6 minute read

Müslüman Psikologların Çıkmazı / Zeynep Nida Aksoy

kitap tenkitleri

ZEYNEP NIDA AKSOY

MÜSLÜMAN PSIKOLOGLARIN ÇIKMAZI PROF. DR. MALIK BEDRI, MAHYA YAYINLARI ►

Psikoloji ilmi, Batı’da Hıristiyanlığın çöküşüyle paralel olarak doğmuştur. Hiç kuşkusuz daha önce de psikoloji ilminin mevzuları başka isimler ya da başka ilmi disiplinlerde ele alınmıştır. Fakat Batı’da bu akılla kurulmuş ya da yükselişi bu döneme rastlanır. Hıristiyanlığın çöküşüyle beraber kendilerine bir peygamber arayışına girmişlerdir. Rönesans, reform ve izimler çıkarmışlardır ama hiçbiri onları tatmin etmemiştir. Büyük bir buhranın dibinde bulmuşlardır kendilerini. Kısacası psikoloji ilmi, Avrupa insanının kendine peygamber edindiği, sığındığı bir “bilim” olarak ortaya çıkıyor. En temelden bizimle bağdaşmayan, neredeyse bütün anlayışlarımızla çatışan bir bilim…

Müslüman psikologların özellikle dünyanın farklı coğrafyalarında psikoloji eğitimi gördükten sonra dinlerini arka plana atıp prestijli bir yaşam uğruna Batı kavramlarına körü körüne bağlanması karşısında Malik Bedri bu kitabı hazırlar. Yazarın da gündeme getirdiği bu kitapla, Müslümanların bu psikoloji üzerine otururlarsa, körü körüne bağlanırlarsa; yıkılır, paramparça olur, kendi değer yargılarıyla çelişir yani kertenkele deliğine sığınan bir insan olur. O yüzden yazar bu disiplini ontolojik bütünden koparmaksızın yeniden şekillendirmesini vurguluyor bu kitapta. Kendi değerlerimizle, Müslüman temellerle yeniden inşa etmemizi istiyor. Malik bedri, Peygamberi

mizin(sav) sözleriyle başlıyor kitaba, bütün meseleye…

Peygamberimiz, bir gün Müslümanlardan bazılarını Yahudi ve Hristiyanların absürt ve İslam dışı hareketlerini taklit ederek onlara uyacaklarını haber vermiştir:

“Onlar bir kertenkele deliğine girseler, sizler de onları takip edeceksiniz.”

Evet, gerçekten görüyoruz ki modern yaşama sahip biz Müslümanların, yaşantısının her yerinde her adımında Peygamberimizin bu uyarısının gerçekleştiği bariz bir şekilde ortada. Büyük bir taklit, takip içindeyiz ve ne derlerse ne yaparlarsa kabul ediyoruz. Onların temeli olmayan fikirlerini kabul ediyoruz. Eğer biz Müslümanlar böyle devam edersek ve bu uyarıyı idrak edemez, İslam dışı düşünceleri kabul edersek galiba bu deliğe girmiş olacağız. Görünenler şunu gösteriyor ki deliğe girmişiz! O zaman artık delikten nasıl çıkacağız, onu düşünmemiz lazım. Eğer bu hastalıklı düşünceleri reddedip yerine de önce Müslümanca, kendi fıtratımıza uygun, temelimize Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizi koyarsak, o zaman bu delikten çıkmış olacağız Allah’ın izniyle. Tabi bu o kadar kolay olmayacak, şöyle bir adım atalım dediğimizde önümüze hemen çıkacaklar, çıkıyorlar da. Çünkü basın, radyo, televizyon… Her yere egemen olmuşlardır. Zihinlerimizi her taraftan zincirlemeye, esirleri haline getirmeye çalışıyorlardır. Her yerden bizi durdurmak, kendilerinin sahte düşüncelerinin üstüne söz söylememizi istememektedirler. Birde o kadar güzel bir şekilde bir kılıfa girdiriyorlar ki bu düşüncelerini; doğruyu yanlışı ayırt edemememizi düşünmememizi istiyorlar. Ama biz Müslümanlar o zincirleri kırarsak, ne yaparlarsa yapsınlar meşaleyi elimizden bırakmazsak, bu yolları da aşacağız inşallah.

Malik Bedri kitabının giriş bölümünde kısaca anlatımının nasıl olacağından bahseder: ”Basit bir anlatımla Müslümanlar arasında görülen şuursuz kopyacılığın tehlikelerini tartışacak, hem üniversite profesörü hem de bir psikoterapist olarak kendi deneyimlerimden somut örnekler vermeye çalışacağım. İslam ülkelerindeki Müslüman psikologların uygulamaları ve bunlar hakkında neler yapabileceğini konuşmadan önce konuyu genel hatlarıyla ele alacağım.” Malik Bedri’nin de dediği gibi kitap basit ve somut örneklerle anlatımı yapılıyor. Daha çok günümüzde yaşanan sorunları ele alarak tartışıyor. Kitapta konuyu özetleyen karikatürler de anlamamıza, zihnimizde o düşünceyi canlandırmamıza yardımcı oluyor.

Avrupa’da insanın aslının kötü olduğu söylenir. İnsana rezil gözüyle bakılır. Mesela bir psikolog karşısına çıkan hastasına zaten rezil, aptal, hemen bir ilaç vereyim de ne yapıyorsa yapsın gözüyle bakar. İslam’da ise bu tam tersidir. İslam insana “eşref-i mahlûkat” olarak bakar. Ondaki nuru kapatmaya çalışmaz. Ona sadece madde gözüyle bakıp tüketmeye çalışamaz onu. Çünkü onun bir hakikatinin olduğunu bilir Müslüman. "Onun şeklini tamamladığım ve ona

ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın." (Hicr, 29) Çünkü böyle bir ayetle karşı karşıyadır Müslüman. Nasıl olur da bu ayeti gördükten sonra insana sadece bir et parçası olarak bakar? Sadece insana da değil her şeye bu şekilde bakar. Peygamberimiz(sav):”- Rabbim bana eşyanın hakikatini göster.” der. Biz bu düşünceye sahip oldukça Allah’ın izniyle sorunlarımızı çözebiliriz, öyle aldatıcı, sahte, ruhu dışlayan, insana bir hayvan gözüyle bakarak hiçbir şeye çözüm filan bulamayız. Zaten görüyoruz bulunamıyor da. İntiharlar, depresyonlar her geçen gün artıyor.

Malik Bedri modern psikolojinin aileyi hedef aldığından da bahsediyor. Bizi en temelimizden, kökümüzden yıkmaya çalışıyorlar. Öyle ki bakıyoruz psikologlara "Çocuk her zaman haklıdır.", "Çocuk olağandışı bir hareket yaparsa görme, bir şey söyleme.", "Çocuk hiçbir konuda sıkılmamalı." gibi şeyler söyleyerek ailelerde büyük arızalara yol açıyorlar. Bedri günümüzde Freudyen yaklaşımları tek gerçek olarak kabul eden psikologların bu gibi düşüncelerinin birçok çocuğun geleneklerinden uzak ve dolayısıyla çatışmacı büyümesine, ailelerin birkaç sorunun akabinde hemen boşanmaya karar vermesine sebep olduğundan yakınıyor. Ve şöyle diyor: Eğer çocuklarınızın Amerikan filmlerinde gördüğünüz gibi, büyüdüklerinde ayaklarını masanın üzerine atarak yüzünüze karşı uzatıp oturmasını ve dırdır eden, sıkıntı veren bir ihtiyar olduğunuzda sizleri bir huzur evine kapatmasını hoş karşılayacaksanız, o zaman Amerikan çocuk psikolojisi eserlerinin esiri olmaya devam edin. Fakat siz, anne babaya nezaketi Allah’a ibadet gibi gören Kuran ayetlerine hala değer veriyorsanız, şu ayetleri hatırlayınız: ”Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ”öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir ve şöyle de :”Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et.” (İsra,17/23,24.)

Bu ayeti kerimeyi gördükten sonra attığım adımlara dikkat etmem gerektiğini düşündüm. Çünkü bu bir uyarı ve ben kertenkele deliğine girmek istemiyorsam dikkat etmek zorundayım.

Malik Bedri "Freudyen Kuyunun Zifiri Karanlığı" başlıklı bölümünde kulluktan bahsediyor. Şöyle diyor:” Allah'a "kulluk" bizim psişemize ve ruhumuza işlenmiş, sistemimize kodlanmıştır. Eğer bu dünyada Allah'a kul olunmazsa, doğuşumuzla beraber getirdiğimiz bu kulluk fıtratı bizi başka şeylere kul olmaya sevk eder. Çocuğun anne babasını ve esrarengiz güçleri yüceltmesi, onları bir tanrı gibi görmesi, bu doğal duygunun yani kulluk duygusunun sistemimizde köklü olarak yerleşik olduğunun kanıtıdır.” gerçekten de fıtratımızda olan bu duyguyu gerçek sahibine vermedikçe, afallayıp duruyoruz ve önümüze başka ilahlar çıkartıyor; bizde

neyi, kimi yüceltelim diye kafamızı karıştırıyoruz.

Malik Bedri’nin de ifade ettiği gibi psikoloji ilmini reddedelim demiyoruz, onun tüm bilgileri yanlıştır da demiyoruz. Bu ilmin batı temelli olanının Müslümanlara ters olduğunu söylüyoruz. Ama tabii ki bir kenara atıp bu ilim bizi ilgilendirmez demeyeceğiz. Doğrusunu yanlışını biz öğreneceğiz ki karşımıza çıktığında afallamayalım. Onların oyunlarını tanıyalım. Var olan düşünceyi temele İslam’ı koyup diğer ilimleri de çevresine koyup yeniden düşünmeliyiz. Kendimiz bu sağlam temelle yeni teoriler ortaya koymalıyız. Bunu yaparken zorlanacağımızı düşünmüyorum. Çünkü zaten bu teorilerin çoğunu Müslümanlar biliyor ve uyguluyorlardır.. Malik Bedri’nin de dediği gibi Batılılarca; sevgi, saygı, hoşgörü büyük bir keşiftir. Ama Müslümanlar için öyle değildir. Kurânımız bu öğütlerle doludur. Peygamberimizin davranışları; hoşgörü ve sevginin gerçek temsilini yansıtmaktadır.

Son başlık olarak Malik Bedri şu soruyu soruyo : ”Delikten çıkmalarına nasıl yardım edebiliriz?”

Bu yazısında deliğe girişin nasıl olduğunu, delikte geçirilen süreyi ve çıkışın nasıl olacağını anlatıyor. Bu olayı üç evrede bizlere anlatıyor. -Hayranlık Evresi -Uzlaşma Evresi -Özgürleşme Evresi Bu evrelerde İnsanın hangi hallerde olduğunu kısaca açıklamıştır. Örneğin Hayranlık Evresi: O heyecanla önlerine konulan bilgiyi sorgulamadan uygulamak, her şeyi bildiklerini düşünüp gurur duymakla başlıyor.

Uzlaşma Evresi: Kendi tutarsızlıklarının yarattığı hüsrandan kurtulmak için zorlama bir anlam arayışı içine girerler.

Özgürleşme Evresi: Müslüman artık kendinin farkına varmaya başlar. Modern psikolojinin ve İslam’ın farklılıklarını anlar ve önce Müslüman sonra psikolog olduğunun farkına varır. İsmet Özel’in de dediği gibi özü-gür olur…

Son olarak çukurun içindekiler dışarıyı tanımadıkları için veya unuttukları için korkacaklardır çıkmaya, kendilerini dışarda çıplak hissedeceklerdir. Bu yüzden çıkmak istemeyeceklerdir. Müslümanlar bu durumda ellerinden geleni yapmalı, İslam hakkında yanlış görüşlerini düzeltmek için çabalamalıdır. Bundan sonra da yüceler yücesi Allah’a güvenmelidir.

“Ölülerle diriler de eşit olamaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirse de sen, kabirdekine işittirecek değilsin.”

Ferdinand’ın içine düştüğü ruhsal çekişmede, özgürlüğü ve sorumluluğu arasında karar vermesinin zorluğunu anlatan eser, bize istintakı bir kenara bırakarak kabul ettiğimiz fikirleri tekrar tekrar sorgulatıyor.

This article is from: