4 minute read

Bölüm 26 Gerçeğin Savunuculari

Son günlerdeki Sept reformu İşaya’da önceden bildirilmektedir: “Rab şöyle diyor: “Hakkı ve adaleti yerine getirin. Çünkü pek yakında kurtarışıma ve adaletime kavuşacaksınız. Bunu yapan adama, bunu sıkı tutan adem oğluna ne mutlu! Böyleleri Sept Günü’nün kurallarını bozmaz ve elini her türlü kötülükten uzak tutar. “Rab’bin adını seven, kul gibi hizmet etmek için Rab’be bağlanan yabancıları, Sept Günü kuralını bozmayıp onu yerine getiren ve antlaşmama sadık kalanı, evet, böylelerini kutsal dağıma getirip evimde sevindireceğim. Sunağımda yaktıkları sunuları ve kurban-ları kabul edeceğim; çünkü benim evime ‘Bütün ulusların dua evi’ denecek” (İşaya 56:1,2,6,7).

Bu sözcükler, bağlamdan da (ayet 8) anlaşılabileceği gibi Hıristiyanlık dönemine işaret etmektedir. Yahudi olmayan ulusların da müjdenin duyurulması yoluyla egemenliğe katılacakları burada önceden görülebilmektedir.

Rab şöyle buyuruyor: “Öğrencilerim arasında yasayı mühürle” (İşaya 8:16). Tanrı yasasının mührü dördüncü buyrukta bulunur. Yasa’yı verenin adının ve unvanının aynı yerde geçtiği tek buyruk budur. Sept günü papalığın gücüyle değiştiği zaman mühür de yasadan koparılmış oldu. Bu yüzden İsa’nın öğrencilerinin, Yaratıcı’nın anısının ve yetkisinin işareti olan Sept’i onurlandırarak yerine koymaları gerekmektedir.

Yine şöyle bir buyruk veriliyor: “Yüksek sesle çağır, esirgeme, sesini boru gibi yükselt ve kavmıma günahlarını ve Yakup evine suçlarını bildir. Çünkü her gün beni arıyorlar ve yollarımı bilmekten hoşlanıyorlar; adalet etmiş ve Tanrı’nın hükümlerini bırakmamış bir ulus gibi benden doğru hükümler soruyorlar; Tanrı’ya yaklaşmaktan hoşlanıyorlar” (İşaya 58:1,2).

Peygamber böylece sırt çevrilen buyruğa dikkat çekiyor: “Senden çıkacak olanlar eski harabeleri bina edecekler; çok kuşakların temellerini dikeceksin ve sana ‘Gedik kapatan, diyarda oturulsun diye, yolları eski haline koyan’ denilecek. Kutsal günümde dilediğini yaparak Sept gününü ayak altına almazsan ve Sept gününe ferah gün, Rab’bin kutsal gününe görkemli gün dersen ve kendi yollarında yürümeyerek, kendi zevkini bulmayarak, kendi sözlerini söylemeyerek o güne yücelik verirsen, o zaman zevkini Rab’de bulursun ve seni dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm. Atan Yakup’un mirasını sana yediririm, çünkü Rab’bin ağzı söyledi” (İşaya 58:12-14).

Sept günü Roma’nın gücüyle değiştiği zaman Tanrı’nın yasası çiğnenmiş oldu. Ama bu bozukluğun onarılacağı zaman gelmiştir.

Sept günü Aden bahçesinde günah işlemeden önce Adem tarafından tutuluyordu. Daha sonra günaha düşen, ama tövbe eden Adem, Sept’i tutmaya devam etti. Habil’den Nuh’a, İbrahim’den Yakup’a kadar tüm atalar Sept’i tuttular. Rab İsrail’i kurtardığı zaman, yasasını kalabalık halka ilan etti.

Gerçek sept her zaman tutuldu

O günden bu güne dek Sept günü tutuldu. ‘Yasa tanımaz adam’ her ne kadar Tanrı’nın kutsal gününü ayakları altında çiğnediyse de, sadık insanlar gizli yerlerde onu onurlandırmaya devam ettiler. Reformdan beri her kuşaktan Sept’i tutmaya özen gösteren imanlılar çıktı.

Sonsuz müjdeyle bağlantılı olan bu gerçekler, Mesih ortaya çıktığı zaman O’nun kilisesinin ayırt edilmesini sağlayacaktır. “Bu durum, Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren ve İsa’ya olan imanlarını sürdüren kutsalların sabrını gerektirir” (Esinleme 14:12).

Tapınağa ve Tanrı’nın yasasına ilişkin ışığı alanlar, gerçeğin uyumunu gördükçe sevinçle doldular. Bu ışığın bütün imanlılara verilmesini arzuladılar. Ancak Mesih’i izlediklerini iddia eden birçok kişi dünyaya ters düşen gerçekleri kabul etmedi.

Sept’in gerçekleri ortaya konulurken, birçok kişi şöyle dedi: “Biz hep Pazar günlerini tuttuk; babalarımız onu tuttular, birçok iyi insan Pazar’ı tutarak mesut bir şekilde can verdi. Yeni bir Sept’i benimsemek bizi dünyayla karşı karşıya getirecektir. Yedinci günü tutanlardan oluşan küçük bir grup, Pazar gününü tutan tüm dünyaya karşı nasıl başarıya ulaşabilir?” Yahudiler, buna benzer tartışmalarla Mesih’i reddetmelerini haklı çıkarmışlardı. Bu yüzden, Luther’in zamanında papa yanlıları, gerçek imanlıların Katolik inancıyla öldüğünü belirttiler; yani o din yeterliydi. Böyle bir mantık, imanın her türlü ilerleyişine engel oluşturmaktadır.

Birçok kişi Pazar gününü tutmanın kilisenin yüzyıllardır süren bir geleneği olduğunu öne sürmüştür. Bu tartışmaya karşılık vermek için Sept’in ve onu tutmanın çok daha eskiye ve hatta dünyanın başlangıcından da önceye, Öncesiz Olan’a dayandığını söylemeliyiz.

Kutsal Kitap tanıklığının yokluğu üzerine birçokları şöyle sorar: “Neden büyük adamlarımız bu Sept sorununu anlamıyorlar? Sizin gibi inanan çok az kişi var. Herhalde birçok eğitimli insanın yanlış, sizin ise doğru olduğunuzu söylemeyeceksiniz.”

Bu tür tartışmaların karşısında yalnızca ayetleri ortaya koymak ve Rab’bin çağlar boyunca kendi halkıyla nasıl uğraştığını belirtmek yeterli olacaktır. Tanrı’nın eğitimli kişileri reformlarda kullanmak için seçmeyişinin nedeni, onların kendi inançlarına ve teolojik sistemlerine daha çok güvenmeleri ve Tanrı tarafından eğitilme gereği duymamalarıdır. Bazen okullarda eğitim almamış kişiler gerçeği duyurmak üzere çağrılırlar. Bunun nedeni eğitimsiz olmaları değil, kendi kendilerine yeterli olmadıklarını fark ederek Tanrı tarafından eğitilmeye ihtiyaç duymalarıdır. Onları büyük kılan, alçakgönüllülük ve söz dinlerliktir.

Eski İsrail’in tarihi Adventist topluluğun geçmiş deneyimine çarpıcı bir benzerlik sergiler. Tanrı, İsrail halkını Mısır’dan dışarı yönlendirdiği gibi advent akımındaki insanları da aynı şekilde yönlendirmiştir. Eğer 1844 yılında birlik olup emek verenlerin hepsi üçüncü meleğin bildirisini alsaydı ve Kutsal Ruh’un gücüyle duyursaydı, yeryüzü yıllar önce uyarılmış olacak, Mesih de halkını kurtarmak için gelecekti.

Tanrı’nın isteği değil

İsrail’in kırk yıl boyunca çölde dolaşması Tanrı’nın isteği değildi: Tanrı onları doğrudan doğruya Kenan diyarına yönlendirmek ve orada kutsal ve mutlu bir halk olarak yerleştirmek istedi. Ancak, ‘imansızlıklarından ötürü oraya giremediler’ (İbraniler 3:19). Aynı şekilde Mesih’in gelişinin bu denli gecikmesi, O’nun halkının yıllarca günahlı ve kederli bir dünyada kalması da Tanrı’nın isteği değildi. İnançsızlık onları Tanrı’dan ayırmıştır. İsa dünyaya duyduğu merhametten ötürü gelişini geciktirmektedir. Günahkarların uyarıyı işitmeleri ve Tanrı’nın öfkesi dökülmeden önce sığınak bulmalarını istemektedir.

Önceki çağlarda olduğu gibi şimdi de gerçeğin açıklanması karşıtlık uyandırmaktadır.

Çoğunluğun hoşuna gitmeyen gerçekleri savunan insanların karakterine ve niyetine saldırılar yapılmaktadır. İlyas İsrail’de sorun çıkaran, Yeremya bir hain, Pavlus ise tapmağı kirleten bir kişi olarak bilinmişti. O günden bugüne dek, gerçeğe bağlı kalanlar fitneci, sapkın ve bölücü olarak kabul edilirler.

Kutsalların ve şehitlerin yaptığı iman açıklaması, şimdi Tanrı’nın tanıkları olarak durmak üzere çağrılanlara cesaret veriyor. Şu anda Tanrı’nın kuluna, şöyle bir buyruk veriliyor:

“Sesini boru gibi yükselt ve kavmıma günahlarını ve Yakup evine suçlarını bildir.” “Seni bekçi koydum. Sözü benim ağzımdan işiteceksin ve benim tarafımdan onları sakındıracaksın” (İşaya 58:1; Hezekiel 33:7).

Gerçeği kabul etmenin en büyük engeli onun rahatsızlık ve azarlama içermesidir. Bu, gerçeğin karşısında duranların asla reddetmediği bir şeydir. Mesih’in asıl izleyicileri, gerçeğin popüler olmasını beklemezler. Onlar çarmıhı kabul ederler. “Hafif ve geçici sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Mesih uğruna aşağılanmayı, Mısır’ın hazinelerinden daha büyük bir zenginlik saydı. Çünkü alacağı ödülü düşünüyordu” (2.Korintliler 4:17; İbraniler 11:26).

Doğruyu doğru olduğu için seçmeli ve sonuçlarını Tanrı’ya bırakmalıyız. Dünya, reformları ilke, iman ve cesaret sahibi olan insanlara borçludur. Reform görevi şu anda da böyle kişilerle sürmelidir.

This article is from: