Ortak Zemin Sayı 7

Page 1


















Zekeriye ÖZBEK

M

edresetü'z-Zehra, Bediüzzaman'ýn eskiden beri bir gaye-i hayali… Azametli bahtsýz bir kýtanýn; Þanlý, tali'siz bir devletin; Deðerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, Medresetü'z-Zehra… “Vicdanýn ziyasý ulum-u diniyedir. Aklýn nuru fünun-u medeniyedir. Ýkisinin imtizacýyla hakikat tecelli eder, vecizesiyle ifade edilen din ilimleri ile fen ilimlerinin mezc edilmesi” projesidir, Medresetü'z-Zehra… Taksimü'l-a'mal kaidesini tatbik etmekle þubeler (fakülteler) birbirinden haberdar ve yardýmcý olmakla beraber, her bir þubesinden (fakülteden) mütehassýslar, uzmanlar çýkaran bir projedir, Medresetü'z-Zehra… Ehl-i fendeki intizam ve tefeyyüz, ehl-i medresedeki fazilet ve diyanet birbirine tebadül (karþýlýklý deðiþim) ile her biri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn (iki kanatlý, mükemmel) olmalarýný saðlayan bir projedir, Medresetü'z-Zehra… Þarktaki adet-i müstemirre olan bireysel eðitimi, yaygýn ve örgün eðitime tebdil eden bir projedir, Medresetü'z-Zehra… Bediüzzaman, uðrunda bir ömür harcadýðý ve “cismen dirilmemiþ, fakat ruhen baki ve geniþ bir heyette

yaþayan Medresetü'z-Zehra'yý cismani bir surette bina ediniz.” diye emrettiði Asr-ý saadet'i (Ýslam Medeniyetini) netice verecek eðitim sistemidir, Medresetü'z-Zehra… Bediüzzaman'ýn asýrlýk bir projesi olan Medresetü'z-Zehra'nýn önemini, kýymetini, lüzumunu ve kýsaca tarihçesini anlattýðý risaleye bakarsak; “Altmýþ beþ sene evvel (1895 lerde) bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekat nazýrý Kur'an'ý

elinde tutup konferans vermiþ. Demiþ ki: “Bu, Ýslamlarýn elinde kaldýkça, biz onlara hakiki hakim olamayýz, tahakkümümüz altýnda tutamayýz. Ya Kur'an'ý sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanlarý ondan soðutmalýyýz.” Ýþte bu iki fikirle, iki dehþetli ifsat komitesi bu biçare, fedakar, masum, hamiyetkar millete zarar vermeðe çalýþmýþlar. Ben de altmýþ beþ sene evvel bu cereyana karþý, Kur'an'ý

Hakimden istimdat eyledim. Hakikate karþý kýsa bir yol ve bir de pek büyük bir “Darülfünun-u Ýslamiye” tasavvuru ile, altmýþ beþ senedir, ahiretimizi kurtarmak ve onun bir faidesi olarak hayat-ý dünyeviyemizi de istibdad-ý mutlaktan ve dalaletin helaketinden kurtarmaða ve akvam-ý Ýslamiyenin mabeynindeki uhuvvetini inkiþaf ettirmeðe iki vesileyi bulduk. Birinci vesilesi: Risale-i Nur'dur ki; uhuvvet-i imaniyenin inkiþafýna kuvvet-i iman ile hizmet ettiðine kat'i delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve acizlik haletinde telif edilmesi ve þimdi alem-i islamýn ekseri yerlerinde ve Avrupa ve Amerika'ya da tesirini göstermesi ve ihtilalcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehþetli bir surette maddiyun ve tabiiyyun gibi dinsizlik fikrine karþý galebe çalmasý ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onlarý cerh edememesidir. Ýnþallah bir zaman da, sizin gibi uhuvvet-i Ýslamiyenin anahtarýný bulan zatlar, bu mucize-i Kur'aniyenin cilvesini alem-i Ýslama iþittireceksiniz. Ýkinci vesilesi: Altmýþ beþ sene evvel Camiü'l-Ezhere gitmek istiyordum. Alem-i Ýslamýn medresesidir diye ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kýsmet olmadý. Cenab-ý Hak rah-

KAPAK DOSYASI

Medresetü'z-Zehra Projesi'nde Günümüz Teþebbüsleri ve Ýzzettin Yýldýrým

18


KAPAK DOSYASI 19

metiyle bir fikir ruhuma verdi ki: Camiü'l-Ezher, Afrika'da bir medrese-i umumiye olduðu gibi; Asya, Afrika'dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir Ýslam Üniversitesi Asya'da lazýmdýr. Ta ki Ýslam Kavimlerini, mesela, Arabistan, Hindistan, Ýran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri, menfi ýrkçýlýk ifsat etmesin. Hakiki, müspet ve kudsi ve umumi milliyet-i hakikiye olan Ýslamiyet milliyet-i ile (Mü'minler Kardeþtirler. Hucurat suresi: 10) Kur'anýn bir kanun-u esasisinin tam inkiþafýna mazhar olsun. Ve Avrupa medeniyeti, Ýslamiyet hakaikýyla tam musafaha etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardýmcý olarak ittifak etsin diye Vilayat-ý þarkýyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem Ýran, hem Kafkas, hem Türkistanýn ortasýnda “Medresetü'zZehra” manasýnda, Camiü'lEzher üslubunda bir darülfünun; hem mektep, hem medrese olarak bir Üniversite için, tam elli beþ senedir Risale-i Nur'un hakaikýna çalýþtýðým gibi, ona da çalýþmýþým. En evvel bunun kýymetini (Allah Rahmet etsin) Sultan Reþad takdir edip yalnýz binasýný yapmak için yirmi bin altýn lira verdiði gibi, sonra ben eski harb-i umumideki esaretimden döndüðüm vakit, Ankara'da mevcut iki yüz mebustan yüz altmýþ üç mebusun imzasý ile yüz elli bin lira, o zaman paranýn kýymetli vaktinde, ayný o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, þimdiki para ile beþ milyon liraya yakýn bir tahsisat vermekle, ta o zamanda böyle kýymettar bir üniversitenin tesisine her þeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hatta dinde çok lakayd ve garblýlaþmak ve an'anattan tecerrüt etmek taraftarý bulunan bir kýsým mebuslar dahi onu imza ettiler. Yalnýz onlardan bir ikisi dediler ki:”Biz þimdi ulum-u an'ane ve ulum-u diniyeden ziyade garblýlaþmaða ve medeniyete muhtacýz.” Ben de cevaben dedim: “Siz farz-ý muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanýn Asya'da, Þarkta zuhuru, ve ekser hükemanýn ve feylesoflarýn garb-

ta gelmelerinin delaletiyle Asya'yý hakiki terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratýndan ziyade hiss-i dini olduðu halde, bu fýtri kanunu nazara almayarak garblýlaþmak namýyla an'ane-i Ýslamiyeyi býraksanýz ve ladini bir esas yapsanýz dahi, dört- beþ büyük milletlerin merkezinde olan vilayat-ý þarkýyede; millet, vatan selameti için dine, Ýslamiyetin hakaikýna kat'iyen taraftar olmak, size lazým ve elzemdir.

Þu zamanýn memesinden bizimle süt emen gözleri arkada maziye bakan, tasavvuratlarý kendileri gibi hakikatsýz ve ayrýlmýþ çocuklar, þu kitabýn hakaikýný hayal tevehhüm etsinler. Zira benim vüsukum (inancým, güvencim) var ki, þu kitabýn mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.

Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceðim: Ben Van'da iken, hamiyetli Kürd bir talebeme dedim ki: ”Türkler, Ýslamiyete çok hizmet etmiþler. Sen onlara ne niyetle bakýyorsun?” dedim. Dedi: ”Ben Müslüman bir Türkü, fasýk bir kardeþime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alakadarým. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, Ýstanbul'da mektebe girmiþ. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazý ýrkçý

muallimlerden aldýðý aksülamel ile, o da Kürdçülük damarý ile baþka bir mesleðe girmiþ. Bana dedi: ”Ben þimdi gayet fasýk hatta dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.” Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardým. Tam kanaatý geldi ki, Türkler, bu millet-i Ýslamiyenin kahraman bir ordusudur. Ey sual soran mebuslar! Þarkta beþ milyona yakýn Kürd var. Yüz milyona yakýn Ýranlý ve Hintliler var. Yetmiþ milyon Arap var. Kýrk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komþu, kardeþ ve birbirine muhtaç olan bu kardeþlere, bu talebenin Van'daki medreseden aldýðý ders-i dini mi daha lazým? Veyahut o milletleri kaçýracak ve ýrkdaþlarýndan baþka düþünmeyen ve uhuvvet-i Ýslamiyeyi tanýmayan sýrf ulum-u felsefeyi okumak ve Ýslami ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir, sizden soruyorum. Elli beþ sene, bu meseleye bütün hayatýný sarf etmiþ ve bütün dekaiký ile ve neticeleri ile tetkik etmiþ bir adamýn bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lazým gelmez mi? Elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkým var. Hamiyetkar olan bütün bir millet namýna sizden bekliyoruz. 1990 Yýlýnda kurulan Zehra Eðitim ve Kültür Vakfý, Bediüzzaman'ýn üzerinde elli beþ sene çalýþtýðý Medresetü'z-Zehra projesini gerçekleþtirmek üzere teþebbüse geçti. Van Gölü kýyýsýnda 82 dönümlük bir arazi alýndý. Projeleri yapýldý. 1993 yýlýnda temeli atýlarak inþaata baþlandý. Bir taraftan da doðudan batýya, kuzeyden güneye vakýf þubeleri açýlýyor, konferanslar, paneller, toplantýlar düzenleniyordu. Yeni Zemin dergisi günümüzde çözüm aranýlan ve tartýþýlan gündem maddelerini 20 yýl önceden dile getirip düþünce dünyasýnda ufuklar açýyordu. 28 Þubat'a kadar Zehra projesinin kaba inþaatý tamamlanýyor. Fakat bu tarihten sonra yoðun baskýlar ve kanunsuzluklar inþaatýn akim kal-


olsun, yalnýz bizim için tedenni dünyasýdýr, öyle mi? Ýþte ben de sizinle konuþmayacaðým. Þu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuþacaðým. Sessizce benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ý hafiyy-i gaybi ile beni temaþa eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmet vs.ler size hitap ediyorum. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz, telgrafla sizinle konuþuyorum. Ne yapayým acele ettim Kýþta geldim. Siz inþaallah cennetasa bir baharda gelirsiniz. Þimdi ekilen Nur tohumlarý

zemininizde çiçek açacaklar. Sizden þunu beklerim ki: Þu kalanýn baþýna bir Medrese-i Nuriye çiçeðini yapýnýz. Cismen dirilmemiþ, fakat ruhen baki ve geniþ bir heyette yaþayan Medresetü'z-Zehra'yý cismani bir surette bina ediniz.” Þu zamanýn memesinden bizimle süt emen gözleri arkada maziye bakan, tasavvuratlarý kendileri gibi hakikatsýz ve ayrýlmýþ çocuklar, þu kitabýn hakaikýný hayal tevehhüm etsinler. Zira benim vüsukum (inancým, güvencim) var ki, þu kitabýn mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.

Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize sizinle konuþuyorum. Ne yapayým acele ettim Kýþta geldim. Siz inþaallah cennetasa bir baharda gelirsiniz. Þimdi ekilen Nur tohumlarý zemininizde çiçek açacaklar. Sizden þunu beklerim ki: Þu kalanýn baþýna bir Medrese-i Nuriye çiçeðini yapýnýz. Cismen dirilmemiþ, fakat ruhen baki ve geniþ bir heyette yaþayan Medresetü'z-Zehra'yý cismani bir surette bina ediniz.”

KAPAK DOSYASI

masýný ve Vakfýn kapatýlmasýný netice veriyor. Bediüzzaman'ýn hayatý boyunca engellenen, yakýn tarihte Zehra Eðitim ve Kültür Vakfýnýn teþebbüsü de budanan bu hakikat saðlam köklere (Hakikat-ý Ýslamiyeye) dayanýyor. Nitekim vakfýn kurucu baþkaný Þehid Ýzzettin Yýldýrým vefatýnýn son demlerine kadar bu projenin bitmesiyle bizzat ilgilenmiþ. Vasiyetnamesinde: “Van'da yapýmý devam eden Zehra inþaatý Üstadýn arzu ettiði hedefe vesile olur ümidiyle baþlamýþtýk, bitirmeye gayret edin.” Diyerek dostlarýný teþvik etmiþtir. Ýnþaallah, birçok dallar halinde inkiþaf edecek o gaye-i hayal tahakkuk edecektir. Bediüzzaman kendisine; “Ýfrat ediyorsun, hayali hakikat gösteriyorsun, bizi de techil ile tahkir ediyorsun. Ahirzamandýr gittikçe daha fenalaþacak.” Diyenlere: - Herkese dünya, te r a k k i dünyasý

20
































ÖYKÜ

Esir ASLAN Abdullah ÞAHÝN

G

51

üneþin altýn ýþýk larý zaman zaman bulutlar arasýndan süzülüp yerde siyah beyaz motifler oluþturuyordu. Ara sýra esen rüzgâr zaten serin olan havayý daha da soðutuyordu. Esirler duvarýn kenarýna oturmuþlar o kaybolup görünen ýþýk parçalarýndan nasibine ne düþerse onunla ýsýnmaya çalýþýyorlardý. Ýþte bir subay hasret gözyaþlarýný içine akýtan bu esirlerin önünden geçiyordu. Esirler onu gördü ve hepsi ayaða kalktý birden. Rus Çarýnýn dayýsý Nikolo Nikoloviç'ti geçen... Zoraki de olsa bir saygý göstergesi için ayaða

kalkmýþlardý. Fakat esirlerden biri buðulu gözleriyle ufuklarý seyrediyordu. Ýhtiyar subayýn bütün esirler içinde bu umursamadan oturan adam dikkatini çekti. Geriye dönüp bir daha geçti esirler önünden. Fakat büyük bir derdi ruhunda taþýdýðý her halinden belli olan esirde hiçbir kýmýldanma yoktu. O hâlâ ufuklarý seyrediyordu. Esirdeki umursamazlýða þaþýran Nikoloviç tam onun hizasýna gelince durdu ve tercüman vasýtasýyla sordu: “ Niçin ayaða kalkmýyor, yoksa beni tanýmýyor mu? “ Esir gayet sakin cevap verdi : “ Hayýr tanýyorum. Ben bir Ýslam âlimiyim. Bir müslüman ise kâfirin karþýsýnda hürmet için aya-

ða kalkmaz. Onun için kalkmadým .” Nikoloviç öfkeden kýpkýrmýzý olmuþtu. Ve hiddetle yanýndakilere emretti : “ Derhal divan-ý harbe verilsin. “ Diðer esirler koþarak bu yiðit kiþinin yanýna geldiler ve hemen özür dilemezse bu iþin sonunun idam olduðunu söylediler. Hatta birkaçý yalvardý Nikoloviç 'ten özür dilemesi için. O ise zalimin zulmüne korkusuzca eðilmeyeceðini söyledi ve bu özür dileme tekliflerini reddetti. “Bana ahirete gitmek için pasaport gerekiyordu. Eðer öldürülürsem cana minnet. Ýdamým ahiretteki dostlarýma kavuþmak için bir vesilem olur” dedi. Esirler ne kadar uðraþsalar da ikna


ALLAH (c.c)'a yalvardý. “Sana geliyorum Rabbim” diye noktalandý, yakarýþ. Rus subayý namaz bitince tercüman vasýtasý ile sordu. “Niçin ibadetini uzatmadýn?” Esirin cevabý gayet sert ve netti: “Ölümden korktu namazýný uzattý dersiniz diye.” Yeniden ellerini baðladýlar. Yaftayý astýlar boynuna. Duvar kenarýna götürdüler.

binadan koþa koþa gelen bir taraftan “Durun” diye baðýran bir kiþi Çarýn dayýsý Nikolo Nikoloviç'ten baþkasý deðildi. Nikoloviç'in sesini duyan manga subayý hemen askerlere “Dikkat!” komutu vererek selama durdu. Nikoloviç infaz yerine gelince tekrar “durun” dedi heyecanla. Sonra duvar kenarýnda ölüm anýný sabýrsýzlýkla bekleyen korkusuz, cesaret abidesi zata doðru yaklaþtý. “Fazilet odur ki düþmanlar dahi onu takdir etsin” atasözünün bir yansýmasý þeklinde þöyle dedi: “siz dininizin hatýrý ve inandýðýnýz deðerler için bana tazimde bulunmadýnýz. Ben sizin bu asilce hareketinizden dolayý çok duygulandým. Sizi dava etmekten vazgeçiyorum. Beni affediniz, efendim!” Esirler arasýnda bir sevinç tufaný oluþtu. Hatta Rus askerlerinin bile infazýn durdurulmasýndan mutlu olduklarý yüzlerinden okunuyordu. Fakat bir kiþi vardý ölüm tezkeresini kader kuþuna bir kez daha kaptýrmýþ ve elinden kaçýrmýþ biri... “Esir arslan!” Gelecek nesiller o arslaný cesaret yelelerinden ýþýk, korkusuz kükreyiþinden ümit, yüreðindeki ideal ateþinden âti meþalesini tutuþturacak kývýlcýmlar devþirecekti.

Gözlerini baðlamak istediler. “Hayýr! dedi, ben dostlarýma baka baka ölmek istiyorum.” Askerler “Niþan vaziyeti al!” komutuyla tüfekleri omuzlarýna yerleþtirip namlularýný hedefteki nur abidesine çevirdiler. Manga subayý elindeki kýrbacý kaldýrýp tam havaya kaldýrýp ateþ emri verecekti ki birden bir ses duyuldu. “Durun durun...” Askeri

Elde Kur'an gibi bir mucize-i baki varken, baþka bürhan aramak aklýma zaid görünür. Elde Kur'an gibi bir bürhan-i hakikat varken, münkirleri ilzam için gönlüme sýklet mi gelir? (Bediüzzaman Said Nursi)

ÖYKÜ

edemediler onu. Esir yerinden kalktý ve yanýndaki arkadaþlarý ile beraber koðuþa doðru yürüyüp gözden kayboldu. Fakat giderken içinde hiçbir korku belirtisi yoktu. Sadece daha da heybet almýþ çehresinde ayaða kalkmasý için yapýlan cüretli teklife karþý beliren öfke çizgileri tam silinmemiþti. Diðer gün divan-ý harbe çýkartýlan esir bir celsede idama mahkûm edildi. Öbür gün kararýn infaz edilmesi kararlaþtýrýldý. Esir sanýk sandalyesinde alýnan karar için sanki seviniyormuþ gibiydi. Dudaklarýnda tatlý bir tebessüm vardý. Belli ki terhis tezkeresini eline geçiren bir askerin sevinciydi bu. Esirler yine onun etrafýný sarýp özür dilemesi için defalarca dil döktüler. Hatta biraz dini bilgisi olan bir ikisi ikna için bunun bir intihar olduðunu, Ammar bin Yasir'in baþýndan geçen olaylarý hatýrlattý ama hiçbiri fayda vermedi. O Rus emperyasýna karþý tek baþýna çekilmiþ bir kýlýcý simgeliyordu þimdi. Geceyi tek baþýna bir hücrede geçirmiþti. Bir müddet sonra ayak sesleri duyuldu. Sesler yaklaþtý yaklaþtý ve tam kapýnýn önünde durdu. Sonra büyük bir hýþýmla kapý açýldý. Askerler onu birazda itekleyerek hücreden dýþarýya çýkardýlar. Sabahýn erken saatinde infazýn olacaðýný bilen esirler hepside dýþarýdaydý. Askerler yerlerini aldýlar. Esire son arzusu soruldu. “Ýki rekât namaz” dedi esir. Serbest býraktýlar onu. Dostlarýndan biri eski bir seccadeyi getirdi ve serdi yere. Esir þimdi bir arslaný hatýrlatýyordu. Namazdaki duruþu sonsuzluða arzu ve iþtiyakla yanýp kavrulduðunun en belirgin ifadesi idi. Namazýný fazla uzatmadý. En son ellerini yücelere açýp dua etti. Kusurlarýnýn, günahlarýnýn baðýþlanmasý için

52




ÖYKÜ

Korkaktýk Çünkü Ona Göre Yaratýldýk

Hadis-i Þerif

M. Talha AK

H

ayatýmýz ve aþklarýmýz gibi…

55

“Allah’ý anarken, allah korkusu ile gözünden yaþ akan kimseye, kýyamette azap olmaz.”

Ucuz hayatlara sahiptik. Sade ve lekesiz hayatlara… Her þeyde beceriksizdik, yaþamayý bile beceremiyorduk. Yalnýzdýk, zaten “Aþk da iki yalnýzýn ortak bir yalnýzlýkta yalnýzlýklarýný birleþtirme çabasý deðil miydi?” Biz bu çabayý bile kendimiz beceremiyorduk. Nedense Âþýk olmayý bilmediðimiz gibi sevmesini de bilmiyorduk. Anlýk dürtü ve reflekslerle karþýmýzdakini de kýrmayý beceriyorduk. Sonra da yaptýklarýmýzla övünemediðimiz bizler! Gece yarýlarýnda vicdanýmýz tarafýndan lime lime ediliyorduk. Tek yaptýðýmýz mesajlaþmak arta kalanlarýyla da hayal kurmaktý. Gerçi onu da beceremiyorduk çünkü rüyalarýmýz hep gamlý ve kanamalýydý. Geçerken boþ koridorlardan ve diyarlardan hep ucuzlamýþ ve hep anlamsýz kalacaktýk. Korkaktýk çünkü ona göre yaratýlmýþtýk. Bir hayli zaman geçmesine raðmen yine de unutamýyorduk unutulmasý gerekenleri… Munzur'un dili olsa da yaþananlarý bir trajedyaya dökse diye bekliyorduk. Biz bekliyorduk o da bizi bekliyordu ve bekleþmeye devam ediyorduk. Bir taraftan birine göz dikip diðer taraftan vadesiz ve mevduatsýz krediler açýyorduk banka sýralarýnda birilerine. Sýradanlaþýyorduk, onlardan oluyorduk. Kimliksiz, benliksiz kalabalýklara dahil oluyorduk. Unutuyorduk kimliðimizi bazýlarýnýn boynunda kaldýðýna. Ne de olsa aþkta kimlik lazým olmaz diye düþünüyorduk. Kimliðimiz her seferinde baþlamasý gereken aþka nokta oluyordu. Kýyýlardan baþlayan

sevgimiz bir ülke bütünlüðü içinde büyüyordu. Tek ülke, Tek Aþk, TEK… Herkes bir hikâyesi olsun diye yaþamaz ya! Biz bir hikâyemiz olsun diye yaþýyor ve âþýk oluyorduk neye mi? Bir fenomene. Hala hayal kurmakta ve geleceðe mektuplar yazmaktayýz. Gerçi yaþadýðýný fark etmeyenler an'ý bilmeyenler gelecekten ne bekleyebilir diye düþünmeyin. Çünkü insanýn saçma ritüellerinden biride sahip olmayacak ve olamayacak serüvenlerin peþinden koþmasýdýr. Her dönemeç bir dönüm noktasý olacaðýna bir soru iþareti olarak bize geri dönüyordu, sormayý bilmediðimiz durumlarý neyle cevaplayacaðýmýzý da pek bilemiyorduk. Biz bilmemeye onlar da sormaya devam ediyordu. Hani diyorduk… Eskiyorduk, güneþe doymadan boynumuzu büküyorduk. Hak etmiyorduk yaþamayý, bu yaþayanlar hepsi hak etmiþ miydi yaþamlarýný bunu bile sorgulayamýyorduk. Çünkü korkuyorduk. En iyi dileklerini bile iletmekten korkan bir korkuya sahiptik. Ekliptik düzlemde etik sayýlmayan davranýþlarla deneme yanýlmalarla deneyimlerimizi hayatýmýza rota yapýyorduk. Zaten hayat bildiðimiz gibi deðildi bildiðiniz gibiydi, ben bu bilinmezin kýyýsýnda bile deðildim. Hala kabullenme coþkusuyla kaleme sarýlan eller bilmez ki o düþler baþkalarýn gözlerinde ve ellerinde biz burada kurgulamaya duralým onlar orada... Dünyada yaþanacak bir gün varsa o da bu gündür derdik. Ne yaþanacak o gün ne de bu günümüz oldu. Her þeyi mideye endeksleyen ve reel mut-

luluklara indirgeyen düþlerimiz realist olmaktan öte nihilist bakýþlarda bitiyordu. Her dönemeç bir baþlangýç mýydý? Hayýr, gemi batmak üzereyken çalýnan kampanadan baþka bir þey deðildi, filikalara deliler gibi koþuþturan bizler çoktan bir buz daðýnýn altýnda bilinçaltý diplerinde birer titanik gibi kalýyorduk. Ölüm fazla yaklaþmýyordu. Zaten ölü bir topraktan havuç yetiþecek deðil ya hýyar yerine… Hala neden bu adam ne yazýyor diye bakýyorsan anlattýðým senin hikâyen daha doðrusu benim hikâyem. Ve topluluktan biri kalkarak Aþktan bahset bize dedi… Aþk bir üçgenin iç açýlarýnýn toplamýnýn 180 derece olmasýndan 1 eksik olmasýdýr. Eksik tamamlanýnca 180 derece de kendi simetriðinin görülmesidir. Topluluktakiler aval aval bakýndý 90 derecelik olan hayatlarý hiçbir zaman 180 derece olmamýþtý. “Seviyorum seni Ýstanbul'dan geçer gibi” demezdik. Seviyorum seni sevmiyordun beni derdik ve dertlenirdik bir akþam karanlýðýna. Çinliler “En zayýf mürekkebin kuvvetli hafýzalardan daha k alýcý olduðunu söylerler. Ahhh! Kâðýt tomarlarýnýn dili olsa da söylese üzerine yazýlanlarý… Kimi kabullenmemenin acýsýný kimide ajandalara telefon numaralarýný kaydeder ve fiþler “ en iyi arkadaþým” diyerek. Nedense serüvenlere korkak kalbim. Hýzlý atýþlara karþý hep savunmadaydý. Ofsayttý “hop sait” olarak algýlayan aslýnda ikisinin de ayný anlam taþýdýðýný bilen arkadaþýmýzýn nasýl top iki rakibin arasýna girmesi sakýncalýysa Sait'in hop-


7

Kutsal Gerçek

- Kaç yýldýr benim yanýmdasýn? - 20 yýldýr efendim - Bu zaman süresince benden ne öðrendin? - Hiçbir þeyle deðiþmeyeceðim yedi gerçek öðrendim. - Ömrüm seninle geçtiði halde topu topu 7 gerçek mi öðrendin? - Evet, - Söyle bakalým öyleyse neler öðrendin? - Baktým ki herkes bir þeyi dost ediniyor, ona gönül verip baðlanýyor. Ancak bunlardan hemen hepsi insaný yarý yolda býrakýyor. Ben ise, beni hiç býrakmayacak, ölümden sonra bile benimle gelecek þeyleri aradým. Ve dost olarak iyilikleri seçtim kendime. Ki onlar sonsuz bir yükselme yolculuðuna çýkmýþ insanoðlunun hiç tükenmeyecek azýðý ve en gerçek dostlarýdýr. - Çok güzel, ikincisi ne bakalým? - Baktým ki, insanlarýn birçoðu geçici dünya deðerlerine dört elle sarýlmýþ onlarý koruyor, kasalarda saklýyor, kaybolmamasý için her çareye baþvuruyor. Kimi zenginliðine, kimi güzelliðine, kimi ününe tutunmuþ sýmsýký, onlarý elden çýkarmamak için çýrpýnýp duruyor. Oysa ben varlýðýmý ve bütün isteklerimi O'na satýp, gönlümü yalnýz O'nun sevgisine açtým. - Devam et! - Ýnsanlarýn üstün olmak için birbirleriyle yarýþtýklarýný gördüm. Ancak birçoðu üstünlüðü yanlýþ yerlerde arýyor ve birbirinin üstüne basarak yükselmek istiyordu. Bunun üzerine üstünlüðü geçici dünya deðerlerinde deðil, akýl ve ahlakça yükselmekte, kötülüklerin her çeþidinden el etek çekip, iyiliklere vasýta olmakta aradým. - Devam et yavrum.

- Yine baktým ki, insanlar sabahtan akþama birbirleriyle uðraþýyor, boþ yere hayatý zehir ediyorlar kendilerine. Bütün bunlarýn benlik, bencillik ve çekememezlikten ileri geldiðini gördüm. Ve gönlümü bu kirlerden arýtarak, herkesle dost olup, huzur ve güven içinde yaþamanýn yolunu buldum. - Sonra? - Nedense herkes hatasýnýn sebebini hep dýþta arýyor ve baþkalarýný suçlamak yoluna sapýyordu. Böylece suçlarýnýn örtüsü altýna saklanýyordu. Oysa insanýn baþýna ne geliyorsa kendi yüzünden ve kendi eliyle geliyordu. Bunun bilip yalnýz kendimle cenge girerek, nefsimin iradesine uymamaya ve vesvese verenin aðýna düþmemeye çalýþtým. - Doðru... - Baktým ki insanlar þu bir lokma ekmek ve dünya geçimi için helal haram demeden, her türlü hakký çiðnemekten çekinmiyorlar. Hem baþkalarýnýn hakkýný alýp onlarý yoksul býrakmakla, hem de bu haksýzlýðýn azabýný aðýr bir yük gibi vicdanlarýnda taþýmakla iki kere kötülük etmiþ oluyorlar. Oysa doðru yaþanýldýðýnda ve hakça bölüþüldüðünde dünya nimetleri insanlara yeter de artardý bile. - Ve yedinci? - Yedinci olarak þunu gördüm ki, insanlar bir þeye dayanmak ve güvenmek ihtiyacýndadýrlar. Kimi zenginliðine, kimi güzelliðine... Bunlarýn hepsi de bir süre sonra yýkýlacak eðreti desteklerdir. Ben ise yalnýz O'na sýðýnýp yalnýz O'ndan yardým diledim. Ve bunun karþýlýðý sonsuz bir güven oldu. - Seni tebrik ederim evladým. Ben de yýllar yýlý bütün din kitaplarýný inceledim. Hepsinin bu 7 gerçek etrafýnda döndüðünü tespit ettim.

ÖYKÜ

lamalarý da bir o kadar sakýncalýydý ne de olsa ikisinde yanlýþ bir falso vardý. Ve benim hayatým hep hoplamalarla geçecek deðil ya! Der demez biterdim bir karbon monoksit ikindisinde, kimin çay ikindisi kiminin alkol ikindisiydi her ikisinde de sarhoþ olarak uyanýrdým. Ahhh! Kalem kâðýda mahkûmlar diye dalga geçtiklerim, her þey mecrasýna akarken farkýnda olmadan kâðýda ve kaleme mahkûm olmuþum. Ne kýrýlgan mektubum oldu nede bana kýrýlacak biri, yazdýklarýmsa sadece birilerini gülmekten kýrmaktan öte götürmedi. Usta deðildik oysa bu hayatta, her seferinde ciddi çalýþmasý olan biri gibi telefonlara cevap vermeyerek meþgul süsü de pek veremiyorduk. Çünkü verile verile ne var ne yoktan çýkmaklarýmýz kaldý. Hayatýmýzdan çýkarttýklarýmýz ve çýkmaklarýmýz… Her çýkmaklarýmýz bir çýkmaza çýkýyordu. Ne olacaktý ondan çýk bundan çýk elde var çýkmaz. Sýfýrlar diyarýnda iki yer olmadýðý gibi bire hiç yer yoktu çünkü o yerler çoktan sýfýrlanmýþtý. Hayatta eldeli diye bir kavram yoktu. Keþke elde var bir diyebilsem… Her çýkmanýn çakýlasý bir yönü vardýr, çakýldý mý kalýyordu kalbinin ortasýna… Geçilmiyordu nede olsa Munzur'un yamaçlarý, elimi atsam donarým azalýrým arta kalýrým. Nasýlsýn desem kýrýlacaktýn demesem kaybolacaktýn, toz bulutu gibi savrulacaktýn. Ve benim olmadýðým diyarlara yaðacaktýn. Soramadým. Çünkü korkaktým.

56


KÜLTÜR-SANAT

VAN

57

(Gidemediðin yer senin deðildir. Halil Rýfat Paþa)

Osman AKIN

V

an, Tarihin farklý dönemlerinde pek çok medeniyete beþiklik etmiþtir. Dað gibi yekpare taþtan oluþan kalesi ve halk tarafýndan deniz olarak dillendirilen gölü, Þamranaltý'ndaki 2500 yýllýk su kanallarý ve geniþ meyve bahçeleri ile görülmeye deðer bir Serhat þehridir. Eskiden demiþler ''Dünya'da Van Ahiret'te iman'' olmalý. Ahiret için iman ne kadar deðerli ise, kurtuluþun anahtarý olarak görülmüþse dünya için de Van deðerlidir. Meþhur Van kedisi vardýr bilirsiniz: Beyazdýr rengi, bir gözü sarý diðeri mavidir. Bu kedilerin bir özelliðidir Van dýþýnda uzun süre yaþayamazlar, Van halký da öyledir memleketin dýþýnda uzun süre kalamazlar, kaldýklarý süre hep dönecekleri günün hayalini kurarlar. Sýcakkanlýdýr halký, burada çalýþan insanlarýn bu sýcaklýðý hep hissettiðini ve ayrýldýklarýnda bile anlattýklarýna þahit olursunuz. Bir adres sorduðunuzda size mutlaka tarif ederler eðer sorduðunuz adresi bilmezlerse çok mahcup olduklarýný yüzlerinden okursunuz sanki size karþý bir kusur iþlemiþlerdir. Van ismi anýldý mý artýk ilk akla gelen canavarý vardýr, yýllardýr kimse tarafýndan görülmese de ismi yayýlmýþtýr bütün Anadolu'ya… Meþhur kahvaltýsý vardýr ilin. Bu kahvaltýda yok yok… Peki neler var diyeceksiniz: Önce gerçek süt kaymaðý var. Yanýnda Van balý. Van peyniri (otlu peynir), içerisine mahalli otlar katýlarak yapýlan güzel kokulu ve son derece lezzetli bir peynirdir. Yaz sonuna doðru küplere basýlarak

topraða gömülür, kýþ için saklanýr. Kavut ve murtuða var. Kavut, kavrulduktan sonra un haline getirilen buðdayýn tereyaðý ile piþirilmiþ þekli. Murtuða ise, yumurtanýn sade yað ve un ile tavada kavrulmuþ þekli. Van tereyaðý, sahanda sucuklu yumurta, taze domates, sýcak süt, çay… Van Otlu Peyniri Bir Vanlý için kahvaltý'nýn en önemli iki kahramaný otlu peynir ve lavaþ ekmektir. Þehrin her tarafýna yayýlan küçük tandýr fýrýnlarýnda Van'a özel lavaþ, açýk ekmek, yaðlý çörek ve pideler sýcak sýcak kapýþýlýr Vanlýlar tarafýndan. Otlu peynir her mevsimde farklý bir lezzet sunduðundan yýl boyunca yenilse dahi býkkýnlýk yaratmaz. Bekledikçe tadý olgunlaþýr. Van Otlu Peyniri'ni muhakkak Van'dan almalýsýnýz. Otlu peynirin hammaddesi süt yayla hayvanlarýndan elde edildiðinden daha lezzetli olur. Meþhur yemekleri vardýr: ilitme, ekþili, sengeser gibi yemek türleri ile ünlü Van otlu peyniri yöreye özgü yemeklerdir. Van gölünden çýkarýlan Van balýðý mutlaka yenmelidir. (Van balýðý, Van gölünün sodalý suyuna uygun "inci kefali" diye adlandýrýlan,

bol havyarlý bir balýk türüdür. Az kýlçýklý olan bu balýk oldukça lezzetlidir), Kürt köftesi, çýlbýr, erik pestili, çýrýþ mýhlasý, ayran aþý bir de Keledoþ var: Van halkýnýn vazgeçilmez yemeklerindendir. KELEDOÞ (Nasýl yapýlýr): Kavurma eti Yarým su bardaðý nohut ve fasulye 1 su bardaðý den (Döðme) yarým su bardaðý yeþil mercimek Ýki avuç ak pancar (sersýpi) 3 yemek kaþýðý tereyaðý 2 su bardaðý kurut Nohut ve döðme bir tencerede haþlanmaya býrakýlýr. (Keledoþ, döðülmüþ buðdayla yapýlýr). Piþmesine yakýn yeþil mercimek konur, hepsi piþtikten sonra içine akpancar ve kavurma eti konur. 10-15 dakika kaynatýlýr. Malzeme iyice piþer, ezilmiþ kurut kaynayan tencereye dökülür muhallebi kývamýna gelinceye kadar piþirilir. Ocaktan indirilir, üzerine tereyaðý konulur bu yað yemeðin sýcaðý ile erir daha sonra servis yapýlýr. Cumhuriyet Sonrasý Van 29 Ekim 1923'te Vilayet merkezi olmuþ. Bu dönemde fikrinden faydalanýlmak için Ýstanbul'dan Ankara'ya çaðrýlan Bediüzzaman Said Nursi Ankara'dan Van'a geçmiþtir. O dönemi þöyle anlatýr: Harb-i Umumîde Rus'un esaretinden kurtulduktan sonra, Ýstanbul'da, iki üç sene Darü'l-Hikmette, hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra, Kur'an-ý Hakîmin irþadýyla ve Gavs-ý Âzam'ýn himmetiyle ve ihtiyarlýðýn intibahýyla, Ýstanbul'daki hayat-ý medeniyeden usanç ve þâþaalý hayat-ý içtimaiyeden bir nefret geldi. Daüssýla tabir edilen iþtiyak-ý vatan hissi beni vatanýma sevk etti. Madem


sýnda tam manasýný gördüm. Fýkra budur: Yani, "Eðer dostlardan müfarakat olmasaydý, ölüm ruhlarýmýza yol bulamazdý ki, gelsin, alsýn." Demek, en ziyade insaný öldüren, ahbabtan mufarakattýr.

Van Asya ve Afrika'yý birbirine baðlayan bir köprü hükmündedir. Ayrýca bu havzada Araplar, Farslar, Türkler ve Kürdler gibi Ýslam dünyasýnýn dört büyük halký bulunmaktadýr. ÞARKIN KURTULUÞ REÇETESÝ: BEDÝÜZZAMAN'IN MEDRESETÜ’Z ZEHRASI ÝÇÝN NEDEN ÖZELLÝKLE VAN? Van Asya ve Afrika'yý birbirine baðlayan bir köprü hükmündedir. Ayrýca bu havzada Araplar, Farslar, Türkler ve Kürdler gibi Ýslam dünyasýnýn dört büyük halký bulunmaktadýr. Evet ilk medresesini müderrislik vasfýyla Bediüzzaman on dokuz yaþýnda iken açtý. Yýl 1897, Van'daki Horhor Medresesi. Bu medresedeki talebelerini kendi sisteminde yetiþtireceðinden, onlara hem ilim hem de fen derslerini vermekteydi. Bediüzzaman Said Nursî telif ettiði eserlerinde Horhor Medresesi'ne atýfta bulunurken bu eðitim yuvasýna Medresetü'z-Zehrâ'nýn bir numunesi olarak bakmýþtýr. Tarihçe-i Hayat isimli kitabýnda; “Mazi kýt'asýna geçmek için geldiðiniz vakit, mezarýmýza uðrayýnýz; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin…” þeklinde devam eden cümlesindeki haþiyede

“Medresetü’z Zehra'nýn Van'daki nümûnesi olan ve vefat eden Horhor Medresesinin…“ diyerek fen ve din ilimlerinin bir arada verileceði Horhor Medresesine iþaret etmektedir. Çünkü Medresetüzzehra'nýn numunesi olmak, orada fen ve din ilimlerinin birleþtirilmesi demektir. Buna çare olarak Horhor Medresesi'ni daha geniþ bir çapa yaymak, yani Medresetüzzehra'yý açmak istemiþtir. Bu gaye ile otuz üç yaþýnda iken Anadolu'nun yollarýna düþmüþtür. Mýsýrdaki Camiü'l-Ezher Arap dünyasýnýn kalbi hükmündedir ve bütün Arap ülkelerinden halklarýný kendisine çekmektedir. Medresetü'z Zehra ise Ýslam dünyasýnýn merkezi hükmünde olan bir yerde kurulacaðýndan dört bir tarafýndaki Müslümanlarý kendisine meyl ettirecektir. Bu darülfünun ise hem Ýran, hem Arabistan, hem Mýsýr ve Afganistan, hem Pakistan ve Türkistan ve Anadolu'nun merkezinde bir kalb hükmündedir. Ve hem bir Camiü'lEzher, bir Medresetü'z Zehra’dýr. “Ey üç yüz sene sonra gelenler! Þu kalenin (Van Kalesi) baþýnda bir medrese-i Nuriye çiçeðini yapýnýz. Cismen dirilmemiþ, fakat ruhen bâki ve geniþ bir heyette yaþayan Medresetü’z Zehra'yý cismanî bir surette bina ediniz.” Diyerek manen Risale-i Nur’un ulaþtýðý her yere ilim ulaþtýran medresesinin maddi olarak da inþasýný istemiþtir. VAN DEPREMÝ 1976 ve 2011'de meydana gelen iki büyük depremde þehirde yine büyük yýkýlmalar meydana gelmiþtir. 4 Aralýk 1976 – VanÇaldýran/Muradiye depremi: Yaþanan en büyük depremlerden biri olan bu depremin büyüklüðü 7,2 olarak ölçüldü. Can kaybý 3840'tý. 497 kiþi yaralandý, birçok kiþi evsiz kaldý. 23 EKÝM 2011 Pazar saat 13.41 Van'da 7,2 þiddetinde büyük bir deprem… Ve depremin þoku, çýkarýlan cesetler, yaralýlar ve artçý depremler. Vanlýlar için yepyeni bir hayatýn baþlangýcý, 7'den 70'e herkesi etkileyen bir afet. Öðrenciler yarýn okula devam edecektiler, her ke-

KÜLTÜR-SANAT

öleceðim, vatanýmda öleyim diye Van'a gittim. (Haþiye) Her þeyden evvel, Van'da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktým ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilasýnda Ermeniler yakmýþlardý. Van'ýn meþhur kal'asý ki, dað gibi yekpare taþtan ibarettir, benim medresem onun tam altýnda ve ona tam bitiþiktir. Benim terk ettiðim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeþ, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaþlarýmýn bir kýsmý hakikî þehid, diðer bir kýsmý da o musibet yüzünden manevî þehid olarak vefat etmiþlerdi. Ben aðlamaktan kendimi tutamadým. Ve kal'anýn, tâ medresenin üstündeki, iki minare yüksekliðinde, medreseye nazýr tepesine çýktým, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduðu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnýz idim. Yedi sekiz sene zarfýnda, gözümü açtýkça, bir asýr zaman geçmiþ kadar bir tahavvülat görüyordum. Baktým ki, benim medresemin etrafýndaki þehir içi, Kal'adibi mevkii, bütün baþtan aþaðýya kadar yandýrýlmýþ, tahrip edilmiþ. Evvelki gördüðümden þimdiki gördüðüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip öyle hazin nazarla baktým. O hanelerdeki adamlarýn çoðuyla dost ve ahbab idim. Kýsm-ý âzamý, Allah rahmet etsin, muhaceret ile vefat etmiþler, gurbette periþan olmuþlardý. Hem Ermeni mahallesinden baþka, Van'ýn bütün Müslümanlarýnýn haneleri tahrip edilmiþ gördüm. Benim kalbim en derinden sýzladý. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydý beraber aðlayacaktý. Ben gurbetten vatanýma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum. Vâ esefâ, gurbetin en dehþetlisini vatanýmda gördüm. On Ýkinci Ricada bahsi geçen Abdurrahman gibi ruhumla pek alâkadar yüzer talebelerimi, dostlarýmý kabirde ve o ahbablarýn yerlerini harabezar gördüm. Eskiden beri hatýrýmda olan bir zatýn bir fýkrasý vardý; tam manasýný göremiyordum. O hazin levha karþý-

58


KÜLTÜR-SANAT 59

simden insanlar yarýn iþbaþý yapacaktý ve normal hayat devam edecekti. Hepsinin yarýn için, bir ay sonrasý için, hatta bir yýl sonrasý için hayalleri ve planlarý vardý; fakat 25 saniyelik bir sarsýntý çoðu þeyleri deðiþtirdi. O da ne evler iþyerleri yýkýldý, dünün zenginleri bir anda iþsiz kalmýþtý, dünün lüks evleri beþ para etmez olmuþtu ve lüks binalarda oturanlar çadýrlara mahkûm olmuþtu. Ýnsanoðlunun planlarý vardý; ama kaderinde bir planý vardý. Hayaller deðiþti, umutlar yýkýldý 500 bin nüfuslu þehir boþalmýþ, þehir hayalet mekânlara dönüþmüþtü ve þehrin üzerine karanlýk geceler çökmüþtü. Bütün binalar ve caddeler karanlýkta kalmýþtý sanki bu evlerde yýllarca kimse yaþamamýþtý bir hafta önce capcanlý ve kalabalýk olan Van, cadde ve sokaklarýn sessizliðine gömülmüþ hayatýn canlýlýðýnýn kanýtý olan çocuk seslerinden de mahrum olmuþtu. Demek ki mülk insanýn deðildi is-

temediði bir anda elinden çýkýp gidebiliyordu. Mülkün bir sahibi vardý (1). Mülk sahibi mülkünde istediði gibi tasarruf edebiliyordu. Ýnsanýn kesben deðil ama kalben terk etmesi gerekiyordu (2). Oysa ne kadar uzaklaþmýþtý bu nasihatler bizden… Ama bu musibet hakkalyakin derecede bize gösteriyordu bu gerçeði. Ýki büyük Van depreminde 23 Ekim, 9 Kasým 2011 resmi rakamlara göre 650 kiþi, depremde sonra çýkan çadýr yangýnlarýnda yaklaþýk 40 kiþi yaþamýný yitirdi. 155 kýz ve erkek çocuðu yetim kaldý. Halk bir yýl kýþý evlerinin dýþýnda geçirmek zorunda kaldý. Allah ölenlere rahmet, kalanlara Sabr-ý Cemil ihsan etsin. 1-Mesnevi-i Nuriye 2-Haþiye - Lâtif bir tevafuktur ki, bu On Üçüncü Ricanýn bahsettiði medrese hadisesi on üç sene evvel (1923'te. Yayýncý) oldu. 3- “G ök ler in ve yer in (mülk ü ve) hükümranlýðý Allah'a aittir. Allah'ýn gücü her þeye yeter.”(Âl-i Ýmrân, 189)

Kan aðlýyor Van-Erciþ'in daðlarý Viran oldu mor sümbüllü baðlarý Anadolu'ya yayýldý kalan saðlarý Þikâyetim kimden kime ne deyim Kale yolunda kalmadý dikili bir taþ Ýskeleyi sormayýn, döker kanlý yaþ Erciþ'te geçirdi çetin bir savaþ Þikâyetim kimden kime ne deyim Ýki nisan, Ýpekyolu, Alipaþa hep viran oldu Gül yüzlü yavrular sarardý soldu Ne olduysa bize Mevla'dan oldu Þikâyetim kimden kime ne deyim


Þarkýn Nurs daðlarýndayýz, Hz. Üstad'ýn çocukluðundayýz.

Yusuf Eyyüp KAYA

ÞÝÝR

Deryaya Sýðmayan Damla

Yükseklerde doðmuþtu, Yücelere bakarak büyümüþtü. Fýtratýna dercedilmiþti Hürdü, hür olmak isterdi Daðlar da hürriyet mekânlarýydý. Akardý Nurs deresi Karýnç ve Nazar Daðlarý arasýnda Çaðlayansa Said'di Yaþamýn her sahasýnda Dere aktýkça aþaðýlara Said çýkardý daðlara En çok sevdiði o mekânlar Tefekkür ambarýydý daðlar. O koca Üstad çýkýyordu Neticesi meçhul bir yolculuða Þarkýn daðlarý ona dar geliyordu Kanatlanmasý, uçmasý lazýmdý, uçacaktý. Ruhunu aydýnlatacak bir irfan ocaðýna, Ýlim yuvasý, medreseye, gidiyordu Koca vadiye sýðmayan bir istek ve hevesle gidiyordu Bu gidiþ sadece enginleri doldurmak Geçtiði yerlere hayat bahþetmek için deðildi Ýlim ve feyz nuru ile kanatlanmak Zamana rahmet olmak Ýstikbale bahar bereketi getirmek içindi. Dokuz yaþýnda çýkýyor gurbet eline Ýlmin ilk yuvasý TAÐ Medresesine Molla Mehmet Emin Efendi diyor: Yaþý küçük, dert olur diye düþünüyor Rahmet þeceresinin ahir zaman meyvesi: Dertlere derman olmaya geldim diyor Said-i Nursi.

60


Fakat yollar kapanýyordu küçük Said'e Sanki izin çýkmamýþtý bu garibe Tað'dan Hizan'a doðru Þeyhan'dan Nurs'a dönüyordu.

ÞÝÝR

Ana diyordu, yollar kapalý Ana Dua et, dua et bana Nurlu eller kalkýyor havaya Yalvarýyor, yakarýyor Allah'a

61

Ya Rab! Aç ona ilmin kapýsýný Rehber yap Resul-i Ekremini Nuruyla aydýnlat evladýmý Ve ilahi müjde veriliyordu: Ümmetimden sual sormamak þartýyla Ýlm-i Kur'an verilecektir sana Bu müjdeyle uyanmýþtý artýk hayata Derman olmak için uyanýyordu ahir zamana Ve Bitlis'e oradan Celalî medresesine doðru Doðubeyazýt'a doðru yol alýyordu Ahmedê Xanî'den ders alýyordu Belê seyda belê diye tasdik ediyordu Üç ayda aldý hususi hummalý eðitimi Ahmedê Xânî'den de almýþtý tasavvuf terbiyesi Evet, üç ayda almýþtý icazetini Medrese tarihinde yoktu bunun örneði Henüz bir çocuktu ama karar çýkmýþtý O artýk bir müderristi. Molla Said sarp yamaca doðru yürüyordu Aðrý Daðý'ýný karþýsýna almýþ, düþüncelere dalmýþtý Biliyordu dertler insanda toplanmýþtý Çareler ise ayrý ayrý yerlerdeydi Doðubeyazýt'tan ayrýlma vakti gelmiþti Bitlis'e dönüyordu, oradan Þirvan'a devam edecekti Molla Fethullah ile görüþecekti Ýlmini ve hýfzýný imtihan ediyordu hocasý Hayrette kalmýþtý; bir de eklenince tevazusu Bu zamanýn hem bedîsi hem de ebedisi Sana layýk, sana ey Said-i Nursî Zaman artýk BEDÝÜZZAMAN zamaný…





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.