3 minute read

Kültürden İrfana / Nesibe Yiğit

kitap tenkitleri

NESIBE YIĞIT

Advertisement

KÜLTÜRDEN IRFANA CEMIL MERIÇ, ILETIŞIM YAYINLARI ►

Batı'nın içerisinde damla damla bir arayış akmakta artık akmaktan yer yer pıhtılaşmaktadır. Fransız ihtilâli bu arayışın pıhtılaştığı yerlerden biridir. Bu pıhtılaşma kendini farklı noktalarda göstermektedir. Bu belki bir reform veya teknolojinin üstünlüğü kabulleniş veyahut daha fazlası. Bu arayış içinde olan hırçın denizi bir süreliğine sakinleştirir ve sonra tekrar bu deniz hırçınlaşır. Sahilleri, kayaları aşındırmaya devam eder çünkü mutlak mutmainliğe ulaşmamıştır. Kısacası hakikat arayışının bir nevi huzur verici tesellisini bulamamış sancılarını ağır bir şekilde çekmektedir. Batı buhranlarıyla sallanmakta ve bütün hücrelerine kadar hissetmekte, hissettiğini yansıtmaktadır. Batı'nın buhranlar içinde çalkalanışının bir ürünüdür Batı'nın buhranlı kelimeleri. Tam mana verilemeyen ve hudutları çizilemeyen aynı anda birçok şeyi kastedebilen buhran içindeki kelimeler.

Son günlerde fazlaca gündemde olan bir kelime özgürlüktür. İnsanlara her şeyi yapabilme algısı uyandırma çabası içinde sunuluyor gibidir. Oysa insanın özgürlüğü her şeyi yapabilme değil düşüncelerine kelepçe takılmaması, hudutları çizilmemesidir. Şu devirde özgürlüğü her istediğini yapabilme fırsatı sanan insan da yanılgının içindedir. Özgürlük sınırsız bir uçuş değil uçabileceğini bilme ve uçtuğun zaman farkında olabilmektir.

"Cemil Meriç'in eleştiri getirdiği bir noktaysa Batı'nın edebiyata masum olmayan sızışlardır. Ve bu sızışlar bazen birbirlerini bu kadar iyi anlayabilecek tecessüs sahibi kimseleri zıt düşürmek, edebiyatımıza uçları yaşatmaya çalışarak yay gibi germenin sonucu değil midir Akif ile Fikret."

CEMIL MERIÇ

Hayatımız içerisinde fazlasıyla karşımıza çıkan ama birçok kelime gibi de üzerinde durup düşünmediğimiz ve sorguya tabi tutmadığımız diğer bir kelime “kültür”. Bir kesimin kullanmaktan çekindiği hatta bazılarının kalem dahi sürmediği, bir kesimin ise kendi benimsedikleri anlamı yansıtacak şekilde geniş bir alan açarak kullanımında bulunmuş oldukları bir mefhumdur. Bir kelimenin dahi anlamının hudutlarını çizmekte bazen zorluklar yaşarken birçok dilde kullanımı olan ve her dilde ayrı bir boyut kazanan bir mefhumu anlamak, anlam hudutlarını çizmek... Böyle bir mefhumu nasıl ele almalı, nasıl izah edilmeli, bu izaha nereden başlanmalı? İlk olarak şu anımıza kadar bu mefhum hakkında elde edilen verileri değerlendirerek başlamak isabetli olmuştur. Bu mefhumu zihinlerimizde iyice hazmettirmeyi başarmıştır. Kültür gibi bir mefhumun bu kadar güzel hazmını yaşarken ileriki sayfalarda irfanı kelimeler arasında arayışa geçeriz. Sayfaların sonuna kadar bir umutla irfanın zihinlerimizde yavaş yavaş mana kazanmasını bekleriz. Sayfalar ilerledikçe konulara iyice eğilmekte ve derinleşmektedir. Derinleşen bu konularda biz irfanı hissetmekte muvaffak olamadık. İrfan konusu zihnimizde birçok sorunlarla meçhul olarak kalmıştır.

Kültür gibi kendi harfleri içerisinde anlamından uzaklaşan Batı’dan alınıp lügatlerimize sokulmuş olan bu mefhumları anlamak veya kendi zihinlerimizde anlamlandırabilmek için ise bu mefhumların kelime haznemize sızdığı dönemleri de anlamak lazımdır. Cemil Meriç, bu dönemi raflarda tozlu kalan bölümlerinde görmekle daha çeşitli bakış açılarıyla değerlendirmemize yardımcı olur. Ülkemize doğru da esen bu buhranlı havayı Cemil Meriç'in tam da bahsettiği bu dönemlerde solumaktayız. Ve solumanın

sonucu olarak bu buhranların kalbi olan Batı’da doğan ve genetik olarak bu buhranı taşıyan kelimelerde içimize sızmıştır. Ve bu mefhumların lügatlerimize girişi de bu havayı soluyan insanlar tarafından kullanılması ile tekâmül etmiştir. Biz bu buhranlı havayı soluyan insanların torunları değil miyiz? Kim bizim de bu havadan etkilenmediğimizi savunabilir? Belki de içimizde kıyıda köşede kalmış bir sis gibi dolaşmaktadır bu havalar.

Bu havalara güneş ışığı gibi sızan iki eserden bahseder Cemil Meriç. Biri Redhouse' un İngilizce - Türkçe lügatidir. Diğeri Firuz Abadi'den Mütercim Asım Efendi'nin tercümesi olan Kamus-u Okyanus. Bu zamana kadar ve bu zamanlar da dâhil olmak üzere başvurabileceğimiz alanında iki başarılı eser, lügat. O kadar zaman geçmesine rağmen biz neden hala aynı eserlere bakma ihtiyacı duyuyoruz ve o kadar zamanın geçmesinin ardından üzerine neredeyse bir tuğla dahi eklememişizdir. Burada vardığım kanı ise bu havanın hâlâ üzerimizden dağılmadığı gerçeğidir. Cemil Meriç'in eleştiri getirdiği bir noktaysa Batı'nın edebiyata masum olmayan sızışlardır. Ve bu sızışlar bazen birbirlerini bu kadar iyi anlayabilecek tecessüs sahibi kimseleri zıt düşürmek, edebiyatımıza uçları yaşatmaya çalışarak yay gibi germenin sonucu değil midir Akif ile Fikret.

Bir ak biri kara gibi bir ayırış yapmak oysaki ikisi de aynı vaktin çocukları, aynı çağın tutulmasına yakalanmış insanlar. Cemil Meriç'in tanımıyla ise kısaca “iki düşman kardeş." Akif ile Fikret.

Bir söğüt ağacının büyümesi gibi kökten başlar meselelere sonra ilerledikçe dallandırıp budaklandırarak birçok konuya eğilir, birçok şeyden haberdar kılar. Zihnimizde kitabı iyi çözümlemek ve anlamlandırabilmek için ağaçtan anlıyor olmak gerekir. Yani iyi bir kavrayış için ön bilgiye ihtiyaç duyabilirsiniz. Tekrar tekrar ele alınıp okunabilecek ve her okuduğunda ufkumuza yeni şeyler fısıldayacak bir kitap olduğuna inandığım bir eser, Kültürden İrfana...

Son Yaprak’ında kullandığı “Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla. Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıycıydılar, kitaplara kaçtım.” sözü aslında Meriç’in bakış açısını, hayat tarzını bir nebze de olsa anlayabilmemiz için olanak sağlıyor.

This article is from: