4 minute read

Bir Zamanlar Anadolu'da

Next Article
Dekalog 1

Dekalog 1

film tenkitleri

MERYEM KOÇ, ALEYNA GÜNDÜZ, PAKIZE ERVA ÜNALDI

Advertisement

BİR ZAMANLAR ANADOLU'DA ◄ NURi BİLGE CEYLAN ►

Bakmakla görmek arasındaki farkın gözler önüne serilmeye çalışıldığı tenkid dergimizde, hatrı sayılır Türk yönetmen Nuri Bilge Ceylan’dan bahsetmek ve yönetmenliğini üstlendiği Bir Zamanlar Anadolu’da filmine değinmek biz üç arkadaşın kısmetineymiş. Her ne kadar günümüzdeki haz ve hızcı yönetmenlerin çokluğundan şekva etsek de akıntıya karşı kürek çeken yönetmenlerin varlığı bizleri umutlandırmıyor değil. Bizim de gündemimiz, bu akıntı tersine kürek çekenlerden biri olan Nuri Bilge Ceylan ve filmi.

Nuri Bilge Ceylan; sinemanın olağanüstücülüğünden, rastlantısallığından uzak, kendi halinde, kendi sinemasını kurmuş, kendi dilini iyi yakalamış, peşinde olduğu şeyi iyi yapan bir yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. Onun filmleri Anadolu’nun ücra köşelerinde çekilmiş, gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekle beraber tekdüze ve sıradan hayatın sinemaya uyarlanmasıdır. Onun sinemacılığı riskli alanlarda dolaşmasıyla şekillenir. Riskli alanlarda dolaşmanın ve daha anlatılmamış olduğunu düşündüğü bir takım bölgelerin kendisini heyecanlandırdığını söyleyen Nuri Bilge Ceylan, gençlik hayallerinin peşinden koşarak elle tutulur kıymetli eserler vermiştir. Bu yüzden Türk sinemasında adı baş köşelerdedir.

Çocukluğunu geçirdiği kasabanın O’nda büyük etki yarattığı aşikâr. Taşra hayatını ince detaylarına kadar inceleyen ve bilen Ceylan, doğuyu batı gözüyle görebilen en iyi yönetmen olduğu iddia edile-

NURİ BİLGE CEYLAN

cek kadar işinde mahirdir. Özellikle taşranın sakin, canlı, sessiz havasını kadrajına alarak belirli bir olay üzerinde değil de görselliğe yakın filmler çekmeyi kendine yakın bulduğunu röportajlarında da anlıyoruz.

Nuri Bilge Ceylan, senaryoya pek önem vermediği gibi öykünün ne olduğunu da önemsemiyor. Karakterlerin o anki yaşadıklarını aktaran bir yönetmen olarak anılıyor. Hatta hiçbir şeyin altını kalın çizgiyle çizmiyor, oyuncu oynamıyor yaşarken çekiliyor. Tenkid ilk sayımızda da adı kitabıyla geçen Robert Bresson’un “Oyuncu yok, rol yok, sinemayı sahneye koymak yok, görünmek yerine olmak var. Yani model...” sözü, Ceylan’ın da sinematografi üzerine izlediği yolun özeti mahiyetindedir. Artık Nuri Bilge Ceylan’la temellerini attığımız yazımızın filmine -Bir Zamanlar Anadolu’da- geçebiliriz. Önceki satırlarda verdiğimiz ham bilginin işleyebileceğimiz alanı oldu artık her şeyin çorap söküğü gibi geleceğine inanıyoruz.

Filmin Senaryosunu Ercan Kesal ve eşi Ebru Ceylan’la paylaştığı Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmi, 2011’de vizyona girmiş ve Cannes büyük jüri ödülüne layık görülmüş bir filmdir. 11 hafta süren filmin çekimleri, Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde gerçekleşmiştir.

Filmde Dostoyevski ve Çehov’un ayak izlerini görmemiz mümkün. Çehov’un bir öyküsünden esinlenerek senaryoyu yazdıkları da malumumuz. Filmin hikâyesi: Bir gece Anadolu’da bir cinayet üzerine görevli üç beş taşra çalışanının sabaha kadar zanlıyla birlikte cinayet mahallini aramakla başlar, bulunan maktulün üzerinde yapılan otopsiyle sonlanır. Hepsi bu. Yalnızca 12 saat kadar süren bir serüven. Gerçeküstülükten uzak... Dram var fakat büyük çapta aksiyon yok. Bir duyguyu bize empoze etmek amacında bir müzik de yok. Yalnızca doğanın bize sunduğu seslerin ahengini işitiyoruz. Burada söylemeliyiz ki her kesime hitap etmeyen bir film, sabır gerektiriyor. Filmin bir anlam ifade edebilmesi için de odaklanmak... Hikayenin insanı filme bağlayan gücünü Ercan Kesal, “Filmin gücü entrikalı çetrefilli filan oluşu değil de kimsenin cinayetin derdinde olmaması ve herkesin kendi içindeki meselenin peşinde olmasının bir gecelik anlatımından başka bir şey değildir” sözleriyle belirtmiştir.

Filmi genel bir çerçeveye aldığımızda karşımıza çıkan işte bu manzara.

Filmin izlenilesi yanı da bu. Filmde imgesel şeyler görebiliyoruz. Evet ortada bir cinayet var fakat sadece görünürde bir cinayet… Filmin içini deşmenin anlamsız olduğunu düşündüğümüz için olaylar üzerinde durmamaya karar verdik fakat can alıcı noktayı söylemek gerekirse; katile yargı dağıtan ve maktulün de izini sürenlerin hiçbiri masum değil. Herkes kendi meselesinin (cinayet mi? Belki. Büyük bir ihtimal.) peşinde. Nuri Bilge Ceylan burada da ustalığını konuşturmuş. Kameranın zoomladığı her bir yüzdeki yorgunluk, suçluluk duygusu ve kabullenemeyiş, bize aksiyonsuz gelen olay örgüsünü unutturup onların meselesiyle ilgilenmeye çalışırken kendi içimize dönük iç hesaplaşma yaptırıyor. Belki de ürpertici gerçeklerle bizleri yalnız bırakıyor. Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’ın alışılmışın dışında kamerayı yönetiş tarzı var. Gelip geçen olay örgüsünden kopuk, kameranın kadrajına aldığı karakterlerden bir anda olayla alakasız bir zaman diliminde daldan düşen elmayla bizi oyalaması (yalnızca bir örneği), aslında meselenin özünü bize sunuyor. İşte meselenin özü: öze inmek. Detaylarda boğulmak değil ruha dokunmak. Bu yüzden bakmak yetmiyor işte. Dikkat gerektiriyor. Oradaki nüansları görmemiz bekleniyor bizden. Bilhassa burada ayrılışa geçiyor bakmak ve görmek.

Fark ettiyseniz dikkatimizi çeken ve anlamlar yüklemeye çalıştığımız mekân, kameranın kadrajı. Kamera ustaca kendine döndürülmüş bir bütün. Amma şunu söylemeliyiz ki ‘filmin hakikati’ üzerine bu kadar olumlu düşünceler besleyemiyoruz. Bir zamanlar Anadoluda’nın hakikati üzerine söyleyebileceğimiz tek cümle, filmin gerçeklerinde bile bir sahteliğinin olduğudur. Biz, bize sunulan bazı olaylar ve ‘şey’ler üzerinden filmi anlamaya çalışırken bir de bakıyoruz o olay bambaşka bir sahtelikle karşımıza çıkmış. Film kaba gerçekle yani kameranın olduğu gibi kaydettiği gerçekle örülmüş. Nuri Bilge Ceylan’ın hiçbir şeyin altını kalın çizgiyle çizmediğinden midir bilinmez, filmin asıl anlatmak istediği net bir şey yok. Filmin hakikati yok! Kaba gerçeğin tek başına hakikati veremeyeceğini söyleyen Bresson’a biz de katılıyoruz. Hakikatin olmayışı filmi bu bağlamda gölgeliyor.

Filmin her türlü kusuruna rağmen insanı insana en iyi anlatan içimizdeki kasabanın öykücüsüne kulak verip o kasabanın gizleriyle buluşmayı denemek, heyecan verici ve ürpertici. O zaman, filmdeki eşsiz sahnelerden birindeki konuşmayla yazımızı sonlandıralım: “Bir zamanlar Anadolu’da dersin. Ücra bir yerde görev yaparken, işte böyle bir gece yaşamıştık dersin, eee anlatırsın yani ne bileyim ‘masal’ gibi..”

This article is from: