr. Zýddý zulüm ve insafsýzlýktýr. Allah'u Teala insaný adl üzere, yani eli, ayaðý, gözü, kulaðý, kýsaca bütün organlarý birbirine denk gelecek ve dünya hayatýný sürdürecek þekilde yaratmýþtýr. Yani tam bir denge üzerine var etmiþtir onu. “O, seni yarattý, tesviye(düzgün) etti ve dengeli, ölçülü bir biçimde koydu(adale). (infitar7) Allah nasýl ki insaný adalet üzere yarattýysa, onun da yeryüzünde adaletle davranmasýný, yani her zaman, koyduðu mizana uygun hareket etmesini ister. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliði, akrabaya yardým etmeyi emreder. Çirkin iþleri, fenalýðý ve azgýnlýðý da yasaklar. O, düþünüp tutasýnýz diye, size öðüt veriyor.”(nahl–90). Allahu Teala bu ayette, dünya nizamýný saðlayan üç esasý emrederken, buna karþýlýk üç çirkin davranýþý da yasaklýyor. Dünya nizamýnýn aksamamasý için, her þeyden evvel adaleti emretmiþ, sonrada te'kiden, ihsaný emretmiþtir. Ýnsanlarýn ruhen kemali, bu ikisi ile mümkündür. Diðeri, akrabaya yardým etmek, bu kemali daha da arttýrýr. Ý n s a n, ö n c e, ke n d i n e f s i n e a d a l e t l i
davranmayla baþlar iþe. Nefsin ihtiyaç ve arzularýný adaletle tatmin edip, nefsin zararýna olan heva ve hevesleri adaletle men eder. Böylece kendi nefsine adaleti gözetirken, Ýslami hükümlere karþý da, adaleti gözetmiþ olur. Ýslami hükümlere karþý adaletin gözetilmesi, insanlara karþý adaletin canlý tutulmasýna neden olacaktýr. Zira mümin adaleti ayakta tutmaya, en ehil insandýr. Çünkü yaratan Rabbi ona, adaleti emreder. Uyduðu rehberi Hz.Muhammed(s.a.v) ,adaleti hem emreder, hem de yaþayýþýyla en güzel þekilde ümmetine sunar. “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanýz ve akrabanýz aleyhinde de o l s a, A l l a h i ç i n þ a h i t l i k e d e n k i m s e l e r olun.(Haklarýnda þahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar, Allah onlara (sizden) daha yakýndýr. Hislerinize uyup, adaletten sapmayýn. Eðer büker (doðru þahitlik etmez), yahut þahitlik etmekten kaçýnýrsanýz (biliniz ki) Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr.”(nisa: 135) Sadece adaleti yerine getirmekle deðil, haksýzlýðý ortadan kaldýrýp, yerine adaleti ve hakký getirmek için, adaletin koruyucularý ve þahitleri olmakla da yükümlüdür her mümin. Asýl olan, ne zaman, nerede müminlerin desteðine ihtiyaç duyulsa, adaleti korumak için, müminlerin hemen harekete geçmeleridir. Fakat bugün müminler birçok sebeplerle, birçok þeye duyarsýzlaþtýklarý gibi, bu kavrama karþý da duyarsýz hale gelmiþtir. Temel hak ve inançlara karþý, dünyanýn neresinde, hangi dille olursa olsun, saldýranlarýn saldýrganlýklarý, bu hak ve inanç sahiplerinin duyarsýz tavýrlarýndan
19
Hak, objektif bir kavram ve sabit bir kanun ilkesidir. Bir hak konusunda hüküm verilirken, hakkýn kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhinde hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanýmayan insanlar için, Kuran ifadesiyle “iþte bunlar zalimlerdir” denilmiþtir. Binaenaleyh þahsi menfaat temini, akrabalýk, düþmanlýk gibi hissi durumlar, taraflardan birinin soylu veya aþaðý tabakadan olmasý bedeni veya ruhi bakýmdan kusurlu bulunmasý gibi sebepler, bir hakkýn ihlalini, örtbas edilmesini ve sonuç olarak adalet ilkesinden sapýlmasýný gerektirmez. Zira "Eðer hak onlarýn keyfi arzularýna uysaydý, göklerin yerin ve bunlarda bulunanlarýn düzeni bozulurdu". (Mü'minun: 71) Buna uygun yaþanmýþ en güzel örneklerden birisi, Hz. Peygamber (sav) in tesis ettiði Ýslam toplumunda yaþanan þu örnek hadisedir. Mahzumoðullarýndan, eþraftan, Fatýma isimli bir kadýn hýrsýzlýk yapar. Peygamber (sav)in huzuruna getirilir. Suçu sabit görülüp, elinin kesilmesine hükmedilmiþtir. Fakat daha önceki geleneklere göre, toplumda asil veya zengin biri suç iþlerse, onun cezasý infaz edilmezdi. Bu sebebe binaen, infazýn durdurulmasý için Kureyþ ileri gelenleri, Üsame bin Zeydi aracý kýlarak, Hz. Peygamber (sav)in, bu kadýný affetmesini istediler. Bu talep, Hz. Peygamber (sav)i hiddetlendirdi. Ashabýný mescitte toplayýp, þöyle hitap etti.”Ey insanlar! Sizden önce yaþamýþ toplumlarda bir suç iþlendiðinde, eðer bu suçu iþleyen asilzade ise, onu affeder, zayýf ve kimsesiz ise onu cezalandýrýrlardý. Ýþte bu hal, o toplumlarýn yollarýný þaþýrýp, sapmalarýna neden olmuþtur. Allah'a yemin ederim ki, bu hýrsýzlýðý Mahzumoðullarýndan Fatýma deðil, kendi kýzým Fatýma yapmýþ olsaydý, kesinlikle onun elini de kestirirdim. (Müslim, Hudud: 2) Ýslam hukukunda, kimsenin bir ayrýcalýðý ve imtiyazý yoktur. Zengin ile fakir, kuvvetli ile zayýf, patron ile iþçi, amir ile memur, idare edenle edilen hepsi kanun önünde eþittir. Lakin günümüzde hâkim olan sistemlerde, geçmiþ toplumlarýn sapmalarýna sebep teþkil eden þeyler sýkça tekerrür etmektedir. Rüþvetlerle, imtiyazlarla, dayýlarla, bildik tanýdýklarla iþler yoluna konulup, yapýlan zulüm ve adaletsizlikler cezasýz kalabilmektedir. Hakikatin mahkûm edildiði böyle zamanlarda, hakikat ölçülerinin kullanýlmasý maalesef mümkün olmamaktadýr. Bu durumda da zulmün önayak olup, zalimlerin kol gezmesi kaçýnýlmaz bir hal
alýr. Ýçinde yaþadýðýmýz þu âlemde, doðusundan batýsýna, adalete muhalif hadiselerle karþý karþýya gelmekteyiz. Bir yanda zalimler, diðer yanda mazlumlar. Bir yanda az bir elit tabakanýn hâkimiyetini sürdürme çabalarý, diðer yanda mahkûm edilmiþ nice halklar. Bir yanda sömürenler, diðer yanda sömürülenler. Hem âlemin çarkýný döndürenler sömürülenler, hem de bu çark dönerken kaný akýtýlanlar, yine sömürülenler. Bir yanda dünyanýn ta öbür ucundan adalet ve huzuru getireceði vaatleriyle, koca toplumlarýn yurdunu, yuvasýný daðýtan dünya patronlarý, diðer yanda ezilen, zulüm altýnda inleyen kukla devletlerin yönetiminde ki halklar. Bir yanda zenginliðine zenginlik katan, bir günde kendi nefsi için milyarlarý gözünü kýrpmadan harcayanlar, diðer yanda yoksulluktan bulabilirse ekmeðini suya bandýrýp yiyenler. Adaletsizlik âlemin dört bir yanýnda mevcut. Bu yaþananlarýn birçok sebepleri olmakla birlikte, ana sebep þeytani yollarla hayatýmýzý idame ettirip, Allah'ýn ve peygamberinin emir ve tavsiyelerinden uzak yaþayýþýmýzdýr. Bütün zamanlar boyunca, ancak peygamberleri izleyenler bir huzur çizgisi üzerindedirler. Onlarý yalanlayanlar ise þeytanýn ka l p l e r i n e y a ð d ý r d ý ð ý t e d i r g i n l i k ç i z g i s i üzerindedirler. Her mü'min Rabb-ul âleminden bir baðýþ olan bu huzur çizgisini muhafaza etmek için hayýrda ve hizmette yarýþmak, hakký ve adaleti ayakta tutma gayreti göstermek, zalim ve zorbalarla, bunlarýn yardakçýlarýna alkýþ tutmamak, onlarý tanýmamak zorundadýr. Tüm müminlerin adaleti gözetmeleri, her ailede eþlerin birbirlerine karþý adaleti gözetmeleri, ebeveynlerin evlatlarýna karþý adaleti gözetmeleri elzemdir. Her kýtada, zalimlerin payidar olduðu þu asrýmýzda, en çok ihtiyacýmýz olan þey, Allahu Tealanýn yardýmýyla mümin kalplerin birbiriyle ünsiyet edip birleþmesi, gönüllerin birbiriyle kenetlenmesidir. Müminler bir araya daha çok gelebilecekleri ortak zeminler oluþturmalýdýrlar. Her biri, bir tek candan yaratýlan insanýn, Hakkýn koyduðu ölçüleri istismar etmeye hakký yoktur. Ayrý renkler, ayrý diller, ayrý yaklaþýmlar varsa, bütün bunlar birbirleriyle tanýþsýnlar ve kaynaþsýnlar için vardýr. Her biri, ancak Rabbani bir hikmete baðlý olan bu kimi farklýlýklarý, ayrýlýklara ve düþmanlýklara dönüþtürmeye hakkýmýz yoktur. Bizler kendi kardeþlerimizle hiçbir ayýrým yapmadan, aramýzda adaleti tesis etmedikçe, âleme adaleti hâkim kýlabilmemiz mümkün olur mu? Ayrýlýklarý, gayrýlýklarý bitirip hep birden topluca adaleti ayakta tutan, Allah için þahitler olmalýyýz. Ancak o zaman adalet tohumlarý yeryüzüne saçýlýp, solumaya hasret kaldýðýmýz, nefis çiçeklerini inþallah açacaktýr. Gayret bizden, Tevfik Allah'tandýr.
ADALET YERYÜZÜNÜN IÞIÐIDIR Ramazan ÇETÝN
Adalet yeryüzünün ýþýðýdýr, kâinatýn ruhudur, mülkün temelidir, devletin hazinesi, ýslah olmanýn ve etmenin kapýsýdýr, faziletin bahçesi, varolmanýn zýrhýdýr, bilginin aydýnlýðý, huzurun teminatýdýr, saadetin evidir. Kur'an bizlere adaletle hükmetmeyi emreder. Kur'an' ýn ve Ýslam'ýn bütün prensipleri olan Ýman, ibadet ihlâs, aþk, þevk hepsi, bizleri adil ve arif bir insan, bir mü'min-i kâmil kýlmak içindir. Adalet, her dengenin yerine oturmasý, ölçülerin þaþmamasý, her þeyin yerli yerine konmasý haklýya hakkýnýn verilmesi, mazlumun savunulmasý, zalimin zulmüne engel olunmasýdýr. Aslýnda hayat iman ve denge üzerine kuruludur. Her mü'min yeryüzünü ýslah etmekle sorumludur. Müminler cihana adalet örneði oldular, insanlar kurtuluþu Ýslam, iman ve adaletle buldular. Ýslamsýz bir cihan zulümden baþka bir þey üretmez, âlemin her yanýna karanlýk, zulüm ve dehþet bulutlarý çöker. Huzurun ve saadetin adý anýlmaz olur. Ýyilikler, güzellikler erir kaybolur. Adaletin hâkim olduðu yerde rahmet ve bereket vardýr. Adaletin olduðu her mekânda saadet ve huzur vardýr. Adaletin yaþadýðý cihanda zulumat bulutlarý yeryüzüne katran yaðmurlarý yaðdýrmaz. Kuvvetsiz bir adalet ve adaletsiz bir kuvvet elbette hiçtir. Önemli olan insanýn yüreðinden yakalamak, Kâinatýn ruhuna ulaþmaktýr. Ünlü filozof Konfüçyüs “Adalet kutup yýldýzý gibi yerinde durur ve geri kalan her þey onun etrafýnda döner” der. Acaba kutup yýldýzý yerinden oynayýnca âlemde ýþýk ve nur kalýr mý? Elbette kalmaz. Yeryüzündeki bütün zulümler felaketler, sýkýntýlar ýzdýraplar handikaplar hainlikler, hep imansýzlýðýn, vicdansýzlýðýn olmasýndan, çeþm-i insafýn kurumasýndandýr. Zaman zulmün, zalimin ve tahakkümün çarkýnda bir hal olmuþken, kalplerde ve gönüllerde aþk, iman ve sevgi gülleri solmuþken, hayata tutunmak için, yaþamak için neyin peþindeyiz? Saadeti selamet kurtuluþu kimden nasýl bekliyoruz ve bekleyeceðiz. Bütün kötü iþler, haramlar günahlar ben-den benlikten enaniyetten, nefisten ve hevadan doðmaktadýr. O yüzden güçlü olan zayýfý boðmaya çalýþmaktadýr. Eli olan elsizi baðlamakta, dili olan dilsizi suskunluða mahkûm etmektedir. Adalet ýþýðý sevgi çýnarý her gün biraz daha sönmekle karþý karþýya gelmektedir. Ýnsaný vicdan vicdaný iman besler. Ýmaný
kaybetmek en büyük felakettir. Eðer bir memlekette adalet yoksa orada ahlak da çökmüþtür, eðer bir yurdun semasýnda kara bulutlar dolaþýyorsa orada ahlaksýzlýðýn seviyesi yükselmekte demektir. Ýþte esas olan en küçük dairede en büyük iþi görmek ve her türlü zulme zalime engel olmaya çalýþmaktýr. Ýlk önce de kendi nefsimizi bundan men etmeliyiz, hakkýn hakikatin çizdiði kutlu yoldan gitmeliyiz. Gerçek bir aydýn bir münevver ve erdemli ve faziletli bir yolcu olmak için çalýþmalýyýz. Saðlam bir mümin olmak, Müslüman olmak inancýmýzýn adamý olmak, iþte bütün mesele buradan geçer. Evrenin ruhunda bu hakikat yatar. Eðer sen zalimi seviyorsan, eðer sen mazlumun yardýmýna koþmuyorsan, eðer sen yakýlaný, yýkýlaný hiç düþünmüyorsan, eðer sen sadece kendini düþünüyorsan zaten söz bitmiþtir, erdem erimiþtir. Diyecek bir þey kalmamýþtýr. Oysa can kulaðýmýz feryatlarda olmalý, gözlerimiz mahrumun ve mazlumun halini görmeli. Eðer adalet doðru, dürüst, istikametli, hidayetli olmak, yaþamaksa, hani nerde kalbimiz, sevgimiz, aþkýmýz, yüreðimiz, imanýmýz. Þimdi neredeyiz kiminleyiz. Kiminle vakit harcýyoruz. Hangi yoldayýz, yöndeyiz, yandayýz. Yanlýþ kapýlarda beklemek bir zulüm deðil mi, kapýlarý zalimlere açmak en büyük ihanet olmaz mý? Kutlu mürþit demedi mi “Ne zalim ol ne mazlum!” Z u l ü m b i r þ e y i y a n l ý þ ko n u m l a n d ý r m a k s a , konumumuzu hiç sorguluyor muyuz, kendimizi murakabeden geçiriyor muyuz? Yine Sevgili efendimiz, ýþýðýmýz her adapta rehberimiz, göz nurumuz Hazreti Muhammed(sav): “Bir saatlik adalet bir sene ibadet etmekten daha hayýrlýdýr”. Nizamý âlem için, insanýn âlemi için, daima adaletin yanýnda olmalýyýz. Ýlk uygulayan biz olmalýyýz. Doðru þahitler, þahitliði doðru yapanlar, müstakim ve muhkemlerden olmalýyýz. Zaten tarih boyunca küfür devam etmiþ ama zulüm devam etmemiþtir. Aklýný kalbini ruhunu ve beynini vicdanýný terk etmeyen zalimlerin, zulümlerin peþinden gitmemiþtir. Adaletle hükmetmek en iyi, en güzeli. Yeryüzünün dört kýblesinde Ýslam'ýn hâkim olmasýna sebep onun adaletidir. Bugün ise bu halde olmamýzýn sebebi, adalet ýþýðýný kaybetmemiz deðil midir? Ýslam'a ve Kur'an' a olan saffet ve sadakatimizin çürümesi deðil midir? Unutmayalým ki en yüce fazilet, adalet ve ibadettir, en güzel akýbet kurtuluþ ve selamettir. “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doðabilir” der Anatol France. Öyleyse hamiyetperver, hakikatþinas, olmalý, zulmün bahçesinde ekim yapmamalýyýz. Ancak o zaman ferah azad ve sevgiyle serazat bir gönlün, imanla müþtak ve âþýk bir kalbin, muhabbetle mücehhez ve mukim bir vicdanýn, mükemmel ve mücella bir ruhun kanadýyla pervaz edip þehr-i istikbalin semalarýnda, ebediyetin kutlu yamaçlarýnda, sonsuzluðun solmaz soluklu vadilerinde, özgün ve özgürce kanat vurabiliriz. Çeþm-i insaf gibi kâmile mizan olmaz, Kiþi noksanýný bilmek gibi irfan olmaz.(Talip)
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 20
cesaret almaktadýr. Gözler ve gönüller önünde iþlenen açýkça nice haksýzlýk ve zulümler, iþleyenlerin yanýna kar kalmaktadýr. Zamanýn gerekliliklerini, sanki mutlak gereklilikmiþ gibi yerine getirenlerin, hakikatin koyduklarý kurallarý, tartýþma yollarýna baþvurarak hafife almalarý, hesabý ve mizaný hafife almaktýr. “Yarattýklarýmýzdan, daima hakikate ileten ve adaleti hak ile yerine getiren, bir millet bulunur.”(A'raf: 181)
21
Mustafa ÇEKÝCÝ
mustafa.cekici@hotmail.com
Selami GÖRGÜN sgorgun@ortakzemin.com
22
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
ADALET - ÝNSAN VE KAÝNAT
ADALET VE ZULÜM KAVRAMLARI
23
Zulmün karþýtý olarak adalet: Hak, kanun, kuvvet, bilgi gibi unsurlarý da kendi içinde barýndýran kapsamlý bir kavramdýr. Bireysel ve toplumsal münasebetlerimizi dengeleyen, insaný kâmil olmamýzý saðlayan manevi bir sýfat olan adaletin karþýtý olan zulüm kavramýnýn Kuran'da özelliðine bakmamýz adaletin daha iyi anlaþýlmasýna yardýmcý olur.
Birincisi bozgunculuk ve kötülük, ikincisi bilgisizlik. Birincisi Bakara Suresi 30- “Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yer yüzünde bir halife var edeceðim' demiþti. Onlar da: “Biz seni þükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çýkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. Birinci þikâyetleri bozgunculuk yapmalarýdýr bu bozgunculuklarýn sebebini ise yine Kur'an cevap veriyor Ahzab 72. “O gerçekten çok zalim ve çok cahildir(bilgisizdir). Kur'an' ýn açýk bir þekilde gösterdiði gibi dünyadaki bütün zulümler insanýn ürünüdür. Zulüm: Eksiklikte ve fazlalýkta da olur. Örneðin bir kiþinin kendi milletine kendi toplumuna olan aþýrý muhabbeti karþý tarafa olan nefreti de “þeyleri ait olduklarý yerlerin dýþýna koymak zamanla adaletsizlikle yapýlmýþ bir tercihe dönüþür”. Ýlahi kudretin herkese bu derecede hakkýný vermesi, bizlere de uyulmasý gereken bir dizi esaslarý hatýrlatmaktadýr. Adeta Kudret-i Ýlahi bize þöyle seslenmektedir:
Çünkü adalet: Adl, "Doðru olmak, doðru davranmak, adaletle hükmetmek, eþitlemek" vb. manalara gelen bir mastardýr. Ayrýca, "Doðruluk, hakkaniyet ve adalet" anlamlarýyla isim olarak kullanýldýðý gibi, "çok adil" anlamýnda sýfat olarak da kullanýlýr. Adaletin karþýtý olan zulüm kavramý Kur'an-ý Kerim’de geçen en önemli kavramlarýndan biridir. Türevleri ile beraber âlimlere göre 300 den fazla yerde geçer. Kuran da zulüm: Küfür, þirk, kötülük, baský, iþkence, haksýzlýk anlamýnda kullanýlmýþtýr. Filoloji bilginleri ve müfessirlerin büyük bölümü Ku r ' a n t e r m i n o l o j i n d e k i a n l a m ý n ý þ ö y l e vermektedirler: (Adaletin: Kur'an da ki karþýtý gibi) bir þeyi ait olduðu yerin dýþýnda bir yere koymak. Denkliði bozmak Karanlýk meydana getirmektir. Yaradýlýþ düzenini bozan, kâinattaki dengeyi bozan, hakký yok eden kayýrma yapmaktýr. Kur'an insanlarýn yaptýðý adaletsizlikten ve zulmünden þikâyetçi olan melekleri konuþtururken melekler insanýn adaletsizliðinin iki vasfýndan þikâyetçi oluyorlar.
“Ey Ýnsan! Ben her þeyi yerli yerinde yaratmýþým. Benim yanýmda, hiç kimsenin hakký zayi olmamaktadýr. Sen de benim bu düsturuma uy! Ve adaletli davran, kimsenin hakkýný yeme, kimsenin hakkýný kimseye feda etme! Benim yanýmda, bir kulumun hakký ile bütün kullarýmýn hakký birdir! Nasýl ki benim yanýmda, birinin yaratýlmasý ile hepsinin yaratýlmasý arasýnda fark yoktur. Öyle ise, birinin yaþatýlmasý ile hepsinin yaþatýlmasý arasýnda fark yoktur. Birinin öldürülmesi ile hepsinin öldürülmesi arasýnda da fark yoktur. Birinin hakký ile bütünün hakký arasýnda da fark yoktur. Birinin hakkýný yiyen, hepsinin hakkýný yemiþtir. Benim kullarýmýn hepsi için bile olsa, birisini hepsine feda etmeyiniz! Bütün bir milletin hakký için, bir kiþiyi haksýzlýða uðratmayýn adaletle zulmün bir arada olamayacaðýný kabul etmemizle beraber, adaletsizliðin zulüm olduðunun kanýsý bizde hâsýl olmasý lazýmdýr. “
“Adalet'' insanýn tarih boyunca ýsrarla aradýðý bütün kutsal kitaplarýn da özelikle vurguladýðý, insanlarýn birbiriyle olan iliþkilerinde uyulmasý ön görülen ahlaki deðerleri ifade eden külli bir kavramdýr. Kuran'ýn dört esasýndan biri olan bu kavram Kur'an-ý Kerim'de türevleriyle beraber 30 dan fazla yerde geçer. “Adl” kelimesinin kökünden gelen adalet: Arap dilinde eþlik, denge demektir. Kuran-ý Kerim terminolojisinde zulmün karþýtý olarak her þeyi dengede tutmak, her þeyi yerli yerine koymaktýr.
Adalet; zulmün zýddýdýr. His ve hevese uyarak zulüm etmemek, ifrat ve tefritten uzak, istikamet dairesinde mutedil olmak, hatt-ý vasat bir çizgide seyretmektir. Yani Emr-i Ýlahi noktasýnda dosdoðru olmaktýr. Allah(c.c) kelam-ý Ýlahiyesinde: “Bizim Rabbimiz her þeye hilkatini veren ve sonrada doðru yolu gösterendir.”(1) buyurmaktadýr. Evet, doðruluðun, sýrat-ý müstakimin, adaletin kaynaðý kitabullah olan Kur'an'dýr.
Kâinatta, mikro âlemden makro âlemlere kadar her þeyde bir insicam, intizam, mizan görülmektedir. Kur'an-ý Kerimde: Üstlerindeki göklere bakmazlar mý ki onu nasýl bina etmiþ ve nasýl donatmýþýz! Onda hiçbir çatlak da yoktur.(2) Her þeyin hazineleri yalnýz bizim, yanýmýzdadýr. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.(3) ayet-i ile mevcudatta hiçbir abesiyet, israf ve mizansýzlýðýn görülmediði dile getirilmektedir.
Adalet Kur'an'ýn dört temel esasýndan biridir. Yani tevhit, nübüvvet, haþir, adalet ve ibadet olmak üzere dörttür. Nasýl ki hayatýmýzýn devamý için toprak, su, hava ve ateþ vazgeçilmez unsurlardýr. Aynen onun gibi adalet mefhumuda hayatiyetimizin vazgeçilmez dört unsurundan biridir.
Kevn âleminde adaletin, mizanýn, terazinin, ölçünün var oluþu; halife-i arz olarak halk edilen insanýnda içinde yaþadýðý âlemle münasebetinde adil olmasý ve adalet timsali bir vaziyet arz etmesi gerektiði mesajýný veriyor. Hangi mevcuda nazar etsek cüz-i ve külli tasarýmýnda, keyfiyetinde hiçbir israf, düzensizlik, abesiyet, mizansýzlýk göremeyiz. Her bir mevcut külli bir ilim mükemmel bir þekilde tasarlanmýþ, irade-i Ýlahi ve kudret-i Ýlahi ile halk edilip takdiri Ýlahi ile kâinatta yer almasý gereken
Allah(c.c) adil ismi ile kâinatý kuþatmýþ zerreden küreye kadar her þeyde ism-i adil ile tecelli etmiþtir.
Her bir mevcut hakka ayinedarlýkta hakikatini yansýtýrsa ki beþerin haricindeki her bir mevcut fiziki görünümüyle biyolojik yapýsýyla kendisine derc edilmiþ olan tüm özellikleriyle hakikatini þuurlu mahlûklarýn nazarlarýna sunuyor. Bir nevi ben buyum, benim varlýðýmda hiçbir abesiyet, israf dengesizlik, mizansýzlýk, vezinsizlik, terazisizlik, olumsuzluk yok. Ben ayný zamanda esma-i ilahiyeden olan adil ismini yansýtýyorum. Siz þuurlu mahlûkata ders-i ibret sayfalar ve levhalar sunuyorum, buyrun bakýn tefekkür edin, tezekkür edin ders alýn, ders alýn ki hem nefsinizde hemde toplumsal nefislerinizde beþeri münasebet ve iliþkilerinizde adil olun israfa ölçüye, teraziye, mizana dikkat edin. Çünkü Allah c.c. ayetinde; Göðü Allah yükseltti ve mizaný O koydu. Sakýn dengeyi bozmayýn, ölçüyü adaletle tutun eksik Evet, tartmayýn.(4) buyurmaktadýr.
Kâinatta var olan kanunlarýn, unsurlarýn kelamý ilahi olan hükümlerin insan hayatýnda ne derece ehemmiyet kesbettiðini ve vazgeçilmez unsurlar olduðunu tefekkür ederek maksad-ý ilahiyeye muvafýk hareket etmek lazým. Kâinatta cari olan tekvini kanunlar kelam-ý ilahi olan Kur'an'daki hükümler her þeyin hakikatini gösteren nurani projektörlerdir. Bu iki kanun-u ilahi ayrý olarak düþünülmez ve birbirinin mütemmim cüzleri hükmündedir. Kâinatta cari olan adalet-i ilahinin beþerdeki yansýmasý toplumsal huzur ve saadetin kaynaðýný teþkil zulümden etmektedir.
Ýnsanda
var
olan
uzak adil bir duygulardan þehvet duygusu Vücudu hayatýmýzýn hem menfaatleri celbetmek için, geleceðimiz ancak dünya hemde ukbada gadap duygusu zararlý þeyleri devamlýlýðý ve sermediliði kitab-ý kâinat ile kitab-ý defetmek için akýl duygusu adalet-i ilahinin adil ismine ise iyiyi kötüden ayýrt etmek kelam-ý ilahiyeyi ve bu iki masadak olmamýzla için verilmiþtir. Bu duygularýn doðru orantýlýdýr. Aksi halde kanun-u ilahiyenin gereðini her birisinin ifrat, tefrit ve yaþadýðýmýz ekolojik ortam vasat mertebeleri vardýr. v e t o p l u m s a l h a y a t tarihçe-i hayatýnda mezcetmiþ Evet, bu duygulara bir yaþanmaz bir hal alacaktýr. olan Peygamber-i Ziþanýn sýnýrlandýrma getirilmezse kiþi Böylelikle de hayatýmýzda hem nefsine zulmeder hem adaletin zýddý olan zulüm kelamýný, yaþamýný, sünnetini de nefisten topluma intikal vahþet, þiddet, hiddet, kendimize rehber ittihaz ederek toplumsal nefse nefret enva-i türlü haksýzlýk zulmeder. Bu duygularýn etmemiz ile zuhur edecek vücud-u dengeli, ölçülü, mizanlý hayatýmýz ve toplumsal hayat mümkündür. kullanýmýnda ise adalet vücud
yaþanýlmaz bir hal kesbedip zehir olacaktýr.
Bir nevi içinde yaþadýðýmýz þu muvakkat dünya hayatýný fiziki, biyolojik, ekolojik ve sosyolojik olarak yaþanýlmaz bir hal almasýna kader-i ilahiyeye adaletsizliðimiz ve zulmümüz cihetiyle fetva vermiþ olacaðýz. “Aklýn nuru fünun-u medeniyedir ve vicdanýn ziyasý ulum-u diniyedir. Ýkisinin imtizacýyla hakikat tecelli eder.” Hakikatin görülmesinde bu iki kaynaðý iyi tahsil etmek ve iyi nazar etmek ve iyi tefekkür etmek lazým. Çünkü hakký batýldan tefrik ve temyiz etmek ilim ve nazar ile mümkündür. Adetullah, Sünnetullah ve fikri kanunlarla kelam-ý ilahi olan kanunlarýn iyi tahsil edilmesiyle her þeyin hakikatine vasýl olunur. Hakikat ise; her bir mevcutta Cenab-ý Hakkýn esma-i ilahiyesinin cevelan ettiði mahaldir. Yani bir þeyin aslýnda esasýnda mahiyetinde esma-i ilahiyenin tecelli etmesidir.
bulur. Ýþte Allah cc.nun bedenimize yerleþtirmiþ olduðu bu kuvveleri doðru kullanýrsak ifrat ve tefritten uzak tutar hatt-ý vasatta seyir ettirirsek, adalet-i ilahiyeye muvafýk hareket etmiþ oluruz. Evet, zulümden uzak adil bir geleceðimiz ancak kitab-ý kâinat ile kitab-ý kelam-ý ilahiyeyi ve bu iki kanun-u ilahiyenin gereðini tarihçe-i hayatýnda mezcetmiþ olan Peygamber-i Ziþanýn kelamýný, yaþamýný, sünnetini kendimize rehber ittihaz etmemiz ile mümkündür.
Dipnotlar: 1-Taha Suresi–50 2-Kaf Suresi–6 3-Hicr Suresi–21 4-Rahman Suresi 7–9
ADÝL OLMAYI ENGELLEYEN NEDENLER VE ÇÖZÜMLERÝ M. Said Çelik
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 24
yere konularak vazifelendirilmiþlerdir. Böylelikle de zihayat ve camid bütün mevcudat vazife-i ilahi noktasýnda vazifelerini bi hakkýn ifa ederek adalet-i ilahiyeye ayinedarlýk yapýyorlar.
25 Her Cuma namazýnda Rahman olan Allah bizlere þöyle sesleniyor; “Þüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliði ve akrabaya yardým etmeyi emreder. Çirkin iþleri, kötülüðü ve azgýnlýðý yasaklar. O düþünüp tutasýnýz diye size öðüt veriyor.”(Nahl–90) Allah adalet sahibidir. O mutlak adil olandýr. O hiçbir zaman, hiçbir þekilde haksýzlýk ve zulümle iþ görmez. O iþlerini Adil isminin gereði, hikmetle görür. Kâinattaki tüm varlýklara özelliði nispetinde adl ismince hükmeder. Karýncanýn midesini doyurduðu gibi, filinde midesini doyurur. Yani zerreden þemse, kâinattaki tüm varlýklara hükmünde dengeli ve ölçülüdür. Buda onun adl isminin bir gereðidir. Bizlerde onun yeryüzünde Halifeleri olmamýz gereði Adil isminin kendimizde tecelli etmesine, topluma ve tüm varlýk âlemine yansýtmaya gayret etmeliyiz. Ancak ne var ki yunus suresi 44. ayette beyan edildiði gibi “ Þurasý kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez, ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.” Bu ayette de anlaþýldýðý üzere insan zalimane davranýþlar sergileyerek Halifelik makamýnýn gereðini yerine getirmemektedir. Allah insanlara adaletli olmayý, iyilik yapmayý, insanlara faydalý olmayý emrederken, bir yandan da çirkin iþleri, kötülüðü, azgýnlýðý ve zulmü yasaklýyor, hatta haram kýlýyor. Ne yazýk ki insan bu güzel emri ve yasaklarý unutuyor, kendine ve tüm varlýklara zarar verecek davranýþlarda bulunuyor, hayatýný bu minvalde sürdürüyor, kendine zulmedenlerden oluyor. Acaba Neden, güzel dururken kötüyü seçmek? Resulullah hadislerinin birinde þöyle der “Ýnsanoðlunun bir vadi dolusu malý olsa ikincisini ister. Onun gözünü ancak bir karýþ toprak doyurur.” (Müslim) Ýnsanda bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler vardýr. Bu arzu ve isteklerine hemen ulaþmak ister. Beklemeyi bilmez ve ulaþmanýn en kýsa, kestirme yollarýný arar. Bu yolun helal ve adil olmasý onu hiçte düþündürmez. Onun için önemli olan bu nefsanî isteðine bir an önce ulaþmaktýr. Ýþte bu noktadan sonra insanda zalimane davranýþlar görmek gayet mümkündür. Burada adalet deðil zulüm vardýr, iyilik deðil kötülük vardýr, hak deðil haksýzlýk vardýr, güven deðil güvensizlik vardýr. Ýnsan arzu ve isteklerine Allah'ýn çizmiþ olduðu hudutlar dairesinde ulaþma yolunu aradýðý müddetçe adil davranýþlar sergileyecek, zulümden uzak duracaktýr. Takdir etmek varken, yermek acaba neden? Allah Resulü hadislerinde der “ Birbirinize haset etmeyiniz. Alýþ-veriþte birbirinizi aldatmayýnýz. Birbirinize dargýn durmayýnýz ve birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlýðýný bozmayýnýz. Allah'ýn Kullarý kardeþ olunuz. Müslüman Müslüman'ýn kardeþidir; ona zulmetmez, onu yardýmsýz býrakmaz, ona hor bakmaz. Resulullah üç defa göðsüne iþaret eder, takva iþte buradadýr. Bir kimsenin þerir olmasý için Müslüman kardeþini hor görmesi kâfidir. Müslüman'ýn Müslüman'a kaný, malý, ýrzý haramdýr.”
Burada adalet deðil zulüm vardýr, iyilik deðil kötülük vardýr, hak deðil haksýzlýk vardýr, güven deðil güvensizlik vardýr. Ýnsan sahip olduklarýna razý olup, hamd ve þükrünü eda ederek bu duygusunun kendisini yýpratmasýný önleyecek, karþýsýndakine de zalimane davranmayýp sakinleþecek adil olmaya baþlayacaktýr. Baþkasýnýn sahip olduklarýna ise Maþallah diyecek ve bu güzelliklere sahip olmak için gereklerini yerine getirip tevekkül edecektir. Acaba neden sevmek varken, nefreti seçmek? Rahman olan Allah Kur'an da bizlere sesleniyor ve emrediyor; “ Bir topluluða olan nefretiniz sizi adaletsizliðe yöneltmesin. Adil olun, zira adalet Allah'ýn rýzasýna daha yakýndýr.”(Maide-8) Ýnsan nefret edebilen, kin duyabilen bir varlýktýr. Zevklerimiz engellendiðinde, zararýn ucu bize de dokunduðunda sinirleniyor, kýzýyor ve nefret duygularýmýz kabarýyor ve kin duyuyoruz. Nefret ve kin duygularý kabardýðýnda akýl devreden çýkýyor düþmanca hareket ederek yýkýcý davranýþlar sergiliyor ve zalimce davranýyoruz. Böylelikle zulüm denen cürüm oluþmaktadýr. Zulüm; sevginin, þefkatin ve adaletin zýddýdýr. Allah sevgisi ile beslenmeyen bir kalp sevginin, þefkatin ve merhametin tadýna hakiki anlamda varamaz. Böyle bir kalp neye nefret duyacaðýný ve ne kadar nefret edeceðini bilemez. Adil bir akýl ile beslenmeyen bu kalp, günlerdir aç býrakýlmýþ bir hayvan gibi nefret ve kin duygularýyla hareket ederek zulmedecek belki de kan dökecektir. Burada adalet deðil zulüm vardýr, iyilik deðil kötülük vardýr, hak deðil haksýzlýk vardýr, güven deðil güvensizlik vardýr. Ýslamýn özü sevgidir, þefkattir, merhamettir. Ýnsan kendi özüne, yani Ýslam'a yüzünü çevirdiðinde adaletin kaynaðý olan sevgiyi, þefkati ve merhameti öðrenecektir. Sevgide nefrette Allah içindir. Bu düstur ile yaþamýný þekillendirdiðinde Adalet-li Ýnsan ortaya çýkacak ve hayat dahi huzur bulacak,
insanlýk mutluluk nedir bilecek. Acaba neden Allah'ý kabul etmek varken þeytaný seçmek Yaratan Allah insanlara Kur'an da öðütler verir. Öðütlerin birinde þöyle der. “ Yer yüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsýn, boyca da daðlara asla eriþemezsin.”(Ýsra–37) Ýnsan kibirlenebilecek, kendisini baþkasýndan üstün görebilecek ve baþkalarýný da aþaðýlayacak, küçük görebilecek bir varlýktýr. Bu duygularý aðýr basan bir insan, kendisinden bazý özellikleri açýsýndan iyi olan birilerini gördüðünde dayanamayacak, þeytani bir düþünce ve tavýr ile kendini üstün gösterebilmek için karþýsýndakini aþaðýlayacak, küçümseyecek, hakaret edici davranýþlarda bulunacaktýr. Kibirli insanýn mantýðýnda “Kim güçlü ise o haklýdýr.” Felsefesi hâkim olduðundan insana ait olan hak ve hukuklarý ihlal edecek, adil olmayan, zalimane davranýþlarda bulunacaktýr.
A
dalet, her þeyin yerli yerinde olmasý, yaratýlan her þeyin kendi yetenek ve duruþlarý bakýmýndan eþit muamele görmesi, hukuk önünde eþitlik olarak ifade edebiliriz. Bu çerçevede son ve en mükemmel din olan Ýslam dini'nin öngördüðü adalet, ilahi adalet ya da tam ve gerçek adalettir. Tam adalet yani adaleti mahza, ideal olarak hedeflenen adalettir.
Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çýkarmayan bir kiþiyi öldürürse sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibi olur. (1)
Burada adalet deðil zulüm vardýr, iyilik deðil kötülük vardýr, hak deðil haksýzlýk vardýr, güven deðil güvensizlik vardýr. Hâlbuki insan Allah' ý tanýdýkça Allah'ýn kibriyasý karþýsýnda aciz, zayýf ve fakir bir varlýk olduðunu gördükçe kendi mahiyetinin farkýna varacaktýr. Kendi mahiyetinin farkýna vardýkça da acizliðini görecek: acýkan, uyuyan, yorulan, hastalanan, yaþlanan ve ölen bir varlýk olduðunu görecektir. Kendine malik olmayan bir varlýðýn kibirlenmesi, baþkasýný küçük görmesi, aþaðýlamasý, hakaret ve zulmedici davranýþlarda bulunmasýnýn ne kadar akýldan ve vicdandan uzak olduðunu anlayacaktýr.
ADALETÝ MAHZA VE ADALETÝ ÝZAFÝYE Selami YÜKSEL syuksel@ortakzemin.com
Evet, insan olarak bizler baþta kendimize sonra ana-babamýza, kardeþlerimize, komþularýmýza, eþimize, çocuklarýmýza, akrabalarýmýza, mesai arkadaþlarýmýza, patronumuza, iþçimize, yönetici halkýna, hayvanlara, bitkilere ve alakadar olduðumuz birçok þeye hak olarak sorumluluklarýmýzý bilip adalet üzere olmalýyýz. Çünkü Allah Kur'an da “Adil olunuz, takvaya en yakýn olan budur.” ( maide–18) diye buyurmaktadýr. Yukarýda belirtmeye çalýþtýðýmýz adil olmayý engelleyen bu duygu ve düþünceleri Kuran'ýn mektebinde eðitmeli, Allah'ýn kulu olduðumuzu unutmamalý, Mahkeme-i Kübrayý hatýrlayarak bu kýsacýk dünya hayatýmýzý adil davranýþlarla süsleyerek sonlandýrmalýyýz.
Ýnsanýn evrensel ve vazgeçilmez temel haklarýnýn korunmasý ve toplumsal hayatta uygulanabilir olmasý gerekmektedir. Yoksa yazýlý veya kanun niteliðinde var olup uygulanmamasý, adaletin olduðu anlamýna gelmez. Bir sistemin adil olmasý ancak sistemin uygulandýðý toplumun deðerleri ile paralel ve barýþýk olmasýna baðlýdýr. Ayný zamanda insanýn fýtrat kanununa uygun bir adalet sistemi oluþturulmalý ki, tam adalet yani adaleti mahza gerçekleþebilsin. Adaleti mahzanýn uygulanabileceði bir ortamda adaleti izafiye yani yarý ve nisbi adalete göre hareket etmek birçok haksýzlýðý ve zulmü beraberinde getirir. Bundan dolayý “adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür.” (2) Adaleti mahza ve adaleti izafiyenin en açýklayýcý örneði; “Cemel Vak'asý denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Âiþe-i Sýddîka (R.A) arasýnda olan muharebedir. Þöyle ki: Hazret-i Ali, adalet-i mahzayý esas… edip içtihad etmiþ. Muarýzlarý ise, Þeyheyn(Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer) zamanýndaki safvet-i Ýslâmiye (Ýslami safiyet, duruluk) adalet-i mahzaya müsait idi; fakat mürur-u zamanla Ýslâmiyetleri zaif muhtelif akvam (kavimler) hayat-ý içtimaiye-i Ýslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahza'nýn tatbikatý çok müþkil olduðundan "ehvenü'þ-þerri ihtiyar" denilen adalet-i nisbiye esasý üzerine içtihad ettiler. Münakaþa-i içtihadiye siyasete girdiði için muharebeyi intac etmiþtir. Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahý þudur ki: yukarýdaki ayetin mana-yý iþarîsiyle, bir masumun hakký, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ý Hakkýn nazar-ý merhametinde hak haktýr, küçüðüne büyüðüne bakýlmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rýzasý bulunmadan, hayatý ve hakký feda edilmez. Hamiyet namýna rýzasýyla olsa, o baþka meseledir.” (3) Kiþinin yaþamý, hak ve hürriyeti ayet ile güvence altýna alýnmýþtýr. Hiçbir gerekçe kiþinin rýzasý olmadan, kendisinin her hangi bir þey için feda edilmesini haklý çýkarmaz. Nasýl ki, tarihimizde daha bebek yaþtaki insanlarýn, devletin ve saltanatýn bekasý için feda edilmesi yukarýdaki ayet gereðince büyük bir zulümdür. Hatta bu “kardeþ katli” kanununu adaleti izafiye kavramý ile de açýklanmasý mümkün deðildir. Çünkü sunulan gerekçe tamamen vehimden ibarettir. Kardeþ çocuklara potansiyel suçlu gibi bakýlmasý büyük bir hatadýr. Kendi ilmini kader ilmi yerine koyma gibi, insaný þirke kadar götürebilecek zalimce bir davranýþtýr. Ne yazýk ki, milli kaygýlar, þahsi veya toplumsal bir takým sözde menfaatlerimiz bizi böyle zulümler iþlemeye sevk edebilmektedir.
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 26
Ýnsan kýskanç özelliði olan bir varlýktýr. Kendi hemcinsinde olanlarý kýskanan tek varlýk insandýr. Baþkasýnýn sahip olduklarý neden bende yok, bende de olmalý düþüncesinden hareketle baþkasýnda olup ta kendisinde olmayana ulaþabilmek için birçok yollarý denemeye baþlar. Hatta ölümle sonuçlanacak davranýþlar bile sergilemesi mümkündür. Akli deðil hissi davranýþlar hâkimdir. Onun sahip olduklarýnýn elinden çýkmasý için çalýþýr.
27
Günümüz toplumsal yapýlarda, özellikle de sivil toplum kuruluþlarýnda adaleti mahza yerine, çoðunlukla adaleti izafiyenin tercih edildiðini gözlemlemekteyiz. Çünkü tam ve gerçek adalet, tarihin her döneminde az uygulanmýþ fakat her zaman az veya çok savunucularý olmuþtur. Ve adaleti mahzayý esas alanlar insanlýðýn dengede kalmasýný saðlamýþtýr. Kendileri yönetimin baþýnda olmasalar da, insanlýða önemli katký saðlamýþlardýr. Baþta adaletin temsilcileri peygamberler ve onlarýn takipçileri, hep adaleti mahza misyonunu yürütmüþlerdir. Günümüzde de bu misyonu yürüten sivil toplum yapýlarý vardýr. Sayýca az da olsalar baþta Türkiye olmak üzere Ýslam âlemindeki sivil toplum yapýlarýnýn dengede kalmalarýný veya onlarýn uyarýlmasý görevlerini hep yerine getirmiþlerdir. Bu insanlar veya sivil toplum örgütleri için sayýsal çokluðun bir önemi yoktur. Önemli olan niteliksel deðerlerdir. Ýnsaný insan yapan da, adaleti gerçek kýlan da nitelikli olmaktýr.
Baþta adaletin temsilcileri peygamberler ve onlarýn takipçileri, hep Tam adaletin uygulanmasý her zaman adaleti mahza misyonunu mümkün olmayabilir, özellikle asrýmýzda bunun çok zor olduðu sosyolojik bir olaydýr. yürütmüþlerdir. Günümüzde de Ýslamiyet'in safiyetini kaybettiði ve adaletin bu misyonu yürüten sivil toplum manasýný yitirdiði böyle bir dönemde tam adaletin uygulanmasý son derece zor yapýlarý vardýr. Sayýca az da olsalar olmaktadýr. Böyle bir durumda ise çýkýþ baþta Türkiye olmak üzere Ýslam formülü olarak adaleti izafiye devreye girmektedir. Fakat nisbi adalet bir ruhsattýr. âlemindeki sivil toplum yapýlarýnýn Ýdeal olan tam ve gerçek adaletin benimsenip uygulanmasýdýr. Adaleti dengede kalmalarýný veya onlarýn mahza yok diye anarþist olmamýz da uyarýlmasý görevlerini hep yerine gerekmiyor. Bazen mevcut durumlarý yani adalet sistemini beðenmemek bizi hiçbir þeyi getirmiþlerdir. Bu insanlar veya sivil beðenmemek durumuna getirmemeli. Bazý durumlar olur ki, “eski hal muhal ya yeni hal, ya toplum örgütleri için sayýsal izmihlal” demek gerekiyor olabilir. Bazen hiçbir çokluðun bir önemi yoktur. Önemli þeyi beðenmemek daha çok olumsuz durumlar ortaya çýkarabilir. “Ehven-i þer ise, bir adalet-i olan niteliksel deðerlerdir. Ýnsaný izafiyedir. Heyhat! Âlemin her halinde hayr-ý mahz insan yapan da, adaleti gerçek olamaz." (6) kýlan da nitelikli olmaktýr. Kaynakça: 1- Maide süresi: 32 2- Nursi, B. Said. Mektubat sh.65. Zehra yay. 3-a.g.e. sh. 65 4- a.g.e. sh. 65 5- Nursi, B. Said. Emirdað lah–1. sh. 158. Zehra yay. 6- Ýçtimai Dersler. Sh. 139. Zehra yay.
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI 28
“Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz'ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkýný nazara almaz. Ehvenü'þ-þer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalýþýr. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür. (4) Özellikle adaleti izafiyenin siyasette kullanýlmasý büyük zulümlere kapý açmýþtýr. “Zalim siyasetin gaddarane bir düsturu olan; “cemaat için ferd feda edilir.” diye çok zalimane pek çok vukuatý ehvenüþ-þer diye bir nevi adaleti izafiye namýnda hâkimiyetine bir maslahat göstermiþler. Hatta bu asýrda, o gaddar düsturun hükmüyle, bir adamýn hatasýyla bir köyü mahveder. Beþ on adamýn, onlarýn siyasetine zarar vermek tevehhümüyle, binler adamý periþan eder.” (5) Bu zulüm örneklerini özellikle yakýn tarihimizde çokça müþahede etmekteyiz. Sisteme yapýlan bütün baþkaldýrýlarýn ve isyanlarýn insanlarýn temel hak ve hürriyetlerine bakýlmaksýzýn zalimce bastýrýlmasý, tam bir adaletin uygulanmadýðý adil devlet anlayýþýnýn sözde kaldýðýnýn ispatýdýr.
29
MÜSLÜMANLARIN GERÝLEMESÝYLE KAYBOLAN ADALET ÝBRAHÝM SERÝN mollaibrahimserin@hotmail.com
Ýslam dini yeryüzünde adaletin tahakkukunu, akraba olanla olmayanlar, dost ve düþmanlar arasýnda adil davranmayý emretmiþ, gaye edinmiþtir. Ayette de “ þüphesiz ki Allah size emanetleri ehil (ve erbab) ýna vermenizi, insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” (1) ve “Ey iman edenler, Allah için hakký ayakta tutan, adaletle þahitlik eden (kimse)ler olun. Bir kavme olan kininiz, sizi adalet yapmamanýza sevk etmesin. Adaletli olun ki O takvaya çok yakýn olandýr.”(2) buyurulmuþtur. Ýslam hukuku maksat ve gayelerini tahakkuk ettirmede, prensiplerinin tatbikini saðlamada, haklarýn tevziinde güçlük ve imkânsýzlýk göstermez. Bu konuda Ýmam Ýbni Kayyým þöyle diyor: 'Ne tarzda olursa olsun eðer adaletin belirtileri bir yerde kendini gösterirse iþte orada Allah' ýn kararlaþtýrdýðý hükümleri, hukuku ve dini vardýr.(3) Ne yazýk ki bugün yeryüzünde adaletin belirtileri yok. Çünkü Allah Teala' nýn hak dininin hükümleri devre dýþý býrakýlmýþtýr. Bunun nedeni 'Müslümanlarýn önce gerileyip sonra dünya liderliðinden uzaklaþtýrýlmalarý ve en sonunda da hayat ve aksiyon sahasýndan çekilmeleridir.(4) Þurasý gözden kaçýrýlmamasý gereken bir hakikattir ki Müslümanlarýn gerilemesi diðer kavimlerin gerilemesine benzemez. Esasen tarihte sýk sýk tekrarlanan diðer kavim ve milletlerin gerilemeleri, devlet ve hükümetlerin çöküþü, kral ve fatihlerin maðlup olmalarý, medeniyetlerin gölgelerinin kýsalmasý ve yükselen siyasi hayatýn düþmesi gibi olaylar alelade bir hadise deðildir. Her milletin tarihi bu benzeri hadiselerle doludur. Ýnsanlýk tarihinde bunun birçok misalleri vardýr. Fakat tarihteki her hadisenin bir benzerinin bulunmasýna raðmen Müslümanlarýn hayat sahnesinden çekilmeleri tarihte eþi görülmemiþ dikkat çekici bir hadisedir. Bu hadise ülke ve devletlerini kaybeden kabile ve aileler þöyle dursun, sadece Araplara veya Ýslam ý kabul eden kavim ve milletlere has deðildir. Bilakis tarihin daha geniþ ve daha kötüsüne þahit olmadýðý, tesir sahasý geniþ beþeri bir felakettir. Eðer dünya bu musibetin üzerindeki taassup perdesini sýyýrýp tahrip gücünü hesaplayarak hakikatini anlamýþ olsaydý, bugün (Müslümanlarýn gerilediði gün)ü gözyaþý, ýzdýrap, yas ve matem günü olarak ilan eder, milletler birbirlerini taziyede bulunur ve dünya matem havasýna bürünürdü.(5) Çünkü Müslümanlarýn gerilemesi ile adalet kayboldu. Peygamberlerin risaletini yüklenen ve beþeriyet için insan vücudunun hayat damarý mesabesinde olan Müslümanlarýn gerilemesi (6) insanlýk âleminin baþýna benzeri görülmemiþ bir felaket oldu.
Þu bir hakikattir ki Müslümanlarýn gerilemesi yer yüzünde iþlenen birçok katliamlara, cinayetlere, cürümlere neden oldu. Çünkü yeryüzüne Ýslam ve Müslümanlardan baþka hiç bir sistem ve hiç bir ideoloji adaleti getiremedi ve bundan sonrada getiremez. Getirmeye çalýþanlar olmuþ olsada taraflý davranmaktan kendilerini alýkoyamamýþlardýr. Dolayýsýyla birileri adaleti sýrf kendi kavmi veya ýrký için düþünürken diðer millet ve kavimlere zulmetmekten geri durmamýþlardýr. Eðer Ýslam âlemi yuvarlandýðý uçurumdan doðrulup, daldýðý uykudan uyanarak hayatýn dizginlerini eline alacak olursa durum(8) tamamen deðiþecektir ve kaybolan adalet geri gelecektir. Ýþte o zaman Müslümanlar hem kendilerini hem de diðer milletleri zulümden kurtarmýþ olacaklardýr. Çünkü Ýslam nizamý zulmetmeyi haram kýldýðý gibi zulme uðramayý da haram kýlmýþtýr. Allah Resulü (s.a.v.) Rabbinden rivayet ettiði uzun bir kudsi hadiste þöyle buyurur: Ey Kullarým! Ben zulmü kendi nefsime haram kýldým. Sizin aranýzda da haram kýldým. Birbirinize zulmetmeyiniz.(9) Ve baþka bir hadiste de Allah Resulü (s.a.v.) müflis kimdir biliyor musunuz? Diye sormuþ. Sahabe, bize göre müflis (iflas eden) parasý ve malý olmayan (yani parasýný ve malýný kaybeden) dýr diye cevap verince Allah Resulü (s.a.v.) þöyle buyurdu benim ümmetimin müflisi kýyamet günü namazýný kýlmýþ, orucunu tutmuþ, zekatýný vermiþ olduðu halde þuna sövmüþ, buna iftira atmýþ, þunun malýný yemiþ, ötekinin kanýný dökmüþ ve berikini de dövmüþ olduðu halde gelecektir. Ýþlediði hayýr hasenatýndan (hak sahiplerinden) þuna verilecek, buna verilecektir. Yaptýðý hasenatlar üzerindeki haklar bitmeden biterse bu sefer hak sahiplerinin hatalarý (günahlarý)
Eðer Ýslam âlemi yuvarlandýðý uçurumdan doðrulup, daldýðý uykudan uyanarak hayatýn dizginlerini eline alacak olursa durum tamamen deðiþecektir ve kaybolan adalet geri gelecektir. Ýþte o zaman Müslümanlar hem kendilerini hem de diðer milletleri zulümden kurtarmýþ olacaklardýr.
KÝÞÝLÝK OLUÞUMU VE DÝN - 1 Akif AKTO
*
akifakto@hotmail.com
31
onun sýrtýna yüklenecek ve sonrada cehenneme atýlacaktýr.(10) Mezkûr hadisi þerifler Ýslam nizamýnda zulme rýza gösterilmediðini açýk ve net bir þekilde beyan ediyorlar ve zulmedeni namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerini yerine getirdiði halde zulmettiði için müflis olduðunu bize haber veriyorlar. Þimdi soruyorum. Böyle bir nizamý kendine bir hayat sistemi olarak benimseyenlerin bir yaþama nizamý olarak özümseyenlerin ve inandýðý bu kâmil nizama göre hayatýný þekillendirenlerin adaletsiz davranmalarý mümkün müdür? Zira yeryüzünü adaletle dolduracak olan yegâne nizam Ýslam nizamýdýr. Baþka sistemlerde adaleti aramak havanda su dövmekten baþka bir þey deðildir. Bu böyle biline.
Kavramsal Analiz Bu çalýþmamýn temelinde “Kiþilik Oluþumu” kavramý anahtar kavram olarak yer almaktadýr. Bu kavramý destekleyici rolü olan diðer kavramlar ise karakter, mizaç, benlik ve fýtrat gibi kavramlar olup, çalýþmanýn açýlýmýný destekler bir konumu söz konusudur. Araþtýrmanýn bu bölümünde kiþilik ve onunla ilgili kavramlar ele alýnarak tutarlý bir anlayýþa ulaþabilme yollarý aranacaktýr. Böylece bu bölümde sunacaðýmýz bilgilerle çalýþmanýn ileriki bölümlerine bir tür zemin hazýrlanmasý umulmaktadýr.
KiÞiLiK 1.1.1. Etimolojisi (kelimenin kökeni) Kaynaklar: 1- Nisa 58 2- Maide 8 3- Ýslam Hukukuna giriþ Abdulkerim Zeydan Kayýhan yayýnlarý sh.100,101 4- Müslümanlarýn gerilemesiyle dünya neler kaybetti? Ebul Hasan Ali en-nedvi kitabevi yay. sh.35 5- a.g.e. sh.35 6- a.g.e.36 7- M.Ahmed er Raþid Davetin Baþlangýç Noktasý Madve yay. sh.65 8- en-nedvi a.g.e. sh.37 9- Sahihi Müslim Babuttahrimuz-zulm Hadis no 2577 10- Sahihi Müslim Babuttahrim-zulm Hadis no 2581
BÝR DÝZÝ YAZI
KAPAK DOSYASI 30
Üstad Hasan el Hudaybi bu noktayý þu sözleri ile ne güzel ifade ediyor: Ýnsanlarýn çoðu bunu kabul etmeseler de, çaðýn olaylarý Allah' ýn kitabýna ve Resulü' nün sünnetine boyun eðmek zorundadýr. Çünkü Ýslam, Allah' ýn insanlar için koyduðu bir kanundur. Týpký güneþ, ay, hayvanlar, bitkiler yer ve gökteki tüm varlýklar için koyduðu tabiat kanunlarý gibi. Þöyle diyor üstad: Nasýl güneþ için bir istikrar ve çekim kuvveti, dünya için bir yörünge ve eksen koyulmuþ ise, insanlýk içinde bu din koyulmuþtur. Bunu kaybederse dengesi bozulur.(7)
Tarihi açýdan personalizm Descartes'a ve onun ünlü “Düþünüyorum, öyle ise varým” sözünden esinlenmiþtir. Hatta personalizmin kökleri insaný her þeyin ölçüsü kabul eden Protagoras'a ve insaný düþüncesinin merkezi yapan St. Augustin'e kadar uzatýlabilir. (1) “Almanya'da Max Scheler, etik bir personalizmi geliþtirdi, kiþinin deðerini yüksek deðer öðretisi ile ilgili bir derece yaptý ve individualizmi gerçeðin tam bir zýddý olarak ortaya koydu. Fransa'da personalizm kelimesi ilk defa, Renouvier
tarafýndan 1903 tarihinde yazýlmýþ olan Personnalisme adlý kitabýnda kullanýldý. Aradan belirli bir zaman geçtikten sonra 1923'te iki cilt olarak çýkan Larusse, personalizmi: “her þeyi yalnýz kendisine mal eden birinin tutumu ve sefahatý” þeklinde tarif etmektedir. 1932 yýllarýna doðru ise E. Mouiner ve Esprit ekibi personalizme tamamýyla apayrý bir anlam vererek tekrar kullanmaya baþladýlar.”(2) Kiþilik kavramýnýn yabancý dillerdeki ortak kökeni ise persona sözcüðüne dayanmaktadýr. Persona sözcüðünün asýl anlamý, Latin dilinde, tiyatro oyuncularýnýn kullandýðý “maske”dir. Oyun sýrasýnda yüz maskesinin altýnda konuþma yapýlýyor ya da þarkýlar söyleniyordu. Bu “person” sözcüðünden asýl anlamý “içinden týnlama” olan “per-sonare” sözcüðünün türetildiði söylenir. Personare sözcüðü ile anlamý “bir baþýna birlik” olan anlayýþý ifade ettiðinden bugünkü kiþilik kavramý hakkýnda bize az çok bazý ipuçlarý verir.(3)
1.1.2. Psikolojide Kiþilik Psikolojide kiþilik, kapsamý en geniþ olan kavramlardan biridir. Kiþilik, bir insanýn bütün ilgilerinin, tutumlarýnýn yeteneklerinin, konuþma tarzýnýn, dýþ görünüþünün ve çevreye uyum
Kiþiliðin niteliði hakkýnda ortak bir kavram yoktur. Çünkü bu kavram günlük dilde çok anlamlý olarak kullanýlmaktadýr. Mesela, kiþilik kavramý çoðu kez, karakter, huy, mizaç ve benlik gibi kavramlarla eþ anlamlý olarak istimal edilir. Psikolojide kiþilik; bireyin kendine has sýklýkla yaptýðý tipik davranýþlarýný temsil ettiði gibi onu baþkalarýndan ayýran özelliklerini de belirtir. Kiþilik kavramý soyut kavramlardan olup, çok boyutludur. Burada bu kavramýn çok yönlülüðü ile ilgili psikolojik kuramlarýn öncülerinden olan düþünürlerin tanýmlamalarýna ve farklý kullanýmlarýna deðinmeye çalýþacaðým. Bu düþünürlerin ilklerinden sayýlabilecek olan Freud kiþilik ile ilgili þunlarý dile getirir: “Kiþilik geliþimi, doðada nedeni olmayan hiçbir sonuç deðildir. Ýnsanýn kiþiliðindeki süreçlerin de kendiliðinden oluþmayýp, deðiþik nedenler, deðiþik duygu, tutum ve davranýþlarýn kiþilik yapýlarýna yol açtýðýný belirler ve bunun nedenini ise ilk bebeklik, çocukluk, gençlik çaðlarýna dayandýðýný”(4) ileri sürer. Adler de çocukluk dönemlerindeki etkileþimler sonucu kiþinin kendine özgü bir davranýþ örtüsünü geliþtirdiði görüþünü savunur ve bireyin yaþam biçimini, yaklaþýk olarak beþ yaþlarýna geldiðinde þekillendiðini ve sonraki çaðlarda belirgin bir deðiþiklik göstermediðini söyleyerek meslektaþý Freud ile benzer bir görüþü ifade eder. Bununla birlikte Adler çeþitli özellikleri ve deðerleriyle her insanýn tek ve kendine özgü olduðuna inanýr. Ýnsanlarýn davranýþlarýndaki farklýlýðý, onlarýn yaþam tarzlarýna baðlar.(5) Adler'in bu ifadelerine yakýn bir görüþe sahip olan Henry Murray, kiþiliði bireysel süreçleri yürütmek, kendini ifade etmek, çatýþmalarý çözmek ve gereksinimleri sürtüþmesiz giderebilmek için örgütler kurmakta görür.(6) Kiþiliði bireysel ve kendine özgü bir sistemde görüp, oluþum safhasýný yalnýz küçük ve belirli yaþlar arasýna hapseden bu üç düþünürün görüþüne muhalif ve farklý görüþler ortaya koyan psikoloji kuramcýlarý da vardýr. Farklý izahlarýyla ön plana çýkan diðer düþünürlerden biri de kiþiliði ve oluþumunu kültürel kökende gören E. Fromm'dur.
E. Fromm, herhangi bir tarihsel çaðda insan davranýþlarýnýn içinde bulunduðu kültürün etkisi altýnda bulunduðunu söyler. Ona göre: “Ýnsan doðasý, tutkularý ve kaygýlarý kültürel kökenlidir. Birey kýsaca, insanoðlunun çaðlar boyunca bütün çabalarýný temsil eden tarihin bir ürünüdür.”(7) Bu görüþün diðer bir savunucusu olan Jung'a göre ise “kiþilik, birbiriyle etkileþimde bulunan çok sayýda sistemden oluþur. Bu sistemlerden her birinin tek baþýna önemli bir fonksiyonunun olmasýnýn yaný sýra, birlikte birbirleriyle etkileþim halinde iken söz konusu olan bir kiþilik yapýsý vardýr.”(8) Kiþiliði kültürel kökende gören teorilere önemli bir katkýsý olan Sullivan'da kiþiliðin; ancak iliþkiler incelenerek anlaþýlabildiðini ve insanlar arasý iliþkilerin ürünü olduðunu savunur. Böylece Fromm ve Jung'un görüþlerini teyit edebilecek paralelde görüþ beyan eder.(9) Bununla birlikte davranýþçýlar(boheviyoristler) da kiþiliði, uzun bir süre içinde kazanýlan meslekî, ailevî, dinî, siyasî ve ekonomik alýþkanlýk birikiminin ürünü olarak görmektedirler. Camile Wortman “Psychology ” isimli eserinde; “kiþilik bireyin doðumundan ölümüne kadar devam eden dinamik bir süreçtir,”(10) diyerek yukarýda ifade edilen görüþü teyit etmektedir. Dolayýsýyla yaþayan her insanýn bir kiþiliði vardýr sonucuna ulaþýlabilir. Bu konuda Allport farklý bir yaklaþým sergileyerek kiþiliði kendi içinde kapalý ve kendine özgü bir sistem olarak deðerlendirir. Her bireyin kendine özgü bir kiþilik sistemi geliþtirdiðini ileri sürer. (11) Kiþilik kavramýnýn çaðdaþ disiplinlerde de pek çok karþýlýðý vardýr. Bunlar, kiþiliði, sosyal becerilerin toplamý ve bireyin kendisinde olan özellikleri ile çevresi arasýnda geliþtirdiði iliþkilerin oluþturduðu davranýþ eðilimi olarak tanýmlamak istemiþlerdir. Bu anlamýyla insanýn kiþiliði, çeþitli anatomik, fizyolojik ve patolojik görünümlerinin bir bütünüdür. Bunlar birbirine sýký sýkýya baðlýdýrlar.(12) Bu kon u ya farkl ý bi r katký s aðl ayan düþünürlerden biri olan Norman L. Munn'a göre kiþilik “ bir fertte yapýlarýn, davranýþ tarzlarýnýn, alakalarýn, ruhi davranýþlarýn, yeteneklerin, kabiliyet ve istidatlarýn en karakteristik bir bütünlemesidir (integration)”(13) Yukarýda kiþilik kavramý ile ilgili ifade edilen görüþler çaðdaþ disiplinlerin kiþilik ile ilgili tanýmlamalarýyla paralel bir özelliðe sahiptir. Burada üzerinde birleþilen nokta; kiþiliðin oluþum safhalarýnýn olduðunu belirtmek ve kiþiliðin bir yönü kendisinden
gelen özelliklere baðlanýr iken diðer bir yönü ise toplum ve cemiyetle iliþkiselliði ortaya konmaktadýr. Ribot “kiþiliðin yapýsýnda fikir ancak tali bir amildir,” diyerek birinci planý arzular, teessüri temayüller, ihtiraslar ve hisleri alýr. Bergson da paralel bir görüþle þuurun derin kýsmýndaki olaylar ancak bizim kiþiliðimizi meydana getirdiðini buradaki þuur hallerinin bizim bütün geçmiþimizi ifade edebileceðini söyler.(14)
doldurursak o kadar güçlü bir kiþiliðe sahip oluruz.(17) Ýnsan öz varlýðýný benimsediði ölçüde etrafýný benimseyebilir, ama bireyin kendince baþarý saydýðý þey yine kendine kalmýþtýr.(18) Her insan ayrý bir varlýk, ayrý bir dünyadýr. Her birey belli bir koþulda bir diðerinden deðiþik biçimde davranýþta bulunmaktadýr. Bundan þunu anlýyoruz ki yaþantý testi ve bunun sonuçlarý yaþayan kimseye hastýr; baþka hiçbir kimse bunlarý ayný þekilde algýlayamaz; deðerlendiremez.
Kiþilik insanýn varoluþunun (existans) ancak belli Ýnsanlarýn izledikleri davranýþ kalýplarýný bütün olarak izleyebilmek için kiþiliðin tanýmýndan öte bir basamaðýyla meydana gelebilir, kiþi kavramý gitmek, yapýsýna, özelliðine ve geliþim seyrine inmek ancak bu basamak üstüne kurulabilir, kiþi olmak gerektiðini düþünüyoruz. Kiþilik, özelliði itibariyle belli bir insan tipini gerektirir. Kiþi olabilmek için insanda belli birtakým özellikler, nitelikler zaman içinde tutarlýdýr ve sýklýkla bir organizma bulunmasý gerekir. Kiþinin varoluþu, varlýk ya da kiþinin anlýk veya kýsa süreli niteliði düzeni içinde zorunlu olarak olan, durum (State) ile karþýlaþtýrýlýr. Kiþilik deðerinden önce gelir. Kiþinin Kiþilik özelliði, kalýcý, alýþýlmýþ, sahip olduðu deðerinin, varoluþundan önce yineleyen davranýþlarýn verilmiþ olmasý özü gereði toplamýdýr.(15) Bu özellikleri özelliklerini kendi yapýsýnýn o l a n a k s ý z d ý r. Ç ü n k ü itibariyle kiþilik, düþünen, temelleri üzerine bina eder. varoluþtan yoksun bir geçmiþte ve gelecekte olan, Bu yapýnýn temelleri farklý deðeri-olma olamaz. Her etki eden yönlendiren ve kaynaklara dayandýrýlýr. ödevin temelinde bir doðasýný vuran bir özelliktir. Kanaatimizce kiþiliðimizin asýl deðerin verilmiþ olmasý Amaç, istek ve irade kaynaðý insanýn manevi içyapýsýdýr. gerekir.(19) kiþilikle var olur, anlam kazanýr. Kiþiliðin olmadýðý Burada düþünceler, arzular, hayaller, yerde kölelik revaçtadýr. ihtiraslar, hayal kýrýklýklarý veya buna 1.1.3.Ýslam Ýnsanileþme týkanmýþtýr. Literatüründe Kiþilik benzer olaylar mevcuttur. Bu Ýnsan dýþýnda eðildikçe, sýrrý personamýzý ne kadar güçlü fikir, ve olmayý dýþta aradýkça Kiþilik kavramýnýn son düþünce, fazilet, inanç, karakter benliðine kavuþamaz. O olarak anlam kazandýðý, gibi hayati ve kültürel deðerlerle artýk kendine dönmeli, deðer bulduðu ve farklý bir d e r i n l i k l e r i n e i n m e l i d i r. doldurursak o kadar güçlü bir perspektifte deðerlendirildiði Kendisiyle yüz yüze gelmelidir. kiþiliðe sahip oluruz. Ýslam literatüründeki yeri, Kendi hakikatinden konumu, özelliði ve ne tür korkmamalýdýr.(16) anlamlar yüklendiði kýsmýna da deðinerek bir sonuca varmak istiyoruz. Ýnsan bir kiþiliði ne kadar dikkatle Kiþilik kavramý, Ýslam literatüründeki þahýs incelerse, ne kadar dakik bir karakterizasyona kavramýyla ayný anlamý taþýr. Þahýs kavramý köken varýrsa, karþýsýndaki bireyin düþünüþünde, olarak Arapça'dýr. Bu anlamýyla; duygularýnda, konuþmasýnda ve hareketlerinde, bir “Þahýs” kelimesi Arapça da “þahasa” fiilinden özgürlük bulunduðunu ve bunun kendini tekrar türemiþtir. tekrar ortaya koyduðunu, bizim yalnýzca tek tek a) Yükselmek, görünmek, ortaya çýkmak nüanslar ve varyasyonlarla yüz yüze geldiðimizi o b) Zuhur etmek, birine sabit þekilde bakmak kadar daha net þekilde görecektir. c) Nihayet, temsil etmek, ortaya çýkmak, Kiþilik sahip olduðu özelliklerini kendi yapýsýnýn açýklamak manalarýna gelir.(20) temelleri üzerine bina eder. Bu yapýnýn temelleri farklý kaynaklara dayandýrýlýr. Kanaatimizce kiþiliðimizin asýl kaynaðý insanýn manevi içyapýsýdýr. Burada düþünceler, arzular, hayaller, ihtiraslar, hayal kýrýklýklarý veya buna benzer olaylar mevcuttur. Bu personamýzý ne kadar güçlü fikir, düþünce, fazilet, inanç, karakter gibi hayati ve kültürel deðerlerle
Hem Kur'an da hem de Hadis'te þahýs kavramý, tek ve baþkalaþmýþ; hukukun bir objesi, ayný zamanda manevi bir varlýk, bilhassa kendi öz hayatýna sahip, baðýmsýz bir suje halinde, bir realite olarak ortaya çýkmýþtýr.(21) Ýslâmiyet'te mümkün olan tek ayýrým inananla
BÝR DÝZÝ YAZI
BÝR DÝZÝ YAZI 32
biçiminin özelliklerini içeren bir kavramdýr. Bununla birlikte, kiþilik kendine özgü ve ahenkli bir bütündür. Öyle ki, bir insana iliþkin her nitelik, o insaný anlamada bize ipuçlarý verebilir. Onun belleði, dýþ görünüþü direnme süreci, sesi ve konuþma tarzý, tepki hýzý, insanlara, doðaya ya da makinelere karþý ilgi duymasý sporculuðu v.b. özelliklerinin tümü o insanýn kiþiliðini betimlemede önemlidir.
33
Yine Kur'an-Kerim'de, “Biz insaný yarattýk. Nefsinin ona vesveseler verdiðini biliriz. Biz ona yakýn olan þah damarýndan daha yakýnýz.”(25) Ayetlerde kiþiliðe yönelik yapýlan bu vurguya paralel olarak Hz. Peygamber: “Muhakkak ki Allah Âdemi yer yüzünün bütününden almýþ olduðu bir tutamdan (topraktan) yarattý. Âdemoðullarý yeryüzünün farklýlýðýna göre yaratýldýlar: Bir kýsmý kýrmýzý, bir kýsmý beyaz, bir kýsmý siyah ve bir kýsmý bunlarýn arasýnda, bir kýsmý sert, bir kýsmý yumuþak, bir kýsmý çirkin, bir kýsmý güzel olarak yaratýldýlar. ”(26) buyurmaktadýr. Ku r ' a n v e H a d i s b i z i m c i s m i m i z d e n bahsederken insan veya insanlýðýn babasý olan Hz. Âdem'in neslinden gelme anlamýnda “Âdemoðlu” tabirini kullanýyor. Burada herhangi bir kabile veya ýrka imtiyaz tanýmýyor. Allah insan olan bu þaheseri yarattýktan sonra onu baþýboþ býrakýp terk etmemiþtir. Kur'an ayetlerinin gösterdikleri gibi kiþi kökü eski anlamýnda mevcut olup, bizzat kiþi kavramý teriminin ifade ettiði manayý taþýmaktadýr. Bu þekilde, Ýslâmiyet ilk zamanlarýnda kiþi kavramý fikrini oluþturmuþtur. Bunu ifade etmek için Kur'an-ý Kerim; kiþilik kavramýný yüz, çehre anlamýna gelen vecih kelimesi ile de ifade etmektedir. Bu kelime ise Latince'deki persona kelimesinin göstergesiyle paralellik arz eder.(27) Lahbabi bunu aþaðýdaki þekilde açýklar: “Þahýs olarak insan, teþebbüs ve seçme kudretine sahiptir. Bir þeye, bir yere intibak edebilir, bir þeyi tercih edebilir, bir þeyi hisseder, kabul veya reddedebilir. Çünkü þahýs baðýmsýzdýr. Ýnsanlar baðýmsýzdýr, hareketlerinde baþkasýna tabii deðildirler. Bundan kasýt, bütün insanlarýn ölçülüp, biçildiði tek bir kalýp, bir model bulunmadýðýný belirtmekti. Her insanýn tükenmeyen teþebbüs ve bizatihi oluþ kaynaðý olan bir kabiliyeti ve tabii bir meyli vardýr.”(28)
Ýnsanýn varlýðý hürriyetlere yaklaþabilir. Fakat insanýn kendi hürriyetinin (liberation) inþasý için bunlarýn ele geçirilmesi, tekrar kazanýlmasý, insanýn kendini tevhid etmek ve aþmak üzere oluþta baðýmsýz bir bütün olarak kendini kavrama ve sentez yapma gücüne sahip olmaya alýþmak þeklinde olmalýdýr. Ýnsan bu þekilde þahsiyetini kazanýr.
ÇOCUÐA, ÝYÝ BÝR BENLÝK KAZANDIRILMALIDIR Prof.Dr. MEHMET ZEKÝ AYDIN* www.mehmetzekiaydin.com
TOPLUM VE AÝLE
BÝR DÝZÝ YAZI 34
inanmayan arasýnda yapýlmýþtýr. Bunlar da, herkes için bir olan dinî inancý ayný þekilde kabul edip etmemekle hür olduklarýndan, Müslüman olma ehliyeti yönünden eþittirler. Kur'an da bununla ilgili birçok ayetten birkaç tanesini þöyle sýralayabiliriz: “Sizi Allah azabýndan korkutmak için, sizin sakýnmanýz ve o sayede rahmete nail olabilmeniz için kendinizden bir adama Rabbiniz tarafýndan vahiy gelmesi sizin tuhafýnýza mý gidiyor?”(22) “Ve Muhammed de kendisinden öncekiler gibi sadece bir peygamberdir.”(23) “Muhakkak ki, biz insaný en güzel bir þekilde yaratmýþýzdýr”(24)
Not: Bir sonraki sayýda ise “karakter” ile ilgili bölüm yayýnlanacaktýr. 35
KAYNAKÇA 1-Bilal Dindar, Emmanuel Mouner'de Personalizm, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Yay., Ankara, 1988, 8. 2- a.g.e. 9. 3-Gülgün Yanbastý, Kiþilik Kuramlarý, Ege üniversitesi Yayýnevi, Ýzmir, 1990, 9. 4- a.g.e. 16. 5- a.g.e. 78. 6- a.g.e. 197. 7- a.g.e. 78. 8- a.g.e. 48. 9- a.g.e. 122. 10- Wortman, Camile, Psychology, New York, Alfred Knopt Ýnc. 1988, 364. 11- Yanbastý, a.g.e. 206–207. 12- Bahar Çalýn , “ Mizaç ve Karakter” , Psikiyatri, II, Ýstanbul, 2 (1978), 931. 13- Norman L. Munn, Psikoloji Ýnsan Ýntibakýnýn Esaslarý, II, (Çev:: Mâhid Tander), Ýstanbul, 1975, 393. 14-H. Mahmut Çamdibi, Þahsiyet Terbiyesi ve Gazâli, ÝFAV Yay., 2.Bsk., Ýstanbul, 1994, 30. 15- Peykan, G. Gökalp, “Kiþilik Bozukluðu Kavramýnýn Tarihsel Geliþimi: Bir Gözden Geçirme”, Türk Psikiyatri Dergisi, XVIII, 3 (1997), 216–217. 16- Necmettin Tozlu, “ Þahsiyet, Sorumluluk ve Görev Bilinci”, Felsefe Dünyasý, Özel Sayý, 23 (1997), 23. 17- Burhanettin Canatan, “Þahsiyet, Kiþilik-Personalite”, Çaðrý. Konya, XIII, 137 (1969), 1 ve 18. 18- Alfred Adler, Kiþilik Bozukluklarý ve Toplumsal Bütünleþme, (Çev: Belkýs Çýrakçý), Say Kitap Pazarlama Yayýný, Ýstanbul, 1983, 93. 19- Bedia Akarsu, Max Scheler Felsefesinde Kiþi Kavramý ve Ýnsan -Olma Sorunu, Ýnkýlap Yay., Ýstanbul, 1998, 93. 20- Lahbabi, a.g.e. 22. 21- a.g.e. 22. 22- A'raf, 7.62.68; Yunus, 10/2. 23- Al-i Ýmran, 3/142. 24- Tin, 95/4. 25-Kaf, 50/16 26-Ebu Davud, Sünnet/16. 27- a.g.e. 25. 28- a.g.e. 17.
* Sivas CÜ Ýlâhiyat Fakültesi öðretim üyesi
Çocuðun temel kiþilik yapýsýný belirleyen tek etken, onda belirecek benlik kavramý, yani kendi kendini nasýl gördüðüdür. Onun, okulda ve daha sonraki hayatýnda elde edeceði baþarý, kendi benliði ve kendi varlýk kavramýdýr. Kiþiliðin dýþtan deðil, içten görünüþü veya öznel yanýdýr. Benlik kavramýnýn anlaþýlmasý ve yapýsýný oluþturan unsurlarýn çözümlenmesi, diðer bir deyiþle, insanýn kendisini tanýyabilmesi için, aþaðýdaki sorularýn sorulmasý ve cevaplarýnýn verilmesi gerekir. Bu sorularýn birincisi, "Ben neyim?" sorusudur. Bu soruya her insan, bir bütün olarak kiþiliðinin ve onun bir bölümü olarak da benliðinin geliþmesine etki eden etkenlere göre, ya "Ben akýlsýzým, beceriksizim, aptalým, geçimsiz bir insaným, þansýzým." gibi olumsuz ya da "Ben akýllýyým, zekiyim, lider tipliyim, yetenekliyim, becerikliyim, sevimliyim." tarzýnda olumlu cevaplar verir. Burada önemli olan, bu soruya cevap verirken, kiþinin kendisini, olmak istediði gibi deðil, olduðu gibi, gerçekçi bir biçimde deðerlendirmesidir. Ýkinci soru, "Ne yapabilirim?" sorusudur. Bu soruyla insan kendi yeteneklerini tanýmaya çalýþýr. "Matematiðe yeteneðim var, iyi dil öðrenebilirim, bende sanatçý ruhu var, iyi konuþurum, insanlarla kolay iliþki kurarým." þeklindeki veya bunlarýn zýddý cevaplarla, insan kendi yeteneklerini ne denli gerçekçi deðerlendirmiþse, kendisini o kadar iyi tanýmýþ olur. Üçüncü soru, "Benim için neler deðerlidir?" sorusudur. "Ýnancým, amacým, makamým, çocuklarým, servetim, eþim vb. gibi cevaplarla insan, içinde bulunduðu toplumdan edindiði, olumlu ya da olumsuz
Çocuk, kendisi ile ilgili çevresindeki ilk izlenimleri hissetmeye baþlamasýyla benliði oluþmaya baþlar. Benlik, kiþinin kendisini algýlama biçimidir. Diðer bir deyiþle, benlik, bireyin kendi içine bakýþý ve çevresinin ona baktýðý þeklin birlikte algýlanmasýdýr. Çocuðun karakterinin oluþmasýndaki en önemli etken "benlik kavramý"dýr. Benlik kavramýnýn en önemli bölümü ise bebeklikte oluþur. Benlik kavramý, çocuðun kendisiyle ilgili olarak kafasýnda çizdiði görüntüdür. Bu görüntü, çocuðun kendine güvenip güvenmeyeceðini, içe ya da dýþa dönük olacaðýný, atak ya da çekingen olacaðýný belirler. Çocuðun benlik kavramý, onunla dünyayý seyrettiði bir gözlük gibidir. Çocuklar, benlik kavramýna sahip olarak doðmazlar. Bunu anne babalarýndan ve az da olsa kardeþlerinden öðrenirler. Bunu öðrenmeye de bebekken hem de doðar doðmaz baþlarlar. Bebeklik döneminde, çocuðun hayat hakkýndaki temel görüþü oluþur. Çocuk bu dönemde, bebek gözüyle dünyaya bakýþ açýsýný, hayat felsefesini kurmaktadýr. Yine bu dönemde ya temel bir güven ve mutluluk ya da güvensizlik ve mutsuzluk duymaya baþlar. Çocuðunuzun kendine ve çevresine karþý güven duymasýna yardýmcý olmalýsýnýz. Bunu da eþinizle birlikte oluþturacaðýnýz güzel ortamla saðlayabilirsiniz. Çocuðun dünyaya bakmakta kullandýðý gözlüðün camý bu ortamdýr. Temel ihtiyaçlarý karþýlanan çocukta güven,
Bazý çocuklar, kendileri için, “Ben iyi bir çocuðum. Beni herkes sever. Ben her þeyi becerebilirim. Yeni þeyler dener ve baþarýrým.” düþüncesindedirler. Bu görüþteki çocuklar, okulda da okul dýþýnda da kimseyi tedirgin etmezler ve en çok, en çabuk bu tip çocuklar öðrenir. Oysa “Ben, iyi bir çocuk deðilim. Beni kimse sevmiyor. Ben hiçbir þey beceremem. Nasýl olsa baþaramayacaðýma göre, hiç denememek daha iyi” diyen çocuklar da vardýr. Bunlar, hem kendileri için, hem çevrelerindekiler için çeþitli sorunlara yol açarlar. Öðrenmekte en çok güçlük çekenler, böyle çocuklardýr.
Ýsteme adresi: Nobel Yayýn Daðýtým Tlf: 0 312 394 52 64
ÝZ BIRAKANLAR
Çocuk, kendi gücü ile ilgili ilk izlenimleri elde etmeye baþladýðýnda, anne babanýn o izlenime yaptýðý olumlu veya olumsuz katkýlarla benlik geliþir. Pek becerikli olmadýðýna dair düþüncelerle büyüyen bir çocuk, anne babasýnýn kendisine sýk sýk beceriksiz olduðunu söylemesi yüzünden kendisinin “beceriksiz” olduðuna inanýr ve becerikli olmaktan vazgeçer. Bunun tersi bir þekilde, kendisine sürekli “dürüst” olduðu telkin edilen çocuk da dürüst olmaya gayret eder. Her þey ona nasýl davranacaðýnýza baðlýdýr. Yanlýþ davranýþlarýnýz, çocuðun kendine duyduðu güveni yok edebileceði gibi, kendine güven verici sözlerle hitap edilen çocuk da iyi bir benlik kazanabilir.
PROF.DR. MUHAMMED HAMÝDULLAH Muhammed Hamidullah AÐIRAKÇA * muhammedhamidullah@gmail.com
Muhammed HAMÝDULLAH
36
Benliði tanýmak için sorulmasý gereken dördüncü soru, "Amacým nedir?" sorusudur. Bu soru ile insan, kendisi için düþündüðü amacý, doðrultuyu, ideali ve toplumsal rolü, örneðin iyi bir doktor, mühendis, öðretmen, iþ adamý, siyasetçi, Müslüman vb. gibi ortaya koymakta, kendisini nasýl görmek istediðini, kendisini dile getirmektedir ki, bunlar benliðin bir yanýný oluþturmaktadýrlar. Burada kiþi, kendi yeteneklerine uygun amaçlar ve idealler belirleyebilir ve bu ideal ve amaçlarda iyi zamanlama ve sýralama yapabilirse, bunlara ulaþmasý kolaylaþýr. Böylece benliðin unsurlarýný içeren bu soru ve cevaplarla insan, hem özellikleri, yetenekleri, deðer yargýlarý, emel ve ideallerine iliþkin kanaatlerinin dinamik bir örüntüsü olan "benliðini" tanýmýþ olur; hem de hangi yeteneklerin sahibi olduðunu, bunlarla neler yapabileceðini, hangi deðerler sistemine baðlý olacaðýný ve amacýnýn neler olduðunu tespit etme imkânýný bulur. Diðer bir ifadeyle hem genel olarak "benliðin unsurlarýný", hem de özel anlamda kendi benliðini tanýmýþ olur.
iyimserlik duygularýnýn temeli atýlacak ve çocuðunuz potansiyel yeteneklerini mümkün olan en üst düzeyde geliþtirecektir.
Çocuðumu Nasýl Ýyi Eðitirim Diyenler için:
TOPLUM VE AÝLE
yargýlardan oluþan deðerler sistemini tanýr ki, bu da benliðin önemli bir bölümünü oluþturur.
20.yy baþlarýnda Ýslâm coðrafyasýnýn en doðusundan adeta bir güneþ gibi parýldayan ve tam 94 yýl boyunca bu ümmete hizmet ederek hayatýný idame ettirip doðduðu yerlerden binlerce km. uzaklýkta hayata veda eden asrýn büyük bir ilim adamý olan Muhammed Hamidullah 19 Ocak 1908 (16 Muharrem 1326) tarihinde bu günkü Hindistan sýnýrlarýnýn güneyinde kalan Haydarabat Nizamlýðýnda, 9 çocuklu bir ailenin son çocuðu olarak dünyaya gelmiþtir. M.Hamidullah, ilk Ýslâmi bilgilerini aile ortamýndan almýþ, akabinde önce buradaki Daru'lUlum Medresesi'nde, sonra ise 1918 yýlýnda kurulan Osmaniye Üniversitesinde(1) lisans eðitimini tamamlamýþtýr.(2) Fakülte müfredatýna Devletler Umumi Hukuku dersi ilave edilince, bu derse devam eden ilk talebe grubu arasýnda yer alan Hamidullah Hoca, daha sonra ayný konu üzerinde Osmaniye Üniversitesi'nde mastýrýný tamamlamýþ, tezini verdikten sonra üniversite tarafýndan Almanya'nýn Bonn þehrine doktora eðitimi almasý için gönderilmiþtir. 1933-1935 yýllarý arasýnda Almanya'da Devletler Hukuku alanýnda doktorasýný tamamlayan Hamidullah, 1938 yýlýnda da Paris Sorbon Üniversitesi'nde “Hz. Peygamber (a.s) ve Dört Halife Döneminde Ýslam Diplomasisi” adýyla ikinci doktora ünvanýný almaya hak kazanmýþtýr.(3) Doktora tezini hazýrladýðý yýllarda Mekke, Medine, San'a, Þam, Kudüs, Kahire'deki kütüphaneleri de gezen Hamidullah'ýn ilk Ýstanbul ziyareti de 1932 yýlýndaydý.(4)
Çifte doktorayý tamamladýktan sonra 1936–1947 yýllarý arasýnda Osmaniye ve Nizamiye Üniversiteleri'nde Uluslararasý Hukuk eðitimi veren M.Hamidullah'ý 1948 tarihinde acý bir sürpriz bekliyordu. Fransa'da bir dizi konferans vermek için bulunduðu bir sýrada Hindistan hükümeti 13 Eylül günü Haydarabad'ý iþgal etmiþti. Bu duruma sessiz kalmayan Hamidullah, Birleþmiþ Milletler nezdinde Haydarabad'ýn baðýmsýzlýðý için yoðun bir çaba sarf ediyor, ülkesi iþgalden kurtuluncaya kadar bir daha oraya adýmýný atmama kararýný alarak bir nevi sessiz protestosunu baþlatýyordu. Yürüttüðü yoðun ilmi çalýþmalarýnýn yaný sýra ülkesinin b a ð ý m s ý z l ý ð ý i ç i n d e 1 9 4 8 ' d e Pa r i s ' t e “Haydarabat Özgürlük Cemiyeti”ni kuran Hamidullah, bu dönemde yazdýðý makaleler de ve uluslararasý sempozyumlarda sürekli ülkesinin içinde bulunduðu konuyu gündem etmekteydi.(5) Vatanýnýn iþgal edilmesinin akabinde Paris'te vatansýz (haymatlos) bir Haydarabadî olarak yaþayan bu büyük âlim, hayatýnýn sonuna kadar gerek Pakistan'dan gerekse Türkiye'den kendisine gelen vatandaþlýk tekliflerini nezaketle reddetmiþ ve hiç bir zaman Fransýz vatandaþlýðýna baþvurmamýþtý. Bu þekilde duygusal bir bað ile vatanýna baðlanan Hamidullah Hoca'nýn ciddi rahatsýzlýk sürecine kadar hayatýný idame ettireceði yer artýk Paris'ti. Burada Fransa Ýlmi Araþtýrmalar Milli Merkezi'nin (C.N.R.S) üyesi olan M.Hamidullah, bu süre zarfýnda baþta Paris olmak üzere hemen
* Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ýslâm Hukuku Doktora Öðrencisi
37
38
Hamidullah Hoca, 1950'li yýllarýn baþlarýnda Pakistan'ýn anayasa oluþturma çalýþmalarý için Ýslâmabad'a gitmiþ, ancak anayasa kurulundaki bazý kötü niyetli kiþiler tarafýndan bu kuruldan ayrýlmak zorunda býrakýlmýþtýr.(6) 1954 yýlýndan itibaren, Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ýslâmi Araþtýrmalar Enstitüsünde sözleþmeli Profesör olarak ders vermeye baþlayan M. Hamidullah, 1975 tarihine kadar bu görevine devam etmiþtir. Tam 21 yýl, kesintisiz olarak üçer aylýk dönemler halinde seminerler veren M.Hamidullah, bu süre içerisinde bu gün ülkemizin en önde gelen ilim adamlarýna Ýslâm Kültürü, Siyer, Dinler Tarihi, Ýslâm'da Devlet Ýdaresi, Devletler Hukuku derslerini okutmuþtur. Ýstanbul dýþýnda Erzurum Ýslâmi Ýlimler Fakültesi'nde de sözleþmeli olarak derslere giren Hamidullah Hoca, Türk halkýnýn kendisine verdiði deðerden çok müteessir olmuþ, Ankara, Bursa, Konya, Ýzmir gibi illerde de birçok konferanslar tertip etmiþtir. Ýstanbul'daki kütüphanelerden istifade ederek hazýrladýðý ve bugün hemen hemen her Müslüman ailenin kitaplýðýnda bulunan “Ýslâm Peygamberi” adlý eserinde müellif, isminin altýna “Ýstanbul Üniversitesi'nde profesör” ünvanýný yazarak Türk Milletine karþý duyduðu derin muhabbeti bir vefa borcu olarak sunmaya çalýþmýþ, Uluslararasý kongre ve seminerlerde Osmanlý'yý ve Türk Milletini yâd ederek her fýrsatta savunuculuðunu yapmýþtýr. Ýstanbul'a geldiðinde her zaman önce Eyyüp Sultan'a gidip dua eden Hamidullah Hoca, daha sonra bir kaç gün içinde dostlarýna vefa ziyaretlerinde bulunarak kesinti vermemek üzere ilmî çalýþmalarýna oturur, Beyazýt'ta ki Sipahi Otel'den kütüphaneler arasýnda mekik dokurmuþ. Son olarak 1979 tarihinde “Rüyet-i Hilal” konulu sempozyuma katýlmak üzere ülkemizi þereflendiren M.Hamidullah daha sonraki yýllarda sürekli olarak Paris'te oturup ilmî çalýþmalarýný buradan sürdürmeyi tercih etmiþtir. Fransa'da geçirdiði süre içerisinde Vatikan Kilisesi'nin “Ýslâm Dinini Müslümanlardan öðrenin ve Müslümanlarla diyolaða geçin” þeklindeki kararý üzerine Strazburg Üniveresitesi'nde Hýristiyanlara, Ýslâm dinini tanýtan konferanslar vermiþtir. Bu derslerin ve baþta Paris'teki “Müslüman Öðrenciler Derneði” olmak üzere çeþitli merkezlerde sürdürdüðü diðer irþad ve teblið faaliyetlerinin neticesinde birçok kiþi hidayete ermiþ, bununla gurur duyan ve talebeleriyle her görüþmelerinde Ýslâm'a girenleri anlatan bu büyük âlim, ileri yaþlarýnda bile ilmini pratiðe dökmekten geri durmamýþtýr. Özellikle Paris'teki mütevazi dernek binasýna her Pazar öðleden sonra mutlaka
uðramaya çalýþan Hamidullah hoca, burada gençlerle sohbet etmiþ, fikrî, içtimaî ve siyasî konularda onlara tecrübelerini aktarmýþtýr. 1985 yýlýnda Pakistan Devlet Baþkaný Ziyau'l-Hak tarafýndan hicretin 15. Yüzyýlý münasebetiyle, Ýslâm dini için gösterdiði hizmetlerden ötürü kendisine Pakistan'ýn en büyük ödülü olan “Hilal-i Ýmtiyaz” ödülü verilmiþ, bu ödülle birlikte kendisine bir milyon rupee sunulunca ödülü þahsý için almayýp Ýslâmabat Ýslâm Araþtýrmalarý Merkezine baðýþlamýþtý. Türkiye'de bulunduðu altmýþlý yýllarda devrin hükümetinden “Türk Dili Yazýlý Edebiyatýna” yaptýðý katkýlardan dolayý takdir belgesi alan Hamidullah Hoca, yine 1992 yýlýnda Türk Milli Kültür Vakfý tarafýndan Türk Kültürüne Hizmet Þeref Armaðanýna layýk görülmüþtü. Öðrenmenin yaþýnýn olmayacaðýný yaþantýsýyla ispatlayan bilge þahsiyet 40 yaþýndayken Medine'ye giderek Mescid-i Nebevî kýraat üstatlarýndan Hasan eþ-Þâir'den Kuran'ýn tamamýný okuyarak kýraat icazeti almýþtýr. Yine yaþý 70'e yaklaþtýðýnda Paris'te Prof. Henri Laoste'un derslerine iþtirak ederek sahip olduðu ilminin tevazudan kaynaklandýðýný gelecek nesillere göstermiþtir. Ýlerleyen yaþýnda sadece ilim öðrenme meraký deðil, hizmet aþký da taþýyan Hoca, 85 yaþýndayken Paris'te mütevazi bir mescit ve Ýslam Kültür Merkezi yaptýrma derneðinde yer almýþ, insanlarý hayra teþvik için dernek muhasibi sýfatýyla bizzat kendisi bu proje için yardým çaðrýsýnda bulunmuþtur. 1996 tarihinde hastalýðý ciddi bir boyut alýncaya kadar Paris'te Avrupa Müslümanlarý Dostluk Cemiyeti'nin yönetiminde yer alan M.Hamidullah, bu tarihten itibaren tedavi amacýyla Amerika'da yaþayan yeðenlerinin yanýnda kalmaya baþladý. Ömrünün son altý yýlýný önce Philadelphia, sonra ise Florida Jacksonville'de yeðeni Sedide Haným'ýn yanýnda geçiren allame Hamidullah, 17 Aralýk 2002 tarihinde sabah namazýndan sonra hayata veda etti. Cenaze namazý 18 Aralýk'ta, kendisinin yetiþtirdiði onlarca talebelerinden biri olan Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçý tarafýndan kýldýrýldý ve mübarek naaþý bu bölgede Müslümanlara tahsis edilen bir mezarlýða defnedildi. Batýlýlarýn kütüphane köstebeði dedikleri M.Hamidullah 94 yýllýk bereketli ömründe 40'a yakýn eser ve çeþitli dillerde yayýnlanan 1000'i aþkýn makale telif etmiþtir. 90'lý yýllara kadar eser vermeye devam eden büyük ilim adamý yayýnlanan eserlerini matbaadan gelir gelmez ilaveler yaparak zenginleþtirmiþ, adeta hiçbir eserini
ikinci baskýsýnda aynen yayýnlamamýþ, bu konuda eserlerinde takip ettiði numaralandýrma sistemiyle yenilenme konusunda bir çýðýr açmýþtýr. Eserlerinin hepsini burada zikretmek imkânsýz olacaðýndan sadece belli baþlýlarýný belirtmekle iktifa edeceðiz. Arapça, Urduca, Fransýzca, Almanca ve Ýngilizce'de eserlerini bizzat neþreden Hamidullah Hoca, bu dillerin dýþýnda Türkçe, Farsça, Sanskritçe, Ýtalyanca ve Rusça'yý bilmekteydi. Eserleri dünyada 20'yi aþkýn dilin üzerine tercüme edilmiþ, hemen hemen dünyanýn dört bir tarafýnda satýþ rekorlarý kýrmýþtýr. Birçok akademisyenin Hamidullah'tan önce ve sonra ayrýmý yaptýðýný göz önüne aldýðýmýzda eserlerinin önemini daha iyi kavramamýz mümkün olacaktýr. Ýlk dönem Ýslâmî hayat hakkýnda emsalsiz çalýþmalara imza atan Hamidullah Hoca, özellikle Ýslâm Devletler Hukuku ile Ýslâm Anayasa Hukuku alanýnda otorite çalýþmalar yapmýþtýr. Osmaniye Üniversitesi'nde mastýr çalýþmasý olarak baþladýðý daha sonra Bonn ve Sorbon'da doktora düzeyindeki çalýþmalarýyla geliþtirdiði ve dünyanýn birçok kütüphanesini gezip gördükten sonra 12 yýllýk bir emeðin ürünü olarak okuyucuya sunduðu “Muslim Conduct of State” adlý çalýþmasý birçok dünya dilinde neþrolunmuþtur. Ýlk kýsmî baskýsý 1935'te Bonn'da Almanca olarak yapýlmýþ, daha sonra Ýngilizce tam metni 1941-1942'de tamamlanmýþ, zamanla ilavelerde bulunduðu bu eser farklý mütercimler tarafýndan “Ýslâm'da Devlet Ýdaresi” adýyla dilimize kazandýrýlmýþtýr.(7) Hamidullah Hocayý bu gün bütün dünya Müslümanlarý tarafýndan tanýnýr hale getiren ve hemen hemen birçok Müslüman'ýn kendi diliyle okuma imkânýna ulaþtýðý kitabý ise “Ýslâm'a Giriþ” adlý çalýþmasýdýr. 12'den fazla dile tercüme edilen bu eser birçok kimsenin Ýslâm'ý yakýndan tanýmasýna
“islam Peygamberi” M.Hamidullah’ýn en kapsamlý eserlerinden biridir.
vesile olmuþ, büyük bir medeniyeti inþa eden bir dinin yapýsýný bir bütün olarak sunabilmiþtir. Ýslâm dinini öðrenmek için büyük bir talep karþýsýnda kalýndýðýný söyleyen müellif, Paris'te Ýslâm Kültür Cemiyetindeki mesai arkadaþlarýnýn yardýmýyla yaklaþýk 15 bölümden oluþan ve dinin bütün sahalarýný kapsayacak özet bilgilerini içeren eserinin ilk baskýsýný 1957'de Haydarabat'ta Ýngilizce olarak yapmýþ; daha sonralarý eser gözden geçirilip ilaveler yapýlarak Fransýzca'ya ve diðer dünya dillerine çevrilmiþtir. Günümüzde internet ortamýnda gerek batý, gerekse doðu dillerinde Ýslâm'ý tanýtan web sitelerinde ücretsiz e-kitap olarak sunulan bu eser Hamidullah'ýn adýný bütün dünyaya duyurmaya yetmiþtir. M.Hamidullah'ýn Fransýzcaya yaptýðý “Kur'ân Tercümesi” bu alanda bir ilk olmuþ ve Avrupa da yayýldýðý gibi Fransýz sömürgesi olan birçok kuzey Afrika ülkesinde büyük raðbet görmüþtür. Kur'ân ilmi ile ilgili birçok makalesi bulunan Hamidullah Hoca'nýn ayriyeten dilimize de tercüme edilen “Kuran Tarihi” çalýþmasý da büyük bir önemi haizdir. Fatiha suresinin 142 dünya diline tercümesi ve bu dillerdeki Kur'an tercümelerine ait bibliyografik çalýþmasýnýn yaný sýra, ilk döneme ait 3 yazma Kur'ân nüshasýný (Taþkent, Ýstanbul ve Londra da olan nüshalarýn üçü de Hz. Osman dönemine ait nüshalardýr.) mukayesesi de Kur'ân araþtýrmalarý konusunda eþsiz bir çalýþmadýr. Asrýn büyük allamesinin hadis sahasýndaki çalýþmalara ýþýk tutan ve o güne kadar birçok müsteþrik tarafýndan ileri sürülen iddialarý çürütecek nitelikte bir önemi haiz olan eseri “Hemmam b.Münebbih'in Sahifesi” adýyla neþredilen eserdir. Halen elde mevcut en eski hadis eseri niteliðindeki bu kitabýn Þam ve Berlin'deki nüshalarýný bulan Hamidullah Hoca, Ebu Hureyre'nin, talebesi Hemmam b.Münebbih'e yazdýrdýðý 140 kadar hadisi 1953 tarihinde “Sahifetu Hemmam b.Munebbih” ismiyle neþretmiþtir. Bu eser Hz. Peygamber'in (a.s) bir sahabesi tarafýndan meydana getirilen mevzu ile ilgili en eski kitabýn metnine ýþýk tutmakla kalmayýp ayný zamanda ilk Müslümanlarýn, Peygamberin hadislerini tanzim ve rivayet konusunda aydýnlatýcý bilgiler vermektedir. Naþir, eserin baþ tarafýna, yaklaþýk 75 sayfalýk “hadislerin toplanmasý” ile ilgili çok kýymetli deðerlendirmelerini de eklemiþtir. Eserin 1953 Dýmaþk baskýsýndan sonra müteaddit baskýlarý yapýlmýþ, çalýþma Urduca, Ýngilizce ve Türkçe'ye de tercüme edilmiþtir.(8) Muhammed Hamidullah'ýn eserlerini belirtirken hemen hemen her birinin sahasýnda
ÝZ BIRAKANLAR
ÝZ BIRAKANLAR
hemen bütün Avrupa'nýn kütüphanelerini inceleme fýrsatý bulmuþtur.
39
Hz. Peygamber'in hayatý hakkýnda yapýlmýþ çalýþmalar incelendiðinde Hamidullah'ýn “Ýslâm Peygamberi”nin diðer siyer çalýþmalarýndan metodolojik olarak çok büyük farklýlýklar arz ettiði hemen hemen her araþtýrmacý tarafýndan hissedilmektedir. Uzun yýllar uðraþ verdiði ve izlediði usulüyle diðer siyer kitaplarýndan farklýlýk arz eden bu çalýþmasýnýn ilk baskýsý 1959 Paris'te yapýlmýþ ve yukarýda da belirttiðimiz gibi eserin müellif kýsmýna “Ýstanbul Üniversitesinde Profesör” þeklinde kayýt düþülmüþtür. 2 cilt halinde dilimize tercüme edilen eserdeki “Dünyanýn Ýlk Yazýlý Anayasasý” kýsmý geniþletilerek ayrý basým ile neþredilmiþ ve bu çalýþma Dünya Anayasa Tarihi çalýþmalarýna M. Hamidullah'ýn getirdiði yeni bir katýlým olarak belgelenmiþtir. Hamidullah Hoca'nýn öncelikle yurdumuz kütüphanelerinde, bunun dýþýnda da Mekke, Medine, Beyrut, Þam ve Kahire olmak üzere birçok kütüphanede yaptýðý araþtýrmalar neticesinde ilk döneme ait birçok yazma eseri gün yüzüne çýkarttýðýný da görmekteyiz. Ýslâm Kültür Mirasý içinde pek mühim yer tutan bu kitaplardan, Said b.Mansur'un Sünen'i, Ebu'l Hasen el-Basri'nin Kitabu'l Mutemed'i, Dineveri'nin Kitabu'n Nebat'ý, Belazuri'nin Ensabu'l Eþraf'ý, Ýbn Ýshak'ýn Siyer'i bunlardan sadece bir kýsmýdýr.(9) Hamidullah'ýn Türkiye'de sözleþmeli öðretim üyesi sýfatýyla ders verdiði yýllarda, onun verdiði bu derslerin birçoðu öðrenciler tarafýndan kayda alýnmýþ, daha sonra bu kayýtlar derlenip tercüme edilerek kitap halinde basýlmýþtýr. Bu çalýþmanýn yaný sýra, hocanýn çeþitli konularda yazdýðý makaleler konu bütünlükleri içinde bir araya getirilerek kitaplaþtýrýlmýþ ve Türkçe olarak okuyucunun hizmetine sunulmuþtur. Beyan yayýnlarý tarafýndan ilim dünyasýna kazandýrýlan bu eserler Muhammed Hamidullah serisi adý altýnda
yirmiye yakýn Türkçe eserle okuyucunun istifadesine sunulmuþtur. Ýslâm Müesseselerine Giriþ, Ýlk Ýslâm Devleti, Ýslâm Tarihine Giriþ, Ýslâm'ýn Hukuk Ýlmine Yardýmlarý, Ýslâm Anayasa Hukuku bu tür çalýþmalara örnektir. Ömrünün son yýllarýnda daha ziyade dinler tarihi sahasýnda araþtýrmalar yapan Prof. Hamidullah, bu bereketli ömrü boyunca vaktini çok iyi deðerlendirmeye çalýþmýþ ve kendisinden sonraki nesillere kýymeti çok büyük olan eserlerini miras býrakmýþtýr.
DEÐER TÜKETEN BÝR MEDENÝYET(!) VE BÝR HALKIN YOK OLUÞU ibrahim TAÞ ibrahimtas63@hotmail.com
Vefatýndan sonra Hamidullah Hocanýn eserlerini ve ilmî kiþiliðini yeni nesillere tanýtmak amaçlý bir çok konferans, panel ve sempozyum düzenlenmiþ, onun farklý alanlardaki çalýþmalarý Türkiye'de yetiþtirdiði bir çok araþtýrmacý tarafýndan ele alýnmýþtýr. Yine hayatý, ilmî kiþiliði ve eserleri Türkiye'de ve dünyada birçok dergiye konu olmuþ, özel araþtýrma dosyalarýyla Hamidullah hocaya armaðan edilmiþtir.
41
Eserlerinden bizden sonra gelecek nesillerin de çok istifade edeceði bu büyük âlimi rahmetle anýyor, Yüce Rabbimizden onun gibi âlimlerin þefaatine nail olmayý temenni ediyoruz.
KAYNAKÇA 1- Azmi Özcan, “Haydarabat Nizamlýðý” D.Ý.A, XVII, 34. 2- Ayub Khan, http://www.milligazette.com/dailyupdate/ 200212/20021220a.htm 3- Almanya'da yaptýðý doktora çalýþmasýnýn tam adý: Die Neutralitat im Islamýschen Wölkerrecht; Paris'teki Edebiyat doktorasýnýn adý ise: La Diplomatie Muslumanae al Epoque de Prophete et des Khalifes Ortodoxes 4- Salih Tuð, Muhammed Hamidullah'ýn Hayatý ve Eserleri, Ýslâm Peygamberi, Ýstanbul, 1990, s.1158. 5- Abdul Malik Mujahid, Greatest Living Islamic Scholar Hamidullah Passes Away, http://soundvision.com/info/scholars/hamidullah.asp 6- S.Arif Hussaini, Dr.Muhammed Hamidullah, www.muslim-canada.org. 7- Türkçe tercümesi ilk olarak 1963'te Kemal Kuþçu tarafýndan hazýrlanmýþ, Hamidullah Hoca'nýn da takdim yazdýðý bu tercümeden yaklaþýk 35 yýl sonra Hamdi Aktaþ tarafýndan yeniden tercüme edilmiþtir. 8- Türkçe'ye tercümesi 1967 yýlýnda Arapça hadis metinleri de ilave edilerek Talat Koçyiðit tarafýndan yapýlmýþ, eser Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Yayýnlarý arasýnda neþredilmiþtir. Bunun dýþýnda farklý iki mütercim tarafýndan da eserin daha neþir yýllarýnda tercümesi yapýlmýþ, birbirinden habersiz olarak yapýlan bu tercüme Hamidullah hocayý son derece memnun etmiþtir. 9- Eserleri hakkýnda yapýlmýþ en kapsamlý çalýþma için bk: Ýslâm Peygamberi, s.1159–1169
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
ÝZ BIRAKANLAR 40
bir ilk olma özelliðini mutlaka belirtmemiz gerekmektedir. Bu ilklerden biri de Ýslâm Tarihini doðru anlayýp yorumlamamýza vesile olacak olan Hz.Peygamber ve Hülefay-ý Raþidîn dönemine ait resmi kayýtlarýn derlendiði eser olan “Mecmuatu'l Vesaiku's Siyasiyye” dir. Hamidullah'ýn kütüphane köstebeði olarak anýlmasýnýn en büyük nedeni sayýlabilecek olan bu eserde dünyanýn dört bir tarafýnda daðýnýk halde bulunan çok deðerli vesikalar bir araya getirilmiþ ve Ýslâm Tarihi çalýþmalarý adýna emsalsiz bir derleme yapýlmýþtýr. Birçok baskýsý yapýlan bu kitabýn bazý bölümleri müstakil olarak da neþredilmiþ, sonraki baskýlarýnda müellif tarafýndan bazý eklemelerde bulunulmuþtur.
Yýrtýcý küreselleþmenin insanlýðý helak edici bir þekilde kuþattýðý bu zamanlarda insanlýða söyleyecek sözü olan bizlere çok fazla iþ düþmektedir. Her þeyden önce çok ferasetli olmamýz gerekiyor. Olaylarý, durumlarý iyi okumamýz kurulan tuzaklarý boþa çýkaracaðý gibi umutsuzluk girdabýnda çýrpýnan insanlýða umut aþýlamamýza da çok büyük katký saðlayacaktýr. Bu yýrtýcý hareketin yaratmýþ olduðu olumsuz etkileri telafi etmek, daha da öncesinde olumsuzluklarýn oluþmasýný engellemek bizim sorumluðumuzdur. Çünkü bilgi sorumluluktur. Ýnsanlýk akýl almaz inançlar ve idealler uðruna felakete sürüklenmektedir. Felakete sürüklenen insanlarýn kurtulmak umuduyla köpüðe tutunduðu bu aldatýcý zamanlarda kendi tezimizi ortaya koymamýz (antitez olarak deðil) insanlýðýn kurtuluþu ve sorumluluðumuzun ifasý açýsýndan en önemli önceliðimiz olmalýdýr. Bu noktada küreselleþmenin mimarlarýný tanýmamýz bilmemiz, önümüzü görmemiz açýsýndan bizlere ýþýk tutacaktýr. Ýnsanlýk tarihinin kapkara, utanç verici sayfalarýna geçmesi gereken keþiflerden biri Amerika Kýtasýnýn keþfidir. Keþifle birlikte kýtada Ortaçað zihniyetiyle baþlatýlan “cadý avýný!” sadece derisi kýzýl insanlarýn avý olarak görmemek lazým. Ýnsanla birlikte, onur, barýþseverlik, kahramanlýk, dostluk, misafirperverlik, cesaret, yardýmseverlik, saygý, saygýnlýk, diðer gamlýk, ihtiyaç eksenli tüketim, doðayla dost ve iletiþim içinde olma hali gibi insani deðerlerin avý baþlamýþtýr aslýnda. Ýnsanlarý topraðýn seviyesinden daha yücelere çýkaran insani deðerler avlanmýþ ve bu kýtaya miras olarak sarý maden aþký, sýnýrsýz tüketim kültürü, ekini ve nesli yok eden bir yönetim anlayýþý, bencillik ve hiç bir deðeri dikkate almayan hâkim olma arzusu gibi deðer tüketen insani olmayan deðerler býrakýlmýþtýr. Bir medeniyetin üzerinde yükseldiði deðerler o medeniyetin dünü, bugünü ve yarýný hakkýnda en fazla bilgi veren kaynaklardýr. Þimdi Amerika kýtasýnýn keþfi sonrasýnda kurulan ABD'nin üzerinde yükseldiði deðerleri, kuruluþu sýrasýnda gündeme gelen insan haklarý konusunu, sonrasýnda yaþanan insan haklarý ihlallerini ve bir halkýn yok ediliþ hikâyesini kýsaca bir gözden geçirelim. ABD'nin kuruluþu sýrasýnda II. Filadelfiya Kongresinde ilan edilen baðýmsýzlýk bildirisinde(1776) Ýnsan Haklarý þöyle açýklanýr:”ABD özgür ve baðýmsýzdýr. Özgür ve mutlu yaþamak insanlara Tanrý tarafýndan
Baþka bir Kýzýlderili barýþla ilgili temennilerini ve duygularýný þöyle ifade ediyordu: “Bana karþý bir sürü yanlýþ davranýþta bulunulduðu halde umut içinde yaþýyorum. Þimdi yine barýþ yapacaðýz arkadaþlarým bana ne yapmamý öðütlüyorsa onu yapacaðým, utancým dünya kadar büyük..... Beyazlar gelip evlerimizi, atlarýmýzý neyimiz var neyimiz yok hepsini ortadan kaldýrdýktan sonra benim için onlara inanmak çok güç”(Güney Cheyennelerden Motavato-Siyah Tencere-)
Bu bildirideki görüþler kýsa sürede tüm dünyada yayýlýr ve Fransýz ihtilalinde de etkili olur. ABD'nin kuruluþu sýrasýnda gündeme gelen özgürlük, eþitlik, mutlu yaþama hakký gibi haklar bütün insanlara verilmesi gereken en tabii haklardýr. Ancak bu noktada insanlarýn kafalarýna takýlan ve ABD varoldukça da kafalardan çýkmayacak bir soru Kýsa bir o kadarda acýmasýz zaman dilimindeki gündeme gelmektedir. ABD bu haklarý sadece yolculuðumuza devam edelim. Tarih 1868 ABD'li kendi vatandaþlarý için mi istiyordu? Yoksa General Sheridan'ýn “En Ýyi Kýzýlderili Ölü gerçekten bütün insanlýk için mi istiyordu? Doðrusu Kýzýlderili'dir” sloganýný benimseyerek mücadele bu bildiriden sonraki uygulamalardan bu haklarýn eden ve bu anlayýþ doðrultusunda iþgalci bütün insanlýk için istenilen haklar olduðu askerlere emirler gönderen ABD'nin, resmi sonucunun çýkarýlmasý çok zor. Bildiri tarihlerinden bir alýntý:”Antilop Daðlarý sonrasý uygulamalara bir göz atalým: Kýzýlderili yönüne Güneye ilerlemek oradan Atalarýnýn ve kendilerinin üzerinde yaþadýðý topraklarý iþgal edilmiþ Kýzýlderililer kendi ülkelerinde misafir hatta iþgalci m u a m e l e s i g ö r ü r l e r. Amerikalýlarla bir arada barýþ içerisinde yaþamayý kabul ederler ancak Amerikalýlar onlarý kabule yanaþmaz ve bahaneler üretirler.
Reis Kara Geyik ne güzel ifade etmiþti ABD'lilerin hayat felsefelerini. Bir halkýn düþünü öldürmek ya da halklarýn düþlerini öldürmek, kendi kâbuslarýný yaþatmak adýna.
1 8 5 1 C h e y e n n e l e r, Arapoholar, Siouxlar, Crowlar ve baþka kabileler(Kýzýlderili) ABD temsilcileri ile Laromie kabilesinde toplandýlar. Anlaþmaya vardýlar ancak beyazlar her zaman olduðu gibi anlaþmaya uymadýlar ve sarý maden için Kýzýlderili ülkesini iþgal etmeye baþladýlar. Topraklarý iþgal edilen, kendi yurtlarýnda garip býrakýlan, kendi topraklarýnda kendi öz mallarýndan (yiyecek, içecek) mahrum býrakýlan barýþsever Kýzýlderililer her þeye raðmen barýþ istiyorlar ve deðer tüketenlere(iþgalcilere) “Biz sizinle barýþ içinde yaþamak istiyoruz. Siz bizim babamýzsýnýz(!) Savaþ baþladýðýndan beri gökyüzü karardý. Rahat uyku uyumalarý için halkýma iyi haberler götürmek istiyorum. Sizinle barýþtýðýmýzý duyan diðer kabile reisleri de çok sevineceklerdir” diyorlar ancak gözü dönmüþ ABD'li general elindeki güce dayanarak “çaðrýma hemen uymadýðýnýz için ...” diyor ve kan dökmek için bahaneler üretiyordu. (Edward Ellis, The History Of Our Country. Ýndianapolis 1900 Cilt 6 s.1483 )
düþman kabilelerinin muhtemel kýþlaðý olan Washita ýrmaðýna yönelmek, köylerini yakýp yýkmak, atlarýný kaçýr tmak, bütün savaþçýlarý asmak ya da öldürmek ve bütün kadýnlarla çocuklarý alýp getirmek…”(De Benneville Randolp Keim, Sheridan's Troopers on the Borders. Philadelphia, McKay 1885 )
Bu emirlere karþýn Kýzýlderili Reis Woquýný (Gaga Burun) savaþ ahlaklarýný þöyle aktarýyordu General Winfield Scott Hancock'a onlarýn ahlaksýzlýklarýný yüzüne vurarak:”Kadýnlar ve çocuklar erkeklerden daha ürkek deðil midirler? Cheyenne savaþçýlarý korkusuzdur. Ama siz Kum Deresini iþittiniz mi hiç? Askerleriniz orada kadýnlarý ve çocuklarý boðazlayanlarýn týpkýsý”
Kýzýlderili Reis doðru söylüyordu, askerler kadýn, çocuk, ihtiyar ayýrmanýn zaman alacaðýný düþünerek bütün Cheyennelere (bir Kýzýlderili kabile) ateþ açarlar. 103 Kýzýlderili öldürülür. Öldürülenlerin sadece 11'i savaþçýydý. Ayrýca 53 kadýn ve çocuk ele geçirilir. Egemen güçler tabii haklarýný, özgürlüklerini ellerinden aldýklarý halklara sýnýrlý haklar, özgürlükler ki sýnýrlarý iþgalciler tarafýndan belirlenen haklar, özgürlükler aslýnda esaretin baþka bir versiyonudur - vererek seslerini kýsmaya çalýþýrlar.
Ancak yavuz hýrsýz konumunda olan Sam amca kendi topraklarýnýn yabancýsý durumuna getirdikleri Kýzýlderililere bunu bile çok görür. Her insanýn en temel hakký olan yaþama hakkýný bile onlara çok görür ve bu haklarýný da ellerinden almak için büyük bir mücadele baþlatýr. 1871 Bir Kýzýlderili reis iþgal öncesi ve iþgal sonrasý ülkesinin durumunu þöyle tasvir ediyordu:“Gençken bu ülkeyi doðudan batýya boydan boya gezdim. Apache'lerden baþkasýna rastlamadým. Aradan birçok yaz geçti gene gezdim baþtanbaþa ülkeyi. Bu sefer baþka bir ýrkýn bu topraklarý ele geçirmeye gelmiþ olduðunu gördüm. Nasýl oldu bu iþ? Niçin Apacheler ölmeyi bekliyorlar? Niçin her an ölümle yüz yüze yaþýyorlar? Daðlarý, tepeleri, ovalarý dolaþýyor göðün baþlarýna yýkýlmasýný istiyorlar... Þimdi iyiden iyiye azaldýlar. (Chiricahua Apachelerinden Cochise) Ebedi yaþama isteði, sýnýrsýz mal edinme arzusu ve felsefesi doðrultusunda hareket edip hiçbir kutsalý tanýmayan, ekini ve nesli yok eden bu güçlere karþý fiili olarak hiçbir þey yapamayan ve çaresiz kalan Kýzýlderililer bu durumlarýný ancak sözlerle ifade ediyorlardý. Bir kaç örnek: “Eðer o kýyým olmasaydý, þimdi burada çok daha fazla insan bulunacaktý. Ama o kýyýmdan sonra kim dayanabilir ki. Tucsonlular ve Xavierliler çýldýrmýþ olmalý kafalarý ve yürekleri yokmuþçasýna hareket ettiler. Kanýmýza susamýþ olsalar gerek. Gel gör ki Tucsonlular gazetelere yazýlar yazýyor kendi öykülerini anlatýyorlar. Apachelerin ise öykülerini anlatacak kimseleri yok....”(Aravaipa Apachelerinden Eski Minzin) “ O zaman kaç kiþinin öldüðünü anlayamamýþtým. Þimdi kocamýþlýðýmýn þu yüksek tepesinden gerilere baktýðýmda yerde birbirleri üzerine yýðýlý duran boðazlanmýþ kadýnlarý ve çocuklarý hala o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada o kanlý çamurun içinde bir þeyin daha öldüðünü ve o kar fýrtýnasýna gömüldüðünü görebiliyorum. Evet, bir halkýn düþü öldü orada. Güzel bir düþtü evet... Sonra bir ulusun umudu kýrýlýp paramparça oldu. Artýk yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti kutsal aðaç.( Kýzýlderili Reis Kara Geyik) “Bizi kafa kafaya getirip üstümüze bir battaniye örttünüz. Þu tepe bizim servetimizdir ama siz onu bizden almak istiyorsunuz. Beyazlar, bize ayrýlan topraklara girip malýmýza sahip çýktýnýz. Doymak nedir bilmediðiniz için kasamýzýn hepsini alacak kadar ileri gittiniz.( Kýzýlderili Reis Ölü Gözler)
Kýzýlderili Reis Kara Geyik ne güzel ifade etmiþti
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 42
verilen en doðal haklardandýr. Bütün insanlar eþit doðarlar. Bu haklarý gücünü halktan alan halkýn isteðiyle iþ baþýna gelen hükümetler korur... Hükümetler bu haklarý çiðnerse hükümeti deðiþtirmek ve kaldýrmak yine halkýn hakkýdýr.”
43
ÝNSANIN KADÝM SERÜVENÝ Orhan OCAÐ orhanocag@hotmail.com
Kâinat muayyen kanunlarla deveran olmaktadýr. Ýnsanýn bireysel eylemi dýþýnda bütün hareketler sabitlenmiþlerdir. Yani otomattýrlar. Adalet deðerler sisteminde insansal bir fenomendir. Adalet duygusu Allah'ýn ezelde insaný yaratýrken fýtratýna yerleþtirdiði ve Allah'a yönelimi içimizde O'na zorunlu kýlan duygulardandýr. Fakat adalet duygusunun vicdanda bütün olgunluðuyla varolduðunu söyleyemeyiz. Doðada kumandasýz –ihtiyari davranan tek varlýk olan insanýn canlý yaþamýnýn ikbali, devri daimi ve hakkaniyete uygun olarak hareket etmesi için Allah peygamberler aracýlýðýyla vahyi inzal ederek insana emir ve yasaklarý çerçevesinde yaþamýný yerli yerince düzenlenmesini takdir etmiþtir. Tarihi indirgemeci bir savla adaleti hâkim kýlma sahnesi olarak telakki etmezsek de tarih adalet ve onun eþanlamlý mefhumlarýný hâkim kýlma sürecidir. Evrensel adalet ilkeleri hususunda dinler ve beþeri ideolojiler birebir mutabýk olmasalar da tartýþma götürmeyen ilkelerde mutabýk olduklarý kesindir. Adaletin uygulanma alanlarý kiþinin kendisi, kiþiler arasý, kiþi ve devlet arasýnda aksülamel meselesidir. Ýnsanlar adalete yaþamsal gerensinim duyarlar. Herkes kendi mahfilinden adalete yüklediði anlam ile adalet sistemini oluþturur. Beþeri sistemlerde yasalarýn içeriðini belirleyen hakikat deðil, otoritedir. Bu otorite monark, oligark ya da çoðunluk da olabilir. Ýslam'ýn adalet pratiðinde adalet sadece insanýn kendisine, topluma ve devletle olan iliþkisinde deðil kâinattaki bütün varlýklara ve kâinatýn nizamýna halel getirmeme ilkesini de önceler. Ýslam'da adaletin içeriðini belirleyen Allah olduðu için yücelik deðeri sayesinde insani noksanlýk ve ayrýmcýlýktan uzaktýr. Çünkü Allah her þeyin özünü en iyi bilendir. Ýslam olanlar hükmün icrasýnda nesnel olmalý ve ölüm gibi adil davranmalýdýrlar. Ey inananlar, adaleti tam yerine getirerek Allah için þahidlik edenler olun, kendinizin, ana babanýzýn ve yakýnlarýnýzýn aleyhinde bile olsa, (þahidlik ettiðiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrýlmayýn). Çünkü Allah, ikisine de daha yakýndýr (onlarý sizden çok kayýrýr). Öyle ise keyfinize uyarak doðruluktan sapmayýn. Eðer (þahidlik ederken dilinizi) eðip bükerseniz, ya da doðruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptýklarýnýzý bilir. (Nisa 135) Adalet kâinattaki her þeye karþý ahlaki bir sorumluluk ve yükümlülüktür. Bu Ýslam ýn tevhid inancýyla birebir örtüþen hakikattir. Ahlaki sorumlulukta koþulsuz bir ödev bilinci vardýr. Ýslam'da kulluk bilinci bedenin dünyada Salih ameller için Allah tarafýndan verilmiþ bir borç (deyn) düþüncesiyle verildiði her an hatýrda tutulmasý gereken bir husustur.
Allah, size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size böylece ne güzel öðüt veriyor. Doðrusu, Allah iþiten, görendir. (Nisa 58) Kur'an ötekinin hak ve hukukunu ilahi murat çerçevesinde tanýmlayarak kesinlikle uyulmasýný ve gözetilmesini beyan ederek, Allah'ýn emir ve yasaklarýna riayeti ehemmiyetle emreder. Müslümanlar adalete olan teveccüh ve düþkünlüklerini Allah'tan gelecek azap korkusuyla deðil, Allah'a olan gönüllü baðlýlýklarý saikiyle yaparlaryapmalýdýrlar. Manevi üstünlük(farklýlýk) maddi eþitlik: Bütün insanlar fýtraten Allah'a ayný mesafededirler. Üstünlük ancak takvayladýr. Takva sahibi Allah'tan hakkýyla korkan ve Allah'a karþý kulluk görevi ödev bilinci mesabesine yükselmiþ olan, bütün insani zaaflarýný terbiye etmiþ, üstülüðünü insanlara karþý bir hükmetme, baský, ya da zorlama aracý olarak kullanmaz. Ayrýcalýklý ve avantajlý toplumsal bir konumda olduðunu da iddia edemez. Akidevi üstünlüðü de toplumsal hukuk alanýnda ona bir ayrýcalýk saðlamaz. Akidevi üstünlük insaný onurlu, yüce gönüllü sevilen sayýlan mümtaz þahsiyetlerden kýlar. Ýnsaný onure eder. Bu manevi üstünlüðe hiç kimse kayýtsýz kalamaz. Ýyiye ve güzele olan evrensel müsbet ilgi, yanlýþa ve nefsi olana da karþý evrensel menfi bakýþ her ademoðlunun fýtratýnda mahfuzdur. Ýslam ýn hüküm kaynaðý Allah'tan olandýr(Kur'an). Çünkü yalnýz Allah için mahkûm olma olasýlýðý yoktur. Devlet için Adaletin icrasýna meþruiyet zemini: Her tür müdahaleye ve ceza infazýna meþruluk veren kaide adilane olmasýdýr. Yeryüzünün etkin ve þamil adalet daðýtýcýsý ve uygulayýcýsý olan devlet de meþruiyetini adalete olan baðlýlýðýndan saðlar. Terazinin kefeleri: Günlük yaþamda ötekiyle iliþkimizde terazinin kefesine bir eliyle bastýrmayan insan pek azdýr. Ýslam maddi imkânlarý amaca araç olmalarý hesabýyla kayda deðer görür. Ýhtiyaç ölçüsünde maddi imkânlarý kiþi için meþru kabul eder. Fakat mülkiyet ve ekonomik durum Ýslam'da statik deðil, dinamiktir. Kur'an bireysel zenginliði deðil toplumsal refahý yüceltir. Allah adaleti, ihsaný, akrabaya vermeyi emreder, fahþa(edepsizlikten)dan, münker(fenalýk)den ve baðy(azgýnlýk)den meneder. Öðüt almanýz için size böyle öðüt verir. (Nahl, 90) Varlýklý olandan gönüllü infaký ve isarý tavsiye ederek dengeyi saðlamaya çalýþýr. Kur'an müntesiplerinden kendileri için deðil Ýslam davasý için Ýslam olanlarý sahiplenmeleri gerektiðini defaatle vurgular. Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayýn. Ýyilik edin. Þüphesiz Allah, iyilik edenleri sever. (Bakara 195) Mallarýný Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri þeyin peþinden baþa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katýndadýr, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardýr. (Bakara 262)
KUÞLARIN UÐURLADIÐI ADAM Gülistan ÇOBAN
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 44
ÝLAHÝ ADALET ÝLE FÝRAVUN ÝMANI ARASINDA GÝDÝP GELEN
45
Ey bu diyar-ý gurbette medar-ý tesellim! Üstadým! Efendim! Ey zamanýn hem bedii hem de garibi olan! Ey Urfa'dan kuþlarýn uðurladýðý adam! Baþýmda bela rüzgârlarý ve önümde bir uzun sefer-i imtihan… Göz gözü görmeyen gecelerde yok yere vurulmuþ yuvasýz bir yýlan kadar yalnýzým. Bir sen kaldýn içimde kanadý kýrýk bir kartalý anýmsatan siluetinle, bir de urganý kanlý daraðaçlarý karlý bir beldede. Hekimine yetiþememiþ bir hasta gibi geç geliþlerime aðladým. Zor zamanlara, çetin kýþlara kalmýþ gençliðime aðladým. Ýtaat topraðýna ekilecek ömür dakikalarýný hevesin haylaz kuþlarý aldý. Aþkýn aydýnlýðýnda yazýlan “yar” mektuplarý yarým kaldý. Birileri melekleri ürkütüp þeytanlarý saldý. Þimdi yola revan olmuþ her yolcu gibi önümde iki seçenek; ya kaybolmak þu sahralarda periþan bir seyyah gibi iz býrakmadan… Ya da Yunusvâri sahil-i selamete ermek… Yaðmurlu bir gecede fýrtýnalý bir denizde daðvari dalgalar sürüklüyor yorgun yüreðimi. Bir bedestene düþtü ki yolum bir yanda ipek tüccarlarý bir yanda diken hamallarý… Bir tesbihte tane tane devrediyor zaman siyahlarý, beyazlarý… Muhtacým üstadým satýr satýr þerh et feza denen þu kelimeleri alevden yazýlmýþ sayfalarý. Ey bu diyar-ý gurbette medar-ý tesellim, Üstadým, efendim! Ey ahir zaman çöllerinde kýlavuz yýldýzým! Ey ömür topraðýmýn her karýþýný gezen Hýzýr'ým! Gülþenimde güller aðlýyor her gece. Kanýyor bütün acz yaralarým. Fakirim. Bir zerreye bile malik deðilim. Hayýr! Bilmiyorlar üstadým! Doyasýya gülmek, mutluluða kanmak deðil benim derdim. Hele çirkin kahkahalara hiç talip deðilim. Dicle, Nil ve Fýrat kan akýyorken… Coðrafyam aðýtsýz sabahlara uyanmayý unutmuþken… Elinde sapanýyla sendeleyip düþen her çocuk ben deðilsem kim? Bakýþlarým bir çocuðun serin bakýþlarý deðil. Bakýþlarým bir esirin bakýþlarý gibi takýlý kalýyor tel örgülere… Duvarlar yükseliyor… Gündoðumlarýna ve günbatýmlarýna kapalý bir dünya kalýyor mahzun yüreðime. Beni dara çeken, beni Mansur eden zalimlerin çokluðu deðil, uhuvvetin, tesanüdün, birliðin yokluðu… “Rabbiniz bir… Peygamberiniz bir… Kýbleniz bir nidalarýný duymayan ümmetin paramparça haline aðlýyorum. Bombalara hedef olan çocuk bedenlerine ümmetin zamansýz solan çiçeklerine aðlýyorum. Ýman avuçta bir köz… Alevleri göklere yükselen yangýnlar ortasýndayýz… Evladýn yanýyor üstadým! Deðerli elmaslarýn adi cam parçalarýna deðiþildiði pazarlardayýz. Muhtacým. Satýr satýr þerh et þu kelimeleri kandan yazýlmýþ sayfalarý. Ey bu diyar-ý gurbette medar-ý tesellim! Üstadým, efendim! Güllerde zehir, kalplerde kibir, yollarda diken var. Yollara diken ekenler var. Yine bilmekteyim ki “Sabýr” deyip çile çekenler de var. Gözyaþlarýnýn yanaklara çizdiði rotalarda vuslat sahillerini gören gözler de var. Karanlýk kuyulardan görkemli saraylara yolu, erkâný bilenler de var… Sunulan zehir olsa yar elinden içenler de var. Yakup oldum bu gün, sevdadan bitabým. Ýþte gözlerim… Ýþte kalbim… Ýþte serim… Yaralarýma tuz basýp bekliyorum “En yüksek gür sedanýn Ýslam'ýn sedasý olacaðý günleri” Sendin satýr satýr þerh eden istikbal inkýlabatýný “Ümitvar olunuz” demiþtin. Ümitvarým üstadým. Ümitvarým…
ASHÂB-U’S-SUFFA Nesim SÖNMEZ
46
Tam manasýyla Allah yoluna kendilerini vakfetmiþ bulunan bu güzide sahabeler, Resül-i Kibriya Efendimizin hiçbir nasihatini, hiçbir hitabesini kaçýrmazlardý. Daima orada hazýr bulunur, irad edilen hitabeleri ve öðütleri hýfz edip diðer sahabelere de naklederlerdi. Bu bakýmdan Ýslami hükümlerin muhafaza ve naklinde Ehli Suffa'nýn hizmet ve gayretleri azýmsanamayacak kadar çoktur. Kur'an nurunun kýsa zamanda dünyanýn birçok bölgesine süratle yayýlmasýnda bu ilim heyetinin büyük payý vardýr. Bu bakýmdan Ýslam tarihinde Ehl-i Suffa müstesna bir yere sahiptir. Ashab-u suffe hayatlarýný Hz. Peygamber (s.a.v.)'ýn medresesinde ilim ve irfan tahsil etmeye adamýþ seçkin kimselerdir. Bunlar daima Mescid-i Nebevi'de bulunurlar, kendilerini ilim ve ibadete verirler, genellikle oruçlu olurlar, Kur'an tahsil ederler, Hz. Peygamber'in vaaz ve irþadýný dinlerler ve onunla beraber savaþlara iþtirak ederlerdi. Onlarýn geçimleriyle bizzat Hz. Peygamber ilgilenir ve ashabýn zenginlerini de onlara yardým etmeye teþvik ederdi.
Ashab kelimesi, Arapça bir kelime olup se-hebe fiilinin ism-i failinin cemisidir. Sözlükte, arkadaþ, dost, taraftar ve izleyici manalarýna gelir. Muzaf olarak kullanýldýðýnda ise sahip, emanetçi anlamlarýna gelir.(1) Ashab kelimesinin, ýstýlahi anlamý: Rasûl-i Ekrem Efendimizin yüzünü gören, sohbetinde bulunan /sesini duyan ve Müslüman olarak ölen erkeðe: “Sahâbî”; kadýna ise “Sahâbîye”, bunlarýn çoðuluna da: “Ashab” denilmektedir. Suffe, kelimesinin sözlük anlamý, eski evlerdeki seki ve sed gibi yüksekçe eyvan demektir. Dilimizde buna sofa da denir. Ýslâm tarihinde “suffe” denilince, Hz. Peygamber (s.a.s.) 'in Medine'deki mescidinin bitiþiðindeki bu isimle anýlan yer anlaþýlýr. Burada barýnan sahabîlere de “ashab-u suffe” veya “ehl-i suffe” denir.(2) Mescid-i Nebevi'nin kuzey duvarýnda, hurma dallarýyla bir gölgelik ve bir sundurma yapýlmýþtý. Buna “suffa veya gölgelik” denilirdi. Burada kalan Müslümanlara da “Ashab-ý Suffa” ismi verildi. Ashâbu's- Suffe'nin Ortaya Çýkmasýnýn Sebepleri: Ashab-u suffe; ictimaî, siyasî ve askerî nedenlerle Medine Döneminde ortaya çýkmýþtýr. Kavim ve kabileleri arasýnda Ýslâm'ý yaþama imkâný
bulamayýp gerek Hz. Peygamber (s.a.s.)'le beraber Mekke'den ve gerekse muhtelif yerlerden Medine'ye hicret eden fakir, yeri/ yurdu olmayan kimseler burada barýnýrlardý. Ýslâmiyette ilk yatýlý medrese burasý olmuþtur. Bundan sonra buranýn durumu örnek alýnarak Ýslâm âleminde medreseler hep camilerin etrafýna yapýlmýþtýr.(3) Ashâbu's-Suffe'nin Sayýlarý Ve Görevleri Suffe'de sadece, kimsesiz sahabeler deðil, zaman zaman, Sevgili Peygamberimizi görmek için gelen ve kalacak baþka yeri olmayan misafirler de kalýyordu. Bunun yanýnda evlenip ev-bark sahibi olanlar da Suffe'den ayrýlýyorlardý. Bunun için, Ehl-i Suffe'nin sayýsý daima ayný kalmamýþtýr. Kaynaklarýn bildirdiðine göre Suffe Ashabýnýn sayýsý, 10–30–70–90–400 arasýnda deðiþmektedir. Bu rakamlar da, sayýlarýnýn zaman zaman deðiþtiðini göstermektedir.(4) Ashâbu's-Suffe, zamanlarýnýn çoðunu ilim tahsil etmekle ve Kur'an ezberlemekle geçirirlerdi. Yeni nazil olan ayetleri Peygamberimiz onlara bildirir ve ezberlettirirdi. Onlar kendilerini ilme vakfetmiþ ilim aþýðý talebelerdi. Kur'an'ý ve Sünneti çok iyi biliyorlardý. Yeni Müslüman olan kabilelere Ýslamý
Ýlimle meþgul olan Suffe ehline baþta Kur'an-ý Kerim olmak üzere; yazý, hadisler, çeþitli dinî bilgiler öðretiliyordu. Öðretmenleri ise; baþta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere, Abdullah b. Mes'ud, Übey b. Ka'b, Muaz b. Cebel, Ebu'd-Derdâ, Ubâde b. es-Sâmit gibi bilgin sahabeler idi. Ehl-i Suffe ilme son derece düþkündü. Dünyevî meþgaleleri de olmadýðý için zamanlarýnýn çoðunu, ilmî müzakerelere ve Peygamberimizle beraber olmaya verebiliyorlardý. Belki de Peygamberimiz, böyle bir imkânýn doðmasý için onlarýn ihtiyaçlarýný gidermeye bu kadar ihtimam göstermiþtir. Kýsacasý Suffe; leylî-meccanî (parasýz-yatýlý) bir eðitim ve öðretim yuvasý, çeþitli hizmetler için de hazýr bir kuvvet idi. Suffe'de bulunan öðrenciler esas itibariyle kendilerini Kur'an öðrenimine vakfetmiþlerdi; Kur'an ayetlerini aralarýnda müzakere ederler ve geceleri ilim tahsili ile meþgul olurlardý. Bu sebeple bunlardan yetmiþ kiþiye “kurra” adý verilmiþtir. Hz. Peygamber Medine-i Münevver'e dýþýna irþad ve Ýslamý anlatmak için bir kimse veya ekip göndereceði vakit Ashabu's-Suffa arasýnden seçip gönderirdi. Bunlardan orduya k a t ý l a n l a r, d i p l o m a t i k f a a l i y e t l e r d e görevlendirilenler ve müezzinlik yapanlarda vardý. Bilal-i Habeþ (r.a.) bunlardan biridir.(5)
Ashab arasýnda,1000'den fazla hadis rivayet edenler anlamýnda“Müksirûn” denirdi ve bunlarýn hepsi yedi sahabedir. Bu yedi sahabenin de üçü; Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî idi. Bu sahabîlerden Ebû Hüreyre þöyle der: “Benim fazla hadis rivayet etmem çok görülmesin! Muhacir kardeþlerimiz çarþýda, pazarda ticaretle, Ensar kardeþlerimiz de tarlada bahçede ziraatle uðraþýrken Ebu Hüreyre, boðaz tokluðuna Peygamber'in mübarek nasihatlerini ezberliyor, onlarýn þahit olmadýðý olaylara þahit oluyordu.”(6)
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
öðretmek için Suffe Ashabýna görev verilirdi, onlarýn da dini öðrenme ihtiyaçlarý bu þekilde karþýlanmýþ olurdu.
Ashâbu's-Suffe'nin Ýhtiyaçlarýnýn Karþýlama Biçimleri Medineli Müslümanlar olan Ensar; evinibarkýný, bütün mal varlýðýný geride býrakarak þehirlerine hicret eden Müslümanlara maddî ve manevi yönlerden çok yardýmcý oldular. Fakat buna raðmen, yer-yurt sahibi yapýlamayan bazý kimsesiz Müslümanlarýn açýkta kalmamasý için böyle bir yer yapýldý. Suffe ehlinin ihtiyaçlarýyla Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat ilgilenir, Beytü'l-Mâl'e ve kendisine gelen mallarýn büyük bir kýsmýný onlara ayýrýrdý. Kendisinin yetiþemediði hâllerde Ashab'a t a v s i y e e d e r, e v l e r i n e S u f f e e h l i n d e n götürebilecekleri kadar misafir almalarýný söylerdi. Bu sebeple bunlara: Edyâfu'l-müslimîn (Müslümanlarýn Misafirleri) de denilmiþtir.(7) Suffe ehlinin ihtiyaçlarýyla Peygamberimiz, kendi ailesinin ihtiyaçlarýndan daha çok ilgilenirdi. Bir defasýnda, deðirmen çekmekten yorgun düþtüðü için bir hizmetçi isteðinde bulunan kýzý Fâtýma'ya Peygamberimiz: “Kýzým! Sen ne diyorsun? Ben, henüz Ehli Suffe'nin ihtiyaçlarýný temin edebilmiþ deðilim.” buyurmuþtu. Gücü kuvveti yerinde olan Suffeliler, daðdan sýrtlarýnda odun taþýmak dâhil olmak üzere ellerinden gelen iþleri yapýyor, mümkün mertebe ihtiyaçlarýný saðlamaya çalýþýyorlardý.(8) Yoksa Suffe, baþkalarýnýn sýrtýndan geçinen bir tembeller yuvasý deðildi. Son derece ihtiyaç ve zaruret içinde olsalar da, iffet ve vakarlarý onlara, baþkalarýndan bir þey istemeye izin vermiyordu. Þu ayetin Ashabý Suffa hakkýnda nazil olduðu da rivayet edilmiþtir. “(Yapacaðýnýz hayýrlar,) kendilerini Allah yoluna adamýþ, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaþmayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayý onlarý zengin zanneder. Sen onlarý simalarýndan tanýrsýn. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptýðýnýz her hayrý muhakkak Allah bilir.” (9) Sayýlarý zaman zaman 400'e kadar çýkan bu sahabeler çoðu günlerini oruçlu geçirirlerdi. Akþam olunca evinde ikram edecek bir þeyleri olanlar birer
47
Peygamberimize bir þey ikram edildiði zaman Efendimiz, ne maksatla getirildiðini sorardý. Sadaka olduðu söylenirse kendisi kabul etmez Ashabu'sSuffe'ye gönderirdi. Þayet hediye olduðu söylenirse, bir kýsmýný ailesi için alýkor, bir kýsmýný yine Ashabu'sSuffe'ye gönderirdi. Buhârî'nin rivayet ettiði bir hadis-i þerifte Resulullah (s.a.s.): “Ýki kiþilik yiyeceði olan, Ashab-u suffe'den bir üçüncüsünü, dört kiþilik yiyeceði olan, bir beþincisini yahut da altýncýsýný alýp birlikte götürsün.” buyurmuþ ve bizzat kendisi on tanesini evine götürmüþtür. Hz. Ebûbekir (r.a.) da üç tanesini götürmüþtür.(13) Ashâbu's-Suffe'nin En Meþhur Olanlarý Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd elHudrî i, Hz. Ömer'in oðlu Abdullah, Bilal-i Habeþi, Abdullah b. Ümmü Mektûm'u, Ebû Zerr el-Gýfârî, Huzeyfe, Ammar, Habbâb, Ebû Hüreyre, Selman-ý Farisî, Suheybi'r-Rumî, Ukbe b. Âmir, Ükkâþe, Abdullah b. Mesud, Bera b. Malik
Ashâbu's-Suffe'den Ayrýlma 1-Ölümle ayrýlýþ. 2-Medine'deki geçici ikametin bitmesiyle. 3-Evlenenler oradan ayrýlmaktaydý. Hz. Peygamber orada kalan bekârlarýn evlenmesine yardýmcý oluyordu. Ashâbu's-Suffe'nin Ortadan Kaldýrýlýþý Hz. Peygamber döneminden sonra suffanýn orada devam edip etmediði açýk ve kesin olarak bilinmemektedir. Herhalde Hz. Ömer devrinde fetihlerle Müslümanlar zenginleþip kendilerine beytülmalden maaþ baðlanýnca suffa ya olan ihtiyaç ortadan kalkmýþ olmalýdýr. Ayrýca Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanýnda Mescit geniþletilince suffa Mescit içinde kalmýþtý. Sonuç Yapmýþ olduðumuz bütün araþtýrmalarýn sonucunda bizde hâsýl olan kanaat þudur: Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) ilim tahsil etmek isteyen insanlarla bizzat ilgilenmiþ, onlara deðer vermiþ ve ihtiyaçlarýyla yakýndan ilgilenmiþtir. Hatta zaman zaman talebelerin ihtiyaçlarýný kendi aile efratlarýnýn ihtiyaçlarýndan daha önce karþýlama cihetine gitmiþtir. Hakeza ashabýnýn hayatýna baktýðýmýz zaman, onlar da Hz. Muhammed (s.a.v.)'in tarikini takip etmiþlerdir. Ýlim tahsil etmek isteyen insanlarýn önünü açmýþlar, onlarýn dertlerini ve sýkýntýlarýný kendi dertleri ve sýkýntýlarý olarak kabul etmiþlerdir, maddi /manevi imkânlarýný ilim âþýklarýyla paylaþmýþlardýr. Günümüzde, yanýmýzda ve çevremizde bin bir türlü sýkýntýlara göðüs gererek ilim tahsil etmek isteyen genç evlatlarýmýz vardýr. Bizler evlerimizde sýcak çorbalarýmýzý içerken belki alt veya üst katýmýzda oturan talebenin okula gidecek parasý yoktur ya da kalem-defter- kitap alacak parasý yoktur. Bizler eðer Allah'ýn sevgili kulu ve Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in ümmetine layýk olmak istiyorsak genç ve fakir ilim þakirtlerimizin ihtiyaçlarýný karþýlama yolunu seçmeliyiz. Eðer biz gelecekte; imanlý, ahlaklý, milletine ve vatanýna faydalý bir neslin yetiþmesini istiyorsak bazý fedakârlýklara katlanmak zorunda olduðumuzu unutmayalým. Kaynakça 1- Al-Mu'cemu'l-Arabiyyu'l- Hadis 2- Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VII, 46 3- Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, II, 940 4- Þamil Ýslam Ans. Ashab's-Suffe M. 5- Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajý Prof. Dr. Ýbrahim SARIÇAM S.139 Diyanet Y. Ankara–2005 6- Buhârî 7- Buhârî, Rikak, 17 8- Belazürî, 1/ 272–273 9- Bakara 2/273 10- El Esas Fîs Sünne c.5 s.249 Hds. No. 1512–1513. 11- Hayatüs Sahabe c.1, s.283 12- Dârimî, Ýbni Mâce 13-Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 540
RABBE ÝTAAT - NÝMETE ÞÜKÜR ADEM ÖZKAN adem@ortakzemin.com
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 48
ikiþer onlarý yemeðe götürürlerdi. Kalan olursa Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ya birilerine havale eder ya da kendisi misafir ederdi. Bazý geceleri aç olarak sabahlayan ve ertesi güne erdiklerinde açlýklarý bakýþlarýndan anlaþýlan çok zayýf kimselerdi. Maiþetleri ile bizzat Peygamberimiz ilgilenirdi. Efendimize gelen sadakalarýn bir kýsmýna el sürülmeden Suffe ashabýna ulaþtýrýlýrdý. Peygamberimiz onlarýn yanlarýna uðrar, ihtiyaçlarýný gidermeye çalýþýrdý. Giyecek tek bir elbiseleri olup, avret yerlerinin açýlmamasý için yürürken elleriyle kapatýrlardý. Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) þöyle rivayet eder: “Suffe ehlinden yetmiþini gördüm, onlardan birinin üstünde bir cübbesi bile yoktu, sadece bir izarý vardý. Onu da omuzlarýna baðlamýþlardý ki avret yerleri görünmesin.” Açlýktan dermanlarý kalmamýþtý, kýyamda iken sýk s ý k y e r e d ü þ ü y o r l a r, n a m a z ý z o r tamamlýyorlardý.(10) Bu hâli gören yabancýlar: “Bunlar deli!” derlerdi.”(11) Peygamberimiz, Suffe Ehlinin sadece maiþetiyle deðil, ibadet ve ilim hayatýyla da yakýndan ilgileniyordu. Þu hadise bunu göstermektedir: “Bir gün Resulullah (s.a.s.) evinden çýkarak mescide girdi. Mescidde iki halk ile karþýlaþtý. Bunlardan biri Kur'an okuyor ve Allah'a dua ediyor, diðeri ise ilim öðreniyor ve öðretiyordu. Bunlarý görünce “Ýkisi de hayýr iþliyorlar. Bunlar Kur'an okuyor ve Allah'a dua ediyorlar. Allah, dilerse verir, dilerse vermez. Ama þunlar, ilim öðreniyor ve öðretiyorlar. Þüphesiz ben bir muallim (öðretmen) olarak gönderildim.” buyurdu ve ilimle meþgul olanlarýn yanýna oturdu.” (12)Bu iki topluluk da Ehli Suffe'den idi. Çünkü onlar, gündüzleri mescidde ilim ve ibadetle meþgul olur, Suffe'yi yatakhane ve ilmî müzakere yeri olarak kullanýrlardý.
49
Ýnsan olarak kendimizi ne kadar tanýyoruz, bize verilen özellikleri, kabiliyetleri, azalarýmýzý nerelerde kullanacaðýmýzý ve ne için verildiklerini hiç düþündük mü?
S
izi çarpan her musibet, kendi ellerinizin iþleyip kazandýðý günahlar yüzündendir. (bununla beraber allah) birçoðunu affeder (musibete uðratmaz). (1) Size verilen þey dünya hayatýnýn (geçici birer) faydasýdýr. Allah indinde olan (sevap) ise daha hayýrlý daha süreklidir. (Bu sevaplar) iman edip de ancak Rablerine güvenip dayanmakta, büyük günahlardan ve fahiþ kötülüklerden kaçýnmakta, öfkelendikleri zaman bizzat(kusurlarý) örtmekte olanlara, Rablerinin(tevhide ve ibadete ait davetine) icabet edenlere, namaz(lar)ý dosdoðru kýlanlara-ki bunlarýn iþleri aralarýnda müþavere (ile)dir,-kendi rýzýklandýrdýðýmýz þeylerden(ALLAH'a taat uðrunda) harcamakta bulunanlara kendilerine taðallüb(tahakküm) ve zulüm vaki olduðu zaman elbirlik (mazluma)yardým eyleyenlere mahsustur. (2) Refahta olduðu kadar sýkýntýda da, sevinçte olduðu kadar üzüntüde de dinlemek ve itaat etmek baþta gelir. Seni kendi nefsimizden üstün tutacaðýz. Ve emir ve kumanda hangimizde olursa olsun muhalefet etmeyeceðiz. Nerede bulunursak bulunalým hakikati beyan edeceðiz. ALLAH yolunda kimsenin ayýplamasýndan korkmayacaðýz.(3) Ýnsan olarak kendimizi ne kadar tanýyoruz, bize verilen özellikleri, kabiliyetleri, azalarýmýzý nerelerde kullanacaðýmýzý ve ne için verildiklerini hiç düþündük mü? Ya da dünyaya ilk geldiðimizden þu andaki bulunduðumuz yaþa kadar bize her gün sunulan ilahi enerjiyi nerelerde kullandýk. Peki, bize verilen insanlýk þerefini iman nimetini mü'min bir anne
Mü'minler arasýndaki ihtilaflar (müsbet ihtilaf konumuz haricidir) ne zaman bitecek, bizler kendimizle uðraþýrken bizim bu ihtilaflarýmýzý artýrmak için uðraþan zýndýka komitelerine karþý nasýl bir projemiz var. Bize sunulan nimetlerin farkýna ne zaman varacaðýz. Bizim yirmi dört saatimizi tanzim eden KUR'AN hakikatlerini anlamak için daha ne kadar bekleyeceðiz? Biz beklerken yâda birilerinin bizi kurtarmasýný beklerken acaba o kurtarýcý bize uzaydan mý gelecek, yoksa T.V. deki kahramanlar mý bizi kurtaracak. Dizilerdeki bizim mukaddesatýmýzý yeren ve bizi bekleten o þeytani projeler… Gerçekten bizim üzerimizden kazandýklarý katrilyonla Filistin'deki yavrularýmýz ve kardeþlerimizi ve Çeçenya, Afganistan Doðu Türkistan ve ismini bilmediðimiz MÜ'MÝN kardeþlerimizi gece yataðýnda ya da evinde yada vatanýnda ve Irak'ta küfürler yaðdýrarak mabetlerimizi ve kardeþlerimizi bizden kazandýklarý parayla ve güçle yýkarken baþlarýna bomba ve roket atarken herhalde biz hala T.V. karþýsýnda bekliyor olacaðýz ve biz beklerken emre muhalefet etmeyen Azrail (a.s.) gelerek bizi layýk olduðumuz yere götürecek. Ama hala birileri bekleyecekler… Ýþte o bekleyenleri uyandýrma ve hakikati gösterme vazifesini deruhte etmiþ mü'min cemaatleri… Nerede o gece namazlarýnýn arkasýndan aðlayarak edilen dualarýmýz? Nerede o aðlarken Arþ-ý a'la'yý titretecek samimi ve hasbi yakarýþlarýmýz… Seher vakitleri bizleri beklerken biz hala kimi bekliyoruz… Kardeþlerimizin akabede ettiði yemin herhalde bir mü'min olarak bizleri de baðlýyor olsa gerektir. Efendimiz (a.s.m.)ýn ''Ben gidiyorum size iki þey býrakýyorum KUR'AN VE SÜNNET onlara uyarsanýz kurtulursunuz.'' dediði o kudsi emanetleri ailevi, içtimai ve sosyal, yaþantýmýzda ne zaman tatbik edeceðiz ve öðreteceðiz evlatlarýmýza ve bilmeyen kardeþlerimize… Ýþte asrý saadetten bir numune: Talha b. Ubeydullah (r.a.) anlatýyor: “Bir yolculukta adamýn biri gitti, elbisesini çýkardý, kýzgýn kumlar üstünde debelenip nefsine'' Cehennemin ateþini tat! Geceleri uyuyacak, gündüzleri tembel duracak, sonra da cenneti umacaksýn!'' diye söylenmeye baþladý. O sýrada Peygamber efendimiz (a.s.m.) bir aðacýn gölgesi altýnda istirahat buyuruyordu. Doðru Resulullah'ýn (a.s.m.) yanýna vardý ve: - Nefsim beni yendi! Dedi.
Resulullah (a.s.m.): -Ýyi dinle, gök kapýlarý senin için açýldý, melekler seninle övündüler, buyurduktan sonra sahabelerine:''Kardeþinizden faydalanýn,'' diye öðüt verdi. Bunun üzerine herkes: Ey falanca, benim için dua eyle, demeye baþladý. Resulullah (a.s.m.) :-Hepsi için birden dua eyle, dedi. O da:-Allah'ým takvayý onlara azýk eyle, iþlerini doðru yolda bir araya getir, dedi.
YAÐMUR - YAÐ NUR ÝSMAÝL KAÇMAZ
O dua ederken Resulullah (a.s.m.) da:''Allah'ým onun duasýný gerçekleþtir,''diyordu. Adam devamla:''Allah'ým, cenneti onlarýn meskenleri yap,''dedi.(4) Acaba bu gibi hadiseler bize birbirimize dua etmeyi ve ýztýrar halinde yapýlan dualarýn makbuliyetini ve üzerimizdeki halin deðiþmesi için Kur'an ve Sünneti Resulullah'a (a.s.m.) imtisal etmeyi emretmiyor mu? Hala neyi bekliyoruz ya da beklediðimiz þeyin ne olduðunu biliyor muyuz? Ümmet mahsun, çocuklar mahsun, Filistin, Çeçenya, Afganistan, Doðu Türkistan, Irak, Afrika v.b. kardeþlerimizi mahsun ve kimsesiz býrakmamak için tekrar, yeniden en samimi dualarýmýzla, en hasbi yakarýþlarýmýzla âlemlerin Rabbi olan Allah'ýmýzýn(c.c.) dergâhý izzetine yönelerek zalim ve kafirlerin mü'minler üzerindeki zalimliklerini kaldýrmak ve yeniden mü'minlerin birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerini saðlayýcý uyanýk, zeki, imanlý, mukaddesatýna baðlý bir insanlýk için dua etmek herhalde yapabileceðimiz en güzel bir ibadettir… Bediüzzaman (r.a.): “-Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalýþmayýnýz! Aya, Avrupa'nýn size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akýl ile onlarýn sefahat ve batýl efkârlarýna ittiba edip emniyet ediyorsunuz! Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba deðil, belki þuursuz olarak onlarýn safýna iltihak edip, kendi kendinizi ve kardeþlerinizi idam ediyorsunuz. Agâh olunuz ki, siz ahlaksýzcasýna ittiba ettikçe, hamiyet davasýnda yalancýlýk ediyorsunuz! Çünkü þu surette ittibanýz, milliyetinize karþý bir istihfaftýr ve bir istihzadýr!” (5) Hâsýlý kelam kardeþlerimizi Bediüzzamanýn bu nefis ifadesiyle uyararak sözümüze hatime çekiyoruz, vesselam…
Kaynakça 1-Þura–30 2-ÞURA–36.37.38.39 3-Akabe biatý, M.Hamidullah –Ýslam peygamberi 2.cilt syf:872 4-Hayatüs sahabe–4.cilt syf:210 5-Mesnevi-i Nuriye, Zehra yay. syf:158
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 50
ve babadan doðma ayrýcalýðýnýn farkýnda mýyýz? Bize bu özellikleri veren Rabbimiz ne için vermiþ? Ýçerisinde yaþadýðýmýz insanlar topluluðunda bize düþen vazifeler nelerdir?
51
Hayata ferahlýk veren zaman dilimleri vardýr. Ýnsan bu anlarda her yönüyle ferahlýða kavuþur. Bu dilimlerde günlük hayat meþakkatleri bir nebze olsun giderilir. Yani mesihalar kazanýr kalpler. Saflýðýn, duruluðun ve ferahlýðýn kokularý ruhu okþar. Ruh bu sayede ferah-nak olur. Artýk yaðmur zamaný, hüzünlenmiþtir gökyüzü, berkler ateþlenmiþ, kuruyan gönüller tek dilden baþlamýþtýr hamdu senalara. Döne döne süzülür muhtaçlara doðru; týpký”Döne Döne” þairinin güvercine vardýðý görev gibi. Þam zülfünle gönül meþruyý harab oldu diye Sana iletti kebut haberi döne döne Doðruluk timsalleri serviler almýþtýr ilk nasibi. Bir aðýzdan ve dilden bütün nebatat ve hayvanat âlemi yaðan nura, hoþamediler dizmeye baþlar. Damlalar yerle kucaklaþýr. Toprak o efsunlu kokuyu yaymaya baþlar. Bir, iki, üç, dört, beþ… Tik taklý ahenkli bu ses. Mor kalp temiz, her yürek pür-heves. Yaðmur, yaðan bir nur, kalplere sürür. Aðyar diyarlarda yaþayan sevgililer kucaklaþýr. Evet, yaðan nur harap gönüllere tiryaklar sunmaya baþlamýþtýr. Zaman ilerler, çevreyi saran dudi müennidler arýnýr. Firdevsli kokular her tarafa yayýlýr. Kokan yaðmur kokusu kokan nur kokusu. Kimi zaman nurlar kesilir. Rahmet pýnarlarý ara verir. Yaðmurun böyle kesilmesi; bizim amellerimizle alakalýmý oldu acaba. Ah kirlenen kalbim, semaya uzanmayan ellerim beni yaðmursuz, nursuz koydu. Kendi egom beni yaðmursuz koydu. Bu sebeplerden dolayý takýlýp yolda kaldým hem de nursuz bir yolda. Kapalý ufuklar istikbal gemisi uzaklaþtý. Giden sevgili dönmez mi yurduna. Týpký þairin dediði gibi. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden Birçok seneler geçti dönen yok seferinden. Ey Rabbimiz, bize Rahman isminle yaðmur nasip et. Rahim isminle bizi nursuz koyma. Ufuklarýmýzýn tümden kapalý olduðu bu anda bize yaðmur gönder. Bize nur gönder. Gelsin ki nur; kalmasýn yaðmursuz gönül. Gülistanlar açsýn sahamýzda. Serviler yetiþsin hayatýmýzda. Kayalýklarýmýzdaki yosunlar firdevse dönsün. Kuruyan katý kalbim ihya olsun. Sevgi tohumlarý ekmeyi nasip et. Ey rahmeti sonsuz, bize nur, yaðmur gönder. Gönder ki çorak yer kalmasýn. Nuruna ve yaðmuruna muhtaç bu gönülleri nursuz býrakma. Amellerimize göre deðil, rahmetinle bize yaðmur gönder. Ey rahmeti zuhurunda gizlenen Rabbim, her zamankinden fazla nurlara muhtaç bu gönülleri yaðmursuz býrakma.
EL MEMLEKETU'L ÜRDÜNÝYETU'L HAÞÝMÝYE
ÜRDÜN Cuma KARAN* cumakaran@hotmail.com
Abdullah'ýn yerine geçen oðul Talah'ýn ruh saðlýðýnýn giderek bozulmasý üzerine torun Hüseyin 1953'te krallýða getirilir. Yeni kral orta doðuda bir yandan Ýsrail'i memnun ederken, diðer yandan da Ýsrail'e karþý oluþan Arap birliði cephesini memnun etmeye yönelik usta bir politika yürütür.
52
Ortadoðu'nun yakýn tarihini Ürdünsüz yazmak veya Ürdün'ün tarihini Ortadoðu olmaksýzýn yazmak elbette mümkün olmayacaktýr, olsa da yeterli olmayacaktýr.
Bundan 60–70 sene önce ne isminden, ne coðrafyasýndan ve dahi ne de milletinden bahsedilmeyen Ürdün'ü yakýndan tanýmak için Ortadoðu yakýn tarihini bilmenin lüzumu kadar, Kuran'da çokça geçen ve ibretlik kýssalarý anlatýlan Ad ve Semud kavimlerinin eski medeniyetlerini, eski tarihlerini bilmek de bir o kadar gereklidir. Yani Ürdün tarihin eski ile yeni yüzünün bir araya geldiði bir kavþak noktasýdýr. Bu kavþak noktasýnýn dünü ve bugününü tarihin puslu aynasýndan sizlere bu satýrlarda özetlemeye çalýþalým. Ridaniye savaþýyla Osmanlý devletinin hâkimiyeti altýna 1517 yýlýnda giren Araplar, Osmanlýlarýn hâkimiyet sürdüðü dört yüz sene boyunca mezhep farklýlýðýndan kaynaklanan birkaç isyan dýþýnda imparatorluða sadýk kaldýlar. Anadolu'nun deðiþik yerlerinde bulunan Þiiliði benimsemiþ Türkmenler, bulduklarý her fýrsatta isyan ederken baþkentten binlerce kilometre uzaklýktaki Araplar itaat ettiler, hatta bu itaati ilahi bir görev olarak algýladýlar. YAKIN TARÝHÝ: Bütün Osmanlý milletlerinde olduðu gibi Araplar da milliyetçiliðin menfi etkisinden nasibini aldýlar. Ýlk Arap milliyetçileri gayri Müslimlerden sýnýrlý kiþiler iken 1916'da Þerif Hüseyin ile Ýslami kesim içinde de yayýlmaya baþladý. Ýmparatorluðun çöküþünü hýzlandýracak siyasi kararlarýyla tarihe geçen Ýttihat ve Terakki, II. Abdülhamit'in oðullarýyla Ýstanbul'da ikameye mecbur ettiði Þerif Hüseyin II. Meþrutiyetle Hicaz valisi olarak Arabistan'a gönderdi. Bizim tarih kitaplarýmýzda ittihatçýlar tarafýndan gönderilen Þerif Hüseyin; Ýngilizlerle iþbirliði yaparak Osmanlýyý arkadan vuran bir hain, iþbirlikçi olup-olmadýðý yazýmýzýn konusunu aþan bir durum olmakla beraber, tek taraflý tarih okuma alýþkanlýðýmýzý azýcýk aralayabilsek belki *Ýslam Tarihi Uzmaný
de tarihi biraz daha net görme imkânýný bulmuþ olacaðýz. Tarihi ve sosyal olaylarý tek bir nedene indirgemek veya sadece bir tarafa hamletmek elbette bizi doðru sonuçlara götürmeye yetmeyecektir. Zira yýllar sonra ortaya çýkan iki ciltlik hatýratýnda Kral Abdullah Osmanlýdan ayrýlýþ nedenlerini anlatýrken, o dönemin konjönktörel yapýsýyla beraber bardaðý taþýran son bir uygulamadan bahseder. Ýttihat ve Terakki zihniyeti asýrlardýr anadilleriyle idare olunan Ortadoðu coðrafyasýnýn kalbi sayýlan bu yerlere; “bundan böyle bütün yazýþmalarýn Türkçe ile olma mecburiyeti karþýsýnda” halkýn asýrlardýr karþýlaþmadýklarý bu baský karþýsýnda adeta Ýngilizlerin kucaðýna kasýtlý olarak atýldýðýný ve bunun faturasýnýn da Osmanlýnýn parçalanmasý olarak ödetildiðini anlatacaktýr. I.Dünya savaþýyla Ýngilizler Þerif Hüseyin'in Hicaz bölgesindeki hâkimiyetini bir bütün olarak menfaatlerine uygun görmediklerinden “parçala, böl ve kolayca yönet” politikasýnýn gereði olarak, bugünkü Filistin, Þam, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye topraklarýný Þerif Hüseyin, oðlu Abdullah ve kardeþi Faysal arasýnda paylaþtýrdýlar. Oðul Abdullah'ý Ürdün'ün arkasý anlamýna gelen “maverauürdün”e 1921'de emir olarak atadýlar. 1946 ya kadar, bu emirlik Ýngilizlerin menfaatlerinin sadýk bekçisi olur. 1949'da ise taç giydirilerek Kral Hüseyin Ürdün'ün kralý olarak ilan edilir. Kaderin cilvesine bakýn ki oðul Abdullah kral tacýný giyerken, baba Þerif bu kadar þanslý olamadý. Ýngiliz ve Fransýzlarýn menfaat çatýþmasýna kurban giden Hüseyin 1924'de Hicaz hâkimiyetini kaybetme ile kalmamýþ, öleceði tarih olan 1930'a kadar Kýbrýs'a sürgüne gider ve ölümüne bir sene kala Ürdün'e döner. Kaderin bir baþka tecellisine bakýn ki, 1949'da
Bu ustalýða raðmen halkýn çoðunluðunun Filistinli ve oradan gelen göçmenlerden oluþu Kral Hüseyin'i zora sokar. Ýsraillilere aman vermeyen “Fedaiyyunlar” grubu Ürdün'de etkisini artýrýnca Kral Hüseyin, 1970'de tarihe “kara eylül” olarak geçen binlerce Filistinlinin hunharca katledilmesinde rol alýr. Ölen ve öldürenlerin ortak iki özelliði; Müslüman ve Arap oluþlarý, öldürtenin ise en belirgin özelliði; iþbirlikçi oluþuydu. Ýþbirlikçiliðiyle de kalmaz, 1973'te Suriye ve Mýsýr'ýn beraber baþlatacaðý bir operasyonu hemen Ýsrail'e bildirmesi de Arap toplumunun zihninde tazeliðini korurken; 1999'da ölür ve yerine oðlu bugünkü II. Abdullah geçer. Ürdün haritasýna bakanlar, Ýsrail ile olan sýnýrý Ürdün nehrinin kabul edilmesi sebebiyle hafif eðriler dýþýnda diðer sýnýrlarýnýn cetvelle çizilmiþ olduklarýný hemen fark edeceklerdir. Ürdün yeraltý ve yer üstü zenginlik kaynaklarý itibariyle orta doðunun en fakir ülkesi. Ancak ne ilginçtir ki bu ülke buna raðmen komþularý içerisinde en pahalý bir yer. Yine bu ülke komþularýyla mukayese edildiðinde bir Arap ülkesinden çok bir Avrupa ülkesi görünümü ve temizliðiyle dikkat çeken bir ülkedir. Bu fakir ülkenin bu zengin yaþamý, Ýsrail'in güvenliðini saðlama karþýlýðýnda kendisine yapýlan ödemeler olarak açýklanýr. Zira Ortadoðu'da Ýsrail'in güvenlik sibobu; Mýsýr ve Ürdün'dür. Ürdün nüfusunun yüzde altmýþ beþinin Filistinlilerden oluþtuðunu düþündüðümüzde bunun Ýsrail için ne anlam ifade ettiði ortadadýr.
TARÝHÝ YERLER: Ürdün gerek dinler tarihi açýsýndan ve gerekse bizzat Ýslam tarihi açýsýndan büyük bir önemi haiz, önemli olaylarýn yaþandýðý, tarihi kalýntýlarýn hala dipdiri ayak durduðu dünyanýn nadir yerlerinden biridir. PETRA: Ýslam öncesi Kuran'da bahsedilen Ad ve Semud kavimlerinin kalýntýlarýnýn mekânýdýr. Akabe körfeziyle Lut gölünün arasýnda yer alýr. Bütün yapýlar kayalýklara oyularak yapýlmýþ bir antik kent. Haçlý seferlerin ardýndan tarihin derinliklerine gömülen ve unutulan Petra, Þam üzerinden Mýsýr'a giden Ýsviçreli seyyah Johann Burckhardt tarafýndan yeniden keþfedildi. M.Ö 4. y.y da bütün Mezopotamya'yý tehdit eden Perslerden kaçan Nebatiler, ulaþýlmasý zor olan Musa vadisine sýðýnýrlar. Çöl düzlüðünün ve geniþliði içerisinde yere yer kayalara oyulmuþ bir þehir inþa ederler. Kaya
bloklarýn oyulmasýyla oluþan tapýnaklar, saraylar ve mezarlar vardýr. Putperestlikleriyle bilinen Nebatiler tanrýlarý için dev tapýnaklar inþa etmiþlerdir. Eski Ahit'in Tekin bölümünde yer alan “Nebayot” denilen bu halkýn Hz. Ýbrahim'in oðlu Ýsmail'in 12 oðlundan en büyüðünün soyu olduðundan, bu 12 soyun köyleri ve obalarý ta Mýsýr'a kadar yayýlan bir coðrafyada yaþýyorlardý. Petra ile ilgili en yaygýn görüþ ise Kuran'da yok edildiði bildirilen kavimlerden Semud'un memleketi olduðudur. Semud yurdu Kuran'da Hicir diye yer alýr. Hz. Hud'un gösterdiði yola iman etmemekte ayak direyen ad kavminin helakinden sonra bu bölgeye yerleþen Semud kavmi de zaman içinde sapýtmýþtý. Yaklaþýk 10 bin kiþilik nüfusa sahip olduðu tahmin edilen Petra da yaþayan Semud kavmi ad kavminin dillere destan yurdu Ýrem gibi azap yüklü fýrtýna ile yýkýlýp gitmesin diye evlerini kayalara oymuþlardý. Salih (a.s) onlarý putperestlikten çýkýp Allaha iman etmeye çaðýrdý. Kuran'da anlatýldýðý þekliyle Semudlular sen de bizim gibi bir insansýn eðer doðru isen bize bir mucize göster dediler. Mucize olarak gözlerinin önünde kayadan bir deve yaratýldý. Fakat onlar azgýnlýktan vazgeçmeyip deveyi kesip yediler. Salih (a.s) Semud kavminin baþýna gelecek felaketi haber verip inananlarla birlikte þehri terk etti. Geride kalanlarýn; ilk gün yüzleri sarardý ikinci gün kýzardý üçüncü gün ise kapkara oldu. Bu belirtilerden felaketin gelmekte olduðunu anlayarak büyük bir korkuya kapýldýlar. Hatta ölenler oldu. Sonunda korkunç bir ses gelerek Semud kavmini helak etti. Bir anda gelen o þiddetli ses Semud'u, kayalara oyulmuþ yurdunu, sonsuz sessizliðe boðdu. Ýþte Petra'yý gezerken o korkunç sesi adeta duyarsýnýz, Kuran'ýn bahsettiði “And olsun ki Eshab-ý Hicir de Peygamberleri yalanlamýþlar… Onlar daðlardan emin evler yontar, oyarlardý”(Hýcr, 80) hakikatini bütün ihtiþamýyla görmek mümkündür. BAHR-Ý MEYYÝT(ÖLÜ DENÝZ): Kuranda ilahi azapla yerle bir edilmiþ ve þu anda üzerinde oluþan gölle ibretlik kavim olaylarýn baþýnda gelir. Bahr-i meyyit, Türkçesiyle ölü deniz, diðer ismiyle lut gölü, deniz seviyesinden 413 metre altýnda dünyanýn en alçak gölü. Bu gölü suyu yine yoðunluk oranýyla dünyanýn en yoðun suyu. Yoðunluk oraný yüzde otuzlarýn üstünde. 11 tür bakteri dýþýnda hiçbir canlý yaþayamýyor. Yine bu göl insanýn batmadan su üzerinde kalabileceði tek göl. Suyun içine dalmak mümkün deðil. Hatta arabamýzýn anahtarýný oraya düþürdüðümüzde dalmalarý için yüklü para vermemize raðmen suyun içine dalmalarý mümkün olmamýþtý. Suyun üzerinde rahat gazete okuyabileceðiniz dünyanýn tek gölü. Gölün hemen görünen karþý kýyýsýnda Ýsrail. Yani gölün yarýsý Ýsraillin sýnýrýnda. Ýsrail'in dünyada benzeri olmayan bu sudan çok þeyler çýkardýðý biliniyor. YERMUK: Yine Ýslam tarihinin dönüm noktalarýndan sayýlan Yermuk savaþý bugün Ürdün sýnýrlarý dahilinde yer alan Yermük'te yapýldýðýndan bu adla adlandýrýlmýþtýr. Yermuk savaþý Bizans'ýn Müslümanlara karþý yaptýðý son hamledir. Bizans Kralý Herakliyus Suriye ve Filistin geri almak
ÝSLAM DÜNYASI
ÝSLAM DÜNYASI
ORTADOÐU TARÝHÝ-1
Ürdün kraliyet tacýný giyen kral Abdullah, Ýngilizlerin ve siyonizmin yandaþý olarak bilinecek ve hatta sistemli olarak onlara maaþ karþýlýðýnda bilgiler sýzdýrdýðý dahi yaygýnlýk kazanacak. Sadece üç sene sonra Mescid-i Aksa'yý ziyaret ederken merdivenlerde, iþbirlikçi olarak, oranýn Müslümanlarýnca öldürülecek ve Mescid-i Aksa'nýn avlusuna defnedilecektir. Avluda bu mezarý gördüðümde uzun süre þaþkýnlýðýmý üzerimden atamamýþtým.
53
54
için Þam Cezire ve Ermeni halkýndan topladýðý büyük bir orduyla son bir taarruza geçmiþ, Baþkomutan Halid b. Velid ve diðer büyük sahabelerin büyük baþarýsýyla Allah'ýn lütfettiði bir zafere dönüþmüþtür. Müslümanlarýn bu zaferi üzerine Kral Herakliyus Suriye'yi terk ederken; “Elveda ey Suriye” diyerek gözyaþlarýyla geri dönecek ve burasý Ýslam topraklarýna dahil edilecektir. Gerek Mute savaþýnda ve gerekse Yermuk savaþýnda þehit düþen yüzlerce sahabe kabrinin bulunduðu bu coðrafyadan gezdiðimiz ve tesbit edilen yirmi sahabenin isim ve metfun bulunduklarý yerleri sizlere takdim edelim. Ayrýca kimisinin kabrinin, kimisinin de makamýnýn bulunduðu ve þimdiye kadar tespit edilen 15 Peygamber'in de burada olduðunu sizlere isimlerini zikrederek haber verelim. Ürdün eski bir coðrafya olmasý hasebiyle diðer Ortadoðu ülkeleri gibi burasý da yazma ile bitmez, ancak
gezilir. Ve ancak buralarý görmek tarihin o hakikatlerine vakýf olabilir. ÜRDÜN’DE KABÝR VEYA MAKAMLARI BULUNAN PEYGAMBERLER: -Hz. Musa (as) (Madaba'da) -Hz.Yahya (as) (Madaba'da) -Hz.Isa (as) (Madaba'da) -Hz.Nuh (as) (Kerak'da) -Hz.Süleyman (as) (Kerak'da) -Hz.Lut (as) (Ölü Deniz kýyýsýndaki maðarada) -Hz.Þua'ayb (as) (Salt'da) -Hz.Hz.Yuþa (as) (Salt'da) -Hz.Eyüp (as) (Salt'da) -Hz.Davut (as) (Ýrbid'da) -Hz.Hud (as) (The Decapolýs'da) -Hz.Harun (as) (Petra'da) -Hz.Þit (as) (Tafýlah'da)
ÝNSAN HAKLARI'NDA REFERANS KÝM OLACAK? Mehmet ALKIÞ* malkis@ttnet.net.tr
HAK & HUKUK
ÝSLAM DÜNYASI
MUTE DESTANI Ýslam tarihinde çok önemli bir yeri olan Muta savaþý burada yapýldý. Bu açýdan burasýnýn önemini, hala burada þehit düþen sahabelerin kokularýný hissetmek bugün bile mümkün. Ta bin km'den fazla bir mesafeyi, hem de bazen çöl, bazen daðlýk ve derelik engelleri aþarak buraya gelmek! Bunu daha iyi anlamak için Ýslam tarihinde Mute savaþýna kýsaca bir bakalým: Ýslam tarihinde çok önemli bir yeri olan Muta savaþý burada yapýldý. Bu açýdan burasýnýn önemini, hala burada þehit düþen sahabelerin kokularýný hissetmek bugün bile mümkün. Ta bin km'den fazla bir mesafeyi, hem de bazen çöl, bazen daðlýk ve derelik engelleri aþarak buraya gelmek! Bunu daha iyi anlamak için Ýslam tarihinde Mute savaþýna kýsaca bir bakalým: Ýslâm devletinin Medine'de kurulmasýndan sonra Müslümanlarla Rumlar arasýnda yapýlan ilk savaþ. Hz. Peygamber, Ashabtan Hâris b. Umeyr (r.a)'ý Busra (Havran) Emiri Þurahbil b. Amr el-Gassânî'ye Ýslâm'a davet mektubunu sunmak üzere yollamýþ, ama bu sahabi Gassanile tarafýndan þehid edilmiþti. Hâlbuki "elçiye zeval yoktur" anlayýþý gereðince düþman ülkeler bile birbirlerinin elçilerine dokunmazlardý. Bu sebeple ashabýndan birinin küstahça öldürülüþüne seyirci kalamazdý. Hemen 3000 kiþilik bir ordu hazýrladý. Ordunun kumandaný Zeyd b: Hârise idi. Þayet bu zât þehid düþerse yerine Cafer b. Ebi Talib, o da þehid düþerse Abdullah b. Revâha geçecekti. Düþman önce Ýslâm'a davet edilecekti, kabul etmez ve cizyeye de razý olmazsa Ýslâm elçisini öldüren bu canilerle savaþýlacaktý. Peygamberimiz (s.a.s) orduyu Seniyyetü'l-Veda'ya kadar yürüyüp uðurladý.Halid b. Velid gibi yüksek askerî bir deha ve üstün strateji bilgisine sahip bir kimse de bu savaþa bir nefer olarak katýlmýþtýr. H.8/M.629 yýlýnda Ýslâm ordusu Medine'den çýkýp Mûte'ye ulaþtýðýnda karþýlarýnda Bizans'ýn desteðinde Hýristiyan Araplardan oluþan 100.000 kiþilik bir ordu bulmuþlardý. Ýslâm ordusunun kumandanlarý meseleyi tartýþtýlar; geri dönmek, Hz. Peygamber'e haberci yollamak hususlarýný görüþtüler. Ancak savaþ görüþü aðýr basmýþ ve iki ordu karþýlaþmýþtý. Zeyd. b. Hârise (r.a) þehit düþünce, sancaðý, Cafer aldý Ca'fer'in sað eli kesildi; bu sefer sancaðý sol eliyle tuttu. Sol eli de kesilince sancaðý yine býrakmadý; kesik iki elinin kalan kýsýmlarýyla sýkýþtýrarak göðsü arasýnda tuttu. Nihayet o da þehid düþtü. Bundan sonra sevgili Peygamberimizin emrine uyularak sancaðý, Sahabenin þairlerinden Abdullah b. Revâha aldý; o da þiirler söyleyerek harbetti ve þehâdet þerbetini içti. Hâlid b. Velid kumandayý ve sancaðý eline aldý. O gün akþama kadar savaþ yapýldýktan sonra Halid, ertesi sabaha kadar sað kanatta bulunan Müslüman askerleri sol kanada, sol kanattakileri sað kanada, arkadakileri öne ve öndekileri arkaya alarak yerlerinde deðiþiklik yaptý. Böylece düþmana yeni destek kuvvetleri geliyormuþ izlenimini vermek istiyordu. Bir yandan da Ýslâm ordusunu kesin hezimete uðramaktan ve bütünüyle kýlýçtan geçirilmekten korumak için yavaþ yavaþ geriye çekiliyordu. Hatta VEYA MAKAMLARI ric'atten evvelki bir hücumunda Hâlid, düþmana bir hayli kayýp verdirmiþ ve bol KABÝR ganimet de elde etmiþti. Ýþte bu þekilde Ýslâm ordusunu Medine'ye sað-saðlim geri getirdi. Peygamber Efendimiz bu savaþý Medine'de, olduðu gibi görmüþ ve her safhasýný minberden Müslümanlara anlatmýþtý. Sýra ile kumandanlarýn þehadetini anlattýktan sonra sýra Hâlid'e gelince "En sonunda sancaðý Allah'ýn kýlýçlarýndan bir kýlýç aldý " buyurmuþ ve bundan sonra Halid b. Velid'e "Seyfullah" lakabý verilmiþti. Hâlid b. Velid diyor ki: "Mûte Savaþýnda elimde dokuz kýlýç parçalandý." Bu ifadeden Mûte Savaþýnýn ne kadar þiddetli geçtiðini anlýyoruz. Bu savaþa katýlmýþ bulunan Abdullah b. Ömer diyor ki: "Mute günü ben Ca'fer'i þehid edilmiþ olarak gördüm. Onun vücudunda süngü ve kýlýç darbesiyle elli yara saydým. Bu elli yaradan hiç biri arkasýnda deðildi. "Bundan Ca'fer b. Ebu Talib'in ne kadar korkusuzca ve sanki arkasýna hiç dönmeden düþmanla savaþmýþ olduðu anlaþýlmaktadýr. Ca'fer þehit olduktan sonra "Ca'fer-i Tayyar: Uçan Ca'fer" diye anýlmýþtýr. Allah yolunda kesilen iki koluna karþýlýk Cenab-ý hak ona iki kanat ihsan etmiþtir ki, bu; onun mânen yüce mertebelere eriþtirildiðine iþarettir denilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s), bütün ashabýný ayýrt etmeksizin çok severdi. Bu üç þehid kumandaný ve Habeþistan muhacirlerinden amcasýnýn oðlu Ca'fer'i de çok severdi. Bir süre, þehitlerin ardýndan
55
Modern çaðýn kavramý olarak karþýmýza çýkan “Ýnsan Haklarý” ile ilgili olarak Batý'da önemli bir birikimin oluþtuðuna kuþku yok. Bunun nedenlerinin baþýnda Batý tarihinin bu konuda çok sorunlu olmasý ve modern dönemde, bu kamburdan kurtulmak güçlü bir çözüm arzusunun ortaya çýkmasý sayýlabilir. Ancak, uygulamada bu birikime paralel bir mesafe alýndýðýný söylemek mümkün görünmüyor. Dahasý, Batýlý toplumlar kendi bünyelerinde ortaya koyduklarý olumlu örneklere karþýlýk, sýra egemen olduklarý dünyanýn öteki toplumlarýna gelince, sistematik ve kitlesel ihlalleri bizatihi kendileri hayata geçirmiþlerdir. Günümüzde de bu paradoksal tutumlarýný sergilemekte sakýnca görmemektedirler. Bunun deðiþmesi de zor görünüyor. BULUNAN PEYGAMBERLER: Çünkü Batý'nýn; tarih boyunca insan algýsýna kaynaklýk eden felsefi arka planý, günümüzde farklý kavramlar ve görünümlerle varlýðýný sürdürüyor olsa da temelde bir farklýlýk taþýmýyor. Birçok konuda olduðu gibi, Müslümanlarýn bu kavramla tanýþmasý da sorunludur. Çünkü Müslümanlar genel olarak Batý karþýsýnda maðlup psikolojisi içindedirler. Ýçinde bulunduklarý pozisyon; savunmacý, tepkici, önyargýlý, savrulmuþ, aþaðýlýk duygusu içinde bir ruh halini yansýttýðýndan; duruþ, algýlama ve deðerlendirmelerinde isabet kaydedememektedirler. ÖZGÜVEN EKSÝKLÝÐÝ Müslümanlarýn insan haklarý ile ilgili teorik yaklaþýmý çoðunlukla eklektiktir. Yani, kararsýzlýk içinde hangi referansa baðlý kalmalarý gerektiðini kestirememektedirler. Ýslami referanslara gönderme yaptýklarýnda bile çoðu zaman kendinden emin bir duruþ sergileyememektedirler. Bazen de muhteva Ýslami olduðu halde, yöntem ve yaklaþým modernist bir tavrý yansýtabilmektedir. Ýnsan haklarý ile ilgili teorik çerçeveyi oluþtururken, her þeyden önce, olabildiðince, kendinden emin, özgüvene sahip, inandýðýnýn arkasýnda duran ve savunabilen, tarafsýz, baskýlarý reddeden, çýkarcýlýða yönelmeden düþünce geliþtiren bir ruh hali içinde olmak gerekir. Sosyal bilimlerin deney alaný ve referans kaynaðý olduðu için öncelikle tarihi doðru okumak ve önyargýsýz deðerlendirmek de büyük önem taþýr. Dahasý, ideolojik yaklaþýmý, oluþmuþ yargýlarý, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayý destekleyecek cýmbýzlama yöntemiyle tarihi arkamýzdan sürüklemeye de kalkýþmamalýyýz. Bu baðlamda tarihi, siyasi alana hapseden ön kabulden sýyrýlmak da þarttýr. Yani tarihi, hükümdarlar ve savaþlardan ibaret görmek ve bu açýdan deðerlendirmek siyaseti, toplumsal hayatýn tek belirleyici gücü saymakla eþdeðerdir. Bu da, siyaset dýþý sivil alanýn birikimini ve kalýcý etkisini sürdüren kültür ve medeniyetin rolüne gölge düþürür. Batý'da; Aristo, Luther, Da Vinci, Mozart, Descartes, Marks gibi isimler veya Protestanlýk, Romantizm, Realizm, Pozitivizm, Sosyalizm, Liberalizm gibi akýmlar, Ýslam tarihinde; Ýmam Hanefi, Ýmam Þafii, Buhari, Ýbni Haldun, Ýmam Gazali, Mevlana, Yunus Emre, Mimar Sinan, Fuzuli, Muhammed Ýkbal, Said Nursi gibi sivil þahsiyetler ya da fýkhi ve itikadi mezhepler, tasavvuf ekolleri ve diðer felsefi-fikri akýmlar anlamsýz kalýr. Hâlbuki toplumu ve tarihi gerçek anlamda belirleyen, dönüþümü saðlayan sivil alanýn temsilcileridir. Asýl, sivil alanýn muazzam birikimini dikkate almak lazým. * Mazlumder Gaziantep Þube Baþkaný
Geriye dönüp baktýðýmýzda, Kudüs, Ýstanbul, Baðdat, Þam, Kahire, Tahran gibi sembol þehirler baþta olmak üzere, Ýslam Dünyasý'nýn her yerinde, özellikle üç dinin mensuplarý, kimi zaman marjinal inanç gruplarý ile birlikte sorunsuz biçimde yaþamýþlardýr. Yaþadýðýmýz coðrafyanýn bir uçtan diðer ucuna medeniyetin aynasý hükmünde olan þehirlerin geçmiþinde de bunu gözlemleyebiliriz. Ýþte; Diyarbakýr, Edirne, Trabzon, Erzurum, Mardin, Ýzmir, Gaziantep, Hatay, Bursa ve daha niceleri. Son dönemlerde meydana gelen birtakým olumsuzluklardan hareketle bütün tarihi karalamak, ancak bilgisizlik veya önyargýlý olmakla açýklanabilir. SÝSTEMATÝK HAK ÝHLALLERÝ Bu noktada sorulmasý gereken can alýcý soru þu olsa gerektir. Batý tarihinde böyle bir manzarayla karþýlaþma imkânýmýz var mýdýr? Buna evet demek mümkün deðil. Batý'da bir arada yaþama ve mücadelesiz, bedelsiz insan haklarýna sahip olma gibi bir tecrübe yaþanmamýþtýr. Aksine, sistematik biçimde yapýlan ihlaller, soykýrýmlar, kitlesel göçlerle karþýlaþýrýz. Örneðin; Müslümanlarýn kucak açtýðý Yahudileri Batý, Endülüs (Ýspanya)'te ve Hitler Almanyasý'nda soykýrýma tâbi tutmuþtur. Müslümanlara karþý yapýlanlarý saymak, baþlý baþýna kitaplýk bir çalýþmaya ancak sýðdýrýlabilir. Endülüs'te eþi görülmemiþ kýyým, Haçlý Seferleri sýrasýnda ve
Kudüs'te yapýlanlar, tarihin deðiþik dönemlerinde Müslümanlardan Batýlýlarýn egemenliðine giren hemen bütün coðrafyalarda iþlenenler (Cezayir ve Bosna gibi), bir kanaatin oluþmasý için yeterlidir. Bunun ötesinde, Hýristiyanlýðýn mezhepleri arasýnda yüzyýllara yayýlan savaþlar, Batý'nýn bir arada yaþama kültürüne ve Ýnsan Haklarý'na ne kadar yabancý olduðunun gösterir. Ya etnik temizlik anlamýnda olanlara ne demeli? Coðrafi Keþifler adý altýnda, öteki dünyayý talana yönelen Batýlýlarýn gittikleri her yerde, orada yaþayan yerli topluluklarý kýyýma tâbi tuttuklarýný, Batý bizzat çeþitli kaynaklarýnda, kitaplarýnda ve ürettikleri sinema filmlerinde dünyaya ilan etmiþlerdir. Kýzýlderililer ve Zencilere yapýlanlar bu halkanýn ayyuka çýkmýþ örnekleri olarak karþýmýzda durmaktadýr. Peki, Ýslam Tarihi'nin herhangi bir döneminde böyle bir etnik temizlik örneði var mýdýr? Tarih bilgisine sahip hiçbir insaf sahibi buna evet diyemez. Tarihte Müslümanlardan kaynaklanan birtakým olumsuz uygulamalar elbette olmuþtur. Ama Batý'yla karþýlaþtýrýldýðýnda devede kulak kabilinde olduðu da bir gerçekliktir. Bunun nedeni, din (Ýslam), insanlarýn inançlarýndan, renklerinden, dillerinden, güçsüz olmalarýndan dolayý baský ve zulme uðramalarýný kesin bir dille yasaklamýþtýr. Siyasi sistem bakýmýndan dine aykýrýlýklar taþýsa da, toplumsal düzeni Ýslami referanslara göre oluþturan Ýslam devletleri, sistematik ve kitlesel ihlallere yönelmemiþtir. Olumsuz uygulamalar, kiþilerin veya küçük guruplarýn dini yasaklarý hiçe sayarak yaptýklarýndan ibarettir. Batý'da ise; belirleyici olan din dýþý düþünce o l d u ð u i ç i n, k ö t ü l ü k l e r i t a n ý m l a y a n v e yapýlmasýndan alýkoyan bir otorite ve yaptýrým gücü yoktur. Ýnsan zihni süreç içinde birtakým sýnýrlar belirlemeye çalýþmýþtýr. Bununla ilgili hukuk, böylece ve deneme yanýlma yöntemiyle uzun zamana yayýlarak ve toplumlarýn hafýzasýnda derin izler býrakan çatýþmalar, göçler, soykýrýmlar, istilalar, dünya savaþlarý gibi büyük olaylarýn ardýndan oluþmuþtur. Ýkinci Dünya Savaþý'nýn ardýndan Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirisi'nin kabulü konunun anlaþýlmasýna uygun bir örnektir. Birtakým mücadelelerle elde edilen haklarýn bu mücadeleden önce var olduðu iddia edilemeyeceðine göre, Batý'nýn, birçok þeyin farkýna varmasý oldukça geç zamanlarda mümkün olmuþtur. Yakýn zamanlarda geliþen olaylar, Batý'nýn bu konuyu çözecek yeterliðe, iradeye ve niyete sahip olmadýðýný bir kez daha ortaya koymuþtur.
“HAYAT
PSÝKOLOJÝKTÝR” Necdet AÇIKGÖZ necdet.acikgoz@gmail.com
Önceleri psikoloji lüzumsuz ve ruhsuz olarak kabul edilirdi. Ne gafillik! Þimdiler de ise popüler bir bilim ve ayrýca ruh kavramýna da inanýyor. Bize göre ruhu olmayan yaþayamazdý, bilimde canlýlýk esastý. Hayat bir bilim olarak kabul edilmiyor ve bu okuldan mezun olanlar maalesef iþ bulamýyordu. Oysa hayatta hayattaydý ve canlýydý. Daha vahimi hayatýn hayata kalmasý psikolojinin elindeydi. Nede olsa hayat psikolojikti gerisi jenerikti. Yaþadýðýmýz sýkýntýlar ve hayattan yediðimiz büyük numaralý tekmeler bizi her seferinde psikolojiye itiyordu. Ne zaman baþýmýz sýkýþsa kendimizi bir psikiyatri uzmanýn kanepesinde çocukluðumuza inerken buluyorduk. Ýnerken bir türlü çýkmayý beceremiyorduk, ne yapsak yeniliyorduk çocuksu isteklere. Psikolojik iþte… —Ne yapýyorsun doktor! —Ýçindeki çocuðu uyandýrýyorum —Yahu doktor içimdeki çocuðu tanýmýyorsun ne arsýzdýr o. Uyandý mý durmaz istersen býrakýver, o çocuk olduðu yerde uyuyakalsýn. Sen þu yediðim tekmelerden kurtulma yöntemlerini anlat. Doktor piposunu eline alýr ve koltuðuna yaslanýr ciddi meselelere parmak basacaktýr ve bu basmalar sonucu ezikler oluþsa da hayatýn verdiði eziklerin yanýnda sýyrýk gibi kalacaktýr Doktor; —Bak yavrucum hayatta tecrübe ;“kazýklarýn bileþkesi” deseler de inanma tecrübe; “Bir penceredir açarsan havaný alýrsýn” cinsinden bir þeydir. “Tecrübe ruhumuza ait bir deðerdir, dýþ dünyada tekabül ettiði hiçbir karþýlýðý yoktur.” —Vallahi doktor bey anladýðým bir þey varsa oda bir þey anlamamamdýr. Doktor —Git be kardeþim kýrk yýldýr bu iþi yapmama raðmen ben anlayamadým da sen bir anlayýþta mý anlayacaksýn. —Sahi doktor þu tekme diyorum —Ne olmuþ tekmeye —Acýtýyordaaa —Yavrum acý insaný piþirirmiþ —Dikkat et doktor beni yakmasýn. —Keste Manifestomu dinle; Hani dersin bir mum gibi tükenirsin. Yürü, tükür bir akþam karanlýðýna. Hani dersin bitersin… Oysa dersin ve gidersin…
Acý çekmek tek kiþilik bir Stand up gösterisidir. Acýlar borç gibidir. Paylaþýlýr, azalýr ve herkese bir hisse verilir. Perdeler kapandý mý? Borca verilen acýlar geri iade edilir. Kalakalýrsýn bir baþýna. Sevinçlerimiz kiraya verilir ve vurulurduk bir bahar akþamýnda hiç yerine. Kaçýrýlýrdýk bir akþam karanlýðýna, bizden ifadeler istenirdi vermezdik, veremezdik. Atýlýrdýk acýlar topraðýna, Kanatýlýrdýk. Ölüme adanýrdýk… —Doktor tekme! Acýtýyor. —Hým mm atýlan tekme kalbinde 9mm çapýnda bir delik açmýþ olabilir ama önemli deðil, farzý muhal ok kalbine saplanmýþ ve “ I love you” cinsinde bir kartpostalý düþün ve rahatla. —Doktor bu farzý muhal gerçekten çok muhal Hayatýn psikolojisi de bozulmuþtu. Elimizdeki hayatýn Anksiyete bozukluðu sürüp paranoyaklaþmasý ayrý bir dertti. Hayata anti depresanlar bile fayda vermiyordu. Hayat Psikolojikti onunki de çoktan bozulup gitmiþti. Her þey bir bahar akþamýnda baþladý hayata dair ne varsa…”Aradýðým bütün özelliklere sahipsin” demiþti o ne cevap verse yeridir —Ne yani toplama bilgisayara mý benziyorum. —Hayýr, hayýr fikir cihetinden demek istedim. O ise —Aradýðým hiç bir özelliðe sahip deðilsin. Her halde hayatta duyulacak en kýnayýcý ve en küçümseyici cümle bu olsa gerek. Sahi hayat ne tür özellikte insan arýyordu; Boyu, Kilosu önemli miydi? Ön lisans mý lisans düzeyinde mi? KPSS sýnavýnda kaç almalýydý, Ýngilizce yanýnda Urugayca da bilinmeli miydi? Bunu bilemiyorum tek bildiðim bu hayata bir beden fazla geliyorduk, gelecekte de kullanýlamýyorduk. Dâhil olamýyorduk onlara kýsacasý hayatýn aradýðý hiçbir özelliðe sahip deðildim. Tutunamayangillerdendim. Hayatta anlamsýz olan sorular deðildi, cevaplardý. Her soru bir anlamsýzlýðý gidermek içindi. Cevaplarsa tam olarak bir cevap olmazsa anlamsýzlýðý pekiþtirmekten öte gitmezdi. Hayat anlamsýz bir psikolojiden ibaretti önemli olan rolünü iyi sergileyip anlamlandýrmaktý. Hayat kimilerini zirvelere taþýrken kimilerini de tepeleri aþmasýna izin vermiyordu, zirve adaylarýna kalýn giymelerini tavsiye ediyorduk zira zirve soðuk olabilirdi. Hayat bir Puzzle gibi karmakarýþýktý. —Doktor býrak bu geyik muhabbetlerini Geyik muhabbeti dedin de… Ya! Bu küresel ýsýnma geyiklerin psikolojisini de bozdu önceden zýp zýp zýplayan ve otlamaktan öte bir marifeti olmayan geyikler bu huylarýný terk etmiþ oturup muhabbete dalýyorlar. Oooo muhabbetinize de doyum olmuyor diyesim geliyor hayvan olduklarýndan muhabbete pek gelemiyorlar. Her þeyin psikolojisi gibi geyiklerin psikolojisi de bozulmuþtu. Geyikler otlanmayý býrakmýþ muhabbete dalýyor, bazýlarýmýz ise muhabbetten kaçýp otlanmaya dalýyorduk Psikolojik iþte Düþlemek ise anlamakla baþlýyor. Anlamakta görmekle… Güzel gördün mü? Güzel yaþýyordun çirkin gördün mü? Bunalýyordun. Bakýþa baðlýydý hayat. Önemli olan güzel taraftan görmekti. Hayat psikolojikti gerisi jenerikti.
ÖYKÜ
HAK & HUKUK 56
Sýralanan bu düþünceler ýþýðýnda, insan haklarý ile ilgili bir kanaat oluþturabilmek amacýyla, dini düþüncenin temsilcisi olan Ýslam ile beþeri-seküler düþüncenin temsilcisi Batý'nýn tarihine insan haklarý açýsýndan bir göz atmak yerinde olur. Böylece, yerleþik kimi yanlýþlardan sýyrýlmak da mümkün hale gelebilir: Allah'ýn son elçisi Muhammed (a.s.)'in, Medine'de kurduðu toplumsal modelde Müslümanlar, baþta Yahudiler olmak üzere Müþrikler ve Hýristiyanlarla bir arada yaþamanýn esaslarýný tarihte ilk kez ortaya koymuþtur. Ayrýmsýz insan haklarý, sonraki dönemlerde Müslümanlarýn örnek alacaðý biçimde uygulanmýþtýr. Ýslam'ýn yayýldýðý süreçte, Müslümanlarýn egemenliði altýna giren yerlerde yaþayan farklý inanç mensuplarýnýn haklarýna yönelik olumsuzluklara rastlanmamasý bir yana, haklarýnýn korunmasý dini bir vecibe olarak kabul edilmiþtir. Bireysel ve lokal ihlallere rastlamak mümkün olabilir, ama sistematik ve kitlesel ihlaller söz konusu olmamýþtýr. Bunun içindir ki; tarih boyunca, Müslümanlarýn egemenliðinde olan ve toplumsal iliþkilerin yoðun olduðu þehirlerden, baþka inanç gruplarýnýn, sözgelimi, kitlesel bir göçüne rastlamayýz. Tam tersine, Endülüs Yahudileri ve benzeri örneklerde olduðu gibi, Müslümanlarýn arasýnda yaþama tercihinde bulunanlarý görebiliriz.
57
Þanlýurfa'nýn Göbekli tepe mevkiinde yapýlan kazýlarda Urfa tarihinin M.Ö. 9000 tarihine kadar dayandýðýna dair bulgular bulunmuþtur. Hurriler, Mitanniler, Asur ve Babillilerden sonra Urfa bölgesine Ýranlýlar hâkim olmuþtur. Büyük Ýskender istilasý (MÖ 331) ve bunu izleyen Helenistik devirde Urfa tarihini belgelerle izlemek mümkün olabilmektedir. Büyük Ýskender'in ölümünden sonra parçalanan imparatorluðun Urfa bölgesi Selevkoslarýn elinde kalmýþtýr. Selevkoslar MÖ 302’de Süryanilerin Urhai (Orhay-Urfa) kasabasý üzerine Edessa adýyla bir kent kurmuþlardýr. MÖ 132 – MS 244 yýllarý arasýnda 376 yýl devam eden Orshoene Krallýðý, para basacak kadar özgür ve güçlü fakat Ýran devletine kafa tutamayacak kadar güçsüzdü. 3. – 6. Yüzyýllar boyunca Urfa ve bölgesi Roma'ya baðlý kaldý. Halife Hz. Ömer zamanýnda Ýyad bin Ganem komutasýndaki Ýslam ordusu tarafýndan Ýslam topraklarýna katýlmýþtýr. Abbasilerin daðýlma döneminde1030 yýlýnda Bizans hâkimiyetine girmiþtir. Selçuklu komutanlarýndan Emir Bozan tarafýndan 1087 de fethedildi. Urfa, 1098'de I. Haçlý Seferleri sýrasýnda Prens Baudouin de Boulogne tarafýndan zaptedilerek Haçlý Kontluðu idaresine girmiþtir. Musul Atabeyi Nurettin Zengi 1144'te Urfa'yý alarak Haçlý Kontluðu idaresine son vermiþ, onun bu haraketi II. Haçlý seferlerinin baþlamasýna neden olmuþtur. Daha sonra Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi burayý hâkimiyeti altýna almýþtýr. Eyyübilerden sonra Artuklular, Akkoyunlular ve Memlüklerin idaresinde olan Urfa 1516'da Yavuz Sultan Selim tarafýndan Osmanlý topraklarýna katýlmýþtýr. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun I.Dünya Savaþý'ndan yenik çýkmasý üzerine Urfa 24 Mart 1919 tarihinde Ýngilizler tarafýndan iþgal edilmiþ, 30 Ekim 1919 tarihinde Ýngilizler tarafýndan Fransýzlara devredilmiþtir. 11 Nisan 1920'de Fransýzlarý kesin yenilgiye uðratan Urfalýlar bu zaferlerinin anýsý olarak TBMM'nin kararýyla 1984 yýlýnda “ÞANLI” ünvanýna kavuþmuþlardýr.
Hasan HALHALLI hhalhalli@ortakzemin.com
Peygamber, Hz. Ýbrahim'in Urfa'da ateþe atýlmasýný görmüþ ve daha sonra buradan Sodom'a doðru yola çýkmýþtýr. Hz. Ýbrahimin torunu ve Ýsrailoðullarýnýn atasý Hz.Yakup Harran'da dayýsý kýzlarý Lea ve Rahel ile evlenmiþ; Hz. Eyyup, Urfa'daki bir maðarada hastalýk çekmiþ ve Urfa'da vefat etmiþtir. Elyesa' Peygamber, Eyyup Peygamber'in yaþadýðý Eyyub Nebi Köyü'ne kadar gelmiþ, ancak kendisini göremeden orada vefat etmiþtir. Hz. Þuayp, Þuayb Þehri'nde yaþamýþ, Hz.Musa Þuayp Þehri yakýnýndaki Soðmatar'da Þuayb Peygamberle buluþmuþ ve mucizeli asasýný burada Þuayp Peygamber'den almýþtýr. Hz.Ýsa Urfa' yý kutsadýðýna dair bir mektubunu ve yüzünü sildiði mendile çýkan mucizevî portresini havarilerinden Addai ile Urfa Kralý Abgar'a göndermiþ, Hýristiyanlýk, devlet dini olarak ilk defa bu kral tarafýndan Urfa'da kabul görmüþtür. Bundan dolayý Hristiyanlar tarafýndan Kutsanmýþ Þehir olarak kabul görmektedir. Efsanelerle süslenen, Tevrat'la masallaþan, Ýncil'le kutsanan, Ýslamiyet'le ruh bulan, Mezopotamya'nýn kadim sevdasýný taþýyan Urfa; kale ve surlarý, dar sokaklarý, gizem dolu evleri, camileri, kiliseleri, hanlarý, köprüleri, maðaralarý, her çeþit malýn sergilenip satýldýðý rengarenk çarþýlarý, insanýn yürek acýsýný dillendiren yanýk türküleri, ezilip itilmiþliði, Kutsal Balýklý gölü, Ceylanlarý, Kelaynak Tarihi ve Dini Deðerler kuþlarý, lahmacunu, çiðköftesi, isotu, kebabý, sýra Meþhur Arap tarihçisi Ebul Faraç''a göre Urfa, geceleri ile tarih ve kültür zengini bir kent olarak Nuh Tufaný'ndan sonra yeryüzünde kurulan ilk yedi karþýmýzda durmaktadýr. yerleþim merkezinin ilki ve en önemlisidir. Hz. Adem burada çiftçilik yapmýþtýr. Musevi, Hristiyan ve Ýslam Görülmesi, ziyaret edilmesi gereken Tarihi dinleri peygamberlerinin atasý olan Hz. Ýbrahim yerler, Dini deðerler ve Makamlar Urfa'da doðmuþ, Nemrut ve halkýnýn taptýðý putlarla Hz. Ýbrahim Makamý: Hz. Ýbrahim'in doðduðu mücadele ettiði için burada ateþe atýlmýþtýr. Lut maðaradýr. Balýklý Göl çevresindedir.
Balýklý göl: Allah'ýn birliðine inanan ve insanlarý hak yoluna davet eden Hz. Ýbrahim'in Urfa'nýn zalim hükümdarý Nemrut tarafýndan ateþe atýldýðý yerdir. Allah'ýn emriyle ateþ suya, yanan odunlar da balýða dönüþmüþtür. Ayn-ý Zeliha Gölü: Nemrut'un kýzý Zeliha da Hz.Ýbrahim'e inandýðý için kendi adýný taþýyan bu gölde ayný durumla karþýlaþmýþtýr. Hz.Eyyub'un makamý: Hz.Eyyub'un hastalýðý nedeniyle yedi yýl çekildiði ve Allah'ýn izniyle þifa bulduðu maðaradýr. Eyyub Nebi Köyü-Eyyub Peygamber türbesi: Viranþehir ilçesinin 20 km ilerisindeki Nebi Köyü'ndedir. Rahime Hatun Türbesi ve Elyesa' Peygamber türbesi de burada bulunmaktadýr. Bediüzzaman Said Nursi'nin Kabri: Bediüzzaman, 23 Mart 1960 yýlýnda, Hakk'ýn rahmetine kavuþtu ve Urfa'daki Halilürrahman Dergâhý'ndaki Caminin bahçesine defnedildi. Ancak, 27 Mayýs Ýhtilalinden sonra darbeciler tarafýndan, naaþý buradan alýnarak bilinmeyen bir yere götürüldü. Camiler Ulu Cami (Kýzýl Kilise) (Merkez): Ulu Cami'nin bulunduðu yerde MS. V.yüzyýlýn baþlarýnda Aziz Stefanos anýsýna yapýlmýþ bir kilise bulunuyordu. Ulu Cami bir avlu ortasýnda olup, bu avluya batý, doðu ve kuzeyindeki kapýlardan girilmektedir. Avlu içerisinde Haçlý savaþlarý sýrasýnda ölenlerin mezarlarý ile Mevlâna Halidoðlu'nun türbesi bulunmaktadýr. Mevlid-i Halil (Dergâh Camii): Hz. Ýbrahim'in doðduðuna inanýlan maðaranýn batýsýna bitiþik olarak inþa edilmiþtir. Halil'ür Rahman Camisi: Selahattin Eyyubi'nin
yeðeni El Melik'ül Eþref Muzafferüddin Musa tarafýndan h.608 (1211–1212) yýlýnda yaptýrýlmýþtýr. Rýdvaniye (Rýzvaniye) Camisi: Rýdvaniye Camisi Rakka Valisi Rýdvan Ahmet Paþa tarafýndan h.1129 (1717) yýlýnda yaptýrýlmýþtýr. Hasan Padiþah Camisi: Cami iki deðiþik zamanda yapýlmýþtýr. Önündeki tek kubbeli bölüm Tokdemir isimli bir Türk beyi tarafýndan, ana yapý ise Uzun Hasan olarak tanýnan Þeyh Yakup tarafýndan 1499 yýlýnda yaptýrýlmýþtýr. Selahaddin Eyyûbi Camisi: Bu caminin bulunduðu yerde Piskopos Nona tarafýndan 457 yýlýnda yaptýrýlan Aziz Youhanna (Vaftizci Yahya) Kilisesi bulunuyordu. Selahattin Eyyubi döneminde bu kilisenin üzerine cami yapýlmýþtýr. Nimetullah Camisi (Ak Cami): Urfa Sancak Beylerinden Nimetullah Bey tarafýndan 1500 yýllarýnda yaptýrýldýðý sanýlmaktadýr. Yusuf Paþa Camisi: Urfa Mutasarrýfý Arapkirli Yusuf Paþa tarafýndan yanýndaki hamam ile birlikte 1703 tarihinde yaptýrýlmýþtýr. Fýrfýrlý Cami: Bu cami On iki Havari Kilisesi'nden camiye çevrilmiþtir. Circis Peygamber (Peygamberler) Camisi: Bu caminin bulunduðu yerde V.yüzyýlda Piskopos Hiba tarafýndan yaptýrýlmýþ Aziz Sergius Kilisesi bulunuyordu. Daha sonraki yýllarda kilise yýkýlmýþ ve yerine bugün cami olarak kullanýlan Þehit Aziz Circis Kilisesi yapýlmýþtýr. Narýncý Camisi: Divan Efendisi Abdurrahman Efendi Ýbn-i Süleyman Efendi'nin 1714 tarihli vakfiyesi ile El Hac Ali Ýbn-i Mehmet'in 1718 tarihli vakfiyelerinde bu caminin ismi geçmektedir. Bu durumda caminin XVIII. yüzyýlda var olduðu anlaþýlmaktadýr Eski Ömeriye Camisi, Toktemur Mescidi: kitabeleri bulunmadýðýndan yapým tarihi bilinmemektedir. Kadý oðlu Camisi(Merkez) Ulu Cami (Harran), Þeyh Yahya Hayat El-Harrani (Hayat Bin Kays) Camisi (Harran), Cabir El Ensar Camisi (Harran), Ýmam Bakýr Camisi (Harran), Kule Mescidi (Birecik), Eyüp Nebi Köyü Mescidi (Viranþehir), Ulu Cami (Siverek) Manastýrlar-Kiliseler Çardak Manastýr: V.yüzyýlda inzivaya çekilen keþiþler için yaptýrýldýðý tahmin edilmektedir. Manastýrýn çevresinde kaya mezarlarý ile Keþiþlerin su ihtiyacýný karþýlayan çok sayýda sarnýç yer almaktadýr. Deyr Yakup(Yakup Manastýrý): Deyr Yakup, halk arasýnda ''Nemrud'un Tahtý'' olarak anýlmaktadýr. Buradaki yüksek bir daðýn tepesinde M.Ö. I. yüzyýlda (putperest dönemi) Edessa Kralý Abgar Mano'nun oðlu Arryo'nun aile fertleri için inþa edilmiþ anýt mezar kalýntýlarý yer almaktadýr. Yakup
KÜLTÜR VE SANAT
KÜLTÜR VE SANAT 58
Taþýyla topraðýyla mübarek þehir: URFA
59
Medreseler Þanlýurfa'da Abbas Aða, Eyyubi, Halil-ür Rahman, Ýbrahimiye, Nakibzade, Rýzvaniye, Þehbenderiye ve Yusuf Paþa adlarýnda Osmanlý dönemine ait sekiz medrese günümüze kadar ulaþmýþtýr. Eyyubiler dönemine ait olan ve Eyyubi Medresesi olarak tanýnan medresenin de duvar kalýntýlarý ile kapý kitabesi günümüze gelmiþtir. Çeþmeler, Köprüler, Su kemeri ve Su bentleri Urfa'da Firuz Bey, Hafýz Süleyman Bozan Efendi, Haydar Aða, Hekim Dede, Hüseyin Ferideddin, Hüseyniye, Mencekzade, Sütçü Abdurrahman Efendi, Þehbenderiye, Þeyh Saffet, Yýkýk Sokak ve Yýldýz Meydaný adlarýnda Osmanlý dönemine ait 12 adet çeþme günümüze ulaþmýþtýr. Þehir içersinde geçmekte olan Karakoyun Deresi üzerinde ise, Bizans dönemine ait Samsat Köprüsü, Karakoyunlu dönemine ait Hýzmalý Köprü ve Osmanlý dönemine ait Millet Köprüsü ile Hacý Kamil Köprüsü olmak üzere 4 köprü bulunmaktadýr. Karakoyun Deresi üzerinde Bizans döneminden kalma Jüstinyen su kemeri ile Jüstinyen su bendi
bulunmaktadýr. Hanlar Gümrük, Hacý Kamil, Barutçu, Mencek, Þaban, Kumlu hayat, Fesadý, Samsat Kapýsý, Millet, Bican Aða ve Topçu Hanlarý olmak üzere Osmanlý dönemine ait 11 adet büyük han bulunmaktadýr. Çifte Han, Aslanlý Han, Boyahane Haný, Ali Bargut'un Haný, Zencirli Haný (Küsto'nun Haný), Cesur Haný, ,Hacý Ali Aða Haný 30 yýl öncesine kadar ayakta olan, ancak bugün yýkýlmýþ olan Þanlýurfa hanlarýdýr. Kervansaraylar Eski çaðlardan beri önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan Þanlýurfa ili sýnýrlarý içersinde Han-el Ba'rür, Ilgar (Mýrbi), Çar Melik ve Titriþ Kervansarayý olmak üzere dört kervansaray bulunmaktadýr. Çarþýlar Tüccar Pazarý, Uncu Pazarý, Bit Pazarý, Ýplikçi Pazarý, Tarakçý Pazarý, Sakýp Efendinin yaptýrdýðý, Terziler Çarþýsý, Kasaplar Çarþýsý, Þanlýurfa'nýn adlarý bilinen en eski çarþýlarýdýr. Kazaz (Bedesten), Sipahi, Koltukçu, Pamukçu, Oturakçý, Kýnacý, Býçakçý, Kazancý, Neccar, Ýsotçu, Demirci, Çulcu Çadýrcý, Saraç, Attar, Tenekeci, Kürkçü, Eskici, Keçeci, Kokacý(Kovacý), Kasap, Eski Kuyumcu Pazarlarý ile Boyahane, Kavafhane, Hanönü, Hüseyniye Çarþýlarý Gümrük Haný civarýnda yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alýþ veriþ yerleridir. Geleneksel Urfa evleri ve Konaklar Urfa'nýn tarihi mimari dokusunun önemli bir bölümünü oluþturan geleneksel evlerden 180 adedi Kültür Bakanlýðý'nca eski eser olarak tescil edilmiþ bulunmaktadýr. Urfa Kalesi: Kente dik bir tepeden hâkim olan kalenin en belirgin unsuru, Korint baþlýklý iki dev sütundur. Halk inancýna göre Nemrut'un kurduðu mancýnýðýn ayaklarý olan sütunlardýr. Eski Þehir: Kent merkezi Ortadoðu tarzýnda son derece canlý bir Çarþý etrafýnda geliþmiþtir. Geleneksel mimari doku kýsmen yozlaþmýþ olmakla birlikte, sokak aralarýnda birçok yerde çarpýcý güzelliðe sahip eski yapýlara rastlanýr. Tarihi maðara ve Harabeler Çoban Maðaralarý, Bazda Maðaralarý, Þuayb þehri Harabeleri, Soðmatar Harabeleri: Soðmatar'da Kutsal tepeye yönelen Tapýnaklar(Satürn, Þamas, Jüpiter, Sin, Venüs, Merkür, Mars tapýnaklarý), Pognon Maðarasý, Sene maðara (senem-sanem), Karahisar, Betik, Çatalat (Çatlar), Kasrul Benat Sin Mabedi: Babil dönemine ait Sin mabedi Haranda inþa edilen en eski anýtsal mabed'dir. Ýlk Çað Harran Üniversitesi: Ýlk Çaðdan beri varlýðý bilinen ve miladi 718–913 tarihleri arasýnda (Ýslami dönem) bilim ve sanatta doruk noktasýna ulaþmýþtýr.
neye yarar siir . Dostlarým! Baþkaldýrmýyorsa, neye yarar þiir? Azgýnlarý ve azgýnlýklarý yýkmýyorsa, neye yarar þiir? Zamaný ve mekâný sarsmýyorsa, neye yarar þiir? Satraplarýn baþýndaki tacý yere çalmýyorsa, neye yarar þiir? ÞÝÝR
KÜLTÜR VE SANAT 60
Peygamber'in burada kaldýðýna ve ''Deyr Yakup'' adýnýn bundan dolayý verildiðine inanýlmaktadýr. Aziz Stephan Kilisesi (Þanlýurfa Saat Kulesi): Yýldýz Meydaný'nda yer alan bu kilise, M.S.435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafýndan eski bir Sinagog'dan dönüþtürülmüþtür. Kýrmýzý renkteki mermer sütunlarýn çokluðu nedeniyle "Kýzýl Kilise" olarak adlandýrýlan bu yapýnýn yerine 1170–1175 Zengiler döneminde bugünkü Ulu Cami inþa edilmiþ, kilisenin çan kulesi minare ve saat olarak deðerlendirilmiþtir. Fýrfýrlý Kilise–12 Havari Kilisesi (Fýrfýrlý Cami): Vali Fuat Caddesi (Yeni Yol) üzerinde yer alan ve halk arasýnda "Fýrfýrlý Kilise" olarak anýlan bu yapýnýn esas adý 12 Havari Kilisesi olup inþa tarihi bilinmemektedir. Mihrap üzerine yer alan kitabedeki tarihten, kilisenin 1956 tarihinde camiye çevrildiði anlaþýlmaktadýr. Aziz Paulus -Aziz Petrus Kilisesi (Reji Kilisesi):1861 tarihinde, Patrik II. Ya'kup ve Metropolit Aziz Gregorius döneminde Yakubi Süryaniler tarafýndan inþa edilmiþtir. Büyük Kilise (Selahaddin Eyyubi Camii): 457 yýllarýnda Piskopos Nona tarafýndan yaptýrýlmýþ, ayný zamanda Adalet Sarayý olarak kullanýlmýþtýr. Rahibeler Kilisesi: 1883 senesinde Urfa'ya gelen rahibeler (gezici misyoner rahibeler) için hem ev, hem de kilise olarak inþa edilmiþtir. Germuþ Kilisesi: Urfa'ya 10 km. mesafedeki Germuþ Köyü'nde bulunan bu kilisenin kitabesi olmadýðýndan inþa tarihi bilinmemektedir. Norhut Kilisesi: Halfeti ilçesi Norhut Köyü'ndeki bu kilise V. yüzyýl Bizans eseri olup, üç nefli bazilikal planlýdýr. Çatýsý yýkýlmýþ olup harap bir durumdadýr.
Nizar Kabbani
Yasemenler Çiçek Açtýðý Zaman 61
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Ruhum kanatlanýr da sana doðru Ve senden ayrýlýr sana doymadan Gönderirsin aþka dair bir çaðrý Bir hülya alýr da götürür beni O dem sevdadýr saran benliðimi Bilmem yoksa bir gönül þenliðimi
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Umutsuzluk gelir dolar gönlüme Sormayýn hâlimden sormayýn aman Düþerse yolum ýssýz bir iklime O tenhada ölüm bana el sallar Gurbet gelir ardýmda kalýr yollar
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Hasrete dayanýlmaz bu diyarda Akýl maverada dolaþýr her an Rûhum seni seyreder aynalarda Bitmese de hiç acý günlerimiz Solmayacak aynalarda resmimiz
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Yollara koyulur seni gözlerim Gelemezsin elbet sýlan dolmadan Doluverse de yaþlarla gözlerim Vaktin sýðmam daralan kýskacýna Kara sevdan alýr beni götürür Dert yorgunu bir daðýn yamacýna
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Ürkek ceylanlar yolunu þaþýrýr Sarar da gönlümü bir kara duman Bir haberdir ki son damla, taþýrýr. Hüzün yaðmur gibi ruhuma dolar Kahreder beni ah bitimsiz yollar
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Bir akþamüzeri yapayalnýzým Ufkumu ihtiþamla sarmýþ hazan Buymuþ demek benim de alýnyazým Bilsem artýk veda vaktidir güle Gamýmý yüklerdim vefâlý/yaslý bülbüle
Yasemenler çiçek açtýðý zaman Güneþ ýþýðý yaðmurda kýrýlýr Eleðimsaðmadýr þimdi oynaþan Gurbetten gönlüme yollar kývrýlýr Bir kýrlangýç kanat açar sýlaya Gurbet elde gerçekleþir bir rüya
M.AKÝF KARLIGÜL Üsküdar/1999
Topraklar masum topraklar Kudüs Topraklar peygamber kokuyor Mescid-i Aksada
Mahmut VÝLDAN
Derleyen: Duygu HAMUT duygu@performansajans.com
62
Gölgesiz bir akþamüstü
vurulmuþ
Kent içinden kustu beni
Çocuk olmayý Asya'dan öðrendim
Oysa ben delirmekten mutluyum
Ürkek bir kuþ gibi, kýrýlmýþ kanatlarý, yolunmuþ gövdesi,
Hiç deðilse þizofren deðilim Sürgün yanlarýmý acýtmak hoþuma gidiyor
Aðlama, aðlama duvarýna deðil Kudüs'e yakýþýr gülüm
Dindiremediðim sýzýmý daðlamak
Bilesinki, paskalya tortularýndan azad ettiðimiz gün
Acý çekmek bana özgü
Ayaða kalk ey çocukluðum!
Acý çekmem insan olmam
''düþün ve doðrul--yükü aðýrdýr devin''
Kanýmda dalgalarýn dehþeti
Mavi gökyüzü kussun öfkeni
Ölü bir kýza yazdýðým adressiz mektup
Yeniden bileyle
Yalnýzlýk ihtilalinde bileniyor gençliðim yeniden
Yaðlý urganlarda yarýnda býraktýðýn neyin varsa terkime aldým
Yeniden ve gölgesiz bir akþamüstü Kendimi daðlýyorum Seni onarmak adýna, adanmak sana Adýna andýmý yazmak Çýplak kentin kaldýrýmlarýnda Derimi soyduðumdan beri Yaralarýma ýsýrgan otu bastýrdým. Vebalý aþkým gittiði günden beri Tenime yürüyen güneþe yanýklar verdim Kendimden ürperiyorum bazen Sana dair karanfil kopartmaktýr andým Gýrtlaðýma kadar sana dair adanmaktýr andým... Adýn andým olsun ki, hýçkýrýklarýmda sana dair her aným.
Her þeyi bilmek kadar olmasa da, bunu bilmek Çocukluðumu Gazze'de sapan taþýna kazýdýðým çocukluðumu Afrika'da aç kalan çocukluðumu Yâda fellucede pazaryerinde savrulan çocukluðumu Kendimden utanýyor deðilim Hala bir yaným isyan, bir yaným çocuk Ekmek teninde hala çehrem Ve seni seviyorum ey! Çocuk Bir suç iþlemek-kendinden utanma suçu Aczin-öfkenin-yanýnda olamamanýn suçu Midem yemekten, cebim paradan utanmalý diyorum Kefenin cebine ateþ düþecekse eðer
Þakaðýmda gökyüzü gürlemesi,
Ýntiharýn çýplak dolaþtýðý kaldýrýmlarda
Ninnilere çocuk doðuran palestinada,
Yalýn ayak
Bir mavzer ýsýtmasa da yüreðimi
Devrimci derviþ sabrýnda, bir þamil misali
Tüm benliðimden sýyrýlýp
Arka sokaklarda
Tazminat ödeyecek kadar para bulup
Bir misket kýzýllýðýnda kaybettiðim çocukluðunu
Küfretmek istiyorum
Yeryüzünün tüm çocuklarýna adadým
Gecenin karanlýðýnda
Öfkeden kuduran slogan oldun bana ey çocuk, seninde adýn zafer olacak palestina!
Lunaparklarda çocuk olmayý reddettiðimden beri Tüccarlarýn avuçlarýnda çýrpýnýr afrika, prangalara
63
Öfkem nedendir bilmiyorum
''ey adýna cami avlularýnda güller katlettiðim sevgili''
Soysuzluða…
BÝLÝÞÝM
ÞÝÝR
EY ÇOCUK!
Beni gömmeden çocuðu nereye gömersiniz! Beni gömmeden çocuðu gömemezsiniz!
?
Aþaðýdaki konu ulusal güvenlik ve her çeþit bilgi güvenliði sözkonusu olduðunda bilinmesi gereken, temel bir bilgisayar dosya imha iþlemidir.Özellikle finans sektörü mavi yakalýlarýna, psikologlara, kamu memurlarýna, askeri memurlara ve devletin önemli kurumlarýnda çalýþan her görevliye öðretilmesi gereken bir iþlemdir. Bu iþlem bir savaþ anýnda ya da eskimiþ bilgisayarlarýn çöpe atýlmasýnda, devredilmesinde uygulanmalýdýr. Bilgi Ýþlem Birimleri'nin bu iþlemi bildiðine kesinlikle eminim. Ancak bir çeþit ilk yardým olarak diðer kullanýcýlara da öðretilmelidir. Çünkü kontrol edemedikleri bir noktada mesela özel notebooklarda iþlem gözden kaçabilir. Bu ara herkesin dilinde Vista ve ona uygun yeni bir bilgisayar alma telaþý var. Genelde "Eski bilgisayarýmý toptan satayým mý? Yoksa içinden bazý parçalarý deðiþtirip yenileyeyim mi?" sorgulamasý da sürüyor. Her bilgisayar için ayrý bir hikaye ancak bana sorarsanýz, yeni bir bilgisayar almadýysanýz Vista'ya geçmek sorunlu bir hikayede baþrolleri oynamayý kabul etmek demek. Böylece herkes parasýný denkleþtirirken "Eski bilgisayar ne olacak?" sorusu da gündeme geliyor. Kimisi tanýdýk birine hediye ediyor, kimileri çalýþtýðý bilgisayar firmasýna verip satmasýný istiyor. Kimi ikinci el pazarýnda satýyor. Kimisi webdeki ikinci el satýþ siteleri ile satýyor. Satalým da, satarken baþýmýza ne gibi iþler açabiliriz? Mesela "Belgelerimi siler satarým" diyorsanýz. Internet'te girdiðiniz pek çok bilgiyi, þifreyi ve izleme geçmiþinizi hediye ediyor olabilirsiniz. Alan kiþi biraz kurt bir tipse kötüye kullanmaya çekinmeyecektir. Ýkincisi ve en az bilineni. Bilgisayarcýlar bile bu konuda saf davranabiliyor. "Formatlayalým abi, hiçbirþey kalmaz" diyebiliyorlar. Ama abiler! bilmiyorlar ki çok þey kalýyor. Bir çok yardýmcý programla formatlanan bomboþ harddiskte kaydettiðiniz özel fotoðraflarýnýz, yazýþmalarýnýz, bankacýlýk dökümanlarýnýz ve size ait herþey geri getirilebiliyor.
BÝLÝÞÝM
Þaþýrtýcý geldiyse okumaya devam edelim. Bu iþi kökünden halledecek gerçekten sýfýr bir bilgisayar yollamanýz için yapýlacaklar þunlar:
64
1. Yedeklerinizi alýn. Yani makinede kendinize ait belge, müzik, foto yedekleyin. Eðer Outlook kullanýyorsanýz, dosyanýzý alýn, Internet Explorer veya Firefox, Opera hangisini kullanýyorsanýz Sýk kullanýlanlarda bulunan web adreslerinizi yedekleyin. Belgelerimde bulunan Alýnan Belgelerim, Received Files içindeki belgelerinizi unutmayýn vs. vs. 2. Peki silmeye geldi sýra. Bunun için bir yazýlým kullanacaðýmýz ortada. www.download.com da basitçe harddisk silmek anlamýnda "Erase hard drive" arattýðýmýzda karþýmýza bir çok program gelir. Yýllardýr bildiðim bir þey varsa "Ýnsanlar neredeyse oraya git" prensibidir. Yani en çok indirilen programlar gerçekten en çok iþe yarayanlardýr. Bir de sizin ücretsiz bir yazýlým aradýðýnýzý varsayýyorum. Evet listenin "Total Downloads / Toplam Ýndirme" baþlýðýna týklarsak karþýmýza en popüler yazýlýmlar gelir. Bir diðer seçimde kullanýcýlarýn beðeni ölçüleri ya da programý iyice irdeleyen sitenin editörlerinin puanlarý olabilir. LOW LEVEL FORMAT: Kimileri size low-level format önerebilir. Bu kelimeyi ilk kez duyuyorsanýz lütfen yapmaya yeltenmeyin bile. Yapacak birini bulun . Þaka bir yana, gerçekten dikkatlice kullanýlmasý gereken en kaliteli silme þeklidir. Bu iþlem harddisk üzerindeki track denilen izleri yeniden oluþturarak sabit diski fabrika çýkýþý ilk haline getirir. Benim gördüðüm güzel seçenekler þunlar: * Zilla Data Nuker 2 (Ücretsiz) 5 YILDIZ EDÝTÖRLERDEN. Silinmiþ dosyalarý tamamen geri alýnamayacak þekilde siler. http://www.download.com/Zilla-Data-Nuker/3000-2092_410320323.html?tag=lst-6-1 * Active@ Kill Disk - Hard Drive Eraser 1.1 (Ücretsiz) Tüm harddiski bir diskten açýp tamamen siler. http://www.download.com/Active-Kill-Disk-Hard-DriveEraser/3000-2092_4-10073508.html?tag=lst-4-2 BU YAZI DA ÝLGÝNÝZÝ ÇEKECEKTÝR: File Rescue Silinenleri Kurtaran Program (Elbette yukarýdaki þekilde silinmemiþ olanlarý) http://www.gunesintamicinde.com/file-rescue-plussilinenleri-kurtaran-program-hukuk-delillerinde-silinendosyalar/ Kaynakça: htp://www.gunesintamicinde.com/
Yeni Yerimizde Çagdas ve Daha Dinamik Tasarýmlarýýzla Sizlere Hizmet Vermekteyiz.