Yerel yakın tarih

Page 1

BAABESKİ BELEDİYESİ YAYINIDIR

Yerel Yakın Tarih

BABAESKİ

Mimar Mucit Öztabak

1


Yerel Yakın Tarih BABAESKİ Hazırlayan: Mucit Öztabak Babaeski Belediye yayınıdır. Bilgisayar aracılığı ile basılıp çoğaltılmıştır. Babaeski-Mart 2002

2


GENEL DURUM (Bizans devrinde: Bulgarophygon, Yun: Bulgaros, Bul: Phygon) Ergene vadisinde 41 derece 25' 30" enlem ile 27 derece 05'30" boylamlarında kurulu bulunan ilçe il merkezine 36 Km uzaklıktadır. Kuzeyinde merkez ilçe Kırklareli, doğusunda Lüleburgaz, Güneyinde Hayrabolu, batısında Pehlivanköy ve Havsa ilçeleri ile komşudur. 652 Km2’lik bir alana yayılan ilçe ergene suyunun Kuzey kısmında hafif dalgalı alüvyonal saha üzerinde kurulmuştur. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 55 m’dir. Arazinin 20 metrelik eğimi yüzünden kuzeyden inen küçük akarsular yerleşme alanını doğudan Şeytan Dere batıdan ise Çörten deresi ile ayırmıştır. Arazinin % 19,2 si ova, %80,8 I ise dalgalı arazidir.(1) Yüz ölçümü 53.118.000 m2dir.

NUFUS HAREKETLERİ: Senelere göre nüfusumuz şöyledir 1667 de Kırklareli Sancağından bir tek merkez kaza varken Vize sancağının Burgas, Pınarhisar ve Baba-yı Atik olmak üzere üç kazası vardı. Osmanlılar yeni fethedilen yerlere, özellikle göçebe aşiretleri yerleştirmişlerdir. Bu yerlerde 25 kişilik ocaklar oluşturulmuşlardır. Bunlar 1584 ten sonra 30 kişilik düzenlenmişlerdir. Vize Yörüklerinin 1543-1642 arasında ocak olarak dağılımı şöyleydi. 1543 1557 1609 1642 Babaeski 8 8 15 7 Kırklareli 9 9 Pınarhisar 1 1 Vize 21 21 2 2 Kocacık Yörüklerinin Dağılımı 1543 Babaeski 1 Kırklareli 14

1584 1 14

1642-1666 3

1691 yılında asker sayısı Babaeski 37 Lüleburgaz 65 Vize 27 Kırklareli 54 1867 Devlet Salnamesi Babaeski ve Kırklareli’nin Edirne Vilayetinin Edirne Merkez Sancağına bağlı birer kaza olduklarını kaydetmektir. 1831 de Baba-yı Atik Mevali’den İsmail Paşazade Necip Bey’in yaptığı nüfus sayımı toplam 1795 olan erkek nüfusun büyük ölümünü Rum Ortodoksların toplam 1253 geri kalanının da 542 Müslümanların oluşturduğu göstermektedir. 1884 Edirne Vilayet salnamesine göre Kırklareli sancağındaki kadın erkek nüfusun kazalara dağılımı Yerli Yabancı Toplam Erkek Kadın Erkek Kadın Babaeski 5726 5452 78 44 11.988 3


1287-(1870) yılı il salnamesine göre Edirne Sancağı Babay-ı Atik Kazası ile ilgili nüfus bilgileri (33) Hane Nüfus-ı Zükur Kura Gayri Müslim Müslim Gayri Müslim Müslim Babaeski 25 974 374 2658 838 1884 Edirne Vilayeti Salnamesine göre Kırklareli Sancak’ındaki hanelerin kazalar dağlımı Hane sayısı Yerli Yabancı Toplu Babaeski 2719 40 2759 Lüleburgaz 2765 49 2814 Kırklareli 10890 132 11052 1901 Edirne Vilayeti Salnamesi’ne göre Kırklareli sancağına bağlı Babaeski Kazasında Kadın- Erkek Nüfusun Etnik ve dinsel dağılımı Müslüm Erkek Kadın

3914 4229

Rum Ortodoks 3010 3178

Ermeni Gregoryen -

Bulgar

Toplam

545 626

7469 8033

Edirne salnamesinden alınan kayıtlara göre kazanın nüfusu; Erkek Kadın 5344 4994 Müslüman 2900 2707 Rum 703 629 Bulgar 8947 8330 Genel Toplam

Yekûn 10338 5607 1332 17277

1903 senesinde kazada 3607 Rum, 1384 Bulgar, 164 kadarda Musevi varmış.(2)

Babaeski İlçesi Yıllara Göre Nüfus Sayım Sonuçları(11) Yıllar

Toplam Nüfus

Şehir nüfusu

Kır Nüfusu

1927 1935 1940 1945 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 1997 2000

21150 34556 49683 37607 41237 49562 46058 48458 47575 49536 51600 53475 54879 52771 53000

3047 5195 12132 5936 6399 11139 11590 13879 14654 17090 18145 20291 22823 24700 25616

18103 29361 37551 31671 34838 38423 34468 34579 32921 32446 33455 33184 32056 28071

4


1940 yıllarındaki anormal nüfus artışı buraya çok miktarda askeri birliklerin yığılmasıdır.1960 yılındaki azalışın sebebi de Pehlivanköy nahiyesinin 1 Nisan 1958 tarihinde kaza haline gelmesidir. 1960’lı yıllarda Babaeski'de 6 mahallede iki cadde, 138 sokak ve 4700 bina vardı.(2)

TARİHİ: Alpullu yöresindeki bir höyükte yapılan kazılardan elde edilen eserlerden ilk yerleşmeye 1. tunç çağında açıldığı tespit edilen ilçeye M.Ö. 1200 4000 yıllarında Traklar yerleşmiştir. O döneme de adı "BURTİZO" olan ilçeye daha sonraları yunanlılar BUGAROS Slav kökenli Bulgarlar BULGARAPHYGON derdi. Yani Bulgar bozgunu anlamına gelirdi. Bu isim burada yitirilen bir savaşı anımsatmak için söylenmiştir. Bu olayların meydana geldiği zamanlarda Babaeski’de yaşayanların çoğu Slavlar ve biraz da Rum kökenli insanlardı. Rum kökenli Bizanslar daha ziyade şehrin kule ve savunma duvarların istihkâmlarının dışında ve çevre köylerde yaşıyorlardı. (3) Roma ve Bizans eserleri bulunan kale harabeleri toprak altında ve bazı parçaları kasabanın Lüleburgaz yolu üzerinde müşahede edilmektedir. (2) Babaeski özellikle Roma İmparatorluğu ve Bizans döneminde iç ve dış karışıklıklara sahne olmuştur. 7.-13. Yüz yıllarda Bizans İmparatorluğunun Thrake bölgesinde bir istihkâm ve piskoposluk merkeziydi. 812 de Bulgar Carı Krum tarafından zaptedilerek tahrip edildi. İmparator Constantin 9. Monommakhos zamanında bir ayaklanma girişimi olmuş ve bu Edirne 'de oturup çevreyi iyi bilen Leon Tornikios tarafından yönetilmiştir. 1074 de Edirne'de ayaklanarak Tornikios'u imparator ilan eden asiler Bulgaraphygon (Babaeski) geçerek İstanbul'u Kuşatmışlardır. Tam düşmek üzere iken gelen yardımla son anda İstanbul’un kurtulması üzerine asiler 2-3 Ekim de Lüleburgaz'a çekilmişlerdir. Taraftarları kaçan ve yalnız kalan Tornikios Babaeski'de sığındığı kilisede yakalanmış ve İstanbul’a götürülerek surlar önünde gözleri kör edilmiştir. (1) Türkler Selçuklular çağından başlayarak birçok defalar Avrupa’ya geçmişlerdir. İlk geçiş (662) 1263 yılında olmuş, 12 bin Türkmen den meydana gelen bir göçmen fıkrası Saltuk Dede idaresinde Karadeniz’in batı kıyısında Dobruca Tataristan’ı denen yöreye yerleşmişlerdir. On sekizi bulan geçişlerin 16 sı Osmanlılarla ilgilidir.(4) Bunlar arasında 1345 yılına rastlayan ve Aydın Beyi Umur Bey’in yirmi bin süvari ile Avrupa’ya geçerek Kantakuzen’e geniş yardımlarını gerçekleştiren sefer en dikkate değer olanlardan biridir. 1346-1347-1349-1353 yıllarında da Osmanlılar Bizans’a yardım amacıyla 4 defa Rumeli’ye geçmişlerdir. Daha önceki Avrupa’ya geçişler, önemli ve sürekli Fetihlere sebep olmadıkları için milli tarihçilerce ilk geçiş 1356 yılında Sultan Orhan’ın oğlu Şehzade Süleyman Paşa’nın Geçişidir. 1356 yılında Malkara, İpsala, Tekirdağ, Hayrabolu ve Çorlu Osmanlı Devleti topraklarına katıldı. 1362 yılında Orhan Gazinin yerine oğlu Murat Bey (Sultan 1.Murat) Ahilerin kararıyla hükümdar oldu. Hükümdar değişikliği sırasındaki karışıklıktan faydalanmak isteyen Bizans Burgaz, Çorlu ve Malkara’yı geri aldı. Yeni Osmanlı Sultanı Trakya’ya geçer geçmez derhal faaliyetlere girişti. Fetih planına göre şimdilik yalnız Edirne’nin fethi gerekiyordu. Osmanlı Kuvvetleri, imparator Kantakuzen’e birçok kez yardıma geldikleri zaman bu şehrin önemi askeri 5


konumunu anlamışlardı. Bu bakımdan Edirne’nin geri tarafını güvence altında bulundurmak ve İstanbul yönünden yapılabilecek herhangi bir Bizans saldırısına engel olmak için daha önce fethedilip sonradan kaybedilmiş olan Çorlunun alınması zorunlu idi. Derhal harekete başladı ve şehir hücum ile fethedildikten sonra surları yıkıldı. Daha sonra Çorlunun Kuzey-Batısındaki Başpiskoposluk merkezi olan Lüleburgaz da fethedilip surları yıktırıldı. Anadolu’dan buralara Türk Kitleleri nakledilerek yerleştirildi.(5) Sultan Murat iki komutanı Hacı İlbey’i ve Lala Şahin ile Edirne’nin fethinde bulunmak için ordusunun seçkin kısmı ile Babaeski ‘ye gitti Edirne komutanı ile yapılan savaşı Osmanlılar kazandı. 1362-1363 yılında Edirne düştü.(3) Sultan Murat Babaeski ‘ye gelmesinden ve Edirne’nin fethinden bir sene evvel Hacı İlbey buralarda yurtluklar edinmiş Edirne’nin Fethi için hazırlıklar yapılmıştır. Buna göre Babaeski‘nin kalıcı ve sürekli fethi 1361 yılı olmalıdır. Nazif Karacam kitaplarında Babaeski‘nin fethi ile ilgili “İlçenin Türklerin eline geçmesi 1359 yılında 1. Murat zamanındadır. Osmanlı İmparatorluğuna katılması ile İsmi Balaban ağa tarafından Babay-ı Atik konmuştur.” Diyor. Babaeski, Osmanlı devrinde yapılan Lehistan ve Macaristan seferlerinin yol güzergâhında bulunduğundan ehemmiyet kazanmıştır. Bu tarihlerde Babaeski doğu Trakya’nın idare merkezi haline gelmiş, Kırkkilise, Vize, Lüleburgaz bu idareye tabi olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın evkaf ve mehakinci şeriyye kayıtlarında görünen birkaç fermanı Babaeski kadılığından bahseder. Daha sonra eski önemini kaybederek Vize sancağına bağlı bir kaza merkezi olmuş ve 1879 tarihinde ve Rus harbini müteakip yapılan mülki teşkilat ile Babaeski Kırkkilise livasına şimdiki Kırklareli iline bağlanmış ve ondan sonra da böyle kalmıştır. (2) Babaeski fethe edilmesinden 1828 yılı Rus harbine kadar istila yüzü görmedi. Evliya Celebi Seyahatnamesinde Babaeski'yi şöyle anlatır: (1651 yılında Edirne yönünden yanında Abaza Melek Ahmet Paşa ile birlikte geçmiştir.) Madyanoğlu Yanko zamanından beri mamur bir kalesi olan büyük bir şehir idi. Sonra Sırp, Bulgar ve Hersekliler birleşip İstanbul'u harap etmeye giderken, bu şehri de harap ettiler. Sonra Sarı Saltuk Bay Pravadi yakınında vefat ettiğinde, eski vasiyeti üzerine cenazesi yedi adet tabuta konarak her biri bir tarafa götürülürken Edirne kralı da bu adam bizdendir diye Saltuk’un na’şını getirip bu Babaeski'de gömdürür. İşte buna dayanarak kasabaya Babaeski denmişler. O şeref ile günden güne gelişmektedir. Vize sancağı hudutlarında, halkı bütün vergilerden muaf ve müsellem, yüz elli akçalık kazadır. Bin altmış adet bağ ve Bahçeli, Baştanbaşa kızıl kiremitle örtülü açıklı yüksekli kâgir binaları vardır. Yirmi mihrabıdır. Şehrin doğu girişinde ve kenarında bulunan Ali paşa Camii; Süleyman Han Vezirlerinden Semiz Ali Paşa adı ile şöhret bulmuş tedbirli bir vezir yaptırmış. Padişah camileri derecesindedir. İstanbul'da Topkapı’sı dâhilindeki Ahmet paşa Camiine benzer. Amma bu ondan geniş, aydınlık, süslü ve mükemmel, seyre değer bir binadır. Medrese, imaret, han ve dükkânların hepsi bu Ali Paşa'nın hayır eseridir. Camiin kubbesi göğe baş uzatmış olduğundan, bir konaklık yerden kurşunları mavi deniz gibi dalgalanır. Bu da koca Mimar Sinan’ın eseridir. Burada dahi sanatını gösterip öyle yüksek bir minare yaptırmıştır ki, sanki Rüstem paşa Camii'nin minaresidir. Ondan sonra çarşısının iç yüzünde Fatih Sultan Mehmet Han Camii de faydalı, küçük bir eski camidir. Amma Cemaati kalabalık olduğundan ayrı bir ruhaniyeti vardır. İçi ve dışı o kadar süslü değildir. Tek şerefeli yüksek bir minaresi olup oldukça tamire muhtaçtır.

6


Bunlardan başka yedi mescit, yedi çocuk mektebi, yedi han, yüz kadar dükkân, bir aşevi, bir hamam, üç tekke ve çarşı içinde hayat suyu akan bir çeşmesi vardır. Bu çeşmenin tarihi: Hatif-i garb didi tarihini, Çeşme-i selsebil ab-ı hayat. Sene 932 Bu kasabadan gecen Ergene nehrinin kolu üzerinde Çoban Deli Kasım Ağa'nın yaptırdığı yedi gözlü büyük bir köprü vardır. Bu kol, Istranca dağlarından birikip Ergene ile beraber Koca Murad Han'ın yetmiş dört gözlü Ergene köprüsü altından geçerek Meriç’e karışır. Bu Çoban Deli Kasım Ağa bu köprü yerinde koyun güderken Cenab-ı hak kendisine Müslümanlığı nasip edip zamanla Dergâh-ı ali yeniçeri ocağında kulkethüdası olur. Sonra Sultan Dördüncü Murat Han tarafından hapsolunca, "Ahdim olsun, bu girdaptan kurtulursam koyun güttüğüm yere bir köprü yaptırayım "der. Kurtulduktan sonra da ahdini yerine getirip Dört yüz Rum Kesesi sarf ederek, bu büyük köprüyü yaptırmıştır. Ama doğrusu binde bir görünen cinsten büyük bir köprü olup, tumturaklı kemeri sanki samanyolu gibidir. Sımahi'nin yazdığı tarih: Cenab-ı Hazret-i Sultan Murad-ı Cemazamet Muradı üzre ide sayesin Huda memdud Sımahi canıma hatiften irdi bu tarih Ola bu cisr karin-i kabul-i Rabb-i vedud. Sene 1034 Sarı Saltuk Baba Ziyareti: Sarı Saltuk Babanın bir ziyaret yeri de burada vardır. Rumeli’ye nasıl ayak basıldığı ve diğer halleri daha önce anlatılmıştı. Şeyh Mahmud Şühudi: Yine Babaeskilidir. Maddi ve manevi ilimlerle meşhur, güzel yazı yazmakta da âlim idi. Sarı Saltuk Baba'nın tekkesinde gömülüdür. Bu tekke gerçi Bektaşi tekkesidir amma, dervişleri azdır. Vakıfları haris kimselerin eline geçmiştir. Şehrin batı tarafında bahçeler kenarında Edirne yolu üzerinde Babasultan Türbesi: yol üzerinde mesire ve çimenlik bir yerdir. Bu baba, Gazi Hüdavendigar ile Edirne fethinde bulunmuştur.(6) Efsaneden Gerçeğe Kırklareli Kitabı 664.sayfada Nazif Karacam şöyle demektedir. “Kaygusuz Baba türbesi de Babaeski’dedir. Ancak Babaeski bir “Evliya Erenler” yeri olduğu için burada halkın baba dediği birçok kişi vardır. Padişah İkinci Mehmet’in (Fatih) av arkadaşı Veli Gül Baba’nın mezarı buradadır. Gül babanın birçok yerde mezarı vardır.”(3) 1828-29 Osmanlı - Rus savaşında istilaya uğrayan Babaeski Çorlu yakınlarına kadar ilerleyen Rus kuvvetleri ile 2. Mahmut antlaşma yapmak istiyordu. 14 Eylül 1829 da Edirne’de Osmanlılar ağır bir antlaşmaya imza attılar. Rumi 1293 senesinde cereyan ettiğinden 93 harbi denen 1877 Türk-Rus Savaşı Tuna’yı geçen Rus kuvvetleri ile 24 Ekim 1877’de savaş ilan ederek başlamıştı. Gazi Osman Paşa Plevne’yi tutunca bir süre durakladı ve böylece önemli bir direniş merkezi oldu. Birkaç kez Rus saldırısını püskürten Gazi Osman Paşa kuşatmayı yarmak istemiş ancak, yaralanıp 10 Aralık 1877’de teslim olmak zorunda kalmıştı. Bundan sonra Rus birlikleri hızla ilerlemeye başladılar. 20 Ocak’ta Edirne düştü, daha sonra da Rus birlikleri Çatalca’ya kadar ilerledi. Türklerin yenilgisi kesişince 3 Mart 1878’de Ayestefanos Anlaşması imzalandı. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Anlaşması ile de düşman işgalinden kurtuldu. (7) 1877-1878 Plevne Savaşı sonrası Trakya’da ve Kırklareli’nde büyük göçler oldu. 1877 den 1912 ye kadar Kırklareli savaş yüzü görmedi(3)

7


Balkan Harbi 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın savaş ilan etmesi üzerine Osmanlı Devleti de 17 Ekim’de Sırbistan ve Bulgaristan’a savaş ilan etti ve Yunanistan’ın da katılmasıyla savaş başladı. Balkan Savaşı’nda Türk kuvvetleri kısa zamanda yenilmişlerdi. 28-31 Ekim’de Pınarhisar-Lüleburgaz Savaşı’nı kaybeden Türk kuvvetleri Çatalca hattına çekildi. 3 Aralık 1912'’e mütareke imzalandı. 3 Şubat 1913'’e yeniden başlayan savaşta Şarköy'’ yapılmak istenen çıkarma başarılı olamadı. 26 Mart’ta Edirne Bulgarların eline geçti. Osmanlıların bıraktığı toprakların paylaşılması yüzünden Balkan Devletleri arasında çatışma çıktı. Bunun üzerine Türk kuvvetleri 15 Temmuz’dan itibaren ilerleyip 22 Temmuz’da Edirne’yi aldılar. 31 Temmuz’da mütareke, 29 Eylül’de barış yapıldı. (7)

8


KURTULUŞ SAVAŞI:

17-20 Ağustos 1937 Trakya manevralarında Başbakan İsmet İnönü, Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras ile birlikte.

1.Dünya Savaşının ardından 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri Kırklareli ve tüm Trakya’da denetim kurma hazırlıklarına başladılar. 4 Kasım 1918’de (S.Selek Milli Mücadele Ulusal Kurtuluş savaşı, Ağaoğlu yayınevi Cilt I sayfa 59 da “9 kasım” denmektedir.) bir Fransız Alayı Sirkeci’den Uzunköprü’ye kadar uzanan bütün demiryolu hattını iki ay süreyle işgal etti. Bölgeye gelen bir Yunan taburu ise 9 Ocak 1919 Uzunköprü-Hadımköy hattını tutarak demiryolu çevresindeki Türk köylerine saldırmaya başladılar. Hatta Lüleburgaz’a da bir müfreze yerleştirdiler.(1) 1918’de Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi adıyla bir örgüt kuruldu. Babaeski İlçesi Müdafaa-i Hukuk Reisi ve azaları Hulusi, Hüseyin, Hüsnü, Hurşit (Farikatör Hurşit Bey) Ali Arslan, Mehmet Adil Onat, Şevket(32) 22 Ocak 1919’da İstanbul’da yapılan toplantıyla Trakya’nın kurtarılması için bir dizi karar alınırken, ‘’Doğu Trakya‘’ Edirne-Kırklareli-Tekirdağ’a gelen Yunan askerlerinin çıkarılması için gerekli teşebbüslerin her kademede başlatılması üzerinde anlaşıldı. Trakya’nın silah yoluyla kurtarılması için kurulan ‘’Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti‘’ Trakyalı vatanseverleri bir çatı altında topladı. 31 Mart 1920’de Lüleburgaz’da (1) Anadolu-Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Trakya Delegeleri ve yöneticileri 67 kişinin katıldığı toplantıya Babaeski’yi temsilen Ahırköyü Ahmet Merter Edirne’yi temsilen Kasım yolageldili(29) katıldı.

9


Toplanan kongrede işgalcilere karşı kesin karar sorumluluğu taşıyan bir yönetim heyeti kabul ediliyor ve durum Ankara’ya bildiriliyordu. 9-13 Mayıs 1920’de Edirne’de genişletilmiş ‘’Trakya Kongresi‘’ yapıldı.(1) Bu önemli kararların alındığı bu kongrede merkez heyetine Kırklareli’nden Şevket Dingilioğlu, Nazmi Bey, Lüleburgaz’dan Şevket Ödül, Babaeski’den Hamdi Kuleli seçildiler. Trakya ve Anadolu yoktur. Türk vatanı birdir ve bölünmez seçilenlerin temel ilkesiydi. (29) Burada işgale karşı durulmasına, Milli Kuvvetler Kumandanlığına Cafer Tayyar Paşa’nın getirilmesine karar verildi. Ardından 25 Mayıs’ta seferberlik ilan edildi. Yunanlılar 20 Temmuz 1920’de Tekirdağ’a asker çıkardılar ve hızla ilerleyerek “23 Temmuz’da Babaeski(31)” 25 Temmuz’da Edirne’yi ele geçirdiler.(1) Yunan ilerleyişi karşısında birliklerimiz dağılırken Vize, Saray bölgesindeki süvari birliğinin halk tarafından silahları zorla alınır ve birlik savaş dışı edilir. Bölgedeki komutan Cafer Tayyar Paşa attan düşmüş yerde aygın yatarken köylüler tarafından yunanlılara teslim edilir.(29) Edirne işgalinden birkaç gün önce Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti merkezi Kırklareli’ne taşınmıştı.10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması ile Trakya Yunanlılarca işgal edildi. İşgal sırasında bir süre yönetimi dağılan Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yeniden toplandı ve silahlanma hareketini hızlandırarak Ankara Hükümetine bağlandı. Nisan 1922’den itibaren silahlı çetelerle vur-kaç hareketleri düzenlemeğe başlandı. Bu arada bağımsız olarak hareket eden 3 direniş müfrezesi Doğu Trakya içlerine doğru düşmana karşı baskınlar düzenliyordu. Eylül ayına kadar süren bu hareketlerle düşmana büyük kayıplar verdirildi. 12 Ekim’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Edirne dâhil bütün Trakya Ankara hükümetine bırakılıyordu. Yunanlılar 15 Ekim’den itibaren işgal bölgelerini boşaltmaya başladılar. Vize ve Saray İtalyanlar, Lüleburgaz ve Kırklareli ise Fransızlar tarafından teslim alındı. Doğu Trakya’nın teslim alınması için İtilaf Yüksek Temsilcileri ile İstanbul’a gönderilen Rafet Paşa arasında 23 Ekim 1922’de bir protokol imzalandı. Buna göre Doğu Trakya’nın boşaltılması il ve kasaba düzeyinde tarihleniyor ve boşaltma koşulları karara bağlanıyordu. Edirne Valiliğine atanan Şakir (Kesebir) Bey Trakya’ya geçerek teslimde yer aldı. Buna göre önce İtalyan denetim bölgelerinden başlayan Şakir Kesebir, Doğu Trakya’yı bütünüyle teslim aldı. Önce Vize ve Demirköy (2 Kasım), Lüleburgaz (8 Kasım), Babaeski (9 Kasım) ve Kırklareli’ne 10 Kasım’da Türk Bayrağı çekildi. (1) Yunan işgalinden hemen sonra Babaeski’de yapılan bir araştırmada kentte kullanılan, birde kullanılmayan iki otel, Üç han çalışmayan bir hamam ile resmi bir bina olarak da belediye, askeri pavyonlar vardı. Balkan Savaşı’nda Bulgarların tahrip edip, süvari ahırları olarak kullandıkları Fatih Camii ve bakımsız bazı Osmanlı devri eserleri bulunuyordu.(3) Kurtuluş savaşında Babaeski’den 7, Lüleburgaz’dan 3, Kırklareli’nden 16, Hayrabolu’dan 5 kişi şehit oldu.

10


BELEDİYELERİN TARİHCESİ:

1932 yılına ait bir Cumhuriyet Bayramı: Konuşmacı Nahiye Müdürü Mahir Efendi. (Rami Apak’ın eniştesi)

Güçlü bir merkezi yönetim geleneği olan Türk toplumunda gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse cumhuriyet döneminde yerel yönetimler bağımlı ve ikincil örgütlenmeler olma özelliklerini korumuşlardır. Genellikle kentler padişah tarafından atanan kişiler (kadı) tarafından yönetilmekteydi. Ülkemizde Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndan sonra ve Tanzimat döneminde yerel düzeyde ve danışma niteliğinde de olsa siyasal katılma olgusu gelişmeye başlamıştır. Belediye teşkilatı kentlilerin (yerel halkın) yönetime katılma taleplerinin sonucu olarak değil, merkezi yönetimin ahaliden destek ve katılım talebi sonucunda ortaya çıkmıştır. Modern belediye yönetimleri ön planda çeşitli kurum ve merciler tarafından yerine getirilen hizmetleri tek elde toplamak ve düzenlemek için kurulmuştu. Ancak Osmanlı belediyeleri bu amacı gerçekleştirememiş ve kent hizmetleri alanındaki görev ikiliği ve yetki karmaşası devam etmiştir. Osmanlı yönetim modelinde eski Türk devletlerinin yönetim gelenek ve işleyişinden aktardığı motiflerin yanı sıra İslam devletlerin de yapısal bazı özeliklerini almıştı. Vali, kadı ve mühtesip vb. yönetsel kanunlar şeriat hükümlerine ve onun uzantısı olan fıkha ve örfi hukuka göre şekillenmiştir. Bu dönemde yerel hizmetlerin karşılanmasında etkin görevler üslenen üç kurum görülmektedir. Bunlar vakıflar, loncalar ve mahallelerdir. (8) Klasik Osmanlı döneminde kent yönetiminde, beledi, mülki ve adli işlevler aynı elde toplanmıştır. Bu işlevi yürüten Osmanlı Kadı’sı kentin yargı mercii olduğu kadar, asayişin amiri, vakıfların denetçisi, beledi hizmet ve beledi kolluk görevlerinin de amiridir. Kadı’nın bu görevleri yerine getirmesi için kendisine yardımcı olan bazı başka görevliler, kurumlar ve toplumsal guruplar vardır. Örneğin, subaşı, böcekbaşı, çöplük subaşısı, mimarbaşı gibi yeniçeri ocağı mensubu subaylar ve görevliler, genel güvenlikten temizlik ve imar düzeninin sağlanmasına kadar çeşitli alanlardaki kolluk 11


görevini yerine getirmekteydiler. Kadı’nın özel ikametgâhı mahkeme ve aynı zamanda da belediye ve hükümet konağı olarak kullanılırdı. 1839 tarihli gülhane hatt-ı Humayu'nun sonrası 28 Şubat 1856 yılında Islahat Fermanında yeni idare düzeni öngörülmüş; ".....Eyalet ve elviye meclislerinde tebaai müslime ve iseviyye ve sayirden bulunan azanın emri intihaplarını bir sureti sahihaya koymak ve aranın doğruca zuhurunu temin eylemek için iş bu meclislerin sureti tertip ve teşkilleri hakkında olan nizamatın ıslahına teşebbüs ile...nizamatı belediyeye ittiba ve emtisal eylemek" Vilayet ve nahiye meclislerine seçilecek Müslüman olan ve olmayan üyelerle bunların seçimine ilişkin hususlarda söz eden ıslahat fermanının yukarıdaki hükmü vilayet düzeninin oluşmasında önemli bir aşama olarak kabul etmek gerekir. İdari alandaki iyileştirme Tanzimat Fermanını izleyen yıllarda hemen gerçekleşebilmiş değildir. Örneğin bu günkü il özel idarelerinin yasal temeli 7 Kasım 1864 tarihli Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile atılabilmiştir. Bu arada Tuna Vilayetinde Muhasıllık Meclisleri ve Tuna Vilayeti uygulaması pilot olarak uygulanmıştır. 8 Ekim 1864 tarihli Tuna Vilayeti Nizamnamesi ile gerçekleştirilmiş bir denemedir. İstanbul Belediye İdaresi kurulması yolundaki çalışmalar devam ederken 1868 yılında çıkarılan bir talimat ile İstanbul dışında da belediye örgütü kurulması öngörülmüştür. 22 Ocak 1871 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi ile de teyit edilen Talimat‘ta o tarihteki mülki idare bölüm merkezleri olan Vilayet, Sancak ve kaza Merkezlerinde birer belediye örgütü kurulması yasal hale gelmiştir. Burada belediye Başkanı atama ile meclis üyeleri de belde emlak sahibi olanlar tarafından ve erkek hemşehriler arasından seçiliyordu. Livalardan gelen temsilcilerden oluşan yılda bir toplanan “meclis-i Umummi-i Vilayet” bir danışma organı olup günümüzde “İl Genel Meclisi” adı altında devam etmektedir. Osmanlı İmparatorluğunda alt yerleşme birimleri Nahiye Köy ve Mahalle idi.1850‘li yıllara kadar mahalle yöneticisi imamlardı. İmam padişah beratı ile tayin ediliyordu. Mülki ve beledi amir olan kadının Mahalle düzeyindeki temsilcisi idi. Gayri Müslim mahallelerde bu görev Kocabaşına ve papaza aitti. Bunlar doğum, ölüm, nikâh kayıtlarını tutar, mahallenin beledi hizmetlerini görürdü. Mahallede herkes birbirinin kefilidir ve imam hepsinin zincirleme kefilidir ve sorumlusudur. 2. Mahmut döneminde mahallelerde imam yanında muhtarlık kurumu meydana getirildi. Muhtarlar mali konular dışında veraset davalarına da bakarlardı. (Bir tür sınırlı sulh hukuk yargıcı)(9) Babaeski önceleri Edirne merkez sancağına bağlı “Nahiye-i Babayı-ı Atik” iken 1879 da Kırklareli sancak olunca buraya bağlı bir kaza durumuna gelmiştir. Edirne Vilayeti Kırkkilise sancağına bağlı kaza merkezi bir kasabadır. 1870 yılında ilk basılmış salnameye göre 25 köyü bulunuyordu ve 970 gayri Müslim haneye karşı 374 Müslüman hane vardı. Buna göre 2658 gayri Müslim karşı 838 Müslüman vardı. (Reşit erkekler sayılmış olabilir)(3) 1298 Vilayet belediye kanunu ise İstanbul dışında belediyelerde secimle meclis üyelerinin başa gelmeleri ve meclisin seçeceği bir meclis üyesinin belediye başkanı olması ilkesini getiriyordu. Vilayetlerin özerk bir âdemi merkeziyet idaresi halinde getirilmeleri yasal yönden ilk olarak 1876 tarihli Birinci Meşrutiyet kanunu esasisi (anayasa) ile kabul olmuştur.

12


Bütün bu kararlara rağmen ve Tuna vilayetince yapılan başarılı uygulamalara rağmen Osmanlı imparatorluğunun hayatında belediye örgütünün gerçek temelleri 1. Meşrutiyette atıldı. Belediyeler 1908 de ikinci meşrutiyetin ilanı ile tekrar ele alınmış ve ilk Osmanlı Meclis-i Mebusanı geçmiş deneyimleri dikkate alarak konuyu tartışmıştır. Fakat 1912 yılına kadar mecliste kurulan bir komisyonda incelenmiş ve tartışılmış gecikmesine Balkan Savaşı neden olmuştur. Hükümet İstanbul ve vilayetler için iki ayrı kanun hazırlamış ve kanunlaştırmıştır. Bu kanunlarla belediyeler yönetsel bir varlık olmaktan çıkmış adeta tüzel bir kişilik kazanmıştır. (davalarda belediye meclisleri taraf kabul edilmiştir.) Kanun ancak 13 Mart 1913 tarihinde İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u muvakkati adlı geçici kanun niteliğindeki bir kararname ile yürürlüğe konmuş cumhuriyet döneminde de Aralık 1922 de “Teşkilat-i Belediye Kanun-i Muvakkattı” çıkarıldı. 1923-1930 yılları bir hazırlık dönemi olmuş, İzmir Belediye Reisliğinden İç İşleri Bakanı olan Şükrü Kaya 1930 yılında tecrübelerini de katarak Belediyeler, Hıfzısıhha, Belediyeler Bankası, Yapı ve Yollar ve İstimlak kanunlarının arka arkaya çıkarılmasında etkili olmuştur.1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu halen yürürlüktedir.(9) Babaeski 1854 yılında belediye olmuştur.(1) 1924 yılında ilçe olduk. 1955 yılında kurulan Büyük mandıra, 1964 yılında kurulan Alpullu ve 1968 yılında kurulan Karahalil, 1999 da kurulan Sinanlı Belediyeleri ile 4 beldemiz 31 köyümüz vardır.(10)

13


BELEDİYE BAŞKANLARI: CAVUŞOĞLU ÖMER AĞA: Asıl adı Ömer Şahindir. 1285 (1869) Babaeski doğumludur. Çiftçilik yapmıştır. 1913-1914 yıları arasında Belediye Başkanlığı yapmıştır. Dört çocuğu vardır. 1349 (1933) Babaeski’de ölmüştür.(26)

DERELİ TAHİR EFENDİ: Bedreli Tahir Efendi olarak Tahir Çelik Babaeski Kitabında sayfa 7 de bahsetmiştir. “Dereli” olduğuna dair bilgiyi belediye başkanları sıralamasındaki belediye fotoğraf arşivinden anlamaktayız. Hakkında bilgi edinilememiştir.(26)

ÇÖMEZ TAHİR AĞA: İlk belediye başkanlarımızdandır. Çengelli köyünden gelmiştir. Çiftçilik, hayvancılık, şinikçilik yapmıştır. Çömez lakabı aileden gelmektedir. 1931 yılında ölmüştür. Oğlu belediye çalışanı Hüsnü “Koldaş” soyadını almıştır. (26)

ASLAN GİRAY: (Sultan Efendi.) : 1863 doğumludur. Çiftçilik, recberlik ve değirmencilik yapmıştır. Kurtuluş harbinde Ankara Hükümet Kuvvetlerine katılıp bölgede Kuvayı milliye üyesi olarak çalışmalarda bulunmuştur. 1922 yılında Ankara Hükümetince görevlendirilip Babaeski’yi devir alanlardandır. 1926 yılına kadar (ölene kadar) belediye başkanlığı yapmıştır. Cumhuriyet sonrası ilk belediye başkanımızdır. Ataları Kırım Sultanlarındandır dan. Mezarı Kırklareli’ndedir. Fakat mezarlık bozulduğu için yeri belli değildir. Torunu sayın merhum Huriye Giraylar Ekşioğlu dedesini şöyle anlatmaktadır. " Dedem Kırklareli'ne değirmen taşı almaya gitti. Oradan Bulgaristan'a Fındıklı'ya oradan da Kuvayı Milliye ye katıldı. Daha sonra Babaeski'ye kalpaklılarla geldi. Dedemin asıl sülalesi Kırklareli'ndedir. Sadece dedem Babaeski’ye gelmiş. Buradan sebze toplar ve İstanbul’a sevk ederdi. Dedem belediye başkanı iken öldü. Hastayken bir belediye görevlisi olan Pruş Mustafa ona maaşını getirirdi."(26)

ADİL ONAT: (1299-1939) Sultan Efendiden sonra 1926-1930 yılları arası başkanlık yapan ikinci belediye başkanıdır. Cumhuriyet öncesi vergi memuru idi. Kurtuluş savaşında Yolageldili Kasım Efendi kollarındandı. Devlet Demir Yolları üzerinde Yunanlılara çok pusu kurdular. Bir çatışmada yaralandı Kurtuluş Savaşı sonrası 1926 yılında Belediye Başkanı oldu ve başkanlığı 1929 yılına kadar sürdü. 1939 da Babaeski’de öldü. Aslen Çengelli Köyündendir.(26)

14


SADIK YÜCEENGİN: H:1298 doğumludur. 24. Haziran 1939 tarihinde ölmüştür. 1929-1930 belediye başkanlığı yapmıştır.(26)

yılları

arasında

MEHMET ÖKTEM: 1313 doğumludur. 1955 yılında ölmüştür. 1930-1935 yılları arası belediye başkanlığı yapmıştır. (26)

YAKUP NACİ SAYGIN: H: 1300 yılında doğmuştur. 8. Temmuz 1972 yılında vefat etti. 1935-1937 yılları arasında Belediye Başkanlığı yapmıştır(26)

MUSTAFA APAK: 1314 doğumludur. 8 Şubat 1970 yılında ölmüştür. 1937-1941 yılları arasında belediye başkanlığı yapmıştır.(26)

AHMET EKŞİOĞLU: 1905 Babaeski doğumludur. Mesleği tüccarlıktır. Sarı okulu (ilkokul) bitirmiştir. Üç defa evlenmiştir. 5 çocuğu vardır. 1944-1947 Yılları arasında CHP den belediye başkanlığı yapmış, Hacı Hasan Mahallesi Karamesutlu Caddesinde (Ahmet Ekşioğlu Sokakta) oturmuştur. Tüccarlık yapmış. 25 Mayıs 1984 yılında Babaeski’de ölmüştür.(26)©

15


MUSTAFA TÜREDİ: 1927 Eski Cuma ( Bulgaristan) doğumludur. Değirmen işletmecisidir. 1949’dan 1968’e kadar çeşitli aralıklarla belediye başkanlığı yaptı. THK ve Kızılay başkanlığı yaptı. 1959 yılı haziran ayından itibaren Demokrat Partiye geçti. 5 Aralık 1992 yılında Babaeski’de öldü. Babaeski’ye katkıları büyüktür.(26)

NAZİF ARSLAN: 1902 Babaeski-Müsellim doğumludur. Cambazlık ve recberlikle uğraştı. 1950'li yıllarda belediye meclis üyeliği ve başkan vekilliği yaptı. 1988 Nisan ayında öldü. Üç çocuğu vardır.(26)

MEHMET EMİN BATUR: 1321 Bulgaristan doğumludur. Kahvecilik, bakkaliye ve çiftçilik yapmış olup mahalle muhtarlığı ve belediye encümen üyeliği yapmıştır. 1952-1954 yılları arasında bir süre belediye başkanlığı da yapmış olan Mehmet Emin Batur 3 çocuk babasıdır. 1971 yılında Babaeski'de ölmüştür(26)

SAİM ÖKMEN: 1898 yılında İstanbul’da doğmuştur. Nakliye komisyonculuğu, daimi encümen azalığı yapmış ve belediye başkan yardımcılığı görevinde iki defa bulunmuştur. 1946 da Demokrat Partinin ilçe başkanı ve kurucusu olmuştur. 19571958 yılarında belediye başkanlığı yapmıştır. 31Temmuz 1977 'de İstanbul’da ölmüştür. 7çocuğu vardır.(26)

16


GÜNDÜZ ONAT: 1938 yılında Babaeski'de doğmuş, ilk ve orta tahsilini de Babaeski'de tamamlamıştır. 1957 yılında Edirne Ticaret lisesinden mezun olduktan sonra, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini maliye Bölümünü tamamlayamadan ayrılmıştır. 1960 yılından 1964 yılına kadar, belediye İşletmeler Saymanlığı görevini yürüten Gündüz Onat; 2 Haziran 1968 de yapılan yerel seçimler sonrasında belediye başkanı oldu ve 1977 yılında Kırklareli Milletvekilliğine seçilmiştir. Bu görevi sırasında 3 yıl süreyle TBMM'nin en etkili denetim komisyonu olan Kamu İktisadi Teşebbüsler Karma Komisyonunda görev yaparak, KİT'lerin denetiminde bulundu. 1981 yılında atandığı İmar İskân Bakanlığı Bakan Müşavirliğinden emekliliğe ayrıldı.1984 seçimleri sonrası tekrar Belediye Başkanı seçildi. Halen evli, 2 çocuk ve bir torun sahibidir.(10)

HALUK KUYUCUOĞLU: 1941 Babaeski doğumludur. Çeşitli işlerle uğraşmıştır. 1977 yılında belediye başkanlığına vekâlet etmiştir. 20 sene kadar belediye meclis üyeliği yapmıştır. 1997 yılında vefat etmiştir.(26)

MUSTAFA GÜZEL: 3.Ocak. 1945 Babaeski doğumludur. Tahsilini Babaeski Atatürk İlkokulu, Babaeski Ortaokulu, Edirne Lisesi, Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nden 1970 yılında mezun oldu. Babaeski’de serbest muhasebeci ve mali müşavir olarak çalışmaya başladı. 1977 yılı aralık ayında CHP den belediye başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 askeri ihtilali ile görevden ayrıldı. Halen serbest muhasebeci ve mali müşavir olarak Babaeski'de çalışmaktadır.(m)

17


SELAHATTİN TÜREDİ: 1946 yılında Babaeski ‘de doğdu. İlk ve orta Eğitimini Babaeski ‘de tamamladı. Kırklareli Erkek Sanat okulunun Torna Tesviye Bölümünden mezun oldu. 1974 yılında Devlet Mimarlık Ve Mühendislik Akademisi Işık Yüksekokulunu bitirdi. Serbest mühendisliğini sürdürürken MASTAŞ Gıda Sanayi Ve Ticaret A.Ş. unvanı altında Türedi Un Fabrikasını kurdu. 1978 yılında askere gitti. 2. Kolordu İnşaat Ve Emlak Kontrol Mühendisi olararak askeri görevini yerine getirdi. 26 Kasım 1980 tarihinde Babaeski Belediye Başkanlığı görevine atandı. Bu görevi 26 mart 1984 tarihine kadar yaptı. Daha sonra tekrar fabrikanın yönetimine geçti. 1986 yılında Babaeski Sanayi Ve Ticaret Odası kurucu üyesi oldu. 1995 yılına kadar yönetiminde görev aldı. 1995 yılında Babaeski Ticaret Borsası kurucu üyeliği yaptı. Borsanın kuruluşundan bu güne Ticaret Borsası meclis başkanlığı yapıyor. Halen Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği Emekli Sandığı, BağKur, Esnaf Ve Sanatkarlar ve diğer bağımsız calışanlar SSK genel kurul Üyesidir. Evli ve 3 çocuk babasıdır.(o)

MUZAFFFER HALUK TEZSEZER 1962 Yılında Babaeski’de doğdu. İlk, orta, lise tahsilini Babaeski’de yaptı. Öğrencilik yıllarında birçok demokratik dernek üyeliklerinde ve yöneticiliklerinde bulundu. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Cumhuriyet Halk partisi ilçe başkanlığı yaptı. 1994 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Partiden belediye meclis üyeliğine seçildi. 1999 yılı 18 Nisan seçimleri sonrası belediye başkanı seçildi. 2000 yılından Babaeskispor başkanı seçildi ve halen bu görevi yürütmektedir.(p)

18


YILLARA GÖRE BELEDİYE BAŞKANLIKLARI Çavuşoğlu ÖMER AĞA Dereli TAHİR EFENDİ Çömez TAHİR AĞA Aslan GİRAY Adil ONAT Sadık YÜÇEENGİN Mehmet ÖKTEM Yakup Naci SAYGIN Mustafa APAK Ahmet EKŞİOĞLU Mustafa TÜREDİ Mehmet Emin BATUR Mustafa TÜREDİ Saim ÖKMEN Mustafa TÜREDİ Mustafa TÜREDİ Gündüz ONAT Haluk KUYUCYUOĞLU Mustafa GÜZEL Selahattin TÜREDİ Gündüz ONAT Gazanfer DAYAN M.Haluk Tezsezer

1913

1914

1923 1926 1929 1930 1935 1937 1942 1949 1952 1955 1957 1959 1963 1968 1977 1977 1980 1984 1999 1999

1926 1929 1930 1935 1937 1941 1947 1951 1954 1957 1958 1960 1968 1977 1977 1980 1984 1999 1999

19


BABAESKİ’DE KORUNMASI GEREKLİ TAŞINMAZ KÜLTÜR VARLIĞI OLARAK TESCİL EDİLEN ANITSAL YAPILAR Adı Osman Baba Türbesi İlkokul Köprü Cedid Ali Paşa Camii Hamam Çeşme Türbe Fatih Camii Özel İdare Binası Tümülüs

Mahalle İmar Pafta No Hacı Hasan 20L-3-d Gazi Kemal 19L-1-b “ 19L-2-a Hacı Hasan “ “ “ Gazi Kemal “ “ “ “ “ “ “ Hamidiye 20L-4-c Gazi Kemal 30 “ “ “ “ “ “ “ “ Hacı Hasan 3 Fevzi Çakmak 34

Ada 34 490 66 463-(3) 82 82 82 84 43 82 “ “ “ “ 71 140

Parsel 3-(42) 2 9 3 1 2 2 7 34 13 23 24 19 20 14 9

(11)

20


21


BABALAR: Babaeski'nin çeşitli yerlerinde tek mezarlar vardır. Halk bunlara "Baba" der. Saygı gösterir. Bazılarında ise çeşitli illetlere iyi geldiğine inanır ve onlara adakta bulunulur veya yöresel adetler gereği bazı davranışlarda bulunurlar. Babalardan şehir içinde kalanlar daha çok tanınır. Bazı mezarlarda yatan belli olsa bile çoğundaki tanınmaz. “Alman Türkolog Franz Babinger’e göre de mezarı Babaeski’de olan Fatih Sultan Mehmet’in avcı arkadaşlarından Gül Baba bunlardandır.”(3) Atatürk Caddesi ile Su Yolu Sokak başlangıcındaki Osman Baba, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca korumaya alınmıştır.(11)

Fatih Camii yanındaki türbe Ayrıca Fatih Cami yanındaki baba da aynı statüdedir ve tarihi şahsiyetleri hakkında bilgi yoktur. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca "Eskici Baba Türbesi" olarak tescil edilmiştir.(11) Bunlardan başka; 1-Çömlekçi Baba; lise önünde olduğu bilinir. Mezarı başında testi kırma âdeti vardı. Güreşe çıkmadan pehlivanların uğradığı yerdir. Küçük çocuklar burada yıkanır ve eski çamaşırları burada bırakılırdı. Günümüzde mezar kaybolmuştur. (a)(n)

22


2-Gül Baba; Tepe Sokak, Dar Sokak ve Cumhuriyet Bulvarının yaptığı kavşağın Güney cephesinde bulunur. Halk arasında Gülveren Baba’da denir. Mum yakma âdeti vardır. (2000 yılında İstanbul’daki Alevi ve Bektaşi Dernekleri toplantısına katılan bir Bulgaristan heyeti bu mezarı ziyaret etmişler ve bu mezarın Sarı Saltuk’a ait olduğunu belirtmişlerdir.)

3-Helva baba; Eski mezarlığın güney batısında bulunur. Çocuklara " adım çöreği" denen adet uygulanır helva yapılıp dağıtılır ve yenir. (a)

23


BELEDİYE BİNALARI

BELEDİYE BİNASI: Kare plan üzerine iki katlıdır. Çatı kubbe şeklinde kurşunludur. Şimdiki hükümet konağının olduğu yerde 1914 yılında kaymakam Tevfik Sırrı Gür tarafından yaptırılmıştır(14)

2.BELEDİYE BİNASI: Bugün Askerlik Şubesi ve Özel bir dershanenin olduğu üç katlı binanın son iki katıydı. Yeni belediye sarayı yapılana kadar 1980-1989 yılları arasında belediye olarak hizmet verdi.(11)

BELEDİYE SARAYI: 1986 yılında yapımına başlandı ve 2.5.1989 da yapımı bitti. Belediye hizmet birimlerinin yanında 2 adet banka 66 adet dükkân, sığınak, Elektrik santralı, çok amaçlı Salon, misafirhane ve şehir kulübünü de içinde barındırmaktadır. Kaloriferli, betonarme bir yapıdır.(11)

24


CAMİLER: Semiz Ali Paşa ( Cedid Ali ) Camii:

Balkan harbinde Bulgarlar tarafından yıkılan minare 1934 yılında yeniden yapıldı.

Mimar Sinan'ın Selimiye'den sonra Trakya'da en büyük camisidir. Cami, kervansaray, hamam, medrese ve Dükkânlardan meydana gelmiş bir külliye olan Cedid Ali paşa Külliye olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. Edirne'de bulunan h: 982 tarihli bir muhasebe evrakında; Ali Paşanın Edirne'de bir çarşı ayrıca Babaeski'de de Cami ve Cami için aynı kasabada hamam, kervansaray ve dükkânlardan oluşan geniş evkafının olduğu belirtilmekte; bahsedilen yapılar hakkında müfredatıyla açıklamalar yapılmaktadır. Mimar Sinan Şair sai'ye hikâye ettiği Tuhfetülmi'marin ve tezkeretülebniye adlı belgelerde Babaeski’de "camiden ve medrese-i Ali Paşa der Babaeski" diyerek medreseden bahsetmektedir. Hersek'te doğmuş devşirmelerden olan Cedid Ali Paşa h: 968 yılında sadrazam olmuş, h:972 yılında vefat etmiştir. Ali Paşanın h: 973 tarihli vakfiyesinde yer almayan Babaeski Cedit Ali Paşa Külliyesi Edirne Muhasebe Evraklarına göre h: 982 senesinde Ali Paşanın ölümünden sonra inşa edilmiş bir külliyedir. H:1126 tarihli Baba-yı Atik kadısına yazılan cami ve hamamın onarılmasına dair 1126 tarihli bir hükümden Hamamın camiden önce tamamlandığı da anlaşılmaktadır. Böylece çeşitli kaynaklarda gecen 1555-1561 gibi tarihler asıl tarihler olmayıp h:982, m:1575 tarihi inşa tarihi olarak düzeltilmelidir. 25


Tespitlerimize göre inşası 1575 yılında bitirilen cami h: 1126 da ve h:1248 (m:1832) de tamir geçirmiş zaman zaman uğradığı değişikliklerle bazen avludaki medrese odaları gibi yapı birimlerini yitirirken bazen de muhdas ilavelerle genişlemiştir. Minaresi 1912 balkan harbinde yıkılmış. 1934 yılında tekrar yapılmıştır. Medresenin cami giriş avlusu etrafında iki katlı odalardan oluşan bir yapı olması ve cami ile birlikte mütalaa edilmesi ihtimali kuvvetlidir. Avlu Kuzey girişinin mimari formu ve duvar üzerindeki merdiven izleri bu varsayımı kuvvetlendirmektedir. Fatih camii karşısında camiden oldukça uzakta yer alan hamamın sıcaklık ve külhan kısımları son restorasyona rağmen kimliğini korumaktadır. Fakat dış cephe klasik dekorasyon öğeleri yok olmuş acayip bir görünüme bürünmüştür. Kervansaray ve dükkânların hamam ile cami arasında yer alması en mantıklı varsayım olmalıdır. Zira caminin güneyi ergene nehri ve köprüsü ile sınırlıdır. 1993 hamam ve kısmen camide restorasyon yapıldı.(12)

26


Fatih Camii:

Vakıf Eserler hakkında arşiv ve kütüphane kayıtlarında (Edirne) aynen şöyle kaydı vardır. Bu evrakta "bulunduğu yer: Edirne -İstanbul yolunun, çarşı mevkiindeki küçük meydanda bulunan aynalı çeşme yanınadır." denir ve 'Babaeski, Kırklareli ve Tekirdağ camileri: Mehmet Tuncel Ank: 1974 s: 11-13' kitabına dayanılarak; "Babaeski’nin Osmanlılar devrindeki ilk dini eseridir. Kapı üzerindeki kitabesine göre, 1467 tarihinde Fatih Sultan Mehmet'in emri ile inşaat edilmiştir. Cami kare planlı bir ibadet mekânı ile bunun kuzey-batı köşesindeki minare ve sonradan eklenti olan son cemaat yerinden ibarettir. Duvar kesme taş ve iri moloz taşlarla yapılmıştır. Üst kiremit taşlarla örtülü bir eserdir. Alelade bir giriş mekânı olan son cemaat yerinin, iki yanı sağır duvardır. Ön cephesinde pencere açıklıkları arasında giriş kapısı vardır. Caminin doğu cephesi, küçük bir avlu niteliğindeki bir bahçeye bakar. Doğu, batı ve güney cephelerinde, yuvarlak kemerli 4 er pencere açıklığı vardır. Pencerelerin ikisi altta, diğer ikisi bunların üstüne yer almaktadır. Minare kaidesi alt sıra pencereleri boyunca yükselir. Düzgün kesme köfeki taştan yapılmış minare tek şerefeli, sivri kurşun külahlıdır. Şerefenin üstü yıkılmış sonradan ahşap olarak tamir edilen bu kısım, uzun süre durduktan sonra yakın zamanda tekrar yenilenmiştir. Yıkılış tarihi tespit edilememiş olmasına rağmen, taş olarak yenilenmesi takriben 1970 senesindedir. Ön cephe ortasındaki kapıdan girilen bugünkü son cemaat yeri iki katlıdır. Girişin sağındaki merdiven ikinci kattaki kadınlar maline çıkılır. Son cemaat yerinden harime giriş mihrap aksı üzerindeki dikdörtgen kapı açıklığındadır. Kare planlı harim alçak tutulmuş düz ahşap tavan sebebiyle briket beyaz badanalı duvar yüzeyindeki yegâne süsleme, pencereleri ve mihrabı kuşak kalemdir." notu düşülmüştür.(13)

27


Yeni Cami: Cami Yaptırma Derneği tarafından 1952 yılında Gazi Osman paşa mahallesinde 1138 m2’lik arsa üzerine 300 m2 kapalı alan olarak yapıldı.(11)

Dernek Cami: Cami Yaptırma Derneği tarafından 1974 de yapımına başlandı 1975 yılında bitirilerek Dindoğru Mahallesinde şimdiki yerinde 170 m2 kapalı alan olarak hizmet vermeye başladı.(11)

Hacı Arif Cami: Cami Yaptırma Derneği tarafından 1995 yılında Kırklareli Caddesi üzerinde 162 m2 kapalı alan olarak yapıldı. Derneğe para yardımlarından dolayı Sofuhalil Köyünden merhum Hacı Arif adı camiye verildi.(11)

ÇİFTLİKLER: Türkler Trakya’ya egemen olduktan sonra birçok yerde çiftlikler kurdular. Burada saray için hayvan, sebze ve meyve ile süt ürünleri üretilirdi. Babaeski’de de Doğanca, Kumbalar (Kumrular), Hazinedar (Bosnahazine), Karabayır, Morvodiyo çiftlikleri vardı. Bu çiftlikler daha sonraları köy oldular.(3)

28


ÇEŞMELER: Babaeski’nin su ihtiyacının temini hem memba sularından hem de artezyen kuyularından istifade edilmesi esasına dayanmaktadır. Kasaba 1942 senesine kadar memba suları ve her evde mevcut bulunan kuyularla idare olmuştur. Memba suları iki çeşittir. Biri içmeye, diğeri kullanmağa yarar. İçme suları Abdurrahman suyu, kır suyu, Ömer suyu diye üç nevi içilecek su vardır Bu sular membaını kasabanın iki üç km kuzeyinde Kırklareli şosesi üzerinde piyade kışlaları civarında alırlar ve kışlalarda üç beton havuzda biriktirilir ve bu havuzlardan tek bir boru ile kasabaya kadar uzatılır. Üç havuza ait su şehir dâhiliğinde 4 çeşmeye su verir. Önceleri kasaba içme suyunu Bu dört çeşmeden temin ederdi. Kullanılan su evsaf itibarı ile içmeye elverişli değildir. Açı olan bu suyun kasaba yolu üzerindedir. Demir borular vasıtası ile muhtelif camilere akar. Ayrıca kasaba dâhilinde her evde kullanma ihtiyacı temin eden kuyular mevcuttur. 1942 senesine kadar kasabanın su ihtiyacı memba sularıyla karşılanmaktaydı. 1938-40 yıllarında açılan artezyen kuyuları şehrin suyunu temin edilmiştir. Artezyen kuyularının bol su vermesi neticesi kasabaya su şebekesi yapılmış, şehir ancak 1942 de sonra bol suya kavuşmuştur. Bu gün halk artezyen kuyuların sularını kullanmaktadır. İlk iki artezyen kuyusunun inşaatına 1938 yılında başlanmış ve inşaat 1940 yılında bitirilmiştir. Bu artezyenlerden birincisi Kırklareli Caddesi üzerinde 150 metre derinlikte, ikincisi santral bahçesinde ve derinliği 60 metredir. Diğer iki artezyen 1957’de Panayır meydanında açılmıştır. 120-130 metre derinliktedir. Böylece kasaba 4 artezyen kuyusuna sahip olmuştur. Bu dört kuyu bir arada saniyede 14 litre su vermektedir. Artezyenlerin su sahası çok geniştir ve zengindir. Artezyen suları höyük tepe eteğindeki su deposunda toplanmakta buradan kasaba içinde döşenmiş olan Terkos borularıyla irtibatlandırılmaktadır. Kasaba sokaklarında artezyen suyu akan 18 sokak çeşmesi vardır. Bu gün için şehrin su ihtiyacı karşılanabilmekte ve 1200 abonesi vardır. Suyun metreküpü 90 kuruşa satılmaktadır. (2) Babaeski'ye 1949’da pompa ile su verilmeye başlanmış. Sanayi Çarşısındaki iki kuyudan 6-8 metre derinlikten çıkarılan su şehre pompalanmış. Elektrik santralin yanına makine dairesi yapılmış ve Höyük Tepenin civarına çeşme yapılarak su verilmiş. 1957 yılında membaa suyu ile idare edildi. Sonra hâlihazır su kuyuları ilave edildi. 1971 yılında da şimdiki kullanılan ayaklı kule ile gömme su deposu inşaat edildi.(11)

29


Meydan Çeşmesi: Atatürk Heykelinin olduğu yerdeydi. Belediye Çeşmesi olarak anılır. Kare Kaide üzerine prizma şeklinde olup, 3,5 metre yüksekliğinde üzeri kubbe gibi, köfeki taşından yapılmış, dört cepheli bir meydan çeşmesidir. (14) Önce bu çeşme Hükümet binasının merdivenlerinin olduğu yere taşındı.(14) 1950 yılından sonra da kayboldu. Dört bir tarafında gülle vardı o gülleler mezbahadaydı. Orada kayboldu.(güllelerden ikisi şu anda heykelde) 1998 yılında da trafik düzenlemesi ile birlikte yeni halini aldı.(11)

Çeşmenin taşınmazdan sonraki hali

Dört Yüzlü Çeşme: 17. yüzyılda yapılmış, Kitabesi Bulgarlar tarafından kazınmıştır. Kesme köfeki, dört cepheli, kubbeli bir meydan çeşmesidir. Edirne'nin klasik çeşmeleri tipindedir.(1) Çeşmenin Kitabesi Şöyledir. 12345678910-

‘Azâbın o sehâ endişe O hünerverzû ‘atâ pîşe kim Kıldı Bâbâ-yı ‘atîk-i ihyâ Akıdub çeşmelerinden tesmîm Ve mine’l – mâi hayâti’l – eşyâ Sihrini remz edüb ol zât – ı fehîm Bâreke Allâh .............. ( okunamıyor) Levhaş Allah zehî hayr – ı ‘azîm Nûş idenler dedî haylî tarîh Zemzem – i pâk eser-i İbrâhim Hicri 1077 / 1666 milâdi(11)

30


Başka Çeşmeler: Cumhuriyet Caddesi ile Gazi Mustafa Kurhan Sokak köşesinde deki çeşme. (Tahir Çelik Babaeski kitabı sayfa: 27 de bu çeşmeye 'Ömer Ağa Çeşmesi 'der.)(15) 1.Şimdi Anadolu Lisesi olarak kullanılan eski Fevzi Çakmak İlkokulunun köşesindeki çeşme halk arasında Macır çeşmesi olarak anılır 2.Eğri Sokak ile Yakup Naci Sokak kavşağında Apak çeşmesi 3.Demir yolu Köprüsünü geçtikten sonra eski İnzibat karakolu yanında 4.Hürriyet Caddesi ile Muhtar Şevki Guzey Sokağı kesişim yerinde 5.Höyük Tepe yanında Olmak üzere yakın tarihe kadar şehrin çeşitli yerlerinde çeşmeler vardı. Membaa suları 1936-1937 den sonra pik boru ile döşendi. Ondan önce künktü.(a)

31


ELEKTİRİK: Babaeski’de Elektrik: 1939 da elektrik geldi. Ondan evvel gaz lambası yakılırdı. 1938 de başlayıp 1939 tamamlanarak Belediye elektrik binasının Projesi bir Musevi tarafından yapıldı. Bu binayı ihale ile Mustafa Eker yaptı. Makinesi mazotla çalışırdı.(a) Melahat Tanay 1962-1963 mezuniyet tezinde Babaeski’de elektriği şöyle anlatmaktadır. “Motoru 220 volt üzerinde çalışmakta ve 128 abonesi bulunmakta idi. Şehir genişleyip talep artınca yetmeyen motora 1949 yılında ikinci bir motor daha ilave edilmiştir.1958-1960 yılları arasında şebeke ve santral tamamen yenilenmiş yeni motor iki ton ağırlığında 520 beygir gücünde olup mazotla işler. 220 volt üzerinden çalışmaktadır. 2000 abonesi vardır. Bu miktara evler ve sanayi de dâhildir. Elektriğin kilovat/saati abone için 52 kuruş, sanayide ise 46 kuruştur.” (2) İkinci dünya harbinde İtalya'ya (Terese'ye) gitti. Mümin Önal adlı müteahhit tekrar gelen makineyi yerine koydu. Eskiden petrol lambaları vardı. Belediyenin bir elemanı sokaklarda olan bu lambaları yakar kapatırdı. Bu işi zabıta Hüsnü Koldaş yapardı. Bu kişi aynı zamanda su yollarına da bakardı. Daha sonra bu işe Behçet ,isminde biri getirildi.(a)

1939 yılında eski elektrik santralının temel atma töreni

Tek Trafo Merkezi:

1968 yılında lojmanları yapılan trafo merkezi uluslararası Elektrik enerjisi takas sistemi gereği ve Bulgaristan ile anlaşmalar sonrası 1968 yılında yapılan yapıldı ve halen hizmet vermektedir. Temel atma törenine Bulgaristan devlet başkanı ile Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel tarafından atılmıştı.

32


DEĞİRMENLER: Gazi Kemal Bulvarında Aliağa-Adil Efendi-Sultan Efendi ortaklığında değirmen vardı. Daha sonra değirmen Ali Ağaya kaldı. Halk arasında Ali Ağa Değirmeni olarak bilir. (Ali ağa eczacı Nedim Özerin dedesidir.) Bundan başka Fatih Okulu yakınlarında kadastronun 99 adasında Bederli’nin Değirmeni vardı.(b) Tapu arşivlerine göre: merkezde fırın ve dükkânlar arasında kalan değirmenin sahibinin de 1864 (H:1281) yıllarında kostanti ve hemşiresi Aspenpiya idi.(35) 1904 (H:1322) yılı kayıtlarında ise aynı yerin Mahkeme Sokağında olduğunu ve 1600 zira alana sahip olduğunu ve maliklerinin ise Panayati ve Madalini ve Anastasiye olduğunu değirmenin de ESP (?) veya ESG (?) isimleri ile anıldığı anlaşılmaktadır.(35) 1867(R.evvel-1284) yılında ki bir başka kayıtta ise bir değirmenden “Sadık Ağa ferağından sahibi Hrıstaki velet Nira” olarak bahsedildiğini, bundan da merkezde bulunan bir değirmenin 1867 yıllarından önce sahibinin Türk olduğunu anlaşılmaktadır.(35) Mintancı oğlu Sokağında bulunduğu belirtilen ESD(?) değirmeninin alanını 200 zira olduğunu ve Gazi Kemal Mahallesinde kaldığı belirtilen 1901 (H:1319) yılına ait kayıtta bu sefer malikinin Kostanti zevcesi İsmarati binti İstefanaki ‘ydi.(35) 1873 (H:1290) tarihinde Gazi Kemal Mahallesinde petraki oğulu yanaki adına kayıtlı beygir değirmeni vardı. Yine 1290 kayıtlarında Gazi Kemal Mahallesinde Mustafa oğlu Osman ağa adına kayıtlı bir değirmene daha vardı.(35) 1889 (Temmuz1307) yılında Gazi Kemal Mahallesi Arpalık Mevkiinde Tekirdağlı Kriçkoz 0ğulları İkon ve Artin adına kayıtlı bir gaz değirmeni vardı. Karamesutlu yolu üzerinde Karamesutlu Köy hudutları içinde Ahmet Ekşioğlu'na ait (kara) değirmeni vardı. Tapu kayıtlarında bu değirmen için sarraf Macaraki oğulları Nikolaki ve Yorgi ve kerimesi Esraditi malik olarak geçmektedir. 1324 (M:1908) yılından evvelki maliki olarak sara Minti anılmakta.(35) Bu değirmen için Rasim Ekşioğlu “1970 yılına kadar değirmenimiz çalıştı. Arazisi 80 dönüm kadardır. Yalnızca buğday öğütürdü. Aynı yol üzerinde Raşit Dramalı’ya ait de değirmen vardı. “ demektedir.© Raşit Dramalı’nın Değirmeni Şeytan Derenin üzerine yapılan yeni Çevre Yolu Köprüsünün batısındadır. Bu değirmen su değirmenidir. Arklardan gelen su güçü ile çarkı döner ve öğütürdü. Cumhuriyet Bulvarı’na cepheli 1 hektar 827 m 2 alanı olan arsa üzerinde Muzaffer Eker’e ait bir değirmen daha vardı. 1952 yılından önce 20 beygir kuvvetinde mazotla işleyen yağ fabrikası ile 40 beygir kuvvetinde yine mazotla işleyen kapsamlı un fabrikasıydı. Bu değirmen yağhane, makine daire binası, mahsul deposu, hayvan için ahır, kâgir ev, beraberinde 7 dekar bağ ve kahvehane ile misafirhaneden oluşuyordu. İçinde 40 beygir kuvvetinde Jamporson marka motor, hava marşlı elektrik dinamosu, su tulumbası, kasnak ve kayışlar dahil ve 20 beygir kuvvetinde Ahven Şinavs(?) marka otomatik pres filtre, yağ için buhar kazanı, evraka kazanı, kasnaklar, depo, kayışlar ve elektroller ile transmisyon, yataklar, kapsamlı kırma makinesinden değirmen kısmı da 3 taş ve banko tertibatı ile detaylı tohum ayıklama makinesinden oluşuyordu. (35)

33


FIRINLAR: Halk Eczanesinin olduğu yerde, Bederli Sokakta, Fırın Sokağın köşesinde ve Taktakçı Mehmet Ağa Sokağın başında (sonradan yolun karşı cephesine geçti) fırın vardı. Fırın Sokakta olana "Çukur Fırın" denirdi.(b) Çarşı içinde Fatih Caddesinde, Apak Pasajı karşısında bir fırın vardı. Bu fırına halk arasında "Kargaların Fırını" denirdi.(a) Bu fırınlar odun ile ısıtılırdı. Ancak günlük ekmek ihtiyaçları evlerde bulunan küçük fırınlarda karşılanır. Özel günlerde hazırlanılması gereken yiyecekler burada pişirilirdi. Daha sonraları seri standart ekmek üretimine geçilmiş. Fırınlar çağın gerektirdiği donanıma sahip olmuşlar, birçok yeni fırın açılmıştır. Halen 7 fırın Babaeski için ekmek üretmededir.

GAZİLHANE VE WC: Çavuşoğlu Ömer Ağa Meydanında yer altına, 1986 yılında başlanıp 1987 yılında bitirilen, gazilhane aynı anda 4 cenazenin hazırlanılabildiği ve iki bölümden ibaret soğuk odası ile halen hizmettedir. Bu yapının yanında iki ayrı girişli kapalı bir WC de bulunur.(16)

1950 li yıllarda bir Cumhuriyet Bayramı günü halkevi...

HALKEVİ: Şimdiki Ordu Evi olarak kullanılan bina Halkevi olarak 1938-1939 da yapıldı. Komple halkevi idi. Jimnastik salonunda her türlü alet vardı. İyi bir kütüphanesi vardı. Babaeski'nin çok evvel tiyatro ve sinemayla tanışmasında halk evinin önemli yeri vardır. Çok amaçlı salonu vardı. Dönem dönem kapatılmasına rağmen halen varlığını sürdürmektedir. Ancak Şimdiki ordu evinde çalışmalarına 1939 yılında başlayan Halkevi, önce askeri polikliniğin (Kızılay binasının) arkasında, 1970 yılların ortalarından itibaren eski belediye bahçesinde bir müştemilatta çalışmalarını sürdürmüş,(a) 1980 askeri müdahalesi ile faaliyetleri durdurulmuş. 1990 sonrası ise Babaeskili duyarlı gençler tarafından belediye sarayında bir odada tekrar faaliyete geçirilmiştir. 1932 yılından bu yana bazen kesintilere uğrasa da Halk Evi kurucuları kütüphane oluşturmuşlardır. 2002’li yılların ilk yarısında 3500 adet kitap ile yeniden oluşturulan kütüphane Babaeskililerin hizmetindedir.

34


HAMAM: Babaeski’nin tek hamamı ile ilgili Dr. A. Gülçin Küçükkaya Temmuz 1988 Babaeski Tarım Festivali konuşmasında şöyle bilgi vermektedir. Kasabadaki tek tarihi hamam olan ve Fatih camine yakınlığı nedeni ile 'Fatih hamamı' olarak bilinen hamamın Cedid Ali Paşa için 1575 de yaptırılan hamam olduğu bu hamamın muhtemelen Cedid Ali Paşa'nın ölümünden sonra Edirne Ali Paşa Çarşısı Dükkânlarından gelen gelir ile yapıldığını belgelere ve bulgulara göre tespit etmiş bulunmaktadır." Kırklareli 1967 il yıllığında "tek klasik tip kâgir camekânlıdır." denir.

35


HANLAR İnönü Meydanının güney cephesinde bir han vardı. Bu han Hilmi Efendi Hanı olarak bilinir. Hüsnü Efendi Hanı ise 9 Kasım pasajındaydı. Bunlardan başka belediyenin arkasında bir han daha vardı. Bu han Adil Efendi Hanı olarak bilinir. Daha sonraları Zafer Sineması olmuştur.(a)

HASTAHANE: Şimdiki Subay Misafirhanesinde Hükümet Tabipliği vardı. Hacı Hasan Mahallesi Ahmet Ekşioğlu Sokakta, Ahmet Ekşioğlu depoları 2. dünya harbi zamanın da Askeri Hastane olarak kullanıldı. 1936’daki hükümet tabipliği Sarı Okuldu. (İnönü Mektebi) Ortaokul 1950 senesinde hastane oldu. Hükümet Tabipliği ise Mutlu pasajına taşındı. 1936 da hükümet tabipliğinde 5-6 yatak vardı.© Sağlık Merkezi 1959 yılında yapımına başlanıp bitirilen binasına 1961 yılında hizmete girdi. 1986 yılından itibaren de Devlet Hastanesi olarak hizmete devam etmektedir. Hükümet tabipliği ise Babaeski Hastanesi Bahçesinde yapılan yeni tesislerinde hizmet vermektedir.©

Hal binaları inşaat edilmemiş hali (1960 lı yılların başı)

HAL BİNALARI: Bloklar halinde bir yapıdır. Ortası boş alandır. Sonradan burası açık pazar yeri olarak kullanılmaya başlandı. Bu günlerde sabit pazarcıların birkaç ünitesi mevcuttur. Doğu blokları 1964 yılında yapımına başlanıp bitirildi. Birketten yığma yapılardır. 1974 yılınmda kuzey ve güney cepheleri ile şimdiki Babaeskispor‘un barındığı tesislerin bulunduğu 2. Kat inşaatı yapıldı. Batı çephesi bloğunu 1982 yılında mütehaitliğini Ruhi Karabıyık yapıtı. Bu bina belediye olarak kullanılmaya başlandı. Babeski Belediyesi Belediye Sarayına taşındıktan sonra da Belediye sağlık oçağı, belediye kreşi ve askerlik şubesi olarak hizmet vermeye başladı.(11)

36


HALK EĞİTİM: Kırklareli Caddesi üzerindeki şimdiki binası 1968 yılında yapıldı. Burada daha önce Sarı Okul vardı. Sarı Okulun taş üzerine hak edilmiş üç satırlık tamir kitabesi olup Ahmet İzzet Paşa Başkumandan Vekili iken H: 1331 (1913) onarılmıştır. Mahallede okulu kesme Köfeki taştan yapılmadır.(14) Bu Sarı Okulun yıkıntıları üzerine yapıldı. Daha sonrada arka kısmında ilave oda ve salon eklendi.

HAVRA: Şimdiki Çarşı Sokakta eski Eker Sineması sonunda var olan çıkmaz sokak içinde, daha sonraları Necmi Şahin (Balıkçı Necmi)' ev olarak kullandığı bahçenin içindedir. Şu anda tamamen yıkılmıştır. İsrail’e göç etmiş Babaeskili Rıfat Kastro 12 Eylül 1994 tarihinde Babaeski’yi ziyaretinde havra için şu bilgileri verdi. “Taştan yapılma yüksek tavanları olan bir yapıydı Havrada kız erkek ayrı dua edilirdi. Dua için en az 10 kişi olmak lazımdı. Ahamla beraber mihraba doğru saf tutulurdu. Aham mihraba halk arasında dururdu. Dua okur bizde âmin derdik. Havrayı İstanbul’dan biri yaptırmış, arsasını ise başka bir Musevi bağışlamış diye biliyorum.”

HEYKELLER: Bugünkü Atatürk heykeli halk ile belediye yardımlaşması sonucu 1961 de yapıldı. 1998 Temmuz ayı sonunda bu günkü haline getirildi. Heykeli yapan Rahmi Artemiz adlı heykel tıraşımızdır. 1911 Manastır doğumlu. Balkan savaşı sonrası Türkiye'ye göç etti. Afyona yerleşti. Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümünden mezun oldu. İstanbul Arz Plastik Sanatçılar Gurubunda yer aldı. İstanbul resim heykel müzesi müdürlüğü yaptı.(3) İnönü Meydanında İnönü heykeli 1998 yılının yaz aylarında yapılan çevre ve meydan düzenlemesi sonucu konuldu ve Tarım Festivalinde de açılışı yapıldı. Heykeltıraşı Tülin Atalay'dır.(11)

37


1932 lere ait bir fotoğraf önde giriş kapısı önemli...

HÜKÜMET KONAĞI: Eski bir bina idi. 1982 yılında yıkılarak yerine yeni belediye sarayı yapıldı. Bu eski bina taş temeller üzerine yığma olarak yapılmış, iki katlıydı kat döşemeleri ahşaptandı. Cumhuriyet öncesinden kalma resmi bir yapıydı. Tarihi özelliğe sahip bir yapıydı. Ne yazık ki yıkıldı. Önde ve arkada girişleri vardı. Bu girişlerden girildiğinde merdivenli giriş holü vardı. İlk katlarda adliye görev yaparken üst katta kaymakamlık hizmet verirdi. 1894 yılında Abturrahman Efendi isimli bir kaymakam tarafından inşaat edilmiştir. (2)

38


Beş katlı betonarme asansörsüz ve bodrumsuz binadır eski ahşap belediye binası arkasına yapıldı. İnşaatına 1982 yılında başlandı.

Höyük tepeden bir görünüş

HÖYÜK TEPE: Traklar’dan kaldığı ve haberleşme amacı ile kullanıldığı tahmin edilmektedir. Höyük olarak kabul edenlerde vardır. Güney Doğu kısmında eski küçük bir taş bina vardı. Şu andaki gömme deponun olduğu yerde. Bu bina askeri hapishane olarak kullanıldı. Her sene Vatan Şehitleri burada var olan mezar başında kutlanılırdı. Mezar Yeni Mezarlığa nakledildi ve su deposu yapıldı.(15)

İTFAİYE BİNASI: Tek katlı olarak itfaiyenin tüm birimlerini içinde toparlayan bir yapıdır. İnönü Caddesi sonunda Belediye Hizmet Tesisleri içinde inşaat edilmiştir. İnşaatına 1986 yılında başlanmış 1987 yılında tamamlanarak hizmete girmiştir.

KAHVEHANELER: Ziraat Bankasının olduğu yerde İbiş Çavuşun kahvehanesi vardı. Beş Kardeşler Pastahanesinin olduğu yerde de kahvehane vardı. Çarşı içinde en rağbet gören belediyenin karşısında ki Dayan Kardeşlerin işlettiği kahvehaneydi. İsmet İnönü Babaeski'ye geldiğinde burada konaklamıştı.(11)

39


KİLİSE: Gazi Kemal Mahallesinde bir tane vardı. Bu kilise İnönü Caddesi üzerinde, İnönü Caddesinin, İnönü Caddesi Geçidi ile yaptığı kavşakta şimdiki apartman yapı lan yerde idi. Bu yer mübadele sonrası Yunanistan’dan gelen Türklere ev olarak tahsis edilmiştir. Diğer kilisenin ise yeri bilinmemektedir. 19. yüzyılın sonlarında burada yaşayan Hıristiyan dinine mensup topluluklar için Osmanlı Hükümeti'nce kilise onarımı yapımlarına izin verilmiştir. Hazine-i Evrak'ta mevcut belgelerden 1883 yılında Meryem Ana ve Aya Tanaş (Hagios Atanasios) Rum kiliselerinin yanmalarından dolayı yeniden inşaatlarına, Natali Köyünde Aya Yorgi (H. Georgios) adlı kilise yapımına (1874) izin verilmiştir. (17) Nadırlı’daki kilise için ise bir görgü tanığı Mehmet Çakan. "Papazları vardı. Birinin adı da Yorgi idi. Nadırlı’daki kilise ahşaptı. Rumlar düzenli pazarları kiliseye giderdi. Kilise Nadırlı köy içindeki eski İlkokulun olduğu yerdeydi. Muhtar Hasanın evinin karşısında Nadırlı’da binalı türbe vardı. Bu bir Rum türbesiydi. 1935 yılında yıkıldı. " der.(e)

40


KÖPRÜLER:

Mimar Sinan Köprüsü: Köprünün döşeme uzunluğu 72,4 metredir ve 6 gözden oluşur. Genişliği 7.00 metre en büyük kemer açıklığı da 7.50 metredir. Köprünün mansap tarafında kitabe köşkü, memba tarafında da balkon şeklinde bir namazgâh vardır. Kitabe köşkü önünde birerden iki tane, namazgâhın iki yanında da ikişerden 4 tane değişik şekilde babalar bulunur. Karşılıklı olarak yer alan bu iki eleman, köprüye mimari bir görünüş kazandırır. Köprünün kitabesi kazınmışsa daha sonradan mermer üzerine aynı kitabe talik yazı ile yazılmıştır. Şimdi kitabe köşkünde bulunan bu kitabeden köprünün H:1043 (M:1633) yılında yaptırıldığını anlıyoruz. 4. Murat devrine rastlar. Kitabe Simahi'ye aittir. Banisi, bu devirde yaşamış olan Çoban Deli Kasım Ağa'dır. Bazı yazarlara göre de mimarı Davut Ağa olarak gösterilir. Oysa mimar Davut Ağa 1618 de Selanik’te veba salgını sonucu ölmüştür. Mimar Kasım Ağa ise köprünün inşaatından evvel ölmüştür. Buna göre planları yapanın Mimar Kasım Ağa olması ama inşaatı bitirenin başkası olması kuvveti muhtemeldir. Muntazam, kesme köfeki taşından yapılmıştır. Sivri kemerli olarak yapılan köprüde gözler yanlara doğru küçülerek ve alçalarak devam eder. Dolayısıyla köprü hafif bir eğim kazanır. Memba ve mansap tarafında, ayakların önünde selyaranlar vardır. Memba cephede yer alan selyaranlar üçgen çıkıntı halindedir. Üstlerinde pramit şeklinde külahlar bulunur. Orta kemer ayaktaki selyaran köşeli bir taş üzerinde üçgen olarak yapılmıştır. Bu seryaranların üst kısmında konsollar üzerine oturtulmuş balkon çıkıntısı yer alır. Mansap tarafındaki seryaranlar (topuk) ise muntazam on iki köşenin yarısı bir kaide üzerinde, köşeli konik başlıklar yerleştirilmiştir. Bu başlıklar her iki cephede tempan duvarı ile kaynaşmış haldedir ve korniş taşına kadar yükselmektedir. Her iki cephede selyaranların külahları yanlarında sivri kemerli ikişer hafifletme gözü vardır. Kitabe köşküne rastlayan kısımda tahliye gözleri daireseldir. Ayrıca köprünün her iki başında kademeli şekilde yapılmış ikişerden 4 tane daha tahliye gözü vardır. Korkuluğun altında ince bir korniş (plent) taşı bulunur. Korkuluk ise büyük blok taşlardan oluşur. Köprü ile ilgili şöyle bir söylenti vardır. (18)

41


Bu Coban Deli Kasım Ağa bu köprünün yerinde koyun güderken Cenab-ı Hak kendisine Müslümanlığı nasip edip zamanla Dergâh-ı Ali yeniceri ocağında Kul Kethudası olur. Sonra Sultan 4. Murat Han tarafından haps olununca "ahdim olsun, bu girdaptan kurtulursam koyun güttüğüm yede bir köprü yaptırayım"der. Kurtulduktan sonrada ahdini yerine getirip 400 Rum kesesi sarfederek bu büyük köprüyü yaptır. (18) KÖPRÜ KİTABESİ: Beyaz mermer üzerine beş satır halinde işlenmiş olan kitabenin sağ ve sol kenarlarında büyük birer rozet ile lale ve beşyaprak çiceklerden mürekkep süslemeler vardır. Kitabe metni şöyledir. Cenab-ı Hazret-i Sultan Murad-ı Cem-azamet İbadı üzre huda ide sayesin memdüd Çün itdi azm-i cihad ol Şeh-i hümayun-baht Yanınca asker-i bi had cunud-i na mahdud Bu cisri bir kulu yolunda itdi pay endaz Derun-i dilden idüb ol Şehe nizar-ı dürüd Çün itdi hüsn kabuliyle hatırın tatyip Anınla eyledi kasd-ı takrrüb-i ma’bud Sımah-ı canıma hafiften irdi bu tarih Ola bu cisri karin-i kabul-i rabb-i vedüd Sene: 1043 (Miladi: 1633) ( Evliya Celebi Seyhatnamesi cilt:3-4 sayfa:372) Bu kitabeyi günümüz Türkçesine çevirirsek; 1. Allah, cem gibi azametli Sultan Murat Hazretlerinin Kulları üzerindeki gölgesini uzun eylesin. 2. O bahtı kutlu padişah, yanına sonsuz askeri, sayısız atlarıyla cihata karar verdiği zaman, 3. Bu köprüyü bir kulu o şaha canı gönülden dualar ederek yolunda ayaklar altına serdi. 4. (O padişah bunu) iyilikle kabul ederek gönlü hoş etti. Böylece Allaha yakınlaşmayı diledi. 5. Butarih can kulağıma Gayp aleminden geldi: Bu köprü çok şevkatli Rabbin kabulüne yakın olsun.

Festival Yaya Köprüsü: İlk festival kutlamalarına yetiştirildi. 1971 yılında bir müteahhide yaptırılan betonarme ayaklar üzerine tabanı ahşap döşeme ile açıklık geçildi. Daha sonraları bu ahşap döşemeye beton döküldü ve döşeme inçe bir beton tabakasıyla kaplandı. (11)

Sanayi Yaya Köprüsü: Sanayi Çarşısı cay bahçesinin şehir merkezine bağlamak amacıyla 1986 yılında 20.252.978.TL ya belediye tarafından yapıldı. 32 metre uzunluğunda, 3 metre genişliğinde, betonarme, korkulukları demir profilden yapılma bir köprüdür. (16)

42


KÜTÜPHANELER: GÖRKEY HALK KÜTÜPHANESİ: Sn. Doğan Görkey’in kedindi adına Babaeski’de kütüphane binası kurma çalışmaları devam ederken, 1973 yılında dönemin Babaeski Kaymakamı Emrullah Zeybek, Müftü Hamit İskender tarafından Müftülük dairesi ve lojmanı yaptırma derneğince bina yaptırma çalışmaları içine kütüphane yaptırma gayretlerini katması konusu önerilir. Müftülük binası yaptırılma girişimlerinde bulunulan alanın 2 kattan 3 kata çıkarılması ve zemin katının kütüphane yapılması önerisini değerlendiren Doğan Görkey bir katın yapım bedeli 60 bin lirayı sattığı öğrenci yurdunun- 30 bin lirası ile gerisini borçlanarak ödedi. Bir Festivalde düzenlenen piyango ile de 10 bin lira daha temin edildi. Bütün bu gayretler Kütüphaneye Doğan GÖRKEY adını verebilmek içindi. Ancak Kültür Bakanlığın isim üzerinde şartlı bağış alamayacaklarına dair katı tutumu üzerine 3.5 sene kütüphane binası boş kaldıktan sonra Bakanlıkça Görkey adı uygun bulundu 1978 yılı mart ayında Mülkiyeti Diyanet Vakfında olmak üzere 99 yıllığına İntifa hakkı Kültür Bakanlığına verildi. Açılışına Davet edilmedi ve Görkey Halk Kütüphanesinin kitapları Kültür Bakanlığınca temin edildi. Oysa Doğan Görkey iyi bir kitap okurudur. Babasından kalan ve kendine ait 9000 çilt kitabı ve birçok belgelik arşivi vardır.(22)

HALK EVİ KÜTÜPHANESİ: 1932 yılından bu yana bazen kesintilere uğrasa da Halkevi kurucuları kütüphane oluşturmuşlardır. İlk dönemlerde birçok kitaptan oluşturulan kütüphane 2002’li yılların ilk yarı yılında 3000 adet kitap ile yeniden oluşturularak kütüphane Muhittin Onuk-Özgür Alpüren adıyla Babaeskililerin hizmetindedir.

BELEDİYE KÜTÜPHANESİ: 1995 yılında mevzuat kütüphanesi olarak dönemin belediye başkanı Gündüz Onat tarafından kurulan kütüphane artık halk kütüphanesi olarak hizmet vermektedir.(11)

43


MAHALLELER. Ortaçağ Avrupa şehirlerinde görülmeyen fiziki birim olan mahalle, klasik İslam şehirlerinin yansıması olarak Selçuklu şehirlerinden de temel birimini oluştururken aynı sistem bu sürecin devam etmiş kent yönetimi, de genel olarak mahalle düzeyinde örgütlenmiştir. Her mahalle, çeşmesi, camisi, hamamı, mektebi ve külliyesi ile birlikte sosyal, kültürel ve idari bir birimdi. Mahalleyi yöneten imamlar padişah beratı ile atanırdı. Mahallelerin yönetiminden kadılara karşı birinci derecede sorumluydular. Sorumluluk ve yetkileri 2.Mahmut devrinden itibaren kısıtlanmakla birlikte imamların etkinliği muhtarlık kurumunun oluşturulması ile mahalle yönetiminde yine eskisi gibi söz sahibi olmaya devam etmişlerdir. Osmanlı Mahallesi bir bütündü ve sınıf ve statü farkının olmadığı fiziki bir mekândı. Öte yandan mahalleye yerleşmek için bugünkü gibi komisyoncu ile uzlaşmak yetmez, tüm mahallenin kefil olması gerekirdi. Günümüzde birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu sosyal dayanışma içinde olan kişilerin oluşturmuş bir topluluğun yaşadığı yer olarak tanımlanan mahalle Osmanlı’da; aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri kent birimini ifade etmekteydi. Öte yandan gayrimüslimlerde kendi yaşam tarzlarını ve inançlarını farklı mahallerde yaşayarak sürdürüyorlardı. Ancak bu yaşam tarzı geçmiş dönemlerden farklı olarak Müslüman mahalleleri ile aralarındaki duvarların kalkması ile devam ediyordu. Bu bir bakıma günümüzde kırdan kente göçen ve hemşehrilik duyguları çerçevesinde geliştirilerek oluşturulan “getto”ları anımsatmaktadır. Bu birimler kadı ve şehreminleri (1885 den sonra) için kentin sorunlarını çözmek açısından en büyük kolaylık olarak yer almaktaydı. Mahalle kültürü ile dayanışma ve sorunları birlikte çözme anlayışı ve mahalleli olma bilinci geliştirilmekteydi. Öte yandan mahallede bulunan ve “avarız akçası” adı verilen yardımlaşma sandıklarının gelenlerinin mahallede yaşayan muhtaç bireylere dağıtılmasına yönelik uygulama mahalle düzeyinde bireylerin hem sorumluluk ve paylaşma duygusu hem de birlikte hareket etme alışkanlığı kazanılmasına yardımcı olmuştur.(36) 1945 de yapılan şehir imar planı ve hali hazırlar altlığını(11), sokak isimlerinin tarihçesin(26), tapu kadastro(35) ve imar hareketlerini de incelediğimizde aynı sonuca varmak mümkün. Babaeski’de şehrin çekirdeği ve ilk yerleşimleri göz önüne alındığında Hacı Hasan Mahallesi ile Varoş mahallelerinin eski mahalle olduğu, cumhuriyet sonrası Varoş adının Gazi Kemal olarak değiştirildiği görülür.(35) Kadastro haritalarında mahalle ayrımları incelenirse (gerçi kadastro haritalarının 1966 yılı onaylıdır) Hamidiye mahallesindeki yerleşimin şehre sonradan eklendiği anlaşılabilir. (11) Ancak bu mahallede Demir Yolu istasyonu (Demir yolu Alpullu-Kırklareli arasında 1890’da yapımı başlandı,1911 yılında bitirildi) ve bir sokak üzerinde yerleşim vardı. “Tevfikiye Mahallesi” olarak adlandırılan bu mahallenin demiryolundan önce var olduğu tahmin edilmektedir.(26) Ancak ad 1914 de Babaeski’de Kaymakam olarak görevde olan Tevfik Sırrı Gür adından gelmedir. Dindoğru mahallesinin bir kısmı da ise (1914 yılında yapılan belediye binası ve kaymakamlık lojmanı ile birlikte Atatürk ilkokulu ve 44


Ekici ailesi (asıl yerleri Çarşı Sokaktadır) Bederli ailesinin evleri vardı. Unutulmamalı ki Fevzi Çakmak Mahallesi sonradan Dindoğru Mahallesinden ayrıldı. Yapılaşmanın eskiden başladığı bellidir ancak yerleşim Gazi Mustafa Kemal Bulvarını batısına cumhuriyet sonrası geçmiştir. 1995 yılı şubat ayında başlayan ve 6 Ekim 1997 yılında İl idare Kurulunun onaylanmasıyla sonuçlanan kararla Babaeski de Mahalle sınırları ve sayısı değişti. Buna göre Cumhuriyet, Atatürk, Kurtuluş mahalleleri diğer mahallelere eklendi.

Fevzi Çakmak: 1941 tarihinde dindoğru mahallesinden ayrılarak kuruldu. Sınırları 1997 yılında değişti. Şimdiki sınırları Minnetler Köyü sınırı, Minnetler Köy Yolu, Kışla Sokak, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ali Rıza Efendi Caddesi, Doğanca tarla yolu ile çevrili alandır. 4780 dönümlük alanı kapsar.(11) Bir kısmı 1935’te bir kısmı 1932 de yapıldı. Bu yer eskiden Apak’larındı.(a) Fevzi Çakmak: Müşir Fevzi ya da Mareşal Çakmak da denir. Türk asker ve siyaset adamı (İstanbul 1876-1950) 1890'da Kuleli Askeri İdadisini, 1896 da Harbiye yi bitirdi. Osmanlı ordusunda çeşitli görevlerde bulundu. 1907 de Miralay oldu. 1909 da rütbesi binbaşılığa indirildi. Yeni rütbesi tugay komutanlığına yetmediğinden komutanlıktan 1910 yılında açığa alındı. Aynı yıl yarbaylığa yükseltildi. Harbiye 5. şube müdürlüğüne getirildi. Balkan savaşına katıldı. Atatürk'ten sonra Çanakkale de Anafartalar komutanlığına getirildi. Diyarbakır ve Filistin de hastalanarak tedavi için İstanbul’a gitti. İyileşince rütbesi korgeneralliğe yükseltilerek Erkânı Harbiye Reisliğine atandı.(1918). Ertesi yıl 1. ordu müfettişliğine atandı. 1919 da Harbiye Nazırı oldu. Bu dönemde İstanbul'dan Anadolu'ya cephane ve silah kaçırılmasına göz yumdu. 1920 de İngiliz işgalinde Ankara'ya kaçtı. Önceleri Kurtuluş harbi içine sokulmak istenmedi ise de Ali Fuat Paşanın sonradan fikir değiştirmesi nedeni ile Ankara'da Törenle karşılandı. Bundan sonra İstanbul Hükümeti tarafından İdare Fermanı çıkarıldı. Öte yandan Ankara'da Kozan Milletvekili sıfatıyla TBMM tarafından Savunma Bakanlığı ve Başbakanlığa seçildi. (3.05.1920-2.07.1922) İkinci İnönü Zaferinden sonra Orgeneralliğe rütbesi yükseltildi. 31.08.1922 de mareşal oldu. Cumhuriyetin ilanından sonra ilk Genel Kurmay Başkanı oldu. 1944 de emekliliğe ayrıldı. Ondan evvelde 2 dönem milletvekilliği yaptı. Daha sonra İnönü'yü ret edip Demokrat parti kurucuları arasında yer aldı. 12.07.1947 de Millet Partisini kurdu. Cenazesi ulusal yas ilan edilmediği, radyoda şarkılar çaldı gerekçesi ile CHP karşıtı gösterilerek ve tedbir getirilerek kaldırıldı. Dinine bağlı bir komutandı. Buret-i Ziyat ve Balkan Harbinde Garp Cephesi hakkında Konferanslar (1927), Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri (1936) adlı iki kitabı vardır.(23) Bilinen Muhtarları: Cemil Koçyiğit Şevki Guzey

45


Gazi Kemal: En eski yerleşim birimlerinin olduğu bu mahalle cumhuriyet öncesinde VAROŞ Mahallesi olarak anılırdı. Rum azınlıkların ikamet ettiği bu mahalle “Rum Mahallesi” olarak bilinir.(b) İsrail’e göç edene kadar Musevi hemşerilerimizde bu mahallede ikamet etmişlerdir. Havraları bu mahallededir.® 1927 yılından sonra Gazi Kemal (Atatürk) Adını almıştır. En eski mahallemizin bu mahalle yerleşik alanıdır. 1997 yılından sonra sınırları Nadırlı köy sınırı, Nadırlı Yolu, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Anıt, Fatih caddesi, İstanbul yolu, Pancarköy köy sınırı ile çevrili alandır. Yüzölçümü 3980 dönümdür.(11) Muhtarlar: Nazif Gamsız Cemil Ergün Kırmızı İbrahim

Hamidiye: Eski mahallelerimizdendir. Nazif Karacam Efsaneden Gerçeğe Kırklareli kitabında "Hamidiye mahallesi 1908 de Meşrutiyetin ilanı üzerine kurulmuştur."diyor. 1997 yılında sınırları değişti. Devlet Demir Yolu, Fatih Caddesi, Atatürk Caddesi, Şehit Turgay Süzgen Caddesi ile Eski Cuma Sokağı arasında kalan 2000 dönümlük alandır. (11) Hamidiye: Abdulhamid devrinde yaygınlaşan fes çeşidi.(23)(ML çilt:7/45) Hamidiye Kruvazörü: Osmanlı Savaş gemisi. Abdulhamid devrinde İngiltere’den alındı. Önceleri adı Abdulhamid iken sonradan Hamidiye olarak değiştirildi. 1908 den sonra Osmanlı Donanmasında önemli işler gördü. Sisam adasında isyanın bastırılmasında etkili oldu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna katılan donanma birlikleri arasındaydı. Balkan savaşında Bulgarlara ve Çanakkale olaylarında Yunanlılara karşı koydu. Balkan Savaşı yıllarında İstanbul’un Bulgar’lara karşı savunmasında büyük yararlıklar gösterdi. Bu arada Karadeniz’e çıktığı bir sırada Bulgar torpidoları tarafından yaralandı. 1912 de Rauf Orbay komutasında Akdeniz de çeşitli savaşlara katıldı. Mondros Mütarekesinden sonra Halice çekildi. Cumhuriyet sonrasında kumandan gemisi görevini yaptı. 10 Eylül 1964 de hurdacılara satıldı.(23) Hamidiye Süvari Alayı: II. Abdulhamid tarafından kurulan ve adıyla anılan Türk süvari alayı. Bu alaya giren süvariler atlarını kendileri getirir ve teçhizatlarını da kendi paralarıyla alırlardı. (Başı bozukların yerine kaim olan bu tipteki süvari birliklerinden 1905’te her biri 4 veya 5 bölükten oluşan Anadolu’da 63 ve Trabluzgarp’ta 4 alay mevcut bulunuyordu. Bu süvariler Kara bina ve mızrakla silahlandırılmışlardır.(23) Muhtarları: İbrahim Demir Kemal Birdal vekaleten Mustafa Eker Sayim Yüçelen vekaleten Sadık Bederli Tevfik Beşpunar Hidayet Mustafa Gümeci Mehmet Emin Batur Topal Apti

46


Hacı Hasan: Eski mahallelerimizdendir. Sınırları 1997 yılından sonra şöyle oldu. Atatürk Caddesi, Cumhuriyet Bulvarı, Zafer Sokak, 54 Nolu Sokak, Kırk Kilise Yolu, Karamesutlu Köy sınırı, Şeytan deresi, Fatih Caddesi. Yüz ölçümü 1650 dönümdür.(11) Muhtarları: Saim Azar Hurşit Yılmaz Halil (kahveci) Muhtar Ahmet İsmail (Hurşit Yılmazın Babası)

Gazi Osman Paşa: 1950 yılında Hamidiye Mahallesinden ayrılarak kurulmuş bir mahalledir. Genelde göçmenlerin ikamet ettiği bir mahalledir. 1997 yılından sonra sınırları; Devlet Demir Yolları, Eski Cuma Sokağı, Şehit Turgay Süzgen Caddesi, Cumhuriyet Bulvarı, Zafer Sokak, 54 Nolu sokak, Kırk Kilise Yolu, Karamesutlu Köy Sınırıdır. 2100 dönüm yüzölçümü vardır.(11) Gazi Osman Paşa: Türk Kumandanı.(Tokat 1832-İstanbul 1900) Beşiktaş'ta Askeri Rüştiyede ve Kuleli Askeri İdadisinde okudu. Harbiye’yi 20 yaşında ikincilikle bitirdi.1877-1878 Rus harbinde Plevne’yi savundu ve esir düştü. Savaş bittikten sonra İstanbul’a döndü. 7 yıl seraskerlik yaptı daha sonra Mabeyn Müşiri oldu. Mezarı Fatih Cami avlusundadır.(23) Muhtarları: Cemil Karabacak Seyit Ali Halil Yörük

Dindoğru: Cumhuriyet öncesi Mahallelerdendir. 1997 de ki sınırları; Fatih Caddesi, Anıttan Gazi Kemal Bulvarı, Kışla Yolu, Minnetler Yolu ve Minnetler Sınırıdır. Alanı 2150 dönümdür. (11) Tapu Arşivlerinde “Dik Doğru” Olarak ta geçmektedir.(35) Sayın muhtar Hüseyin Özgürün araştırmasına göre mahallenin bilinen muhtarları aşağıdaki gibidir. Muhtarları:Yurdagül Çabukel (2001-...) Hüseyin Özgür (1984- 2001) Hüseyin Yazıcı (1965-1984) Tayip Topçu: (1961-1965) Tenekeci Ferhat (1961-1960) Hasan Bademler ( 1954-1960) Bilal aksakal (1950-1954) Raif Ağa (1954- ?)

47


Cumhuriyet: Ekim 1997 yılında kuruldu. Belediye meclisince bu ad verildi. Sınırları Demir Yolu, Karamesutlu ve Kadıköy Köy sınırları, Edirne-Babaeski Yolu ile çevrili alandır. Alanı 1200 dönüm dür. (11) Muhtarları: Kadir Üstünel

Atatürk : Ekim 1997 yılında kuruldu. Belediye meclisince bu ad verildi. Karamesutlu, Taşağıl ve Osmaniye Köy sınırı, Edirne İstanbul Kara Yolu İle Şeytan Deresinin sınırladığı 1105 dönümlük alandır.(11) Muhtarları: Münir Esen

Kurtuluş : Ekim 1997 yılında kuruldu. Belediye meclisince bu ad verildi. Nadırlı ve Çiğdemli Köy sınırları ile Doğanca Yolu, Pehlivanköy Yolu, Ali Rıza Efendi Caddesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Nadırlı Yolu arasında kalan 1800 dönümlük alandır. (11) Muhtarları: Yalçın Ergün

48


Kroki: Mimar Mucit Ă–ztabak

49


Kroki: Mimar Mucit Ă–ztabak

50


SİNEMA Babaeski ilk sesiz sinema ile Özel İdare binası bahçesindeki gösterimlerle tanıştı. 1936 yılında da Mustafa Apak zamanın Belediye muhasebecisi Abidin Efendi ile belediye bahçesinde çınar ağacının yanında ki alanın etrafını cit ile çevirerek sinema kurdular. Zaten orada küçük bir kahvehane vardı. Onun bahçesi sinema oldu. 1936 da mazı ile sarıldı. 1950 de Mehmet-Mustafa kardeşler sinemayı işletmeye başladılar. 1956-1957 de aynı yerde askerler işletti. Tiyatro ve kapalı salon için ise Halkevi binası kullanılırdı. Halk evi ve Kızılay binasının arkasındaki salonda da zaman zaman sinema işletilmiştir. (Şimdiki ordu evi ile tarım kredi kooperatifi arasındaki, askeriyenin sağlık tesisi olarak kullandığı bina.) Ayrıca Halk Eğitim Bahçesi arkasında da halka eğitim âmâcıyla kısa metrajlı eğitim filmleri ücretsiz gösterilmiştir. Bu amaçla Halk Eğitim binasının salonu da kullanılmıştır. Her dönemlerde sinemaya kadınlar gelirdi.(a) Zafer sineması: 1961 yılında kuruldu. Mehmet Fethi Özbek işletti.(Eski milletvekili Ahmet Sezai Özbek’in babası). Üç sene kadarda Ayhan Bakkaloğlu işletti. Bu sinema şimdiki belediye sarayı arkasındaydı. 1972 yılında kamulaştırma sonucu acılan yol sinemanın sonu oldu.(f) Aile bahçe sineması: 1954 yılında Eğri Sokak ile Atatürk Caddesinin kesiştiği kavşağın kuzey köşesinde hizmete girdi. İşleten İbrahim Karaesen di. 994 m 2 alana kurulu bu yazlık acık hava sineması 2000 kişilikti. Arsası sinema işletmecisinindi. Haremlik selamlık bölümleri yoktu. İsmet Pazarcı'nın evlilik düğünü için ortada pist yapıldı ve sinemanın ilk düğünü bu oldu. Sinema 1983 yılında yıkılıp yerine apartman yapıldı. (g) Gül Bahçe Sineması: 1960'lı yıların başından beri vardır. Hemen hemen her sene işletmeci değişmiştir. 1963-1964 yıllarında Neclet ve Kaya isimli kişiler tarafından işletilmiş, 1964-1965 yıları arasında da Hüseyin Duran tarafından "Ümit Sineması" adıyla işletilmiştir. Daha sora bir senede Necati Pişkin tarafından işletilmesine rağmen sahnenin eğri olması sinemanın iç tarafta kalması nedenleriyle halk tarafından rağbet görmemiş ve kapatılmıştır. Yeri Bakkaloğlu sinemasının tam karşısındaydı. (h) Bakkoloğlu Sineması: 1966 yılında yapımına başladı. 1972 de inşaat biterek hizmete açıldı. Sahibi Ziya Bakkaloğlu tarafından işletildi. Balkonu 200 kişilik salonu ise 300-400 kişiliktir. 1980 yılından bu yana kiraya verip, başkaları tarafından işletilmektedir. (ı) Eker Sineması: 1950-1851 yıllarında bir depo olan yer restorasyon yapılarak sinema olarak hizmete girmiştir. Sinemada restorasyonu yapan ve işleten İbrahim Karaesen'dir. Balkonu da olan bu sinema koltuk ve sandalye olarak bölümlere ayrılmıştı. 1985 yılında yandı ve kapanmış oldu. Sinemacı İbrahim: ( İbrahim Karaesen) : 1916 Selanik doğumludur. Eskişehir, İstanbul ve Lüleburgaz'da sinema makinistliği yapmıştır. 1948 de Babaeski'de çeşitli yerlerde sinema işletmeciliği yapmıştır. 1951’de Eker sinemasının restorasyonunu yaparak başkasının yerinde ilk sinema işletmesini açtı. 1954 de de Aile Bahçe sinemasını kendi arsası üzerine inşa ederek sinema sahibi oldu. Kışlık olarak işlettiği Eker Sineması ile yazlık olarak işlettiği aile Bahçe Sinemasında bir çok ilklere imza 51


attı. Toplu Sünnet törenleri, halk konserleri, bayanlar, askerler matineleri ile öğrenci matineleri düzenledi. Temmuz ayı ilk haftasında yapılan "fakir çocuklar yararına sünnet düğünleri”ne sinemasını ücretsiz açtı. 1970 yılında Babaeski'de öldü. Evli ve 4 kız çocuğu vardır.(g)

ŞEHİR STADI: Bu gün kullanılan 100. Yıl stadyumu 79 dönümlük bir arazi üzerinde 19601963 yılları arasında hazineden alınıp Kırklareli Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne devredildi. Valilik aracılığı ile de yapılan kapalı stadyum ve tesisler 1981 yılında hizmete açıldı. Stat yapılmadan öncede burada karşılaşmalar yapılırdı. Bundan önce kadastronun 74 paftadaki yerinde de maç yapıldı. Ondan öncede sanayi çarşısında yapılıyordu. En eski bilinen stat ise şimdiki lisenin bahçesidir. Sanayi çarşısı ve lise bahçesindeki maçlara ait fotoğraflar Babaeski Spor bölümünde verilmiştir. (f)(j)

ÖZEL İDARE BİNASI:

1963 yılından bu yana bu binada hizmet veren özel idare öncesi ziraat bankası olarak kullanılmaktaydı. Özel idare hizmetleri daha önce mutlu pasajda ikinci katta ondan öncede yanan askerlik şubesinin bazı odalarında hizmet vermekteydi. Şimdiki binası Kültür ve Tabiat varlıklarını Koruma kurulunca Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edildi. Bu bina iki karlı yığma bir binadır. Kat döşemesi ahşapla geçilmiş, üst kat lojman olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bir dönem özel idare olarak ta kullanılmıştır. Merdiven evinin binaya sonradan ilave edildiği gözükmektedir. Ama başka bir yerde de merdiven evinin olabileceği tespit edilememiştir. Bu durum merdiven evinin yıkıldığı ve sonradan tekrar yapıldığını akla getirmektedir. Ziraat Bankası Olarak kullanılmış, Ziraat Bankası Fatih Caddesindeki yeni yerine taşındıktan sonra 1963 yılında Özel İdare Binası olarak kullanılmaya başlanmıştır.(11)Ziraat Bankası 1880 de açılmış yeni yerine 23.10.1957 de taşınmıştır.(15)

52


PARK Sadece belediye bahçesinde ki parkta radyo vardı. Bu parkın 1934 de 300 sandalyesi dolardı. Radyo dinlenirdi. Haremlik selamlık kısımları yoktu. (a) Tahir Çelik Babaeski kitabında 8. sayfasında Ziraat Parkı 1956, Belediye Parkı 1935 de yapıldı diyor.

1927 yılında pazar yerine ait bir fotoğraf (Belediye Arşivi)

PAZAR: Eskiden pazar Fatih Caddesinde iki cami arasında kurulurdu. İnönü meydanında Hilmi Efendi Hanının arkasında hayvan pazarı kurulurdu. (a-c-d)Şimdi Mahalle aralarında kurulun pazar pek yakında yeni kamulaştırılan Cumhuriyet Bulvarında Eski mezarlık alanını da kapsayan acık Pazar alanına taşınacak.(11)Hayvan Pazarı ise Kurtuluş mahallesinde bulunan yeni yerinden evvel Hacı hasan Mahallesinde Dramalı’ların değirmen yanında hizmet vermekteydi. Ondan evvel ise Hacı Hasan Mahallesinde eski mezarlık alanın da hayvan pazarı kuruluyor idi.

PANAYIR: Panayır ise hayvan pazarının olduğu yerde 12-15 Mayısta ilkbahar panayırı, 912 Eylülde sonbahar panayırı senede iki defa olarak kurulurdu.3 gün devam ederdi.(a)(2)

POLİS: Şehrimizde ilk polis karakolu 1939 da kuruldu. Daha önce bekçilik ve kır koruculuğu vardı. Kaymakama Belediye Baş Kâtibi aracılığı ile bağlıydı. Karakolun ilk yeri Onat Apartmanının olduğu yerdeki (Öğretmen Evinin karşısında pasajlı olan yer) ev idi. Oradan Apak otelin altlarına, oradan da Matador Ekmek Fırınının olduğu yere ve daha sonra heykelin oraya taşındı. 2001 yılı başında da camlıktaki yeni yerine taşındı.(a)

53


POSTAHANE: Telgrafhane Olarak Fatih Camisi arkasında Çarşı Sokak köşe başından Bahar Otelin altına, oradan da Dr. Hasan Beyin evine, daha sonra İnönü Caddesi'ndeki eski yerine ve 1973 yılı başımda yapılan şimdiki PTT binasına taşındı.(a)(35)

ASVALT ŞANTİYESİ: Asfalt şantiyesinin yapımına 1982 yılında başlanmış ancak 1986 yılında bitirilebilmiştir. Kapasitesi 20-30 ton /saat’tir. (16)

Ön Nuri çavuş şehitliği

ŞEHİTLİK: Babaeski’de, Babaeski İlçe Şehitliği, Oruçlu Köyü Şehitliği, Nuri Çavuş Şehitliği vardır.(3) Höyük tepenin güney-doğu kısmında eskiden kalma Küçük bir taş bina vardı. Her sene Vatan Şehitleri anma günü bu tepenin eteğinde yapılır.(15)

54


İstasyon binası

ULAŞIM: Devlet Demir Yolları: İstanbul'a trenle gidilirdi. Alpullu’da aktarma olurdu. Ulaşım sorun değildi. Demir yolu Alpullu-Kırklareli arasında 1890’da yapımına başlandı, 1911 yılında bitirildi.(3) 19 Haziran 1912 de tamamlanmıştır. Babaeski-İstanbul hattının uzunluğu 237 km dir. Babaeski-Edirne hattının uzunluğu 83 km’dir.(3)

Otobüs: 1937-1938-1939 yıllarında günde 19 adet araba geçerdi. Fahrettin İşgören Adlı şoför otobüsüyle sabah gidip akşam gelirdi. Bu büyük olaydır. Sonra Hayrabolulu Hasan araba aldı. 1940 da birçok vasıta harp gerekesi ile kamulaştırıldı. (at, araba, öküz de) 1943 de de iade edilmeye başlandı.(a) Kırklareli- Babaeski yolu eski bir yoldur. Demir yolundan önce de vardı. 1926 yılında şose haline getirildi.(3)

55


İnönü Meydanı (İbrahim Selçuk arşivi)

Otobüs durağı: Uzun seneler şimdiki İnönü Meydanında bir yazıhaneden yolcu taşımacılığı yapılmış. Daha sonraları da şimdiki yerine mevcut eski elektrik binası yazıhanelere kiralanmak suretiyle terminal olarak aktarılmıştır. Yeni çevre yolu üzerinde imar planında gösterilen yere taşınacaktır. Ancak bu yere ait plan projeler yaptırılmış olmasına rağmen alan halen kamulaştırılmadığı için yapımına başlanamamıştır. 2001 yılında yapılan yeni bina ve çevre düzeltmeleri ile yeni bir yüz kazanmıştır. (11)

56


Dönemin belediye başkanı Sayın GÜNDÜZ ONAT sahnede (1972)

TİYATRO: 1938-1939 da Halkevi binası yapıldı ve gösteriler buralarda yapılmaya başlandı. Daha sonraları kapalı sinema salonlarında da yapıldı. Halk Evi dönemin gençleri ile devamlı piyesler ortaya koydular. Edirne'deki Bölge müfettişinin denetimi vardı. Macır ve azınlıkların kaynaşması teşvik edilirdi. Düğünlere çağırıp çağrılmadığı sorulurdu. Sinemaya tiyatroya başı açık kadınlar gelirdi. Dansa teşvik edilirdi. 19461947’de Kepirtepe Öğretmen Okulu açıldığında piyesler gelir kız-erkek beraber oynarlardı. Şadi Tiyatrosu sık gelirdi. Kenan Gürler Tiyatrosu geldiğinde çok müşteri çekerdi. (a)

TAPU KADASTRO: 1950'li yıllarda başlamış 1954'lü yıllarda öncelikle köylerde tapulama çalışmaları bitirilmiştir. 1960’lı yıllarda da Babaeski Merkezde birçok pafta ortaya çıkarılmasına karşın 1966’lı yıllara kadar kesinleşememiştir.(11)

57


TÜRBELER “Türkler Trakya’nın fethi tamamlandığında ilk tekkeyi Babaeski’de kurdular.”(3) Osmanlılar zamanında Babaeski hem bir ahi merkezi hem de Sarı Saltuk Tekkesi nedeniyle kitlesel bir ziyaret yeriydi. Ve Bizans zamanında da böyle kimliği olmuştur.(3) Nazif Karacam Efsaneden Gereceğe Kırklareli adlı kitabının 660. sayfasında; “Çek tarihçisi Dr. Konstantin Yosif İnecek 1877 yılında Babaeski’den geçerken yaptığı gözlemlerde Eski baba Sokullu Mehmet Paşanın selefi sadrazam Ali (Semiz Ali Paşa) tarafından yaptırılmış iki camii görünmekteydi. Müslümanlar burada evliyaların kabrini ziyaret ederlerdi. Burada mezarı bulunan Sarı Saltuk Dede 7 yerde gösterilen mezarı vardı.”diyor. Yine aynı kitabının 662. Sayfasında; “Gezgincilerden Hans Dernsch Wam günlüğünde 6 Temmuz 1555 tarihinde Babaeski ‘den şöyle bahsediyorlar ‘Babaeski’de iki camii var Rum görmedik. Eski ve antik biçimde yapılmış bir kilise mevcut, ama Türkler bu kiliseyi camii haline getirmişler Buranın pencereleri ve bazı yan duvarları yıkık vaziyette şimdi camilerde imamlar ve koyun postuna bürünmüş dervişler tembel, yan gelip yatıyorlar ve birçok insan kendi adetleri üzere ibadet ediyorlar.” “1877-1878 Osmanlı Rus savaşında Trakya’yı işkâl eden Ruslar Babaeski ‘de Aziz Nikolaus’un mezarı yanında bir kilise yapmak istemekteler Buna Bektaşi ileri gelenlerinden ve halk bilimci Tevfik Bey Baba önderliğinde Babaeskililer karşı çıkar. Sonuçta kilise yapılmaz Babaeskililer o mahalleye Tevfik bey babadan ötürü Tevfikiye Mahallesi adını verdiler.”(3) Aziz Nikolaus olayını ilk önce ön adım gazetesinde 14 Haziran 1993 yılında ortaya atıldı Üsteki paragraftaki bilginin kaynağına inemedik. Eldeki veriler aynı mahalle için Tevfik Sıtkı Gür den adının geldiği yolundadır. Evliya Celebi Seyahatnamesinde Babaeski’de bulunan iki türbeden bahsetmektedir. Bunlar

Şeyh Mahmut Şuhudi: Yine bu Babaeski’dedir. Maddi ve manevi ilimlerde meşhur, güzel yazı yazmakta da âlim idi. Sarı Saltuk Babanın tekkesinde gömülüdür. Bu tekke gerçi Bektaşi Tekkesidir. Ama dervişleri azdır. Vakıfları haris kimselerin eline geçmiştir. (6) Baba Sultan Türbesi: Şehrin batı tarafında Bahçeler kenarında Edirne yolu üzerinde, mesire ve çimenlik bir yerdir. Bu baba Gazi Hüdavendigar ile Edirne fethinde bulunmuştur. (6)

VEREM SAVAŞ DİSPANSERİ: İstasyon Caddesinde 11.2.1969 yılında belediyeden ruhsat alınarak inşaatına başlandı(11) ve ertesi sene Verem Savaş Dispanseri bu modern tesisinde Babaeskililere hizmet vermeye başladı. Daha önce eski elektrik santralı olan binada hizmet vermekteydi. (a) 58


Gündüz Onat İlk festivalde ödül töreninde

59


FESTİVAL: 1971 yılında o günün Belediye Başkanı Gündüz Onat'ın girişimleri ile belediyenin önderliğinde ilçede bulunan; Tarım ve Eğitim Kuruluşları, dernek, oda, basın organları, sanayisi ve esnaf temsilcilerinin katılımları ile gerçekleşen çalışmalar sonunda; belediyenin himayesinde "Karpuz Festivali" adı altında yapılması kararlaştırılan organizasyon aralıksız yapıla gelmektedir. Sonraki yıllarda "Tarım Festivali" adını alan ve doğrudan belediyenin idaresine geçen organizasyonun gerçekleşmesinde tarım ve eğitim kuruluşlarının işbirliği süregeldi. İlçede; tarım modernizasyonunun, spor, sanat ve kültürün gelişmesine, yaşatılmasını, ticarî hareketin artarak ekonomik yapının güçlenmesini ana amaçlar olarak kabullenen FESTİVAL, programında yer alan; Tarım Teşvik Yarışmaları, ilkyıllarda yapılan yağlı pehlivan güreşleri, at yarışları, köy kızlarına yönelik Tarım Güzeli ve Festival Güzeli Seçimleri, günümüzde yoğun ilgi gören halı saha ve çim saha futbol turnuvaları, tarım konusunda düzenlemekte olan paneller, güncel konulardaki konferanslar, teknolojik gelişmenin ürünü gösteriler, gençlere ve çocuklara yönelik düzenlemeler ile yerli yabancı ekiplerin yer aldığı folklor etkinlikleri, popüler ses, saz ve gösteri sanatçılarının zenginleştirdiği şenliklerle bu güne değin bu amaçlarını gerçekleştirdi. Festival sayesinde, ilçeden Avrupa'ya ilk kez karpuz ihracı yapıldı ve iç piyasa tarım ürünleri konusunda Babaeski'ye yöneldi. Kültür değerlerimiz yaşatılır, halkın spor ve sanat özlemi giderilirken gerek üretici kesim, gerekse ticarî uğraşta bulunanlar önemli kazanımlar elde etti. Festival etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen "temizlik kampanyası" kentin daha temiz görünüm kazanmasına katkıda bulundu. Ticaret Bakanlığı'ndan tescil Tarım Sergisi sayesinde üreticiler ile tarım araçgereç imalat ve satıcıları hem tanıtım hem satış olanağına kavuştu. Yöre geleneklerine göre masrafları Festival Komitesince karşılanarak her yıl bir çiftin "bazı yıllar iki çift" evlendirildi. Sosyal Yardımlaşma ve Danışma Vakf’ının katkılarıyla yapılmakta olan sünnet düğünlerinde ise her yıl dar gelirli ailelere mensup ortalama 50 çocuk sünnet olmaktadır. Gürbüz çocuk yarışması, tiyatro ve kukla gösterileri, şakı ve güzellik yarışmaları gibi etkinlikler çocuklarımızın-gençlerimizin sosyalleşmesini sağlamakta, kültürel ve sanatsal konularda bilgilenmelerine katkıda bulunmaktadır. Avcılar ve atıcılar derneklerinin işbirliği ile her yıl düzenlemekte olan trap atışları, av sporuna olan ilgiyi yoğunlaştırmakta ve bu sporun daha bilinçli, daha çağdaş metotlarla yapılmasını sağlamaktadır. (10)

60


MÜBADELE Türk Kurtuluş Savaşı’nın hemen bitiminde, Türkiye Rumlarının büyük bir kısmının Türkiye’yi terk etmeleriyle ortaya çıkan göçlerdir. Anadolu Rumlarının, Anadolu’daki Yunan işgali süresince sergiledikleri tavrı ve girişimleri Bu göçlerin nedenidir. Yunan Ordusunun, Türk Ordusu karşısındaki yenilgisinin ardından, Türkiyeli Rumlar, önce Batı Anadolu ve Marmara kentlerinden, sonra da Doğu Trakya ve Karadeniz kentlerinden Yunanistan’a deniz, kara ve demiryolları aracılığıyla göç etmişlerde Doğu Trakya’da ise yola düşen Rum göçmenler tren istasyonlarında kısa sürede büyük gruplar oluşturdular. Trenler ve vapurlar Tekirdağ-Selanik çizgisinde hiç durmadan göçmen taşıyorlardı. Yunanistan’a karayoluyla ulaşım, diğer bölgelere göre daha kolay olduğundan, yaylı at ve kağnı arabalarıyla da taşıma yapıyorlardı. (37) Niyazi güreşçi anlatıyor. “Yunan giderken 40-45 gün içinde Babaeski’den çıktı. Ekinler ve mısırlar Rumlar tarafından terk edildi. Mahpuslara eziyet edip para istediler. Şeker bankasının arkasında han vardı. Oradan Angariye olarak Rumları Edirne’ye taşıdık. Babaeski’den Karaağaca 2 günde gittik. (Nazıroğlu Mehmet, ben, Çömez Tahir Ağanın iki oğlu, Nazif ağanın çocuğu). Gece bizi kesecekler diye Taptığa kadar kaçtık. Geceyi orada fırında geçirdik. Oradan bostanlıya oradan haznedar, Demirkapı ve buraya geldik. Yunan zamanında Hurşit Eker memurdu. Yunan evvelinde maliye memuru idi. 100 hane kadar Rum vardı.” Lozan Barış Konferansı, Türkiye ile Batılı devletler arasında savaş ortamına son vermek amacıyla toplanmış bir konferanstı. Milletler Cemiyeti Raportörü İsveçli Dr. Nansen’in ilk önerisi, Yunanistan’daki Müslümanlarla, Anadolu’daki Ortodoksların isteğe bağlı olarak değiştirilmesi ve İstanbul’daki Rumların değişim dışı tutulmalarıydı. Türkiye, İstanbul’un değil, Batı Trakya’nın değişim dışı tutulmasını istiyordu; çünkü bu bakış açısına göre, Müslümanlar Batı Trakya’da azınlık değil, çoğunluktu. Yunanistan ise, Yunanistan’daki göçmen yığılma sına dikkat çekip, ortaya çıkan yer sorununu gündeme getiriyor ve önlem olarak 350.000 Türkün derhal Anadolu’ya, Rumlardan boşalan yerlere gönderilmesini istiyordu. 1 Aralık 1922’de, Lozan’daki barış konferansında okundu. Raporunda, mübadele uygulamasının göçmenler için iyi bir çözüm olacağını belirtendi. Göçmen taşıma işinde, vapurların yanı sıra, trenlerden de yararlanılıyordu. Trenle göçmen getirme yönteminin daha çok Trakya’ya sevk edilen göçmenler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Vapurlardan inen göçmenlerin, iç bölgelere gönderilmesinde de trenlerden epeyce yararlanılmıştı. Örneğin, 1924 yılının şubat ayında, Drama’dan Dedeağaç ve Burgaz yoluyla 3.236 kişi Trakya’nın değişik yörelerine trenlerle getirilmişti. (37) Feyzullah Kocabayır anlatıyor. “Mübadele ile gelenlere buradaki Rumların gayrimenkulleri verildi. Ama bizim Selanik’te Arsalarımız vardı. Onları yunanlılara bıraktık. Selanik’ten Tekirdağ’a bir haftada geldik. O vapurdan imam pazarına Karahalil’e gidenlerde oldu. Bizi Tekirdağ’dan Nadırlı’ ya verdiler. Tekirdağ’a hayvanlarla geldik. Merada otlattık. Nadırlı merasında 15-20 gün kaldık. Tekirdağ’dan Nadırlı ya trenle geldik. Babaeski’de tuzsuz Mehmet Ağa vardı. İskân memuru idi. Bizi çarıkla ve hayvanlarla görünce Bunlar hayvancılıktan ve cifçilikten anlar deyip bizi Babaeski’ye yerleştirdi. Ve bizi Nadırlı’dan aldı. O zaman Babaeski’de hayvancılık yapanlar vardı. Adil Onat’ ta o zaman bin tane koyun 61


vardı. Mübadele yıllarında Belediye başkanı Adil Efendiydi. Kaymakam ise kara kaymakamdı. (Tevfik Sırrı Gür).” Türkiye bir anda 500.000’i aşkın bir göçmen selinin baskınına uğramıştır denilebilir. Türkiye’ye mübadele yoluyla geçen göçmenlerin 40.041’i Edirne’ye, 22.237’i Tekirdağ’a, 19.920’si Kırklareli’ne, yerleştirilmiştir. Türkiye’den ayrılan Rumlar, Türkiye’ye gelen mübadele göçmenlerinden sayıca iki kat fazlaydı. Oysa bırakılan taşınmaz açısından, aynı oranı yakalamak mümkün olmadı. Bunun nedeni, Türkiye’ye gelenlerin içinde tarımla uğraşanların oranı yüzde 90’a varırken, Türkiye’den ayrılan göçmen Rumların ancak yüzde 30 kadarının tarımla uğraşmakta oluşuydu. Örneğin, Makedonya’da tütüncülükle uğraşan önemli grup göçmenin yoğun olarak yerleştirildiği Edirne’de, tütüncülükte önemli gelişmeler sağlandı. 1923 yılında, bütün Türkiye’de tütün üretimi 23 milyon kilo iken, bunun 2-2,5 milyon kilosu Edirne’de yetiştirildi.(11) Babaeski’den giden Rumlar Yunanistan’da FLORİNA ve turistlik bir sahil kasabası olan WODİNA kentlerine gittiler. YENİCE Selanik yakınlarında bir şehre de yerleşen olmuş. Biz babamla buralara gittik. Babam eski arkadaşlarını buldu. Onlarla yazışıyordu zaten. Onlardan birinin oğlu belediye başkanı olmuş.(1973) Buraya gelenler büyük çoğunlukla Selanik civarındandır. ©

BABAESKİDE RUMLAR Babaeskili bazı görgü tanıkları 1923 yılına kadar beraber yaşadıkları Rumlar ve yaşamları hakkında şöyle anlatmaktadırlar. Yunan işgalinde Türklere eziyet etmediler. Yalnız giderken çok zulüm ettiler. Rumlar, Yunan askeri bizi kesmesin diye Yunan işgal kuvvetleri giderken bizi evlerinde sakladılar. Yunan gelince yunan parası geçmeye başladı. Babaeski’nin işgali sırasında camiye giderdik. İbadetimize karışmadılar. Onların hanımları bizim bayramlarımızda bize gelirler, bayramlarımızı kutlarlardı. Gazi Kemal Mahallesinde 400 hane idiler. Ticaret ve recberlik (çiftçilik) yaparlardı. Türkler 300 haneydi. Erkekler kahvede biz evlerde görüşürdük. Bizim evlerimiz saptan samandan iken onların evleri 2 katlı ve kiremit kaplıydı. Nadırlı Rum Köyüydü. Rum mezarlığı ise Nadırlı yolunda mezbahanın olduğu yerdeydi ve adı da Maşaklık idi.(b) Yunan zamanında Rumlardan ev aldık Gazi Kemal Mahallesine yerleştik. Hacı Hasan Mahallesinde cami yanında bir evde dünyaya gelmişim. Evde elektrik yoktu. Membaa suyu kullanırdık. Rumlarla kız alış verişimiz yoktu ama karışık oturduk. Mezarlıklarının olduğu yer şimdiki mezbahanın olduğu yerdi. Mezar taşlarını toplayıp temel taşı yaptılar. Yunan işgali sırasında Gagavuz Rumları geldi. Bunlar rumca bilmezler Türkçe konuşurlardı. Rumlar çiftçilik yaparlardı. Çarşı sokakta ileride bir kahve var eskiden meyhane idi. Hatırladığım bazı Rumlar, GICIRIN YORGİ meyhane işletirdi. KÖR RISTAKİ Gazi Kemal Mahallesinde nalbur Hüseyin Eskici’nin yerinde ikamet ederdi. YORGİ Yeşilleten’lere giderken bakkalı vardı. BERBER MATİYA karşı tarafta iki katlı bina var.(? ) Haydarın çocukları orada oturuyor 6 yaşında Dirillerin oraya taşındık. (Kenar Sokak Geçidi.)Rumların hepsi bir defada gitti. Mübadele edilen Türkler bir sene sonra geldi. Eski evlere kimse sahip çıkmadı. Gazi Kemal Mahallesinde bizden başka Hancı Hilmi, Kel HüseyinlerMestanlar gibi birçok aile vardı. Rumlarla Türkçe anlaşırdık. Türkçe konuşurlardı. Kahvede beraber oturur iskambil, domino oynardık. TOMA ve ÇİFTÇİ MACIR DİMİTRİ en zenginleri idi. Tarlaları Battal Bahçeydi. Türklerin Battalbahçe’de hiç 62


tarlaları yoktu. Karaağaclar yolunda bir çiftlik vardı. Bahçedeki ağaçlardan yemiş toplardık. Rumlar hiçbir şey demezlerdi. Okul cağlarında kışlada Gagavuz Rumlarına süt satardım. Yunan Batı taraftan geldi. Biz okul olarak karşılamaya çıktık. Beyaz bayraklarla karşıladık. Halktan da Rumlar vardı. Gelen yunan askerleri ile evlenen Rumlar çok oldu. Cafer Tayyar Paşanın arkasından gidenlerden başka Kalan asker önce Gazi Kemal'deki evlere giriyordu. Süngüleri üç köşeliydi. Sonradan her yere gitmeye başladılar. Sokaklarda devriye gezdiler. 2 sene kadar kaldılar. Ondan önce de sonrada hırsızlık olayı bilmem. Sadece Varoş Mahallesinde fahişe kadınlar vardı, Onlara gittiler. Bu kadınlar Türk zamanında da vardı. Sonra Yunanistan’a kaçtılar. Hepsinin ayrı ayrı evi vardı. Yunan giderken 40-45 gün içinde Babaeski’den çıktı. Ekinler ve mısırlar Rumlar tarafından terk edildi. Mahpuslara eziyet edip para istediler. Şeker bankasının arkasında han vardı. Oradan angariye olarak Rumları Edirne’ye taşıdık. Babaeski’den Karaağaca 2 günde gittik. (Nazıroğlu Mehmet, ben, Çömez Tahir Ağanın iki oğlu, Nazif ağanın çocuğu). Gece bizi kesecekler diye taptığa kadar kaçtık. Oradan bostanlıya oradan haznedar, Demirkapı ve buraya geldik. Taptıkta geceyi geçirdik. Yunan zamanında Hurşit Eker memurdu. Yunan evvelinde maliye memuru idi. 100 hane kadar Rum vardı. Düğünlerde horonu yunanlılar çıkardı. Yunan geldiğinde Rumlar yunan askerlerine sempati ile baktılar. İnönü Okulu yunan zamanında hastane oldu. Dr AYEKSANDIRA havraya bitişik Çarşı Sokaktaki evinde( Fevzi Bardo’nun evi) doktorluk yapardı. Rum’du.(d) Tekel binası (Fatih Caddesinde Bakkaloğlu kuru kahvecisinin olduğu yer) ile şimdiki heykel arasında Rum mezarlığı vardı. Ben oraya gömülen görmedim ama çocukluğumda mezar taşları oradaydı. Rumlarla iyi komşuluk yaptık. Ben 1330 doğumluyum. 15 yaşıma kadar Nadırlı’da Rum vardı. Rumlar iki sene arayla gidip geldiler. Son gidişlerinde tarlada hasat çok güzeldi. Öylece bırakıp gittiler. Gacallar hasadı topladı. Nadırlı’da Rum Mezarlığı köprüyü geçince bir tepedeydi. Babaeski de çok Rum varmış. Babaeskili Rumların lideri Nadırlı’da otururmuş. 2 kardeşmişler ve çok toprakları varmış Babaeski’den katrancıya kadar. Düzenli ibadete giderlerdi ve cumartesi günü iş yapmazlardı. (e)

BABAESKİDE MUSEVILER. Babaeski doğumlu Musevi olan Rıfat Kasro 14 Eylül 1994 tarihinde Babaeski’yi ziyaretinde doğduğu yerleri şöyle anlatıyor. “Babaeski doğumluyum. Şimdiki Avcılar kulübünün olduğu yerde evimiz vardı. Havra ise hemen arkamızdaydı. (Balıkçı Necmi'nin evi) Havra taştan yapılma yüksek tavanları olan bir yapıydı. Kadınlar ve erkekler kısmı ayrıydı. Biz orada evlendik. 41 yaşıma kadar Babaeski'de yaşadım daha sonra 9 Eylül Rum olaylarında İstanbul'un merkezinde Osmanbey de taşınmaz mallarımız zarar gördü. Ve bize de İsrail’e gitmeyi uygun gördük. Babam Edirne’den Babaeski’ye gelmiş. Edirne’ye ise Bulgaristan’dan gelmişler. Bizler 8 günlük erkek çocukları sünnet ederdik. İyi komşuluk ilişkilerimiz vardı. Cenazelerimizi Edirne’deki Musevi mezarlığına gömerdik. Babamın mezarı hala orada ve korunuyor. İsrail’de Hayfa da oturuyoruz. Rumları hiç hatırlamıyoruz. Onları görmedik. Babaeski çok büyümüş. Eskiden tepenin yanında top sahası vardı. Sanki tepe alçalmış eskiden daha yüksek gibiydi. Belediye önünde çekilen grup fotoğrafında şapkalı ve burun altı olan babam olabilir. Babaeski’de topal Saniyeyi hatırlıyorum. Belediye başkanlarından Saim Ökmen, Mustafa Türedi ve Ahmet Ekşioğlu'nu hatırlıyorum. Havrayı İstanbul’dan biri yaptırmış, arsasını ise başka bir Musevi bağışlamış diye biliyorum. Dualarımızı İspanyolca yapardık. Evde de İspanyolca konuşurduk. Türkçe de konuşurduk. Yetişen çocuklarımız hem İspanyolca hem Türkçe bilirlerdi. Biz Atatürk İlkokulunda 3 sene okuduk ve sonra Sarı 63


Okulda İlkokulu bitirdik. Öğretmenimiz İffet öğretmendi. Askerliğimi 1947 den 1949 a kadar 2 sene Babaeski süvari alayında yaptım. Askere arabamla gidip bitirince geri aldım. Bu nedenle 3 sene olan askerlik süresini 2 sene olarak yaptım. Babaeski’de 39 AC 721349 plakalı kamyonum vardı ve kapısında da Rıfat yazıyordu. Biz Müslümanlarla aramızda kız alışverişi yapmazdık. Yalnız Tenekeci Yuda’nın kızı Pela Bisikletçi Rıfat’la evlenmişti ama sonradan 2 çocuğu olduğu halde ayrıldılar. Günde 3 defa namaz kılardık. Sabah, ikindi ve akşam namazıydı. 24 saatlik senede 1 orucumuz vardır. Türbe olarak helva babada çare arar oraya mum yakıp dua ettiğimizi hatırlıyorum. Biz eski askerlik şubenin karşısında Fırın Sokakta oturuyorduk. Sonra mollalara sattık. Albert Çarşı sokakta Fevzi Bardo’nun evinde oturuyordu. Yuda Dr. Ahmet Refik Erem Sokak ile Sevinç Sokak köşesinde şimdi yıkılmış olan binada oturuyordu. Bahor Fevziye Caddesinde özel idare'nin karşısındaki iki kartlı binanın üst katında oturuyordu. Yoğurtçu Mordi Eski nüfus dairesinin orada oturuyordu. Aron Kasoto Yuda’nın evinin karşısında oturuyordu. Eskiden oldukça çok Musevi vardı. 10-15 aile kaldılar. Babaerkideki Museviler birbirleri ile akraba değillerdir. İsrail’de halen şoförlük yapıyorum. Bizler Türk Musevileriyiz. Millet olarak kendimizi Türk kabul ediyoruz. Babam Edirne'ye Filibe’den Gelmiş. Evlendikten sonra Babaeski’ye yerleşmiş. Havrada kız erkek ayrı dua ederdik. Dua için en az 10 kişi olmak lazımdı. Ahamla beraber mihraba doğru saf tutardık. Aham mihrapla aramızda dururdu. Dua okur bizde âmin derdik. Gündüz Onat'ın babası bizim futbol hocamızdı. Biz doğan sporluyduk ve renklerimiz kırmızı sarı idi.”

64


NAZMİ UZUN 1937 yılında Babaeski’nin Minnetler Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyde okudu. Köydeki günlerini çobanlık yaparak merada hayvan otlatırken geçiriyorken arkadaşları ile de güreş tutardı Anne sülalesinde güreşçi vardı. . Sayın Nazmi Uzunun ailesi aslen Bulgaristan göçmenidirler. 1955 yılında Alpulu Şeker Fabrikasına girdi. 1957 de deste de güreşti.1958-60 da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde askerliğini yaptı Askerlik dönüşü Alpullu şeker Fabrikasında çalışırken Küçük orta da olarak güreşti. Bu arada minder güreşçiliği de yaptı. 1963’te fabrikadan ayrılıp Bursa-Yenişehir taraflarında güreşlere katıldı ve burada ortada güreşti. 1963 yılında kırkpınara başaltında katılıp derece yaptı. 1964 de başa güreşmeye başlamıştı. 1968 de Kırkpınar başpehlivanı oldu. 1971 yılında Kırkpınar da ceza alan 5 kişi arasındaydı. Bu nedenle 1972 de güreşlere katılamadı. 1973 de 2. Turda elendi..1974 de Kara Ali’ye yenildi ikinci oldu. Aralarında Nazmi Uzun’un da bulunduğu üç kişi Kırkpınar’da 1975 yılında kura çekimine itiraz etti ve güreşleri boykot etti. 3 sene Kırkpınar’da güreşememe cezası aldı. Bir daha Kırkpınara katılmadı. 1995 de SSK emekli oldu. Halen çiftçilik yapan sayın Nazmi Uzun evli ve 3 çocuğu babasıdır.

65


BABAESKİDE SPOR

31.5.1964 Karagücü Sayak Spor arasındaki macın kadrosu. Küçük Sanayi Sitesindeki sahada

Lise bahçesinde oynan bir maç Sanayide futbol sahası vardı. Maçlar burada olurdu. Doğan Spor ve Gençlik spor ezeri rakipti. Kıran kırana maçlar olurdu. Bu sahadan evvel Şimdiki Güney subay lojmanlarının olduğu yerde, ondan evvelde lisenin olduğu yerde top sahaları vardı. Dindoğru Mahallesinde (74 pafta) şimdiki elektrik santralının olduğu yerde de maç yapılmıştır. Bu amatör kulüplerin her türlü harcamaları kendi üyeleri tarafından karşılanırdı. (k)

66


Şafak Spor Kulübü: Hacı Hasan Mahallesinde gayri federe bir spor kulüptü. Renkleri yeşil-kırmızıydı. Hayri Yılmaz kurucularındandı. Sağır Sezai ve Terzi İsmail Üyeleri Arasındaydı. (l-k-s)

Gazi Spor Kulübü:

Babaeski Gazi Spor Lüleburgaz Karması macı öncesinde maç 3-1 kazanılmıştı. (Hüseyin Yaprakçı arşivi)

Gayri federe bir takımdı. Kulüp Gazi Osman paşa mahallesinde Camlı Kahvelerde bir odadaydı. Renkleri Mavi beyazdı. Başkanlığını Uzun süre Naim Ağran yaptı. Yöneticileri arasında Şerif Kart, Fettah Aşılar, Abdurahim Düzalan, Aliosman Cınar vardı. Oyuncuları arasında İsmail Hacı, Zühtü Akar, Osman Şen, Ruhi Gürsoy, Mehmet Cakıroğlu, Hüseyin Yaprakcı, İbrahim Gacal vardı. 1972 de kapandı. (l)

4-9-1970 tarihinde gazi sporun Balgat Spor la yaptığı maç öncesi bir Fotoğraf. Balgat 0 gazi 4 (Zühtü Akar arşivi) 67


7.5.1964 tarihinde Karaspor maçına çıkmadan önce Kartal Spor maçı.(Neclet Karakoçcu Arşivi)

Kartal Spor Kulübü: Gayri federe bir kulüptü. Siyah beyaz renkleri olan bu kulüp bazı Babaeskilileri toplamıştı. Oyuncuları genelde futbolu bırakmış kişilerdi. Muhittin Onuk, Ekrem Tokmak, İsmail Akıncı bazı oyuncularıydı.)

10,08,1952 Çorlu genç takımı ile Gençlik Spor macı : ( Babaeski 4- Çorlu 1 ) (Neclet Karakoçcu Arşivi)

Genclik Spor Kulubü: Gündüz Onat da başkanlık yaptı. 1935-1945 yıllarında kurulduğu tahmin edilmekte. Renkleri sarı-kırmızı idi. yurt dışında da maçlar yapmıştır. Bazı üyeleri ve topçuları, Dr. Ahmet Erem, Neclet Karakoçcu, Ekrem Tokmak, Gündüz Onat, Nurzat-Nevzat Telören kardeşler, Hamdi Biner, İbrahim Şar Adnan Kurhan Erol Ercetin, Hüsami Akalın, Tankut Cankaplı, Raif Aygün, Senayi Uçak, Atıf Mengü Kulüpte yöneticilik yapmıştır.(s-j)

68


Doğan Spor. ( Remzi Dülger arşivi)

Doğan Spor Kulübü: Senelerce Kırklareli amatör liginde oynadı. 1947 yıllarında kurulmuştur. Kurucuları Hacı Ömer Çelik, dönemin mal müdürüydü. Renkleri sarı-lacivert idi. Bazı topçuları, Hüseyin Işık, İbrahim Ayral, İsmet Kayabaş, Ayhan Bakkaloğlu, sanayi Uçak, İsmet Pazarcı, Vasfi-Mehmet Sayınsöz kardeşlerdi. 1952 yılında Yunanistan’a giden Gençlik Spora Oyuncu vermiştir. 1954 yılında ise Yunanistan’ın AEK futbol takımı Babaeski'ye gelerek maç yapmıştır. Sonuç 2-2 beraberedir. (k)

Doğan spor:2-Edirne Tunca spor:1; 13.5.1956 yılına ait bir fotoğraf—(Fuat Onatlı Arşivi)

69


14.8.1971 yılına ait bir fotoğraf.

Babaeski Spor Kulübü: 1969 yılında o günkü kaymakam, Belediye Başkanı Gündüz Onat, Nusret Can, Tahsin Diker ve Babaeski'nin ileri gelen eşraflarının katkı ve çabaları ile iki esaslı ezeli rakip takım birleştirilerek kuruldu. Ve adı "Babaeski spor" oldu. Renkleri Doğan Sporun laciverti ile Gençlik Sporun kırmızısı alınarak oluşturuldu. 1969-1970 yılında Kırklareli Amatör Lige katıldı. İlk senenin gol kralı Fahrettin Dağdeviren idi. Katıldığı senelerden itibaren Kırklareli Amatör liginde her sene şampiyon oldu. 1976 yılında itibaren festival bünyesinde oluşturulan futbol karşılaşmaları Babaeski Spora altyapı desteği sağladı. Bu karşılaşmalara çıkan Babaeskili birçok futbolcu 1. ligde oynama şansı elde ettiler. 1984-1985 sezonunda Türkiye amatör Futbol şampiyonasında başarılı olarak statü gereğince direk profesyonel 2. lige çıktı. 1988-1989 sezonunda 3. lige düştü. 1989-1990 sezonunda 3. ligden de düştü. (n)

70


Babaeskispor başkanlığı yapanların Listesi. 1968-1984 1984-1985 1985-1986 1986-1987 1987-1988 1988-1989 1989-1990 11.01.1991- 16.01.1991 12.02.1991- 12.05.1992 12.05.1992- 10.06.1993 10.06.1993- 16.04.1995 16.04.1995 –18-05-1999 18-05-1999--02-05-2000 02-05-2000-....

Tahsin Diker Seckin Diker Fahrettin Taylan Fahrettin Taylan Nusret Can Remzi Dülger Gündüz Onat Hikmet Deniz Fuat Onatlı Orhan Dikbıyıklı Gündüz Onat Serdar Sakınır Fikri Karaca Haluk Tezsezer (8)(kaynak: Fuat Onatlı)

71


GÜNDÜZ ONAT: 1938 yılında Babaeski'de doğmuş, ilk ve orta tahsilini de Babaeski'de tamamlamış tır. 1957 yılında Edirne Ticaret lisesinden mezun olduktan sonra, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini Maliye Bölümünü tamamlayamadan ayrılmıştır. 1960 yılından 1964 yılına kadar, belediye İşletmeler Saymanlığı görevini yürüten Gündüz Onat, 2 Haziran 1968 de yapılan yerel seçimler sonrasında belediye başkanı oldu. 1973 belediye başkanlığı seçimini de kazanmış ve 1977 yılında Kırklareli Milletvekilliğine seçilmiştir. Bu görevi sırasında 3 yıl süreyle TBMM'nin en etkili denetim komisyonu olan Kamu İktisadi Teşebbüsler Karma Komisyonunda görev yaparak, KİT'lerin denetiminde bulundu. 1981 yılında atandığı İmar İskân Bakanlığı Bakan Müşavirliğinden emekliliğe ayrıldı. 1984 seçimleri sonrası tekrar Belediye Başkanı seçildi. 1989-1994 yıllarındaki belediye başkanlığı seçimlerini de kazanarak 1999 yılına kadar belediye başkanlığı yaptı. İlçede dernek, spor kulübü, oda, vakıf gibi sosyal, sporsal, kültürel ve ekonomik oluşumların kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaptı. Belediye başkanı olarak; 1972-1976 ve 1986 yıllarında Avrupa, 1973 yılında İsrail, 1974 yılında Kıbrıs, milletvekili olarak; 1979 yılında Sovyetler Birliği ve Bulgaristan gezilerine, yine belediye başkanı olarak 1993 yılında kanada da yapılan Dünya Belediyeciler Birliği toplantısına katıldı ve Amerika gezisinde bulunarak belediyecilik, kentleşme ve çevre sorunlarıyla ilgili incelemeler yaptı. Halen evli, 2 çocuk ve bir torun sahibidir. Hizmetlerinden bazıları: Küçük Sanayi Sitesi, çim saha-kapalı spor salonu, halı saha, semt sahaları, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Belediye sarayı-iş hanı, İmar Planı, Parselasyon Uygulamaları, Babaeski Tarım Festivali, Ticaret ve Sanayi Odası kurulması, Tansa AŞ, Babaeski’yi Geliştirme Güzelleştirme ve tanıtma Vakfı kurulması, Dar gelirli vatandaşlara ve soydaşlara arsa üretimi(10) Siyasi organizasyonları ve hizmetleri ilke belediyecilik anlayışı başlıca bir kitap konusudur. Ayrı ayrı incelenmelidir.

72


DOĞAN GÖRKEY: 10.11.1927 Foca doğumludur. Babası Mustafa İlhan Görkey (Bingazi-1899-....) Maarif Müdürü ve Köy Enstitüleri kurucularındadır. Kepirtepe Köy Enstitüsü kuruluşunda önemli katkıları vardır. Kırklareli Maarif Müdürlüğü (1951-1957) sırasında ilçemizdeki Cumhuriyet İlkokulu binasını yaptırılmıştır. Dedesi Paris’te eğitim almış matematikçi ve hukukçu 18541947 yılları arası yaşamış Cemal Görkey’dir. Annesi Saadet Hanım (1906-1982) 1925 mübadelesiyle Girit’ten göç edenlerdendir. Babasının tayini nedeniyle İlk okul 4. sınıfta Edirne Karaağaç’a yerleşmişlerdir. Edirne Lisesini bitirdikten sonra İTÜ Makine Mühendisliğinde 1.5 yıl, İÜ Kimya Fakültesinde bir yıl, İÜ Hukuk Fakültesinde iki yıl okumuştur. 1952 yılında yedek subaylığını yedek subay okulunda tamamladı. 1958 yılında Hasan Pazarcı işyerlerinde muhasebeci olarak işe başladı. 1978 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Aynı zamanda bürosunda serbest muhasebecilik yaptı. 1970 yılında Alpulu’da düzenlenen ve 60 kişilik bir toplantıda Babaeski’den Kırkpınar Ağası olma önerisi ile 1971 yılı 610. Kırkpınar ağası oldu. Ve aynı yıllarda Babaeski’nin ilk öğrenci yurdunu Fatih Cami batısındaki Eker Ailesine ait binanın ikinci katında kurdu. Üç öğretmenle 3 sene bu yurdu işletti. 1973 yılında beraber çalıştığı bir öğretmene 30.000 TL’ sına malzemeleri ile birlikte devretti. Sn. Doğan Görkey’in kendi adına Babaeski’de kütüphane kurma çalışmaları devam ederken, 1973 yılında dönemin Babaeski Kaymakamı Emrullah Zeybek, ve Müftü Hamit İskender tarafından Müftülük dairesi ve lojmanı yaptırma derneğince bina yaptırma çalışmaları içine kütüphane yaptırma gayretlerini katması konusu önerilir. Müftülük binası yaptırılma girişimlerinde bulunulan alanın 2 kattan 3 kata çıkarılması ve zemin katının kütüphane yapılması önerisini değerlendiren Doğan Görkey bir katın yapım bedeli 60 bin lirayı sattığı öğrenci yurdunun 30 bin lirası ile gerisini borçlanarak ödedi. Bir Festivalde düzenlenen piyango ile de 10 bin lira daha temin edildi. Bütün bu gayretler Kütüphaneye Doğan GÖRKEY adını verebilmek içindi. Ancak Kültür Bakanlığın isim üzerinde şartlı bağış alamayacaklarına dair katı tutumu üzerine 3,5 sene kütüphane binası boş kaldıktan sonra Bakanlıkça Görkey adı uygun bulundu Ve 1978 yılı mart ayında Mülkiyeti Diyanet Vakfında olmak üzere 99 yıllığına İntifa hakkı Kültür Bakanlığına verildi. Ancak açılışına Davet edilmedi ve Görkey Halk Kütüphanesinin kitapları Kültür Bakanlığınca temin edildi. Oysa Doğan Görkey iyi bir kitap okurudur. Babasından kalan ve kendine ait 9000 cilt kitabı ve birçok belgelik arşivi vardır. 1978 de SSK’dan emekli oldu.1942 yılından bu yana Yeşilay üyesi 1992 yılından bu yana Türkiye’de 7-8 kişiden biri olarak Yeşilay Yüksek Şura Üyeliği devam etmektedir. 1945 yılından beri şiir yazmaktadır. 55 yıldır yazdığı şiirleri ile ilk defa bu yıl cumhuriyet dâhil bazı yarışmalara katılmıştır. Eski maliye memuru Keriman Hanım (1934) ile evlidir. Üçü de Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan iki erkek(Mehmet-Ahmet) bir kız (İffet) babasıdır. Rumca Bilmektedir.(22)

73


MEHMET TURAN 2 Ağustos 1909 (1325)’da Bulgaris tan’ın Razgrad kasabası Ütükler köyü (Gorsivat) doğmuştur. 22 Ekim 1934 yılında ailece Türkiye’ye göç etmişlerdir. Tahsilini rüştiye sonrasında iki sene mektebinüvap ve iki sene pedagoji kursuna giderek tamamlamıştır. Okulu, 1935 yılında ortaokul, 1976 yılında ise Lise Muadili olarak kabul edilmiştir. 24 Temmuz 1934 yılında belediyenin açmış olduğu sınav sonrasında belediyeye tahsildar olarak girmiştir. Aralık 1939 yılında açılan belediye kâtipliği sınavını kazanarak belediye kâtibi daha sonra başkâtip ve 1950 den sonar da yazı işleri müdürü olmuştur. 1942 yılından 1971 yılında emekli olana kadar aynı zamanda evlendirme memurluğu da yaptı. 1934 yılından 1971 yılına kadar sekiz belediye başkanı ve başkan vekili ile ara dönem belediye başkanları ile çalıştı. Belediyenin birçok hizmetinde imzası ve emeği olan Sn. Mehmet Turan Babaeski Ortaokulu (bugünkü lise binası) kurma derneği başkanlığını 1950’li yıllarda yapmış ve bir gurup arkadaşı ile amaçlarına 1963 yılında inşaatı tamamlanarak ulaşmışlardır. 16 Haziran 1942 tarihinde Babaeski Kızılay Şubesinin evrakı ve diğer nakitlerini devir aldı. Şube başkanı Dr. Saim Polat Bengiserp ve diğer arkadaşları ile İkinci Dünya Harbi sırasında ekim yapılamadığından fakir ve yoksul insanlara kış aylarında dört sene boyunca sıcak yemek verilmesini sağladı. 1954-1955 yılarında Kızılay binasını iki kat olarak Babaeski’ye kazandırdılar. 1960 yılından sonra ikinci başkanlığa seçildi, 1980 den sonra da Şube başkanlığını 1998 yılına kadar sürdürdü. Aynı Zamanda THK üyesi ve yöneticisiydi. 1960 yılından 1987 yılına kadar THK başkanlığı devam etmiş, 1987 yılından sonra sadece Kızılay başkanlığı görevini sürdürmüştür. THK‘daki uzun hizmetleri karşılığında Gümüş, ve altın rozet ve 1983 de altın madalya ve hizmetleri sona ermezden evvel Türk Hava Kurumu genel başkanlığından merasimle plaket, berat, ve saat verilmiştir. Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfınca da bir adet şilt verilmiştir. Kızılay Şubesindeki 10 yılı aşkın Hizmetlerinden dolayı Onursal Üye madalyası, 15 yılık hizmetinden dolayı Bronz madalya, 20 yıllık hizmetinden dolayı Gümüş Madalya, 25 yıllık hizmeti karşılığı altın madalya ile 30 seneyi aşan hizmetinden dolayı da Kızılay altın plaketi verilmiştir. Kızılay’da 46 (1942-1998) sene görev yapmıştır. Babaeski Belediyesinde 36 sene hizmet verdikten sonra eylül 1971 tarihinde yazı işeri müdürlüğünden emekli oldu. Ömrü uzun olsun(35-a)(22) Kaynak: 1 Mart 1992 tarihinde Mehmet Turan’la yapılan bir söyleşi den. 74


BÜYÜKELÇİ RAHMİ APAK (1887-1963) Babaeski doğumlu Türk siyaset ve devlet adamıdır. Rami Apak 1906 da Harb Okulunu bitirdi. Balkan Savaşına Vardar Ordusu ile katıldı. 1914 yılında Kurmay oldu. 1917 yılında İngilizlere esir düştü ve Malta adasına sürüldü. “1920 yılın ocak ayında Malta Adasından esaretten dönen Rahmi Apak bir müddet Babaeski’de dinlenmeyi düşünmüş ancak vapurla İstanbul’a dönüşlerinde rıhtıma yanaşan vapurdan inmek için acele edenlere bir İngiliz subayı ile birlikte İngiliz elbisesi giyen genç bir Ermeni esir arkadaşlarından birine şamar atması, Babaeski’de bir süre dinlenmesi fikrinin sakat olduğunu anlamış ve derhal Anadolu’ya geçip silaha sarılma kararını vermiştir”. (Hasan Pulur: 14 Şubat 1993 tarihli makalesi)

Kurtuluş savaşında albay ve tugay komutanlığı yaptı. Yorgun Savaşçı-Yüzbaşı Selahattin’ in komutanıydı. Moskova’da Ateşi miniter oldu. 1939 da askerlikten ayrıldı.1935-1946 yılları arasında Tekirdağ milletvekilliği yaptı.1949 yılında Bağdat Büyükelçisi oldu. 1952' de emekli oldu. 1963 yılında Ankara’da öldü. Babaeski’de gömüldü. 3 oğlu 1 kızı vardır.(23) Birçok kitabı vardır. Bunlardan “Garb Cephesi Nasıl Kuruldu” ile “Portekiz ve Salazar” adlı kitapları oğlu Doç Dr. Dumrul Apak tarafından Babaeski Belediyesi Kütüphanesine hediye edilerek Babaeskililerin hizmetine sunulmuştur. 1988 yılında belediye meclisi İstasyon Caddesinin Fatih Caddesinin devamı, Fatih Caddesi ile Hürriyet Caddesi arasında kalan Çakmak Sokağa, Fatih Caddesi köşesindeki evinden olayı eski 'Büyükelçi Rami Apak' adını verdi (26)

75


TEVFİK SIRRI GÜR

1892 İstanbul doğumludur. Babası devrin tanınmış bilginlerinden ve darülfünun müderrislerinden Maarif Meclisi reislerinden Sırrı Efendi, annesi Nesime Hanımdır. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde ve İstanbul İdadisininde okudu ağustos 1911 de Mülkiyeden iyi derece ile mezun oldu. 12 0cak 1912 de İstanbul Vilayeti mahiyet memurluğuna ve ek görev olarak da Kabataş Lisesi öğretmenliğine tayin edildi. Üsküdar -Edirne vali muavinliği, Şahin, Banarlı nahiye müdürlüğü, Babaeski, Hayrabolu, Keskin Kaymakamlığı, Erzincan Müstaki, Kırklareli valiliği, Edirne belediye başkanlığı, mülkiye müfettişliği, İçel, Elazığ; Muş, Mersin valiliği, 1948 de Kastamonu valiliği, 1950 de emekliliğe ayrıldı. Kırklareli’nde ilk at arabası fabrikasını kurdu. Telefon telgraf hatlarını kurdu. Yokluk içinde çok varlıklar yarattı. Babaeski’de heykelin olduğu yerde meydan çeşmesini, Eski Belediye binasını, Atatürk İlk Okulu ve İnönü İlkokulunu yaptırdı. Meydan Çeşmesi: Atatürk Heykelinin olduğu yerdeydi. Belediye Çeşmesi olarak anılır. Kare Kaide üzerine prizma şeklinde olup, 3,5 m yüksekliğinde Üzeri kubbe gibi, köfeki taşından yapılmış, dört cepheli bir meydan çeşmesidir. (1967 Kırklareli İl Yıllığı Sayfa 217) Belediye binası: Şimdiki hükümet konağının olduğu yerde, 1914 yılında Kaymakam Tevfik Sırrı Gür tarafından yaptırılmıştır. Kare plan üzerine iki katlıdır. Çatı kubbe şeklinde kurşundur. BMYO Atatürk İlkokulu 1914 yılında Kaymakam Tevfik Sırrı Gür zamanında inşasına başlanmış, 1915 yılında öğrenime açılmıştır. Öğretime açıldığı zaman Devre-i ulu, Devre-i mutavassıta, Devre-i Aliye olarak eğitim ve öğretim yapılmaktaydı. Okulun ilk adı "1. Okul” dur. Cumhuriyet devrinde adının Atatürk İlkokulu olmuştur. İnönü Okulu: Okul Kurağın bahçesinde ilkönce 1915 yılında kaymakam Tevfik Sırrı Gür tarafından hastahane olarak yapılmış 1931 yılına kadarda hastahane olarak kullanılmıştır. 1931-1932 öğretim yılından itibaren de ilkokul olarak kullanılmaya başlanmıştır. Beş derslikli olan bu okulun temeli taştan yapılmadır.(27)

76


CAFER TAYYAR EĞİLMEZ (1881 - 1945) Kurtuluş Savaşı sırasında Trakya harekâtını yöneten ve Cumhuriyet Terakkiperver Partisi kurucuları arasına giren Cafer Tayyar Eğilmez, Plevne kahramanlarından Yüzbaşı Enma Efendinin oğludur. . Drama ve Manastır Askeri Rüştiye ve İdadisi'nde okudu. 1903'te Harbiye'den yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. 1907'de Üsküp'te, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni kuranlar arasına katıldı. Binbaşı rütbesi ile İpek mutasarrıflığına tayin edildi. Balkan Savaşı'nı takip eden tarihlerde 16. Kolordu Erkan-ı Harbiye Reisliğine getirildi. 19151916 Çanakkale Savaşları'na katıldı. I. Dünya Savaşı bitiminde Kurtuluş Savaşı'na katıldı ve Trakya Cephesini yönetti. Birinci ve İkinci Büyük Millet Meclisi'ne Trakya Milletvekili olarak girdi. Nestari İsyanını bastırdıktan sonra, ordudan kesin olarak ayrıldı. Cumhuriyet Terakkiperver Fırkasına katıldı. Bu partinin Şeyh Sait İsyanından sonra kapatılması üzerine yargılandı. Daha sonra suçu bağışlanarak tahliye edildi. (i) (www. Ataturk.turkiye.org/) 30 Ekim 1924 - Mustafa Kemal Paşa, ordu komutanlarından TBMM'deki yerlerinden istifa etmelerini istedi. (Kanun No.923) 31 Ekim 1924 - Cafer Tayyar Paşa milletvekilliğini tercih etti İzmir Suikastı karara bağlandı: İzmir Milletvekili Şükrü, Saruhan Milletvekili Halis Turgut, İstanbul Milletvekili İsmail Canbulat, Erzurum Milletvekili Rüştü (Paşa), Eski Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit, Trabzon Milletvekili Hafız Mehmet, Sarı Efe Edip, Emekli Tegmen Çopur Hilmi, Emekli Baytar Albay Rasim, Laz İsmail, Gürcü Yusuf eski Ankara Valisi Abdülkadir ve Kara Kemal, ölüm cezasına çarptırıldılar. Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele), Cafer Tayyar, Mersinli Cemal Paşalarla, Milletvekillerinden Fair Sabit, Halet, Feridun, Fikri, Kamil Zeki, Bekir Sami, Besim Necati, Münir Hüsrev.... Beraat ettiler Cafer Tayyar Paşa hakkında nutukta ise şöyle denmektedir. “Efendiler, içinde bulunduğumuz tarihlerde Trakya'nın durumuna da hep birlikte göz gezdirelim: Doğu Trakya'da, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Trakya Paşaeli Merkez Heyeti bir kongre yaptı. Bu kongre, Trakya'nın idaresini, Trakya Paşaeli Merkez Heyeti'ne verdi. Trakya'da Kolordu Komutanı olarak bulunan Cafer Tayyar Paşa, bu Merkez Heyetinde olmakla birlikte, Edirne milletvekili olarak da Meclisimize üye seçilmiştir. Trakya Merkez Heyeti'ne ve Kolordu Komutanı'na verdiğimiz talimat, Trakya'nın kaderinin bütün memleketin kaderiyle birlikte çözülebileceği esasına dayanıyordu. Askerî harekât bakımından da verdiğimiz direktif şuydu Üstün kuvvetlerin taarruzuna uğranılırsa sonuna kadar direnilecek ve Trakya tamam ile zapt ve işgal edilmiş olsa bile, teklif edilecek herhangi bir çözüm şekli tek başına kabul edilmeyecektir. Zaten Trakya'daki komutanın da kararının böyle olduğu ifade edilmekteydi. Fakat son zamanlarda, Komutan Cafer Tayyar Bey, yabancıların verdiği teminat üzerine yapılan davete uyarılsa İstanbul'a gitmiş, bize durumu ancak dönüşünden sonra bildirmişti. Anlaşıldığına göre, Doğu Trakya'nın yalnız başına varlığını koruyamayacağı ancak Batı Trakya ile birleşerek bir yabancı devletin idaresi sayesinde yaşayabileceği yolunda fikirler telkin edilmiş. Her halde manevî gücü kıracak birtakım propagandalar yapılmış. Cafer Tayyar Bey İstanbul'da iken Tümen komutanlarından Muhittin Bey, İstanbul'dan Kolordu Komutanlığına atanmış Cafer Tayyar Bey'in Trakya'ya 77


dönmesine izin verilmiş. Cafer Tayyar Bey, İstanbul çevreleriyle görüştükten sonra, Muhittin Bey'in teklifine rağmen, artık kolordunun komutanlığını üzerine almamış, Muhittin Bey'in üzerinde bırakmış. Böylece Trakya'nın kaderi, İstanbul siyasî çevrelerinin etkisine terk edilmiş.(i) (www. Ataturk.turkiye.org/)

KURBAN İSMAİL: 19.Yüzyıl halk edebiyatı ozanlarından Kurban İsmail, Babaeski’deki Sarı Saltuk Tekkesi ’ne mensuptur. Buraya bağlılığını bir beytinde şöyle dile getirir. ”Babai atik de karar kıldım / Rumeli serdarı Saltık Babadır.” Vahit Lütfi Salcı bu konuda şu bilgileri verir. ”Aslen Elazığlı olan Kurban İsmail ömrünü burada geçirmiş, Sarı Saltuk Tekkesine gömülmüştür. Bir dörtlüğünde yakınmalarını dile getirirken “Harput’un (Elazığ dağları) belki görünür / Balaban (Kırklareli’nde Balaban tepe) sırtına çık da bak gönül / garip olan sular gibi sürünür / hiç olmazsa coşkun coşkun ak gönül” der.(3)

SARI SALTIK DEDE: Türk dervişi ve Bektaşi Velisi Hacı Bektaş'ın çağdaşı olup, onun taraftarı idi. Bu devirde Anadolu'daki birçok pek az şey bilinmektedir. Seyit Lokman tarafından zapt edilen Oğuznameye göre Sarı Saltık Dede (1263-1264) yıllarında Dobruca 'da Babadağı havalisinde bulunan 10.000-12.000 kişi kadar olan Türkmen eri idare edmiştir. Hulagu'nun gelmesi ile ilgili olması muhtemel bu muhaceret'in sebebi dervişler gibi aslen Buhara’lı olan Sarı Saltık'ın hakiki adı galiba mehmet idi. (Evliya Celebi) hayatı hakkında bilinmemektedir. W.Lagus,Seid Locmani ex libro Turcico gui Oğuzname İnscribitur excerpta ve g.Flügel die arab pers und türk schr.der Wiener hofbibl... II.225 den başka onun hakkında muasır hiçbir kayda sahip değiliz ve aynı asra tekabül eden Bizans kaynaklarında bu hususta hiçbir kayda tesadüt edilmemektedir. Bununla beraber bazı rivayetler vardır. Evliya Çelebiye göre Yazıcıoğlu Mehmet Çelebi (ölümü: 1450) Sarı Saltık hakkında bir risale ve eski Oczakov valisi Kenan Paşa 40 kurrassa ihtiva eden bir Saltıkname yazmıştır. Bu kaybolmuş kaynakların birinden kendi devrinde haberdar olan Evliya Çelebi Sarı Saltık'ın Beesarabya'da yerleşmeden evvel Arpacukuru Sivas ve Tokatta kaldığını nakletmektedir. Burada iken kendisine acem dendiği rivayet edilir. Sarı Saltık hakkında elimizde bulunan en eski kayıt İbn Battura Sarı Saltık'tan aş-yk ve bir nesil sonra onun Baba dağındaki makamını ziyaretinden ve menkıbe bahsetmektedir. İbn battula 50 yıl kadar önce ölmüş bulunan Sarı Saltık hakkında açık bir şekilde bahsetmiştir. Bu seyyahın Bizans Azizlerine dair menkıbe kerametler naklettiği ve Sarı Saltık'ı Bizans Azizleri ile karşılaştırdığı görülmektedir. Bununla beraber Evliya Çelebinin Sarı Saltık'a dair naklettiği rivayet hususi bir ehemmiyet arz eder. Buna göre, keramet gösterme kabiliyetini Haiz bulunan bu veli ölümünden sonra cesedinin bulunduğu yerin bilinmemesi oraların Müslümanlar tarafından ziyaret edilmesi ve bu ziyaretler neticesinde bu memleketlerin İslam hâkimiyetine geçmesi için birinde naşı bulunan kapalı altı veya yedi tabutu küftar diyarındaki şehirlere gönderilmesini oğullarına vasiyet etmiştir. Evliya Çelebi'ye göre bu emir mucibince tabutlar Baba-Eskisi, Baba-Dağı, Kalikarya, Buzeu (Romanya) ve hatta Danzig'e kadar götürülmüştür. Sarı Saltık'a Lipka 'daki Yürüklerin İslamlaştırılması isnat edilir. Türk velisi ile Hıristiyan Velileri arasındaki karşılaştırmaya sık-sık rastlanır. Fakat bu karşılaştırma Balkan 78


memleketlerinde daha sık görülür. Sarı Saltık Kalikarya ile münasebetdar gösterir. Sarı Saltık'ın diğer makam ve türbeleri Kroja Edirne, Aziz Spridon ile münasebetdar görüldüğü Korluda, Mostor civarında Blagov'da. Evliya Çelebi 4. 474'te bulunduğuna göre muahheren teşekkül etmiş olmalı Kroja ve Cakova arasında bir yer olan ve türbesinin bulunduğu iddia edilen Yunan manastırında Ohrida Gölünün Cenup sahilinde bulunmaktadır. Sarı Saltık vaktiyle Georgeç sonra Aziz Elias daha sonra Aziz Simeneon ve nihayet Kora Konjollos ile bir tutmuş idi. Bununla beraber Sarı Saltık'ın başlıca ziyaret edilen makam Baba-Dağı'nda bulunmaktadır. Sultan Beyazıt II burasını ziyaret mahalli yaptı. Sonra Sultan Süleyman burasını ziyaret etti. Sarı Saltık nihayet bozacılar esnafının Pir'i olarak gösterilmektedir. Al Jaba Recueil de notices et recits kourdes (petersburgh) 1860 s:94 4. dd' da bulunan Sari Salte'nin Sarı Saltık ile aynı olup olmadığını tespit etmek gerekir. Nev'izade Akat'ın Hamsa'sinde olduğu gibi muahhar Osmanlı Edebiyatında Sarı Saltık adına rastlanır. Sarı Saltık'ın yarı tarihiyarı efsanesi vaziyeti ciddi bir araştırmaya değer büyük bir saygıya mashar olduğu Balkanlardaki Bektaşiler ile de sıkı sıkıya alakalı olmasıdır. Balkanlarda Ali taraftarlarının alevi tarihi karanlık kaldıkça Sarı Saltık hakkında ancak şüpheli mütalara sahip olabileceğiz.(28)

SARI SALTUK Alp erenlerden, savaşçı Türk dervişi. (13.YY) hayatı hakkında yazılı kaynaklarda çok az bilgi vardır. Saltukname adı son zamanlarda bulunmuş önemli bir kitapla diğer Bektaşi vilayetleri menkıbe kitapları ve Evliya Celebi’nin Seyahatnamesi Sarı Saltuk hakkındaki efsaneleşmiş bilgileri ortaya koyar. Bu efsanelere göre Sarı Saltuk (asıl adı Mehmet) Türkistan'da Hoca Ahmet Yesevi'den "Saltuk Mehmet'in seni Rum'a saldım, var git yedi krallık yerde nam ve şan sahibi ol" emrini almış Yedi yüz sadık müridi ile Anadolu'ya gelmiş mücahit bir Türk dervişidir. (Alp Eren). Yine efsaneye göre Hz .Muhammed'den "Edirne’yi feth ed, onu Müslüman ed ümmettin bu yeri korusunlar" buyruğunu aldı ve emri yerine getirmek için, savaşçı dervişi arkadaşları ile birlikte postlarını denize yayarak üzerinde ilk defa Rumeli sahillerine aktı. Dobruca'da kralın kızlarına musallat olan bir ejderi öldürerek kralın kalbini kazandı ve bu yüzden "kırk bin kâfir imana geldi. "Lehistan'da ünlü bir papazı öldürerek oradaki Lipka tatarlarını Müslüman etti. Bu 150.000 yeni Müslümanı Danzig şehirine yerleştirdi sonra da bu tatarlarla birlikte 600.000 hersek tabasını hak dinine soktu" kafirlerin dinini, dilini, usul ve erkanını öğrendi sırası gelince kiliselerde vaiz verdi. Düşmanları arasına öyle sokuldu ki bir gün Ayasofya’da Hıristiyanları vaftiz bile etti. "Vasiyetine uyularak öldüğü zaman yedi tabuta konularak yedi kral "O bizdendir édiye müracaat edince her birine bir tabut verildi. Bunlar Moskof, Leh, Çek, İsveç, Edirne, Boğdan ve Dalmacya krallarıydı ve Sarı Saltuk'u almak için asker göndermişlerdi. Her kralın askerlerinin getirdiği tabutu kendi törelerine göre gömdürdü. Böylece Ahmet Yesevi'nin şanı yedi krallık yerine gitti. Bu yedi mezar yıldan yıla arttı. Kaynaklar Sarı Saltuk'a ait kırk yerde mezar ve makam olduğunu rivayet eder. Bunların en ünlüleri Suetinaum Manastırında Sova ile Arnavutluk Ovasındaki Altıneli Bölgesinde Mostar yöresinde Blagay köyünde,Yunanistan'ın Korfu adasında Dobluca'da Kaliabra'da, Anadolu'da Bor Şehrinde ve Edirne yöresinde Babaeski'dedir. Bunların en önemlisi Baba dağındaki makamıdır. İbni Battuta seyahatnamesinde Sarı Saltuk'un Baba dağındaki makamını ziyaret ettiği yazar. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bilgiye Sarı Saltuk'u bir Bektaşi ermişi gibi gören diğer Bektaşi menkıbelerini de ekler. Efsaneye göre Sarı Saltuk fetihe rüyasında İstanbul şehrinin anahtarını teslim etmiş ve "Han'ım bu anahtarı Edirne’de saklayasın" demiştir. Fatih uzun hasan seferindeyken babası tarafından balkan 79


sınırlarının korunmasıyla görevli olan şehzade Cem çok sık işittiği bu alperenin kimliğini merak etti. Ebül Hayr Rumi bir bilgine Sarı Saltuk efsanelerini toplamasını emretti. Bu çalışma yedi yıl sürdü. Sonunda Saltukname adlı kitap meydana geldi. Fatihten sonra Beyazıt II de Babadağı’nı ziyaret bölgesi yaptı. Kanuni Süleyman ise Boğdan seferine giderken (1538) Sarı saltuk türbesini ziyaret etti.(23) SALTUKNAME: Çok basit bir üslupla yazılan eserin bugün bilinen tek nushası Topkapı Sarayı kütüphanesindedir. (hazine kısmı nu:1612) İslam dininin Avrupa’da yayılışını masal niteliğinde bürüyen olaylarla anlatan Saltuknamenin Sarı Saltuk hakkında verdiği bilgiler şöyledir. Seyit Battal'ın torunlarından olan Sarı Saltuk Kâfirlere karşı cihat ve Müslümanlığı yaymakla görevlendirildi. Kâfirlerin dilleri, dinlerini Bilgin bir rahip kadar bilir türlü hillelerle onların şehirlerine, kiliselerine, saraylarına girerdi. Rahip kıyafeti ile kiliselerinde vaiz verirdi. Hükümdarları, rahibi öldürür veya Müslüman yapardı Namaz kılmayan dervişlerle saçını sakalını, bıyığını ve kaşını tıraş eden kalenderleri döver; Zikir meclislerinde kadınlarla erkekleri bulunduran bazı büyük Türk şehlerini uyarırdı. Suni mezhepleri arasında Hanefiliği savunur Rafızilere ve Hariçilere karşı savaşırdı. Sarı Saltuk'un kerametlerini sihirbazlık sanan kafirler onu bir kere ateşe bir kere de denize attıkları zaman Hızırın emrinde olan gizli güçler onu kurtardılar Sarı Saltuk Anadolu, Rumeli, Kırım, Suriye, Mısır, Habeşistan, Balkanlar ve Kıpçak ülkesinde geziler ve savaşlar yaptı. Büyük bir safi olduğu için zamanında yaşayan büyük şehirlerle dostça ilişkiler kurdu. Hacı Bektaşi Veli, Karaca Ahmet, Taptuk Emre, Fatih Ahmet, Mevlana, Nasrettin Hoca onun yakın dostlarıdır. Sarı Saltuk'un müritleri kâfirleri Haraca kesen gazi dervişler ve alp erenlerdi. Saltuk'a birçok kutsal emanet (Hz. Muhammettin kılıcı, Ebubekir’in asası, Halife Ömer’in tarağı, Halife Osman’ın kaması) vardı. Sarı Saltuk Osman Gazi'yi Edirne'ye çağırarak beline kemer kuşatmış, ak destan asa, hamaylı ve bir Mushaf vermiş bütün gazilerin onun çevresinde toplaşmalarını vasiyet etmiştir. Saltuk savaşla gecen uzun ömründen sonra şehit olmuş vasiyeti üzerine önceden hazırlanmış tabutları çeşitli hükümdarlar tarafından alınarak kendi ülkelerine gömülmüştür. Bu yüzden Sarı Saltuk'un birçok ülkede makamı vardır.(23)

EVLİYA CELEBİ SEYHATNAMESİNDE SARI SALTUK Hacı Mehmed Bektaş-ı Veli Horasan'da Yase şehrinde Turk-i Yürkan Hoca Ahmed Yesevi'den ermişlik yolunda hırkayı giyip Rum diyarlarında seccade sermeye izin alınca, bu Kaligara Sultan'ı 300 dervişle baş ederek Sultan Orhan Gazi'ye göndermişti. Bursa fethinden sonra Hacı Bektaş-ı veli, Kaligra Sultan'ı yetmiş can ile Moskof, leh ve dobruca diyarlarına gönderip Rum erenlerinden olmağa izin vermişti. "Dobruca’da bir böcek var, anı öldür, tanrının kullarını anın şerrinden kurtar." Diyerek eline bir tahta kılıç, bir seccade, tabıl, kudüm, tef ve sancak verip göndermişti. O da Kaligra Kalesi’ne gelip buradan hepsi deryaya postlarını sererek, def ve kudüm çalarak bir günde Kırıma oradan Moskov diyarında Heşdek taifesine, oradan Leh diyarında Lipka taifesine, oradan da kılık değiştirip Lehistandaki Danska iskelesine gelmiş. Seved Nikola, yani Sarı Saltuk adlı bir rahiple tanıştıkta onu öldürmüş ve elbiselerini giyerek ben Sarı Saltuk'um diye nice yıllar binlerce insanı gizlice İslama kazandırdı. Nice zaman bu kimlikle Sarı Saltuk adıyla gezdi dolaştı. Kendiside sarışın olmakta Ahmet Yesevi ona Saltuk Bay derdi. Asıl adı Mehemmed Buhari dir. Oradan kalkıp Pravadi kalesine gelip yerleştiğinden, hala bu kaleye "bir er vardı" den bozma

80


olarak pravadi derler. Burada def, kudüm çalarak sonunda Dobruca kralı ile buluşur. Aralarında şöyle söyleşirler. Kral - ey Sarı Saltuk, benim ülkemde bir ejderha ortaya çıkmış Karadeniz kıyısında yalçın bir kaya üzerinde yuva kurmuş. Cümle halkımı, kulumu yedi. Şimdi sıra ciğer köşem kızıma geldi. Onları şu anda yememesi için Dobruca ovasında bir ulu direğe bağladık Öğle olunca yese gerek. Eğer sende bir keramet varsa bu ejderhaya bir çare bul. Sarı Saltuk Sultan " imdi ey kral Muhammed dinini kabilüb İslamın şerefine erişirsen kızların bu hayvana yem olmadan Allahın izni ile kurtarırım" dedikte, kral can ve gönülden yemin etmiş. Hemen Saltuk Bay Dervişlerine "üzkuli'llahi" deyip (ey iman edenler Tanrıya çokça çokça yakarırız) yetmiş kadar dervişiyle sancak ve saçak kaldırıp gider. Saltuk Veli tahta kılıcını çeker "nevbetü'l-gaz..." diyerek kılavuz aldığı papaz ile Dobruca ovasında dikili direğe varır. Kızları çözerek bir yerde güven altına alır. Kendi direk dibinde durur. Ejderha sıcağın etkisi ile Dobruca ovasında gacgırup kıçı havada yan yan gelip her zaman konduğu direğe yakın durur. O anda Saltuk Sultan dervişlerine işaret ederek def, kudüm ve nefirleri çaldırtır. Saltuk ise "ya Allah" diyerek elindeki Muhammedi satırı "selamun ala Nuhin fi'l-amin"(sonradan gelenler arasında alemlere de Nuh'a selam olsun diye....ün bıraktık es-Saffat) narasıyla atarak tahta kılıcı yanca vurup kafasını çökertir, tekrar kılıcı yanağından vurarak kafasını keser. Hemen ejder sınup kaçmaya koyulur. Saltuk da ardınca kovalar, ejder can açısı ile inine girer. Şeyh de hemen ardından girer de onu kucaklayıp sıkar, o da "ya hafız ya müstean" (tanrının adlarından ikisi koruyucu ve yardım edici) diyerek kendisini karaya vurur. İki elinin ve ağızının izleri şimdi bile bellidir. o aralık ejderin gücü kesilip Saltuk Sultanı salı verir. Koca Sultan'ı eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, dilinde Kur'an dervişlerinin yanına gelip kralın iki kızını alır ve Dobruca'ya yönelir. Daha önce kızlarının bağlı olduğu direk dibinden ejder bir kez daha kovar. O sırada kılavuzluk eden papaz ejderin iki kulağını ve dilini kesip kralın huzuruna koşar, kulak ve dili bırakıp "müjde olsun kralım, ejderi öldürüp kızlarını kurtardım" işte alameti diye kendi özüne suç yükler. O saatte Saltuk Sultan da kralın kızı ile gelip; tahta kılıcını kanıyla kralın önüne koyarak. Kral kızlarını bağrına basıp "ejderi kim öldürdü" diye sorar. Onlarda olanı, yani Sarı Saltuk Bay'ın tepelediğini söyler. Ama lahanetlik papaz ısrar edince "elbette ben öldürdüm" deyince bu hali gören Saltuk "ey kral, ejder öldürmek keramettir. Bu papas bir kazana koyup fıkır fıkır kaynatın, ejderi öldüren pişmeyip kurtulur. Yalan söyleyen ise büryan olup, köpeklere şölen düşer, belasını bulur" diye yiğitlik attı. Papas bu iddaya rıza vermese de kral "öyle olsun" deyu ferman verdi. Pravadi yakınlarında Kazan Balkanı denilen ormanda kazan içre su doldurup öteki papazlar Saltuk’u bağlayıp kazana koyarlar. Dervişler de papazı sıkıca bağlayıp sultanın yanına oturttular. Kazan altına ateş verip bu iki canı gurur ateşi içinde kaynatırlar. O anda Anadolu’da Kırşehir’de Hacı Bektaş-ı Veli mendiliyle bir kayayı silerken "Saltuk Mehemed'in sıkıntıda terlemektedir. Hak yardımcı olsun, elinden tutsun" demiş ve kayadan tuzlu su akmaya başlamış. Şimdi Hacı Bekttaş tuzu denilen tuz o günden beri çıkmaktadır. Kazanın ağızı acıldıkca görüldü ki Sarı Saltuk Bay Sultan ter içinde kalmış durmadan " ya hay" demekte yalancı papazın ise sadece kemikleri kalıp etleri lime lime olmuş. Kral bu hali görünce şeyhin ayağına varıp şahadet parmağını kaldırarak o anda yüce varlığa kul olduğu gibi, Çevresinde bulunanlardan yedi bin kişi de hep birden İslam’a gelirler ve İslam olmayanlarla gazaya, fetihlere girişirler. Dobruca kralı Orhan Gaziye elçiler gönderip ona boyun eğdiğini bildirir. Orhan’dan da kadı, tuğ ve âlem getirip adını Ali Muhtar korlar.

81


O yıl Sarı saltuk, "ölünce beni yıkayıp yedi tabut hazırlayın. Zira benim için yedi kral savaşa girse gerek" diye vasiyet eder. Ölüm haberi duyulunca önce Moskov askeri gelip Saltuk Bay'ı alıp kendi diyarına götürüp gömdü. Sonra leh kralı askeriyle gelip tabutu Danska iskelesine gömdü. Çeh kralının askeri gelip, Çeh diyarının Proniçe şehrinde gömdüler. İsveç kralı gelip aldı. Bivanca adlı şehre gömüldü. Edone kralı alıp Edirne yakınında Batorye adlı büyük şehrin manastırına gömüldü. Orada bir Asitane kurdu ki, şimdi İstanbul’dan Edirne’ye gidenler bu ziyarete uğrarlar ki, adı Babaeski’dir. Boğdan Kralı da aldığı tabutu Bozova kalesi yakınlarında ormanlık bir yere götürüp gömdü. Dobuca kralı iken İslamdan eylediği Ali Muhtar alıp asıl anlatmak istediğimiz Kaligra Kayalarında öldürdüğü devi mağarasına gömdü. Burada Kaligra Sultan diye bilinir. Kaligra Latince yedi başlı dev demektir. Her biri bir adla anılır. Bab Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Kaligra Sultan derler. Ama Kafiristanda Served Nicola adı verilmiştir. Bütün mesihler ona inanır. (6)

82


Kaynakça: 1...Kırklareli Kitabı Türkiye’de turizm ve beldeler dergisi 1988 sayı: 15-51 2...Melahat Tanay, 1962-1963 mezuniyet tezi İ.Ü. Ed. Fak. Coğrafya Enstitüsü-İÜ. Kütüphanesi 3. Nazif Karacam , “Efsaneden Gerçeğe Kırklareli” 1999, sayfa: 67-99-97-174--281298-372-651-653-654-656-660-661-664 4. J.V. HAMMER, Osmanlı Devleti Tarihi, Milliyet Gazetesi yayını, Cilt:1 Sayfa:11 5. Y.Yücel-A.Sevim, Türkiye Tarihi, Cilt 2, Sayfa:13-25-26-27 6. İ.Parmaksız, Evliya Celebi Seyahatnamesi, 1984, Cilt:3, Sayfa:75-296 7. Gelişim Yayınları, Anadolu Uygarlıkları, Cilt:4, Sayfa: 807-814 8. Ş.Öner, Osmanlıda yerel katılım ve Demokratikleşme, Belediye Dergisi, Cilt:5 sayı:10, sayfa:36 9. İ. Tekeli-İ. Ortaylı, Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi, Türk İdareciler Derneği, 1978 10. Babaeski ve Belediyesi 25 yıl, Belediye Yayını 1996, sayfa: 5-14 11. Belediye Arşivi 12. Dr. A. Gülçin Küçükkaya, Temmuz 1988 Babaeski Festival Konuşması 13. Vakıf Eserler hakkında arşiv ve Kütüphane Kayıtları 14. Kırklareli il yıllığı, 1967, Sayfa:173-137-217 15. Tahir Çelik, Babaeski İnceleme Kitabı, İstanbul 1970, Sayfa: 27-3 16. Nevzat San, İşte Babaeski ve Belediyesi, Belediye yayınları 17. Pars Tuğlacı, Osmanlı şehirleri, milliyet yayınları, İstanbul,1985, s:42 18. Gülgün Tunç, Taş Köprülerimiz Karayolları yayınları 1978 sayfa: 23 19. 1nisan 1950 tarihi Alpullu Muhtarının Yazısı 20. İlçe Milli Eğitim Müd, Okullarımız, 21. Nevzat Özer’in Taşköprü Köyü Hakkındaki beyanı 22. Gelişim Gazetesi, 2000-Temmuz sayı: 7 yıl:1 23. Meydan Larousse Ansiklopedisi, C:4-S:336, C:8-S:378, C:15-S264, C:2S:31,C:17-S:253-333 24. M.S.Ü, Babaeski İmar Planı Çalışmaları, İstanbul-1997, Sayfa:201 25. Prof. Dr. Bahriye Torun, Şehir İçi Arazi Kullanımı, İstanbul- 1974 26. M .Öztabak, Babaeski Meydan Cadde Sokak İsimleri, Babaeski-1999, Sayfa:28 27. H.Ş.Develi, Eserleri ile Anıtlaşan Vali Tevfik Sırrı, Mersin Büyükşehir Belediyesi Yayını 28. İslam Ansiklopedisi, Cilt:10. Sayfa:240-241 29. D.Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Ankara-1991, Cilt:3, Sayfa:976 30. S.Selek, Milli Mücadele Ulusal savaşı,1971, Cilt:2, Sayfa:334 31. Nazif Karacam,.Bütün yönleri ile Kırklareli ve İlçeleri 1970 , Sayfa:150 32. Nazif Karacam, Ulusal kurtuluş Savaşında Trakya, 1984, sayfa:60 33. T.Bıyıklı Trakya’da Milli Mücadele, I-II Ankara 1965- sayfa:5

83


34.

Fotoğraflar: Belediye Arşivi Ekşioğlu Huriye giraylar Ahmet Onuk Levent Eker Orhan Apak Mehmet Turhan Neclet Karakoçlu Kemal Kurtpolat Zühtü Akar Remzi Dülger İbrahim Selçuk Erol Peközcan

Semih Doyuran Ahmet Gül Fuat Onatlı Rasim Ekşioğlu Hüseyin Yaprakçı Mehmet Emin Batur Taner Güçlüer Kenan Özkan Sevim Arda Hüseyin Şengül

Tapu Arşivleri (Tapu Birlik Defterleri- kişi tapu senetleri) Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi İlhan Tekeli- İlber Ortaylı 1978 (Türk İdareciler Derneği) 37. Kemal Arı Büyük Mübadele 1923-1925 –İstanbul Tarih Vakfı Yurt Yayınları 38. Yakın Beyanları- Görgü tanıkları beyanları a..Mehmet Turan b..Huriye Giraylar c..Rasim Ekşioğlu d..Niyazi Güreşçi e..Mehmet Cakan f.. Rıza Onat g..Nesrin Karaesen h..Hüseyin Duran ı..Ziya Bakkaloğlu j.. Fahrettin Dağdeviren k..Nusret Can l.. Remzi Yazıcıoğlu n..Fuat Onatlı m.Mustafa Güzel o..Selahattin Türedi p..M.Haluk Tezsezer r. İnes Galmi-Rıfat Kastro s. Nevzat Telören 35. 36.

84


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.