4 minute read

Amadeus Mozart / Elif Ebrar Keskin

film tenkitleri

ELIF EBRAR KESKIN

Advertisement

AMADEUS MOZART MILOS FORMAN ►

yıl bin dokuz yüz seksen dört, uzak tarih. yıl bin yedi yüz doksan bir, yakın geçmiş. amadeus mozart. yoğun gerilimi hissettiren sayısız insani hâli sanat ve sanatçı kişiliği üzerinden kısa bir hayat öyküsü eşliğinde anlatan uzunca bir film. her ne kadar tarihi bağlamına uyuşmayan ögeler taşıdığı için eleştirilmiş olsa da bu bizim için önemli değil. çünkü meselemiz mozart’ı anlamak ya da tanımak değil. öyleyse filmi kısaca özetleyelim. bir itirafla başlayan film akıl hastalarının kaldığı bir mekanda mozart’ın ölümünden otuz iki yıl sonra hala hayatta olan salieri’nin diliyle geçmişe dönen sahneler üzerinden gösterilmektedir. hırçın ve hırslı bir adam olan salieri sanatla ilgisi olmayan bir ailenin çocuğudur. ancak müziğe olan (ya da başka bir şeye) tutkusu, tüm hayatını ünlü bir besteci olmak amacıyla tüketmesine sebep olur. çabaları sonucunda, o dönem müziğin başkenti olan viyana şehrinde saray bestecisi olarak çalışmaya başlar. müzikten anlamaz bir imparatorun övgüleriyle yıllarca avunur. ta ki mozart hayatına girene kadar. dillere destan bir yeteneğe sahip olan mozart, babası vasıtasıyla küçük yaşlardan itibaren müzik eğitimi almış saygın bir kişilik olarak yetiştirilmeye çalışılmıştır. ancak onun ritüellere sığmayan karakteri, sınırları önceden çizilmiş bu hayatı kabul etmek istemez. kuralsız ve hesapsız kişiliğiyle saray halkının hiyerarşik kurallarını rahatsız eden mozart,

tuhaf kahkahalarına rağmen görmezden gelinemeyecek dehası için saraya kabul edilir. zamanın en iyisiyle karşılaşan ve bunu fark edecek bir kapasiteye sahip olan salieri bundan sonraki hayatını hırsına yeni bir boyut kazandırıp yalnızca ünlü bir besteci olmak için değil mozart’a benzemek uğruna tüketir. salieri’ye göre mozart tanrının sesini duyurmak için enstrüman olarak seçtiği kişidir. bunun adaletsizce olduğunu düşünen salieri, mozart’ı öldürerek tanrıdan intikam alacağını düşünür. mozart’ın geçim sıkıntısı çektiği bir dönemde ondan belli bir meblağ karşılığında bir ölüm ayini yazmasını ister. kurgusuyla görünenin ötesinde birçok farklı noktaya değinen film mozart’ın ölümüyle sonlanır.

birazdan söyleyeceklerimizin daha iyi anlaşılması için yazdığımız satırlar tamamlandığına göre, filmi rahatça hayat ve insanla ilişkilendirerek anlam boyutunda inceleyebiliriz. yoğun içeriğiyle, göze ve kulağa ustaca hitap eden film, sahte duygularla seyircisini kontrol altına almak istemez ve filmin bitmesiyle yüksek ses ve hareketli görüntüler geriye sanıldığı gibi uyuşmuş bir zihin bırakmaz. tam aksine bir dinginlik aktif bir zihnin anlama çabalarını beraberinde getirir. bu önemli bir noktadır. bunların yanında, kurgunun merkezinde yer alan mozart ve salieri, sıradan filmlerdeki gibi değişmez iyi ve kötü sıfatlarına sahip kişiler değildir. büyük pencereden bakacak olursak film sanat bağlamında insanın zaaflarını ve güçlerini farklı kişiler üzerinden aktarmaktadır. karakterlerin bu insani vasıfları, gerçek hayatta da seçimi kendi iradesiyle yapmamış kişiler üzerinde izlerini gösterdiğinden film her seyirciyi farklı sonuçlara götürebilecek ucu açık bir yapıya sahiptir.

film, sanatın iki temel unsuru olan yetenek ve deha kavramları etrafında şekillenmektedir. burada bu iki unsuru sağlam bir duvarın inşası için gerekli olan tuğla ve harç ilişkisine benzetebiliriz. başarılı bir sanat eseri de ancak yetenek ve dehanın aynı kişide bir araya gelmesiyle zirveye ulaşacaktır. bunların yanında deha ve yetenek kavramları birbirinden keskin çizgilerle ayrılmaz. bir işi yapmaya yatkınlığı gösteren yetenek geliştirilerek daha iyi bir noktaya evrilebilir. ancak deha yetenekten çok daha ötede bir şeydir. ona çalışarak ulaşmak mümkün değildir. işte yeteneği üzerinde çalışarak ışığı söndürülmeyen deha da, sanat değeri zirveye ulaşmış eserlerin olmazsa olmazıdır. bu anlamda mozart ideal bir sanatçıdır. hayatını müziğe adamış, bu uğurda birçok şeyden vazgeçmiş ve neredeyse tüm zamanını besteleri üzerine çalışarak geçirmiştir. bu da geliştirdiği yeteneği kendisine bahşedilen dehasıyla da birleştirerek sanat dünyasında her vakit kalıcılığını koruyacak eserler vermesine sebep olmuştur. salieri ise her ne kadar çalışmayı hayatının merkezine alsa da müzik onun dünyasına sonradan girmiş bir şeydir. iyi müzik yapabilmeyi (yine söylüyorum, istediği iyi müzik yapmak değil iyi müzik yapan kişi olmak olabilir) gözünü karartan bir tutkuyla istese de bunu tam anlamıyla kendisiyle bütünleştirememektedir. bu durumda salieri’deki

takdir odaklı, rekabete dayalı, kibir ve hırstan arınamamış yetenek, mozart’ın aşkın, zaaflarından arınmış dehası karşısında sonsuza dek ezilmeye mahkûm olarak kalır.

bir diğer mesele ise salieri’nin inanç dünyasıdır. her ne kadar tüm isteklerini tanrıya yönelten biri olarak görünse de o tanrıyla faydacı bir ilişki kurmaktadır. film boyunca görülen adalet çırpınışlarının tutarsızlığı da bu çıkar ilişkisinde net bir şekilde görülmektedir. o tatmin olmayan hırsı ve kıskançlığıyla mozart’ın kendini beğenmiş gibi görünen davranışlarına katlanamaz. oysa bunların hiçbiri mozart’ın umurunda değildir. onun karışık planları ve hesapları yoktur. tek isteği içinden gelen müziği yaşamak ve yaşatmaktır. ancak salieri tanrının çalışarak ulaşmanın mümkün olmadığı bu yeteneği neden mozart’a verdiğini bir türlü kabullenemez. film de bu açıdan bakıldığında önemli bir kader problemini konu edinmektedir. vicdan azabıyla daha fazla yaşayamayan salieri’nin intiharıyla başlayan film, otuz iki yıl önce yaşamış mozart’ın ölümüyle son bulur. filmin en kritik noktası da bu uzun ve karışık örgüyü ölüm hakikatiyle beraber düşündüğümüzde çözülecektir. öncelikle olay akışına tekrar dönerek mozart’ın ölümünü hatırlayalım. kimliğini gizleyen salieri mozart’tan belirli bir para karşılığında bir ölüm senfonisi yazmasını ister. ve bunu besteyi tamamladığında mozart’ı öldürüp cenaze töreninde kendi eseri gibi sergileyerek akıllarda silinmez bir iz bırakmak için istemektedir. ancak bu şekilde tanrıdan intikam alacağını düşünen salieri’nin planı sandığı gibi işlemez. babasının ölümüyle ruhunda derin bir azap kalan mozart, kendince bu kimliği belirsiz kişi üzerinden öteki alemle ilişki kurar. ondan delice korkar ve sürekli kaçmaya çalışır. ancak sonunda pes edip istediği beste üzerine çalışmaya başlar. öyle ki, ölmeden önceki o son anlarında her şeyden habersiz bitirmeye çalıştığı bu besteyi sanki kendi ölümüne yetiştirmek için çabalıyordur. canhıraş bir halde yatağında bestesini mırıldanırken hayatı son bulan mozart’ın salieri de dahil kimse ölüm sebebini tam olarak bilmemektedir. sıradan insanların gömüldüğü toplu bir mezara tozlu bir kefen içinde ölü bedenlerin üzerine atılan mozart gördüğümüz tüyler ürpertici bu sahneyle tüm her şeyi anlatır. artık, herkesi ve her şeyi eşitleyen ölüm karşısında mozart’ın olağanüstü dehası bile ona bir ayrıcalık tanımayacaktır. işte salieri’nin hayatını cehenneme çeviren intihar sebebinin de mozart’ın bu çok şey anlatan ölümü olması kaçınılmazdır.

Çoğunlukla eserlerinde geçici ışık değişikliklerine ve anın geçiciliğine odaklanıyorlardı. Parlak renkleri belirgin fırça darbeleriyle renkleri birbirine karıştırmadan uygulayıp sembolik anlatımlardan uzak durarak resim okumasının önüne geçip anı hissettirmeye çalıştılar.

This article is from: