1 minute read

Mecburiyet / Nida Koçmekan

kitap tenkitleri

NIDA KOÇMEKAN

Advertisement

MECBURIYET ◄ STEFAN ZWEIG, İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI ►

‘Dışarıdayken kendini kaçak hisseden bir insan ne kadar özgürdür?’

Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan ve görüşlerinin etkisiyle Birinci Dünya Savaşını ülkesinin dışında geçiren Zweig, bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Dünya vatandaşı kimliğine büyük ölçüde değer veren yazar, savaşın yıkıma uğrattığı dünya değerlerinin kayboluşunu kendisine dert edinmiştir. Savaş fikrinin insanı canavarlaştırdığını, savaş yüzünden ülkesinin köleleştiğini düşünen yazar umutsuzluğa kapılarak eşi ile birlikte 1942 yılında intihar etmiştir. O dönem de yaşadıklarını ve hissettiklerini Mecburiyet’in ana karakteri olan Ressam Ferdinand ve eşi Paula ile ‘Özgürlük mü yoksa sorumluluk mu?’ sorusuna cevaplar arayarak okuyucuya aktarmıştır. Mecburiyet… Zorlama, zorlayış anlamlarına gelen cebr kelimesinden türetilmiş bir kelime. Kimilerine göre bir kelimeden daha fazlası. Zaten yapılacak olan bir işin ‘mecburiyet’ kalıbına sokulması, insanı yapacağı işten soğutan, uzaklaştıran hatta bir süre sonra isyana sürükleyen bir çeşit mahkûmiyet olmaya başlar. Sevmez bu yüzden çoğu kişi bir şeyleri söylemeye, yapmaya mecbur olmayı. Bazıları için ise durum çok farklıdır. Mecburiyetlere bağlı olarak yaşarlar hayatlarını, sürekli bir şeylere mecbur hissederler kendilerini. Zweig’ın başlığı ‘Firari’ olarak tasarlayıp sonrasında ‘Mecburiyet’te karar kılması, eserin vermek istediği mesajı daha anlamlı kılmış diye düşünüyorum.

Ferdinand’ın içine düştüğü ruhsal çekişmede, özgürlüğü ve sorumluluğu arasında karar vermesinin zorluğunu anlatan eser, bize istintakı bir kenara bırakarak kabul ettiğimiz fikirleri tekrar tekrar sorgulatıyor.

Stefan Zweig, eserlerinde her zaman vurguladığı psikolojik betimlemelere oranla daha az yer vermiş bu sefer. Fikrimce savaş karşıtı görüşlerini öne çıkartmak istediğindendir. Fakat okuyucu okurken hiçbir eksiklik hissetmiyor, her duyguyu gerektiği kadar tadıyor.

Çanakkale Zaferi geldi aklıma eseri okurken. Çocuklar, gençler, dedeler, nineler… Bu topraklar uğruna hayatını feda eden binlerce vatan evladı. Bizde vatan, nefes demek. Bunları düşününce Ferdinand ve Paula’ya biraz öfkelendim doğrusu. Nasıl olurdu da vatanı korumak için bir şeyleri feda etmek saçma olabilirdi? Fakat biraz düşünüp farklı pencerelerden bakmaya çalışınca bazı noktalarda hak vermeye başladım. Nazilerin baskısı, Hitler’in belirli bir kitleye olan nefreti, insanları yaşlısı genci demeden siyasi bir amaç uğruna canice savaştırma, katletmesi ve daha nicesi. Savaş karşıtı fikirlere sahip olmak için onlarca yeterli sebep. ‘İnsan bir amaç uğruna kendinden vazgeçebilir, fakat başkalarının çılgınca fikirleri uğruna değil.’

‘Dışarıdayken kendini kaçak hisseden bir insan ne kadar özgürdür?’ sorusuna Zweig’ın şu sözleriyle karşılık vererek yazımı bitirmek istiyorum. ‘İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir, içeride ya da dışarıda olmuş hiç fark etmez.’

This article is from: