GARBİ TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ
Mimar Mucit Öztabak Babaeski / 15.Ocak 2020
GİRİŞ 28 Ocak 1920 tarihinde M. Kemal Paşa tarafından gönderilen metni, Misak-ı Milli olarak Meclis-i Mebusan kabul ve ilan etmişti.1Ankara BMM mebusları, 18 Temmuz'da yapılan gizli bir celsede "Misak-ı Milli hududu dâhilindeki milleti ve vatanı istihlas etmek" hususunda Misak-ı Milli'ye yemin ettiler. Türkiye'nin işgali üzerine direniş başlarken, millî istekler için de bir program hazırlanmaya başlanmıştı. Son Mebusan Meclisi'ne seçilen Kuvâyı Milliye taraftarı mebuslar, İstanbul'a geldikleri zaman Hüseyin Kâzım Kadri Bey'in bir metin hazırladığını gördüler. Bunun üzerine Ahd-i Millî isimli bir komisyon kuruldu ve millî istekler için bir metin hazırlanmaya başlandı. Mustafa Kemal Paşa da sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey'e (Orbay) gönderdi. Komisyonda Wilson prensipleri esas alınarak ateşkes yapıldığı zaman mütareke hattının içinde ve dışında kalan topraklar kaydıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının bölünmezliği vurgulandı. Osmanlı topraklarında yaşayan milletler kendi geleceklerini kendi oylarıyla belirleyeceklerdi. Mütareke sırasında işgal edilen yerlere de sahip çıkılmaya çalışılıyordu. Sınır konusunda milliyet esas alınmıştı2 Çekileceğimiz son nokta Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de yaptığı toplantıda "Ahd-i Millî Beyannâmesi" adı verilen metni kabul etti. Meclis'te yapılan özel bir toplantıda kabul edilen metni 121 mebus imzalamıştı. Metin yayımlanmadan önce dışişleri memurları tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesine karar verildi. 17 Şubat 1920'de yapılan toplantıda mesele gündeme geldi. Edirne Mebusu Şeref Bey, konuşmasında bunun bir "misâk-ı millî" olduğunu söyleyerek metni okudu. Misâk-ı Millî oybirliğiyle kabul edilip, Fransızca tercümesi yabancı hükümet ve meclislere gönderildi. Son Osmanlı Mebusan Meclisi "Misâk-ı Milli", Türk Milleti'nin çekilebileceği son noktayı gösteriyor ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu. İtilaf devletleri, bu durum üzerine 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal ettiler. Meclis işgal kuvvetlerince kuşatıldı ve bazı milletvekilleri tutuklandı. Mebusan Meclisi, bu gelişmeler üzerine "mebusluk vazifesinin
- Atatürk; Nutuk, c. l, !Türk Devrim Tarihi Enstitüsü vavını ), İstanbul, 1973, s. 360 vd. Gott- hard Jaescke; Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çev. Orhan Köprülü), II. Baskı, Ankara, 199 1, s . 209. 2 Mustafa Öztürk, Osmanlı Miri Rejiminin Misak-ı Milli ile Münasebetleri, Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak - Şubat 2017 s.1159-1162 1
1
yapılması için uygun bir ortam oluşuncaya kadar" çalışmalarına ara verdi. Sultan Vahdeddin de 11 Nisan 1920'de Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni tatil etti3. Batı Trakya, teknik olarak 1920 yılının Ocak ayında son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde kabul edilen Misak-ı Milli' de belirtilen sınırlar dâhilinde olmasa da Misak-ı Milli'de bu bölgenin geleceği için halk oylaması yapılması teklif edilmiştir4.(?) Ruslar, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Batı ve Doğu Trakya'yı işgal ettiler. Sonrasında yapılan barışın şartaları ağırdı. 3 Mart 1878 tarihli Ayastefenos Antlaşması'na göre; Osmanlı Devleti Çatalca'ya kadar bütün Rumeli topraklarını kaybetti ve Büyük Bulgaristan Prensliği kuruldu5. Bu durum Türklerce kabul edilmedi.13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması'na göre6 Bulgaristan topraklan ikiye ayrıldı; kuzeyi Bulgaristan Prensliği'ne, güneyi ise Osmanlı Devleti'ne bırakıldı7. Osmanlı Devletine sınırları içinde Şarki Rumeli Vılayeti kuruldu18. Böylece başta Kırcaali olmak üzere Filibe, İslimye, Eski Zağra, Tatarpazarcık, Burgaz ve Hasköy'ün Şarki Rumeli Vilayeti'ne bağlanması8, Gümülcine, Dedeağaç, Sofulu ve Dimetoka ile Doğu Trakya'nın Edirne Vilayeti sınırları içerisinde kalınası ile Trakya'nın idari bütünlüğü bozulmuş oldu. Böylece Trakya topraklarının bir kısmı Edirne Vilayeti sınırlarında diğer kısmı da Şarki Rumeli vilayeti idaresinde kalınış oldu.9 1885 'de Filibe'de çıkan Bulgar isyanı ile Şarki Rumeli'nin Bulgaristan Prensliğine katılımı ile Trakya artık Karadeniz, Marmara ve Ege denizi ile Şarki Rumeli'nin güney sınırlan arasındaki kısımdan ibaret kalacaktır10. Bölge Türkleri bu fiili durumu kabul etmeyerek bir kez daha ayaklandılar. Sorun İstanbul Tersane Konferansı'nda yeni sınır düzeltmesi ile giderildi. (5 Nisan 1886). Yeni anlaşmaya göre; Osmanlı idaresi ‘Şarki Rumeli Vilayeti'nin Bulgaristan'a katılmasını tanıdı. Buna karşılık Kırcaali kazası ile Rodop bölgesindeki Müslüman köyleri Berlin Antlaşmasının 15. Maddesinin birinci bendindeki Osmanlı Devleti'ne verilen hak karşılığı Şarki Rumeli Vilayeti'nden ayrılarak doğrudan Osmanlı idaresine bağlandı.11 Şarki Rumeli' den ayrılan Rodop Bölgesinin de katılımı ile yeni Edirne Vilayeti teşekkül etti. Böylece Çatalca batısında kalan bütün Doğu Trakya topraklarına ilave olarak, Dimetoka, Sofulu, Dedeağaç, Mustafapaşa, Gümilcine, İskeçe, Kırcaali, Ortaköy ve Tırnova ile Balkan Harbi yıllarına kadar sürecek Trakya sınırlan oluşmuş oldu.12 Diğer taraftan dört devlet ile yapılan savaş aynı etnik gruptan halkın yaşadığı yerlerde gerçekleşiyordu. Kanun-ı Esasi’nin tekrar uygulamaya konması
Milli Savunma Üniversitesi'nin rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu Misakı Milli Kararları Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, kesinlikle bölünemez. Mondros Antlaşması imzalandığında işgal altında olmayan Osmanlı toprakları bölünmez bir bütündür. Mondros imzalandığı sırada işgal altında bulunan bölgelerin ve Arap topraklarının geleceğine, bu bölgede yaşayan halk karar verecektir. Halk oylamasıyla bu toprakların durumu belli olacaktır. Yani Araplar kendi geleceklerine kendileri karar vereceklerdir. Batı Trakya ve Elviye-i Selase dâhilinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum’un durumu, Arap bölgelerinde olduğu gibi yine halk oylamasıyla karara bağlanacaktır. Yani bu bölgede yaşayanlar eğer gerekirse kendi geleceklerine kendileri karar verecektir. Türkleri mali, idari ve siyasi yönden etkileyecek olan engeller yani uzun süredir ülkemizi her açıdan engeller nitelikte olan kapitülasyonlar kesinlikle kabul edilmeyecektir. İstanbul ve Çanakkale boğazlarının güvenliği ve tehlikeden uzak tutulması ile ilgili önlemler alınacak ve bu boğazların ticaret gemilerine açılıp açılmaması ile ilgili kararlar Türkiye ile birlikte ilgili devletlerarasında yapılacak olan anlaşmaya göre belirlenecektir. Ülkemizde yaşayan Hristiyan ve diğer azınlıklara, diğer ülkelerde Müslümanlara tanınan haklar kadar hak tanınacaktır. Yani Müslümanların kullandığı haklar ile bu azınlıkların hakları eşit hale getirilecektir. 5Ali İhsan Gencer, "Ayastefan'os Antlaşması" , Diyanet islam Ansiklopedisi, C:4, s.225-226. 6 - Ali İhsan Gencer, "Berlin Antlaşması", Diyanet İslam Ansiklopedisi, C: 5, s.516- 517 7 Veysi Akın; Misak-ı Milli ve Batı Trakya Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak - Şubat 2017 s.11421158 8 - Fahir Armaoğlu. 19 Yüzyıl Siyasii Tarıhi ; 1789- 1914!, Türk Tarih Kurumu Yay"., Ankara 1997, s. 520-525. 9 - Bıyıklıoğlu: Trakya'da Milli Mücadele, C. I, s. . 3·4. 10 - Emine Şam, "Prens Alexandre Banenberg'in İhtihat Beyannamesi ve Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a İlhakı", History Studies, Volume 3, Sayı 1 (2011), s. 239-249. 11 - Mahir Aydın, "Tophane Konferansı "Doğu Rumeli'ye Veda'", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı (2011/11, s.173. Osmaruı Hukümeti'nin ilhakı tanıdığına dair belge için bkz: Tevfik Bıyıklıoğlu. Trakya 'da Milli Mücaddele, C. II, Türk Tarih Kurumu Yay. . Ankara 1987, s. 20-21, Vesika No: 7. 12Ramazan Özey: " 19. Asırda Edirne Vilayeti Coğrafyası". Marmara Üniversitesi Coğrafya Dergisi, Sayı: 6 (Temmuz 2002), s. 9-10. 3 4
2
ile 7 Ağustos 1909’da etnik kökeni farketmeksizin tüm Osmanlı vatandaşlarına getirilen askeri yükümlülük 13 sonucu Rumeli’den toplanabilen erler, Selanik'te, Kosova'da veya Üsküp'te savaşacaktı. Ancak çoğu firar ederek karşı saflara geçti ve Osmanlı ordusunu zaafa uğrattı14. Balkan ülkeleri aralarında ittifak yaparak15, 1912 Ekim'inde Türklere karşı savaş ilan ettiler. Savaşın çıktığı dönemde Osmanlı devleti, gerek siyasi çekişmeler ve gerekse orduda gerçekleştirilen yeni düzenlemeler dolayısıyla yeterince hazırlanamamıştı 16 Bu nedenle Balkan ülkeleri cephede güçsüz ve küçük ordulara karşı kolay zaferler kazandı. Osmanlı Ordusu, Edirne, Yanya ve İşkodra hariç bütün Balkan topraklarını kaybetti17. Bulgarlar, Edirne hariç Trakya'nın tamamını işgal ederek, Çatalca önlerine kadar ilerlediler ve başkenti tehdit eder hale geldiler18. Cephede bu askeri gelişmeler olurken bir taraftan da Barış görüşmeleri devam ediyordu. Osmanlı Hükümeti, askeri vaziyetinin çaresizliği ve Büyük devletlerin baskıları karşısında bu fiili durumu kabullenerek, müzakereler esnasında Balkanlardaki topraklarının çoğundan vazgeçmek zorunda kalınıştı.19
MUSTAHFIZ TEŞKİLATI Özellikle Anadolu’da Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasında ‘Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerinin’ önemi büyüktür. Her ne kadar Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin kuruluş tarihi 17 Ocak 1913 olarak gösterilse de bu tarihten önce 3 Kasım 1912’de Balkanların güzide şehri Serez’de ‘Mustahfız Teşkilatı’ adıyla kurulduğu anlaşılmaktadır. Serez’in Bulgarlar tarafından işgaline karşı İttihatçı Serezlilerin 3 Kasım 1912 de ‘Mustahfız Teşkilatı’ adıyla bir milis teşkilatı kurmuş oldukları bilinmektedir. Şehrin ileri gelen İttihatçıları tarafından kurulan bu teşkilat Bulgarların şehri işgali karşısında halkın Serez’i savunması için kurdukları bir teşkilattır. Esat Serezli Memleket Hatıralarında Serez’in İttihat ve Terakki Şube reisi olarak Mustahfız Teşkilatı’nı ne gerekçe ile ve nasıl kurduklarını oldukça detaylı şekilde anlatır.20 Serezli’nin şehrin Bulgarlar tarafından işgali ve Bulgarların Müslüman ahaliyi nasıl vahşice katlettiğine dair söyledikleri ile aynı olaya ilişkin İngiliz raporları birbirleriyle oldukça tutarlıdır.21 Serez’de kurulan ve Bulgar istilası ve mezalimine karşı şehir halkının topyekün mücadelesini ön gören Mustahfız Teşkilatı İttihatçıların 17 Ocak 1913’ta bütün memleket kuvvetlerinin yurt savunmasında birleştirmek için kurdukları Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerinin ilk öncülüdür.22 Cihangiroğlu İbrahim23 Kafkas Gönüllü Birliği ile Edirne’nin geri alınışı ve Batı Trakya’nın kurtuluşu için Teşkilat-ı Mahsusa adına savaşmıştı.
Ufuk Gülsoy, “Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlikten Muafiyet Vergisi: Bedel-i Askeri (1855-1909), Tarih Dergisi, İstanbul 2002, s. 94-96, 118. 14 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ankara 2011, s. 309. 15Emine Şam, "Prens Alexandre Banenberg'in İttihad Beyannamesi ve Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a İlhakı", History Studies, Volume 3, Sayı: 1 (2011), s. 239-249 16 - Serkan Er. "Balkan Harbi'nde Osmanlı Ordusu'nun Seferberlik Planı", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sa: 59 ( 2014/ 1 ), s. 172- 179. 17 -Ahmet Halaçoğlu, "Balkan Savaşları (1912 -1913)". Rumeli-Balkanlar Özel Sayısı III. 1 Mart-Haziran 2015). Yeni Türkiye Yay., Ankara 2015, s. 3435-3440. 18 - Murat Tunca, 1912· 1913 Balkan Harbinde Türk Harbi (Lüleburgaz-Pınarhisar Muharebesi), C. 3, Askeri Matbaa, İstanbul 1945, s.131 19 Bestami S. Bilgiç, Misak-ı Milli ve Batı Trakya Türkleri Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak Şubat 2017 s.1159-1162 20 Esat Serezli, Memleket Hatıraları, Yay. Haz. Aynur Koçak, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2012, s.237. 21 PRO. FO.608/118, s.409. 22 Cihangir Oğlu İbrahim Aydın, Hatıralar, Yazma, İbrahim Şirin Arşivi, s.77. Cihangir oğlu İbrahim’in biri daktilo edilmiş ve latin alfabeli diğer ikisi Osmanlıca olmak üzere yayınlamamış üç hatırası bulunmaktadır. Daktilo edilmiş nüsha Osmanlıca hatıraların bir kısmıdır. Hükümetin Polis Teşkilat Müdürü Tevhidüddin Mamilof’a ait olan Hatıraların son 10 sayfası da İbrahim Bey’in hatıralarını içerir. Özellikle Balkanlardaki faaliyetleri bu kısımda anlatılmıştır. Kırzıoğlu’nun ifadesiyle Mamiloğlu’nun Hatıraları 1983’te Genel Kurmay Askeri Tarih ve Etüd Merkezi Başkanlığı’na verilmiştir. Fahrettin Kırzıoğlu, “Cihangiroğlu İbrahim Aydın (1874-1948)’daki Milli Mücadele’de Kars ve Atatürk İle İlgili Belgeler”, Belleten,1985, C:XLXIII, S:189-190, s.139. Biz bu hatıranın fotokopisini İbrahim Beyin Kızı Ayten Hanım’dan aldık. Ayten Hanım’a yardımı için teşekkürü borç biliriz 23 Cihangiroğlu İbrahim, 18 Ocak 1919’da Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi’nin kurucusu ve Reis-i Cumhuru’dur. 13
3
23 OCAK 1913'TE HÜKÜMETİN SAVAŞA DEVAM KARARI ALMASI Buna rağmen ilk mütareke döneminde yürütülen Londra Konferansı Barış görüşmelerinden (17 Aralık 1912- 6 Ocak 1913) Bulgarların ve koruyuculuğunu yapan Avrupa devletlerinin Edirne konusundaki ısrarları yüzünden bir sonuç alınamamıştı.24 Ayrıca 23 Ocak 1913'te gerçekleşen Hükümet değişikliği ve yeni hükümetin savaşa devam kararı alması, görüşmeleri zora sokmuştu.25 Savaşın devam ettiği bu dönemde sırasıyla Yanya (6 Mart 1913), Edirne (26 Mart 1913) ve İşkodra (25 Nisan 1913) gibi korunaklı asker destekli şehirler de birer birer düştü. Rumeli'deki Osmanlı ordularının yenilmesi, mütarekede Edirne kalesine yardım sağlanamaması, Kamil Paşa hükümetine ve Harbiye Nazırı Nazım Paşa'ya karşı ülkede ve bilhassa ordunun genç unsurları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Bu durum üzerine Meşrutiyet'i ilan ettirmelerine karşın, hükümeti doğrudan değil de uzaktan kumanda metodu ile yönetmeye çalışan İTC, iktidara fiilen el koymak için harekete geçme kararı aldı. 16 Aralık l912'de başlayıp 6 Ocak 1913'te kesintiye uğrayan Londra Konferansı'nda Osmanlı Hükümeti'nin Rumeli'deki toprakları dışında- Edirne ve dolaylarını da sınır dışında bırakan Midye-Enez hattını edeceği ileri sürülmüştü. Bu iddia üzerine İTC Merkezi Umumisi'nin aldığı karar gereğince Yarbay Enver Bey'in önderliğinde Fedai Zabitan mensubu subaylar 23 Ocak 1913 tarihinde Babıali'yi basıp Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı öldürmüş, hükümeti de istifa ettirmişti. Kamil Paşa yerine de İTC'nin isteği üzerine Sadrazamlığa Mahmut Şevket Paşa, Harbiye Nazırlığı 'na da Ahmet İzzet Paşa getirilmişti. Yeni hükümet, Edirne'nin kurtarılması için 2 Şubat 1913'te Bulgarlar'la ateşkese son vererek Bolayır taarruzu ve Şarköy çıkarması (8 Şubat) girişiminde bulunmuştu. Daha çok Enver Bey'in ısrarıyla yapıldığı ileri sürülen Edirne'nin kurtulması girişiminin boşa çıkmasından sonra Edirne kalesi de 161 günlük kahramanca bir savunmanın ardından 16 Mart 1913 'te çetin bir hücumla Bulgarlar'ın eline geçti.26
29 HAZİRAN 1913’DAN İTİBAREN YENİ BİR SAVAŞ BAŞLADI. 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması ile Osmanlı Devleti için Balkan Savaşı sonuçlandı. Midye-Enez hattının batı tarafı müttefiklere bırakıldı ve bu sınırın uluslararası bir komisyon tarafından tespit edilmesi kararlaştırıldı27. Bu süreçte müttefiklerin arasında Makedonya’nın bölüşülmesi için 29 Haziran 1913’dan itibaren yeni bir savaş başladı. Londra Antlaşması’nın üzerinden ise iki ay geçmesine rağmen Bulgar ve Osmanlı orduları askerini terhis etmemiş ve Çatalca’da karşı karşıya durmaya devam etmişti. Bulgar ordusunun Midye-Enez hattının gerisine çekilmesi sınırın kesin olarak tespit edilmesine kadar ertelenmişti28. Oysa Bulgaristan’ın anlaşma gereği Midye-Enez hattına çekilmesi gerekiyordu. 6 Temmuz 1913’de Osmanlı Hükümeti Avrupa Devletlerine haber vererek Midye-Enez sınırına kadar ilerleyeceğini duyurdu. Böylece Bulgar ordusu sınıra kadar çekilmek zorunda kaldı. Edirne'yi kurtarmak iddiasıyla Babıali baskını ile iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki yönetimi, 30 Mayıs 1913'te imzalanan Londra Antlaşması ile çok ağır hükümler içeren yeni şartları kabul etmek zorunda kalMIŞTI. Böylece Avrupa ve Balkan devletlerinin Osmanlı Devleti'ni Balkanlardan tasfiye hayali gerçekleştirilmiş oldu. Balkan Savaşı sonrasındaki toprak dağılımı ittifaka dâhil olan devletleri memnun etmedi. Savaşın en çok kazananı Bulgaristan olmuştu. Makedonya'nın büyük bir kısmı Bulgaristan'a kalmış, bu durum Yunanistan ve Sırbistan'ın itirazına yol açmıştı. Bu durum Balkan birliğinin dağılması ve yeni bir savaşın başlaması demekti. Ayrıca 1. Balkan Savaşı'na iştirak etmemiş olan Romanya'nın Dobruca'yı istemesi de savaşın çıkmasına ayrı bir sebep teşkil edecekti. Bu gelişmelere bağlı olarak Balkan devletleri arasında 29 Haziran 1913'te 2. Balkan Savaşı başladı. Mevccut durumu bir fırsat olarak değerlendiren Osmanlı Devleti, İngiliz ve Fransızların Midye-Enez hattının batısına geçilmemesi ve Londra Antlaşması şartlarına uyulması yönündeki bütün tehditlerine" rağmen Edirne'yi ele geçirmek üzere harekete geçti ve 22 Temmuz 1913 'te şehir geri alındı.29 Edirne Osmanlı ordusu tarafından alındı. Osmanlı hükümeti Meriç’in sağ tarafına girmeyeceğine dair Avrupa Devletlerine güvence verdi. Osmanlı ordusunun Midye-Enez hattını geçerek kısa sürede önemli bir direnişle karşılaşmadan Meriç hattına kadar ilerleyerek, Edirne'yi geri alması (22 Temmuz 1913), Türk yetkilileri cesaretlendirdi. Özellikle de Ahmet Yiğit, "I. Balkan Savaşı'nda Edirne Müdafaasının Önemi", Türk Yurdu YayI. , Ankara 2015, s.250 - Cevdet Küçük, "Babıali Baskını", Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 4, s. 390. 26 Adviye halamın Babası, Öğretmen ‘Mehmet’ dedem bu çatışmada öldü. 27 Karal, a.g.e., s. 337. 28 A.g.e., s. 340 29 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ankara 2011, s. 34. 2425
4
Enver Bey'in teşviki ile kurulan gönüllü müfrezeler (askerler) Meriç nehri ötesine geçerek Mustafapaşa'ya kadar ilerlediler. Fakat siyasi baskılar üzerine kısa sürede geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak, Bulgarlar işgali altındaki Batı Trakya topraklarından imdat çağrıları gelmesi üzerine, bu çağrılara kayıtsız kalamayan yetkililer, Türk umumi efkârının isteklerine uyarak Batı Trakya'nın kurtuluşu için harekete geçtiler. Kuşçubaşı Eşref Bey'in komutasında oluşturulan Gönüllü Akıncı Müfrezesi, Edirne'de bulunan Kolordu Kurmay Başkanı Enver Bey'in talimatıyla 15 Ağustos 1913'te Batı Trakya topraklarına geçti.
Fotoğraf: 1-Kuşçubaşı Eşref Bey (Baki Sarı Sakal, Batı Trakya Bağımsız Türk Cumhuriyeti, Makale)
5
Kuşçubaşı Eşref'in Edirne'ye Yönelik Keşif Taarruzu
-Bıyıklıoğlu'na göre- “Enver Bey'i bu düşünceye yönelten etkenlerden en önemlisi de Bulgarlar'ın Çatalca karşısındaki ordularının hemen hepsini savaşa tutuştuğu eski müttefiklerine karşı kullanmak üzere geri çekmeleriydi.30 Trablusgarp 'tan ne zaman döndüğü bilinmeyen Kuşçubaşı Eşref Bey de bu sıralarda 300 kişilik bir gönüllü akıncı müfrezesi ile Hurşit Paşa kolordusu emrinde bulunuyordu.31 Bıyıklıoğlı'na göre- Kuşçubaşı Eşref ve Sami Bey’lerin yönetiminde İstanbul'da kurulan müfreze, Ödemiş, Aydın dolaylarından gönüllü, bir miktar zeybek ve efeler; Kafkasyalı, az sayıda İranlı [Türk-?) Afganlı gönüllülerden oluşmuştu. Bu müfreze, Enver Bey'in emriyle Derne'den tanıdığı Eşref Kuşçubaşı tarafından özel görevler için kurulmuştu. Müfrezedeki Kafkasyalılar'ın başında daha sonraları Mütareke'nin ardından Kars merkezli kurulan "Cenubi Garbi [Güneybatı] Kafkas Cumhuriyeti Reisi" olan Cihangiroğlu İbrahim Bey bulunuyordu. Müfrezede Nevzat (bir ara İstanbul Merkez Komutam), Akovalı İsmail Hakkı (J. Albay) ve Türk İstiklal Harbi 'nde Kütahya Milli Alay Komutanlığı yapan İsmail Hakkı beyler de vardı.32 Enver Bey işte bu amaçla, durumu aydınlatmak için Hurşit Paşakolordusuna bağlı Kuşçubaşı Eşref in gayrınizami kuvvetlerinden 300 mevcutlu bir akıncı müfrezesine cepheden Lüleburgaz'a bir keşif taarruzu yaptırmıştı. Akıncı müfrezesi, Lüleburgaz'a kadar önemli bir Bulgar kuvvetine rastlamamış ve orada bir Bulgar taburunu esir etmişti. Akıncı müfrezesinin anılan keşif taarruzu Enver Bey'e cesaret verecek özellikte idi. Enver Bey'in talimatıyla Eşref Bey müfrezesinden 4 bin kişilik bir gönüllü kuvveti, Bafra gambotunun korumasında Draç torpidosuyla 13 Temmuz 1913 sabahı Ereğli ve Tekirdağ' a başarılı bir çıkarma yapar. Müfreze aynı gün Muratlı 'ya intikal eder. Cepheden de Enver ve Hafız Hakkı beylerin yönetiminde yapılan bir taarruzla, Çorlu yakınlarındaki
Orhan Kemal' in Babası Abdülkadir Kemali 'nin Anıları, s. 188 vd "TM" ve "HTC"de yer verilen Kuşçubaşı biyografisinde çok ilginç bir iddia vardır. Mahmut Şevket Paşa'nın 15 Haziran 1913'te suikasta uğramasmdaıı sonra Istanbul Muhafızı Cemal Paşa katillerle azmettiriciler’in bulunması için Eşref ve Hacı Sami'yi Batı Trakya'dan Istanbul'a çağırmıştır. Iddiaya göre Paşa'mn katillerini kaçıran arabaııııı şoförü Eşrcf'in akrabalarından Abdülrahim adlı birisidir. Abdülrahiııı, suikasttan sonra Eşref'in ailesince İzmir civarıııda bir Çerkezköyünde saklanmıştır. Eşreftarafından yakalanıp Cemal Paşa'ya teslim edilen caniler uzun bir dava sonucnnda asılır. Eşref ise bundan sonra Edirne’nin istirdadı öncesinde Enver Bey'in yanına döner. (T(\1, s. 139.; HTC, s. 222.) Hasan Amca'ııın "Nizam (ve Kapısı ve Yarıda Kalan Ilıtilal"inde de konuya ilişkin şöyle bir kayıt vardır: " . . Suikasttan sonra olayı yapanlardan Yüzbaşı Çerkez Kazım, Ziya ve bir iki arkadaşı Beyoğlu 'ııda Ağacamii'nin arkasındaki Pire Mehmet Sokağı'nda Ingiliz uyruğundan bir kadının işlettiği kumarhaneye saklanmışlardı. Güvenlik güçleri suikastçıları teslim alamamış, yapılan çatışmada Yüzbaşı Hilmi ölmüş, Komiser Saınuel de yaralaııııııştı. Suikastçılar, eski arkadaşları olan ). Eşref ve Izmit'li Mümtaz Bey'e teslim olınuşlaı·dı." (s. l92n vd.) M. Ş. Paşa, Ingilizci Nazım Paşa'ya misilleme amacıyla katledilmiştir. Prens Sabahattin'in 'kurmaylarından' Çerkez Hasan Anıca, aradan yıllar geçtikten sonra, l956/57'de Iııgiliz istihbaratrnca kullamldıklarıııı itiraf etmiştir. (Oktay Ekşi, Aslını Oğrenebilecek miyiz? Hürriyet, 21 Ocak 2007) Eşref'in daha o sıralarda İnıgiliz istihbaratının tetikçileri ile içli dışlı olması son derece dikkati çekicidir 32 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 169n vd.; ismet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.43 Azerbaycan, Dağıstan ve Kuzey Kafkasya'dan gelen gönüllülerden oluşan "Kafkas Gönüllü Kıtası" için aynca bk; Fahrettin Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıraları, s.151 vd.; Hüseyin Baykara, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusunda, Istiklfü Savaşı 'ııda Türkiye Ordusunda Azerbaycan Askeri Kıtaları, Türk Kültürü (Ordu Sayısı), Ağustos 1964, sayı: 22.; Yrd. Doç. Dr. Esin Dayı, Elviyı:-i Selase'de (Kars-Ardahaıı-Batunı) Milli Teşkilatlanma, s.121 vd. Çihaııgiroğlu Ibrahiııı .!'ley . ile ilgili ayrıca bk.; Murat Küçükuğurlu, Cihnııgiroğlu lbrahinı Bey, Atatürk Universitesi Atatürk Ilkeleri ve Inkıb'ip Tarihi Enstitüsü , Yaymlanıııaııuş Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2000 (Tez görülememiştir); Mehmet Okur-Murat Küçükuğurlu, İngiliz Yüksek Komiserlerinin Gözüyle Milli Mücadele 1918- 1920, s.111. Ahmet Ender Gökdemir, Cenilb-i Garbi Kafkas Hükümeti, s. l 7 vd. Bıy1klıoğlu, göstem1ese de bu harekata, .İT'nin Ege' deki en önemli ıi:ıutemetlerinden -o sırada Uşak Kaymakam Vekili- lbrahim (Tahtakılıç) Bey de karısı ve iki çocuğunu bırakarak yörenin zeybeklerinden oluşan 300 gönüllünün başında bizzat katılmıştır. llhan Tekeli-Selim Ilkin, Ege'deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı'na Geçerken Uşak Heyeti Merkeziyesi ve Ibrahim (Tahtakılıç) Bey, s. 67 vd. 30 31
6
zayıf Bulgar cephesi parçalanır. Osmanlı ordusu da iki gün sonra, 15 Temmuz 1913'te Midye-Enez hattına ulaşır.33 Bulgar ordusu her cephede eski müttefikleri Sırp ve Yunan orduları tarafından bozguna uğratılmıştı. Romanya ordusu da kuzeyde Tuna ve Dobruca üzerinden harekete geçerek TutrakanBalçık hattına kadar Bulgarlar'ın elindeki Dobruca'nın bazı bölgelerini işgal etmişti. Osmanlı Hükümeti de doğal olarak bu olayların Türk çıkarlarını korumak bakımından kendisine gerekli önlemleri almak görevini yüklettiğini düşünmeye başlamıştı. Ancak, bununla birlikte hükümetin, Londra Antlaşınası'nın belirlediği Midye-Enez çizgisinin aşılmasında kararsız olduğu da anlaşılıyordu.34 Ancak Edirne'nin istirdadı için Babıali'yi basıp hüküıneti deviren İT'nin kurdurduğu bir kabinenin "Serhat Şehri"ni Bulgarlar'a bırakan Londra Antlaşması'nı imzaladıktan başka, şimdi de böylesi bir fırsat varken harekete geçememesinin, halkın gözünde kendilerine itibar kaybettireceğini düşünen örgütün önde gelenleri ise bu konuda isteksiz bakanları sıkıştırıyordu. Nihayet İT'nin baskıları üzerine hükümet, Midye-Enez sınırının aşılarak Edirne'nin istirdadına yönelik harekât için orduya emir verir. Hükümet, 19 Temmuz'da da ilgili devletlere verdiği bir notada amaçlarının Meriç 'e kadar olan Türk topraklarını kurtarmak olup onun ötesine geçmek istemediğini bildirir.35 Osmanlı ordusunun Hurşit Paşa kolordusu olarak anılan X. Kolordusu, Midye-Enez hattını geçerek Edirne'ye doğru ilerlemeye başlar. Kolordunun öncü birlikleri anılan gönüllü akıncılardır. Kolordu Kurmay Başkanı Enver Bey de bir süvari kuvvetiyle akıncı birliklerinin gerisinden gitmektedir. Eşref Bey öncülüğündeki akıncılarla Enver ve İbrahim (Cihangiroğlu) beylerin emrindeki süvari tugayı -2. Meşrutiyet 'in 5. yıldönümü olan- 23 Temmuz 1913 'te Edirne'yi kurtarırlar”.36 Gönüllü akıncı müfrezesi, Edirne'nin kurtalılmasından sonra çekilen Bulgarlar'ın peşinden Mustafapaşa'ya doğru ilerlemişti. Bu arada Bulgarlar da düzenli ordularını savaş halinde bulundukları eski müttefiklerine karşı geri çektiklerinden Türk kuvvetlerine karşı daha ziyade gayrınizami unsurlarını bırakmıştı. Mustafapaşa'yı da kurtaran akıncı birliği burada durmayarak düşman çetelerini kovalamak üzere Bulgar toprağı sayılan bölgelere girmiş; Kaptan Tana ve Nikolaviç kuvvetlerini bozmuş; Habibçe, Harmanlı ve Hasköy bölgelerinde dört gün süren akınlar yapmıştı Bıyıklıoğlu'nun, " … eski Bulgar topraklarında yapılan bu akınlar " ifadesinden, Balkan Savaşları'ndan önceki Bulgar sınırları içinde kalan bölgeler olduğu anlaşılan bu mıntıkadaki akınlar, Bulgaristan'ı gerek büyük devletler nezdinde gerekse doğrudan doğruya Bab-ı Ali 'ye şikayetlerde bulunmaya sevk eder. Bunun üzerine sınıra kadar giden Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Ahmet İzzet Paşa ile Vali Hacı Adil Beylerin emir ve müdahalesiyle Türk kuvvetleri Edirne'ye geri çekilir.37 Ancak ilginç olan, düzensiz Türk kuvvetlerinin bu hareketi, milletlerarası hiçbir fiili müdahale doğurmaz. Büyük devletler, Babıali üzerinde sadece manevi baskı yaparak Osmanlı Devleti'ni Edirne'yi kurtarmaktan vazgeçirmeye ve aldıktan sonra da oradan çıkması için -Bıyıklıoğlıı 'na göre- kandırmaya çalışırlar.38 İkiyüzlü bir tutum takınan Rusya ise Trakya'nın Edirne ile birlikte Meriç'e kadar olan Türk topraklarını kurtarmak olup, onun ötesine geçmek istemediğini bildirir.39
Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 1 6 1 vd. Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 1 68 vd.; Cemal Paşa, Hatıralar, s. 1 6 1 vd.; Halil Menteşe'nin Aıııları, s. 63 vd 35 Cemal Paşa, a.g.e., s.161 vd.; Bıyıklıoğlu, ayııı yer O sıralarda Osmanlı Devleti'nin Berlin Büyükelçisi olan Mahmud Muhtar Paşa'nm iddiasma göre de; Bulgarlar'm Edinıe'yi boşaltmasmın ardıııdan Yunaıılılar'ın Dedeağaç'a asker çıkardığını gazetelerde okur ve bunun Edime 'ye yönelik bir harekat olacağını kestirerek onlardan önce davranmak hususwıda Babıali 'yi telgrafla bilgilendirir. Paşa'ya göre, bir muhalif oya karşı vekiller heyeti Edirne 'nin istirdadı kararmı alır. Maziye Bir Nazar, s. 81 vd. 36 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 1 71 vd. Bıyıklıoğlu'nun 23 Temmuz olarak verdiği Edirne'nin istirdadı, kimi kaynaklarda 2 2 Temmuz olarak da geçer. 37 Aynı yer. 38 Aynca bk.; Cemal Paşa, a.g.e., s. 161 vd. 39 Cemal Paşa, a.g.e., s. 161 vd.; Bıyıklıoğlu, aynı yer O sıralarda Osmanlı Devleti 'nin Berlin Büyükelçisi olan Mahmud Muhtar Paşa'nm iddiasına göre de; Bulgarlar'm Edirne'yi boşaltmasmın ardıııdan Yunanlılar'ın Dedeağaç'a asker çıkardığını gazetelerde okur ve bunun Edime 'ye yönelik bir harekat olacağını kestirerek onlardan önce davranmak hususwıda Babıali 'yi telgrafla bilgilendirir. Paşa'ya göre, bir muhalif oya karşı vekiller heyeti Edirne 'nin istirdadı kararmı alır. Maziye Bir Nazar, s. 8 1 vd 33 34
7
Rusya ise Trakya'nın Edirne ile birlikte Osmanlı' da kalacak yerlerini ileride İstanbul ve Boğazlar'la birlikte ele geçirmeyi ümit ettiği için bu kentin Osmanlı'dan geri alınması konusunda ileri gidilmesini, gelecekteki çıkarlarına uygun bulmaz. Bununla birlikte diğer devletlerle birlikte Babıali'ye tehditler savurmaktan da geri kalmaz.40 Bu arada, ezici çoğunluğu Türk/İslam olan Trakya'nın Bulgarlar'ın elinde kalmasına karşı çıkan Türkler'le birlikte Rum, Enneni ve Musevi temsilcilerden oluşan; hem bu demografik durumu hem de Bulgar işgali altındaki bölgede yapılan mezalimi anlatmak üzere bir Edirne Heyeti kurulur. Heyet, Talat Paşa'dan aldığı talimat üzerine Avrupa merkezlerine giderek Trakya'nın bu özelliğini anlatıp bölgenin Osmanlı Devleti'nde kalması doğrultusunda girişimlerde bulunur.41 Tüm bunlara karşın Edirne'nin kurtulması, kamuoyunda saygınlığı aşınan İT'nin durumunu güçlendirir. Yine bununla birlikte büyük devletlere karşın Edirne'nin Türk gücüne dayanarak Türk kuvvetlerince kurtarılması, kamuoyunda bir özgüven duygusunun ortaya çıkmasına neden olur.42 Ğ
Fotoğraf: 2--Bükreş Barış Konferansı delegeleri
10 AĞUSTOS 1913 BÜKREŞ ANTLAŞMASI Öte yandan, eski Bulgar toprağı içinde akınlar yapan gayrınizami Türk müfrezesinin Edirne'ye dönüşünden sonra Batı Trakya'da Bulgar çetelerinin Türkler' e zulüm ve tecavüzlerde bulunduklarına ilişkin istihbari bilgiler de gelmeye başlar. Balkan devletleri ise 3l Temmuz 1913'te Bükreş'te başlayan barış görüşmeleri sonunda 10 Ağustos 1913 'ta Bükreş Antlaşması'nı imzalayarak aralarındaki savaşa son verirler. Bu antlaşmaya göre, Yunan-Bulgar sınırı Serez ve Drama'nın hayli kuzeyinden geçmekte ve Kavala'nın 43 km. kadar doğusunda, Mesta Karasu ağzında Ege'ye varmakta idi. Bükreş Antlaşması ile Batı Trakya'yı Bulgarlar'a bırakmak zorunda kalan ve Edirne'nin Türk kuvvetlerince kurtarılması sıralarında buraları ellerinde tutan Yunanlılar, Trakya'nın Bulgarlar'a tesliminde olabildiğince güçlük çıkarmaya ve Batı Trakya işlerine Osmanlı Devleti'nin de karışmasını sağlamaya çalışır.44 Diğer taranan Türk kamuoyu da Doğu Trakya'nın kurtulduğu günlerde yüzde 85'i Türk olan Cemal Paşa, a.g.e., s. 1 6 1 vd. Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 7 1 vd. Bıyıklıoğlu'nun verdiği bilgiye göre, o sıralarda Trakya'daki 1 milyon 229 bin 572 nüfusa karşılık ancak 1 89 bin Bulgar vardır. Konu ıle ilgili bir başka çalışmada da Bulgarlar'ııı Türkleı"e yaptığı zulmün kat kat fazlasını Ruınlar'a uyguladığı, bu nedenle Bulgaristaıı'a karşı bir Türk-Rum ittifakının kendiliğinden ortaya çıktığı belirtilmektedir. Nadir Yaz, Ağlayan Batı Trakya, s. 1 7 vd. 42 Ahmad, a.g.e., s. 363 vd 43 TM, s. 1 12. 44 Bıyıkl:oğlu, a.g.e., s. 1 73 vd. 40 41
8
Batı Trakya'nın geleceğini de ciddi olarak düşünmeye başlar. Osmanlı Hükümeti ise Midye-Enez hattını aşarken Meriç nehrinin batısına geçmek niyetinde olmadığını ilgili devletlere bildirdiğinden; Batı Trakya'ya bir Türk müdahalesi için çok elverişli gibi görünen duruma karşın bu kararından ayrılmak istemez. Bununla birlikte Babıiali, Batı Trakya'da Bulgar zulüm ve tecavüzüne uğarayan soydaşlarım korumak için bu bölgeye bazı küçük birlikler gönderilirse, bunun Meriç'in batısına geçmek anlamında değerlendirilmemesini, 19 Ağustos 1913'te Avrupa merkezlerindeki elçilerine haber vermek gereğini duymuştu. Gerçekte ise Bulgar çetelerinin Batı Trakya'da Türkler'e zulüm ve tecavüz yaptığına ilişkin sınırdan raporlar alınınca, Edirne'de bulunan ve kentin kurtuluşundandan sonra Bulgar topraklarına giren akıncı kuvvetlerinden 116 mevcutlu bir Birlik, Enver Bey'in emir ve talimatıyla Edirne'den Otaköy üzerine gönderilir. Batı Trakya'ya 15 Ağustos 1913'te giren bu akıncı müfrezesi Umum Çeteler Kumandanı Eşref Kuşçubaşı'nın idi. Müfrezede Eşref Bcy'den başka 15 subay ve 100 seçkin er vardı.45 Müfrezenin Komutanı Kimdi?
45
Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. l 74 vd. Enver Bey, kolorduya bağlı birliklere, bu müfrezenin ihtiyaç duyması halinde yiyecek, cephane-mühimmat ihtiyaçlarını karşılaması emrini de verir. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki, Edirne'nin istirdadından sonra 15 Ağustos 1913 'te Batı Trakya 'ya giren 116 mevcutlu akıncı müfrezesinin intikalinden önce bölgede bu anlamda çok güçlü bir gelcııck ve altyapı bulunuyordu. 1877-78 Osmanlı- Rus savaşı ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878) ile Anavatan'dan ayrılmak zorwıda kalan Batı Trakya'nın Türkler' le meskûn kimi bölgelerinde Rodop merkezli bir milli mukavemet başlamıştı. Batı Trakya Türklüğü, Rus işgal kuvvetleri ve Bulgar gönüllülerinin silahsız Türk ahali ve Türk göçmen kafileleıine karşı işlediği mezalime karşı can ve mallarıııı konımak için silaha sarılmıştı. Bu bağlamda ilk silahlı çarpışına 14 Nisan 1878 'de Çinnen yakıııhmnda Türkler'le Rus-Kazak süvarileri arasında olmuştu. Türk milli mukavemeti yalııız Çirmen' le sınırlı kalmamış, Balkan sıradağlarıyla Ege denizine kadar olan geniş bölgenin birçok yeıinde Rus ve Bulgarlar'a karşı kendini göstermişti. Batı Trakya' daki silahlı Türk mukavemeti, Istan bul önlerinde bulunan Rus ordusunun gerilerini de tehlikeye düşürmüştü. (Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 18 vd.) Tiirk mukavemeti Rus ve Bulgarlar'ın yanı sıra, Rum, Ermeni, Hıristiyan Arnavut ve Yah udiler'e karşı da icra ediliyordu. Kıyam eden Batı Trakya Türklüğü'nün amacını anlamak ve onları yatıştırmak üzere Rus memurlarıyla birlikte Istanbul'dan da Seraskerkapısı (Osmanlı Savunımı Bakanlığı) Hassa Meclisi üyelerinden Sami Paşa ile Vasa Efendi gönderilmişti. Osmanlı ve Rus temsilcileriyle buluşup görüşen Türk mukavemet hareketi reisleri, Osmanlı idaı-csinden başka bir idare altına girmeyeceklerini ve Osmanlı toprağında Rus askeri bulundukça silahlarını bırakmayacaklarını dile getinnişlerdi. Bıyıklıoğlu'nun ulaştığı belgelere göre, Türk mukavemetinin reisliğini Ahmet Ağa Timirski yapmaktaydı. Ahmet Ağa ile birlikte 25-30 halk temsilcisi, 100 kadar köy meclisi ve müdürü de mukavemetin kumıay kadroswm oluşturuyordu. Türk milli mukavemeti, Avrupa devletlerinin de dikkatini çekmiş ve Balkanlar'ın güneyinde Şarki Rumeli adı altında imtiyazlı bir Osmınılı vilayeti kurulınasında etkili olmuştu. Bu vilayet içinde kısmen güvenceye kavuştuklarını düşünen Türkler, Bulgaristan'ın anılan Osmanlı vilayetini de ilhakında yeniden silaha sarılmış ve en sonwıda Aııavatan 'a katılmayı başarmışlardı. (a.g.e., s. 20 vd. Bıyıklıoğlu ilerleyen sayfalarda Türk mukavemetinin Mondros 'a kadar olan dönemi hakkuıda da bilgiler verir.) Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, Anavatan'dan gelen gaynnizami Türk kuvvetlerinin harekâtında kendilerine gerekli olan en önemli yardım, teknik adıyla dost unsur, bu bölgede fazlasıyla mevcuttu. Doğal olarak 1913 'te Batı Trakya'da yapılan harekâtlar, salt Aııavatan'dan gelen müfrezelerle değil, yerli kadroların öne çıkarılmayan çok önemli katkı ve fedakarlıkları ile icra edilmiştir.
9
Ancak Bıyıklıoğlu'nun, Harbiye'den mezun olmadığından rütbesi bile bulunmayan Eşref Bey'i öne çıkarmak istemesine karşın; olayların canlı tanığı ve İT'nin üç önemli liderinden birisi olan Cemal Paşa, bu birlik komutanlığını şehit Süleyman Askeri Bey 'in yaptığtnı yazmaktadu:46 Stoddard da Eşref' in belirtilen olayları kendisine yontan açıklamalarına karşın Batı Trakya Harekâtı'nı -şehit- Süleyman Askeri Bey'in idare ettiğini ve başında bulunduğunu belirtınektedir.47 Yine Stoddard'ın şu satırları da konuyu açıklayıcı olduğundan kuşkuya yer kalmamaktadır: " .. Eşref Kuşçubaşı, Trablusgarp
Savaşı 'nı anlatırken Süleyman Askeri 'den seyrek olarak bahseder ( .) Eşref Kuşçubaşı, kendisi kadar hırslı olan Süleyman Askeri ile çoğu zaman rakip olduklaruıı kabul etmiştir; birçok anı yazarı gibi kendisini olayların merkezine yerleştirmeye de bir hayli yatkındır. Bıyıklıoğlu'nun verdiği bilgilere göre, müfrezede Eşrerin dışında şu adlar bulunuyordu: Kuşçubaşı Hacı Sami, Kafkasya'lı Cihangiroğlu İbrahim Bey, Yüzbaşı İlyas Bey, Üsteğmen Ömer Lütfi (Suman) Bey, Teğmen Besim Bey, Beşiktaş'lı Kemal Bey, Kuşçubaşı Eşref'in küçük kardeşi Ahmet Kaptan, Çakır Efe [Sefer Bey], Tatar Hasan, Girit'li İsmail Kaptan, Sait Kaptan, Mamaka Mustafa Kaptan.31 Cemal Paşa bu adların dışında Yüzbaşı Fehmi Bey'i de sayar.48 -Cemal Paşa 'ya göre Süleyman Askeri Bey, Bıyıklıoğlu 'na göre ise Kuşçubaşı Eşref Bey reisliğindekibirlik, Ortaköy' den sonra gittikleri Papazköy civarında 1.200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından vahşice şehit edilmiş 400 Türk'ün cesediyle karşılaşır. Ağustos- Koşukavak önlerinde gerçekleşen çarpışmada Domuzciyef49 çetesinden 83’er ve çete reisi ile birlikte 5 subay ve 6 kaptan esir edilir. Çetenin geri kalan unsurları ise dağıtılıp yok edilir. Koşukavak çarpışmasında Türk kuvvetlerinden de Teğmen Nişantaş'lı Sıtkı Bey adlı genç ve kahraman bir subay şehit düşer. Domuzciyef çetesinden alınan 1.200 tüfekle Koşukavak'ta yerlilerden bir milli tabur kurulur. Kamber Ağa adlı bir soydaş da Koşukavak hükümet reisliğine tayin edilir. Türk akıncı müfrezesi, Koşukavak'ta da durmayarak ilerler ve 18 Ağustos 1913'ta Mestanlı 'yı muharebesiz; 19 Ağustos1913' 'ta da Kırcaali 'yi -bir Bulgar süvari alayı ile yapılan başarılı kısa bir muharebeden sonra- ele geçirir. Kırcaali' de de Talat Bey 'in dayısı Emin Ağa ve Mustafa Bey 'in yardımlarıyla 600 mevcutlu bir milli kuvvet oluşturulur. Mestanlı ve Kırcaali'de de yerli hükümet reisleri tayin olunarak akıncı müfrezesinin istirdad ettiği üç kazada asayiş sağlanır.50 Ancak, müfrezenin Koşukavak' tan soma Mestanlı ve Kırcaali'yi de istirdad etmesi, Harbiye Nezareti/Başkumandanlıkça da uygun görülmez. Bu nedenle olsa gerek, Enver Bey, 6 Ağustos 1913 'te müfrezeye aşağıdaki emri verir." . . Koşukavak 'tan daha ileri gitmenize muvvafakat edilmiyor. Vaziyeti hazıra icabı, belki çekilmek icab edeceğinden harekete amade bulunmamz lazımda."51 Bıyıklıoğlu'nun da dikkati çektiği üzere bu telgraf, müfrezenin olduğu yerde durması için kesin bir emir değildir. Telgraf, üst makamın daha ileri gitmelerine rıza göstermediğini bildirmekle birlikte; asıl, müfrezenin doğrudan doğruya amiri olan Enver Bey'in kendi kararı açıklanmamıştır. Bu tereddüt doğal olarak Eşref Bey'in şahsi karar ve hareketine bir açık kapı bırakacaktı. Bununla birlikte Eşref, Koşukavak, Mestanlı ve Kırcaali' den daha ilerisi için, yani bütün Batı Trakya'nın ele geçirilmesi ve idaresi için yeni kuvvetlere ihtiyaç duyar; gerek bunları sağlamak gerek Enver Bey'le görüşmek için Ortaköy'e gider.52 Nitekim Eşref Bey, harekâtın ilk günlerinde müfrezeye katılan Yüzbaşı İlyas (Demirsoy) Bey'e 11 Ağustos 1913 'te çektiği telgrafta, konu ile ilgili olarak şöyle der." . . Ortaköy hükümeti civarında ve Koşukavak caddesi üstündeki ilk köprüden itibaren Garbi Trakya hududu namına Kapu karakolunu tertib ederek bu köprüden gidiş gelişi kayd ve emriniz Bu katliamın faillerini yakalayıp cezalandırmak üzere müfreze kendiliğinden Koşukavak üzerine yürümeye karar verir.
Hatıralar, s. 1 7 1 vd. TM, s. l l . 48 Aynı yer. 49 Türk askerleri Batı Trakya'ya girdiklerinde, 1200 kişiden oluşan Domuzciyef çetesinin Ortaköy'de katlettiği Türk vatandaşlarının cesetleriyle karşılaşmışlardı. Katilleri cezalandırmak için harekete geçen Türk birliği, 16 Ağustos 1913'te Koşukavak'a girdi ve çıkan çatışmada çete yokedildi, reisleri Domuzciyef de esir alındı. Domuzciyef yaptıklarının cezasını mahkeme edildikten sonra hayatıyla ödedi. Harekâtına devam eden birlik, 18 Ağustos'ta Mestanlı'yı, 19 Ağustos'ta ise Kırcaali'yi ele geçirdi ve Bulgar işgalinden kurtarılan yerlere düzenin sağlanması için eşraftan birer kişi yönetici olarak tayin edildi.( Yemen GÜLER 3 Aralık 2003 Hürriyet Gazetesi) 50 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s.174. 51 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s.175. 52 Aynı yer. 46 47
10
"GARBİ TRAKYA HÜKÜMET-İ MÜSTAKİLESİ"-Batı Trakya'nın tümden kurtuşluşu kararlaştırılıyor. Enver Bey'le 22 Ağustos 1913'te Ortaköy'de buluşan Eşref Bey, yaptıkları görüşme sonucunda bütün Batı Trakya'nın kurtarılması emrini alır. Aynı görüşmede, bu geniş kurtuluş ve idare işleri için gönüllü olarak bazı subaylara Batı Trakya 'ya geçmek üzere özel surette izin verilmesi kabul olunur. Bu görüşmeden sonra Batı Trakya harekâtına katılanların adları –Bıyıklıoğlu’nun tespitlerine göre- şunlar idi: Trabzon Redif Tümeni Kurmay Başkanı Binbaşı Süleyman Askeri Bey (Süleyman Zeynelabidin kod), bölüğüyle birlikte Yüzbaşı İlyas ve Üsteğmen Ömer Lütfi Bey, Yüzbaşı Kısıklı'lı Cemil Bey (I. Dünya Harbi'nde Irak'ta şehit), Üsteğmen Manastır'lı Halim Bey (Irak'ta şehit), Yüzbaşı Fahri Bey (Meriç boyunda şehit), İstihkâm Yüzbaşı Akka'Iı Kasım Bey, Üsteğmen İskeçe'li Aıif Bey, Üsteğmen Fuat (Balkan) Bey, Teğmen Beykoz'lu Reşat Bey, Üsteğmen Şehremin'li Sadık Bey, kendi nizamiye piyade bölüğü ile Yüzbaşı Serfıçe'li (Beşiktaş'lı) Ekrem Bey, Topçu Yüzbaşı İhsan (Eryavuz) Bey, Manastır'lı Hüsrev Sami Bey, Çerkez Reşit (Ethem' in ağabeyi) Bey.53 İsmet Görgülü'nün kapsamlı çalışmasında ise
yukarıdaki adlar dışında şu isimlere de yer verilir: Yüzbaşı Çolak İbrahim Bey, Yüzbaşı Kısıklı'lı Ali Rıza Bey, Yüzbaşı Hilmi Bey, Üsteğmen Fahri Bey, Teğmen Filibe'li Halim Cevad Bey, Teğmen Beykoz'lu Hasan Bey, Teğmen Tahsin Bey, Teğmen Refik Bey, Sapanca'lı Hakkı Bey, Karakaş İbrahim Bey, Silahçı Hüseyin Bey, Karagümrük'lü Etem Nuri Bey.54 Bıyıkloğlu 'nun araştırmalarına göre, ilk zamanlarda Süleyman Askeri Bey'in Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi unvanını taşıdığı anlaşılır. Ancak Cemal Paşa'ya göre ise harekâtın başmdan itibaren ipler şehit Süleyman Askeri Bey'in elindedir. Kuşçubaşı'nın Enver Bey'le Ortaköy' de yaptığı görüşmenin ardından düzensiz Türk kuvvetlerinin Batı Trakya'da yürüttüğü örtülü eylemlerin ikinci aşaması başlar: Kırcaali'de Dimitriyef çetesiyle kısa bir çarpışmadan sonra Batı Trakya'nın merkezi Gümülcine 31 Ağustos 1913; ertesi günü de İskeçe kurtarıldı. Meriç'in batı kıyısında Sofulu ve Ferecik yakınlarında tutunmaya çalışan Bulgarlar'la düzensiz Türk kuvvetleri arasında 22-23 Eylül 1913' de gerçekleşen sert ve kanlı çarpışmalardan sonra Bulgarlar Yunan işgalinde bulunan Dedeağaç'a sığınmak zorunda bırakılır. 55 Batı Trakya Hükümeti'nde Reis Kuşçubaşı görünmesine karşın ipler Süleyman Askeri Bey'in elinde Dedeağaç'ın 31 Ağustos'taki kurtarılmadan sonra ‘Garbi Trakya Hükümeti Mııvakkatesi’. Reisliğine de Müderris Salih Hoca seçilir. Bıyıklıoğlu'nun tespitlerine göre, Salih Hoca'dan başka, Raif ve Halit beylerle daha bazı eski memurlardan oluşan bir ‘Garbi Trakya Muvakkat Hükümet Heyeti’ de bulunuyordu.56 Eski Gümülcine sancağı ve kazaları kurtarıldıktan sonra Dedeağaç hükümet reisleri idare bakımından Gümülcine'deki muvakkat hükümete bağlı idiler. Ancak, ortada bir Garbi Trakya Hükümeti görünmesine karşın onunda üzerinde, başında Süleyman Askeri Bey'in bulunduğu “Garbi Trakya Hükümeti İcraiyesi” adlı bir örtülü yapılanma vardır. Kazalardaki mevki komutanlarıyla kuzeyde Bulgarlar'a karşı Batı Trakya'nın güvenliğini sağlayan cephe komutanları da İcra Reisi' ne bağlı olduklarından Batı Trakya'da gerçekte bütün kuvvet ve yetkinin İcra Hükümeti ve Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi Süleyman Askeri Bey'de toplandığı ortadadır. Yetki, Süleyman Askeri Bey'den sonra ise Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Hacı Sami'nin elindedir. Eşref, Umum Milli Kumandan, Umum Çeteler Kumandanı ve Kuvayı Milliye Umum Müfettişi gibi çeşitli unvanlar kullanırken; Hacı Sami ise Milli Müfettiş sıfatını taşıyordu. Batı
53
a.g.e., s. 174n. On Yıllık Harbin Kadrosu, s. 1 43 vd. Görgiilii'nün bildirdiği adlara konu ile ilgili başka çalışmalarda da rastlandığından, Bıyıklıoğlu ' nun onlara neden yer vermediği anlaşılamamıştır. 55 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 1 76 vd. Bıyıklıoğlu'nun bildirdiğine göre, bu muharebe!erde Türk kuvvetlerinden Teğmen Sadık adlı bir subay Bulgarlar tarafıııdruı balta ile şehit edilir. Bıyıklıoğlu'ııuıı notu şöyle devam eder: "Zayıf bir gönüllü müfrezesi ile bin kişilik bir Bulgar kuvvetiniıı hücumuna uğrayan Usteğmen Fahri geri çekilmek zarımda kalnııştı. " Bıyıklıoğlu'ııun hemen yukarıda "Meriç boyunda şehit" dediği Yüzbaşı Fahri Bey ile Usteğmeıı Fahri Bey'iıı ayııı subayını· olup olmadığı anlaşılamamıştır. 56 Gümülcine alınmış, 31 Ağustos 1913′de “Garbi Trakya Hükumet-i Muvakkatesi” (Batı Trakya Geçici Hükumeti) kurulmuştu. Cumhurbaşkanının Hafız Salih Efendi olduğu hükumeti Batı Trakya’nın ileri gelenleri oluşturuyordu.. Hükumet şu üyelerden oluşuyordu: Müderris Hacı İsa Efendi, Mehmet Paşa, Dedeağaç Merkez Kumandanı Binbaşı Süleyman Askeri Bey, İskeçeli Hilmi Paşa, Gümülcüneli Hafız Galip Efendi, Dedeağaçlı Hacı Saffet Bey, Mehmet Paşazade Şükrü Bey ve Hüseyin Paşa… 54
11
Trakya hareketine katılanlardan Çerkez Reşit ile Hüsrev Sami Bey'in de kimi hükümet işlerine karıştığı görülür.57 Bıyıkloğlu'nun Eşref Bey'i öne çıkarmak için olayları karıştırmasına karşın; Cemal Paşa ya göre durum şu şekildedir: ''Süleyman Askeri Bey İslam lıalkunun ileri gelenlerini umumi bir kongreye davet ederek merkezi Gümülcine olmak üzere Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatai İslamiyesi ismi altında bir lıükümetin kurulduğunu ilan ettirdi. Bu Hükümetin geçici başkanlığına Gümülcine Belediye Reisi [Müderris Hafız Salilı Hoca] seçildi; İcra Kuvvetleri Başkanlığı'na da Süleyman Askeri Bey tayin olundu. Osmanlı Hükümeti zamanmdaki kaza teşkilatı aynen bırakıldı ve her biri ile birer hükümet başkanı seçilerek yörelerin her birine birer İcra Kuvveti Kumandanı tayin olundu. Hükümet reisleri Gümülcine 'deki Muvakkat Hükümet Reisi'ne tabi olacaklar, İcra Kuvvetleri Kumandanları da Süleyman Askeri Bey'in emri altmda bulunacaklardı."58
Katliamları görmezden gelenler, Türk Akıncılarını Hükümete şikâyet ettiler Batı Trakya'da İstanbul ve Sofya'yı da telaş ve heyecana sevk eden bu gelişmeler olurken, uluslararası ilişkilerde de hareketlenme görülür. Türk akıncılarının Batı Trakya'ya girmelerine neden olan katliamları görmezden gelen 'büyük devletler' Babıali'ye baskı yaparak Türk kuvvetlerinin bölgeden çekilmelerini ister. Esasen Harbiye Nezareti Başkumandanlık da Batı Trakya hareketine muhalif olduğundan, -Kuşçubaşı 'nın cevabi yazısından anlaşıldığı üzere-Türk kuvvetlerinin bölgeden çekilmeleri emrini verir.59 Ancak Batı Trakya'ya girmiş olan Türk akıncıları, bir taraftan kendilerini Batı Trakya Türkleri'ne karşı vicdani ve manevi bir taahhüt altında duydukları gibi, -Bıyıklıoğlu'na göre- diğer taraftan da kolay kolay sıyrılamayacakları hareketlere girişmiş bulunuyorlardı; giriştikleri kurtuluş hareketini tam sonuç alınacağı bir aşamada bırakıp adeta sıvışmanın akıbeti hiç de hayırlı olmayacaktı. Bu nedenlerle Batı Trakya hareketinin başında bulunan Türk subayları, Başkumandanlığın "Geri dönün" emrini; Kuşçubaşı Eşref Bey imzalı, 12 Eylül 1913 tarihli bir yazı ile Osmanlı Devleti'yle maddi ilişkilerini kesmekle ve "Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi"nin istiklalini ilan etmekle cevaplandırır. Birer sureti Babıali'ye, Başkumandanlığa, X. Kolordu Kumandanı sabıkı Hurşid Paşa Hazretleri'yle Yarbay Enver Beyefendi'ye gönderilmesi istenen, ültimatomu andıran; Süleyman Askeri Bey 'in haşiyesinin60 de bulunduğu yazı şöyledir: " Devletle Maddi Bağımızı Kestik!" "Malum olduğu veçhile (bilindiği gibi) Babıali vakası Edirne'yi kansız vermeyiniz diye yapılmış oldu. ittihadcılar tekrar mevkie geçti. Edirne'yi vermeyiz nakaratiyle harb temdid61 olundu. Döğüşüldü, evet düşman eline Edirne düşdü, derken Yunan'la Bulgar taksimde döğüşmeğe başladılar. Bu bizim için bir nimetti, bunu takdir eden bulunmadı ki, Enez-Midye hattı bize bir hat gösterildi. Bu hat da galip ve muvaffak (başarılı) olmuşçasına geçildi, hududumuz burasıdır denildi. Hâlbuki Babıali vakası ne iddia ile meydana getirilmiş, Nazım Paşa gibi koca bir başkanından da neden bir kurşuna kurban gitmişti. Şimdi bu gösterilen hatda mı kalıyorduk, bin müşkilat (zorlla, engelle) ve yarım tertip(düzenlenen) isyan göstererek, Kolordu Kumandanımız Hurşid Paşa ile Enver Bey'i harekete ikna ile adeta bomboş olan düşman cephesini yararak Edirne'yi alarak yapılan tehditlere kulak asmayarak, Edirne'yi alarak arzumuza başarılı olduk ve Harmanlı ovasına kadar süvarimizle akınlarımızı ifada iken (verine getirirken) ansızın Rusya'nın müdahalesi ileri sürülerek geri alınmamız vukua (meydana) geldi. Bizim bu ricatimizi(geri çekilmemizi) gören Bulgar çeteleri istedikleri yerlerden tekrar çıkararak ve harekadla geçerek Garbi Trakya Türklerine taarruzlarını (saldırı) ve intikam alma hislerini teşdid62 eylediler', protestolara verilen cevab onlar gayrımesul (sorumsuz) ve ordu ile alakası olmayan şahıslardır denmekle baştan savulmuş oluyorduk. Sabr ise bizde kalmadı, onların çeteleri gayrımesul(sorumsuz) iseler biz de gayrımesııl(sorumsuz) sıfatını alabiliriz denildi. Tarafımdan en tanınmış çeteci arkadaşlarım tefrik olunarak Bismillah denüb Garbi Trakya'da zulm yapmakta olan Bulgar çetelerinin merkezi bulunan Koşukavak'a kadar 95 kilometrelik bir akın yürüyüşüyle ansızm hücumumuzu yaptık. Belediye Reisi Vasil ile 1.200 kişiden mürekkeb(oluşan) kaymakam Domuzciyef çetesinden bin küsur çeteci köprübaşına sıkıştırılarak cümlesi(tamamı) tepelendiler. Ancak, kumandanları Domuzciyef ile bir doktorları ve altı kadar çete kumandanı ile seksen üç esir elimize geçtiler. Bunun üzerine Kırcaali'de bulunan süvari alay kumutanı bunun intikammı almak için resmi askerleriyle harekete geçti. Bu alay da Allah'ın inayetiyle tar u mar ( perişan) edilerek askerlik ve medeniyet kanunlarına muhalif hareketde bulunan düşman süvari alay kumandanı da divanı harbimiz karariyle kurşuna dizildi. Bu icraatımızı gören düşman kudurarak her tarafdan Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 1 77 vd. Ancak Reşit' in tıpkı Trablusgarp 'ta olduğu gibi burada da huzursuzluklar çıkardığı bilinmektedir. Onlanıı ne olduğuna Trablusgarp ile ilgili 3. Bölüın'de kısmen değiııikliğiııdeıı burada tekrarlamayacağız. 58 Hatıralar, s. 70 vd. 59 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 178 vd. 60 Dİ Ansiklopedisi, sayfa boşluklarına ilâve edilen açıklayıcı ve tamamlayıcı bilgileri içeren not 61 FD temdid :uzatma, uzatılma; sürdürme. 62 FD. teşdid: Şiddetlendirme, Şiddetlendirilme, Şiddet ve kuvvet verme, verilme. 57
12
yeniden çetelerini saldırmakla beraber üstelik de bizim kuvvetlerimizin geri alınması hususunda Rusya’yı da ileri sürerek israrla tehdide başladılar. Maksadları, bir avuç kalan Türkleri de imha etmek ve Pomakları da siz evvelce Bulgar Hıristiyan idiniz, yine eski dininize dönmeniz gerek diye Müderris Mustafa Efendi ve emsal Pomaklardan birkaçının parçalayarak ve diğer halkı tehdid ederek mezalime devamı arzu etmekte/erken bu /cerre hükümeti metbüamızdan63 aldığımız kat'i emirle avdetimiz64 (dönmemizi) talep olunmakda ise de elli bin masum nüfusu bıçakda kucakda bırakarak kan içinde yüzen bu bedbaht millete karşı kancıkcasına sırt çevirerek avdetim (dönme) kabil olamayacağından rabıtai maneviyyemi (Manevi bağlar) arz ile beraber bugünden itibaren Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi altındaki çalışmamızı hükümeti müstakileye (bağımsız hükümet) tebdil (değiştirerek) ve ilan (duyurarak) maalesef65 rabıtai maddiyemiz (Maddi bağımsızlığını) Hükümeti Osmaniyyemizden kesmiş olduğumuzu ilana(duyurmaya) mecbur oluyoruz(zorunda kalıyoruz). Mestakarasu'dan Bahr-i sefid (Akdeniz) sahilini takiben Dedeağaç 'da içerde Enez hududuna ve diğer taraftanda Sofulu, Dimetoka civarından Ortaköy'ün köprüsüne ve Bulgar hududunun eski hududlarına ve oradan Kırcaali ile Aydoğmuş'dan eski hududları da takiben Makas boğazı ve sabık hudud boyuncada: "Bugünden itibaren bu hududlarımızdan içeri ve dışarı pasaportsuz girenler ve çıkanlar mesuldürler: Merkezimiz Gümücine şehridif: Dedeağaç, İskeçe, Eğridere, Darıdere, Kırcaali, Koşııkavak şehirleri ve diğer kaza ve nahiyeleri idare etmektedir. Hükümetimiz tam teşkilatla kurulmuştur. Şimdilik muvakkat (gecici) bir zaman için, can, ırz ve mal üstündeki hadiseleri ciheti (yönü) askeriyyemiz muhakeme etmiş olacaktır. Bundan gayrı ahvaldeki vukuatı Garbi Trakya adliyesi rüyet etmektedir66. Bulgarlarla vaki muhasamatımızın (FD: düşmanlık oluşunca)bizzat Garbi Trakya Hükümetiyle Bulgar hükümeti arasında sulh takarrürüne (FD: karar alınmasına) değin devam edeceğini de ilana mecburuz. "Kuvvetlerimize iltihak ( katılma) ve hükümetimize iltica eden(sığınan) bazı efrad (bireyr, insan) ve zabitanın(kolluık kuvetlerince) iadeleri ‘Hükümeti Osmaniyece’ taleb edimekde ise de hukukı düvel(devletler) kaidelerine (kurallarına ) istinaden (dolayı) arz olunur ki, ‘Garbi Trakya Hükümetiyle Osmanlı Devleti Aliyyesinin yekdiğerleriyle (birdiğerinle) muahedelenmiş (andlaşma yapılmış)bu gibi iadei mücrimin (Suçluların kendi memleketlerine iade edilmesi.) ve bahusus (bu konuyla) da siyasi mücrimler (siyasi suclıular) hakkında bir anlaşma bulunmadığından bu hususun da nazarı mütaleadan ( Dikkatli okumadan, gayeli bakıştan ) uzak bulundurulmaması, istirham olunur. Ol bab da. Garbi Trakya Hükfımeti Müstakilesi Reis Namma Mühür Garbi Trakya Hükiimeti Miistakilesi Riyaseti Eşref 10 Eylül 1329"67
Kuşçubaşı'nın Hükümet ile manevi ilişkileri saklı kalmak koşuluyla maddi bağlarını kestiklerini bildiren bu yazısından sonra, Eşref, Hacı Sami ve Süleyman Askeri Bey imzalı bir bildiri de "Gümülcine Mazlum Ahalisine" başlığıyla yayınlanır: "Amacımız Bıçak Altında Bulunan Sizleri Kurtarmaktır!" " Bulgarlar'ın Türklerimize karşı göstermekte oldukları şeniane (FD: kötülük, fenalık) mezalim (zulumler) dolayısiyle sabırlarımız tükenerek bıçakta ve kucakta bulunan masum halkı kurtarmak azmiyle (kararlılığıyla) Garbi Trakya’yı işgale mecbur kaldık. Fakat ahvali hazırai siyasiyyemiz (Siyasetle bağlantılı haller ve gelişmeler) icabı (gereğince) ‘Hiikümeti Osmaniyye’ bizim bu harekâtımızı muvafık (başarılı) bulmıyarak bizi mene kalkıştı (yasaklamaya kalkıştı). Naçar (FD: nâ-çar: Çaresiz) harekete geçtik ve Gümülcine livası Türklerini tahlise (kurtarmaya) geldik. Maalesef (yazık ki) bu kerre de hükümetimizce avdetimiz (dönmemizi) katiyetle (kesinlikle ) emr olunmaktadır(emrtedilmektedir). Başta Rus olmak üzere bazı kararları hükümetler bizim bu hareketimizi mütareke ahkâmına (ateşkes kararlarına) uygun bulmamaktadır: Hâlbuki (FD: Halbu- ki) burada bıçak altında can vermiş ve vermekte olan Türklerimizin hayat ve ismetleri (FD: günahsız, temiz) hiçbir tarafdan tahtı emniyet (güvence) ve kefalete bağlanmış değildir. Buna fikir yoran da bulunmamaktadı: Bu sebebden ve bundan böyle biz emirlerimizi vicdan ve ilhamlarımızı FD metbüamızdan: kendisine tabi olunan, uyulan. FD Avdet: geri gelme, dönme 65 FD Maa-l-esef: Esefle, yazık ki 66 FD rüyet: idare etme, çevirme, yonetm 67 Bıyıklıoğlu, a.g.e., c.:?., s. 11 vd. Metnin orijinal imlasına müdahale edilmemiştir 63 64
13
akıl ve mantık ve besaleti (kahraman, yiğit) şahsiyvelerimizden almak ve ona göre harekete geçmek mecburiyetinde kalmış olduk. İşte bugünden itibaren muvakkat (gecici) olarak teşkil eylediğimiz (oluşturduğumuz) hükümeti muvakkatemizi (geçici hükümetimiz) Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi (Bağımsız Batı Trakya Hükümeti) namına(adına) tahvil (değişitirerek) ile ilam istiklal eylediğimizi (bağımsızlığımızı bildirdiğimizi ) bilcümle (bütün) hükümetlere ve âlemi insaniyete ilan eylemekle fahru şeref duyduğumuz ilan olunur: Tevfik ulu Allahımızdandır.68 [Mühür] (Garbi Trakya Teşkilatı Milliye Kumandanlığı) Garbi Trakya Müstakil Hükümeti Milli Kuvvetler Reisi ve Umum Çeteler Kuınaııdmıı Eşref Umum Müfettiş Hacı Sami Umum Erkânı Harbiye Reisi Süleyman Askeri69
Bağımsızlık ilanı 'Büyük Devletler'e Bildiriliyor Kuşçubaşı Eşref Bey, giriştikleri eylemi, Osmanlı Devleti ve Batı Trakya Türkleri'ne bildirdikten sonra, Türkler'e karşı yapılan katliamları görmezden gelmelerini adeta yüzlerine vurarak Batılı devletlerin de dikkatine sunar. Süleyman Askeri Bey'in Fransızca olarak kaleme aldığı l2 Eylül 1913 tarihli bildiri şöyledir: " . . . Asalet-meab sefir cenahları,"Bulgarların Türkleri ve Müslüman kardeşlerimize yaptıkları mezalimi gören ve feryad ve figanlarını ( bağrış çağrış ve innemelerini ) işidenler bulunmadı. Aldıran bile olmadı. Demet demet Müslümanlar doğranarak Koşukavak'ın Papaslı köyü deresinde, hala kokmakda ve taaffünden (Çürüyüp kokuşma.) yanlarına varılamamakta olan sekiz yüzü mütecaviz (saldırgan) boğazlanan bedbahtların (talihi kötü olanların) kokusunu bile alan olmadı. Can gitti, ırz gitti, mal ise hesabda değil. Üstelik de geri kalan ihtiyar ve kadınlarla çocukların süngüler altında sürüklenerek kiliselere toplatılarak Hıristiyan yapıldıklarından da kimseler güya haber alamadı. Şenaatin (FD: kötülük, fenalık) her türlüsüne adeta göz yumuldu. İki el bir baş içindir dedik, naçar silahımıza sarıldık. Garbi Trakya halkını bu mezalimden kurtarmak için onları da silahlandırdık. Allalıımıza dayanarak ve benliğimize güvenerek bugünden itibaren islam'ı, Hıristiyan'ı, Türk'ü, Bulgar'ı aynı hukuka malik olmak şartiyle ‘Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi'ni ilan eylemiş olduk. Başarı Allah'dan. Mühür: Umum Trakya Hükümeti Milliye Riyaseti 1329 Eşref."70
29-EYLÜL 1913 İSTANBUL ANTLAŞMASI
Fotoğraf: 3-Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti bayrağı71
Ahmet Efe, Kuşçubaşı Eşref; İstanbul 2007, Bengi Yayınları s: 87 Bıyıklıoğiu, a.g.e., c.:?., s. 17 vd. Orijinal iınlasıııa müdahale etmediğimiz Bildiride tarih bulunmamakla birlikte Bıyıklıoğlu'na göre l :?. Eylül olması muhtemeldir. 70 Bıyıklıoğlu, a.g.e., c.2, s. 128 vd. Ancak, Bıyıklıoğlu'na göre, bağımsızlık ilanı Başkumandanlığın "Geri dönün" emrine karşı gösteriş mahiyetinde, vakitsiz yapılmış bir harekettir. 71 Aynı yer. 68 69
14
Yunanistan'ın Gelişmelerdeki Rolü 8- 17 Eylül 1913 tarihleri arasında Osmanlı-Bulgar barış görüşmeleri yapılmaktaydı. Nihayet, 29 Eylül 1913'te Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Antlaşması ile ve özetle Batı Trakya tamamiyle Bulgarlar'a bırakılır.72 Bu gelişme ile birlikte doğal olarak bağımsızlığı ilan edilen Batı Trakya Hükümeti de son buluyordu. 29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması ile Batı Trakya topraklarının büyük bir kısmı idari olarak Bulgaristan'a bırakılmış olsa da bu durum aslında hemen gerçekleşmedi. İstanbul Antlaşması
imzalandıktan sonra anlaşmanın 5/C maddesi gereğince sekiz Türk ve 9 Bulgardan oluşan bir karma komisyon oluşturuldu73. İstanbul Antlaşması toplam 20 maddeden oluşuyordu ve genel olarak diğer barış anlaşmalarında olduğu gibi ele geçen veya kaybedilen toprakların sınırı çiziliyor, yaşayan halkın hukuki hakları her iki taraf için de belirleniyor, savaş esirlerinin durumu ve anlaşmanın uygulanış şekli, tarihleri detaylı bir şekilde yer alıyordu. Anlaşmanın ayrıca üç protokolü vardı. Bunlardan birinci protokol sınır tespitine, düzenlenmesine ve el değiştiren yerlerde yaşayan nüfusun ve mülklerinin mübadelesine aitti. Protokolün 5. Maddesinin C bendinde; yeni çizilen sınırın her iki tarafında 15 kilometrelik bir mıntıka içinde bulunan Bulgar ve Müslüman nüfusun emlakıyla beraber “ihtiyari olarak mütekabilen mübadelesi...”nin iki hükümet arasında kararlaştırıldığı ifade ediliyordu. Yine aynı bentte mübadelenin köylerin tamamı ile mübadelesi şeklinde olacağı, karma komisyonlar oluşturularak ve köylerin ihtiyar heyetlerinin de katılması sağlanarak yapılacağı yer alıyordu74.Bu topraklar yaklaşık iki ay daha Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin idaresinde kaldı. 25 Eylül'de ilan edilen "Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi"nin ay-yıdızlı, yeşil-beyaz- siyah renklerden oluşan bayrağı bütün Batı Trakya' da devlet dairelerine asıldı. Gümrük ve pasaport uygulamalarını kendi adına yaptı, Kendi adli teşkilatını kurdu ve yargılamalarda bulundu. Hükümet adına pul basıldı, Batı Trakya Haber Ajansı kuruldu, ‘İndependant’ adıyla Türkçe ve Fransızca olarak neşredilen bir gazete çıkarıldı. Süleyman Askeri Bey tarafından yazılan bir ulusal marşı ve yine Süleyman Askeri Bey'in komuta ettiği iç ve dış güvenliğini sağlayacak bir ordusu mevcuttu. Bu ordunun mevcudu 15.000 yerli erlerden, 6.000'i Osmanlıdan kaçıp gelenlerden, 8.000'i Balkan muhacirlerinden, diğerleri de jandarma ve polislerden mürekkep olmak üzere 30.000 civarında idi75. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin sınırlan batıda Karasu nehri ve Makedonya geçidine, kuzeyde Kırcaali, Mestanlı, Koşukavak ve Ortaköyü içerecek şekilde Rodop dağ silsilesince devam ederek Osmanlı-Bulgaristan hududuna ulaşıyor, güneyde ise Ege denizi ile çevreleniyordu. Yunanistan bu nedenle elinde bulundurduğu Dedeağaç'ı limanı ile birlikte 2 Ekim 1913 'te Batı Trakya Hükümeti'ne teslim eder. Dedeağaç'ın Batı Trakya Hükümeti'ne teslimi ile birlikte Batı Trakya Harekâtı’nın üçüncü safhası da başlamış olur. Çünkü Dedeağaç Batı Trakya ve Edirne'nin Ege'ye en yakın bir çıkış noktasıdır. Avrupa ile ilişki aracı olup önemli ve zengin bir ticaret limanının Batı Trakya Hükümeti'nin eline geçmesi, hükümetin ekonomik ve mali kaynakları ile hâkimiyet sahasını ümit edilmeyen bir gelişmeye kavuşturur. Osmanlı Hükümeti'nin Batı Trakya'yı boşaltma emrine karşı yapılan bağımsızlık ilanı Dedeağaç'ın da kurtarılması ile birlikte görkemli bir şekilde; Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe ve Batı Trakya'nın her yerinde büyük
Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 184 vd.; Cemal Paşa, a.g.e., s. 171 vd Osmanlı delegeleri: Kırkkilise Mutasarrıfı Haydar Bey, Edirne Vilayeti Mülkiye Müfettişi Şükrü Bey, Kırkkilise İstinaf Müdde-i umumîsi Refik Bey, Edirne Vilayeti Jandarma Kumandanı Refet Bey, Edirne Kaymakamı Aziz Bey, Maydos Kaymakamı Rami Bey, Dimetoka Müdde-i umumîsi Emin Bey, Erkân-ı Harbiye Miralayı Mahmut Bey görevlendirilmişlerdir. Bulgaristan delegeleri ise Küçük Sefaret Kâtibi Mösyö J.Cicef, Avukat Doktor Stamatof, Profesör A.Naumof, Avukat Doktor Teodorof, Avukat Doktor B.Stoyanof, İhtiyat Miralayı V.Marinof, Tacir J.Gogoçkof, Fen ve Ziraat Mütehassısı V.Manoçef, İhtiyat Miralayı V.Soyanorof’tur. Bkz. Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk ve Türk-Bulgar İlişkileri (1913-1938), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2002, s. 36-40. Ayrıca anlaşmanın aslı için bkz: BOA, HR_SYS_02032_00006_028. Gülay Özgür çalışmasında aynı isimleri verirken, Selahattin Önder karma komisyonun altı Türk, Dokuz Bulgar delegeden oluştuğunu ifade ediyor. Bkz. Gülay Özgür, Balkan Savaşları ve Sonrasında Bulgaristan ve Osmanlı Devleti Arasında Nüfus Göçü, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, İzmir 2008, Basılmamış yüksek lisans tezi, s. 85; Selahattin Önder, Balkan Devletleri ile Türkiye Arasındaki Nüfus Mübadeleleri (1912-1930), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Eskişehir 1990, s. 28. 74 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, C. I, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara 1953, s. 457-476. 75 - Bıyıklıoğlu. Trakya"da Milli Mücadele. C. I. s. 83. 72 73
15
bir zafer gibi ilan edilerek anılan yerlerde Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi'nin Ay Yıldızlı, yeşil-beyaz-siyah renkli milli bayrağı törenle resmi binalara çekilir.76 Dedeağaç'ın istirdadından sonra Batı Trakya Hükümeti, amaçlarını dış dünyaya da duyurmak gereğini görür. Bunun için Samııel Karaso adlı bir Musevi'ye resmi Batı Trakya Ajansı'nı kurdurduğu gibi TürkçeFransızca İndependant adlı bir gazete de çıkannaya girişir.77 Bu arada, Bıyıklıoğlu'nun Eşref Bey'i öne çıkarmasma karşm, Batı Trakya 'daki Türk Genelkurmayı'nın bu örtülü eyleminin asıl lideri olduğu ortaya çıkan Süleyman Askeri Bey, son gelişmelerle birlikte inisiyatifi ele alır. O zamana kadar ‘Garbi Trakya Hükümeti İcraiyesi Reisi ‘ (yönetim kurulu başkanı) ve Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi olarak görülen Süleyman Askeri Bey, Garbi Trakya Kuvayı Milliye Kumandanı sıfat ve yetkisiyle, bütün Batı Trakya 'nın savunmasından sorumlu en büyük kumandan olarak görev yapmaya başlar. Kuşçubaşı Eşref ise bu olaydan sonra Kuvayı Milliye Müfettişi unvaniyle, Kııvayı. Milliye Kumandanı Süleyman Askeri Bey'ın emrine girmeyi kabul eder. Gümülcine merkezli kurulan bu yeni Türk devletine Bulgaristan karşı çıkmış, Yunanlılar memnuniyetle karşılamışlardı. Hatta 2 Ekim 1913 'te Dedeağaç'ı Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ne bırakarak, ikili ilişkiler kurmak istemişlerdi. Bununla beraber Batı Trakya Türk Cumhuriyeti uzun soluklu ve kalıcı olamadı. Bulgaristan'ın Avrupa devletleri ve Rusya nezdinde yaptığı girişimleri sonucu, Osmanlı yönetiminin desteğinden mahrum kalınca tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldı. Kurulduğu günden itibaren yaklaşık 60 gün varlığını sürdüren Batı Trakya Hükümeti kuruluş amaç ve gayesini dış dünyaya duyurmak için Emanual Karasu tarafından resmi bir ajans kurdurmuş Türkçe ve Fransızca Independant adlı bir gazetenin çıkarılması hazırlıklarına girişilmiştir. 30000 kişilik bir ordu kurulmuş, bütçe hazırlanmış, Pul basılmış, pasaport uygulamasına geçilerek11 devlet bütün alanlarda teşekkül ettirilmiştir. Fakat Fransa, Avusturya ve Rusya’nın baskı ve tehditlerine boyun eğmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin Bulgarlarla 29 Eylül 1913’te İstanbul anlaşmasını imzalaması Garb-i Trakya Hükümetinin de sonu oldu. 30 Ekim 1913’te Hükümet kendisini fesh etti.78Batı Trakya Türk Cumhuriyeti İstanbul'dan gelen Albay Cemal Beyin gözetiminde yönetimindeki kasabaları birer birer Bulgar kuvvetlerine teslim ederek 30 Ekim 1913 'te mevcudiyetini yitirdi79 Ancak Cemal Paşa'ya göre, bu öyle kolay olmaz. Paşa'nın "Süleyman Askeri Bey 'in mesai arkadaşlarının birçokları " dediği ve Kuşçubaşı Eşref ile Hacı Sami gibiler olduğu anlaşılan adlar, Osmanlı Hükümeti'nin güvencelerine rağmen Batı Trakya Geçici Hükümeti'nin devamını arzu ediyor ve Bulgar işgâline karşı direnmek istiyorlardı. Hâlbuki Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Antlaşması'na göre, Osmanlı Hükümeti Batı Trakya 'nın hiçbir direnişle karşılaşılmaksızın Bulgar ordusu birlikleri tarafından işgal edilmesine fiilen yardım edeceğinine güvence vermişti. Buna karşılık da Bulgarlar Batı Trakya Müslümanları'nı pekçok haklardan yararlandırmayı taahhüt etmiş ve hiçbir zulüm ve takibatta bulunmayacakları ve derhal genel af ilan edecekleri vaadinde bulunmuştu. Bu bilgileri veren Cemal Paşa, sorunun özü olabilecek can alıcı şu saptamayı da yapar: " Müslüman halkın şimdi Bulgar işgâline karşı silalı mukavemet göstermesi hiçbir fayda sağlamamakla beraber, bilakis Bulgarlar'dan kendileri için elde etmeyi başardığımız pekçok siyasi ve idari menfaatları kaybetmelerine sebep olurdu."80 Süleyman Askeri Bey Arkadaşları gibi düşünmüyor Arkadaşları gibi düşünmediği ve direniş arzusunu önlemediği anlaşılan Süleyman Askeri Bey, bu gelişme üzerine bir mektupla İstanbul 'a müracaat eder. Süleyman Askeri Bey söz konusu mektubunda şöyle der: "Arkadaşlarım üzerinde pek büyük bir itimadı ve şiddetli bir manevi tesiri haiz olan İstanbul Muhafizı Cemal Bey hemen buraya gönderilerek hükümetin görüşü ve taahhütlerinin sebep ve derecesi hakkında bir açıklama yaptırılmayacak olursa, Bulgar kıtalarının huduttan Batı Trakya'ya hareketi esnasında mukavemet görmesi ve binaenaleyh (bunun için) kan dökülmesi muhakkaktır."81 Konu ile ilgili her vesikayı ve Cemal Paşa'nın "Hatıralarım" da gören Bıyıklıoğlu'nun bu yazışmaları adeta es geçip eserinde yer vermemesi, yansızlığına gölge düşürmüştür. Süleyman Asker Bey'in söz konusu mektubunun İstanbul'a ulaşmasının üzerinden dört-beş saat geçmeden kendisi de Başkent'e gelir. Osmanlı Hariciye, Harbiye ve Dâhiliye nazırlarının görüşmeleri sonucunda Cemal Paşa'nın Gümülcine ve İskeçe'ye kadar giderek oradaki kimseleri ikna etmeye çalışması kararı alınır. Karar Bulgaristan'ın İstanbul Büyükelçiliği'ne yeni atanan Mösyö Tuşef aracılığıyla Bulgar hükümetine de bildirilir. Bıyıklıoğlu, a.g.e., c. I, s. 180 vd. Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 181 vd. 78 İbrahim Şirin, Doç. Dr., İki Hükümet Bir Teşkilat: Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nden Cenub-î Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkate- î Milliyesi’n Special Issue on From Past to Present The Turks in Greece, Volume 6 Issue 2, p.125-142, February-2014 79Gündağ, Garbi Trakya Hükümeti, s. 147-164 80 Hatıralar, s. 1 7 1 vd. 81 Aynı yer 76 77
16
Batı Trakya Hükümeti'ni direnişten vazgeçirtmedikçe ve bu hususta Cemal Paşa tarafından kendisine herhangi bir bildirimde bulunulmadıkça işgal hareketlerine başlanmaması, Batı Trakya'yı işgalle görevlendirilen Bulgar tümeni komutanına ihtar ettirilir.82
15 KASIM 1913 KARMA KOMİSYON Karma komisyonun Bulgar ve Osmanlı delegeleri 2 Kasım 1913’te Edirne Belediye Dairesi’nde bir araya gelerek müzakerelere başladı. Müzakerelerde Bulgar ordusunun Edirne’yi istilası sırasında gerçekleşen feci olaylara katıldığı için firar eden Bulgarların evlerine yerleştirilen Müslümanlar ve savaş sonrası Osmanlı Devleti’nden firar eden veya gönderilen Bulgarların iskânları uzun uzadıya görüşüldü. Müzakereye katılan iki heyet de Bulgar ve Müslümanların daimi bir nefret içinde bulunmaları sebebi ile artık bir arada yaşamalarının mümkün olmadığı kanaatine vardı83. Böylece 15 Kasım 1913’te sekiz Türk ve sekiz Bulgar delegeden oluşan karma komisyon tarafından Trakya göçmenlerinin yerleştirilmesi ile ilgili bir sözleşme imzalandı 84. İmzalanan bu protokol 4 maddeden oluşmakta ve birinci ve dördüncü maddelerinin birer eki bulunmaktadır. Protokol; Kırklareli ve Edirne sancaklarındaki köylere, Bulgaristan'a bırakılan yerlerden gelen İslam muhacirlerin yerleştirilmesi ve yine adı geçen iki sancaktaki Bulgar köyleri halkının da Bulgaristan'a terk edilen ve halkı tarafından boşaltılan Müslüman köylerine yerleştirilmesini kararlaştırdı. Protokol, Tekirdağ ve Gelibolu'ya bağlı köyleri mübadelenin dışında tutuyor ve Osmanlı vatandaşı olan Bulgarın köylerine -Hedeyli, Yaylagüne, Teslim, Irgar, Kadıköy, Bulgar, Kaydondurması- serbestçe dönmelerine izin veriyordu. Ayrıca Osmanlı vatandaşı olan Bulgarların sınırda bulunan köyler dışında şehirlere dönmeleri de kayıt altına alındı. Edirne ve Kırkkilise sancaklarında şehir olarak addedilen yerler ise Edirne, Kırklareli, Pınarhisar, Uzunköprü, Dimetoka, Babaeski ve Lüleburgaz olarak belirtilmişti. Sözleşmenin dördüncü maddesinde bu şehirlerden Kırklareli ve Pınarhisar’a Bulgarlar tarafından alınmış topraklardan göç eden Müslümanlar yerleştirildiği için dönecek Bulgarların üç ay sonra gelebilecekleri yer alıyordu85.
Harita-Kroki: 1 Doğu Trakya bırakışması haritası 1913 (Ersin Çoban/ Babaeski Kolletsiyonu Paylaşımı )
Cemal Paşa, a.g.c., s. 172 vd. BOA, BEO_004234_317509_005_001. Edirne Vilayeti’nden Sadaret’e gönderilen yazı. 84 Müzakereleri yürüten karma komisyon azaları ile Edirne İtilafnamesi’ni imzalayanlar arasında farklılıklar görünüyor. Osmanlı delegelerinden Kırkkilise İstinaf Müdde-i Umumîsi Refik Bey ve Erkân-ı Harbiye Miralayı Mahmut Bey İtilafnameyi imzalayanlar arasında bulunmuyor. Onların yerine İzzet ve Rahmi Beylerin imzası mevcut. Bulgar delegelerden de Teodorov müzakerelerden sonra anlaşma metnini imzalayanlar arasında bulunmuyor. Bu değişiklikler sonrasında Edirne İtilafnamesi sekiz Türk ve sekiz Bulgar delege tarafından imzalandı. Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk... , s. 36-40: BOA, HR_SYS_ 02032_00006_022. 85 Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk... , s. 36-40 82 83
17
İstanbul'dan Edirne-Dimetoka-Dedeağaç yoluyla Gümülcine'ye ve oradan İskeçe'ye giden Cemal Paşa, bir gün sonra kendisine katılan Süleyman Askeri Bey'le birlikte Batı Trakya İcra Kuvvetleri Kumandanları'yla görüşür görüşmede, Bulgarlar'ın Batı Trakya'yı işgâlleri hakkında birçok şartlar kararlaştırılır. Kararlaştırılanlar, Cemal Paşa tarafından doğruca Bulgar generaline yazılır. Bu şartlar kabul edildikten sonra işgâl başlar. Cemal Paşa da bir hafta sonra İstanbul'a döner.86 Bu gelişme üzerine Batı Trakya Hükümeti ileri gelenleriyle Eşref, Hacı Sami, Çerkez Reşit ve onlarla birlikte gelmiş diğer Türk subayları da İstanbul'a döner. Yine bu sırada Bulgar komitecileri Teodor Aleksandrof ve General Protogeref'le görüşmek üzere Sofya'ya gitmiş olan Süleyman Askeri Bey de bu haberi alınca İstanbul'a döner.87 Komisyonlar 13 Ocak 1914’te hala göreve başlamamıştı88. Kırkkilise Sancağı Bulgar mültecilerinin iskânı ile ilgilenen komisyonun Bulgar delegeleri, Osmanlı delegelerinin başka işlerle uğraştıkları için son bir aydır çalışma yapılamadığından89 şikâyet ediyorlardı. Ancak komisyonun Osmanlı delgelerinden Refet ve Aziz Beyler başka görevlere atandığı için toplanılamıyordu90. Bulgar hükümeti yeni delege tayin edilerek komisyon çalışmalarının sürmesini bir kez daha talep etti91. Garbi Trakya Hükümeti’nin kuruluşunda Teşkilat-ı Mahsusa’nın rolünü Tevfik Bıyıkoğlu Cemal Paşa’nın “Hatıraları”ndan hareketle tartışmaya açmış, ancak bunun kronolojik olarak mümkün olmadığını zira teşkilatın resmen 5 Ağustos 1914’te kurulduğuna dikkat çekmişti.12 Bıyıkoğlu, Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluşunu resmi tarihle başlatması açısından sorunludur. Teşkilat resmen kurulmadan önce de faaliyetler yürütmüştür. Trablusgarp Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir eseri olarak birçok genç subay, başta Enver ve Mustafa Kemal olmak üzere Trablus’a gidip savaşmışlardır.13 Bu dönemde Osmanlı hükümeti Trablus ile resmi ve askeri irtibat kuramıyordu. Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesiyle, “Genç gerillacılar bir İslam devleti kurmayı planlıyor. Şeyh Ahmet Sunusi’nin desteği ile V. Murat’ın torunu Fuat Efendi’yi devlet başkanı yapmak istiyorlar. İstanbul bunu kabul etmez ise kendileri de bu devlete iltihak ederek İstanbul’dan da kopacaklar” Tunaya’nın ifadesi Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1914’ten önce varlığına delalet etmesinin ötesinde Garbi Trakya Hükümeti’nden önce Trablusgarp’ta bir hükümet kurma teşebbüslerinin olduğunu da göstermektedir. Osmanlı Devleti’nin dünya kamuoyunda ve diplomaside zor duruma düştüğü anlarda Teşkilat-ı Mahsusa’nın devreye girdiği ve faaliyette bulunduğu görülmektedir. İngiliz istihbarat raporları da Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1914 öncesinde faaliyette olduğuna işaret etmektedir.
BULGAR -TÜRK MÜBADELESİ Tüm bu gelişmeler yaşanırken Bulgar delegeleri, çalışmaların kesildiği 23 Aralık’tan itibaren Osmanlı hükümetinin komisyonların faaliyetleri ile ilgili emrini Edirne’de beklemişti92. Nihayet komisyonların görevine devam etmesi ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı ve padişah iradesi çıktı93. 28 Ocak’ta Trakya Muhacirini Karma Komisyonu’nun birinci azaları tarafından bir zabıtname imzalandı ve zabıtname gereğince 7 Nisan 1914’te komisyonun toplanması kararlaştırıldı. Zabıtnamede büyük olasılıkla komisyon çalışmalarının tekrar aksamaması için hangi tarihlerde veya hangi sıklıkta toplanacağı kayıt altına alındı. 7 Nisan’da kararlaştırılan toplantının gerçekleşip gerçekleşmediği bilinemiyor. Sadece zabıtnameye atfen 7 Nisan’da toplanacak komisyon delegelerinin ne zaman Edirne’de olacağı General Toşef’e Osmanlı yetkilileri tarafından soruluyor94.
Ayııı yer. Bıyıklıoğ!u. Cemal Paşa'nın Batı Trakya'ya Ekim 1913 başladığıda gittiğini belirtir. a.g.e., s.186 vd. Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 187 vd.[Cemal Paşa'dan naklen verdiğimiz bu bilgilere karşın, Bıyıklıoğlu'nun, Süleyman Askeri Bey'i gelişmelerden habersizmiş gibi göstermek istemesi ise dikkati çekicidir. Eğer İttihatçılar'ın Batı Trakya ile ilgili 1913 sonlarınıdaki bu tasarrufu olmasaydı, Osmanlı Devleti sonlarında karşılaşacağı söz konusu felaketle daha 1914'lerde yüzyüze gelebilecekti. Anılan çevrelerin bu gerçekleri görmek istememeleri, en azından tarihe karşı saygısızlık olmakla birlikte; şehit Süleyman Askeri Bey'le birlikte İT Merkezi Umumisi'ni; Kuşçubaşı ve arkadaşlarından daha az vatansever göstermek istemeleri gibi bir zorlamayı da içerdiğinden iyi niyetle açıklanabilir bir yanı bulunmamaktadır.] 88 BOA, HR_SYS_02032_00007_024-036. 89 BOA, HR_SYS_02032_00007_008. Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 20 Ocak 1914 tarihli yazı. 90 BOA, HR_SYS_02032_00007_024-036. 91 BOA, HR_SYS_02032_00007_007. Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 22 Ocak 1914 tarihli yazı. 92 BOA, HR_SYS_02032_00007_008_004. Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 26 Ocak 1914 tarihli yazı. 93 BOA, HR_SYS_02032_00007_008_007. Hariciye Nezareti’nden Sofya Sefiri Fethi Bey’e gönderilen3 Şubat 1914 tarihli yazı. 94 BOA, HR_SYS_02032_00009_004. Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 1 Nisan 1914 tarihli yazı. 86 87
18
Bundan sonraki toplantı tarihi 8 Mayıs 1914. Bu toplantı için Bulgar delegelerinin hareket ettikleri bilgisi Edirne’ye ulaşmış ise de95 yapılıp yapılmadığına dair bir kayıt yok. Nihayet 14 Mayıs 1914’te Osmanlı komisyonlarının Mülkiye Müfettişi Şükrü Bey tarafından toplanacağı Bulgar yetkililere iletildi 96. Sofya Sefareti de 14 Mayıs’taki toplantıya Bulgar komisyonu başkanı olarak Konsolos Nedkof’un katılacağı bilgisini verdi97. Komisyon verilen tarihten iki gün sonra 16 Mayıs 1914’te toplandı98. Kesintiye uğrayan çalışmaları tekrar başlatan karma komisyonun Osmanlı delegeleri büyük oranda değişmişti. Mülkiye Müfettişi Şükrü Bey başkanlığında kurulan yeni Osmanlı komisyonu; Lüleburgaz Kaymakamı Sabri, Lalapaşa Kaymakamı Mehmet Ali, İpsala Kaymakamı Şakir, Ziraat Öğretmeni Raşid, Kırklareli Tapu Memuru Hüsnü Beylerden oluşuyordu. Kâtip olarak da: Paşa Nahiyesi Müdürü Selahattin ve ‘Edirne İstinaf Mahkemesi’ Katiblerinden Hakkı Efendi komisyonda yer aldı99. Her iki taraf arasında 23 Aralık 1913’te delegelerin yetkili ve bilgili olup olmadığı konusunda çıkan anlaşmazlığın ancak farklı kişilerden oluşan komisyonun kurulması ile ortadan kalktığı anlaşılıyor. Yeni delegeler bölgenin mülki yetkilileri arasından atanıyor. 16 Mayıs 1914’te yapılan toplantıda karma komisyon Mübadil köylerin maddi değerini tespit edebilmek için çalışma sahasını üçe ayırdı. Bu faaliyet sahaları şunlardı: 1- Tunca ile Meriç ve Meriç ile Arda Nehirleri arasında bulunup Bulgaristan’a terk edilen ve mübadeleye tabi tutulan Müslüman köyleri ile Mustafapaşa, Lalapaşa, Edirne Merkez Kazaları dâhilinde tahliye edilen Bulgar köyleri, 2- Ortaköy kazasının Bulgaristan’a terk edilen kısmındaki mübadeleye tabi Müslüman köylerle Dimetoka, Uzunköprü, Malkara Kazalarından tahliye edilen Bulgar köyleri, 3- Kırkkilise Sancağının Bulgaristan’a bırakılan kısmındaki köyleriyle yine Kırkkilise’de tahliye edilen Bulgar köyleri,
ALT KOMİSYON Üç faaliyet sahasında çalışacak dâhili ve harici olmak üzere (komisyon üyelerinden biri başkan ve ikisi aza olmak kaydıyla üç kişiden oluşan) iki alt komisyon oluşturuldu100. Oysa Edirne İtilafnamesi sonrasındaki ilk karma komisyon üç bölge için üç alt komisyon oluşturmuştu. Mübadeleye tabi köylerin değerlerinin tespiti tapu ve vergi daireleri kayıtlarına göre yapılacaktı. Fakat savaşta ağır tahribat gören bu yerlerde evlerin yakılıp, yıkılmış ve talan edilmiş olduğu gözönünde bulundurularak mevcut değerleri üzerinden fiyat biçilmesi kararlaştırıldı. Bunun için de tali komisyonların yine köyleri tek tek gezmesi gerekecekti 101. Tali komisyonların mübadele mıntıkalarında yapacakları çalışmalar sırasında: değerini tespit edecekleri köylerin nahiye müdürleri, kâtipleri ve vilayetçe tayin edilecek bir tapu memuru aza sıfatıyla komisyona dâhil olacak ve bu şekilde yerel memurların bilgilerinden istifade edilecekti102. Tali komisyonlar çalışmalarına Haziran ayının ilk on günü içinde başladı103. Dâhili komisyon, Edirne, Cisri Mustafapaşa, Lalapaşa, Semenli, Dimetoka, Uzunköprü, Keşan, Malkara ve Hayrabolu kazaları içinde bulunan 53 Bulgar köyünü dolaştı. Harici komisyon ise eski Mustafapaşa ve Ortaköy kazaları dâhilindeki 68 Müslüman köyünü dolaşarak kıymet takdirinde bulundu104. Her iki tali komisyonun Müslüman ve Bulgar azaları arasında, Osmanlı toprakları içinde kalan Kırklareli ve Bulgaristan tarafında kalan Tırnova, Dedeağaç, Sofular kazalarının değerleri üzerinde anlaşma sağlanamadı. BOA, HR_SYS_02032_00009_030. Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 30 Nisan 1914 tarihli yazı. BOA, HR_SYS_02032_00010_003. Hariciye Nezareti’nden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen 6 Mayıs 1914 tarihli yazı. 97 BOA, HR_SYS_02032_00010_032. Hariciye Nezareti’nden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen yazı. Konu üzerinde çalışan araştırmacılar komisyonun 16 Mayıs’taki toplantısı için farklı bilgiler veriyor. Serdar Sarısır Mülkiye Müfettişi Şükrü Bey başkanlığında yapılan toplantının 10-23 Mayıs 1914 tarihinde olduğunu, Stephen P. Ladas’ın The Exchange of Minorities Bulgaria, Greece and Turkey adlı eserine dayanarak veriyor. Selahattin Önder de bu toplantı için 10-23 Mayıs tarihini kaynak göstermeden kullanıyor. Gülay Özgür ise Sarısır ve Önder’in çalışmalarına dayanarak aynı tarihleri veriyor. Bkz. Serdar Sarısır, “1913 Türk-Bulgar Mübadele Sözleşmesi”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 7, Şubat 2006, Yıl: 4, s. 55-60; Önder, a.g.t., s. 28: G. Özgür, a.g.t., s. 89. 98 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_5. Edirne Vilayeti’nden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen yazı. 99 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_5. Edirne Vilayeti’nden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen yazı. Önder bu komisyonun toplanma tarihini 10-23 Mayıs 1914 olarak vermektedir. Bkz. Selahattin Önder, a.g.t., s. 28. 100 Selahattin Önder, a.g.t., s. 28; BOA, DH_SYS_00112_28_00102_14. 101 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_14 102 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_5 103 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_3 104 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_3. Edirne Vilayeti’nden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen 13 Haziran 1914 tarihli yazı. 95 96
19
Ancak komisyonlar mübadeleye tabi tutulan tüm köylerin sayımını yapıp, değerini tespit ettikten sonra anlaşmazlık konularına dönülmesi konusunda uzlaştılar105.
Köylerin değer tespiti Kasım ayına kadar devam etti ise de kışın bastırması üzerine köylerde teftiş yapmak zorlaştı. Bunun üzerine Edirne Valisi Adil Bey, sayımları yapılamayan yerler ile ilgili çalışmaların bir sonraki senenin Nisan ayına ertelenmesini Bulgar azalara teklif etti. Kendi raporundan anlaşıldığına göre Bulgar azalar bu erteleme işini reddetmemekle birlikte kabul de etmemişlerdi. Osmanlı hükümeti tespit işini erteleme teklifinin Bulgar Hükümeti tarafından yanlış anlaşılacağı düşüncesiyle hareket etti ve Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde müttefiklik ilişkisinin zedeleneceğini düşünerek olayı sürüncemede bırakmayı yeğledi. Nitekim 2 Kasım 1914’de tali komisyonlar yarı faal bir duruma geçerek Bulgar heyetinin çalışmak için haber göndereceği zamana dek beklemeye başladı106.
Harita-Kroki: 2 Doğu Trakya bırakışması haritası 1913 (Ersin Çoban/ Babaeski Kolletsiyonu Paylaşımı )
Tali komisyonlarda yer alan sekiz Bulgar delegeden beşi komisyon çalışmaları ile ilgili kesin karar verilmediği halde Bulgaristan’a geri döndü ve sadece üç aza Edirne’de kaldı. Bulgar delegelerin sık sık Bulgaristan’a gidip geldikleri gözleniyordu. Özellikle Bulgar heyetinden emekli bir albay olan Marinof’un gidiş gelişleri dikkat çekiciydi. Delegelerin komisyon çalışmaları bahanesiyle huduttan kolayca gelip-gittikleri ve bu yolla hükümetlerine bilgi aktardıkları anlaşıldı. Albay Marinof ve diğer iki azanın daha fazla Edirne’de kalmaması için komisyon çalışmaları, 10 Aralık 1914’te bir sonraki senenin Nisan ayına kadar ertelendi107. Bu tarihten sonra 1915 yılı içinde komisyonun tekrar toplandığına dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Ama 1916 Kasım ayında ‘İstanbul Muahedesi’ sonrasında ortaya çıkan emlak işlerinin karşılıklı çözümü için Bulgar delegelerinden Koloşef’in tekrar bir karma komisyon kurulması talebi vardır 108. Bu gelişmelerden ‘Edirne İtilafnamesi’ sonrasında nüfus mübadelesinin gerçekleştiği fakat mübadillerin hukuki haklarının daha uzun bir 105
BOA, DH_SYS_00112_28_00102_14 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_14 107 BOA, DH_SYS_00112_28_00102_21, 22 108 BOA, HR_SYS_02066_00003_11. Hariciye Nezareti’nden Sadaret’e gönderilen 1 Nisan 1914 tarihli yazı. 106
20
süre çözümsüz kaldığı anlaşılıyor. I. Dünya Savaşı mübadele sözleşmesinin değer tespit çalışmalarını akim bırakıyor. Komisyonlarca yapılan hesaplamalar nakde çevirilemediği için sağlıklı bir emlak ve arazi değişimi de yapılamıyor109. Mübadillerin mal ve emlak işleri ile ilgili hukukları her ne kadar sekteye uğramış ise de İstanbul Antlaşması ve Edirne İtilafnamesi’nin nüfusun iskânı ile ilgili maddeleri gerçekleşmiştir. Hatta daha mübadele sözleşmesi yapılmadan bölgede ciddi göçler yaşanmıştı. Konu üzerinde çalışan bazı araştırmacılar nüfus mübadelesinin büyük ölçüde savaş ve anlaşmalar sırasında zaten gerçekleşmiş olduğunu 110 söylüyor. Gerçekten de Balkan Devletlerinin etnik temizlik yaparak, homojen bir nüfusa ulaşmak düşüncesi ile hareket ettikleri biliniyor. Etnik temizlik genellikle ordu dışında kurulan milliyetçi çeteler tarafından gerçekleştiriliyor. Daha ordu girmeden çeteler girip, Müslüman halkı çeşitli şekillerde göçe zorluyor111. Savaşın başında 23 Eylül 1912’de Makedonya’da kurulan ve sayısı 14.670 kişiyle en büyük ve en teşkilatlı gönüllü birliği olan Edirne Gönüllüleri Kolordusu’nun bölgede Müslümanlara yönelik saldırıları büyük göçler yaşanmasına sebep oluyor112. Bu yüzden Birinci Balkan Savaşı’nda Midye-Enez çizgisine kadar olan yerler Bulgar işgalinde kaldığı zaman Dimetoka, Ortaköy, Ferecik, Sofulu ve Mustafapaşa’nın bütün halkı ile Gümülcine ve İskeçe’nin de nüfusunun bir kısmı zaten Osmanlı topraklarına sığınmış durumdaydı 113. Bu göçler Bulgarların Çatalca önlerine gelmesiyle neredeyse tüm Batı Trakya’yı kapsamıştı. Diğer taraftan Müslümanlarla iç içe yaşayan Bulgar nüfusun da önemli bir kısmı komitelere katılıp komitecilere ön ayak oldukları için göç etmişti114. Yeni Osmanlı-Bulgar sınırına yakın yerlerde kalan Bulgarların
bir kısmı da mülki ve askeri işleri sekteye uğratmamaları için Osmanlı Hükümeti tarafından İstanbul ve İzmit’e sevk edilmişlerdi115. Bulgarların ele geçirdikleri yerden göç eden Müslümanlar Osmanlı Ordusuyla birlikte geri döndüler ve daha çok kendilerine yapılanların rövanşı şeklinde davranarak Bulgar köylerini yakıp yıktılar116. Uzunköprü yakınlarındaki Tırnovo, Eniköy, Çopköy gibi büyük Bulgar köyleri tamamen tahrip edildi117. Bulgarlar da komitelerle birlikte göç ederken Malkara’da yangın çıkararak tahrip olmamış yerleri hedef almıştı118. Ayrıca Midye-Enez çizgisi aşılıp Edirne geri alındıktan sonra Enver Paşa’nın özel talimatıyla kurulan gönüllü müfrezeleri sınırı geçerek dört gün boyunca Habibçe, Harmanlı ve Hasköy’de saldırılarda bulunmuştu119. Bölgedeki Bulgarların yarısından fazlası Osmanlı eline geçen yerlerden böylece göç etti. Londra Antlaşması ile savaş sona erdiğinde Bulgar topraklarında az sayıda Müslüman kalmıştı ve anlaşma yapılmış olması da bu kişilerin güvende olduklarını göstermiyordu. Çünkü el değiştirmiş olsa bile kendi köylerini terkedip, gitmeyen Müslümanlar120 Bulgar Devleti tarafından istenmiyordu. Buna mukabil, Osmanlı Devleti de Önder, a.g.t., s. 29. Oldukça ileri tarihli bir belgede Çatalca’nın Kurfallı köyü Bulgarlarının bazı talepleri değerlendirilirken İstanbul Antlaşması’nın uygulamaya konulamadığı ifadesi yer alıyor. Bkz. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030_0_18_01_01_010_30_19_001, 18 Haziran 1940 tarihli belge. 110 Selahattin Önder, “Meclis-i Vükela Mazbatalarında “1913 Türk-Bulgar Mübadele Sözleşmesi”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 7, Yıl:4, Şubat 2006, s. 55-60 111 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Yayınevi, İstanbul 1998, Dördüncü Baskı. s. 149. 112 Bülent Yıldırım, “Balkan Savaşları’nda Bulgar Ordusu ve Komitacıların Batı Trakya’daki Faaliyetleri”, History Studies, Volume 6, Issue 2, February-2014, p. 143-160; 1 Kasım 1912’de Lüleburgaz ve Pınarhisar muharebelerinden sonra Tekirdağ’a civar kaza ve köyler Bulgar komitecilerinin taarruzları sonucunda tamamen boşalmıştır. 6 Kasım’da Bulgar süvarileri çetelerle birlikte Doğancalı ve Küçükkarakarlı köylerini yakarak Hayrabolu’ya kadar inmişlerdi. Bkz. Nuran Koltuk, “Birinci Balkan Savaşı ve Tekirdağ’ın İşgali”, Rodosto’dan Süleymanpaşa’ya Tekirdağ, Uluslararası Tekirdağ Tarihi Sempozyum Bildirileri, 26-27 Mart 2015, Kitabevi, Mart 2016, s. 563580. 113 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, TTK, Ankara 1992, C. I, s. 93 114 Henüz Bulgar askerinin ulaşmadığı ancak Bulgar komitelerinin tehdit ettiği Hayrabolu ve diğer kazalar boşalmış, halk göçe başlamıştır. Bkz. Koltuk, a.g.m. 115 Osmanlı Hükümeti Londra Konferansı müzakereleri başladığı sırada Bulgarların Edirne’de kalmasını tehlikeli buluyordu. Aralarında Bulgar Mektebi müdür ve öğretmenlerinin de bulunduğu 107 Edirneli Bulgar Bulgar idaresine geçen yerlerine dönmek istiyordu. Bulgar hükümeti bu kişilerin Edirne’ye dönmelerini sağlamak için Edirne’de kalmış olan Müslüman memur ve ailelerini tutukladı. BOA, BEO_004171_312807_002_001. Dahiliye Nezareti’nden Sadaret’e gönderilen 10 Mayıs 1913 tarihli yazı. 116 Justin McCarthy, a.g.e., s. 175 117 Özgür, a.g.t., s. 67. 118 BOA, BEO_004197_314774_001_002. Sadaret’ten Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazı. 119 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 69-70. 120 McCarthy, a.g.e., s. 179. 109
21
Rumeli'den kitlesel göçleri istemiyordu121. İkinci Balkan Savaşı müttefikler arasında sonlandıktan ve Edirne alındıktan sonra da göç her iki taraf için devam etti. İstanbul Antlaşması ile İkinci kez el değiştiren Uzunköprü’ye bağlı kazalardan Çopköy, Tırnova, Ermeniköy, Gazana, Eşikse köyleri ile Dimetoka’ya bağlı birkaç köy halkı 3 Kasım 1913’te henüz Edirne İtilafnamesi imzalanmadan mahalli yetkililerce arabalara bindirilerek Bulgaristan’a gönderildi122. Bu faaliyetler her iki hükümetin de topraklarındaki Bulgar ve Müslüman nüfusu sınır dışına çıkarmaya çalıştıklarını gösteriyor. Osmanlı Devleti birkaç kez el değiştiren bölgede nüfus hareketlerini değişik kategoride değerlendiriyor. Göç edenler, mülteciler, muhacir kabul edilenler, firar edenler ve mübadiller olarak sınıflandırabileceğimiz bu grupların her biri için ayrı hukuki düzenlemeler yapmak zorunluluğu ortaya çıkıyor. Tali komisyonların teftişleri sonucu mübadil listelerinin yapıldığı ve hangi kasaba ve köyden ne kadar nüfus firar ve göç ettiği defterlere kaydediliyor. Resmi verilere göre mübadeleye tabi Bulgarların nüfusu 39 000 kişidir. Mübadele sözleşmesi uygulamaya konmadan önce savaş sırasında hayat ve ırza geçme faaliyetinde bulunulduğu için Müslümanlardan korkarak Osmanlı ordusu gelmeden firar eden Bulgarların büyük kısmı da kasabalardandır. Ayrıca 7000 Bulgar yaptıkları mezalimden korkarak Bulgar ordusuyla beraber gitmişlerdir. Her ikisi beraber düşünüldüğünde 45 000 Bulgar’ın mübadil olduğu anlaşılıyor 123. Bulgar kayıtları ise Osmanlı tarafından 46 764 Bulgar’ın (9742 aile) mübadelede gönderildiğini söylüyor. Buna karşılık olarak 48 570 Müslüman’ın da Bulgaristan tarafından (9714 aile) gönderildiği ifade ediliyor124. Kaynaklar arasında cüzi bir fark gözleniyorsa da verilerin doğruluğundan emin olunmamasını gerektiren boyutlarda değildir. Yukarıda da ifade edildiği gibi mübadelenin nüfus göçürülme işi her iki tarafta kalma cesareti gösteren Bulgarlarla Türk nüfusun yer değiştirmesini ifade etmektedir. Ancak mübadelenin bu anlaşmalardan çok önce tamamlandığı da söylenemez 125. Tali komisyonlar çalışmalarını sürdürürken 4 Ekim 1914’te Bulgar konsolosluğunun talebi üzerine Ortaköy’de iskân edilecek 20-25 bin Bulgar’ın güvenlikleri sağlanarak Edirne yolu üzerinden Bulgaristan’a gönderilmesi talep edildi126. Bu hiç azımsanmayacak nüfus, mübadele işinin anlaşmalar yapıldığı sırada zaten bitmediğini ve 1914 sonlarına kadar hala devam ettiğini gösteriyor. Mübadelenin uygulanışı ile ilgili çok açıklayıcı bilgiye sahip değiliz. Ancak uygulama sırasında bazı aksaklıklar yaşandığı gerçek. Öncelikle İstanbul Antlaşması’nda belirlenen “ihtiyaren mübadele” işi uygulamada gerçekleştirilemedi. Vize’de Osmanlı-Bulgar sınırında kalan kaza ve köylerin Bulgar halkının tamamen Bulgar tarafına gönderildiği anlaşılıyor. 12 Mart 1914’te gerçekleşen olay, mahalli yetkililerin protokolün içeriğini anlamadıklarından isteğe bağlı olması gerekirken Vize’deki tüm Bulgarların zorunlu olarak göç ettirilmesine varıyor127. Bunun dışında da Osmanlı yetkilileri mübadelenin isteğe bağlı olarak gerçekleşemediğini çünkü Bulgar hükümetinin ağır tehditler ile Müslümanları göçe zorladığını ifade ediyor. Osmanlı Hükümeti de “misliyle mukabele” kararı alıyor128. Mübadele sözleşmesinin uygulanamayan diğer bir kısmı alanın 15 kilometrelik bir mıntıkadan ibaret olması. Her iki tarafta da 15 kilometreden daha uzak mesafelerden göçler yaşandı. Sadece 15 km içerisinde kalanlar değil daha geniş bir arazide mübadele zorunlu hale geldi. Bu nedenle uygulama sırasında ortaya çıkan durum Edirne İtilafnamesinin ek fıkrasıyla 20 km ye çıkarıldı. Bu ek fıkrada Osmanlı Hükümeti’nin 20 km ye kadar Bulgarların mübadelesi için nakliye araçları temin edeceği yer almıştır. Bulgar arazisinde kalan yerlerden iltica eden Müslümanların nerelere yerleştirileceği ise anlaşmalarda hiç belirtilmemişti. Osmanlı hükümeti istediği şekilde davranma yetkisi elde etti ve huduttan 15 km değil daha uzak mesafelerde terkedilen Bulgar emlakına Makedonya sorunu yaşanırken Bulgaristan'da zaman içerisinde sadece 500 bin Müslüman kalması devletin bölgede siyasî nüfuzunu kaybetmesine neden olmuş ve Bulgarların Makedonya siyaseti göçlerle başarıya ulaşmıştır. Bu nedenle Bakanlar Kurulu Rumeli'den yapılacak göçlerin teşvik edilmemesi için barış antlaşmasının imzalanmasına kadar muhacir meselesini bir süre askıya almıştır. Nuran Koltuk, “Balkan Savaşları ve Ortaya Çıkan Tabiiyet Sorunları”, 100. Yılında Balkan Savaşları (1912-1913): İhtilaflı Duruşlar, C. I, TTK, Ankara 2014, s. 311-324. 122 BOA, DH_İD_00003_00090_001. Dahiliye Nezareti’nden Edirne Vilayeti’ne gönderilen 5 Kasım 1913 tarihli yazı. 123 BOA, DH_SN_THR_00085_00067_5. Edirne’den Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 14 Aralık 1918 tarihli yazı. Bu yazı Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Wilsonn prensipleri gereği bölgelerdeki Türk ve etnik kökenlilerin sayımının yapılması için hazırlanmış verilerdir. 124 Önder, a.g.t., s. 29. 125 Önder çalışmasında İstanbul Antlaşması’nın mübadele ile ilgili protokolü resmiyete döküldüğünde halkın zaten göç etmiş olduğunu ifade ediyor. Protokolün bu fiili durumu doğruladığını ve yerleşme alanlarını tespit ettiğini söylüyor. Önder, a.g.t., s. 27. 126 BOA, DH_EUM_5_Şb_00002_00007_001. Edirne’den Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen yazı. 127 BOA, HR_SYS_02032_00009_022, 024. 128 BOA, HR_SYS_02032_00012_003. Hukuk Müşavirliği tarafından 1 Aralık 1918’de kaleme alınan değerlendirme. 121
22
Müslüman nüfus yerleştirildi129. Böylece mübadele alanı genişledi. Aydos Kazası’na bağlı Kiremitli köyü Müslüman halkı Çorlu kazasına bağlı Çiftlik köyü Bulgarlarıyla kendi istekleriyle mübadele etti. Her iki yerleşim de 20 km’lik alanın oldukça uzağında bulunuyor130. Hudut köyleri dışında Bulgarların şehirlere dönme maddesinin de tam olarak uygulanabildiği söylenemez. Hayrabolu Kaymakamlığı bölgenin geri alınmasından tarihine kadar firar veya göç eden Rum ve Bulgarlara ait bir cetvel tanzim etmiş. Bu cetvelde Hedeyli’den 75 hane (625 nüfus) Bulgarın gitmiş olduğu anlaşılıyor. Hedeyli İstanbul Antlaşması’nda mübadeleye tabi tutulmayıp, Bulgar nüfusun geri dönebileceği yerler arasında bulunuyor131. Nitekim 1918’de nüfus kayıtlarında Edirne’de 2293 Bulgar nüfusun kalmış olduğu anlaşılıyor132. Müslüman nüfus gibi Bulgar nüfus da anlaşmada olmasına rağmen yaşanan olayların fenalığından geri dönemiyor. Ayrıca zaman sınırı bulunması da dönüşler için engel niteliğinde. İstanbul Antlaşması’nın “Savaş sırasında mesken ve eşyalarını terketmiş olanlar iki sene zarfında dönebileceklerdir” diyen 9. Maddesi’nden dolayı belirlenen süreden sonra dönmek isteyen Bulgarlara izin verilmiyor. Mal ve emlaklarının mübadelesi de yapılmıyor133. Bu Haksız İltihaktan Sonra Batı Trakya Toprakları 1914-1918 Yılları Arasında Bulgarların İdaresinde Kaldı. DOĞU TRAKYA (Günümüzdeki Türkiye Trakyası) Osmanlı İdaresinde kaldı.
MÜTTEFİKLER ARASI TRAKYA HÜKÜMETİ: Batı Trakya, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı tarihten önce Osmanlı camiasından ayrılmış olması sebebi ile doğrudan Türk vatanı sınırlan içerisinde sayılmamakla beraber, niçin ve nasıl Misak-ı Milli'ye dahil olmuştur?. Batı Trakya, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı tarihten önce Osmanlı camiasından ayrılmış olması sebebi ile doğrudan Türk vatanı sınırlan içerisinde sayılmamakla beraber, niçin ve nasıl Misak-ı Milli'ye dahil olmuştur? 1.Dünya Savası’nın bitiminde Itilaf Devletleri Bulgaristan ile yapacakları barışın şartlarını 18 Eylül 1919’da bu ülkeye bildirmişlerdi. Batı Trakya’nın geleceği hakkında karar verilecek olan bu süreçte Bulgarlar mümkün olduğu kadar fazla toprak koparmak maksadıyla Gümülcine, Iskeçe, Dedeagaç, Sofulu, Dimetoka ve Rodop bölgesinde bir seçime gitmişlerdi. Böylece Bulgarlar, Batı Trakya Türkleri’nin Bulgar siyasi hayatına bağlı olduklarını ve Bulgar idaresini tercih ettiklerini göstermek istemekteydiler. Ancak bu plan, her türlü baskı ve zulme maruz kalan Türklerin seçim sandığına gitmemesiyle uygulanamadı. Bundan sonra Bulgarlar, Batı Trakya’nın güney kısımlarını boşaltmaya başladılar. 27 Kasım 1919’da imzalanan Neuilly Bulgar Barış Antlaşması’nın 48. maddesine dayanılarak Darıdere, Eğridere, Kırcaali, Koşukavak, Ortaköy, Ropçoz, Paşmaklı, Nevrekop, Mustafapaşa kazaları Bulgarlara bırakıldı. Batı Trakya’nın bu dağlık kuzey kısmındaki Türk çoğunluk göz ardı edilmişti. Batı Trakya’nın geri kalan kısmı Karaagaç, Dimetoka, Sofulu, Dedeağaç, Gümülcine ve İskeçe kazaları Müttefikler Arası Trakya Hükümeti adı altında Fransız askeri makamlarının idaresine verildi. Bu hükümetin başına Doğu Müttefik orduları Başkumandanı Mareşal Franchet d’Esperey’in delegesi sıfatıyla General Charpy vali tayin edildi. Bulgarlar bu altı kazayı 18-20 Ekim tarihleri arasında boşaltmışlar ve Fransız askeri birliklerine teslim etmişlerdi. Kurulan bu geçici hükümet, Batı Trakya’da Bulgarlardan boşaltılan yerlerde Yunan isgalini
BOA, HR_SYS_02032_00012_003. Hukuk Müşavirliği tarafından 1 Aralık 1918’de kaleme alınan değerlendirme. Sarısır da çalışmasında Bulgaristan’ın mübadeleyi huduttan itibaren 35 km ye kadar genişlettiği bilgisini veriyor. Bkz. Sarısır, a.g.m. 130 BOA, HR_SFR_04_00872_00056_001. Kiremitli Köyü Müslüman halkı adına Burgaz Şehbenderliği’ne gönderilen 20 Şubat 1914 tarihli yazı. Kendileri tüm emlaklarının değişimini de belirliyor ve yaşadıkları yerdeki vergilerini ödemeyi taahhüt ederek karşılıklı göç ediyorlar. 131 BOA, DH_EUM_3_Şb_00001_00002_010, 012. Dâhiliye Nezareti’nden Hayrabolu Kaymakamlğı’na gönderilen yazı. 132 BOA, DH_SN_THR_00085_00067_005_001. Edirne’den Dahiliye Nezareti’ne gönderilen 14 Aralık 1918 tarihli yazı. 133 BOA, HR_SYS_02032_00012_024. Hariciye Nezareti İstişare Odası raporu. 129
23
kolaylaştırmak için düşünülmüş bir düzendi. Batı Trakya Komitesi, Batı Trakya’daki bu son siyasi sekil üzerine halk hareketlerini yakından takip etmek için idare merkezini İstanbul’dan Gümülcine’ye nakletmişti.134 Batı Trakya, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı tarihten önce Osmanlı camiasından ayrılmış olması sebebi ile doğrudan Türk vatanı sınırlan içerisinde sayılmamakla beraber, niçin ve nasıl Misak-ı Milli'ye dâhil olmuştur? Batı Trakya, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı tarihten önce Osmanlı camiasından ayrılmış olması sebebi ile doğrudan Türk vatanı sınırlan içerisinde sayılmamakla beraber, niçin ve nasıl Misak-ı Milli'ye dâhil olmuştur?
Fotoğraf: 4-www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2016/10/17/erdoganin-misak-i-milli-vurgusuna-atinadan-cevap
28 Ocak 1920'de ilan edilen Misak-ı Milli metni altı maddeden oluşuyordu135. Batı Trakya'yı ilgilendiren husus Osmanlı ülkesinden ayrılmış topraklar meselesine dairdi ve metnin üçüncü maddesinde yer almakta idi. İlgili madde şöyle idi136: “Madde3: Türkiye sulhuna ta'lik edilen Garbi Trakya vaziyet-i hukUkiyesinin teshiri de sekenesinin kemal-i hürriyetle beyan edecekleri araya teba'en vaki' olmalıdır.” Kararlarının alındığı 28 Ocak 1920 tarihini dikkate alarak, Birinci (ayırıcı) ve Üçüncü (içeren ) maddelerin ışığında Batı Trakya'nın Misak-ı Milli içerisindeki statünü tespit etmek bakımından şu üç soru çerçevesinde konuyu mülahazada fayda görüyorum. Belgelerin ışığında bu soruya cevap aradığımızda her iki kesimin de Misak-ı Milli sınırlan içinde yer aldığını söylemek mümkündür.
İbrahim Şirin, Doç. Dr., İki Hükümet Bir Teşkilat: Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nden Cenub-î Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkate- î Milliyesi’n Special Issue on From Past to Present The Turks in Greece, Volume 6 Issue 2, p.125-142, February-2014 135 Misakı Milli Kararları *Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, kesinlikle bölünemez. *Mondros Antlaşması imzalandığında işgal altında olmayan Osmanlı toprakları bölünmez bir bütündür. Mondros imzalandığı sırada işgal altında bulunan bölgelerin ve Arap topraklarının geleceğine, bu bölgede yaşayan halk karar verecektir. Halk oylamasıyla bu toprakların durumu belli olacaktır. Yani Araplar kendi geleceklerine kendileri karar vereceklerdir. *Batı Trakya ve Elviye-i Selase dâhilinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum’un durumu, Arap bölgelerinde olduğu gibi yine halk oylamasıyla karara bağlanacaktır. Yani bu bölgede yaşayanlar eğer gerekirse kendi geleceklerine kendileri karar verecektir. *Türkleri mali, idari ve siyasi yönden etkileyecek olan engeller yani uzun süredir ülkemizi her açıdan engeller nitelikte olan kapitülasyonlar kesinlikle kabul edilmeyecektir. *İstanbul ve Çanakkale boğazlarının güvenliği ve tehlikeden uzak tutulması ile ilgili önlemler alınacak ve bu boğazların ticaret gemilerine açılıp açılmaması ile ilgili kararlar Türkiye ile birlikte ilgili devletler arasında yapılacak olan anlaşmaya göre belirlenecektir. *Ülkemizde yaşayan Hristiyan ve diğer azınlıklara, diğer ülkelerde Müslümanlara tanınan haklar kadar hak tanınacaktır. Yani Müslümanların kullandığı haklar ile bu azınlıkların hakları eşit hale getirilecektir. 136İlker Alp, "Misak-ı Milli Hedeflerinin Misak-ı Milliye Yansıması", Türkler Ansiklopedisi, C. 16, Yeni Türkiye Yay. Ankara 2002, s. 293-305. 134
24
GARBİ TRAKYA MÜDAFA'A-İ HUKUK CEMİYET'İ Misak-ı Milli kararlarının alındığı 28 Ocak 1920 tarihinde Batı Trakya topraklarının bir kısmı Müttefiklerarası hükümet, bir kısmı da Bulgaristan idaresinde bulunmakta idi. Siyasi durumu ileride gerçekleşecek bir Barış antlaşmasına bırakılmıştı. Bu sebeple Misak-i Milli içerisinde yer almış ve Wılson ilkelerinin milletlerin kendi kaderlerini belirlemesi esasından hareketle de hukuki durumunun tespiti halkın reylerine bırakılmıştır. Bu esas alınırken de Batı Trakya'nın tamamı düşünülmüştü. Tarihsel süreç mevzuunda izahına çalışıldığı gibi, 1912 ile 1920 yıllan arasında Batı Trakya'nın siyasi ve hukuki durumunda ziyadesiyle değişiklikler olmuştur. Bununla beraber kısaca değinecek olursak, 1469-1912 Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Batı Trakya; 8 Kasını 1912 -31 Ağustos 1913 Bulgaristan işgalinde kalmış, 31 Ağustos–25 Ekim 1913 Batı Trakya Türk Hükümeti idaresinde kalmış, 25 Ekim 1913-15 Ekim 1919 yeniden Bulgaristan hâkimiyetine geçmiş, 15 Ekim 1919-23 Mayıs 1920 güneyinde Mütettefiklerarası Batı Trakya Hükümeti idaresi kurulmuş ve siyasi statüsünün belirlenmesi beklemektedir. Bu sebeple Mustafa Kemal ve arkadaşları Batı 'Irakya'yı " Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen hukuki durumunun belirlenmesi işi de, halkının özgürce beyan edeceği oylara uygun şekilde yerine getirilmelidir" hükmü ile Misak-ı Milliye dâhil etmişlerdi. Garbi Trakya Müdafa'a-i Hukuk Cemiyet'inin evraklarına bakıldığında, Batı Trakya Komitesi'nin Paris Sulh Konferansı'na sunduğu belgelere ve gerekse Müttefik temsilcileri ile gerçekleşen yazışmalar ve tartışmaları incelendiğinde "Batı Trakya", bir bütün olarak kabul edilmiştir137. 25 Nisan 1922 tarihli Nizamnamede cemiyetin gayesi izah edilirken, Batı Trakya'nın sınırı "şarken Meriç nehri, garben Ustruma suyu, şimalen 1912 Türk-Bulgar harbinden önceki Bulgar hududu ve cenuben denize muhat olan mıntıka " olarak tarif edilmiştir. Hatta Lozan'da Batı Trakya için plebisit sağlanamayacağı anlaşılınca, Cemiyetin değişiklik yaptığı yeni nizamnamesinde "Saha-i faaliyet Garbi Trakya'dır. Garbi Trakya eski 1912 Türk-Bulgar hududuyla Adalar denizi ve Meriç ile Ustruma arasındaki araziyi ihtiva eder138" İbaresi ile bir kez daha Büyük Batı Trakya'ya işaret edilmiştir. Binlerce insan ölmüş, niceleri Trakya’yı kanlarıyla sulamıştı. “Müslüman Birliği” örgütünün mensupları, tüm köyleri dolaşıp Fransız himayesinin geçici, esas amacın ise anayurda katılmak olduğunu anlatmışlardı. Bu nedenle tüm halk gelecekteki bu birleşmeye şartlanmıştı. General Charpie (aşağıdaki ilk resim, ortadaki açık renk üniformalı) ile ardından gelen diğer temsilciler hükumet konağından içeri girdiler. Hacı Hafız Galip, Hacı Yusuf, Tabak Halil Ağa, Ali Bey ve Osman Ağa Türkleri; Zoldis Yunanlıları, Doçef Bulgarları, Karasu Efendi de Musevileri temsil ediyordu. “Türküz, ölürüz namusumuzla” marşı çalınırken temsilcilerin çıktığı görüldü. Ama sadece Yunanlı Zoldis’in yüzü gülüyordu!.. Türk temsilcilerin birer ikişer ortadan kaybolduğu sırada, Belediye Başkatibi Bursalı Şerafettin Bey’in balkona çıktığı ve titrek bir sesle halka hitap ettiği görüldü: “Hemşehrilerim, mümessillerimiz oylarını çoğunlukla Yunanlılar lehine kullanmışlardır. Musevi ve Bulgar mümessil ve bizden Hacı Yusuf Fransız yardımı ile Türk idaresi lehine oylarını kullanmışlardır. Durum budur..” Türk Türk’ü vurmuştu !.. Halk kararı duyunca önce şaşkınlık geçirdi, ardından binlerce kişi, “Sohtalar Medresesi”ne doğru yürüyüşe geçti. “Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nden Hacızade Hakkı Bey’in öncülük ettiği on bini aşkın kitle, Peşdereli Tevfik Bey’in isyanına ortak oluyor ve onu dinliyordu: “Bahtı kara Batı Trakyalı Türk kardeşlerim. Yine bir ihanete uğradık. Ne yazık ki bizden saydığımız ama bizden olmayanlar son ihanetlerini yapmışlar ve bizi Yunanlılara satmışlardır. Trakya birkaç kişinin kararı ile elden çıkamaz. Biz tek dereceli referandum istiyoruz. Şimdi bize yetki veriniz. Yapacağımız protestolar dikkate alınmazsa, tıpkı 1913’de olduğu gibi kendi gücümüze dayanarak silahlarımızla hükumeti kuracağız. Haklarımızı sonuna kadar savunacağız..” Yunan ordusunun Gümülcine’yi işgal ettiği sıralarda karara itiraz eden Türk Heyeti Türklerin Batı Trakya’da nüfusun % 97′sini teşkil ettiğini, bu yüzden eyalet idaresinin kendilerine ait olduğunu büyük devletlere bir bildiriyle sundu. Bildiri, şu satırlarla son buluyordu: “İnsan haklarının çiğnenmesine izin vermeyeceğinize inandığımız Ekselanslarınızdan, düşürülmek istendiğimiz onur kırıcı durumdan kurtarılmamızı medeniyet ve insanlık namına arz ederiz..” Yunanlıların İzmir’i işgal ettiği haberi Batı Trakya’da duyulduğunda, Yunan yönetimine karşı olanlar şöyle konuşacaklardı: “Orada yakıp yıkanlar, kim bilir burada neler yapacaklar ?..”Tarih onları haklı çıkaracaktı !..
Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele, C. II, s. 52-69, Vesika No: 35; s. 94, Vesika No: 49. - Bıyıklıoğlu, Traleya 'da Milli Mücadele, C. 11, 46. Vesika No: 33.
137138
25
Oturanlar: Hacı İsa Efendi ! İskeçe), Mehmet Şükrü Paşa ! İskeçe ), Salih Efendi ! Reis ), Kumandan: Süleyman Askeri Bey, Hilmi Paşa (İskeçe ), Ayaktakiler: Hüseyin Paşa (Ahi Çelebili ), Mehmet Şükrü Paşazade İbrahim Bey (İskeçe ), Hacı Saffet Efendi (Dedeağaç ), Ali Galip Bey ( Gümülcine)
Misak-ı Milli'nin fikri temellerinin Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından atıldığı düşünülecek olursa O'nun bu konudaki yazışma ve beyanatlarını incelediğimizde de 1922'ye kadar bütün bir Batı Trakya'dan bahsettiğini görmek mümkündür. Nitekim O, 11.Aralık.1919'da Misak-ı Millinin kabulünden kısa süre evvel Cafer Tayyar Paşa'ya çektiği telgrafta "Garbi Trakya 'nın tamamen İslamlann elinde yekpare (tekparca) olarak kalması ve münasip (uygun) zaman ve fırsatta anavatana iltihak eylemesi (katılması) cümlemizin (hepimizin) yegâne(tek) gayesidir. Bu sebeple bu muazzez (kıymetli) parçanın hiç bir sebep ve bahane ile ecnebi müstemlekesi (yabancı sömürgesi) olmağa razı olmaması esastır"139 Bununla beraber, Lozan Konferansı sürecinde (1922-1923) Mustafa Kemal ve Ankara Hükümeti'nin resmi literatüründe Batı Trakya tanımı Yunanistan işgalinde kalan topraklar için kullanılmaya başlanmıştır140.
- bkz.: Kemal Atatürk, Nutuk, C. İll, Vesikalar, Milli Eğitim Yay. . İstanbul 1982, s. 1275, Vesika No: 294. Bununla beraber O, 1. Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Paşa'ya 03.02.1920 tarihinde çektiği telgrafta ‘Trakya 'nın Şarki ve Garbi namıyla bir vahdeı-i milli altında ifade edilmesi sıyaset-i osmaniye için doğru değildir. Şarki Trakya gayr-ı kabili itiraz ve münakaşa bir sürecte ecza-yi memalik-i Osmanıye'dendir. Garbı Trakya bir muahede-i sulhuye ile vaktiyle kaybedilmiş bir kıta-i vatandır" diyerek, Doğu ve Batı Trakya'nın bu süreçteki mukadderatının farklı olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Atatürk, Nutuk, CIII, s.1226, Vesika No:25I. Çünkü Batı Trakya için başvurulacak yolu, ekseriyeti teşkil eden Türklerin, milli teşkilatlarını geliştirip Wilson Prensiplerine dayanarak haklarını istemelerinde görüyordu. İlk adım olarak istiklal veya muhtariyetlerini kazanmaya çalışmaları ve sulhün imzasından sonra da anavatana katılmalanrının önünün açılacağını tavsiye ediyordu. Atatürk, Nutuk, CIII. s. 1276, Vesika No: 296. 140 - Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, C. 1, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara s., 139
26
22 KASIM 1922 LOZAN BARIŞ KONFERANSI 'NDA BATI TRAKYA (4 Şubat 1923) Lozan Barış Konferansı 22 Kasım 1922 'de İsviçre'nin Lozan kentinde başladı ve iki aşamada gerçekleşti. Birinci dönem (22 Kasım 1922-4 Şubat 1923 ); itilaf çıkmayan bir kaç hususun kabulü haricinde, daha ziyade karşılıklı taleplerin dinlenilmesi, tartışma ve reddiye şeklinde geçti. İkinci dönem (23 Nisan-24 Temmuz 1923) ise taleplerin ılımlılaştırılması, kabul edilmeyenlerin bir kısmının müzakerelerden çıkarılması, bir kısmının antlaşma sonrasına bırakılması ve uzlaşılan konuların kabulü şeklinde geçti.141 Lozan sürecine gelindiğinde Bulgaristan sınırlan tartışma konusu olmadığından Batı Trakya tanımı, konferans literatüründe Meriç nehrinin ötesinde Yunan işgali altında olan "Trakya toprakları" için kullanılmıştır. Bulgaristan idaresine kalan topraklar bahis konusu edilmemiştir. Türk Hükümeti, Lozan'a giden delegasyona Batı hududu için " Trakya Garp hududu: 1914 hududunun istihsaline çalışılacaktır" talimatı vermişti.142Trakya sınırının 29 Mayıs 1913 tarihli İstanbul Antlaşmasının 7. maddesinde belirlenen sınır olmasını talep etmişti.143 Ancak, Türkiye'nin 1915'te Meriç ötesinde kalan demiryolu hattına paralel topraklarını kendi rızasıyla Bulgaristan'a terk etmiş olması, Lozan'da karşısına bir olumsuzluk olarak çıktı.
Karaağaç'ın Edirne şehrinin ulaşımı için önemli olduğu tezi devletleri ikna etmek için yeterli olmadı144İsmet Paşa Ankara'ya çektiği telgraflarda Karaağaç'ın kurtarılabileceği, ancak 1913 sınırının temin edilmesinin zor olduğunu yazmıştı.145Ankara Hükümeti verdiği cevapta, "Karaağaç'ın kurtarılması" görüşünün hükümetçe muvafık olduğunu ancak bu konuda "karar vermeden evvel müzakeratın alacağı şekl-i umumi ve netice hakkında" bilgi verilmesini istemiştir.146 Müttefikler, ilk dönem müzakereleri sonunda 30 Ocak 1923'te Türk tarafına barış önerilerini içeren bir metin sundular. Bu metinde Karaağaç'a dair karar bulunmuyor, TürkiyeYunanistan arasındaki hududu Meriç nehri belirliyordu.147 Zaten, Ankara da bu tarihlerde Karaağaç'ta ısrardan vazgeçmiş görünüyordu.148 İkinci dönemde ise Müttefikler, Türkiye'yi Karaağaç karşılığında Yunanistan'dan "savaş tazminatı" istemekten vazgeçirterek meseleyi başka bir tartışmanın konusu haline getirdiler149. Batı
- Bu konuda bkz.: Veysi Akın, "Lozan Banş Antlaşması (24 Temmuz 1923)", Türkler Ansiklopedisi, C. XVI, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 306-3 1 8. 142 - Ataıürk'ün Milli Dış Politikası (1919- 1923) , C. 1, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1981, s. 494-498 . 143 - Lozan Banş Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, Birinci Takını, Cilt 1, Kısm 1, Çev.: Seha L. Meray, Yapı Kredi Yay., İstanbul 1993, s. 20 144 - Sedef Bulut. "Balkan Savaşlarından Lozan'a Barış "Trakya Meselesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Barış "Trakya Politikası", Gazi Türkiyat, Türklük Bilimleri Araştırmalatı Dergisi, S.3 (Güz 2008), s. 92-93. 145Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları (1922-1921), C. 1, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1990, 120- 121 146 - Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, C. 1, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1990, s. 133, 136. 147 - Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları. C. 1, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1990, s. 463. 148 - 16- 17 Ocak 1923 İzmit Basın toplantısında Mustafa Kemal Paşa. Gazetecilerle yaptığı mülakatta Karaağaç konusunda ısrarlı olmayacaklanrını söylemişti. Bkz.: Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Eskişehir- İzmit konuşmaları, Yay. Haz.: An İnan, Türk Tarih Kurumu Yay .. Ankara 1982. s. 44-45. 149 - Vevsi Akın, Trakya'nın Türklere Devir Teslimi, Genelkurmay Yay .. Ankara 1996, s. . 180- 183 141
27
Triakya'nın küçük bir parçası olan Karaağaç, Yunanlıların savaş esnasında Anadolu ve Trakya topraklarında yaptıkları tahribatın karşılığı olarak, Türkiye'ye bırakılmış oldu.150 İkincisi de İsmet Paşa'nın Yunanistan işgalinde kalan Batı Trakya'nın statünün yeniden belirlenmesini istemesi ile gündeme geldi. Bu hususta da Türk delegasyonuna verilen görevde "Garbi Trakya: Misak-ı Milli maddesi" şeklinde atıf yapılmıştı151. Kısacası, Batı Trakya için referandum istenecekti. İsmet Paşa, Konferansın açılışını devamında Batı Trakya hakkındaki Türk tezini Wılson ilkelerinden hareketle, bölgede yaşayan Türk nüfus çoğunluğunun kendi geleceğini belirleme hakkı olduğuna dayandırmıştı. O'nun Batı Trakya'da Türk çoğunluğu olduğu görüşünü ret eden Yunan delegasyonu, Batı Trakya' da referanduma karşı çıkarak, bu sorunun Balkan savaşları sonrasında ve ‘Neuilly Antlaşması’ sonuçlandını belirttiler. İlave olarak da savaştan önce bölgenin Türkiye'ye ait olmadığını, tamamen kapanmış sayılan bir meselenin tekrar açılmasına izin vermeyeceklerini söyledi.152. Amacıyla ‘Neuilly Antlaşması'nın 48. Maddesine göre Batı Trakya'nın Müttefiklere bırakıldığını, geleceğinin kesin bir sonuca bağlanmadığını, bu nedenle de büyük devletlerin barış programında bulunan halkların kendi kaderini tayin hakkının nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olan Batı Takya'ya halkına da tanınmasını istedi. Ayrıca Türkiye'nin kendisine katılmasını istediği Mustafapaşa, Seymenli ve Dimetoka ile referandum istediğini Dedeağaç, İskeçe, Sofulu ve Gümülcine sancakları için ayrı ayrı tutulmuş nüfus ve taşınırtaşınmaz malların istatistiklerini komisyona sundu.153 İsmet Paşa'nın bu haklı istekleri, komisyonda bulunan İtilaf ve Balkan devletleri temsilcilerini ikna etmediği gibi, Türkiye karşısında oluşan İtilaf ve Balkan bloklarının birlikte hareket etmelerine yol açtı. İngiltere temsilcisi Curzon, Wılson'un ortaya attığı ilkelere karşı çıkarak, Yunan görüşüne destek verdi. Diğer İtilaf delegasyonu da onu destekleyen açıklamalar yaptılar. Yunanistan'ın yanı sıra, Sırbistan, Bulgaristan ve Romanya da Türk sınırının Meriç'in batısına geçeceği endişesi ile Türk tezine şiddetle karşı çıktılar.154 1922-1923 yıllarında yeni Türkive devletinin sınırlarının belirlendiği Lozan konferansında Türk delegasyonu tarafından gündeme getirilmiştir. Türk delegasyonunun başındaki İsmet Paşa'nın Batı Trakya'nın kendi kaderini tayin etmesine yönlik ısrarlı çabalarına rağmen bölge 1913 yılında ‘bağlandığı Yunanistan'ın’ sınırlan dahrunde kalmava devam etmiştir.155 Zürcher, eğer Garbi Trakya Hükümeti ile Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti arasındaki organik bağı fark etseydi, dahası Serez’de kurulan Mustaffız Teşkilatı kurucusu Esat Serezli’nin Milli Mücadele’de Mim Mim grubunun Aktepe kod adlı üyesi olduğu bilgisine sahip olsaydı, İttihatçıların Birinci Dünya savaşında değil Osmanlı siyasileri ve aydınları üzerinde travmatik etkiler yapan Balkan savaşları sonrasında memleketi topyekün bir savaş için örgütlemeye başladıklarını fark edebilirdi.156
- Karaağaç protokol metni için bkz. : Lozan Barış Konferansı, Tutanakları- Belgeler, Cilt 8, Çev.: Seha L. Meray, Yapı Kredi Yay., Ankara 1993, s. 114- 115. İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, 1 . Cilt (1923 - 1945 ), Türk Tarih Kurumu Yay. Arıkara 1983, s. 208-209 151 - Atatürk'ün Milli Dış Politikası, C. 1, s. 494-498 152 - 22 Kasım 1922 tarihli müzakereler için bkz.: Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, Birinci Takım, Cilt I, Kısm 1, s. 19-37. 153 - 23 Kasım 1922 tarihli müzakereler için bkz.: Lozan Barış Konferansı, Tutanakları-Belgeler, Birinci Takım, Cilt 1, Kısm I, s. 42-43. Ekte sunulan istatistikler için bkz.: a.g.e., s. 54-63 154 Bulut, “ Batı Trakya Meselesi ve Mustafa Kemal", s. 93 155 Bestami S . Bilgiç, Misak-ı Milli ve Batı Trakya Türkleri Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak Şubat 2017 s.1159-1162 156 İbrahim Şirin; A.g.m. 150
28
Kaynakça: Garbi Trakya … 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25.
26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35.
Afet İnan, Haz.: ,Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Eskişehir- İzmit konuşmaları, Yay. Türk Tarih Kurumu Yay Ankara 1982. Ahmet Efe, Kuşçubaşı Eşref; İstanbul 2007, Bengi Yayınları s: 87 Ahmet Ender Gökdemir, Cenilb-i Garbi Kafkas Hükümeti,. Ahmet Halaçoğlu, "Balkan Savaşları (1912 -1913)". Rumeli-Balkanlar Özel Sayısı III. 1 Mart-Haziran (2015). Yeni Türkiye Yay., Ankara 2015, Ahmet Yiğit, "I. Balkan Savaşı'nda Edirne Müdafaasının Önemi", Türk Yurdu YayI. , Ankara 2015, Ali İhsan Gencer, "Ayastefan'os Antlaşması" , Diyanet islam Ansiklopedisi, C:4, Ali İhsan Gencer, "Berlin Antlaşması", Diyanet İslam Ansiklopedisi, C: 5, Ataıürk'ün Milli Dış Politikası (1919- 1923) , C. 1, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1981,. Atatürk; Nutuk, c. l, !Türk Devrim Tarihi Enstitüsü vavını ), İstanbul, 1973, Bestami S. Bilgiç, Misak-ı Milli ve Batı Trakya Türkleri Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak - Şubat 2017 s.1159-1162 Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele, C. II, s. 52-69, Vesika No: 35; s. 94, Vesika No: 49. Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları (1922-1921), C. 1, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1990, 120- 121 Bülent Yıldırım, “Balkan Savaşları’nda Bulgar Ordusu ve Komitacıların Batı Trakya’daki Faaliyetleri”, History Studies, Volume 6, Issue 2, February-2014, p. 143-160; Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. Alpay Kabacalı, İş Bankası Yay. İstanbul 2010, s.62. Cevdet Küçük, "Babıali Baskını", Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 4, Cihangiroğlu İbrahim, 18 Ocak 1919’da Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi’nin kurucusu ve Reis-i Cumhuru’dur Emine Şam, "Prens Alexandre Banenberg'in İttihad Beyannamesi ve Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a İlhakı", History Studies, Volume 3, Sayı: 1 (2011), Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ankara 2011, s. 34. Esat Serezli, Memleket Hatıraları, Yay. Haz. Aynur Koçak, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2012, s.237 Fahir Armaoğlu. 19 Yüzyıl Siyasii Tarıhi ; 1789- 1914, Türk Tarih Kurumu Yay"., Ankara 1997, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Eskişehir- İzmit konuşmaları, Yay. Haz.: An İnan, Türk Tarih Kurumu Yay .. Ankara 1982. s. 44-45 Gott- hard Jaescke; Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çev. Orhan Köprülü), II. Baskı, Ankara, 1999 Gündağ, Garbi Trakya Hükümeti, s. 147-164 Halil Menteşe'nin Anıları, İbrahim Şirin, Doç. Dr., İki Hükümet Bir Teşkilat: Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nden Cenub-î Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkate- î Milliyesi’n Special Issue on From Past to Present The Turks in Greece, Volume 6 Issue 2, p.125-142, February-2014 İlhan Tekeli-Selim İlkin, Ege'deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı'na Geçerken Uşak Heyeti Merkeziyesi ve Ibrahim (Tahtakılıç) Bey, İlker Alp, "Misak-ı Milli Hedeflerinin Misak-ı Milliye Yansıması", Türkler Ansiklopedisi, C. 16, Yeni Türkiye Yay. Ankara 2002 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, 1 . Cilt (1923 - 1945 ), Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara 1983, İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, 1 . Cilt (1923 - 1945 ), Türk Tarih Kurumu Yay. Arıkara 1983, s. 208-209 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Yayınevi, İstanbul 1998, Dördüncü Baskı. s. 149 Kemal Atatürk, Nutuk, C. III, Vesikalar, Milli Eğitim Yay. . İstanbul 1982, KÜÇÜK, Yalçın, Türkiye Üzerine Tezler, Tekin Yayınları, İstanbul 1992 Lozan Barış Konferansı, Tutanakları- Belgeler, Cilt 8, Çev.: Seha L. Meray, Yapı Kredi Yay., Ankara 1993, Mahir Aydın, "Tophane Konferansı "Doğu Rumeli'ye Veda'", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı (2011/11, Mehmet Okur-Murat Küçükuğurlu, İngiliz Yüksek Komiserlerinin Gözüyle Milli Mücadele 1918- 1920,
36. 37. Milli Savunma Üniversitesi'nin rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu söyleşi internet. Misak-ı Milli 38. Murat Tunca, 1912· 1913 Balkan Harbinde Türk Harbi (Lüleburgaz-Pınarhisar Muharebesi), C. 3, Askeri Matbaa, İstanbul 1945, 39. Mustafa Öztürk, Osmanlı Miri Rejiminin Misak-ı Milli ile Münasebetleri, Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak - Şubat 2017
29
40. Nevzat Gündağ, Garbi Trakya Hükûmet-i Müstakilesi, Kültür ve Turizm Bak. Yay. Ankara, 1987. 41. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, C. I, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara 1953, s. 457-476 42. Nuran Koltuk, “Balkan Savaşları ve Ortaya Çıkan Tabiiyet Sorunları”, 100. Yılında Balkan Savaşları (1912-1913): İhtilaflı Duruşlar, C. I, TTK, Ankara 2014, s. 311-324 43. Orhan Kemal' in Babası Abdülkadir Kemali 'nin Anıları, 44. Ramazan Özey: " 19. Asırda Edirne Vilayeti Coğrafyası". Marmara Üniversitesi Coğrafya Dergisi, Sayı: 6 (Temmuz 2002),. 45. Sedef Bulut. "Balkan Savaşlarından Lozan'a Barış "Trakya Meselesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Barış "Trakya Politikası", Gazi Türkiyat, Türklük Bilimleri Araştırmalatı Dergisi, S.3 (Güz 2008), 46. Seha L. Meray ;Lozan Banş Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, Birinci Takını, Cilt 1, Kısm 1, Yapı Kredi Yay., İstanbul 1993, 47. Selahattin Önder, “Meclis-i Vükela Mazbatalarında “1913 Türk-Bulgar Mübadele Sözleşmesi”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 7, Yıl:4, Şubat 2006, s. 55-60 48. Selahattin Önder, a.g.t., s. 28; BOA, DH_SYS_00112_28_00102_14. 49. Serkan Er. "Balkan Harbi'nde Osmanlı Ordusu'nun Seferberlik Planı", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sa: 59 ( 2014/ 1 ), 50. Tevfik Bıyıklıoğlu. Trakya 'da Milli Mücaddele, C. II, Türk Tarih Kurumu Yay. . Ankara 1987, 51. Tevfik Bıyıklıoğlu: Trakya'da Milli Mücadele, C. I, 52. Vevsi Akın, Trakya'nın Türklere Devir Teslimi, Genelkurmay Yay .. Ankara 1996, 53. Veysi Akın, "Lozan Banş Antlaşması (24 Temmuz 1923)", Türkler Ansiklopedisi, C. XVI, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, 54. Veysi Akın; Misak-ı Milli ve Batı Trakya Yeni Türkiye YT Yayıncılık Eğitim Ltd. Şti Yıl 23 Sayı 93 Ocak Şubat 2017 55. ZÜRCHER, Erik Jan, Milli Mücadele’de İttihatçılık, Çev. Nüzhet Salihoğlu, Bağlam Yayınları, İstanbul 1987,
30