6 minute read
Kuantum Beyin Bilinç-Beyin Sorununa Yeni Bilimsel Yaklaşım
from TENKİD DERGİSİ
by murat selim
kitap tenkitleri
ELIF EBRAR KESKIN
KUANTUM BEYIN BILINÇ-BEYIN SORUNUNA YENI BILIMSEL YAKLAŞIM DR. SULTAN TARLACI, KIŞISEL YAYINLAR ►
-beyin, elektrofizyolojiden hissetmeye giden sarp geçidi nasıl aşar? zor sorundan bahsediyorum, zihinsel hayat fizyolojik olaylardan nasıl doğar? kafamızın içinde ufak bir insan mı yaşıyor? zihin-beden ilişkisi insanlık tarihi boyunca süregelen bir problem olarak bugün de gizemini kaybetmiyor. bu çizgide kat ettiğimiz yol, maddeyi tanıyıp evreni anlamaktan geçiyor bu da varlığı anlamaya oradan da insanı tanımaya doğru yol alıyor yani ‘sırra’ kapı aralıyor.
bilinç problemi nörolog ve fizikçilerin büyük ayrılıklara düştüğü ve sayısız teorinin ortaya atıldığı bir mesele olsa da, zihin ve madde arasında hiçbir zaman keskin bir ayrım yapamayacağımızı söyleyen Sultan Tarlacı, bu ön kabul üzerinden Kuantum Beyin isimli eserinde, bilinci açıklamak için düalist ve monistik yaklaşımların yeterli olmadığını ancak bu iki görüşü bir araya getiren bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğunu söyleyerek arayışını kuantum mekaniği üzerinden sürdürmüş ve çalışmalarıyla bilim dünyasına yeni bir ses getirmiştir. bugün hâlâ üsküdar üniversitesinde nörobillim ana bilim dalı başkanlığı yapmakta olan Sultan Tarlacı, uzun yıllar sinir sisteminde kuantum mekaniği kurallarının işleyip işlemeyeceği üzerine çalışmıştır. iki bin üç yılında yayın hayatına başlayan ve büyük ilgiyle karşılanan NöroKuantoloji/NeuroQuantology dergisi, ismiyle Tarlacı’ının bilim dünyasına sunduğu yeni bir ortak alanın
adını taşımaktadır. aynı zamanda derginin yayıncısı ve baş editörü olan Tarlacı, bu toprakların vefalı bir bilim insanı olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Sultan Tarlacı, beyin-bilinç sorununa yeni bir yaklaşım olarak sunduğu Kuantum Beyin kitabında, kuantum mekaniğinin temel ilkelerine de yer vererek, daha çok bilinç problemini açıklamada klasik fiziğin yetersiz kaldığı noktalara değinmiş, beyni atom altı yapıda açıklamaya çalışan birçok teoriyi sentezleyerek bu zor ve henüz doğrulamayan konulara yeni bir ışık tutmuştur. kitabın çıkış noktası da, beynin parçalarını klasik nesneler gibi gören nörologların daha alt basamaklara inildiğinde kuantum mekaniği etkisini kabul etmediklerinden kaynaklı beynin zihinsiz ve bilinçsiz kalmış olmasıdır. Tarlacı’ya göre zihin ve gözlemcinin beynin yapısına etkisini göz ardı edemeyeceğimizden kuantum mekaniği ile bilinci mistik konuların parçası olmaktan çıkarıp bilimsel olanın bir parçası haline getirebiliriz. ancak biliyoruz ki bilim dünyasında teoriler kendi içlerinde ne kadar güçlü ve tutarlı kabul edilseler de zamanla yerine daha iyileri gelecektir. kuantum mekaniği de fizik biliminin son aşaması değildir fakat bu alandaki uğraşlar yanlış da olsa boşa gitmeyecek ve bir çok soruna yeni bakış açıları kazandıracaktır. kitap da her ne kadar mesele itibariyle yoğun ve zor olsa da başlıca uğraşını bu çerçevede şekillendirmektedir.
temelleri yirminci yüzyılın başlarında atılan kuantum teorisi atomaltı parçacıklar arasında gözlemlenmektedir. bu teorinin makroskobik dünyaya uygulanması ilk kez Shrödinger’in öne sürdüğü “kedi” düşünce deneyiyle gündeme gelmiştir. insanı tekrar evrenin merkezine yerleştiren kuantum teorisi alışılagelmişin dışında birçok problemi de beraberinde getirmiştir. bu deneyde, sistemi süperpozisyon denilen üst üste olma durumundan çıkartıp nihai gerçekliğe indirgeyen şeyin ne olduğu da bu kitap çerçevesinde incelenen en önemli sorundur. klasik fizikte görülen belirlenimcilik kuantum mekaniğine uyarlanamaz. kuantum mekaniği gözlemci denilen deneyciyi içselliği ve karar süreci ile birlikte ölçme sürecine dahil eder. bu da sistemde fiziksel gerçeklikle, gerçekleşeceği öne sürülen hal arasına “öznel gözlemci” faktörünü yerleştirerek ölçmenin gözlemden önce mi yoksa sonra mı tamamlanacağı gibi önemli bir meseleye beraberinde getirir. ancak gözlemlenen ve çevrenin yanında sisteme etkin faktör olarak dahil edilen gözlemciyi birbirinden ayıracak şeyin ne olduğu yine çözüme kavuşamamış bir problemdir. bunların yanında klasik fizik, bütünün parçaların toplamından nasıl daha fazla olduğunu açıklayamaz. ancak kuantum mekaniğinde parçalar arası ilişki ve parçalardan oluşan bütünün tanımı tamamen farklıdır. bu teoride salt madde değil maddeyi algılayan gözlemci etkin faktördür. tüm nesne ve fenomenler evrensel bir biçimde birbiriyle ilişkilidir.
klasik fizik ile kuantum fiziğinin kısmen de olsa temel özelliklerine değindiysek, başlıca esasları bu ayrımdan gelen diğer meselelerin izahı
daha kolay olacaktır. öncelikle fiziksel bir teori olan kuantum mekaniğiyle beynin atomaltı yapısını açıklayabilmek için, biyolojik bir unsur olan beyinle irtibatının kaynağını bulmak gerekir. biyolojik varlıkları incelerken, fiziko-kimyasal düzeye inildiğinde birçok kuantum mekaniksel olayın gerçekleştiği görülür. yine sadece kuantum mekaniğine özgü olan tünellemenin biyolojik canlılarda da görüldüğü birçok çalışmayla tespit edilmiştir. farklı başlıklar altında insan bedeninden de örneklere yer veren Tarlacı meseleye oldukça geniş bir yer ayırmıştır. bunlardan biri sadece kuantum mekaniksel terimlerle açıklanabilen fotokimyasal tepkimelerdir. tam anlamıyla fotokimyasal bir reaksiyon olan görme faaliyetinde göze ulaştırılan foton enerjisinin görme yolları vasıtasıyla beyin kabuğuna ve hipotalamusa iletilmesi yine kuantum mekaniğinin işlediği biyolojik bir olaydır. Sultan Tarlacı’ya göre beynin faaliyetleri ve insan davranışları, iyonik sinir ileticilerine ve atomik işlere bağlı olduğundan klasik fizik bunu açıklamada yetersiz kalır. bu durumda sinirsel aktiviteyi hücre altı moleküler mekanizmaya bağlayan vasıtayı kuantum teorisinin daha derinlerine inerek aramamız gerekmektedir.
öyleyse bugün hala birçok soru işareti bulunduran beyin bilinç sorununa yeni çözümler sunmak için kuantum mekaniğinin neden gerekli olduğunu anlamaya çalışalım. Tarlacı’ya göre zihin ve bilinç mistik bir konu değildir ve bilimin kuralları çerçevesinde ele alınmalıdır. kuantum mekaniği ile sinir sistemi de pekala beraber incelenebilir. beyin yerel değildir, bütüncüldür. kuantum mekaniği de yerel değildir. her fiziksel hareketimiz, bizi oluşturan zihinsiz temellerin arkasındaki mekanik etkileşimlerle tam olarak açıklanamaz. kuantum mekaniği de insanı, her adımı tahmin edilebilir bir otomattan zihinli bir kişiliğe dönüştürür. kuantum mekaniğindeki dalga-parçacık ikiliği, zihin-beyin ikiliğine benzerlik göstermektedir. beyin-bilinç sorunu henüz açıklanmamıştır. o halde kuantum mekaniğinin de henüz açıklanamamış bu probleme yeni bir çıkış yolu sunma ihtimali yüksektir.
kitabında, beynin kuantal yapısını açıklamaya girişen teorilerin büyük çoğunluğuna yer veren Tarlacı, kısa bir tarihçeyle başlayıp daha sonra her bir teoriyi ayrı başlıklar altında incelemektedir. bunların içinde önemli bir yere sahip olan kuantum nesnel indirgeme teorisi Penrose ve Hameroff tarafından ortaya atılmıştır. Tarlacı bu teorinin bugüne kadar kuantum mekaniği üzerine inşa edilmiş en güçlü bilinç teorisi olduğunu söyler. Penrose’a göre sinir hücreleri içinde yer alan mikrotübüller bilincin kuantum mekaniksel yeridir. Hameroff ise tersten düşünerek anestezik maddelerin bilinci nasıl kapalı durumuna getirdiğini anlamaya çalışmıştır. ona göre bu etki mikrotübüller üzerindeki elektron akışını geçici olarak engelleyerek ortaya çıkar ve titreşen mikrotübüller aynı hücre içinde yayılıp daha sonra diğer sinir hücrelerine de ulaşarak beyinde büyük bir eşdurum hali gösterir. Hameroff da bu eşdurum hailinin bilincin
kaynağı olabileceğini düşünmektedir. Penrose ise, kuantum mekaniğinde henüz çözülmemiş bir sorun olan nesnel ve öznel indirgenme meselesine bir ayrım getirir. öznel indirgenme için bilinen açıklamaları yapsa da nesnel indirgenme Penrose’un keşfidir ve görelilik ile kuantum kuramını birleştirerek nesnel indirgenmeyi de kuantum mekaniksel bilinç teorisinin dahil eder. nesnel indirgenme teorisine göre organize bir kuantum sisteminde uzay-zaman ayrılması için gerekli eşik aşılana kadar üst üste binme durumunda kalan bilinç kendiliğinden indirgenir ve bilinçliliğin ortaya çıkması için bu kendiliğinden indirgenme esastır. yine dalga fonksiyonun indirgenmesinde yer çekimini etkin faktör olarak gören Penrose ve Hameroff kuantum ölçme sorunun anahtarının yer çekiminin elinde olduğunu düşünürler. bunların dışında kuantum fizikçilerin dikkatlerini tekrar sinir sistemine yönelten bu teori kolayca kabullenilmemiş ve birçok karşı çıkışa maruz kalmıştır. ancak tüm bunlara rağmen beyin ve bilinç sorununa yeni bir bakış açısı getirmiş olması yadsınamaz bir gerçektir. bugün hâlâ çözülememiş bir problem olan bilinç beyin sorunu elbette yalnızca nöroloji ve fizik biliminin meselesi olarak kalmamıştır. modern zamanlarda dijital dönüşümü gerçekleştirmek üzere akıllı endüstri 4.0 sistemleri kurmak, üretim hatlarını akıllandırmak ve yazılım otomasyonu sağlamak gibi amaçlarla geliştirilen yapay zeka, beyin ve bilincin kopyalanabilmesi gibi ciddi bir sorunu da beraberinde getirmiştir. insanın ölümsüzlük isteğiyle kamçılanan bu süreç yeni bir yazının konusu olacak kadar detaylı ve önemlidir. ancak burada yapay zekanın karşılaştığı temel problemin insanın hesaplanabilir düşünce işlemlerinin taklit edilip edilemeyeceği olmadığını bu kitap çerçevesinde hatırlatmamız gerekir. esas mesele insanın bilinçli bir zeka ile yürüttüğü düşünme faaliyetlerinin hesaplanabilir olup olmadığıdır.
son olarak, atılan her adımın varlık ve anlam dünyamızı baştan sona değiştirecek imkana sahip olduğu bu konu hâlâ sayısız soru işaretini barındırıyor ve verdiğimiz her cevap daha zor bir soruyu beraberinde getiriyor. ancak bu durum, sahadan ayrılmayı değil gerekirse başımızı kaldırmadan çalışmaya devam etmeyi zaruri kılıyor. değişen dünya düzeninin sonuçları üzerine düşünmeye bile fırsat bulamadan hayatımızın inşa edildiğine seyirci kalmak istemiyorsak, bugün insanın varoluşuna ilişkin ciddi sırlar taşıyan bilinç meselesini dijital çağın neden yok sayamadığını çözmenin vakti gelmiştir. ancak hem aktör hem de izleyici olduğumuz bu oyunda kurallar oldukça karışık. sahi! oyun mu?
İslam; insanlar arasında statü, ırk ayrımı yapmadan beş şartıyla insanları bünyesine kabul etmekte ve hangi dinden olursa olsun insanların asli haklarına saygı duymakta ve bunları kutsal kabul etmektedir. İslam milliyetçiliği yoktur ve olamaz.