4 minute read

Bölüm 13 Hollanda ve Iskandinavya

Hollanda’da papalık zulmü çok önceden protesto edilmişti. Luther’den yedi yüzyıl kadar önce bir görev için Roma’ya gön-derilen ve orada papalığın gerçek niteliğini gören iki piskopos, Papaya korkusuzca meydan okudular; “Siz Tanrı’nın tapınağında kendinizi yüceltiyorsunuz. Koyunlara çobanlık yapmak yerine kurt gibi yaklaşıyorsunuz. Sizin hizmetkarların hizmetkarı olmanız gerekmez mi? Oysa siz efendilerin efendisi gibi yaşıyorsunuz. Tanrı’nın buyruklarının hor görülmesine neden oluyorsunuz.”

Bu protestoyu dile getirmek amacıyla yüzyıllar boyunca ayağa kalkan başka insanlar da oldu. Valdenslilerin dilindeki Kutsal Kitap Hollanda diline çevrildi. Kutsal Kitap’ta, ‘uyduruk masalların ve göz boyamanın değil, gerçeğin bulunduğu’ ilan edildi. On ikinci yüzyılda yaşamış olan eski imanın dostları gerçeği işte böyle duyurdular.

Roma’nın zulmü orada da patlak vermeye başladı. Ancak imanlılar, çoğalmaya ve Kutsal Kitap’ın tek iman yetkisi olduğunu duyurmaya devam ettiler. “Kimsenin zorlanmaması gerektiğini, insanların Rab’be gerçeğin ilanıyla kazanılabileceğini” söylüyorlardı

Luther’in öğretişleri, Hollanda’da müjdeyi duyurmak için ciddi ve sadık insanları buldu. Eğitimli bir Katolik olarak rahipliğe atanmış olan Menno Simons, sapkınlık korkusuyla Kutsal Kitap’ı okuyamıyordu. İçinde yazılanlardan tümüyle habersizdi. Kendisini benliğin işlerine vererek vicdanını susturmaya çalıştı. Ama çabaları boşa çıktı. Bir süre sonra İncil’i okuma fırsatı buldu. Ona ek olarak Luther’in yazılarını da okuyarak Reform inancını kabul etti.

Kısa süre sonra, bir adamın vaftiz olduğu için nasıl öldürüldüğüne tanık oldu. Bu olay onu çocuk vaftizi konusunda Kutsal Kitap’ı incelemeye yönlendirdi. Vaftiz olmak için tövbe ve imanın gerekliliğini gördü.

Menno, Katolik kilisesinden uzaklaşarak kendi öğrendiği gerçekleri öğretmeye adadı. Almanya ve Hollanda’da fanatiklerden oluşan bir sınıf çıkmış, her türlü kurala ve düzene karşı koymaya başlamıştı. Neredeyse büyük bir ayaklanma olacaktı. Menno onların yalan yanlış öğretilerine ve düzenlerine karşı direndi. Yirmi beş yıl boyunca Hollanda’yı ve kuzey Almanya’yı dolaştı. Öğrettiği ilkeleri yaşamıyla örneklemesi çok etkili oluyordu. Dürüst, alçakgönüllü, içten ve ciddi bir kişiydi. Menno’nun emekleriyle büyük kalabalıklar iman etti.

Almanya’da V. Charles, Reformu yasaklamıştı. Ama prensler onun baskısına karşı engel oluşturdular. Hollanda’da onun gücü daha etkindi. Birbiri ardına zulüm kararları alınıyordu.

Kutsal Kitap’ı okumak, dinlemek ya da vaaz etmek, Tanrı’ya gizlice dua etmek, mezmurları söylemek ve kutsal resimlere eğilmemek, ölümle cezalandırılmaya başlandı. Charles ve II. Philip’in yönetimi altında binlerce kişi mahvoldu.

Bir keresinde sorgucuların (Engizisyon müfettişlerinin) önüne bir aile getirildi. Bu aile Katolik kilisesindeki Rab’bin Sofrasına katılmadıkları ve evlerinde tapındıkları için tutuklanmışlardı. En küçük oğul şöyle cevap verdi: “Diz üstü çöküp zihinlerimizi aydınlatması ve günahlarımızı bağışlaması için Tanrı’ya dua ediyoruz. Kralımızın ve yöneticilerimizin bol ve mutlu bir yaşam sürmeleri için yalvarışta bulunuyoruz. Tanrı’nın diğer görevlileri korumasını diliyoruz.” Sonuç olarak babayla oğullardan birinin yakılmasına karar verildi.

Yalnızca erkekler değil, bayanlar ve hizmetçi kadınlar da yılmayan bir cesaret gösterdiler. Kadınlar kazıklarda kocalarının yanında yer alırdı. Alevler eşlerini yutarken ezgiler ve mezmurlar söyleyerek onları teselli ederlerdi. Genç bayanlar, sanki uykuya dalıyormuş gibi sakin bir şekilde ölüme atılırdı. Yakılmak üzere meydanlara çıkmadan önce düğünlerine hazırlanır gibi en güzel giysilerine bürünürlerdi.

Zulüm. gerçeğin uğruna tanıklık edenlerin sayısını artırdı. Kral her geçen yıl zalimliğini daha da sertleştiriyordu, ama gerçek yenik düşmedi. Tanrı’ya tapınma özgürlüğünü Hollanda’ya Orangelı William getirdi.

Reform danimarka’da

Müjde kuzey ülkelerine rahatça girdi. Wittenberg’deki öğrenciler Reform inancını İskandinavya’ya taşıdılar. Luther’in yazıları da ışığı yaymaya devam ediyordu. Kuzeyin sert insanları, Romanın batıl inançlarından ve çürümüşlüğünden Kutsal Kitap’ın yaşam veren gerçeklerine koşuyordu.

‘Danimarka’nın reformcusu’ Tausen, gençliğinde güçlü bir zeka sergilemiş ve manastıra kapatılmıştı. Kiliseye büyük hizmetlerinin dokunacağı düşünülüyordu. Üstelik yetenekliydi de. Genç öğrenciye Almanya’da ya da Hollanda’da bir üniversite seçmesi söylendi. Ancak tek bir koşul vardı: Sapkınlığa kapılma tehlikesi olduğundan Wittenberg’e hiç gitmeyecekti. Keşişler kendisine böyle söylediler.

Tausen, Roma’nın güçlü kalelerinden biri olan Cologne’ye gitti. Kısa zamanda midesi bulanmaya başladı. Öte yandan Luther’in yazılarını ele geçirip büyük bir zevkle okuyordu. Böyle yapmakla üstlerinin desteğini yitirme tehlikesinde olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kararını verdi. Üniversite yaşamına Wittenbergde bir öğrenci olarak devam edecekti.

Danimarka’ya döndükten sonra sırrını açıklamadı, ama birlikte olduğu kişileri yavaş yavaş daha pak bir imana yönlendirmeye başlamıştı. Sonra Kutsal Kitap’ı açtı ve günahlının tek kurtuluş ümidi olarak Mesih’i vaaz etti. Tausen’i Roma’nın savunucusu olarak gören ve umut bağlayanlar küplere bindi. Manastırdaki görevinden alınarak bir hücreye tıkıldı.

Tausen hücresinin demirleri arasından çevresindekilere gerçeğin bilgisini anlatmaya devam ediyordu. Eğer Danimarkalı zalimlerin sapkınlıkla uğraşına ustalığı olsaydı, Tausen’in sesi bir daha asla duyulmayabilirdi. Ama onu derinlerdeki bir zindana atmak yerine, manastırdan tümüyle kovdular.

O sıralarda yeni öğretinin öğretmenlerini korumaya alan bir kraliyet hükmü çıktı. Kiliseler Tausen’e açıldı; insanlar onu dinlemek için kuyruklar oluşturdu. Danimarka dilinde basılan İncil, hızla dağıtıldı. Rab’bin işine engel olma çabaları, onun daha çok yayılmasını sağladı. Reform inancı Danimarka’da kök salıyordu.

İsveç’te ilerleme

Wittenberg’den gelen genç bir adam yaşam suyunu İsveç’e taşıdı. Reform akımının Olaf ve Laurentius Petri adındaki iki önderi geçmişte Luther ve Melankton’dan ders almışlardı. Olaf da büyük reformcu gibi halkı konuşma sanatıyla etkiliyordu. Laurentius ise Melankton gibi düşünceli ve sakin bir kişiydi. Ama her ikisinde yılmayan bir cesaret vardı. Katolik rahipler cahil ve batıl inançlı halkı kışkırtmaya başladılar. Olaf Petri birkaç olayda canını zar zor kurtardı. Ne var ki kral tarafından korunan ve reform konusunda kararlı olan başka kişiler Roma’ya karşı sürdürülen mücadelede Petri’nin yanında yer almıştı.

Olaf Petri Kralın ve İsveç’in önde gelen kişilerinin huzurunda büyük bir başarıyla reform inancını savundu. Ataların öğretişlerinin yalnızca Kutsal Yazıyla uyumlu olduğunda kabul edilebileceğini söyledi. İmanın temel öğretilerinin, herkes tarafından anlaşılabilmesi için Kutsal Kitap’ta açıkça dile geldiğini vurguladı.

Bu bize Reform ordusunun ne tür insanlardan oluştuğunu göstermektedir. Cahil, bölücü ve şamatacı değildiler. Tanrı’nın Sözünü öğrenmiş ve Kutsal Kitap’ın sağladığı silahlarda ustalaşmışlardı. Reformcular, aydınlardan ve teologlardan oluşuyordu; müjde gerçeğinin tüm sisteminde uzmanlaşmışlardı. Roma okullarının ve eğitim yerlerinin bilgeleri üzerinde kolaylıkla zafer kazanıyorlardı.

İsveç kralı Protestan inancını kabul etti; ulusal birlik de onun yanında bir karar aldı. İki kardeş kralın arzusuyla Kutsal Kitap çevirisini üstlendiler. Krallığın her yerindeki hizmetkarların Kutsal Yazıları açıklamasına ve okullardaki çocukların Kutsal Kitap’ı öğrenmesine karar verildi.

Roma zulmünden özgür kılınan ulus, daha önce hiç ulaşmadığı bir güce ve üstünlüğe kavuştu. Yüzyıl kadar sonra, cılız olarak bilinen bu ulus ‘Otuz Yıllık Savaşlar’ sırasında

Almanya’nın yardımına koştu. Tüm Avrupa’da bunu göze alabilen tek ülke İsveç olmuştu.

Kuzey Avrupa’nın tümü yeniden Roma baskısı altına girmek üzereydi. İsveç orduları

Protestanlar için Almanya’nın hoşgörü, Reformu kabul etmiş ülkelerin de vicdan özgürlüğü kazanmasını sağladı.

This article is from: