POSTA212 - SAYI 23

Page 1

Amerikanın gizli gücü: Lobiler

TÜRKLER GELDİ BATIK KENT KURTARILDI

■ Araştırmalar, özellikle 2000 yılından

■ Amerika’da ölü kentler, Türk göçmenler sayesinde can buluyor. Sürgün dramını 68 yıldır yaşayan Ahıskalı Türkler, yerleştirildikleri Ohio-Dayton’ı ekonomik ve sosyal olarak kalkındırdı » 9’DA

sonra lobicilik endüstrisinin çok daha büyüdüğünü gösteriyor. Washington’da 13 binden fazla firma güç sahiplerine kendi müşterilerinin dertlerini anlatmak çabasında. » 7’DE

23 Ekim 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 23

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

GENÇ EMİR’E BÜYÜK ONUR

■ NBA’in iki dev kulübü LA Clippers ile Nuggets

Los Angeles’ta binlerce hayranın önünde bir gösteri maçına çıktı. Maçın başlama vuruşunu ise binlerce kişi arasından seçilen Türk genci Emir Anda yaptı » 4’DE

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

NEREDE BU ZENGİN VE GÜÇLÜ TÜRKLER

Enver Yücel

BAU WASHINGTON KAMPÜSÜ TÜRKLERİN YENİ EVİ OLDU ■ Bahçeşehir Üniversitesi’nin Washington’da

açtığı kampüsü, Amerika’da yaşayan Türkler’in yeni adresi oldu. Washington’daki Türkler, Geçen Kurban Bayramı’nda BAU Kampüsü’nde bir araya gelip bayramlaştılar » 14’DE

Hamdi Ulukaya

AJAN SAVAŞLARI ■ Türkiye-ABD-İsrail üçgenindeki ajan

savaşlarını tüm dünya izliyor. MİT Müsteşarı Fidan’ı en son kaleme alan Washington Post’tan David Ignatius’a POSTA 212 ulaştı » 12’DE

TADF Başkanı Ali Çınar, Amerika’da Fortune 500 listesinde ve kendi meslek alanlarında başarılı olan bazı Türklerin kendi toplumuna uzak durmasına ve destek olmamalarına isyan etti.

Ali Çınar’ın hedefindeki bir numaralı isim ise Chobani Yoğurtları’nın sahibi Hamdi Ulukaya oldu. Çınar, Ulukaya’nın gelirinin yüzde 10’nu Community’lere bağışladığını hatırlattı.

TADF Başkanı Ali Çınar, kendi toplumlarına faydası olmayan, nerden geldiklerini unutan Türklerin toplum içinde ifşa edilip mesafeli olunmasını önerdi. » 9’DA

Ali Çınar

New York’ta çıplaklık tartışması

MEHMET NURİ»2’DE EZEN’İ KAYBETTİK

■ New York’ta kadın-

TÜRK DOKTOR CLIFTON’IN EN MODERN ÇOCUK KLİNİĞİNİ AÇTI ■ Türk doktor İkbal Tokat, New

YAT ÜRETİMİNDE DÜNYA ALTINCISIYIZ! ■ Denizcilik sektörünün önemini keşfeden

Türkiye, yat inşa sanayinde de önemli başarılara imza atmaya devam ediyor. Türkiye dünyadaki mega yat üreticileri arasında ilk altıya girmeyi başardı » 5’TE

ABD’DE CUMHURİYET BAYRAMI COŞKUSU» 3’TE

Jersy eyaletinin Clifton kentinde çocuk klniği açtı. Kliniğe gelen çocuk hastalar tıbbın son teknolojik gelişmeleri ile muayene olurken, oyun imkânı da buluyor. » 15’DE

ların üstsüz gezmesi yasal ancak polis dahi bu durumu yeni öğreniyor. New Yorklu kadınlar üstsüz gezmeyi, ‘cinsiyet eşitliği’ sorunu olarak değerlendiriyorlar » 16’DA

MİNE KUBAN DALLAS FED ARAŞTIRMANIN BAŞINA GETİRİLDİ » 6’TE

YURT DIŞINDA TÜRKLER ARTIK OY KULLANABİLECEK» 16’DA


2

Toplum Yaşam

23 Ekim 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

Helal olsun mu? VATANA millete hayırlı mı olsun bilmem ama Türkiye’nin ilk helal seks ürünleri satan dükkanı açılmış. Eminim birçoğunuzun bundan haberi vardır. Duymadıysanız bu hafta kesin dikkatinizi çekecek. Yakında haber bültenlerinde, tv şovlarında bu konu, din adamları ve profesörler eşliğinde tartışılacak. Hatta Cübbeli Ahmet Hoca’nın bile bu konuda yorum yapacağını tahmin ediyorum Bu ne büyük bir devrim, helal ve seks dükkanı ibaresi yan yana. Aslında bu ilk değil, dünyada ilk defa Hollanda’da 2010 yılında açılan helal seks dükkanı şimdi internet sitesi aracılığıyla sanal dükkan olarak Türkiye’de satış yapacak. Bu dükkanda, islami yaşam kurallara uygun, helal olarak tescil edilmiş ürünler, görücüye çıkacak. İnsanın akılna o kadar çok soru geliyor ki. Nasıl, kim tarafından, neye göre tescil ediliyor ? Bu işin helali mi var ? Aslında bu duruma, Yahudiler sayesinde hiç de yabancı değiliz. Kosher (Yahudilerce helal) kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan Ortadox Yahudiler, bu işlerin uzmanı. Hatta onların Koshersextoys.net adlı alışveriş yaptıkları ünlü bir sanal mağazaları var.

Mehmet Nuri Ezen’i

KAYBETTİK

Yıllar önce başörtüsünü atıp peruk takan Ortadoks yahudi kadınların, peruklarına artık çok havalı saç modelleri yaptıkları, sarıya boyadıkları, makyajsız, dışarı çıkmadıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda kutsal damgası almış bir sex dükkanın açılması aslında süpriz olmamalı. Satış ve pazarlama, ele geçirdiği garip dünya da “Kutsal,Helal,Kosher” ibaresi kullanarak paranın gücüne, güç katıyor.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com

Putin parayı nereden buldu?

Ezen’in vefatı Dışişleri Bakanlığı çalışanları arasında derin üzüntü yarattı. Mehmet Nuri Ezen, 1999 – 2002 yıllarında New York Başkonsolosu olarak görev yapmış, New York ve bağlı eyaletlerde yaşayan Türklere konsolosluk hizmetlerinin artırılması ve bölgede yaşayan Türk toplumunun birliği için yoğun çaba göstermişti.

Florida Atatürk Okulu açıldı

Bu sanal mağazada, kosher kurallarına göre ürünler, fotoğraflar ve videolar satılıyor. Yahudi çiftlerin dini yaşam tarzına uygun olan ürünler büyük rağbet görüyor. Bu Kosher seks dükkanı, New York Times’tan tutunda CNN gibi bir çok ciddi gazete ve yayın programında tartışma konusu oldu. Nasıl oluyor da bir seks ürün aracı “kutsaldır” kalite damgası alabiliyor. Şimdi aynı tartışma Helalsexshop için de olacak. Bu sevimsiz konuya değinmemim sebebi şu. Bakar mısınız siz şu dünyadaki pazarlama gücüne ! Öyle bir güç ki, günahkar bilinen duvarları tek tek yıkıyor. İslam ve Yahudi dini yaşam tarzına bakıldığında özellikle kadınların gün geçtikçe değiştiğini görüyoruz. Dinin sadeliği, alçakgönülü duruşu, bazı dindar geçinen çevreler de kaybolmaya başladı. Özellikle başı kapalı bazı kadınların gösterişli, rüküş giyinmeleri, aşırı makyaj yapmaları, apartman topuk gibi oldukça iddialı ayakkabı giyinmeleri, lüks yaşam tarzını benimselerine hepimiz şahit oluyoruz.

doganuluc@aol.com

New York eski Başkonsolosu emekli Büyükelçi Mehmet Nuri Ezen, uzun bir süredir kanserle verdiği mücadaleye yenik düştü. Ezen, geçtiğimiz hafta Türkiye’de vefat etti (NEW YORK - POSTA212) New York eski Başkonsolosu emekli Büyükelçi Mehmet Nuri Ezen yaşamını yitirdi. Uzun bir süredir kanserle mücadale eden ve kemoterapi uygulanan Ezen, 16 Ekim’de vefat etti. Ankara Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Ezen’in cenazesi Cebeci Mezarlığı’nda toprağa verildi.

(NEW YORK - POSTA 212) Florida Türk Amerikan Derneği (Florida Turkish American Association-FTAA) Atatürk Okulu, geçtiğimiz günlerde 2013-2014 eğitimöğretim dönemine başladı. Florida eyaletinde yaşayan Türk ailelerin çocuklarının eğitim aldığı Atatürk Okulu, gönüllü öğretmen Ceylan Öner ile yeni öğretim yılına başladı. Florida ve çevresinde ikamet eden Türk ailelerin çocuklarına Türkçe konuşma, okuma ve yazmayı öğretmeyi, Türkiye’yi, büyük önder Atatürk’ü ve ilkelerini tanıtmayı ve O’na bağlı nesiller yetiştirmeyi hedefleyen Atatürk Okulu öğrencileri, ders zilinin çaldığı ilk gün, öğretmenleri Ceylan Öner ile bir araya gelerek yeni öğretim yılına başlamanın sevincini yaşadılar.

Azerbaycan bayrağı New York’ta göndere çekildi (NEW YORK - POSTA212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu'na (TADF) üye derneklerden Amerika Azerbaycan Cemiyeti (ASA), 18 Ekim'de Azerbaycan'ın bağımsızlık ilanının 22'nci yıldönümü dolayısıyla Wall Street’te Azerbaycan bayrağını göndere çekti. Programa Azerbaycan ve Türk resmi temsilcilerinin yanı sıra, TADF Başkanı Ali Çınar, Başkan Yardımcıları Dr. Hakan Karalok ve Engin İkiz, TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş dışında bir çok dernek üyesi ve vatandaş katıldı. Programın açılış konuşmasını yapan TADF Temsilcisi ve Bowling Green Derneği Başkan Yardımcısı İbrahim Kurtuluş, Azeri-Türk dostluğuna vurgu yaparken, ASA Temsilcisi Ercan

Yerdenli ise günün ve anlam önemi belirten bir konuşma yaptı. Ayrıca Yerdenli, federal temsilcilerden kutlama bildirileri aldıklarını dile getirdi. Azerbeycan BM Daimi Temsilcisi ve T.C New York Başkonsolosluğu temsilcileri Azerbaycan ve

Türkiye dostluğuna değinirken, TADF Başkanı Çınar, Azeri ve Türk toplumlarının ortak olarak güçlenerek çalışmaya devam ettiğini söyledi Programda Türk ve Azeri bayraklarınu tutan vatandaşlar hep beraber milli marşları söy-

Doğan Uluç

lediler. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu her sene olduğu gibi Türk dünyasına bağlı ülkeler olmak üzere milli günlerde Wall Street'teki Bayrak Çekme törenlerine öncülük etmeye devam ediyor.

HUKUKÇU, yazar, sanat aşığı, Miami sosyetesinde popüler Daniel Novela’nın son yıllarda başlıca tutkusu saat koleksiyonculuğu. Klasik ve antika saatleri internet üzerinden pazarlayan bir şirketin patronlarının ricasını kıramayan Novela kuşe kağıda134 sayfalık ‘‘Haute Time’’dergisinde devlet başkanlarının saat merakı görüntüleriyle magazine taşıdı. Liste Başkan Eisenhower’den başlayıp Obama’ya uzanıyor. Aralarında Sarkozy, Berlusconi, Tony Blair, Vladimir Putin gibi yabancılar da var. Novela yakınlarda Rusya’ya gitmeye kalksa giriş-çıkışlarda sanırım başı ağrıyacak. Listeden bir tutam şöyle: VLADİMİR PUTİN: Rus Devlet Başkanı, eski casus örgütü KGB ajanı. Koleksiyon yaptığı İsviçre saatlerine düşkün. Seçildikten sonra adet olduğu üzere ülkesinde başkanlara verilen Rus imalatı Poljot saatini bileğine takmadı. Çoğu zaman 59 bin 500 dolar değerinde deri kayışlı, ay ve takvimli 18 karat altın Patek Philippee takıyor. Koleksiyonunda en pahalısı A. Lange and Sohne’nin platin liyakat modeli. Turbograf modeli saat 500 bin dolar ama, kimse çıkıp’’ Yıllık maaşınız 112 bin dolar. Bu koleksiyonu nasıl başardınız?’’diye sorgulamak cesaretini gösteremiyor. Koleksiyonda Blancpain (46 bin ve 11 bin dolar), LangeSohne (15,500 dolar) üreticilerin pahalı saatleri var. SİLVİO BERLUSCONİ: Skandallarıyla ünlü eski İtalyan başbakanı listede en zengin koleksiyonuna sahip lider. Hiç durmadan işleyen 540 bin dolarlık Vacherone Constantin’le çarşı-pazarda gezinirken çevresine toplananlara saatiyle gösteriş yapması iflaş eşiğindeki vatandaşlarını öfkelendiriyor. NİCOLAS SARKOZY: Geçen yıl Mayıs’ta görevinden ayrılan eski Fransız Cumhurbaşkanı’nın koleksiyonunda 12 bin dolarlık paslanmaz çelik Rolex Daytona, siyah mineli, 66 bin dolarlık beyaz altın Patek Philippe, model eşi Carla Bruni’nin hediyesi (40 bin dolar) Breguet bulunuyor. TONY BLAİR: İngiltere’de 10 yıl süreyle başbakanlık yapan Blair tevazu sahibi diye tanınıyor. Çelik yapımı iki Rolex dışında bileğinde lüks marka saat gören yok. BENJAMİN NETANYAHU: İsrail Başbakanı’nın gözde saati paslanmaz çelikten siyah mineli otomatik Panerai Luminor (7,300 dolar.) ABD BAŞKANLARI: 2007’de seçim kampanyasında özel koruması Barack Obama’ya 210 dolarlık çelik saat hediye etti. Çin imalatı saati Obama bileğinden hiç çıkarmadı. Ucuz saat modasını Clinton başlattı. ‘Halk adamı’ imajına sarılıp 50 dolarlık İronman Timex takan Clinton Beyaz Saray’da iken sürekli pahalı saatlere döndü. Koleksiyonunda Amerikan malı asgari 4 Kobold ( 3 bin-42 bin dolar), Cartier Santos (12,600), Jaeger-LeCoultre (13,500) Özel eğitimli deniz komandolarına verilen saat, titanyum Panerai (5,350 dolar.) Clinton’ın ucuz saat modasını George W. Bush 40 dolarlık Timex ile takip etti. İsviçre saatlerine düşkün J.F. Kennedy başkanlık yemininde ultra ince altın Omega Tank modelini takmıştı. Suikaste kurban gittiğinde Cartier’nin altın tank modelini taşıyordu. PAHALI SAAT ZENGİNLİK SİMGESİ: Antika saatler zengin kesimde helikopterli yat, denize sıfır villalar, şöhretli ressamların yapıtları gibi refah simgesi sınıfına girdi. ‘Haute Time’ saat özel sayısı yayına girmeden önce süper basketbolcu Carmelo Anthony kurucu yayıncı olarak saat tutkusunu tatmin etti. Serveti 200 milyon doları aşan Carmelo ‘’Önemli ilk saatim Patek Philippe idi. Sonra koleksiyona başladım. Oğlum büyüdükçe sahibi olacak.’’diyor. Son bir yılda Sothebys’de saat müzayedeleri yüzde 83 arttı. 18 karat Patek Phipppe pembe altın 674 bin 500’e, geçen yıl Cenevre’de Breguet’in kronometreli bilek saati 4 milyon 686 bin 120 dolar satışla dünya rekoruna ulaştı. Kadınlarda omuz çantası erkeklerde marka şimdilerde zenginlik ölçüsü. hurriyet.com.tr’den alınmıştır

Festivalde Türk standına büyük ilgi

(KALİFORNİYA – POSTA212) Kaliforniya’nın Davis şehrinde her yıl düzenlenen Davis Uluslararası Festivali’nde, Kaliforniya Türk Amerikan Derneği’nin (TAACA) Sacramento Kolu’nun açtığı stand ziyaretçilerden büyük ilgi gördü. TAACA Başkanı Berk Evrensel, festivale katılma amaçlarının ABD’deki Türk kimlik ve kültürünü neşeli ve pozitif bir şekilde tanıtmak ve paylaşmak olduğunu söyledi. Bu yıl Türk standının çok aktif olduğu festivalde, Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir çok resim ve sanat eserleri sergilendi. Türk standını ziyaret eden kişilere Sanem Koçak tarafından ebru sanatının nasıl uygulandığı gösterilirken, Türk baklavası ve lokumu ikram edildi. Festivale gelen çocuklara Türkiye ve Anadolu tarihi ile ilgili sorular sorulurken, cevapları doğru bilenlere hediyeler verildi. kaydetti.


Toplum

23 Ekim 2013 Çarşamba

ABD’de Cumhuriyet Bayramı coşkusu

Bill De Bilasio’ya TAM DESTEK

Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. kuruluş yıldönümü yaklaşırken, ABD’de yaşayan vatandaşlarımız da hummalı bir hazırlık çalışması sürdürüyor. İşte Amerika’nın dört bir yanındaki kutlama programı (NEW YORK-POSTA212) Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. kuruluş yıldönümü, Türk Amerikan toplumu tarafından ABD’nin bir çok eyaletinde çeşitli etkinliklerle kutlanacak. ABD’nin dört bir yanına gerçekleşecek olan etkinlikleri Posta 212 okuyucuları için bir araya getirdik. ■ New York Başkonsolosluğu’nda Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu Tarih: 29 Ekim 2013 Yer: Waldorf Astoria Adres: 301 Park Ave, New York, NY 10022 ■ Chicago Başkonsolosluğu’nda Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu T.C. Chicago Başkonsolosluğu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle bir resepsiyon verileceğini ilan etti. Tarih: 29 Ekim 2013, Salı Saat: 18.00-20.00 Yer: The Union League Club of Chicago, Main Dining Room, 6th Floor. 65 W. Jackson Boulevard, Chicago, IL 60604 ■ Wall Street’te Bayrak Çekme Merasimi Genç Türkler (Young Turks) tarafından organize edilen Bayrak Çekme Merasimi kapsamında Türk bayrağı Wall Street’teki Bowling Green Park’ta göndere çekilecek. Tarih: 29 Ekim 2013 Saat: 11:30 AM İletişim: Tulga Tekman: 203 331 5415 / Cenk Coktosun: 347 884 4500 Adres: 26 Broadway NY, NY 10006 – Bowling Green Park ■ ATA-DC Cumhuriyet Bayramı Balosu Washington Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) 25 Ekim tarihinde bir Cumhuriyet Bayramı Balosu dü-

zenleyecek. Tarih: 25 Ekim 2013, Cuma Saat: 7:00pm Mekan: Mayflower Hotel Adres: 1127 Connecticut Ave NW Washington, DC 20036 ■ ATASC Cumhuriyet Bayramı Balosu Southern California Türk Amerikan Derneği (ATASC), 26 Ekim tarihinde bir Cumhuriyet Bayramı Balosu düzenleyecek. Tarih: 26 Ekim 2013 Saat: 18:30 Adres: Hilton Orange County/Costa Mesa, 3050 Bristol St, Costa Mesa, California 92626 ■ ATA Houston Cumhuriyet Bayramı Balosu Houston Amerikan Türk Derneği (ATA-Houston), Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle 26 Ekim tarihinde bir balo tertipliyor. Tarih: 26 Ekim 2013 Saat: 18:30 Adres: Hilton at West Chase, 9999 Westheimer Road, Houston, TX 77042 ■ Florida’da Cumhuriyet Bayramı Balosu Florida Türk Amerikan Derneği (FTAA), 26 Ekim tarihinde bir Cumhuriyet Bayramı Balosu düzenleniyor. Tarih: 26 Ekim 2013, Cumartesi Saat: 7:00pm – 12:00am ET Adres: 3020 NE 32nd Ave. 123 Fort Lauderdale, FL 33308 ■ TURANT 29 Ekim Cumhuriyet Balosu Northern Texas Türk Amerikan Derneği (TURANT), 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle 26 Ekim tarihinde bir balo tertipliyor. Tarih: 26 Ekim 2013 Saat: 7:00 PM – 12:00 AM Adres: Hilton Garden Inn Dallas, 2325 N Stemmons Fwy, Dallas, TX 75207

■ TAA-AZ Cumhuriyet Bayramı Gala Yemeği Arizona Türk Amerikan Derneği (Turkish American Association of Arizona – TAA-AZ), 26 Ekim tarihinde Cumhuriyet Bayramı Gala Yemeği etkinliğini gerçekleştirecek. Tarih: 26 Ekim 2013 Saat: Kokteyl saati – 6:00pm – 7:00pm Mekan: Hilton Chandler ■ SNETACA Cumhuriyet Bayramı Balosu Güney New England Türk Amerikan Kültür Derneği: 2 Kasım tarihinde bir balo tertipliyor. Tarih: 2 Kasım 2013 Saat: 6:30 PM Adres: Villa Capri, 906 North Colony Rd., Wallingford, Connecticut 06492 ■ TACAM Cumhuriyet Bayramı Kutlaması Michigan Türk Amerikan Kültür Derneği (TACAM), 9 Kasım tarihinde “Cumhuriyet Balosu 2013” başlıklı bir kutlama programı düzenliyor. Tarih: 9 Kasım 2013 Saat: 6:00 PM – 12:00 AM Adres: Lyon Oaks, 52251 W Pontiac Trail, Wixom, MI 48393 ■ TACA Cumhuriyet Bayramı Balosu Chicago Türk Amerikan Kültür Birliği (TACA), Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle 9 Kasım tarihinde bir balo tertipliyor. Tarih: 9 Kasım 2013 Saat: 6:00 PM Adres: Ritz Chateau, 9100 Milwaukee Ave. Niles, Il 60714 ■ TAAM Cumhuriyet Bayramı Kutlaması Minnesota Türk Amerikan Derneği (TAAM), 26 Ekim tarihinde bir yemekli bir kutlama programı tertipliyor. Tarih: 26 Ekim 2013 Saat: 6:00 PM Adres: Crowne Plaza St. Paul-Riverfront

3

■ TAACO Cumhuriyet Bayramı Balosu Central Ohio Türk Amerikan Derneği (TAACO), 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir balo düzenliyor. Tarih: 26 Ekim 2013, Cumartesi Saat: 18:00 Adres: Bridgewater Banquet and Conference Center, 10561 Sawmill Parkway, Powell, OH 43065 ■ TAFSUS Cumhuriyet Bayramı Yemeği ABD Türk Amerikan Dostluk Cemiyeti (TAFSUS), Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle bir yemekli kutlama programı tertipliyor. Tarih: 2 Kasım 2013 Saat: 7:00 PM Bilgi ve Biletler için: http://www.tafsus.net/republicday.html Adres: Crowne Plaza Philadelphia West, Grand Ballroom, 4010 City Ave, Philadelphia PA 19131 ■ TASNO Cumhuriyet Bayramı Kutlaması Northeastern Ohio Türk Amerikan Cemiyeti (TASNO), Cumhuriyet bayramı vesilesiyle bir balo tertipliyor. Katılım ücreti TASNO üyeleri için 65$, üye olmayanlar için 75$ ve öğrenciler için 30$ olarak belirlendi. Tarih: 2 Kasım 2013, Cumartesi Saat: 18:00 Adres: Bohemian National Hall 4939 Broadway Avenue Cleveland, Ohio 44127 ■ Purdue Üniversitesi Türk Öğrenci Derneği 29 Ekim Resepsiyonu Purdue Üniversitesi Türk Öğrenci Derneği (TSO), 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle 27 Ekim’de bir resepsiyon düzenliyor. Tarih: 27 Ekim 2013 Saat: 19:00 Adres: PMU North Ballroom, 610 Purdue Mall West Lafayette, IN 47907

(NEW YORK- POSTA212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, Türk toplumuna yakın olan New York Belediye başkan adaylarından ve kazanmasına kesin gözü ile bakılan Bill De Bilasio’nun Ramazan ve Kurban bayramlarını Müslümanlar için resmi tatil yapma girişim sözünü desteklediklerini açıkladı. Başkan Çınar, New York Belediye Başkanı Bloomberg ile görüşmelerinde ve yazdıkları mektuplarda bu konuda Bloomberg’den daha önceden de olumlu cevap alamadıklarını belirtirken , Musevi ve Hıristiyanlar için belirli dini günlerde resmi tatil verildiğini hatırlatan Çınar, en azından bayramların ilk günü tatil olmasının önemli olacağını dile getirdi. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak tüzük kuralları çerçevesinde New York belediye başkanları ile seçim döneminde görüştüklerini belirtirken, “Türk’ün sesini her adayın duyması için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz” dedi. Başkan Çınar, Türk toplumunun yerel yönetimlerde aktif olması, hatta yönetimlerde önemli görevlere gelmesi için yeni neslin kamu kuruluşlarında çalışmasınında teşvik edildiğini sözlerine ekledi.

TAACO’DAN ÜYELİK HATIRLATMASI (OHIO - POSTA 212) Central Ohio Türk Amerikan Derneği (Turkish American Association of Central Ohio -TAACO) 2013-2014 üyelik döneminin başladığını duyurdu. Yeni dönem üyelik aidatlarının en geç 27 Ekim tarihinde gerçekleşecek olan Cumhuriyet Bayramı Balosu’na kadar ellerine ulaşması gerektiğini açıklayan TAACO, Türk-Amerikan toplumuna en iyi şekilde hizmet etmeye devam edebilmek desteğe ihtiyacı olduğu şeklinde bir duyuru yayınlayadı. Üyelik aidatlarını postayla ödemek isteyenlerin “ P.O. Box 3566, Dublin, OH 43016” adresine çek yollayabileceklerini belirtti.


4

Gündem

23 Ekim 2013 Çarşamba

Genç Emir’e büyük onur NBA’in iki dev klübü LA Clippers ile Nuggets Los Angeles’ta binlerce hayranın önünde bir gösteri maçı yaptı. Maçın başlama vuruşunu ise binlerce kişi arasından seçilen Türk genci Emir Anda yaptı (LOS ANGELES – POSTA 212)NBA’in iki dev klübü LA Clippers ile Nuggets Los Angeles’ta dostluk maçı yaptı. NBA liginde ‘’ Ball Boy ‘’ olarak adlandırılan ve NBA ligi maçlarında başlangıcı vuruşunun yanında top toplayıcı olarak da görevlendirilen gençlerin arasında yer almak için her yıl on binlerce genç seçilmek için yarışıyor. Bu yıl bu büyük onur Türk genci Emir Anda’ya verildi. Emir Anda iki takımın başlama vuruşunu yap-

BÜYÜKELÇİ SAMSAR YENİDEN NEW YORK’TA (ERTAN BEZEN - NEW YORK POSTA212) Eski New York Başkonsolosu ,Kiev Büyükelçisi Mehmet Samsar Kurban Bayramını New York’ta Türk dostlarıyla birlikte kutladı. Ali Baba Terrace restoranta eski dostlarıyla biraraya gelen Büyükelçi Samsar ‘Tekrar New York’ta olmak ve samimi dostlarla bayramı kutlamak çok güzel. Tüm İslam aleminin kurban bayramını kutluyorum’ dedi.

tı. Clippers ile Nuggets arasında oynanan gösteri maçında l ‘’ Ball Boy ‘’ olarak seçildiği öğrenmesinin ardından annesi Aslı Anda ve ablası Elif Anda ile yaşadıkları New Jersey eyaletinden Los Angeles’a uçan Emir, hayranı olduğu NBA yıldızları ile bir araya geldi, maçın heyecanını sahada yaşadı ve amigo kızların gözdesi oldu.

DUYURU Dışişleri Bakanlığı yurtdışında yaşayan Türk öğrencilere yönelik kış okulu eğitim programları düzenliyor. Dış politika ve uluslararası ilişkiler alanlarına ilgi duyan üniversiteli gençlerimize Dışişleri Bakanlığımızın faaliyetleri ve ülkemizin dış politikası hakkında doğru ve özlü bilgiler verilmesi amacıyla Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) tarafından 2011 yılından bu yana yaz ve kış okulları düzenlenmektedir. Bu çerçevede, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının üniversitelerde lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim gören çocukları için öngörülen kış okulu eğitim programının ilki 23-29 Aralık 2013 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilecektir. Kış okuluna başvuruda bulunmak için aşağıdaki şartları taşımak gerekmektedir: - T.C. Vatandaşı olmak, - 27 yaşından gün almamış olmak, - Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve hukuk alanlarında lisans veya üzeri bir yükseköğrenim programının öğrencisi olmak. Bu şartları taşıyan adayların başvurularını, “Türk Dış Politikası’na Genel Bir Bakış” konusunda yazacakları, en fazla 500 kelimelik İngilizce makale ile birlikte 15 Kasım 2013 tarihine kadar “http://sinav.mfa.gov.tr/” internet adresi üzerinden yapmaları gerekmektedir.

MİNİK İPEK’E YARDIM EDİN! Orlando’da yaşayan 7 yaşındaki İpek’e otizm teşhisi konuldu. Minik İpek’in hayatını kurtarmak için gereken tek şey oksijen tedavisi (FLORIDA – POSTA 212) Florida eyaletinin Orlando kentinde yaşayan 7 yaşındaki İpek, Otizme karşı verdiği savaşın başlangıç aşamasında olumlu bir tedavi süreci geçirdi. Küçük kızın kızın tedavisini tamamlayabilmesi için 30 bin dolara ihtiyacı var. Otizmle savaşan Minik İpek’e ve ailesine destek olma amacıyla ‘indiegogo.com’ isimli internet sitesi üzerinde bir bağış kampanyası başlatıldı. Kampanyanın internet sayfasından İpek’in annesi Fulya Şebnem Deniz, İpek’in hastalık sürecini şu şekilde aktarıyor:

BİR ANNENİN ÇIĞLIĞINA KULAK VERİN Kızım İpek 7 yaşında, bundan 5 yıl önce, yani İpek 2 yaşında iken kulağının duymadığı şüphesiyle onu doktora götürdüm. Kulağında hiç bir sorun olmadığını ama otizm başlangıcı olabileceğini söylediler, yaklaşık

bir ay sonra tam teşhis koydular. O yaşlarda İpek ismine tepki vermiyor söylenen her şeye bağırarak, çığlık atarak cevap vermeye çalışıyordu. Bizim için terapinin uygun olduğunu otizmin ilaçla tedavisi olmadığını söylediler ve İpek terapilere başladı (Ot,Speech, ABA) tabiki bu terapilerin çok faydasını görüyoruz ve hala devam ediyoruz. Ama ben uzun süreli araştırmalarımdan ve diğer ailelerle konuşmalarım neticesinde bıomedical treatment’in otizmi geri çevirdiği kanısına vardım ve hatta bu tedavi yöntemine başladım, ilk olarak gfçf dieti yaptım tam 1 hafta sonra kızımın bana tek kelimeli cümle kurduğunu, geceleri çığlık atarak uyanmalarının bittiğini ve benimle göz kontağı kurduğunu gördüm. Bunun terapilerden mi yoksa diyetten mi olduğunu anlamak için tam 2 hafta di-

yete ara verdim. Terapiler devam ediyordu fakat İpek çığlıklarına geri döndü, anladım ki diyet İpek’de muazzam değişilikler yaptı, bunun yanısıra vitaminler ve methyl b12 aşısı. İpek tek kelimeden 3 kelimeye başladı şimdi puzzlein bir parçası kaldı, otizm rahatsızlığı çok masraflı ve meşakatlı bir rahatsızlık. Puzzlein en büyük parçası “hypebarıcoxygen chamber” bu tedavinin son günlerde otizmle ilgili iyi neticeler verdiği belirlenmiştir. Ama benim bu tedaviyi karşılayacak maddi gücüm olmadığından yaptıramıyorum hayatta en çok istediğim şey bir gün kızımın bana annecim seni çok seviyorum demesi.” Otizmin pençesinde savaş veren İpek’e ve ailesine destek olmak istiyorsanız “http://www.indiegogo.com/projects/dunyalar-guzeli-ipege-sahip-cikalim” adresini ziyaret ederek bağışta bulunabilirsiniz.

TADF ATAĞA KALKTI Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Türk toplumunun sesini daha çok duyurmak ve Türk-Amerikan ilişkilerinin daha çok gelişmesi konusunda düzenli olarak yerel ve Federal temsilcilerle görüşmeye devam ediyor

(NEW YORK- POSTA 212) TADF Başkanı Ali Çınar,Başkan Yardımcısı Dr Hakan Karalok ve TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş, New Yorktan ilk defa Asya kökenli olarak seçilen Kongre Üyesi Grace Meng ile toplantı yaptı. Toplantıda, Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumu degerlendirilerken, TADF Heyeti Kongre Üyesinin Türk Dostluk grubuna girmesini teklif etti. NY Kongre Üyesi Meng, Türkiyenin çok önemli bir müttefik olduğunu dile getirirken, yakın zamanda Türkiyeye gitmek istediğini belirtti. Meng, Asya ve Türk topluluklarının kaynaşması amacı ile ortak kültürel etkinlik yapılması konusunda

ortak karara vardıkları için mutlu olduğunu belirtirken, Kongrede Dış ilişkiler Komitesi üyesi olarak Türkiye ile ilgili konularda TADF Heyeti ile bundan sonra fikir alışverişi yapacağı sözünü verdi.

DİNİ BAYRAMLAR Kongre Üyesi Meng, Müslüman topluklarinda dini bayramlarda tatil verilmesini desteklediğini belirterek bu konuda NY Belediye Başkan Adaylarından Bilasio’’nu bunu tatil girişimini gerceklestirecegine inandığını söyledi. TADF Heyeti , ayrıca Türk toplumu hakkında bilgiler verir iken, Serbest Ticaret Antlaşmasının gerçekleşmesi konusunda Kongre Üyesinden destek istediler.

TADF Heyeti,Pazar günü Brooklynde resmi temsilciler ile gerçekleşen toplantılara katıldılar. TADF Başkanı Ali Çınar ve Başkan Yardımcılarından/Azerbaycan Amerika Cemiyeti Başkanı Tomris Azeri ile beraber Türk-Azeri temsilciler New York Kongre Üyelerinden Jerrold Nadler, New York Meclis Üyeleri Dov Hikind ve Jim Brennan, NY Comptroller Thomas DiNapoli, NY Emniyet Müdürü Raymond Kelly ve NY Belediye Başkan Adaylarından Joe Lhotta ile görüşme imkanı da buldular. ASA Başkanı Tomris Azeri’de Türk-Azeri diasporasının birlik içinde her etkinlikte seslerini duyurmaya devam edeceğini dile getirdi.


Ekonomi Ticaret

23 Ekim 2013 Çarşamba

KRİZ 24 MİLYAR DOLARA MAAL OLDU

5

IMF: TÜRKİYE’DE ENFLASYON YAVAŞLADI

Federal hükümetin tam 16 gün boyunca kapalı kalmasının bedeli ağır oldu. Standard & Poor’s hesaplamalarına göre Amerikan ekonomisinin bu sürede 24 milyar dolar kaybı oldu

(WASHINGTON – POSTA 212) Amerika’da Kongre ile Başkan Obama’nın sürtüşmesi sonucu ek bütçe onaylanmamıştı. Bütçe olmayınca da federal hükümet tam 16 gün boyunca kapalı kalmıştı. Standard & Poor’s hesaplamalarına göre, bu sürede Amerikan ekonomisi 24 milyar dolar zarara uğradı. Devletin işleyişini önemli ölçüde yitirmesinin yanı sıra Amerika’daki ulusal parklar ve başkent Washington’daki Smithsonian müzelerinin kapalı kalması yüzünden ülke büyük ölçüde turizm geliri de kaybetti. Fitch kredi dere-

celendirme kuruluşu, Amerikan hükümetinin AAA olan kredi notunu gözden geçirme uyarısında bulundu. BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNE DEVAM Washington’u büyük ölçüde felce uğratan krizi geride bırakan Amerikan Kongresi, bütçe görüşmelerine odaklandı. Federal hükümetin iki haftayı aşkın bir süredir kapalı kalmasına yol açan kriz, Kongre’deki Demokrat ve Cumhuriyetçi partililerin hem hükümeti yeniden açan, hem de borçlanma tavanını yükselterek devleti ‘temerrüt eşiğin-

den’ kurtaran yasayı onaylamasıyla birlikte, kısa süreliğine de olsa çözülmüştü. Bütçe yetkisi alamadığı için zorunlu ücretsiz izne çıkarılan 800 bin federal hükümet çalışanı dün işlerine döndü. Başkent Washington’da da devlet, normal faaliyetlerine başladı. Kongre’de de Bütçe Komisyonu, federal hükümetin yetki alanı ve vergi oranlarını gözden geçirmek amacıyla görüşmelere başladı. Önümüzdeki haftalarda yoğun pazarlıklara gebe olması beklenen görüşmeler, Kongre’nin kabul ettiği son yasada, tarafların karşılıklı ödünler

çerçevesinde aldığı kararlardan biri. Taraflar 13 Aralık tarihine kadar bütçe üzerinde uzlaşmak zorunda. Cumhuriyetçi Partililer, Obama yönetimini devlet harcamalarını kısması için zorlamayı planlıyor. Demokrat Partililer ise görüşmelerde, bu yıl başında yürürlüğe giren otomatik kesintileri önleyecek şekilde bütçeyi dengelemeyi hedefliyor. OBAMA: GEREKSİZ ZARAR Kongre’nin federal hükümeti yeniden açan ve borçlanma tavanını yükselten yasayı kabul

etmesinin ardından dün Beyaz Saray’da açıklama yapan Başkan Barack Obama, bu sürecin “kazananı olmadığı” mesajı vermişti. Obama, kapanmanın geride kaldığını ve artık bekleyen bütçe ve göçmenlik reformuna odaklanmanın zamanının geldiğini söyledi. Federal hükümetin 16 gün boyunca kısmen de olsa kapatılmasının Amerikan ekonomisine “tamamen gereksiz zarar verdiğini” savunan Obama, Amerikan halkının Washington’dan bıktığını ve artık güvenlerini kazanmanın zamanının geldiğini kaydetti.

Mega yat üretiminde dünya altıncısı olduk

(ANKARA - ANKA) IMF, Ağustos ayı itibarıyla Türkiye dâhil kimi G20 ülkelerinde yıllık enflasyonun yavaşladığını bildirdi. Türkiye, Ağustos ayı itibarıyla en yüksek yıllık tüketici fiyat artışı yaşanan dördüncü G20 ülkesi oldu. IMF’nin konuya ilişkin açıklamasında “G20 tüketici fiyatları endeksi, dünyanın en büyük ekonomileri arasında bulunan birbirinden farklı örneklerin toplamını yansıtıyor. Hindistan, Arjantin, Endonezya ve Türkiye, Ağustos 2013’te yüzde 8’e eşit ya da yukarısında olarak en yüksek yıllık enflasyon oranı deneyimini yaşadı” denildi. IMF Japonya, Fransa, Kanada ve İtalya’nın yüzde 0.9 - yüzde 1.2 ile en düşük yıllık enflasyon oranlarına sahip olduğunu belirtirken, “Ağustos 2013’te yıllık enflasyon; Türkiye’de (Temmuz’da yüzde 8.6’dan Ağustos’ta yüzde 8’e düştü), ABD’de (yüzde 2’den yüzde 1.5’a), Almanya’da (yüzde 1.9’dan yüzde 1.6’ya) ve daha ılımlı bir şekilde AB’de (yüzde 1.7’den yüzde 1.5’a), Brezilya’da (yüzde 6.3’ten yüzde 6.1’e), Hindistan’da (yüzde 19.8’den yüz de 10.7’ye) ve Çin’de (yüzde 2.7’den yüzde 2.6’ya) yavaşladı” dedi. IMF G20’lerde yıllık enflasyonun Endonezya, Japonya’da yükseldiğini, Rusya Federasyonu, Güney Afrika, Meksika ve İtalya’da sabit kaldığını kaydetti. Verilere göre, Ağustos ayı itibarıyla yıllık tüketici fiyatları endeksi en yüksek beş ülke Hindistan, Arjantin, Endonezya, Türkiye ve Rusya Federasyonu şeklinde sıralandı.

Denizcilik sektörünün önemini keşfeden Türkiye, yat inşa sanayinde de önemli başarılara imza atmaya devam ediyor. Türkiye dünyadaki mega yat üreticileri arasında ilk altıya girmeyi başardı

Dolar sepette sekiz ayın en düşüğünde

(İZMİR-POSTA 212) Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, Türk yat inşacıları tarafından yapımı tamamlanan yatların, dünya ülkeleri tarafından büyük ilgi gördüğünü söyledi. Türk tersanelerin, mega yat yapımında dünya üçüncüsü olduğunu, burada kalite ve güvenin önemli bir unsur olduğunu vurgulayan Öztürk, “Türkiye son yıllarda mega yat üretiminde Çin, Venezüella, Meksika ve Brezilya gibi ülkeler tarafından tercih ediliyor. Kalite ve güven, Türkiye’nin mega yat yapımında dünya üçüncülüğüne yükselmesini sağladı. Bunun yanında

Dolar Fed’in, ABD hükümetinin harcama yapamaz durumda kaldığı 16 günlük sürecin ardından ekonomiye sağlanan destekleri geri çekmeyi erteleyeceği beklentisiyle para birimleri sepeti karşısında sekiz ayın en düşüğüne yakın seviyede işlem gördü. Dolar önemli para birimleri karşısında yüzde 0,4 değer kaybetti ve 79.686 seviyesine geriledi. Dolar karşısında Cuma günü 1.3704 ile sekiz ayın en yükseğine ulaşan Euro ise bugün yüzde 0.1 düşüşle 1.3678 seviyesinde işlem gördü. Piyasada ABD’de yarın açıklanancak tarım dışı istihdam ve işsizlik oranı verileri bekleniyor.

fiyatların diğer ülkelere göre ucuz olması da önemli” diye konuştu. YILDIZI PARLIYOR Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) verilerine göre, gemi ve yat ihracatında geçen yılın ilk 9 ayına göre bu yıl büyük artış olduğuna dikkat çeken Başkan Öztürk, yaşanan gelişmeyi sevindirici bulduklarını söyledi. Öztürk, “Geçen yılın eylül ayında 16 milyon 402 bin dolar olan gemi ve yat ihracatı, 2013 yılı eylül ayında 130 milyon 500 bin dolara ulaşmış bulunuyor. Bu rakamın artacağına ve Türkiye’nin bu alanda da yıldızının giderek parlayacağına inanıyorum” dedi.

Türk işadamları Yatırım ABD yine kriz yaşayabilir Haftası için ABD’ye geldi (ANKARA - ANKA) Türk işadamları, 19-26 Ekim 2013 tarihleri arasında düzenlenen “Türkiye Yatırım Haftası II” etkinliklerine katılmak üzere Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile birlikte TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu öncülüğünde ABD’ye geldi. TOBB’dan yapılan açıklamaya göre, ABD’nin Los Angeles, San Francisco, Seattle ve Chicago kentlerinde gerçekleştirilecek programlarda, Türkiye’deki yatırım imkanlarını tanıtabilmek, ABD’deki fır-

satları değerlendirebilmek ve karşılıklı ticari ve ekonomik işbirliğini geliştirebilmek için yapılabilecekler ele alınıyor. 19 Ekim 2013 günü Los Angeles’de başlayan etkinlikler, 26 Ekim 2013 günü Chicago’da tamamlanacak. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu program çerçevesinde ABD’li ve Türk işadamlarına hitap etme fırsatı bulacak. Türkiye’den ABD’ye gelen heyette çok sayıda işadamı ve basın mensubu yer aldı.

Eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan, ABD’de geçen ay bazı hizmetlerinin askıya alınmasına neden olan bütçe krizinin tekrarlanabileceğini söyledi. Alan Greenspan borç tavanı krizi sırasında hükümetle mücadeleye giren Cumhuriyetçi Parti’nin içindeki Çay Partisi hareketinin hedeflerine sempatisi olduğunu kabul etti. Ancak Greenspan, hareketin başvurduğu yöntemlerin demokratik olmadığını söyledi. Greenspan, Euro bölgesindeki borç krizinin sona erdiği yolundaki görüşleri reddetti ve krizin Euro bölgesinde “siyasi konsolidasyon” sağlanıncaya kadar krizin devam edeceğini savundu. Greenspan mülakatta 2008 krizine kolay kredi politikalarının ve gevşek regülasyonun önemli payı olduğu eleştirilerini de reddetti, türev piyasaları da eleştirmekten kaçındı: “Beni şoke eden şey, sadece Merkez Bankası’nın gelişmiş sisteminin değil, IMF’nin ve krizden üç gün öncesine kadar 2009 ve 2010’a kadar

sürecek bir büyüme öngören JP Morgan’ın da 15 Eylül 2008’deki çöküşü fark edememiş olması. Ekonomik balonu tahmin etmekle ne zaman patlayabileceğini tahmin etmek arasında fark var.”

‘ÇİN YARATICI OLMAZSA BÜYÜMESİ YAVAŞLAR’ Kendi danışmanlık şirketi olan 87 yaşındaki Greenspan, ABD’de ‘eş-dost kapitalizminin büyümesini” de eleştirdi, “Çin’de ve Rusya’da bu yaygındı. Şimdi biz de o yönde gidiyoruz diye kaygılanmaya başladım” dedi. Greenspan demecinde Çin’in daha yaratıcı olmaması halinde büyümesinin yavaşlayacağını belirterek, “Çin’deki en büyük sorun yaratıcılığının ödünç teknolojiye dayanması” diye konuştu. (VOA)


6

Küresel büyüme yüzde 3,5 olacak Dünya Ekonomik Görünüm Raporu güncellendi. Buna göre, küresel ekonomik büyüme 2013’te yüzde 3, 2014’te 3,5 olacak (İSTANBUL - ANKA) “Geçişler ve Gerilimler” konulu güncellenmiş Dünya Ekonomik Görünüm Raporu sunumu Uluslararası Para Fonu (IMF) temsilcileri tarafından bugün İstanbul’da gerçekleştirildi. Rapora göre küresel ekonomik büyümenin 2013’te yüzde 3, 2014’te yüzde 3.5 civarında olacağı tahmin ediliyor. IMF’den yapılan açıklamaya göre sunuş esnasında konuşmacılar, küresel ekonomik aktivitenin yavaşladığını ve aktiviteyi yönlendiren etmenlerin değişmekte olduğunu vurguladı. Bu dinamikler yeni politika zorluklarını da beraberinde getiriyor. Gelişmiş ekonomilerde büyüme tekrar başlamış olmakla birlikte, bu ekonomiler finansal sektörde yürüttükleri onarıma devam etmek, kamu maliyesinin güçlendirilmesini sürdürmek ve istihdam artışını desteklemek durumunda. Yükselen piyasa ekonomileri ise yavaşlayan büyüme ve daha sıkı küresel finansal koşullardan kaynaklanan çift yönlü zorluklarla karşı karşıya. Bu koşullar altında küresel ekonomik büyümenin 2013’te yüzde 3, 2014’te yüzde 3.5 civarında olacağı tahmin ediliyor.

YILDA 2 KEZ YAYINLANIYOR

FED Başkanı yanlız değil Beyaz Saray FED başkanlığına Janet Yellen’ın getirileceğini açıkladı. Yellen, FED’in ilk kadın başkanı olacak. Ama bu yolda yalnız olmayacak. İşte dünyanın küresel ekonominin diğer kadın merkez bankası başkanları: Jorgovanka TabaJanet kovic: Sırbistan MerYellen kez Bankası Başkanı, FED Başkanı Nadezhda Ermakova, Zina Asankojoeva: Kırgızistan Merkez Bankası Başkanı, Edmee Betancourt: Venezuela Merkez Bankası Başkanı, Gill Marcus: Güney Afrika Merkez Bankası Başkanı, Caroline Abel: Abel, Şeyseller Merkez Bankası Başkanı, Maria do Carmo Silveira: Sao Tome e Principe Merkez Bankası Başkanı, Linah Mohohlo: Botswana Merkez Bankası Başkanı, Rets’elisitsoe Adelaide Matlanyane: Lesotho Merkez Bankası Başkanı, Zeti Akhtar Aziz: Malezya Merkez Bankası Başkanı, Joyce Cocker Mafi: Tonga Merkez Bankası Başkanı, Atalina Emma Ainuu-Enari: Samoa Merkez Bankası başkanı, Maria Mondragon de Villar: Honduras Merkez Bankası Başkanı, Jeanette Semeleer: Aruba Merkez Bankası Başkanı, Caroline Abel: Abel, Şeyseller Merkez Bankası Başkanı

Rusya Merkez Bankası Başkanı

Mercedes Marco del Pont Arjantin Merkez Bankası Başkanı

DALLAS FED ARAŞTIRMA’YA TÜRK KADIN YÖNETİCİ GELDİ

Başkan Obama tarafından aday gösterilen ve önümüzdeki yıl koltuğa oturması beklenen FED’in 12 eyaletteki merkez bankasından biri olan Dallas FED’in Araştırma Bölümü Direktörlüğü’ne Mine Kuban Yücel getirildi. Başarılı Türk kadını POSTA 212’ye konuştu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK / DALLAS

Uluslararası Para Fonu, Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda, Fon çalışanlarının, küresel, temel ülke grupları ve pek çok ülke seviyesinde ekonomik gelişmelere ilişkin analiz ve tahminlerini sunuyor. Rapor, önde gelen ekonomik politika meselelerinin yanı sıra, ekonomik gelişmeler ve olasılıkların analizi üzerinde yoğunlaşıyor. Dünya Ekonomik Görünüm Raporu yılda iki defa yayımlanıyor.

Elvira Nabiullina

Ekonomi Para

23 Ekim 2013 Çarşamba

Wendy Craigg Bahama Merkez Bankası Başkanı

(POSTA 212) Amerika finans çevrelerinde Türk yöneticilerin sayısı artıyor. Amerika’nın en büyük yerel bankası Bank 53’ün başkan yardımcılığı ile banka hazinesinin başına Tayfun Tüzün’ün ve 11 milyar dolarlık fon Peralla Weinberg Partners’ın başına Cem Koray’ın getirilmesinin ardından bir terfi haberi de Dallas FED’den geldi. 1989 yılından bu yana Dallas’taki merkez bankasının Araştırma Bölümü’nde kıdemli ekonomist olarak görev yapan ve 16

yıldır da Bölgesel Ekonomi Grubu’nun başında olan Yücel, aynı bölümün başına getirildi. 100 yıllık FED’in tarihinde ilk kez kadın başkan getirileceği konuşulurken, Dallas FED’in Araştırma Bölümü’nün başına geçen Yücel, kurumda gönülden ve özveriyle çalışanların ödüllendirildiğini söyledi. ENERJİ EKONOMİSİ UZMANI Boğaziçi Üniversitesi’nden lisans ve master derecelerini aldıktan sonra Rice Üniversitesi’nde ekonomi üzerine doktora yapan ve ardından Louisiana State Üniversitesi’nde ekonomi bölümünde asistan profesör olarak kariyerine başlayan Yücel, bilimsel

araştırmalarının enerji ekonomisi üzerine olduğunu ifade etti.Yücel, “2003 yılında ÜS Association of Energy Ekonomics ve 2011’de International Association of Energy Economics kurumlarının başkanlıklarını yaptım. Halen National Association of Business Economics’de (NABE) direktör olarak görevliyim” dedi. TÜRK VE KADIN OLMAK Yeni görevinde Araştırma Bölümü’nün daha verimli çalışmasını sağlamanın ana hedefi olduğunu kaydeden Yücel, “Araş-

tırma Bölümü’nde yapacağımız araştırma ve çalışmaların sayısını artırmak, bu çalışmaların iyi, kaliteli ve bilimsel dergilerde yayınlanmasını sağlamak, aynı zamanda son ekonomik gelişmeleri takip ederek kısa analizler yayınlamak görevlerim arasında olacak” diyel konuştu. Türk kadını olarak böyle bir pozisyona getirilmesinden dolayı büyük onur duyduğunu da dile getiren Yücel, Dallas FED’de Türk ya da kadın olarak çalışmaktan dolayı herhangi bir güçlük yaşamadığını, iyi ve özverili çalışanların ödüllendirildiğini sozlerine ekledi.

rağmen alınan önlemler sayesinde 24 saat kesintisiz ve güvenli hizmet sağlandı. Hava trafiğinde her hangi ciddi bir sorun yaşanmadı.” Bayram süresince yoğunluk yaşayan

diğer bazı havalimanlarındaki uçak ve yolcu trafiği şöyle: “Antalya Havalimanı: 6 bin 999 uçak ve 1 milyon 91 bin 844 yolcu, Ankara Esenboğa Havalimanı: 2 bin 606 uçak ve 501 bin 546 yolcu, İzmir Adnan Menderes Havalimanı: 2 bin 141 uçak ve 257 bin 066 yolcu, Dalaman Havalimanı: Bin 231 uçak ve 157 bin 304 yolcu, Milas Bodrum Havalimanı: Bin 54 uçak ve 125 bin 296 yolcu, Adana Havalimanı: Bin 40 uçak ve 156 bin 667 yolcu, Mardin Havalimanı: 91 uçak ve 11 bin 539 yolcu, Şırnak Havalimanı: 54 uçak ve 4 bin 698 yolcu, Bingöl Havalimanı: 26 uçak ve bin 892 yolcu, Batman Havalimanı: 113 uçak 12 bin 835 yolcu.”

Türkiye bayramda uçtu Kurban Bayramı süresince Havalimanları’nda 5 milyon yolcu ve 37 bin 225 uçağa hizmet verildi. Bayram tatilinde SADECE Istanbul’daki Atatürk Havalimanı’nda 1 milyon 453 bin 997 yolcu ve 11 bin 644 uçağa hizmet verildi (ANKARA - ANKA) Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Orhan Birdal, Kurban Bayramı süresince havalimanlarında 5 milyon yolcu ve 37 bin 225 uçağa hizmet verildiğini açıkladı. Birdal, Geçen yıl aynı dönemde ise havalimanlarından 33 bin 555 uçak ve 4 milyon yolcunun hizmet aldığını belirtti. EN YOĞUN ATATÜRK HAVALİMANI Genel Müdür Orhan Birdal yaptığı yazılı açıklamada Atatürk Havalimanı’nın bayram tatili süresince en fazla yoğunluk yaşanan havalimanı olduğunu belirtti. Birdal, şunları kaydetti: “Bayram süresince ülke çapında hizmet veren tüm havalimanlarında yoğun bir yolcu ve uçak trafiği yaşandı. Atatürk Havalimanı, 11-20 Ekim tarihleri arasında en çok yolcu ağırlayan havalimanımız oldu. Bu havalimanımızdan bayram süresince 1milyon 454 bin yolcu ve 11 bin 644 uçak hizmet

aldı. Atatürk Havalimanı’nda bayram rekoru 20 Ekim 2013 Pazar günü kırıldı ve aynı gün bin 239 uçak iniş kalkış yaparken, 147 bin 366 yolcuya da hizmet sunuldu. Uzun tatil süresince yaşanan yoğunluğa

IMF’DEN İŞSİZLİK ÖVGÜSÜ IMF, birçok ülkede 2008’den sonra yaşanan geniş istihdam kayıpları olduğuna dikkat çekerek, sadece Makedonya ve Türkiye’nin istisna olduğunu açıkladı (ANKARA - ANKA) IMF, birçok ülkede 2008’den sonra yaşanan geniş istihdam kayıplarının işsizlik oranlarında ani yükselişlere neden olduğunu belirterek, “2012 itibarıyla birçok ülke, kriz öncesi dönemlerin bir hayli üstünde işsizlik oranına sahipti. Bunun istisnası ise Makedonya, Türkiye ve bazı Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri oldu” değerlendirmesinde bulundu. TÜRKİYE TEHLİKENİN DIŞINDA IMF, orta, doğu ve güneydoğu Avrupa ülkelerinin çalışan nüfuslarında azalışın, potansiyel GSYİH büyümesi için bir diğer “karşı rüzgar” olacağını belirtirken Türkiye’yi bu tehlikenin dışında tuttu. Kuruluş, “Çalışma çağındaki nüfusta düşüşün hızlanması bekleniyor. 2010-2025

döneminde düşüşün özellikle Ukrayna, Moldova ve Bulgaristan’da büyük olacağı tahmin ediliyor. Çalışma çağındaki nüfusta hala önemli ölçüde büyümenin beklendiği tek ülke Türkiye” dedi. IMF “Bölgesel Ekonomik Değerlendirmeler” serisinde “Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü – Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa (ODGA) Ülkeleri Büyüme Potansiyelinin Artırılması” başlıklı rapor yayınladı. Diğer yükselen piyasalar gibi ODGA ülkelerinin tümünün mayıs ayı ortasında başlayan çalkantıdan aynı şekilde etkilenmediklerini belirten IMF “Diğer ülkeler üzerinde daha az etkisi olurken çalkantıdan en çok Sırbistan Türkiye ve Ukrayna etkilendi. Türkiye özellikle uzun vadeli faiz oranlarındaki ani artış, borsada büyük düşüş, para biri-

minde önemli kayıpla özellikle sert biçimde etkilendi” dedi. Raporun “İşsizlikte Yükseliş” başlıklı bölümünde 2008’den bu yana birçok ülkenin geniş istihdam kayıpları yaşadığı belirtilirken düşük büyümenin, önemli bölümü yapısal nedenlerden kaynaklanan yüksek işsizliği azaltmayı daha da zora soktuğu belirtildi. Raporun “Kriz Sonrası İstihdam Kayıpları” bölümünde, “Bir çok ülkede 2008’den sonra geniş istihdam kayıpları işsizlik oranlarında ani yükselişlere neden oldu. 2012 itibarıyla birçok ülke, kriz öncesi dönemlerin bir hayli üstünde işsizlik oranına sahipti. Bunun istisnası ise Makedonya, Türkiye ve bazı Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri oldu” denildi.


Güncel

23 Ekim 2013 Çarşamba

AMERİKA’NIN GİZLİ GÜCÜ:

R E L İ B LO WASHINGTON

(POSTA212) -Washington’ın lobicileri dünyaca tanınmış bir endüstri. Washington’daki ana caddelerinden biri olan K Street’de yoğunlaşmış bu firmalardan dolayı, lobicilerin etkisini anlatmak için ‘K Street artık bir simge haline gelmiş.

LOBİCİLİK NEDİR? Washington’In lobicilik tarihi oldukça eskilere dayanır. Temelde, yasa yapıcıları, yasaların yapımı ve bütçelerin dağıtımı aşamasında, kişiler ve farklı çıkar gruplarının lehine bu yasaları etkileme çalışmasıdır. Bazılarına göre bir sanat bazılarına göre ise kirli bir savaştır. Bugün için lobicilik Washington’da her sektöre yayılmış durumda. Sağlık sektöründen, eczalık, bilgi-iletişim, silah ve dış ilişkilere kadar, Amerikan yönetimi üzerinde etki sahibi olmak isteyen her sektörden güçler, Washington’da farklı firmalarla anlaşarak, gerek Beyaz Saray’dan gerekse Kongre’den kendi sektörlerinin lehine politikalar oluşturmak veya yasalar çıkarmak için uğraşırlar. Yapılan araştırmalar, özellikle 2000 yılından sonra lobicilik endüstrisinin çok daha büyüdüğünü gösteriyor. 2011 yılındaki the Guardian gazetesinde haberine göre, Washington’da 13 binden fazla firma ABD güç sahiplerine kendi müşterilerinin dertlerini anlatmak ve rekabette üstünlük sağlama çabasındalar. Amerikan Devletinin yine bu son on yılda çok ciddi büyüme göstermesinden dolayı, bu büyük devlete sözünü anlatacak ve etkileyebilecek profesyoneller bulmak, Amerika’nın ve hatta dünyanın dört bir yanından Washington’a etkide bulunmak isteyen müşterilerin alışkanlığı hale gelmiş durumda. Posta212, Washington’da hayatlarını Kongre ve diğer yönetim çevrelerine kendi müştelerilerinin dertlerini anlatma ile kazanan iki lobiciyle konuşurak, lobiciliğin çarklarını öğrenmeye çalıştı. İki lobici de, çok da şaşılmadık bir biçimde, isimlerini vermekten kaçındılar. İsim vermeyi müşterilerinin çıkarlarına gelebilecek zararları öne sürerek reddetmekteler. Matt olarak anacağımız ilk lobici, ilk önce lobicilerin Washington’da yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını iddia etti. Bir saniye durakladıktan sonra ise, sözünü şöyle tamamladı: ‘’Özür dilerim, yapamayacağı tek bir şey var. O da yazları Washington’ın nemliliğini, kışları da ayazları ortadan kaldıramaz, hava durumuna sözlerini geçiremezler. Ama bunlar dışında, yeterli para ve doğru lobici adreslerini bulduğunuzda, dertlerinizi anlatır, ve büyük ihtimalle de sonuç alırsınız’’ diyor Matt. Yurtiçindeki şirketler, sendikalar hatta farklı eyaletlerin lobi çalışmaları olduğu gibi, yurt dışından da, dünyanın dört bir yanından farklı ülkeler lobi şirketleri ile anlaşma yoluna

gidiyor. Yine Washington’da 14 yıldır lobicilik faaliyeti sürdüren bir başka Amerikalı lobici olan Erica’ya göre, ABD’nin en güçlü lobisi, hiç şüphesiz, National Rifle Association, veya kısaltması NRA olan, Milli Silah Birliği. Erica, NRA’nın istemediği hiçbir yasanın Kongre’den geçemeyeceğine dair yemin ediyor. Son yıllarda otomatik silahlar kullanarak Amerika’nın farklı eyaletlerinde kimi zaman sinama salonunda kimi zamansa Kongre üyelerinin kendi yerel bölgelerindeki etkinliklerde düzenlenen saldırılarda her yıl yüzlerce Amerikalı hayatını kaybetmekte. Bütün bunlara rağmen, Kongre üyeleri, ‘assault rifle’ denilen, tam otomatik saldırı silahlarının satımına sınır getirme veya silah almak isteyenlerin geçmişini kontrol etme şartını getirmeyi mümkün kılacak bir yasa düzenlemesini yapamamaktalar. Bunun nedeni ise, seçim kampanyalarında sahip oldukları üye sayısı ve para gücünden dolayı NRA’nın Kongre üyeleri üstündeki büyük etkisi. NRA’nın istediğini yapmayan Kongre üyeleri, 2 yıllık seçim dönemlerinin bir sonrasında, NRA’nın karşılarına çıkaracağı başka bir alternatifle tehdit edilmeleri, bilinen ama söylenmeyen gerçektelerden. Bu yıl yapılan anketler, Amerikalıların % 86’sının silah almak isteyenlerin özgeçmişlerinin sorgulanmasını desteklediğini gösteriyor. Gel gör ki, NRA bu sınırlamaların silah satışlarına negatif etkileri olacağı iddiasıyla, bu sınırlamalara karşı çıkıyor. Sonunda, lobiciler hayır dediğinden, Amerikalıların seçip, kendilerini temsil için Washington’a gönderdikleri milletvekilleri, Amerikalıların çoğunluğunun taleplerini kulak ardı ediyor.

GÜÇ NEREDEN GELİYOR? Peki neden bu kadar güçlü lobiciler? Kongre üyeleri, Senatörler veya Beyaz Saray’daki yetkililer neden bu kimselerin söylediklerini dinleme durumundalar? Neden kendi bildikleri ve Amerikan halkı için doğru olduklarını düşündükleri

düzenlemeleri yapamazlar? Bağlantı, bağlantı, bağlantı Öncelikle bu lobicilerin gücü, ‘access’ denilen, Kongre üyelerine ve Amerikan yetkililerine ulaşmalarının kolaylıklarından geliyor. Kendisiyle Posta212 için konuştuğumuz ve Erica rumuzunu kullanan kadın lobici, kendi telefonunda 40 kadar Kongre üyesi veya bu üyelerin kıdemli çalışanlarının cep telefonlarının bulunduğunu, işi düştüğünde bu Kongre üyelerinin ofislerine aynı günde ulaşabileceğini iddia ediyor. Ama, lobi faaliyetleri, bir günde pişirilen işler değil diyor Erica, aylar süren yasama sürecinin her aşamasındaki değişikleri takip eden bir ekibinin bulunduğunu, üzerinde çalışılan yasaların, her maddesi ve bazen kelimesi üstünde, kendi müşterilerinin çıkarlarını korumak için kavga verdiklerini anlatıyor. Normal bir Amerikalı vatandaş veya işadamının, günlerce ve belki haftalarca sekreter safhasını geçemezken, lobi şirketlerinde çalışanlar ise doğrudan cep telefonlarından ya bizzat yetkili veya Kongre üyelerine, ya da bu kimselerin en yakınındaki müsteşar ve baş yardımcılarına ulaşabilmekteler. Lobicilerin bu ‘ulaşma güçleri’ ise, genelde profesyonel çalışma hayatlarına Kongre’de, bir Kongre üyesinin ofisinde başlamış olmaları ve birkaç yıl buralarda çalışmalar yapmalarından geliyor. Bu yıllar içinde bizzat Kongre üyesiyle ve de Kongre üyesine en yakın isimlerle arkadaşlık kuran bu kimseler, bu esnada yurtdışı veya içi gezilerinde, yemek ve içkili partilerde, yakın bağ oluşturmaktalar. Ofisten ayrılıp, bir lobi şirketi için çalışmaya başladıklarında da, eski arkadaşlarına ulaşımları aynı şekilde devam ediyor. Kongre üyeleri için çalışan ve ‘’staff’’ olarak adlandırılan bu kişilerin bazıları hayatları boyunca, 20-30 yıl bu görevlerinde profesyonelleştikten sonra, emekliliklerinde veya emekliliklerine yakınken lobiciliğe başlarken, bazı diğerleri ise sadece birkaç yıl Kongre binalarında koşturduktan sonra lobicilik faaliyetlerine başlamaktalar.

Bunun yanısıra, on yıllarca Kongre üyeliği yaptıktan sonra, lobicilik yapan da birçok isim de bulunmakta. Örneğin Türkiye’nin Washington’daki lobiciliğini uzun yıllar yapan Livingston Grubunun sahibi Bob Livingston, Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisindeki çok önemi bir komite olan Giderler Komitesi başkanlığını yapıyordu. Washington’daki lobi pastanın en büyük parçasını ise, başkan Obama’ya en yakın olarak bilinen Demokrat isimler topluyor. Bu tabi ki, iktidarda Demokrat bir başkanın olmasından kaynaklanıyor. Öte yandan, Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olmasından dolayı da, Cumhuriyetçilere yakın lobiciler de etkinliğini sürdürmekte. Örneğin, Obama’nın yakını olarak bilinen Podesta Kardeşler, Washington’daki en güçlü lobi grupları olarak biliniyorlar. Kardeşlerden büyüğü olan John Podesta, Obama 2008’in Kasım ayında başkanlığı kazandığında, ilk bakan kabinesi isimlerini araştıran ve kuran mimar isim. Şu an ise, Center for American Progress isimli düşünce kuruluşunun başında, Obama yönetiminin politikalarını genelde savunan bir pozisyon alıyor. Kardeşi Tony Podesta ise, özellikle yabancı ülkelerin ve ABD’li büyük askeri ve enerji şirketlerin lobiciliğini yapmakla ünlü.

YABANCI ÜLKELER NEDEN LOBİ YAPAR? Peki yabancı ülkeler neden Washington’da lobicilik ister? Bunun nedenleri ülkeden ülkeye değişiyor. Kimileri ABD ile ticari ilişkilerini geliştirmek, serbest ticaret anlaşması gibi ayrıcalıklar peşinde koşar veya enerji gibi farklı konularda daha uzun dönemli ilişkilere girmek isterken, diğer bazıları ise kendi ülkelerinin imajlarını düzeltme çabasında. Özellikle Afrika ve Ortadoğu’daki birçok diktatörlükler, Washington’da kendi ülkelerinin PR’ını yapmak derdindeler. Bu lobiciler, kimi zaman bu temsil ettikleri ülkelerin Büyükelçiliklerini Washington’da daha görünür kılmak, bu

Ahmet Buğdaycı ahmetbug@gmail.com

Türkiye’nin yeni bir muhalefete dayanılmaz ihtiyacı (2)

Yapılan araştırmalar, özellikle 2000 yılından sonra lobicilik endüstrisinin çok daha büyüdüğünü gösteriyor. Washington’da 13 binden fazla firma ABD güç sahiplerine kendi müşterilerinin dertlerini anlatmak ve rekabette üstünlük sağlama çabasındalar İLHAN TANIR

7

büyükelçiliklerin düzenlediği davetlere daha yüksek seviyede konuk getirmek için uğraşırken, diğer bazı zamanlarda da, Kongre üyeleri ile yabancı ülke liderlerini görüştürmek aracılıklarını yapıyorlar.

YÜZBİNLER, MİLYON DOLARLAR PEKİ LOBİCİLER NE KADAR KAZANIR? Bu konuda rakamlar oldukça büyük değişiklikler gösteriyor. Kişinin bağlantıları, çalıştığı alan, kaç yıl çalıştığı gibi faktörler tatmin edici ise, bir lobicinin işe başlaması 300 bin dolar civarlarında olabiliyor. Ama bu rakamlar isim ve kariyere göre, milyonları çok rahat bir şekilde geçebiliyor.

BEDAVA GEZİLER, HEDİYELER Lobi gruplarının, lobisini yaptıkları ülkelere düzenledikleri ve Kongre üyelerini götürdükleri geziler, Kongre üyeleri ve çalışanları için bir etki yapıcı konu. Bu konuda sınırlamalar bulunsa da, her işte olduğu gibi, bu sınırlamaların da kör noktaları bulunup, yasadaki boşluklar kullanılarak, Kongre üyeleri ve çalışanların, Amerikan dış ilişkileri çıkarları adına iddia edilen gezilerle, yabancı ülkelere götürülmeleri ve bu geziler esnasında yapılan ikramların zenginliği, daha sonra bu konuk ülkelere ‘iyi bakış ve oylarla’ geri dönüyor.

İYİ Mİ KÖTÜ MÜ? Bazıları lobiciliği bir zehir olarak, Amerikan yönetim çevrelerinde yolsuzluğun ve özel çıkar çevrelerinin bir yansıması olarak görürken, diğer taraftan da hergün onlarca ve her ay yüzlerce hatta binlerce konu ile ilgillenen Milletvekilleri ve Senatörler için lobicilerin yaptığı çok değerli araştırmalar olduğunu öne sürenler de çok. Onyıllarca Kongre ve yönetim çevrelerinde kanun çalışmaları yapmış olan bu profesyonel figürler, hergün farklı konular altında ezilen Kongre üyelerine araştırma ve proje yardımları yaparak, Kongre’nin daha etkili ve hızlı çalıştığını söyleyen bu kesimler, lobisiz bir Washington’ın çalışamayacağı görüşündeler.

GEZI hareketi sadece AKP’ye tepki veren, İslamofobi ve Kürdofobiyle dolu öfkeli dile teslim olarak ulusalcılıkla sol akımlar arasında sıkıştı. Bir kez daha demokratik muhalefet kendine çıkış yolu bulamıyor. Türk siyasetinin en büyük sorununun temsil edilemeyen muhalefet olduğu gerçeği seçimler yaklaştıkça da daha çok hissediliyor. Eğer ulusalcı değilseniz, kerhen CHP’ye oy vermek istemiyorsanız, Kürt değilseniz, ortada oy verecek bir muhalefet partisi yok. 2007 seçimlerinde oy verecek parti bulamadıkları için sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 16 iken, bu oran 2011 seçimlerinde yüzde 13’tü. Son kamuoyu araştırmalarına göre sistemi protesto ederek sandığa gitmeyeceklerini söyleyen seçmenlerin oranı yüzde 16. Diğer yandan CHP’nin yarısını teşkil eden sosyal demokratlar, Türk milliyetçisi bir “politbüro”nun egemenliği altındaki partiye sadece “laiklik” tedirginliği ile oy veriyorlar. Yine araştırmalara göre AKP’nin seçmenlerinin yüzde 13’ü de, CHP’ye asla oy vermeyecek liberal/sosyal demokratlardan oluşuyor. Ama CHP’nin sadece yüzde 50’sini, seçmenlerin yüzde 10’unu teşkil eden ulusalcı kanat tüm muhalefetin önünü kapatıyor. (CHP tabanının tamanının ulusalcı seçmenlerden oluştuğunu, bu yüzden CHP’nin çaresizce bu tabana teslim olduğu şeklindeki kamuoyu kanısının doğru olmadığını not düşelim). Bu anlayışla yönetilen CHP’nin seçimlerde aldığı oy ise yüzde 20-25’i aşamıyor. Böylece siyaset sahnesi dar bir alana çekilmiş muhalefet partisi ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan AKP’ye bırakılıyor. Dolayısıyla mevcut muhalefet paradigması, Türkiye için aşılması gereken en önemli konudur. “Herkese, tüm kimliklere demokrasi” diyen Gezi, sistemi protesto amacıyla sandığa gitmeyenleri, oy verecek parti bulamadıkları için bağımsızlara oy verenleri, CHP’nin değişim isteyen sessiz sosyal demokratlarını, hatta AKP koalisyonu içinde ikinci sınıf bir konuma itilen liberalleri heyecanlandırdı. Ama Gezi de, AKP-Erdoğan karşıtlığı cephesinde buldu kendini, burdan çıkamadı, asıl mesajın yeni bir muhalefet, siyaset zihniyeti, alanı ve formatı yaratmak olduğunu kaçırdı. AKP ve ulusalcıların otoriterlikte bir madalyonun iki yüzü olduğu es geçilince, Gezi’nin demokratik muhalefeti arada sıkışmaya başladı. Sadece iktidara tepki vererek, kendi demokrasi taleplerine tam ters noktada duran ırkçı milliyetçiliğe, darbeci anlayışa destek oldukları, öfke bulutunun içinde kayboldu. Böylece, mevcut meşru ama sivil alanda temsil edilmeyen demokrasi talepleri ve bunların arkasındaki muhalif kitleler de boşlukta kalmaya mahkum oluyor bir kez daha. Türkiye’ye yeni bir muhalefet lazım. Bunun kendi yolunu bulabilmesi içinse yeni bir kavrayışa, algıya, zihin dünyasına ihtiyaç açık ve net. Evet, ortada somut bir “ihtiyaç” var. Ama bu ihtiyaç nasıl somutlaşacak? Algı tıkanıklıklarını aşıp, ayağa dolanan eski düğümleri tek tek çözüp, köklerden ağaca varmak tek çözüm. TC’nin, geçmişin yükünü atıp, onunla yüzleşip, eski değil, mevcut değil, yeni Türkiye’nin öncüsü olabilecek bir adımı atmak... Bu ancak Kemalist ve Marksist-Stalinist zihniyeti geçmişte bırakarak, yeni, üretici, proaktif, küresel yeni sınıflarla uyumlu bir demokrasi anlayışıyla olabilir. Aslında Gezi’nin dünyada bile yankı uyandıran, kitleleri büyüleyen sırrı da bu alanın ilk defa bu denli açık ve yaratıcı bir şekilde görünür olmasıydı. Bulgaristan’dan Yunanistan’a, ABD’den İtalya’ya, Hong Kong’dan İngiltere’ye, kentler içinde sıkışmış global mutsuzlar benzer duyguları yaşıyorlar sistemlere karşı. Gezi kitlesinin aynı zamanda global olduğunu, taleplerinin yerel sınırlar dışına taştığını anlamadan, donmuş muhalefet biçiminin mazoşist, tepkisel, içe kapanmış dünyasına teslim olunur ancak.. O yüzden yeni muhaliflik, küresel bu dalganın demokrasi talebiyle uyumlu, her türlü otoriter kökü, eğilimi temizleyerek, taze bir sesle, eskinin zihinsel, dilsel diktatöryasına karşı çıkarak mümkün olabilir. Gezi ruhu çoğulcu, eşitlikçi ve adil bir demokrasiye yönelirken eskinin nefretle, fobilerle, önyargılarla, aşağılamalarla dolu “sinik” dilinden ayrışarak, uzlaşmacı, önyargısız, eşitlikçi bir dili kurmak zorunda. Ama en zoru da bu dili kurmak. Bir dilin oluşumunu ise ihtiyaçlar belirler. Mevcut yapılar, mevcut muhalefet yeni Türkiye’yi dünyayı kapsamıyor, o yüzden ihtiyaç somut olarak var ve artık kabına sığmıyor. Cepheleşmeyen, kapsayıcı, eşitlikçi, çoğulcu, tolereranslı, somut önerilerle dolu, proaktif bir dil.... Yeni bir demokratik zihinle, yeni bir vizyonla... Talepleri temsil edilmeyen kitlelerin de ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu, mevcut kalıplar arasından yolunu bulup yeni bir geleceğe açılabileceği yeni Türkiye ancak böyle hayal edilebilir.


8

Güncel

23 Ekim 2013 Çarşamba

GÜNDE 840 MİLYON İNSAN YATAĞA AÇ GİRİYOR

ACI TABLO

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, dünyada bol miktarda yiyecek olmasına rağmen, her gün 840 milyon insanın yatağa aç girdiğini, bu duruma son vermek için tüm dünyanın birlikte çalışması gerektiğini söyledi (ANKARA - ANKA) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, dünyada bol miktarda yiyecek olmasına rağmen, her gün 840 milyon insanın yatağa aç girdiğini, bu duruma insanların ahlaki olarak karşı çıkması ve birlikte harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Ban, 16 Ekim Dünya Gıda Günü vesilesiyle yayımladığı mesajında, açlıkla mücadele konusunda karşı karşıya olunan sorunların bununla da sınırlı kalmadığını belirtti. Ban, “İki milyar insan ‘gizli açlık’ olarak adlandırılan kötü beslenme girdabına düşmüş bulunuyor. Kötü beslenme, 1,4 milyar insanın aşırı kilolu olmasına yol açıyor. Bu grubun üçte birini ise obezler teşkil ediyor. Aşırı kilo, kalp-damar hastalıkları, diyabet ve diğer sağlık sorunlarına neden oluyor” dedi.

GIDAYA ERİŞİM HAKKI Ban, daha iyi beslenmenin ve nihai hedef olarak herkesin gıdaya erişim hakkının sağlanmasının anahtarını, tarım ürünlerinin üretim, işlenme ve tüketiciye erişiminin sürdürülebilir bir şekilde yapıldığı, bünyesinde çevreyi, insanı ve kurumları barındıran akıllı yaklaşımlar, politikalar ve yatırımdan oluşan iyi gıda üretim sistemlerinin teşkil ettiğini söyledi Ban, “Dünya genelinde birçok ülkenin Sıfır Açlık kampanyamıza katılmasından ve sürdürülebilir gıda sistemleri oluşturmak için birlikte çalışma taahhüdünde bulunmasından dolayı memnuniyet duyuyorum” ifadelerini kullandı. Birlikte çalışılması halinde herkesin günlük gıda ihtiyacını yeterli seviyede karşılamasının sağlanabileceğini belirten Ban, “Gelin, Dünya Gıda Gününde herkes için sıfır açlık amacımıza ulaşmayı hedefleyelim” diyerek mesajına son verdi.

REKLAM VERMEK İÇİN...

reklam@posta212.com

KÖLELİK DEVAM EDİYOR Merkezi Avustralya’da bulunan Walk Free Foundation’ın (Özgür Yürü Vakfı), tarafından yapılan bir araştırma sonucu, dünyada halen 30 milyon, Türkiye’de ise 100 bin köle bulunduğu belirlendi (VOA) Merkezi Avustralya’da bulunan Walk Free Foundation’ın (Özgür Yürü Vakfı) 162 ülkeyi ele alan endeksine göre dünyada toplam 30 milyona yakın kişi kölelik koşullarında yaşıyor. Geçen perşembe günü yayınlanan Küresel Kölelik Endeksi 162 ülkeyi modern köleliğin nüfus içindeki oranına göre sıralıyor. Modern kölelik kapsamına insan kaçakçılığı, zorunlu işçilik ve çocuk sömürüsü gibi suçları dahil edilmiş. MORİTANYA İLK SIRADA Modern köleliğin en sık rastlandığı 10 ülkenin yarısı Afrika ülkeleri ve birinci sırada Moritanya geliyor. Raporda Moritanya nüfusunun yüzde 4’ünün köle olduğu söyleniyor, ancak bir rapora göre bu oranın yüzde 20 kadar yüksek olabileceği de belirtiliyor. Köleliğin babadan oğula, etnik aidiyete bağlı olarak devam ettiği ülkede koşullar, bu özellikleriyle 400 yıl önce Kuzey Amerika’ya getirilen Afrikalılar’ı anımsatıyor. HAİTİ, PAKİSTAN, HİNDİSTAN VE NEPAL Amerika’nın Sesi’ne konuşan vakfın araştırmacılarından Kevin Bales, raporun amacının insanlarda konuyla ilgili bilinç yaratmak olduğunu söyledi. Bales, suçluların kendileri ve aileleri için daha iyi şartlar isteyen ve bu yönde umut taşıyan insanları tuzağa düşürerek köleliğe sürüklediğini belirtti. Modern köleliğin yaşandığı birçok ülkede kadın ve çocukların cinsel istis-

marı da en önemli sorunlardan biri. Fildişi Kıyısı’nda kadın ve çocukların zorla çalıştırılması ve cinsel sömürüleri önemli bir sorun. Raporda toplam rakam olarak ele alın-

dığında, ilk 10 ülke arasına Çin ve Rusya gibi önemli dünya güçlerinin girmesi de dikkat çekici. Hindistan ise listenin başında. Rapora göre ülkede 14 milyon kişi kölelik koşullarında yaşıyor. TÜRKİYE’DE KÖLELİK SORUNU Modern köleliği kişilerin şiddet, şiddet kullanma tehdidi ve aldatma yoluyla, bireysel özgürlüklerinden mahrum bırakılarak kar amacıyla sömürülmesi olarak tanımlayan raporda Türkiye, çeşitli nedenlerle bölgesinde kölelik riskinin en yüksek olduğu ülke. Vakıf, kölelik riski

Yoksullar ölsün! Amerika’da Medicaid sağlık hizmetlerini genişletme yasası, Güney eyaletleri tarafından reddediliyor. Genellikle en yoksullar ülkenin güney eyaletlerinde yaşadığı için 30 milyon yoksul yasadan yararlanamıyor AHMET BUĞDAYCI (NEW YORK – POSTA 212) Amerika sağlık programının kapsamını genişletmeye çalışıyor. Ama çok ilginçtir ki, nüfusu yaygın bir sağlık hizmeti şemsiyesi altına girişimi, yoksul siyahların üçte ikisini, tek anneleri ve sigortası olmayan en düşük ücretli çalışanların yarısını dışarda bırakıyor. Üstelik teorik olarak program tam da sağlık yardımına en muhtaç bu kesimi hedefliyor. Bu yürek burkucu çelişki, Amerika’nın eyaletler bazında özerk yönetim sisteminden kaynaklanıyor. 8 milyon kişilik toplumun yardıma en muhtaç kesimleri, ağırlıklı olarak Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği Güney eyaletlerinde yoğunlaşıyor. İşte bu eyaletlerde Cumhuriyetçiler “Medicaid” adı verilen bu sağlık sigortası programının genişlemesine katılmayı reddediyorlar. Medicaid programının asıl destekçisi ve finansörü federal devlet. TABAN GÜNDE 11 DOLAR Bu programlardan dışlananlar, geçtimiz hafta yürürlüğe giren devlet sağlık deste-

ğine hak kazanan biraz daha geliri yüksek kesim ile pek çok eyalette yoksulluk tabanı olan günlük 11 dolar kazananlar arasındaki kesimden oluşuyor. Böylece 11 doların çok az üzerinde kazanan biri eğer Cumhuriyeçilerin yönettiği bir eyalette yaşıyorsa bu hizmetten faydalanamıyor.

Şu ana kadar 26 eyalet Medicaid’e katılmayı reddetti. Bu 26 eyalet de yaklaşık ülke nüfüsunun yarısını oluşturuyor. Aynı zamanda bu eyaletler yoksul, sigortasız siyahların, tek annelerin de yüzde 68’ini barındırıyor. Aradaki çelişkiyi de bu demografik gerçek büyütüyor. Ülkenin sigortasız yoksul

endeksine, bir ülkede köleliğe karşı devlet siyaseti, ülke vatandaşlarının insan hakları, ülkedeki insani ve ekonomik gelişmişlik düzeyi, istikrar, yolsuzluk ve son olarak da kadınlara karşı ayrımcılık etmenlerini ekleyerek raporda ülkeleri sıralandırıyor. Bu sıralamaya göre Türkiye özellikle genel insan hakları notunun düşüklüğü nedeniyle Avrupa’nın kölelik açısından en riskli ülkesi durumunda. Ancak kölelik rakamlarına bakıldığında Türkiye, Arnavutluk, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve eski Yugoslavya cumhuriyetlerinin gerisinde. Türkiye’de 110 ile 130 bin arasında kişinin yaşamlarını modern köle olarak geçirdiği tahmin ediliyor. Ortadoğu’da ise kölelik riski Avrupa’ya göre çok daha yüksek. Bölgede küçük kız çocuklarının zorla evlendirilmesi ve genel olarak kadınlara karşı olan tutum bölgeyi riskli duruma sokuyor. Ayrıca birçok ülkede yüksek sayıda göçmen işçi bulunması da bu riski artıran bir unsur. Kurum bu insan hakları ihlalini engelleme konusunda asıl sorumluluğun hükümetlere düştüğünü, ancak devletlerin köleliğe karşı gerekli kanunları çıkarma ve uygulama yetkisi olduğunu belirtiyor. çalışanlarının yaklaşık yüzde 60’ı bu eyaletlerde yaşıyor. Dışlanan bu kesimin 435 bini kasiyer, 341 bini aşçı ve 253 bini hemşire. Medicaid’in genişlemesini reddeden eyaletler ağırlıklı olarak Güney’de yer alıyor. Yoksulların bu eyaletlerde daha konsantre olmasının nedeni de tarihsel koşullardan kaynaklanıyor. Aslında, Güney eyaletleri yoğun olarak en yoksul, en düşük ücretli işlerde çalışmaya razı göçmenleri diğer eyaletlere kıyasla daha fazla barındırıyor. Beyaz, varlıklı kesim, toplumun en dibindekileri en düşük fiyatlara çalıştırıyor, ama eyalet bütçelerinden onların sağlık hizmetlerine pay ayırmaya gönüllü olmuyor. EN ÇOK YOKSUL SİYAHLAR ETKİLENDİ Doğal olarak yoksulların yaşama koşulları, her türlü acil tedavi gerektiren hastalıkların bu sınıfsal tabakada daha yoğun görülmesine neden oluyor. Medicaid’in genişletilmesi girişiminde doğal olarak “ırk” söz konusu edilmiyor. Ama yüzeyi biraz eşelediğimizde, söz konusu kesimin ezici olarak siyahlardan oluşması, toplumun karşısına bir kez daha ırk konusunu ortaya çıkarıyor. Arkansas dışında tüm Güney eyaletleri yasayı reddederken, yasa muhalifleri bu durumun bu eyaletlerin ağırlıklı siyah nüfus içeren demografik yapısından kaynaklandığını ileri sürüyor. Buna karşın federal yasalar tüm Amerikan vatandaşlarının sağlık sigortası kapsamına alınmasını öngörüyor. Genişletilmiş Medicaid programı toplumun en yoksul kesimine seslenmeyi öngörüyordu. Sigortasız 30 milyon yoksul, yasa aynen yürürlüğe girseydi, sağlık alanında finansal destek alabilecekti.


Güncel

TADF BAŞKANI ALİ ÇINAR’IN CHOBANİ İSYANI

Hamdi Ulukaya

(NEW YORK - POSTA 212 – HABER MERKEZİ ) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı (TADF) Ali Çınar, Amerika’da Fortune 500 ‘de ve kendi meslek alanlarında başarılı olan bazı Türklerin Türk toplumuna uzak durmasından ve Türk toplumuna destek olmamaları dolayısıyla isyan etti. Chobani Yoğurtlarının sahibi Hamdi Ulukaya’nın 4 kere toplantılarını iptal ettiğini belirten Çınar, Türk kamuoyu ve medyasının bu konuda ellerine vicdanına koyarak hareket etmesi gerektiğini dile getirdi. Ali Çınar, topluma faydası olmayanın kendisine faydası olmayacağı-

9

23 Ekim 2013 Çarşamba

NEREDE BU ZENGİN VE GÜÇLÜ TÜRKLER ABD’de zengin ve güçlü bazı Türklerin topluma faydalı olmadığnı iddia eden TADF başkanı Çınar, ABD’nin ünlü yogurt markası Chobani’nin sahibi Hamdi Ulukaya’yı sert bir dillle eleştirdi. “Topluma faydası olmayanın kendisine faydası olmaz”

nı sözlerine ekledi. Chobani yoğurtlarının sahib Ulukaya’nın geçen hafta Cornell Üniversitesine 1.5 Milyon dolarlık bağışta bulunduğunu söyleyen Çınar, yoğurt kapağının arkasında “Give Back with Chobani’ diyerek gelirin’nin yüzde 10’nun Community’lere verdiğini hatırlattı. Başkan Çınar, Ülkemizin tanıtımına ve toplumumuza katkısı olmayan ama FORTUNE 500’de “Türk CEO’larımız , ünlü doktorlarımız, sanatçılarımız, sporcularımız” diyip kuru kuru gururlanmaları artık bir kenara bırakmasılması gerektiğini dile getirdi.

SADECE CHOBANI DEĞİL Amerika içinde kendi alanında çok başarılı Türklerin olduğunu ama kasıtlı olarak Türk toplumundan uzak durduklarını birçok kere gördüklerini belirten Ali Çınar, nerden geldiklerini unutanların toplum içinde ifşa edilip mesafeli olunması-

TADF Başkanı Ali Çınar, isyan etti

nı önerdi.

BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini belirten Çınar, kendi çalıştığı Fortune 500’de olan bir firmada manager pozisyonunda yak-

laşık 40 bin dolarlık sponsorluk desteğinin ABD’deki Türk toplumuna verildiğini belirtti. Her birey damlaya damlaya göl olur yaklaşımı ile eğitim, sosyal, kültürel , politik olmak üzere birçok alanda ufak katkı yapma imkanına sahip olduğunu belirterek, herkesi kucaklayıcı ve birlik içinde Türk toplumunun güçlenmesi için aralık-

sız çalışmalara devam edeceklerini yineledi.

TAKDİR ETMESİNİ BİLMELİYİZ TADF Başkanı Çınar, bunun yanında topluma her alanda faydası olan işadamları ve duyarlı vatandaşlarımız olduğuna dikkat çekerek, zor günlerde topluma katkıları olan işadamı Ekmel Anda’nin buna en güzel örneklerden biri olduğunu belirtti. Bazı Türk firmalarında her zaman her konuda yanlarında olduğunu belirten Çınar, topluma katkısı olanlara takdirlerinin ve saygılarının her zaman olduğunu ve olacağını belirtti.

TÜRKLER GELDİ BATIK KENT KURTARILDI DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK

POSTA212- Amerika’da ekonomik nedenlerden dolayı batan şehirlere Türk göçmenler can veriyor. 68 yıldır sürgün hayatı yaşayan Ahiskalı Türkler, batık kent Dayton’a yaptıkları 30 milyon doları bulan yatırımlar sayesinde kenti yok olmaktan kurtardı. Ahıska Türk Amerika Toplum Merkezi Başkanı İslam Shakhbandarov, önümüzdeki günlerde Washington’a giderek kongre üyeleriyle görüşeceklerini ve daha fazla sayıda Ahıskalı’nın Amerika’ya gelmesini sağlayarak başka batık sehirlerin de kalkınmasını sağlayacaklarını söyledi.

NEW YORK TIMES’A HABER Amerika’da peşpeşe gelen şehir iflaslarının ardından çözüm arayışları sürüyor. Özellikle ekonomik nedenlerden dolayı azalan nüfusun etkisiyle adeta “ölü kent” görünümüne bürünen bu yerlere göçmenlerin yerleştirilerek yeniden hayat bulması amaçlanıyor. Ekonomik olarak zor durumda olan ve çıkış yolu arayan Chicago, Cleveland, Columbus, Indianapolis, St. Louis and Lansing, Michigan ve Detroit’te de benzer uygulamaların hayata geçirilmesi amaçlanıyor. Bu amaç doğrultusunda birkaç yıl öncesine kadar batık kent olan Ohio- Dayton’a yerleştirilen Ahıskalı Türkler, gösterdikleri performans ile hem Dayton’u hem de kendi hayatlarını kurtardılar. Ahıskalı Türkler, başarıları ile aynı zamanda New York Times’a haber olmayı da başardılar. 30 MİLYON DOLAR HARCAMA 2010 yılında Ahıskalı Türkler’in ve Türkiye’nin sesini duyurmak amacıyla

Amerika’da ölü kentler, Türk göçmenler sayesinde can buluyor. Sürgün dramını 68 yıldır yaşayan Ahıskalı Türkler, yerleştirildikleri Ohio-Dayton’ı ekonomik ve sosyal olarak kalkındırarak hem kendi hayatlarını hem de batık kenti kurtardı

söz konuş merkezi kurduklarını dile getiren Shakhbandarov, kültürel, ekonimi ve siyasi alanda önemli başarılı çalışmalara imza attıklarını söyledi. Geldiklerinde Dayton’un berbat durumda olduğunu kaydeden Shakhbandarov, bölgeye yaptıkları ile ilgili şu bilgileri verdi: “Şu anda Dayton’da 400 aile yaşıyor. Yaklaşık 300 evi yeniden inşa ettik. Bu evlerin yeniden inşa edilmesi için bölgeye yaklaşık 30 milyon dolarlık bir harcama yapıldı. Aynı zamanda Türkiye’ye geziler düzenliyoruz. Türkiye’deki işadamlarını burada karşılıyoruz. Amerika’nın en büyük müslüman mezarlığını açtık. Siyasetçilerle de çok yakın ilişkiler içerisindeyiz. Gerek kongre ve senato üyeleriyle gerekse bölge siyasetçileriyle başarılı ilşikiler geliştirdik. Bulunduğumuz kentlerdeki siyasi kampanyalara bağışlarda bulunuyoruz. Burada

bir kreş açtık, herkese açık. Sadece Ahıskalı Türkler yararlanmıyor. Aynı zamanda ‘Green House’ demilen bir projemiz var, Bu proje kapsamında üretiığimiz organik ürünler, ekonomik durumu kötü olan çocujlara yardım yapan kuruluşa veriliyor. Bugün bölgede lojistik alanında en az 15, çeşitli alanlarda hizmet veren 15-20 tamirci, gayrimenkul alanında çok sayıda şirket ve yine restauranlar var. Bu başarılarımız New York Times’da yer aldı. Bu kadar çok yer vereceklerini düşünmüyordum. Kentucky’de de önemli çalışmalar yapılıyor. Oradaki yerel basında da bu başarılara yer veriliyor. “ Ekonomik katkılarının yanı sıra sosyal olarak da bölgeye farklılık kazandırdıklarını belirten Shakhbandarov, Türk göçmenler sayesinde bölgede suç oranının azaldığını ve müslümanlara bakış açısının değiştiğini ifade etti. Shakhbandarov, aynı zamanda bölgedeki değişim sayesinde kentin en mutlu kentler arasına girdiğini ve gayrimenkul değerlerinin arttığını söyledi.

AMERİKAN TARZI DERNEKÇİLİK Kentuck’de de merkez açtıklarını yakın bir zamanda Atlanta’da da açmayı planladıklarını dile getiren

Shakhbandarov, 5 yılda merkez sayısını 10’a çıkarmayı planladıklarını ifade etti. Kurum olarak başarılı olmalarında bölgeye yönelik çalışmalara ağırlık vermelerinin etkili olduğunu kaydeden Shakhbandarov, diğer Türk derneklerinin de başarılı olması için “Amerikan tarzı dernekçilik”yapmaları önerisinde bulundu. Amerika’daki Türk derneklerinin din. Türklük ya da başka tek bir konuya odaklandıkları eleştirisinde de bulunan Shakhbandarov, “Eğer bizim Amerikan tarzı dernekçilik anlayışından yola çıkarak yaptığımız çalışmaların benzerlerini diğer Türk dernekleri yapsaydı bugün Türkler çok farklı noktalarda olacaklarına inanıyorum” dedi.

WASHİNGTON’A ÇIKARMA Bundan 9 yıl önce 12 bin olan Ahiskalı Türkler’in sayısının bugün 17 bine yaklaştığı bilgisini veren Shakhbandarov, bu sayının artırılmasının öncelikli hedefleri olduğunu söyledi. 4 ay önce bu kapsamda çalışmalara başladıklarını, ancak Amerikan hükümetinin kapanmasından dolayı yol alamadıklarını dile getiren Shakhbandarov, şöyle devam etti: “Önümüzdeki 2-3 hafta içerisinde

Washington’a bir çıkarma yapacağız. Orada yaklaşık 20 kogre üyesi ve insan hakları örgütleriyle görüşmelerimiz olacak. Geçen hafta yayınlanan AB’nin ırkçılık ile ilgli raporunda Ahıska Türkleri ile ilgili ayrı bir konu başlığına yer verilmişti. Burada yine Ahıska Türkler’nin Sovyetler döneminde olduğu gibi Rusya döneminde de şiddete maruz kaldığı belirtiliyor. Bu rapor a bize Washington’da çok yardımcı olacak. Ayrıca Rusya’da bulunan 60 kadar aktivistimiz burada yaşayan ve son zamanlarda tırmanan azınlıklara ve Türkler’e yönelik şiddeti rapora dönüştüyor. Bu rapor da görüşmeler de dile getirilecek. Aynı zamanda Amerika ve Rusya arasındaki son siyasi gelişmeler de bizim elimizi güçlendiriyor. Görüşmelerimizde daha fazla Ahıskalı Türk’ün Amerika’ya gelmesini isteyeceğiz. 30-40 bin daha Ahıskalı’nın bu araya geldiğini bir düşünsenize, bu kadar kişiyle çok kısa bir zamanda büyük başarılar elde edebildiysek daha fazla Ahıskalı’nın gelmesiyle hem binlerce insanın hayatını kurtaracağız hem de Türkiye’nin adını daha fazla duyurma imkanımız olacak. Belki de bir tarih yazarız.’’

68 YILLIK SÜRGÜN HAYATI Her sürgün bir dramdır. AhIskalı Türkler de bu dramı 68 yıldır yaşıyor. Sovyetler döneminde Stalin’in Karadeniz’i Türkler’den temizleme operasyonu sonucu iki saat içinde tren vagonlarına bindirilerek Orta Asya’ya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirildiler. Bu sürgün sırasında ve savaşa katılan bilerce Ahıskalı hayatını kaybetti. 1989 yılında da Özbekistan’ın Fergana bölgesine yerleştirilen Ahıska Türkleri, yine şiddete uğrayarak bölgeden göç etmek zorunda kaldı. Azerbaycan, 1989 yılında Özbekistan’ın Fergana vadisindeki şiddetten kaçan Ahıska Türkleri’nin bir kısmını kabul etti ve topraklarına yerleştirdi. Fakat Ermenistan ve Dağlık Karabağ’dan kaçan ve kovulan büyük Azeri nüfusu ile ilgili sorunları yüzünden 1933 yılında göçü durdurdu. Gürcistan, 1990’larda Gürcü kökenli Ahıskalılar’ı üykeye yerleştiriceğini duyurmasına rağmen Ermeniler’in tepkisine yol açtı.

TÜRKİYE’DEN ÇİFTE VATANDAŞLIK İSTEĞİ Avrupa’da da sayıları 50 bini bulan Ahıskalı Türkler’in Türkiye’de da sayılarının 70 bini bulduğunu dile getiren Ahıska Türk Amerika Toplum Merkezi Başkanı İslam Shakhbandarov, Türkiye’de yaşayan Ahiskalılar’ın şartlarının iyileştirilmesi için girişmde bulunulduğunu kaydetti. Shakhbandarov, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e konuyla ilgili taleplerinin ilettiklerini belirterek, şunları söyledi: “Türkiye’de 70 bin yakın sürgüne uğramış, 800 bin de sürgün yaşamamış Ahiskalı Türk var. Türkiye’de sürgün yaşamış Ahiskalı Türkler’in kötü şartlar altında yaşıyorr. Yabancı statüsündeler ve çalışma izinleri yok. 2-3 yıl önce bir torba yasası çıktı, 5 bine yakın soydaşımız yararlandı ama bu geçiciydi. Aslında Sayın Özal döneminde, 1993 yılında çıkarılan bir kanun var, ama uygulanmıyor,. Dünya Ahiska Birliği adı altında bir yapılanma var. Bu konularla ilgili ciddi çalışmaları var. Türk hükümetinden tek bir dileğimiz var. Ahiska Türkler’i nerde olursa olsun çifte vatandaş olabilsinler. Amerika’da rahatız ama biz Türkiye’ye daha fazla yararlı olmak için Türk vatandaşlığı da istiyoruz. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımız ile de konuyu kendilerine bir kez daha ilettik. “


10

Güncel

16 Ekim 2013 Çarşamba

Askerlik süresi 12 AYA İNİYOR

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

Bağımsızlık karakterimdir diyen politikacının portresi

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, merakla beklenen erken terhis tarihini, 1 Ocak 2014 olarak açıkladı (ANKARA –POSTA 212) Başbakan Yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Bülent Arınç Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında askerlik süresinin kısalacağı tarihi açıkladı. “1111 sayılı askerlik muvazzaf askerlik süresinin 1 Ocak 2014 tarihinden itibaren, erbaş ve erler için 15 aydan 12 aya indirilmesi kararlaştırılmıştır. Askerlik süresinin kısaltılmasıyla ilgili konu, Milli Savunma Bakanlığımızın Genelkurmay Başkanlığımızın talepleri, ihtiyaçlar dikkate alındı. Bugün esasen medyada da yer buldu. 12 aya indirilmesiyle ilgili tarihin 1 Mart 2014 tarihinde başlamasının uygun olacağı görüş me-

dyaya intikal etti. Bu bir gerçektir, askerliğe yönelik ihtiyaçlarla ilgili doğrudan sorumlu bulunan Genelkurmay’ın taleplerini alıyoruz. Ama siyasi kararın verilmesi ve sorumluluk üstlenecek olan hükümetin, kararının belirlenmesi kanunsa kanun, bakanlar kurulu kararıyla belirleniyor. Mevcutları gördü, celpte alınması gerekli askerlik miktarına baktı. Genelkurmay’da faal askerlik hizmetlerini şu anda yapmayan, kapatılacak bir imkan da ortaya çıktığı görüldü. Bu imzaladığımız kararname budur.” Arınç, uygulamanın ardından 70 bin ve üstü askerin terhis olmasının beklendiğini belirtti.

ODTÜ’de ağaç katliamı ODTÜ'den geçecek yol için 3 binden fazla ağacın sökülmesine 5 bin yeni fidanla yanıt verildi. Ancak, bunlar da söküldü. ODTÜ’de gerginlik giderek büyüyor (ANKARA – POSTA 212) ODTÜ’den geçecek yol için Büyükşehir Belediyesi’nin bir gece yarısı operasyonuyla ağaçların kesilmesiyle başlayan gerginlik sonrası polis müdahalesi yaşandı. Öğrencilerin belediye araçlarının olduğu bölüme geçmek istemesi üzerine polis, A-4 kapısında gruba müdahale etti. Olaylar sırasında belediye aracına zarar verdiği iddia edilen bir kişi gözaltına alındı. Göstericiler kampüs içerisine çekildi. Öğrenciler ile polis arasındaki gerginlik ara ara devam ederken yurtlardan çıkan göstericilere polis biber gazlı müdahalede bulundu. Atılan biber gazından yurtta kalan öğrencilerin de etkilendiği bildirildi. Polisin kampüs önündeki bekleyişi sürüyor. ODTÜ’lü öğrenciler, çalışma yapılan alanın hemen yanına fidan dikti. Ağaç dikme eylemine rağmen çalışmalarını sürdüren belediye ekipleri ile eylemciler zaman zaman karşı karşıya geldi. Öğrencilerle, çalışanlar yumruklaştı. Sabah saatlerinde toplanan yüzlerce öğrenci “fidanını kap gel” eylemi başlattı. Yol çalışmasını protesto etmek üzere öğrenciler, ODTÜ 100. Yıl Mahallesi girişinde toplandı. Ellerinde çok sayıda fidan bulunan öğrenciler, üniversite arazisinin içinden çalışma yapılan alanın yanına yürüdü. Bu

itişmeye diğer öğrenciler de müdahil olunca kısa süreli arbede çıktı. Çevik Kuvvet ekiplerinin araya girmesiyle olay büyümeden önlenirken olaylar sırasında belediye aracına zarar verdiği iddia edilen bir kişi gözaltına alındı. Öğrenciler, kampüse ait olan araziye daha önceden kazılmış çukurlara fidan dikti. Eyleme CHP’li bazı milletvekilleri de katıldı. ODTÜ Vişnelik girişinde biriktirilen çok sayıda fidan ise öğrencilerin oluşturduğu insan zinciriyle üniversite arazisine taşındı. Bu esnada kamyonlar bu alandan geçmek isteyince öğrencilerle belediye çalışanları ikinci kez karşı karşıya geldi. Eylemciler üzerlerine geldiğini öne sürdüğü belediye aracının önünü kesti. İki grup arasında tartışma yaşandı. Tartışma sırasında öğrencilerle belediye çalışanları yumruklaştı. Araya girenlerin grupları sakinleştirmesi sonucu taraflar dağıldı. Çevik Kuvvet ekipleri ise bu alanda görev aldı. Ağaçları taşıyan öğrenciler daha sonra yolu açtı.

POLİS MÜDAHALE ETTİ

sırada elinde maket dolmuş ve trompet bulunan iki öğrenci inşaat çalışmasının yapıldığı alana indi. İkili iş makinelerini önüne geçip, araçları durdurmaya çalıştı. Araya giren belediye çalışanları yolu açmak istedi. Yaşanan

Öğrencilerin belediye araçlarının bulunduğu alana geçmek istemesi üzerine polis A-4 kapısı civarında müdahale etti. Kampüsün iç tarafına çekilen öğrenciler slogan attı.

ERDOĞAN, GÜLEN’İ ARADI Fethullah Gülen 12 saat hastanede kaldı, Başbakan Erdoğan telefonla arayıp geçmiş olsun dileklerini iletti (NEW YORK – POSTA 212 ) AK Parti ile Cemaat arasında uzun bir süreden beri süren gerilim son sürat devam ediyor. Geçtiğimiz hafta rahatsızlanan Fethullah Gülen’in hastanelik olmasının ardından sürpriz bir gelişme yaşandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Fethullah Gülen’i telefonla arayıp geçmiş olsun dileklerini iletti. Erdoğan ile Gülen’in uzun bir aradan sonra gerçekleştirdikleri telefon konuşmasının içeriği de siyasi çevrelerde büyük merak konusu oldu. Fethullah Gülen geçtiğimiz hafta ritim bozukluğu nedeniyle 12 saat hastahanede kalmış ve . Gülen'in sağlık durumunun normale döndüğü açıklanmıştı.Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, söz konusu telefon görüşmesi, Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta İstanbul'dan Ankara'ya hareketi öncesinde gerçekleşti.

Türkiye’nin andı, ABD’nin bağlılık yemini Demokratikleşme Paketi’nde andımız kaldırıldı. Her meselede olduğu gibi, andımız etrafında da Türkiye iktidar ve laik muhalefet arasında gergin bir cepheleşme başladı. Muhalifler, ABD’de bile andın zorunlu olduğunu öne sürüyorlar. Oysa ABD’de durum çok farklı. “Türküm, doğruyum, çalışkanım... Varlığım Türk varlığına armağan olsun, Ne mutlu Türküm diyene”. 1933’ten bu yana 76 yıldır ilkokul sabahlarına ant içerek başladık. Andımız artık yok. Demokratikleşme Paketi’nin bir parçası olarak uygulamadan kaldırıldı. Kararın içeriği, özü tartışılmadan kutuplara ayrılmış Türkiye, her konuda olduğu gibi ANALİZ “andımız” etrafında da cepheleşti. Başbakan Erdoğan, kutuplaştırıcı bir dil kullanırken, başta CHP olmak üzere AKP karşıtı cephe andın kaldırılmasını Cumhuriyet’in temellerine vurulan bir darbe olarak gördüler. Aynı kesimler ABD’nin de öğrencilerine kendi andını zorunlu olarak okuttuğunu öne sürerek andımızın kaldırılmasını eleştirdiler. Tartışma Türkiye’de tüm hararetiyle sürerken, andımız çerçevesinde Türkiye ile ABD’yi karşılaştırdık.

ine bağlı kuşaklar yetiştirmek isteyen ulus devlet mantığından kaynaklanıyor. 1930’lar, Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini faşizminin, Soyvetlerde Stalin’in yükseldiği bir dönemdi. Türkiye de etnik yapısı çeşitlilik arz eden, pek çok dilin konuşulduğu Osmanlı’dan devraldığı toplumu, zamanın popüler anlayışıyla tek bir ulus, kimlik içinde kaynaştırmak istiyordu. İşte andımız böyle bir ortamda yazıldı.

AHMET BUĞDAYCI

ANDIMIZA ilişkin gelişmeler, metnin birdenbire ırkçı ilan edilmesinden daha vahim bir gerçeği ortaya çıkardı: Kendi tarihimizden bile haberimiz yok. Öğrenmeye çalışmadığımız gibi, geçmişteki olayları ve tarihi şahsiyetleri kulaktan dolma bilgilerle yargılamaya kalkışmaktan herhangi bir rahatsızlık duymuyoruz! Bir bakıma ülkemizde her tartışmanın dönüp dolaşıp düğümlendiği nokta anakronizmden ötesine geçmiyor. Yani tarihi olguları ait olduğu zaman diliminden kopartıp, bugünün değer yargıları ve ölçütleriyle sorgulamak. Örneğin bu gidişle Türkiye’nin uzay mekiği çalışmaları yapamadığı için İnönü döneminin sorumlu tutulması yakındır! Türk ırkının üstünlüğünden, başbuğa sadakatten ve uğruna ölmekten sözetmediği için faşizm suçlamasını hiç haketmeyen, “Türküm doğruyum çalışkanım” ile başlayıp “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” ile biten andımız, her sabah öğrencileri şevke getirmeyi amaçlayan, Amerika dahil dünyanın pek çok ülkesinde varolan bir törensel etkinliktir. Her sabah andımız’ı okuduğu için ırkçı duygularla beslenen bir kimse var mıdır bilmiyorum. Varsa bile artık kaldırıldığı için tam medeni bir toplum olmaya adım attığımızı iddia edeceğiz herhalde? Bunalr bir yana, andımızın metnini hayata gözlerini kapamadan bir sene once, 23 Nisan 1933 tarihinde kaleme alan Reşit Galip her türlü övgü ve saygıyı haketmektedir. Özellikle bağımsız duruşundan ve ilkelerinden asla taviz vermeyen örnek politikacı kimliğiyle. Üstelik Atatürk’e bile karşı çıkmayı göze alarak… Kazım Özalp “Atatürk’ten Anılar” kitabında bugün Ankara’da bir caddede ismi yaşayan Reşit Galip’le ilgili çok değerli anektodlar yer verir. Rodos’ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris’e gelir ve liseyi İzmir’de bitirir. Kardeşi Hüseyin Ragıp diplomatlığı seçer; Reşit Galip ise İstanbul Tıp’ta okuyup doktor olur. Gelin Kazım Özalp’e kulak verip, bu değerli tarihi şahsiyeti yakından tanıyalım: Mart 1923’te Mersin’de hekimlik yaparken Mustafa Kemal Paşa kente geldiğinde, bir konuşma yapan Reşit Galip, Mustafa Kemal’in gözlerine doğru bakarak şöyle demiş: “Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmekliğindir.” Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi’yi “milletin bir ferdi” sayan 30 yaşındaki bu doktor, herkesin dikkatini çekmiş. Tabii en çok da Gazi’nin. Mustafa Kemal ona milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925’te Meclis’e girmiş. Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış. CHP İdare Heyeti’nde görev almış. Türk Ocakları’nda, Halkevleri’nde çalışmış. Yine Atatürk’ün isteğiyle Serbest Fırkaya girmiş. Ve Atatürk’ün sofrasına oturmuş. Onu bakanlığa taşıyan süreç de bu sofrada başlamış. 1931 yılında bir sonbahar gecesi zamanın Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet’in kız öğrencilerin kılık kıyafetinden yakınmasıyla birlikte sofrada oturanlar arasında tartışma çıkar. Esat Mehmet, Atatürk’ün Harbiye’den Tabya Öğretmeniydi ve kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini söylüyordu. Bir genelge yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi. Bunun üzerine Reşit Galip söz aldı: “Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi’ dedi. “Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. inkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.” Sofra gerilir ve Gazi Mustafa Kemal vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmayıp, “Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız” deyip son noktayı koymak ister. Ama Reşit Galip alttan almaz ve şöyle der: “Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir! Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez.” Reşit Galip sözlerine devamla “bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez” diye kestirip atınca, Atatürk’ün kaşları çatılır. “Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz” diye çıkışır. Ama Reşit Galip taviz vermez ve 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanını işaret ederek, “Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Mecliste bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır.” Ortamın daha da gerilmesiyle Mustafa Kemal’in sabrı taşar ve “bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem” diye haşlar. Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıkar: “Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm.” Atatürk bu kez “yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin” diyerek kibarca Reşit Galip’i sofradan uzaklaştırmak ister. Ama Reşit Galip’in prensiplerinden çark etmeye niyeti yoktur. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını tam o sırada yapar: “Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır.” Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp “Öyleyse biz kalkalım” deyince, sofradaki bütün heyet ayaklanır; Reşit Galip sofrada tek başına bırakılır. Tam bir yıl sonra Atatürk, Reşit Galip’i yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da, hocası Esat Mehmet’i oturtur. Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı’nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar. Reşit Galip’in 13 ay süren bakanlığı esnasında üniversite reformu başlatır ve öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağlar. Eşi Zübeyre Hanım, eşi için “deli gibi çalışıyor” tanımını yaparken, Atatürk’e çıkışacak kadar bağımsız karakterli olduğundan her gün işe cebinde istifa mektubuyla gittiğini söyler. Esasında Reşit Galip’in Atatürk’le arası gayet iyidir. Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk, “seni eve ben bırakacağım” der. Eve bırakınca bu kez Reşit Galip saygıdan, “ben de sizi uğurlayacağım Paşam” diye dışarı çıkar ve arabası olmadığından yürüyerek Atatürk’ü uğurladığı o gece üşütüp zatürree olur. 23 Nisan 1933’te andımızı yazar, aynı yıl Ekim ayında bakanlık görevden ayrılır. Giderek hastalığı ilerler ve kötüye gider. Cumhuriyet’in bugün bile örnek alınacak politikacısı 1934 yılında daha 41 yaşında hayata veda ederken, arkasında tarihin dönüm noktası olacak pek çok eser bırakmayı da başarmıştır.

AMERİKAN BAĞLILIK YEMİNİ ABD’de, Eylül 1892’de “Bayrağıma ve bölünmez tek ulusu temsil eden Cumhuriyet’e bağlılık yemini ediyorum. Herkese özgürlük ve adalet” sözlerini içeren metin, Boston’da “Youth Companion” adlı ünlü çocuk dergisinde Francis Bellamy tarafından kaleme alındı ve ABD’nin tüm okullarına gönderildi. 1942’ye kadar zorunlu olmayan yeminin ezberlenmesi, bu yıl Kongre tarafından çıkarılan bir yasayla zorunlu kılındı. Ancak bir yıl sonra Yüksek Mahkeme devlet okullarında okuyan öğrencilerin yemini ezberlemeye zorlanamayacağına karar verdi. Yemin konusunda eyalet bazındaki farklılıklar, daha sonra okul ve öğrenci bazında da farklılaşıyor. Amerika’nın ey-

aletler bazında Bağlılık Yemini tablosu şöyle: Bağlılık Yemini’nin ezberletilmesini kendi sınırlarındaki okullarda 28 eyalet zorunlu kılıyor. Bu eyaletler, yemin etme sıklığını ve uygulama biçimini okul yönetimine bırakıyorlar. Diğer 10 eyalet de aynı şekilde okulların öğrencilere Bağlılık Yemini’ni ezberletmesini zorunlu kılıyor, ancak ailelere ezber konusunda tercih seçenekleri tanıyorlar. Ancak yeminin ezberletilmesi, bizdeki gibi her gün okutulması anlamına gelmiyor.

ana, North ve South Carolina, South Dakota ise yeminin öğrencilere ezberletilmesi konusunu okulların yönetimlerine bırakmışlar.

WISCONSIN TÜRKİYE GİBİ Okullarında her gün yemini okutmayı zorunlu kılan tek eyalet Wisconsin. Utah devlet okullarında haftada bir gün, Mississippi de ayda bir kez yemini okutturmayı zorunlu kılıyor. Diğer eyaletlerin okullarında yeminin ne sıklıkta edileceği tamamen okul yönetimine bırakılmış, ayrıca ebeveynler itiraz ederse çocuklarını yemini okumaktan muaf tutma hakkına sahipler.

6 EYALETTE ZORUNLU Okullara öğrencilerine yemini ezberletme zorunluluğu getiren eyaletler çoğunlukla da olsa, eyalet yasaları son sözü öğrencilere bırakıyor. Pratikte asıl anlamlı olan bu seçenek. 42 eyaletten sadece 6’sı, Illinois, Maryland, Massachusetts, New Jersey, Tennessee ve Teksas, öğrencilerine yemini ezberleme zorunluluğu getiriyor. Görüldüğü gibi ABD’deki Bağlılık Yemini eyaletler, okullar bazında değişkenlik gösteriyor; yeminin ezberlenmesi konusunda dahi ilkokul öğrencilerine, ailelelere tercih yapma hakkını tanıyor. Dolayısıyla Türkiye’deki kamu, özel okul ayrımı gözetmeden, bir örnek olarak hergün, topyekün uygulanan andımız ile ABD’deki Bağlılık Yemini’ni aynı potaya koymak elma ile armutu toplamak gibi bir şey.

KARARI OKULLARA BIRAKANLAR 42 eyaletten, Alabama, Kentucky, Louisi-

ULUS DEVLET MANTIĞI Aslında ülke andları, yeminleri kendiler-

MESELE EŞİT KİMLİKTE Şimdi artık ‘30’ların ulus devlet mantığının, 21. Yüzyılın ikinci onyılında yepyeni yerel, toplumsal, küresel dinamikler karşısında, zorunlu olarak çok sesliliğe, çok dilliliğe, çoğulculuğa doğru dönüştüğü bir zamandayız. Türkiye’nin bu dönemde, demokrasinin en temel şartı olan “eşit yurttaşlık” hakkını tüm yurttaşlarına sağlamaktan başka toplumsal barışı getirme şansı yok. Türklerin dışındaki etnik kesimlerin 1930’ların anlayışını yansıtan, andımızdaki “Ne Mutlu Türküm diyene” ibaresinden ne denli yaralandıklarını anlayabilsek, hele varlıklarının “Türk varlığına feda olsun” sözüyle hiçlendiğini empati kurarak görebilsek, daha uzlaşma dolu akılcı bir zeminde tartışabileceğiz. EŞİTLİK VE ADALET Singapurlular şu sözlerle ant içiyorlarmış: “Çokuluslu, çokdinli, çok dilli demokrasimizi muhafaza etmeye ant içerim”. Bayıldım bu ifadeye. Singapurluların andlarını aynen kopye etsek keşke. O zaman bütün sorun kendiliğinden çözülecek. O zaman tüm kimliklerin eşit olduğundan hareketle, bir araya gelmenin aslında çokluktan geçtiğini, bunun bölücülük değil bütünleştirme getireceğini göreceğiz; Türkiye de enerjisini geçmişe değil geleceği kurmak adına harcayacak. Tabii bu zihinsel atılımı gerçekleştirmek için gündelik siyasette iktidar/laik muhalefet kategorik cepheleşmesinin ötesinde, toplumun ve dünyanın nereye yöneldiğini görmek, toplumsal ve bireysel talepleri kabullenmek gerekiyor. Kısacası “eşitlik ve adalet”.


Güncel

23 Ekim 2013 Çarşamba

WASHİNGTON ENDİŞELİ Ankara’nın hava savunma sistemi konusunda bir Çin şirketi seçmesinin ABD’de “ciddi bir endişe” yarattığı öne sürülüyor. Buna karşın Washington ile Ankara arasında şu an için bir “kırılma” yok

LONDRA(ANKA) – Türkiye ile ABD arasında bir “Çin gerilimi”nin yaşanıp yaşanmadığı merak ediliyor. Ankara’nın uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde Çinli CPMIEC şirketini tercih etmesi ABD’de “ciddi endişeleri” yaratsa da bir “kırılma” veya “ciddi bir kriz” yaşanmadığına dikkat çekiliyor. Buna karşın, Çinli şirketin seçilmesinin Gezi olaylarından sonra geldiği için “Türk yönetimine olan güveni daha da sarsacağı” iddia ediliyor.

ÇİNLİ ŞİRKET AMBARGOLU BBC, “ABD ile Türkiye arasında ‘Çin gerilimi’ mi var?” sorusuna yanıt aradığı haberinde uzmanların NATO ve ABD’de yaşanan kaygının varlığı konusunda hem fikir olduğuna dikkat çekti. BBC şunları söyledi: “Türkiye’de ABD yönetimi ile ilişkilerini yürüten ekipten üst düzey bir diplomatik kaynak, ABD’nin kaygısının özellikle iki nedenden kaynaklandığını ifade ediyor. Birincisi, İran ve Kuzey Kore ile olan ilişkilerinden dolayı ABD tarafından Çinli şirkete ambargo konmuş olması. İkincisi de, Çin sisteminin NATO hava savunma sistemine

uyumunun güçlüğü ve tehlikesi.”

“ABD ‘CİDDİ ENDİŞELERİNİ’ KORUYOR” BBC, Ankara’nın Çinli şirketinin hava ve füze savunma sisteminin NATO ile uyumlu hale getirilmesinde bir sakınca olmadığında ısrar ettiğini belirtirken de “ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkilinin BBC Türkçe’ye aktardığına göre ABD yönetimi hala Ankara’nın konu ile ilgili olarak getirdiği açıklamadan ikna olmuş değil ve bu seçim ile ilgili olarak ‘ciddi endişelerini’ koruyor” sözlerini kullandı. Haberde Washington’daki düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslar arası Etüdler Merkezi (CSIS) için Bülent Alirıza ile birlikte konuyla ilgili bir analiz kaleme kalan Sam Brennan’ın Çin sistemini NATO sistemine uyarlayabilmek teknik olarak belki mümkün olsa da, NATO’nun aslen bu konuda adım atmak için birçok nedenden dolayı istekli olmadığı değerlendirmesi aktarılıyor.

ÇİNLİ KORSANLAR KORKUTUYOR BBC konuyla ilgili uzmanların Çinlilerin bugün dünyada en saldırgan siber saldırıları yapan bilgisayar korsanlarının ülkesi olarak anılması ve bundan dolayı, NATO ile Çin sisteminin uyumlu hale getirilmesi halinde, Çinli program yazılımcılarının NATO bilgi sistemine sızma ihtimalinin olduğu görüşünü paylaştıklarını da belirtiyor. Ankara’nın Çin sistemini seçmesinin temel nedeninin olarak da, uzun süredir öncelik olarak kabul edilen yerli savunma sanayisini geliştirmek ve sektörde teknik bilgiye sahip olma arzusunun gösterildiği haberde “ABD’liler bu teknik bilgiyi vermemekte direnirken, bunun yanı sıra uzun süredir farklı silah sistemlerinin Türkiye’ye transferinde, Türkiye’nin önüne hep Kongre engeli çıkıyor” deniliyor. Bu arada, “uzmanların ortak görüşü, Washington ile Ankara arasında şu an için bir ‘kırılma’ yaşanmadığı veya ciddi bir kriz bulunmadığı yönünde” de diyen BBC

Ankara’nın zaten bu konuda hala son sözünü söylemediğini kaydettiğine dikkat çekti.

“TÜRK HÜKÜMETİNE GÜVEN SARSILIR” BBC, haberinin son bölümünde görüşlerine de yer verdiği ABD yönetimine yakınlığıyla bilinen Center for American Progress isimli düşünce kuruluşunda Türkiye uzmanı olan Michael Werz ise, Türk hükümetinin Çin hava savunma sistemini seçmesinin Gezi parkı protestolarında polisin göstericilere tavrı ve Ankara’nın AB’ye eleştirilerini takiben geldiğini söyleyerek dolayısıyla bu durumun, “Türk yönetimine olan güveni daha da sarsacağını” savundu. Werz’e göre, “Türkiye’nin Batılı dostlarına ve NATO’ya her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bir dönemde verilen bu kararın Türkiye’nin milli güvenliğine faydasını anlamak oldukça güç”.

SNOWDEN: RUSYA’YA GİZLİ İSTİHBARAT TAŞIMADIM

Rusya’ya iltica eden Amerikalı eski istihbarat uzmanı Edward Snowden, beraberinde ABD’yle ilgili gizli belgeler götürdüğü iddialarını yalanladı. Snowden elindeki tüm belgeleri gazetecilere verdiğini söyledi ANKARA (ANKA) - Rusya’ya iltica eden Amerikalı eski istihbarat uzmanı Edward Snowden, beraberinde ABD’yle ilgili gizli belgeler götürdüğü iddialarını yalanladı. New York Times gazetesine konuşan Snowden, elindeki tüm belgeleri Hong Kong’dayken gazetecilere verdiğini belirtti. Snowden, Rusya’ya istihbarat taşımanın kamu yararı gözetmediğini, ayrıca Çin’in istihbarat kabiliyetlerini bilmesinin, kendisini bu belgeleri Çinli casuslardan korumaya yönelttiğini söyledi. Amerikalı yetkililerin iadesini istediği Snowden’ın bir yıllık Rusya vizesi bulunuyor. Snowden, yaz aylarında ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’nın Amerikan vatandaşlarının internetteki faaliyetlerini ve telefon konuşmalarını yasa dışı izlemeye aldığını ifşa eden belgeleri basına sızdırmıştı. Guardian gazetesi muhabiri Glenn Greenwald da Snowden’ın ulaştırdığı belgelere dayanarak bu konuda bir dizi haber yapmıştı. Olay, NSA ve CIA’in dünya genelinde hükümetlerden şirketlere toplumun her kesiminde yürüttüğü elektronik dinleme faaliyetlerine ilişkin tartışma yaratmıştı. İngiltere Başbakanı David Cameron, önceki gün Guardian’ı Snowden’ın sızdırdığı belgeleri yayımlayarak ulusal güvenliği tehlikeye atmakla suçladı. Brezilya’da yaşayan Amerikan vatandaşı Greenwald ise yayımlanan bilgilerden hiçbirinin ulusal güvenliği tehlikeye atacak nitelik taşımadığını savunuyor. Öte yandan elektronik ticaret devi eBay’in kurucusu Pierre Omidyar, ABD istihbaratında elektronik dinleme skandalını ilk kez ortaya çıkaran Guardian muhabiri Glenn Greenwald ile yeni bir medya projesi başlatacaklarını açıkladı.

Greenwald, Fransız asıllı milyarderle birlikte dev bir medya atağı başlatmak üzere Guardian gazetesinden ayrılacağını doğrulamıştı. Pierre Omidyar, yeni projenin henüz çok erken aşamada olduğunu belirterek, “Bağımsız gazetecileri kendi alanlarında gerçekleri arama çabalarında desteklemeyi” amaçladığını vurguladı. Milyarder işadamı ayrıca “ana akım medyayı takip edenleri de dünya olaylarıyla ilgili birer vatandaşa dönüştürmenin yollarını bulmak istediğini” ifade etti. Pierre Omidyar, “Greenwald, Poitras ve Scahill’in zaten internet ortamında bir proje üzerinde çalıştıklarını ve çok sayıda ortak nokta olduğunu görünce güçlerini birleştirme kararı aldıklarını” belirtti. BBC Türkçe’ye göre, açıklamada, yeni medya atağının ne zaman ve nasıl başlayacağı net olarak belirtilmediği de yansıtıldı.

11

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

Sen orada aşağıda neyin mücadelesini veriyorsun ABD önce kendisine -borçlanamama- cezası verdi. Ardından -borçlanamazsam iflas ederim- cezasını sıraya koydu... Uzaktan bakınca, gayet akıldışı bir durum. Ama senaryo adım adım uygulandı. Nedeni, ABD siyasetinin cilveleri. ABD’de iki siyasi parti var: Demokrat ve Cumhuriyetçi... Bu iki partiyi ayıran sınır: Devletin bireye ve hayata müdahalesinin sınırı... Demokratlara göre devlet koruyucu kollayıcı müdahaleci ve düzenleyici olmalı... Cumhuriyetçiler’e göre ise devletin, yani merkezi yönetimin etki ve ilgi alanı en aza inmeli, hatta hiç olmamalı. Son büt.e-borç tavanı krizinin nedeni, bu ideolojik ayrılık. Demokrat-sol Obama gayet müdahaleci bir sağlık sigortası reformu geçirince, Liberal-sağ Cumhuriyetçiler bu reformu durdurmak için büt.eyi kilitleyip, ülkeyi borç tavanına çarptırıp iflas ettirmeyi planladılar: Treni raydan çıkartırsan, istasyona gelemez. Krizin faturası Cumhuriyetçiler’e çıktı. Treni raydan çıkartma planı Cumhuriyetçiler’in içindeki Çay Partisi fraksiyonunun marifeti. Bu fraksiyona genel destek yüzde 20. Krizdeki katkılarından .türü Çay Partisi’ne tepki yüzde 50 ye yakın. Diğer Cumhuriyetçiler -büt.e açığını ve borcu düşürmek için bu fraksiyonun peşine takıldıklarını söylüyorlar. Çay Partisi ise durumdan memnun. Dini duyguları evanjelist tarafa kayan bu fraksiyon, kü.ük mesajlar verilerek geniş etkiler yaratılacağını düşünüyor. Mesela -Obama yargılanmalıdiye bin kez tekrar edilirse, yargılanacağına inanıyorlar. ABD’nin borcu çok- diye tekrarlıyorlar. Cumhuriyetçiler bu krizin acısını başka meselelerde çıkartmaya çalışacak. Kavga bitmedi, daha da alevlendi. ABD’nin 200 küsur yıllık tarihinde hep iki parti var. Kriz zamanlarında, şimdi olduğu gibi -üçüncü parti- arayışı olur. Ama sosyal yapı üçüncü partiye izin vermiyor. Böyle bir parti için sağlam bir program, çok sayıda eleman ve çok para lazım. Üstelik iki partiyle zaten bçlünmüş siyasete bir parti daha gelirse, bölünme artacak. ABD refahtayken, pasta büyükken, siyasi partiler fazla itişmezdi. Şimdi hala 2008 krizinin etkileri yaşanıyor, ekonomik büyüme yavaş. Şimdi pasta küçük, kavga büyük. Bu kavga, ideolojik. ABD’nin -Borç Tavanı- meselesi dünyayı da kagılandırdı. ABD borç ödemeyip temerrüde girse, iflas etse, dünya ekonomisi de karışır- kaygısı öne çıktı. Bu akıl dışı borç krizi nedeniyle dünya ABD’ye iyi gözle bakmıyor. ABD tahvillerinin üçte ikisi geliri 8 trilyon. Ve Çin bu yüzden -Amerikan etkisinden arındırılmış bir dünya- çağrısı yaptı. Çin, ABD ekonomisi için çok önemli bir ülke. 2008 krizine kadar ABD ekonomisinin talebine Çin arz sağlıyor ve Çin dolar kazancını ABD tahviline yatırıp kendi kurunu ihracat için düşük tutuyordu. ABD tahvili aldığı için de Çin’in ABD pazarına mal sokmasına göz yumuluyordu. Şimdi bu denklem aksıyor. En önemlisi: ABD talebi düşük, krizden çıkılamadı. Şimdi ne olacak? ABD bütçe ve tavan sorununu ocak-şubata erteledi. Yeni ‘Borç Tavanı’na şubat başında gelinecek, ancak Hazine’nin çevirme, oynatma manevralarıyla parası marta, belki nisana kadar yetecek. O zamana dek siyaset uslanır mı? Zor... Şimdi düşülen durumlar o zaman da tekrarlanır mı? Evet... Başka? Siyasetin ekonomik risk yarattığı ortamda FED gazdan ayağını çekemez, şefkat, muhabbet ve likiditesini azaltamaz. Son tavan krizi ABD büyümesini traşladı ve FED’in başını alıp biryerlere gidemeyeceğini gösterdi. ABD siyaseti yatışmadan, -ki Kasım 2014’te hayati araseçim var- FED’in parayı kısması zor. Bol likiditeye, düşük faize, düşük dolara devam. Mayıstan beri -FED gidecekdiye bir bardak suda boşuna fırtına kopuyor. Artık bardak da ne kelime: FED susayana damacana ile su koşturmaya hazır.

Amerika’da yine okul saldırısı Nevada eyaletinde bir ortaokulda meydana gelen saldırıda bir okul görevlisi ölürken, iki öğrenci de yaralandı. Saldırıyı gerçekleştiren öğrenci ise intihar etti. Polis okulda herhangi bir tehdidin kalmadığını bildirirken öğrencinin kimliğiyle ilgili bilgi verilmedi. Olaydan yaralı kurtulan iki öğrenci Reno kentinde Renown Regional Sağlık Merkezi’ne götürüldü. Hastane sözcüsü Angela Rambo iki öğrencinin durumlarının ciddiyetini koruduğunu söyledi. Washoe ilçesinin acil durum merkezi yöneticisi Aaron Kenneston olayla ilgili telefonun kendilerine sabah 7:30’da yapıldığını söyledi. Washoe ilçesi eğitim işleri sözcüsü Terry Bartek olay meydana geldiğinde derslerin başlayıp başlamadığını bilmediğini belirtirken, olay sonrası okuldaki ve yakındaki ilkokulda dersler iptal edildi. Bartek olayın meydana geldiği okuldaki öğrencilerin ise başka bir yere taşındığını ve aileleri tarafından okuldan alınacaklarını söyledi. (VOA)


12

Güncel

23 Ekim 2013 Çarşamba

AJAN SAVAŞLARI

Yılmaz Polat MİT - CIA - MOSSAD işbirliği ÖNCE Wall Street Journal, sonra da Washington Post Gazetesi, İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD hesabına çalışan İranlı ajanların isimlerini MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Tahran’a ispiyonladığını öne sürdü. Bu iddia, CIA- Mossad -MİT üçgeninde mantıklı görünmüyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında çıkarılan iddiaların, Washington-Tel Aviv-Ankara hattında gizlenmesi gereken bir oyunun stratejisi olduğunu düşünüyorum. Başbakan Erdoğan’ın bakanlarından daha fazla konuştuğu Hakan Fidan’ın, Erdoğan’dan habersiz ‘İrangate’ gibi bir skandala imza atması mümkün mü? Elbette değil. Amerikalılar bunu bilmiyor mu? Gayet tabii, biliyor. Eğer Mossad Türkiye’de İranlı ajanlarla buluştuysa, herhalde MİT gizlice kayıt yapıp Silivri’ye göndermek için CD’ye aktarmadı. ABD İstihbarat Teşkilatı CIA ile MİT’in çok yakın çalıştığı sır değil. Mossad’a çalışan İranlı ajanların CIA ile bağlantısı olmaması mümkün mü? Tabii ki değil. ABD istihbaratının, İsrail’den daha mı az İran’la ilgili bilgiye ihtiyacı var? Ya da, Mossad Türkiye’de İranlı ajanlarla buluşacak; CIA karşıdan bakıp, sonra “Ne konuştunuz” diye Mossad’a soracak. Aynı şey MİT içinde geçerli. Ayrıca, Mossad ajanlarının Türkiye’de işi ne? Hani İsrail’le ilişkiler çok kötüydü? Ajanlar Türkiye’de bir kez görüşmediğine göre, MİT neden Mossad’ın faaliyetlerine göz yumdu? Ajanları gizlice Tahran’a ispiyonlamak için mi bekledi? İranlı ajanların Türkiye’de işi neydi? Az da değil,10 adet. Türkiye’de ajanların cirit attığı doğrudur, özellikle Suriye sınırında; ama bu iddia inandırıcı değil. Erdoğan’ın İran’a olan muhabbeti de biliniyor! Bu haber, İsrail’le başlatılan gizli görüşmeleri örtmek için bir strateji olmasın! İstihbarat işbirliğinden söz etmiyorum. Diplomasiden bahsediyorum. İsrail, Kıbrıs’ta bulduğu doğalgazı Avrupa’ya boru hattıyla en ucuz, en kolay hangi ülkeden aktarır? Bu, başka kimin işine de gelir? Bugünlerde Başbakan Erdoğan Kıbrıs konusunda direksiyona geçerse şaşırmayın.

Türkiye-ABD-İsrail üçgenindeki ajan savaşlarını tüm dünya izliyor. MİT Müsteşarı Fidan’ı en son kaleme alan Washington Post’tan David Ignatius’a POSTA 212 ulaştı İLHAN TANIR WASHINGTON

(POSTA 212) Türkiye’nin olağanüstü yetkilerle donanmış MIT müsteşarı Hakan Fidan’ın önce Wall Street Journal, sonra Washington Times ve en son da Washington Post’dan David Ignatius tarafından incelenmesi bu istihbarat savaşlarını alevlendirdi. Washington Post’dan David Ignatius’a emaille ulaşıp, Türkiye’den yazısına karşı oluşan tepkileri sorduğumuzda, ‘’yazdığım yazı kendisi için savunmaya yeter’’ diyerek, Türkiye’deki politikacılarla polemiğe girmemek konusunda kararlı olduğunu göstermiş oldu. Fidan hakkındaki bu yayınların kim tarafından yapıldığı soruları kadar, zamanını da sorgulayan çok. Önceki başkan Bush zamanında Beyaz Saray Mili Güvenlik Konseyinde direktörlük de yapmış olan Mike Doran’ın Posta212’ye söylediğine göre, Ignatius’e sızıntının zamanlaması öncelikli olarak, Wall Street Journal gazetesinde Hakan Fidan hakkında yayınlanan yazı sonrası Fidan’ın bir anda dikkatleri üzerine çekmiş olması. Bunun sonrasında da, Washington Post’un yazarı David Ignatius’a, CIA veya başka bir istihbarat yetkilisi ulaşarak, Fidan’la ilgili bu tür bir bilginin elinde olduğunu ifade etmiş olabilir. Böyle bir sızıntının farklı ihtimalleri ve motifleri olabilir. Brookings İnstitüsünde şu an kıdemli Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Doran’a göre ihtimallerden biri, çok özel bir ajenda gütmeden de, bir istihbarat çalışanı, bir gazeteciyi arayıp, bilgi vermiş olabilir. Bir başka ihtimal ise, İsrail veya Amerikan tarafı istihbarat dünyasından ve yüksek seviyedeki durumlardan haberdar bir yetkili olabilir. Etkili Yahudi Kuruluşundan Sert Tepki: Birgün Akılları Başlarına Gelir Amerikan Yahudi Kuruluşlarının en etkililerinden olan American Jewish Committee (Amerikan Yahudi Komitesi) executive direktörü David Harris’in Posta212’ye yaptığı açıklamada, Ignatius’un çok saygıdeğer bir gazeteci olduğunu, İsrail, Türkiye veya bölgedeki herhangi bir ülkedeki akımla yakın olmayan bir kimlik taşıdığını belirtilerek şöyle devam etti: ‘’Ondan dolayı biz bu yazıyı çok önemsiyoruz, hatta bu yazıyı, Ankara’dan gelen yallanlamalardan daha çok önemsiyoruz. Erdoğan hükü-

metinin yıllardır İsrail’in pozisyonunu negatif olarak etkilemeye çalıştığı gözönüne alındığında, bu son sızıntı bu paterne tümüyle uymaktadır. Umut ederim ki Türk liderlerinin birgün akılları başına gelir ve şu anki gibi, başta Washington olmak üzere, birçok geleneksel müttefiklerini küstürüp, buna karşılık pek birşey kazanmadıklarını anlarlar.’’ Washington’da Türkiye-ABD ilişkilerini yakından izleyen bir diğer uzmana göre, öncelikle bu negatif haberler, Ankara ile Washington arasındaki istihbarat ilişkilerine zarar verecek. Hem CIA hem de İsrail’in istihbarat kurumu MOSSAD ile çok uzun zamandır süregiden istihbari ilişkilerin zedelenmesi yanında, bunun Türkiye ile İsrail ve ABD arasındaki ilişkilerin kötüleşmesine paralel bir seyir izlediği görülüyor. Washington’da Türkiye ile ABD ilişkileri üzerine çalışan bir başka Amerikalı uzmana göre ise, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde gerginleşme Erdoğan’ın Mayıs ayındaki Beyaz Saray ziyaretinden itibaren artarak devam ediyor: ‘’Suriye’deki politikalardaki ayrışma arttı, Mısır’da tam bir kopuş yaşandı. Şimdi de ABD’nin İran’a yaklaşımdan Ankara, tam olarak bilgilendirilmediği için, endişe duyuyor. Bundan dolayı, Erdoğan ve Fidan hakkındaki negatif yayınlar bu gerginliğin basına yayılması da olabilir.’ Bu ilişkilerin özellikle kötüleşmesinin kökeninde ise Suriye konusunda giderek farklılaşan pozisyonlar var.

Aynı uzman, Obama ile Erdoğan’ın, Mayıs ayındaki Beyaz Saray görüşmesinden sonra sadece iki kez telefonla görüştüğünü, ve görüşmelerin pek de iyi gitmediğini hatırlattı. İlişkilerde bozukluğu, diplomatik yollardan anlatamayan Amerikan hükümeti, rahatsızlıklarını basın yoluyla belli etmek zorunda kalmış da olabilir. Washington DC’de, Cumhuriyetçi kanada yakın Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defense of Democracies) adlı düşünce kuruluşunda Hamas başta olmak üzere, Hizbullah, Filistin, İsrail konularında uzmanlığıyla bilinen Jonathan Schanzer’in dikkat çektiği konulardan biri ise, ‘’şimdiye kadar Türkiye’den gelen resmi yalanlamalar bulunmasına rağmen, ne İsrailliler ne de Amerikalılar (2012 yılında olduğu iddia edilen ele verme olayını) yalanlamadılar. Eğer ispat edilirse, bu Türkiye’nin Ortadoğu’daki dışpolitikası adına tehlikeli bir dönemeç olur.’’

TÜRKİYE-İSRAİL İSTİHBARAT İLİŞKİLERİ Dünyanın en itibarlı düşünce kuruluşlarından Carnegie Endowment for International Peace’de de yakın zamana kadar uzman olan ve geçmişinde istihbarat alanında çalışmalar da yapmış olan Henri Barkey’in görüşlerine göre, konunun pek üzerinde durulmayan çok önemli açılarından biri ise, ‘’bu yazılanlardan sonra MIT’in kurumsal olarak aldığı ciddi darbe. Bu olayın olduğuna inanılsa veya inanılmasa da,

İsrail ajanlarının Türkiye tarafından ele verildiği hikayesi akıllarda kalacaktır. Örneğin bir Çek Cumhuriyeti istihbarat teşkilatı MIT ile iş yapacaksa bu olayı düşünerek tedbirini alacaktır.’’ Uzun yıllar boyunca Türkiye ile İsrail istihbarat kurumları arasında oldukça yakın ilişkiler olduğu bilinen bir durum. Barkey’e göre ise, İsrail ve Türk istihbarat kurumları arasındaki ilişki, Türk ve Amerikan istihbarat kurumları arasındaki ilişkiden daha yakındı. Barkey, Türkiye, İsrail ve ABD istihbarat kurumları üzerinde çok önemli şu karşılaştırmalı analizi yaptı: ’’Türkiye ve İsrail arasındaki istihbarat ilişkisi çok yakındı. Bu Davos Zirvesindeki o ünlü ‘one minute’ olayına kadar sürmüştü. Türk tarafı ABD’lilere ise istihbarat konularında hiç bir zaman güvenmedi. Bu iki ülke arasındaki istihbarat ilişkisi alacak-verecek ilişkisine benzer. Zaten ABD’li istihbarat kurumları, Türklere çok hayati bilgiler vermez. Türk-İsrail istihbarat ilişkilerinde ise çok yakın ilişki mevcuttu.’’ Barkey, Fidan’ın daha birkaç ay önce Beyaz Saray’da Obama ile yenen çok özel yemeğe, başbakan ve dışişleri bakanı ile birlikte katıldığını, ondan dolayı, bir anda Fidan’a karşı bir güvensizlik olmasının pek mümkün olmadığını düşünüyor. Ortada bir güvensizlik varsa, bunun başbakan Erdoğan’ın yaz mevsiminde Gezi protestoculara takındığı tavırdan kaynabileceğini leri sürüyor.

Davutoğlu: İddialar asılsız Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Wall Street Journal’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili “Türkiye’nin Fidan tarafından yürütülen Suriye yaklaşımının ABD’yle anlaşmazlığa neden olduğu” iddialarını yalanlayarak, “Fidan sadece Türk milletine hesap verir” dedi A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 23

23 Ekim 2013 Çarşamba

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR AVRUPA KOORDİNATÖRÜ DÜNDAR KEŞAPLI Largo Chigi N.5 00187 / Roma / İtalya OFİS TEL + 39 064 5449 780 CEP TEL + 39 338 5608 792 e-posta: dundarkesapli@posta212.com SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR - ERTAN BEZEN İDARİ MÜDÜR

REKLAM GRUP DİREKTÖRÜ

REKLAM MÜDÜRÜ

MEHVEŞ SÖNMEZ

DİLEK BİTNEL

DUYGU CANİKLİGİL

ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

(KONYA - ANKA) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Wall Street Journal’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili “Türkiye’nin Fidan tarafından yürütülen Suriye yaklaşımının ABD’yle anlaşmazlığa neden olduğu” iddiaları için “Hakan Fidan’ın ve diğer güvenlik birimlerimizin hesap vereceği tek merci Türk milletidir, TBMM’dir, Hükümettir. Dolayısıyla, bütün bu iddialar Hakan Fidan’a dönük olarak, zamanlama itibarıyla dikkat çekici bu iddialar, hem asılsızdır hem de çok kötü bir kara propaganda örneğidir” dedi.

FİDAN HESABI MİLLETE VERİR Wall Street Journal’daki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili “Türkiye’nin çıkarlarını zaman zaman ABD’nin çıkarlarının aksine yönelmesine neden olan bölgesel güvenlik stratejisinin en önemli mimarlarından biri olarak öne çıktığı, Fidan’ın üç yıl önce ABD ve İsrail tarafından top-

lanan hassas bir istihbaratı İran’a verip Türkiye’nin müttefiklerini rahatsız ettiği dönemde kaygıların arttığı, Türkiye’nin Fidan tarafından yürütülen Suriye yaklaşımı ABD’yle anlaşmazlığa neden olduğu” iddialarını da değerlendiren Davutoğlu, şunları söyledi: “Fidan, diğer MİT müsteşarlarımız da mutlaka çok büyük çabalar sarf ettiler, Hakan Fidan da aynı çizgi içinde Türk istihbaratının kurumsal yapısını geliştirme ve ülkemize dönük tehditleri bertaraf etme anlamında bilgi toplama çalışmaları konusunda büyük bir kapasite artımına gitmiştir. Olağanüstü bir çabayla bu kurumsal altyapıyı geliştirmiştir. Hakan Fidan’ın ve diğer güvenlik birimlerimizin hesap vereceği tek merci Türk milletidir, TBMM’dir, Hükümettir. Dolayısıyla, bütün bu iddialar Hakan Fidan’a dönük olarak, zamanlama itibarıyla dikkat çekici bu iddialar, hem asılsızdır hem de çok kötü bir kara propaganda örneğidir.”

RUSYA GÖRÜŞMESİ… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşeceğinin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, “Bu yeni bir durum değil. Türkiye ile Rusya arasında stratejik işbirliği mekanizması var. Her sene, bir sene Türkiye’de bir sene Rusya’da olmak üzere toplanırız. Geçen sene 3 Aralık’ta İstanbul’da görüşme gerçekleşmişti. Bu sene de Kasım ayı içerisinde Rusya’da olacak. Sadece Suriye bağlamında bir toplantı değil” dedi.

PKK peşlerini bıraktı El Kaide alıp götürüyor (ERBİL - ANKA) El Kaide’ye bağlı grupların Türkiye’nin “Kürt bölgesinden Suriye’ye savaşçı gönderdikleri” öne sürülürken “Türkiye’deki Kürt gençliği El Kaide’ye katılıyor” iddiası dile getiriliyor. Kuzey Irak’ta yayımlanan Rudaw gazetesinin “Türkiye’deki Kürt gençliği El Kaide’ye katılıyor” başlıklı haberinde El Kaide’ye bağlı örgütlerine katılan gençlerin aileleri ve bölgedeki yaşayanlara atfen “El Kaide’ye bağlı gruplar, Türkiye’deki Kürt bölgelerindeki sınır üslerinden Suriye’ye savaşçıları gönderiyor ve Suriye’deki savaş oradan yönetiyorlar” savı öne sürülüyor. Aynı kaynaklara dayanılarak “El Kaide’ye bağlı İslamcı grupların, Türkiye’de bazı İslamcılar ve siyasi partilerle işbirliğiyle Suriye’deki ‘cihada’ gençleri gönderdikleri” savına yer veriliyor. İHD’nin Urfa ve Adıyaman yetkililerinin değerlendirmelerinin de aktarıldığı haberde “İslamcı gruplara bağlı kişilerin Antep, Adıyaman, Bingöl, Batman, Urfa, Diyarbakır ve Bitlis illerine yerleşip, çalışma yapıyorlar” deniliyor.


Göçmenlik

Obama göçmenlik reformu konusunda oldukça ısrarlı

23 Ekim 2013 Çarşamba

13

Obama, ABD için en önemli sorunlardan biri olarak gördüğü göçmenlik meselesinin çözümü için 17 Ekim Perşembe günü Kongre’ye çağrı yaptı ve “Bu işi bitirin” dedi

ABD’de emeklilik hayal mi oluyor?

(WASHINGTON-POSTA212) ABD Başkanı Obama, Kongre’ye geniş çaplı göçmenlik reformunu geçirmesi için çağrı yaptı. “Problemlerle dolu olan göçmenlik sistemimizi düzeltmek için başladığımız işi bitirmeliyiz. Amerikalılar’ın büyük bir çoğunluğu bu adımların atılmasını istiyor.” dedi. Ancak, Senato’nun teklifi Temsilciler Meclisi’nde büyük bir muhalefetle karşılaşıyor.

(WASHINGTON, DC - HÜLYA POLAT – (Amerikanın Sesi Türkçe Haberler Servisi) Yeni bir araştırmaya göre, şu anda çalışan Amerikalılar’ın yüzde 47’si ekonomik kaygılar nedeniyle emekliliği ertelediklerini ve planladıklarından daha geç emekli olmaya karar verdiklerini söylüyor. Associated Press Haber Ajansı’yla Chicago’daki NORC Kamu Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı ortak araştırma, 2008’de başlayan ekonomik kriz ve ardından gelen ekonomik darbeler yüzünden Amerikalılar’ın emeklilik hayallerini bir başka bahara bıraktığını gösteriyor. Özellikle federal hükümetin kapatılmasına ve devlet memurlarına zorunlu ücretsiz izin verilmesine yolaçan son bütçe krizi, emekli olmayı planlayan birçok çalışanın fikrini değiştirmesine, emeklilik planlarını ertelemesine neden oldu. Amerika’da emeklilik yaşı çalıştığınız sektöre göre değişiyor. En erken emeklilik yaşı 62, çoğu Amerikalı 65 yaşına kadar çalışıyor. Ancak şu anda çalışmakta olan 50 yaşın üstündeki Amerikalılar’ın yüzde 82’si emeklilik yaşını 66’nın üstüne çekmeyi düşündüklerini söylüyor. Araştırmanın ayrıntılarını Hülya Polat’ın Gökkuşağı adlı bloğunda okuyabilir, yaşlı Amerikalılar’ın emeklilik konusundaki görüşlerini özetleyen videoyu izleyebilirsiniz.

DEMOKRATLAR BİTSİN İSTİYOR Obama’nın da içinde bulunduğu reform destekçileri de hiçbir şekilde vatandaşlığa imkan vermeyen düzenlemelere karşı çıkıyor. Bu nedenle Obama’dan sonra konuşma yapan Temsilciler Meclisi’ndeki demokratlar, aynı doğrultuda bir konuşma yaparak bu konuda bir an önce adımlar atılması gerektiğini belirttiler. UMUTSUZ BEKLEYİŞ Ancak konuyu izleyen pek çok göçmenlik uzmanı, Demokrat Parti’nin çoğunluğu elinde tuttuğu Senato ile Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nin göçmenlik konusunda anlaşıp Obama’nın masasında son bulacak bir düzenlemenin gerçekleşeceği konusunda umutsuz oldukalarını belirtiyorlar.

Göçmenler Amerika’da istihdamı artırıyor Amerika’nın ana gündem konusu olan göçmenlik reformu yasa tasarısı Kongre’de bekletiliyor. Ancak ABD kentlerinin sokakları, meydanları yasayı destekleyenler tarafından dolduruluyor ve sorunlar dile getiriliyor (NEW YORK – POSTA 212 ) Amerika’nın ana gündem konusu göçmenlik reformu. Tüm ülke çağında sayısız yerleşim biriminde her gün bu konuyla ilgili gösteriler düzenleniyor. Kongre hala bu yasayı bekletse de kentlerin sokakları, meydanları yasayı destekleyenlerle dolup taşıyor. Göçmenleri dışında yasayı destekleyen Amerikalılar göçmenlik reformuyla ülke ekonomisinin canlanacağına inanıyor. Diğer yandan yasaya karşı çıkan ağırlıklı Cumhuriyetçiler ise göçmenler yüzünden işlerinden olacaklarını, ücretlerinin düşeceğini düşünüyor. TRİLYONLARCA DOLAR KATKI Suffolk Üniversitesi’nden Profesör Ben Powell yaptığı araştırmalara dayanarak, göçmenlerin Amerikalılar’ın işlerini elinden almayacağını

tam tersine kentlere katkıda bulunacağını öne sürüyor. Başta New york Times’ın yazarı Paul Krugman olmak üzere Amerika’nın en saygın ekonomistleri de göçmenlerin Amerikan ekonomsine trilyonlar- ca dolarlık bir katkıda bulunacağını ve hem Amerikan vatandaşlarına hem de belgeleri olmayan göçmenlere yeni işler sağlayacağını belirtiyor. Başkan Obama’nın “Change We Can Believe in” adlı kitabında da göçmenlerin özellikle ekonomi-

nin motoru sayılan küçük ölçekli işletmeler kurmaya yöneldiklerini ve yaptıkları yatırımlarla ekonomik ortama getirdiği dinamizmden bahsediyor. Beyaz Saray’ın Blog’undaki göçmenlerin iş yaratma kapasitesinin Amerikalılara göre çok daha yüksek olduğuna iliş-

kin veriler de bu görüşü destekliyor. Bu verilere göre göçmenler sadece yeni işler yaratmıyor, aynı zamanda iddia edilenin tam aksine mevcut ücret seviyesini de yukarı çekiyor. Daha fazla göçmen daha fazla ekonomik yatırım anlamına gelerek gelirleri artırıyor, böylece toplam harcamalar da artıyor. Beyaz Saray Blog’una göre göçmenler deyince eğitimsiz, becerisiz işçilerin algılanması son derece yanlış bir imaj. Blog’da verilen rakamlara göre göçmenler, Amerika’daki mühendislerin yüzde 33’ünü, matematikçilerin, istatistikçilerin ve bilgisayar mühendislerinin yüzde 27’sini ve fizik alanındaki bilim adamlarının yüzde 24’ünü oluşturuyor.


14

Eğitim

23 Ekim 2013 Çarşamba

BAU WASHINGTON KAMPÜSÜ VATANDAŞLARIN YENİ EVİ OLDU Bahçeşehir Üniversitesi’nin Washington’da açtığı kampüsü, Amerika’da yaşayan Türkler’in yeni adresi oldu. Washington’daki Türkler, Geçen Kurban Bayramı’nda BAU Kampüsü’nde bir araya gelip bayramlaştılar

GLOBAL BİR BAKIŞ Amerika’yı, Amerikan siyasal ve ekonomik sistemini yakından tanıtmak ve aynı zamanda global bir bakış açısı kazandırmak amacı taşıyan Bahçeşehir Üniversitesi Washington kampüsü eğitim programları, aynı zamanda öğrencilerin İngilizcelerini kusursuz bir seviyeye çıkarma şansı sunuyor.

İLHAN TANIR WASHINGTON

(POSTA 212) Washington ve çevresinde yaşayan Türkler için artık bayramlaşacabilecekleri bir başka adres daha var. Bahçeşehir Üniversitesinin Washington kampüsünde, Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel’in ev sahipliğinde , Kurban Bayramının ikinci günü bayramlaşma ektinliği düzenlendi. Bayramlaşmaya, Washington’da yaşayan Türkler, Bahçeşehir Üniversitesinin Washington kampüsü öğrencileri, bazı öğretim görevlileri ve basın mensupları katıldı.

BAU’DA 120 YABANCI ÖĞRENCİ Beyaz Saray’a komşu olan ve bu yıl eylül döneminde ilk kez öğretime başlayan üniversite kampüsünde 133 Türk öğrenci ve 120 de yabancı öğrenci bulunuyor. Yabancı öğrenciler Suudi Arabistan, Güney Kore, Libya, Almanya olmak üzere birçok ülkeden geliyor. Bahçeşehir Kampüsü, Georgetown, George Mason, Marylan, American ve Texas Üniversiteleri gibi, ABD’nin önde gelen üniversiteleri ile işbirliği yapıyor. ENVER YÜCEL ‘’ WASHINGTON’DA YENİ EVİNİZ ‘’ Bayramlaşma akşamında, BAU

KAMPÜSÜM DÜNYA ‘’Kampüsüm Dünya’’ sloganıyla dünyanın birçok farklı ülkelerinde kampüs ve merkezler açan Bahçeşehir Üniversitesi, Washington’daki kampüsünün açılışını, Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretini gerçekleştirdiği mayıs ayının ortasında gerçekleştirdi.

Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel’de kısa bir konuşma yaparak, kampüsün artık bölgedeki vatandaşlar için yeni bir ev olarak kabul edil-

TÜM AMERİKA BU OKULUN PEŞİNDE Klasik sınıfta eğitim sistemine yepyeni bir anlayış Detroit’teki bir okulun başarı ortalamasını zıplattı. Bu okulda öğrenciler ev ödevlerini evlerinde videoları seyrederek yapıyorlar. Okulda ise projeler, deneyler yapıyorlar (Ahmet buğdaycı-NEW YORK – POSTA 212) -Üç yıl önce Detroit’in kuzeyinde Clintondale High School başarı ortalaması son derece düşük bir okulken, eğitim sistemini yüzde yüz değiştirerek sıradışı bir okul haline gelmeyi başladı. Okul, ev ödevlerini ve öğretmenlerinin ders anlatımını videolara yükleyerek, klasik eğitim sistemini eve taşıdı. OKUL EVE TAŞINDI Öğretmenlerin yüklediği videoları öğrenciler kendi akıllı telefonlarında, ev bilgisayarlarında istedikleri zaman seyredebiliyorlar. Klasik müfredat videolara aktarılınca, sınıfta geçen zamanda öğretmenlerinin eşliğinde küçük gruplara bölünerek projeler ya da labaratuvar deneyleri yapıyorlar. Clintondale, ABD’de eğitim sistemini 180 derece değiştiren ilk okul. Ancak bu radikal yönteme, şimdi Amerika’nın pek çok köşesinden yüzlerce okul büyük bir ilgi gösteriyor. Şu ana kadar 200 okul yetkilisi Clintondale’i sistemin nasıl çalıştığı hakkında bilgi almak için ziyaret etmiş. AİLELER OJNAY VERİYOR ABD’de giderek yaygınlaşan Online eğitim konusunda tartışmalar sürerken, tüm eğitimciler, aileler, bu yeni eğitim anlayışına onay veriyor. Sistem, okulun müdürü Greg Green’in 11 yaşındaki oğlunun da yer aldığı basketbol takımına yardımcı olmak için, basketbol tekniklerini videoya çekmesi ve bu videoları YouTube’a

zaman ayıran grup, klasik yöntemi izleyen sınıfı performans olarak çok geride bırakmış. Green, bunun üzerine basketbol videolarını öğrencilerin bilgisayarların kullanılmasını sağlayan yazılımı yapan firmayla anlaşarak sistemi tüm okula uyarlamış.

koymaasıyla başlıyor. Green, oğlunun basketbol tekniklerin öğrenmek için bu videoları tekrar tekrar, bazen geriye sararak izlemesinden ve gösterdiği performanstan çok etkilenmiş. Bunun üzerine, Green sistemi okulda iki sınıfta denemiş. Video sistemiyle ev ödevlerini eve taşıyan, sınıfta projelere

BAŞARI HIZLA YÜKSELDİ Bunun üzerine kısa sürede okulun genel not ortalaması hızla yükselmiş. Örneğin daha önceleri İngilizce’de başarısızlık oranı yüzde 52 iken şimdi yüzde bu oran 19’a düşmüş. Matematik’te başarısızlık oranı yüzde 43 iken aynı oran yüzde 13’e düşmüş. Öğrenciler de ev ödevlerini video oyunları oynar gibi oynarak yapmaktan çok memnunlar; aileler de çocuklarına yardımcı olurken anlamadıkları noktalarda beraberce videoyu tekrar tekrar izleyebiliyorlar.

mesi gerektiğini söyledi. Kampüsle ilgili bazı bilgileri paylaşan Enver Yücel, ayrıca, Washington’da açılan kampüsün Türkiye’den

ve dünyanın dört bir yanından gelen öğrenciler için, ufuk açıcı yönlerinden ve öneminden bahsetti.

WALED PHARES’TEN ÖVGÜ Davette, bu dönem Bahçeşehir’in Washington Kampüsü’nde uluslararası ilişkiler alanında dersler vermeye başlayan ve Washington’da yaptığı çalışmalarla tanınan Waled Phares de kısa bir konuşma yaparak, kampüsün ortamından ve öğrencilerinden övgüyle bahsetti. Akşam boyunca Türk yemekleri eşliğinde, davetliler ve kampüste öğrenim gören öğrenciler sohbet ettiler ve hatıra fotoğrafları çekerek akşamı sonlandırdılar.


Güncel

23 Ekim 2013 Çarşamba

ABD’DEKİ TÜRK DOKTOR

15

Alzheimer’a Umut oldu

12 yıldır Alzheimer üzerine çalışan Dr. Sevil Yaşar, yüksek tansiyon hapı kullanan hastalarda, Alzheimer’a yakalanma riskinin azaldığını, ayrıca bu hapların hastalığın ilerlemesini engellediğini tespit etti BUNAMAYI YAVAŞLATACAK

RAZİ CANİKLİGİL NEW YORK - HÜRRİYET

POSTA212-ABD’de Alzheimer hastalığı üzerine labaratuvar araştırmaları yapan Geriatri Uzmanı Dr. Sevil Yaşar’ın önderliğinde yapılan çalışmalara göre yüksek tansiyon için alınan hapları, Alzheimer hastalığından kaynaklanan insanlardaki bunama riskini azaltıyor. Hatta bu haplar alzheimerın ilerlemesini de engelliyor.

GİNKGO BİLOBA’NIN FAYDASI YOK ABD’nin en saygın tıp merkezlerinden olan John Hopkins’te 75 ve 96 yaş grubu üzerinde 3 bin kişi üzerinde yapılan araştırmalarda, halk içinde bu hastalığa faydası olduğuna inanılan Ginkgo Biloba’nın bir faydasının tespit edilmediği de belirten Dr. Yaşar, araştırmasının detaylarını Hürriyet’e şöyle anlattı.

“Yüksek tansiyon, kalp krizinin yanı sıra alzheimer hastalığına yakalanma riskini de tetikliyor. Buna çare için kullanılan tansiyon hapları sadece bu riski düşürmüyor, hastalığın oluşmasına neden olan etkenleri de ortadan kaldırıyor. Bu yeni sonuçlar; ilerideki hedeflerimizde, alzheimere yol açan bunamadaki ilerlemeyi yavaşlatmak için üretilecek olan ilaçların belirlenmesinde yol gösterecek.”

Macaristan’da büyüdü DR. Sevil Yaşar’ın babası, şair Nâzım Hikmet’in yakın dostu olan ve uzun yıllar Macaristan’da yaşayan edebiyatçı ve çevirmen Yılmaz Gülen. Yıllarca Macar tarihi ile ilgili eserleri Türkçeye ve ilk Türkçe-Macarca sözlüğü ikinci eşi Gün Benderli ile birlikte hazırlayan Yılmaz Gülen, 2009 yılında vefat etmişti. Edebiyatçı babanın ABD’de yaşayan doktor kızı, tansiyon haplarının Alzheimer’ın gelişmesini önlediğini tespit etti.

TÜRK DOKTOR CLIFTON’IN EN MODERN ÇOCUK KLİNİĞİNİ AÇTI (CLIFTON- POSTA 212) Türk doktor İkbal Tokat’ın NuHeights Pediatrics kliniği Clifton Belediye Başkanı James Anzaldı’nın da katıldığı bir törenle hizmete açıldı. Uzun yıllardır Amerika’da çocuk hekimliği yapan Dr. İkbal Tokat tarıfından New Jersey eyaletinin Clifton kentinde kurulan NuHeights Pediatrics standardların üstünde özelliklere sahip. Ofiste en çok dikkat çekenler güleryüzlü ve deneyimli bir ekip, hastane ve doktor ofislerindeki soğuk havanın aksine çok sıcak bir ev, aile havası, çocuklar için sinema salonu, oyun alanları, hasta ve sağlıklı çocukların ayrı bekleme salonları ve bir birinden farklı tematik 5 ayrı muayene odası, geniş bir park alanına sahip ferah ve pırıl pırıl bir klinik. En büyük amaçlarının çocuklara tekrar gelmek isteyecekleri rahatlıkta bir ortam oluşturmak istediklerini söyleyen Dr. Tokat, “Üç çocuk annesi bir hekim olarak, her hastamı çocuklarım, her anne-baba’yı kendim gibi hissederek mesleğimi yapmaya çalışıyorum. Çocuklarının doğumundan üniversiteye gidene kadar tüm aile ile beraber kişisel yakın bir ilişki içerisinde, belki bir ortaklık gibi, sorunların üzerine gitmede yardımcı olmak istiyorum” dedi.

Türk doctor İkbal Tokat, New Jersey eyaletinin Clifton kentinde çocuk kliniği açtı. Kliniğe gelen çocuk hastalar tıbbın son teknolojik gelişmeleri ile muayene olurken, oyun imkanı da buluyorlar

(NEW YORK - POSTA 212) Amerika Mimarlar Odası’nın sponsorluğunu yapmış olduğu uluslararası tasarım yarışmasında, Türk Mühendis Ömer Kalafatoğlu ve Mimar Gökçe Saygın’ın yönettiği “WaveUP” isimli proje, halk oylaması ile 30 ülkeden 210 takım arasından şampiyon oldu.

MÜSTAKİL EVLERE GÜVENİLİR ÇÖZÜM Projenin yöneticilerinden Ömer Kalafatoğlu, yarışma projesi için Coney Island’ı seçtiklerini, bunun nedeninin New York’un tarihi yerleşim yerlerinden biri olan bu bölgenin geçtiğimiz yıl Sandy Kasırgası’ndan büyük hasar görmüş olması olduğunu söyledi.

KASIRGA ETKİLEMEYECEK “Kasaba evi olarak tanımlanan ve bitişik nizamla inşa edilmiş olan bu bölgedeki müstakil evler için geliştirmiş olan yöntem ile ev sahiplarine çok cüzzi bir ücret karşılığında, gelecek bir kasırga karşısında hiçbir şekilde zarar görmeyecek bir çözüm üretildi” diye belirten Kalafatoğlu, bölgede gerçekleştirdikleri topografik incelemeler ve bölge halkıyla yapılan anketler sonucunda mahallenin görsel karakterini bozmayacak en uygun çözümü ürettiklerinin altını çizdi.

“MUTLU ELEKTRİK SAYACI “Sandy Kasırgası’nın bu derecede büyük hasara sebep olmasındaki en büyük neden olan küresel ısınma tasarımın hedef aldığı nokta oldu. Bu nedenle afete dayanıklı yapı tekniklerinin yanı sıra, toplum bilincini artıracak ve bölgedeki enerji tüketimini azaltacak tasarım öğeleri geliştirildi” diye belirten Türk Mühendis Ömer Kalafatoğlu, bu öğelerden en ilgincinin “Mutlu Sayaç” adını verdikleri görsel elektrik sayacı olduğunu söyledi. Çok basit bir çalışma prensipine sahip olan bu sayacın her evin elektrik tüketimini dış cephede göstererek, mahalle sakinlerinin toplu halde enerji tüketimini azaltmasını hedef aldığını kaydetti.

Manhattan’a 4.7 milyon dolarlık tünel

DENEYİMLİ ÇOCUK HEKİMİ 15 yıldır hekimlik yapan İkbal Tokat, Çocuk uzmanlığını New York Beth Israel Medical Center ve Long Island College Hospital’da tamamladıktan sonra yine aynı Üniversite Hastanesi’nin yeni doğan ve çocuk yoğun bakım ünitelerinde Clinical Assistan Profesör olarak çalıştı. Halen Hackensack University Medical Center ve St. Joseph’s Childrens’ Hospital’ın Medical çalışan Dr. Tokat, uzun yıllar New York ve New Jersey’de değişik Pediatri ofislerinde de çalıştı. EN SON TEKNOLOJİ KULLANILIYOR Çok farklı bir anlayışla kurulan klinik en son teknoloji’yi kullanıyor. Alışılagelmiş dosya sistemi yerine elektronik medical record sistemi ve online hasta portalları, hastalıkla ilgili en detaylı bilgiler sadece doktor tarafından açıklanmıyor aynı zamanda hastaya çıkışta döküman olarak veriliyor. Elektronik sistem sayesinde hastanın bekleme süresi de çok kısa. Amaçlarının herhangi bir hastayı 15 dakikadan fazla bekleme salonunda bekletmemek olduğunu söyleyen Dr. Tokat, “hasta randevularında çok dikkatli davranıyoruz. Hastalarımızı randevu saatinde görüyoruz” dedi.

ABD’deki Türk mühendisler gurur kaynağımız

New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, “New York Şehri 3 Numaralı Su Tüneli Projesi”nin Manhattan ayağının açılışını yaptı. Proje, New York tarihindeki en büyük inşaat projesi olarak biliniyor

İçerisinde küçük bir labaratuvar bulunan klinik’te kan sayımı, idrar analizi, her türlü kültür analizi yapılabilmesi sayesinde hastaya anında teşhis ve tedavi imkanı sağlanabilmekte. Servislerin arasında birebir doğum

öncesi konsültasyon, 26 yaşına kadar yeni doğan, çocuk ve genç check up’ları, en son teknolojik cihazlarla yapılan işitme ve görme testleri, kulak yıkama, kulak delme, dikiş alma ve siğil tedavisi gibi bir çok konu bulunuyor.

Hasta çocuklar için aynı gün randevu imkanının olduğu klinik, akşam vakitlerinde ve cumartesi günleri de hasta kabul ediyor. Dr. Tokat hastalarının telefonlarını 24 saat kabul eden, sorularını text ve emaille cevaplayan bir anlayışla çalışıyor.

(NEW YORK- POSTA212)-Central Park’ın yaklaşık 50 metre aşağısında gerçekleştirilen törende, Belediye Başkanı Bloomberg, dev tünelin Manhattan’da kalan kısmının açılışını yaptı. 1950 yılında başlayan “New York Şehri 3 Numaralı Su Tüneli Projesi”nin inşaatına ise 1970 yılında başlanmıştı. Maliyeti 4.7 milyon dolar olarak hesaplanan bu projenin inşaatında şu ana kadar 24 işçi hayatını kaybetti. New York’un su kaynağı sisteminin bir parçası olan New York Şehri 3 Numaralı Su Tüneli Projesi, New York tarihindeki en büyük inşaat projesi olarak biliniyor. New York Şehri Çevresel Koruma Departmanı tarafından Upstate New York bölgesindeki su kaynağına üçüncü bir bağlantı sağlamak projenin ana amacı. 97 kilometreden daha uzun olması beklenen bu tünelin 2020 yılında tamamlanması bekleniyor.


Yurt dışında Türkler artık oy kullanabilecek Türkiye, gelecek yıl ve 2015’te, önce Cumhurbaşkanlığı ardından TBMM milletvekili seçimlerine hazırlanıyor. Seçim Kanunu’nda yapılan ve geçen yıl yürürlüğe giren değişikliklerle yurtdışında yaşayan vatandaşlar da bulundukları ülkelerde oy kullanabilecek ve bu seçimlere katılabilecek

(VOA) Şimdiye kadar sadece seçim öncesindeki beş hafta boyunca Türkiye’ye giriş ve çıkışlarda gümrükte oy kullanabilen yurtdışı Türkleri, yeni düzenlemeye göre yaşadıkları bölgelerdeki büyükelçilik veya bağlı bulundukları konsolosluklara giderek oyunu verebilecek. Diplomatik çevreler hükümetin yurtdışındaki temsilciliklere talimat göndererek oy kullanma işlemi için hazırlıklara başlanmasını ve yetkililerle ilişki kurulmasını istendiğini belirtiyor. Buna göre özellikle Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı başta Almanya olmak üzere Fransa, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde Türk diplomatların yerel makamlarla oy verme işleminin konsolosluklar dışında nerede yapılabileceği ile ilgili diğer ayrıntılar hakkında te-

masların yoğunlaştırılması hedefleniyor.

KONSOLOSLUKLAR YETERSİZ Almanya’daki Türk diplomatlar, konsolosluklara bağlı bölgelerde kısmen 150-200 bin seçmen konumda Türk vatanadaşının yaşadığını ve konsolosluk binalarının yetersiz kalabileceğini belirtiyor ve Alman yetkililerin izin vermesi durumunda, okul, spor salonları ve benzer alanlarda da oy kullanılabilmesini hedefliyorlar. Alman yetkililer daha önce konuyu güvenlik sorunu ile ilgili sorunları da göz önünde bulundurarak değerlendireceklerini belirtmişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011’de Başbakan

Angela Merkel’le buluşmasında da konu gündeme gelmiş, Merkel, hükümetinin Türkiye’ye bu konuda yardımcı olmayı hedeflediğini söylemişti. Yeni seçim yasası eski yasa gibi yurtdışı Türklerine 38 gün boyunca oy verme hakkı tanıyor.

2 MİLYON 600 BİN SEÇMEN Ancak yetkiler Türklerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerde seçimi dört günle sınırlandırmayı ve bu süre boyunca diplomatik temsilcilerlerde sadece oy verme işlemi yapılmasını düşünüyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun verilerine göre yurtdışındaki Türk seçmen sayısı ise 1 milyon 300 bini Almanya’da olmak üzere yaklaşık 2 milyon 600 bin.

23 Ekim 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 23

HAFTALIK ÜCRETSİZ

MACERALARIN gizemli yazarı öldü

New York’ta yaşayan ve en çok satan kitaplarıyla ün kazanan, yazarlığın yanı sıra casusluk da yapan Erje Ayden, 76 yaşında hayatını kaybetti

New Yorklu kadınların

ÇIPLAK İSYANI New York’ta kadınların üstsüz gezmesi yasal ancak polis dahi bu durumu yeni öğreniyor. New Yorklu kadınlar üstsüz gezmeyi, “cinsiyet eşitliği” sorunu olarak değerlendiriyorlar

(NEW YORK-POSTA212) New York’ta kadınların üstsüz gezmesi yasalar açısından sakıncalı değil. Ancak polisler bile bu yasayı yeni öğreniyorlar. New York’lu kadınlar ise üstsüz gezmeyi, “cinsiyet eşitliği” meselesi olarak değerlendiriyorlar ve kesinlikle teşhircilikle karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyorlar “PARKTA MEMELERİNİ GÖSTERME” Geçtiğimiz yaz Jessica Krigsman adında genç bir kadın Brooklyn’in Gravesend Parkı’nda güneşli havanın tadını çıkararak çimenlere uzandı ve kitabını okumaya başladı. Son derece olağan bu görüntüde tek bir farklılık vardı. Krigsman tişörtünü çıkarmış, üstsüz güneşleniyordu. Çok geçmeden yanına gelen biri kadın iki polis, kadından üstünü giyinmesini istediler. Krigsman üstünü giymeyi reddedince kadın polis memuru onu üstünü giymeye zorladı. Sahne kadının kelepçelenmesiyle ve “etrafı rahatsız ettiği” gerekçesiyle gözaltına alınmasıyla sonuçlandı. Kısa bir süre sonra serbest kalan Krigsman polislere dava açtı. Dava halen sürüyor. NEW YORK BUNU KONUŞUYOR Krigsman’ın davası New York’ta bir anda en çok konuşulan konulardan biri haline gelmekte gecikmedi. Çok geçmeden herkes aslında New York’ta üstsüz gezmenin tamamıyla yasal olduğunu öğrendi. Tartışmalar da, üstsüz gezmenin doğru ve haklı bir davranış biçimi olup olmadığı-

na ve çocuklar üzerindeki etkilerine yoğunlaştı. ONLARCA KADINDAN ÜSTSÜZ PROTESTO Krigsman’ın davası The Outdoor Co-ed Topless Pulp Fiction Appreciation adlı üstsüz olma hakkını savunan bir grubun gündeme gelmesine yol açtı. Grup, güneşli havalarda düzenli olarak Manhattan’ın kamuya açık yerlerinde, özellikle de parklarda, toplanıyor, hep birlikte edebiyatın seçkin örneklerini okuyor ve kamuya da üstsüz olmanın kadınların da hakkı olduğu şeklindeki görsel mesajlarını veriyorlar. Üstsüz grup üyeleri, bugüne kadar sadece yaz aylarında gerçekleştirdikleri toplantılarını bu sefer kışın da yapmayı planlıyorlar. Bunun için de yılın ilk karında öğle zamanı bir kartopu savaşı etkinliği planlıyorlar. ÜSTSÜZLERİN SAVAŞI New Yorklu kadınların bir hak olarak gördüğü üstsüz dolaşmanın uzun bir geçmişi var. İlk olarak 1992’de yedi kadın, Rochester Parkı’nda üstsüz güneşlendikleri gerekçesiyle tutuklandı. Tutuklananlardan Santorelli ve Schloss, erkeklerin göğüsleri açık bir şekilde üstsüz dolaşmasının yasak olmamasına karşın kadının bu uzuvlarına yasak getirilmesinin cinsler arasında ayrımcılık olduğu gerekçesiyle bir New York mahkemesine

başvurdu. Mahkeme kadınların lehine karar vererek kamusal alanlarda üstsüz gezilebilmesini yasallaştırdı. ULUSAL ÜSTSÜZ GÜNÜ Bundan 10 yıl sonra Jill Coccaro adında bir kadın Delancey Street’te üstsüz dolaştığı gerekçesiyle tutuklandı ama kent idaresini mahkemeye verdi ve 29 bin dolarlık tazminat ka-

zandı. O zamandan bu yana New York’ta kadınlar üstsüz gezme hakkını kazandı ve 21 Ağustos’u ise “Ulusal Üstsüz günü” ilan ettiler.

(POSTA212) Gizemli ve maceralı hayatı, kendine has polisiye anlatılarıyla tanınan Erje Ayden 55 yıldır yaşadığı New York’ta hayatını kaybetti. Uzun süredir Parkinson’dan muzdarip olan Ayden 76 yaşındaydı. 1960’ların ortalarından itibaren New York “underground” edebiyat dünyasında ilgi gören Ayden’in bazı kitapları çok okunmuş ve konuşulmuştu. Türkiye’de 90’larda yeniden keşfedilen Ayden “İkinci Cadde’nin Çılgın Yeşili”, “Hauptbahnhof’dan Bir Trene Bindim”, “Balinalar Limanı” ve “Erje Ayden Efsanesi” gibi kitaplarıyla tanınıyor. 50 yıldır Türkiye’ye gelmeyen Ayden, Demokrat Partili siyasetçi Hidayet Aydıner’in oğluydu. Türkiye’den çıktıkta sonra yaşadıkları hakkında çeşitli rivayetler olan Ayden, kimilerine göre gençliğini casusluk, playboyluk, mezar kazıcılığı gibi işler yaparak geçirmiş, daha sonra yazarlğa başlamıştı. 1964’ten itibaren sokak İngilizcesi ile üst üste kitaplar yazmaya başlayan Ayden, 1950’li yıllardan itibaren New York’un sanat ortamlarında boy göstermiş Willem de Kooning’den Frank O’Hara ve Michael Goldberg’e ünlü isimlerle arkadaşlık etmişti. Erje Ayden’in kitaplarını Türkçede Piramid ve Sel Yayıncılık basmıştı. ERJE AYDEN KİMDİR? Adı Erje Ayden. Amerika’da şu ana kadar yazdığı çoğunluğu polisiye 11 adet romanıyla tanınıyor. ‘Sadness At Leaving’ (Ayrılık Acısı) adını verdiği romanı ise inanılmaz bir ilgi görmüş ve tam 1 milyon 300 bin gibi bir satış rakamına ulaşmış. Erje Ayden’in hayat hikayesi en az yazdığı romanlar kadar ilginç. O bir Türk. Gerçek adı da Erje Aydıner. Erje Ayden ya da Erce Aydıner’in ilginç öyküsü 40 yıl

öncesine dayanıyor. Bir ara Adalet Bakanlığı da yapan Demokrat Parti Milletvekili ve 1960 ihtilali sonrası Kontenjan Senatörü Hidayet Aydıner’in oğlu. Önce okuduğu Robert Kolej’i, 1958 yılında da Türkiye’yi terk etmiş. Bir süre Avrupa’da yaşadıktan sonra Amerika’ya gidip yerleşmiş ve 1970 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılınca ABD vatandaşı olmuş. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra yazarlıkta karar kılan Erje Ayden polisiye romanlarıyla büyük bir okur kitlesine ulaşmış. Bugüne kadar hiç bir romanı Türkçe’ye çevrilmemiş olan Ayden’in en çok satan romanı Ayrılık Acısı şimdi Doğan Kitapçılık tarafından çevrilip yayınlandı. Erje Ayden’in hayat hikayesini ilk kez 1970 yılında o dönemde Amerika’da yaşayan şair Talat Halman yazmış. 25 Ağustos 1970’te başlayıp 6 gün boyunca Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan yazı dizisiyle Ayden’in hayat hikayesianlatılmış. Erje Ayden ilk romanı ‘The Harbor of Whales’ı (Balinalar Limanı) bastıracak yayıncı bulamayınca arkadaşlarının yardımıyla kendisi yayınlamış. Arkasından çıkardığı ikinci kitabı ‘The Crazy Green of Second Avenue’ (İkinci Çaddenin Çılgın Yeşili) 100 binin üzerinde bir satış elde edince adını duyurmuş. Ardından gelen iki kitabı; ‘Confessions of a Nowaday Child’ (Bu Çağ Çocuğunun İtirafları) ve ‘From Hauptbahnhof I Took a Train’ (Hauptbahnhof’tan Trene Bindim) onu kendi çapında bir efsane yapmış. Hemen ardından da zaten kendi efsanesini ‘The Legend of Erje Ayden’i (Erje Ayden Efsanesi) yayınlamış.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.