3 minute read

Ara Sokakların Tarihi / Fadime Yeşil

kitap tenkitleri

FADIME YEŞIL

Advertisement

ARA SOKAKLARIN TARIHI DÜCANE CÜNDIOĞLU, KAPI YAYINLARI ►

Babanzade Ahmet Naim Efendi XX. yüzyılın başlarında üniversitede mantık, genel felsefe, psikoloji ahlak, metafizik gibi konularda hocalık yapmıştır. Telif ve tercüme eserlerinde geçen felsefi kavramları ele alırken hem içerik hem de dil açısından hassasiyet göstermiştir. Avrupa'dan çeviri yoluyla bize gelen felsefî ilmi terim ve kavramların doğru anlaşılması hem de felsefi kavramları olduğu gibi almayıp yerine Türkçe isimler uydurmaca kolaylığından da kaçınıp şöyle bir formül bulmuştur. Bu formül:

“Bugün felsefe için bizim yapacağımız şey vaz-ı ceditten ziyade keşf-i kadimdir.” Yazarımız da Babanzade Ahmet Naim’in yaklaşımını benimsemiştir. Dücane Cündioğlu'nun yazmış olduğu ‘Görevimiz vaz-ı cedit değil keşf-i kadim’ adlı köşe yazısından da belirtmiş olduğu bu anlayış yani bir şeyleri ortaya koymaktan evvel Kadim olanı keşfetme lüzumludur. Peki kadim-i keşif ne işe yarayacaktı? Eksik parçalar yerini bulacak ve güç kuvvet verecekti. Peki keşf-i kadimin olmaması ne demekti? Ne gibi etkileri olabilir? Bunu açıklamak için yazarımızın yukarıda da bahsettiğim köşe yazısından bir örnek vermek istiyorum.

“İmparatorluk ufkunu kaybetmiş olanlar ‘siyaset-i hilâfet’ yerine ‘devlet' ; ‘Adalet’ yerine ‘eşitlik’ terimleri ile tartışmak gafletine düştüler”

"Saklı dünyaları ulaşabilmenin yolu hatıratlardan geçiyor. Ayrıca hatırlat tarihte denen koca binanın inşasında kullanılan bir yapı taşı gibidir. Tek başına ele alındığında bir kıymet taşımaması da bundandır. Bu yüzden binanın tümü göz önünde bulundurulmalıdır."

DÜCANE CÜNDIOĞLU

Bu örnekten de Anlaşılacağı gibi keşf-i kadim yapmayanlar ister istemez kadim bütünlük ve sürekliliğin takipçiliğini yapamaz hale geldiler. Yazarımızın ara sokakların tarihi diye adlandırdığı hatıratlar da keşfi kadim de bize yoldaş olacak bir dosttur. Yazarımızın tarihe bir şehir olarak baktığını söyleyebilirim ve bu şehir sadece ana caddelerden ibaret değil haliyle ara sokakları arka sokakları da var bu şehrin. Tarih sadece devletlerin hanedanların kurumların örgütlerin fikirlerin tarihinden ibaret değil. Tarih insan teklerinin kişisel özel ve mahrem dünyalarında saklı. Saklı dünyaları ulaşabilmenin yolu hatıratlardan geçiyor. Ayrıca hatırlat tarihte denen koca binanın inşasında kullanılan bir yapı taşı gibidir. Tek başına ele alındığında bir kıymet taşımaması da bundandır. Bu yüzden binanın tümü göz önünde bulundurulmalıdır. Kendilerini anlamlı kılacak diğer unsurlarla birlikte değerlendirilmedikçe bu yapı taşlarına hak ettikleri değeri vermek zor. Örneğin bir Çanakkale Zaferini anlamak için ansiklopedi de okunmalı, bir İngiliz subayının günlüğü de okunmalı; bir askerin bir komutanın hatıratı da okunmalı ve bir annenin bir dulun veya bir yetimin anısı da okunmalı. Yazarımız kitabında Türkiye-Amerika ilişkilerinde köprübaşılığı yapan büyükelçiler hakkında bazı notlar düşüyor. Bu not iki Amerika büyükelçisinin hatıratları ile ilgilidir. Yazar bu eserlerin Türkçeye çevrilen bölümlerini belirtmiş. Ayrıca çeviriden çıkarılan bölümlerini de yazmıştır. Başka bir bölümde de yazar bir televizyon programında bir yorumu tartışmak ve programındakilerin temas ettiği ele aldıkları tarihi bir hadiseyi yazılı metninden kısmen aktarmış. Ayrıca programdan sonra bu ilgili kısmını da dinleyicilere nerede bulacaklarını söyleme vad'inde bulunmuştur vad ettiği metni kitapta da yayımlamıştır. Bu

verdiğim iki bilgi ara sokakların tarihi adlı kitabımızda da geçen ve yazarımızın keşfi kadim yolculuğunda elde ettiği bulgularının iki örneğidir. Yine sizlere kitabın içeriği ile ilgili bazı fikirler edinmeniz adına bilgi vermek istiyorum. Kitap dört bölümde ele alınmıştır: Tarihin ara sokakları, Meşrutiyet hatıratları, Cumhuriyet hatıratları ve kabristanın hüznü. Bu bölümlerde yazarımızın düşüncelerini, bize tanıttığı bazı şahsiyetlere, ki hatıratlardan yararlanarak anlatmıştır bu şahsiyetleri, tavsiye eserlerine ve özellikle de yukarıda iki örneğini verdiğim keşfi kadimlerine ulaşabilirsiniz.

Yazarımız ‘Aydınlığın üç evresi’ adlı bir konuşmada kendisinin keşfi kadim görevini yerine getirdiğini 30-40 yıldır yaptığı çalışmalarla geçmişi, kendi düşünce geleneğimizi anlamaya çalıştığını şimdi yapması gerekenin yeniyi ortaya koyma yani vaz-ı cedit olduğunu ve bugün söylenilmesi gerekenler için çalışma konumuna geldiğini belirtmiştir. Yazarımızın Bu kitabı önceden yazmasına rağmen kitapta bahsettiği İstanbul ufkunu kaybettiğimiz ve yerine Ankara ufkunu koymaya çalışırken koyamadığımız uzun bir araştırma sürecinin sonucudur. Yani yazarımızın kadimi keşif görevini yerine getirmeye çalışırken hassasiyet gösterdiğini buradan da anlayabiliriz. Bir İstanbul ufkunu anlamak için onun Bizans Dönemi’nde Roma Dönemi'ni de bilmek gerekiyor. Yazar bunları bilip daha sonra İstanbul'un İslam'ın şehri ve İslam'ın başkenti konumuna gelişini de idrak edip bir İstanbul ufku fikrini ortaya koymuştur ve yakın tarih diye adlandırabileceğimiz dönemden itibaren Ankara ufku ortaya konulmaya çalışılmasına rağmen koyulamamıştır. Ankara bugünkü İslam ülkesinin ve İslam dünyasının başkentliğini iyi bir şekilde karşılayamamıştır gerek bilim, sanat, ilim ve edebiyat açısından

Bu örnekte de belirttiğim gibi yazarımızın önemli keşfi kavimleri bulunmaktadır. Bu kitapta da buna yer verilmektedir. Kitap hatıratları anlamamız açısından ve hatıratların bize keşfi kadim de yardımcı olması açısından önemli bir kitaptır.

Farabi’nin insan nedir? sorusuna verdiği ilk cevap “insan, düşünen canlıdır” cümlesidir. Öyleyse şu açıklıkla ifade edilebilir ki, insanın hakikati/mahiyeti bütün fertlerde hiçbir zaman değişmeyecek sabitelerdir. Bu sabitte türün bütün fertlerinde bir ve aynı anlam olarak yer alır.

This article is from: