Hazırlayan : Müslüm Akbaş ALİ ŞERİATİ İSLAM SOSYOLOJİSİ Kitap hakkında kısacık bilgi vermek gerekirse; kitap 128 sayfa ve 9 (dokuz) alt başlıktan oluşuyor. ALİ ŞERİATİ’NİN HAYATI Ali şeraitinin asıl sorunu hayatın kendisi değil, o hayatı nasıl ne uğruna yaşayacağıydı. Bundan dolayı daha çocukluk yıllarından itibaren hayatını nasıl biçimlendireceği, nasıl renklendireceğini düşünmekle kalmamış, atalarından aldığı emaneti bir an önce yerine teslim etmek için uğraşmıştır ve hayatının bir anını bile boşa geçirmekten korkmuştur. Manevi eğitiminde en çok rol oynayan babası olmuştur. Bazı sorulara cevap adlı kitabın 89. Sayfasında bunu şu şekilde dile getiriyor; “Maneviyatımı ilk biçimlendiren babamdır. Bana düşünme ve insan olma sanatını ilk öğreten odur. Annem beni sütten keser kesmez, babam bana hürriyet, asalet, safvet, sebat, sebat, iffet ve iman duyguları vermeye başladı. Beni dostlarıyla yani kitaplarıyla tanıştırdı ve çocukluğum o kitapların arasında o kütüphanede geçti. Benim zor bir şekilde edinebileceğim çoğu bilgiyi babam bana kolayca armağan etti…” Ali Şeriati çocukluk yıllarından itibaren ders vermeye başlamış ve yetenekleri çevresindekiler tarafından da fark edilebiliyordu. Çocukluk ve gençlik yıllarında öğrenci olarak diğerlerinden pek farkı yoktu. Diğerleri gibi oda okula gitti, imtihana girdi, sınıf geçti, önce ilkokulu sonrada ortaokulu bitirdi. Aynı zamanda Arapça ve dini ilimleri öğreniyorlardı. Liseyi bitirdikten sonra öğretmenliği çok sevdiği için yüksek öğretmen okuluna girdi. O zamanlar yüksek öğretmen okulu şu veya bu şekilde üniversiteye giremeyen gençleri şerefli öğretmenlik mesleğine hazırlayan saygı değer bir kuruluştu. Aynı zamanda tarih felsefe üzerine yazdığı eserlerle de yazarlığa başlamış oldu. Bir yandan da meşhet‘teki İslami hakikati tanıtma merkezinde konferanslar veriyordu. Onun hayatını biçimlendirenin yurt içinde ve yurt dışında aldığı eğitimden çok islama duyduğu samimi inanç ve çocukluğunu yaşadığı çevreden edindiği öğrenme ve düşünme sevgisidir. 1956’da meşhet’te edebiyat fakültesi açılmış ve bu fakülteye ilk kaydolanların başında gelmekteydi. O hayatı boyunca bilerek ve isteyerek çağımızın acısını kendisi gibi duyup ve acı çekenlerin mukadder yolunu izledi ve sonunda da tarihin şehitleri ve şahitleri arasına katıldı. PARİS ÜNİVERSİTESİ’DE Paris üniversitesinde geçirdiği beş yıl hem çalışmalarına devam etmesine hem de İran da bulunmayan kitaplarla tanışmasına vesile oldu. Burada değişik toplumsal ve felsefi düşünce akımlarını doğrudan öğrenmek Bergson, Camus, Startre gibi yazar ve düşünürlerin Gurtwitsch, Berque gibi sosyologların ve Massignon gibi İslamiyetçilerin eserlerini aracısız okuyup incelemek imkânını buldu. Özellikle İslam araştırmaları ve sosyoloji ilgisini çekiyordu. Şeraiti sürekli olarak kapitalist toplumun ve komünist sistemin içinde bulunduğu durumda, kalkınma seviyesine aldırmaksızın bağımsızlıklarını kazanabilmek için mücadele
eden bu insanların kendi öz gerçeklerini çözümleyip açıklayabilen bir sosyoloji geliştirmeye çalıştı. Şeraitinin Fransa da kaldığı yıllar, Cezayir devriminin en gürültülü dönemine rastlar. O dönemde Cezayir’in sürekli Fransa’ya bağlı kalmasını savunmakla Fransız komünist partisinin ve Cezayir komünist partisinin sergiledikleri tavır son derece ibret vericiydi. Şeraiti Fanon’un İran da tanınmasına ve sevilmesinde büyük etkisi olmuştur. Ve eserleri İran’daki öbür düşünürlerce de incelenmiştir şeraiti sayesinde. Şeraiti aynı şekilde diğer devrimci Afrikalı yazarların tanınmasında da önemli rol oynadı. Kısacası şeraitinin Fransa’daki öğrenim yılları sürekli düşünce ve eylem içinde geçti ve yurt dışındaki İranlıları çok etkileyen düşünce akımını başlattı. İRAN’A DÖNÜŞ Şeriati İran’a beş yıllık bir aradan sonra döndüğünde daha sınır kapısındayken karısı ve çocukları yanında tutuklanarak hapishaneye gönderilmiştir. Uzun bir süre kimseyle görüşmesine izin verilmemiştir. Serbest bırakıldığında ise İran toplumuna getirdiği çok değerli hediyeye ve yaptığı doktorasına rağmen Fransa'ya gitmeden önceki kadrosuyla birçok lise ve yüksek ziraat mektebinde öğretmenlik yapmaya zorlanmıştır. İran onu böyle karşılamıştır. Zaten hayatı boyunca kendi yurdu ona zindan edilmiştir. Birkaç sene çalıştıktan sonra kendisi böyle bir istekte bulunmadığı halde kazayla ya da yanlışlıkla Meşhed üniversitesine tayin edilmiştir. Burada çalıştığı sürece birçok genç topluluğuna dersler vermiştir. Bu gençlerde onun öğrencisi olmaktan gurur duymakta verdiği dersler umulmadık derecede kalabalık öğrenci toplulukları tarafından izlenmekteydi. Ama üniversite ona gösterilen ilgiden hiç hoşnut değildi ve kısa bir süre sonra istifa etmek zorunda bırakılmıştır. Meşhed üniversitesinden ayrılmasından sonra yoğun bir eylem fırsatı bulmuştur. Verdiği konferanslar ve derslerle, toplumsal ve dini konularda yazdığı incelemelerle genç kuşak ve toplum üzerinde etkili olan yeni bir düşünce akımını başlatır. Bunun içinde mahkeme önüne çıkarılmadan beş yüz gün hücre hapsi ve sonunda da sürgüne gönderilmiştir. Dr. Ali Şeriati tevhide kelimesine tam anlamıyla inanan ve tebliği yerine getirmek için birkaç dostuyla bütün hayatını feda etmesinin hala mümkün olduğunu gösterdi. Cahil bırakılmış genç kuşakların içine düştükleri kararsızlık ve şaşkınlıktan kurtarabilmek için var gücüyle çabaladı. ESERLERİ VE DÜŞÜNCELERİ Ali Şeriati’nin eserleri onun kişiliği ve eylemlerini de geride bırakmıştır. Şeraitinin eserlerine baktığımızda onun basit ve yüzeysel çalışmalara pek itibar etmediğini görüyoruz. Ama o güçlü kalemi ve seçkin üslubuyla en karmaşık felsefi düşünceleri ve sosyolojik konuları bile kolayca anlaşılabilir hale getirmiştir. Ona göre biz batı sosyolojisinin basma kalıp kavramlarını dilimize çevirip incelemek yerine kendi toplumumuzda ortaya çıkıp biçimlenen, kendi toplumsal yapımızın niteliğine, kendi manevi yapımıza, kendi toplumsal davranış kalıplarımıza , kendi toplumsal gerçeklerimize denk düşen değerleri, ilişkileri ve bireylerimizin bütün bu değerlere , ilişkilere gösterdikleri psikolojik tepkileri incelemeliyiz der.
Eserlerinden bazıları ise; Adem’in varisi Hüseyin, Dine karşı din, Hacc, Muhammed kimdir? Aydınlara umut çağrısı, Ebu zer, İslam ve sınıfsal yapı… YAKLAŞIMLAR Burada ise Ali Şeriati daha çok toplumların değişmesini ve kalkınmasını sağlayan temel etkenler üzerinde durmuştur. Bunu hicretle bağdaştırarak açıklamaya çalışmıştır. Ona göre hiçbir gelişmiş medeni toplum hicreti yaşamadan bu konumuna gelmemiştir. Daha sonra toplumların değişmesini ve kalkınmasını sağlayan temel etkenleri çeşitli sosyoloji akımlarına göre açıklamıştır. Bu akımlar temel etken olarak tesadüf, Materyalizm ve tarihi determinizm, Kahramanlar ve şahıslara tapanların görüşleri çerçevesinde açıklayarak bazı yönlerini de eleştirmiştir. İNSAN VE İSLAM Yazar burada ise insan meselesine İslami açıdan eğilerek ve İslam’ın insanı nasıl gördüğü? Üzerinde durmaya çalışmıştır. Daha sonra bunu biraz daha çok açarak İslam insanı tanrı önünde çaresiz bir yaratık olarak mı görüyor, İnsanın soyluluğunu büsbütün inkâr mı ediyor, yoksa tam tersine insana bir tür soyluluk verip onu faziletlerinden haberdar mı ediyor? Gibi birkaç soruyu bu bölümde tartışmıştır. Ve daha sonra yazar dinin insana bir soyluluk verdiğini, onu faziletlerinden haberdar ettiği gibi durumlar üzerinde durmuştur. MUVAHHİD DÜNYA GÖRÜŞÜ Yazar burada ise kendi Muvahhit dünya görüşünü Tevhide dayandırarak açıklamıştır. Ona göre kimi insanlar tevhit’i “Allah birdir, eşi ve benzeri olmadığı “ olarak bilirler ve öylede inanmak isterler. Fakat yazar tevhit’i sadece bu şekilde değil de daha geniş bir perspektiften ele alarak açıklamaya çalışmıştır. TARİH FELSEFESİ KABİL’LE HABİL Yazar burada ise Tarih felsefesini İslami açıdan ele almıştır. Ona göre tarih muhakkak bir noktada başlamış ve kaçınılmaz bir şekilde bir noktada sona erecektir. Yazar tarihin başlangıcını Habil ile Kabil’in mücadelesine dayandırmıştır. Ona göre Habil ile kabil’in mücadelesi tarih boyunca hep var olan iki zıt kutbun mücadelesidir. Habil’in hayvancılıkla uğraşması, Kabil’in de tarımla uğraşması kendisinden sonraki o işlerle uğraşan insanlardan Habil’in kişiliğiyle ilkel toplumcu dönemin sınıf psikolojisi arasındaki kesin özdeşlik; öte yandan da Kabil’in kişiliğiyle de sınıflı toplum insanlarının toplumsal ve sınıfsal özellikleri arasındaki özdeşlik günümüze kadar devam etmiştir. SOSYOLOJİNİN DİYALEKTRİĞİ Yazara göre bütün insan topluluklarında Kabil yapısı ve Habil yapısı olmak üzere iki türlü yapının var olduğudur. Yazar daha sonra burada Kabil ve Habil düzeniyle Marks’ın ön gördüğü yapıyı birbiriyle karşılaştırarak Marks’ın ön gördüğü yapının bazı yönlerini eleştirmiştir. Marks’a göre tarihi gelişmenin aşamaları; “İlkel sosyalizm, Kölelik, Serflik, Feodalizm, Burjuvazi, Burjuvazi ve sanayinin tam anlamıyla gelişmesi, Kapitalistlerin sayısı
azalıp zenginlikleri arttıkça ve sanayiyle sermaye genişledikçe sanayi proletaryası üzerindeki baskıda artmaktadır. “ gibi yedi aşaması vardır. Yazar bu aşamalardan birinci ile yedinci; ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinciyle de altıncı aşamaların aynı yapıda olduğu ve tarih boyunca yine iki tür yapının görüldüğü ve bunlara bir üçüncüsünü eklemenin mümkün olmadığıdır. Bu iki yapı ise Habil ile kabil yapısının olduğudur. İDEAL TOPLUM: ÜMMET Burada ise yazar ideal toplum düzeninin ulus, ırk, halk, kabile, klan gibi kavramlardan çok ümmet olduğunu söylüyor. İDEAL İNSAN Yazar son bölümde ise ideal insan tipi üzerinde durmaya çalışıyor. Ona göre ideal insan Allah’ın ahlakıyla ahlaklanan insandır. İdeal insan Allah’ı anlamaya çalışır, insanlığı arar, tanrıya ulaşır, tabiata gözlerini kapatmaz, insanlığa sırt çevirmez.