SAYI 02
PUHU
AY L I K S A N AT D E R G İ S İ
ŞUBAT 2014
03 Atölye İrfan Önürmen
21
İÇİNDEKİLER
Sanatçı Seçil Büyükkan
sayı o2 şubat, 2014
29 Sanatçı Deniz Aktaş
37
65
Sanat Tarihinden Goya’nın Kara Resimleri
Biyografi Louise Bourgeois
47
75
Sergi Cihat Aral Retrospektifi
Bu Ay Sergi Haberleri
57
79
Sergi The Circle Walked Casually
Kitap Düşünce Kıvılcımları, Auguste Rodin
03
AT Ö LY E
İRFAN ÖNÜRMEN
R ö P o R TA J : İ D İ L C E YHAN
ATÖLYE
04
05
AT Ö LY E
ATÖLYE
06
07
AT Ö LY E
İ R FA N Ö N Ü R M E N ’ İ N ATÖLYESİ
Sanayi Mahallesi’nde bir hanın üçüncü katında bulunan İrfan Önürmen’in atölyesi; aydınlık ve geniş, bir labirenti andıran, bağlantılı ve iç içe geçmiş alanlardan oluşuyor. İrfan Önürmen, bu atölyede bir yılını doldurmuş. Dünya standartlarına göre olmasa da Türkiye standartlarına göre büyükçe bir atölyesi olduğunu söylüyor.
ATÖLYE
08
09
AT Ö LY E
Kullandığı malzemeleri, ne şekilde resim yaptığını, üretimini etkileyen şeyleri soruyorum. Boya, tül ve gazeteye olan ilgisi atölyenin her yanında hissediliyor. Yerde, üzerinde çalışılan tül işler, duvarlarda boya ve tülün beraber kullanıldığı resimler var. Şövalede çalışmadığını, tül kullanırken yerde, boya yaparken duvarda çalışmayı tercih ettiğini söylüyor. Son dönemde gazete işlerinden çok tül ve boyayı kullandığını, resme biraz daha ağırlık verdiğini anlatıyor. Atölyenin bir bölümü kitaplık ve dinlenme alanı olarak kullanılıyor. Duvarı kaplayan bir kütüphane, rahat koltuklar, kağıt işlerin olduğu bir dolap ve çalışma masası…
ATÖLYE
10
11
AT Ö LY E
ATÖLYE
12
Müziksiz çalışamadığını söylüyor. Daha çok klasik müzik, caz, blues ve rock albümlerinden oluşan bir arşivi var. Buraya en çok rock müzik yakışıyor diyor. Rock müziğin agresyonu, Sanayi Mahallesi’nin ruhuyla birleşince enerji veriyor, dışavurumu güçlendiriyor. İrfan Önürmen’in paleti bir masa. Çeşitli malzemeler, boyalar ve fırçalar… Paletin kendisinden çok ne ifade ettiği üzerine konuşuyoruz. Paletin aslında bir tabak olduğunu, yemek sunar gibi, sanatçıya malzeme sunduğunu söylüyor. Çalıştığı, resim ürettiği, düşündüğü ve nefes aldığı yer olarak tanımlıyor atölyeyi. Sabahları gelip atölyeyi solumaya başladığını, çalışmak için hazırlık yaptığını ve ardından işin
13
AT Ö LY E
ATÖLYE
14
15
AT Ö LY E
ATÖLYE
16
içine daldığını anlatıyor. Akşama kadar atölyesinde zaman geçiriyor ve burayı bir iş gibi gördüğünü, gündüz mesaisine benzer bir ritim tutturduğunu söylüyor. Üretim sürecinin sadece bu mekana bağlı kalmayabildiğini, sokakta, evde ya da tatilde de atölyeyi deneyim edebildiğini anlatıyor ve ekliyor, “Atölye bazen sanaçının içinde, kafasındadır.” İrfan Önürmen için atölye kavramının mahrem bir yanı da var. Sanatçının dünyası haline gelen atölye, kendini anlamlandırdığı, bazen kimsenin görmesini istemediği deneyleri yaptığı bir yer de olabiliyor.
21
S A N AT Ç I
SEÇİL BÜYÜKKAN
SANATÇI
22
23
S A N AT Ç I
Nİçİn resİm ya p ı yo r s u n u z ?
Yan sayfa İsimsiz, Tuval Üzerine Akrilik 70x70cm, 2012
Sayfa 22 İsimsiz, Tuval Üzerine Akrilik, 70x70cm, 2013
Kendimi bildim bileli, çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Bu durum kendimi ifade etmek için dilsel iletişimden çok görsel ifade biçimlerinde gelişmemi sağladı. Kendimi anlatmamın yolu yaptığım resimler, yarattığım biçimler olarak gelişti. Artık her ne kadar profesyonel olarak resim yapıyor ve yaşamımı da resim yaparak kazanıyor olsam da, resim yapmak benim için hala çocuksu ve coşkulu bir eylem ve öğrenmeye devam ettiğim sonsuz bir deneyimler alanı.
25
S A N AT Ç I
SANATÇI
26
Yan Sayfa
Seçil Büyükkan, 2002 yılında Eskişehir
İsimsiz
Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim
Tuval Üzerine Karışık Teknik
Bölümü’nü bitirdi. 2007 yılında ise Ana-
90x130 cm 2011
dolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Baskı Sanatları Bölümünden mezun oldu. 2006 yılında Erasmus Programıyla Polonya Akademia Sztuk Pieknych we Wrocławiu’da 6 ay sanat eğitimi aldı. 3 kişisel sergi açtı ve çeşitli karma sergilere katıldı. 2007 yılında başladığı Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Anasanat Dalı’nda yüksek lisansına devam etmekte.
Sayfa 27
Sayfa 28
İsimsiz,
Düzensiz Masa,
Mezotint,
Litografi
20x20cm, 2006
40x37cm, 2007
27
S A N AT Ç I
SANATÇI
28
29
S A N AT Ç I
DENİZ AKTAŞ
SANATÇI
30
31
S A N AT Ç I
Nİçİn resİm ya p ı yo r s u n u z ?
Yan sayfa İsimsiz Tuval Üzerine Karışık Teknik 130x90 cm, 2009
Her canlı kendi yeteneği ölçüsünde dünyanın imaretine soyunur. Bu canlılar içinde şüphesiz en yeteneklisi insandır. İnsan inşa eder ve başka inşa edenlere de etki eder. Ona kendi dili ve eli ile bir biçim vermeye çalışır. İşte bu biçimlendirme, o canlının düşünme yeteneğinin eseriyle görünür. Bu biçimlendirme, zamanımız insanının iç düşüncesinin dış dünyadaki yansımasıdır. Sanatçı ise bu değişimin farkında olduğundan kendi dili ile bu zamanın sanatını oluşturur. Sanatçı, insanın bu düşünce ve yaşayışının biçimleşip görünür olmasını kendi üslubu ile sunar. Bunu biçim, renk ve dokularla yapar. Bir yapıyı bazen düzenli bazen de bozuk bir şekilde resmeder.
Sayfa 30 İsimsiz Tuval Üzerine Karışık Teknik 120x180 cm, 2010
33
S A N AT Ç I
SANATÇI
34
Deniz Aktaş, 2005 yılında Diyarbakır Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nü bitirdi. 2010 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli karma sergilere katılan sanatçı 2011 yılında ilk kişisel resim sergisini açtı. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Plastik Sanatlar’da yüksek lisansına devam etmekte.
Yan Sayfa
Sayfa 35
İsimsiz
X Serisi
Tuval Üzerine Karışık Teknik
Tuval üzerine Karışık Teknik,
90x130 cm 2011
29x87cm (3 parça), 2013
35
S A N AT Ç I
SANATÇI
36
37
S A N AT TA R İ H İ N D E N
GOYA’NIN KARA RESİMLERİ
ya z ı : Ö Z C A N T Ü R K MEN
SANAT TARİHİNDEN
38
39
S A N AT TA R İ H İ N D E N
G o ya’ n ı n ya ş a m ı n ı n s o n u n a d o ğ r u d ö r t y ı l k a l d ı ğ ı e v İ n d u va r l a r ı n a YA P T I Ğ I R E S İ M L E R , K A R A R E S İ M L E R O L A R A K A N I L I YO R . B U N U N N E D E N İ , KULLANDIĞI KOYU PİGMENTLER VE RESİMLERDEKİ KASVETLİ KONULAR.
Madrid yakınlarındaki, iki katlı, eski sahibinden ötürü halk arasında Sağır Adamın Villası diye bilinen eve 1819 yılının Şubat ayında bir adam taşındı. Kaderin cilvesine bakın ki Sağır Adamın Villası’nın 72 yaşındaki yeni sahibi de, tam olarak teşhis edilememiş bir hastalık yüzünden, işitme duyusunu neredeyse bütünüyle yitirmiş biriydi. Bahsettiğimiz kişi, bir dönemin saygın saray ressamı Francisco Goya’dan (1746-1828) başkası değil. Napolyon Sa-
SANAT TARİHİNDEN
Sayfa 38 Goya Leocadia Zorilla
Yağlıboya 145,7 x 129,4 cm 1820-1823 Prado Müzesi
40
vaşlarıyla birlikte İspanya iç karışıklığa sürüklenmiş ve Goya bu acımasız süreçte yalnızca sağlığını değil, gelirini, itibarını, hayat arkadaşını, nihayet insanlığa beslediği umudu kaybetmişti. Ressamın böylesi bir karamsarlık içinde, dört yıl kadar kaldığı evin duvarlarına çalıştığı 14 resimlik seri, günümüzde Pinturas Negras (Kara Resimler) diye anılmaktadır. Goya, yetersiz ışıkta, duvarlardaki dekoratif kır manzaralarını kapatarak yaptığı bu “kara” resimleri sergilemeyi düşünmediği gibi, isimlendirmemiştir de. İsimleri zaman içinde sanat tarihçileri tarafından konan resimler, Goya’nın Fransa’da sürgün hayatı yaşamak üzere evi terketmesinden ancak 50 yıl sonra, duvarlardan parça parça sökülerek tuval üzerine aktarılmaya başlanmıştır. Evin neminden ve bir hayli uzun sürmüş bu zorlu aktarım işleminden etkilenmiş durumdaki kara resimlerin günümüzde sergilendiği mekan, Madrid’deki Prado Müzesi’dir.
41
S A N AT TA R İ H İ N D E N
Goya’nın bu en “kişisel” resimleri, özellikle sanat yapıtındaki bilinçdışı içeriğin okunması, araştırılması bakımından tam bir hazine kuşkusuz. Örneğin, vaktiyle evin mutfak duvarına resmedildiğini bildiğimiz Çocuğunu Yiyen Satürn’ü alalım. Rubens’in Goya’dan aşağı yukarı iki yüzyıl önce yaptığı resme göre, çok daha vahşi ve kanlı bir resimdir bu. Goya’nın insanbiçimcilikten uzak Satürn’ü, öz çocuğunun etini dişlemekle kalmamış, kafasını ve bir kolunu da kopartmıştır. Ayrıca çocuk, bir bebek değildir artık Goya’da; varlığı bir devin ezici kuvveti altında hiçsenen, çaresiz ve cinsiyetsiz bir yetişkini andırır. Rubens, Yunan mitolojisindeki adı Kronos (Zaman) olan Titan-Satürn’den çok, masum bebeğin acısına odaklanır. Goya ise bu temayı, iri uzuvları, karanlık ağzı ve kocaman açılmış gözleriyle, öncelikle bir Satürn portresi olarak işlemiştir. Rubens bizi kayaya zincirlenmiş Prometheus’un gördüğü işkenceye, yani bir bakıma hümanizmaya götürürken Goya’nın
Yan Sayfa, soldaki Goya Çocuğunu yiyen Satürn
Karışık Teknik 143,5 cm x 81,4 cm 1820-1823 Prado Müzesi
Yan Sayfa, sağdaki Rubens Satürn
Tuval üzerine Yağlıboya 180 cm x 87 cm 1636-1638 Prado Müzesi
SANAT TARİHİNDEN
42
43
S A N AT TA R İ H İ N D E N
Satürn’ü, bize insanlıkdışının iştahını, gücünü, vahşetini gösterir. Yemeyle kusmayı, doyumla doyumsuzluğu eşzamanlı imleyişiyle bu resim adeta akıldışının temsilidir. Benzer bir durum, sağırlık konusuyla ilintili gibi görünen İki Yaşlı Adam tablosunda da söz konusudur. Adı geçen yapıtta, birinin bir diğerinin kulağına bir şeyler fısıldamasından çok daha ötesini, kurbanın şehvet ve iştah karşısındaki umarsız teslimiyetini, mutlak bir kayıtsızlığa varmış derin bir umutsuzluğu buluruz. Ölüm, yaşlı adama usulca sokulmuş, ağzını onu yutmak ister gibi, adamın sağır kulağına doğru alabildiğine ve doyumsuzca açmıştır. Yaşlı adamın tutunduğu, genelde bir güç simgesi sayılan asa, bu resimde yetersizliği duyuran, cılız bir fallik imgeden ibarettir.
SANAT TARİHİNDEN
Goya İki Yaşlı Adam
Karışık Teknik 142,5 cm x 65,6 cm 1820-1823 Prado Müzesi
44
45
S A N AT TA R İ H İ N D E N
Karanlık resimlerin en aydınlık olanı, bir parça göğün mavisini bizden esirgemediği halde yine kasvetle yoğrulmuş Leocadia’dır belki de. Portredeki, dirseğiyle bir kayaya veya tümseğe yaslanmış genç kadının, karısının ölümünden sonra ressamın bakımını ve ev işlerini üstlenmiş olan Leocadia Weiss olduğu düşünülmüştür. Kuyumcu kocasının, kendisine sadık kalmadığı gerekçesiyle boşadığı Weiss, ilkokul çağındaki kızı Rosario ile birlikte, Sağır Adamın Villası’nda kaldığı sürece, ayrıca Fransa’da da, Goya’ya eşlik etmiştir. Rosario’nun Goya’nın kızı olduğunu rivayet edenler vardır. Leocadia ile Goya arasındaki ilişkinin boyutlarından emin değilsek de x-ışınlarıyla yapılan incelemelere dayanarak Leocadia portresinin geçirdiği olası evreler hakkında fikir yürütebiliyoruz. Bu çözümlemelere göre, tablonun ilk halinde tümseğin bir şömine olma olasılığı yüksek; ayrıca kadının yüzündeki peçe de belirgin bir biçimde resme sonradan eklenmiş. Goya’nın duvarlardaki manzara re-
Sayfa 38’den Detay Goya Leocadia Zorilla
Yağlıboya 145,7 x 129,4 cm 1820-1823 Prado Müzesi
SANAT TARİHİNDEN
46
G oya’ n ı n b u e n “kİşİsel” resİmlerİ, özellİkle s a n at ya p ı t ı n da ki bİlİnçdışı İçerİğİn okunmas ı , a r a ş t ı r ı l m a s ı bakımından tam bİr hazİne ku ş ku s u z .
simlerini zamanla kapatıp birer kara resme dönüştürdüğü düşünülecek olursa, orijinalinde canlı, hiç değilse nötr bir portre olduğu sanılan Leocadia’nın zaman içinde melankoliye ve mateme doğru yaptığı yolculuk da anlaşılabilir. Çağının tanığı ve yorumcusu, İspanyol ressam Goya, resim sanatında ulaştığı yüksek kişisellik düzeyiyle Manet, Picasso ve Francis Bacon gibi öncü sanatçıları etkilemiş, çoğunca modern resmin ilklerinden sayılmıştır.
47
SERGİ
CİHAT ARAL, RETROSPEKTİF
İ Ş S A N AT K İ B E L E GALERİSİ, İSTANBUL 2 1 a r a l ı k 2 0 1 3 – 15 ŞUBAT 2014
SERGİ
48
49
SERGİ
F İ g ü r at İ f r e s İ m l er yapan Cİhat Aral’ın RET ROS P E K T İ F S E R G İ S İ , 1 5 ŞUBAT’A KADAR İŞ SANAT KİBE L E GA L E R İ S İ ’ N D E .
Cihat Aral’ın desenleri ve resimleri 15 Şubat’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde izlenebilir. Sergide, sanatçının bütün dönemlerinden resimler görülebilirken, bir yandan da Türkiye’nin toplumsal tarihine tanıklık ediliyor. Resminin konusu tanık olduğu toplumsal olaylar olan Cihat Aral sanat görüşünü şöyle anlatıyor: “Merkez insan olunca; figürü temel tutan resim anlayışı bütünüyle sosyal hayatın politik, ekonomik, sosyolojik değerlerinin özünü taşır. Resim dipdiri bir başkaldırı, bir protesto alanıdır ve iyi resim unutulmaz.”
SERGİ
50
51
SERGİ
SERGİ
52
53
SERGİ
SERGİ
54
CİHAT ARAL HAKKINDA
Cihat Aral, 1943 yılında doğdu. 1964 - 1969 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Neşet Günal Atölyesi’nde öğrenim gördü. İlk kişisel sergisini 1970 yılında Taksim Sanat Galerisi’nde açtı. Aynı yıl devlet bursu ile Fransa’ya gönderildi. Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda resim dalında dört yıl ihtisas yaptı. 1974 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne Öğretim Görevlisi olarak atandı. Sanatçı çalışmalarına İstanbul’daki atölyesinde devam etmekte.
55
SERGİ
SERGİ
56
57
SERGİ
THE CIRCLE WALKED CASUALLY
D e u t s c h e B a n k KunstHalle, BERLİN 2 8 k a s i m 2 0 1 3 – 2 mart 2014
SERGİ
58
61
SERGİ
SERGİ
62
Deutsche Bank koleksiyonundaki kağıt üzerine olan resimler, “The Circle Walked Casually” sergisiyle Berlin’de sergileniyor. Serginin küratörü Victoria Noorthoorn, Deutsche Bank’ın koleksiyonundaki desenleri ve baskıları bir araya getiriyor. Serginin mimarı Daniela Thomas ise, sergiyi havada asılı bir şekilde kuruyor. Sergi, modernizmden günümüze 50 sanatçının 132 resminden oluşuyor: Joseph Albers, Hans Arp, Max Beckmann, Otto Dix, Vassily Kandinsky, Käthe Kollwitz, Oskar Schlemmer ve Kurt Schwitters desenleri; Georg Baselitz, Louise Bourgeois, John Cage, Joseph Beuys, Lucian Freud ve Richard Buckminster Fuller’in desenleri ve baskıları; ve güncel sanatçılar Erick Beltrán, Marina De Caro, Marlene Dumas, Jiří Kolář, David Koloane, Laura Lima, Anna Maria Maiolino, Gerhard Richter, Kara Walker, Jakub Julian Ziółkowski’nin işleri bunlardan bir kısmı.
63
SERGİ
SERGİ
64
65
B İ YO G R A F İ
LOUISE BOURGEOIS
ya z i : G ü l e n E r e n
BİYOGRAFİ
66
67
B İ YO G R A F İ
“ H e y k e l İ m ko r ku yu yenİden deneyİmlemem İçİn İ z İ n v e r İ r b a n a . Böylece onu uzaklaştırabİlİ r İ m . B u g ü n h e y k elİmde geçmİşte çözemedİğİm ş e y le r İ s öy l ü yo rum.”
Louise Bourgeois’yı anlamak ve okuyabilmek dişiliğin merkezine, çekirdeğine inmek; bedenden evrene uzanan bir masalı okumak gibi yorumlanabilir. Ancak bu masal bildiğimiz masallar gibi şekerli, yumuşak bir yapıya sahip değildir. Yaşamını bir sanat yapıtına dönüştüren, sanatınıysa yaşamının merkezi ve ilacı yapan, gerçekliğini kendinde bulan, bilinçaltının tüm yönlerini açıkça vurgulayan Bourgeois, bence yüzyılın en önemli heykeltıraşıdır. 1911 yılın-
BİYOGRAFİ
Sayfa 66 Louise Bourgeois Ode à la Bièvre kitabından İsimsiz no.14
Dijital Baskı 28 x 39.5 cm, 2007 MoMA
Sayfa 69 Louise Bourgeois Baba ve 3 Çocuk
Litografi 61 x 33 cm 1999 MoMA
68
da dünyaya gelmiş olmasına rağmen çağdaş sanatın onu algılayabilmesi yüzyılın ikinci yarısından sonra gerçekleşmiştir. Aynı zamanda bir anne ve kadın sanatçı olmanın getirdiği bedeldir bu. Eserlerinin temel dinamiğini annesinin pasifliği ve babasına karşı duyduğu öfke oluşturur. Babası, sevgilisi Sadie’yi evde hem kendine ikinci bir eş, hem de Bourgeois’nın öğretmeni olarak konumlandırmıştır. Annesi, Bourgeois’nın zihnine bu yapıyı görmezden gelen, 1919’da İspanya’dan yayılan bir salgına yakalanan hem hasta hem de pasif bir karakter olarak işlenmiştir. Çocuklukta başlayan bu dönem yıllarca sürmüş ve benliğine sarsıcı, derin bir olgu olarak yerleşmiştir. Fransa’da yaşadığı yıllarda aile mesleği olan duvar halıcılığıyla uğraşmıştır. Çeşitli okullarda matematik, fizik, kimya gibi alanlarda çalışmalar yapmıştır. Sonrasında Kant ve Pascal üzerine incelemelerde bulunur. Matematiğe ilgisi derinleştikçe, Öklit teorileri dışında farklı geometrilerin de olduğunu
69
B İ YO G R A F İ
anladığı zaman hayal kırıklığına uğradığını söyler ve yeni sembol ve denklem arayışlarına girer. Yeni denklemi artık sanattır. Seine nehri kıyısında atölye tuttuğu dönemde Paris, 1920’lerde Sürrealist manifestoyla çalkalanıyordur. Dada hareketinin uzantısı olan, politik hareketlerle beslenen ve bilinçaltının karanlık yönlerine doğru uzanan bu dönemde Bourgeois, bir benlik arayışına girer. Psikanalizin keşfi, Freud ve Jung’un psikolojiye getirdiği yenilikler, sanatçıda bilinçdışının tetiklenmesinde önemli bir yer kaplar. Bourgeois baskı resim ve desenleriyle başlayan sürecinde, heykelle aradığı noktayı, gerçekliği bulur. Heykele yönelmesi çizimlerini bıraktığı anlamına gelmez. Günlük tutar gibi hayatının tüm sürecinde çizim yapmayı sürdürür. Çeşitli sergiler ve ödüllerden sonra 1966 yılında Lucy Lippard’ın küratörlüğünü yaptığı “Eksantrik Soyutlama” adlı sergiye katılır. Lippard, Bourgeois ile ilgili kayda değer nitelikte makaleler yazar ve bu süreç, feminist ha-
BİYOGRAFİ
70
reketin içinde yer almasını sağlayan başlangıç noktası olma gibi bir yer teşkil eder. Feminizmin onu kendine dahil etmesi, 70’li yıllardaki ”kişisel olan politiktir“ anlayışını benimsemesi olarak görülebilir. Bourgeois’nın sanatının temelinde çocukluk travmaları, bilinçdışı durum, toplumsal cinsiyet olgusu, yerini dolduramadığı kaybolamayan bir eksiklik hissi vardır. Bütünlüğu sadece heykelde bulduğunu söyler. Çünkü o işleriyle geçmişini yeniden yaratıyor, kayıp, yaralı taraflarını bu yolla onarmaya çalışıyordu. Otobiyografik yolla üretilen eserler daima onu heyecanlandırır, çünkü kendisi de çocukluk anılarını ve yarattığı hasarı asla reddedemez. Onun için bir diğer travma ise Fransa’dan göçüdür. Annesinin kaybı ve doğduğu topraklardan ayrılması onun için sembolik ve hazin bir süreçtir. Hayat olarak belirlediği mekanın artık değişmesi, babaya duyulan öfkenin fiziksel olarak yer değiştirmesi hissettiği boşluğu pekiştirmiştir. Amerika’ya göçü sonrası kendisi heykelini şöyle tanımlar:
71
B İ YO G R A F İ
“Heykelim bir imge değildir, bir fikir de değildir. Ben araştırıyorum. Yaptığım atıf geçmişteki bir duyguyadır. Sanatım bir şeytan kovma durumudur. Heykelim korkuyu yeniden deneyimlemem için izin verir bana. Böylece onu uzaklaştırabilirim. Bugün heykelimde geçmişte çözemediğim şeyleri söylüyorum. Bu, bana geçmişi yeniden deneyimleyebilmeyi ve onun realistik boyutunda ve tarafsızlığında geçmişi görebilme fırsatını veriyor. Korku pasif bir durumdur ve maksadımsa onu aktifleştirmek ve kontrol edebilmek, onu, bugün ve burada yalnız bırakmaktır. Pasiflikten aktifliğe doğru bir hareket. Çünkü eğer geçmiş reddedilirse, bugün yaşayamazsınız. Geçmiş korkuları beden işlevleriyle bağlantılandırıldığı için onlar beden olarak görünürler. Benim için heykelim bedenimdir; bedenimse heykelimdir.”
BİYOGRAFİ
72
Louise Bourgeois Karantina, 1
Ahşap Yükseklik: 206 cm 1953 MoMA
Kaynaklar: Özyaşamsal Sürecin Ve Kadın Olma Halinin Yansıma Alanı Olarak Louise Bourgeois’ da Görsel Anlatı, İlke İlter, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006 / 1970’lerden Sonra Heykel Sanatında Yeni Biçim ve Figür, H. Mustafa Akkaya, MKÜ Sos. Bil. Ens. Yüksek Lisans Tezi, 2004 / Rh Sanat Dergisi, Dişiliğin Gücü Adına, Bilge Aydoğan, Mart 2010
73
HABER
bu ay
Paul Klee Making Visible
L o n d r a , n e w yo r k v e pa r İ S’ T E N 3 sergİ
Paul Klee’nin çeşitli koleksiyonlardan toplanan resimleri, desenleri ve suluboyaları Londra, Tate Modern’de bir araya geliyor. Sergi, 9 Mart 2014’e kadar sürecek.
HABER
74
RICHARD SERRA NEW SCULPTURE
Serge Poliakoff THE DREAM OF FORMS
Richard Serra’nın yeni heykelleri New York, Gagosian Gallery’de. 26 Ekim 2013’te açılan sergi, Gagosian’ın Chelsea’deki iki galerisinde de sürüyor. 21. Sokak’taki sergi, 9 Şubat’a kadar, 24. Sokak’taki sergi ise 15 Mart’a kadar izlenebilir.
Serge Poliakoff’un 70 resmi ve 1936-1969 yılları arasında yaptığı desenleri Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris’te. Sergi, 23 Şubat 2014’e kadar sürecek.
75
HABER
MURAT MOROVA NATURE-MORTE İ s ta n b u l’ da n 3 s ergİ
Murat Morova’nın NatureMorte isimli sergisi 14 Şubat 2014 - 29 Mart 2014 tarihleri arasında Galeri Nev İstanbul’da.
HABER
Antİk Güzellİğİ Görüntülerken
Marc Quinn aklın uykusu
Amerikalı fotoğrafçı J. Joshua Garrick’in “Antik Güzelliği Görüntülerken” adlı sergisi, Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğunun Sismanoglio Megaro binasında. Antik Yunan eserleri, 31 Ocak 2014 - 9 Mart 2014 tarihleri arasında Garrick’in fotoğraflarından görülebilecek.
İngiliz sanatçı Marc Quinn’in “Aklın Uykusu” başlıklı kişisel sergisi 8 Şubat – 27 Nisan 2014 tarihleri arasında ARTER’de. Marc Quinn’in sanat kariyerinde merkezi öneme sahip işleriyle birlikte, son dönemde ürettiği ve ilk kez ARTER’deki sergide gösterilecek yapıtları da bulunuyor.
76
77
K İ TA P
DÜŞÜNCE KIVILCIMLARI, AUGUSTE RODıN
A L K I M YAY I N E V İ , 2 006
Çeviren: Ayşegül Sönmezay
KİTAP
A! İlk atölyem! Hiçbir zaman orayı unutmayacağım; çok zor zamanlarım geçti. Daha iyisi için kaynaklarım yeterli olmadığından Gobelins yakınlarında Lebrun Sokağı’nda yıllığı yüz yirmi franka bir ahır buldum; yeterince ışık alıyordu ve önümdeki çamuru doğayla karşılaştırmak için gerekli geri çekilme mesafesi vardı; doğayla karşılaştırma yapmak her zaman benim en temel ilkem olmuştur ve bundan hiçbir zaman vazgeçmedim. İyi kapanmayan pencerelerden, ahşabı çalışmış kapıdan, her yerden hava giriyordu. Çatıdaki kayağantaşların bazıları yıpranmış bazıları da rüzgar yüzünden kaymıştı ve içeride sürekli hava akımı vardı. Buz gibi soğuk oluyordu; köşelerden birine kuyu kazılmıştı ve suyun düzeyi bilezik taşına yakındı; mevsim ne olursa olsun insanın içine işleyen bir rutubet geliyordu oradan. Oraya nasıl tahammül ettiğimi bugün bile anlayamıyorum. Kırık Burunlu Adam’ı orada yaptım.
78
KÜ N Y E
A R G E PA K I R TA S İ Y E Ü R Ü N L E R İ LT D ŞTİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ: E S AT M A L B E L E Ğ İ YAY I N YÖ N E T M e n İ : AY DA D EM İ R C İ YAY I N KU R U L U : F U AT D O ĞA N , Ü L KÜ P E H L İ VA N O Ğ LU, YİĞİT YAZICI K AT K I DA B U L U N A N L A R : İ D İ L C E Y H A N , Ş E N AY K A Z A L OVA , ÖZCAN TÜRKMEN, ADA TUNCER, gülen eren