![](https://static.isu.pub/fe/default-story-images/news.jpg?width=720&quality=85%2C50)
10 minute read
Bölüm 25 Tanri’nin Değişmeyen Yasasi
“Sonra Tanrı’nın gökteki tapınağı açıldı ve tapınakta O’nun antlaşma sandığı göründü. O anda şimşekler çaktı, uğultular ve gök gürlemeleri işitildi. Yer sarsıldı ve şiddetli bir dolu fırtınası koptu” (Esinleme 11:19). Tanrı antlaşmasının sandığı, tapınağın ikinci bölmesi olan En Kutsal Yerdedir. Gökteki aslının gölgesi olan yeryüzündeki tapınma çadırının hizmetinde bu bölme, tapınağın kutsanması için yalnızca büyük Kefaret Günü açılırdı. Dolayısıyla Tanrı’nın gökteki tapınağının açılması ve antlaşma sandığının görünmesi, Mesih’in kefaret görevini tamamlamak amacıyla 1844 yılında En Kutsal Yere girdiğini göstermektedir. En Kutsal Yere giren yüce Başkahini iman yoluyla izleyenler, antlaşma sandığını gördüler. Tapınak konusunu incelerken Kurtarıcının görevindeki değişimi anlamışlar ve şimdi de Tanrı’nın sandığı önünde hizmet ettiğini görmüşlerdir.
Yeryüzündeki tapınma çadırında bulunan sandıkta iki taş levha vardı. Bunların üzerinde Tanrı’nın yasası yazılıydı. Tanrı’nın gökteki tapmağı açıldığı zaman, antlaşma sandığı göründü. Gökteki En Kutsal Yerde, tanrısal yasa - Tanrı’nın söylediği ve taş levhalar üzerine parmağıyla yazdığı yasa - bulunmaktadır.
Bu noktayı anlayabilenler, Kurtarıcının şu sözlerindeki gücü fark ettiler: “Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek” (Matta 5:18). Tanrı’nın isteğinin yüce bir açıklaması olan ve O’nun karakterini gözler önüne seren yasa, sonsuza dek kalıcıdır.
Tanrı’nın yasasındaki on buyruktan biri de Sept buyruğudur. Tanrı’nın Ruhu, Söz’ün öğrencilerini etkileyerek, Yaratıcının din-lenme gününü göz ardı ettiklerini ve bu buyruğu çiğnediklerini gösterdi. Bunun üzerine öğrenciler, haftanın ilk gününü tutmanın nedenlerini incelemeye başladılar. Dördüncü buyruğun kaldırıldığına ya da Sept gününün değiştiğine ilişkin herhangi bir kanıt bulamadılar. Tanrı’nın isteğini bilmeyi ve yapmayı içtenlikle istiyorlardı. Bu yüzden Tanrı’nın Sept gününü kutsal tutmaya başlayarak O’na bağlılıklarını açığa vurdular.
Adventist imanlıların inancını ortadan kaldırmak için büyük gayret gösterildi. Göksel tapınağa ilişkin gerçeğin Tanrı’nın yasasını ve dördüncü buyruktaki Septi içerdiğini herkes görüyordu. Mesih’in göksel tapınaktaki hizmetini açıklayan Kutsal Yazının uyumlu gerçeğine karşı gelmenin sırrı burada yatıyordu. İnsanlar Tanrı’nın açmış olduğu kapıyı kapatmak istediler. Ne var ki Mesih, en kutsal yerin kapısını açmıştı ve dördüncü buyruk oradaki yasanın içinde yer alıyordu.
Mesih’in aracı oluşunun ve Tanrı yasasının ışığını kabul edenler, bunların Esinleme 14’ün gerçekleriyle bağlantılı olduğunu ve Rab’bin gelişi için yeryüzünde yaşanlara yönelik üç yönlü bir uyarı verildiğini anladılar (Ek’e bkz.). ‘Yargı saati gelmiştir’ duyurusu, Kurtarıcının yalvarış hizmeti son bulana ve dönüp halkını alana kadar devam etmelidir.
1844’de başlayan yargı, yaşayanların ve ölülerin durumuna karar verilene ve tüm insanların sorgulanması bitene kadar sürecektir.
İnsanların yargı gününde dayanabilmesi için bildiri şöyle buyruk veriyor: “Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yar-gılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi ve su pınarlarını yaratana tapının!” Bu bildirinin kabul edilmesi, “Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren ve İsa’ya olan imanlarını sürdüren kutsalların sabrını’ gerektirecektir” (Esinleme 14:7,12).
Yargıya hazır olmak için insanlar Tanrı’nın yasasını tutmalıdırlar. Pavlus şöyle söylüyor: “Kutsal Yasayı bilerek günah işleyenler bu Yasa’yla yargılanacaklardır... Tanrı’nın, insanları gizli suçlarından ötürü İsa Mesih aracılığıyla yargılayacağı gün böyle olacaktır,” “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek imkansızdır,” “İmanla yapılmayan her şey günahtır” (Romalılar 2:12-16; İbraniler 11:6; Romalılar 14:23).
İlk melek Tanrı’dan korkmaları ve O’nu yüceltmeleri için insanlara çağrıda bulundu. Bunu yapmak için O’nun yasasına uymalıdırlar. İtaat olmadan tapınmanın hiçbir türü Tanrı’yı hoşnut etmez. “Tanrı’yı sevmek, O’nun buyruklarını yerine getirmek demektir” (1.Yuhanna 5:3; bkz. Süleyman’ın Özdeyişleri 28:9).
Yaratıcıya tapınma çağrısı
Tanrı’ya tapınma görevi O’nun Yaratıcı olması gerçeğine dayanmaktadır. “Gelin, tapınalım, eğilelim, Bizi yaratan Rab’bin önünde diz çökelim” (Mezmurlar 95:6; bkz. Mezmurlar 96:5; Mezmurlar 100:3; İşaya 40:25, 26; 45:18).
Esinleme 14’te, insanlar Yaratıcıya tapınmaya ve Tanrı’nın buyruklarına uymaya çağrılıyor. Bu buyruklardan biri Yaratıcı olarak Tanrı’ya işaret etmektedir: “Ama yedinci gün bana, Tanrın Rab’be Sept Günü olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların, aranızdaki yabancı hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü ben, Rab yeri, göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bunun için Sept Günü’nü kutsadım ve kutsal kıldım” (Çıkış 20:10,11). Rab Sept gü-nüne ilişkin şöyle dedi: “Tanrınız Rab’bin ben olduğumu bilmeniz için onlar sizinle benim aramda belirti olacaklar” (Hezekiel 20:20). Sept günü herkes tarafından tutulmuş olsaydı, insanlar Yaratıcıdan başkasına tapmayacaktı. Putperest, tanrıtanımaz ve tanrısaymaz insanlar olmayacaktı. Sept gününü tutmak, göğü, yeri, denizi ve su pınarlarını yaratana bağlılık belirtisidir. İnsanların Tanrı’ya tapınmasını ve O’nun buyruklarını tutmasını buyuran bildiri, onları özellikle dördüncü buyruğa uymaya yönlendirecektir.
Tanrı’nın buyruklarına ve İsa’ya olan imanlarına bağlı kalan-ların yanı sıra başka bir sınıf daha vardır: “Bir kimse canavara ve onun benzeyişindeki puta taparsa, alnı üzerine ya da eli üzerine onun işaretini kabul ederse, Tanrı gazabının kasesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir” (Esinleme 14:9, 10). Canavar, put ve işaretten kasıt nedir?
Ejderhanın kimliği
Bu simgelerin bulunduğu peygamberlik Esinleme 12’de başlar. Mesih’i doğum anında yok etmeye çalışan ejderhanın Şeytan olduğu söylenmektedir (Esinleme 12:9). Şeytan, Hirodes’i etkisi altına alarak Kurtarıcı’yı öldürmeye çalışmıştı. Ne var ki ilk yüzyıllarda Mesih’le ve O’nun halkıyla savaşan Şeytan’ın aracı, putperestliğin yaygın olduğu Roma İmparatorluğuydu. Dolayısıyla ikinci anlamda ejderha, putperest Roma’nın simgesidir.
Esinleme 13’te başka bir canavar vardır. Ejderha, parsa benzeyen bu yeni canavara ‘kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi.’ Yeni canavar, birçok Protestan’ın inandığı gibi, bir zamanlar Roma imparatorluğunun elinde bulunan güç, taht ve yetkiye kavuşan papalığı simgelemektedir. “Canavara, kurumlu sözler söyleyen ve küfürler savuran bir ağız ve kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi. Tanrı’ya sövmek, O’nun adına ve konutuna, yani gökte yaşayanlara sövmek için ağzını açtı. Kutsallara karşı savaş açıp onları yenmesine izin verildi. Canavar, her oymak, her halk, her dil ve her ulus üzerinde yetkili kılındı” (Esinleme 13:5-7). Bu peygamberlik, Daniel 7’de sözü geçen küçük boynuzun tanımına oldukça uymakta ve papalığa işaret etmektedir.
“Kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi.” Kırk iki ay - Daniel 7’deki üç buçuk yıla ya da 1260 güne denk gelmektedir. Papalığın gücü Tanrı’nın halkını bu süre boyunca ezecektir. Önceki bölümlerde belirtildiği gibi bu süre, papalığın egemenliğiyle, İ.S. 538 yılında başlamış ve 1798 yılında son bulmuştur. O tarihte papalık gücü ‘ölümcül yarasını’ almış ve böylece “Başkasını tutsak eden, tutsaklığa gidecek” peygamberliği yerine gelmiştir.
Yeni bir gücün yükselişi
Bu noktada ortaya başka bir simge çıkıyor: “Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi ki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu” (Esinleme 13:11). Bu ulus önceki simgelerle belirlenenlere benzememektedir. Yeryüzünde hüküm süren büyük egemenlikleri peygamber Daniel şöyle görür: “Geceleyin görümde, göğün dört rüzgarının büyük de-nizin üzerine saldırdığını gördüm. Denizden birbirinden farklı dört büyük canavar çıktı” (Daniel 7:2).
Kuzu gibi boynuzları olan canavarın ‘yerden çıktığı’ görülmektedir. Bu ulus, kök salmak için diğer güçleri ortadan kaldırmak yerine, önceden beri boş kalan bir bölgeyi işgal edecek ve huzur içinde büyüyecektir. Dolayısıyla nerede olduğunu bilmek için Batı’ya bakılmalıdır.
1798’de hangi ulus yükselmeye başladı? Hangi ulus güç vaat-leriyle dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başardı? Bu peygamberliğin yerine geldiği tek bir ulus vardır - Amerika
Birleşik Devletleri. Bir tarihçi, bu ulusun yükselişini hiç farkında olmadan Kutsal Yazıdaki ayetlere çok benzer terimlerle dile getirmiş ve ‘‘boş bir diyardan yükselen gizem’1 sözcüklerini kullanmıştır. Ayrıca, ‘imparatorluk haline gelen sessiz bir tohum’ benzetmesine de başvurmuştur. 1850 yılında Avrupalı bir gazeteci, Amerika Birleşik Devletlerinin, ‘kendi güç ve gururunu her gün artırarak toprağın sessizliğinden türediğini’ dile getirmiştir.2
“Kuzu gibi iki boynuzu vardı.” Kuzu gibi boynuzlar gençliği, masumluğu ve şefkati temsil etmektedir. Krallık baskısından ve ruhban sınıfının hoşgörüsüzlüğünden Amerika’ya kaçan ilk Hıristiyan sürgünler, sivil ve dinsel özgürlüğü oluşturmaya kararlıydılar. Bağımsızlık Bildirisi, ‘tüm insanların eşit yaratıldığı’ gerçeğini ortaya koyarak ‘yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı’ hakkını vurgulamıştır. Anayasa insanlara kendilerini yönetme hakkını tanımış, en çok oy alan temsilcilerin yasaları yürütmesini sağlamıştır. Ayrıca halka dinsel inanç özgürlüğü de tanınmıştır. Cumhuriyetçilik ve Protestanlık, ulusun temel ilkeleri, gücünün ve zenginliğinin sırrı haline gelmiştir. Milyonlarca kişi bu kıyılara çıkmış, Birleşik Devletler yeryüzünün en güçlü ulusları arasındaki yerini almıştır.
Çarpıcı bir çelişki
Ancak kuzu gibi boynuzları olan canavar hakkında şöyle denilmektedir: “Ejderha gibi ses çıkarıyordu. Birinci canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşmiş olan birinci canavara tapmaya zorluyordu. İnsanların gözü önünde, gökten yeryüzüne ateş yağdıracak kadar büyük mucizeler yapıyordu. Birinci canavarın adına yapmasına izin verilen mucizeler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları saptırdı” (Esinleme 13:11-14).
Kuzu gibi boynuzlar ve ejderha sesi bir çelişkiye işaret etmektedir. Bir ejderha gibi konuşacak olması ve birinci canavarın yetkisini kullanması, ejderhanın ve parsa benzeyen canavarın ruhuna sahip olacağını, hoşgörüsüzlük ve zulümle hareket edeceğini gösteriyor. Üstelik yeryüzünde yaşayanları birinci canavara tapınmaya zorlaması, bu ulusun, yetkisini papalığa hürmet için kullanacağını ortaya koyuyor.
Böyle bir eylem, onun bağımsız kurumlarının dehasına, Bağımsızlık Bildirgesinin ciddi kararlarına ve Anayasaya karşı durmaktadır. Anayasaya göre, “Kongre, dinin kuruluşuna ilişkin herhangi bir yasa çıkaramaz ve dinsel özgürlüğü kısıtlayamaz. Birleşik Devletlerin yetkisi altındaki herhangi bir kamu kuruluşu dinsel ayrım yapamaz.” Bu güvencelerin açıkça çiğnenmesi simgesel olarak ortaya konulmaktadır. Kuzu gibi boynuzlan olan canavar - pak, şefkatli ve zararsız gibi görünse de - bir ejderha gibi konuşmaktadır.
“Onlara, kılıçla yaralanmış, ama sağ kalmış olan canavarın onuruna bir put yapmalarını buyurdu.” Peki ama ‘canavarın putu’ ne demektir? Nasıl biçimlendirilecektir?
İlk kilise, bozulduktan sonra laik gücün desteğine başvurmuştu. Sonuç olarak ortaya devlet tarafından kontrol edilen bir kilise, yani papalık çıktı. Birleşik Devletlerin ‘canavarın putunu’ yapması için, dinsel gücün sivil hükümeti kontrol eder duruma gelmesi gerekecektir. Böylece devlet, kilise tarafından, onun amaçlarını yerine getirmek için kullanılacaktır.
Roma’nın izinden giden Protestan kiliseleri, vicdan özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik bir arzu duymuştur. Bunun bir örneği İngiliz Kilisesinin bölücülere uyguladığı zulümdür. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda İngiliz kilisesine boyun eğmeyen önderler ve insanlar cezaya, işkenceye ve hatta ölüme mahkum edilirlerdi.
İmandan dönüş, ilk kiliseyi sivil yönetimin desteğini aramaya yönlendirmiş, bu da canavar olan papalığın yolunu açmıştı. Pavlus, “İmandan dönüş başlamadıkça ve mahvolacak olan yasa tanımaz adam” ortaya çıkmadıkça sonun gelmeyeceğini bildirmişti (2.Selanikliler 2:3).
Yine Kutsal Kitap şöyle buyuruyor: “Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar olacaktır. İnsanlar, kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı, özünü denetleyemeyen, azgın ve iyilik düşmanı olacaklar. Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Tanrı’dan çok eğlenceyi seven, Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünüinkar edenler olacaklar” (2.Timoteyus 3:1-5). “Ruh açıkça diyor ki, sonraki zamanlarda bazıları imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış olan yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak verecekler” (2.Timoteyus 4:1).
‘Gerçeği sevmeyenler ve böylece kurtulmaya yanaşmayanlar’ yanıltıcı bir güçle aldanacaklar, bir yalana kanacaklar (2.Selanikliler 2:10,11). Bu duruma gelindiğinde ilk yüzyıllarda olan şeyler tekrarlanacaktır.
Protestan kiliselerindeki inanç çeşitliliği yüzünden bazı kişiler, onların birleşip tek bir güç haline gelemeyeceğini söylemektedir. Ancak son yıllarda Protestan kiliselerinde, birliğe karşı giderek büyüyen bir sempati duyulmaktadır. Böyle bir birlik oluş-turmak için herkesin aynı düşüncede olmadığı konular ayıklanacaktır. Böylece tam birlik için zor kullanmaya tek bir adım kalacaktır.
Birleşik Devletlerin önde gelen kiliseleri, öğretiler üzerinde birleştikten sonra devleti etkisi altına alarak onun kurumlarına istedikleri gibi şekil vermeyi arzulayacaktır. O zaman
Protestan Amerika, Roma hiyerarşisinin bir benzerini yaratmış olacaktır. Buna karşı koyanlar da kaçınılmaz bir şekilde cezalandırılacaktır.
Canavar ve putu
İki boynuzlu canavar, ‘küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eli ya da alnı üzerine bir işaret vurduruyordu. Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşıyanların dışında hiç kimse ne bir şey satın alabiliyor, ne de satabiliyordu” (Esinleme 13:16,17). Üçüncü melek şöyle uyarıyor: “Bir kimse canavara ve onun benzeyişindeki puta taparsa, alnı üzerine ya da eli üzerine onun işaretini kabul ederse, Tanrı gazabının kasesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabını içecektir.”
Canavarın putu imandan dönmüş olan Protestanlığı temsil etmektedir. Protestanlığın bu türü, kiliselerinin dogmalarını kabul ettirmek için sivil gücün desteğini aradıkları zaman gelişecektir. ‘Canavarın işaretinin’ tanımlanması gerekir.
Tanrı’nın buyruklarına uyanlar, canavara ve onun putuna tapınarak bu işareti alanlarla karşı karşıyadır. Tanrı’nın yasasına uymak ya da çiğnemek Tanrı’ya tapanlarla canavara tapanların ayırt edilmesini sağlayacaktır.
Canavarın ve putunun özel niteliği, Tanrı buyruklarının çiğ- nenmesidir. Daniel, küçük boynuz olan papalıkla ilgili olarak şöyle demektedir: “Belirlenen zamanları ve yasaları değiştirmeyi amaçlayacak” (Daniel 7:25). Pavlus, ‘yasa tanımaz adam’ diye nitelediği aynı gücün kendisini Tanrı’nın üzerinde yücelteceğini dile getirdi (2.Selanikliler 2:3). Papalık yalnızca Tanrı’nın yasasını değiştirme yoluyla kendisini Tanrı’nın üzerinde yüceltebilirdi. Değiştirilen yasalara uyan kişiler de, papalık yasalarını onurlandırmış ve Tanrı’nın yerine papalığı koymuş olacaktı.
Papalık Tanrı’nın yasasını değiştirme girişiminde bulundu. Dördüncü buyruk değiştirilerek haftanın yedinci günü yerine birinci gününün tutulmasına karar verildi. Kesin ve kasıtlı bir değişim yapıldı: “Belirlenen zamanları ve yasaları değiştirmeyi amaçlayacak. ” Dördüncü buyruğun değiştirilmesi peygamberliği tümüyle yerine getirmektedir. Papalık gücü bu noktada kendisini Tanrı’dan üstün görmüştür.
Tanrı’ya tapınanlar özellikle dördüncü buyruğu tutup tutma-dıklarına bakılarak ayırt edilecektir. Canavara tapınanlar Yaratıcı nın anısını ortadan kaldırıp Roma’nın kurmacasını yüceltecektir. Papalık ilk kibirli iddialarını Pazar gününü ‘Rab’bin günü’ ilan ederek ortaya atmıştır (Ek’e bkz). Ancak Kutsal Kitap, Rab’bin gününün yedinci gün olduğunu söylemektedir. Mesih, “İnsanoğlu Sept günün de Rab’bidir” demiştir (Markos 2:28). Ayrıca (bkz. İşaya 58:13; Matta 5:17-19). Mesih’in Sept gününü değiştirdiğine yönelik iddialar, O’nun kendi sözleriyle çürütülmektedir.
İncil’in sessizliği
Protestanlar şunu kabul etmektedir: “İncil, Sept gününün tutulması ve kurallarına uyulması konusunda tam bir sessizlik içinde-dir.”
“Mesih’in ölümüne kadar Sept’in yedinci günde tutulmasını bırakmayı ve birinci günde tutulmasına başlamayı öngören herhangi bir buyruk yoktur”4
Katolikler Sept gününün değişmesinin kendi kiliseleri aracılığıyla gerçekleştiğini kabul ederler. Ayrıca Protestanların da Pazar’ı tutarak kendilerini onayladığını ilan ederler. Şöyle bir beyanda bulunurlar: “Eski yasa boyunca kutsanmış olan gün Cumartesiydi; ama Kilise,
İsa Mesih’in buyruğu ve Tanrı Ruhunun yönlendirişiyle Cumartesiyi Pazarla değiştirdi. Bu yüzden biz de yedinci günü değil, birinci günü kutsuyoruz. Pazar günü Rab’bin günüdür.”
Katolik Kilisesinin yetkisinin bir belirtisi olarak papalık yanlısı yazarlar, Sept gününün Pazar’la değiştirildiğini kabul ediyorlar. Çünkü Pazar’ı tutarak kilisenin şölenler düzenleme ya da onları günah ilan etme gücü olduğunu kabul ediyorlar.6 O halde Sept gününün değişmesi, Roma Kilisesinin yetkisinin - canavarın - işareti değil midir?
Roma Kilisesi üstünlük iddiasından vazgeçmedi. Dünya ve Protestan kiliseleri Roma’nın yarattığı Sept’i tutarken ve Kutsal Kitap Sept’ini reddederken bu iddiayı kabullenmiş oluyorlar. Bunu yaparken de kendilerini Roma’dan ayıran ilkeyi - yalnızca Kutsal Kitap inancını - göz ardı ediyorlar. Pazar akımını güçlendirme etkinliği yandaş toplamaya devam ederken, sonunda tüm Protestan dünyasını Roma’nın bayrağı altına getirecektir.
Roma yanlıları ‘Protestanlar tarafından da Pazar gününün tutulmasını, Katolik Kilisesinin yetkisinin kabul edilmesi’ olarak değerlendiriyorlar.7 Laik gücü kullanarak dinsel bir görevi uygulatmak, canavarın putunu yapmak demektir. Pazar gününün Birleşik Devletler de tutulması, canavara ve onun putuna tapınmak anlamına gelecektir.
Geçmiş kuşakların imanlıları, Kutsal Kitap Sept’ini tuttuklarını sanarak Pazar gününü kutsadılar. Günümüzde de her kilisede Pazar gününü tutmanın tanrısal kaynaklı olduğuna inanan gerçek imanlılar vardır. Tanrı onların içtenliğini ve dürüstlüğünü kabul ediyor. Ancak Pazar gününü tutmak, yasayla uygulamaya konulunca ve dünya gerçek Sept konusunda aydınlatılınca, o zaman Roma’nın buyruğuna uymak için Tanrı’nın buyruğunu çiğneyenler papalığı Tanrı’nın üzerine çıkarmış olacaklardır. Böyle yapan kişiler, Roma’ya hürmet edeceklerdir. Canavara ve onun putuna tapacaklardır. İnsanlar o zaman Roma’nın işaretini kabullenmiş olacaklardır. Bu konu açık bir şekilde halkın önüne getirildiğinde ve Tanrı’nın buyruklarıyla insanların buyrukları arasında bir seçim yapmaları istendiğinde, günahı seçmeye devam edenler ‘canavarın işaretini’ alacaklardır.
Üçüncü meleğin uyarısı
Ölümlüler için en dehşet verici tehdit, üçüncü meleğin bildirisinde yer almaktadır. İnsanlar bu önemli konuda karanlıkta kalmamalıdır. Bu uyarı Tanrı’nın yargısı yeryüzüne gelmeden önce verilmeli, böylece herkese ondan kurtulma fırsatı tanınmalıdır. İlk melek ‘her ulusa, her oymağa, her dile ve her halka’ bildiride bulunuyor. Üçüncü meleğin uyarısı da aynı şekilde yayılacaktır. Yüksek bir sesle duyurulacak ve tüm dünyanın dikkatini çekecektir.
Herkes - İsa’ya iman eden ve Tanrı’nın buyruklarını yerine getirenlerle, canavara ve onun putuna tapınarak ‘canavarın işaretini’ alanlar olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılacaktır. Kilise ve devlet birleşerek herkesi ‘canavarın işaretini’ almaya zorlayacaktır. Ancak Tanrı’nın halkı bu işareti almayacaktır. “Ateşle karışık camdan oluşmuş deniz gibi bir şey gördüm. Canavara, onun benzeyişindeki puta ve adını simgeleyen sayıya karşı zafer kazananlar, ellerinde Tanrı’nın verdiği çenklerle cam denizin üzerinde durmuşlardı”
(Esinleme 15:2).