![](https://static.isu.pub/fe/default-story-images/news.jpg?width=720&quality=85%2C50)
8 minute read
Bölüm 21 Firtina Dönüyor
William Miller ve dostları Tanrı’ya inananları kilisenin gerçek ümidine ve daha derin bir Hıristiyan yaşamına ihtiyaç duydukları gerçeğine uyandırmaya çalışmışlardı. İmansızları da tövbeye ve imana yönlendirmeye gayret ettiler. Miller şöyle diyor: “Onlar insanları bir tarikata döndürmeye çalışmadılar. Bütün grupların ve tarikatların arasında çalıştılar. Herkesin yararlanmasını istedim. Bütün imanlıların Mesih’in gelişinin gerçeğiyle sevineceklerini sanıyordum. Benim gördüğüm gibi göremeyenlerin, öğretiyi kabul edenleri daha az seveceklerini düşünmedim. Farklı toplantılar yapılmasının gerekliliğini anlayamadım. Benim çalışmalarımın sonucunda iman edenlerin büyük çoğunluğu, varolan çeşitli topluluklara katıldılar. ”
Ancak din önderleri advent öğretisine karşı karar aldıklarında üyelerinin Rab’bin dönüşü konusundaki vaazları dinlemelerine ve hatta bu ümitten söz bile etmelerine izin vermediler. İmanlılar kiliselerini seviyorlardı. Ancak peygamberlikleri inceleme haklarının inkar edildiğini gördüklerinde Tanrı’ya bağlılıkları daha baskın çıktı. Topluluklarından ayrılmaları gerektiğini hissettiler. Böylece 1844 yılının yaz mevsiminde elli bin kişi kiliselerden çekildi.
Birçok kilisede dünyasallığa kayma ve ruhsal yaşamda gerileme gibi konularda yavaş, ama düzenli bir artış olmuştu. Ne var ki o yıl, ülkenin tüm topluluklarında ciddi bir gerileme oldu. Bu gerçek hem basının hem de vaazların konusu oldu.
Bir yorum kitabının yazarı ve Philadelphia’nın önde gelen kiliselerinden birinin önderi olan Mr.Barnes, şöyle belirtti: “Artık kimse iman etmiyor, uyanış olmuyor; iman edenlerin de geliştiği pek görülmüyor. Çalışma odama insanların kurtuluşu hakkında konuşmak amacıyla kimse gelmiyor. Dünyasal düşünüşte bir artış var. Tüm mezheplerde de aynı şey görülebilir.”
Aynı yılın Şubat ayında, Oberlin Kolejinden Profesör Finney, şöyle dedi: Ülkemizin Protestan kiliseleri, çağın tüm ahlaksal reformlarına karşı ya kayıtsız ya da düşmanca bir yaklaşım içindedir. Ruhsal soğukluk her yere yayılmıştır ve korkutucu derecede derindir.
Kilise üyeleri modanın takipçileri haline gelmiş, zevk, dans ve bayram kutlamalarında tanrısızlarla el ele vermişlerdir. Kiliseler genellikle üzücü bir şekilde bozulmaktadırlar. Rab’den çok uzaklaşmışlardır; Rab de kendisini onlardan çekmiştir.”
İnsanın işığı reddetmesi
Ruhsal karanlığın nedeni Tanrı’nın keyfi bir şekilde lütfunu geri çekmesi değildir. Yahudi halkı, dünyaya bağlanarak ve Tanrı’yı unutarak Mesih’in gelişi konusunda tümüyle cahil kalmıştı. İnançsız bir yaklaşımla Kurtarıcı’yı reddetmişti. Yahudi ulusunu kurtuluşun bereketlerinden kesip atan Tanrı değildi. Gerçeği reddedenler, ‘karanlığı ışık yerine ve ışığı karanlık yerine’ koydular (İşaya 5:20).
Müjdeyi reddeden Yahudiler, Tanrı’nın varlığının artık kendileriyle birlikte olmadığını kabul etseler de eski törelerini devam ettirdiler. Daniel’in peygamberliği kusursuz bir şekilde Mesih’in gelişine işaret ediyor ve ölümünü önceden bildiriyordu. Bu yüzden o kitapçığı incelemekten insanları caydırdılar. Sonunda rabbiler, zamanı hesaplamaya girişenleri lanetlediler. İsrail halkı körlük ve tövbesizlik içinde yüzyıllarca tutsak kaldı. Kurtuluş lütfuna ve müjdenin bereketlerine kayıtsız kalarak gökyüzünden gelebilecek ışığı reddetmeleri için de başka insanları korkutup uyardılar.
Kendi eğilimlerine engei olduğu için görev duygusunu bastıran kişi, sonunda gerçeği ve yanılgıyı birbirine karıştırır hale gelecektir. Böylece o kişinin canı Tanrı’dan ayrılacaktır. Tanrısal gerçeğin reddedildiği yerde kilise karanlığa gömülecek, iman ve sevgi soğuyacak, bölücülük türeyecektir. Kilise üyeleri dünyasal kazançların peşine düşecek, günahkarlar da tövbesizlikte katılaşacaktır.
İlk meleğin bildirisi
İlk meleğin Esinleme 14’teki bildirisi, Tanrı’nın imanlı halkını çürütücü etkilerden koruma amacını güdüyordu. Tanrı bu bildiri aracılığıyla kiliseye bir uyarı yolladı. Kilise bu uyarıyı kabul etseydi, kendisini Tanrı’dan ayıran kötülüklerden kurtulacaktı. İmanlılar bu bildiriyi alsalar, yüreklerini alçaksalar ve Tanrı’nın huzuruna çıkmak için hazırlansalardı, Tanrı’nın Ruhu görünecekti. Ki-lise o zaman yeniden elçisel günlerin birliğine, imanına ve sevgisine kavuşacaktı. “İnananların topluluğu yürekte ve düşüncede birdi. Hiç kimse sahip olduğu herhangi bir şey için ‘bu benimdir’ demiyor, her şeylerini ortak kabul ediyorlardı... Rab de her gün yeni kurtulanları onların arasına katıyordu” (Elçilerin İşleri 4:32; 2:47).
Tanrı’nın halkı, O’nun Sözünden gelen ışığı kabul etseydi, elçinin, ‘Ruh’un birliğini esenlik bağıyla’ korumak dediği düzene kavuşacaktı. “Çağrınızdan doğan tek bir ümide çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyin üzerinde, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir” (Efesliler 4:3-5).
Advent bildirisini kabul edenler farklı mezheplerden geliyordu ve aralarındaki mezhep farklılıkları ortadan kalktı. Çelişkili iman bildirgeleri dümdüz oldu. Mesih’in ikinci gelişine ilişkin yanlış görüşler değişti. Yanlışlıklar düzeltilirken imanlılar tatlı bir beraberliğe kavuştular. Sevgi her şeye hükmetti. Eğer herkes kabul etseydi, her yerde aynı güzellikler olacaktı.
Ruhsal hizmetlilerin, İsa’nın gelişinin ilk belirtilerini görmesi gereken bekçiler olmaları gerektiği halde, gerçeği peygamberlerden ya da zamanın belirtilerinden çıkaramadılar. Tanrı’ya sevgi ve O’nun Sözüne iman soğudu. Advent öğretisi onların yalnızca inançsızlığını uyandırdı. Eskiden olduğu gibi Tanrı Sözünün tanıklığı kuşkuyla karşılanıyordu: “Önderlerden ya da Ferisilerden O’na iman eden oldu mu hiç?” (Yuhanna 7:48). Birçokları peygamberliklerin incelenmesini engelledi; peygamberlik kitaplarının mühürlendiğini ve anlaşılamayacağını öğretti. Önderlerine güvenen kalabalıklar bildiriyi dinlemeyi reddettiler. Başkaları da ikna olsalar bile ‘havra dışı edilecekler’ diye korktular
(Yuhanna 9:22). Tanrı’nın kiliseyi sınamak amacıyla gönderdiği bildiri, ne kadar fazla sayıda insanın Mesih’ten çok dünyaya bağlı olduğu ortaya koydu.
İlk meleğin uyarısını reddetmek, 1844 yılında kiliselerdeki korkutucu dünyasallığın, yoldan çıkmışlığın ve ruhsal ölümün başlıca nedeniydi.
İkinci meleğin bildirisi
Esinleme 14’te ilk meleğin ardından İkincisi geldi. Şöyle duyuruyordu: “Yıkıldı! Kendi azgın ahlaksızlığının şarabını bütün uluslara içirmiş olan büyük Babil yıkıldı!” (Esinleme 14:8). ‘Babil’ teriminin kök anlamı karışıklıktır. Kutsal Kitap’ta çeşitli sahte ve sapkın dinleri belirlemek için kullanılmaktadır. Esinleme 17’de Babil bir kadın olarak - Kutsal Kitap’ta kilisenin simgesi - kullanılıyor. Erdemli kadın pak kiliseyi, kötü kadın ise sapkın kiliseyi simgelemektedir.
Kutsal Kitap’ta Mesih’le kilisesi arasındaki ilişki evlilik şeklinde temsil edilmektedir. Rab şöyle ilan etmiştir: “Seni sonsuza dek kendime eş alacağım.” “Efendiniz benim.”
“Sizleri, el değmemiş bir kız gibi tek bir ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım” (Hoşea 2:19; Yeremya 3:14; 2.Korintliler 11:2).
Ruhsal zina
Kilisenin, dünyasal unsurların işgaline izin vererek Mesih’e sadakatsizlik etmesi, evlilik yemininin bozulmasına benzetilir. Rab’den ayrılan İsrail’in günahı şu şekilde dile gelir: “Bir kadın kocasına hainlik ederek onu nasıl bırakırsa, gerçek siz de bana öyle hainlik ederek davrandınız, ey İsrail evi... Zina eden, kocasının yerine yabancılar alan bir karısın!” (Yeremya 3:20; Hezekiel 16:32).
Elçi Yakup şöyle diyor. “Siz ey vefasızlar, dünya ile dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünya ile dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder” (Yakup 4:4).
“Kadın (Babil), mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar ve incilerle süslenmişti. Elinde, iğrenç şeylerle ve cinsel ahlaksızlığının çirkeflikleriyle dolu altın bir kase vardı. Alnına şu esrarengiz ad yazılmıştı: ‘Büyük Babil, dünya fahişe- lerinin ve iğrençliklerinin anası.’ Kadının, kutsalların kanıyla ve İsa’ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğunu gördüm... Gördüğün kadın, dünyanın kralları üzerinde egemenlik süren büyük kenttir” (Esinleme 17:4-6,18).
Yüzyıllar boyunca Hıristiyanlığın kralları üzerinde egemenlik süren güç Roma olmuştur. Mor ve kırmızı giysiler, altınlar ve değerli taşlar, Roma’nın kibirli üstünlüğünü temsil etmektedir. Roma’dan başka hiçbir güçten, ‘kutsalların kanıyla sarhoş olmuş’ şeklinde söz edilemez. Çünkü Mesih’in izleyicilerini zalimce ezmiş olan en büyük güç Roma’dır.
Ayrıca Babil’in dünya krallarıyla uygunsuz bir ilişkisi söz konusu olmuştur. Rab’den ayrılan ve putperestlerle birleşen Yahudi toplumu böylece fahişelik etmiştir. Dünyasal güçlerin desteğini arayan Roma da buna benzeyen bir mahkumiyete hedef olmuştur.
Babil, ‘fahişelerin anasıdır.’ Onun kızları, onun öğretilerine dayanan ve dünyayla işbirliği yapmak uğruna gerçeği kurban eden kiliselerdir. Babil’in yıkılışını duyuran bildiri bir zamanlar pak olan ama sonra bozulan inanç gruplarını temsil eder. Bu bildirinin arkasından bir yargı uyarısı geldiğini görüyoruz; dolayısıyla bildiri ancak son günlerde verilecektir. Bu nedenle yalnızca Roma Kilisesinden söz ediyor olamaz, çünkü o kilise yüzyıllardan beri gerilemiş durumdadır.
Üstelik Tanrı’nın halkına Babil’den çıkması söyleniyor. Bu ayete göre Tanrı halkının büyük bir kısmı hala Babil’de olmalıdır. Mesih’in izleyicilerinin en büyük kısmı şu anda nerede bulunuyor? Protestan inancına bağlı olan kiliselerde. Bir zamanlar bu kiliseler gerçeğe soylu bir şekilde arka çıkıyorlardı ve aralarında Tanrı’nın bereketi vardı. Ancak İsrail’i yıkıma götüren aynı arzuyla yıkıldılar. Tanrı’yı saymayanların uygulamalarını aldılar ve onlarla dostlukta bulundular.
Dünyayla birleşme
Birçok Protestan kilisesi, Roma’nın ‘dünya krallarıyla’ ilişki kurmasını örnek aldılar. Devlet kiliseleri hükümetlerle ve diğer mezheplerle ilişkilerini sürdürerek dünyanın beğenisini aradılar. Karışıklık anlamına gelen ‘Babil’ terimi, öğretilerini Kutsal Kitap’tan aldığını iddia eden, ama çelişkili inançlarla bölünmüş olan bu gruplara uygulanabilir.
Bir Katolik şöyle iddia ediyor: “Eğer Roma kilisesi kutsallarla ilişkisinde putperestlikle suçluysa, onun kızı olan İngiliz Kilisesi de aynı suçla hükümlüdür. Mesih’e adanmış bir kilisesi varsa, Meryem’e adanmış on kilisesi vardır.’3
Dr.Hopkins şöyle duyuruyor: “Mesih karşıtı ruhun ve uygulamaların yalnızca Roma Kilisesi dediğimiz oluşumla sınırlı olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. Protestan kiliselerinin de kendi içlerinde Mesih karşıtı bir çok unsur bulunmaktadır. Kötülükten ve çürümüşlükten tümüyle arı oldukları söylenemez. ”
Presbiteryen kilisesinin Roma’dan ayrılmasına ilişkin Dr. Guthrie şöyle yazmıştır: “Üç yüz yıl kadar önce bizim kilisemiz, elinde açık bir Kutsal Kitap resmi bulunan bayrağıyla ve “Kutsal Yazıları araştırın” söyleviyle Roma kapılarından çıktı. Ama Babil’den temiz mi çıktı?”5
Müjde’den ilk kopmalar
Kilise müjdenin yalınlığından ilk önce nasıl ayrıldı? İmansızlara benzeyerek ve Hıristiyanlığı kabul etmelerini sağlamak için ödün vererek... “İkinci yüzyılın ikinci yarısında kiliselerin büyük çoğunluğunun yeni bir biçimi vardı. Eski öğrenciler ölmüştü; onların çocukları yeni imanlılarla birlikte yeni bir model oluşturdular. İmansızların gelenekleri, uygulamaları ve putları kilisenin içine akmaya başladı.”6“Hıristiyan inancı laik yöneticilerin beğenisini ve desteğini korumaya çalıştı. Kalabalıklar hala ismen bu inancı taşıyorlardı. Ancak birçokları özde putperest kaldılar; gizlice putlarına tapınmaya devam ettiler.”
Kendisini Protestan diye adlandıran hemen her kilisede de aynısı olmadı mı? Gerçek reform ruhuna sahip insanlar geçip gittikten sonra, onların çocukları yeni bir model oluşturdu. Babalarının kabul ettiği gerçekleri körü körüne reddederek kendini in-kar eden ve dünyayı yadsıyan bir yaşam biçimine sırt çevirdiler.
En yaygın kiliseler Kutsal Kitap standardından geniş bir şekilde koptular! John Wesley paradan söz ederken şöyle diyor: “Böyle harika bir yeteneği şatafatlı ve pahalı giysilerle ya da gereksiz takılarla tüketme. Şatafatlı ve pahalı mobilyalarla evini süsleme; değerli resimlere ve güzel kumaşlara paranı heba etme. Elbette birçokları senin ince zevkini, cömertliğini ve konukseverliğini takdir edecektir. Ama sen, Tanrı’dan gelen onurla hoşnut ol-maya bak.”
Yöneticiler, siyasetçiler, avukatlar, doktorlar, tüccarlar dünyasal çıkarlarını geliştirmek amacıyla kiliseye katıldılar. Vaftiz olmuş dünyasal kişilerin zenginliğiyle güçlenen kilise oluşumları, giderek daha büyük bir popülerlik kazandılar. Şatafatlı, görkemli kiliseler yapıldı. İnsanları eğlendirmek amacıyla yetenekli kilise görevlilerine yüksek maaşlar ödenmeye başlandı. Vaazların yumuşak ve kulağa hoş gelir olmasına özen gösterildi. Böylece tanrısallık kisvesi altında benliğe hoş gelen günahlar gizlendi.
New York Independent’in yazarlarından biri Metodist mezhebine ilişkin şöyle yazıyor: “Dindar insanlarla dindar olmayanlar arasındaki fark giderek kayboluyor; her iki tarafın da gayretli insanları eylem ve zevk alanındaki farkları en aza indirgiyor.”
İşte zevk peşinde koşturmanın sonucunda, Mesih için özveride bulunma kavramı tümüyle ortadan kayboldu. Robert Atkins İngiltere’deki ruhsal gerilemeyi şöyle resmediyor: “Her kilisenin ön kapısına sapkınlık, sapkınlık ve sapkınlık kazınmış durumdadır. Bunu bir bilseler ve hissetseler, belki bir ümit olurdu. Ama nerede! ‘Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye ihtiyacım yok’ diyorlar.”
Babil’e yöneltilen en büyük suçlama, ‘azgın ahlaksızlığının şarabını bütün uluslara içirmiş olmasıydı’. Bu şarap onun dünyayla dostluğunun sonucunda kabul ettiği sahte öğretileri temsil etmektedir. Böylece, Kutsal Kitap’ın açık sözlerine karşı duran öğretileri dünyaya sunarak, çürütücü etkisini gözler önüne sermektedir.
Dünya Babil’in şarabıyla sarhoş olmasaydı, Tanrı Sözünün açık gerçekleriyle birçok kişi ikna olacak ve iman edecekti. Ne var ki dinsel iman o denli karıştırılıp bozuldu ki insanlar neye inanacaklarını bilemez hale geldiler. Dünyanın tövbesizliğinin günahı kilisenin kapısında durmaktadır.
İkinci meleğin bildirisi 1844 yılına dek kabul edilmedi. O zaman kiliseler advent bildirisinin ışığını kabul etmedikleri için ahlaksal bir çöküntüye girdiler; ama bu çöküş henüz tamamlanmamıştı. Özel gerçekleri reddedenler giderek daha da düştüler. Ancak henüz, “Babil yıkıldı... çünkü azgın ahlaksızlığının şarabını bütün uluslara içirmiş büyük Babil yıkıldı” denilemezdi. Protestan kiliseler ikinci meleği reddetme eylemine katıldılar. Ancak imandan dönüş henüz doruk noktasına ulaşmamıştı. Rab’bin gelişinden önce şu olaylar gerçekleşecekti: “O, her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle harikalarda ve mahvolanları aldatan her türlü kötülükte sergilenen Şeytan’ın etkinliğiyle gelecek. Mahvolanlar, gerçeği sevmeye ve böylece kurtulmaya yanaşmadıklarından mahvoluyorlar. İşte bu nedenle Tanrı, yalana kanmaları için onların üzerine yanıltıcı bir güç gönderiyor”
(2.Selanikliler 2:9-11). Kilise dünyayla tümüyle birleşene dek Babil’in yıkılması tamamlanmayacaktır. Bu değişim ilerlemektedir; Esinleme 14:8’in tümüyle gerçekleşmesi, gelecektedir.
Babil’i oluşturan kiliselerdeki ruhsal karanlığına rağmen, Mesih’in asıl izleyicileri gerçeğin ardınca gitmeye devam edeceklerdir. Birçokları bu zaman için açıklanan özel gerçekleri asla görmemiştir. Daha açık bir ışığa özlem duyan çok az kişi vardır. Kiliselerde Mesih’in resimlerine boşuna bakıp dururlar.
Esinleme 18, Tanrı’nın Babil’de bulunan halkının oradan ayrılmasını isteyeceği bir zamanı göstermektedir. Dünyaya verilen bu son bildiri işini görecektir. Gerçeğin ışığı, kendisini kabul eden tüm yüreklere parlamaya devam edecektir. Rab’bin Babil’deki tüm çocukları, “Ey halkım! Çıkın oradan!” çağrısına kulak vereceklerdir (Esinleme 18:4).