6 minute read
Bölüm 29 Kötülüğün Kökeni
Birçoklan kötülüklere ve kötülüklerin neden olduğu acılarla yıkımlara bakıyor, sonra da bilgelikte, güçte ve sevgide sınırsız olan Egemen Tanrı’nın bunlara nasıl izin verdiğini sorguluyor. Kuşkucu yaklaşımı temel alan kişiler, bu gerçeği mazeret olarak görüp Kutsal Yazının sözlerini reddediyor. Gelenekler ve yanlış yorumlar, Tanrı’nın karakterine, O’nun yönetiminin doğasına ve günahla savaşma ilkelerine ilişkin Kutsal Kitap öğretişini bulandırıyor.
Günahın kökenini açıklamak, tıpkı onun varoluşu için bir neden belirtmek gibi olanaksızdır. Ancak Tanrı’nın adaletini ve iyiliğini tümüyle sergileyecek kadar bilgi edinmemiz için, günahın kökenine ve sonuna ilişkin yeterli bilgimiz vardır. Tanrı hiçbir şekilde günahın sorumlusu değildir; tanrısal lütfunu keyfi bir şekilde geri çekmemiştir; Tanrısal yönetimde isyana neden olacak herhangi bir kusur yoktur. Günah, varlığı için hiçbir neden verilemeyen davetsiz bir konuktur. Günah için mazeret bulmak, onu savunmak demektir. Eğer mazeret bulunabilseydi, zaten günah olmazdı. Günah, tanrısal yönetimin temelini oluşturan’ sevgi yasa-sıyla savaşmaktır.
Kötülük evrene girmeden önce her yerde esenlik ve sevinç vardı. Tanrı’nın sevgisi kusursuz, O’na karşılık veren sevgi de koşulsuzdu. Tanrı’nın biricik Oğlu Mesih, sınırsız Baba’yla doğada, karakterde ve amaçta birdi. Tanrı’nın tüm amaçlarına ve tasarılarına ortak olan tek kişi O’ydu. “Nitekim, gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey O’nda yaratıldı” (Koloseliler 1:16).
Tanrı yönetiminin temelinde sevgi yasası vardı. Yaratılmış olan tüm varlıklar sevgi yasasının doğruluk ilkelerine bağlıydı. Tanrı zor kullanarak boyun eğdirmekten hoşlanmadığı için kendisine gönüllü hizmet etmeleri için varlıklara özgür irade vermişti.
Ancak bu özgürlüğü bozan bir kişi çıktı. Tanrı tarafından en çok onurlandırılan varlıklardan biri günahı başlattı. Lusifer, günaha düşmeden önce keruvların ilkiydi; kutsal ve lekesizdi. Tanrı, O’ndan şöyle söz ediyor: “Olgunluğun mührü, bilgelikle dolu, güzellikte tam olan sendin. Sen Aden’de, Tanrı’nın bahçesinde idin; sarı yakut, kırmızı akik, gök zümrüt, akik, yeşim, safir, kızıl yakut, zümrüt taşları ile kaplanmıştın. Sen meshedilmiş, gölge salan keruv idin. Seni ben diktim. Tanrı’nın kutsal dağı üzerinde idin; ateşten taşlar arasında geziyordun. Sende kötülük olduğu bulununcaya kadar yaratıldığın günden beri yollarında yetkindin... Senin yüreğin güzelliğinden ötürü yükseldi, parlaklığından ötürü bilgeliğini bozdun. Yüreğini Tanrı yüreği gibi yaptın.” “Kendi yüreğinde dedin: ‘Göklere çıkacağım, tahtımı Tanrı’nın yıldızları üzerine yükselteceğim. Bulutların yüksek yerleri üzerine çıkacağım, kendimi yüce Tanrı gibi yapacağım” (Hezekiel 28:12-17; 28:6; İşaya 14:13,14).
Tanrı’nın, Oğlunu nasıl onurlandırdığını gören baş melek, yalnızca Mesih’in sahip olabileceği güce özendi. Böylece gökyüzündeki uyum bozulmaya yüz tuttu. Benliğin yüceltilmesi, Tanrı’nın görkeminin en ayrıcalıklı yere sahip olması gereken zihinlerde kötülük kıvılcımları yaktı. Bunun üzerine göksel öğütler Lusifer’e akıl verdiler. Tanrı’nın Oğlu O’na, Yaratıcı’nın iyiliğini, adaletini ve yasasının kutsallığını gösterdi. Lusifer bunlardan ayrılarak Yaratıcısına saygısızlık ediyor ve kendi yıkımını hazırlıyordu. Ne var ki bu uyarılar yalnızca direnişle karşılaştı. Lusifer, Mesih’e duyduğu kıskançlığın galip gelmesine izin verdi.
Üstünlük arzusu gururla beslenerek büyüdü. O’na verilen öğütler ne yazık ki istenen sonucu sağlamadı. Lusifer Tanrı’yla eşit olmak istedi. Tanrı’nın Oğlu, gökyüzünün Egemeni olarak tanınıyordu; Baba’yla güçte ve yetkide birdi. Mesih, Tanrı’nın tüm tasarılarına ortaktı; ama Lusifer bu tanrısal hedeflere katılamıyordu. Baş melek, “Neden Mesih üstünlüğe sahip olsun ki?” diye soruyordu. Neden Lusifer’den daha büyük bir saygınlık görsün?
Melekler arasında hoşnutsuzluk
Tanrı’nın önündeki yerinden ayrılan Lusifer, meleklerin arasında hoşnutsuzluk yaymaya gitti. Tanrı’ya saygı kisvesinin altında asıl amaçlarını gizleyerek göksel varlıklara hükmeden unsurların gereksiz yasaklar olduğunu öne sürdü; böylece doyumsuzluk duygusunu kışkırttı. Meleklerin doğaları kutsaldı; ama onları, kendi istediklerini yapmaları için teşvik etti. Tanrı Mesih’i bu denli çok onurlandırarak Lusifer’e adaletsizlik ediyordu. Aslında kendisini yüceltme peşinde değildi; sadece gökyüzünün sakinlerinin özgürlüğünü sağlamaya çalışıyordu.
Tanrı Lusifer’e sabırla katlandı. Lusifer, diğer meleklere bu yanlış iddiaları yayarken bile O’nu yüce konumundan almadı. Tövbe ve boyun eğme karşılığında O’na tekrar ve tekrar bağışlanma sunuldu. Yalnızca sınırsız sevginin sunabileceği bu gayretler O’na yanılgısını göstermeliydi. Daha önceden gökyüzünde hiç hoşnutsuzluk görülmemişti. Lusifer, başlangıçta kendi duygularının asıl doğasını anlayamadı. Tanrı’nın buyruklarının adil olduğunu ve bunları tüm gökyüzünün huzurunda kabul etmesi gerektiğini dü-şünmedi. Eğer böyle yapsaydı; kendisini ve birçok meleği kurtarabilirdi. Eğer Tanrı’ya dönmeye istekli olsaydı, kendi görevine iade edilecekti. Ama gururu boyun eğmesini engelledi. Tövbesizlikte ısrarlıydı ve Yaratıcı’yla büyük bir çelişki içine düştü.
Lusifer’in bütün zihinsel güçleri artık aldanışa eğilmişti. Yanlış bir şekilde yargılandığını ve özgürlüğünün kısıtlandığını öne sürdü. Mesih’in sözlerini yanlış yorumlamayla başlamış, sonunda düpedüz yanılgıya düşmüştü. Tanrı’nın Oğlunu, kendisini gökyüzünün sakinleri önünde küçük düşürmekle suçladı.
Kendi yanına çekemediği her varlığı, diğer göksel varlıkların çıkarlarına karşı kayıtsız kalmakla suçluyordu. Yaratıcı’yı yanlış tanıtmaya devam etti. Lusifer’in izlediği yol, melekleri Tanrı’nın tasarılarına ilişkin sinsi tartışmalarla şaşkınlığa düşürmekti. Her basit şeyi, gizemli bir havaya sokuyor, Tanrı’nın apaçık sözlerine sanatsal bir çarpıtmayla kuşku düşürüyordu. Yüksek konumu nedeniyle iddiaları oldukça destek buluyordu.
Sevgisizlik etkin isyana dönüşüyor
Tanrı, bilgeliğiyle Şeytan’ın bu işlevi yürütmesine izin verdi. Ancak sevgisizlik ruhu sonunda isyana dönüyordu. Şeytan’ın tasarılarının tümüyle gelişeceği ve gerçek doğasının herkesçe görüleceği zaman yaklaşıyordu. Lusifer göksel varlıklar tarafından çok seviliyordu ve onların üzerinde güçlü bir etkisi vardı. Tanrı’nın yönetimi yalnızca gökyüzünün sakinlerini değil, yarattığı tüm dünyaları kapsıyordu. Bu yüzden Şeytan, diğer melekleri de kendisiyle birlikte isyana sürükleyebilirse, diğer dünyaları da sürükleyebileceğini düşündü. Safsata ve hileyle desteklenen aldatma gücü büyüktü. Sadık melekler bile onun karakterini tümüyle kestiremiyor, yaptıklarının nereye doğru gittiğini göremiyordu.
Şeytan o denli yüksek bir onura sahipti ki, eylemleri o denli gizemliydi ki, işlerinin gerçek doğasının diğer meleklerce anlaşılması zordu. Günah tümüyle olgunlaşana dek, kötüymüş gibi görünmez. Aynı şekilde kutsal varlıklar, tanrısal yasayı bir kenara bırakmanın sonuçlarını göremediler. Şeytan ilk başlarda Tanrı’nın onuru ve gökyüzünün sakinlerinin iyiliği için hizmet eder gibi görünüyordu.
Tanrı günahla savaşırken doğruluk ve gerçek sınırlarının dışına çıkamazdı. Şeytan ise Tanrı’nın kullanmadığını - yağcılığı ve hileyi - kullanabilirdi. Hırsızın gerçek karakteri herkesçe anlaşılmalıdır. Kendisini kötü işlerle ortaya koymak için Şeytan’a zaman verilmelidir.
Şeytan, yaptıklarıyla gökyüzünde yarattığı uyumsuzluktan Tanrı’yı sorumlu tuttu. Her türlü kötülüğün tanrısal yönetimin sonucu olduğunu ilan etti. Bu yüzden tanrısal yasanın yerine Şeytan’ın kendi önerileri getirilmeliydi. Sonuçta Şeytan’ı mahkum eden kendi işleri olacaktı. Tüm evren aldatıcının gerçek yüzünü görecekti.
Sınırsız Bilgeliğe sahip olan Tanrı, Şeytan’ın gökyüzünde artık kalamayacağına karar verdiği zaman, onu hemen yok etmedi. Yaratıklarının kendisine bağlılığı, O’nun adaletine duydukları güvenden kaynaklanmalıydı. Gökyüzünün ve diğer dünyaların sakinleri, günahın sonuçlarını kavramak için hazırsız olduklarından, Tanrı’nın Şeytan’ı yok etmesindeki adaleti ve merhameti göremeyeceklerdi. Şeytan hemen ortadan kaldırılsaydı, onlar Tanrı’ya sevgiden çok korkudan ötürü kulluk edeceklerdi. Üstelik aldatı-cının etkisi tümüyle yok edilmemiş, isyan ruhu tümüyle silinip atılmamış olacaktı. Evrenin iyiliği için Şeytan, çağlar boyunca ilkelerini geliştirmesi için serbest bırakıldı. Böylece tanrısal yönetime karşı sürdürdüğü savaş, yaratılan varlıklar tarafından olduğu gibi görülebilecekti.
Şeytan’ın isyanı, tüm evren için günahın korkunç sonuçlarına tanıklık edecekti. Onun sonu, tanrısal yetkiyi baştan savmanın meyvesini sergileyecekti. Bu korkunç isyanın tarihi, tüm kutsal varlıkları günahtan ve onun cezasından koruyacak sürekli bir güvence olacaktı.
Büyük aldatıcının, kendisiyle işbirliği yapanlarla birlikte gökten çıkarılması gerektiği ilan edildiğinde, isyankar önder, Yaratıcı’nın yasasını küstahça hor gördü. Tanrısal buyrukların özgürlüğü kısıtladığını ilan ederek yasayı feshetme amacını açıkladı. Bu buyruktan kurtulan göksel varlıklar sözde daha yüce bir varoluş dü-zeyine kavuşacaklardı.
Gökyüzünden kovulma
Şeytan ve yandaşları, isyanlarının suçunu Mesih’e attılar; azarlanmasalardı, asla ayaklanmayacaklardı. İnatçı ve küstah olduğu halde, zorba bir gücün masum kurbanı olduğunu iddia eden baş isyancı gökyüzünden kovuldu (Esinleme 12:7-9).
Şeytan’ın ruhu, yeryüzünde Tanrı’nın sözünü dinlemeyen insanları isyana teşvik etmeyi sürdürmektedir. İnsanlara Tanrı’nın yasasını çiğneyerek özgür olacakları vaadini vermektedir. Günahın azarlanması hala nefreti uyandırmaktadır. Şeytan insanları, kendilerini haklı çıkarmak ve kendi günahlarını başkalarının hoş görmesini sağlamak için yönlendirmeye çalışır. Hatalarını düzeltmek yerine, zorluğun sorumlusu Tanrıymış gibi, O’na karşı kızgınlık yaratır.
Şeytan, Tanrı’nın karakterini gökyüzünde yaptığı gibi yanlış temsil ederek, O’nu katı ve zalimce tanıtır; böylece insanları günah işlemeye yönlendirir. İnsanın günaha düşmesine, tıpkı kendi isyanında olduğu gibi Tanrı’nın adil olmayan yasaklarının neden olduğunu duyurmuştur. Tanrı, Şeytan’ı gökten kovarak adaletini ve saygınlığını sergilemiştir. İnsan günah işlediğinde ise Tanrı, sevgisini göstermek amacıyla günahlı insanlık uğruna kendi Oğlunu feda etmiştir. Çarmıhın iddialı gücü, günahın Tanrı’nın yönetiminden kaynaklanmadığını gösterir. Tanrı’nın karakteri kefaret yo-luyla açığa çıkmıştır. Kurtarıcı’nın yeryüzündeki hizmeti sırasında büyük aldatıcının maskesi düşmüştür. Mesih’in kendisine tapınmasına ilişkin küstahça isteği, O’na aralık vermeden saldırması, kahinlerin ve halkın yüreğini kışkırtarak “O’nu çarmıha gerin!” diye bağırtması - Bunların hepsi tüm evrenin şaşkınlığını ve kızgınlığını uyandırmıştır. Kötülüklerin önderi, gücünü ve sinsiliğini İsa’yı yok etmek üzere seferber etmiştir. Şeytan, Kurtarıcı’nın yaşamını acılar ve kederlerle doldurmak için insanları kendi araçları gibi kullanmıştır. Kıskançlığın, acılığın, nefretin ve kinin bastırılmış alevlerini çarmıhta Tanrı Oğlunun üzerine püskürtmüştür.
Artık Şeytan’ın suçunun hiçbir mazereti olmadığı açıktır. Şeytan’ın, Tanrı’nın karakterine yönelttiği suçlamalar, olduğu gibi görülebilmektedir. Tann’yı, yaratıklarından tapınma beklediği için kendisini yüceltmekle, ama başka herkesten kendilerini inkar etmelerini beklemekle suçlamıştır. Evrenin Hakimi, sevginin sunabileceği en büyük özveride bulunmuştur; “Tanrı insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı” (2.Korintliler 5:19). Mesih günahı yok etmek amacıyla kendisini alçaltmış ve ölüme itaat etmiştir.
İnsanın adına bir iddia
Tüm gökyüzü Tanrı’nın adaletinin açıklandığını görmüştür. Lusifer, günahlı insanlığın kurtarılamayacağını iddia etmişti. Ne var ki yasanın cezası, Tanrı’ya eşit olanın üzerine gelmiştir. İnsan böylece hem Mesih’in doğruluğuna kavuşma, hem de Şeytan’ın gücü üzerinde tövbe ve alçakgönüllülükle zafer kazanma özgürlüğüne kavuşmuştur.
Ancak Mesih’in dünyaya gelerek ölmesinin tek nedeni insanı kurtarmak değildir. Mesih tüm dünyalara Tanrı yasasının değişmezliğini göstermek için gelmiştir. Mesih’in ölümü Yasa’nın değişmezliğini, adaletin ve merhametin Tanrı yönetiminin temelini oluşturduğunu gösterir. Son yargıda günahın hiçbir nedeninin olmadığı görülecektir. Yeryüzünün Yargıcı Şeytan’a, “Neden bana isyan ettin?” diye soracak, kötülüğün yaratıcısı da buna hiçbir mazeret gösteremeyecektir.
Kurtarıcı’nın, “Tamamlandı!” sözüyle Şeytan’ın ölüm çanı çalmıştır. O zaman büyük çatışmanın sonu gelmiştir. Kötülüğün ortadan kalkacağı kesinleşmiştir. Her şeye egemen Rab diyor ki: “İşte o gün geliyor, fırın gibi yanıyor. Bütün kendini beğenmişlerle kötülük yapanlar saman olacak, o gün hepsi yanacak. Onlarda ne kök, ne dal bırakılacak” (Malaki 4:1).
Bir daha kötülük asla görülmeyecektir. Tanrı’nın yasası özgürlük yasası diye onurlandırılacaktır. Sınanmış ve kanıtlanmış bir yaratılış, sonsuz sevgisi ve sınırsız bilgeliği sergilenmiş olan Tanrı’ya bağlılıktan asla dönmeyecektir.