Ortak Zemin Üç Aylýk Kültür ve Düþünce Dergisi
Yýl: 2 Sayý: 5 Temmuz - Aðustos - Eylül 2008 Fiyatý: 2.50 YTL. ISSN: 1307 - 6558 Sahibi ve Yazý Ýþleri Müdürü Ýbrahim KORKUT Genel Yayýn Yönetmeni Selami YÜKSEL Yayýn Kurulu Hasan HALHALLI Ahmet ÇELÝK Muhammed YASÝN M. Emin KORKUT Selami GÖRGÜN Ramazan KURT Ahmet PAYAM Hukuk Danýþmaný Av. Süphan ERKAN Reklam ve Abone Enver YALÇIN Yayýn Türü Bölgesel & Süreli Yayýn Grafik & Tasarým Nokta Ofset Matbaacýlýk noktaofset@hotmail.com Baský ve Tarih Nokta Ofset Matbaacýlýk 0.342 215 27 20 - 215 27 21 Ekim 2008 Ýrtibat Adresi Gazikent Mah. 27045 Sk. No:3/B Þehitkamil / GAZÝANTEP Tel: 0.342 241 00 09 info@ortakzemin.com Posta Çeki Hesabý Ýbrahim KORKUT Hesap No: 544 97 32 Yazýlarýn Tüm Sorumluluðu Yazarlarýna Aittir. Yayýn Kurulu Yazýlar Üzerinde Deðiþiklik Yapabilir.
EDÝTÖR'DEN editor@ortakzemin.com
Selamlarýn en güzeli olan Allah'ýn selamý üzerinize olsun, sevgili ortak zemin okurlarý. Dergimizin 5. sayýsýný çýkarma mutluluðunu yaþamaktayýz. Bu mutluluk ve þevk ile daha nice sayýlara diyoruz, inþallah. Okurlarýmýzýn gerek dergiyi satýn alarak teveccüh göstermeleri, gerekse internet sitemizden bizleri takip ederek, eleþtirilerini iletmeleri bizleri çok sevindirmektedir. Dergimize yöneltilen bazý eleþtirileri de yayýnlamaktayýz. Mail aracýlýðý veya birebir görüþmelerde yapýlan eleþtirileri çok önemsiyoruz. Eleþtirilerin devam etmesi temennimizdir. Bundan dolayý tüm okurlarýmýza teþekkür etmeyi bir borç bilmekteyiz. Bununla birlikte dergimizin sayfalarý düþünen, düþündüðünü ifade edebilen her kese açýktýr. Bir tek þartýmýz vardýr. O da yazýlarda birilerine hakaret, küfür vb. rencide edici ifadelerin olmamasýdýr. Gündeme ve günlük siyasi ortama mesafeli kalma duruþumuzu muhafaza etmekle beraber, zaman zaman gündeme iliþkin görüþlerimizi ifade eden yazýlar da yayýnlamaktayýz. Gündemin içinde boðulmamak ve takýlýp kalmamak þartý ile bu tür yazýlar yayýnlamayý sürdürme düþüncesindeyiz. Bu baðlamda Osman Tunç'un “Çaðdaþ Ýnsanýn Bunalým Kaynaðý” ve “Ergenekonun Tarihi Kökeni” baþlýklý yazýlarýný arz ediyoruz. Bu sayýnýn kapak konusu olarak, insaný diðer tüm canlýlardan ayýran, en temel ayýrt edici özelliði olan ubudiyet yani kulluk özelliðini ele aldýk. Ýbadet ve ubudiyet kavramlarýnýn genel anlamý ile ele alýndýðý bir birinden güzel konularý okuyacaksýnýz. Bir dizi yazý bölümünde Eðitimci Akif Akto kardeþimizin “Kiþilik oluþumu ve Din” baþlýklý yazýsýnýn ikinci bölümünü okuyacaksýnýz. Yine M. Zeki Aydýn Hocamýzýn “Çocuðun Eðitiminde Ailenin Önemi” baþlýklý yazýsý toplum ve aile bölümünde yerini almýþ bulunuyor. Ayrýca Ortadoðu tarihi dizisinde bu sayýmýzda “Suudi Arabistan”ý iþliyoruz. Düþünce-Deneme-Yorum sayfalarýmýzda birbirinden güzel ilgi çekici yazýlarýmýz, sizleri bekliyor. Dergimizin bu sayýsýnda bir yenilik yaparak; yazarlarýmýzdan Cuma Karan ile yeni çýkan kitabý üzerine yaptýðýmýz röportajý yayýnlýyoruz. Hak-hukuk köþesinde ise Av. Süphan Erkan'ýn “Tükenen Adalet ve Deðiþen Siyasal rejim” baþlýklý deðerlendirmesine yer verdik. Her türlü çürümüþlüðün karþýsýnda 'hakký tutup kaldýrma' giriþimi olarak deðerlendirdiðimiz bu yazýn-kültür yolculuðunda dualarýnýzý bizden esirgemeyiniz.
Dergimize ulaþmanýn en kolay yolu abone olmaktýr. Abonelik için:
www.ortakzemin.com
ÝÇÝNDEKÝLER ÝÇÝNDEKÝLER
4 - Ser Levha
GÜNDEM 5 - Çaðdaþ Ýnsanýn Bunalým Kaynaðý Osman TUNÇ 8 - Ergenekonlarýn Tarihi Kökeni Said Nursi
KAPAK DOSYASI
2
10 - Tevhid ve Ýbadet 12 - Dört Dilde Ýbadet
Çaðdaþ Ýnsanýn Bunalým Kaynaðý “Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum. Kulluk görevimi hakkýyla yapamadýðým için, Utancýmdan baþýmý önüme eðdim. Her köle azat edildiði zaman sevinir. Bense sana kul ve köle olduðum zaman sevinirim.”
Abdullah SELAMET 15 - Ýbadet ve Kul Olma Bilinci M. Said ÇELÝK 17 - Tefekkür ve Ýbadet Selami YÜKSEL 19 - Ýbadetin Gerekliliði ve Gerektirdikleri Þeyma KALKANDELEN 21 - Kime, Niçin, Nasýl Ýbadet M.Ali KIZIKLI 23 - Ýbadette Zirveleþenler Gülþen GAZEL 25 - Niçin Kulluk Bilinci Abdulvahab KORKMAZ 26 - Ýbadet ve Kiþilik Selami GÖRGÜN
ÇOCUÐUN EÐÝTÝMÝNDE AÝLENÝN ÖNEMÝ Çocuðun ahlâk eðitiminde en önemli kurum ailedir. Aile, ahlâkî duygularýn uyandýrýlmasý, uygulanmasý ve ahlâkî bilgilerin kazandýrýlmasý yoluyla ahlâk eðitimi görevini yerine getirir. Aile bu görevlerini informal bir ortamda gerçekleþtirir. Eðitimin mekâný her yerdir (okul, aile, toplum), fakat bütün eðitimin temeli ailededir.
28 - Kur'an ile Konuþmak
BÝR DÝZÝ YAZI 29- Kiþilik Oluþumu ve Din - 2 Akif AKTO
TOPLUM VE AÝLE 33 -Çocuðun Eðitiminde Ailenin Önemi Prof.Dr. M. Zeki AYDIN
ÝSLAM DÜNYASI 36 - Ortadoðu Tarihi - 2 (Suudi Arabistan) Cuma KARAN
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM Adem ÖZKAN 43 - Ne Gülüyorsun Anlattýðým Senin Hikayen M. Talha AK
TÜKENMÝÞLÝK PSÝKOLOJÝSÝ
44 - Ýnsan, Nisyan, Ýsyan, Tevbe
ÝÇÝNDEKÝLER
40 - Nereden ve Nasýl Bakýyoruz..?
Mahmut GÜNDEÞ 46 - Sabah Coþkusu ve Günümüz Ýsmail KAÇMAZ 47 - Dili Geçmiþ Zaman Kipinde Bir Çýðlýk Necdet AÇIKGÖZ
Tükenmiþlik psikolojisi bireyi üretkenlikten -o güne kadar ki bütün birikimini bir kasýrga gibi yýkýp yutantüketici bir duruma getirir. Yeni açýlýmlar yeni projeler yoktur artýk onun dünyasýnda. Tükenmiþlik psikolojisi ondan her þeyini alýp götürmemiþse “bir zamanlar” giriþiyle baþlayan cümleleri kurar. Yoksa yukarýda deðindiðimiz gibi geçmiþe dair ne varsa hepsini olumsuzlar.
49 - Paranoyak Kent Mahmut KÝRAZ 50 - Gülümsemeye Dair Mehmet YÜCEL 51 - Tükenmiþlik Psikolojisi Ýbrahim TAÞ 53 - Kalemin Kursaðýnda Kalanlar Gülistan ÇOBAN 54 - Hani Yezidiye Arka Çýkacaktýk
HAK & HUKUK
Cemil PASLI
56 - Tükenen Adalet ve Deðiþen Siyasal Rejim Süphan ERKAN
ROPÖRTAJ 58 - Maksadýmýz Ýletiþim Kazalarýný Önlemek
KÜLTÜR & SANAT 60 - Medeniyetler Kavþaðý Adýyaman Mehmet ÞAHÝN
ÞÝÝR 62 - Han Kapýsý 63 - Çeþitleme 63 - Genç Adam 64 - Duvar Yazýlarý
Mustafa CAN M. Akif KARLIGÜL Zeki KAYA
ROPÖRTAJ
“MAKSADIMIZ ÝLETÝÞÝM KAZALARINI ÖNLEMEK” NLP'nin açýlýmý; N: Nöre yani sinir demek. L: Linguistic, yani dil sözlü ya da sözsüz dil demek. P, Ýse: Programming bu da davranýþý temsil eder. Kýsaca NLP Türkçede Beden dili demek. Bizler biz sadece dil denilen organýmýzla konuþurken, bedenimizin el, kol, ayak, yüz, duruþumuz, bakýþýmýz, sessizliðimiz bile muhatabýmýza bizi tanýtýyor, onunla konuþuyor. Ayný zamanda o da bunlarla kendisini ele veriyor. Dolayýsýyla eskilerin hal dili dedikleri, adý o zaman konulmamýþ NLP'yi kast etmiþlerdir belki de…
3
4 SER LEVHA
Osman TUNÇ
Ýnanmak ihtiyacý insanlarda fýtridir. Yaradýlýþ gününden beri vicdan daima Allah'ý aramýþtýr. Vahdaniyet düþüncesi ilk insan Hz. Âdem'le baþlar, tüm peygamberlerin mucizeli ellerinde saf ve berrak þekliyle zaman zaman tazelenir ve peygamberlik müessesesinin mührü olan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'den sonra, kudretli Ýslam âlimlerinin dilinde ayný safiyetini muhafaza ederek günümüze kadar ulaþýr. Ýþte bizim bu noktadaki en önemli görevimiz bu mukaddes meþaleyi bizden sonraki kuþaða toz kondurmadan ulaþtýrabilmektir. Bu geliþ silsilesinin saðlamlýðý, Ýslam'dan baþka hiçbir semavi dine nasip olmamýþtýr. Kýsa ve özlü bir karþýlaþtýrma yapacak olursak, diðer dinlerde Allah inancýnýn, vahdet düþüncesinin nasýl tahrife uðradýðýný ve hedefinden nasýl saptýrýldýðýný kolaylýkla görürüz. Musa peygamberin Ýsrailoðullarýna getirdiði þeriat (nazari ve ameli hayat nizamý) çok kýsa bir zaman içinde gaye ve maksadýndan saptýrýlarak deðiþtirildi. O gün bugün Tevrat akidesi ýrki bir temele oturtulmuþtur. Yehova sadece israiloðullarýnýn ilahýdýr. Sonuç olarak diðer uluslar ancak israiloðullarýnýn köleleridir. Yahudiler böylece Allah'ýn âlemlerin Rabbi olma sýfatýný red ve inkâr etmiþlerdir. Bunun
yaný sýra Üzeyir peygamberin de Allah'ýn oðlu olduðunu iddia ederek Allah'a olan inançta þirke düþmüþlerdir. Hýristiyanlýða gelince, Ýsa peygamberin ilahi vahiyle getirmiþ olduðu üstün ahlak nizamý, vefatýndan ya da göðe çekilmesinden sonra yine Yahudiler aracýlýðýyla dejenere edildi. Tevhid inancý teslis (üçleme) felsefesiyle kirletildi ve þirke bulandý. Kur'an bu durumu þöyle dile getirir: “Allah gerçekten üçün (üç tanrýnýn) biridir diyenler and olsun kâfir olmuþtur. Hâlbuki bir ilahtan baþka ilah yoktur.”(1) O günden beri Hýristiyanlýk, yakasýný bu apaçýk olan þirk bataklýðýndan kurtarýp, kalplerini vahdet þarabýyla yýkayarak Ýslam'ýn iman mihrabýnda diz çökme bahtiyarlýðýna kavuþamamýþtýr. Her ne kadar dinde reform hareketiyle bir parça yýrtýlmýþ, Protestanlýk yoluyla biraz daha saflaþmýþ ve vahdet fikrine yaklaþmýþsa da baðnazlýðýndan tamamen sýyrýlamadýðýndan gerçeði ve saf hakikati yakalayamamýþtýr. Belli bir düzene inanmak ihtiyacýndan doðan iman, semavi dinler dýþýnda arzi dinlerde de görülür. Ýnanmak bir ihtiyaçtýr çünkü. Ýnsanlar bu ihtiyacý gidermek için sapýk hatta gülünç temellere de oturtulsa birçok din üretmiþtir. Çaðýmýzýn materyalist maddeci ve ruhsuz düþünce katillerinin kurduklarý
GÜNDEM
Çaðdaþ Ýnsanýn Bunalým Kaynaðý
5
GÜNDEM 6
sistemler giderek beþeri birer din kimliði göstermiyor mu? Batý filozoflarýnýn ruh dünyalarý yýkýlýnca, vicdanlarý çürüyünce ve akýllarý gözlerine inince “Tanrý öldü.” dediler. Oysa gerçekte ölen bir þey varsa onlarýn kendi ruhlarýydý. Ölen, Allah'ý tanýyabilme, görebilme ruhuydu.
peygamberlere de inanmak kaçýnýlmaz olacaktýr. Böylece insanoðlu bütün hayatýný; sosyal, ekonomik, politik, düþünsel ve hukuki sahalarda da Allah'ýn indirmiþ olduðu þeriata göre, O'nun koymuþ olduðu prensipler ve altýn ölçüler çerçevesinde geçirmeye söz vermiþ olacaktýr. Ayný zamanda bu ilahi düzeni baþka toplumlara da duyurmak ve ihraç etmek ve yaþamýn her noktasýnda insanlara örnek olmak gibi onurlu ve mukaddes bir davanýn hamallýðýný yapmakla da yükümlü olacaktýr. “Sizler, insanlar arasýndan çýkarýlmýþ hayýrlý ümmetsiniz. Ýyiliði emredip kötülükten nehyedersiniz.”(2)
Ýnkâr ve küfür mesleði çok zor ve güç bir yol olduðu halde, iman yolu, vahdet yolu o kadar kolay ve rahattýr. Çünkü gözlerimizle gördüðümüz bu olaðanüstü düzenin, her þeye gücü yeten ve her þeyi en iyi þekilde bilen bir idarecinin sevk ve idaresinde olmadýðýný kabul etmekle iþ bitmiyor. Bilakis daha çok çýkmaza Ruhlar âleminde Allah'la olan sözleþmeyi girmiþ oluyor. Yani bir ilahý reddedip kabul bozarak yeryüzünde fesat ve bozgunculuk etmemekle birden çok ilahý kabul etmeye yapanlarý ise Kur'an þöyle tanýmlamaktadýr. mecbur kalacaðýz. Çünkü yaratýlmýþ her “Onlar ki Allah ile aralarýnda olan sözleþmeyi varlýkta aklýn idrakten aciz bozarlar. Allah'ýn kaldýðý bir nizam, bir birleþtirilmesini emrettiði intizam ve çok ince bir ölçü Bütün aldatýcý debdebe ve þ e y i k o p a r ý r l a r v e görünüyor. Her bir varlýk ise yeryüzünde bozgunculuk göz kamaþtýrýrcý parlaklýðýna yaparlar. Ýþte onlar maddi ve çok ince hesap rakammanevi en büyük zarara, larýna dayanýyor. Bir olayý raðmen insanýný mutlu yýkýma uðrayanlarýn ta meydana getiren sebepler edemeyen batý medeniyetinin kendileridir.(3) zinciri çok mükemmel bir ölçü içinde cereyan ediyor. hastalýðý inançsýzlýktan geliyor. Bütün sorun, dönüp Örneðin, yaðmurun dolaþýp, Allah'a tam ve Allah'ýn gücü ve ilmi Parayý, kadýný, þehveti, ihtiras g e r ç e k a n l a m d a i m a n idaresinde yaðmadýðýný, ve menfaatlerini putlaþtýran etmekte düðümleniyor. Bu iman olduktan sonra artýk belki kendi kendine rasgele çaðdaþ toplumun onulmaz insanoðlunun bütün yaðdýðýný kabul edersek, problemleri Allah'ýn koymuþ yarasý inançsýzlýktýr. akýl ve mantýk açýsýndan olduðu nurlu ve sönmez yaðmuru meydana getiren Kur'an ayetlerinin ýþýðý sebeplerin her birine her altýnda çözülmüþ olacaktýr. þeyi kavrayan bir akýl, her þeyi gören bir göz ve Demek oluyor ki; insanlarýn bütün ihtiyaçlarýný, her þeye gücü yeten bir kuvvet vermemiz her çeþit davalarýný çözümlemek için Allah'a lazýmdýr. Bu ise muhaller içinde en muhal bir yoldur. Evrende cereyan eden diðer olaylarý da inandýðýný söylediði halde Allah'ýn koymuþ olduðu ve biri diðerini nakzeden sistemlerle buna göre düþünebilirsiniz. sorunlarýný çözümlemeye kalkýþan kimse, Ýman, her þeyin dizgini elinde olan, kemal Allah ve rasulüne tam anlamýyla inanmýþ sýfatlarýyla vasýflanmýþ olan Allah'a inanmaktýr. olduðunu söyleyemez. Kur'an bu çok nazik Allah'a inandýktan sonra peygamberlere, durumu þu muhakeme metoduyla ortaya kutsal kitaplara, ahiret hayatýna vs. iman çok koyar: “Peygamber size neyi emrediyorsa, kolay ve sonuç itibariyle de zorunlu olacaktýr. size hangi yolu izlemenizi söylüyorsa onu Çünkü bir kimse Allah'a bütün sýfatlarýyla yapýnýz. Ve size neyi yasaklýyorsa ondan da beraber inanýrsa, O'na iman ederse o sýfatlarýn sakýnýnýz.”(4) gerektireceði sonuçlara da inanmýþ olacaktýr. “Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana tabi Örneðin, Allah'ýn “kelam” sýfatýna inandýktan olunuz. Söylediðim her hususta bana uyunuz sonra, bunun neticesi olan vahiy, mukaddes ki Allah da sizi sevsin.”(5) kitaplar ve bunlarýn kendilerine indirildiði
Doðru düþünme bilimi olarak tanýmlanan mantýk açýsýndan bu ayetin mefhum-u muhalifi, yani olumsuz þekli þöyle olmak lazýmdýr: “Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun, yok eðer bana uymazsanýz benim size söylediklerimi kabul etmezseniz, netice veriyor ki Allah'a muhabbetiniz yoktur.” Bu çarpýcý tablo karþýsýnda Allah'a imanýn peygamberine inanmanýn ne demek olduðu çok açýk bir biçimde ortaya çýkmýþ oluyor. Çaðýmýz Müslümanlarýnýn Ýslam þeriatýný bütün yönleriyle yaþamayýþlarýnýn en önemli faktörünü, Allah'a ve O'nun Müslümanlar için seçmiþ olduðu Ýslam düzenine inanmak konusundaki zafiyette aramak gerekir. Çaðdaþ Ýslam toplumlarýnda her þeyden önce bir inanç bunalýmý ve bulanýklýðý vardýr. Ýnsanýmýz manen hastadýr. Bütün aldatýcý debdebe ve göz kamaþtýrýrcý parlaklýðýna raðmen insanýný mutlu edemeyen batý medeniyetinin hastalýðý inançsýzlýktan geliyor. Parayý, kadýný, þehveti, ihtiras ve menfaatlerini putlaþtýran çaðdaþ toplumun onulmaz yarasý inançsýzlýktýr. Evrensel Ýslam nizamýný ilmihal kurallarýna sýðýþtýrmakla iþin bittiðini zanneden günümüzün kokmuþ ve çürümüþ toplumlarýnda bir Müslüman gönül rahatlýðýyla yaþayabiliyorsa eðer, Ýslam inanç sistemini bütünüyle ruhuna sindirememiþ demektir. Kýsacasý, meselenin aðýrlýk noktasýný, var olmak ya da yok olmak, iman ya da küfür gibi
Ýman ve Ýslam kavramlarý, biri diðerini mutlaka lüzumlu kýlan, et ve kemik gibi birbirine baðlý bulunan iki temel mefhumdur. Ýman; inanmak, emniyette olmak anlamlarýna geldiði halde Ýslam; teslim olmak, boyun eðmek ve kabul etmek anlamlarýný içerir. “iman kalptedir, Ýslam ise apaçýk görünürdedir.”
GÜNDEM
bir ölüm kalým savaþý teþkil ediyor. Gerçek Müslüman etrafýndaki tüm olumsuz koþullara raðmen “Din bütünüyle Allah'ýn oluncaya kadar” mücadelesini sürdürecektir.
Güçsüz ve çaresiz insanlarýn köleliðinden kurtularak yerin ve göklerin sahibi, bütün varlýklarýn sevk ve idaresi elinde bulunan kâinat yaratýcýsý Allah'a kul ve köle olmak gibi, tasavvur ve hayal edilebilmesi mümkün olabilecek bir þeref ve mutluluk var mýdýr? Büyük Ýslam düþünürü ve mutasavvýfý Mevlana bu lezzetli mutluluðu bakýn ne güzel ifade ediyor:
7
“Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum. Kulluk görevimi hakkýyla yapamadýðým için, Utancýmdan baþýmý önüme eðdim. Her köle azat edildiði zaman sevinir. Bense sana kul ve köle olduðum zaman sevinirim.” Allah'a kul olmak demek bütün beþeri ve nefsanî putlarý kýrmak demektir. Allah'a kul olan insan mahlûkata ve insanlara karþý olan dilencilikten kurtulur. Allah'a gerçekten kul olmak mertebelerin en yükseðidir. Peygamberimiz (asm) Allah'a en yakýn olduðu noktada-ki bu mi'raçtýr- kul hitabýyla karþýlanmýþtýr. “Kulu Muhammed'i geceleyin, delillerini göstermek için Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kýldýðý Mescidi Aksa'ya götüren Allah, eksik sýfatlardan beridir.”(6) O halde bu yüce mutluluða eriþmek için Allah'a gerçek kullar olmaya çalýþalým. Dipnotlar: 1-Maide- 73 2- Ali Ýmran 110 3- Bakara 27 4- Haþr 7 5- Ali Ýmran 31 6- Ýsra 1
GÜNDEM
Bediüzzaman Said Nursi
Ülkemizde þuan gündemde olan bir hadisenin tarihi arka planýna yönelik bir fikir vermesi adýna bu parçayý nazarlarýnýza arzediyoruz… Yazýnýn baþlýðý bize aittir. (Editör)
8
Aziz, sýddýk kardeþim ve bu fani dünyada hamiyetli ve ciddi bir arkadaþým! Mesleðime ve Risale-i Nur'dan aldýðým dersime bütün bütün muhalif olarak ve on seneden beri fani dünyanýn geçici, ehemmiyetsiz hadiselerine bakmamak olan bir düstur-u hayatýma da münafi olarak, sýrf senin hatýrýn ve merak ettiðin ve bu defaki uzun mektubun için vaziyetime ve zalimlerin iþkencelerine ait bir kaç maddeyi beyan edeceðim: Birincisi: Otuz sene evvel Dârü'l-Hikmet (1918'li yýllar) azasý iken, bir gün, arkadaþýmýzdan ve Dârü'l-Hikmet azasýndan Seyyid Sadeddin Paþa dedi ki: "Kat'i bir vasýta ile haber aldým; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zýndýka komitesi, senin bir eserini okumuþ. Demiþler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleðimizi (yani zýndýkayý, dinsizliði) bu millete kabul ettiremeyeceðiz. Bunun vücudunu kaldýrmalýyýz, diye senin idamýna hükmetmiþler. Kendini muhafaza et." Ben de “Tevekkeltu alellah” ecel birdir, tagayyür etmez dedim. Ýþte bu komite, otuz sene, belki kýrk seneden beri (1950'li yýllar þimdi 2008) hem tevessü etti, hem benimle mücadelede her bir desiseyi istimal etti. Ýki defa imha için hapse ve on bir defa da beni zehirlemeye çalýþmýþlar (þimdi on dokuz defa oldu). En son dehþetli planlarý, sabýk dâhiliye vekilini ve Afyon'un sabýk valisini, Emirdað'ýnýn sabýk kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmî hükümetin nüfuzunu bütün þiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zaif, ihtiyar, merdümgiriz, fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçareye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak, o dereceye gelmiþ ki; bir memur bana selâm etse, haber aldýklarý vakitte deðiþtirdikleri için, casusluktan baþka hiçbir memur bana uðramadýðýný ve komþularýmýn da bazýlarý korkularýndan hiç selâm etmediklerini gördüðüm halde; inayet ve hýfz-ý ilâhî bana bir sabýr ve tahammül verdi. Emsalsiz bu iþkence, bu tazyik, beni onlara dehalete mecbur etmedi. Ýkincisi: Belki tahattur edersin, Ankara'da, divan-ý riyasetinde Mustafa Kemal'le münakaþa
zamanýnda ona karþý dedim: "Namaz kýlmayan haindir, hainin hükmü merduddur." Yüzüne þiddetli mukabele ettiðim halde; bana karþý ihanet ve hakarete cesaret edemediði halde; burada küçük bir zabit ve bir çavuþ, o ihaneti ve hakareti yaptýlar. Maksadlarý, beni hiddete getirip bir mesele çýkarmak olmasýndan, hýfz ve inayet-i ilâhiye bana sabýr ve tahammül verdi. Üçüncüsü: Ýki sene, iki mahkeme, ellerinde tedkik edilen bütün Risale-i Nur eczalarýnda kanunca bir vesile bulamayýp bizi ve Risale-i Nur'u beraet ettirdikten sonra; zýndýka komitesi, münafýk bazý memurlarý vesile ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plan çevirip beni bütün bütün hilâf-ý kanun olarak bütün dostlarýmdan ve talebelerimden tecrid ve sýhhat ve hayatým noktasýnda en fena bir yerde, beni nefyetmek namý altýnda, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak manasýnda beni Emirdaðý'na gönderdiler… (Emirdað Lahikasý1 sh.143) Aziz, sýddýk kardeþlerim! Geçen kýþta bana karþý sû-i kasdlarýn, inayet-i ilâhiye ile ve duanýzýn yardýmýyla gelen sabýr ve tahammülüm neticesinde akim kalan planý pek geniþ tarzda olduðuna delil ise; bu yakýnda Reis-i cumhur, Afyon'da demiþ: “Bu vilâyette dinî cihette bir karýþýklýk çýkacaðýný zannederek...” Demek, gizli komite beni sýkýþtýrmakla bir hadise çýkarmak istiyordular. Bir ecnebi müdahalesi hesabýna ve müslümanlar ve vatan zararýna, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir tarzda, damarýma þiddetle dokunan ihanetler ve sýkýntýlarla tazipleri, onlara dünyada tam zarar ve ahirette, Cehennem ve sakar; ve bize, dünyada mükemmel sevab ve zafer; ve ahirette inþaallah Cennet ve âb-ý kevseri kazandýrýr. Demek bu gizli planý, heyet-i vekile ve reis hissetmiþtiler ki; buralarda umum memurlar, hatta vali ve kaymakam, zabýta benimle görüþmekten kaçýyor ve ürküyordular. Ben de hayret ederdim. Fakat elimizde yalnýz Nur bulunduðunu ve siyaset topuzu bulunmadýðýný zerre kadar aklý bulunanlar anladýlar. Gariptir ki, en ziyade lehime çalýþmasý lâzým olan bazý vazifedarlar, aleyhimde istimal ve istihdam edildi. Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmalarý lâzýmdýr.
GÜNDEM
Çünkü, manevî fýrtýnalar var; bazý dessas münafýklar onlar da medar-ý mesuliyet bulamadýlar. (Müdafaalar her tarafa sokulur. Ýstibdad-ý mutlaka dinsizcesine sh. 542) taraftarken, hürriyet fýrkasýna girer; ta onlarý bozsun Bu sene inzivada iken ve hayat-ý içtimaiyeden ve esrarlarýný bilsin, ifþa etsin.”(Tarihçe-i Hayat sh. çekildiðim halde, bazý Nurcu kardeþlerimin ve 490.) hemþîrelerimin hatýrlarý için dünyaya baktým. Benimle Aziz, sýddýk kardeþlerim! Ehemmiyetli bir taraftan görüþen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatlarýndan ehemmiyetli ve manidar bir sual edilmiþ. Bana þekvalar iþittim. "Eyvah!" dedim. "Ýnsanýn, sordular ki: “Sizin cemiyet olmadýðýnýza, üç mahkeme hususan Müslümanýn tahassüngâh ve bir nev'i o cihette beraet vermesiyle ve yirmi seneden beri cenneti ve küçük bir dünyasý aile hayatýdýr. Bu da tarassut ve nezaret eden altý vilâyetin o noktadan mý bozulmaya baþlamýþ?" dedim. Sebebini aradým. iliþmemeleriyle tahakkuk ettiði halde, Nurcularda öyle Bildim ki, nasýl Ýslâmiyetin hayat-ý içtimaiyesine harika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir ve dolayýsýyla din-i Ýslâma zarar vermek için, komitede yoktur. Bu müþkili halletmeni isteriz?” gençleri yoldan çýkarmak ve gençlik hevesatýyla dediler. Ben de cevaben dedim ki: “Evet, Nurcular sefahete sevk etmek için bir iki komite cemiyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve çalýþýyormuþ. Aynen öyle de, biçare nisa menfi ve þahsî ve cemaati menfaat için teþekkül eden taifesinin gafil kýsmýný dahi yanlýþ yollara sevk cemiyet ve komite deðiller ve olamazlar. Fakat bu etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde vatanýn eski kahramanlarý kemal-i sevinçle þehadet altýnda çalýþtýðýný hisettim. Ve bildim ki, bu millet-i mertebesini kazanmak için ruhlarýný feda eden Ýslâma bir dehþetli darbe, o cihetten geliyor. milyonlar Ýslâm fedailerinin ahfadlarý, oðullarý ve (Lem'alar sh. 243) kýzlarý, o fedailik damarýný da irsiyet almýþlar ki, bu harika alâkayý gösterip Denizli Komitenin Dýþ Kökenleri mahkemesinde bu aciz, biçare kardeþlerine bu gelen cümleyi Bildim ki, nasýl Ýslâmiyetin hayat-ý Þimdi Kur'an, Ýslâmiyet ve bu onlar hesabýna söylettirdiler: içtimaiyesine ve dolayýsýyla din-i vatan zararýna üç cereyan var: “Milyonlar kahraman baþlar feda Birincisi: Komünist, dinsizlik olduklarý bir hakikate baþýmýz Ýslâma zarar vermek için, gençleri cereyaný. Bu cereyan, yüzde dahi feda olsun!” diye onlar yoldan çýkarmak ve gençlik otuz-kýrk adama zarar verebilir. namýna söylemiþ, mahkemeyi hevesatýyla sefahete sevk etmek Ýkincisi: Eskiden beri hayret ve takdirle susturmuþ. müstemlekâtlarýn, Türklerle için bir iki komite çalýþýyormuþ. Demek Nurcularda hakiki, halis, alâkalarýný kesmek için Türkiye Aynen öyle de, biçare nisa sýrf rýza-yý ilâhî için ve müsbet ve dairesinde dinsizliði neþretmek uhrevî fedailer var ki mason ve taifesinin gafil kýsmýný dahi yanlýþ için; ifsad komitesi namýnda bir komünist ve ifsad ve zýndýka yollara sevk etmek için bir iki komite. Bu da yüzde on-yirmi ve ilhad ve Taþnak gibi adamý bozabilir. komitenin tesirli bir surette perde dehþetli komiteler o Nurculara Üçüncüsü: Garplýlaþmak ve altýnda çalýþtýðýný hisettim. Ve çare bulamayýp hükümeti, Hristiyanlara benzemek ve bir adliyeyi aldatarak lastikli bildim ki, bu millet-i Ýslâma bir nev'i prutluk mezhebini kanunlar ile onlarý kýrmak ve dehþetli darbe, o cihetten geliyor. Ýslâmlar içinde yerleþtirmeye daðýtmak istiyorlar. Ýnþaallah çalýþan ve dinde hissesi bir halt edemezler. Belki Nur'un olmayan bir kýsým siyasîler ve imanýn fedailerini çoðaltmaða heyetidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini, sebebiyet verecekler. (Þualar sh.498) Kur'an ve Ýslâmiyet aleyhine çevirebilir. Savcý ve sorgu hâkimi yüz altmýþ üçüncü Biz Kur'an hizmetkârlarý ve Nurcular, evvelki iki maddeye dayanýp Said Nursî'yi dini siyasete âlet ve cereyana karþý daima Kur 'an hakikatlerini asayiþe zararlý propaganda diye itham ediyorlar. Bu muhafazaya çalýþmýþýz. Mümkün olduðu kadar noktanýn hakikatini yirmi dokuz senedir beþ-altý dünyaya ve siyasete bakmamaða mesleðimiz bizi mahkeme ve beþ-altý vilâyetin zabýtalarý ve yüz otuz mecbur ediyormuþ. Þimdi mecburiyetle bakmaða üç parça kitablarýmý ve binlerce umum mektublarýmý lüzum oldu. Gördük ki: Demokratlar, evvelki iki müthiþ elde ettikleri halde ve dinsiz komitelerin tahriki ile ve cereyana karþý bize yardýmcý hükmünde olabilirler. safdil bazý memurlarý aldatmalarýyla kat'iyen iki Hem onlarýn dindar kýsmý daima o iki dehþetli meseleden baþka medar-ý mesuliyet bulmadýklarýna cereyana mesleklerince muarýzdýrlar. Yalnýz dinde delil: Ýki sene bütün mektublarým ve kitablarým hissesi az olan bir kýsým garplýlaþmak ve garplýlara bulunan Denizli Aðýr Ceza Mahkemesiyle Ankara tam benzemek mesleðini takib edenler ise, üçüncü Aðýr Ceza Mahkemesi ve mahkeme-i temyizde cereyana bir yardým ediyorlar. Madem o cereyanýn müttefikan, hem benim beraetime, hem bütün yüzde ancak birisini, belki binden birisini Prutlar ve kitablarýn iadesine karar vermeleri ve beþ-altý Hýristiyan gibi yapmaða çevirebilirler. Çünkü Ýngiliz iki vilâyette yalnýz tesettüre dair bir ayetin tefsiri yüz sene zarfýnda tahakküm etttiði iki yüz milyon bahanesiyle bir tek mahkeme hafifçe ceza vermek Ýslâm'dan iki yüz adamý Prutluða çevirememiþ ve istedi. Kat'i ve kuvvetli cevabýma karþý mecburiyetle çeviremez. (Emirdað Lahikasý2 sh.440) meseleyi kanaat-ý vicdaniyeye çevirdiler. Demek
9
K A PA K D O S YA S I
KAPAK DOSYASI 10
.. Tevhid ve ve Ibadet Tevhid Ibadet
Yani, "Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasýl olasýnýz. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; arzý size döþek, semayý binanýza dam yapmýþ ve semadan sularý indirmiþ ki, sizlere rýzk olmak üzere, yerden meyve ve sair gýdalarý çýkartsýn. Öyle ise, Allah'a misil ve þerik yapmayýnýz. Bilirsiniz ki, Allah'tan baþka mabud ve halikýnýz yoktur." (Bakara, 21-22) Mukaddime Akaidi ve imanî hükümleri kavi ve sabit kýlmakla meleke hâline getiren ancak ibadettir. Evet, Allah'ýn emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakýnmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayýf kalýr. Bu hale, âlem-i Ýslâmýn hal-i hazýrdaki vaziyeti þahittir. Ve keza, ibadet dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduðu gibi, maaþ ve maade; yani dünya ve ahiret iþlerini tanzime sebeptir ve þahsî ve nev'î kemalâta vasýtadýr ve Halik ile abd arasýnda pek yüksek bir nisbet ve þerefli bir rabýtadýr. Ýbadetin dünya saadetine vesile olduðunu izah eden cihetler: Birisi: Ýnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak acib ve lâtif bir mizac ile yaratýlmýþtýr. O mizac yüzünden, insanda çeþit çeþit meyiller, arzular meydana gelmiþtir. Mesela, insan en müntehab þeyleri ister, en güzel þeylere meyleder, ziynetli þeyleri arzu eder, insaniyete layýk bir maiþet ve bir þerefle yaþamak ister. Þu meyillerin iktizasý üzerine yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediði gibi güzel bir þekilde tedarikinde çok sanatlara ihtiyacý vardýr. O sanatlara vukufu olmadýðýndan ebna-i cinsiyle teþrik-i mesai etmeye mecbur olur ki, her birisi, semere-i sa'yiyle arkadaþýna mübadele suretiyle yardýmda bulunsun ki bu sayede ihtiyaçlarýný tesviye edebilsinler. Fakat, insandaki kuvve-i þeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sâni' tarafýndan tahdit edilmediðinden ve insanýn cüz'-i ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler baþýboþ býrakýldýðýndan, muamelatta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalýþmalarýnýn semerelerini
KAPAK DOSYASI
mübadele etmekte adalete muhtaçtýr. Lâkin her eden o þahýs olmasa, o vazifeler tamamen ferdin aklý, adaleti idrakten aciz olduðundan, küllî payimal olur. bir akla ihtiyaç vardýr ki, fertler, o küllî akýldan Beþincisi: Ýnsan, Ýslâmiyet sayesinde, ibadet istifade etsinler. Öyle küllî bir akýl da ancak kanun saikasýyla bütün Müslümanlara karþý sabit bir þeklinde olur. Öyle bir kanun ancak þeriattýr. münasebet peyda eder ve kavi bir irtibat ve Sonra, o þeriatýn tesirini, icrasýný, tatbikini baðlýlýk elde eder. Bunlar ise, sarsýlmaz bir temin edecek bir merci, bir sahip lazýmdýr. O merci uhuvvete, hakiki bir muhabbete sebep olur. Zaten ve o sahip de ancak peygamberdir. Peygamber heyet-i içtimaiyenin kemaline ve terakkisine ilk ve olan zatýn da zahiren ve bâtýnen halka olan en birinci basamaklar uhuvvet ile muhabbettir. hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacý olduðu Ýbadetin þahsi kemalâta sebep olduðunun gibi, Halik ile olan derece-i münasebet ve izahý: alâkasýný göstermek için de bir delile ihtiyacý Ýnsan cismen küçük, zaif ve aciz olmakla vardýr. Böyle bir delil de ancak mucizelerdir. beraber, hayvanattan addedildiði halde, pek Sonra Cenab-ý Hakkýn emirlerine ve yüksek bir ruhu taþýyor ve pek büyük bir istidada nehiylerine itaat ve inkýyadý tesis ve temin etmek maliktir ve hasredilmeyecek derecede meyilleri için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye vardýr ve gayr-i mütenahî emeller sahibidir ve ihtiyaç vardýr. Bu tesbit de, ancak akaid ile yani, addedilemez fikirleri vardýr ve gayr-i mahdut ahkâm-ý imaniyenin tecellisiyle olur. Ýmanî þeheviye ve gadabiye gibi kuvveleri vardýr ve öyle hükümlerin takviye ve inkiþaf acaip bir yaratýlýþý vardýr ki, ettirilmesi, ancak tekrar ile sanki bütün enva' ve Sonra Cenab-ý Hakkýn emirlerine teceddüd eden ibadetle olur. ve nehiylerine itaat ve inkýyadý tesis âlemlere fihriste olarak yaratýlmýþtýr. Ýkincisi: Ýbadet, fikirleri ve temin etmek için, Sâniin Ýþte, böyle bir insanýn Sâni-i Hakîme çevirttirmek azametini zihinlerde tesbit etmeye o yüksek ruhunu inbisat içindir. Abdin Sâni-i Hakîme ihtiyaç vardýr. Bu tesbit de, ancak olan teveccühü, itaat ve ettiren ibadettir. Ýstidatlarýný akaid ile yani, ahkâm-ý imaniyenin inkiþaf ettiren ibadettir; inkýyadýný intac eder. Ýtaat ve tecellisiyle olur. Ýmanî hükümlerin meyillerini temyiz ve tenzih inkýyad ise, abdi intizam-ý takviye ve inkiþaf ettirilmesi, ancak ettiren ibadettir; emellerini ekmel altýna idhal eder. Abdin tekrar ile teceddüd eden ibadetle intizam altýna girmesiyle ve tahakkuk ettiren ibadettir; olur. nizama ittiba etmesiyle, fikirlerini tevsi ve intizam hikmetin sýrrý tahakkuk eder. altýna alan ibadettir; þeheviye Hikmet ise, kâinat ve gadabiye kuvvelerini had sahifelerinde parlayan sanat nakýþlarýyla tebarüz altýna alan ibadettir; zahirî ve bâtýnî uzuvlarýný ve eder. duygularýný kirleten tabiat paslarýný izale eden Üçüncüsü: Ýnsan, santral gibi bütün hilkatin ibadettir. Ýnsaný, mukadder olan kemalâtýna nizamlarýna ve fýtratýn kanunlarýna ve kâinattaki yetiþtiren ibadettir. Abd ile mabud arasýnda en nevamis-i ilâhiyenin þualarýna bir merkezdir. yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Binaenaleyh, insanýn o kanunlara intisab ve irtibat Evet, kemalât-ý beþeriyenin en yükseði, þu nisbet etmesi ve o namuslarýn eteklerine yapýþýp ve münasebettir. temessük etmesi lazýmdýr ki, umumî cereyaný Ýhtar: Ýbadetin ruhu, ihlâstýr. Ýhlâs ise, yapýlan temin etsin ve tabakat-ý âlemde deveran eden ibadetin, yalnýz emredildiði için yapýlmasýdýr. Eðer dolaplarýn hareketlerine muhalefetle, o dolaplarýn baþka bir hikmet ve bir faide ibadete illet çarklarý altýnda ezilmesin. Bu da, ancak o emir ve gösterilse, o ibadet batýldýr. Faideler, hikmetler nevâhiden ibaret olan ibadetle olur. yalnýz müreccih olabilirler; illet olamazlar. Dördüncüsü: Emirleri imtisal, nehiylerden içtinab etmek sayesinde, bir ferd, heyet-i içtimaiyede çok mertebelerle nisbet peyda eder ve Ýþarat-ül Ý'caz, Sayfa 154 / Bediüzzaman Said Nursi alâkadar olur. Bilhassa, ahkâm-i diniye ve mesalih-i umumiye hususunda bir ferd bir nev' hükmüne geçer. Yani pek çok hukuklar, haysiyetler, irþadlar, Talimler, ýslahlar gibi vazifeler, bir þahsa yüklenir. Eðer o emri imtisal, nevâhiden içtinab
11
KAPAK DOSYASI
Dört Dilde Ýbadet
Abdullah SELAMET
12
Ýbadet evrensel bir gerçekliktir. Bizde çevremizde yoðun olarak kullanýlan 4 dilde, ibadetin hakikatini Kur'an sofrasýndan sizlere sunuyoruz. (Arapça)
ö ö â ô ö £ I ® ß ö æ ä ø £ I ® ß ö ö â ø ´ ö ‘ 1 2 3 4
5 6 7 8 9 10 11 12 13 14
Rahman ve Rahim olan Allah'ýn adýyla 1- Biz yalnýzca Sana ibadet eder ve yalnýzca Sen'den yardým dileriz. (FATÝHA SURESÝ / 4) 2- (Hacc) ibadetlerinizi bitirdiðinizde, artýk (cahilliye döneminde) atalarýnýzý andýðýnýz gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ý anýn. Ýnsanlardan öylesi vardýr ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. (BAKARA SURESÝ / 200) 3- "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoðru olan yol iþte budur." (AL-Ý ÝMRAN SURESÝ / 51) 4- Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir þeyi ortak koþmayýn. Anne-babaya, yakýn akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakýn komþuya, uzak komþuya, yanýnýzdaki arkadaþa, yolda kalmýþa ve sað ellerinizin malik olduklarýna güzellikle davranýn. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayýp böbürleneni sevmez. (NÝSA SURESÝ / 36) 5- "Gerçekten Ben, Ben Allah'ým, Ben'den baþka ilah yoktur; þu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoðru namaz kýl." (TAHA SURESÝ / 14) 6- Ve onlarý, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kýldýk ve onlara hayrý kapsayan fiilleri, namaz kýlmayý ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. (ENBÝYA SURESÝ / 73) 7- Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazý dosdoðru kýl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlýklar (fahþa)dan ve kötülüklerden alýkoyar. Allah'ý zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptýklarýnýzý bilir. (ANKEBUT SURESÝ / 45) 8- Þüphesiz, sana bu Kitabý hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnýzca O'na halis kýlarak Allah'a ibadet et. (ZÜMER SURESÝ / 2) 9- Yoksa o, gece saatinde kalkýp da secde ederek ve kýyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakýnan ve Rabbinin rahmetini umut eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Þüphesiz, temiz akýl sahipleri öðüt alýp-düþünürler." (ZÜMER SURESÝ / 9) 10- Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doðrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun
bükmüþ kimseler olarak gireceklerdir. (MÜ'MÝN SURESÝ / 60) 11- Gece, gündüz, güneþ ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneþe de, aya da secde etmeyin. Alah'a secde edin, ki bunlarý kendisi yaratmýþtýr. Eðer O'na ibadet edecekseniz. (FUSSÝLET SURESÝ / 37) 12- Ben, cinleri ve insanlarý yalnýzca bana ibadet etsinler diye yarattým. (ZARÝYAT SURESÝ / 56) 13- Doðrusu gece neþesi (gece ibadeti, insanýn iç dünyasýnda uyandýrdýðý) etki bakýmýndan daha kuvvetli, okumak bakýmýndan daha saðlamdýr. (MÜZZEMMÝL SURESÝ / 6) 14- Þu halde boþ kaldýðýn zaman, durmaksýzýn (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et. (ÝNÞÝRAH SURESÝ / 7) (Ýngilizce) in the name of God, the Compassionate, the Merciful. 1- Thee do we worship, and Thine aid we seek. 2- So when ye have accomplished your holy rites, celebrate the praises of Allah, as ye used to celebrate the praises of your fathers,yea, with far more heart and soul. There are men who say: "Our Lord! Give us (Thy bounties) in this world!" but they will have no portion in the Hereafter. 3- ''It is Allah Who is my Lord and your Lord; then worship Him. This is a Way that is straight.'" 4- Serve Allah, and join not any partners with Him; and do good- to parents, kinsfolk, orphans, those in need, neighbors who are of kin, neighbors who are strangers, the companion by your side, the wayfarer (ye meet), and what your right hands possess: For Allah loveth not the arrogant, the vainglorious;5- "Verily, I am Allah. There is no god but I: So serve thou Me (only), and establish regular prayer for My remembrance. 6- And We made them leaders, guiding (men) by Our Command, and We inspired them to do good deeds, to establish regular prayers, and to give Zakat; and they constantly served Us (and Us only). 7- Recite what is sent of the Book by inspiration to thee, and establish regular
KAPAK DOSYASI
(Türkçe)
13
KAPAK DOSYASI 14
prayer: for prayer restrains from shameful and evil deeds; and remembrance of Allah is the greatest (thing in life) without doubt. And Allah knows the (deeds) that ye do. 8- Verily it is We Who have revealed the Book to thee in Truth: so serve Allah, offering Him sincere devotion. 9- Is one who worships devoutly during the hour of the night prostrating himself or standing (in adoration), who takes heed of the Hereafter, and who places his hope in the Mercy of his Lord - (like one who does not)? Say: "Are those equal, those who know and those who do not know? It is those who are endued with understanding that receive admonition 10- And your Lord says: "Call on Me; I will answer your (prayer): but those who are too arrogant to serve Me will surely enter Hell abased!" 11- Among His Sings are the Night and the Day, and the Sun and the Moon. prostrate not to the Sun and the Moon, but prostrate to Allah, Who created them, if it is Him ye wish to serve. 12- I have only created Jinns and men, that they may serve Me. 13- Truly the rising by night is a time when impression is more keen and speech more certain. 14- Therefore, when thou art free (from thine immediate task), still labor hard, (Kürtçe) Bi navê Yezdanê Dilovan ê Dilovîn 1- Em her te dihebînin û em tenê ji te alîkarî dixwazin 2- Îdî di gava, ku we perestîya heca xwe pêk anî, hûn Yezdan bi perestî bîra xwe bînin wekî ku hûn ça bavê xwe bîra xwe tînin. Hêj ji bîranina bavê xwe pirtir jî Yezdan bi perestî bîra xwe bînin. Îdî hinek ji merivan hene (aha) daxwazî dikin: “Xudayê me! Tu di cihanê da ji bona me ra (qencîyan) bide.” Û ji bona wî ra di dan û gavê para da tu par tune ye. 3- Bi rastî Yezdan, Xwedayê min e û Xwedayê we ye jî. Îdî hûn ji wî ra perestî bikin. Rêya rast eva ye. 4- Û hûn hey ji bona Yezdan ra perestî bikin û hûn ji bona Yezdan ra (di perestî û perestevanîyê da) tu tiþtî hevrî çê nekin. Hûn ji
bona da û bavên xwe, qencîyan bikin, hûn ji bona pismaman û sêwîyan û xezanan û ji bona cînarên pisman û cînarên, ku mala wan li kêleka mala we dane û ji bona hevalê ku li kêleka we dane (ya jî ji bona zoya xwe; heke mêr be ji bona jinikê, heke jinik be ji bona mêrê xwe) û ji bona rêwîyên rêyan û ji bona wan bendeyên (ku di qirînan da hatine zebunkirinê) ewan îdî ketine binê ewletîya we da mane, qencîyan bikin. Bi rastî Yezdan ji wanê xwe mezin zanên pesinvan hez nake. 5- Bi rastî ez, erê ez! Yezdan im, ji pêþtirê min, tu ilahek tune ne, îdî tu ji min ra perestî bike, ji bona ku tu min bîra xwe bînî, tu nimêj bike." 6- Me ewan xistine pêþrewanên wusa, ewan bi fermana me beledî dikin û me li bal wan da kirina qencîyan û nimêjkirin û bacdan, niqandîye. Ewana ji bona me ra perestvan bûn 7- (Muhemmed!) Ji pirtûkê çi li bal te da hatîye hinartinê, tu ewî bixwûne û tu (ça hatî fermankirinê wusa) nimêj bike. Loma bi rastî nimêj (kesan) ji sikatî û ji gonehan diparisîne. Þixwa bîranîna Yezdan ji hemî perestîyan meztir e. Û hûn çi pêþe bikin þixwa Yezdan bi wî dizane 8- Bêguman me kitêbê bi rastiyê bal te ve daxistiye vêca tu Xuda bihebîne, dîn jê re pak bidêrîne 9- Ma (evê han baþ e) yan ê ku nîvê þevê radibe serê xwe datîne û li piya limêj dike, ji (ezabê) axretê ditirse û dilovaniya perwerdekarê xwe hêvî dike? Tu bêje ku: "Ma ên dizanin û ên nizanin wekî hev in." Bêguman tenê xwedan hiþ difikirin-þîret digrin. 10- Perwerdekarê we got ku: "Hûn gazî min bikin ezê bersiva we bidim. Bêguman ên ku ji hebandina min quretî dikin wê bi sitûxorî têkevin dojehê 11- Þev û roj û ro û hîv tev ji ayetên (nîþanên) wî ne. Hûn ne ji royê re û ne jî ji hîvê re serî deynin. Eger hûn bera wî di hebînin hûn ji Xudayê ku wan aferandiye re serî deynin 12- Min cinn û mirova hey ji bo min bihebînin aferandiye. 13- Bi rastî temtêla (merivên) di þevê da rabû î (ji bona xebat û perestîyî) û xwûndinê, þidya û bi hêztir e. 14- Îdî gava (Muhemmed!) tu ji karê xwe valabûyî (rabe) bi karekî dinê ra xebatê bike (nehewe)
KAPAK DOSYASI
ÝBADET VE KUL OLMA BÝLÝNCÝ
15 Muhammed Said ÇELÝK
Ýbadet, Allah'ýn (c.c ) emirlerini yerine getirmek. Yapýlmasýnda sevap olup, ihlâsla yapýlan herhangi bir amel. Þeriatta bildirdiði gibi Allah'a kulluk etmek. Ýbadetin ruhu ihlâstýr. Ýhlâs ise yapýlan ibadetin yalnýz emredildiði için yapýlmasýdýr. Eðer baþka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse o ibadet batýldýr.(Ýþaretul icaz, S.156) Ýbadetin tanýmýndan da anlaþýldýðý üzere yapýlan bir amelin ibadet olma þartý, beni ve tüm kâinatý yaratan, her þeye hikmetle hükmeden ve her þeyi görüp idare eden þaný yüce “HAMÝD olan Allah için yapýlmasýdýr. Âlemlerin Rabbi olan ve Hamd edilmeye layýk olan Allah Kuranda peygambere seslenerek “De ki þüphesiz benim namazým, ibadetlerim, hayatým ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Enam162) Bu ayeti kerimede bize yaratýlmýþ olan insanlara, Tevhidi bir bilinç kazandýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Benim ve Bizlerin her þeyden sýyrýlarak mutlak bir teslimiyet ile kudret sahibi Allah'a rükû ve secdeye kapanarak ona kul olma bilinci ile hayatýmýzý ibadetlerle geçirip ve yine onun rýzasý için bu kýsacýk dünya hayatýný sonlandýrma kaidesi kazandýrmaya çalýþmaktadýr. Çünkü biz ona kul olmak ve yine onun RIZASI için ÝBADET ile meþgul olmakla yaratýldýk. Ve yaratanda O dur. Sahibimiz O'dur. Çýk hududumdan dese nereye çýkacaðýz. Her þey onun ve hiç bir þey onun izni olmadan hareket etmiyor. O halde kendimize malik olmayan biz insanlar kime kafa tutup nefsimizin ve þeytanýn oyuncaðý oluyoruz. Kendine gel, aklýný baþýna al, küçücük bir mikroba yenik düþen sen tüm kâinatý yaratan Allah'a teslim ol ve kul olma bilinci içerisinde ibadet ederek kendini deðerli kýl ve Allah'ýn razý olduðu bir kul ol, cehennem ateþinden kurtul, kurtuluþa ermiþ olanlarla birlikte Allah'ýn Cennetine gir.
Acýyan ve Esirgeyen Allah müjdeliyor. Kimleri mi? Kurandan cevabýný alalým. “Hele o tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar... O rukuya varanlar, secdeye kapananlar, iyiliði emir, kötülüðü yasak edenler ve Allah'ýn hududunu muhafaza eyleyenler (yok mu), sen (büyük olan) müminlere(cenneti) müjdele.” (Tevbe,112) Geçmiþ günahlarýmýza piþmanlýk duyarak tevbe edip, temizlenip arýnarak, Allah'a yönelip doðru yolu bularak kul olmak, Rab olarak Allah'ý kabul edip onun isteklerini fiilen yerine getirerek, Allah'a olan kul olma vazifesini eylemsel olarak ispat etmek, bolluk anýnda nasýl Allah'a hamd ediliyorsa darlýk anýndada Adil olan Allah'a hamd ederek kul olduðunu unutmamak. Oruç tutarak, Allah'ýn vermiþ olduðu rýzýklarýn yaþamsal açýdan insanýn ne kadarda muhtaç olduðunu görüp Rezzak olan Allah'a þükürler eda ederek kul olma vazifesini ve acizliðini görmesi. Rükû ve secde ederek, onun azameti, gücü ve kudreti karþýsýnda kendi güçsüzlüðünü, acizliðini, zayýflýðýný itiraf etmesidir ve yalnýz Kebir olan Allah'ýn huzurunda eðilerek, kendisi gibi diðer insanlarýn ve (putlarýn) huzurunda eðilmeyerek, izzet ve þeref sahibi olmasýdýr. Ýnsan düþünen, duygulanan, sosyal bir varlýk olmasý gereði, hayvanlardan farklý olarak hemcinslerini iyiliðe davet ederek, yapýlan kötülüklere de göz yummayýp men etmeye çalýþarak Allah'ýn yarattýðý halifelik makamýna layýk bir kul olma
KAPAK DOSYASI 16
azmi içerisinde olup, insanlýk tarihinde doðruluðun, adaletin, eþitliðin, özgürlüðün savunucusu Muhammed (S.A.V)'e ümmet olmaktýr. Ve Kuraný nefislerinin istediði gibi yorumlayanlar, hoþlarýna giden yerleri alýp hoþlarýna gitmeyen yerleri almayanlar, Allah'ýn emirlerini kolaylarýna geldiði gibi uygulayanlar, zaman þu bu çaðý deyip nefsi fetvalar üretenler gibi olmayýp, ayetin hükmünce “ Ey iman edenler, Allah'ýn size helal ettiði temiz þeyleri haram kýlmayýn, hududu da aþmayýn. Doðrusu Allah aþýrý gidenleri sevmez.”(Maide,87) Allah'ýn koymuþ olduðu haram ve helal sýnýrlarýna riayet ederek korumaya çalýþanlar... Ýþte Allah bu vasýflarý taþýyan ve bu minvalde ibadet eden kullarýný cennetle müjdeliyor.
ayeti kerime bir önceki ayete de bir açýklýk getirerekiman etmiþ olduðunuz Allah'tan korkun- ifadesiyle yalnýzca Allah'a kul olunacaðýný, paraya, kadýna, makama, þöhrete kul olunmayacaðýný, bunlara ibadet edilmeyeceðini belirtmektedir.
Bu hayat nihai olarak ölüm ve kýyamet ile son bulacaktýr. Bizlere Rehber olan Ýnsan-ý Kamil Muhammed (s.a.v), Mümit, Kahhar, Münzir ve Müntakim olan Allah ile cehennemle bizleri uyarýyor ve Gaffar, Vehhab, Latif ve Kerim olan Allah ile cennetle müjdeliyor. Oyun ve oyalanmadan ibaret olan bu kýsacýk dünya hayatýný Allah'ýn Kahhar, Münzir ve Müntakim... Ýsimlerini üzerimizde tecelli ettirmeyeceðimiz aksine Gaffar, Vehhab, Latif, Kerim... Ýsimlerinin üzerimizde tecelli edeceði bir Ýbadet etmenin, ona kul olmanýn sadece namaz hayat yaþayarak cennetliklerden olmaya çalýþalým, kýlmak, oruç tutmak, zekât vermek... v.b ilkeler ile cehennemliklerden deðil... Nasýl mý? Cevabýný yine sýnýrlý olmadýðýný, hayatýn tamamýný, her dakikasýný Kur'andan dinleyelim. “Ýman etmek suretiyle güzel her saniyesini ibadet ile geçirmenin mümkün amel iþleyenlere cennet ve birde ziyade vardýr.(Bu ziyade Allah'ý görmekleridir.) olacaðýný þu ayeti kerimenin Onlarýn yüzlerine ne bir toz hükmünce “Ýman edip yararlý (lekesi) bulaþýr, nede bir zillet! iþler görenler var ya onlarý Ýbadet etmek kabul etmektir Ýþte bunlar cennetliklerdir. mutlaka cennetin yüksek onun hüküm koyuculuðunu. O r a d a e b e d i k a l ý c ý l a r d ý r. yerlerine yerleþtireceðiz. Onu sevmektir tüm nefsi (yunus,26) “ Kötülükler Altlarýndan ýrmaklar akacak, ö y l e k i o r a d a e b e d i arzularýmýzdan vazgeçerek. En kazanmýþ olanlara gelince bir cezasý, misli iledir. kalacaklardýr. Þu iþ görenler cesur, en yiðit, en kahraman kötülüðün Onlarý bir zillet kaplar. Allah'tan m ü k â f a t ý n e g ü z e l d i r. ” insan Allah'tan hakkýyla baþka hiçbir kurtarýcý yoktur. (Ankebut,58) anlayabilmekkorkandýr ve ibadet Sanki onlarýn yüzleri, gece teyiz; Ý b a d e t e t m e k k a b u l korkmaktýr Allah'tan hakký ile. parçalarýndan kaplanmýþtýr. Ýþte bunlar cehennemliklerdir. Onlar etmektir onun hüküm “Ey iman edenler Allah'tan orada ebedi kalýcýlardýr.” koyuculuðunu. Onu sevmektir korkun ve doðrularla beraber (Yunus,27) tüm nefsi arzularýmýzdan
olun.” vazgeçerek. En cesur, en yiðit, Ýbadet, sýnýrsýz güç ve en kahraman insan Allah'tan kudret sahibi ve her þeye hakkýyla korkandýr ve ibadet gücü yeten, her þeyin dizgini korkmaktýr Allah'tan hakký ile. “ ve kumandasý elinde olan, Ey iman edenler Allah'tan korkun ve doðrularla güneþi, dünyayý ve tüm yýldýzlarý gökyüzünde beraber olun.”(Tevbe,119) emri gibi doðrularla direksiz tutan ve onlarý bir çocuðun misketi beraber doðrularýn savunucusu olarak kul olmaktýr elinde döndürdüðü gibi döndüren Kadir olan ibadet Cemal olan Allah'a. Razý olmaktýr ondan Allah'a itaat ile boyun eðmektir, “ Ey iman edenler! gelenlere sabrederek. Güvenmektir kendimizi ona Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin! Ve tevekkül ile teslim ederek. “Onlar sabretmiþler ve amallerinizi boþa çýkarmayýn.”(Muhammed,33) Ayeti yalnýz Rablerine tevekkül etmektedirler.”(Ankebut59) Kerimenin ifadesiyle; düþünen aklýmýzý, gören ayetinin hükmünce kul olmaya çalýþmaktýr ibadet. gözümüzü, iþiten kulaðýmýzý, konuþan ve lezzetler “Allah'ýn size verdiði rýzýktan temiz ve helal tadan aðzýmýzý, nefes ve koku alan burnumuzu olarak yiyin. Ýman etmiþ olduðunuz Allah'tan korkun.” taþýyan bu kafayý onun huzurunda eðerek ben ben (Maide88) Rezzak olan olan Allah'ýn bu emri diyen þeytanýn uþaðý bu nefsi, terbiye ederek gereðince boðazýmýzdan haram lokma geçmesine hürriyetine kavuþturup, izzetli ve þerefli bir varlýk olan izin vermeden yalnýzca iman etmiþ olduðumuz insaný ihlâslý ibadetler ile (hayýrlar ile) Alayý illiyine Allah'tan korkarak rýzýk verenin O olduðunu bilerek çýkartarak Hayyalel Felah' a davet eden “Ey iman ona kul olmaktýr. “Ta ki Allah'tan baþkasýna kulluk edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet etmeyin. Ben size onun tarafýndan uyarýcý ve müjdeci edin ve hayýr iþleyin ki felah bulasýnýz!”(Hac,76) olarak gönderilmiþ bir peygamberim.”(Hud,2) Bu emrince Allah'ta fani olalým.
Selami YÜKSEL syuksel@ortakzemin.com
KAPAK DOSYASI
Tefekkür ve Ýbadet
17
Ýbadet kelimesi çok kapsamlý, sembol ve þeâirsel bir kavram niteliðine sahiptir. Ýbadet ameli, fiili yani eylemsel olduðu gibi fikirsel ve düþünsel bir nitelik de taþýr. Her ne kadar toplum tarafýndan ibadet genel olarak eylemsel yani hareketlerle, beden ile yapýlan kulluk anlamýnda kullanýlmakta ve ibadet deyince zihinlerde canlanan genellikle namaz, oruç, hac ve benzeri ameli sorumluklar olsa da, ibadet bu temel farzlarý kapsamakla beraber daha geniþ bir anlama sahiptir. En genel tanýmý ile ibadet, Allah'ýn emirlerine uyma ve nehiylerinden de kaçýnma olarak ifade edilebilinir. Dolaysýyla Allah için yapmýþ olduðumuz her eylem Kur'an ve Sünnete uygun olmak þartý ile ibadet kapsamýndadýr. Ýþte bu ibadetlerden belki de en önemlilerinden biri tefekkür ibadetidir.
Tefekkür fikirsel ve düþünsel bir ibadettir. Sevgili Peygamber'in (s.a.v) bir hadisinde “bir saat tefekkür bir sene nafile ibadete(ameli) bedeldir” þeklindeki ifadesi tefekkürün ne kadar önemli olduðunu açýk bir þekilde ifade etmektedir. Tefekkür bu kadar önemli bir ibadet olduðuna göre tefekkür nedir? Tefekkür deyince zihnimizde neler canlanmalý? Bu konuda hayat kitabýmýzýn mesajý nedir? Gibi sorularla tefekkür etmeye çalýþalým. O halde soru sormak da bir çeþit tefekkürdür. Çünkü yaratýcýmýz sorular sorarak bizi düþünmeye sevk etmektedir. Bakmazlar mý?(1) Onlar hiç düþünmezler mi?(2) Ýyice düþünün.(3) Aklýný kullanýp anlamazlar.(4) Ey akýl sahipleri, bundan ibret alýn.(5) Gibi onlarca ayette
KAPAK DOSYASI 18
Hâkim olan Allah bizi düþünmeye ve tefekkür etmeye yönlendirmektedir. Bir ibadetin bilinçli yapýlmasý ancak o ibadetin ne olduðu ve niçin yapýldýðýna baðlýdýr. Gerçek anlamda bir ibadet mutlaka tefekkür süzgecinden geçmelidir.
bir ibadettir. Hele günümüz þartlarý içerisinde okumak ve düþünmek ayrý bir önem kazanmaktadýr. Müslümanlarýn uzun süredir ihmal ettikleri bu ibadeti tekrar hatýrlamasý ve zamanlarýnýn çoðunu, okuma ve tefekkür ibadetine sarf etmeleri elzem görünmektedir.
Ýbadetin kalýcý ve devamlý olmasý ancak Fakat tefekkür zor ve uzun soluklu bir tefekkür ile mümkündür. Çünkü “tefekkür ibadettir. Bedenen yapýlan en aðýr iþlerden gafleti izale eder. Dikkat, teemmül evham daha aðýr bir iþ ve sorumluluktur. Bundan zulümatýný daðýtýyor.”(6) dolayýdýr ki, Cemil Meriç tefekkür edip düþünen Ýnsanýn ibadetini Tefekkür zor ve uzun soluklu insanlar için “fikir iþçisi” saðlýklý ve sürekli bir ibadettir. Bedenen yapýlan kavramýný kullanýr. Bu yapmasý ancak kudreti en aðýr iþlerden daha aðýr bir zorluktandýr ki bizler sonsuz olan Allah'ýn iþ ve sorumluluktur. Bundan t e f e k k ü r d e n u z a k ayetlerini tefekkür dolayýdýr ki, Cemil Meriç durmuþuz. Ýbadete sadece etmesi ile mümkündür. tefekkür edip düþünen insanlar ameli boyutu ile Aksi takdirde zamanla için “fikir iþçisi” kavramýný hayatýmýzda yer vermiþiz. yaptýðýmýz ibadetler kullanýr. Bu zorluktandýr ki Düþünme ve tefekkür ile ülfet peyda edip, kuru bizler tefekkürden uzak ilgili alanlardan hep uzak bir hareketten öte durmuþuz. Hatta bu durmuþuz. Ýbadete sadece g i d e m e m e k t e d i r. ameli boyutu ile hayatýmýzda alanlarý tehlikeli olarak “Ýnsanlarýn arza ait gösterip bizi imansýzlýða malûmat, müsellemat ve yer vermiþiz. Düþünme ve bedihiyatlarý ülfete tefekkür ile ilgili alanlardan götüreceði vehmine bile mebnidir. Ülfet ise, cehl-i hep uzak durmuþuz. Hatta bu kapýldýðýmýz zamanlar olmuþ. Hâlbuki ne zaman ki mürekkeb üstüne serilmiþ alanlarý tehlikeli olarak bizler aklý ve nakli esas alýp bir perdedir. Hakikate gösterip bizi imansýzlýða hareket etmiþiz o zaman bakýlýrsa zannettikleri ilim, götüreceði vehmine bile cehildir. Bu sýrra binaendir kapýldýðýmýz zamanlar olmuþ. b ü t ü n s o r u n l a r ý n üstesinden gelmiþ ve ki, Kur'an, ayetleriyle dünyaya meydan insanlarýn nazarýný okuyabilmiþiz. Tarihimiz bu konu ile ilgili me'lufatlarý olan þeylere çeviriyor. Ayetler necimler gibi ülfet perdesini deler atar.(7) örneklerle doludur. Ýþte tefekkür, gaflet ve ülfetin yegâne ilacýdýr. Evet artýk düþünme zamanýdýr. Tefekkür Bilerek, düþünerek, farkýnda olarak etme, ders alma ibret alma zamanýdýr. yaptýðýmýz fikirsel ve eylemsel ibadetlerden Kendimizi, çevremizi, hayatýmýzý sorgulama daha fazla huzur alýrýz ve o huzur ile zamanýdýr. Aðýr gaflet ve ülfet uykusundan ibadetimiz devamlý ve sürurlu olur. kalkma zamanýdýr. Aksi halde "Fe eyne Tefekkür, önemli esaslardan biridir. Ondandýr ki, Bediüzzaman hazretleri kendi hizmet metodunun esaslarýný zikrederken tefekkürü dört esastan biri olarak ifade eder. Ki nitekim Risale-i Nur tefekkür aðýrlýklý bir tefsirdir diyebiliriz. Dolayýsý ile bir hakikati düþünmek veya okumak baþlý baþýna önemli
tezhebün", nereye bu gidiþ. DÝPNOTLAR: 1- Gaþiye,17 2- Nisa,82 3- Sebe,46 4- Yunus,42 5- Haþir,2 6- B.S.N. M. Nuriye sf.147 7- A.g.a. sf. 197
KAPAK DOSYASI
Ýbadetin Gerekliliði ve Gerektirdikleri Þeyma KALKANDELEN Lügat manasý; itaat etmek, boyun eðmek, tevazu göstermek, kiþinin, bir kimseye ona isyan etmeden ve ondan yüz çevirmeksizin itaat etmesidir. Istýlahta ise, Allahu Teala(cc) nýn rýzasýný kazanmak ve O'na tazim etmek niyetiyle her emrini, emrettiði þekilde yerine getirmektir. Bu, bizi yoktan var eden, bize sayýsýz nimetler bahþeden yüce Rabbimizi yüceltmek amacýný güden bir kulluk görevidir. Ýçerisinde bulunduðumuz þu kâinatýn varlýðý ve taþýdýðý nitelikler hiçbir zaman kendinden deðil, bütünüyle Allah'tandýr. Kâinat her þeyiyle Allah'a muhtaç bir durumdadýr. Bu bakýmdan, þu anda varsa bir sonraki anda da var olacak diye bir kural olmayýp, bunu belirleyecek olan da sadece Allahu Tealadýr. Demek ki kâinat Rahim, Hâkim, Rezzak, Halik gibi Ýlahi Ýsimlerin tecellisinden ortaya çýkan ve bir boþluðu dolduran “eþya” yýðýný deðildir. Bilakis sürekli ve ardý ardýna bir oluþtan ibaret olan kâinat, Ýlahi Ýsimlerin tanýnmasý için muazzam ibretler ve ayetlerle doludur. Bu ibretler ve ayetlerin varlýðý ve devamlýlýðý ise Vahid'e yani varlýðý kendinden “var”demeye layýk, tek Varlýða muhtaçtýr. Kâinatýn bütünüyle Allah'(cc)a baðlý olduðunu, varlýðýný, O'nun var olmasýndan aldýðýný kavrayan bir mümin, kâinattaki bütün gözlerin, kulaklarýn, ellerin ve ayaklarýn O'nun olduðunu bilir. Tüm varlýklarýn O'nu gizleyen ama bir bakýma da, O'nu tanýtan birer ayet olduðunu fark eder. Böylece ayetlere takýlýp kalmadan zikirle, tefekkürle, ibadetlerle O'na varmaya çalýþýr. Kendisinin, O'nun karþýsýnda bir hiç olduðunu ve ancak O'na kulluk yapmakla varlýðýný gerçekleþtirebileceðini anlar. Yani var oluþ sebebini fark eder. Bu büyük farký fark etmesiyle de O'na kul olmaya çalýþýr. “Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca gidip geliþinde, aklýselim sahipleri için gerçekten ibretler vardýr. Onlar ayakta dururken, otururken, yanlarý üzerine yatarken Allah'ý zikrederler. Göklerin ve yerin yaratýlýþý hakkýnda derin derin düþünürler(ve þöyle derler:)Rabbimiz! Sen bunu boþuna yaratmadýn. Seni bundan tenzih ederiz. Bizi ateþ azabýndan koru. Rabbimiz! Muhakkak ki Sen birini ateþe attýn mý, onu periþan etmiþsindir. Zalimler için yardýmcý yoktur. Rabbimiz! Muhakkak ”Rabbinize iman edin” diye imana çaðýran bir davetçiyi duyduk da iman ettik. Rabbimiz günahlarýmýzý baðýþla,
kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al. Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasýtasýyla vadettiklerini ikram et ve bizi kýyamet günü periþan etme. Þüphesiz sen, vadinden caymazsýn.(Al-i Ýmran 190194) Allahu Teala, zatý itibarýyla hiçbir þeye muhtaç deðildir. Yarattýklarýnýn hepsinin hiç durmadan O'na ibadet etmesi, O'nun mülküne hiçbir þey katmayacaðý gibi, hiçbirinin O'nu tanýmayýp, O'ndan uzak kalmasý da, mülkünden hiçbir þey eksiltmeyecektir.” Herkesin yapacaðý hayýr kendinedir, herkesin yapacaðý þer de kendinedir.”( Bakara 286) Mümin olarak, bütün zamanlarýmýzda Hakk'ýn huzurunda olduðumuz bilinciyle yaþamamýz gerekmektedir. Hangi alanda olursak olalým, Hakk'ýn yüklediði sorumluluklarý ibadet bilinciyle yerine getirmeye çaba sarf etmeliyiz. Zira kulluðun ve ibadetin tek mekâný camiler deðildir. Ama bütün hayatýmýzýn içinde camiye baðlý bir duyarlýlýkla çabamýzý sürdürmeliyiz. Hep Allah'ýn yardýmýnýn gelmesinden bahsederiz. Bu kutlu yardýma mazhar olabilmek için, bu kutlu yardýmýn inebileceði mekânlara ve fiillere yönelebilmemiz gerekmektedir Allah'ýn yardýmýnýn inmesinin müsait olmadýðý mekân ve fiillerin içinde debelenip dururken, hayatýmýzý ibadetlerle düzene koymamýþken, Allah'tan yardým beklemek korkunç bir ikiyüzlülük olmaz mý? Kiþisel yararlarýmýzý koruma gayretimiz kadar, Hakk'ýn bizler için sunduðu nice emir ve yasaklarý koruma gayreti gösterip gösteremediðimiz konusunda, kendimizi muhasebeye çekmemiz gerekmektedir. Yaratýcýmýzý tanýyýp, gönlümüzde O'na yer verdiðimiz oranda mesajlarýna boyun eðiþimiz de artacak, yüce duygularla dolup imanýn tadýný tatmýþ olacaðýz. Aciz bir varlýk olarak bizler, kul olduðumuzu, kulluða yakýþanýn da efendisine itaatten ayrýlmamayý gerektirdiðinin idrakinde olmalýyýz. Kulluðu ifa etmenin en güzel þekli, kulluðu en güzel ifa eden, kul olmayý baþka mevkilere deðiþmeyen, kul olmanýn tadýna varan, kulluðu doya doya yaþayan peygamberimiz (sav)in kulluk þeklidir. Seyyidu'listiðfar diye bilinen duasýnda Peygamberimiz (sav), bu kulluðu çok güzel ifade etmiþtir.” Allah'ým! Sensin Rabbim. Senden baþka ilah yoktur. Beni yaratan sensin. Sana ibadet ederim. Gücüm nispetinde senin ahdin ve vadin üzereyim. Ýþlediðim þeylerin kusurlarýndan sana sýðýnýyorum. Bana olan
19
KAPAK DOSYASI 20
nimetlerini itiraf ediyorum. Beni baðýþla, günahlarý Senden baþka baðýþlayan yoktur.” Ýbadet insana enaniyet deðil tevazu kazandýrýr. Ýbadet ruhu yüceltir, manevi duygularý besler, imanýn gereklerini yerine getirmekle ruha haz verir. Ýmanýn kuvvetlenmesine sebep teþkil eder, yaratýcýya boyun eðerek acziyetini anlamaya vesiledir. ”O ki, hanginizin daha güzel davranacaðýný sýnamak için, ölümü ve hayatý yaratmýþtýr. O mutlak galiptir, çok baðýþlayýcýdýr.”(Mülk,2) ayetinin gereðince, güzel iþler yapmak, hayata mana katar. “Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(Hicr,99) ayetiyle ibadetin devamlýlýðý belirtilir. Yani son nefese kadar devam edecek kulluktan bahsedilir. Her gün defalarca okuduðumuz Fatiha suresinde ”Yalnýz sana ibadet eder, yalnýz senden yardým dileriz” ifadesi kulluðun kime olmasý gerektiðinin açýk iþaretidir. “Allah sizlerden iman edip Salih amel iþleyenleri, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kýldýðý gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kýlacaðýný, onlar için seçip beðendiði dini onlarýn iyiliðine yerleþtirip koruyacaðýný ve korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven saðlayacaðýný vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir þeyi bana eþ tutmazlar. Artýk bundan sonra kim inkâr ederse, iþte bunlar asýl günahkârlardýr. ”(Nur,55) ayetiyle de tarih boyu tekerrür eden ve kýyamete dek de tekerrür edecek olan mümin ve Salih kiþilere dünyada iken verilecek güzel ve deðerli mükâfat vaad edilmektedir. Ýslam'ýn baþlangýcýnda namazlarýmýz ülkelerin fethedilmesine sebep oluyordu. Zekâtlarýmýz ümmetin fakirliðini ortadan kaldýrýyordu. Ve önümüze dünyanýn bereketi yýðýlýyordu. Tüm bunlar kuvvetli bir iman ve onun gerektirdiði Salih ameller ile bunlarýn celbettiði Allah(cc)ýn yardýmýyla elde ediliyordu. Böyle güzelliklerin yaþanmasý için, namazlarýmýzýn, bizleri fenalýklardan alýkoymasý, oruçlarýmýzýn, bizi takvaya yöneltmesi, zekâtlarýmýzýn, kalplerimizi temizleyip saflaþtýrmasý, haclarýmýzýn, günahlarýmýzýn baðýþlanmasýna ve dünya müslümanlarýnýn birlikteliðine, diriliþine vesile olmasý gerekmektedir. Yani yaptýðýmýz en küçüðünden en büyüðüne bütün ibadetlerimizin, kuvvetli bir iman ruhu ve onlarýn bütün manasýyla eda edilmesi elzemdir. Her ibadet aný, akýp giden zaman içine konulmuþ duraklar gibidir. Tapýnma ihtiyacýnda olan insan, ya Allah (cc)a ibadetle meþgul olup bu duraklara riayet edecek ya da hayat içerisinde O'ndan baþkasýna tapýnmayla oyalanýp duracaktýr. Bu duraklara riayet edip, O'na yönelme þerefine ulaþanlar, O'ndan baþkasýna baðlanmýþ kölelik zincirlerini kýrmayý baþarýp, gerçek hürriyet ve özgürlüðe ulaþmýþ
demektir. Mesela; okunan her ezan bir duraktýr ve ona icabet etmekle insan, çaðrýldýðý kurtuluþa ve özgürlüðe kavuþmuþ demektir. Fakat bu duraklarýn farkýna varmayan, bu uyarýlarý duymayan bir kalbe, görünür görünmez nice bin zincir vurulmuþ demektir. Hak katýnda insan, halis imaný ve ihlâsla imanýn gerektirdiklerini yerine getirmekle deðer kazanýr. “Sizin Allah(cc) katýnda en deðerliniz, takvaca en ileri olanýnýzdýr.” (Hucurat,13) Müslim'de geçen bir hadis-i þerifte Peygamberimiz (sav) þöyle buyurmuþtur: ”Kýyamet gününde Allahu Teala sizin soyunuzdan sopunuzdan sormayacaktýr. Þüphesiz Allah katýnda en üstün olanýnýz kötülüklerden en çok sakýnanýzdýr.” Ýbni Mace'de geçen baþka bir hadis-i þerifte de ”Allah sizin mallarýnýza ve þekillerinize bakmaz. Fakat O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar“ buyurmuþlardýr. Allah(cc)a ibadetle O'na yönelen bir köle olsa, asil olup da amel etmeyene takdim edilir. O'na yöneliþlerde en mühim olan þey de tabi ki ihlâstýr. Zira muradý rýza olmayan her davranýþ, ziyana uðramýþ bir davranýþtýr. Davranýþ ve hassasiyetlerine Ýlahi emir ve yasaklar doðrultusunda yön verenler her türlü þeytani hile ve vesveselere karþý güvenlik içindedirler. Böyle müminlerin önünde aþýlmasý mümkün olmayan bir engel yoktur. Ýmaný sahip olunabilecek en büyük güç kabul edenler baþka hiçbir güç karþýsýnda yýlgýnlýða düþmezler. Allah(cc)ýn bizi uyandýrdýðý her sabah, hepimiz için bir uyarýcýdýr. Bir denetleyicidir. Gözümüzü açtýðýmýz her sabah, insanýn Allah(cc) ile olan, insanýn varlýkla olan, hayat ve evrenle olan baðlarýný ve iliþkilerini bir kez daha gözden ve gönülden geçirmesini hatýrlatan bir imkândýr. Her sabah insan için yeniden bir kuruluþ ve kurtuluþtur. Doðrularýyla hatalarýyla derin bir özeleþtiri sýnavýndan geçer insan. Her vakitte insan yaptýðý özeleþtirilerle, doðrulur ve onarýlýr. Bu kadar Rahmani kolaylýklar varken, þeytani zorluklarla oyalanýp her bir uyarýcý vakti telef etmek umutlarý telef etmekten baþka bir þey deðildir. “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah(cc)a hamdolsun” diye uyandýðýmýz her gündeki fýrsatlarý deðerlendirip O'na kul olma þerefiyle þereflenebilmemiz için, O'na bol bol iltica edelim. Efendimiz(sav)in Hz. Ebubekir'e tavsiye ettiði þu duayý da bol bol okuyalým inþaallah. ”Allah'ým, ben nefsime çok büyük zulmettim. Günahlarý ancak Sen baðýþlarsýn. Benim günahlarýmý kendi katýndaki maðfiretinle baðýþla. Þüphesiz baðýþlayan ve merhamet eden Sensin. Ýmanýmýzýn kâmil, dualarýmýzýn kabul, amellerimizin makbul olmasý temennisiyle…
Ýbadet insana enaniyet deðil tevazu kazandýrýr. Ýbadet ruhu yüceltir, manevi duygularý besler, imanýn gereklerini yerine getirmekle ruha haz verir. Ýmanýn kuvvetlenmesine sebep teþkil eder, yaratýcýya boyun eðerek acziyetini anlamaya vesiledir.
Ýbadet M. Ali KIZIKLI
kizikli.27@hotmail.com
Allahýn emrettiklerini yapmak ve yasaklarýndan kaçýnmak diye tanýmladýðýmýz; aciz, fakir, kusurlu, ihtiyaçlarý bitmeyen ve düþmanlarý çok olan insanýn kendi mahiyetini anlayýp, gücü kudreti sonsuz olan, rahmeti þefkati baðýþlamasý ikramý bol olan, hiçbir þeye ihtiyacý olmayýp bütün kullarýnýn ihtiyaçlarýný gideren, eksikliklerden noksanlýklardan beri olan Zatýn huzurunda hayret ve muhabbetler içerisinde olmaktýr diye mana verdiðimiz ibadete, insanlar kabiliyetli bir þekilde yaratýlmýþlardýr. Süreç içerisinde, ruhlar âleminde Cenab-ý Hakka verilen sözü unutmayan insanlar kabiliyetlerine (fýtratlarýna) uygun hareket edip, ibadetin manasýný anlayýp tatbik etmiþlerdir.
“Ey insanlar ibadet ediniz…” (1) ayetindeki ibadet kavramýný “Tercümanu'l Kur'an“ olan Ýbn-i Abbas (ra) tevhidle tefsir etmiþtir. Buna göre bizde ibadet ettiðimiz Zatý tanýyarak ibadet etmeliyiz. Zira tanýdýkça seveceðiz, sevdikçe sevinip hayatýmýzdan lezzet alacaðýz. “Cenab-ý Hakký tanýyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envara, esrara, ya bil kuvve veya bilfiil mazhardýr. Onu hakiki tanýmayan, sevmeyen nihayetsiz þekavete, alama ve evhama manen ve maddeten müptela olur.” (2) Ýbadet ettiðimiz Zat (cc) kimdir? O Zat (cc); En büyük nimet olan hayatý veren ve hayatý rýzkla devam ettirendir. Ay'ý, Güneþ'i ve Arz'ý insanlýða muti ve hizmetkâr kýlandýr. Arz'ý mesken olarak hazýrlayan, semayý binamýza dam olarak yaratan, semadan sularý indiren ve rýzk olmak üzere yerden meyve vesaire gýdalarý çýkarandýr. Vermiþ olduðu bütün nimetleriyle kendisini tanýtmak ve sevdirmek isteyendir. Hakiki nimet verici O dur. Dualarýmý, niyazlarýmý arz ettiðimde icabet edendir. Kalbimdeki en ince ve en gizli emellerimi bilip mutmain kýlandýr. Akýl ve hayalimin temenni ettiði ebedi mutluluðu vaat eden ve vaadinden dönmeyendir. Ölümün gerçek yüzünün nimet olduðunu bekayý müjdeleyerek bildirendir. Ýnsanýn fýtratýnda var olan beka, ebedileþme ve yok olmama aþkýný Cennet ve Cehennemle tatmin edendir. Ýnsana þah damarýndan daha yakýn, her yerde hazýr ve
KAPAK DOSYASI
Kime? Niçin? Nasýl?
21
KAPAK DOSYASI 22
nazýrdýr. Kara gecede, kara taþýn üzerindeki, Cennete layýk olmasýný saðlayan ibadettir. Ýstek kara karýncanýn, ayak sesini duyup, onu görüp, ve arzularýnýn meþru ve helal dairede ihtiyaçlarýný bilen ve giderendir. Ýnsanlarý oluþmasýný saðlayan ibadettir. Yaratýlýþtan sýnýr terbiye eden ve büyütendir. Zarar ve menfaat k o n u l m a m ý þ v e y a n l ý þ m e r t e b e l e r d e Onun elindedir. O abes iþ yapmayandýr. kullanýldýðýnda insanlýðýn huzurunu kaçýran Kulunun baþýna gelen bütün hadiseler de bir duygularýný sýnýrlandýrýp, emredilen mertebeye hikmet ve hayr düþünendir. Ýhsaný merhameti getirip temizleyen ibadettir. Kýsacasý insanýn çoktur. Baðýþlamasý bol olan ve her fýrsatta þahsen mükemmelleþ-mesini, olgunlaþmasýný, kulunu baðýþlamak için fýrsat kollayandýr. güzel ahlak kazanmasýný, emin bir insan Niyetten fiile çýkmayan ibadetlere bile sevap olmasýný saðlayan ibadettir. yazan, kulunun sevap hanesini her fýrsatta Ýbadet sayesinde kiþi, her an Allahýn onu cömertçe doldurmaya çalýþandýr. Rahmeti görüp gözettiðinin ve Onun huzurunda gazabýný aþandýr. Ýlmi, ezeli ve ebedi olduðunun farkýndadýr. Bu farkýndalýk kuþatandýr. Gaybý bilendir. Eþi benzeri ve ortaðý neticesinde abd (ibadet eden) ile Mabud olmayandýr. Her þeyin anahtarý kudret elinde (ibadet edilen) arasýnda bir iliþki kurulmuþ olandýr. Bir þeyin olmasýný istediðinde “ol” olunur. Bu iliþki neticesinde kiþi dünya ve ahiret demesi yeterli olandýr. Kâinattaki bütün saadetine nail olur. “Elhasýl, ahiret gibi dünya canlýlarýn kendilerine mahsus dilleriyle, saadeti dahi ibadette ve Allaha asker kendisine ibadet edilendir. olmaktadýr.”(4) Ýbadet edilmeye tek layýk Ýbadetler, yalnýzca Ýbadet sayesinde kiþi, her an e m r e d i l d i ð i i ç i n olandýr. Kiþinin kendisiyle, eþiyle, Allahýn onu görüp gözettiðinin yapýlmalýdýr. Eðer baþka ç o c u k l a r ý y l a , a n n e v e ve Onun huzurunda olduðunun fayda ve gerekçelerle babasýyla, yakýn akrabalarýyla, yapýlýrsa o ibadet batýl farkýndadýr. Bu farkýndalýk dost arkadaþ ve komþularýyla iyi neticesinde abd (ibadet eden) o l u r. H a t t a s e v a p iliþkiler kurmasý imaný ile kazanmak ve cezadan ile Mabud (ibadet edilen) orantýlýdýr. Toplumda kiþiler kurtulmak niyetiyle dahi arasýnda bir iliþki kurulmuþ arasý iliþkilerin güven ve adalet ibadet yapýlmamasý olunur. Bu iliþki neticesinde esaslarý üzerinden kurulmasý gerekir. Çünkü ibadetten iman ile orantýlýdýr. Asrýmýzýn en kiþi dünya ve ahiret saadetine alýnan sevap ibadetin büyük hastalýðý olan “zaaf-ý nail olur. “Elhasýl, ahiret gibi ücreti deðil Cenab-ý iman (iman zayýflýðý)” ýn dünya saadeti dahi ibadette ve H a k k ý n i k r a m ý v e þiddetlenmesi neticesinde ihsanýdýr. Ýbadetin ruhu Allaha asker olmaktadýr.” kiþiler arasý iliþkiler zarara ihlâstýr ve ibadet ancak uðramýþ ve hali hazýrdaki ihlâsla ibadet olur. Ýhlâs toplumu netice vermiþtir. Çaresi ise; imanýmýzý ise sadece O (cc) nun rýzasýný kazanma adýna sürekli yenileyip, güçlendirip hayatýmýza hâkim hareket etmektir. kýlmamýzdýr. Bu da ancak ibadetle olur. Çünkü Ameller niyetlere göredir. (5) Niyet ise; sürekli olan ibadetler, imanýn artýp “…adi bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriþ güçlenmesine sebeptir. Dolayýsýyla ibadet için yapýlan bir ibadeti günaha kalbeder.” (6) “…dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduðu “… Bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstýr. Öyle ise gibi, dünya ve ahiret iþlerini tanzime sebeptir.” necat, halas ancak ihlâs iledir.” (7) (3) Rabbim! Ýhlâs Suresinin hakký için, bizi en Ýnsan; yüksek bir ruh taþýyan, büyük ihlâslý olan kullarýndan eyle. Âmin. Âmin. kabiliyetlere sahip olan, sonsuz derecede meyilleri ve emelleri olan, yaratýlýþtan sýnýr Dipnotlar: konulmamýþ duygulara sahip olan bir varlýktýr. 1- Bakara Suresi 21.ayet 2- Nursi, B.Said, Mektubat,258 Bu yapýya sahip olan insanýn ruhunu, dar 3- Nursi, B.Said, Ýþaratü'l Ý'caz,154 k a l ý b ý n d a n ( v ü c u t ) ç ý k a r ý p â l e m l e r l e 4- Nursi, B.Said, Sözler,27 5- Buhâri, Bed'ü'l-Vahy -1 irtibatlandýran ibadettir. Kabiliyetlerini geliþtirip 6Nursi, B.Said, Mesnevi-i Nuriye,54 ala-yý illiyyine (en yüksek derece) çýkarýp 7- Nursi, B.Said, Mesnevi-i Nuriye,73
Gülþen GAZEL
Yoktan var edilmiþ, varlýða efendi kýlýnmýþtý insan… Varlýk onunla þeref bulmuþ; Var edeni tanýyýnca o, var olmanýn sýrrýna ermiþti… Ve ne zaman varlýðýný býrakýp Yüceler Yücesine kul olsa, kölelikten kurtulup makamlarýn en yücesine ermiþti bir çýrpýda… Ýnsandý, vardý, var edilmiþti bir gaye için, belki bu gaye; insan olmak, O'na (c.c.) kul olup insanlýða sultan olmaktý… Bu da ancak ibadet deryasýnda benliðini eritmekle olabilirdi…
Önce Hazreti Âdem eritti benliðini ibadetle ve þahlandý ruhu kulluk burcunda, sonra Hazreti Þit, Hazreti Nuh ve Hazreti Ýbrahim… Hazreti Musa, Hazreti Davud ve Hazreti Ýsa… Hepsi peygamberlikten öte kul oluyor, insanlarý kulluða davet ediyor ve yalnýz Yaratan'a ibadet edilmesi gerektiðini vurguluyorlardý açýk yüreklilikle… Onlardan geriye kalan ise sadece Yüceler Yücesine ibadetle geçen zirve bir yaþam oluyordu… Zira onlar sevdalýydý Hakk'a ve Hak adýna yaptýklarý ibadetler bunun en açýk göstergesiydi… Ve nice devirlerin ardýndan… Varlýðýn özü Hazreti Muhammed (s.a.v) yeryüzünü teþrif ettiðinde insanlýk, kulluðun zirvesinde bir ibadet sevdalýsýný tanýmanýn þerefine eriyordu… O (s.a.v.), en son gelmiþti yeryüzüne ama kulluk ve ibadette en önde yer alýyordu… Ýsmet (günahsýzlýk) vasfýnýn sahibi Nebi, geceler boyu namaz kýlýyor, bazen üst üste iftar etmeksizin günlerce oruç tutuyordu… Olanca fakirliðine raðmen baþkalarýný kendine tercih ediyor, son lokmasýyla bir açý doyurmanýn faziletini toklukla deðiþmiyordu… Halen, kalen ve kalben yapýlabilecek ne kadar ibadet varsa, insanlýk hepsini ondan öðreniyordu… Zikir ve tesbihte önde, namaz ve oruçta önde, sadaka ve infakta önde, tefekkürde önde… Hep öndeydi O (s.a.v.)… Sahabe efendilerimizden biri anlatýyor: “Allah Resulü ayaklarý kabarýncaya kadar geceleri kalkýp namaz kýlardý. Kendisine: 'Allah senin geçmiþ ve gelecek günahlarýný affetmiþken neden kendini bu kadar yýpratýyorsun ey Allah'ýn Resulü!' denilince, 'Þükreden bir kul olmayayým mý?' diye cevap verdi.”(1) Geceler boyu, ayaklarý þiþinceye kadar namaz kýlmayý sýradan görecek kadar ibadet aþkýyla doluydu gönlü Rahmet Peygamberinin…
KAPAK DOSYASI
Ýbadette Zirveleþenler
23
KAPAK DOSYASI 24
Onlar da insandý, vardý, var edilmiþlerdi bir Tüm peygamberler, ibadet noktasýnda zirvedeydi ama O (s.a.v), maveranýn maverasýna pervaz gaye için ve “Ben cinleri ve insanlarý ancak Bana açmýþtý bir kez… Ve ibadette sýnýr tanýmýyordu kulluk etsinler diye yarattým.”(3) buyuran Âlemlerin dünyalarý önüne serseler de… Nebiler Nebisi Rabbi'nin, insanlarý yaratmasýndaki bu gaye, (s.a.v.) bir gün en sadýk dostu Cibril-i Emin'le onlarýn yaþamlarýnda ne güzel de aksiyona dönüþüyordu… otururken mübarek aðýzlarýndan þu sözler dökülür: Tüm Peygamberlerin, Fahr-i Kâinat Üç günden beri Muhammed (a.s.) aðzýna bir Efendimizin, Ashab-ý Kiramýn ve onlarýn yolunu lokma bile koymadý. Tam bu esnada gürül gürül bir ses duyulmaya sürdüren salihlerin ve âlimlerin hepsinin baþlanýr ve semadan bir melek iniverir. Cibril-i yaþamlarýna baktýðýmýzda nakýþ nakýþ ibadetin izlerini görürüz. Onlar, boþ vakitleri olduðunda Emin, inen melek hakkýnda Efendimize (s.a.v.); Bu, arz ve sema yaratýldýðý günden beri ibadete yönelen deðil, ibadetten boþaldýklarý þimdiye kadar ilk defa yeryüzüne inen bir melektir, vakitte dünyayla ilgilenen belki ilgilenmek zorunda der. Melek, Allah Resûlü'ne (s.a.v.) yönelir ve O'na kalan birer ibadet kahramaný idiler… Oysaki zamanýmýza ve zamanýmýzýn ruh dünyasý alt üst þöyle seslenir: Ey Allah'ýn Resûlü! Kul peygamber mi olmak olmuþ insanlarýna baktýkça “Biz zirveye giden bu yolun neresindeyiz” demekten istersin, yoksa melik kendimizi alamýyoruz… Öyle peygamber mi? Zamanýmýza ve zamanýmýzýn ruh ki, dinin esasýný teþkil eden O esnada Cibril (a.s.m), dünyasý alt üst olmuþ insanlarýna Efendimize, "Rabbi'ne karþý baktýkça “Biz zirveye giden bu yolun beþ vakit namaz gibi ibadetlere bile vakit bulamayan gafil mütevazý ol!" manasýnda neresindeyiz” demekten kendimizi iþarette bulunur. Bunun alamýyoruz… Öyle ki, dinin esasýný insanlara þahidiz ne yazýk ki… Ýþten, okuldan, evlad-u üzerine Efendiler Efendisi teþkil eden beþ vakit namaz gibi iyalden ve daha baþka dünya (s.a.v.) meleðe hitaben; ibadetlere bile vakit bulamayan gafil meþgalelerinden dolayý ne için Bir gün aç yatýp tazarru insanlara þahidiz ne yazýk ki… Ýþten, yaratýldýðýný unutan ve eden, diðer gün tok olup okuldan, evlad-u iyalden ve daha þükreden bir kul peygamber baþka dünya meþgalelerinden dolayý dünyadaki yüksek makamlara ulaþmak uðruna gözlerini olmak isterim... Cevabýný ne için yaratýldýðýný unutan ve kýrpmadan ibadetlerini kurban verir. (2) dünyadaki yüksek makamlara  l e m l e r i n S e v g i l i s i , ulaþmak uðruna gözlerini kýrpmadan eden bedbahtlar… Hâlbuki bilselerdi yükselmenin Yüceler melik peygamber olup ibadetlerini kurban eden Yücesine kul/köle olmaktan sultanlar gibi yaþamaktansa; bedbahtlar… Hâlbuki bilselerdi geçtiðini ve bilselerdi ancak kul peygamber olup açlýk ve yükselmenin Yüceler Yücesine ibadetle O'na (c.c.) muhatap sefalet içinde bir ömrü kul/köle olmaktan geçtiðini ve ibadetle geçirmeyi tercih bilselerdi ancak ibadetle O'na (c.c.) olunabileceðini belki mana etmiþti. Gerçek sultanlýða muhatap olunabileceðini belki mana âlemlerinin doruklarýnda kanat çýrpabilirdi ruhlarý; diðer ibadet talip olanlarýn yolu kulluktan âlemlerinin doruklarýnda kanat kahramanlarý gibi… geçiyordu demek ki… O'na çýrpabilirdi ruhlarý; diðer ibadet Fakat her þeye raðmen yine kul olmak ve her þeye raðmen kahramanlarý gibi… de eðer ulaþýlmasý gereken bir ibadetle þaha kalkmak… zirve varsa karþýda, talipleri de Ashab-ý Kiram efendilerimizin hepsi de Allah Resulü'nden öðrendikleri gibi ibadet olacaktýr mutlaka… Ýbadetle cuþ u huruþa gelen eksenli bir hayat yaþýyorlardý. Her biri birer yýldýz engin ruhlu bahtiyarlar… Baþlarýný secdeye koyup gibi kulluk burcunda parlýyor, kendilerine belki Mevlâna gibi dillendirecekler iþtiyaklarýný ve bakanlara yol gösteriyorlardý asýrlar boyu… Sonra bir yolculuk baþlayacak ruhlarýnda ötelere doðru onlarý takip edenler ve onlarý takip edenler… adým adým: “Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben sana Hasan-ý Basriler, Rabiatu'l Adeviyyeler, Numan bin Sabitler, Ýmam Þafiiler, Bediüzzamanlar ve hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca diðer Hak sevdalýlarý, bazen sabahlara kadar þad olur; ben Sana kul olduðumdan dolayý þad kýldýklarý namazlarla, bazen bir gecede yaptýklarý oldum.” Kuran hatimleriyle, bazen günlerce tuttuklarý oruçlarla, muhtaçlara verdikleri sadaka ve Dipnotlar: infaklarla, dillerinden düþürmedikleri zikir ve 1- Buhari, Teheccüd 16, Tefsir, Feth 1, Rikak 20; Müslim, Sýfatu'l Munafikin 79; Tirmizi, Salât 304; Nesai, Kýyamu'l-Leyl 17 tesbihlerle, ibadet iþtiyaklarýný gözler önüne 2Müsned, 2/231; Kenzü'l-Ummal, 7/191 seriyor ve kullukta zirveleþiyorlardý… 3- Zariyat, 56
Abdulvahab KORKMAZ
Biz insanlar, niçin herhangi bir güce buyun eðeriz? Bu sorunun cevabýný insanoðlunun yaradýlýþýndan günümüze kadar cevabýný arayýp bulmaya çalýþmýþtýr. Ýþte, asýl mesele burada baþlýyor. Nasýl mý? Þöyle ki, biz insanlarýn yapýsýnda varolan bir duygu vardýr. Nedir o duygu? Görünen ya da görünmeyen bir varlýða boyun eðme ya da baðlanma duygusudur. Bu varlýk bazen gözle görünen inek olabilir ki Hindular gibi. Bazen de görünmeyen doðaüstü bir varlýk olabiliyor. Mesela Tanrý, ALLAH gibi. Bu noktada insanlar hangi varlýða tapýnmanýn doðru olup olmadýðýný þaþýrabilmiþtir. Bu þaþkýnlýðýmýzý bilen Kudret sahibi ERHAMÜRRAHÝMÝN olan ALLAH bize aydýnlatýcý olan Kutsal kitaplar ve bu kutsal kitaplarý en iyi okuyucularý olan peygamberler göndermiþtir. Dolaysýyla bu kitaplara ve bu kitaplarýn en iyi okuyucularýna kulak verenler, hakiki ibadet edilecek varlýðý bulmuþlardýr. Bunlara kulak vermeyenlerde yolunu þaþýrmýþlardýr. Demek ki: sadece ibadet etmemiz gereken bir varlýk varsa oda ALLAH týr. Gelelim niçin kulluk bilincininin gerekliliðine. 1. Kulluk bilinci bize hayatta yalnýz olmadýðýmýzý hatýrlatýr. Peki nasýl? Biz insanlar çok farklý duygularla yaratýlmýþýzdýr. Bu duygular için de en önemlisi korku duygusudur. Bizi etkileyen en önemli korkular ise þunlardýr: Ölüm ve sonrasý, doðal afetler, rýzk, insan baskýsý gibi korkular. Bu korkulardan kurtulabilmenin en kýsa yolu RABBÝ ne baðlanmadan geçer. Çünkü O, ancak bütün bu korkularýmýzý bertaraf edebilir. O, bizimle olduktan sonra bütün kâinattaki varlýklar bizden küsse de hiçbir ehemmiyeti yoktur. O, istese bütün insanlarý bize dost kýlabilir, yoldaþ kýlabilir. 2. Kulluk bilinci kiþinin içedönük bir oto kontrol sistemi geliþtirir. Peki, ama nasýl? Ýnsan denen mahlûkta ALLAH korkusu ve sevgisi olmazsa, bu kâinatýn ya bir yapýcýsý olur ya da bir canavar olup her tarafý yýkýp bir viraneye çevirebilir. Allah korkusu, insanlara, hayvanlara kýsaca tüm canlýlara vereceði yýkýcý zararlý etkileri ortadan kaldýrabilecek en önemli engelleyicidir. Bugün kâinatta yapýlan tüm yýkýcý çalýþmalarda bu duygudan yoksun insanlarýn bunlarý yaptýklarýný görmekteyiz. Hiroþima, Afrika, Ortadoðu da yapýlanlar hepsi de bizim konumuza en güzel örneklerindendir. Kendi menfaatleri gereði her canlýyý öldürmeyi mubah gören anlayýþtýr bu düþünceye sahip olanlar. Ancak: Allah sevgisiyle, ibadet ile hayatýný idame eden insanlarda ise; bir karýncayý dahi öldürmemek için yolunu deðiþtirme bilincine sahiptirler. Tüm insanlarý selamete görmedikçe, cenneti de neyleyim diyenler iþte bu anlayýþýn müdavimlerindendirler. Bu bilince sahip olanlar, gittikleri yerlere elinde gülle giderler. Diðer fikre sahip olanlarda ellerinde gül yerine; topla, tüfekle giderler. Ýþte iman insanýn kalbine bir nurdur. Bu nura sahip insanlar, olduklarý yerleri cennet nüma bir dünya oluþturmaya çalýþýrlar. Rablerinin onlara verdikleri sevgiyi, þefkati, merhameti, adaleti tüm insanlara vermeye çalýþýrlar. Onlarda EYYÜB nüma bir sabýr, MUHHAMED nüma gül kokulu bir bilinç vardýr. Kulluk bilincine sahip olan insan: her hareketiyle örnek insandýr. Bizler, tüm insanlarý kucaklayan bir hayat felsefesine sahip insanlarýz. Sadece bir tek arzumuz vardýr. O da Rabbimize daha yakýn olalým diye. O'nun rýzasýna nail olabilmek için, bu dünya da çabalarýz. Bu çabanýn sonucunda da hep kendimiz mutlu oluruz hem çevremizdeki diðer varlýklar.
KAPAK DOSYASI
NÝÇÝN KULLUK BÝLÝNCÝ
25
KAPAK DOSYASI
ÝBADET VE KÝÞÝLÝK
26
Selami GÖRGÜN sgorgun@ortakzemin.com
Ýbadet günlük hayatýmýzda kullandýðýmýz bir kök kelimedir. Kur'an'da abid ibad abd olarak geçer. Fakat Kur'an'ý Kerim'de ibadetin mahiyeti kesin çizgilerle belirtilmemiþ, sýnýrlandýrýlmamýþtýr. Bu nedenle ibadetin mahiyetini tam anlamýyla bilmek mümkün deðildir. Yani Kur'an ibadeti müphem býrakýyor. Ayrýca tarihte bu konu özerinde yapýlan tartýþmalar ihtilaflarla sonuçlanmýþ ve çeþitli mezhepler ortaya çýkmýþtýr. Ýnsan olarak Rabbimizi mutlak ölçüde bilmiyoruz, bilmemiz de mümkün deðildir. Bu nedenle ibadeti kesin çizgilerle belirlemek, sýnýrlandýrmak mümkün deðildir. Ancak burada Said Nursi'nin yerinde yapmýþ olduðu tespitini deðerlendirebiliriz. “Ýbadetin manasý þudur ki: Dergâh-ý Ýlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp kemal-i Rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i Ýlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yani, Rububiyetin saltanatý, nasýl ki ubudiyeti ve itaati ister. Rububiyetin kudsiyeti, paklýðý dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiðfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberrâ ve ehl-i dalâletin efkâr-ý bâtýlasýndan münezzeh ve muâllâ ve kâinatýn bütün kusurâtýndan mukaddes ve muarrâ olduðunu, tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin. Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafýný ve mahlûkatýn aczini
görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i asarýna karþý istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin. Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacýný ve bütün mahlûkatýn fakr ve ihtiyâcâtýný sual ve dua lisanýyla izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmâtýný þükür ve sena ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin. Demek, namazýn ef'âl ve akvâli bu manalarý tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ý Ýlâhîden vaz' edilmiþler.” Kur'an'da ibad abid abd olarak zikir edilen bu kavramlar: kulluk kölelik anlamýnda kullanýlmýþtýr. Bu kavramlar tapmak yâda tapýnmak mahiyetinde kullanýlmamýþtýr. Çünkü ibadet kul ile Allah arasý bir alaka bir baðdýr. Yani kul ile Allah arasý bir kucaklaþma ve ayný zaman da bir çizgide buluþmadýr. Bireyin kemale ermesine vesile olan bir ilahi boyut kazanmasýdýr. Tapmak tapýnmak ise taraflardan birinin kendi gerçek karakterinden sýyrýlýp gerçek kiþiliðini yok ederek, inkâr etmektir. Yani ben senin karþýsýnda bir hiçim demektir. Ýbadet ise tam tersidir. Yukarda da zikir edildiði gibi kul ile Allah arasýnda bir muhabbet bir dostluk bir ticaret ve saadet kapýsýdýr. Yaratýcýya gösterilen sevginin zirvesidir. Kendisine bahþ edilen nimetlere karþý bir
Kur'an'ý Kerim'de geçen; kalplerinde ve ruhlarýnda hastalýk vardýr, iþareti önemlidir. Baþka bir ayette ise bu hastalýðýn þifasýný zikir ediyor. Dikkat edersek þifa eþyada deðil. “Biz Kur'an'ý müminlere þifa ve rahmet olsun diye indirdik.”(Yunus, 57) Bu þifa nedir? Yaratýlýþ gayesini bilmektir. Hemen bir baþka ayet yaratýlýþ gayemizi haykýrýyor: “Biz insanlarý ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattým.” (Zariyat, 56) Kiþiliðimizi etkileyen temel faktörün ruhi gýda olduðunu kabul ettiðimizde gýdayý bulmamýz lazým gelir ki, o gýda da ibadettir. Kiþiliðimizin oluþmasý topluma ve çevreye faydalý olmamýz ancak ibadet ve itaatle olur. Ýbadet ve itaat ise bizim insani kâmil olmamýzý saðlar. Asýrlardýr karþýmýzda sarsýlmadan dik duran bir þahsiyet olan Hz. Muhammed (as)'in kiþiliðinin oluþumunun da ibadetlerinin neticesinde olduðunu unutmamamýz gerekir.
KAPAK DOSYASI
teþekkür, bir saygý göstergesidir. Buda insani kâmil olmanýn yolu ve temel prensibidir. Benliðinin inkârý yâda kiþiliðinin yok etmek deðil daha ilerisine ulaþmasýdýr. Kendi gücünün üstünde bir güce kendini raptederek kiþilik kazanýmýný saðlamaktýr. Batýda kiþilik geliþimi veya kiþilik kazanýmý adý altýnda geliþtirilen okullar vs. yerler açýlýr. Tek hedef kiþililik kazanmak, kendine ve topluma faydalý birey yetiþtirmektir. Ýslam da ise buna karþýlýk hem bu dünya hem de ahiret için kazanýmlarý elde edebilmek ancak ibadetle olur. Her abid bir insani kâmildir. Kendini yaratýcýnýn emir ve yasaklarýnýn perspektifinde yetiþtirir hem kendine hem topluma faydalý olur. Hayat doðum ile ölüm arasýna sýkýþtýrýlmýþ bir zaman dilimi deðildir. Birey için mükâfat ve mücazat yeri vardýr. Bundan dolayý; birey olarak kemale ermemiz ancak Kur'an ve Sünnetin ýþýðýnda olur. Çünkü insan çift boyutludur: Birincisi insanýn öznesi yâda þahsý kendi vücudu, varlýðý; diðeri ve önemli boyutu ise þahsiyeti, karakteri, kiþiliði yani ruhi boyutudur. Bu iki boyutun gýdalarý ayrýdýr. Kiþilik kazanmasý, ruhi geliþimi saðlamasý ibadet ve itaatle mümkündür yoksa eþya ile mümkün deðildir.
27
KAPAK DOSYASI 28
KUR'AN ÝLE KONUÞMAK Tebe-i Tabiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatýyor: Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarýndan geçerken yalnýz bir kadýna rastladým. Selâm verdim; selâmýmý "Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onlarýn duyacaðý" (Ya-Sin: 58 ) ayetiyle aldý. "Buralarda ne yapýyorsun?" diye sordum. "Allah kimi yoldan çýkarmýþsa, ona yol bulduracak yoktur" (A'râf: 186 ) ayetini okudu. Anladým ki, yolunu kaybetmiþ. Nereye gittiði soruma "Bir gece kulunu Mescid-i Haram'dan alýp Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ý tesbih ederim" (Ýsrâ: 1) ayetiyle karþýlýk verdi. Anladým ki, geçtiðimiz hacc mevsiminde haccýný tamamlamýþ, Kudüs'e gidiyor. "Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?" dedim. "Tam üç gece (yani üç gündür)" (Meryem: 10 ) dedi. Yiyecek verme teklifinde bulundum. "Sonra orucunuzu gün batýncaya kadar tamamlayýn" (Bakara: 18 7 ) ayetini okudu. "Ýyi de Ramazan'da deðiliz" dedim. "Kim Allah için nafile bir hayýr yaparsa, Allah her hayrýn karþýlýðýný verendir, her þeyi hakkýyla bilendir" (Bakara: 158 ) ayetiyle cevap verdi. "Yolculukta oruç açýlabilir" dedim. "Ama orucu tutarsanýz, bu hakkýnýzda daha hayýrlýdýr" (Bakara: 184 ) ayetini okudu. Niye benim gibi konuþmadýðýný sordum. "Aðzýndan tek bir söz bile çýkmasýn ki, yanýnda onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazýr bir gözcü bulunmamýþ olsun" (Qâf: 18 ) dedi. "Kimlerdensin?" diye sordum. "Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanýmazsýn). Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalý olmadan verdiðin her hükümden) sorumludur" (Ýsrâ: 36 ) ayetiyle cevap verdi. "Hata ettim, hakkýný helâl et!" dedim. "Bugün size kýnama yok. Allah, sizi baðýþlasýn" (Yusuf: 92 ) dedi. Deveme bindirip kafilesine ulaþtýrma teklifinde bulundum. "Hayýr adýna ne iþlerseniz Allah onu bilir" (Bakara: 215 ) âyetiyle mukabele etti. Devemi yanýna getirdim. Binecekken, "Mü'min erkeklere söyle, bakýþlarýný sakýnsýnlar" (Nur: 30 ) ayetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtý, bu arada elbisesi az yýrtýldý. "Baþýnýza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat iþleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir" (Þura: 30 ) ayetini mýrýldandý. "Sabret, deveyi baðlayayým!" dedim. "Bu hususta Süleyman'ý anlayýþlý ve daha isabetli davranýr kýldýk" (Enbiya: 79 ) ayetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha baþarýlý olduðumu kasdetti. Deveye bindi ve "Bunu bize baþ eðdiren Allah'ý tesbih ederim; yoksa bunu biz baþaramazdýk. Ve sonunda þüphesiz Rabbimize döneceðiz!" (Zuhruf: 1314 ) ayetlerini okudu. "Haydi!" diye deveyi hýzlandýrdým. "Yürüyüþünde (ve davranýþlarýnda) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (baðýran) eþeðin sesidir!" (Lokman: 19 ) mukabelesinde bulundu. Yürürken þiir okumaya baþladým. "Kur'an'dan kolayýnýza geleni okuyun!" (Müzzemmil: 20 ) dedi. "Þiir okumak haram deðil ki!" dedim. "Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düþünüp anlar!" (Bakara: 269 ) cevabýný verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadýðýný sordum. "Ey iman edenler! Cevabý verildiðinde sizi üzecek meselelerden sormayýn!" (Mâide101 ) ayetini okudu. Derken kafilesine ulaþtýk ve "Kafile içinde kimsen var mý?" dedim. "Mal ve evlât dünya hayatýnýn süsüdür!" (Kehf46 ) dedi. Anladým ki, evlâdý var. Ýsimlerini sordum. "Allah Ýbrahim'i dost edindi; Allah Musa ile konuþtu; Ey Yahya, Kitab'a kuvvetle tutun!" (Nisa125, 164; Meryem12 ) ayetlerini okudu. "Ey Ýbrahim, ey Musa, ey Ýsa!" diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç "Buyur!" diye çýkageldi. Onlara para verip, "Bununla içinizden birini þehre yollayýn! Yemeklerin helâl ve temiz olanýna baksýn ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransýn!" (Kehf19 ) dedi. Yiyecek gelince bana, "Geçmiþ günlerinizde yaptýklarýnýzýn karþýlýðýnda þimdi afiyetle yiyip için!" (Hâqqa: 24 ) dedi. Çocuklara, "Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!" dedim. "Annemiz" dediler, "Aðzýndan Cenab-ý Allah'ýn gazabýný çekecek yanlýþ bir söz çýkar korkusuyla 40 yýldýr böyle sadece Kur'an'la konuþur." Ýbn Mübarek, bu hadiseyi Kur'an'da her þeyin bulunduðuna delil olarak anlatýrdý.
Akif AKTO** akifakto@hotmail.com
BÝR DÝZÝ YAZI
KÝÞÝLÝK OLUÞUMU VE DÝN - 2*
29
2.2. KARAKTER Karakter kavramýnýn aslý Yunanca olup alâmet manasýna gelir. Deðer taþýyan ve taþýmayaný içerir. (1) Karakter, insanlarý birbirinden ayýran özel vasýflar manasýna gelmektedir. Ýyi ya da kötü belirtileri olan zaaf veya enerji manasýna da gelebilir. Karakter, bir kiþide doðuþtan var olan veya sonradan edinilen arýzî ve tesadüfî özellikler olarak da tarif edilebilir.(2) Karakteri, fýtri ve sonradan kazanýlmýþ olmak üzere iki kýsma ayýrabiliriz. Birincisi irsi tesirlerin mahsulüdür ve buna doðuþ þartlarýnýn meydana getirdiði deðiþiklikler ile kendi kendine meydana gelen olgunlaþma faktörleri ilave olunur. Ýrsi karakterlerden bazýlarý kullanýlmadan kalýr, bazýlarý da geliþir. Ayný yumurtadan olma ikizler ayný temel özelliklere sahiptirler. Birbirine tamamen eþtirler. Bununla beraber hayatlarýnýn daha ilk günlerinden itibaren birbirlerinden ayrýlýrlarsa, birbirinden uzak ülkelerde deðiþik tarzda yetiþtirirlerse, bu benzerliði kaybederler. On sekizyirmi yýl sonra bunlarda son derece belirli farklar, bazen de bilhassa entelektüel bakýmdan büyük benzerlikler görülür. Görülüyor ki, teþekkül benzerliði ayrý çevrelerde birbirine benzer fertlerin yetiþmesini temin ediyor. Yine görülüyor ki, çevre farklarý teþekkül eþitliðini silemiyor. Geliþmenin olduðu þartlara göre ferdin þu veya bu potansiyeli meydana çýkýyor. Ve kök bakýmýndan eþit olan iki fert birbirinden farklý oluyor.(3) Ýkincisi ise çevrenin etkisinden, eðitiminden, * Bu yazýnýn ilk bölümü 4. sayýmýzda yayýnlanmýþtýr. ** Eðitimci, Ank. Ünv. Ýlh. Fak. Dokt. Öðr.
deneyden, ferdin kendi üzerinde yaptýðý þahsi çabadan ileri gelir. Vazifesini sadakatle yapmak için çaba gösteren herkes dünyaya geliþ maksadýna hizmet etmiþ ve kendi içinde insan karakterinin temellerini atmýþ olur. Samuel Similes bu konuda bir kimse güzel sanatlar, edebiyat ya da fen tahsili yapmýþ olmasýna raðmen, namus, fazilet, doðruluk ve vazife duygusu bakýmýndan, okuma yazma bilmeyen bir köylünün seviyesinde bile olmayabileceðini söyler. (4) Karakter mahiyeti itibariyle, ferdi bir meziyettir. Herkes ancak kendi karakterini kazanabilir. Zira insan kendi kendine geliþtiði nispette bir karaktere ulaþabilir. Zira kendi kendini geliþtirme ve yönetme yeteneði her insanda vardýr. Çünkü bu yetenek giriþimlere ve davranýþlara hýz kazandýrýr. Bu kabiliyet yalnýz ilmi düþüncenin geliþmesine yardým eden muayyen formal alýþkanlýklarla deðil, ayný zamanda her faaliyet sahasý için hususi bir öðretimle elde edilen muayyen kavramlarýn da kazanýlmýþ olmasýyla ilgilidir. Goethe, istidadýn sükûnet içinde karakterin ise hayatýn akýntýlarý içinde geliþtiðini söyleyerek ferdin kendisine karþý koymasý, kendi kendisini temayül ve içgüdülerinin bataklýðý içinden yukarý çýkarmasý, kendini kötü alýþkanlýklardan, fena arzulardan, hatalý ideallerden kurtarmasý için kendisini ahlaki ideallerin hizmetine vermesi gerektiðini vurgular. (5) Önemli bir noktaya iþaret etmek istiyoruz ki; mantýki düþünce kabiliyeti bize ilk önce terbiye vasýtasýyla kazandýrýlýr. Bu terbiye vasýtasýyla karakter, ruhta iyice yerleþen prensipler veya
BÝR DÝZÝ YAZI 30
maksimler vasýtasýyla her irade fiilinin kati ve yaygýn olmasý üzerine ruhun istikrar kazanmýþ halidir. Eðer bu prensipler zamanýn ve cemaatin ahlâk deðerleriyle uygunluk teþkil ederse o zaman karakter ahlaklýlýk vasfýný taþýr ki bu ayný zamanda kýymet ifade eden bir kavramdýr. Burada þuurun fonksiyon tarzý söz konusudur. Ahlak ve mantýk ilimleri bakýmýndan bu fonksiyonlarda bir uygunluk görülürse, baþka bir tabirle yani bu fonksiyon þekilleri ayný noktaya yönlendirilmiþ farklý tabii kuvvetler þeklinde ayný tesiri yapan bir sonuçla sonuçlanýrsa böyle bir insana karakterli ve aksi halde karaktersiz deriz. (6) Ýnsana deðer ve itibar kazandýran, onu en yüksek insanlýk seviyesine çýkaran topluluðun þuurunu teþkil eden, insanda en mükemmel itici gücü yaratan ve onu meydana getiren karakterdir. (7) Bu anlamda karakter; ferdin düþünce ve duygularýyla hareketleri arasýndaki uygunluk halidir. Söz geliþi sözü özüne uyan, içi dýþý, bir olan veya olduðu gibi görünen ya da göründüðü gibi olan kiþiler karakterli kiþilerdir. Kerschenteiner, çok genel bir ifadeyle bu konuya þöyle bir açýklama getirir: “Karakterin þekil almasý iradeye daimi olarak istikamet veren objektif ve sübjektif prensiplerin özelliðine tabidir. Bu manada mükemmel bir karakter sadece bir ahlaki idealdir. En iyi karakter bile bu ideali ancak bir yakýnlaþtýrmayý gösterir. Çünkü ruhumuzun kýymetlerle yoðrulmuþ müstakar hali ya kendi kendimize kazandýðýmýz veya gelenek vasýtasýyla benimsediðimiz prensiplerle teessüs eder. Bu prensiplerin hareketlerimizin iþin mutlak bir âmir olarak tanýnmasý fýtri tabiatýmýzla, yani bizi saða sola saptýrmaya çalýþan temayüllerimizle, aralýksýz mücadeleden sonra kazanýlmýþ olmalýdýr. Bu yalnýz ahlaki karakter için deðil, ahlakî olmayan karakter için de muteberdir. Nasýl özgeci bir insan kötü temayüllerini susturursa kuvvetli bencil bir insan da öylece iyi temayüllerini yenmeðe mecburdur. Her fert bu vesileyle diyor ki hiçbir karakter kendi kendine teminatlý deðildir; belki herkesle, her zaman ve her noktada tam ve olgun bir karakter sahibi olma iradesi bulunmalýdýr. Davranýþlardan, görülen hareketlerden insanýn karakteri, yani harici þeylerden insanýn iç âlemi ve ruhi durumu hakkýnda hüküm vermekteyiz. Bir dinamo makinesinin dönmesi, elektrik cereyanýnýn bir unsuru sayýlmadýðý gibi hareketler de ruhi, durumun daha doðrusu ruhun kýymet þeklinin bir unsuru sayýlamaz. Hatta hareketler, bazen gerçek ruhi durumun hakiki hüviyetini bile göster-meyebilir.” (8) Demek ki insanýn iç ihtiyaçlarýna uygun gelmeden teþekkül eden alýþkanlýklar hiçbir zaman
insanýn hakiki kriterlerini, yani insanýn hakiki mahiyetini harice aksettirmez. Bunun için bazý faydalý alýþkanlýklardan meydana gelen hareketler yýllarca ayný tarzda yapýlsa dahi yine karakterin insaný aldatmayan bir tasviri sayýlamaz. Zira iç ihtiyaçlardan ve temayüllerden ziyade zorlama ile meydana gelen alýþkanlýk hareketleri ileride yavaþ yavaþ hiç yapýlmayabilir. Hatta araya öyle hadiseler girer ki alýþkanlýktan husule gelen hareketleri her zamanki gibi beklerken bunlarýn yerine tamamýyla aksi hareketleri yapacak geliþmeler görülebilir. Bu gibi durumlarda bizce adam bir bilmece oldu veyahut “bu insan karakterini deðiþtirdi” deriz. Hâlbuki bunun doðrusu, zorlama ile baský ile elde edilen terbiyenin iflas ettiðini ve çocuðun hakiki karakterinin asýl þimdi açýða vurduðunu kabul etmektir. Bunun için terbiye, baskýyý lüzumlu kýlan zayýf temayülleri kuvvetlendirmez ve noksan olan temayülleri canlandýrmazsa dini ve ahlaki terbiyede tatbik edilen baský daima tehlikeli olur. (9) Eðer karaktere keyfi olarak muayyen bir gaye konursa ve karakter, ancak gaye göz önünde bulundurulmak þartýyla karakter sayýlýrsa o zaman fikir, irade ve hareketlerin baðdaþmasýna çalýþýlmasý bir zarurettir. Fakat çizilen gaye ferdin temayülünden doðar ve fert tarafýndan ahlâki bir vazife olarak kabul edilir ve benimsenirse bu takdirde fikir, irade ve hareketlerin kendiliðinden devamlý olarak baðdaþmasý tabii bir hal alýr. Yaratýlýþýnda ilmi vuzuha ve açýklýða veyahut ahlâkî hakikatleri kavratmaða karþý temayülü olan ve bu temayüle uyarak hayatýný ilme vakfetmeyi ahlâki bir vazife ve hikmet bilen bir kimse, niþan, unvan, tehdit ve tehlikelere aldýrýþ etmeden bütün manevi vasýtalarý hakikatin meydana çýkmasýnda ve her yerde hakikati müdafaa etmekte kullanýr. Ýnsanoðlu kendisinde bulunan meyiller, giriþimler ve düþünce etkinliði ile yeryüzünde var olduðundan beri hemcinsini tanýmlamak, bir kategoriye sokmak ve yargýlamak arzusunu þiddetle duymuþtur. Bunun nedeni de, karþýsýndakini tanýdýkça onun davranýþlarýný ve reaksiyonlarýný evvelden tahmin edebilmek ve bu yolla onun üzerinde daha etkili bir þekilde baský kurmak ve nihayet karþýsýndakini idare etmek içgüdüsünün, insan tabiatýnda her zaman var olmasýdýr. Bir yandan insanýn kendi kendisinden haberdar oluþu, eðilimlerin birbiri üzerinde yeni tepkilerle, bulunmasýný gerektirir. Bilhassa bir eðiliminden haberdar olunduðu vakit onunla savaþýlýr; bu insanýn kendisinden haberdar olmasýný bir kurtuluþ olduðunu söylemek, çok mübalaðalý bir fikir olduðu kabul edilse
Ýnsana deðer ve itibar kazandýran, onu en yüksek insanlýk seviyesine çýkaran topluluðun þuurunu teþkil eden, insanda en mükemmel itici gücü yaratan ve onu meydana getiren karakterdir.
bile bunun karakter dengesini deðiþtirdiði ve sistemin saklý kuvvetlerinden alýnan yeni kuvvetleri meydana çýkardýðý muhakkaktýr. Diðer yandan aksiyon, doðurduðu neticeler dolayýsýyla, dýþ nedenleri harekete getirir, belli bir çevrenin tesiri altýna girmekle, bu çevrenin uyandýrabileceði saklý kuvvetlerin faaliyete geçmesi kolaylaþtýrýlmýþ, alýþkanlýklar ve ihtiyaçlar geliþtirilmiþ olur. (10) Burada önemli bir noktayý gözden kaçýrmamak gerekir. Karakter düþünüldüðü gibi yalnýzca fertlere has kýlýnmamýþtýr. Samuel Smiles: “Fertler olduðu gibi milletler de karakter sahibi olmalýdýrlar,” (11) diyerek bunun önemini dile getirir. Ancak milletlerin kâmil bir karaktere sahip olmalarý için fertlerin özgür olmasý kiþisel karakter güçleriyle milletleri aydýnlatmalarý ve bozulmamýþ bir ahlaki karaktere sahip olmalarýna baðlý olduðu unutulmamasý gerektiðini ekler. Yoksa millet olarak yükselmenin imkânýnýn olmadýðýný söyler. Karakter ile ilgili vurgulamak istediðim, ayný zamanda önemli gördüðüm ve Kerschenteiner'ýn adlandýrdýðý “Manevi Karakter Ýstidadý”dýr. Manevi karakter istidatlarý hakiki karakter istidadýdýr; yani düþünce ve hareketlerde tenakuzsuz birlik ve ahenk meydana getiren istidattýr. Buna karþý sizin kiþilik diye kullandýðýnýz kavram, istidatlar grubunun bir araya toplanmasýndan meydana gelen fonksiyon tarzlarýnýn umumi tablosudur. Sokrates'e göre ise bu karakter insanýn manevi ve ahlaki bakýmdan kendini tanýmasýydý. Gerçek anlamda kendini tanýma ve bundan meydana gelen düþünce ve iç rahatlýðýnýn eðitimin amaçlarýndan olduðunu kabul ediyordu. (12) Karakter istidadýnda mühim nokta, fertlerde ayrý olan formal özelliktir: Bu da ferdin ruhi durumunun kolay veya zor olarak deðiþip deðiþmediðini gösterir. Herbart, kolay hareket edenler hiçbir zaman itimada þayan bir þahsiyet olamayacaðýný söyler. (13) Kerschenteiner, “her fert zevk deðerlerinden, yani hayvani ve þuursuz varlýktan, manevî varlýða ulaþabilmesi için manevi karakter istidadýna tabi olmasý gerektiðini” (14) belirterek devamýnda da böyle bir deðerlendirmeyi yapan Kerschenteiner þu inceliðin de göz önünde bulundurulmasýný söyler ve hayvani varlýktan manevi varlýða, müphem gayeli
2.3. MÝZAÇ Mizaç da týpký karakter gibi kiþilik ile ilgili kavramlardan biridir. Mizaç, bir insanýn duygusal ve devinimsel hayatýnýn özelliklerinin tümü olarak kabul edilmektedir. O halde mizaç da karakter gibi, insan kiþiliðinin bir yönünü oluþturur. Mizaç, bireye ait bazý temel ve ayýrt edici özellikleri ifade eden günlük yaþantý içinde bireye özgü, oldukça sýnýrlý, belirli duygusal tepkilerin nitelik ve nicelik bakýmýndan deðiþmesidir.(17) Bazý araþtýrmacýlar mizacý, duygularýn çabuk uyanýp uyanmamasý, sürekli olup olmamasý, derin duyulup duyulmamasý, niteliklerinin tümü olarak açýklamaktadýrlar. Bu açýdan mizaç, kiþiliðe kýyasla daha çok bireyin içyapýsýyla ilgili denebilir. (18) Mustafa Þekib “Mizaç ve Huy” adlý eserinde mizaç kavramýný þöyle tanýmlar: “Mizaç, vücudumuzu teþkil eden muhtelif azanýn tarz-ý faaliyetlerini, insice (kaslar) ve þerayin (damarlar) ve âsab (sinirler) ýmýzýn, bir hal-i tagaddisini (gýdalandýrma hali, beslenme durumu), kuvvet ve gevþekliklerini ifade eden bir tabir-i umumiyedir.” (19) Bu pasajdan kast edilen nokta, mizacýn, insanýn azalarýnýn faaliyette olduklarý anda gösterdikleri direncin türünü ifade eden genel bir kavram olduðudur. Devamýnda ise bir ferdin karakter'ini anlamak isteyenler mizacýný dikkate almalarý gerektiðini, yoksa onun karakterini tam olarak anlayamaya-caklarýný vurgular. Mustafa Þekip mizacýn kalýtým, çevre ve devamlý yeknesak (monoton) bir hayat gibi farklý üç kaynaktan kazanýldýðýný söyler. (20) Allport da mizacýn temelde doðuþtan gelen kalýtsal bir eðitim olduðunu belirterek, Mustafa Þekib'in görüþünü bir yönüyle desteklemiþ oluyor. Allport ayný zamanda mizaç kavramýný insan kiþiliðinin duygusal karakteri olarak ele alýr. (21) Mizaç kavramýna görüþleriyle katkýsýnýn olacaðýný düþündüðümüz Pavlov'a göre ise, mizaç bir insanýn en güzel karakteristik yapýsý ve sinir sisteminin de en temel özelliðidir. (22) Ayný zamanda
BÝR DÝZÝ YAZI
ferdiyetten gayesi þuurlu karaktere ve þahsiyete doðru tekâmülün takip ettiði yorumun “bu olduðuna” dikkat çeker. (15) Kerschenteiner Her karakter istidadýna herhangi bir ahlaki idenin her yükümlülüðünü, her emrini deðil, belki karakter istidadýna uygun gelenini telkin etmemizin önemli olduðunu vurgular ve verdiði þu misal ile görüþünü açýða kavuþturur: “Hakikate hizmet etmelisin sözü her ahlâki sistemde umumi bir prensiptir. Fakat birinin temayülü ve istidadý dinî iþlerde aktif hizmet görmekle bir diðeri ilmi hakikatlere, bir üçüncüsü yalnýz estetik hakikatlere hizmet etmekle tatmin edilir. Bir kimse kendi hususi çalýþma sahasýnda hakikate sadýk bir þekilde hizmet ederse onun karakteri büyük ve kuvvetli olmakla kalmaz, kendi istidadýndan uzak kalan diðer çalýþma sahalarýndaki hakikatlere karþý da saygý duygusu besler.” (16)
31
BÝR DÝZÝ YAZI 32
mizaç yalnýzca vücudumuzun ve yüzümüzün dýþ düþünce deðiþiklikleri ise; çocuðun kendine saygýsýný görünüþüne baðlý olmayýp, bedenin içinde meydana yitirmesi, kendini eleþtirme ve deðersizlik hisleri, ölüm gelen ve kiþiliði hayata baðlayan iç dengeyle de sýký düþünceleri, düþünme ve konsantrasyon yeteneðinde azalma, geleceðe ait olumsuz düþünceler, ümitsizlik sýkýya iliþkilidir. (23) Sheldon üç beden yapýsýnýn karakterize ettiði üç hisleri, dalgýnlýk ve düþünceye dalma gibi bozukluklar duygusal eðilimin veya mizaç türünün bulunduðunu meydana gelir. (27) 13-15 yaþ arasý, majör (daha büyük) depresyon savunmuþtur. Korelasyon analizlerine dayanarak elde ettiði bulgulara göre; bu mizaç türlerini baþlýklar tanýsý almýþ ergenlerin ailelerinde, yüksek oranda mizaç bozukluklarýnýn olduðu tespit edilmiþtir. (28) halinde þu þekilde izah eder: Ali Fuat Baþgil, mizacýn, davranýþýn ve ahlakýn “1. Viserotoni: Gevþeme, sosyobilite, yemekten haz duyma, insanlarý sevme, geç tepkiler, tolerans, temeli olabileceðini vurgulayarak bu konuda þöyle demektedir. “Mizaca baðlý, sakinlik, rahat insan olma ile mizaçtan doðan kötü huylarý karakterize olan kimselerdir. 2. Somatotoni: Enerji, Mizaca baðlý, mizaçtan doðan ýslah etmek güç olmakla hareket, güç, saldýrganlýk, güç kötü huylarý ýslah etmek güç beraber, imkânsýz deðildir. Bu türlü huylara etki edebilmek için gösterisi, kendini ortaya olmakla beraber, imkânsýz bunlarý doðuran sebepler koyma, macera sevgisi, risk ve deðildir. Bu türlü huylara etki üzerinde etki edebilmek ve atýlým eðilimi, duygusal yönden hastalýðý gidermek bu sayede katý ve duyarsýz olma, edebilmek için bunlarý mizacý düzeltmek lazým gelir.” gürültücülük, yüreklilik ve dar doðuran sebepler üzerinde etki (29) yerlerde sýkýlma ile karakterize edebilmek ve hastalýðý olan kimselerdir. Hareket, güç ve hükmetme özellikleri önde NOT: Bir sonraki sayýda gidermek bu sayede mizacý gelir. “BENLÝK” ile ilgili bölüm düzeltmek lazým gelir. 3. Serebrotoni: Tereddüt, yayýnlanacaktýr. kuþku, içe kapanýklýk, çabuk tepkiler, sostofobi, çekingenlik, yalnýzlýk arasý, ses tonunun alçak oluþu, uyku düzensizlikleri, heyecanlýlýk, dar kapalý yerleri sevme ile karakterize DÝPNOTLAR: 1- Georg Kerschenteiner, Karakter Kavramý ve Terbiyesi, (Çev: H. olan kimselerdir.” (24) Fikret Kanad), Ankara, Örnek Matbaasý, 1994, 17. Yakýn zamana kadar mizaç bozukluklarýnýn 2- Samuel Smiles, Karakter, (Çev: Mustafa Ertem), Doðan Kardeþ ergenlik öncesinde ve ergenlik döneminde görülmesi Matbaacýlýk, 1975, 5. ya da tanýnmasý þüphe ile karþýlanýyordu. Ancak son 3- Alexis Carrel, Ýnsan Denen Meçhul, (Çev:Refik Özdek)Timaþ yýllarda bu konu üzerinde araþtýrmacýlar, bu sorularýn Yay.,2.Bsk., Ýstanbul, 2000, 303. yanýtlarýný yavaþ yavaþ bulmaya baþlamýþlardýr. 4- Samuel, a.g.e., 9 5- Samuel, a.g.e., 5. Burton ve Lefkowitz, çocukluk çaðý mizaç 6- a.g.e., 17-19 bozukluklarýnýn, zamanla kendiliðinden kaybolan, 7- Kerschenteiner, , a.g.e., 131-133. geçici geliþimsel fenoman olduðunu ileri sürmüþlerdir. 8- Kerschenteiner, a.g.e., 19-20. Bununla birlikte geçtiðimiz 40 yýl içerisinde 9- a.g.e., 20-21 10- Samuel, a.g.e., 22. klinisyenler, çocuklarda birçok mizaç bozukluklarý ile 11- Guillaume Paul, Psikoloji, (Çev: R. Þemin), Ýstanbul, 1970, karþýlaþtýlar. Spitz doðanlarda ve yürümeye baþlayan 23023 çocuklarda ilk 6 ayda erken ayrýlmaya baðlý olarak 12- H. Fikred Kanad, Pedagoji Tarihi, V, Ýstanbul: 1948, 186. ortaya çýkan, çocukta anlamsýz bakýþlar, sosyal 13- Kerschenteiner, a.g.e., 40. çekilme, üzgün yüz görünümü, aðlama, kilo kaybý, 14- a.g.e., 125 15- a.g.e., 123. geliþme geriliði ile karakterize anakliktik depresyon 16- a.g.e., 129-130. tanýmlanmýþtýr ve bu sendromun 3 ay içinde anne 17- Köknel, Özcan, Kiþilik, Altýn Kitaplar Yayýnevi, Ýstanbul, bebek arasýndaki iliþkinin onarýlmasý ile de 1984, 24. 18- Mustafa Þekib, “Mizaç ve Huy”, Tedrisat Mecmuasý, Ýstanbul, gerileyebileceðini belirtilmektedir. (25) 45 (1919), 73. Çocukluk çaðý mizaç bozukluklarý, her ne kadar 19- Çalýn, a.g.m., 98. eriþkindeki özellikleri taþýmasa da, çocuðun yaþýna ve 20- a.g.e., 73-74. sadece çocuða özgü belirtiler ile varlýðý gösterilebilir. 21- Yanbastý, a.g.e., 208-209 7-14 yaþ arasýnda, psikiyatriye baþvuran 102 vakada 22- Çalýn, a.g.m., 99. % 27 oranýnda mizaç bozukluðu tanýsýna 23- Deary, Lan, “Persnality Traits Are Alive And Well” The Pchologist, Temmuz, 299311, 1993, 300 varmýþlardýr. Ergenlerdeki depresif mizacýn sonralarý, 24- Yanbastý, a.g.e., 232. ileri yaþamda aþýrý sigara içimi, kadýnlarda tranklizan 25- S. Vardar,E. Abay, “Çocuk ve Adolesan'da Mizaç kullanýmý, artmýþ kazalar, karþý cins ile iliþki Bozukluklarý”, III, Düþünen Adam, Ýstanbul, 2 (1990), 44. 26- Shaw Jon A: Anxiety and Depression, Childhoud Depression kuramama ile alakasý olduðu bildirilmiþtir. (26) Medical Clinics of Morth America, Vel 72, No 4, 1988, 831843 Depresif durumda görülen mizaç deðiþiklikleri, 27- E. Vardan, E. Abay, a.g.m., 45 üzüntü, mutsuzluk hissi, ilgi azalmasý, irritabilite, 28- E. Vardan, E. Abay, a.g.m., 46. 29- Ali Fuad Baþgil, Gençlerle Baþ Baþa, Yaðmur Yay., Ýstanbul, ts., 50.
REKLAM
REKLAM
REKLAM
REKLAM
TOPLUM VE AÝLE 33
ÇOCUÐUN EÐÝTÝMÝNDE AÝLENÝN ÖNEMÝ Prof. Dr. Mehmet Zeki AYDIN* www.mehmetzekiaydýn.com
Aile, kan veya akrabalýk baðýyla birbirine baðlý olan, aralarýnda toplumca belirlenmiþ hak ve ödevlere sahip bireylerin oluþturduðu bir kurum, ortak deðerleri olan bir gruptur. Genel anlamda ayný soya mensup veya birbirlerine evlilik baðý ile baðlý bulunan kiþilerin tümüdür. Daha dar anlamda bir erkek ile kadýn ve varsa çocuklarýndan oluþan toplumun en küçük birimi ve kurumudur. Aile toplumun temelidir. Aile, içinde yaþanýlan toplumda, devlete kadar uzanan kurumlar zinciri içinde, diðer kurumlarýn güçlü ve saðlýklý olmasýný saðlayan en önemli birimdir. Ýnsanoðlu kendi neslini mükemmel bir þekilde ancak evlilik yolu ile koruyabilir. Ailenin en önemli iþlevi, insan neslinin devamý için çocuk meydana getirip yetiþtirmektir. *Sivas C. Ünv. Ýlahiyat Fak. Öðr. Üyesi
Çocuðun ahlâk eðitiminde en önemli kurum ailedir. Aile, ahlâkî duygularýn uyandýrýlmasý, uygulanmasý ve ahlâkî bilgilerin kazandýrýlmasý yoluyla ahlâk eðitimi görevini yerine getirir. Aile bu görevlerini informal bir ortamda gerçekleþtirir. Eðitimin mekâný her yerdir (okul, aile, toplum), fakat bütün eðitimin temeli ailededir. Gazalî'ye göre bilgi, beceri ve kiþilik kazanmada çevrenin rolü büyüktür. Çocuk önce farkýnda olmadan taklit eder, zamanla bu davranýþlar alýþkanlýk hâline gelir; böylece bilgi daðarcýðý ve kiþiliði oluþur. O, “Ýnsan bulunduðu kabýn þeklini alan sývý gibidir.” benzetmesiyle kiþiliðin oluþmasýnda çevrenin önemine dikkat çeker. Çocuk, sosyal hayata uyum saðlayacak
TOPLUM VE AÝLE 34
davranýþlarý küçük yaþlarda öðrenir ve öðrenmeler zordur. Çocuk için özellikle anne sevgisi çok kolay sökülüp atýlamayacak kadar derin bir þekilde önemlidir. Anne sevgisinden mahrum kalan yerleþir. Günlük hayatta “huy” dediðimiz karakter çocuk, diðer ihtiyaçlarý giderilse bile, dokunma ve vasýflarýnýn pek çoðunun temeli çocuklukta aile sevme ihtiyacý doyurulamadýðý için, psikolojik vasýtasýyla atýlýr. Çocuk sadece insanlarla deðil, eþya açýdan tutarsýz davranýþlar gösterebilir. Yetiþtirme ile olan iliþkilerinin esasýný da burada öðrenir. yurtlarýnda yapýlan araþtýrmalar bu durumu açýkça Cömertlik, cimrilik, temizlik, düzenlilik, daðýnýklýk, göstermektedir. Çocuk sevgiyi ailede öðrenmektedir. çekingenlik ve sosyallik gibi alýþkanlýklarýn Nitekim Sovyetler Birliði'nde Stalin döneminde aileyi kazanýlmasý hep çocukluktaki eðitime baðlýdýr. ortadan kaldýrma giriþimleri istenilen sonuçlar Eðitimciler, çocuklarýn gelecekte uyumlu ve doðurmamýþ, tekrar ailenin güçlendirilmesine baþarýlý olabilmeleri için en saðlýklý eðitim yollarýnýn dönülmüþtür. geliþtirilmesi çabasý içerisindedirler. Her ne kadar Çocukta kiþiliðin geliþmesinde, objelere oranla, kiþilik geliþiminin insanýn hayatý boyunca kiþilerin daha çok etkisi vardýr. Özellikle, çocuðun, aile süregeldiðini kabul etsek de kiþilik geliþmesi ve üyeleriyle, anne babasý veya kardeþleriyle sýký ve yapýlanmasýnda temelin çocukluk döneminde atýldýðý sürekli temasý, deðerlerinin oluþumunda önemli bir rol gerçeði geçerliliðini korumaktadýr. oynamaktadýr. Etkisi en derin ve en kalýcý izlenimler, Sosyal uyum üzerine yapýlan çalýþmalar, ailenin hayatýn ilk beþ yýlýnda aile hayatýnda yaþanan ilk çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece izlenimlerdir. Bu nedenle, kültür edinme süreci önemli olduðunu göstermiþtir. Anne evde baþlamalý ve ailenin hâkim iþlevi, babanýn ve ailenin diðer bireylerinin eðitim olmalýdýr. Aile yaþayan bir Patronumuza, çocukla olan etkileþimi, çocuðun organizmadýr, tüm organizmalarda aile içindeki yerini belirlemektedir. olduðu gibi aile içindeki bireylerden en iyi arkadaþýmýza, Çocuða yöneltilen davranýþ ve birinin sorunu tüm aileyi olumsuz ona karþý takýnýlan tavýr, ilk etkiler. Anne babanýn kiþilik en sevdiðimiz yaþantýlarýn örülmesinde yapýlarý, çocuk yetiþtirme öðretmenimize nasýl büyük önem taþýmaktadýr. tutumlarý, çocuða yaklaþým Okul öncesi dönemde çocuk, tarzlarý çocuðu birinci plânda davrandýðýmýz, sosyal birey olmayý etkiler. Ayrýca anne babanýn öðrenirken ayný zamanda yaþý, saðlýk durumlarý, bizim gerçek özdeþim yapacaðý bir birbirine sevgi, saygý ve karakterimizi göstermez. modele ihtiyaç duyar. Kiþilik güvenleri, çocuðun cinsiyeti, oluþumu için gerekli olan doðuþ vb. etkenler de Karakterimizin gerçek ölçüsü, aile içi sýrasý özdeþim, büyük ihtimalle aile iletiþimi ve dolayýsýyla içindeki yakýn bir üye ile davranýþlarýmýzýn karþýlýðýnda ç o c u ð u e t k i l e y e n gerçekleþmektedir. Genellikle etmenlerdendir. Çocuklar bize hiçbir þey vermeyecek ebeveynler arasýndaki iletiþim özdeþim nesnesi anne baba olmaktadýr, fakat aðabey, þeklini ve davranýþlarýný insanlara nasýl teyze, hala, dayý ya da amca gibi gözlemleyerek taklit eder ve aile içinden bir eriþkin de özdeþim içselleþtirir. davrandýðýmýzdýr. nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk Türkiye'de tüm sorunlarýna bir kiþilik yapýsýna sahip olmasý raðmen, aile kurumunun çok güçlü hâlinde, olumsuz davranýþ örneðinin olduðu söylenebilir. Yapýlan bir araþtýrma, çocuða yansýma ihtimali artmaktadýr. bekârlarýn da evliler gibi büyük çoðunlukla Eðitimin en iyi gerçekleþtirileceði yer ailedir. aile kurumunu benimsediðini ve sahiplendiðini, fakat Ýnsanlar, temel deðerlerini yeni nesillere aile aracýlýðý evlilere göre evliliði sahiplenme düzeylerinin anlamlý ile aktarýr. Birey, ilk dinî ve ahlâkî bilgi ve tutumlarý düzeyde düþük olduðunu göstermiþtir. Bunun çeþitli ailesinden öðrenir. Çocuðun eðitimi her þeyden nedenleri olabilir. Ancak bu durum, genç kesime aile önce temel ruhî ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna konusunda bilgilendirici ve bilinçlendirici çalýþmalarýn baðlýdýr. Bunlar sevgi, disiplin ve özgürlüktür. Bu yapýlmasý gereðini ortaya koymaktadýr. Ailenin üç ihtiyaç, birbiriyle sýký sýkýya baðlantýlýdýr ve birlikte önemi, insanýn hayatýnýn ve eðitiminin dayandýðý karþýlanýr. Bebeklikte sevgi ihtiyacý yoðundur, ileri temel kurum oluþundan ileri gelmektedir. Birey ve yaþlarda ise sevgi ihtiyacýnýn yanýnda özgürlüðü toplum arasýndaki olumlu iliþkiler aile aracýlýðýyla saðlama ve disiplin verme gereði de ortaya çýkar. kurulabildiðinden, aile temel toplumsal bir kurumdur. Çocuk için ailenin önemi, sadece onun maddî Toplumlar, temel deðerlerini aile aracýlýðý ile yeni ihtiyaçlarýný karþýlamaktan kaynaklanmamaktadýr. kuþaklara aktarýrlar. Ýçinde bulunduðumuz kültürel Çocuðun maddî ihtiyaçlarý þu veya bu þekilde atmosfer bize, kiþiliðimizin geliþmesi, ahlâkî karþýlanabilir. Ancak aile içinde saðlanan sevgi ve karakterimizin olgunlaþmasý imkânýný saðlar. güven ortamýný baþka yerlerde saðlamak oldukça Her ailenin, çocuðun eðitimiyle ilgili mutlaka
yetiþmekte olan yeni nesle, ortak deðerleri kazandýrmaktadýr. Ailelerin bir kýsmý çocuklarýnýn okula gitmesi ile onlarla birlikte okulun verdiklerinden etkilenmekte, yararlanmaktadýrlar. Her ümidi, örgün eðitim kurumlarýna, okullara baðlamak doðru bir düþünce deðildir. Okul bilgi verir. Bilginin davranýþ hâline dönüþmesi, bilgili kiþinin iyi ahlâklý, karakterli kiþi olmasý, o bilgilerin duygularla bütünleþmesine baðlýdýr. Duygular ise, okul çaðýndan çok önce insanda vardýrlar ve belli yönlerde þekil almaya baþlamýþlardýr. Eðitim için okul çaðýný beklemek, okulun baþarýsýný tehlikeye atmak demektir. Eðer okul öncesinde duygular geliþtirilmemiþ ve doðru yönlendirilmesine çalýþýlmamýþsa, okulun verdiði bilgiler büyük çapta eðreti kalacak, çocuk onlarý ezberleyecek, fakat kendisine mal edemeyecektir. Ýyiyi-kötüyü, doðruyu-yanlýþý, güzeli-çirkini teorik olarak öðrenip kurallarý, kanunlarý ezberlediði hâlde, yalan söylemeyi, rüþvet almayý, çalmayý, kiþisel çýkarýný her þeyden üstün tutmayý, baþkalarýný bertaraf etmek için onlara iftiralar atmayý, ayýplarýný araþtýrarak, hilelerle onlara zarar vermeyi sürdüren, hatta bunlarý baþarý sayan kimselerin varlýðý, onlarýn öðrendiklerini benimseyememiþ olmalarýndandýr.
Eðitimciler için kýlavuz olacak bir eser
ÝSTEME ADRESÝ Nobel Yayýn Daðýtým Tel: 0 312 394 52 64
TOPLUM VE AÝLE
doðru bilgilere sahip olmasý gerekir. Bu husus hiçbir þekilde ihmal edilmemelidir. Anne babalarýn çoðu, ebeveynlerinin kendilerini yetiþtirme tarzýndan þikâyet ederken kendi çocuklarýný nasýl yetiþtirmek istedikleri konusunda ya fazla fikirleri yoktur ya da bu konuda düþünmeye vakit bulamazlar. Hayatlarýný devam ettirirken ebeveynliðin kendiliðinden olacaðýný zannederler. Bu “pasif ebeveynlik tutumu” içine düþme hatasý herkesin baþýna gelebilir. Ebeveynlik sadece olunan bir þey deðil, yapýlmasý gereken bir görevdir. Anne baba olmak, boþ zaman olduðunda yapýlan basit bir iþ olarak deðil, aktif bir öncelik olarak seçilmelidir. Herkes iyi bir anne baba olabilir. Bu sadece ebeveynlik yapmaya hayatta öncelik vermeyi istemekle saðlanabilir. Çocuklarýn, hayatý, anne babalarýyla birlikte aktif bir þekilde yaþayarak öðrenmeye, tanýmaya ihtiyaçlarý vardýr ve onlardan ayrý olarak, pasif bir þekilde bu, mümkün deðildir. Yasalar da çocuklarýn yetiþtirilmesi görevini aileye vermiþtir. Çocuðun bedensel, ruhsal ve sosyal geliþimi sevgi dolu sýcak bir ortamda yetiþmesine baðlýdýr. Böyle bir ortamý saðlayan ilk ve temel topluluk kuþkusuz ailedir. Herkes, ailesinin bedensel özellikleri gibi, düþüncelerini, inançlarýný, tutumlarýný da taþýr. Çünkü bütün bunlarý çoðu zaman bilinçsizce, ailenin hayatýndan, uygulamalarýndan alýr. Günümüz eðitim anlayýþýnda çocuk eðitiminde anne babaya düþen görevler þöyle belirtilmektedir: Çocuða ve onun geleceðine iliþkin ilgi Çocuða ve onun geleceðine iliþkin sorumluluk Çocuðun geliþim özelliklerini bilme, onu tanýma ve anlama Zengin ve tutarlý iliþkilerin olduðu bir çevre saðlama Birey olarak çocuða saygý duyma. Ýhtiyaçlar giderilip, sorumluluklarýmýz bilinçli bir dikkatle yerine getirilmeye çalýþýlýrsa, sonuçlar çok daha güzel olacaktýr inancýndayýz. Ailenin yani anne babanýn çocuðunun eðitiminde bazý görevleri vardýr. Bu görevlerinin baþýnda çocuðun maddî ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýndan sonra onun sosyalleþmesi gelmektedir. Sosyalleþme, toplum içinde yaþayabilmek demektir. Bunun için toplumun kurallarý bilinmelidir. Toplumda insanlar arasýndaki iliþkileri düzenleyen hukukî düzenlemelerin yanýnda ahlâkî kurallar önemli bir yer tutar. O hâlde aile, çocuðuna ahlâkî kurallarý öðretmelidir. Okullar eðitim için çok önemli, vazgeçilmez ve yeri doldurulamaz kurumlar durumundadýrlar. Okullarý örgün eðitim kurumlarý olarak nitelendirir, onlarý yaygýn eðitimden ayýrýrýz. Bu ayýrým, aslýnda okulu daha yakýndan tanýmak ve onunla özel olarak meþgul olmak kolaylýðý sebebiyledir. Okullar kadar yaygýn öðretim hizmeti yapan kurum var mýdýr acaba? Okullar, özellikle ilköðretim okullarý vatandaþýn ayaðýna kadar gitmekte, zorunlu oluþu sayesinde de
35
ÝSLAM DÜNYASI
ORTADOÐU TARÝHÝ -2
EL MEMLEKETU'L ARABÝYYETU'L SUUDÝYYE
SUUDÝ ARABÝSTAN
36
Cuma KARAN* cumakaran@hotmail.com
Bugünkü Suudi Arabistan diye bildiðimiz devlet, birinci dünya savaþýndan sonra Osmanlýdan kopan Orta Doðu coðrafyasýnýn nev zuhur devletlerinden birdir. Suudi'nin 1932 tarihine kadar tam baðýmsýz bir devlet olarak geliþ sürecinin kökleri ta 1745'lere kadar gider. Bu yazýda Suudi Arabistan'ýn yakýn tarihi, coðrafi sosyo-dini yapýsý, Ýslam tarihi açýsýndaki dünkü ve bugünkü konumu gibi bazý hususlarý sizlerle paylaþmaya çalýþacaðým. 1.YAKIN TARÝHÝ: Osmanlýnýn bir eyaleti olan hicaz, Mekke- Medine emiri Osmanlý için hep özel bir konumu olmuþ ve bu konuma uygun olarak da gereken liyakati hep görmüþtür. Hem Mekke ve Medine'de yaþayan ehli beyte hem de Kâbe için lazým olan bütün ihtiyaç maddeleri Ýstanbul'dan 'Sürre Alaylarý' ismiyle bir koruma ordusu eþliðinde buraya her sene gönderilmiþtir. Ancak gel görelim ilerleyen zaman diliminde 18. yüzyýlda zayýflamaya yüz tutmasýyla otuz altý milleti “Osmanlý” çatýsý altýnda asýrlarca Ýslam kardeþliðiyle idare eden Osmanlý, Fransýz ihtilali ile bu parçalayýcý etkiden kendi yapýsýný maalesef kurtaramamýþ, bunun yýkýcý etkisi, “imparatorluðun” her tarafýnda farklý zaman dilimlerinde de olsa kendisini hissettirmeye baþlamýþtý. Bu fark edildiðin de ise artýk yapýlacak þeyler için fazla zaman kalmamýþtý. Bugünkü orta doðu coðrafyasýnda kurulan devletlerin kuruluþlarýnda dýþ faktörün etkisiyle beraber, içyapýdan kaynaklanan güçlü bedevi Arap kabileleri üzerinde nüfuz sahibi olan bazý ailelerin varlýðý da unutulmamalýdýr. Hicaz *Ýslam Tarihi Uzmaný
bölgesinde Suud ve Ýbni Rüþt ile Kuveyt'teki el Sabah aileleri de bunlardan bir kaçýdýr. Bu açýdan konuyu ele aldýðýmýzda Suudi Arabistan'ýn kuruluþunu üç aþamaya ayýrmak mümkündür: Birinci Aþama: Bölgede bu aileler etkin olmakla beraber 1745 tarihinde bölgede bir baþka rüzgârýn da etkisini görüyoruz. Dönemin müçtehitlerinden sayýlan þeyh Muhammed b. Abdulvehhab kendi adýna ihdas ettiði Vehhabi selefi görüþünü Hicaz'da yaymada baþarýsýz olunca Necd'teki Dar'iyya'da yaymaya muvaffak olur. Bu bölgede hüküm süren Ýbn Suud da bu yeni ekole katýlýr. Böylece dini anlamda Ýbn Suud siyasi hareketine bir ivme kazandýrýrken, Abdulvehhab da dini hareketini siyasi bir güçle pekiþtirmiþ oldu. Halk üzerinde etkisini artýran vehabilik ibni suud'un siyasi alanýnýn da hicaz'dan Þam ve Irak' a kadar yayýldý. Ýbn Suud1773'de bugünkü Suud Arabistan'ýn baþkenti olan Riyad'ý ve Hassa'yý ele geçirir. 1802'de Kerbela'ya saldýrarak ehlisünnet'in hürmet ettiði, þia'nýn ise kutsal gördüðü türbeleri yerle bir eder. Bir sene sonra da Mekke'ye hâkim olurlar. Böylece Arap yarým adasýnýn büyük bir kýsmýný kontrolü altýna alýrlar. Kendi iç ve dýþ sorunlarýyla bu bölge ile yeterince ilgilenemeyen Osmanlý, dönemin padiþahý II. Mahmut Mekke'nin Vehhabilerin eline geçmesi üzerine harekete geçer. Ayaklanmanýn bastýrýlmasý için Mýsýr valisi Kavalalý Mehmet Ali Paþa'yý görevlendirir. Bunu siyasi perestiþi için bir fýrsat olarak bilen M. Ali Paþa hemen harekete geçer. Vehhabilerin merkezi olan Necd'i iþgal
ÝSLAM DÜNYASI
ederek ayaklanmayý bastýrýr. Ayaklanman lideri siyasetini harfiyen uygulayan Ýngilizler de Suud Faysal ve Abdullah b. Suud'u Mýsýr'a götürür hapse ailesine lojistik destek verdiler. Vurucu ihvan gücü atar. (bilahare Abdullah b. Suud Ýstanbul'a sayesinde Abdülaziz 1924'te Mekke, Medine ve gönderilerek idam dilecektir.) Mýsýrlýlar karþýsýnda Cidde'den oluþan Hicaz bölgesini ele geçirir. bir varlýk gösteremeyen Suud ailesinin geri kalan Vurucu güç olan Ýhvan Örgütünün ilerleyiþi fertleri Kuveyt'e yerleþir. 1841 Londra protokolü Ýngilizleri korkutur. Menfaatlerini tehlikeye girdiðini sayesinde Osmanlý-Mýsýr arasýndaki kavga bir görünce Ýngilizler Abdülaziz'den bu vurucu gücünü neticeye baðlanmasýyla Mýsýr kuvvetleri Hicaz'dan daðýtmasýný ister. O da Ýngilizler uðruna bu örgütü çekilir. Ancak bu durum M. Ali Paþa'nýn hoþuna 1929 Sibila savaþýnda tasfiye eder. gitmez. O' da Faysal b. Suud'u serbest býrakýr. Ýbni Suud kendisini 1926 senesinin ocak Riyad'a gelen Faysal tekrar Vehhabileri etrafýnda ayýnda Hicaz'ýn Kralý ve Necd'in Sultaný ilan eder. toplamayý baþarýrsa da 1871'de Irak valisi Mithat Bu iki krallýk 22 Eylül 1932'de “El Memleketul El Paþa tarafýndan tekrar eline geçen yerleri geri alýr. Arabiyyetu El Suudiyye”; Suudi Arabistan Krallýðý Faysalýn vefatýndan sonra üç oðlu arasýnda olarak birleþtirilir. kavganýn baþlamasýyla burasýnýn hâkimiyeti Burada ilginç olan bir nokta; baðýmsýzlýðýný Osmanlý destekli Ýbn Reþit ailesine geçer. Böylece ilan bu devleti ilk kutlayan Mustafa Kemal olup, ilk 1881'de Suudi hâkimiyetinin birinci döneminin tanýyan devlet de Türkiye Cumhuriyeti olmuþtur. O sonu gelmiþ olur. dönemde insanlar için rejimlerden çok halklarýn Kurtuluþ savaþýný Ýkinci Aþamasý: 18201839 ile 18431865 özgürlüðü esas alýnmýþtý. vererek, baþta Pakistan yýllarý arasýnda emir olan olmak üzere Ýslam Faysal b. Türkî dönemi Suudi Baðýmsýzlýðýný ilan eden bu devleti ilk resmi devlet tarihi ikinci dönem kutlayan Mustafa Kemal olup, ilk tanýyan c o ð r a f y a s ý n d a b i r ç o k devlet de Türkiye Cumhuriyeti olmuþtur. Müslüman'ýn duasý ve olarak kabul eder. Ancak bu sadece bir tarihi sýralama. Asýl O dönemde insanlar için rejimlerden çok desteðiyle özgürlüðünü elde halklarýn özgürlüðü esas alýnmýþtý. eden ilk baðýmsýz Müslüman kuruluþ aþamasýnda etkin olan Kurtuluþ savaþýný vererek, baþta Pakistan devlet olan Türkiye'den sonra A b d u l a z i z Ý b n S u u d t ý r. olmak üzere Ýslam coðrafyasýnda birçok ikinci Ýslam ülkesi de Suudi Kuveyt'te yetiþip büyüyen Müslüman'ýn duasý ve desteðiyle Arabistan olmuþtur. Bu Abdülaziz ibn Suud babasýnýn özgürlüðünü elde eden ilk baðýmsýz anlamda Ýslam dünyasýnda pasif kalmasýyla Ýbn Reþite'e k a r þ ý b u y e n i l g i y i Müslüman devlet olan Türkiye'den sonra bu olay büyük bir sevinçle ikinci Ýslam ülkesi de Suudi Arabistan karþýlanmýþtýr. Emir Faysal, kabullenemez. Yanýna aldýðý olmuþtur. Bu anlamda Ýslam dünyasýnda 1932'de Türkiye'ye yaptýðý grupla henüz 21 yaþýnda iken 1901 yýlýnda Ýbn Raþidi bu olay büyük bir sevinçle karþýlanmýþtýr. ziyarette kelimenin tam Emir Faysal, 1932'de Türkiye'ye yaptýðý öldürerek, yýllardýr sürgün anlamýyla “krallar gibi” ziyarette kelimenin tam anlamýyla edildikleri Riyad'ý ele geçirir ve karþýlanmýþ. Baþta “krallar gibi” karþýlanmýþ. Baþta daha sonra da Necd'i alýr. Cumhurbaþkaný, Cumhurbaþkaný, Baþbakan, Genelkurmay Sýk sýk saf deðiþtiren Arap Baþbakan, Genelkurmay Baþkaný olmak üzere devlet adamlarý ve kabilelerine karþý Abdülaziz Baþkaný olmak üzere devlet erkânýndan, ayrýca halktan çok yakýn ve son derece etkili bazý adamlarý ve erkânýndan, sýcak bir ilgi görmüþ, yöntemlerle onlarý ýslah eder. ayrýca halktan çok yakýn ve Sýk sýk yol keserek eþkýyalýk sýcak bir ilgi görmüþ, eden bu kabilelere Abdülaziz âlimler göndererek Mustafa kemal paþa emir Faysalý onlarý ýslah eder. Bu dini telkinlerle çöldeki bedevi kabulünde þu veciz konuþmayý yapar: “[Bu kabilelerden ilerde onun vurucu gücünü ziyaret] münasebetlerini samimiyet ve karþýlýklý oluþturacak “Ýhvan örgütü” nu oluþturur. Abdülaziz itimat esaslarý üzerine kurmuþ bulunan Türkiye bu bedevi savaþçýlar sayesinde 1913'te Hassa'yý Cumhuriyeti ile Hicaz-Necd ve Yöresi Devleti 1921'de de en büyük rakibi olan Ýbn Reþit'in ailesi a r a s ý n d a k i b a ð l a r ý d a h a z i y a d e olan þamarlýlarýn merkezi olan Hail'i alýr. kuvvetlendirecektir... Memleketlerinizin terakki Bu arada Osmanlý Suud ailesiyle Þamarlý yolunda inkiþafý için sarf olunmakta bulunan aileleri arasýnda bir denge politikasýndan baþka bir gayret, Türkiye'de alâka ve takdirle takip þey yapamýyordu. Genellikle Þamarlýlarý olunmaktadýr... Türk milleti, devletiniz ve destekleyen Osmanlý 19131921 yýllarý arasýnda milletiniz için devrin icaplarýna göðüs gerecek artýk destek verecek gücü kalmadýðýndan dengeler ciddî mesaide büyük muvaffakiyetler tamamen Suud ailesini lehine geçmiþti. kazanýlmasýný bütün samimiyetiyle arzu Bölgede denge ve menfaatlerine olan ayrýlýkçý etmektedir. Haþmetlû Melik Hazretleri ile
37
ÝSLAM DÜNYASI 38
yüksek Hanedanýnýn saadeti ve Devletinizin ikbal ve tealisi hakkýndaki kalbî temennilerimi bu vesile ile de ifade etmek isterim.” Cumhuriyet gazetesinin o dönemin yazarlarýndan Yunus Nadi, o zaman bu ziyaret dolayýsýyla 14 Haziran 1932 tarihli yazýsýnda ilginç bir yorumda bulunur. Misak-ý Milli sýnýrlarý kavramýna açýklýk getiren Nadi, misak-ý millinin yalnýz Türkiye'nin baðýmsýzlýðýný deðil, ayný zamanda Osmanlý'dan ayrýlan ülkelerin de baðýmsýzlýðýný içeren bir proje olduðunu söyler. Yani aslýnda Osmanlý'dan miras kalmýþ olan Ýslam âlemini koruma ve kollama iþlevi, Misak-ý Milli'nin de görev alanýndadýr! Faysal'ýn ziyaretinden heyecana gelmiþ olan Yunus Nadi, Araplarýn birleþmesini dahi savunmuþtur. O gün cumhuriyet gazetesinin yazarýnýn bu ülke için söylediðiyle ayný gazetenin bu günkü yazarlarýnýn o ülke için yazýp çizdiklerini bilmiyorum kýyaslamaya gerek var mý? Peki, ne deðiþti. Üçüncü Aþama: Ülkenin kuruyucu kralý olan Abdülaziz 1953'te ölmesi üzerine yerine oðlu Suud geçer. Ancak beceriksiz biri olmasýyla ülkeyi iflasýn eþiðine getirir. Mýsýrdaki Nasýr sui kastýna da adý karýþýnca Suud ailesi Arap dünyasýnda prestiþ kaybýna sebep olan Suud'u aile ve ulama meclisinin ortak kararýyla 1 Kasým 1964'te tahtan indirilir. Yerine modern Suudi Arabistan'ýn kuruyucusu sayýlan Kral Faysal getirilir. 1950 yýllarýnda Suudi'nin petrol zenginliði bütün çýplaklýðýyla ortaya çýkýnca buna paralel olarak bu devletin de prestiji artar. Bu zamana kadar Ýngilizlerin etkisinde olan bu ülke bu sefer el deðiþtirir. Zengin petrol rezervelerini elinde tutmak isteyen ABD, buraya ayrý bir ilgi göstermeye baþlar. 1944'te ortak petrol çýkarmak amacýyla “Aramco” adýyla bir þirket kurar. Yeni kral bu petrol zenginliðini ülkesinin kalkýnmasýna ve modernleþmesine harcar. Bu moderleþme sadece teknik boyutla sýnýrlý kalmasýna itina gösterir. Ýslami kurallarý ülkede tavizsiz uygulamaya çalýþýr. Hatta Ýslami hizmetlerle ülke sýnýrlarýný da aþar ilk kez dünyanýn birçok ülkesinde özellikle de Avrupa'da Ýslami
merkez kurulur, bu merkezlere yardým saðlanýr. Yeni kral bunlarýn yaný sýra bu yýllarda kendini hissettiren sosyalist hareketler karþý net tavýr alýr. Orta doðu'da yayýlan özellikle de Cemal Abdunnasýrla adeta zirveye çýkan Arap sosyalist hareketlere karþý tavýr alýr ve bu rüzgârýn etkisini azaltmak için de dünya genelindeki Ýslami kuruluþlara gün be gün desteklerini artýrýr. Kral Faysal Ýsrail- Arap savaþýna bilfiil müdahil olmasa da Filistin davasýnda kayýtsýz kalmaz. Her þeye raðmen Filistin'i yalnýz býrakmaz. Ýngiltere ve ABD'ye kaþý mesafeli durmasýný becerir. Hatta Opec'in Kipur savaþýnda Ýsrail'e karþý Arap birliðinin batýya uyguladýðý petrol ambargosunu ABD'nin itirazlarýna raðmen uyar. 2. COÐRAFÝ SOSYO-DÝNÝ YAPISI: Suudlu araþtýrmacý yazar Hamza el Hasan'ýn el cezire tv Ýçin hazýrladýðý proðramda Suudi Arabistan'ý bu yönüyle dört ana bölgeye ayýrýr: 1- Orta bölge (Necd): S e l e f i v e Ve h h a b i okumasýyla birlikte aðýr basan Hanbelî mezhebi bu bölgede aðýrlýktadýr. Bu bölgenin mezhep âlimleri, resmi dini müesseselerin ana sütunlarýný teþkil etmektedir. Nitekim dini iþler, yargý, öðretim, dini yönlendirme, mescitler, vakýflar vb. kurumlar bu kimselerin kontrolündedir. 2- Batý bölgesi (Hicaz): Bu bölgede genel olarak Maliki ve Þafii mezhebi yoðunluktadýr. Ayrýca bu bölgede diðer Ýslamî mezheplere mensup küçük dini guruplar da vardýr. Bu baðlamda Medine-yi Münevvere'de Zeydi ve Caferi Þiiler bulunmaktadýr. Yenba bölgesinde de Keysaniyye Þiasý ile Sufi gruplara rastlanmaktadýr. 3- Güney Bölgesi (Asir, Ceyzan ve Necran): Bu bölge kabile ve mezhebi yapý açýsýndan karýþýktýr. Resmi mezhep de dâhil olmak üzere tüm Ýslami mezhepler bu bölgede bulunmaktadýr. Ancak bölgede baþka düþünsel ekollerin etkin olamamasý nedeniyle resmi akým bu bölgede nisbî bir geniþleme saðlamýþtýr. Nitekim Güney bölgesinde Þafii ve Maliki mezhebi dýþýnda Zeydi mezhebi de etkindir. Necran'ýn çoðunluðu Ýsmaili mezhebine mensuptur ve bu akýmýn kendilerine has dini otoritesi vardýr.
önceden kalma 20'den az yapý kaldý. Peygamberin ilk eþi Hz Hatice'nin evi yýkýldý ve yerine abdesthane/þadýrvan yapýldý. Peygamberin en yakýn dostu Hz Ebu Bekir'in evi þimdi Hilton Oteli'nin kompleksi içinde. 1200 yýllýk Ebu Kubeys Camii'nin yerinde Kraliyet Sarayý var. 80 yýllýk Suudi Krallýðý'nýn yýkýmlarý Hz Muhammed'in doðduðu evi tehdit etmeye kadar vardý. Ev yerle bir edildi. Yerinde kapýlarý ve pencereleri kilitli uyduruk bir kütüphane var. Kâbe'yi kuþatan gökdelenlere þimdi bir yenisi ekleniyor: Zam Zam Tower! Güç, azamet ve zenginliðin göstergesinin gökdelenler olduðunu sanan zihniyet için büyük bir zafer! Peygamberin eþinin mezar kalýntýlarý 1950'de yok edildi. Suudi polisi gece gündüz nöbet tutarak insanlarýn mezarýn yerine çiçek býrakmasýný, saygý göstermesini engelledi. Ýçinde Hz Peygamberin torunlarýndan El Ureyd'in mezarýnýn bulunduðu cami dinamitlendi…
3.VEHHABÝLÝK: Suudi Arabistan'ýn varlýk gerekçelerinden biri de vehhabilik mezhebidir. Siyasi gücünü bu mezhebin fanatiklerine baðlayan Suudi ailesi bu sayede bir aile yapýsýndan bir devlet yapýsýna 4. ÖNEMÝ: Suudi Arabistan “Hadimu'l Harameyn eþdönüþebilmiþtir. O zaman coðrafya olarak bütün dinlerin Þerifeyn” iki mukkades yerin kýsaca “Vehhabilik” nedir? ve insanlýk tarihinin beþiðidir. hizmetçisi sýfatýný olan buranýn Geçmiþ tarihi önemini burada Sorusuna kýsa bir cevap verelim: kralý, her ne kadar yýllardýr ifade etmemiz yersiz olur. “Eþ-Þeyhu'n-Necdî Ancak bugünkü stratejik buraya gelen bütün Müslüman lakabýyla bilinen Muhammed hacýlara güzel bir hac farizasýný açýdan önemi nerde ise bin Abdülvehhab'ýn (d. 1703 tarihi kadar eda etme imkânýný saðlamadaki geçmiþteki Uyeyne - ö.1787 Deriye, olmasa da ona yakýþýr bir Riyad) düþünceleri çevresinde gayretleri takdire þayan olmakla önemdedir. Zira bu ülkenin beraber, siyasi anlamda da oluþan dinî, siyasî bir dünya petrol rezervlerin harekettir. Bu hareket içinde burayý Müslümanlarýn siyasi bir merkezinde olmasý hem y e r a l a n l a r, k e n d i l e r i n e Ýslam dünyasý için hem de kongresine dönüþtürmek istese Muvahhidun (tevhidciler) her halde Müslümanlar bugünkü ABD ve Avrupa için bu ülke “selefi” derler ve Hanbelî durumdan daha iyi bir durumda vazgeçilmez bir konumdadýr. m e z h e b i n i Ý b n Te y m i y e Orta doðu siyasetinin olurlardý. yorumuna uygun biçimde þekillenmesinde ABD sürdürdüklerini söylerler. icraatlarýnýn birçoðunu bugün Vehhabilik bir inanç hareketi olarak baþlamakla Suudi rejimiyle yaptýrýyor. Birinci ve ikinci körfez birlikte, kýsa zamanda siyasî bir nitelik kazandý. savaþlarýnda bu ülkenin desteði olmasaydý ABD bu Arap yarýmadasýnda etkinlik kurarak devlet kadar rahat olamazdý. Bugün sadece dolarýn durumuna geldi. Günümüzde, Suudi Arabistan'ýn düþmesinde petrol gelirinden ellerine yýllýk düþen resmî mezhebidir.” artýþ oraný yüz milyar dolar civarýndadýr. Bu para Bu mezhebin temel esaslarýný burada yazacak birçok orta doðu ülkesinin hayatýný kurtarýr. deðiliz ancak ehlisünnetçe mubah görülen birçok “Hadimu'l Harameyn eþ-Þerifeyn” iki hususun onlarca þirk kategorisinde görülmesi, mukkades yerin hizmetçisi sýfatýný olan buranýn onlarý siyasi anlamda telafisi mümkün olmayan kralý, her ne kadar yýllardýr buraya gelen bütün birçok uygulama sevk etmiþtir. Bu uðurda Müslüman hacýlara güzel bir hac farizasýný eda yapýlanlarý bakýn gazeteci Ýbrahim Karagül 20 etme imkânýný saðlamadaki gayretleri takdire Nisan 2006 Yeni Þafak gazetesindeki makalesinde þayan olmakla beraber, siyasi anlamda da burayý þöyle anlatýyor: Müslümanlarýn siyasi bir kongresine dönüþtürmek “Hz Muhammed'in annesi Amina'nýn mezarý istese her halde Müslümanlar bugünkü durumdan buldozerlerle yýkýldý ve içine benzin döküldü. Ýslam daha iyi bir durumda olurlardý. dünyasýnda kimse bu yýkýmý durdurmak için harekete geçmedi. Bugün Mekke'de 1400 yýl
ÝSLAM DÜNYASI
4- Doðu Bölgesi (Kutayf ve el-Ýhsa'): Bu bölgenin çoðunluðu Þii'dir. Günümüzdeki buradaki akýmlarýn baþlarýnda belirli aileler bulunmaktadýr. Maliki mezhebi, “Mübarek ailesi”, Þafii mezhebi, “Abdulkadir ailesi”, Hanefiler de “Molla Ailesi” çevresinde varlýðýný sürdürmektedir. Hanbelîler ise Suud'lular tarafýndan zayýflatýlmýþ; dini liderleri hicri 13. asrýn baþlarýndan itibaren intikam korkusuyla (Þeyh Ýbn Feyruz gibi) göçe zorlanmýþtýr. Bu hakikat göz önünde bulundurulmalý; Irak'taki Þiilerin durumu bugün nasýl gözden geçiriliyorsa, araþtýrmacý ve gözlemciler toplumsal anlamda Suudi Arabistan'ý yeniden keþfetmeli; arka plana itilmiþ bu hakikatleri dikkate almalýdýrlar diyor Hamza el Hasan.
39
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
NEREDEN VE NASIL BAKIYORUZ..?
40
Adem ÖZKAN adem@ortakzemin.com
Hem siz doðru olaný bile bile hakký batýl ile karýþtýrmayýn ve hakký gizlemeyin. (Bakara-42) Hem namazý hakkýyla eda edin, zekâtý verin ve rükû edenlerle beraber rükû edin (Bakara-43) Siz kitabý okuyor olduðunuz halde, insanlara iyiliði emredip de kendinizi unutuyor musunuz? Hiç akýl edirdirmez misiniz? (Bakara-44) Ýbni Mes'ud (ra) anlatýyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki: Sýdk insaný birr'e (Allah'ý razý edecek iyiliðe) götürür, birr de cennete götürür. Kiþi, doðru söyler ve doðruyu arar da sonunda Allah'ýn indinde sýddik (doðru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kiþiyi haddi aþmaya götürür. Haddi aþmak da ateþe götürür. Kiþi yalan söyler ve yalaný araþtýrýr da sonunda Allah'ýn indinde yalancý diye kaydedilir." (Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103,) Hz. Ebü Hüreyre (ra) anlatýyor: “Resülullah (asm) buyurdular ki: Allahu
Zülcelâl hazretleri buyurdu ki: Biri diðerine ihanet etmediði müddetçe iki ortaðýn üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaþýna ihanet etti mi ben aralarýndan çekilirim.” (Ebü Dâvud, Büyü- 27) Hz. Enes (ra) anlatýyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki: "Âdemoðlu ihtiyarladýkça onda iki þey gençleþir: Mala karþý hýrs ve hayata karþý hýrs". (Buharî, Rikâk -5; Müslim, Zekât -115) Ýmam Malik'e ulaþtýðýna göre, Ýbnu Mes'ud (ra) þöyle demiþtir: "Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taþýmaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamý simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde "yalancýlar" arasýna kaydedilir." (Muvatta, Kelam 18, 2, 990) Son günlerdeki Müslüman bir toplum fakat laik bir devlet'te yaþayan biz Müslümanlarýn düþtüðü çeliþkilerin ve adý konulmamýþ
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
binlerce problemlerin temelinde yatan zemindir. Zulmün temelidir. Ýnsaniyetin herhalde Müslüman olduðumuz halde kendi mâhisidir. Sefalet derelerinin esfel-i safilînine kudsi deðerlerimizden ne kadar uzak insaný tekerlendiren ve âlem-i Ýslâmiyet'i zillet yaþamamýz olsa gerektir. Ya da bu kudsi ve sefalete düþürttüren ve aðraz ve husumeti deðerleri bize anlatan insanlarýn bu deðerlerle uyandýran ve Ýslâmiyet'i zehirlendiren, hatta olan iliþkisinin durumunu bize tesir etmedeki her þeye sirayet ile zehrini atan, o derece gücünde görmek gerekiyor herhalde. Laik bir ihtilafatý beyne'l-Ýslâm ika edip, Mutezile, sistem içerisinde islami bir yaþam tarzýný nasýl Cebri, Mürcie gibi dalâlet fýrkalarýný tevlid eden uygulayacaðýz? Allah(c.c) bize emrettiði istibdaddýr. Evet; taklidin pederi ve istibdad-ý yaþam modeli ve hazýr medeniyetin yaþam siyasînin veledi olan istibdad-ý ilmîdir ki, modelini uygulamada seçeneklerin tercihi Cebriye, Rafize, Mutezile gibi Ýslâmiyet'i nasýl olacak? Bunun gibi bir sürü insanýn, müþevveþ eden fýrkalarý tevlid etmiþtir. bahusus iyi bir islami eðitim almamýþ S Ýstibdat bu derece bir semm-i katil insanlarýn problemlerini kim nasýl, hangi eðitim olduðunu bilmezdik. lehülhamd, parçalandý. sistemi ve projeleriyle çözecek. Var olan eðitim Onu esasýyla tedavi edecek olan tiryak-ý sistemimiz ve uygulamada olan hukuk meþrutiyeti bize tarif et. sistemimiz bu problemlere C Bazý memurlarýn ef'ali, n a s ý l ç ö z ü m g e t i r d i ð i Son günlerdeki Müslüman bir adem-i ülfetten dolayý size toplumumuzun þu andaki toplum fakat laik bir devlet'te yanlýþ ders gösterdiði ve yaþam felsefesi bize güzel þiddetten neþet eden yaþayan biz Müslümanlarýn bir þekilde göstermektedir. müþevveþiyetle hâl-i düþtüðü çeliþkilerin ve adý To p l u m u m u z u b u g i b i hazýrdan fehm ettiðiniz konulmamýþ binlerce sukuta indiren temel meþrutiyeti tefsir problemlerin (ahlaksýzlýk, problemlerin temelinde yatan e t m e y e c e ð i m . B e l k i herhalde Müslüman saygýsýzlýk, hürmetsizlik, hükümetin hedef-i maksadý olduðumuz halde kendi kudsi olan meþrutiyet-i meþruayý itaatsizlik v.b. gibi) ailevi ve içtimai- maddi ve manevi deðerlerimizden ne kadar uzak beyan edeceðim. s ý k ý n t ý l a r ý n k a y n a ð ý n ý yaþamamýz olsa gerektir. Ya da Ý þ t e m e þ r u t i y e t , Bediüzzaman hazretleri “Ýþlerinde onlarla istiþare bu kudsi deðerleri bize esasen (II. Meþrutiyetin et.”(Âl-i Ýmran Suresianlatan insanlarýn bu ilanýný müteakip, þarktaki 159) ve “Onlarýn iþleri, deðerlerle olan iliþkisinin Kürd aþiretleriyle sorudurumunu bize tesir etmedeki kendi aralarýnda þura cevap þeklinde yaptýðý iledir.”(Þura Suresi: 38) gücünde görmek gerekiyor diyaloglarý içerir. Ýstibdat, ayet-i kerimelerinin herhalde. hürriyet, meþrutiyet tecellisidir ve meþveret-i yönetimi, gayr-ý müslim þer 'iyedir. O vücud-u azýnlýklar, þarktaki ulema ve aðalarýn nuranînin kuvvete bedel, hayatý hakdýr. Kalbi durumlarý, eðitim sorunu, ilerlemenin esaslarý marifettir. Lisaný muhabbettir. Aklý kanundur, gibi mevzular bu eserdeki baþlýca konulardýr.) þahýs deðildir. Evet; meþrutiyet, hâkimiyet-i Ýçtima-i Dersler kitabýnýn Münazarat adlý millettir. Siz dahi hâkim oldunuz. Umum eserinde harika bir tarzda yazmýþ ve ayný akvamýn sebeb-i saadetidir. Siz de saadete zamanda bu problemlerin çözümünü, planýný, gideceksiniz. Bütün eþvak ve hissiyat-ý âliyeyi projesini de asrýn fehmine sunmuþtur. Ancak uyandýrýr. Uyku bes. Siz de uyanýnýz. Ýnsaný bizim bahsimiz olan yukarýdaki konulara kýsa hayvanlýktan kurtarýr. Siz de tam insan olunuz. bir parçayla çok harika bir tarzda ifade eden Ýslâmiyet'in bahtýný, Asya'nýn tali'ini açacaktýr. paraðrafda bakýn ne diyor? Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebediye S Ýstibdat nedir, meþrutiyet nedir? mazhar eder. Milletin bekasýyla ibka edecek. C Ýstibdad; tahakkümdür, muamele-i Siz daha meyus olmayýnýz. Bir ince tel gibi her keyfiyedir. Kuvvete istinad ile cebirdir. re'y-i tarafa heva ve hevesin tehyici ile çevirilmeye vahiddir. Sû-i istimalâta gayet müsaid bir müstaid olan re'y-i vahid-i istibdadý,
41
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 42
lâ-yetezelzel bir demir direk gibi, lâ-yetefellel bir elmas kýlýnç gibi olan efkâr-ý ammeye tebdil eder. Siz de, sefine-i nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padiþah hükmüne getiriyor. Siz de hürriyetperverlikle padiþah olmaða gayret ediniz. Esas-ý insaniyet olan cüz'-i ihtiyarý temin eder, âzad eder. Siz de camid olmaya razý olmayýnýz. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i Ýslâm'ý bir aþiret gibi birbirine rapteder. Siz de o rabýtayý muhafaza ediniz. Zira meþveret perdeyi attý, milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde Ýslâmiyet ýþýklandý, ihtizaza geldi. Zira milliyetimizin ruhu Ýslamiyet'tir. Hakiki ve nisbi ve izafiden mürekkebdir. Baþka millete benzemiyoruz. S Ýstibdadýn çirkinliðine, meþrutiyetin bu derece iyiliðine delilin nedir? C Siz avam olduðunuzdan hayalinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiðinizden, temsil, size bürhan-ý nazarîden daha ziyade muknidir. Ýþte, ikisinin mahiyetlerini misal ile tasvir edip göstereceðim. Ýþte, biliniz: Hükümet hekim gibidir. Millet hastadýr. Farz ediniz ben þu çadýrda oturmuþ bir hekimim. Þu etraftaki her bir köyde Allah etmesin birer ayrý hastalýk var. Ben o hastalýklarý teþhis etmemiþim. Hem de tacizimi istemeyen müdahenecilerden, yalancýlardan baþka kimseyi görmemiþim. Þu halde, þu köylere, tanýmadýðým bir hastalýða, görmediðim bir hastaya gönderdiðim reçetesiz, mizansýz bir ilacý istimal eden, acaba þifa mý bulur veyahut ölür? Evet, (Ölüm gelmeden önce ölünüz) sýrrýna, þunun sâye-i muzlimanesinde mazhar oldunuz. Ýþte her köye böyle ilaç göndermek hatta dâü'l-cû' ile karýn aðrýsýna müptela olan emsalinize, hazým ilacý hükmünde olan iane toplamak yahut eþkiyalýk ve husumet derdiyle mültehab bulunan o vücuda, iltihabý tezyid eden “hamidîlik” icra etmek... Ve ilâ âhirihi. Acaba tedavi mi, yoksa tesmim midir? melekü'l-mevte yardým etmektir. Ýþte mahiyet-i istibdadýn timsali budur. Zira sabýkta padiþah kendi yerinde mahpus gibi oturuyordu. Biçare milletin halini anlamýyordu. Yahut za'f-ý kalb ve kuvvet-i vehm ile anlamak istemiyordu. Yahut mütehevvisane ve mütekeyyifane ve mütekalkýl olan tabiatý anlattýrmaða müsait
deðildi. Ýþte hükümetteki istibdada, her þeydeki istibdadý kýyas ediniz. Hatta taklidi tevlid eden ilmin istibdadý dahi böyledir. Ama bizzarure hükümet-i Ýslâmiye'nin hedef-i maksadý olan meþrutiyet-i meþruanýn timsalini isterseniz: Farz ediniz ben bir hekimim. Þu çadýr dahi eczanedir. Ýçindeyim. Umum köylerde veyahut evlerde çeþit çeþit hastalýklarý teþhis etmiþ, reçetesini yazmýþ. Bir müntehab adam yanýma geliyor, reçetesini ibraz ediyor ki; “dâü'l-cehl ile baþaðrýsý var” yazýlýdýr. Ben dahi fen afyonunu ibtida onlarýn lisanlarýnýn zarfýnda, sonra da lisan-ý resmiyeye ifrað ederek veriyorum. Bir baþkasýnýn reçetesini gösteriyor ki; kalb hastalýðý olan za'f-ý diyanet var. Ben de, fünunu, maarif-i Ýslâmiye ile mezc ederek bir macun yapýyorum; müderrislerin ellerine veriyorum, gönderiyorum. Diðerinde dâü'lhusumet ile ihtilâl sýtmasý var. Ben de fikr-i milliyeti uyandýrarak, ýþýklandýrarak, tiryakmisal adalet ve muhabbeti o nur ile mezc ettirerek, sulfato-misal bir ilaç veriyorum. Ýþte böyle bir hekimdir ki, vatan hastanesinde biçare etfalý helâktan halâs eder. Ha, hükümeti meþrutanýn timsal-i nuranîsi “Hepiniz çobansýnýz ve hepiniz güttüðünüzden sorumlusunuz.” (Buharî, Nikâh,81 Tirmizî, Cihad, 27, Müslim, Ýmare, 20) sýrrýnca her bir büyük adam bu düsturu nazarýna almak gerektir. Herhalde bu yukarýdaki harika cevaplar bize baþka bir söz býrakmýyor. Bize düþen ancak ve ancak Risale-i Nur eserlerini bizzat nefsimizi Üstadýmýza muhatap ederek elimizden geldiðince düzenli ve disiplinli bir okuma programýyla bu yüce hakikatlerden azami derecede istifade etmektir vesselam…
(Ne Gülüyorsun Anlattýðým Senin Hikâyen)
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
"Quid rides? Dete fabula narratur."
M. Talha AK 43
Her þey zamansýzlýkta baþladý Kâinat anlamsýzdý, insanlar vahþiydi Herþey bir çýðlýk gibi doðuyor ve bir bir ölüyordu. Dönmüyordu zaman Mutlu deðil insanlar Kin nefret kol geziyor Ateþteki odun misali tükeniyorduk Azalýyorduk okyanuslar gibi "Seni anlamak ne mümkün Ne de mümkün Ve de mümkün" Sen ahsýn Ah Sen! Ahde vefasýn. Kanlý bir þafaða gözlerimi açtýðýmda Çoktan yitirilmiþ olduðunu anladým Durmayacaktýn Akacaktýn sonsuzlara "Hep bir çaðlayan gibi senin sevdana aktým; Sen ise sularýný kaçýran bir nehir gibi uzaktýn" Anlamýþtým. Yaðmurlarýn neden geç yaðdýðýný Günlerin bu denli kýrýlgan olduðunu Baharlarýn yorgun ve solgunluðunu Artýk kalem ve zeytinin üzerine yeminler edilmiyordu Yeminler yalanlara rüþvet veriliyordu Anlamýþtým Gülüþleri bir birinden güzel kýzlarýn topraða düþüþünü Anlamýþtým Aldanmýþtým Ne kadarda yanýlmýþým Gittin Ve bitti sandýk Ta elçilerin gelene kadar Rahvan atlara binen elçilerin bizlere gelene kadar…
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 44
ÝNSAN - NÝSYAN ÝSYAN - TEVBE Mahmut GÜNDEÞ
Sahabelerden biri, birþey söylememeyi tercih H a n z a l a ( r. a . ) . O n u n Þeytanýn en büyük bir desisesi, eden Efendimiz, ona bunun baþýndan geçen bir olay aldatýþý da bu yol iledir. Þeytan nedenini sorar. Hanzala da bizler için büyük bir hakikati insana hatalarýný olduðundan anlatýr. anlamada aydýnlatýcý rol Durum özetle þöyledir: çok daha büyük gösterir ve oynar zannýmca. insaný ümitsizliðe, sonrasýnda E f e n d i m i z i n m e c l i s i n d e Hayatýmýzda herþeyin bulunuyor ve sohbet-i da adeta kiþiyi felç ederek dengede veya tabir-i aher nebeviden feyiz alýyorken tembelliðe atar. Kendisinin ile vasat olmasýný arzu merhamete layýk olmadýðýný, bu a d e t a b ü t ü n d ü n y a y ý ederken, en önemli terkediyor ve tamamen tür günahlar ile huzur-u konumuz olan beþeriyet Allah'a müteveccih duruyor ilahiden artýk medet ve abdiyet arasýndaki hissetmektedir kendini. umamayacaðý noktasýnda dengeyi bize öðretir tabir Hayatýn ne kadar kýsa vesvese vererek onu rahmet-i yerindeyse. olduðunu sanki bütün Malumdur ki, bir gün ilahiden tamamen ümit hücreleriyle derketmekte ve Hz. Ebubekir 'in evine kestirinceye dek karamsarane kalbini tamamen dünyalýk koþarak gitmiþ ve onu görür herþeyden tasaffi ile sadece düþündürür. görmez, “Hanzala münafýk ve sadece rýza ufuklu oldu, Hanzala münafýk düþünmektedir. Kalbinde oldu.” diye haykýrmaya baþlamýþtýr. Bunun masivadan hiçbirþeye yer yoktur ve her an karþýþýnda þaþýran Hz. Ebubekir, neden böyle sohbet-i cananýn verdiði coþku ile taþmaktadýr. birþey söylediðini sorar ve onu dinledikten sonra Fakat efendimizin huzurundan ayrýlýp da dünya kendisi de þaþýrýr. Biraz düþündükten sonra da meþgalelerine daldýðýnda iþ güç ile iþtigal peygamber efendimize gidip sormalarýnýn daha ettiðinde - kýsmi bir gaflet arýz olur ve o derin yerinde olacaðýný söyler. (Bu arada Hz. hisleri tam olarak sezemez. Birebir birbirine denk Ebubekir'in onu doðrudan efendimize yollayýp düþmeyen bu iki durumu ise kendince bir baþýndan savmamasý ve onunla birlikte gidip bu münafýklýk sebebi görüp durumunun vehameti meseleyi de öðrenmesi, onun ilme ve uhrevi düþüncesiyle kendine bir çýkýþ yolu aramaktadýr. meselelere ne denli önem verdiðinin ve o an Efendimiz bunlarý duyunca, herzamanki gibi, yapmakta olduðu þeyi terkederek, imani bir g ü v e n v e s ý c a k l ý k h i s s e t t i r e n i ç t e n mesele karþýsýnda daha önemli bir baþka þeyi tebessümlerinde bulunurlar. Sonra da mealen görmediðinin kanýtýdýr.) þöyle derler: “Ey Hanzala, eðer sizler daima Beraberce efendimiz (a.s.m.) in yanýna benim yanýmda bulunduðunuz gibi kalsaydýnýz, vardýklarýnda Hz. Hanzala yine münafýk sokakta meleklerle musafaha ederdiniz. Bazen olduðunu söyleyip durur, hüzünlü bir inleyiþ ile. öyle, bazen böyle...” Bu duruma þaþýran ve fakat onu dinlemeden Ýslamiyet insan fýtratýný, tabiatýný dikkate
ismet sýfatýmýz da olamaz. Hasýlý nisyan ile isyan edeceðimiz anlar olacaktýr, küçük veya büyük. Önemli olan, belki de düz bir çizgide deðilse de, çizginin saðýna ve soluna savrularak ilerliyorsak bile, o savrulmalarý azaltmak ve yönümüzden yüz çevirmemektir. Ýlmimiz arttýkça, marifette derinleþtikçe ve amel ile basiretimiz geniþledikçe istikametten uzaklýðýmýzý azaltabiliriz. Evet ümitvarýz, inþaallah Allah bizi razý olmadýðý durumlara düþmekten muhafaza eyler; istiazelerimiz ve dileklerimiz daima olacak; fakat þeytanýn hazýrladýðý yeis tuzaðýna düþmemek için de gerçekçiliði hatýrdan çýkarmayýp hata yapabilece-ðimizi kabul etmeliyiz. Hata yapabileceðimizi kabul ettiðimizde affedilebileceðimiz ümidini de yitirmeyiz. Bununla birlikte diðer önemli bir husus, gerçekçilik adýna günahlarý normal görmemektir. Ýfrattan kaçarken tefrite de düþmemeli. Ýnsanýz þaþarýz fakat tevbe edip aklanýrýz derken, nasýlsa affediliriz düþüncesi ile günah ve çirkinlikleri de olaðanlaþtýrýp normalleþtirmemeli. Herþeyde denge... Allah bizleri vasatý yakalamada muvaffak eyleye...
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
alýr; insaný sabit bir robot olarak ele almaz. Allah, insaný beþeri yönüyle birlikte mükellef kýlar, kaldýrabileceði yükü bu yönden ele alýr, aksi zaten adalet-i ilahiye münafi olurdu. Bu sýrdandýr ki kiþinin amelinde eksiklik ve sehiv olsa bile niyetini amelinin önüne çýkarýr ve niyetine göre muamele eder. Her düþüþünde tekrar kalkmasý için bir fýrsat sunma demek olan tevbe kapýsýný ardýna kadar açýk býrakýr. Ýþte insan böyleydi, imtihan dünyasýnda daima gel-gitler yaþayacak ve ilimi muhtemelen daima amelinin bir adým ötesinde olacak ve nefis, þeytan iþbirlikçiliðine karþý mütemadiyen bir cihad halinde bulunacaktý. Hedefler ne kadar isabetli ve niyetler ne ölçüde güzel olursa olsun, bazen kývrýmlar görülecek, bazan kýrýlmalar yaþanacaktý. Fakat önemli olan pes etmemek ve her düþüþün ardýndan tekrar tevbe ve inabeler ile sýçrayýþ gerçekleþtirip eski mevkisine veya da ötesinde bir noktaya ulaþabilmekti. Þeytanýn en büyük bir desisesi, aldatýþý da bu yol iledir denir. Þeytan insana hatalarýný olduðundan çok daha büyük gösterir ve insaný ümitsizliðe, sonrasýnda da adeta kiþiyi felç ederek tembelliðe atar. Kendisinin merhamete layýk olmadýðýný, bu tür günahlar ile huzur-u ilahiden artýk medet umamayacaðý noktasýnda vesvese vererek onu rahmet-i ilahiden tamamen ümit kestirinceye dek karamsarane düþündürür. Artýk iþinin bittiðini ve ehl-i necat olamayacaðýna aldanan insan da büsbütün kendini býrakýverir ve tevbe yolu ile istikamete dönme þansýný da yitirmiþ olur. Hz. Ademin tevbe ile eski duruþuna, belki de ötesine geçtiði, þeytanýn ise tevbe etmeyip daha da sefil bir halde kovulduðu andaki gibi, insana da tevbe ettirmeyip kendi akýbetini yaþatmaya çalýþýr. Þeytan bu hile ile çoklarýný ve özellikle de safdîl olanlarý aldatýp günah bataklýðýna atar. Oysa Rahmet-i ilahiden ancak kafirler ümit keserdi, zira mümin O'nun rahmetinin tahmin edilmesinin dahi mümkün olmadýðýna iman eder ve böyle bir rahmetin kapýsýný, kiþinin yüzü ne kadar da kararsa çalabileceðini bilir. O'nun kapýsýndan baþka kapý olmadýðýnýn idrakindedir. Þeytan ise bu muhakemeyi yapamayan safdil müslümanlara, hacalet ve haya gibi duygularýný alet ederek rahmetin kapýsýný çalmaktan ve nihayetinde de rahmet dairesinden uzaklaþtýrýr. Sanýyorum hayat daima savrulmalarla geçecek. Zira masun deðiliz, özel bir siyanet altýnda olan peygamber olmadýðýmýza göre
45
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 46
Sabah Coþkusu ve Günümüz Ýsmail KAÇMAZ
Sabah oldu kuþlar tatlý ötüþmeye baþladý. Güneþ utangaç kýz edasýyla yavaþ yavaþ içimizi ýsýtmaya baþladý. Güneþin ilk ýþýðý vurdu iþte odaya. Göz kapaklarý yine nazlanýyor bu sabah. Oysa dýþarýda bir hava var ki sýmsýcak… Sevgi dolu meltem sevda yüklü ak bulutlar göz kýrpýyor odama ruhumu ýsýtýyor... Aðaçlar saða sola sallanmakta sabah yavaþ yavaþ doðmakta… Þimdi baþlar koþuþturmalarým. Bir kahvaltý telaþý sonrasý iþ koþuþturmasý… O anda hissetmeyiz ayakta içtiðimiz çayýn boðazýmýzý yaktýðýný ters giyilen çoraplar boyasýz ayakkabýlar ve baðlanmayan kravat Daha günün ilk stresi… Birileri kovalýyormuþ gibi çýkarýz evden. Tebessüm bekleyen haným ve çocuklar yine “YÝNE MÝ” lere baþladýlar. Oysa ne kadar önemli iþe yetiþme telaþý… Artýk dýþarýdasýn uzaklaþýyorsun evden. Fýrýnýn önünden geçerken burnuna gelen ekmek kokusu, iþ aþký deyip ondan da oluyorsun mahrum… Etraf buram buram, rengârenk bahar kokuyor Çimlere basarak ilerliyorsun oysa… Bir telaþýn var, hep duruyor þuranda… Hayat kargaþasý iþle biter mi hiç? Ýþte karþýnda duran asýk suratlý bir müdür. Neden geciktin, iki dakikadýr nerdeydin. Artýk feda edilen feda edildi dakikaya. Birde masa arkadaþýn bir de evlilik hazýrlýðýndaysa ev kirasý, salon derdi, bilezikler… Artýk þiþmeye baþlar yavaþ yavaþ beyinler önce bir sýkkýnlýk çýkartýlýr sonra ceketler… Gün boyu devam eder bu silsile böylece sevgilin saat olur, geçmeyen dakikalarca beklediði. Ah bir de akþam olsa… Oysa sen hep kendindin hiç deðiþmedin ki. Ýþte bitti mesai… Kadýnýn karþýlayacak kapýnýn önünde yine seni Bu günde çok yoruldum haným demekten kalýr mýsýn geri. Önce çoraplarýmý çýkar sonra koy þu yemeði. Yemekten sonra þöyle bir TV karþýsýna geçip haber, spor, magazin derken Haným öylece bekler elindeki danteller. Uyuklama baþlar bu manzara karþýsýnda uykum var kadýným yataðý yapsana… Hayat meþakkatleri insaný bir kalýba sokmuþtur. Asrýmýzýn tekdüze iþleri bizleri sýradanlaþtýrmýþtýr… Tabiri caizse mezar-ý müteharrik olmuþuz. Oysa sabah meltemi nasýl da efsunluydu ilk esiþinde… Gün boyu çevremizi saran yorgunluklara ne kadar da cömert merhaba demiþti o kadar içtendir ki günleri ne yazýk ki kýymetini bilemiyoruz. Yirmi dört eþsiz saatin kýymetini bilmiyoruz. Çaða ve çaðcýlara ayak uydurarak günün kýymetini bilmiyoruz.
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 47 Yanmak nedir bilir misin? Ey! Kýzýl saçlý çocuk Yanmak þehri tutuþturmaktýr, Geceler boyu aðlamaktýr, Tarifsiz karanlýklarda ýþýðý aramaktýr. Yanmak unutulmaktýr, unutulmak
DÝLÝ GEÇMÝÞ ZAMAN KÝPÝNDE BÝR ÇIÐLIK Necdet AÇIKGÖZ necdet.acikgoz@gmail.com
Yatak hafif bir sarsýntýyla sallandý. Küçük kýz gözlerini açmak istedi olmadý, baygýn yatýyordu… Sanki bu uykusunun ölüm olmasý isteðiyle bir türlü uyanmak istemiyordu. Dalmak isterdi Ashab-ý kehf gibi yýllarca uykuya. Hakkýn hatýrý âli diyorduk hak adýna. Hak adýna haksýzlýklar iþleniyordu. Sokrat'ý savunurken savunmasýz kalýyorduk deplasmanda oysa burasý vatanýmdý çoktan yabancýlaþtý. Küçük kýz annesini düþledi saçlarýný okþarken bir kedi yavrusu gibi irkiliþini ve annesine sokuluþunu düþledi, annesi onu okþarken masum gözlerinin kývýrcýk saçlarý arasýnda kayboluþunu düþledi. Düþledi… Düþledi… Gördüðü düþten öte bir düþ deðildi. Düþtü… Düþtü… Ruhuna bir ýzdýrap ateþi düþtü. Yatak ikinci kez sallandý. Baygýn uykusundan uyanýr gibi oldu. Annesinin kucaðýnda derin düþüncelere daldý. Mavi göðü çocuklarýn baðrýþmalarýný düþledi ne güzel anlardý. Þu anda çocuklarýn baðrýþmalarý yok boðazlaþmalar var. Sahi ne oldu onlara… Yoksulduk, açlýk sýnýrýndaydýk yinede bir lokma için birbirimizi kýrmazdýk, daha bir hatýr sayardýk paylaþmayý. Kerpiçten evimiz yýkýk dökük bir kapýmýz vardý, kapýmýz gelen giden herkese açýktý. Kapýmýz ki açýlmamak üzere kapandý. Ne olmuþtu ne yapmýþtýk Bu ölüm kusan makineler yýldýz yerine neden semalarýmý doldurdular. Misket çocukluðumuzun bir oyunuyken ve Tarým Bakanlýðý literatüründe bir portakal cinsiyken nereden bilebilirdim ki
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
Hatalarýmý, hatalarýnýzý hepsini ama hepsini biliyorum yinede bunlar olmamalýydý. Biliyorum sürgüne giden duygularýnýz bir gün aslýnýza dönerler. Bir gün yaptýklarýnýzdan utanýrsýnýz, bir gün beni duyarsýnýz. Biliyorum. Savaþýn çocuklarý adýna, düþlerine kan damlattýðýnýz oyunlarý adýna, hak adýna yaptýðýnýz haksýzlýklar adýna utanýn. Utanýn…
48
onunda bombasýný yapacaklarýný. Hayatýmýz karþýlýðýnda ellerimizi, kollarýmýzý, ayaklarýmýzý rüþvet veriyorduk. Acýmasýzca budanýyorduk. Sahi düþlemezsiniz deðil mi? Böyle bir hayatý. Bu kadar trafik nereye akar, bu kadar insan nereye koþuþturur “Nereye bu gidiþ.” Hiç mi duymuyorlardý çýðlýklarýmýzý? Hiç mi yükselmiyordu sesimiz? Oysa sesimiz stadyumlardan daha gür çýkýyordu. Sizde mi? kör, saðýr, dilsiz oldunuz. Bu kadar telefon direkleri bu kadar alet boþuna mýydý? Sesimizi sadece biz duyuyorduk, unutuluyorduk yaþamaya deðer bir bahar akþamýnda. Siz Biz onlar ve unutmak… Bu hayat kaç promillikti çekilince yaþýyor itince ölüyor muyduk? Oysa sarhoþ bile deðildik. Bu ölüm kusan makineler altýnda sadece ve sadece çocuktuk siz diðer çocuklar gibi… Düþlemezsiniz deðil mi? Ey analar! Ey babalar! Çocuðunuza bombalar eþliðinde mama yedirmek, ninni yerine makineli tüfek sesi dinletmek. Bu ülke hepimizin diyorduk ülkesiz kalýyorduk ve dalga dalga karalýklara gömülüyorduk. Bu oyunda, deyiminizle; “Fair Play”, deyimimizle; centilmendik. Kýrmazdýk nazlý ürkek bir bakýþý, vurmazdýk onu acýmasýzca. Durmuþtu ellerim bu uzayan yolculukta kýrk yýl çölde dolaþmaktan. Yoruldum sürgün yaðmurlarýna tutulmaktan. Kaçýnýlmaz yazgýlarýn içindeyim. Benden þiir beklemeyin. Biliyorum dönüþü ve baþlangýcý olmayan bir yoldayým. Münzevi ve mülteci bir haberciyim. Konuþmuyorsam… Susmuþsam… Yaptýklarýnýzý anlatamýyorsam. Kelimelerin acziyetinden ve kifayetsizliðindendir. Merhaba ben Esmahan yani öldürmeden önceki ismim þimdi ise yaþayan bir ölüyüm Yunus (as) kadar münzevi. Bir parçasý koparýlmýþ Hz Yakup (as) kadar çaresizim. Dilim duaya durmuþ beklemekteyim beklenmekte olaný. Beklemekteyim… Hatalarýmý, hatalarýnýzý hepsini ama hepsini biliyorum yinede bunlar olmamalýydý. Biliyorum sürgüne giden duygularýnýz bir gün aslýnýza dönerler. Bir gün yaptýklarýnýzdan utanýrsýnýz, bir gün beni duyarsýnýz. Biliyorum. Savaþýn çocuklarý adýna, düþlerine kan damlattýðýnýz oyunlarý adýna, hak adýna yaptýðýnýz haksýzlýklar adýna utanýn. Utanýn… Sahi istemezsiniz deðil mi? Þekli þemaili belli olmayan bir mermiye can vermek. Büyüyecektim… Koþacaktým… Oynayacaktým olmadý. Ve yatak büyük bir gürültü ile sallandý. Ve küçük kýz çýðlýk çýðlýða uyandý. Hastanenin penceresinden baðýrarak: Anneeeeee! Gitme! Gitme ne olur! Sesi seslerde kayboluyordu. Çünkü þehrin semalarýna bombalar yaðýyordu.
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 49
Mahmut KÝRAZ
KENT ÞÝZOFRENÝK
mahmudkiraz@mynet.com
Akþam kýzýllýðý, rüzgârýn serin kokusu ýslaklýk veriyor sinelere. Ýnsanlýk programlanmýþ robot gibi kentin koynuna dalmýþ, yarý ölü yarý diri uyku halinde. Gecenin alevinde sönmeyen ve derinliklerinde kaybolmayan veliler ve deliler uyanýk yalnýzca. Bir tarafý mutluluk diðer tarafý öfke; bir yaný isyan bir yaný itaat. Kent, ruhu kirletildiðinden beri, bir damla suya hasret býrakan çöl gibidir acýmasýz ve hoyrat. Her düþen þehitte kýzýllýðý artan hilal gibidir kent, teninde hissettirir öfkesini. Ey kent, Belki çok çirkinim sana karþý, þizofrenik bir haldir benim sendeki ben, lakin gölgelerin kaybolduðu bir akþamüstü, gündüzde güneþi mumla arayan deli gibi çýktým kaldýrýmlarýna, benden aldýðýný baðrýndan kopartmak için. Sanki bir gemisin kanýmda yüzen, her kalp atýþým sana dair bitmeyen bir fýrtýnanýn özlemi, gecenin onulmazýnda iç dünyamda soluyorum seni ey kent… Erken bastýrýlmýþ duygularýmý ve bitmemiþ fikirlerimi avuçlarýna býrakýyorum. Cansýz bedeninde, karmaþýk duygularýnda demir almak adýna. Suskun oluþun susmandan daha acý, seni onarmak için kendimi daðlýyorum. Aþkýn isyanýmý dindirecek kadar pervasýz olmalý ey… Bazen gýrtlaðýmý sýkýyor, ruhumun özle tanýþtýðý ana sürüklüyorsun, yalnýzlýðýmda hayâlarýna tekme savurmak geliyor içimden, elimde deðil ey kent sende bitiyor çýkmazým. Akþamýn kýzýllýðýnda beliren rüzgâr, saçlarýný okþarken, yalnýzlýðýmý sana sundum ey kent. Ýki göz, iki kol, iki ayak ve bir ruhla giden ve geri dönmeyen yiðitler senin adýna koyuldu yola, senin baðrýndan çýktý kýnalý kuzular. Kanýmda bir ihtilalin senfonisi ve dünde býraktýðým bir ant, paçalarýmdan tutunarak yürüdüm kaldýrýmlarýnda, tabiatýn ahengini bozacak kadar bozuktum sana dair, sen sanki vurgun yemiþtin, bir ihtilalin çiçeðini taþýr gibi koynunda. Geride ne varsa sunuyorum avuçlarýna, lakin suskun ve asiliðin isyana dönüþtürüyor sana dair sevdamý. Eteklerinde karanfil kokusu taþýdýðýndan beri, yalnýzlýk, öfke, tarifi olmayan hiçler sarmýþ dört yanýný, bir tarafýn mutluluktan delirmekteyken, bir tarafýn isyan türküsü. Ben mutluluktan sarhoþ olmadým hiç, sen ise delirmiþtin. Bir vebalý gibi durdum sokaklarýnda… Sokaklarýn aþk ve acý, arabasý çalýnan çocuk, ekmeði alýnan ihtiyar… Kýzýl güller can çekiþir pencerelerinde. Adýna ne desem bilmem ki… Lakin bildiðim tek þey; Bir yanýn öfke, bir yanýn mutluluktan delirmekte, Acýdaki haz misalisin sanki. Ve ben mutluluktan hiç delirmedim ey kent…
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
GÜLÜMSEMEYE DAÝR Mehmet YÜCEL
50
Ýnsanýn en önemli uzuvlarýndan biri hiç kuþkusuz yüzüdür. Yüzümüz bir anlamda bizim kimliðimizdir. Bizi diðer insanlardan ayýran kimliðimizdir. Ayrýt edici yanýmýzdýr. Onca insan arasýndaki farkýmýzdýr. Yüzümüzün aldýðý ifade þekilleri pek çoktur. Kýzgýnlýk, þiddet, hayal kýrýklýðý, gülümseme ve sevinç gibi ifadelerdir. En katý insanýn bile bir sýcak çikolata gibi kalbinin üzerindeki katý buzlarý çözen ufak bir GÜLÜMSEME deðil midir? Evet, hayatýmýzda ufak bir gülümsemenin çok önemli yeri vardýr. Kâinatýn Efendisinin yüzünde hep bir gülümseme, tebessüm ifadesi vardý. O hiçbir zaman yüzünü ekþitmemiþtir. Yüzünü ekþitseydi insanlar etrafýndan daðýlýr ve kaçarlardý, deðil mi? Gülümsemek, içten olmak ve karþý tarafa samimi duygularýmýzý küçük bir tebessüm ile iletebilmektir. Gerçek sevgiler ise küçük bir gülümseme ile baþlar. Yüzünüzden hiç gülümsemeyi eksik etmeyiniz. Mert olana da, namert olana da gülümseyiniz. Baþkalarýyla görüþmeye gülümseyerek baþlayýn. Size de gülümsenerek hitap edildiðini göreceksiniz. Bir gülümseme, daha hiçbir kelime etmeden, sizin hakkýnýzda olumlu bir imaj yaratacaktýr. Karamsar olmak zor deðildir, zor olan sert bir fýrtýnadan sonra güneþ gibi gülümseyebilmektir. Yaþamýn üzerimizde yarattýðý baskýlar nedeniyle belki de gülmeyi, gülümsemeyi unuttuk. Gülümseme korkaklara güç, kederliler neþe, hastalara þifa verir. Gülümseme yorgunlarý dinlendirir. Gülümsemeyi çalamazsýný; ancak size bir onu gönül rýzasýyla verir. Birana sýðan gülümseme bir bellekte yaþam boyu kalýr. Hiç kimse bir gülümsemenin oluþturacaðý yararlarý küçümseyecek kadar zengin deðildir. Gülümsediðimiz içinde fakir düþmeyiz.
Gülümseme, bilgi gibi paylaþýldýkça çoðalýr. Size gülümsemeyen biriyle karþýlaþýrsanýz siz yinede ona gülümseyin. Gülümsemenizi onlardan esirgemeyin. Hiç þüphesiz gülümsemeye en çok ihtiyaç hissedenler gülümseyemeyenlerdir. Fotoðraf çektirirken deðil, fotoðraf çekerken de gülümseyiniz. Gülümseme dediðimiz içten gelmelidir. Ýçten gelen bir gülümsemenin tesiri daha fazladýr. Mutlu olduðumuz için mi gülümseriz; yoksa gülümsediðimiz için mi mutluyuz? Galiba her ikisi de doðru… Ya sizce...
Ýbrahim TAÞ ibrahimtas63@hotmail.com
Tükenmiþlik sendromu modern zamanlarýn hastalýðý olarak psikoloji literatüründe yerini almýþ bir kavramdýr. Ýlk olarak saðlýk meslek elemanlarýnda ortaya çýkan belirtilere dayanýlarak tanýmlanmýþsa da birçok meslek grubunu ve hayatýn içinde aktif olan birçok kiþiyi kuþatmýþ olan bir olgudur. Nedenleri birbirinden farklý olmakla birlikte genellikle yapabileceðinden daha fazla iþ yüklenme, anlamsýz ve amaçsýz iþler yani sýrf bir þeyler yapmýþ olmak için yapýlan iþler, yüklendiði sorumluluðu yerine getirirken iç( olumsuz duygu ve düþünceler) ve dýþ etkenler tarafýndan engellenme, görev baþarýyla yapýldýðýnda bile takdir edilmeme, mükemmeliyetçi eðilimler, çok yoðun çalýþma, zevk aldýðý etkinliklere zaman ayýrmama gibi durumlar ve davranýþlar tükenmiþlik psikolojisi yaratýr. Görüldüðü gibi tükenmiþlik psikolojinin birçok nedeni bulunmaktadýr. Nedenler bir birinden farklý olmakla birlikte sonuç deðiþmemektedir. Sonuç umutsuz, gönülsüz, takatsiz, tüketici, mutsuz, engelleyici, geçmiþ yaþantýlara dair övücü ya da yerici, kurban rolünü oynamayý seven bir kiþilik. Þimdi tükenmiþlik psikolojisinin zararlarýnýn boyutlarýný ve oluþturduðu ruh hallerini bir gözden geçirelim. Tükenmiþlik psikolojisi bireyin geliþimine, tekâmülüne engel olur. Bu psikolojinin hâkim olduðu bireye göre yapýlmasý geren her þey yapýlmýþtýr ve yapýlacak hiçbir þey kalmamýþtýr. Söz konusu birey yeniden bir þeyler üretmeye iliþkin bütün alternatifleri es geçer, önünde duran kocaman seçenekleri göremez. Çünkü ona göre bu alternatifler var olan durumu deðiþtiremeyecektir. Bu psikolojinin hâkim olduðu insanlar sadece kendi potansiyellerinin ortaya çýkmasýný engellemekle kalmazlar. Yakýn ve uzak çevrelerinde heyecanlý bir þekilde çalýþan, üreten bir þeyler yapmak isteyen insanlarýn da heyecanlarýný söndürmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu tip insanlardan sýk sýk “biz de bu yollardan geçtik”, “bir þey deðiþmedi kardeþim”, “ne yapsan boþ ”, “hayatýn gerçekleri ” gibi insan enerjisini tüketen sözler duyarsýnýz. Bu durumda bireye hâkim olan ruh hali çaresizliktir. Tükenmiþlik psikolojisi bireyi üretkenlikten -o güne kadar ki bütün birikimini bir kasýrga gibi yýkýp yutan- tüketici bir duruma getirir. Yeni açýlýmlar yeni projeler yoktur artýk onun dünyasýnda. Tükenmiþlik psikolojisi ondan her þeyini alýp götürmemiþse “bir zamanlar” giriþiyle baþlayan cümleleri kurar. Yoksa yukarýda deðindiðimiz gibi geçmiþe dair ne varsa hepsini olumsuzlar. Tükenmiþlik psikolojisi bireyi duygusal anlamda da tüketir. Tükenmiþlik psikolojisini yaþayan
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
TÜKENMÝÞLÝK PSÝKOLOJÝSÝ
51
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM 52
birey hayattan ve yaptýklarýndan zevk alamaz. Yaptýklarý ya da yapýlmasý gereken her þey onun için anlamsýzdýr ve bunlar kesinlikle kendisini mutlu etmez. Olaylar karþýsýnda duyarsýzlaþýr. Olaylara karþý olumlu ya da olumsuz tepki gösterecek gücü, takati kendisinde bulamaz, gücü bulsa bile bunun durumu deðiþtiremeyeceðine inanýr. Umutsuz bir ruh hali hâkimdir. Bu tükenmiþ ruh hali doðal olarak beraberinde hayatýn her alanýnda (sosyal, duygusal, düþünsel, ekonomik) baþarýsýzlýðý getirecektir. Ýdeallerden uzak, baþýboþ, kendi iç dünyasýna saplanmýþ depresif bir kiþilik mutsuz ve baþarýsýz bir hayattan baþka ne getirebilir ki. Yukarýda belirtilenlerden anlaþýldýðý üzere tükenmiþlik psikolojisi bir virüs gibi organizmayý sarmakta ve organizmanýn bütün enerjisini tüketmektedir. Öyle bir hastalýk ki eþyanýn tabiatýna uygun hareket etmeyen hemen hemen herkesi etkisi altýna alabilmektedir. Hiçbir etnik yapý ve inanç ayrýmý yapmamaktadýr. Ne yazýk ki bu psikoloji insanlýða umut mesajý taþýyan Müslümanlarý da etkisi altýna almýþ bulunmaktadýr. Müslümanlarýn bu psikolojiye girmelerinin birçok nedeni vardýr þüphesiz. Baþarý kavramýna seküler bir yaklaþým, yanlýþ yapýlanmalar, beslenilen kaynaklarýn niteliksizliði, ortaya konulan hedeflerin ütopikliði, yanlýþ konum tespitleri ve kendinden, yapabileceklerinden bihaber olma durumu ve bunun sonucu olarak kaldýramayacaðý yükü yüklenme gibi birçok neden sayabiliriz. Ancak sebep ne olursa olsun Müslümanlarýn bu psikolojiden bir an önce kurtulmalarý gerekmektedir. Çünkü insanlýðýn ruh saðlýðýndan kendilerini sorumlu hisseden hekimlerin ruhlara ümitsizlik virüsü enjekte etmeye hakký yoktur. Yeryüzünde halife olan bir varlýðýn hilafet koltuðunu boþ býrakma gibi bir lüksü olamaz. Kur-an gibi her an yaþayan canlý bir kaynaðý olan inananlarýn þartlar ve durumlar karþýsýnda çaresiz kalmasý söz konusu olamaz. Hayatýn sahibinden aldýðý taze nefeslerle hayat bulan Müslümanlarýn bu nefesleri mazeret üretmek, yerinde saymak için harcamalarý hayatýn sahibine karþý büyük bir nankörlük olur. Müslüman unutmamalýdýr ki yeryüzünü yaratýcýnýn istediðini þekilde imar etmedikçe yaratýcý tarafýndan imar edilmiþ olan cennete girme hakký olmayacaktýr. Yeryüzünün imarý ve geleceðin inþasý kesinlikle tükenmiþ bir psikolojiyle yapýlabilecek bir imar, bir inþa deðildir. Tükenmiþliðin ötesinde iki günü eþit olan bile bu imar, inþa görevinde gerilerde kalacaktýr. Ne yapmalý? Þu kesin ki tükenmiþlik psikolojisi bireyin yapabilme potansiyelini yakýp yýkan bir tufan gibidir. Rüyalarý, hayalleri, idealleri olanlarýn kesinlikle uzak durmalarý gereken bir durumdur. Çevrenizde bu halde olan bireyler varsa ki mutlaka vardýr- onlarý tekrar hayata döndürmeye çalýþma sorumluluðunuz var. Ancak buna yetecek enerjiniz ve mücadele azminiz varsa… Aksi halde onlarý kendileriyle baþ baþa býrakýp hayallerinizi, rüyalarýnýzý gerçekleþtirmeye kaldýðýnýz yerden devam ediniz. Belki birileri bir gün sizin çabalarýnýzla, çalýþmalarýnýzla, heyecanýnýzla tekrar can bulur…
Gülistan ÇOBAN
Susuyorum sayfalar dolusu. Kýrýlan bir kalemin kursaðýnda kalýyor sükûttan gayrý bütün bildiklerim. Çaresizliðin kursaðýnda kýrýk ellerim. Ben neredeyim? Dün yýlana sarýlan yýlaný öldürmek günahken bu gün insana sarýlan insaný katletmek mubahtýr artýk Filistin'de. Vur asaný göz bebeklerime ey hüzün! Vur ki bir sancý saplanmakta kemiklerime. Bir avucuma kanýmý bir avucuma hicranýmý alsam ve yangýn yerinden beter yüreðimi yollara vursam. Hangi kasabada, hangi kentte, hangi kapýya dayansam? Secde izi taþýyan hangi simadan sorsam; biz neden yalnýzýz? Siz neden sustunuz? Seslendik ama yoktunuz… Hýzýr'dan esirgediðiniz ekmeði iblisin sofrasýna mý koydunuz? Ýblise sofralar mý kurdunuz?
Susuyorum sayfalar dolusu. Göðe bakarak büyümedim ki ben. Bir kez olsun korkmadan ve arkama bakmadan yürümedim ki ben. Hardan harmanlarda dolaþan bir isimsiz rüzgârdým her dem. Rabbim! Ýþte tanklar, uçaklar ve onlar… Ýþte sapaným taþlarým ve ben… Ve iþte insanlýk ve sorulmayan bir “neden?” Hani o dikeni gül eyleyen nazar? Hani o meleklerin dolaþtýðý saflar? Hani neredesin ey dört mevsimin birinde benim ülkeme gelmeyen bahar. Geçmeyen maraz oldu tutsaklýk hekim-i Lokman'ý çaðýrýn. Muhammed'i (sav) Davud'u ve Süleyman'ý (as) çaðýrýn. Tevrat'ý Ýncil'i Kuran'ý çaðýrýn. Meleði, cini ve insaný çaðýrýn. Duaya dursun daðlar. Duaya dursun yollar. Belki birden havaya kalkar bütün kýlýçlar. Belki bir gün doðunun ve batýnýn, kuzeyin ve güneyin bütün nehirleri bu iman okyanusuna akar. Susuyorum sayfalar dolusu. Ey rüzgâr! Nerde o güzelin, o özgürlüðün kokusu? Ey kervan yoksa bir-i Kenan'da mý unuttun Yusuf'u? Görsen zindan zamanlarda tutsak bakýþlarýmý gelmez misin reyhan rayihalarýný alýp? Gelmez misin ey azadlýk? Ey Ýbrahim býçaðý gibi bilenen sabýr! Yorulacaksýn bir gün koç sürülerini kurban etmekten. Ve bize baðýþlayacaksýn Ýsmail yazgýlý yurdumuzu. Bize baðýþlayacaksýn babalarýmýzý, oðullarýmýzý ve yere konmaya korkan kuþlarýmýzý. Ey insanlýk! Yorulacaksýn bir gün susmaktan. Satýrlarca, sayfalarca, devirlerce susmaktan yorulacaksýn. Ve karanlýktan kaçan bir nehir gibi þafak aydýnlýðýna akarken avazýn çýktýðý kadar baðýracaksýn; Bütün görkemiyle göklerimizde beliren sabaha selam! Birbiri ardýnca aydýnlýða açýlan kapýlara selam! Aþka, inanca ve umuda selam.
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
KALEMÝN KURSAÐINDA KALANLAR
53
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
HANÝ YEZÝDÝYE ARKA ÇIKACAKTIK..! Cemil PASLI cmpasli@gmail.com
54
Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu; Ýnsanoðlunun bütün bireyleriyle kuruluþlarýnýn bu bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eðitim ve öðretim yoluyla hak ve özgürlüklere saygýyý geliþtirmeye ve giderek artan ulusal ve uluslararasý önlemlerle, gerek üye devletlerin halklarý ve gerekse bu devletlerin yönetimi altýndaki ülkeler halklarý arasýnda bu haklarýn dünyaca etkin olarak tanýnmasýný ve uygulanmasýný saðlamaya çaba göstermeleri amacýyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen “Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesini” ilan etmiþtir. Bildirgeden 3. madde: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakýmýndan eþit d o ð a r l a r. A k ý l v e vicdana sahiptirler, birbirlerine karþý kardeþlik anlayýþýyla davranmalýdýrlar. Herkes, ýrk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya baþka bir görüþ, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doðuþ veya herhangi baþka bir ayrým gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrýca, ister baðýmsýz olsun, ister vesayet altýnda veya özerk olmayan ya da baþka bir egemenlik kýsýtlamasýna baðlý ülke yurttaþý olsun, bir kimse hakkýnda, uyruðunda bulunduðu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararasý statüsü bakýmýndan hiçbir ayrým gözetilmeyecektir. Herkes eðitim hakkýna sahiptir. Eðitim, en
azýndan ilk ve temel eðitim aþamasýnda parasýzdýr. Ýlköðretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eðitim herkese açýktýr. Yüksek öðretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eþitlikle açýk olmalýdýr. 30 maddelik Ýnsan Haklarý Bildirgesi, insanlýðýn “Hak Ve Özgürlükler” konusunda oldukça ileri bir aþamaya geldiðinin belgesidir. Fakat “Hak ve Özgürlükleri” sadece belgelere yazmanýn yetmediðini tarih defalarca ispat etmiþtir. “Hak ve Özgürlükler” toplumun çoðunluðunun omuz omuza vererek geçimini birilerinin Hak ve Özgürlüklerinin olmamasý ya da kýsýtlanmasýna baðlayan “zalim” kiþi ve guruplara karþý mücadelesi ile kazanýlýr. Ülkemizde “Hak ve Özgürlükler” konusunda çaba gösteren tüm insanlarýn en çok dikkat etmeleri gereken empati yapmak ve mücadelesini sadece kendisi için deðil tüm “maðdurum” diyen kesimler için yapabilmektir. Bu gün Türkiye'de din, etnik, kültür, ekonomik farklýlýklardan dolayý maðdur olan ve toplumun ekseriyeti teþkil eden insanlar ortak hareket etme bilincinden maalesef yoksundur. Çünkü geçimini, kariyerini, gelirini, konumunu zulme, baþkalarýný maðdur etmeye borçlu olan insanlar bu maðdurlarýn da bir araya gelmesine müsaade etmemektedirler. “Susma sustukça sýra sana gelecek” Sözü slogan olarak toplumda çok kullanýlsa da içi boþaltýlmýþ, sadece tarihi bir gerçeði yansýtan
Aða Carcuro'yu halledince dönmüþ Gebro'ya “ulan demiþ biraz önce de söyledim. Hasso benim din kardeþim. Dinimiz, kanýmýz, malýmýz, canýmýz bir. Peki, sen neyin nesi oluyorsun? Doðru düzgün bir adam olsan bir Allah'ý üçe çýkarmaz, Ýsa efendimizi Allah'ýn oðlu yapmazdýn. Bir Müslüman'ýn malýný nasýl yersin? Yedim seni namussuz” demiþ patlatmýþ yumruðu. Eþek sudan gelinceye kadar dövmüþ, dil derman güç takat býrakmamýþ biçarede. Hasso iyice rahatlamýþ. "Hem caným, zalim malim de olsa, aða ne de olsa Müslüman, insan kardeþinin kýymetini bilmeli, ötekilerin iflahýný kesti bana bir þey yapmadý” demiþ içinden. Gebro'nun da iþini bitirdikten sonra saða dönmüþ Hasso'ya “vay vay vay” demiþ. "Seni gidi vicdansýz, hele bunlar biri Yezidi öbürü Hýristiyan. Din, iman, helal, haram bilmezler. Sen sözde Müslüman olacaksýn, helali haramý bileceksin, benim malýmý mülkümü muhafaza edeceksin. Kendin yetmezmiþsin gibi bir de bu gâvurlarý takmýþsýn peþine. Bostanýma girersin ha! Ulan ben seni gebertmeyeyim de kimi geberteyim. Seni telef etmeyeyim de kimi edeyim”; demiþ çökmüþ böðrüne. Gözünde fer, aðzýnda diþ býrakmamýþ, kolunu kanadýný kýrmýþ, iflahýný kesmiþ Hasso'nun. Carcuro'dan da Gebro'dan da beter etmiþ gariban Hasso'yu. Köylüler ertesi gün per-periþan bulmuþlar üç arkadaþý. Yaralarýný sarýp, su ekmek vermiþler. Kim yaptý? Nasýl oldu? Ne oldu? Üçünüz birden nasýl böyle dayak yediniz, diye soranlara Hasso, “Yezidi'ye arka çýkacaktýk, Yezidi'ye arka çýkacaktýk, Yezidi'ye arka çýkacaktýk”, demiþ de baþka bir þey dememiþ. Bugün bile Midyat'ta Tur-u Abidin köylerinde üç beþ arkadaþ birlikte yola çýktýklarýnda aksakallýlar gençlere, “Siz siz olun Yezidi'ye sahip olun, Yezidi'ye sahip olun, Yezidi'ye sahip olun” diye üç kez seslenirler." Evet. Hikâye her þeyi açýklýkla anlatýyor. Dünya da ve Türkiye'de Hak ve Özgürlüklerin kazanýlmasý, geliþtirilmesi, muhafazasý “diðerinin” hak ve özgürlüklerini savunmak ve “baþkasýnýn” hak ve özgürlüðü için mücadele etmekten geçiyor. Bu gün gündemde Baþörtüsü var, yarýn anayasa da ki hak ve özgürlüklerimiz, ertesi gün baþka bir konu olacak. Gelin hep beraber tüm “Yezidilere” sahip çýkalým. Onlara sahip çýkmanýn bizim hak ve özgürlüklerimizin garantisi olduðunu unutmayalým. Evrensel hak ve deðerler için günlük, aktüel deðil, gelin evrensel düþünelim.
DÜÞÜNCE - DENEME - YORUM
hakikat olarak karþýmýzda durmaktadýr. Oysa Mazlumun dinine, etnik kökenine, dünya görüþüne, kýyafetine, derisinin rengine, diline, tutuðu takýmýna, memleketine bakýlmaz. Bu konuyu çok güzel aydýnlatan Altan Tan Beyin kaleminden bir hikâye: Dedemin dedesinin babasý Hacý Hesene Bekro zamanýnda Midyat daðlarýnda zalim mi zalim, gaddar mý gaddar bir aða varmýþ. Üstüne üstlük bir de Müslüman geçinirmiþ. Bu zalim aða zapt ettiði bunca bað, bahçe, tarla yetmezmiþ gibi komþu köyün, birkaç koyun ve keçisini otlatmak için kullandýðý dere kenarýndaki merayý da bostan yapmýþ kendine. Köylüler ne desin, boyun büküp eyvallah etmiþler rezile. Malum Midyat'ta Süryani, Yezidi ve Müslümanlar birlikte yaþarlar. Kýz alýp verme hariç dostluk, arkadaþlýk ve ticaret devam eder aralarýnda. Sýcak bir yaz günü susuzluktan bunalan, biri Müslüman, biri Süryani, biri de Yezidi üç arkadaþ dere kenarýna inmiþler. Ellerini, yüzlerini yýkayýp kana kana su da içince biraz kendilerine gelir gibi olmuþlar. Üçü de güçlü kuvvetli aslan gibi delikanlýlarmýþ. Gözleri aðanýn bostanýna takýlmýþ. Saða sola bakmýþlar kimseyi görmemiþler. Nasýl olsa dere Allah'ýn deresi, bostan da köyün ortak merasý, birkaç salatalýk, bir iki kavun karpuz yesek ne olur deyip dalmýþlar bostana. Müslüman Hasso kavuna, Süryani Gebro karpuza, Yezidi Carcuro da saldýrmýþ hýyara. Daha ilk lokma aðýzlarýnda iken kara vicdanlý Reþo aða bitivermiþ bostanýn baþýnda. Bir nara boðazýnda düðümlenmiþ zalimin. Birkaç saniye zarfýnda birkaç bin tilki dolaþmýþ kafasýnda. Ulan demiþ tam yalnýz baþýna gelecek zamaný buldum. Her ne kadar aslan gibiysem de bu üç teres de zebellah gibi. Tek tek olsalar neyse ama üçüyle birden baþ etmem zor. Býrakýp gitsem namýmýz beþ paralýk olacak, ne yapsam ne etsem diye düþünürken aniden bir þimþek çakmýþ kafasýnda. Atýlmýþ ortaya, dönmüþ Yezidi Carcuro'ya, “ulan dinsiz kitapsýz demiþ hele bu Hasso benim Müslüman kardeþim, dinimiz, kitabýmýz, Allah'ýmýz, Peygamberimiz bir. Malýmýz, mülkümüz, canýmýz kanýmýz ortak. Gebro desen Ýsa efendimizin ümmetinden bir dürüst Ehli Kitap, hiç olmazsa dini kitabý belli, kestiði yenilir, kadýnlarýyla evlenilir, sözüne güvenilir. Bunlara deðil birkaç kavun, karpuz bütün bostan helal olsun. Ulan peki sana ne oluyor be hey dört kitabýn dördüne de inanmaz, camisiz, kilisesiz, imansýz. Sen nasýl benim mülküme destursuz girersin” demiþ, giriþmiþ zavallýya. Hasso ile Gebro derin bir nefes çekip þükretmiþler. Azýcýk da hoþlarýna gitmiþ aðanýn sözleri. Aða kafa, göz, aðýz, burun demeden Allah ne verdiyse yapýþtýrmýþ, komaya sokmuþ gariban Carcuro'yu.
55
HAK & HUKUK
TÜKENEN ADALET VE DEÐÝÞEN SÝYASAL REJÝM
56
Süphan ERKAN süphan@ortakzemin.com
Bir rejim, halkýn adalete inanmaz bir hale geldiði noktaya gelince o rejim mahkûm olmuþtur. Montesquieu
Adalet, modern dünyada pek çok insani deðer gibi suiistimal edilen ve anlaþýlmaz kýlýnan temel bir insani deðerdir. Modernleþme tecrübesinin insanlýða hediyesi olarak bazý mutlak deðerler modern öncesi döneme nazaran izafileþmiþ ve güçlü olanýn etki alanýna girmiþtir. Adalet de maalesef bu zulme uðramýþ deðerlerden biridir. Bu çerçevede adalet; evrensel, herkes ve her birey için tartýþýlmaz bir ölçü olmaktan çýkarak koþullara, kayýtlara güç dengelerine göre anlam ve iþlev kazanan bir deðer olmuþtur. Hâlihazýrda, özellikle küresel ve bölgesel güç merkezleri ve de siyasal iktidarlar hegemonyalarýnýn devamýný, adaletin kurumsallaþtýrýlmýþ formu olan hukuk üzerinden saðlamaktadýrlar. Formel olarak adaletin/ hukukun çerçevesine riayet eden bir siyasal iktidar, bu yolla hegemonyasýný devam ettirmenin yanýnda, meþrutiyetini de üretmektedir. Parlamento ya da yasama organý ve özellikle yargý, teorik olarak adaletin imal ve tevzi edildiði mekanizmalardýr. Ayný zamanda bu mekanizmalarýn adaletin tekelini elinde
bulunduran, adaletin içeriðini tanýmlayan özelliklerini de unutmamak ve vurgulamak gerekir. Modern-ulus devlet formunda, eskiye nazaran adaletin içine bindirdiði siyasal iktidar otobüsü çok keskin sýnýrlara sahiptir. Türkiye tecrübesi özelinde/zemininde, deðiþmesi kabil olmayan ulusal sýnýrlar, deðiþmesi teklif dahi edilemeyen tek bir dil ve kimlik, tek bir tarih üzerinden kendisini inþa eden ulus-devlet adalete de bu deðiþmeyenlere göre nizam vermektedir. Adaletin toplumun en saðlýklý iþleyiþini temin eden insani deðer olarak tanýmlandýðý bir çerçeveden, adeta kýskaca alýnmýþ bu ulus-devlet mühürlü formuna baktýðýmýzda adaletinde ulus-devlet gibi suni ve kurgusal bir karakter kazandýðý söylenebilir. Ulus-devlet, toplumu homojenleþtirme projesinin önemli bir unsuru olarak adaleti (su)istimal etmiþtir. Dinsel, etnik, kültürel farklýlýklarýn toplumun tabii dokusunun inkâr edildiði ve her þeyin en kýsa yoldan tek bir din, kültür ve etnisite tanýmýna indirgendiði bu kurgusal devlet yapýlanmasýnda, adalet, güvenlik ve asayiþ tedbirlerinin destekçisi, hizaya getirme pratiklerinin meþrulaþtýrýcý müeyyidesi olmuþtur.
sujesinin kim olduðuna göre deðiþen çýkara özdeþ, izafi, ikircikli bir müstamel nesnedir. Ulus-devlet konu edildiðinde, toplum üzerinde egemen tek ve tartýþmasýz güç, devlet erkidir. Adalet hizmetini sunan, adaleti tevzi edende devlet erkidir. Olmasý öngörülen budur. Devlet ve adalet arasýnda bir “korelasyon”, doðru orantýlý bir iliþki kurulamayýnca, devletin rejimi de kendisi de tartýþmalý hale gelir. Bundan daha doðal bir sonuç olamaz. Mevcut halde üstün erk olarak Türkiye cumhuriyeti devleti adaleti tesis edemediði için haklý olanýn güçlü olduðu deðil, güçlü olanýn haklý olduðu, devlet dýþýndaki gücü merkezileþtiren birey, grup ve organizasyonlarýn güçleriyle orantýlý olarak haklýlýklarýný tescilledikleri, meþruiyet ürettikleri adaleti izafileþtiren, hiçleþtiren bir yapý geliþmiþtir. Son dönemlerde gündeme gelen devlet uzantýlý a t a b e y l e r, s a u n a E r g e n e k o n v b . yapýlandýrmalardan kapkaç çetelerine kadar arzý endam eden manzara zikredilen hastalýklý yapýnýn somut göstergeleridir. Halk, cari devlet sistemine ve rejimine güvenmemektedir. Bunun temelinde de adil bir devletin varlýðýna iliþkin inançsýzlýk yatmaktadýr. Salt bu gerçeklik bile mevcut siyasal rejimin deðiþmesini gerektirir. Yargýsal sistemin adaleti tesis edemiyor olmasýnýn þüphesiz ekonomik ve istatistikî nedenleri de vardýr. Ancak Türkiye 'de adalet terazisinin arýzalý olmasýnda mevcut anayasa ve siyasal rejim birinci amildir. Tüm toplum kesimlerinin asgari müþtereklerinden hareket eden tam anlamýyla toplumsal uzlaþmaya dayalý bir anayasa ve dolayýsý ile siyasal rejim deðiþikliði, Türkiye toplumunun zaruri ihtiyacý haline gelmiþtir. Buna direnen, statükodan nemalanan ve çözümü hala anakronik ulus-devlette arayanlar bu gerçeði görmeseler de “dünya dönüyor”. Geleceðe umutla bakabilmek, hür bireylerden müteþekkil hür bir toplum için bu düzen deðiþmelidir. Öte yandan deðindiðimiz üzere bu deðiþim kendiliðinden gerçekleþmektedir zaten. Toplum denen organizmanýn saati bu gerçekliði iþaretlemektedir. Vakit yakýn gibi. Birlikte göreceðiz. Elveda Ulus-devlet…
HAK & HUKUK
Biçimsel olarak “devlet” diyebileceðimiz herhangi bir yapý, toplumun aidiyet duygusu yanýnda, adaletin tesis edildiðine ve varlýðýna iliþkin egemen toplumsal kabule dayanýr. Üzerinde yaþadýðýmýz bu topraklarda da tüm mahkeme salonlarýný, yargýcýn arkasýnda yazýlan “adalet devletin temelidir.” Levhalarý süsler. Anayasa, yasalar ve sair mevzuat da yasalarý imal eden parlamento da, yargý da, diðer devlet organ ve erkâný da hep bir aðýzdan bunu teyit eder. Ancak toplum nezdinde, bu topraklarda adalete, adaleti tesis edecek mekanizmalara güven duyulmamaktadýr. Siyasal iktidara, devletin egemenliðine ve bölünmez bütünlüðüne, laik cumhuriyete taalluk eden konularý geçelim, herhangi bir alacaðýn tahsilinde dahi devletin adalet mekanizmasýna deðil, çek-senet mafyasýna müracaat edilebilmekte/güvenilmektedir bu ülkede. Baþbakanlarýn, bakanlarýn, milletvekillerinin aldýklarý ihale “komisyon”larýnýn, yaptýklarý yolsuzluklarýn, hâkim ve savcýlarýn yedikleri rüþvetin öyle ya da böyle yerici veya övücü sohbetlere ve her daim tartýþmalara konu olduðu bir toplumda, adaletten, adil bir devletten bahsetmek ne derece mümkündür? Görevini hukukun gereklerine uygun yaptýðý halde, devlettin kýrmýzý çizgilerine muhalif düþen hakimlerin, savcýlarýn ve sair bürokratlarýn defterinin dürüldüðü, layüsel kiþi ve kurumlarýn olduðu bir düzende adil bir nitelemesi komik bir fýkrayý ihsas etmektedir. Maalesef, hukuk ve adalet, güçlü sineklerin delip geçtiði, zayýf olanlarýn ise takýldýðý bir örümcek aðýdýr bu düzende. Giriþte temas ettiðim izafileþen, güçlünün tekelinde müstamel bir nesneye dönüþen ve mahkûm olmuþ bir rejimin perdesi olan modern/muharref adalet budur. Toplum, adaletine inanmadýðý devletin resmi yüzünden hoþnut deðildir. Bunun için anketlere gerek yoktur. Türkiye toplumunda yaþayan herhangi biri olmak bu yargýda bulunmak için gerekli birikimi sunar. Adaletine itimad edilmeyen, itimad edildiðinde de kerhen ediliyormuþ gibi yapýlan bir devletin; çoðunluðu bir sorunla karþýlaþtýðýnda, adaleti gerçekleþtirmek için nev-i þahsýna münhasýr ihkak-ý hak yöntemlerine baþvurabildiði bir toplum düzeninin varacaðý yer, kesintisiz bir anomali ve paranoya halidir. Kaldý ki bugün bu paranoyak vaziyet, iktidarýyla, muhalefetiyle, askeri-sivil bürokrasisiyle, medyasýyla, iþçisiyle, memuruyla, genciyle, yaþlýsýyla her yerdedir. Adalet, belirttiðimiz üzere böylesi bir ortamda
57
ROPÖRTAJ
ROPÖRTAJ
“MAKSADIMIZ ÝLETÝÞÝM KAZALARINI ÖNLEMEK” Dergimiz yazarlarýndan Cuma Karan ile yeni kitabý, "Vaiz ve imamlar için Cemaat ile Etkili Ýletiþim" üzerine yaptýðýmýz ropörtajý sunuyoruz.
58 Ortak Zemin: Sayýn hocam okuyucularýmýza kendinizi kýsaca tanýtýr mýsýnýz?
veriyor. Dolayýsýyla eskilerin hal dili dedikleri, adý o zaman konulmamýþ NLP'yi kast etmiþlerdir belki de…
Cuma karan: 1975'de Þanlýurfa'nýn Siverek ilçesinde doðdum. Ýlk ve orta öðrenimimi Siverek'te geri kalan kýsmýný ise Gaziantep Ömer Özmimar imam hatip lisesinde bitirdim. 1994 yýlýnda haran üniversitesi ilahiyat fakültesini kazandým, 1999 yýlýnda bitirdim. 2001 yýlýnda imam hatip olarak Adana'da diyanette görev aldým. Bu arada Ýslam tarihinde yüksek lisans yapmaya baþladým. 2004'de Dicle üniversitesinde mastýrýmý bitirdim. 2002 yýlýnýn ikinci yarýsýnda Diyanet iþleri baþkanlýðýnýn açtýðý Müftülük ve vaizlik kayseri ihtisas eðitim merkezini 2005'te bitirdim. Ayný yýl Nevþehir vaiz olarak atandým. Bu ara milli eðitim bakanlýðýnýn açmýþ olduðu yurt dýþý bursluluk ve araþtýrma sýnavýný kazanarak 11 aylýðýna mýsýr kahire üniversitesinde araþtýrmalarda bulundum. Gerek alaným olan Ýslam tarihi ve gerekse Arapça ile ilgili geniþ çalýþma imkâný buldum. Bu ara baþta Filistin olmak üzere Ürdün gibi bazý Arap ülkelerini gezme ve inceleme fýrsatýný buldum.
Ortak Zemin: Nereden geldi aklýnýza böyle bir çalýþma? Cuma karan: Böyle bir çalýþma toplumla sürekli iç içe olmamýz, meslek gereði toplumla sürekli iletiþim içinde olmamýz; doðal olarak bizi bu konularla ilgilenmemizi gerektirdi. Kendimizle, hitap ettiðimiz cemaatimizle ve daha önemlisi ailemizle zaman zaman yaþadýðýmýz sýkýntýlarýn temelinde; iletiþim kurallarýnýn ihlalinin olduðunu gördüm. Bunlarý öðrenmek ve bu iletiþim kazalarýný azaltmak için ilgilenmeye baþladýðým NLP ilmi, zamanla öðrendiklerimin sadece benim için deðil, benim konumda olan bütün camiamýzýn fertlerine de gerekli olduðunu gördüm. Bu konuda doðrudan camiamýza hitap eden böyle bir çalýþmanýn yokluðu beni daha da bu konuya yöneltmeye sevk etti. Bu durum tespitinden sonra dört yýla yakýn uzun bir araþtýrma sürecine, tecrübelerimi de ekleyerek böyle bir çalýþma ortaya çýktý.
Ortak Zemin: Kitabýnýzýn ismi Ýlginç. “NLP Tekniðiyle Vaiz ve Ýmamlar için Cemaatle etkili Ýletiþim” Ne demek NLP?
Ortak Zemin: Tecrübelerimi de ekleyerek bu çalýþmanýn ortaya çýktýðýný söylediniz. Baþkalarýn da tecrübelerinden faydalandýnýz mý?
Cuma karan: NLP'nin açýlýmý; N: Nöre yani sinir demek. L: Linguistic, yani dil sözlü ya da sözsüz dil demek. P, Ýse: Programming bu da davranýþý temsil eder. Kýsaca NLP Türkçede Beden dili demek. Bizler biz sadece dil denilen organýmýzla konuþurken, bedenimizin el, kol, ayak, yüz, duruþumuz, bakýþýmýz, sessizliðimiz bile muhatabýmýza bizi tanýtýyor, onunla konuþuyor. Ayný zamanda o da bunlarla kendisini ele
Cuma karan: Elbette faydalandým. Böyle çoðunluðu tecrübeye dayalý bir çalýþma bir bu iþin içinden gelen müftü, Vaiz, kuran öðreticileri, imamhatip, din eðim uzmaný ve hatta öðretim üyelerine okuttum, onlarýn bilgi ve tecrübelerinden istifade ettim. Kitabýn giriþ kýsmýndaki “Teþekkür” baþlýðý altýnda da emeði geçen bazý hocalarýmýzýn isimlerinin de zikrettim.
Ortak Zemin: kitabýn içeriðinden biraz bahseder misiniz? Cuma karan: “NLP Tekniðiyle Vaiz ve Ýmamlar için Cemaatle etkili Ýletiþim” isimli kitap birkaç ibretlik ve dikkat çekici kýssa ile beraber dört bölümden oluþuyor. Birinci bölüm iletiþime ayrýlmýþ. Bu bölüm insanlar arasý zaman zaman þahit olduðumuz çatýþmalar ve bunlara karþý almamýz gereken önlemlere ayrýlmýþ. Ýkinci bölümde ise imam ve vaiz konusuna ayrýlmýþ. Klasik anlamýndan çok olmasý gereken ve olmamasý durumunda bir imam ve vaizin düþebileceði zorluklara deðinilmiþ. Üçüncü bölümde ise üç evrensel dil dediðimiz siret, suret ve beden dilinden bahsetmiþ. Burada hitabet sanatý ile ilgili temel konularýn inceliklerine deðinilmiþ. Dördüncü bölümde ise fert ve bunlardan oluþan cemaati tanýma yöntemini konu edinmiþ. Burada NLP' de önemle vurgulanan görsel, iþitsel, kinestetik dediðimiz temsil sistemlerini anlatmýþ. Ortak Zemin: Dergimiz okuyucularý sizi Ýslam tarihi uzmaný olarak biliyorlar. Bu çalýþma nasýl oldu? Cuma karan: Bir insanýn resmi olarak ilgilendiði bir alaný olabileceði gibi özel olarak da ilgilendiði veya ihtiyaç dolayýsýyla ilgilenmek zorunda kaldýðý alanlar olabilir. Bu çalýþma da meslek ve meþrebimizle ilgili bilmemiz gereken temel hususlardýr. Sayýn Müftülerimiz, vaizlerimiz ve Ýmam-Hatiplerimiz mesleklerinin bu inceliklerini hep bu camiadan olmayanlarýn kalemlerinden okumak zorunda
ROPÖRTAJ
Ortak Zemin: Bu kitabýn baþlýðýnda “Vaiz ve Ýmamlar için” ifadesi okuyucu kitlesini daraltmýyor mu? Cuma karan: Doðru, haklý bir endiþe. Bunu birçok arkadaþtan da duyduðum bir uyarý idi. ancak ben “Vaiz ve Ýmamlar için cemaatle etkili iletiþim” baþlýðýný iki açýdan çok önemli gördüm. Birincisi; “Vaiz ve Ýmamlar” adýyla böyle bir çalýþmanýn olmamasý beni üzmüþtü. Yetmiþ binden fazla bir kitleye doðrudan onlarýn ismiyle bu içerikte bir çalýþmanýn onlara gösterilecek bir saygý ve ifadesi olarak gördüm. Ýkincisi; imam ve vaiz kavram ve içerik olarak önder ve model olan, yön veren kiþiler olarak kabul edildiði için toplumda aslýnda her bir insan iletiþim ilmi açýsýndan birilerine örnek ve model konumdadýr. Onlarla nasýl konuþacak, onlarý nasýl anlayacak, sorunlarýna nasýl çözümler getirecek, duygudaþlýk yapmanýn yollarýný ve yöntemlerini öðrenmek kaçýnýlmazdýr.
59 kaldýlar. Hayatýnda minbere çýkmamýþ bir insanýn bu husustaki çalýþmalarýna muhtaçtýlar. Allaha hamdolsun bizden biri bizimle ilgili bize bir þeylerden bahsediyor bu çalýþmada. Ortak Zemin: Bir ay içinde 1. baskýnýn tükendiðini öðrendim. Bunu bekliyor muydunuz? Cuma karan: Bekliyordum. Zira gerek içerik ve gerekse kullandýðým dil itibariyle -ufak tefek gözden kaçan eksiklere raðmen- kendini okutan bir kitap. Ayrýca bu iþlerde eþ dostun katkýsý çok önemli. Hem tanýtýmýnda hem satýþýnda emeði geçenlere derginiz vasýtasýyla teþekkür etmek istiyorum. Ayrýca bu kitap her ne kadar “Vaiz ve Ýmamlar için” denilse de ders, vaaz ve sohbet verme konumunda olan herkese hitap eden bir çalýþma olmasýndan dolayý geniþ bir kitleye içerik olarak zaten hitap etmektedir. Bu hususta yeterince anlatýlýnca kitabý ulaþmasý gerekenler ulaþtý. Ortak Zemin: kitapla ilgili geri dönüþ var mý? Tepkiler nasýl? Cuma karan: Buna cevap olarak sadece geçen bana gelen bir telefon içeriðinden bahsedeyim; doðu illerimizden bir yerde hala eski usulle Arapça ve Ýslami ilimleri okutan bir medresede, oranýn hocasý öðrencilerine bu kitabý da zorunlu olarak okutulacak kitaplar arasýna aldýðýný söyledi. Bu herhalde sorunuza cevap olarak yeterli olacak kanaatindeyim. Ortak Zemin: sýrada? Cuma karan: olsun. Olmaz mý?
Baþka çalýþmalar var mý
Bu sorunun cevabý da sürpriz
Ortak Zemin: Efendim bu röportajdan dolayý bize vakit ayýrdýnýz, teþekkür ediyoruz. Cuma karan:
Ben teþekkür ederim,
KÜLTÜR & SANAT
MEDENÝYETLER KAVÞAÐI ADIYAMAN Mehmet ÞAHÝN
60
Adýyaman tarihin bilinen en eski yerleþim birimlerinden biridir. Adýyaman Palanlý Maðarasýnda yapýlan incelemelerde kent tarihini M.Ö.40.000 yýllarýna kadar uzandýðý tespit edilmiþtir. Kuzey ile güney doðu ile batý arasýnda bir geçit bölgesi konumunda olan Adýyaman ili, Ýran ile Akdeniz'in, Mezopotamya ile Küçük Asya'nýn Arap yarýmadasý ile Karadenizin ve Kafkaslarýn ulaþým yollarýnýn kesiþtiði yerlerde bulunmaktadýr. Burasý Hitit, Babil, Pars, Part, Asur, KildaniYunan, Roma, Bizans, Abbasi, Emeni, Frank, Selçuklu, Artuklu, Zengi, Eyyubi, Memlük, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlý uygarlýklarýnýn egemen olduðu bir bölgedir. Ayný zamanda burasý Müslüman, Hýristiyan ve diðer kültürlerin iç içe yaþadýðý mozaik bir yapýya sahiptir. Yukarda saydýðýmýz bütün egemen devletlere raðmen Adýyaman'da M.Ö.69'da merkezi Samosata (Samsat) olan; Maraþ, Urfa ve Antep bölgelerine de hükümranlýk eden Kral Mithradetes tarafýndan kurulan Kommagene krallýðý kurulmuþtur. Bu krallýk M.S.72 yýlýnda Roma imparatorluðunun eline geçmiþ ve Adýyaman Suriye eyaletine baðlanmýþtýr. Bölgeye 643 yýlýndan itibaren Ýslam akýnlarý baþlamýþ olmakla beraber Ýslam hâkimiyeti ancak 670 yýlýnda Emeviler ile kurulabilmiþtir. Bölgeye ilk Türk akýnlarý 11141181 tarihleri arasýnda olmakla beraber 12041298 tarihleri arasý Anadolu Selçuklularý hâkimiyet kurmuþlardýr. Birçok Türk ve Ýslam devletlerinin yönetimi altýna giren bölge 1516 da Yavuz Selim'in Ýran seferinde Osmanlý Ýmparatorluðuna baðlanmýþtýr.
KÜLTÜR & SANAT
Adýyaman Kurtuluþ savaþý esnasýnda iþgale uðramamýþtýr. Cumhuriyet'n kuruluþuyla Malatya'nýn bir kazasý olan Adýyaman 1954'de müstakil bir il haline getirilmiþtir. Ýlçeleri Gerger, Sincik, Tut, Çelikhan, Gölbaþý, kahta ve Besni'dir. Türkiye'de çýkan petrolün yarýdan fazlasý Adýyaman'dan çýkmaktadýr. Ayrýca dünyanýn en büyük sulama projelerinden birisi olan Atatürk Barajý Gölü Adýyaman sýnýrlarý içerisinde yer almaktadýr. Adýyaman'ýn bir ilçesi komple baraj gölü sularý altýnda kalmýþtýr. Bu durum Adýyaman için büyük bir göç dalgasýna sebep olmuþtur. Binlerce kiþi evlerinden ve tarlalarýnda olmuþ ve baþka illere göç etmek zorunda kalmýþtýr. Adýyaman Adýnýn Kaynaðý Bir rivayete göre Roma döneminde Perre olarak bilinen eski Adýyaman yerleþim yerinde putlara tapan zalim bir kralýn yedi oðlu babalarýnýn evde olmadýðý bir gün bütün putlarý imha ederek ALLAH'ýn (Hz.Ýsa'nýn söylediði gibi) bir olduðunu kabul ve iman ederler. Bu olay üzerine kral yedi oðlunu da öldürür. Babalarý tarafýndan öldürülen yedi kardeþin hatýrasýna Perre'de bir manastýr yapýlýr ve þehre Yedi Yaman adý verilir. Yedi yaman zamanla Adýyaman'a dönüþür. Yedi kardeþin türbesi halen mevcut olmakla beraber halk tarafýndan ziyaret edilmektedir. Osmanlý devleti döneminde ise “korunaklý kale” anlamýna gelen Hýsn-ý Mansur ismi ile yâd edilmiþtir Adýyaman. Tarihi Eserler Adýyaman da farklý kültürlere ve devletlere ait birçok tarihi eser günümüze kadar gelmiþtir. Bunlarýn baþýnda Kommagene krallýðý döneminde yapýlmýþ olan Nemrut daðý, Karakuþ tümülüsü, Arsemia kaya kabartmalarý ve Pirin Perre antik kenti gelmektedir. Ayrýca Roma Ýmparatorluðundan kalan Cendere köprüsü de halen ayakta durmaktadýr. Selçuklular dönemine ait Merkez Ulu Cami en eski cami konumundadýr. Gerger ilçesi sýnýrlarýnda Ýslam akýnlarý döneminden kalan su sarnýçlarý bulunmaktadýr. Ayrýca sahabeden Mahmut Ensari (r.a), Ebu Zer- i Gýffari (r.a) ve isimi bilinmeyen bir sahabenin de türbeleri bulunmaktadýr. Bunlardan Ebu Zer-i Gýffari (r.a)'ýn ziyaretinin makamý olabileceði söylenmektedir. Tarihi Besni (Kurþunlu Camii)
61
ÞÝÝR
HAN KAPISI
Suç duyurusu yaptýlar adýna Ülkeye gizlice gül taþýmýþsýn Gökyüzünü çizmiþsin kalýn surlara Sýrtýnda nehirler þehre varmýþsýn. Ahmet MERCAN
Mustafa CAN 62 Ve þimdide baþka bir han kapýsýndayým, Yolcularla birlikte yolcu gurbetin en hasýndayým.
Tasalanma, dað ne kadar da yüce olsa yol onu aþar, Yol tükenir, zaman geçer, akýllar þaþar.
Han yanýnda hayal kadar berrak bir dere, Alýp götürüyor beni akarken ötelere.
Ne ki zaman? Göz açýp kapama yalnýz bir nefes, Ama göstermiyor yüzünü sýnýrsýz heves.
Böylece gözlerim ufuklarda, geçenler bekliyorum, Ötelere bakarken, önceyi sonraya ekliyorum.
Dur yolcu! Yoldur elbet, bir gün tükenir, Sen gitmesen bile yollar geriye gelir.
Ve iþte bir yolcu! Bir yiðit daha! Tozu dumana katarak geliyor bu menzilgaha.
Þu dünyada bitmeyeni gören varsa anlatsýn, “Baþlangýcý olanýn sonu da vardýr” sözü kulak çýnlatsýn.
Baþý dumanlý dað iþte, sisten baþka ne görmüþ? Atýný dörtnala, hiç yolu görmemiþ de sürmüþ.
Nice bitmez dediðim þeyler bitti de gitti, Benimde yüreðimdeki buzullarý yollar eritti.
Hey yolcu! Bekle sende soluklan biraz, Yavaþla, bu hýzla nereye gitsen doðacak maraz.
Dedim ya yolcu, bende yaþadým bunlarý birer birer, Bu duygular benimde ruhumu deþip geçtiler.
Seninde konaklaman gerek biraz bu handa, Aynen ben gibi ömrünün en delikanlý çaðýnda.
Düþündüm sonra hayat fani, ben fani, her þey fani, Nerede kimim, nerede kimsem, nerede ben, hani!
Madem öyle, beni anlatayým dinlemek istersen, Senden önce hep kendime anlattým beni, benden geçerken.
Ýþte ben benle baþ baþaydým, ama nerdeydim? Evet, geçmiþle gelecek arasýnda þimdi köprüsündeydim.
Bilesin, ben zamanla iþte bu handa tanýþtým. Oysa evvel zaman içinde kalburu samanda sanmýþtým.
Öyleyse sýzlanmamalýydým gelmiyor gelecek diye, Yoksa bir zaman sonrada yanacaktým þimdiye.
Zaman dedikleri þey ne kadarda uzunmuþ aslýnda, Yakinen anladým bunu, ömrümün bu handaki faslýnda.
Söylemiþtim ben kendimden geçerken deðiþti fikrim, Ve ben bu gerçekleri her yolcuya iletmeliydim.
Bana bir gün gelen, sendeki bir saate deðer, Ya da bana bir saat, sana bir gün olabilirmiþ meðer.
Öyleyse öðüdüme kulak ver de bende mutlu olayým, Ki, sen beni kat dualarýna bende seni katayým.
Demek seninde yolun düþtü ha, bu handaki fasýla, Öyleyse bekleyenin vardýr, yollarýn gözler sýla.
Yolcu, zindanda olsa bu han faslý bitecek, böyle! Geç onu, ismim kulak týrmalýyorsa niye yaþamýþým ki söyle.
Günler olur asýrlar, tükenmez gelir yollar, Gözlerinde hayaldir, hep sana açýlan kollar.
Soruyorum sana, öncesini nasýlda tükettin ömrünün, Kaç koyunu kaldý acaba sahip olduðun sürünün?
Ey yolcu! Bakma arkana, insanlar özler, Ne kadar baksa da özlemi dindirmez gözler.
Ýþte bu handakiler, iþte ben ve iþte sen, Bil ki bahtiyarsýn bu soruya cevap verirsen.
Yollar hep sessizken uzar, uzar gider, bilirsin, Yolun bitmeyeceðini düþünür, düþünür irkilirsin.
Cevapla da yolcu ýþýðým ol, duam ol, âminim ol, Açýlsýn sana nice nice sineler ve nice nice kol
Bitmedi yol, geçmedi zaman, geçen yalnýzca bendim benden, Lakin birden deðiþti fikrim, ben kendimden geçerken
Geçiyor iþte zaman, haydi kendini topla! Þimdini geçmiþine kat, geleceðini hesapla!
Giden su gelmiyordu, bakýnca han yanýndaki dereye, Ve su gibi zamanýnda gittiði belli deðildi nereye.
Kendimi anlattým sana yolcu, dinledin beni az çok, Susuzluktan çatlayana, sudan baþka çare yok.
Anladým ki dere yataðýndan akan sular hep deðiþir, Zaman da derenin yataðý deðil suyun ta kendisidir.
Yandýysa eðer yüreðin, bu handan içenler kanar, Kanamazsan hana yolcu, bil ki sularda yanar!
ÇEÞÝTLEME Bir ve Þiir Bir lâhza olsun yeter rahat býrak þiiri Buldurur sana þiir buldurur sana Bir'i 12.04.2000/ÝSTANBUL
Sevdâ Sevdâ gözle görülüp hiç elle tutulur mu Bir vadide zamansýz sevdâ unutulur mu Kasým 1999 / ÝSTANBUL
Temaþa Býrakýn dostlar beni dertlerimle baþ baþa Gönül iklimlerimi eyleyeyim temaþa 23.03.1997 / Ýstanbul
Göbek Adým Yalnýzlýk âh yalnýzlýk sen göbek adým mýsýn Öteye varmak için bana ilk adým mýsýn Kasým 1999 / Ýstanbul
Ýnsan ve Kader Ýnsan ki tüm dertleri gömerken sînesine Uyar nedense her gün kaderin gür sesine 1995
Tezkere Ömür çiçeðim hazan yapraðý gibi biteviye solmakta Bu dünya göz açýp kapayýncaya dek tezkerem dolmakta 16.05.1995
GENÇ ADAM Uyan Genç Adam! Sendeki “ben” ile “nefsin” Müsaade etme, sakýn seni aldatmasýn Ruhun cesede galebesi gibi Kalbin dahi nefsine galebe çalsýn. Uyan Genç Adam! Þeref Ýslam'da, hem de uhuvvette Uyan hem de uyandýr, mü'min gaflette Mü'min odur yýlan ýsýrýr ancak bir kere Basiret ile aldanmaz daha ömrü müddetince Uyan Genç Adam! Taný, en büyük düþmanýndýr CEHALET Bunu takip eder fakr ile zaruret Öncekini yok eder irfan ile marifet Fakr ve zarureti kaldýrýr san'at ve ticaret Uyan Genç Adam! Beyaz adam garet etti benliðini Kaldýr baþýný göster kimliðini Üstad derdi ya, kýlýcýn deðil elin kestiðini Silah olmaz göster kalem ile ilmini Uyan Genç Adam! Akvam-ý ahere galebe olur çar yol ile Ümmet-i islamý unutmadan, fikr-i milliyet ile Unutma akýldýr yekdiðeri Temayül-ü adalet, meyl-i terakkidir ahiri
Zeki KAYA
ÞÝÝR
M. Akif KARLIGÜL
63
DUVAR YAZILARI
Ýki þey aklý ve tedbiri bozar; biri acele etmek, diðeri de olmayacak þeyi istemek. "Hz. Ali (r.a.)"
Nefis, günahta genç ve gayretli sevapta ihtiyar ve tembeldir. "Mehmet KAYALAR"
64
Kullar her þeyi kendi kabiliyetlerine baðlamasýnlar diye, kimi zaman ilahi ilhamlar birdenbire tecelli eder "Ataullah Ýskenderi"
Tesadüf, inançsýzlarýn kadere taktýðý isimdir. "Andre SUARES"
Dürüstlük en iyi siyasettir. "Japon Atasözü"
Cesette baþ ne ise, imanda da sabýr odur. "Hz. Ali (r.a.)"
Hepimiz ölümün niþanlýsýyýz. "Cenap ÞEHABETTÝN"
Dert insana yol gösterir "Mevlana"
Evet, mesleðimiz þükürdür ve her bir þeyde bir vech-i rahmeti ve bir ciheti nimeti görmektir. "Bediuzzaman"
Ýki çocuðunuz varsa birini savaþa birini barýþa hazýrlayýn. Eðer hazýrlýklý olmazsanýz savaþta yendikleriniz sizi barýþta ezebilirler. "Aliya ÝZZETBEGOVÝÇ"