E l i ndek i pi y a ng obi l e neba k a r a kbüy ük i k r a mi y ev ur muşbi l e t enek a da rv er g i ç ı k a rdi y edüs ünen, ç ek i l i s ehi l ek a r ı sr mı şbi rnot erhuz ur s uz l ug unday a z ı l mı sbi röns öz . Vek or k a r ı mi k i mi z i ndev i c da nı r a ha t . İ ş t ebur a da y ı m. Ay nı s e ni ng i bi . . . Üz e r i mi z dea y nı k ı y a f e t , e tv ek e mi k . Düny a ç a pı ndabi rş e y l e r i de ğ i şr me y eç a l ı ş a ni y i i ns a nl a r l a y adaç oc uk l a r ı nı öpüpme r mi l e r i ni ş a r j ör eg ül üms e y e r e k di z e nbi rk i r a l ı kk al l ea y nı k e f e de y i z . Göz l e r i mi k a pa dı m. Ka l bi mi y a v a ş l a m. Öl me di ma may a ş ı y or um dadi y e me m. S ony ı l l a r dahi s s i z l e ş me mi z i bunaba ğ l ı y or um. . . Ha ni ş uk e ndi l e r i ni s ı v ı ni t r oj e nebar ı pöl üms üz l üğ ünbul unma s ı nı be k l e y e ni ns a nl a ry a huta ğ a çk ov uğ undame di t a s y onha l i nde bul una nş uk e ş i şmumy a s ı g i bi bi rş e y . Onl a r ak ı y a s l abi r a zda ha ha y aa y ı mok a da r . Ke ndi mi s ons uze ne r j i y es a hi pbi rmüz i k s eg i bi hi s s e di y or um. F a k a tt e ks or unbi ra s t e r oi di na r a s ı nas ı k ı ş mı ş ı m. S e s i mç e v r e mi s a r a nk a y a l a r c aboğ ul muş , a mai ç e r i dek a s e tdönme y ede v a m e di y or . S e ni ng i bi …S ı k ı l mı ş ı za maba ş k ak a s e ty ok . İ k i mi zde bi l i y or uz , a y nı k a s e ts e s s i z l i k t e ni y i di r . P a l y a ç oF a nz i ns e ni ne l i nde n, s onunak oş a ra dı mg i de nbi rdüny a nı n v a r a c a ğ ı a ğ a çk ov uğ unda nma nz a r a y ı i z l e y i ps ı r ı t a r a ks una r : Hi s s i z l e şma maodunl a ş ma dı m. Ay nı ok e ş i şg i bi . S . Cl owns on
P . S . Buf a nz i nbi ra nl ı kz i hi nk ont r ol s üz l üğ ünde ndoğ muş t ur . Bi rs e be py adaa ma çba r ı ndı r ma z .
‘YE KÜRKÜM’ TÜRKÜ YE (Kendi Gerçekliğinde Bir TV klasiği)
Her Pazar tonla reklam arasında size ne izlediğinizi unutturan zaman katili program! Sezon finali!
(Zorunlu açıklama.) Hikaye; tam anlamıyla yozlaşmış, kurgusal bir gerçeklik gibi görünen garip bir gerçeklikte geçiyor. Bizim gerçekliğimize çok yakın ama bu gerçek olmayacak kadar acayip dedirten bir gerçeklik. Öyle ki, kendinize „Ulan bu kadar da benzerlik olur mu?‟ diye sorduran, sordururken şaşırtan bir gerçeklik. Nasreddin Hoca‟nın bile yozlaşmış bir yansımasının bulunduğu aksine çok ciddi ve kesinlikle çakal olmadığı garip bir gerçeklik. Hatta bazı şeyler var ki sizde „aynı amcamınoğlu‟ tepkisine yol açacak kadar sizden bir gerçeklik. Hani şu bir kelimenin ardına M getirerek yapılan ikilemeler vardır ya (süt müt, esrar mesrar, para mara, cam mam vb.) işte o ikilemelerin m tarafının gerçek olduğu paralel evren gibi düşün. Ve Her gerçeklikte olduğu üzere bu televizyon şovu da tam anlamıyla bir saçmalık...
Her şeyden önce Kamu spotu vardı… Malın sesli adam: -
Televizyon size ve çevrenizdekilere ciddi zarar verir. İmza Sağlık bakanlığı…
Hayır her şeyden önce reklamlar vardı… Biraz daha reklam…….. Sonra… Reklamlar. „Gidip çayı demleyeyim‟ arası. „Yatsıyı da aradan çıkartayım.‟ süresi. Reklam. „Bu ürünü kullanın keyfinize değen olmasın.‟ Türevi reklamlar. Yetmedi mi? Al o zaman reklamları. „Çay olmuştur.‟ Düşüncesinin arasına giren mutlu neşeli şarkılı reklamlar. Sıkıldın mı? Öyleyse jenerik izle. Yarın saat bilmem kaçta….
Sonra biraz daha reklam... Daha ister misin? „Biraz daha bekleyeyim birazdan başlar.‟ reklamları. Tam kanalı değiştirmeye yeltenecekken Sunucu Munucu bir anlığına görünür. “Hey sen! Zapping yapma! Bırak o kumandayı. Hepsini izle. Hepsini gör. Hepsini al. Komşunu çatlat. Canına değsin. Canın çeksin. Canın çıksın. Şimdi kısa bir ara veriyoruz. Sezon finaliyle birazdan karşınızda olacağız.” “Hay A… haber izleyelim bari.” (MUNLAAARR!!!) Kısa bir süre sonra… (Aha! Sonunda başladı…) Sunucu Munucu: “Sizi o kadar reklama boğduk ki, ekranların enlerden daha en yarışması, yarışmacıların birbirinden garip kıyafetler giyip türkü söylediği program „Ye kürküm‟ – „Türkü Ye‟nin sezon finaline hepiniz hoş geldiğinizi unutmuş gibi bön bön ekrana bakıyorsunuz. Bir sorun mu var? Hepinizin bildiği gibi bu gece burada bu yılın en iyilerini seçeceğiz. Sizler ve ekranları başındaki sayın izleyicilerimiz ise kimin kazandığını bildiğiniz halde merak içindesiniz. Aferin. Böyle devam edin. Yarışmacılarımız bu sezon da karşınıza birbirinden renkli ve değerli kostümlerle çıktılar. Onlara kimi zaman güldük. Kimi zaman gülmeye devam ettik. Bazen de gülmekten karnımıza ağrılar girdi. Şimdi ise onlara hak ettikleri ödülleri vermenin ve bu yılın kazananlarını açıklamanın zamanı geldi. Kazanan üç yarışmacı birbirinden yetkin jüri üyelerimiz tarafından; önsözde bahsi geçen değerli noterimiz huzurunda yapılan sms oylaması sonucu belli oldu. İyi kazandık çok şükür. Size üçüncüyü açıklayacak ismi buraya çağırıyorum. Onu hepiniz tanıyorsunuz. Kötü sesi ve birbirinden anlamsız şarkılarıyla değil sadece tipi için ve son günlerde toplumun her tabakasıyla girdiği saçma polemikler yüzünden sevilen ünlü popçu! Alkışlar Serhat Zort için geliyor! Hoş geldin Serhat.” Serhat Merhat: “Hoş bulduk. Benim konserim gibi kalabalık.” Sunucu Munucu:
“Biliyorsun ki bizim yarışmamız için tam bir demokrasi meydanı denmesinin bir sebebi var. Bu sahneye çıkan herkes şovunu yapmakta serbest. İster yetenek ister sözlü olarak… Sen hakkında söylenenler için yorum morum yapacak mısın?” Serhat Merhat: “Bu şansın bana gelmesi için çok bekledim. Son dönemler hakkımda çıkan dedikodulara yanıt vermek için daha uygun bir zaman olamaz. Benim için mivitırda onu biz var ettik gibisinden bir polemiktir sürüp gidiyor. Beni annemle babam var etti. Siz sadece zengin ettiniz. Başka da bir şey söylemeyeceğim. Böylesi büyük bir organizasyon içinde bulunmak gerçekten onur verici…” Munucu: “Uzatma Serhat. İnsanlar 3.yü öğrenmek istiyor.” Serhat Merhat: “Hee. Tamam. (elindeki kağıda bakarak kekeler.) Bu yıl en çok oy alarak üçüncü olmayı hak eden isim… Sefil Kenan! (Sunucu Munucu, Serhat Merhat’ı sahnenin dışına sürükler. Diğer taraftan ise korumalar bir evsizi itekleyerek sahneye atarlar. Adamın yüzünde neden orada olduğunu bilmiyor gibi bir ifade vardır.) “Alkışlar mahallenin homlısı, namı diğer Sefil Kenan için geliyor. Şu kostümdeki detaylara bakın. Pantolonundaki yırtıklar, sıcak giden havaya rağmen üzerindeki ikinci gocuk, uzun karışık sakalları, gözlerindeki açlık, gecenin yorgunluğu ve sokakta yaşamanın zorluğuyla yüzüne yerleşmiş acınası bakış… Aman tanrım! İşte tam bir sokak insanı! Rüzgarı kestiği için gölgesine sığındığı apartman girişiyle bir bütün haline gelmiş bir kostüm. Bu adam tam bir efsane! Kostümüyle öyle uyumlu ki, sinyal çekiyor, çöpleri karıştırıyor, gelip geçenlerden sigara isteyip tolumu rahatsız ediyor. Onu buraya getirmek için kendisine bir sandviç ve 2 lira ateşledim. Sigarasını da vereceğim. Körüklesin gariban. Şimdi ona ödülümüzü sunup onu sefil hayatına geri postalıyoruz. İşte ödülün Sefil Kenan... Şöyle uzan, yere tabiî ki. Çarpı koyduk o kadar. Aranızdan üç kişi gelip onun üzerine basabilir mi?
(İzleyiciler birbirini iterek sahneye çıkan isim olmak için yarışırken sunucu yakasındaki mikrofona eğilir.) Bu kadar yeterli. Götürün şunu buradan.” (İri kıyım, kulaklıklı, güneş gözlüklü adamın elindeki levhada “Alkış” yazıyor.)
Sunucu Munucu: Şimdi sıra geldi ikinciyi açıklamaya. Onu size açıklayacak ismi sunmaktan onur duyuyorum. Kendisi ülkenin en tanınmış gazetecilerinden birisi. Evet, tahmin ettiğiniz kişiyi biliyorum. Ama anlatmama izin verin. Haberin olmadığı yerden dahi haber çıkartabilen, ne zaman bir hükümet değişse onun yanında yer alarak ve beş yılda bir fikirlerini tamamen değiştirebilen düşünce üstadı. Karşınızda Hüsnü Topaç! Hoş geldiniz sayın Topaç.” Hüsnü Müsnü: “Hoş bulduk. Ne muhteşem bir gece... Böylesi bir kalabalığı en son yabancı bir devletin kendisine karşı düzenlediği düzmece bir felakette görmüştüm.” Sunucu Munucu: “Aslında başka birini düşünmüştük ama yukarıdan sizi çıkartmamız konusundan bir rica gelince kıramadık. Söz sizde Sayın Müsnü. Malumunuz sizin için son günlerde lağım ağızlı, bok kalemli, yandaşın dibi, gibi sözleri sıkça duymaya başladık. Hazır tüm Türkiye bizi izlerken şovunuzu yapın, ikinciyi açıklayın ve stüdyoyu terk edin lütfen. Söz sizde sayın Müsnü. Size ben bile katlanamıyorum.” Hüsnü Müsnü: “Biliyorsunuz ki bu sözleri söyleyenler şerefsiz hatta merefsizdir. Vatan matan hainidir. Biz kimse uyanmasın diye uykusuz çalışırken bu sözleri sarf edenler devlet sırlarını ve devlet mırlarını ifşa ederek hükümetimizi çok zor durumlara sokmuşlardır. Akabinde de zaten hak ettiklerini bulmuş, işlerinden atılıp ülkeden kaçmak zorunda kalmışlardır. Aziz moplumumuzdan isteğim böyle adamların mesnetsiz sözlerine itimat etmesinler. Biz ülke çapındaki tüm gazete ve tüm televizyon kanallarıyla her zaman doğru dürüst, taraflı haber yapmaya devam edeceğiz. Bizi yıldıramayacaklar. Sunucu: “Sen bizi yıldırdın. Sadede gel Hüsnü.” Hüsnü Topaç: “İkinciyi açıklamak benim için bir onur. (Sersem bir ifadeyle elindeki küçük kartona bakar) Bu kağıtta „Ölü çocuk‟ yazıyor. Ama orada bir adam var? Sunucu Munucu: “Altnda da daha küçük harflerle „ve yarı ölü babası‟ yazıyor. Kalanını ben hallederim siz gidin lütfen.”
(Munucu coşkulu bir sesle ikincinin neden ikinciliğe hak kazandığını açıklar)
“Kendisi yarışmamıza göçmen kimliğiyle başvurdu. Fakat buraya gelirken insan kaçakçılarının botu battığı için ölünce hakkı yansın istemedik. Buraya kendi başına gelemeyeceği için de babasının kucağında katılıyor. Şu adamın kıyafetindeki güzelliğe bakın! Kucağındaki kefenli çocukla tam uyum içinde! Gömleği ve pantolonu terleyip kurumaktan sertleşmiş eski, çamurlu ve yamalı… Elindeki market poşetinde ise çocuğun ıslak kıyafetlerini tutuyor. Şu çocuğun gözlerine bakın! Ne kadar da donuk! Ölü yüzünde çocuk olmanın huzuru… Ne kadar muhteşem bir manzara! Sizce de güzel bir ödülü hak etmiyor mu? Hadi ona ödülünü verelim. İşte plaketin ölü göçmen çocuk ve babası. Fakat bitmedi. Onlar için bir ödülümüz daha var. Devlet büyüklerimiz onlara vermemiz için bize tam 50 miralık bir çek-çük verdi. Onu da takdim ediyoruz. Seni tekrar yarışmada görmek isterdik ama ne yazık ki bu mümkün değil. Belki önümüzdeki yıl baban kahrından ölür de aman neyse ney. (kulaklığa eğilip sessizce) Atın şu adamı dışarı. Yabancılar şube onla ilgilenir. Plaketi de geri alın. Boşa gitmesin. 50 kalsın.
(İri kıyım, kulaklıklı, siyah gözlüklü adamın elindeki levhada “Alkış” yazıyor. Oturma düzeninin en yukarısındaki aynı tipte adamlar alkışlamayanları ayıklıyor ve kapıdaki siyasi şube ve terörle mücadele aracına dolduruyorlar. Sunucu alkışı eliyle susturuyor.) “Önemli bir açıklama. Yarışmamızın ikincisi çıkışta selfi çektirmek isteyenler için kapıda olacak. Ama durun! Şimdi gitmeyin! Çünkü sıra geldi… Biraz reklam izlemeye… (Bir süre sonra…) Sunucu Munucu: “İşte beklenen an! Birazdan size tüm zamanların birincisini açıklayacak ismi buraya davet edeceğim. Ne kadar heyecanlı olduğunuzu görebiliyorum. Ben de sizin kadar heyecanlıyım. Çünkü onunla aynı sahnede durma şerefine erişeceğim. Siz ise, şanslı piçler… onu yakından görebileceksiniz. İşte size birinciyi açıklayacak isim! Yazarın ilk paragrafta uzun uzun anlattığı gerçeklikteki HER ŞEYİN SAHİBİ!
(Sunucu saygıyla yere kapaklanır. İri kıyım, kulaklıklı adamın elindeki levhada “Burayı alkıştan yıkmazsanız sonuçlarına katlanırsınız. Bedel ödersiniz.” Filan yazıyor. Tabi alkış kıyamet.) “Buyurun efendimiz. Hoş geldiniz. Şöyle geçin hatta nereye isterseniz oraya geçin. Her şey sizin değil mi zaten? Gözlüklü Adamların ilki: “Sen bizimle geliyorsun.”
Sunucu Munucu: “Neler oluyor?” Gözlüklü Adamların ilki: “Hakkında METÖ cü diye iddia var. İfadeni alıcaz.” Sunucu Munucu: “Metin Metin diye birini tanımıyorum ben. İkileme evreninde ikilemesi olmayan adamlarla benim ne işim olur?”
(Korumalar sunucuyu kollarına girip sahneden uzaklaşırlar. Silahlı 15 kadar yakın koruma silahlarını izleyicilere çevirip güvenliği sağlar. Silah sesiyle alkış susturulduktan sonra yüce şahsiyet, herkesin babası, tüm dünyanın kralı herkesin merak ettiği kazananı açıklamaya başlar.) Her şeyin sahibi: “Bu yarışmanın ve her şeyin birincisi moplumun iradesiyle BEN seçildim. Kazanan olarak kendimi takdim ediyorum. Kıyafetimin adı „Merotik Hükümdar‟
(Çevresinde 1 tur döner.) Şu asaletime bakın… Gerçekten de, bu işe yürekten gönül vermiş birisiyim! Sizce de bu yarışmayı kazanmayı gerçekten hak eden tek isim ben değil miyim? Her 50 yılda bir az gelişmiş bir ülkede ortaya çıkıveren ve tüm dünyanın odağına giren bir figürüm. Beni dünyadaki tüm televizyon kanallarında en az bir kez mutlaka görmüşsünüzdür. Beni seviyorsunuz! Sevmek zorundasınız! Şu kostümün güzelliğine bakın! Dişlerimdeki kan fakir kanı. Elimdeki para tomarı sizin paranız. Üzerimdeki takım en ünlü modacı tarafından BANA özel olarak tasarladı. Bana sadece bir ihaleye patladı. Şu peşimdeki bok sürüsüne bakın kıyafetimle nasıl da uyumlular… Üzerlerindeki kefen cehaletin ipliğiyle, kör, fakir, tecavüze uğramış çocuklar tarafından dokundu. Dillerini ben koparttım. Her halimle her yılın tek kazananı sadece ben olmayı hak ediyorum. Bu yarışma için çok çalıştım. Çevremi bu özel gün için tertipledim. Bir Maray yaptırdım, mizmetkarlar kiraladım. Hepsinin kılık kıyafeti, dil boyutu, kelime haznesi, eğitim seviyesi yardakçılarım tarafından hassasiyetle ölçüldü. Hepinizin gözlerindeki „Neden‟ sorusunu görebiliyorum. Neden bu kıyafetin ismi merotik hükümdar? Çünkü ben öyle istedim. Neden ben kazandım? Çünkü kazanabiliyorum. Neden bana karşı çıkamıyorsunuz? Çünkü ben bile kendime karşı çıkamıyorum.
Haydi artık bana ödülümü verin.
(İri kıyım, kulaklıklı adamın elindeki levhada “Soyunun.” yazıyor.) (Munucu ağzı yüzü dağılmış şekilde bir ceza hücresinden programı kapatmak üzere canlı yayınla bağlanıyor.) Sunucu Munucu: Ödül töreni bu şekilde sonuçlandı. Ben dahil tüm moplumun hak ettiği ödülü aldığını düşünüyorum. Şu an stüdyoda neler olduğunu kestirmek güç ama kulağıma gelen seslerden izleyicilerin halinden memnun olduklarını düşünüyorum. Madem içeri tıkıldım gerçekleri söylememde artık bir engel kalmadı. Bu dev yapım aslına bakarsanız, ilk başlarda kıyafet yarışması filan değildi. Size üzerinizde oynanan oyunları anlatabilmek için hazırlanmış bir sosyal deney olarak tasarlanmıştı. Gizli mesajlarımızla size gerçeğin kapılarını aralayacaktık. Ve işimiz bittiğinde sizden yepyeni, bilinç seviyesi yüksek, her şeyin farkında olan, bugüne kadar kurulmuş en yüksek medeniyet seviyesinde bir toplum yaratacaktık. Baktık umurunuzda değil ve baktık iyi para kazanıyoruz ve baktık bir şeyler asla değişmeyecek biz de goy goya vurduk. Bu bölüm gerçekten de bu saçmalığa bir son verip görkemli bir final yapmak istemiştim. Ve sanırım isteğim oldu. Merak edenler için söyleyeyim ben de iyi kılık değiştiririm. Bu yıl sıradan biri gibi davranacağım. Evet… itiraf ettim ve rahatladım. Artık ben de sizin gibi giyindim ve bu soğuk hücrede son canlı yayınımla karşınızdayım. Hadi gidip bütün iyi insanların suratına tükürelim. Şimdi reklamlar… /19320
Sokak - Argo VS ‘TDK’ ‘Devlet’ ve ‘Kurum’ gibi diğer bazı hususlar arasında gereksiz bir fayt. Çıkarılacak ders : Dil kültürü ve ahlaksızlık. Değinilecek Konu : Herifçioğlu. ROUND 1 TDK, devlet ve kurum gibi gridir. Ruhsuz bir beton yığınıdır. Argo renklidir. Karmaşık, rengarenk bir gecekondu mahallesidir. Kurum, sokağı kulağına geldiği kadar bilir. Argo sokaktır. Sikilmedik bir tek kulak arkası bırakır. Sokak ince görür, ince düşünür, inceden keser. Devlet ince plan yapar ve çoğu ölümle sonuçlanmıştır. Sokak-Argo wins! Devlet için ise her zaman yeni jeton gereklidir.
ROUND 2 Herifçioğlu: 'beklenmedik bir davranışta bulunan ya da öfke duyulan bir adamdan söz edilirken kullanılır.' TDK Herif: ‘Kim olduğu bilinmeyen, insana güven vermeyen, aşağı görülen, bayağı, kaba saba kimse.’ TDK Öyleyse -> Herifçi: ‘Bir önceki maddede bahsi geçen heriflerle bir şekilde iş çeviren kadın ya da erkek.’ PDK Madem Öyle -> Herifçioğlu: ‘Bir önceki maddede bahsi geçen kişinin oğlu.’ PDK Yani bu kelime günümüz şartlarında 'orospu çocuğu' ya da 'pezevengin evladı' türevi küfürlerin, bahsedilen kişi ortamdayken anlamasın diye şifrelenmiş halidir. İşte bilimin geldiği nokta… Ve işte azmin zaferi… Bu fanzini sonuna kadar okuyup bilimle dolduysanız, artık huzur içinde ölebilirsiniz. Aferin. Umarım başınız göğe ermiştir. Bravo vallahi. Çok tebrik ettim.